Tayyip Erdoğan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Tayyip Erdoğan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

8 Aralık 2020 Salı

Bu tablo senin Eserin Tayyip Erdoğan !

Bu tablo senin Eserin Tayyip Erdoğan !



SABAHATTİN ÖNKİBAR : 
Özel-Büro-İstihbarat 
SURİYE DOSYASI 
7 Eylül 2015












Kapital,Zenginlik ve Burjuva,

Avrupa nın , yeni kıtaları bulması , ona büyük zenginlik kazandırdı. Merkantalizm , Avrupalı tüccarların desteklenmesi sonucu, Bankacılar,  Kapitalistler güclendi ve bunların coguda Davudi kayanaklı, oldu.

Fransız Devriminin arkasında Davudi sermaye vardı.
Marks , Davudi sermayeden destek buldu.
Rusya da Kominizm devrimi , Trocki-Lenin , Davudi sermayeden destek aldı.
Amac para oyunları ile , ülke yönetimleri ister sağcı , ister solcu ister dinci olsun ele geçirmekti.

I.Elizabet , Güneş batmayan imparatorluğunu kurdu, Davudi başbakanı da, Elzabet i, yöneten krallığını kurdu.
Kanuni,Osmanlı imparatorluğunu genişletti, onun üzerinde de Davudiler krallıklarını kurdular.

Kovboy güç kuruldu, Kovboy gücü de Davudi sermaye yönetir duruma geldi.
Ortadogu petrol şeyhleri, Ortadogu politikasını yönetmeye çalıştı, bir çok ülke siyasetçilerine para dağıttılar,onların arkasında da , Davudi Sermaye yer aldı.
Iran la bir anlaşma yapıldı buna en çok sevinen de , Davudi sermaye oldu.
TC de de küçük bir azınlık, Dinci , ritüeller ile kendi burjuvazisi ni ve Kapitalistleri ni kurma peşinde. Asker ölmüş, vatan satılmış umurlarında bile değil. 
Kendi sırça köşklerinde yasama peşindeler.

Aristonun dediği doğru.
Ülkede zenginler, ülkeyi daha çok sömürmek , güçlenmek ve krallar gibi yasamak peşindeler.

Mekkede , Allah vardır , birdir ve tektir diyen , Hz.Muhammed , Putları yıkınca, put
ticaretinden çıkar sağlayanlar, İslam dan çıkar sağlamak peşine düştüler.
Bizans, Pers , Mısır toprakları ellerine geçince, bu zenginliklere sahip olmak istediler.
Bu ,çıkarcılar,Hz.Muhammed in yaşamını özlemediler.
Hz. Aliyi de sehit ettikten sonra , karsılarında, o ıslam ahlakını savunacak güc de kalmadı.

Müslümanlıgı savunanlar, İslam ın yüksek ahlak prensiplerini yasatmak pesinde değiller, sadece çıkarlarının peşindeler.
Gür-Buz
On Monday, September 7, 2015 1:06 AM, “Digi Security (İşnet) Digi.Security@isnet.net.tr [Ozel-Buro]” 
Ozel-Buro-noreply@yahoogroups.com

– Suriye dün, yani ABD hücum emrini vermeden ve Tayyip Erdoğan saldırmadan önce barış içinde bir ülkeydi. Bugün, cehennem!
– Suriye’de dün Hıristiyanı-Müslümanı, Alevisi-Sunnisi, Arabı-Kürdü, Dürzisi-Marunisi kardeşçe yaşıyordu. Bugün, pek çoğu birbirine hasım!
– Suriye, dün istikrar adasıydı. Bugün, küçük Irak!
Suriye, dün Büyük Kürdistan projesine setti. Bugün değil!
– Suriye, dün Kürdistan’ın Akdeniz’e açılamaması için kaleydi. Bugün tünel!
– Suriye, dün Güney sınırımızın güvencesiydi. Bugün, yeni güney komşumuz fiili PKK devleti!
– Suriye, dün tek parçaydı. Bugün, fiilen birkaç parça!
– Suriye, dün Müslüman komşumuzdu. Bugün Haçlı’larla beraber yıkmaya çalıştığımız hasım ülke!
– Suriye, dün dış ticarette en çok artı verdiğimiz ülkeydi. Bugün, tek kuruşluk bir ticari ilişki yok!
– Suriye, dün Ortadoğu’ya açılan kapımızdı. Bugün, sınırlarımızı kapattığımız ülke!
– Suriye ile dün dost iken, Rusya, İran ve Irak’la da dosttuk. Bugün, Suriye ile beraber bu ülkelerin tamamı ile düşmanız!

Burada bir parantez açıp soralım:

Sahi, Türkiye hangi çıkarı adına Suriye’ye hasım oldu ve örtülü bir savaşı başlattı, bilen var mı?

Zerre bir çıkarı yok ise, istikrar adası olan bir ülkeye yani Suriye’ye, Haçlı’nın amaçları ve de Irak -Libya tarumar örnekleri ortada iken nasıl ve niçin saldırır?
Sadece gerekçesiz bu saldırı tutumu bile Tayyip Erdoğan’ın neye ve kime hizmet ettiğini ortaya koymuyor mu?

Altını çizerek yazıyorum, Suriye’deki yıkımın ve ölen on binlerin birinci derecede ki sorumlusu ABD değil, Tayyip Erdoğan ile şurekasıdır!

Bir başka şey daha:

Dünyanın en önemli stratejisyenlerini toplasanız ve Türkiye’yi bölme senaryonuzu yazın deseniz, emin olun Türkiye’nin bugün izlediği Suriye politikasından 
daha etkili bir şey yazamazlar! Düşünebiliyor musunuz, hem Suriye’de hem de Irak’ta Kürdistan’a karşı olan Esad ile Maliki bugün Türkiye’nin can 
düşmanları konumunda!

Evet, bugün izlenen Suriye politikası dışında hiç bir şey Türkiye’yi bölemezdi ki, hicap ile yazıyorum artık bölünmede geri sayım sürecindeyiz!
Bahçeli’nin Kerkük tezgahına dikkat!

Kaynağım emin.

Anlattığı şu:

Bahçeli, kongre öncesi panikte ya, hizmetinde olduğu ve yardım talep ettiği malum derin çevrelerden, “imaj atağı yap” önerisini almış ve bir oyun kurulmuş.
Buna göre, Bahçeli, ülkücü taban için özel anlamı olan Kerkük’ü kongre öncesi ziyaret edecek!
Diyeceksiniz ki, tek başına ziyaret imaj oluşturmaya yetmez!
Devamı var dinleyin:
İşte, o ziyaret esnasında bir tiyatro sergilenecek ve bir grup, Bahçeli’yi güya protesto edip heyetine saldıracak!
Kameraların çekeceği o an sürecinde, Bahçeli birden, “One minute” tavrı takınacak, yani onlara meydan okuyup kahramanlık taslayacak ve çok sert 
mesajlar verip, işte lider böyle olur dedirtecek!
Yemezler, Devlet efendi, ağzınla kuş tutsan, kongreden sonra senin gideceğin yer Çayyolu’ndaki trilyonluk malikanendir!
Öyle, çünkü senin Türk dünyası ya da Kerkük diye bir derdin olsa, bugüne kadar bir kez olsun ağzına alırdın. Şimdi yapacağın kurultay gezisidir!
Şu tabloya bakar mısınız!
PKK, Suriye’de devlet kurdu, Bahçeli’den tık yok. Ondan sonra Kerkük’te bayram namazı imiş!
Yahu, sen 10 yıldır MHP Genel Merkezi’ndeki büyük mescitte bir kez olsun Cuma namazı kıldın mı ki Kerkük’te namaz diyorsun!
Çamlıca camisi bu günahlarınızı örter mi?
Tayyip Erdoğan, bir şeyi iyi biliyor!
İnanç üzerinden yapılacak bütün tartışmalar, kendine artı yazar.
Bunun için de, sürekli yeni yeni inanç konularını gündeme taşıyor ki, bu aralar bu konu Çamlıca’daki cami inşa olayıdır.
Peki ama, Çamlıca’ya cami inşa etmek AKP ya da Erdoğan’ın bu devasa günahlarını örtebilecek mi?

– Suriye’de, Haçlı ile işbirliği yapıp Müslümanları boğazlamak!
– BOP hedefi bağlamında, Büyük Kürdistan’ı adım adım inşa etmek!
– İsrail’i korumak için füze kalkanını Türkiye’ye monte etmek!
– 9 Türk vatandaşının Gazze yolunda, İsrailliler tarafından katledilmesine, fiili, zerre bir tepki vermemek!
– Türkiye’nin en önemli enerji ve ticari partnerleri Rusya ve İran ile hasım olup hedef ülke olmak!
– Doğu Akdeniz’de petrol ve doğalgaz arama olayında Kıbrıs’lı Rumlardan bile kötek yemek
– İncirlik’ten kalkan uçaklarla bir buçuk milyon Irak’lı Müslümanın öldürülmesine ortak olmak!
Ahmet Davutoğlu, Barzani’ye “Kak Mesud” diye hitap eder!
Kak Kürtçe’de ağabey anlamına geliyor ve dolayısı ile Mesut ağabey demek istiyor!
Davutoğlu özel yaşamında, Barzani’ye isterse baba da diyebilir, ama Türkiye’nin Dışişleri Bakanı sıfatı ile; “Tepemi attırırsanız Diyarbakır’a da karışırım” 
deyip Türkiye’yi tehdit eden ABD ajanı bir peşmergeye ağabey diye hitap edemez! Ederse, bu ülkeyi küçük düşürmek olur!

Gelelim konumuza:

Tayyip Erdoğan, Davutoğlu’nu Kak’ına pardon, ağabeyine gönderiyor!
Niçin mi?
Barzani’nin Suriye Kürtlerini sahiplenmemesi için!
Komikliğe bakar mısınız?
Yahu adam, Suriye Kürtlerini bölükler halinde eğittiğini kendi ifade ediyor. İlgilenmemek nerede kaldı! Hal bu iken, bu seyahat neyin nesi?
Hayır, bunu Tayyip’te, derin stratejisti Davutoğlu da biliyor. Lakin, gayeleri iç kamuoyunu manipüle etmek!
Hani, AKP’nin bir şarkısı var ya o misal. Bunların tamamı, “aynı dağın yelleri” yani ABD’nin İnzibatları!

https://stratejikoperasyon.wordpress.com/2015/09/07/ozel-buro-istihbarat-suriye-dosyasi-sabahattin-onkibar-bu-tablo-se-nin-eserin-tayyip-erdogan/

***

11 Aralık 2019 Çarşamba

CHP Raporunda can alıcı soru. ?

CHP Raporunda can alıcı soru. ?


CHP Raporunda can alıcı soru: 2004 Kararları uygulansaydı FETÖ bu güce erişebilir miydi?

Türkiye, “FETÖ’nün siyasi ayağı kim?” tartışmasını izliyor. CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Bir Numaralı siyasi ayak Cumhurbaşkanlığı makamını işgal eden zattır” çıkışına Erdoğan 250 bin TL’lik tazminat davası ile yanıt verdi. CHP 16 yıllık AKP-FETÖ ilişkisini raporlaştırdı.



Aykut Küçükkaya



08 Nisan 2018 Pazar, 21:35











15 Temmuz’daki kanlı darbe girişiminin ardından en çok tartışılan konulardan birisi “FETÖ’nün siyasi ayağı”ydı… Aslına bakarsanız siyasi ayağı hepimiz biliyoruz!..
“FETÖ’nün siyasi ayağı”ydı… Aslına bakarsanız siyasi ayağı hepimiz biliyoruz!..
Bu “ Paralel yolda ” Beraber yürüyenlerin Gülen cemaatini nasıl desteklediğini, nasıl büyüttüğünü ve devletin nasıl o kirli ellere teslim edildiğinin hep birlikte tanığıyız…
Biz bu tanıklığı yaşarken iki haftadan bu yana AKP ile CHP arasında “siyasi ayak” tartışması birden alevlendi. CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, aynı zamanda AKP Genel Başkanı olan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ı sert sözlerle hedef aldı: “FETÖ’nün bir numaralı siyasi ayağı Cumhurbaşkanlığı’nı işgal eden zattır!..”
Erdoğan bu sert sözler üzerine, Kılıçdaroğlu’na 250 bin TL’lik tazminat davası açtığını duyurdu. Yargıya taşınan bu süreçte CHP’nin elindeki en büyük veri, “iktidar partisi AKP ile Gülen cemaati arasındaki 16-17 yıllık ilişkiyi” raporlaştırması. Yasemin Öney Cankurtaran koordinatörlüğünde hazırlanan söz konusu raporlar sanki bir. “hepiniz oradaydınız” belgeseli… Evet, tam 3 rapor:
AKP İÇİN FETÖ’NÜN MİLADI. 
BİR ELMANIN İKİ YARISI: AKP İLE FETÖ.
AKP, 15 TEMMUZ’DAN SONRA DA FETÖ’DEN KOPAMADI!
Yazı dizimizde üç raporun önemli bölümlerini özetleyeceğiz. Her gün bir raporu ele alıp, en can alıcı yerlerini okurlarımızın ve Türk kamuoyunun dikkatine bir kez daha sunacağız. Unutkan bir toplum olduğumuz yadsınamaz bir gerçek!.. Birbiri ardına okuyacağınız “tarihe not düşen özlü sözler, arşivlerin tozlu raflarında unutulmaması gereken raporlar” iktidar partisini yöneten AKP’li isimlerle, kanlı darbe girişiminin, 15 Temmuz’un arkasındaki en büyük güç olan Gülen cemaati arasındaki ilişkiyi bir kez daha yüzümüze tokat gibi çarpacak…
Sahi!.. Bir kez daha soruyoruz; Kandırılan kim?
Erdoğan ile Kılıçdaroğlu’nun FETÖ’de uzlaşamadığı en önemli nokta cemaatle mücadeleye başlanılması gereken tarih: CHP:2004  AKP:2013

'MİLAT'TA 9 YILLIK SAPMA

Tarih: 28 Kasım 2013...
Taraf gazetesinin manşetinde “Gülen’i bitirme kararı 2004’te MGK’da alındı” haberi!
İşte Kılıçdaroğlu ile Erdoğan arasındaki en büyük fikir ayrılığı “AKP için FETÖ’nün miladı”yla başlıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan her ne kadar milat olarak 17-25 Aralık’ı işaret etse de CHP “milat” için 17-25 Aralık’tan neredeyse tam 9 yıl öncesini gösteriyor.
CHP’nin Tezleri...
Milatla ilgili tartışma CHP’nin birinci raporunda aynen şöyle yer alacaktı: Kasım 2002’den bu yana iktidarda bulunan AKP hükümetleri için, Fethullahçı Terör Örgütü (FETÖ) tehdidine resmi olarak ne zaman vâkıf olduklarıyla ilgili siyasi ve hukuki açıdan bir “milat” belirlemek gerekirse 24 Haziran 2004 ve 25 Ağustos 2004 tarihli MGK toplantıları ile 481 Sayılı MGK Kararı’nı başlangıç almak doğru olacaktır. 24 Haziran 2004 tarihli MGK toplantısında “Türkiye’deki Nurculuk Faaliyetleri ve Fethullah Gülen” konusu gündeme alınmış ve hem MİT Müsteşarlığı, hem Genelkurmay Başkanlığı tarafından Gülen Grubu’nun yapılanması, yurtiçi ve yurtdışı faaliyetlerine ilişkin tehdit konusunda kapsamlı sunumlar yapılmıştır. Gülen Grubu’nun faaliyetlerinin izlenmesi ve tasfiye edilmesine ilişkin kararlar alınmış ve tüm kurul üyeleri tarafından imzalanıp 25 Ağustos 2004 tarihli MGK toplantısında “481 Sayılı MGK Kararı” olarak kayda geçmiştir. 481 Sayılı MGK Kararı’nda yer alan önemli bir husus, ‘Dönemin Dışişleri Bakanı Abdullah Gül imzasıyla 16 Nisan 2003’te, ‘yurtdışındaki Gülen okullarına ve Milli Görüş’e yardım edilmesi için’ Büyükelçiliklere gönderilen 3846 ve 3847 sayılı genelgelerin” geri çekilmesinin istenmesidir. Ancak bu genelgeler (20 Mayıs 2014’e kadar) geri çekilmediği gibi, 2008 yılında Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın AKP’nin “laikliğe aykırı fiillerin odağı haline geldiği” gerekçesiyle kapatılması istemiyle hazırladığı iddianamede söz konusu fiiller arasında sayılmıştır. 25 Ağustos 2004 tarihli MGK Kararı’nın 28 Kasım 2013’te Taraf Gazetesi’nde yer almasının ardından AKP’li yetkililer “MGK gündemine dönemin Cumhurbaşkanı Sezer tarafından getirildiğini, hükümetin dahli olmadığını ancak kararı yok hükmünde saydıklarını ve uygulamadıklarını” yandaş medya ise “Hükümet’in kararın içini boşaltıp uygulamadığını, MGK kararlarının tavsiye niteliğinde olması nedeniyle hukuken de uygulamak zorunda olmadığını” açıklama çabasına girmiştir. Bu noktada Erbakan’a 28 Şubat kararlarını imzaladığı için eleştiri yöneltenlerin 481 sayılı MGK kararına karşı idiyseler neden direnmediklerini ve uygulamayı düşünmedikleri bir karara neden imza attıklarını sormak gerekir. 2004 MGK Kararı’na imza atan 5 askeri yetkiliye karşın AKP Hükümeti’nin 7 sivil üyesi bulunmaktayken, karşı çıkmaları halinde bu kararın çıkmayacağı aşikârdır. Cumhurbaşkanı Erdoğan, 15 Temmuz 2016 darbe girişiminin ardından FETÖ/PDY’nin “miladı” olarak 17-25 Aralık 2013’ü açıklamıştır. 17-25 Aralık bir milat olacaksa, ancak “AKP-FETÖ suç ortaklığının bozulmasının miladı” olabilir. Bu çerçevede, 481 Sayılı MGK Kararı, AKP Hükümeti’nin “yok sayarak uygulamadıklarını” itiraflarıyla ve 14 yıllık iktidarlarında FETÖ’nün devlet içinde stratejik örgütlenmesine bilinçli olarak “izin ve onay veren” icraatlarıyla, 15 Temmuz 2016 darbe girişimine giden sürecin önünü açmaktan “siyasi ve hukuki açıdan sorumlu” olduklarını ortaya koyan bir belgedir. Nitekim dönemin Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök’ün TBMM Darbe Komisyonu’na yaptığı “FETÖ’ye karşı hükümeti 2004 yılında MGK kararıyla uyardık. Ancak pek fazla bir şey yapılmadığını gördük” açıklaması, bunun teyidi niteliğindedir. Bu hususlar, aynı zamanda Cumhurbaşkanı ve Başbakan’ın 17-25 Aralık 2013 Rüşvet ve Yolsuzluk Soruşturmalarını “milat” göstermelerinin ve “FETÖ tarafından kandırıldık” beyanlarının neden doğru olmadığını da ortaya koymaktadır...
Raporda can alıcı soru...
Raporda milat tartışmasına devletin resmi belgeleriyle nokta koymaya çalışan CHP, “Soruyoruz” diyerek şu sorusunun yanıtını isteyecekti: “2004 MGK Kararı, Bakanlar Kurulu kararı haline dönüştürülüp kararlı bir şekilde uygulansaydı; FETÖ, 15 Temmuz darbe girişimini gerçekleştirecek güce erişebilir miydİ?

RAPORDAN...Erdoğan'dan Gülen yorumu: Aynı menzile giden farklı bir yol...

“Üzerinde durulması gereken önemli bir husus da, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 3 Ağustos 2016’da Din Şûrası’nda yaptığı konuşmada FETÖ/ PDY için “aynı menzile giden farklı yollardan biri olarak gördüğümüz bu yapı” tanımlamasını kullanarak “hedef birliği” içinde olduklarını itiraf etmesidir. Daha 15 Haziran 2012’de katıldığı Türkçe Olimpiyatlarında “Bitsin artık bu hasret” diyerek Gülen’e “ Türkiye’ye dön ” çağrısı yapan, 17 Aralık 2013’ten bir gün sonra dahi Gülen ile uzlaşma arayışında bulunan Erdoğan, 15 Temmuz 2016 darbe girişiminin ardından FETÖ/PDY’nin “miladı” olarak 17-25 Aralık 2013’ü açıklamıştır.” 
“Başbakan Binali Yıldırım ise 23 Ekim 2016’da yaptığı açıklamada ‘Eski bir Genelkurmay başkanı (Hilmi Özkök) çıkıp diyor ki ‘Biz 2004’te uyardık.’ Ne uyardınız kardeşim, karara bakıyoruz ‘Nur cemaati ve hizmet hareketi izlenmelidir’ diyor. Ne zamandan beri cemaatler terör örgütü oldu. Bizim için kırmızı çizgi, terör faaliyetinin başladığı gündür, o da 17 Aralık’tır. Hiç kimse eline silah almadıkça, insanları öldürmedikçe terör örgütü muamelesi göremez. Bu örgüt devletle bilek güreşine 17 Aralık’ta başlamıştır’ ifadelerini kullanmıştır. Başbakan Yıldırım’ın bu beyanlarındaki çelişkilere açıklık getirecek olursak; 2004 MGK Kararı’nda, doğrudan ‘Fetullah Gülen Grubu’ ismi geçmektedir ancak Başbakan Yıldırım bunu gizlemeye çalışmaktadır. Dönemin Genelkurmay Başkanı Özkök’ün, ‘2004’te Hükümeti uyardık’ açıklamasına karşı çıkmaktadır. Belgeler ise Başbakan’ı yalanlamaktadır. Başbakan, “Bu örgüt devletle bilek güreşine 17 Aralık’ta başlamıştır” demek suretiyle, bir yapının terör örgütü olup olmadığına, devlet aleyhine çalışıp çalışmadığına devletin güvenlik raporlarına bakarak değil, AKP ile olan ilişki durumuna bakarak karar vermektedir. ‘Hiç kimse eline silah almadıkça, insanları öldürmedikçe terör örgütü muamelesi göremez. Terör faaliyetinin başladığı gün 17 Aralık’tır’ ifadesi ise maalesef trajikomiktir. Ne 17 Aralık ne de 25 Aralık, silahlı bir eylem değildi, kimsenin elinde bir silah yoktu. Peki ne vardı? Ayakkabı kutularından çıkan dolarlar, çikolata kutularında giden rüşvetler, 700 bin liralık kol saati, evdeki para kasaları, para sayma makineleri, bir türlü sıfırlanamayan milyonlarca dolar ve euro vardı…” 
“Erdoğan’ın 17-25 Aralık’tan sonra ‘Bunlar devlet içinde devlet olmuşlar’ ve ‘ne istediniz de vermedik’ sözleri, her ne kadar suçlama ve sitem içerse de, aynı zamanda o tarihe dek verdikleri desteğin itirafı niteliğindedir.”

2004’teki kararda Erdoğan’ın da imzası vardı

Karar şu uyarıları içeriyordu:
25 Ağustos 2004 MGK toplantısında “481 Sayılı MGK Kararı” olarak kayda geçen “tavsiye” niteliğindeki kararı, dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer ve Başbakanı Erdoğan’ın yanı sıra Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener, Adalet Bakanı Cemil Çiçek, Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül ile İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu imzaladı. Kararda dönemin Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök, kuvvet komutanları Özden Örnek, Aytaç Yalman, İbrahim Fırtına ve Jandarma Genel Komutanı Şener Eruygur’un da imzaları bulunuyor. 481 sayılı MGK kararında yer alan bazı önemli hususlar şunlardı:

  • Gülen grubunun yurtiçi ve yurtdışı faaliyetleri, Başbakanlık Uygulamayı Takip ve Koordinasyon Kurulu (BUTKK) koordinesinde İçişleri Bakanlığı, Dışişleri Bakanlığı, MİT Müsteşarlığı ve ilgili diğer kurumlar aracılığı ile yakından takip edilmeli. 
  • Devletin yurtdışında görevli memurları aracılığı ile Gülen grubu yakından takip edilmeli, gerekiyorsa Dışişleri Bakanlığı tarafından ilave tedbirler geliştirilmeli. 
  • Gülen grubuna ait özel okulların faaliyetleri, İçişleri Bakanlığı ve Milli Eğitim Bakanlığı tarafından incelenmeli ve takibe alınmalıdır. Bu gruba ait okullardaki şüpheli ve yasadışı faaliyetler, periyodik olarak Başbakanlık Uygulamayı Takip ve Koordinasyon Kurulu’na (BUTKK) rapor edilmeli. 
  • Gülen grubunun ‘öğrenci evleri’ kapsamında sempatizan ve yandaş edinme gayretleri, İçişleri Bakanlığı nezdinde dikkatle takip edilmelidir. Yasal olmayan yollar kullanılarak din eğitimi veren ve bir nevi dini alet ederek yandaş toplama sistemi olan ‘öğrenci evleri’ uygulamalarına engel olunmalı. 
  • Yapılan bağışlar ile usulsüz para hareketleri ve kara para uygulamalarının Maliye Bakanlığı- MASAK (Mali Suçlar Araştırma Kurulu) aracılığı ile takip edilmesi sağlanmalı. 
  • Abdullah Gül’ün, Dışişleri Bakanı sıfatıyla 16 Nisan 2003’te ‘Gülen okullarına ve Milli Görüş’e yardım edilmesi için” büyük elçiliklere gönderdiği 3846 ve 3847 sayılı genelgeler geri çekilmeli.
***



22 Eylül 2019 Pazar

BU İŞTE BİR MİT YENİĞİ Mİ VAR ?

" BU İŞTE BİR MİT YENİĞİ Mİ VAR ?"

Kıvanç Değirmenli,

OYUN BOZAN
25 EKİM 2004

"Dünyanın gerçek Sırrı, Görülebilir olandadır; Görülmeyende değil!" 
Oscar Wilde

Biliyor muydunuz?

    NATO sembolünün Yeni Ahid'i Yazan 4 Evangelisti ve Alşimist-Okulist gelenekte yeralan 4 temel elementi simgelediğini ve bu 4'lü Haç'ın 
gösterdiği misyon çerçevesinde dünyanın dört bir yanına asker gönderen NATO'nun üslerinde aynı zamanda Asker Misyoner Papazlar olduğunu...

Kaynak: Aytunç Altındal / Gül ve Haç Kardeşliği

Can Ataklı Star gazetesinde yayınlanan Oyun Bozan köşesine son verdiğinde tarih 15 Kasım 2003'tü.

O gün çıkan yazı; yarısı sansürlenmiş şekilde yayınlandı. Sonuna bize ait olmayan; "Star'daki yaklaşık 2 aylık beraberliğimiz burada bitiyor. Hoşçakalın" ifadesi eklenerek okuyucularımızla iletişimimiz kesilmiş oldu.

"Bu İşte Bir MİT Yeniği Var mı?" başlıklı sansürlenen yazıyı okumak için tıklayın
Oyun Bozan köşesi aracılığı ile; ABD Büyükelçisi'nin yaptığı temaslardan; Fettullah Gülen'in Türkiye'ye dönüş planlarına kadar bir çok deşifrasyonu gerçekleştirdik. (Zaman'a manşet olan Fettullah Gülen röportajları serisi geçen sene yapıldığı halde ancak bu sene yayınlandı. Sebebi; Gülen'in Türkiye'ye dönüş planının deşifre olması idi)

Kandil dağı sosyolojisi üzerine kalem oynatmadığımız, AB'ye karşı "ev ödevlerinden" sözeden yazılara imza atmadığımızdan,; kısacası suya sabuna dokunmadan birilerine zemin hazırlayan yazıları yazmadığımızdan olsa gerek; bu kadar deşifrasyonu bünye kaldıramadı ve köşemiz sansürlendi.

Bizi sansürleyenler çok fazla geçmeden kendileri de ciddi bir sansürle karşı karşıya kaldılar.

Cem Uzan'ı yaklaşan operasyon ve sonuçlarından kurtarabileceğini düşünenler; o günlerde patronları adına harıl harıl görüşme yapmakla meşguldüler. Başbakanlıktan; Ankara'da Sheraton oteline kadar bir çok mekan Cem Uzan ve ekibinin ümit dolu vaatlerle sırtlarının sıvazlandığı sahnelere sahne oldu.

Bandı daha da geriye sardığımızda ise; Fatih Çekirge gibi isimler aracılığı ile, Cem Uzan'a; "Ağustos'ta darbe olacak, parti kur, AKP'ye yüklen" mesajları yollayanları görüyoruz.

Liderler ve çevresindeki danışmanların öneminin en güçlü iki kanıtı bu sürecin sonunda karşı karşıya getirildiler ve Cüneyt Zapsu/Egemen Bağış/Ömer Çelik gibi "veri filtrelerine" sahip Tayyip Erdoğan ile Fatih Çekirge/Can Ataklı/Engin Saydam gibi "veri filtrelerine" sahip Cem Uzan kontrol edemedikleri bir arenaya sürüklendiler.

Gücünü aklı ile dengeleyemeyen Cem Uzan'ın defteri ; görünürde AKP hükümeti, perde arkasında ise, artık " Uzan Operasyonuna " ihtiyacı kalmayan güçler tarafından kapatıldı. 

"Oyun Bozan" işte bu süreçte yayından kaldırıldı. 

Şimdi yeniden karşınızdayız. 

Vatanımıza yönelik tarihin en kapsamlı ve boyutlu saldırılarından biri ile karşı karşıya olduğumuz bu dönemde; Oyunu Bozmak ve yeni bir oyun kurmak zorundayız. 

Oyunu Bozmanın ilk safhası deşifrasyondur fakat deşifrasyon hiç bir zaman; bu ülkenin beyinlerinin yılgınlığa düşmesi ve "elimizden geleni yaptık ama ne yapalım her yerdeler" duygusunu yaratmaya hizmet etmemelidir.

Oyunu Bozarken; yeni ve daha güçlü bir karşı oyun kurmanın dinamiklerini de beraberinde yaratmalı ve önümüzdeki haritayı doğru etüd etmeliyiz; bu harita üzerine kendi güçlerimizi konuşlandırmadan önce. 

Sizleri hep beraber bu oyunu bozmaya ve Türkiye için yeni bir karşı oyun kurmaya davet ediyoruz.

Yolumuz açık olsun.

Kıvaç Değirmenli

 http://www.acikistihbarat.com/oyunbozan/oyunbozan251004.htm

***********

9 Aralık 2018 Pazar

Erdoğan, Denktaş Çizgisinde mi?

Erdoğan, Denktaş Çizgisinde mi?



Nazlı Ilıcak 
23 Temmuz 2011, Cumartesi

     Tayyip Erdoğan, Kıbrıs'ta Rum yönetimine tavır koydu ya, baktım bazı köşelerde "Denktaş çizgisini benimsedi" değerlendirmesi yapılıyor. Hatta Rauf Denktaş, "Erdoğan, çözümsüzlük isteyen tarafın Rumlar olduğunu nihayet anladı" bile dedi.
Peki bu iddialar gerçeklerle örtüşüyor mu? Başbakan Tayyip Erdoğan, Denktaş çizgisine mi geldi? Ben şahsen bu düşüncelere katılmıyorum.
Geçmiş olayları bir hatırlayalım:
Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Kofi Annan, Kıbrıs çözüm planını açıklamış, Rum ve Türk temsilcilerini, (Tasos Papadopulos ile Rauf Denktaş'ı) bu planı görüşmek üzere Hollanda'ya Lahey'e davet etmişti. (2003) Türk Hükümeti ve Başbakan Abdullah Gül, Denktaş'ın çözümden yana mesaj vermesini istiyordu. Denktaş, Ankara'ya geldi. Önce, TBMM'de konuşma yaptı; sonra da, Cumhurbaşkanı Sezer, Başbakan Abdullah Gül, Dışişleri Bakanı Yaşar Yakış'la görüştü. Gül'den, "Annan Planı'nı kategorik olarak reddetmeyin" uyarısını almış olmasına rağmen, Lahey'e inince, "Ben buraya Annan'a hayır cevabını vermeye geldim" dedi. Eğer, Lahey'de bu plana karşı çıkmasaydı, Kıbrıs ve AB arasında katılım anlaşmalarının imzalandığı 16 Nisan 2003'ten önce, Annan Planı adada referanduma sunulacaktı. Rumlar "hayır" deseydi, Türk tarafıyla anlaşmadıkları için, bütün adayı temsilen AB üyeliğine kabul edilmeleri mümkün olmayacaktı. Ve biz Türkiye olarak, bugünkü sıkıntıları yaşamayacaktık. Ama Denktaş, Ankara'nın aksine telkinlerine rağmen, Lahey'de, Annan Planı'na karşı çıktı. Denktaş'ın niçin böyle davrandığı, bir sene sonra, 2004'te anlaşılacaktı. Başbakan Erdoğan, Ocak 2004'te Kofi Annan ile görüşerek, "Çözümsüzlüğün çözüm olmadığına inanıyoruz" dedi. Yeşil ışığı gören Kofi Annan, 8 Şubat 2004'te, Rum ve Türk heyetlerini New York'a davet etti. New York'ta müzakereler yürürken, Ankara çok hareketliydi. Neler olduğunu, Radikal Genel Yayın Müdürü İsmet Berkan ve Murat Yetkin 29 Ağustos 2004'te yazdılar.
İsmet Berkan: "Bu yılın Ocak ayının sonunda, Kıbrıs konusunda Türkiye Başbakanı çok önemli bir inisiyatif üstlendi; KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş, BM Genel Sekreteri ve Rum karşıtıyla görüşmek üzere New York'a gitti. O üçdört günlük süreç, çok kritik ve önemliydi. Acaba tam da o günlerde, Ankara Gölbaşı'ndaki askeri tesislerde bazı gazetecilerle ve politikacılarla yapılan görüşmelerde konuşulanlardan, söylenenlerden Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök'ün haberi oldu mu? New York'ta otel lobisinde 'askerler birazdan bildiri yayınlayacak' diye sevinç çığlıkları atan 'cuntacı profesörün' haber kaynakları kimdi veya kimlerdi? Acaba o dönemde yönetime el koymaktan, 'tarih beni yazar' demekten söz eden komutan hangisiydi ve bu dediklerini neden yapamadı?"
Murat Yetkin: "...Jandarma Genel Komutanı Şener Eruygur'un, Ankara ve İstanbul'da bazı işadamı, siyasetçi, gazeteci ve köşe yazarlarına verdiği akşam yemeklerinde siyasi projeler ortaya koyduğu biliniyordu. Bu toplantılarda, Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök'ün AKP hükümetine gerekli direnişi göstermediği gerekçesiyle eleştirildiği, Özkök'ün kulağına da muhtemelen gidiyordu..."
Daha sonra ele geçirilen Özden Örnek günlüklerinden de anlaşıldı ki, Jandarma Genel Komutanı Şener Eruygur, diğer kuvvet komutanlarıyla birlikte Sarıkız darbe planını yapmaktaymış. Darbenin 14 Mart 2004 mahalli seçimlerinden ve 16 Nisan Annan Planı referandumundan önce gerçekleşmesi planlanmaktaymış. Meğer çözümsüzlük, büyük ölçüde komuta kademesinin desteğinden kaynaklanıyormuş.
Görüldüğü gibi Erdoğan, Denktaş'ın çizgisine filan gelmiş değil. Nitekim o tarihte Erdoğan, "evet" oyu çıkması için ağırlığını koymuştu. 
Türklerin bütün iyi niyetine rağmen, Rum tarafı direnince Türkiye ne yapsın! Referandumda, KKTC'de evet çıkması, çözüm istemeyen tarafın Rumlar 
olduğunu göstermişti. Rumlar, çözümsüzlük yanlısı olabilir. Ama Denktaş'ın çözümsüzlüğü Türkiye'nin aleyhine işledi.


https://www.sabah.com.tr/yazarlar/ilicak/2011/07/23/erdogan-denktas-cizgisinde-mi



***


12 Haziran 2017 Pazartesi

Türkiye'ye ait Gizli bilgiler Katar'a mı verilecek..,


Türkiye'ye ait Gizli bilgiler Katar'a mı verilecek..,

Türkiye ile Katar arasında ‘ Arşiv Alanında İşbirliği Protokolü'nün Onaylanması Anlaşması yürürlüğe girdi

07 Mayıs 2016 17:36

Türkiye ile Katar arasında kritik bir anlaşma yürürlüğe girdi. İki ülke, devlet arşivlerini birbirine açtı. Gizli devlet belgeleri alışverişi yapılmasını içeren anlaşma 

1 Yıl geçerli olacak.

Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun görevi bırakma tartışmaları devam ederken, kritik bir anlaşma sessiz sedasız yürürlüğe girdi. 

Bakanlar Kurulu kararı, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Başbakan Ahmet Davutoğlu ve bakanların imzasıyla Resmi Gazete'de yayımlandı.

Nokta'da yer alan habere göre, Türkiye ile Katar arasında 2 Aralık 2015'te Doha'da imzalanan Türkiye ile Katar arasında ‘Arşiv Alanında İşbirliği Protokolü'nün Onaylanması Anlaşması yürürlüğe girdi.

Belge alıp verilecek

10 maddeden oluşan anlaşmaya göre; iki ülke milli mevzuatlarına uygun olarak ve karşılıklılık esası temelinde devletler arası işbirliği yapılacak. Türkiye ve 
Katar arşivlerini zenginleştirmek amacıyla araştırma yapabilecek. Anlaşmaya göre, Türkiye ve Katar devlete ait gizli belgeleri birbirlerine gönderebilecek. 
Belgelerin çoğaltılmış örnekleri ile arşiv belgeleri için yayınlanan kılavuz envanter ve benzeri araştırma malzemelerinin değiş tokuşu yapabilecek.

Arşivciler gönderilecek

Devletin arşivinde yer alan belgelerin dijitalleştirilmesi konusunda da iki ülke iş birliğine gidebilecek. Arşivlerin elektronik ortama aktarılması için Türkiye'den 
Katar'a, Katar'dan da Türkiye'ye elemanlar gelecek. Belirlenen arşivciler, 15 gün boyunca devlet belgeleri arasında çalışacak. Arşivcilerin masraflarını gittikleri 
ülke karşılayacak.

Protokol 1 yıl geçerli

Türkiye adına Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü, Katar adına da Devlet Arşivleri, uygulayıcı kurumlar olacak. Protokolde 8'inci madde dikkat çekiyor: 
“Protokol yürürlüğe giriş tarihinden itibaren 1 yıl süreyle yürürlükte kalacaktır” ifadesi yer aldı. Feshetmek isteyen ülke 6 ay önce bildirecek.


http://t24.com.tr/haber/turkiyeye-ait-gizli-bilgiler-katara-mi-verilecek,339419

***

17 Mart 2017 Cuma

HOLLANDA MALI O KALEMLER İLE İMZALARI SİZ ATMADINIZMI.?






HOLLANDA MALI O KALEMLER İLE İMZALARI SİZ ATMADINIZ  MI.?






16 Mart 2017 Perşembe


Hollanda malı dolmakalemle o imzaları siz attınız 
Bu fotoğrafı anımsadınız mı? 




29 Ekim 2004, Conservatori Sarayı, Roma, İtalya 

Masada oturanlar:
Başbakan Tayyip Erdoğan (solda), Dışişleri Bakanı Abdullah Gül (sağda)

Arkalarında Haçlı Seferleri'ni başlatan Türk ve Müslüman düşmanı 
Papa Onuncu İnnocente'nin dev heykeli durmakta.


Masa başında oturan Türkiye'nin ilk Müslüman Başbakanı ve Dışişleri Bakanı
Türkiye'yi Hıristiyan AB'ye köle yapan AB Anayasa Taslağı'nı imzalıyorlar.

Hem de 29 Ekim günü, yani Türkiye'nin bağımsızlık gününde.
"Ne lazım bize bağımsızlık? İstemezük bağımsızlık"
Hem de imzayı hangi kalemle atıyorlar, bir bilseniz.
Hollanda'nın bu anlamlı (!) gün için ürettiği ve imzacılara hediye ettiği
dolmakalemlerle... Yani "Faşist" diye suçladıkları ülkenin kalemi ile... 

http://www.yenicaggazetesi.com.tr/o-dolma-kalemleri-hollandaya-iade-edecek-misiniz-42025yy.htm

********** 

17 Aralık 2004, Kızılay Meydanı. Gündüz vakti Havai Fişekler 




Tayyip Bey AB'nin Başkenti Brüksel'den dönüyor.
"Artık AB üyesi olduk ve AB'ye vizesiz gireceğiz." müjdesi ile geliyor.
Kızılay'da hazırlanan muhteşem platforma çıkıyor, diyor ki:

"Aydınlık yarınların çağdaş Türkiye'si için çıktığımız yolda hamdolsun dün AB
müzakere süreci ile ilgili 3 Ekim tarihini almış bulunuyoruz. Hayırlı olsun.
1963'den bugüne birçok liderin AB yolunda mücadelesi oldu. Aşama aşama 
bir yerlere gelindi. Hepsine teşekkür ediyorum."

"Türkiye çağdaş ülkeler arasındaki yerini almaya başlamıştır."

Ve "Türk Milleti"nin ortadan kaldırılacağı, yerine " Türkiye Milleti " adında dünya-
da eşi benzeri olmayan bir ucube millet tanımı konulacağı müjdesini verdi.



HAMDOLSUN ALDIK ( Mesajı )

http://arsiv.sabah.com.tr/2004/12/19/siy101.html 

http://mulkiyehaber.net/abye-vizesiz-seyahat-ya-da-gunduz-vakti-havai-fisekler/ 

********** 


Hollanda'daki Soydaşlarımız Çok iyi Konumdalar

Tıklayın,izleyin:

http://odatv.com/vid_video.php?id=8EDEB 

"NATO müttefikimiz olan Hollanda ile birlikte çeşitli kurumlarda işbirliği halinde-
yiz. Hollanda'nın oradaki soydaşlarımıza bakışı çok farklı. Gerek siyasi noktada
aldıkları temsil yetkisi ile çok iyi konumdalar, gerekse orada demokratik anlam-
da kendilerine verilen yetkiler noktasında, hak ve özgürlükler noktasında iyi
bir konumdalar. Dostum Rutte..."

***


O zamanki dostu Rutte bugün oldu düşman. (Esad'ın Esed olması gibi)
O zamanki demokrat Hollanda bugün oldu faşist.
O gün "vizesiz gireceksiniz" diye halka sözde müjde veriyorlardı, bugün
kendileri diplomatik pasaportla giremiyorlar.

***

Halkımıza şu doğruları asla söylemediler:
NATO bizim değil, Barzani'nin ve PKK'nın müttefiki idi.
AB'ye asla tam üye olamayacaktık.
AB bizi tam üye yapmak için değil, sömürmek ve bölmek için aday üye yapmıştı
Bu aklı AB'ye veren Amerika idi.
Amerika'nın hedefi Büyük Kürdistan kurmaktı.

Bu doğruları söyleyenleri de FETÖ ile birlik olup Silivri'ye kapattılar.




***
Partilerinin programına hangi maddeleri koymuşlardı ki medeniyet denen tek
dişi kalmış canavarın, emperyalizmin hışmına uğrayıp Silivri'ye kapatılmışlardı:

İşte o maddelerden biri:

Milli Hükumet Programı Aralık 2006 Madde 3

http://vatanpartisi.org.tr/genel-merkez/temel-belgeler/milli-hukumet-programi-4126 

3. ABD Denetimine ve AB Aday Üyeliğine Son 
Türkiye’yi Avrupa Kapısı’na bağlayan, millî devletimizi ve Atatürk 
Devrimi’ni tasfiye eden AB aday üyelik sürecine son verilecektir. 
AB Aday Üyelik Protokolü, Katılım Ortaklığı Belgesi, Müzakere 
Çerçeve Belgesi gibi yeni Sevr antlaşmaları feshedilecek ve 
Türkiye, Avrupa Gümrük Birliği’nden çekilecektir. 

***


Bu durumda Tayyip Bey hiç bir işe yaramayan, Türkiye'nin devlet terbiyesi
ve Türk insanının nezaketi ile bağdaşmayan hakaret sözcüklerini bir kenara
bırakarak emperyalist Avrupa Birliği'ne karşı etkili bir eylem yapabilecek
midir? Örneğin AB aday üyeliği sürecimize son verme kararı alabilecek
midir? Alamıyorsa, o bağırtı çağırtılar van minıt süreci gibi foslayıp gidecektir.

Eğer "Yapacağım, AB'ye aday üyelik sürecimizi sonlandıracağım" diyorsa,
sonuna kadar kendisinin yanında olacağız. PKK'nın hendeklere gömülme-
sinde, Fırat Kalkanı'nda, FETÖ ile mücadelede, Rusya ve İran ile dostlukta,
Şangay Örgütü'ne yönelmede yanında olduğumuz gibi.

Cesaret... 

***
Arşiv:
Zalim Hollanda polisinin Türklere saldırıları 15 Mart 2016

http://aliserdarbolat.blogspot.com.tr/2017/03/zalim-hollanda-polisinin-turklere.html 


Önce iğneyi kendine, sonra çuvaldızı Almanya'ya, Hollanda'ya 15 Mart 2017

http://aliserdarbolat.blogspot.com.tr/2017/03/once-igneyi-kendine-sonra-cuvaldz.html 

Yurt dışında seçim ve referandum konuşması yasalara aykırı 14 Mart 2017

http://aliserdarbolat.blogspot.com.tr/2017/03/yurt-dsnda-secim-ve-referandum-konusmas.html 





http://aliserdarbolat.blogspot.com.tr/2017/03/hollanda-mal-dolmakalemle-o-imzalar-siz.html




13 Aralık 2016 Salı

ABD, Türkiye İçindeki 40 Yıllık Derin Örgütünü Kaybeder mi?



ABD, Türkiye İçindeki 40 Yıllık Derin Örgütünü Başarısız Bir Darbeyle Kaybeder mi?




TEVFİK BİR,

23 Temmuz 2016 Cumartesi,



ABD, Türkiye İçindeki 40 Yıllık Derin Örgütünü Başarısız Bir Darbeyle Kaybeder mi?



Devlet içerisinde kripto şekilde ilmek ilmek örgütlenmiş bir yapı. 1950'liler ile oluşmaya başlıyor, 1970'li yıllarda Nurcu/Işıkçı evlerinin olduğunu biliyoruz.       “ Haliçte Yaşayan Simonlar ” kitabının yazarı Eski emniyet Müdürü Hanefi Avcı 1970'li yıllarda onların evlerinde kaldığını itiraf ediyor.

ABD, o yıllarda nurculuk adıyla bir yapı kurmaya başlıyor ve daha sonra bu yapının merkezine kendi etki ajanı Fethullah Gülen'i yerleştiriyor.

1980 darbesi ertesinde, Kenan Evren'li yıllarda ve artık bilhassa Turgut Özal'lı yıllarda cemaatin devletin içinde etkin ve güçlü bir biçimde kadrolaştığını görüyoruz. 1980'li yıllarda Siyasal İslamın da el vermesiyle çeşitli kurumlara giriş sınav sorularının “mürit”lere verildiğini artık itiraflarla da okumaya başladık. ABD'nin uzun vadeli operasyonu kapsamında, aynen denildiği gibi bir “paralel devlet yapılanması” oluşmaya başladı ve bugünlere geldik.

Fethullahçı mekanizma kendini sağlama almış durumda. Kuleli Askeri Lisesi'nde okuyan devletine bağlı cumhuriyetçi Atatürkçü bir öğrenci kimi arkadaşlarının Fethullaçı olduğunu fark etse ve bu durumda çeşitli rütbelerdeki subay öğretmenlerine dahi güvenmeyerek doğrudan okul komutanının yanına çıksa durumu arz etse, Komutan “tamam evladım, durum kontrolüm altında, endişe etme sen” diyecek ve aslında askeri öğrenci kendi ipini çekmiş olacaktı. Öğrenci bununla yetinmeyerek durumu tuğgenerale söylese yada ondan da şüphelense yukarı çıka çıka orgenerale ulaşsa ve dese ki “Komutanım, okul komutanımız, şu şu tuğgeneralimiz, korgeneralimiz de işin içinde”. Orgeneral kararlı bir ifadeyle “gereği yapılacaktır” diyecekti, ama nafile.Öğrencinin durumu ihbar edebileceği hiçbir rütbeli/yetkili yada mekanizma kalmamıştır. Sistem, kontrol mekanizmaları da dahil ele geçirilmiştir.

Aynı hikayeyi polis için de, bir istihbarat mensubu için de, maliyede çalışan bir müfettiş için de geçerlidir, örnekleri çoğaltmak mümkün.

MGK'da karar alıcı ve alınacak kararlar hakkında diğer üyeleri etkileyici pozisyonda bulunan orgeneraline, hava kuvvetleri komutanına kadar, valisine kaymakamına, genel müdürüne müsteşarına, emniyet müdürüne daire başkanına jandarma alay komutanına mit mensubuna kadar. Bu yapı, devletteki "karar alıcı" elemanları-müritleri vasıtasıyla devlet adına kararlar almış, kimi kararları da devlet aleyhine ABD lehine değiştirmiştir.

Turgut Özal, Süleyman Demirel, Tansu Çiller, Mesut Yılmaz, Bülent Ecevit, Devlet Bahçeli, Abdullah Gül, Tayyip Erdoğan hepsi bir şekilde bu f-tipi elemanlar vasıtasıyla bu yapının çemberinde kalmıştır, sırlarının da gitmemesi gereken yerlere ulaştırıldığını anlayabiliyoruz. Devletin alacağı gizli kararlar dahi dinlenmiştir. Genelkurmay Başkanının odasındaki konuşmalar, alınan kararlar ve yapılan gizli görüşmeler, 40 yıldır pek çok devlet sırrı ABD'ye akmıştır.

Detaylı yazmaya gerek yok, küçük çaptaki Fethullahçı torpilli yükselmeler hemen herkesin etrafında yaşanmış, şahit olduğumuzolaylar. Büyüklerinin varlığını ise 15 Temmuz 2016 ile hepimiz gördük.

Peki, 15 Temmuz darbesiyle ne yapılmak istendi? Biraz düşünelim. Darbenin amacı cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ı öldürmek ve/veya yönetimi ele geçirmek miydi? ABD, Tayyip Erdoğan'ı öldürmek isterse sanırım bunun için topyekün bir darbe yapmasına gerek yoktur. Turgut Özal'ı hatırlamak yeterli.

Peki ABD darbe vasıtasıyla Türkiye'nin yönetimine el koymak isterse? Bunu yapmak için Fethullahçılara muhtaç mıdır? 28 Şubat döneminde değildi, bence yine değildi. Darbe dışı yollarla bile Erdoğan hükümetini devirebilirdi.

Ayrıca ABD, bir darbe uğruna neden 40 yıllık Türkiye derin işgalini tehlikeye atsın. Genelkurmay başkanının odasına bile çok rahat böcek yerleştirebilen, orgeneralleri valileri olan bir yapı, devletin her türlü gizli bilgisine istediği gibi erişebilen, Kozmik Oda'ya savcıyı sokmayı bırak zaten kozmik bilgileri devletin yetkilileri aracılığıyla alabileceği anlaşılan bir yapı, 40 yıllık Pentagon-CIA operasyonu (projesi denilemez çünkü gerçekleşmiş ve görevde olan bir yapıdır, istihbarat tabiriyle operasyondur) bir darbe uğruna tehlikeye atılır mı? 40 yıldır bu denli başarılı Fethullah operasyonunu yöneten, daha önce de Türkiye darbelerihep başarılı olan ABD, 40 yıllık Fethullah operasyonunu deşifre etme pahasına darbe başlatacak ve bu darbe girişim aşamasında başarısız kalacak!

Ben buna ikna olmadım. Ben bunun ABD tarafından gerçekleştirilmiş şov/tiyatro/maske olduğunu düşünüyorum. Evet ABD, Fethullah cemaati ile mevcut hükümete darbe gerçekleştirmek istedi ancak bunu başarısızlık üstüne kurdu. Fethullahçılar deşifre oldu ve hükümet bunları kadrolardan temizlenmeye ve cezalandırmaya başladı. İşte sanırım ABD de tam olarak bunu istiyordu.

İşte bundan sonra bu gelişmeler üstüne yürüyecek esas ve çok daha büyük, hayallerin ötesinde bir operasyonu olacağını düşünüyorum. 40 yıllık Fethullah operasyonunun deşifre olmasına değecek olan şey bir darbe değil, başarısız sonuçlanacak darbe sonrası yaşanacak yeni ve büyük bir operasyondur.

Döneminin en büyük uyuşturucu kaçakçısı Kolombiyalı Pablo Escobar'ın ABD kıyılarında tam 2 ton kokaini yakalanır. Bu ABD polisinin tek seferde yakaladığı tarihinin en büyük uyuşturucusudur. Polisler ertesi gün gazetelerde televizyonlarda kahraman ilan edilir. O polislerin ve ABD halkının bilmediği bir şey vardır. Aslında o uyuşturucuyu Pablo Escobar bilerek yakalatmış ve dikkatleri oraya çektiği esnada ABD'ye denizden tam 20 ton kokain sokmuştur. Bu da Pablo'nun kendi rekorudur.

ABD'nin yeni operasyonun hedefinde Türkiye'nin olacağı kesin. Ama ne için hangi yolla kimler aracılığıyla neler planladılar, bunun yanıtını görmek için Pentagon ve CIA'ye bakmak gerekiyor.

Ve, bu yeni operasyonu uygulamak adına ve Fethullahçıların darbeyi başlatmaları adına Pentagon ve CIA'de Türkiye üstüne çalışan ve buna karar kılan ekip ve evet diyen birim müdürleri/şefleri, kesinlikle bu operasyon ve planları son aşamada ABD Başkanı Barack Obama'ya sundular ve onayı aldılar. Başkan'dan onaysız darbe girişimi asla başlatılamaz.

Eğer amaçları göründüğü gibi sadece “Türkiye'de mevcut hükümeti yıkıcı bir darbe” ise, başarısız olmasından ötürü ve Türkiye içindeki derin yapılarının deşifre ve tasfiye olmalarından ötürü ekibin bu birimden alınması ve müdürün/şefin koltuğunu kaybetmesi kaçınılmazdır. CIA'de ilgili birimde bir müdür değişikliği olmazsa, ki bunu sanırım Türkiye fark edebilir/öğrenebilir, operasyonun iddialarım doğrultusunda devam ettiğinin ipucudur.

Devlet buna karşı hazırlık yapmalı, Türk Milleti ise uyanık ve cesur olmalıdır. Düşman bizi öldürebilir, yavaşlatabilir ama asla yenemeyecektir. Zamanında kitabımda da yazdığım şekliyle “Dış Tehdit ABD”dir.



26 Kasım 2016 Cumartesi

Abdullah Gül'ün Şövalyelik Sırları BÖLÜM -5




Abdullah Gül'ün Şövalyelik Sırları BÖLÜM -5


ASLAN BULUT
12.11.2010 23:08


ABD Dışişleri Bakanlığı’nın resmi açıklamasıdır: 'Abdullah Gül’ü de biz yetiştirdik'


ABD bursu aldı; Milli Kültür Vakfı bursu dediler! 

ABD bursunu 'Milli Kültür Vakfı bursu' adı altında, Abdullah Gül, Şükrü Karatepe ve Fehmi Koru’ya sağlayanlar Sabahattin Zaim ile Nevzat Yalçıntaş idi. Gül, Karatepe ve Koru’ya verdikleri Milli Kültür Vakfı Bursu, gerçekte Amerikan Dışişleri Bakanlığı bursu idi ve bu konu Türk kamuyoundan bugüne kadar gizli tutuldu

Amerikan Dışişleri Bakanlığı’na bağlı Eğitim ve Kültürel İşler Bürosu’nun İnternet sitesinde, Türkiye Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Amerikan Dışişleri Bakanlığı bursu ile yetiştirilmiş dünya liderleri arasında gösterildi!
'The Bureau of Educational and Cultural Affairs (ECA) of the U.S. Department of State' olarak adlandırılan sitede, kurumun, 1961’de Amerika Birleşik Devletleri halkı ve diğer ülkelerden insanlar arasında dostluk, karşılıklı anlayış ve barışçıl ilişkiler geliştirmek için kurulduğu bildiriliyor. Büronun ayrıca ırksal ve etnik azınlıkların temsil edilmesi için faaliyet gösterdiği de ifade ediliyor. Siteyi siz de ziyaret ederek konuyla ilgili yayını inceleyebilirsiniz: Adres şöyle:


http://exchanges.state.gov/alumni/prominent-alumni.html.

Gül ve diğer ünlü mezunlar...

ECA’nın dünya çapında mezun sayısının bir milyonun üzerinde olduğu, bunlar arasında Nobel ödülü alan 40 kişi ile eskiler de dahil 300’den fazla devlet ve hükümet başkanı bulunduğu açıklanıyor.

Sitede, 'Sürdürülebilir ağ oluşturma' başlığı altında 'Amerikan Dışişleri Bakanlığı, eski ve yeni mezunlarının, küresel toplumun oluşumu yolundaki çabalarının en üst düzeye çıkması için daimi destek sunuyor. Tüm dünyada kurulan ağ ile fikirlerini, projelerini ve deneyimlerini paylaşmalarına yardımcı oluyor.
Ayrıca hedef odaklı yerel projelerin uygulanması için dernekler kuruyoruz' deniliyor.
Sitede, mezunlar ECA mezunu ya da Fullbright mezunu olarak tanıtılıyor.
Mezunlar arasında Abdullah Gül dışında Tony Blair, Hamid Karzai, Mohamed Yunus Ruth Simmons, Javier Solano, John Updike, Rita Dove, Werner Herzog ve Giscard d’Estaing de sayılıyor. 

'ECA’nın önde gelen mezunları' arasında, Afrika, Doğu Asya, Pasifik, Avrupa, Yakın Doğu, Orta Asya’dan ve Batı ülkelerinden 57 devlet ve hükümet başkanı var. Aralarında Abdullah Gül’ün de ismi bulunuyor.

Kamuoyundan gizlenen burs

Abdullah Gül, Türkiye’de devlet okullarında okudu. Kendisinin özgeçmişinde açıklanan tek burs, Exeter Üniversitesi’ne yüksek lisans için gönderilirken verilen Milli Kültür Vakfı bursudur. Abdullah Gül, Şükrü Karatepe ve Fehmi Koru’ya bu bursu sağlayanlar ise Sabahattin Zaim ile Nevzat Yalçıntaş idi. Sabahattin Zaim öldü. Yalçıntaş ise bu konuda bir açıklama yapmadı. Gül, Karatepe ve Koru’ya verdikleri Milli Kültür Vakfı bursu, gerçekte Amerikan Dışişleri Bakanlığı bursu idi ve bu konu Türk kamuyoundan bugüne kadar gizli tutuldu.


Dünyanın en önemli siyasi projesi ve AKP! 

The Independent gazetesinin 29 Temmuz 2008 tarihli sayısında, yani Anayasa Mahkemesi’nin kapatma davası ile ilgili kararını açıklamasından bir gün önce Daniel Howden, Türkiye’nin AKP dönemindeki AB macerasını 'Dünyanın en önemli siyasi projesi' olarak nitelendirdi, AKP’yi övdü, Türk generallerini suçladı. 
Howden’in ifadesi şöyle: 


'Müslüman, demokratik, laik, mali açıdan istikrarlı ve Avrupa Birliği’ni Orta Doğu’ya bağlayan bir ülke yaratma projesi, Türkiye’yi muhtemelen bugün dünyadaki en önemli siyasi deney haline getiriyor. Ve bu proje çökmenin eşiğinde.


Demokratik olarak seçilmiş, kökenleri siyasi İslâma dayanan bir hükümetin, nüfusunun yüzde 99’u Müslüman olan bir ülkede ortaya çıkması, muazzam bir siyasi toplumsal ve ekonomik ilerlemeye rast geldi. Bu ilerlemenin motoru AB üyeliği ihtimali oldu. Tıpkı zengin ülkelerin oluşturduğu genişlemekte olan bir bloğun tarihi mantığının, Sırbistan’ı savaş suçlularını tutuklamaya zorladığı gibi Türkiye’yi de reform yapmaya itti.' 


İngiliz gazeteciler daha önce de kendi toplumlarını uyarmıştı. 


Financial Times gazetesinde 7 Aralık 2006 tarihinde, Vincent Boland ve Paul Betts, 'Türk Lokumu' başlıklı yorumda 'Geçtiğimiz dört yıl içerisinde AB ve IMF’nin teşvik ettiği reformlar, Türkiye ekonomisinin AB’ye entegrasyonunu  pekiştirdi. Bu da Dexia, Fortis, Citigroup ve BNP Paribas  gibi yabancı yatırımcıların, ekonomik dönüşümden en fazla faydalanan sektör olan bankacılık sektörüne girmelerini  sağladı. Öte yandan yatırım bankaları  İstanbul’da çok ciddi miktarlarda işlem yapıyor' diye yazmışlardı.   


İngiliz gazeteciler, ABD-İngiltere merkezli dev şirketlerin, 'Aman AB sürecini kesmeyin, ’Ankara’nın şerrinden Brüksel’in şefaaatine sığınan’bir iktidar sayesinde bakın Türkiye’de ne kadar kârlı bankalar satın aldık. Bu bankalar üzerinden İstanbul’da çok ciddi alımlar yapıyoruz. Ellerindeki bütün serveti alana kadar Türkleri oyalayın' görüşünü seslendiriyordu.


Cüneyt Ülsever diyorki...

İngiliz gazetecilerin ifadelerinden AKP’nin aslında nasıl bir proje olduğunu bütün çıplaklığıyla anlamayan varsa, onlar için Hürriyet yazarı Cüneyt Ülsever devreye giriyor ve diyor ki, 'Şimdi tekrar ilan ediyorum ki, AKP’nin kapatılmaması kararı, ölümü gösterip sıtmaya razı etme formülü ile, kurucu unsurunun Türkler olmadığı yeni bir Türkiye’nin formatlanmasında en büyük merhalenin aşılmasına vesile olmuştur.' 


İndependent gazetesinden Adrian Hamilton 29 Temmuz tarihli yazısında 'İslâm ve Batı münakaşasını atın bir kenara. Türk Hükümeti kaybederse hepimiz mağdur olacağız' diye yazdı.


Neymiş AKP’nin kapatılmaması? 


'Kurucu unsurunun Türkler olmadığı yeni bir Türkiye projesi' imiş!
Bunu nasıl sağlıyorlar? 


Ülkenin bankalarını yabancılara satarak!
AKP kaybederse kim kaybedermiş?
Zengin ülkelerin dev şirketleri! 


Cüneyt Ülsever’in bahsettiği 'Kurucu unsurunun Türkler olmadığı yeni bir Türkiye formatlanması' Türk Milleti’nin egemenlik hakkının ortadan kaldırılma teşebbüsüdür, anayasa suçudur! Türk Milleti’ni Ergenekon’a hapsetme projesinin ana hatları böyleydi.



Gül’ün Oxford Mütevelli Heyeti’nde bir görevi mi var?
Anadolu Ajansı, 13 Mayıs 2009’da üç satırlık bir haber geçti: 'Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Oxford İslâmi Araştırmalar Merkezi Mütevelli Heyeti’nin İstanbul’daki toplantısına katıldı. Dolmabahçe Sarayı’nda basına kapalı gerçekleşen toplantı, yaklaşık 2 saat sürdü.' 


Haber bu kadar! 


Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı’nın, İslâm dünyası üzerinde yüzyıllardan beri operasyon yapan bir ülkenin, 1993 yılında kurduğu İslâmi Araştırmalar Ensitüsü’nün Mütevelli Heyeti toplantısına katılmasının sebebi neydi?
Gül, bu konuda bir açıklama yapmadı.  Böyle bir merkezin mütevelli heyeti toplantısına Türkiye’nin Cumhurbaşkanı niçin katılır? Kendisi de mütevelli heyetinde midir? Başka ülkelerin Cumhurbaşkanları da bu tür toplantılara katılıyor mu?  İngilizlerin 1. Dünya Savaşı öncesi hedefi, Balkanlar, Kafkasya, Önasya (Türkiye) ve Orta Doğu’da oluşturulacak 4 federasyonu, kendi güdümlerindeki bir 'ılımlı halife'ye bağlı olarak 4’lü konfederasyon içinde yönetmek idi. Başaramadılar. Şimdi bu politikayı, Büyük Orta Doğu Projesi adı altında ABD sürdürüyor. İngiltere, İsrail ve Türkiye ABD’ye yardımcı oluyor!
Zaten bu projeyi güncelleştiren, Türkiye’de benimsenmesi için 1996 yılında İstanbul’da konferans veren, İngiltere ve ABD vatandaşı, İngiltere doğumlu, Yahudi asıllı tarihçi Bernard Lewis’tir. 


Yani bugün de İngiltere, Oxford Üniversitesi’ndeki İslâmi Araştırmalar Merkezi ve Exeter Üniversitesi’ndeki Arap ve İslâmi Araştırmalar Enstitüsü’nün rehberliğinde, İslâm Dünyası üzerinde uygulayacağı strateji ve taktikleri geliştiriyor. 


Aslında Abdullah Gül, Oxford Üniversitesi Mütevelli Heyeti toplantısına ilk defa katılmıyor. Cihan Haber Ajansı’nın 20-21 Temmuz 2006’da geçtiği haberlere göre Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, Oxford kentinde o sırada yapımı süren Oxford Üniversitesi İslâmi Araştırmalar Merkezi’nin inşaat halinde olan binasında incelemelerde bulundu. Abdullah Gül, İslâmi Araştırmalar Merkezi’nin Oxford şehir merkezinde yer alan binasında yönetim ve komite üyeleriyle de bir araya geldi. Gül, ertesi gün de Araştırma Merkezi’nin mütevelli heyeti toplantısına katıldı. 


Oxford İslâmi Araştırmalar Merkezi’ni Türkiye’de sevdirmek için de devamlı olumlu haberler üretildi. 


Bu haberlerden birine göre 1993 yılında faaliyete geçen Oxford İslâmi Araştırmalar Merkezi, Bursa’nın İznik ilçesinde üretilen dünyaca ünlü çinilerle baştan aşağı kaplandı. İznik Eğitim ve Öğretim Vakfı Başkanı Işıl Akbaygil, İngiltere’deki Oxford İslâmi Araştırmalar Merkezi için yaptıkları çinilerin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Türkiye adına, araştırma merkezine hediye edildiğini açıkladı. Oxford İslâmi Araştırmalar Merkezi’nden Dr. Muhammed Ekrem Nedvî’nin yıllarca süren araştırmalar sonucu  'İslâm toplumunda kadın alimler' konulu, 40 ciltlik bir eser yazması ile ilgili övgü dolu haber de bu türdendi.  Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül, Türk halkına Oxford İslâmi Araştırmalar Merkezi’nin Mütevelli Heyeti toplantılarına niçin katıldığını, bu durumun görevi ile bağdaşıp bağdaşmadığı sorularına hiçbir cevap vermedi.


Avrupa Musevi Kongresi Başkanı Besnainou Erdoğan ve Gül ile neyi görüştü?

İsrail Dışişleri Bakan Yardımcısı’nın Türk Büyükelçisi’ni davet ederek aşağıda oturtması, görüşmede Türk bayrağı bulundurmaması, üstelik İbranice konuşarak, gazetecilere 'Bu fotoğrafı çekin' demesiyle başlayan kriz, Tayyip Erdoğan’a 'İslam Dünyasının Nobeli' denilen Kral Faysal ödülü verileceğinin açıklanması ile aynı güne denk geldi. 


Bu bir tesadüf olabilir miydi? 


Aslında Davos’ta Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı’nın omuzu da dürtülmüştü. Hem de bir gazeteci tarafından. Şimdi ise büyükelçinin şahsında Türkiye ve Türk Milletine hakaret edildi. 


Davos’taki ' One Minute ' krizinden bir ay önce İsrail’in Jerusalem Post gazetesinde Herb Keinon, 'Üst düzey yetkililer, Erdoğan’ın ülkede yükselen laik muhalefet karşısında meşruiyetini sağlamlaştırmak için yüksek profilli bir uluslararası diplomatik başarıya ihtiyaç duyduğunu söyledi' diye yazmıştı. Bu bilgiyi gazeteci Herb Keinon’a veren İsrail Başbakanı Ehud Olmert idi. Hem de Tayyip Erdoğan ile görüştükten hemen sonra! 


BM Genel Sekreteri Ban-Ki Moon da Erdoğan’a, 'Orta Doğu’da liderliğinize ihtiyaç var' diye sesleniyordu! 


Yine Avrupa Musevi Kongresi Başkanı Besnainou, Türkiye’de Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül ile görüştükten sonra 'Erdoğan’ın, İslam dünyasının sözcüsü olması gerekiyor' demişti. 


Ehud Olmert, bakanlarını 'Türkiye aleyhine konuşmayın' diye uyarıyordu!
Türkiye Başbakanı, İsrail Cumhurbaşkanı’na alenen 'katil' dediği halde susuyorlardı! 


Fakat İsrail’de bu politikayı hazmedemeyenler, ülkenin gururu zedelendi düşüncesiyle Türkiye’den intikam almak istiyordu. Son olarak İsrail hükümetinin Türkleri suçlaması bir şeyler olacağını gösteriyordu. 


Diğer taraftan 'Büyük Orta Doğu Projesi, Türkiye’nin dış politika ilkelerine uygundur. ABD ile birlikte hareket ediyoruz. Amacımız İslâm ülkelerine özgürlük ve demokrasi getirmek. Olumsuz bir tablo çıkarsa İran’a kapılarımızı kapatmak zorunda kalırız' diyen de Türkiye’nin Dışişleri Bakanı Abdullah Gül idi.
Tayyip Erdoğan da aynı projenin eş başkanlığını üstlenmişti.
Projenin mimarı MOSSAD idi. Türkiye’yi ortadan kaldırmayı, yerine Orta Doğu federasyonu kurmayı öngören ABD-İngiltere-İsrail ortak yapımı Büyük Orta Doğu projesi, Yemen olayında görüldüğü gibi bütün hızıyla uygulamadadır.
Erdoğan’ın her yıl İstanbul’da topladığı Uluslararası Yatırım Danışma Konseyi üyeleri, daha çok ABD ve İngiltere merkezli şirketlerin başkanlarından oluşuyor ve bunların da çoğu Yahudi’dir. Bu toplantılarda Türkiye’de hangi sektörün kime satılacağına karar verilmektedir! 


Gül, Çankaya köşkünde İsrail Devlet Başkanı Şimon Peres onuruna verdiği yemekte yaptığı konuşmada da İsrail’in güvenliği ve tanınmış sınırlar içinde yaşama hakkına sahip olmasının, Türkiye’nin Orta Doğu politikasının değişmez önceliklerinden olduğunu söylemiştir.
Türkiye’nin İsrail ile kapışması, Tayyip Erdoğan’ın bütün İslâm ülkelerinde yıldızlaşmasını sağladı. Hatta 'Mısır’da Mübarek’in karşısında aday olsa Tayyip Erdoğan seçilir!' deniliyor. İşte İsrail ile başlatılan kavganın asıl sebebi bu sonucu elde etmek içindi. BOP eş başkanlığını sürdürmek için bu türde vukuatlara ihtiyaç var! 


Türkiye’yi İslâm’ın Truvası olarak kullanmak, silâhla gerçekleştirilemeyen Büyük Orta Doğu Projesi’nin yumuşatılmış şeklidir!


-BİTTİ-

GÜL’ÜN şövalyelik SIRLARI -5-

http://www.yenicaggazetesi.com.tr/gulun-sovalyelik-sirlari-5-42097h.htm

..