Türkiye etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Türkiye etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

10 Ekim 2021 Pazar

TÜRKİYEDE İÇ GÖÇLER ÜZERİNE GENEL BİR DEĞERLENDİRME. BÖLÜM 5

TÜRKİYEDE İÇ GÖÇLER ÜZERİNE GENEL BİR DEĞERLENDİRME. BÖLÜM 5




Kentsel yaşama amele, gündelik işçi, niteliksiz hizmet işçisi olarak katılan yurttaşların kentsel 
imkânlardan yararlanma ve kent yaşamı içinde dönüşmeleri neredeyse imkânsızdır. 

4. SONUÇ VE ÖNERİLER 

Birçok nedenden kaynaklanan, siyasi, sosyal, kültürel, ekonomik, kentsel ve yapısal 
olmak üzere oldukça farklı ve büyük etkileri olan iç göç denilen serüven, irdelendikçe farklı 
yönlere kanat açan; günümüzde yaşamakta olduğumuz birçok kronikleşen sorunun biricik 
nedenini ve aynı zamanda da reçetesini bünyesinde barındırmaktadır. 
Ülkemizin yaşamış olduğu kentleşme ve bunun beraberinde getirdiği toplumsal 
sorunların çözülebilmesi, bunlara dönük bazı politikaların geliştirilmesi ve önleyici tedbirlerin 
alınması için iç göç olgusu, birbiriyle ilintili olan çok sayıdaki etmenle birlikte ele alınarak 
çözümlenmelidir ve bunun sonunda elde edilen bulgular, karar alıcılarca ve uygulayıcılarca 
her zaman göz önünde tutulması gereken birer temel başvuru kaynağı niteliğinde olmalıdır.
 1950’li yıllarda ülkemizin kırsal alanlarına bir anda giriveren ve buradaki toplumsal 
yapıyı beklenmedik bir hızda ve ölçüde değiştiren tarımda makineleşme olgusu ile fitili 
ateşlenen, daha sonra da gittikçe hızlanan, hızlandıkça etkileri ve kapsamı genişleyen, 
ülkemizdeki kentsel yapıyı, kır-kent nüfusunun dağılımını büyük ölçüde değiştiren, toplumsal 
sorunların artmasına ve bunlara yenilerinin eklenmesine yol açan iç göç süreci dönemsel 
olarak incelendiğinde; başlangıçta tarımda makineleşme ve bunun kırsal alanlarda ortaya 
çıkardığı eksik istihdam sonucu ortaya çıkarken, daha sonraları ülkenin kırsal alanlarına 
Kapitalizmin girmesi ve bu olgunun ortaya çıkardığı tarımsal üretimin ticarileşmesi ve 
metalaşmasına paralel olarak zamanla tarımsal üretim yapanların zararına işleyen bir sürece 
yerini bırakmasıyla gittikçe artmıştır. Bundan sonraki süreçte, kırsal yerleşmelerin altyapı ve 
temel kamu hizmetlerinden yoksun olması fertleri göçe sürüklemiştir. Ayrıca ülkede kırsal 
alanlara gittikçe yerleşen ve buralardaki küçük toprak sahiplerinin ayakta durmasını oldukça 
zorlaştıran Kapitalizm ile artan, ancak temelde dengeli bir toprak dağılımının ülkede 
sağlanamamasından kaynaklanan eskinin feodal beyleri günümüzün toprak ağalarının, 
topraklarını borç verme ve tefecilik yoluyla gittikçe genişletmeleri ve bunun sonunda ağırlıklı 
olarak yarıcı-ortakçı durumuna düşen kırsal kesim insanlarının geçim sıkıntısı içine girmesi 
de buralarda yaşayanları iç göçe itmiştir. Bunun dışında tarım kesiminden devletin el çekmesi 
ve üreticilerin Kapitalist sistemde tek başına bırakılması, tarım kesiminin ‘fertleri besleme 
kapasitesi’ni düşürmüştür. Ayrıca ülkede özellikle eğitim örgütlenmesinin kentlerde 
konuşlanması, yatırımı özendirici politikalar nedeniyle kentlerle kırsal yerleşmeler arasında 
belirginleşen ara farkların oluşması, kentsel yatırımların yanı sıra, sanayi yatırımlarının büyük 
ölçüde büyük kentlerde konuşlanması kentleri çekici kılmış ve büyük nüfus kitlelerini gerekli 
maddi birikimden ve kentin gerektirdiği yaşam ölçünlerinden yoksun bir şekilde kentlere 
doğru itmiştir. 

Ayrıca 1980’li yıllarda ülkemizin Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgeleri’nde 
görülmeye başlanan terör ve güvenlik nedeniyle, gerekli maddi birikimden yoksun olan, 
kentle tanışıklığı yok denecek derecede az olan büyük bir nüfus kitlesi gönülsüz olarak yer 
değiştirmek zorunda kalmıştır. 

Kısaca bu şekilde özetlenen nedenlerle ortaya çıkan iç göç hareketlerinin, ülkemizdeki 
kentsel dokuyu büyük ölçüde bozduğu, ekonomik ve toplumsal dengeleri ters yüz ettiği, 
beklenmedik birçok olumsuz sonuca neden olduğu bilinen bir gerçektir. Bu sonuçlar arasında; 
başta gecekondulaşma gibi kentsel dokunun biçimsel açıdan kanserleşmesi, kentle 
bütünleşmeyen marjinal işlerde aşırı düzeyde birikmelerin görülmesi, kırsal yapıya özgü 
dayanışma ve danışma ilişkilerinin (hemşehricilik gibi) kente taşınması, kentsel altyapının taşıma kapasitesinin üstünde nüfusun kentlere akması ile kentsel altyapının bunu 
kaldıramaması, kentlerdeki siyasal hayatın kırsal ilişki ağları ve bazı faydacı anlayışlarla 
bozulması, sosyo-kültürel uyum sorunları gibi sonuçlar yer almaktadır. 

İç göçün bu olumsuz sonuçlarının ortadan kaldırılması ve minimize edilebilmesi için, 
iç göç olgusuna neden olan faktörlerin iyice çözümlenmesi ve bunlara yönelik önlemler 
alınması gerekmektedir. Bu bağlamda iç göçlerin ağırlıklı olarak ortaya çıkmasına neden olan 
geçim sıkıntısı ve işsizlik gibi ekonomik yönlü nedenlere karşı, ülkede bölgelerin çevresel ve 
sosyo-ekonomik şartlarına uygun yatırımlar kamu kesimince ve özel kesimce yapılarak 
buralarda istihdam alanları oluşturulmalıdır. Özel kesimin bu alanlara yönelmesi için 
özendirilmesi ve sanayi yatırımlarının ekonomik bakımdan geri kalmış bölgelere kaydırılması 
için ‘kalkınmada öncelikli iller’in sayısı arttırılmalıdır. 

Kırsal alanlarda köy tipi sanayi geliştirilerek buralarda yaşayanların üretici kimliğe 
kavuşması sağlanmalı, kırsal kesimde maliyetlerin azaltılması ve pazarlık gücünün arttırılması 
için kooperatifleşme desteklenmelidir. Tarım sektöründe faaliyet gösterenlerin son 
zamanlarda talep gören ve insan sağlığı, çevre açısından da büyük önem arz eden organik 
tarım yöntemleriyle üretim yapması teşvik edilmelidir. 

Ayrıca ülkede göç veren yörelerde ve kırsal kesimlerde yaşayanlar için yeni gelir 
getirici faaliyet alanları yaratılmalı veya teşvik edilmelidir. Bunlar, özellikle tarım dışı 
alanlarda bölgesel farklılıklara göre şekillenen eko-turizm gibi düşük maliyetli ve yeni kazanç 
alanları olmalıdır.

 Kırsal alanlarda sunulan kamu hizmetlerinin yoğunlaştırılması ve altyapı hizmetlerinin 
iyileştirilmesi gerekmektedir. Kırsal kesimde sunulan hizmetlerin maliyetini düşürmek ve 
hizmet kalitesini yükseltmek için, toplu yerleşmelere geçilmesi için halk özendirilmelidir. 
Kente göçle gelenlerin kentlileşme düzeylerinin yükseltilmesi için, bu kişilerin kentsel 
danışma ve dayanışma mekanizmalarıyla tanışıklılığının ve bağlantısının sağlanması 
gerekmektedir. Bu bağlamda özellikle kentlerin yoğun olarak göç alan bölgelerinde, halkın 
sosyalleşmesinin sağlanması ve kentli davranış kalıplarına uyum düzeyinin yükseltilmesi için 
halk eğitim merkezleri, küçük çaplı tiyatrolar, spor ve kültürel aktivite merkezleri kurulmalı 
ve bunların faal bir şekilde işlemesi sağlanmalıdır. Ayrıca basın ve yayın kuruluşlarının da, 
yayınları arasında halkın kentlileşmesine, kentsel davranış kalıplarına dönük bazı iletilere ve 
bu yönde hazırlanacak özel programlara yer vermesi gerekmektedir. 

Kentlerde faaliyet gösteren sosyal ve kültürel amaçlı derneklerin kurulması, bunlara 
katılım ve bunların etkinlikleri devlet tarafından desteklenmeli; halkın sivil toplum örgütleri 
aracılığıyla taleplerini toplu ve örgütlü bir şekilde ilgili yerlere iletmesi özendirilmeli ve halk 
bu yönde bilinçlendirilmelidir. 

Kente göçle gelenlerin marjinal kesim diye addedilen türedi işlerde birikmesini 
önlemek için, bu kişilerin mesleki becerilerini artırmak ve bunların yeni iş alanlarına 
kaydırılması için mesleki eğitime tabi tutulmalarını sağlayan eğitim faaliyetlerinin ve bunları 
yürütecek örgütlerin yoğun bir şekilde desteklenmesi gerekmektedir. Bu bağlamda, kamu 
kesimi ve özel kesim işbirliği içinde olmalıdır. 

Göçün kentlerde yol açtığı kaçak ve sağlıksız yapılaşmayı önlemek için, altyapısı 
hazırlanmış, kamu olanaklarına ve kent merkezine erişimi sağlanmış olan alanlar 
oluşturularak kente gelenlerin buralara kaydırılması sağlanmalıdır. 
Göçle kente gelenlerin, belli bir süre kentte tutunmasını sağlamak, belli bir gelir düzeyine erişmesini sağlamak için, kentlerde cüzi bir bedel karşılığında barınmasını sağlayan kiralık sosyal konutlar devlet tarafından inşa edilip, bunların fertler arasında dolaşımı sağlanmalıdır. 

KAYNAKÇA 

AKÇAY, A. Adnan, (1999), “Toprak Ağalığından Kapitalist İşletmeciliğe Türkiye Tarımında Büyük Topraklı İşletmeler”, Oya Baydar (Der.), (1999), 75 Yılda Köylerden Şehirlere, İstanbul: Tarih Vakfı Yay. 
AKŞİT, Bahattin, (1997), “İç Göçlerin Nesnel ve Öznel Toplumsal Tarihi Üzerine Gözlemler: Köy Tarafından Bir Bakış”, Ahmey İçduygu ve Diğerleri (Der.), (1998), Türkiye’de İçgöç, İstanbul: Türkiye Ekonomik ve Toplumsal Tarih Vakfı Yay. 
AKŞİT, Bahattin, (1999), “Cumhuriyet Döneminde Türkiye Köylerindeki 
Dönüşümler”, Oya Baydar (Der.), (1999), 75 Yılda Köylerden Şehirlere, İstanbul: Tarih Vakfı Yay. 
BULUT, Yakup, (2005), GAP Bölgesinde Kentleşme (Sorunlar ve Çözümlere İlişkin Yaklaşımlar), İstanbul: Nobel Kitabevi. 
ÇAKIR, Osman, (2007), Kentleşme ve Gecekondu Sorunu, Isparta Fakülte Kitabevi. 
DİNÇ, Adem, (2007), “Yurdumuzda İç Göç”, 
http://www.paylasimcenneti.com/yurdumuzda-ic-goc-t4242.0.html;wap2, İnd. Tarihi: 15.04.2008. 
DPT (Başbakanlık Devlet Planlama Teşkilatı), (1997), “Ulusal Çevre Eylem Planı”, 
http://ekutup.dpt.gov.tr/cevre/eylempla/torosa.pdf, İnd.Tarihi: 11.02.2008. 
ERDEM, Vahit, (1986), “Hızlı Şehirleşme ve Konut Sorunu”, SİSAV (Der.), (1986), Hızlı Şehirleşmenin Yarattığı Ekonomik ve Sosyal Sorunlar, İstanbul: SİSAV Yay. 
ERJEM, Yaşar, “Türkiye’de İç Göçler, Kentleşme ve Toplumsal Değişme”, 
http://www.felsefelik.com/simurg/2-1997/13.pdf, İnd. Tarihi: 05.03.2008. 
GÜLER, Birgül A., (2005), Yeni Sağ ve Devletin Değişimi Yapısal Uyarlama Politikaları 1980-1995, İstanbul: İmge Kitabevi.
GÜNGÖR, Nazife, (2005), “Göç Olgusu ve Arabesk”, Zeytinburnu Belediyesi (Der.), (2005), Uluslararası Göç Sempozyumu Bildirileri, Zeytinburnu Belediyesi İstanbul: Zeytinburnu Belediyesi Yay.
GÜRBÜZ, Şefika, (2005), “Kırdan Kente Zorunlu Göçün Nedenleri ve Sonuçları”, Zeytinburnu Belediyesi (Der.), (2005), Uluslararası Göç Sempozyumu Bildirileri, Zeytinburnu Belediyesi İstanbul: Zeytinburnu Belediyesi Yay. 
GÜRKAN, Mustafa, (2006), “Sosyolojik Açıdan Göç ve Yasadışı Göç Hareketleri, 
Kırıkkale: Kırıkkale Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Sosyoloji Anabilim Dalı, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi. 
Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü, (2006), “Türkiye Göç ve Yerinden 
Olmuş Nüfus Araştırması”,http://www.hips.hacettepe.edu.tr/tgyona/TGYONA_rapor.pdf, 
İnd. Tarihi: 07.09. 2007. 
HURMA, Hüseyin, (2003), “Türkiye’de Kentleşme ve Göç Olgusunun Siyasal 
Katılıma Etkisi”, Muğla: Muğla Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kamu Yönetimi Anabilim Dalı, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi. 
IŞIK, Oğuz, M. Melih Pınarcıoğlu, (2003), Nöbetleşe Yoksulluk, İstanbul: İletişim Yay. 
İÇDUYGU, Ahmet, Turgay Ünalan, (1997), “Türkiye’de İç Göç Sorunsal Alanları ve Araştırma Yöntemleri”, Ahmey İçduygu ve Diğerleri (Der.), (1998), Türkiye’de İçgöç, İstanbul: Türkiye Ekonomik ve Toplumsal Tarih Vakfı Yay. 
İÇDUYGU, Ahmet, İbrahim Sirkeci, (1999a), “Bir Ülke, Bir Aile ve Birçok Göç: 
Cumhuriyet Döneminde Bir Toplumsal Dönüşüm Örneği”, Oya Baydar (Der.), (1999), 75 Yılda Köylerden Şehirlere, İstanbul: Tarih Vakfı Yay 
İÇDUYGU, Ahmet, İbrahim Sirkeci, (1999b), “Cumhuriyet Dönemi Türkiye’sinde Göç Hareketleri”, Oya Baydar (Der.), (1999), 75 Yılda Köylerden Şehirlere, İstanbul: Tarih Vakfı Yay. 
İLKKARACAN, İpek, Pınar İlkkaracan, (1999), “1990’lar Türkiye’sinde Kadın ve Göç”, Oya Baydar (Der.), (1999), 75 Yılda Köylerden Şehirlere, İstanbul: Tarih Vakfı Yay. 
KARTAL, S. Kemal, (1992), Ekonomik ve Sosyal Yönleriyle Türkiye’de Kentlileşme, Ankara: Adım Yay. 
KAZGAN, Gülten, (1999), “1980’lerde Türk Tarımında Yapısal Değişme”, Oya 
Baydar (Der.), (1999), 75 Yılda Köylerden Şehirlere, İstanbul: Tarih Vakfı Yay. 
KELEŞ, Ruşen, (2002), Kentleşme Politikası, İstanbul: İmge Kitabevi. 
KEYDER, Çağlar, (1999), “Türkiye’de Tarımda Küçük Meta Üretiminin Oluşumu”, 
Oya Baydar (Der.), (1999), 75 Yılda Köylerden Şehirlere, İstanbul: Tarih Vakfı Yay. 
KÖYMEN, Oya, Meriç ÖZTÜRKCAN, (1999), “Türkiye’de Toprak Dağılımı Üstüne 
Bazı Notlar”, Oya Baydar (Der.), (1999), 75 Yılda Köylerden Şehirlere, İstanbul: Tarih Vakfı Yay. 
KURT, Hacı, (2003), Türkiye’de Kent-Köy Çelişkisi, Ankara: Siyasal Kitabevi. 
KUTLU, Kemal, (1986), “Hızlı 
Şehirleşme ve Ulaşım Sorunu”, SİSAV (Der.), (1986), Hızlı 
Şehirleşmenin Yarattığı Ekonomik ve Sosyal Sorunlar, İstanbul: SİSAV Yay. 
PEKER, Mümtaz, (1999), “Türkiye’de İçgöçün Değişen Yapısı”, Oya Baydar (Der.), 
(1999), 75 Yılda Köylerden Şehirlere, İstanbul: Tarih Vakfı Yay. 
ŞENTÜRK, Ünal, (1999), “Göç ve Kentlileşme (Malatya Örneği)”, Malatya: İnönü 
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Sosyoloji Anabilim Dalı, Yayımlanmamış Yüksek 
Lisans Tezi. 
ŞENYAPILI, Tansı, (2006), “Gecekondu Olgusuna Dönemsel Yaklaşımlar”, Ayda 
Eraydın (Der.), (2006), Değişen Mekân Mekânsal Süreçlere İlişkin Tartışma ve 
Araştırmalara Toplu Bakış: 1923-2003, Ankara: Dost Kitabevi Yay. 
TDK (Türk Dil Kurumu), (2011), “Büyük Türkçe Sözlük”, 
http://tdkterim.gov.tr/bts/, İnd. Tarihi: 18.09.2007. 
TEKŞEN, Adnan, (2003), Kentleşme Sürecinde Bir Tampon Mekanizma Olarak 
Hemşehrilik Ankara’daki Malatyalılar Örneği, Ankara: DPT Yay.
TÜFEKÇİ, Suat, (2002), “Göç Olgusu, Kentleşme ve Türkiye’de Göç Hareketleri”, 
http://www.forumex.net/tarih/54325-goc-olgusu-kentlesme-ve-turkiyede gochareketleri. 
html, İndirilme Tarihi: 25 Ağustos 2007. 
TÜİK (Başbakanlık Türkiye İstatistik Kurumu), (2011a), “Türkiye’de Sayım Yıllarına 
Göre Nüfus”, http://www.tuik.gov.tr/PreIstatistikTablo.do?istab_id=202, İnd. Tarihi: 
13.03.2011. 
TÜİK (Başbakanlık Türkiye İstatistik Kurumu), (2011b), “Yerleşim Yerlerine Göre 
Göç Eden Nüfus”, http://www.tuik.gov.tr/PreIstatistikTablo.do?istab_id=159, İnd. Tarihi: 
13.03.2011. 
TÜİK (Başbakanlık Türkiye İstatistik Kurumu), (2011c), “İstatistiksel Bölgelerin 
Aldığı Göç, Verdiği Göç, Net Göç ve Net Göç Hızı”, İndirilme Tarihi: 1 Şubat 2008, 
http://www.tuik.gov.tr/PreIstatistikTablo.do?istab_id=161 , İnd. Tarihi: 13.03.2011. 
USUMİ, Sadullah, (1999), “75 Yılda Hayvancılık: Gelişmeden Çöküşe…”, Oya Baydar (Der.), (1999), 75 Yılda Köylerden Şehirlere, İstanbul: Tarih Vakfı Yay.
ÜNER, Sunday, (1972), Nüfus Bilim Sözlüğü, Ankara: Mars Ticaret ve Sanayi A.Ş. Matbaası. 
VERGİN, Nur, (1986), “Hızlı Şehirleşmenin Sosyolojik Ve Siyasal Sonuçları”, SİSAV (Der.), (1986), Hızlı Şehirleşmenin Yarattığı Ekonomik ve Sosyal Sorunlar, İstanbul: SİSAV Yay. 
YALÇIN, Cemal, (2004), Göç Sosyolojisi, Ankara: Anı Yay. 
YAMAK, Rahmi, Nebiye Yamak, (1999), “Türkiye’de Gelir Dağılımı ve İç Göç”, Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt: 1, Sayı: 1, s. 26-39, 
http://www.sbe.deu.edu.tr/Yayinlar/dergi/dergi01/yamak.htm, İnd. Tarihi: 09.02.2008. 

***

TÜRKİYEDE İÇ GÖÇLER ÜZERİNE GENEL BİR DEĞERLENDİRME. BÖLÜM 4

 TÜRKİYEDE İÇ GÖÇLER ÜZERİNE GENEL BİR DEĞERLENDİRME. BÖLÜM 4





3. TÜRKİYE’DE İÇ GÖÇLERİN SONUÇLARI 

Sanayi toplumu olma yolunda hızlı bir ilerleme gösteremeyen Türkiye’de meydana 
gelen iç göçler sonunda kentsel alanlar hızla akan kırsal nüfusu aynı hızda emme gücüne 
sahip olamamıştır. Bir yandan kırsal alanlardan akan işgücünü istihdam edecek sanayi aynı 
hızla gelişmemiş, diğer yandan kentsel alanlar gelen nüfusu barındıracak konut gereksinimini 
karşılayamamıştır. Sonuç olarak, gecekondularda yaşayan ve ikincil ekonomik sektörlerde 
geçimini sağlamaya çalışan bir göçmen kitlesi, kent nüfusunun ağırlıklı bir parçasına 
dönüşmüş; “kentleşme” ve “kentlileşme” farklılığı da bu çerçevede tartışılmaya başlanmıştır 
(İçduygu ve Sirkeci, 1999b: 252). 

İç göçün ülkemizde neden olduğu sonuçlardan en önemli olanlarını ana hatlarıyla 
özetleyen bu paragraftan da kısmen anlaşılabileceği gibi, Cumhuriyet ile beraber kalkınma 
çabalarının hız kazandığı ülkemizde kentler iç göçle gelen nüfus hareketinden büyük ölçüde 
etkilenmiştir. Böyle olunca Batı toplumlarında görülenin aksine Türkiye’deki kentler ani ve 
sıçramalı bir büyüme göstermiş ve Türkiye bu sürece hazırlıksız yakalanmıştır. Başka bir 
ifadeyle Türkiye’deki kentleşme, sanayileşme ile yakın ilişki içinde olmasına rağmen, 
sanayileşme ile orantılı bir gelişme göstermediği ve sanayileşmenin doğurduğu ihtiyaçlara 
uygun olmadığı için, sağlıksız ve düzensiz bir şekilde gelişme göstermiştir (Karaman, 1998: 
35, aktaran; Bulut, 2005: 37). 

Bu düzensizliğin ana sebeplerinden biri de hiç şüphesiz ki yoğun bir şekilde yaşanan 
gecekondulaşma sürecidir. Ülkemizde tümüyle olmasa da genel olarak köylerden ve kırsal 
kasabalardan göç eden insanlar, düzensiz sanayi merkezlerinin çirkinleştirdiği kentlere 
geldiklerinde barınabilecekleri bir yere en çok ihtiyaç duymuşlardır. Ancak içinde yaşamı 
sürdürmenin oldukça pahalı olduğu kentlerin lüks konutlarından yararlanmak bu insanlar için 
imkânsızdır (Çakır, 2007: 33-34). Bu yüzden bu kişiler bu fiyatlar karşısında çözüm 
arayışlarına gitmişlerdir ve bunun sonucunda çözüm mekânı olarak da gecekonduyu 
bulmuşlardır. Yani gecekondu düşük gelirli istihdam alanlarında çalışan ve sosyokültürel 
farklılıklardan dolayı kente uyum göstermekte zorlanan bir nüfusun, mülkiyeti başkalarına ait 
topraklar üzerine yasal olmayan yollardan yapılmış konutlara yerleşmesiyle ortaya çıkmış bir 
olgudur (Tekşen, 2003: 45). Bu olguyu artıran nedenlerden biri de, ülkemizde sanayileşme 
sürecinde kentleşmenin sanayileşme için itici bir güç olarak kabulüyle iç göç olayı ülke 
ölçüsünde bir boyut kazanırken, bu ülke boyutundaki yeni yerleşme düzeni sorununun 
cevaplandırılmasının yerel yönetimlerin imkânlarına terk edilmesidir. Bu durumda yerel 
yönetimler de hızlı bir tempoyla kentlerine gelen kırsal nüfusun yerleşme gereksinimlerini 
karşılayamamış ve göçen nüfus kendi imkânlarıyla bu sorunu çözümlediğinde de sonuç, kamu 
elindeki arazilerin bir gecede inşa edilen gecekondularla kullanılması olmuştur (Erdem, 1986: 188-189). 

Gecekondu olgusu kırdan kente göçen nüfusun içine girmiş olduğu yoğun çözüm 
arayışı sürecinde en başarılı olduğu alandır. Göçmen nüfus, gecekondu yaparak sadece 
barınma sorununu çözmemiştir, aynı zamanda gecekonduyu bir yatırım aracı olarak da 
kullanmıştır. Kentteki biriktirimlerini ve kırdaki kaynaklarını önemli ölçüde gecekonduya 
kanalize etmiştir. Böylece hem barınmıştır, hem de servet biriktirerek sosyal güvenlik 
ihtiyacını karşılaşmıştır. Ancak tek tek kişiler açısından yararlı gibi görünen bu işleyiş, büyük 
toplumsal kaynakların israfına neden olmuştur (Kartal, 1992: 38). 

Buna rağmen devlet ve piyasa güçlerinin ağırlık değiştirerek denge aradığı ekonomik 
modeller içinde yapılanan emek piyasası ise, gecekondu nüfusunun sunduğu ucuz emeği her 
modelin içinde farklı değerlendirmiş, zaman içinde bu emeğe farklı ve çoğu zaman 
vazgeçilemez önemde işlevler yüklemiş, bu işlevlerin karşılığında bu nüfus önce ekonomik 
mekânda süreklilik kazanmış ve bu süreklilik sonucu siyasal mekâna giriş yaparak bu 
mekânda da vazgeçilemez önemde işlev yüklenmiştir (Şenyapılı, 2006: 119). 
Bu nedenlerden dolayı da ülkemizde gecekondu sayısı gün geçtikçe artmıştır. Şöyle ki, 
1940'ların sonuna doğru, büyük kentlerde 23-30 bin gecekondu bulunurken, bu sayı 1960'da 
240 bine, 1983'te ise 1,5 milyona yükselmiştir. 1990 yılı itibariyle, Türkiye'de 1 milyon 750 
bin gecekondu bulunduğu tahmin edilmektedir (Keleş, 1990: 78, aktaran; DPT, 1997). 
Siyasal mekânda da gecekondunun yer almasıyla gecekondu alanları siyasi rant 
çeperlerine dönüşmüştür. Bu da zamanla yasal düzenlemelerin oy kaygısıyla altüst edilmesine 
ve kentleşme sorunlarının üstesinden gelinemeyecek bir noktaya erişmesine yol açmıştır. Bu 
aşamada devreye giren enformel çözüm yollarının bedeli çok yüksek düzeylere erişmiştir. 
Kent çevresindeki hemen her tür alan vahşi bir yapılaşmaya açılmış, kentlerin yerine konması 
mümkün olmayan tarihsel değerleri yitip gitmiştir. Sonuçta ortaya çıkan, kalitesiz sıfatını her 
ölçüde sonuna dek hak edecek bir tarihsel çevre ortaya çıkmıştır (Işık ve Pınarcıoğlu, 2003: 
98). Ayrıca bu süreçte konut alanlarında meydana gelen sağlıksız yapılaşmanın da bünyesinde birçok tehlikeyi ve sorunları barındırdığı tartışılmaz bir gerçektir. 

Bunun acı meyvelerini de 17 Ağustos ve 12 Kasım 1999 yılında yaşadığımız depremler sonunda binlerce can kaybı ve trilyonlarca maddi kayıpla almış bulunmaktayız. 
Türkiye’de iç göçle kente gelenler arasındaki katmanlaşmanın ilk boyutunu, görüldüğü 
gibi gecekondu topraklarının değerlendirilmesi meydana getirmektedir. Fakat kentlerin 
büyüme ekseninin farklı olmasından ötürü, tüm gelenlerin toprak rantından eş zamanlı eş düzeyli yararlanmaları söz konusu olmadığı için, göçmenlerin sosyal katmanlaşmasıda 
farklı düzeylerde gerçekleşmiştir (Peker, 1999: 299). 
İç göçün ülkemizdeki sonuçlarının gecekonduyla sınırlı olmadığı herkesçe kabul 
edilen bir gerçektir. Bunun dışında iç göçle beraber hızlanan kentleşme büyük etkileri olan bir 
toplumsal erozyonu da beraberinde getirmiştir. Bu erozyonun kırsal alanlar üzerindeki etkisi; 
geçim olanakları daralmış bu yerleşmelerde yaşayanların büyük düşlerle kentlere göçmesi, 
köylerin atılgan, genç, becerikli ve girişimci öğelerini yitirmesi biçiminde yüzünü 
göstermiştir. Büyük kentlere gelenlerin çoğu, baba ocaklarından, alışagelmiş oldukları 
çevrelerinden uzaklaşmış olduklarından, ihtiyaç duydukları maddi ve manevi desteklerden 
yoksun kalmışlardır. Parlak iş hayalleriyle geldikleri büyük kentlerde, çoğu kez bunlara 
erişemediklerini görüp; işsiz ya da gizli işsiz durumuna gelmişlerdir. Küçük köy topluluğunun 
oynadığı denetim işlevinin etkinliğini yitirmesinden dolayı, toplum için yararlı olmayan, hatta 
zararlı yollara kapılmaları olasılığı da artmıştır (Keleş, 2002: 74-75). 
Söz konusu toplumsal erozyonun kentlerde görülen birçok belirtileri vardır. 
Ülkemizde kentlerin sanayileşme seviyesinin düşük olması, kente göçenlerin kalifiye 
olmamaları ve göçün yoğunluğu ile birlikte kentlerde önemli bir işsizlik sorunu 
yaşanmaktadır (Erjem, 2008: 22). Bundan dolayı da iş gücü, ‘ikincil ekonomik kesimler’ 
olarak adlandırılan marjinal ekonomik kesimlere yönelmektedir. Girişin kolay olduğu, büyük 
sermaye gerektirmeyen ve müşterinin kolay erişebildiği işler olan marjinal işlerin, sosyal 
güvencesi olmayan, bilgi ve deneyim gerektirmeyen işler olduğu, genel kabul gören 
özellikleri arasındadır. Ülkemizde bu kesimin genişlemesi ile iş gücü piyasası 
örğütsüzleşmeden uzak ve iş gücünün zararına işleyen bir görünüme kavuşmuştur. Ayrıca 
gittikçe büyüyen marjinal kesim çok sayıda kaynak israfına da yol açmaktadır (Şenyapılı 
1982: 107, aktaran; Tekşen, 2003: 79). 

İç göçün neden olduğu toplumsal erozyonun bir diğer belirtisi de, iç göç olgusuyla 
hızlanan kentleşme neticesinde, kentlerin gerek nüfus, gerekse alan olarak büyümesinin yol 
açtığı ulaşım ve trafik sorunlarıdır. Bu sorunlardan dolayı, kentlerin konut bölgelerinden, iş ve 
ticaret yerlerinin toplu olarak bulunduğu, merkez bölgelerine doğru yönelen önemli bir yolcu 
trafiği belirmekte, özellikle gün içinde mesai başlangıç ve bitiş saatlerinde ulaşım, yavaşlama 
ve tıkanmalarla güçlükle sağlanabilmektedir, şehir içi seyahatler uzun sürmektedir (Kutlu, 
1986: 212).
 Ülkemizde yaşanan yoğun iç göç hareketinin beraberinde getirdiği sonuçlardan bir diğeri de kentlerde meydana gelen kültürel değişmeler ve uyum sorunudur. 
Güngör (2003, 230)’ün belirttiği gibi kırdan kente göç eden yığınlar ilk aşamada kente beraberinde kendi yaşam biçimlerini, değerlerini, gelenek ve göreneklerini, ritüellerini de getirirler. 
Dolayısıyla kırdan kente bir kültürel akış gerçekleşir. Bu da kentli toplumsal ve kültürel yapının çözülmesi, kentte bu anlamda bir taşralaşma sürecine neden olur. Diğer yandan kente göç eden insanların zamanla geldikleri köylere, kasabalara kısa süreli gidiş gelişleri söz konusu olur ki bu gidiş gelişler, kente özgü birtakım toplumsal ve kültürel değerlerin kıra taşınmasına da neden olur. Zaman içinde kentler de taşralaşma sürecine, taşra da kentleşme sürecine doğru gitmektedir.

 Bunun dışında ülkemizde yaşanan iç göç hareketinin kentlerdeki siyasal hayatı olumsuz yönde etkilediği bir gerçektir. Türkiye’de kırsal kesimlerdeki seçmenin oyunu tam bir demokrasi bilinci içinde ve kendi inandığı ideolojik değerler veya kendi siyasal fikirleri ve kararları doğrultusunda kullandığını söylemek oldukça güçtür. Yeterli düzeyde bilince sahip olmayan bu seçmen kitlesinin (Görentaş, 2008) mobilize oy, patron-yanaşma ilişkilerinin hâkim olduğu köylük yerlerde, belirli bir patronun ya da ağanın güdümünde ve onun istediği yönde oy kullandığı bilinmektedir (Vergin, 1986: 42). 

Dolayısıyla bu seçmen kitlesi kırsal alanlarda çok küçük vaatlerle ve propagandalarla 
kolayca kandırılıp, oyları istenen tarafa yönlendirilmektedir. Dolayısıyla gerekli siyasal 
birikime ve bilinç düzeyine sahip olmayan bu kitlenin iç göçle kente gelmesi sonucu, 
kentlerdeki seçimlerde oy vermesi ve bu oyların kentlerin geleceğini tayin etmesi ülkemizde 
kentleşme için son derece vahim bir durumdur. 
Görentaş (2008)’ın belirttiği gibi söz konusu kitle kent merkezinin çevresine 
oluşturduğu, gün geçtikçe sayıları artan, şehrin fiziksel ve kültürel dokusuyla taban tabana zıt 
yapılar olan gecekondularına tapu alabilmek için bu yapıyı destekleyen, bu yönde vaatlerde 
bulunan siyasi partilere arka çıkmıştır. Kısaca Türkiye’de köyden kente yapılan göç 
hareketleri kentteki siyasal hayatı olumsuz yönde etkilediği gibi, çarpık ve sağlıksız bir 
kentleşmeye de neden olmuştur. 
Ayrıca ülkemizde iç göçle kentlere yönelen yoğun nüfus akımı nedeniyle kentlerde 
kanalizasyon yetersizliği, içme suyu ve elektrik sıkıntıları, toplu taşıma araçlarının 
yetersizliği, okul, kitaplık, yeşil alan eksikliği, hava ve gürültü kirliliği (Keleş, 2002: 74-75), 
suç oranının yükselmesi, güvenlik sorunları gibi birçok sorun belirmiştir.
 Özellikle kırdan kentlere yönelik olarak gerçekleşen iç göçün ülke ekonomisine büyük 
bir yük getirdiği tartışılmaz bir gerçektir. Yukarıda da değinilen marjinal kesimlerde çalışan 
iş gücü kayıt dışı ekonomiye yol açmaktadır. Bunun dışında gelişigüzel ve akılcı olmayan 
şekillerde yapılan gecekondulara altyapı hizmeti götürmek için devletçe yapılan harcamalar, 
planlı bir yapı için yapılan harcamaların kat kat üstünde kalmaktadır. Ayrıca köyden kente 
yapılan göçlerle kendi toprağında çiftçi olarak çalışan toprak sahibi köylülerin, topraklarını 
bırakmalarından dolayı, kırsal kesimde tarım ve hayvancılık faaliyetlerinde önemli miktarda 
azalmaların olduğu gözlenmiştir (Görentaş, 2008). 

Bunun dışında değinilmesinde yarar görülen diğer bir husus da, ülkemizde 1980’li 
yıllardan beri gerçekleşen zorunlu göçlerin sonuçlarıdır. Gürbüz (2005: 213)’ün belirttiği gibi 
zorunlu göçler sonunda, göç edilen bölgelerde tarım ve hayvancılığa dayalı faaliyetlerle 
geçimini sürdüren yurttaşlar göç sonrası yeni yerleşim alanlarında işsizlik, sefalet ve 
yoksulluk gibi sorunlarla karşılaşmışlardır. Ayrıca zorunlu göç öncesi ülkenin et ve süt 
ürünleri ihtiyacının önemli bir bölümü bu bölgelerden sağlanmaktaydı. Ancak göç sonrasında 
bu bitme aşamasına gelmiştir ve bu ürünler dışalım (ithalat) yoluyla alınmaktadır. Zorunlu 
göç sonrası aile reisleri iş bulamazken, gençler ve çocuklar ise geçici-dönemsel işlerde sosyal 
güvencesi olmayan, kalitesiz işlerde düşük ücretler karşılığında çalışmak zorunda kalmıştır. 

***

TÜRKİYEDE İÇ GÖÇLER ÜZERİNE GENEL BİR DEĞERLENDİRME. BÖLÜM 3

 TÜRKİYEDE İÇ GÖÇLER ÜZERİNE GENEL BİR DEĞERLENDİRME. BÖLÜM 3



1980 Sonrası Dönem: 

Tablo 1’e bakıldığında 1980 sonrası dönemde genel nüfusun giderek artmış olduğu ve 
nüfusun kentlerdeki oranının daha önceki dönemlerin aksine kırdaki oranından fazla olduğu, 
bir başka ifadeyle kır-kent dağılımının kent yararına (lehine) olacak şekilde farklılaştığı 
söylenebilir. 
İç göçlerin bu dönemden itibaren kent ağırlıklı bir yapıya dönüşmesinin nedenleri 
arasında; eğitim örgütlenmesinin kentsel alanlarda ağırlıklı olarak konuşlanması, kamu 
kesiminin ekonomi politikaları ve yatırımı özendirici politikaları nedeniyle köyle kent 
arasında ara engellerin oluşması ve aşamalı göçün başlaması, ülkede göç veren bölgelerdeki 
kentsel yapıların kırsal nitelik taşıması, az nüfuslu kentsel yerleşmelerdeki sermaye 
sahiplerinin bu mekânlardaki paranın dönüş hızının yetersiz kalması nedeniyle bir üst denetim 
merkezindeki imkânları değerlendirme arzusu (Peker, 1999: 297) gibi etkenler sayılabilir. 
1980 yılından sonraki dönemde ülkemizdeki iç göçü büyük ölçüde etkileyen 
nedenlerden bir diğeri ise, bu yıllardan sonra Türk tarımında görülen gerilemedir. Şöyle ki, 
Türkiye 1980 yılına kadar hayvancılıkta Avrupa ülkeleri arasında birinci, dünyada ise ikinci 
sıradaydı. Ancak, 1980 yılından sonra tarım ve hayvancılık politikalarında yapılan olumsuz 
değişiklikler, Türkiye’nin tarım alanındaki söz sahibi ülke konumunu sekteye uğratmıştır 
(Usumi, 1999: 39-42). 

1980’li yıllarda uygulanan ‘uyarlanma politikaları’ ile birlikte tarım yönetimi “aşağıdan yukarı”ya doğru erimeye, bunun sonunda ilgili bakanlığın merkez ve taşra teşkilatı 
işlev değiştirmeye başlamıştır. Birincisi, temel tarımsal girdilerin tedariki ve dağıtılmasında 
kamu kesiminin tekel konumuna son verilmiştir. İkincisi, kamu yönetimi tarım ve destekleme 
alımı fonksiyonunu büyük ölçüde terk etmiştir. Üçüncüsü, tarımsal sanayi tümü ile özel 
sektöre terk edilmiştir. Dördüncüsü, ilk üç değişiklikle birlikte tarımsal kredi sistemi 
“destekleme” niteliğinden uzaklaştırılmıştır (Güler, 2005: 202). 

Şöyle ki, tarım ürünlerine ve hayvancılığa devlet tarafından verilen destekler azaltılmış. Ayrıca, tarımsal KİT’ler ve Tarım Satış Kooperatifleri ile ilgili yasalarda değişikliğe gidilmiştir. Daha sonraki aşamalarda Süt Endüstrisi Kurumu ile Et-Balık kurumlarının piyasadaki etkinliğine zamanla son verilmiştir. Üreticiler bunun üzerine ürünlerini değerine satamaz duruma geldiler. Sonunda bu KİT’ler ve Tarım Satış Kooperatifleri özel sektör firmalarına çok düşük fiyatlarla devredilmiştir (Usumi, 1999: 3942). 

Bunların dışında 1970’lerin sonuna kadar sürdürülen tarımsal desteklemeler 
(sübvansiyonlar) de 1980’li yıllardan başlayarak aşınmaya başlamıştır. Şöyle ki, üretimi 
desteklenen tarım ürünlerinin sayısı 1980 yılında 22 iken, bu rakam 1990 yılında 10’a 
gerilemiştir (Yenal, 2001: 39, aktaran; Kurt, 2003:76). 

Sayılan bu nedenlerden dolayı, 1980 ile 1985 yılları arasında her 1000 kişiden yaklaşık 65’i çeşitli nedenlerden dolayı sürekli (daimi) ikametgâhlarını değiştirmiştir. Bu sayı, 1985 ile 1990 yılları arasındaki dönemde % 25’lik bir artış göstererek 81’e erişmiştir (Yamak ve Yamak, 1999: 16). 

Türkiye’de yarım asırdan beri devam eden bu iç göç olgusuna, Doğu ve Güneydoğu 
Anadolu Bölgelerinde 1980’li yıllardan beri devam eden terör sonucu oluşan güvenlik 
sorunları, büyük ölçekli kalkınma projeleri, doğal afetler nedeniyle meydana gelen yer 
değiştirmeler de eklenmiştir. Özellikle 1985-1996 yılları arasında terörün şiddetlenmesinden 
dolayı bölgede yaşayanların bazılarının yerleşim yerleri zorunlu olarak ya da kendi 
istekleriyle değişmiştir (Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü, 2006). Terör ortamı 
nedeniyle can ve mal güvenliğinin olmaması, mevcut geçim kaynaklarının kaybedilmesi veya 
daralması gibi nedenlerle halk bölgeden hızlı bir şekilde uzaklaşmıştır (Hurma, 2004: 82). 
Türkiye’de iç göçün nedenleri arasında yer alan iletici güçler diye adlandırılan ulaşım 
ve iletişim alanındaki gelişmelerin gün geçtikçe artmasının göçü büyük ölçüde tetiklediği 
bilinmektedir. Ulaşım ve iletişim alanına ilişkin istatistiksel verilere bakıldığında konunun 
anlaşılırlığı daha da artmaktadır. Türkiye’de ulaştırma sektörünün gelirinin ulusal gelir 
içindeki payı, 1960 yılında % 7.5’e, 1981 yılında % 8.9’a, 1995 yılında ise bu rakam 
haberleşme ile birlikte % 21’e yükselmiştir (Keleş, 2002: 70). 

Türkiye’de iç göçlerin nedenlerine, özellikle de Doğu’dan Batı’ya göçlerin nedenlerine ışık tutması açısından 1930’lu yıllarda uygulanan devletçilik politikasına değinmek yararlı olacaktır. Bu dönemde yurdun dört bir yanına sanayi yatırımları yapılmıştır. 

Bunlar tekstilden tarım ürünlerine kadar birçok alanda üretim yapan işletmeler olup, hem 
ülkenin sanayisinin gelişmesine hem de ülkenin dengeli bir şekilde kalkınması ve bölgeler 
arası gelişmişlik farklarının minimize edilmesi için iyi örnek oluşturmuştur. Ancak 1980’li 
yıllardan sonra, bu işletmeler özelleştirilmiş ve devlet tarafından ülkenin geri kalmış 
bölgelerine sanayi yatırımları yapılmamıştır. Özel sektör tarafından yapılan sanayi tesisleri de 
büyük ölçüde ülkenin batısına konuşlanmıştır. 

Sanayi tesislerinin ülkenin batısında konuşlanmasının yanı sıra, 20. yüzyıl 
toplumlarında en önemli gereksinim olarak kabul edilen ekonomik ve sosyal planlamanın 
Türkiye’de etkisiz kalmasıyla, köy-kent ve bölgeler arası dengesizliğin oluşması, ülkemizde 
özellikle Doğu’dan Batı’ya doğru yönelen göçün asıl nedenini teşkil etmektedir (Kızılçelik, 
1996: 658-659, aktaran; Gürkan, 2006: 54 ). 

Ayrıca bu yörelerdeki -özellikle Güneydoğu’da- tarımsal nüfusun kiracı ve ortakçı 
olarak çalışan kesiminin % 16.5 olan Türkiye ortalamasının üzerinde olması (Örneğin: 1981 
Köy Envanter Etütleri’ne göre, köylerin; Diyarbakır’da % 43’ü, Urfa’da ise % 89’u kiracılık 
ve ortakçılık yapmaktadır); buralarda toprak iyeliğinin adaletsiz bir şekilde dağılmış olması 
(Köymen ve Öztürkcan, 1999, 80-81) gibi nedenlere tarıma verilen desteklemelerin 
azaltılması ve bu topraklardaki makineleşme gibi nedenler eklenince bu bölgelerden sanayi 
yatırımlarının yoğunlaştığı bölgelere göçler olmuştur. 

Yukarıda sayılan Türkiye’de göçe yol açan çekici etkenler arasında, ilk göç eden 
göçmenlerin akraba ve hemşehrilerine verdikleri bilgi ve destekler de bazı toplumbilimcilerce 
kabul edilmektedir (Tekşen, 2003, 43). 

İletici faktörlerin olduğu kırsal kesimlerden, kentlere olan göçün ülkemiz açısından bir 
de kültürel nedeni mevcuttur. Örneğin: Adam öldürme, kız kaçırma olaylarından sonra 
başlayan kan davası olgusu, insanların göç etmelerinde etkili olmuştur (Sezgin, 1997: 659, 
aktaran; Şentürk, 1999: 46). 
Türkiye’de iç göçün nedenleri arasında, özellikle ulaşım araçlarının gelişmesi 
neticesinde artış gösteren mevsimlik göçlerin nedenlerine de değinilmelidir. Ülkemizde 
tarımın yoğun olarak yapıldığı yerlerde tarım işçisi olarak veya inşaat bölgelerinde inşaat 
işçisi olarak çalışmak için mevsimlik göçler gerçekleştirilmektedir. Ayrıca ülkenin Doğu ve 
Güneydoğu Bölgeleri ile Karadeniz Bölgesi’nde hayvan otlatmak ve arıcılık yapmak üzere 
mevsimlik göçler gerçekleştirilmektedir. 

Bu dönemde içgöçlerin giderek artmasında, 1980 sonrası dönemin kendine özgü 
özelliklerinin büyük ölçüde etkili olduğu söylenebilir. 1980’li ve 1990’lı yıllarda Türkiye’de, 
toplumsal oluşumun, ekonominin “serbest piyasa ekonomisi”, “özelleştirme” gibi hedeflerle 
yeniden yapılandırılmaya çalışılması ile yeni bir döneme girmesine tanık olunmakla birlikte, 
küreselleşme sözcüğü de ülke gündemindeki üstün yerini yavaş yavaş almaya başlamıştır 
(İçduygu ve Sirkeci, 1999b: 252). 

İhracata yönelik büyüme olarak şekillenen ve Türk siyasal yaşamına Özal'lı yıllar 
olarak geçen bu süreçte, ülkede 1980 Askeri harekâtından sonra Turgut Özal'ın İktidara 
gelmesi ile imar yatırımlarının artışı ile haberleşme ve ulaşım koşullarının iyileşmesi, 
sanayileşmeye yönelik olarak hedeflenen büyüme hedefiyle küçük ve orta ölçekli sanayi 
tesislerinin artması ile göçler hızlanmaya başlamıştır (İçduygu ve Ünalan, 1997: 43). 
Ayrıca bu dönemde Türkiye’de iç göç, siyasi nedenlerin de etkisiyle giderek daha da 
yoğunlaşmıştır. Zorunlu ve gönüllü göç ayırımı da bunun bir parçası olmuştur. Doğu ve 
Güney Doğu’da hem can-mal güvenliğinin bulunmaması, hem de bu bölgede süren savaş 
benzeri durum nedeniyle, buradan binlerce insan göç etmek zorunda kalmıştır (Dinç, 2007). 
Bu insanlar önce daha güvenli görünen çevre illere, sonra da İstanbul, İzmir, Adana, 
Bursa, Mersin başta olmak üzere, Batı ve Orta Anadolu’ya göç ederek, söz konusu yerleşim 
yerlerinin zaten varolan kentsel sorunlarını daha da yoğunlaştırmıştır (İçduygu ve Ünalan, 
1997: 43). 

Ayrıca bu dönemde de bir önceki döneme benzer olarak kentten kente göçlerin önemli 
yer tuttuğu görülmektedir. 
Bunun dışında iç göç hareketlerinin bir önceki dönemle karşılaştırılması için 
istatistiksel bölgelerin aldığı göç, verdiği göç, net göç ve net göç hızı hakkındaki verilere 
değinilmesinde yarar vardır. 

Tablo 3: İstatistiksel Bölgelerin Aldığı Göç, Verdiği Göç, Net Göç ve 
Net Göç Hızı 



Tablo 3’e bakıldığında; bu dönemde de bir önceki döneme benzer olarak göçün en 
başta İstanbul anakentine yöneldiği görülmektedir. Söz konusu verinin dayandığı sayım yılı 
esas alınarak yapılacak olan bir değerlendirmede, İstanbul’un tek başına ülkedeki toplam 
göçün % 22.4’ünü aldığı görülmektedir. 
Ayrıca coğrafi bölgelerimizle tek tek karşılaştırıldığında, İstanbul’un bu bölgelerden fazla göç aldığı görülmektedir. Ayrıca bu dönemde de bir önceki dönemde olduğu gibi Kuzey Doğu Anadolu’dan, Orta Doğu Anadolu’dan, Batı ve Doğu Karadeniz’den, Güney Doğu Anadolu’dan, Orta Anadolu’dan göçlerin yoğun şekilde yaşandığı görülmektedir. 

***

TÜRKİYEDE İÇ GÖÇLER ÜZERİNE GENEL BİR DEĞERLENDİRME. BÖLÜM 2

 TÜRKİYEDE İÇ GÖÇLER ÜZERİNE GENEL BİR DEĞERLENDİRME. BÖLÜM 2



     Köylerden kentlere iç göçün artmasında ve gerçekleşen iç göç sonunda ortaya çıkan çok sayıda olumsuz sonucun temelinde yatan nedenlerden biri de, köylerin kendi içinde dönüştürülüp, eğitilememesi dir. Bu alanda Köy Enstitüleri gibi, birçok açıdan özgün, ulusal gerçeklerden yola çıkan, kuramsal bilgi yanında sağlık, tarım, inşaat, arıcılık, sanat gibi birçok alanda bilgi ve beceriyle donatılmış köy çocuklarını tekrar köyde görevlendirerek Türk köylerini kendi içinden değiştirip dönüştürmeyi hedefleyen hızlı bir gelişmeyle kısa sürede ülkenin dört bir yanında, çok iyi seçilmiş noktalarda kurularak yirminin üstünde bir sayıya ulaşan (Kurt, 2003: 65) koca bir girişim, daha sonraki dönemde hiç de akılcı olmayan gerekçelerle kapatılmıştır. 

Özetle, tarımda makineleşme ve diğer tarımsal girdilerdeki artış ve yeniliklerin yanı sıra, modern miras hukukunun uygulanması nedeniyle tarımsal işletmelerin büyüklük ve yapısının değişmesi sonucunda kırsal kesimde yaşayanların bir bölümünün tarımsal üreticilik sıfatını yitirmeye başlamalarına yol açmıştır. İkinci Dünya Savaşı sonrası dış dünya ile bütünleşme politikalarına bağlı olarak ulaşım ve haberleşme olanaklarının artması hem kentten haberdar olma olanaklarını artırmış hem de tarımda pazara yönelik üretime geçilmesine imkân sağlamıştır. Bu ise 1950’li yıllardan itibaren başlayan ve 1960’ lardan sonra ivme kazanan hızlı bir iç göç hareketine ve dolayısıyla kentleşmeye neden olmuştur (Kartal, 1982: 128; Ayata, 1996: 16, aktaran; Tekşen, 2003: 43). 

Sayılan bu nedenlerden dolayı, 1950 yılından itibaren kentlerde nüfus artış hızı büyük oranlarda artmış, buna karşıt kırdaki nüfus artış hızı da gittikçe düşmüştür. Kırsal alanda %o 21 dolayında olan yıllık nüfus artış hızı %o 17.4'e gerilemiş ve kentte ise %o 22.5'ten %o 55.7' ye çıkmıştır. Bu tarihlerden itibaren gecekondulaşma olgusu da uyanmaya başlamıştır. 

Bu dönemde 50 binden fazla gecekonduda yaşayan 240 bin kişilik nüfustan, 1960 yılında 240 bin gecekonduya ve buralarda yaşayan l milyon 200 bin kişilik nüfusa ulaşılmıştır (İçduygu ve Sirkeci, 1999b: 251). 

Tablo 2: Türkiye’de Yerleşim Yerlerine Göre Göç Eden Nüfus 



1960-1980 Dönemi: 

1960 ile 1980 yılları arası dönemde kır-kent gelir farklarının artışı, kentlerin ekonomik ve toplumsal çekiciliğinin yükselmesi, ulaşım ve haberleşmenin gelişimi gibi etkenler (İçduygu ve Ünalan, 1997: 44) nedeniyle artan iç göç hareketlerinin, Tablo 1’de yer alan verilere bakıldığında bir önceki dönemle benzerlikler gösterdiği görülmektedir. Başka bir ifadeyle bu dönemde de kent nüfusu giderek artmıştır. 

Bu artışın nedenlerinden biri köylerde meydana gelen dönüşümdür. Şöyle ki, 1960’lı yılların sonları ile 1980 yılının başlangıcını kapsayan dönemde, tarım büyük ölçüde piyasalaşmıştır. Köylerde 1940’lı yılların sonuna kadar yaygın olan geçimlik kesim giderek daralmış, 1970’li yılların sonuna gelindiğinde buğday, süt gibi temel birkaç gıda maddesi dışında geçimlik üretim hemen hemen sona ermiştir. Böylece tarım, büyük çapta piyasalaşmış ve ekonominin geri kalan kısmıyla entegre olmuştur (Kazgan, 1999: 32). 

Türkiye köylerinde ortaya çıkan bu dönüşüm, başka bir ifadeyle Kapitalizmin köylere girişi bazı toplumsal dönüşümleri de beraberinde getirmiştir. Zamanla buğday ve arpa, meyve ve sebze gibi hane iç tüketimi için de gerekli olan mahsullerin pazarlama oranları artmıştır; pamuk, tütün, şeker pancarı gibi tamamen meta olarak üretilen mahsullerin üretimine geçilmiştir. Tarımsal üretimde makineleşme eğilimleri ağırlık kazanmaya başlamıştır. 

Önceleri toprak açma yoluyla büyüyen hane toprakları, toprak açmanın sınırlarına ulaştıktan sonra toprak alım satımı ve başkalarının topraklarına ekonomi dışı baskılarla el koyma yollarıyla orta ve büyük ölçekli işletmeler haline gelmişti. Tarımsal üretimin ticarileşmesi ve metalaşmasına paralel olarak modern girdi kullanımı artmış; köyiçi ve köydışı tüccarların ilişkilerinin artması sonucunda, artan nakit para ve kredi ihtiyaçları borçlanma ve tefecilik ilişkileri içinde tedarik edilmişti (Akşit, 1999: 174). Bu sayılanlar da tarım kesiminin zararına (aleyhine) işleyen bir süreci beraberinde getirmiştir. 

Ayrıca bu dönemde, köylerin yol, su, elektrik, eğitim gibi hizmetlerden yararlanma seviyesinin son derece düşük olduğu görülmektedir. 1970’li yıllardan sonra köylerin altyapı hizmetlerinden yararlanma seviyesinin biraz daha hızlı arttığı görülmekle birlikte kırın itim gücünün sürdüğü görülmektedir (Kurt, 2003: 71). 

Bu dönemde Üner (1980: 225, aktaran; Akşit, 1999: 185) tarafından 1965-1970 yılları için yapılan göç regresyon analizine göre, kentin çekme faktörleri arasında illerin sanayi  (endüstriyel) istihdam düzeyi en başta; illerin eğitim yatırımları ve hizmet sektörü istihdam düzeyi daha sonra gelmektedir. Kırsal itme faktörleri arasında ise, illerin erkek nüfusunun büyüme hızı ve çocuk-kadın oranı başta gelmekte, kırsal istihdam imkânlarının yokluğu bunları takip etmektedir. 

Bu süreçte, teknolojide, üretim koordinasyonundaki ve büyük toprak sahibinin faaliyetlerindeki çeşitlenmeler, köylüler ve ağa arasındaki geleneksel ilişkilerle birlikte köyün toplumsal yapısında da zorunlu bir dönüşüme yol açmıştır. Toprak sahibi ve köylüler arasındaki ilişkiler, özellikle 1965 ve sonrasında mutlak bir çelişkiye bürünmüştür. Köylülerin zor yoluyla köyden kovulmaya başlamaları da yine aynı tarihlere denk gelmektedir. Tekelci bir çiftliği hedefleyen toprak sahibine karşı çıkanlar dövülür, evleri kurşunlanır ve dozerle yıkılır. Böylece, ekonomik etkenlerin yanında köydeki güvensizlik ortamı da artmıştır. Köyde hâlâ geleneksel ortakçılık statülerini devam ettirebilenler olmakla birlikte, bu hak artık, ağırlıkla toprak sahibinin politik oyununa bağlıdır (Akçay, 1999: 126). 

Bu süreç, Doğu-Güneydoğu Anadolu dışında da yaygın olan beye, ağaya ve toprağa bağlı ırgat yerine, bağımsız çiftçi ailesinin oluşturduğu bir üretici sınıfının ortaya çıkmasıyla birlikte gitmiştir; fakat söz konusu iki bölge, sosyopolitik etkenlerin de karışmasıyla henüz bu süreci tam olarak yaşayamamıştır. Bağımsız çiftçi aileleri, piyasa endekslerine göre ürün bileşimini, girdi/ürün yoğunluğunu düzenleyen, teknolojik atılım yapmaya hazır, kârlılık ilkesini kollayan yeni bir sınıf ortaya çıkmıştır (Kazgan, 1999: 32). 

Sayılan bu olumsuz koşullar kırdan kente göçleri yaygınlaştırmış ve bu evreden sonra göçü adeta kurumsallaştırmıştır (İçduygu ve Sirkeci, 1999a: 274). Tablo 1’e bakıldığında görüleceği gibi, kent nüfusunun genel nüfus içindeki oranı 1960 yılında % 28 iken, bu oran 1970 yılında % 34 ve 1980 yılında ise % 44 dolayındadır. 

Ancak bir önceki dönemde tohumları atılan ve yavaş yavaş yeşeren gecekondu ve diğer kentsel sorunların bu dönemde iyice kökleştiği görülmektedir. Ayrıca bu dönem kentsel alanların kendi yapılarının ve bu yapılardaki değişimlerin iç göç sorunsal alanlarına damgasını vurduğu dönemdir. Bu dönemde, sanayi kesiminin işgücü ihtiyacı, kırsal alanlardan çıkış noktasını bulan aşırı bir işgücü sunumu (arzı) ile desteklenmiş ve kentsel alanlar bu talebi ne konut ne de diğer altyapı imkânlarıyla karşılayabilmiştir (İçduygu ve Sirkeci, 1999b: 251). 

Diğer yandan zamanla kırsal alanlardan akan işgücünü istihdam edecek sanayi de aynı hızda gelişme gösterememiştir. Sonuç olarak, gecekondularda yaşayan ve ikincil ekonomik kesimlerde (sektörlerde) geçimini sağlamaya gayret eden bir göçmen kitlesi kent nüfusunun ağırlıklı bir parçası haline gelmiştir. Bu göçmen kitlesi, oluşan göç ağı ile birlikte göç dalgalarının devamlılığını da sağlamıştır (İçduygu ve Ünalan, 1997: 44).

Ülkede yerleşim yerlerine göre göç eden nüfusun göstermiş olduğu genel eğilimde, başka bir ifadeyle göçün yönünde bu dönemde diğerlerinin aksine belirgin farklılıklar gözlenmektedir. 

Tablo 2’ye bakıldığında kentten kente göçlerin özellikle 1975 yılından sonra hâkim göç türü olmaya başladığı ve bundan sonra da bu özelliğini koruduğu görülmektedir. 

1975 yılından önce -1960 ile 1970 yılları arasında- hâkim olan göç türü, kır-kent göçü iken bu yerini 1970’lerin başında kent-kent göçüne ve 1970’lerin ikinci yarısından sonra kırsal kesimlerin yanında, küçük ve orta ölçekteki kentlerden büyük kentlere aile göçüne dönüşmüş (İlkkaracan ve İlkkaracan, 1999, 305) olmasının yanı sıra, bu dönemde göç vermede bir önceki dönemin aksine ilçe merkezleri yerine köy ve bucaklara göç önem kazanmıştır. Bu değişim eskiden beri nüfus çekim merkezleri olan büyük şehirlerin çekiciliklerinin devam etmekte olduğunu, beraberinde artık iller içinde mahalli merkez durumunda olan bazı ilçe merkezlerine gitmenin önem kazandığını göstermektedir. Böylece Türkiye’deki iç göçlerde nüfus alan alanlarda da değişim görülmektedir (Tümertekin, 1977: 68, aktaran; Gürkan, 2006: 51). 

Cumhuriyet tarihinin en yüksek düzeydeki kentleşme oranının gerçekleştiği bu dönemde, iç göç hareketleri başta İstanbul olmak üzere; Ankara, İzmir, Mersin, Gaziantep, Bursa, Adana, Sakarya, İzmit gibi illere olmuştur. Göç veren illerin çözümlemesi yapıldığında ise özellikle Sivas, Kars, Kastamonu, Trabzon, Rize, Giresun, Çorum, Malatya gibi iller en yüksek oranda göç veren iller grubunu teşkil etmektedir (İçduygu ve Sirkeci, 1999b: 252). 

3. BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,,

***


TÜRKİYEDE İÇ GÖÇLER ÜZERİNE GENEL BİR DEĞERLENDİRME. BÖLÜM 1

 TÜRKİYEDE İÇ GÖÇLER ÜZERİNE GENEL BİR DEĞERLENDİRME. BÖLÜM 1


TÜRKİYE’DE İÇ GÖÇLER ÜZERİNE GENEL BİR DEĞERLENDİRME∗ 

Hakan ÖZDEMİR∗∗


∗ Bu makale, yazarın 2008 yılında “Kent ve Göç: Malatya Örneği” başlıklı İnönü Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kamu Yönetimi Anabilim Dalı’nda hazırlamış olduğu yüksek lisans tezinden üretilmiştir. 

∗∗ Bitlis Eren Üniversitesi Adilcevaz Meslek Yüksek Okulu Büro Yönetimi ve Yönetici Asistanlığı Programı Öğretim Görevlisi, 

ozdemirhakan44@gmail.com 

AKADEMİK BAKIŞ DERGİSİ 

Sayı: 30 Mayıs – Haziran 2012 

Uluslararası Hakemli Sosyal Bilimler E-Dergisi

ISSN:1694-528X İktisat ve Girişimcilik Üniversitesi, Türk Dünyası

Kırgız – Türk Sosyal Bilimler Enstitüsü, Celalabat – KIRGIZİSTAN 

http://www.akademikbakis.org 


Özet: 


Araştırmada, ülkemizde iç göçün ortaya çıkış nedenlerinin tarihsel koşullar altında incelenmesi ve iç göçün doğurduğu sonuçların ‘kentsel etkiler’ bağlamında belirlenmesi amaçlanmıştır. 

İç göç çevresel, ekonomik, sosyolojik, siyasal ve kültürel yönleri bulunan karmaşık bir olgudur. İç göçün nedensel bağlamda ve çok yönlü olarak çözümlenmesiyle yararlı bulgulara erişilecek tir. 

Bu bulgulara dayalı olarak oluşturulacak sosyal politikalar, günümüzde kentlerde yaşanan birçok sorunun ortadan kaldırılmasını veya minimize edilmesini sağlar. Ayrıca iç göç olgusunun incelenmesi sonucunda elde edeceğimiz veriler, bir sosyal bilimci olarak yaşadığımız kenti ve toplumu daha iyi tanımamıza ve çözümlememize katkıda bulunacaktır. 

Bu amaçlarla yürütülen çalışmada, tarihsel ve betimsel araştırma metotları birlikte kullanılmıştır. Çalışmada Türkiye’de iç göç, öncelikle nedensel ve dönemsel olarak ele alınmıştır. Türkiye’de iç göçün sonuçlarına değinilerek çalışma sonlandırılmıştır. 

1. GİRİŞ 

Ülke sınırları içerisinde bölge, kent, kasaba ve köy gibi bir yerden diğerine yerleşmek amacıyla gerçekleştirilen nüfus hareketi (Üner, 1972: 77) veya başka bir ifadeyle iktisadi, siyasi, sosyal nedenlerle ülke sınırları içerisinde bir bölge ya da kesimden başka bir bölge ya da kesime doğru akan nüfus hareketleri (TDK, 2011) olarak ifade edilen iç göçün hikâyesi çok derinlere gitmektedir. Ülkemizde günümüzde yaşanan siyasi, sosyal, kültürel, ekonomik, kentsel ve yapısal birçok sorunun temelinde yatan nedenlerin ortaya çıkarılabilmesi, bunlara yönelik çözümler ve politikalar getirilebilmesi için, iç göçün arka planında yatan nedenlere bakmak gerekmektedir. 

Bu çalışmada iç göç olgusunun temelinde yatan nedenler Cumhuriyet tarihimizin  başlangıcın dan günümüze kadar ele alınmıştır. Özellikle 1950’li yıllarda ülkemizde kırsal kesimde tarımda makineleşmeyle hızlanan, daha sonra da kırsal alana Kapitalizmin girmesiyle ivme kazanan iç göç, devletin tarım kesiminden el çekmesi, kamu hizmetlerinin ve sanayi yatırımlarının ağırlıklı olarak büyük kentlerde konuşlanması, toprak iyeliğinde meydana gelen artışla beraber kır topraklarının aşırı derecede parçalanması, terör ve güvenlik, kan davası gibi ülkemize özgü kültürel çıkmazların itici etkisiyle doruk noktasına erişmiştir. Bunda daha önceden kente göç edenlerin verdikleri bilgi ve destekler, ulaşım ve iletişim alanındaki gelişmeler gibi iletici nedenler etkili olmuştur. 

Bu nedenlerle ortaya çıkan iç göçler ülkemizde kentsel doku üzerinde birçok olumsuz etki uyandırmış, ekonomik ve toplumsal planları sekteye uğratmıştır. Başta gecekondulaşma olmak üzere, kentsel altyapının taşıma kapasitesinin zorlanması sonucu kentlerde içme suyu, kanalizasyon ve toplu taşıma araçlarının yetersizliği, hava ve gürültü kirliliği gibi birçok sorun ortaya çıkmıştır. Ayrıca göçle kente gelen, fakat kentle tanışıklığı olmayan kitleler sosyo-kültürel uyum sorunları yaşamışlar, kentler de köyleşmeye başlamıştır. Kentlerdeki siyasal hayatın kırsal ilişki ağları ve birtakım çıkarcı anlayışlarla ters yüz olmasına neden olan iç göçler, önemli miktarda kamusal kaynağın israfına da yol açmıştır. 

Ülkemizdeki neden ve sonuçları kısaca bu şekilde ifade edilebilen iç göç olgusuna ışık tutmak için bu çalışmada, iç göçler dönemsel olarak ele alınmıştır. Bu bağlamda belirlenen dönemler ülkenin içerisinde bulunduğu sosyo-ekonomik koşullar ışığında irdelenmiş olup; özellikle kırsal alanda yaşanan dönüşüm, kır ve kent arasında belirginleşen farklılaşmalar, devlet anlayışında meydana gelen değişimler, ülkeye özgü kültürel özellikler, konjontürel gerekler ve ekonomik-siyasi temelli sorunlar üzerinden çalışma sürdürülmüştür. 

2. DÖNEMSEL VE NEDENSEL OLARAK TÜRKİYE’DE İÇ GÖÇLER 

Türkiye’de iç göçlerin çeşitli dönemler halinde ve bu dönemlere özgü nedenler ışığında incelenmesinde yarar görülmektedir. 

Bu bağlamda çalışmamızda Türkiye’deki iç göçler; 1923-1950, 1950-1960, 1960-1980 ve 1980 sonrası dönemler halinde incelenmiştir. 

1923-1950 Dönemi: 

1923 yılından itibaren başlayan ilk dönemde, önemli bir göç hareketi yaşanmamıştır. Bu dönemde kırdan kente ve kentten kente doğru gerçekleşen cılız bir göç söz konusu olmuştur. Evlilikler, memur tayini, okul gibi nedenler bu dönemdeki göçlerin temel nedenleri arasında yer almıştır (Tüfekçi, 2002). 

Söz konusu dönemdeki iç göç hareketinin somut bir şekilde ortaya konması için Türkiye’de sayım yıllarına göre nüfusun ve bu nüfus içinde kent ve kır nüfusunun oranının incelenmesinde yarar vardır. 


Tablo 1: Türkiye’de Sayım Yıllarına Göre Nüfus, Kent ve Kır Nüfusu 

Tablo 1’e bakıldığında 1927 ile 1950 arası dönemdeki Türkiye nüfusu ve bu nüfusun kent ve kıra göre dağılımı incelendiğinde kentli nüfusun % 0.72 oranında arttığı görülmektedir. Buradan kent nüfusunun bu dönemde sayı bakımından durağan olduğu görülmektedir. 

1950’li yıllardan önce artan nüfusla birlikte toprağın bireyler arasında paylaştırıldığı, ölüm ve doğum oranlarının yüksek olduğu, göçün olmadığı geleneksel köy toplumlarında hane ve topluluk düzeyindeki yaşam döngüleri toprakla ve devletle varolan dengeler çerçevesinde sürmüştür (Akşit, 1997: 24). 

Ancak söz konusu dengeler zamanla bozulmaya başlamıştır. Özellikle 1945 ile 1950 yılları arası dönemde Türkiye’deki doğal nüfus artış hızı, 2. Dünya Savaşını izleyen yıllarda tarım ürünlerinde görülen fiyat artışları ve bu fiyat artışları neticesinde doğal olarak küçük toprak sahibi köylüleri arazilerini genişletmeye ve işgücü oluşturacak çocuklarını artırmaya yöneltmesi; Marshall planına rastlayan dönemde kırsal alanlara daha geniş çapta tıbbi yardımın sağlanması ve ilaç dağıtım hizmetlerinin de yapılması ile çocuk ölüm oranındaki görülen azalma gibi (Vergin, 1986: 28-29) nedenlerle yükselmiştir. Ayrıca haber kanallarının artması ile köylünün kentsel yaşamdan haberdar olması (Peker, 1999:195), İçduygu ve diğerleri (1998, 208-220, aktaran; Gürkan, 2006: 50)’nin belirttiği gibi 1940’lı yıllardan sonra Batı’dan gelen maddi yardımların da etkisiyle hızlanan modernleşme, tarımda görülen makineleşme gibi nedenler kırlarda toprağa dayalı işlerden kopuşa, kentlerde ise sanayi ve hizmet sektörü için ciddi bir işgücü ihtiyacına neden oldu. Sonuçta mevsimlik tarım işçilerinin göçüne, sürekli yerleşme amaçlı ve dolayısıyla yeni kent profiline dahil olacak olan kır insanlarının sanayi merkezlerine göçü eklenmiştir. Bu süreçle birlikte şüphesiz kırdan kente yönelen göç, 1945’ten sonra yaşanan kentleşme olgusunun temel nedenini teşkil etmiştir. 

1950-1960 Dönemi: 

1950’li yıllar, Türkiye’nin kentleşme ve yerleşme tarihi üzerinde, ekonomik oluşumunda, toplumsal endekslerinde derin izler bırakan ve etkileri günümüze dek süren köylerden kentlere doğru olan göçün başladığı, doruklarına ulaştığı ve sonra yavaşladığı dönemin başlangıç noktasıdır (İçduygu ve Ünalan, 1997: 25). 

Bu dönemin başlangıç noktası olan 1950’li yıllardan önceki beş yılda -1945 ile 1950 yılları arasında- köyden kente yapılan net iç göç 214 bin’dir. Fakat bundan sonraki beş yıllık dönemde, 1950 ile 1955 yılları arası dönemde, bu rakam 904 bin’e çıkmıştır (TÜİK, 2011b). 

Tablo 1’e bakıldığında Türkiye’de kent nüfusunun 1955 sonrası hızlı bir şekilde arttığı  gerçeğiyle karşılaşılmaktadır. Bu artışın kentlerin kendi iç dinamikleriyle açıklanamayacak  kadar fazla olması sebebiyle, bu noktadan kırdan kopan nüfusun kentlere yöneldiği sonucuna  erişilebilir (Yalçın, 2004: 114). 

Kırdan kopan bu nüfusun kente göçü, 1950’li yıllarla birlikte ülkenin kırsal alanlarında görülen ekonomik ve toplumsal değişme ile başladığı ve hızlandığı ilgili yazında yoğun olarak ele alınmıştır. Genelde dünya sistemi ile eklemlenmesi hızlanan Türkiye’deki toplumsal oluşum içinde tarımın makineleşmesi ve modernleşmesi, geleneksel toprak sahipliği rejiminin değişmesi, tarımda verim düşüklüğü, tarımsal gelirin yetersizliği, topraksızlaştırma ya da toprağın belirli ellerde toplanması, ulaşım koşullarındaki gelişmeler gibi faktörlerle kırsal alanlarda yaşayan nüfus kentsel alanlara doğru hızla hareketlenmiştir 

(İçduygu ve Ünalan: 1997, 43; Keleş, 2002: 66). 

Döneme ilişkin istatistiklerin de yukarıda yer alan özellikleri destekler nitelikte olduğu  görülmektedir. Başbakanlık Devlet İstatistik Enstitüsü (DİE) Genel Tarım Sayımı sonuçlarına göre, tarım işletmelerinin sayısı 1952 ile 1963 yılları arasında 1 milyon 527 bin’den 3 milyon 100 bin’e; tarımdaki nüfus % 8’lik bir artışla 17.2 milyona ulaşmıştır. Toprak işleyen hane halkı, çiftçi veya işletme sayısında ise % 100’lük bir artış görülmüştür. Toprak dağılımındaki eşitsizlik ve dengesizlikte kökten değişmeler görülmemişti. Ancak, 50 dekardan küçük tarım işletmelerinin sayısı 1952’de 1 milyon 570 bin (toplam çiftçi hanelerinin % 62’si) iken 1963’te bu sayının 2 milyon 132 bin’e (toplam çiftçi hanelerinin % 69’a) çıktığı görülmüştür. Küçük tarım işletmelerinin sayısında % 36’lık bir artış gözlenirken, toplam işletmeler içindeki yüzde dağılımında sadece % 7’lik bir artış söz konusudur. 200 dekardan büyük işletmelerin sayısının ise, aynı dönemde 146 bin’den (% 6) 116 bin’e düştüğü gözlenmiştir (Akşit, 1999: 177). 

 Toprak iyeliğinde meydana gelen artışın beraberinde getirdiği tarım topraklarındaki küçük parçalara ayrılmanın yanı sıra, bu dönemde tarımda makineleşme eğilimleri de belirmeye başlamıştır ve bu giderek artmıştır. 1948 ile 1956 yılları arasındaki dönemde Marshall programının uygulanmasıyla ülkedeki traktör sayısı bin 800’den 44 bin’e; 1963 yılından sonra ülke içinde büyük ölçüde montaj olsa da traktör üretimine başlanması ile bu dönemde traktör sayısı 100 bin’e erişmiştir (Tekeli ve Erder, 1978: 301, aktaran; Yalçın, 2004: 210) 

Ancak tarım kesiminde makineleşme kırsal alanlarda eksik istihdam ve gizli işsizlik sorununu daha da pekiştirerek, fazla işgücünün emilememesine neden olmuştur (Vergin 1986: 29). 

Bu nedenlerle kırsal alanda artmaya başlayan işsizlik, kamu olanaklarından yoksunluk,  tarımsal üretkenlikte yetersizlik ve yukarıda da kısmen ifade edildiği gibi toprağı kıt köylerin genişleme sınırlarına çoktan varmış olmaları gibi itici nedenlerle umut vaat eden kentlere doğru yönelmeler hız kazanmıştır (Akşit, 1997: 26). 

Diğer taraftan ülkemizde, karayolu ve motorlu taşıt kullanımının artması ile birlikte köy ve kent arasında her türlü ilişkinin yoğunluk kazandığı söylenebilir. Haberleşme sisteminin gelişmesiyle köylünün ve kentlinin sistemden haberdar olma ve buna göre karar almaları da kolaylaşmıştır (Hurma, 2004: 79). Göçün iletici nedenlerini gösterir nitelikte olan bu gelişmeler de, kır insanının hareketliliğini artırdı ve onları köylülükten uzaklaştırarak modern kentsel toplumla tanıştırdı (İçduygu ve Sirkeci, 1999a: 273). Kentlerde artan işgücü talebi de bu göçü kolaylaştırmıştır. Bu dönemde fiilen kente taşınanların sayısı sınırlı kaldıysa da, sürekli ve geçici göç, hanelerin gelir elde etme stratejilerine katılabilecekleri gerçekçi bir seçenek haline dönüşmüştür (Keyder, 1999: 164). 

2. BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,,


***