17-25 aralık etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
17-25 aralık etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

11 Aralık 2019 Çarşamba

CHP Raporunda can alıcı soru. ?

CHP Raporunda can alıcı soru. ?


CHP Raporunda can alıcı soru: 2004 Kararları uygulansaydı FETÖ bu güce erişebilir miydi?

Türkiye, “FETÖ’nün siyasi ayağı kim?” tartışmasını izliyor. CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Bir Numaralı siyasi ayak Cumhurbaşkanlığı makamını işgal eden zattır” çıkışına Erdoğan 250 bin TL’lik tazminat davası ile yanıt verdi. CHP 16 yıllık AKP-FETÖ ilişkisini raporlaştırdı.



Aykut Küçükkaya



08 Nisan 2018 Pazar, 21:35











15 Temmuz’daki kanlı darbe girişiminin ardından en çok tartışılan konulardan birisi “FETÖ’nün siyasi ayağı”ydı… Aslına bakarsanız siyasi ayağı hepimiz biliyoruz!..
“FETÖ’nün siyasi ayağı”ydı… Aslına bakarsanız siyasi ayağı hepimiz biliyoruz!..
Bu “ Paralel yolda ” Beraber yürüyenlerin Gülen cemaatini nasıl desteklediğini, nasıl büyüttüğünü ve devletin nasıl o kirli ellere teslim edildiğinin hep birlikte tanığıyız…
Biz bu tanıklığı yaşarken iki haftadan bu yana AKP ile CHP arasında “siyasi ayak” tartışması birden alevlendi. CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, aynı zamanda AKP Genel Başkanı olan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ı sert sözlerle hedef aldı: “FETÖ’nün bir numaralı siyasi ayağı Cumhurbaşkanlığı’nı işgal eden zattır!..”
Erdoğan bu sert sözler üzerine, Kılıçdaroğlu’na 250 bin TL’lik tazminat davası açtığını duyurdu. Yargıya taşınan bu süreçte CHP’nin elindeki en büyük veri, “iktidar partisi AKP ile Gülen cemaati arasındaki 16-17 yıllık ilişkiyi” raporlaştırması. Yasemin Öney Cankurtaran koordinatörlüğünde hazırlanan söz konusu raporlar sanki bir. “hepiniz oradaydınız” belgeseli… Evet, tam 3 rapor:
AKP İÇİN FETÖ’NÜN MİLADI. 
BİR ELMANIN İKİ YARISI: AKP İLE FETÖ.
AKP, 15 TEMMUZ’DAN SONRA DA FETÖ’DEN KOPAMADI!
Yazı dizimizde üç raporun önemli bölümlerini özetleyeceğiz. Her gün bir raporu ele alıp, en can alıcı yerlerini okurlarımızın ve Türk kamuoyunun dikkatine bir kez daha sunacağız. Unutkan bir toplum olduğumuz yadsınamaz bir gerçek!.. Birbiri ardına okuyacağınız “tarihe not düşen özlü sözler, arşivlerin tozlu raflarında unutulmaması gereken raporlar” iktidar partisini yöneten AKP’li isimlerle, kanlı darbe girişiminin, 15 Temmuz’un arkasındaki en büyük güç olan Gülen cemaati arasındaki ilişkiyi bir kez daha yüzümüze tokat gibi çarpacak…
Sahi!.. Bir kez daha soruyoruz; Kandırılan kim?
Erdoğan ile Kılıçdaroğlu’nun FETÖ’de uzlaşamadığı en önemli nokta cemaatle mücadeleye başlanılması gereken tarih: CHP:2004  AKP:2013

'MİLAT'TA 9 YILLIK SAPMA

Tarih: 28 Kasım 2013...
Taraf gazetesinin manşetinde “Gülen’i bitirme kararı 2004’te MGK’da alındı” haberi!
İşte Kılıçdaroğlu ile Erdoğan arasındaki en büyük fikir ayrılığı “AKP için FETÖ’nün miladı”yla başlıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan her ne kadar milat olarak 17-25 Aralık’ı işaret etse de CHP “milat” için 17-25 Aralık’tan neredeyse tam 9 yıl öncesini gösteriyor.
CHP’nin Tezleri...
Milatla ilgili tartışma CHP’nin birinci raporunda aynen şöyle yer alacaktı: Kasım 2002’den bu yana iktidarda bulunan AKP hükümetleri için, Fethullahçı Terör Örgütü (FETÖ) tehdidine resmi olarak ne zaman vâkıf olduklarıyla ilgili siyasi ve hukuki açıdan bir “milat” belirlemek gerekirse 24 Haziran 2004 ve 25 Ağustos 2004 tarihli MGK toplantıları ile 481 Sayılı MGK Kararı’nı başlangıç almak doğru olacaktır. 24 Haziran 2004 tarihli MGK toplantısında “Türkiye’deki Nurculuk Faaliyetleri ve Fethullah Gülen” konusu gündeme alınmış ve hem MİT Müsteşarlığı, hem Genelkurmay Başkanlığı tarafından Gülen Grubu’nun yapılanması, yurtiçi ve yurtdışı faaliyetlerine ilişkin tehdit konusunda kapsamlı sunumlar yapılmıştır. Gülen Grubu’nun faaliyetlerinin izlenmesi ve tasfiye edilmesine ilişkin kararlar alınmış ve tüm kurul üyeleri tarafından imzalanıp 25 Ağustos 2004 tarihli MGK toplantısında “481 Sayılı MGK Kararı” olarak kayda geçmiştir. 481 Sayılı MGK Kararı’nda yer alan önemli bir husus, ‘Dönemin Dışişleri Bakanı Abdullah Gül imzasıyla 16 Nisan 2003’te, ‘yurtdışındaki Gülen okullarına ve Milli Görüş’e yardım edilmesi için’ Büyükelçiliklere gönderilen 3846 ve 3847 sayılı genelgelerin” geri çekilmesinin istenmesidir. Ancak bu genelgeler (20 Mayıs 2014’e kadar) geri çekilmediği gibi, 2008 yılında Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın AKP’nin “laikliğe aykırı fiillerin odağı haline geldiği” gerekçesiyle kapatılması istemiyle hazırladığı iddianamede söz konusu fiiller arasında sayılmıştır. 25 Ağustos 2004 tarihli MGK Kararı’nın 28 Kasım 2013’te Taraf Gazetesi’nde yer almasının ardından AKP’li yetkililer “MGK gündemine dönemin Cumhurbaşkanı Sezer tarafından getirildiğini, hükümetin dahli olmadığını ancak kararı yok hükmünde saydıklarını ve uygulamadıklarını” yandaş medya ise “Hükümet’in kararın içini boşaltıp uygulamadığını, MGK kararlarının tavsiye niteliğinde olması nedeniyle hukuken de uygulamak zorunda olmadığını” açıklama çabasına girmiştir. Bu noktada Erbakan’a 28 Şubat kararlarını imzaladığı için eleştiri yöneltenlerin 481 sayılı MGK kararına karşı idiyseler neden direnmediklerini ve uygulamayı düşünmedikleri bir karara neden imza attıklarını sormak gerekir. 2004 MGK Kararı’na imza atan 5 askeri yetkiliye karşın AKP Hükümeti’nin 7 sivil üyesi bulunmaktayken, karşı çıkmaları halinde bu kararın çıkmayacağı aşikârdır. Cumhurbaşkanı Erdoğan, 15 Temmuz 2016 darbe girişiminin ardından FETÖ/PDY’nin “miladı” olarak 17-25 Aralık 2013’ü açıklamıştır. 17-25 Aralık bir milat olacaksa, ancak “AKP-FETÖ suç ortaklığının bozulmasının miladı” olabilir. Bu çerçevede, 481 Sayılı MGK Kararı, AKP Hükümeti’nin “yok sayarak uygulamadıklarını” itiraflarıyla ve 14 yıllık iktidarlarında FETÖ’nün devlet içinde stratejik örgütlenmesine bilinçli olarak “izin ve onay veren” icraatlarıyla, 15 Temmuz 2016 darbe girişimine giden sürecin önünü açmaktan “siyasi ve hukuki açıdan sorumlu” olduklarını ortaya koyan bir belgedir. Nitekim dönemin Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök’ün TBMM Darbe Komisyonu’na yaptığı “FETÖ’ye karşı hükümeti 2004 yılında MGK kararıyla uyardık. Ancak pek fazla bir şey yapılmadığını gördük” açıklaması, bunun teyidi niteliğindedir. Bu hususlar, aynı zamanda Cumhurbaşkanı ve Başbakan’ın 17-25 Aralık 2013 Rüşvet ve Yolsuzluk Soruşturmalarını “milat” göstermelerinin ve “FETÖ tarafından kandırıldık” beyanlarının neden doğru olmadığını da ortaya koymaktadır...
Raporda can alıcı soru...
Raporda milat tartışmasına devletin resmi belgeleriyle nokta koymaya çalışan CHP, “Soruyoruz” diyerek şu sorusunun yanıtını isteyecekti: “2004 MGK Kararı, Bakanlar Kurulu kararı haline dönüştürülüp kararlı bir şekilde uygulansaydı; FETÖ, 15 Temmuz darbe girişimini gerçekleştirecek güce erişebilir miydİ?

RAPORDAN...Erdoğan'dan Gülen yorumu: Aynı menzile giden farklı bir yol...

“Üzerinde durulması gereken önemli bir husus da, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 3 Ağustos 2016’da Din Şûrası’nda yaptığı konuşmada FETÖ/ PDY için “aynı menzile giden farklı yollardan biri olarak gördüğümüz bu yapı” tanımlamasını kullanarak “hedef birliği” içinde olduklarını itiraf etmesidir. Daha 15 Haziran 2012’de katıldığı Türkçe Olimpiyatlarında “Bitsin artık bu hasret” diyerek Gülen’e “ Türkiye’ye dön ” çağrısı yapan, 17 Aralık 2013’ten bir gün sonra dahi Gülen ile uzlaşma arayışında bulunan Erdoğan, 15 Temmuz 2016 darbe girişiminin ardından FETÖ/PDY’nin “miladı” olarak 17-25 Aralık 2013’ü açıklamıştır.” 
“Başbakan Binali Yıldırım ise 23 Ekim 2016’da yaptığı açıklamada ‘Eski bir Genelkurmay başkanı (Hilmi Özkök) çıkıp diyor ki ‘Biz 2004’te uyardık.’ Ne uyardınız kardeşim, karara bakıyoruz ‘Nur cemaati ve hizmet hareketi izlenmelidir’ diyor. Ne zamandan beri cemaatler terör örgütü oldu. Bizim için kırmızı çizgi, terör faaliyetinin başladığı gündür, o da 17 Aralık’tır. Hiç kimse eline silah almadıkça, insanları öldürmedikçe terör örgütü muamelesi göremez. Bu örgüt devletle bilek güreşine 17 Aralık’ta başlamıştır’ ifadelerini kullanmıştır. Başbakan Yıldırım’ın bu beyanlarındaki çelişkilere açıklık getirecek olursak; 2004 MGK Kararı’nda, doğrudan ‘Fetullah Gülen Grubu’ ismi geçmektedir ancak Başbakan Yıldırım bunu gizlemeye çalışmaktadır. Dönemin Genelkurmay Başkanı Özkök’ün, ‘2004’te Hükümeti uyardık’ açıklamasına karşı çıkmaktadır. Belgeler ise Başbakan’ı yalanlamaktadır. Başbakan, “Bu örgüt devletle bilek güreşine 17 Aralık’ta başlamıştır” demek suretiyle, bir yapının terör örgütü olup olmadığına, devlet aleyhine çalışıp çalışmadığına devletin güvenlik raporlarına bakarak değil, AKP ile olan ilişki durumuna bakarak karar vermektedir. ‘Hiç kimse eline silah almadıkça, insanları öldürmedikçe terör örgütü muamelesi göremez. Terör faaliyetinin başladığı gün 17 Aralık’tır’ ifadesi ise maalesef trajikomiktir. Ne 17 Aralık ne de 25 Aralık, silahlı bir eylem değildi, kimsenin elinde bir silah yoktu. Peki ne vardı? Ayakkabı kutularından çıkan dolarlar, çikolata kutularında giden rüşvetler, 700 bin liralık kol saati, evdeki para kasaları, para sayma makineleri, bir türlü sıfırlanamayan milyonlarca dolar ve euro vardı…” 
“Erdoğan’ın 17-25 Aralık’tan sonra ‘Bunlar devlet içinde devlet olmuşlar’ ve ‘ne istediniz de vermedik’ sözleri, her ne kadar suçlama ve sitem içerse de, aynı zamanda o tarihe dek verdikleri desteğin itirafı niteliğindedir.”

2004’teki kararda Erdoğan’ın da imzası vardı

Karar şu uyarıları içeriyordu:
25 Ağustos 2004 MGK toplantısında “481 Sayılı MGK Kararı” olarak kayda geçen “tavsiye” niteliğindeki kararı, dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer ve Başbakanı Erdoğan’ın yanı sıra Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener, Adalet Bakanı Cemil Çiçek, Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül ile İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu imzaladı. Kararda dönemin Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök, kuvvet komutanları Özden Örnek, Aytaç Yalman, İbrahim Fırtına ve Jandarma Genel Komutanı Şener Eruygur’un da imzaları bulunuyor. 481 sayılı MGK kararında yer alan bazı önemli hususlar şunlardı:

  • Gülen grubunun yurtiçi ve yurtdışı faaliyetleri, Başbakanlık Uygulamayı Takip ve Koordinasyon Kurulu (BUTKK) koordinesinde İçişleri Bakanlığı, Dışişleri Bakanlığı, MİT Müsteşarlığı ve ilgili diğer kurumlar aracılığı ile yakından takip edilmeli. 
  • Devletin yurtdışında görevli memurları aracılığı ile Gülen grubu yakından takip edilmeli, gerekiyorsa Dışişleri Bakanlığı tarafından ilave tedbirler geliştirilmeli. 
  • Gülen grubuna ait özel okulların faaliyetleri, İçişleri Bakanlığı ve Milli Eğitim Bakanlığı tarafından incelenmeli ve takibe alınmalıdır. Bu gruba ait okullardaki şüpheli ve yasadışı faaliyetler, periyodik olarak Başbakanlık Uygulamayı Takip ve Koordinasyon Kurulu’na (BUTKK) rapor edilmeli. 
  • Gülen grubunun ‘öğrenci evleri’ kapsamında sempatizan ve yandaş edinme gayretleri, İçişleri Bakanlığı nezdinde dikkatle takip edilmelidir. Yasal olmayan yollar kullanılarak din eğitimi veren ve bir nevi dini alet ederek yandaş toplama sistemi olan ‘öğrenci evleri’ uygulamalarına engel olunmalı. 
  • Yapılan bağışlar ile usulsüz para hareketleri ve kara para uygulamalarının Maliye Bakanlığı- MASAK (Mali Suçlar Araştırma Kurulu) aracılığı ile takip edilmesi sağlanmalı. 
  • Abdullah Gül’ün, Dışişleri Bakanı sıfatıyla 16 Nisan 2003’te ‘Gülen okullarına ve Milli Görüş’e yardım edilmesi için” büyük elçiliklere gönderdiği 3846 ve 3847 sayılı genelgeler geri çekilmeli.
***



5 Kasım 2017 Pazar

Bahçeli: Erdoğan Kısıklı’daki Villasında Poz Verip Aile Boyu Fotoğraf Çektirirken…


Bahçeli: Erdoğan Kısıklı’daki Villasında Poz Verip Aile Boyu Fotoğraf Çektirirken…

14:05 - 22 Aralık 2015



MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, TBMM grup toplantısında konuştu.

Türkiye İsrail ilişkilerini eleştiren Bahçeli, “Bunların vicdanında Türklük yoktur. Düne kadar İsrail’e terörist devlet diyorlardı. Düne kadar İsrail’e katil diyorlardı. Düne kadar İsrail’den Mavi Marmara’nın hesabını soruyorlardı. Şimdi ne değişti de İsrail’in dost bir ülke olduğu birden bire hatırlandı? Ne oldu da İsraille gizli kapaklı görüşme ve anlaşma zeminlerine gerek duyuldu? Erdoğan hangi tehdit ve tavizlerle Ortadoğu’nun Türkiye-İsrail yakınlaşmasına ihtiyacını olduğunu seslendirdi? İsrail’e karşı ileri sürülen üç şarta ne olmuştur? Özür şartı yerine gelmiş midir? İddia odur ki, Obama’nın nezaretinde İsrail Başbakanı Netanyahu telefonla özür dilemiştir. Mavi Marmara’da ölenler için tazminat verilmiş midir? Hayır. Gazze’ye uygulanan abluka kalkmış mıdır? Bu da hayır. Türkiye’nin talepleri tam karşılanmadığı ortadayken el altından İsrail ile uzlaşma arayışlarının, barış masası kurma niyetlerinin asıl gayesi nedir? Erdoğan’ın İsrail’e yanaşması, bu ülkeye zeytin dalı uzatması nasıl okunmalıdır? Irak, Rusya ve Suriye gerilimini kaldıramayan, bu nedenle küresel güçlerin dayatmasıyla İsrail’e yakınlaşan AKP hükümeti bütünüyle hayal kırıklığıdır. Bölgesinde yalnızlaşan Türkiye’nin tutacak son dalı İsrail kaldıysa düne kadar hakim olan bunca sövgüye, bunca itiş kakışa ne gerek vardı? Erdoğan hem kandırıldım dedi, hem de herkesi kandırdı. Türk milleti; Erdoğan’ın, farklı ülke ve liderlerle “canım sıkıldı küstüm, keyfim yetti barıştım” demesinden tiksinmiştir” dedi.

Geçtiğimiz Pazar günü Ankara’nın Keçiören ilçesinde kurulu bulunan Osmanlı Halk Pazarı’nda çıkan yangına değinen Bahçeli, “Yangın Güçlükle kontrol altına alınmıştır. Bu yangın sonucunda 253 işyeri kullanılamaz hale gelmiştir. İlk tespit ve açıklamalar yangının elektrik kontağından çıktığına işaret etmektedir. Neden her ne olursa olsun, yangından zarar gören esnaflarımızın zarar ve ziyanlarını karşılamak hükümetin öncelikli görevidir. Bu kış kıyamette ekmeğini kazanmanın, çorbasını kaynatmanın telaşında olan kardeşlerimiz yüzüstü bırakılmamalı, kaderine terk edilmemelidir. Parti olarak Keçiören Osmanlı Pazarı esnafının talep ve ihtiyaçlarını yakından takip edeceğimizi, onların dertlerine ortak olacağımızı ifade ediyor, tüm esnaf kardeşlerimize geçmiş olsun dileklerimizi iletiyorum” dedi.

“RÜŞVET VE YOLSUZLUK KAMU DÜZENİNİ SARSAN BİR SUÇTUR”

Mevlid Kandili’ni tebrik eden Bahçeli, “Bu gece alemlere rahmet elçisi olarak inmiş Efendimiz Resulullah’ın dünyaya teşrifini hasretle, hürmetle ve hayranlıkla yad edeceğiz. Sizlerin, milletimizin ve Türk-İslam dünyasının Mevlid Kandili’ni tebrik ediyorum. Ne mutlu bizlere ki adalet, ahlak, merhamet ve şefkat zirvesi; iman, inanç, insaf, izzet kutbu aziz Peygamberimizin izinden yürüyoruz. Bu mübarek günde Allah’tan niyazım, bizleri helalin yolundan ayırmamasıdır. Zira helale yüz çevirmek, haramla sözleşmek, haramla nikahlanmak demektir. Bir toplumu içten içe çürüten en ağır sorun rüşvetle birlikte haramın açıktan savunulmasıdır. Ve dinimiz bunu net olarak yasaklamıştır. Rüşvet ve yolsuzluk kamu düzenini sarsan bir suçtur. Rüşvet veren devlete taarruza geçmiştir ve bu yüzden suçludur. Rüşvet sosyal düzenin bozulduğu dönemlerde ortaya çıkmaktadır.

Rüşvet insanlığın reddettiği, inancımızın ve kültürümüzün telin ettiği bir sapma halidir. Ecdadımız rüşvet alana mürteşi, rüşvete verene raşi diyor ve bu ikiliyi mahkum ediyordu. Barbar kavimler bile rüşvetle mücadele etmişlerdir. Peçevi tarihinde anlatılmaktadır: İslam tarihinde ilk rüşvet olayı; Halit Bin Velit’in, Hz. Osman’ın huzuruna girebilmek için kapıcıya iki altın vermesiyle başlamıştır. Rüşvet devletin selametine karşı işlenmiş ağır bir cürümdür” ifadelerini kullandı.

“17-25 ARALIK MİLLİ VİCDANDA KAPANMAMIŞ BİR YARADIR YEDİRMEYİZ DİYENLER, NE VAR NE YOK YEMİŞTİR”

17-25 Aralık operasyonalrına değinen Bahçeli şu ifadeleri kullandı: “Devlet otoritesinin zayıflamasıyla rüşvet arasında doğru bir bağlantı vardır. Darbe diyerek savuşturulan ve kapatılan 17-25 Aralık rüşvet ve yolsuzluk soruşturmasını bir de bu göz ve bilgi dağarcığıyla değerlendirmek lazımdır. 17-25 Aralık milli vicdanda kapanmamış bir yaradır. Yedirmeyiz diyenler, ne var ne yok yemiştir. Birlikte yürüdük diyenler, yürütmede, götürmede ustalaşmışlardır. Kibirli ve küstah bir dille rüşveti günah işleme özgürlüğü sayanlar ahlak ve adaleti kilitlemişlerdir. Hala rüşvetle çarkları dönen vakıflar söz ve güç sahibidir. Hala ayakkabı kutularından çıkan deste deste banknotlar hafızalardadır.

“GÜN GELECEK DEVRAN DÖNECEK, RÜŞVETÇİ, HORTUMCU ADALETİN ÖNÜNE ÇIKACAKTIR”

Yatak odalarındaki haram madenleri, bakan ve başbakan çocuklarının çevirdiği dolaplar, dört yüzsüz bakanın hırsızlıkları dillerdedir. Ve hala Erdoğan’ın zeki oğluyla para eritme üzerine yaptığı konuşması akıllardan çıkmamıştı. Gün gelecek devran dönecek, rüşvetçi, hortumcu, haramzade, millete küfreden, yüzdelerle ihale alan kim varsa doğruca adaletin önüne çıkacaktır. Bu ya olacak ya olacaktır. Başka bir seçenek kesinlikle yoktur.”

“MASUM CANLARA KIYANLAR MÜSLÜMAN DEĞİL, KAFİR İŞBİRLİKÇİSİDİR”

Terör eleştirisi yapan Bahçeli şu ifadeleri kullandı: “İslamiyet’in terörle anılması, terörle özdeş gösterilmesi konusunda sinsi ve çok yönlü propaganda çalışması yürüten çevrelere müsaade edemeyiz. Ve elinde silah, dilinde küfür, belinde bombayla önüne gelen ateş açan, hedef gözetmeksizin gözüne kestirdiğini yok eden, doğrayan ve parçalayan canileri İslam dairesinde göremeyiz, görülmesine sessiz kalamayız. Küresel güçlerin maşası IŞİD, El Nusra, Boko Haram, Eş-Şebab, El Kaide ve benzeri cinayet örgütlerinin İslamla uzaktan yakından bir ilişkisi olamayacak, kıyısından köşesinden irtibatları kurulamayacaktır. Masum canlara kıyanlar Müslüman değil, kafir işbirlikçisidir.

“BATI, DOĞUDAKİ, STRATEJİK HEDEF VE HESAPLARI İÇİN DEVŞİRDİĞİ MİLİTAN KADROSUNA TETİKÇİLİK YAPTIRMAKTADIR”

Mürşit kisveli müşrikler, Müslüman görünümlü müfritler İslam’ı can evinden vurmaktadır. Bunlar emperyalizmin uşağı, İblisin Truva Atı’dır. Ne yazık ki, İslam âlemi tümden karıştırılıp istikrarsızlığa gömülürken bu çeteler yüksek fiyatlardan kiralanmakta, her pis işte kullanılmaktadır. Batı, doğudaki, bilhassa İslam alemini çerçevesine alan stratejik hedef ve hesaplarını ele geçirmek maksadıyla devşirdiği militan kadrosuna tetikçilik yaptırmaktadır.İslam coğrafyası terörle yıldırılmak, terörle teslim alınmak istenmektedir. Bölgenin mihenk taşı olan Türkiye bu senaryolardan dün de, bugün de ziyadesiyle etkilenmiş ve zarar görmüştür. Ortadoğu’da sürdürülen kavganın temelinde bölüşüm ve hakimiyet mücadelesi yatmaktadır. Bu nedenle bölgede topraklar parçalanmakta, insanlar kimi zaman etnik, kimi zaman mezhebi motivasyonla istismar edilmektedir. Söz konusu istismarı emperyalist güçler ve onların yerli işbirlikçileri yapmaktadır.”

“ARAP BAHARI’NDAN KARA KIŞ ÇIKMIŞ, GÜDÜMLÜ SELEFİ ÇETELER BARBAR KAVİMLER GİBİ HER TARAFA YAYILMIŞLARDIR”

Bahçeli, “Ortadoğu’nun ve İslam ülkelerinin kanlı bıçaklı duruma getirilmesinin nedeni budur.Sonuç itibariyle Arap Baharı’ndan kara kış çıkmış, güdümlü selefi çeteler tıpkı Roma İmparatorluğu’nu yıkan barbar kavimler gibi her tarafa yayılmışlardır. Bu bir sonuçtur. Sonuçla uğraşmak, sonuca kafa yormak ise zaman kaybıdır. Musibetlerin kaynağında asırlardır değişik kılık ve görünümde devam eden emperyalist vahşilik vardır. İslam ülkeleri ise adeta felç geçirmiş, adeta vurgun yemiştir. Çünkü bu ülkelerin yöneticileri batıya payandalık ve uyduluk yapmaktadır. Sözde kral, emir ve şeyhler için öncelik halklarının huzuru, ülkelerinin onuru, İslamiyet’in itibarı değil, kan ve haksızlık üzerinde kurulu bulunan taht ve taçlarıdır. Osmanlı’dan ayrılan her toplum, her devlet şimdilerde kriz geçirmekte, şok yaşamaktadır. Buna Türk’ün bedduası mı tuttu demeliyiz bilemiyorum, ama bildiğim şu ki, Ortadoğu ateş almış, insan hayatı aynısıyla karanlık çağlarda yaşandığı gibi ucuzlamış, bir değeri kalmamıştır” açıklamasında bulundu.

“İSLAM İTTİFAKI’NDA YER ALAN 34 ÜLKE ÖNCE SAMİMİYET TESTİNDEN GEÇMELİDİR”

İslam İttifakı’nın törörle mücadelede yetersiz kalacağını ifade eden Bahçeli konuşmasını şöyle sürdürdü: “Teröre karşı, aralarında Türkiye’nin de yer aldığı 34 ülkenin Suudi Arabistan öncülüğünde bir İslam İttifakı kurması, terörist gruplarla mücadele edileceğinin ilan edilmesi bu gerçeği değiştiremeyecektir. Bir yönüyle 34 ülkenin teröre karşı aynı cephede buluşması umutlu bir gelişme idiyse de, diğer yönüyle terör örgütlerini aşırı ve haddinden fazla büyütmenin örtülemez neticesidir. NATO “Müslümanlar için savaşmayacağız” diyerek gizli tarafını, tercihini ve gelişmelere sancılı bakışını açığa vurmuştur. 34 ülke bir araya gelip ne yapacaktır? IŞİD yine saldırılarına devam etmektedir. PKK-PYD kan dökmeyi, ihaneti resmileştirmeyi hızla sürdürmektedir. Bu 34 ülke önce samimiyet testinden geçmelidir. Bu 34 ülke önce birbirilerinin aleyhine terör örgütlerini nasıl ve hangi kanallarla provoke ettiklerini açıklamalıdırlar. Madem 34 ülke terör örgütlerine karşı bir araya geldilerse, ABD’sinden Rusyası’na, Birleşik Krallık’tan Almanya’sına kadar batılı ülkelerin bölgemizde ne işi vardır? Kendi söküğümüzü kendimiz dikmemiz gerekirken, vesayetçi güçlere ne ihtiyaç vardır? Yoksa İslam ülkeleri arasındaki ittifak emperyalizmin yeni bir oyalama ve oynama taktiği midir? Ya da planlanan, 34 ülkeyi terör örgütleriyle eşitleme, eşit güçte gösterme sinsiliğiyle beraber Şii-Sünni kutuplaşmasının derinleştirilme arayışı mıdır? Her ülke teröre karşı ise teröristlerin yaşama şansı doğal olarak olmayacaktır. Peki bu terör örgütleri ağır silahları nereden, hangi silah baronlarından, kimlerin gözetim ve denetiminde almaktadır?

YOKSULLUK, YOZLAŞMA YOLSUZLUK İSLAM ÜLKELERİNİ PENÇESİNE ALMIŞTIR

Berlin’de, Londra’da, Paris’te, Washington’da, Brüksel’de, Roma’da, Madrid’de, Moskova’da, Şam’da, Bağdat’ta ve hatta Tahran’da terör örgütlerine silah satmak için kuyruğa giren, terörizmi diri tutmak için faal halde bulunan çevrelere ne diyeceğiz, bunları nasıl izah edeceğiz? Bu terör örgütleri mali, lojistik ve insan kaynaklarını nereden temin etmektedir? Önce sorun yaratıp peşinden silah pazarı kurmak, önce ara bozup hemen arkasından müdahale gerekçesi oluşturmak bildik bir sömürgeci komplosudur. Saddam’ı silahlandırıp, Mübarek’i cesaretlendirip, Kaddafi’yi destekleyip, Bin Ali’yi pışpışlayıp, sonra da bahar geldi bahanesiyle kalabalıkların önüne atan bu emperyal edepsizliktir. Ortadoğu’nun omurgası çökmüştür. Ortadoğu ve İslam toplumlarının iradesi kırılmış, bağımsız karar alma mekanizmaları laçkalaşmıştır. Bu furyaya, bu curcunaya Türkiye’de katılmış, daha doğrusu katılmak zorunda bırakılmıştır. İslam ülkeleri manevi kalkınma, maddi silkinme yaşamadan, birlik ve dirliğine sahip çıkmadan facialar sürecek, daha çok kan akacaktır. Yoksulluk İslam ülkelerine sinmiştir. Yozlaşma İslam ülkelerine nüfuz etmiştir. Yolsuzluk İslam ülkelerini pençesine almıştır. Bir yanda petrol ve dolar içinde yüzen küçük bir zümre, diğer yanda bir dilim ekmek, birazcık hak, özgürlük ve demokrasi için çırpınan milyarlarca insan herkesi kahretmelidir.

MAZLUMUN AHINI ALMIŞ HİÇBİR ZORBA NE SARAYININ, NE PARASININ, NE DE SALTANATININ HAYRINI GÖREMEYECEKTİR

Bir yanda haksız kazanç sağlamış, zor kullanarak servet edinmiş, israf ve harama batmış elit bir tabaka, diğer yanda helal rızkı için ömrünü veren milyarlar hepimizi kara kara düşündürmelidir. Bu vahim ve iç yaralayıcı düzenin tek yüzü güleni, tek memnunu zalimlerdir. Ve inanıyoruz ki, mazlumun ahını almış hiçbir zorba ne sarayının, ne parasının, ne de saltanatının hayrını göremeyecektir. Tarihin akışına baktığımızda nice bedbahtın, nice haramzadenin, nice nefsine kul köle olmuş gafilin ibret verici acı sonlarını görürüz. Allah mutlak ve galiptir; kimse karamsarlığa kapılmasın, bunu yine görecek, yine şahit olacağız.”

“PUTİN’İN GÖZÜNÜ KAN BÜRÜMÜŞTÜR”

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin Suriye’de Siyasi Çözüm Planını oy birliğiyle kabul etmesine ilişkin Bahçeli, “İçinde bulunduğumuz coğrafyada her yer karışıktır. Bu karışıklığın Türkiye’ye maliyeti günden güne büyümektedir. Suriye konusu uluslararası toplumu üst düzeyde meşgul etmektedir. Geçtiğimiz günlerde, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, Viyana’da varılan Suriye’de Siyasi Çözüm Planını oy birliğiyle kabul etmiştir. Suriye’de insani, tarihi ve kültürel miras yok edilmektedir. Esad zalimliği ve Rus acımasızlığı özellikle Bayır Bucak’taki soydaşlarımıza göz açtırmamaktadır. Ne çelişkidir ki, Türkmen Dağı’ndaki katliamlar görülmemektedir. Rusya, IŞİD’i bombalıyorum diyerek Türkmenlere saldırmaktadır. Putin’in gözünü kan bürümüştür. AKP hükümeti ise ne yaptığını bilmez bir haldedir” diye konuştu.

“HER ŞEY LAFTADIR VE TÜRKMEN DAĞI’NIN KAYBI AN MESELESİDİR”

Bahçeli, “Hükümet henüz Türk devletinin caydırıcılık vasfını kullanmaktan aciz, soydaşlarımıza arka çıkacak sorumluluk şuurundan mahrumdur. Milli Güvenlik Kurulu’nun 18 Aralık’taki toplantısında, Bayır Bucak bölgesinde yaşayan kardeşlerimizin durumu ele alınmış ve duyarsız kalınmayacağı ifade edilmiştir. Ancak her şey laftadır ve Türkmen Dağı’nın kaybı an meselesidir. Türkmenler denizden, havadan ağır bombardıman altındadır. Esad ise karadan kalleşçe bindirmektedir” dedi.

“ERDOĞAN KISIKLI’DAKİ VİLLASINDA POZ VERİP AİLE BOYU FOTOĞRAF ÇEKTİRİRKEN SOYDAŞLARIMIZ KATLEDİLMEKTEDİR”

Bahçeli, “Erdoğan Kısıklı’daki villasında poz verip aile boyu fotoğraf çektirirken soydaşlarımız katledilmektedir. Davutoğlu sosyal medyadan görücüye çıkar gibi icraatlarını sıralarken Türkiye’nin güvenliği erozyona uğramaktadır. Sayın Davutoğlu Türkmenler öldürülüyor, neredesin? Ülkemiz dört bir koldan tahriklere uğruyor, ne yapıyorsun? Bunlar için Türk’ün ölmesi önemsiz bir ayrıntıdır. Bu Davutoğlu ki, 2012 yılının Kasım ayında İsrail saldırısı sonrası ziyaret ettiği Gazze’deki Şifa Hastanesi’nde iki gözü iki çeşme ağlıyordu. Aynı Davutoğlu Dağlıca’da şehitlerimizin toprağa düştüğü gün, bir futbol müsabakasına katılıyor, yanına aldığı şehit yavrusunu istismar ederek tezahüratlar eşliğinde sevinç çığlığı atıyordu. Erdoğan da Mısırlı Esma için yanıp kavruluyor, göz pınarlarından akan yaşları ekranlarda göstere göstere siliyordu” dedi.

“DÜNE KADAR İSRAİL’E KATİL DİYORLARDI NE DEĞİŞTİ DE İSRAİL’İN DOST BİR ÜLKE OLDUĞU BİRDEN BİRE HATIRLANDI?”

Türkiye İsrail ilişkilerini eleştiren Bahçeli, “Bunların vicdanında Türklük yoktur. Düne kadar İsrail’e terörist devlet diyorlardı. Düne kadar İsrail’e katil diyorlardı. Düne kadar İsrail’den Mavi Marmara’nın hesabını soruyorlardı. Şimdi ne değişti de İsrail’in dost bir ülke olduğu birden bire hatırlandı? Ne oldu da İsraille gizli kapaklı görüşme ve anlaşma zeminlerine gerek duyuldu? Erdoğan hangi tehdit ve tavizlerle Ortadoğu’nun Türkiye-İsrail yakınlaşmasına ihtiyacını olduğunu seslendirdi? Erdoğan, İsrail’in barışı tehdit ettiğinden şikayet etmiyor muydu? “Şahsen ben bu görevde bulunduğum sürece hiçbir zaman İsrail ile olumlu bir şey düşünemem” diyen Erdoğan değil miydi? İsraille cepheleştiği günlerde halkın ve hakkın rızasını kazanmak, egemen güçlere şirin görünmemek amacında olduğunu ısrarla söyleyen Erdoğan nerededir? Hani İsrail çocukları öldürüyor, plajlarda masumları katlediyordu? Erdoğan bunları unutmuş ve Türkmenistan seyahatinden dönerken İsraille ilişkilerin normalleşmesi Türkiye ve Filistin’e çok şey kazandırır görüşüne gelmiştir. İsrail’e karşı ileri sürülen üç şarta ne olmuştur? Özür şartı yerine gelmiş midir? İddia odur ki, Obama’nın nezaretinde İsrail Başbakanı Netanyahu telefonla özür dilemiştir. Mavi Marmara’da ölenler için tazminat verilmiş midir? Hayır. Gazze’ye uygulanan abluka kalkmış mıdır? Bu da hayır. Türkiye’nin talepleri tam karşılanmadığı ortadayken el altından İsrail ile uzlaşma arayışlarının, barış masası kurma niyetlerinin asıl gayesi nedir? Erdoğan’ın İsrail’e yanaşması, bu ülkeye zeytin dalı uzatması nasıl okunmalıdır? Irak, Rusya ve Suriye gerilimini kaldıramayan, bu nedenle küresel güçlerin dayatmasıyla İsrail’e yakınlaşan AKP hükümeti bütünüyle hayal kırıklığıdır. Bölgesinde yalnızlaşan Türkiye’nin tutacak son dalı İsrail kaldıysa düne kadar hakim olan bunca sövgüye, bunca itiş kakışa ne gerek vardı?” diye konuştu.

“TÜRK MİLLETİ; ERDOĞAN’IN, FARKLI ÜLKE VE LİDERLERLE “CANIM SIKILDI KÜSTÜM, KEYFİM YETTİ BARIŞTIM” DEMESİNDEN TİKSİNMİŞTİR”

Hükümetin dış politikasını eleştiren Bahçeli, “7 Haziran seçimlerinden sonra Tel Aviv’de bayram yapıldı diyen yandaş asalaklar, asıl bayram hediyesinin bizzat Erdoğan’ın diliyle verildiğini görmeyecek kadar vicdan ve iradenizi aldırdınız mı? Hepsini geçtik de, Gazze’de ölen mazlumların yakınlarına ne diyeceksiniz? Türkiye’ye ziyarete gelen ve kongrelerde defalarca alkışlattığınız Hamas lideri Meşal’in yüzüne nasıl bakacaksınız? Biz demiyoruz ki İsrail’le düşman olalım. Biz dilemiyoruz ki İsraille ilişkilerimiz hepten kopsun. Fakat önce Erdoğan ve Davutoğlu’nun İsrail’e yağmur gibi yağdırdığı ağır sözlerinden dönüş gerekçesini, eriyen buzların asıl sebebini öğrenmek istiyoruz. Türk milleti; Erdoğan’ın, farklı ülke ve liderlerle “canım sıkıldı küstüm, keyfim yetti barıştım” demesinde tiksinme noktasına gelmiştir. Böylesi cehalet dolu, hamaset yüklü, basiret yoksunu dış politika nerede görülmüştür? Türk milleti Erdoğan’ın insafına mı kalmıştır? Recep Tayyip Erdoğan filmi hep bildik sahnelerle doludur: Hava sahamızı ihlal eden Rus uçağı düşürüldü, Erdoğan yine olsa yine yaparız, hesap sorarız dedi, bir gün sonra Rus uçağı olduğunu bilsek farklı davranırdık noktasına geldi” dedi.

“ERDOĞAN HEM KANDIRILDIM DEDİ, HEM DE HERKESİ KANDIRDI”

Bahçeli, “Esad kardeşiydi, ailece görüşüyorlardı, sonra katil olduğunu hatırladı. Emevi Camiinde namaz kılacaktı, üç aya kalmaz Esad gidecekti, böyle diyordu, dört yılı aştı ne giden var, ne de gitmeye niyeti olan. Sisi’yle görüşmeler yapıyordu, Ankara’da ağırlıyordu, sonra darbeci olduğunu söyledi. Cemaatle can ciğer kuzu sarmasıydı, sonra paralel olduğunu itiraf etti. Mehmetçiğe darbeci çamuru attı, sonra dönüp meğerse kumpasmış, yanlış yaptık, dedi. PKK’yla çözüm masasında iştahla oturuyordu, sonra terörist olduğunu anladı. Erdoğan hem kandırıldım dedi, hem de herkesi kandırdı. Davutoğlu derseniz, onda gürültü var, görüntü yoktur” dedi.

“MUSUL BAHANESİYLE BEŞİKA’YA GİTTİNİZ GİTMESİNE DE, NİÇİN DÖNÜYORSUNUZ? NEDİR SİZİ KORKUTAN?”

Bahçeli, “5 Aralık’ta Musul’a zırhlı birlikler sevk ettiler. Biz bunu olumlu bulduk, destek verdik. Erdoğan çok geçmedi, 11 Aralık’ta Musul’dan çekilmenin söz konusu olmadığını kararlı yüz hatlarıyla ileri sürdü. Davutoğlu durur mu, o da aynı havayla oynamaya başladı. Ne oldu, 14 Aralık’ta Beşika Kampı’ndaki askeri birliğimizin bir bölümü Irak’ın kuzeyindeki Bamerni Kampı’na kaydırıldı. Buna da yeniden tanzim denildi. Yetmedi, geri adımlar durmadı. Obama’nın 18 Aralık’ta Erdoğan’a bir telefonuyla AKP’nin yelkenleri suya indi, Dışişleri Bakanlığı Beşika Kampı’ndan çekilmenin süreceğini 19 Aralık’ta açıkladı. Sormazlar mı adama; Musul bahanesiyle Beşika’ya gittiniz gitmesine de, niçin dönüyorsunuz? Nedir sizi korkutan? Sayın Erdoğan, Obama’ya soramadın mı; ABD, binlerce kilometre uzaklıktan gelip Irak’ta operasyon yapıyor da, Türkiye güvenliği ve soydaşlarının varlığı için sınırının hemen öte yakasına geçemeyecek midir? Obama Irak’ın onurundan bahsediyor da, sen ve başında bulunduğun korkaklar kafilesi Türk milletinin onurunu müdafaa edemiyor musunuz? Böyle bir devlet idaresinin inandırıcılığı nasıl olacaktır?

Recep Tayyip Erdoğan ve Ahmet Davutoğlu millete yalan destanı yazıp, başkanlık sistemi ve yeni anayasa edebiyatı yaparken; Kırım Rusların oldu. Hiçbir şey yapılamadı. Kıbrıs Rumlara peşkeş çekildi, Doğu Akdeniz’de mevzi kaybedildi. Hiçkimsenin umurunda olmadı. Türkmen Dağı Esad’ın eline kaldı. Hiçbir etkili tedbir alınamadı. Kerkük peşmergeye, Musul IŞİD’e terk edildi. Geriye yalnızca Türkmenlerin acı dolu hikayeleri, yitirilmiş yurtları, dağıtılmış umutları, kaybolmuş hayatları bırakıldı” açıklamasında bulundu.

“ERDOĞAN VE DAVUTOĞLU DARA DÜŞTÜ MÜ, FIRILDAK GİBİ DÖNMEKTELER ÖNLERİ AÇIK SİRKTE İYİ CAMBAZ OLABİLİRLER”

Bahçeli, “Erdoğan’a, bu çağın Selahattin Eyyubi’si diyerek yalakalık yarışına girenler merakı mı mazur görsünler, bunlar hiç mi tarih okumamışlar, hiç mi vicdanları sızlamamıştır? Kaçmanın, tornistan yapmanın, u dönüşünün, anında çark etmenin ismi ne zamandır Selahattin Eyyubi olmuştur? Unutmayınız, korkak her gün, cesur bir gün ölür. İnsan sürgünden, zindandan, ölümden değil, sadece korkak olmaktan korkmalıdır. Erdoğan ve Davutoğlu sıkıştı mı taviz limanına demirlemektedir. Bu ikili dara düştü mü, pabucun pahalı olduğunu gördü mü, uydurulmuş onca mazerete bel bağlayarak fırıldak gibi dönmektedir. Bunların önü açıktır, sirkte iyi cambaz olabilirler. Bunların talihi yaver giderse, güldürü programlarında, komedi dizilerinde iyi ve bol kazançlı rol kapmalarında engel yoktur. Bunların çiğnenmiş sözlerin, yutulmuş vaatlerin, sanal yiğitliklerin aktörü olarak da yıldızları parlayabilir. Şansları bol olsun, bugün başlarlarsa bir seneye kalmaz hasılat rekoru kıracak işlere imza atabilirler. Fakat bunlar bir tek Türkiye’yi layıkıyla yönetemezler, Türk milletine yeni ruh ve ufuk sunamazlar ve de asla sunamamışlardır” ifadelerini kullandı.

“SOKAKLARA HENDEKLER AÇILIRKEN, HÜKÜMET UYUŞARAK SEYRETMİŞTİR”

Güneydoğudaki operasyonlara değinen Bahçeli sözlerini şöyle sürdürdü: “Hiçbir küresel mihrak, hiçbir hain emel bu gerçeği değiştiremeyecektir. Görüyorsunuz, günlerdir Sur, Cizre, Silopi ve Nusaybin başta olmak üzere, teröristler her değerimize saldırı düzenlemektedir. Öğretmenler çekilmekte, devletin kanadı kolu kırılmakta, vatan evlatları şehit düşmektedir. Dün Bitlis’in Sehi Ormanları bölgesinde, önceden yerleştirilen el yapımı patlayıcı düzeneğinin PKK’lı teröristlerce infilak ettirilmesi sonucunda 1 Mehmedimiz şehit, 9’u da yaralanmıştır. Yine dün Diyarbakır’ın Sur ilçesinde bir Mehmedimiz şehit düşmüştür. 18 Aralık’ta Cizre’de, 19 Aralık’ta Sur’da, 20 Aralık’ta bir kez daha Cizre’de teröristlerle çıkan çatışmada üç kahramanımız şehit olmuştur. 1 Kasım’dan bu tarafa 17 polisimiz 19 askerimiz bir hilal uğruna kara toprağa girmiştir. Şırnak Cizre’de, PKK’lı katiller, evinin mevzi haline getirilmesine karşı çıkan 70 yaşındaki Selahattin Bozkurt’u öldürmüşlerdir. Cizre’nin Nur Mahallesi’nde 8 aylık hamile Güler Yanalak isimli hanım kardeşimiz teröristlerce kurşunlanmıştır. Şehitlerimize Allah’tan rahmet, yaralılara şifa diliyor, hepimizin başı sağolsun diyorum. Türkiye fikren, fiilen ve fiziken bölünmenin eşiğindedir. Şu anda Türkiye’nin bir bölgesi kundaklanmakta, hainler tarafından yakılıp yıkılmakta, kırılıp dökülmektedir. Her yere tonlarca bomba yığılırken istihbarat uyumuştur. Sokaklara hendekler açılırken, hükümet uyuşarak seyretmiştir. Barikatlar dikilmiş, evler silah ve cephaneliklerle doldurulmuştur.

AKP’NİN ÇÖZÜMÜ BUZDOLABINDA DEĞİL, HENDEKTEDİR

Erdoğan çözüm diyordu, terör örgütünün silah bırakacağını söylüyordu. Biz hayal görmeyin, milleti aldatmayın, çözüm çözülmedir, PKK silah bırakmaz dedikçe, Erdoğan renkten renge giriyor, yüzü öfkeden kapkara kesiliyordu. AKP’nin çözümü buzdolabında değil, hendektedir. Sözde hendek siyaseti uydurup bununla ilgili lehte ya da aleyhte ahkam kesmek hızla mesafe alan bölücülüğe açıktan hizmettir. Kaldı ki AKP’nin süreç ve barış masalı teröristlerin silah depolamasına yaramıştır. Erdoğan da bunu ilk ağızdan itiraf etmiştir.

“ÇÖZÜM DİYENLER ŞİMDİ SÖYLEYİNİZ, CEVAP VERİNİZ, BU HENDEKLER KAZILIRKEN NEREDEYDİNİZ?”

Çözüm süreci eleştirisi yapan Bahçeli, “Çözüm diyenler şimdi söyleyiniz, cevap veriniz, bu hendekler kazılırken neredeydiniz? Sözde akiller peki siz ne yapıyor, hangi delikten, hangi yalıdan, hangi melun hevesle terörü seyrediyordunuz? Bir ara, durmadan konuşuyor, özgürlük nutku atıyor, demokrasi türküsü söylüyor, terörü bitiriyor, sorunları çözüyor, barışı getiriyordunuz. Şimdi nerede gizleniyor, nerelerde keyif çatıyorsunuz? Bu hendekler yeni kazılmadı. Hendeklere ilk kazma yıkım projesiyle vuruldu. Hendeklerin yayılması süreç ihanetiyle gerçekleşti. Sur’dan Suriye, Cizre’den Cezire, Silopi’den savaş çıkartmak için yıllarca PKK el bebek gül bebek bakıma alındı, müzakerelerle güçlendirildi. Şimdi Erdoğan çıkmış, “O evlerde, o binalarda, açtığınız o hendeklerde yok olacaksınız, oraya gömüleceksiniz” demektedir. Davutoğlu da, “Hendekleri başlarında parçalayacağız” iddiasındadır. Allah’tan korkmaz, kuldan utanmaz yaratıklar tarafından Cizre yakılmakta, Silopi kırılmakta, Sur Ayn el Arab’a dönüştürülmektedir. Hastanelere roketler isabet etmekte, okullar bombalanmakta, camiler harabeye çevrilmekte, vatandaşlarımız göç etmektedir. Terörden olumsuz etkilenen 21 ilimizde bu yılın ilk 10 ayında 11 bin 354 esnafımızın kapısına kilit vurduğu, kapanan şirket sayısının bin 549’a ulaştığı medyaya kadar yansımıştır. Örgüt sözde mahkemeler kurmuş, hükümetin haberi olmamıştır. Örgüt sözde şehitlikler açmış, hükümetin ruhu duymamıştır. Alan almış, satan satmış, çözümün içinden hendek çıkmış, barikatlar dikilmiş, ne çelişkidir ki hükümet bile bile kulağının üstüne yatmıştır. Bunlara rağmen, Erdoğan ve Davutoğlu hendeklere öfke saçacağına, nerede hata yaptık diye dönüp geçmişe bir türlü bakmıyor, bakamıyor. Öcalan’ı takdirle karşılıyorum diyen Şırnak eski Valisi, bu hendeklerde senin payın vardır. TBMM’de “Bu coğrafyada üç hedef vardı son dönemde: Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan, bir; İmralı, iki; Barzani, üç.” diyen AKP Milletvekili, bu hendeklerde senin izin vardır. “Türk üst kimliği bölücüdür, Türk bayrağı değil, Türkiye ve devlet bayrağı diyelim” diyen zehirli dil, bu hendeklerde senin dahlin vardır. “Türk diye bir ırk yoktur” diyen sefil zihniyet, sana söylüyorum, bu hendeklerde senin rızan, senin sözün, senin kapkara ümidin vardır. Türk bayrağını tahrik unsuru gören, Ne Mutlu Türküm Diyene seslenişinden rahatsızlık uyan hainler, duyun bu milli çığlığı, hendekler önce vicdanınızda açılmıştır” açıklamasında bulundu.

“DAVUTOĞLU, BİLESİN Kİ GÜNAHIN BÜYÜKTÜR VE HENDEKLER SENİNLE ANILACAKTIR”

Güneydoğudaki operasyonlara ilişkin Bahçeli şu ifadeleri kullandı: “Milliyetçilikle hesaplaşma zamanı” geldi diyen hele sen Davutoğlu, bilesin ki günahın büyüktür ve hendekler seninle anılacaktır. İmralı canisini sütten çıkmış ak kaşık gösteren, gençliğinde namaz kılmasından oruç tutmasına kadar ballandıra ballandıra anlatan siyasi mevtalar hendeklere ilk kazmayı vuran asıl sizlersiniz. Atatürk’ün Gençliğe Hitabesini kaldırıp, milleti 36 parçaya ayırıp milliyetçiliği ayaklarının altına aldığını söyleyen 17-25 Erdoğan, gerçek hendek kaçak sarayın içinde, 7 Aralık’ta taşındığın 250 odalı saray yavrusunun tam ortasındadır. “Sayın Öcalan demek, PKK’nın kendine ait bayrağını ve Öcalan posterini elinde taşımak suç olmaktan çıktı” sözlerini kurşun gibi savuran namertler, şimdi beni dinleyiniz, ilk hendek sizlerin ruhunda kazılmıştır. İmralı canisine methiyeler düzüp barış güvercini gösteren, Türk milliyetçilerine hakaretler yağdırıp morg bekçisi suçlamasını yöneltenler, sizin ön isminiz hendek ise soy isminiz haysiyetsizdir. Oslo’dan İmralı’ya kadar Türkiye’nin önüne sıra sıra hendek kazdılar, sırtına kaldırmayacağı yük yüklediler. Şimdi de bundan gocunuyorlar.

HDP’Lİ SİYASETÇİLERLE İLGİLİ HUKUKİ İŞLEM BAŞLATMAK İÇİN CUMHURİYET SAVCILARI NEYİ BEKLEMEKTEDİR?

Teröristlere müdahale etmek isteyen güvenlik güçlerimizin elini tutan, Süreç zarar görmesin, Erdoğan kızmasın gerekçeleriyle teröristlerin alan hakimiyetine göz yuman siyasetçisinden, aktif veya merkezdeki valisinden, kaymakamından, emniyet müdüründen ve diğer görevlilerden bu dünya gözüyle hesap sormazsam, içtikleri sütü, yedikleri lokmayı burunlarından getirmezsem hayat bana zehir olsun. Düşmanlık saçan, hendekleri kutsayan, PKK’lı militanları öve öve bitiremeyen HDP’li siyasetçilerle ilgili hukuki işlem başlatmak için Cumhuriyet Savcıları neyi beklemektedir? Yok mudur hukuku müdafaa edip koç gibi duracak yiğit ve korkusuz bir savcı?

Köküne kıran mı girdi bu adaletin?”

“HDP, TÜRKİYE DÜŞMANLARIYLA İŞ TUTMAKTA, ÖZERKLİK VE KÜRDİSTAN DESTEĞİ İÇİN ÜLKELERE SIRTINI YASLAMAKTA”

HDP’nin yapacağı Moskova ziyaretini de eleştiren Bahçeli, “HDP’nin bir eşbaşkanı yarın Rusya’ya gideceğini ve Moskova’da temsilcilik açacaklarını söylemektedir. 26-27 Aralık’ta Demokratik Toplum Kongresi’nin Diyarbakır’da yapacağı sözde kongrede özyönetimin tartışılacağı duyurulmaktadır. KCK Yürütme Konseyi’nin, HDP’li milletvekillerinin Meclis’ten çekilmeyi tartışmaya açmaları yönünde çağrı yaptığı medyada yer almaktadır. Erdoğan’ın kardeşi Barzani, bağımsız Kürdistan için referandum kartını ileri sürmektedir. HDP, Türkiye düşmanlarıyla iş tutmakta, özerklik ve Kürdistan desteği alabilmek için yüzyıllardır amacı malum olan ülkelere sırtını yaslamakta bir sakınca görmemektedir. Milletin kesesinden para alan HDP’li belediyeler PKK’ya çalışmaktadır. Bu ne düşmanca bir tavırdır? Kürdistan nedir, neresidir ve Türk milleti son ferdine kadar fedakârlık yapmadan bu nasıl kurulacaktır? Diyarbakır’ı ihanetin ağırlık merkezi yapmak hangi aklın ürünüdür?” ifadelerini kullandı.

“KARDEŞ KARDEŞE KIRDIRILSIN MI? İSTENEN BU MUDUR?”

Bahçeli “Gazi Mustafa Kemal Atatürk 26 Eylül 1932 tarihinde, Diyarbakır isimli bir gazeteye verdiği beyanatta aynen şunları söylemiştir: “Ben Türk elinin kahraman bir bucağındayım. Bizim diyarımız Oğuz Türk’ünün has kaynağıdır. Biz bu yüce kaynağın çocuklarıyız.” Çözüm ve açılımcılar, terörist ve hıyanet odakları hatırdan çıkarmayınız ki, Diyarbakır, Hakkari, Şırnak ve daha niceleri Türk’ün öz yurdudur ve asla kaybedilmeyecektir. Emperyalizme piyonluk yapanlar, Kürdistan’ın oluşumuna seyirci kalanlar, Sevr’de Hain Ferit Paşa’nın durumuna düşmeyecekler midir? Gaflet, dalalet ve hatta ihanet herhalde bu olsa gerektir. Kardeş kardeşe kırdırılsın mı? İstenen bu mudur? Türkiye’nin en ücra köşesine kadar dağılmış, birçoğu ve özellikle İstanbul, İzmir, Adana ve Mersin’de yaşayan Kürt kökenli kardeşlerimize, Güneydoğu’da birkaç ili Kürt devleti olarak verdik, buyurun yeni vatanınıza desek acaba tek bir kişi yerini yurdunu bırakıp da gidecek midir? Diyarbakırlının İzmir’de yaşayan oğlunu ne yapacağız? Ankaralının Şırnak’tan aldığı gelini nereye koyacağız? Kürt kökenli kardeşlerim, sizler yalnız değilsiniz. Ve sizler sahipsiz bırakılmayacaksınız. Terörden çok çekmiş, milletine mensubiyeti bir şeref madalyası gibi taşıyan kardeşlerim, PKK elbette sizin temsilciniz değildir, hiç de olmamıştır. Batı’nın uydurduğu Kürt sorunu ve Türkiye mozaiği bölücülüğe kılıftır. Hiçbir Kürt kökenli kardeşim bu oyuna gelmeyecektir” ifadelerini kullandı.

“TERÖRİSTLER EV EV, SOKAK SOKAK ARANIP BULUNMALI, HENDEKLERLE BERABER TAMAMIYLA İMHA EDİLMELİDİR”

Bahçeli, “Kronikleşen terörizm ve Kürdistan melaneti emperyalizmin silahıdır. Kürt kökenli kardeşlerim ona buna aldanmayacak, tehditlere aldırmayacaktır. Etnik kimlikler asırlar içinde kültür ve tarih potasında eriyerek, ortak üst değerlere ulaşıp vatandaşlık şuuruna, millet ruhuna kavuşmaktadır. Herhangi bir ayrım gözetmeksizin kaderde, kıvançta ve tasada bir ve beraber olan herkesle bir millet hali tezahür etmektedir. Ve biz anıda, acıda, atinin umut sancağında buluşarak bir millet olduk, biz bin yıllık kaynaşmayla kardeş olduk, biz bölünmez, bükülmez, parçalanmaz sağlam bir millet varlığıyla hep birlikte doğrulduk. Öyle ki adımız Türk milleti, devletimiz de Türkiye Cumhuriyeti’dir. Bundan geriye dönüş yoktur. Şu anda Cizre’de, Silopi’de, Sur’da can pahasına mücadele veren Mehmetçiklerimizi, kahraman polislerimizi sonsuz güven ve dualarımızla destekliyoruz. Teröristler ev ev, sokak sokak aranıp bulunmalı, hendeklerle beraber tamamıyla imha edilmelidir. Bunu bekliyoruz. Vatan hainlerden temizlenmelidir. Türk milleti hükümete tarihi bir görev vermiştir. Sayın Davutoğlu terörle ve nifakla mücadelede samimi olduğunuz müddetçe, endişeniz olmasın, Milliyetçi Hareket Partisi siyasi iradeyi yalnız bırakmayacak, şunun bunun ağzına baktırmayacaktır. Durmayın, yılmayın, dağdan, taştan, ovadan ve şehirden bu hainleri kazıyın, sökün, silin ve Türkiye’yi bu darboğazdan sağ salim çıkarın. Konuşmama son verirken, yeni yılınızı şimdiden tebrik ediyor, hepinizi sevgi ve saygılarımla selamlıyorum” diye konuştu.

http://gazeteport.com/sondakika/bahceli-erdogan-kisiklidaki-villasinda-poz-verip-aile-boyu-fotograf-cektirirken/


***