TEVFİK BİR etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
TEVFİK BİR etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

13 Aralık 2016 Salı

ABD, Türkiye İçindeki 40 Yıllık Derin Örgütünü Kaybeder mi?



ABD, Türkiye İçindeki 40 Yıllık Derin Örgütünü Başarısız Bir Darbeyle Kaybeder mi?




TEVFİK BİR,

23 Temmuz 2016 Cumartesi,



ABD, Türkiye İçindeki 40 Yıllık Derin Örgütünü Başarısız Bir Darbeyle Kaybeder mi?



Devlet içerisinde kripto şekilde ilmek ilmek örgütlenmiş bir yapı. 1950'liler ile oluşmaya başlıyor, 1970'li yıllarda Nurcu/Işıkçı evlerinin olduğunu biliyoruz.       “ Haliçte Yaşayan Simonlar ” kitabının yazarı Eski emniyet Müdürü Hanefi Avcı 1970'li yıllarda onların evlerinde kaldığını itiraf ediyor.

ABD, o yıllarda nurculuk adıyla bir yapı kurmaya başlıyor ve daha sonra bu yapının merkezine kendi etki ajanı Fethullah Gülen'i yerleştiriyor.

1980 darbesi ertesinde, Kenan Evren'li yıllarda ve artık bilhassa Turgut Özal'lı yıllarda cemaatin devletin içinde etkin ve güçlü bir biçimde kadrolaştığını görüyoruz. 1980'li yıllarda Siyasal İslamın da el vermesiyle çeşitli kurumlara giriş sınav sorularının “mürit”lere verildiğini artık itiraflarla da okumaya başladık. ABD'nin uzun vadeli operasyonu kapsamında, aynen denildiği gibi bir “paralel devlet yapılanması” oluşmaya başladı ve bugünlere geldik.

Fethullahçı mekanizma kendini sağlama almış durumda. Kuleli Askeri Lisesi'nde okuyan devletine bağlı cumhuriyetçi Atatürkçü bir öğrenci kimi arkadaşlarının Fethullaçı olduğunu fark etse ve bu durumda çeşitli rütbelerdeki subay öğretmenlerine dahi güvenmeyerek doğrudan okul komutanının yanına çıksa durumu arz etse, Komutan “tamam evladım, durum kontrolüm altında, endişe etme sen” diyecek ve aslında askeri öğrenci kendi ipini çekmiş olacaktı. Öğrenci bununla yetinmeyerek durumu tuğgenerale söylese yada ondan da şüphelense yukarı çıka çıka orgenerale ulaşsa ve dese ki “Komutanım, okul komutanımız, şu şu tuğgeneralimiz, korgeneralimiz de işin içinde”. Orgeneral kararlı bir ifadeyle “gereği yapılacaktır” diyecekti, ama nafile.Öğrencinin durumu ihbar edebileceği hiçbir rütbeli/yetkili yada mekanizma kalmamıştır. Sistem, kontrol mekanizmaları da dahil ele geçirilmiştir.

Aynı hikayeyi polis için de, bir istihbarat mensubu için de, maliyede çalışan bir müfettiş için de geçerlidir, örnekleri çoğaltmak mümkün.

MGK'da karar alıcı ve alınacak kararlar hakkında diğer üyeleri etkileyici pozisyonda bulunan orgeneraline, hava kuvvetleri komutanına kadar, valisine kaymakamına, genel müdürüne müsteşarına, emniyet müdürüne daire başkanına jandarma alay komutanına mit mensubuna kadar. Bu yapı, devletteki "karar alıcı" elemanları-müritleri vasıtasıyla devlet adına kararlar almış, kimi kararları da devlet aleyhine ABD lehine değiştirmiştir.

Turgut Özal, Süleyman Demirel, Tansu Çiller, Mesut Yılmaz, Bülent Ecevit, Devlet Bahçeli, Abdullah Gül, Tayyip Erdoğan hepsi bir şekilde bu f-tipi elemanlar vasıtasıyla bu yapının çemberinde kalmıştır, sırlarının da gitmemesi gereken yerlere ulaştırıldığını anlayabiliyoruz. Devletin alacağı gizli kararlar dahi dinlenmiştir. Genelkurmay Başkanının odasındaki konuşmalar, alınan kararlar ve yapılan gizli görüşmeler, 40 yıldır pek çok devlet sırrı ABD'ye akmıştır.

Detaylı yazmaya gerek yok, küçük çaptaki Fethullahçı torpilli yükselmeler hemen herkesin etrafında yaşanmış, şahit olduğumuzolaylar. Büyüklerinin varlığını ise 15 Temmuz 2016 ile hepimiz gördük.

Peki, 15 Temmuz darbesiyle ne yapılmak istendi? Biraz düşünelim. Darbenin amacı cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ı öldürmek ve/veya yönetimi ele geçirmek miydi? ABD, Tayyip Erdoğan'ı öldürmek isterse sanırım bunun için topyekün bir darbe yapmasına gerek yoktur. Turgut Özal'ı hatırlamak yeterli.

Peki ABD darbe vasıtasıyla Türkiye'nin yönetimine el koymak isterse? Bunu yapmak için Fethullahçılara muhtaç mıdır? 28 Şubat döneminde değildi, bence yine değildi. Darbe dışı yollarla bile Erdoğan hükümetini devirebilirdi.

Ayrıca ABD, bir darbe uğruna neden 40 yıllık Türkiye derin işgalini tehlikeye atsın. Genelkurmay başkanının odasına bile çok rahat böcek yerleştirebilen, orgeneralleri valileri olan bir yapı, devletin her türlü gizli bilgisine istediği gibi erişebilen, Kozmik Oda'ya savcıyı sokmayı bırak zaten kozmik bilgileri devletin yetkilileri aracılığıyla alabileceği anlaşılan bir yapı, 40 yıllık Pentagon-CIA operasyonu (projesi denilemez çünkü gerçekleşmiş ve görevde olan bir yapıdır, istihbarat tabiriyle operasyondur) bir darbe uğruna tehlikeye atılır mı? 40 yıldır bu denli başarılı Fethullah operasyonunu yöneten, daha önce de Türkiye darbelerihep başarılı olan ABD, 40 yıllık Fethullah operasyonunu deşifre etme pahasına darbe başlatacak ve bu darbe girişim aşamasında başarısız kalacak!

Ben buna ikna olmadım. Ben bunun ABD tarafından gerçekleştirilmiş şov/tiyatro/maske olduğunu düşünüyorum. Evet ABD, Fethullah cemaati ile mevcut hükümete darbe gerçekleştirmek istedi ancak bunu başarısızlık üstüne kurdu. Fethullahçılar deşifre oldu ve hükümet bunları kadrolardan temizlenmeye ve cezalandırmaya başladı. İşte sanırım ABD de tam olarak bunu istiyordu.

İşte bundan sonra bu gelişmeler üstüne yürüyecek esas ve çok daha büyük, hayallerin ötesinde bir operasyonu olacağını düşünüyorum. 40 yıllık Fethullah operasyonunun deşifre olmasına değecek olan şey bir darbe değil, başarısız sonuçlanacak darbe sonrası yaşanacak yeni ve büyük bir operasyondur.

Döneminin en büyük uyuşturucu kaçakçısı Kolombiyalı Pablo Escobar'ın ABD kıyılarında tam 2 ton kokaini yakalanır. Bu ABD polisinin tek seferde yakaladığı tarihinin en büyük uyuşturucusudur. Polisler ertesi gün gazetelerde televizyonlarda kahraman ilan edilir. O polislerin ve ABD halkının bilmediği bir şey vardır. Aslında o uyuşturucuyu Pablo Escobar bilerek yakalatmış ve dikkatleri oraya çektiği esnada ABD'ye denizden tam 20 ton kokain sokmuştur. Bu da Pablo'nun kendi rekorudur.

ABD'nin yeni operasyonun hedefinde Türkiye'nin olacağı kesin. Ama ne için hangi yolla kimler aracılığıyla neler planladılar, bunun yanıtını görmek için Pentagon ve CIA'ye bakmak gerekiyor.

Ve, bu yeni operasyonu uygulamak adına ve Fethullahçıların darbeyi başlatmaları adına Pentagon ve CIA'de Türkiye üstüne çalışan ve buna karar kılan ekip ve evet diyen birim müdürleri/şefleri, kesinlikle bu operasyon ve planları son aşamada ABD Başkanı Barack Obama'ya sundular ve onayı aldılar. Başkan'dan onaysız darbe girişimi asla başlatılamaz.

Eğer amaçları göründüğü gibi sadece “Türkiye'de mevcut hükümeti yıkıcı bir darbe” ise, başarısız olmasından ötürü ve Türkiye içindeki derin yapılarının deşifre ve tasfiye olmalarından ötürü ekibin bu birimden alınması ve müdürün/şefin koltuğunu kaybetmesi kaçınılmazdır. CIA'de ilgili birimde bir müdür değişikliği olmazsa, ki bunu sanırım Türkiye fark edebilir/öğrenebilir, operasyonun iddialarım doğrultusunda devam ettiğinin ipucudur.

Devlet buna karşı hazırlık yapmalı, Türk Milleti ise uyanık ve cesur olmalıdır. Düşman bizi öldürebilir, yavaşlatabilir ama asla yenemeyecektir. Zamanında kitabımda da yazdığım şekliyle “Dış Tehdit ABD”dir.



26 Ekim 2016 Çarşamba

Recep Tayyip Erdoğan - Laiklik Analizi




Recep Tayyip Erdoğan - Laiklik Analizi



< http://tevfikbir.blogspot.com.tr/2009/11/recep-tayyip-erdogan-laiklik-analizi.html >

BEN KİŞİSEL OLARAK LAİK DEĞİLİM” 
dedi Başbakan Recep Tayyip Erdoğan. Çok ilginç. Türkçe’miz yeni bir kavramla karşılaşmış bulunuyor. Tayyip Erdoğan bu hızla giderse, kelime üretme de Oktay Sinanoğlu’nu bile geçebilir. Kişisel laiklik ne demek? Laiklik ne demek? En basit ortaokul tanımıyla laiklik, “din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması”. Daha teknik bir düzeyde incelersek, dinin devletin yönetim alanına ve siyasete karışması yasağı. Din devlet politikalarını ve yönetimini belli bir boyuttan sonra etkileyemez (hiç etkilemez demekte, abesle iştigal olur). Devlet ise dini etkiler, denetler. Diyanet İşleri Başkanlığı yoluyla mesela. Ya da Atatürk zamanında görüldüğü üzere Kur’an-ı Kerim’in Elmalılı Hamdi Yazır tarafından Türkçeleştirilmesi, devlet bütçesinden ayrılan kaynakla.

Bu laiklik Aydınlanma Felsefesi’nin bir ürünüdür. Geçenlerde popüler olmuştu “Türkiye aydınlanma çağını yaşamadı” sözü. Bu sözü söyleyenlere karşı da sert tepkiler olmuştu. Aydınlanma felsefesi yaşanmıştır 1923’lü yıllar ile birlikte ama bazıları bu aydınlanmadan nasiplenememişlerdir.

Ayrıca laiklik rejimin rengidir. Yani yönetimle, devletle ilgili bir kavramdır. Kişisel laiklik gibi bir kavram olacak şey değildir. Misal verirsem, A müslüman bir kişi. Ama kişisel olarak laik. A (kişisel olarak bir kimse, nasıl din ve devlet işlerini birbirinden ayıracak) bir kişidir. Ama bu bağlamda bir devlet midir de? Yani konuyu anlatmak bile zor. Bu şöyle oluyor herhalde. A kişisi Cuma günü Cami’ye gidecekken diyecek ki, ben laik bir insanım. Tüm dinlere eşit mesafede yaklaşmalıyım. Bugün Cuma namazı var, Cami’ye giderim. Yarın cumartesi Sinegog’a, pazar günü de Kilise’ye giderim. Yok böyle bir şey. Kişisel olarak laiklik gibi bir şey söz konusu değildir. Bir insan bir dine mensup olup da, bir dine inanıp da bütün dinlere eşit mesafede yaklaşması gibi bir durum söz konusu olamaz. Nasıl ki yalnızlık Allah’a mahsus. İşte laiklik de devlete mahsus.

Peki Başbakan, çok saf ve cahil biri mi de, “kişisel olarak laik değilim” gibi anlamsız bir söz söylesin. Evet diyenler, yanıldı. 
 
“Hem laik hem Müslüman olunmaz” diyen kim, Başbakan. Bu görüşünü ülkenin gerçeklerini göz önünde bulundurup “Değiştim, geliştim… Ak Parti laikliğin en büyük savunucusudur” diyen kim, gene Başbakan.

Bir insan hem laikliği kafirlik gibi görecek, hem de laikliğin en büyük savunucusu olduğunu söyleyecek. Bu hem parti alt tabanında hem de Saadet Partisi’nden AKP’nin kaptığı oylar bakımından AKP’ye oy veren SP’liler tabanında rahatsızlık yaratmış, laiklik açısından Tayyip Erdoğan meşruiyetini kaybetmeye başlamıştır. İşte böyle bir anda, Tayyip Erdoğan kendisini tabanına ve oy verenlerine açıklama, meşruiyetini pekiştirme ihtiyacı hissetmiştir. Ben laik değilim derse olmaz; ülke krize girer. O da bunu yumuşak bir dille ima etmek için yeni ve absürt bir kavram yaratmış “Ben kişisel olarak laik değilim” demiştir. 
 
Bu arada ABD’ye de öpücük yollamaktadır. Yani, ben aciz kulunuz AKP, siz dünya hakimi ABD. Siz ABD olarak Büyük Ortadoğu Planı’nı gerçekleştirmek istiyorsunuz. Ilımlı İslam diye bir modeliniz var. Türkiye de zaten kobay. Gelin siz beni destekleyin, Türkiye’de Ilımlı İslam’ı yapalım. Tutarsa tüm BOP ülkelerine satarsınız, tutmazsa canınız sağ olsun; helali hoş olsun. İşte bunun için ABD ve yakın çevrelerine verilmiş bir mesajdır. Ben hazırım Ilımlı İslam olmaya; siz nerdesiniz, destekleriniz nerede diye?

Yok eğer devletteki konumum dolayısıyla laikim/ laiklik çerçevesinde davranıyorum ama aslında bana kalsa laik değilim demek istiyorsa; neden bir gün öyle bir gün böyle diyor. Laikliğin en büyük koruyucusu/savunucusu olmasın o zaman. Zaten bu da tehlikeli bir durum olur. Ya bir gün o bastırdığı duyguları bakan arkadaşlarıyla birlikte bastıramazlarsa. Hani değişmişti; sonra bir hafta sonra dedi ki değişmedim geliştim. E demek ki onlar hep yalanmış. Yani bu sözü bu bakış açısıyla değerlendirirsem daha tehlikeli. Diğer mantık yürütmeler, analizler daha "ILIMLI" kalıyor.

İşte bu anlamsız sözcüğün analizi budur.

Not: Başbakanın bu sözlerinden yaklaşık 3 yıl sonra 2008 yılında, Anayasa Mahkemesi Adalet ve Kalkınma Partisi'ni - AKP'yi laiklik karşıtı faaliyetlerin odağı olmaktan suçlu bulmuş ve cezaya hükmetmiştir. Ne demişler "Gerçekler Zamanla anlaşılır(!)"

 
TEVFiK BiR / 09.Haziran.2005




..