31 Ekim 2017 Salı

Keşke Cahil Olsalar


Keşke Cahil Olsalar!


"Türker Ertürk"
erturkturker@gmail.com:
 29 MART 2017



Geçen gün, bir arkadaşımın söyleşisine katıldım.* “Bunlar Cahil! 72
Milletle bizi kavgalı hale getirdiler ve ekonomimizi iflas ettirdiler.
Ülkemizin hiçbir sorununu çözmedikleri gibi katmerleştirdiler ve
sorunlarımıza daha başka sorunlar kattılar” *diyerek başlangıç yaptı*.*
 
Söyleşiden sonra, yalnız kalınca kendisine itiraz ettim*. “Bunlar cehaletin
işi değil! Bunlar; yanlış, çağdışı ve bilimsel olmayan, akılcı sorgulamada
sınıfı geçme imkanı bulunmayan ve kendi içerisinde bile tutarlılığı olmayan
bilgiler yığınının eğitimle enjekte edildiği insan kadrolarının işi”* dedim.
 
*Hasta Adam*
 
Sevgili okurlar, durum gerçekten böyle! Emin olun; sokaktan rastgele insan
toplasaydık, bir bakanlar kurulu kursaydık ve onlara ülkemizi 15 yıl idare
ettirseydik, halen içinde bulunduğumuz durumda olmazdık.
 
Bugün ülkemiz aynen *Osmanlı *gibi yine *“Hasta Adam” *durumuna düştüyse,
bunun esas nedeni; İktidarın *Siyasal İslamcı* ideolojisi, *Yeni Osmanlıcı*
hayali ve mezhepsel bakış açısıdır.
 
*İslam ve Müslümanlar Zarar Görüyor! *
 
İşte bu kafa yapısı nedeniyle; bölgemizde yalnızlaştık, dünyada
ötekileşiyoruz ve *“Haydut Devlet”* statüsüne doğru emin adımlarla
gidiyoruz. Bu yüzden; *Rusya* ile papaz olduk, *Suriye*’de emperyalizmin
vekalet savaşına destek verdik ve ülkemize 3 milyonu aşkın sığınmacı doldu.
Terör bu yüzden azdı, üretim ve turizm bitti, *Türkiye* istikrarsızlaştı ve
toplum kafaca ayrıştı, bölündü ve kamplaştı.
 
*Siyasal İslam* denince, sakın ama sakın muhafazakar ve mütedeyyin
insanlarımız yanlış anlamasın. *Siyasal İslam*; kutsal dinimiz *İslam*’ın
siyasetin kirli bir aracı haline getirilmesi demektir. *Siyasal İslam*’ın
en çok zarar verdiği iki şey; *İslam* ve *Müslümanlardır*!
 
*Asimilasyona Hayır, Entegrasyona Evet! *
 
İşte bu zihniyet, geçtiğimiz Pazar günü (26 Mart 2017) yapılan *Bulgaristan*
seçimlerinde yine kafasını duvara vurdu. Bu yüzden hem *Türkiye *kaybetti,
hem *Bulgaristan*’da ve *Türkiye*’de yaşayan *Türk* asıllı *Bulgar*
vatandaşları kaybetti! Ayrıca, iyi ilişki içinde olduğumuz *Bulgaristan*’la
ilişkilerimiz bozuldu!
 
Daha önceki yazılarımızda anlatmıştık *AKP*’nin din üzerinden
siyasetinin *Bulgaristan
Türklerini* nasıl bölüp parçaladığını. *HÖH* (Hak ve Özgürlükler
Hareketi) *Bulgaristan
Türklerinin* kurduğu laik bir parti. Asimilasyona *“Hayır”*, entegrasyona
*“Evet”* diyen, çağdaş bir yapı. Geçmiş seçimlerde hep üçüncü parti olarak
çıkıyor, meclis aritmetiği nedeniyle anahtar konumunda oluyor ve hükümete
bakan bile verebiliyordu.
 
*AKP, ATAKA’yı Üçüncü Parti Yaptı! *
 
*AKP* her tarafta yaptığını burada da yaptı, din üzerinden siyaset yaparak
ve operasyonlar düzenleyerek kendisine yakın *DOST* partisini kurdurdu.
Geçtiğimiz Pazar günü yapılan seçimlerin sonuçlarında ise; *AB* yanlısı *GERB
*yüzde 32,65 ile 95 sandalye, *BSP* (Bulgaristan Sosyalist Partisi) yüzde
27.20 ile 80 sandalye kazandı.
 
*HÖH *ise; daha önceki seçimde üçüncü parti, oy oranı yüzde 14,84 ve
sandalye sayısı 38 iken, bu seçimde dördüncü parti durumuna düştü, oy oranı
yüzde 9’a ve sandalye sayısı da 26’ya geriledi. *AKP*’nin din üzerinde
yaptığı bu siyaset nedeniyle; *Türkler* bölündü, HÖH anahtar durumunu
kaybetti ve işin daha kötüsü *Türk* düşmanlığı yapan, ırkçı ve aşırı sağcı
*ATAKA* ittifak yaparak oy oranını ikiye katladı ve üçüncü parti konumuna
geldi.
 
*AKP Seçimleri Kaybetti! *
 
*AKP*’nin örtülü ödeneklerle, *Bulgaristan*’da bulunan din görevlileri,
camiler, diplomatik misyonla ve *Trakya*’da bulunan mülki amirlerle
desteklediği *DOST *partisi ise; yüzde 4’lük barajı geçemedi! Yani,
seçimlerin bir kaybedeni de AKP oldu! *AKP*’nin tek yapabildiği;
*Türkleri *bölmek,
*Bulgaristan* siyasetinde etkisizleştirmek ve ötekileştirerek şüphe ile
bakılan unsur haline getirmekti!
 
Son seçimlerde *Türklerin* bölünmesinin yanında, *Türk* partilerinin toplam
oy oranı da yaklaşık 71 bin azaldı. Bu da gösteriyor ki; *Türklerin* bir
bölümü bu bölünmüşlük nedeniyle, *AB*’ci *GERB* ve ana muhalefet
durumunda 
olan *Bulgaristan Sosyalist Partisi’*ne oy vermişler.
 
*Evlad-ı Fatihan*
 
*AKP*’nin mezhepçi bakış nedeniyle anlayamadığı diğer husus; *Bulgaristan*
ve *Rumeli*’de yaşayan ve *“Evlad-ı Fatihan”* dediğimiz *Osmanlı*’nın
bakiyesi durumunda bulunan insanlarımızın ezici ağırlıkla *Bektaşi *ve
*Türkmen* kökten ve gelenekten gelmekte olduğudur.
 
Zaten; hoşgörüden uzak *Vahhabi *kafası ve *Selefi* anlayışı ile buraları
fethetmek, yüzyıllarca yönetmek, *Müslümanlaştırmak *ve hala izlerini
koruyor olmak mümkün olamazdı.
 
 
Türker Ertürk
E. Amiral, Araştırmacı - Yazar

 

http://www.turkererturk.com.tr/keske-cahil-olsalar/

 

***

SİYASAL İSLAMCILIKLA BİR ÜLKE KALKINABİLİR Mİ?

SİYASAL İSLAMCILIKLA BİR ÜLKE 
KALKINABİLİR Mİ?


Yılmaz ARSLAN
y.arslan57@gmail.com

SİYASAL İSLAMCILIKLA BİR ÜLKE KALKINABİLİR Mİ?
Evet, kalkınabilir mi?
Ya da şöyle söyleyelim…
Kalkınabiliyor mu?
 
Hani yaklaşık 15 yıldır onlar tarafından yönetiliyoruz ya o yüzden söylüyorum…
 
Peki neden?
İşte bu soruya verilecek yanıt bence oldukça önemli…
Şöyle bir düşünün…
 
1980’lere kadar ülkemiz sanayide çok önemli adımlar atmış olup, tarımda da kendi kendine yeten 7 ülkeden biri iken… Bugün neden neredeyse tüm sanayimizi yabancılara peşkeş çekip tarımın ve hayvancılığın ölüm fermanlarını kendi ellerimizle imzalayıp…
 
Sırbistan’dan, Rusya’dan et aldığımız gibi samanı bile yabancı ülkelerden ithal ediyoruz.
 
Doğrusunu isterseniz nedeni belli…
Çünkü…
 
Türkiye’yi yönetenler milli bir bakış açısına sahip olmayıp siyasal İslamcı bir bakış açısıyla ülkeyi yönetmektedirler…
 
Böyle olunca da ister istemez…
Sanayileşmekten, tarıma…
İç politikadan, dış politikaya…
Hatta Ege’deki adalardan tutun da…
 
Kendi ellerimizle yarattığımız Irak ve Suriye Kürdistan’ına kadar hemen her konuda yanlış politikalar uygulanması da kaçınılmaz olmaktadır…Tüm bunların sonucunda da Ülkemiz hem ekonomik hem de siyasi olarak çok büyük sorunlarla karşı karşıya kalmaktadır…
 
Peki neden?
Ya da şöyle söyleyelim…
 
Milli politika ile siyasi İslamcı politika arasında ne gibi bir fark var ki birinde sorunlar çoğalırken diğerinde çözülür…Nedeni şu: milli bakış açısıyla önemli olan tüm milletin ortak çıkarlarıdır…
 
Dikkat edin milletler demedim millet dedim. Hani bazılarının anlamamakta ısrar edip, tekçilik falan gibi yakıştırmalar yapıyorlar ya özellikle onlar için söylüyorum…
 
Millet zaten tektir. bir ülkede ise zaten tek bir millet vardır…
Bu nedenle de Türk vatandaşı olanlara Türk…
Alman vatandaşı olanlara Alman…
Yunan vatandaşı olanlara da Yunan denilir…
 
Neyse devam edelim…
 
İşte bu milletin oluşması için de öncelikle laikliğin olması gerekmektedir, yoksa egemenliğin din adına birilerinde olduğu bir rejimde Millet kavramı değil…Ümmet vardır. Bu nedenle de irade konulması, söz sahibi olunması falan hikâyedir…
 
İşte laiklik olunca, siz millet oluyorsunuz…
Millet olunca da yaşadığınız toprak vatan haline geliyor…
Böyle olunca da…
Ekonomik ve siyası bağımsızlık…
Emperyalizme karşı mücadele de anlam kazanıyor.
 
Ama dediğim gibi siz laikliğe karşı çıkıp milliliğe düşman olunca haliyle millet de olamıyorsunuz…Millet olmayınca, sizin vatan diye bir kavramınız, bağımsızlık diye bir anlayışınız da olamıyor…
 
Dolayısıyla emperyalizmi de anlamanız düşünülemez…
Haliyle bu durumda sanayi, tarım falan da olmuyor…
 
Tabi ben bunları söyleyince “Bunlar yanlış, doğru değil ”de diyebilirsiniz ancak onu söylediğinizde ister istemez şu sorulara da yanıt vermeniz gerekecektir…
 
Sahi
 
Bu 57 Müslüman ülkenin içinde bir tane bile sanayileşmiş…
Tarımda gelişmiş ülkenin olmaması sadece tesadüfle açıklanabilir mi?
 
Ya da şöyle söyleyelim iktidar neden farklı mezhepten olduğu düşüncesiyle 6 yıldır Suriye’ye karşı ABD’nin yanında…
 
Neden? 100 ülkeden gelen İslamcılar ABD’nin ve batının değil de Suriye’nin karşısında…Demek istediğim her zaman olduğu gibi bu konuda da yalnızca iki seçeneğiniz bulunmaktadır…
 
Ya Atatürk’ten… Cumhuriyetten…
 
Ulusal egemenlikten yana olarak ulus devletinizin yanında olacaksınız…
Ya da yeni Osmanlıcılık adı altında Türk kimliği, ulus devlet ve Atatürk düşmanlığı yaparak emperyalizmin yanında…
 
Ortası yok…
 
26–10–2017
Nusret Kebapci
----------

BİZİM BİNALİ PARAZİT BİNALİ

BİZİM BİNALİ



"Mehmet Necati Güngör" 

mnecatigungor@gmail.com:
31 MART 2017


“PARAZİT BİNALİ”

 Mehmet Necati GÜNGÖR
 
Bu binali, bizim binalimiz.
 
Gerçi, Erzincanlı Binali de bizim.
 
Lâkap ve ünvanlar farklı.
 
Bizim Binalinin lâkabı “deli Binali”
 
Nam-ı diğer; “parazit Binali.”
 
Erzincanlı Binali’nin ünvanı “Başbakan”
 
Evet çıkarsa Nisan’a,
 
Hayır çıkarsa “in Ali” deninceye kadar...
 
Bizim Binali’ye dönelim.
 
Uzun boylu, buruşuk suratlı, haşin bakışlı, aslında sevimli bir
adam.
 
Siyasi konuşmaların, mitinglerin kürsü dibinde mevzilenirdi.
 
Bir gözünü yumarak, elini de şakağına koyarak dinler, diğer
gözüyle etrafı süzerdi.
 
Sıkı Adalet Partiliydi ama, cebine bir paket sigara konulunca
AP’lileri bile haşat ederdi.
 
Konuşmacının konsantrasyonunu bozmaya odaklanmış bir adam.
 
Esmer ve buruşuk yüzüyle muhalif sözcüye tokat gibi sataşma
göndermeye hazır bir çarıklı erkân da diyebiliriz.
 
Rahmetli Bölükbaşı, “eşşeğin kulağına yasin okunmaz” sözünü
galiba bizim Binali’ye cevap olarak söylemişti.
 
Bölükbaşı kürsü bulamayınca kamyon kasasında konuşurdu.
 
Muhalif liderlerin kaderidir. Para pul olmayınca, Meral Akşener
gibi imece usulüyle halkın önüne çıkarlardı.
 
Meral Akşener de öyle. Cebinden tek kuruş harcamadan, tamamen
halkın katkılarıyla Türkiye’yi meydan meydan, salon salon arşınlayıp
“hayır” çıkarmaya çalışıyor.
 
Etkili konuşmalar yapıyor.
 
Cesur çıkışlarla iktidarı ve eski liderini eleştiriyor.
 
Ona boşuna” topuklu efe” demiyorlar.
 
Rahmetli Bölükbaşı Erzurum’da.
 
Galiba, 1969 seçimleri.
 
Adalet Partisi’nin en güçlü olduğu dönem.
 
AP’ye verip veriştiriyor.
 
Önce arkasında mevzilenmiş gazetecileri kamyondan indiriyor.
 
“Çocuklar, arkamda birisi olunca konuşamam. Lütfen aşağı iner
misiniz?”
 
O tarihlerde genç gazetecilerden biri olan ben dahil hepimiz
aşağı iniyoruz.
 
Fakat aşağıda Binali var.
 
Konuşmayı dinledi, dinledi, birden patladı:
 
“İki saattır ğonuşirsan, boş ğonuşirsan!”
 
Bölükbaşı bu, sözün altında kalır mı?
 
“Ben de biliyorum; eşşeğin kulağına yasin okunmaz.”
 
Parazit Binali rahmetli olunca muhalefet sözcülerinin kâbusu da
sona erdi.
 
Şimdi o Binalilere hasret kaldık.
kotanlartr@googlegroups.com

***

BİLGİ Paylaşılırsa Güzeldir

BİLGİ : Paylaşılırsa Güzeldir,



Yılmaz ARSLAN 
y.arslan57@gmail.com
Alıntıdır.

 
Şimdi ben orduyu Nato'ya bağlayan Adnan Menderes'in, devlet maaşıyla kumar oynayıp boş zamanlarında "şiir" yazan Necip Fazıl'ın, düşmana teslim olan Vahdeddin'in, Kuvayi Milliye ordusunun İzmir'e girişini duyunca palayı pırtıyı toplayıp kaçan Damat Ferit'in, Kurtuluş Savaşı boyunca Mustafa Kemal aleyhine paçavra gazetelerinde yazılar yazan ve "İnşallah Yunanlılar kazanır" diye dua eden Ali Kemaller sürüsünün, Meclisi fesheden ve ülkeyi yıllarca tek başına yöneten baskıcı Abdulhamid'in, hamamda cariye kovalarken ayağı kayıp düşen Sarı Selim'in, öz oğlunu tuzağa düşürüp öldüren Kanuni'nin, Alevi kıyımı ve katliamıyla ün salan Yavuz Selim'in, kundaktaki öz kardeşini boğdurtup öldürten Fatih'in, taht kavgasıyla Osmanlı'yı dörde bölen Çelebi kardeşlerin, Şeyh Bedreddin, Börklüce ve Torlak Kemal gibi halk önderlerini katleden ve "mülk Allahındır" diyerek adalet istedikleri için binlerce insanın başını giyotin kütüklerinde kesen Şehzade Murat'ın, Ankara Savaşı'da Aksak Timur'a yenilip esir düştükten sonra intihar eden Yıldırım BaYezid'in... 

Bu zincir, Taa Emevi'ye, ordan da halifeler dönemine kadar uzar gider. Bunlar hakkında kalkıp bir laf söylesem, ter ter tepinir, yır yır yırtınır, bir de "ölülerin ardından konuşlulmaz" diye din ve ahlak dersi vermeye kalkışırsınız.

Peki O zaman siz neden seksen yıl önce Hakkın huzuruna çıkmış olan bir lidere, bu milletin kurucusuna ve kurtarıcısına iftira atıyorsunuz? Hepimizin "anne" bildiği Zübeyde Hanım'a kendi pisliğinizi sıçratırken, siz hangi dinden ve ahlaktan bahsediyorsunuz?

Bakın soytarılar; eğer Yunan Generali Papulas bu iftirayı atsa, tamam der anlarım. Hatta anlamakla da kalmaz hak veririm. Çünkü Mustafa Kemal, Bizans'ı hortlatmak isteyen Papulas'ın hayallerini suya gömdü. Yunan İyonyası ve Ege kıyılarında Büyük Helen İmparatorluğu hayalleri unufak oldu. Peki Mustafa Kemal sizin hangi hayallerinizi suya gömdü soytarılar? Saltanat ve hilafet mi, monarşi mi, teokrasi mi?

İngiliz Mühipleri Derneği'nin sadık ve gayretli üyesi, gizli ve karanlık işlerin vazgeçilmez adamı Sait Molla bu iftirayı atsa, tamam der anlarım. Hatta anlamakla da kalmaz hak veririm. Çünkü adamcağız İngilizlerin götüne kıl olmak istedi, olamadı. Peki siz kimin götüne kıl olmak istediniz de Mustafa Kemal bunu önledi soytarılar? 

Amerika'ya kıl oldunuz zaten..

Yunan Savaş Bakanı (Harbiye Nazırı) Teotokis bunu söylese, tamam der anlarım. Hatta anlamakla da kalmaz hak veririm. Adamcağız Sakarya'ya kadar geldi, amacı Ankara'ya girip meclisi teslim almak ve Mustafa Kemal'i meydanda ayaklarından asmaktı. Fakat Mustafa Kemal onu ordusuyla birlikte Sakarya'da balçığa gömdü. Peki soytarılar, Mustafa Kemal sizin neyinizi balçığa gömdü? Hangi kirli emellerinizi, hangi karanlık düşlerinizi?

Bu iftirayı Yunan Kralı Konstantin atsa, tamam der anlarım. Hatta anlamakla da kalmaz hak veririm. Adamcağız İngiliz Başbakanı Lloyd George'nin gözüne girmek ve Osmanlı paylaşılırken İstanbul'u kapmak gibi ham bir hayalin peşinde koşuyordu. Mustafa Kemal bu hayali de yerle bir etti. Peki soytarılar, Mustafa Kemal sizin neyinizi yerle bir etti? Hurafelerinizi mi?

General Glikopis, General Dienis gibi Yunan komutanları bu iftirayı atsa, bu balçığı sıvasa, tamam der anlarım. Hatta anlamakla da kalmaz hak veririm. Çünkü onlar Büyük Taarruz'da esir düştüler. Mustafa Kemal'in çadırına getirildiklerinde, ezik, büzük, mahcup, aciz ve çaresizdiler. Bunu görünce Mustafa Kemal onlara sigara ikram etti, kahve ikram etti, "üzülmeyin, savaşta olur böyle şeyler" diye de teselli etti...

İzmir'e girdiğinde Mustafa Kemal'in ayakları altına Yunan bayrağı serdiler, "tepele bu bayrağı Paşam!" dediler, fakat o asil ruh, "kaldırın bu bayrağı, bir milletin timsali tepelenmez" dedi. "Fakat onlar bizim bayrağımızı tepelediler" diye itiraz ettiler. "Onlar yanlış yapmış, ben aynı yanlışı tekrarlayamam" dedi Mustafa Kemal.

Mustafa Kemal işte böyle büyük bir adamdı soytarılar. Bu asalet ve bu insanlık farkını gören İzmirliler hüngür hüngür ağladı. "Bak şu asaletin büyüklüğüne, onlar galip gelselerdi bizim Paşamızı asacaklardı, ama bizim Paşamız onların bayrağını çiğnemiyor!" dediler.

Yaaa işte böyle soytarılar. Mustafa Kemal büyük bir adamdır. Siz ufacıksınız. Mini mınnacıksınız. Ona dil uzatmayın. Bu yolla hiçbir şey kazanamazsınız. Başka yollar deneyin.
 
Abdullah KAYA

İyi’leşme Umudu

 İyi’leşme Umudu 


Yeliz KORAY

15 yılda hazine dış borcu 4, belediyelerin bankalara borçları 10 kat arttı.
İşsizlik Cumhuriyet tarihinin rekorunu kırdı; yüzde 40,
özel kurumların kredi borçları da 20 kat arttı!
 
Cari açık 10, kamu borcu 4, Türkiye’nin toplam borcu 8 kat arttı.
Bilal’e anlatır gibi anlatırsak 15 yıl önce 370 milyar olan borcunuz 2. 960 milyar oldu.
 
TELEKOM satıldı
TÜPRAŞ satıldı
PETKİM satıldı
TCDD Limanları satıldı
TEKEL satıldı.
 
Madenler, ormanlar, yaylalar, santraller, bankalar,nehirler…
 
15 yılda özelleştirmeden 60, kamu malları satışından 102 milyar aldılar ama o borç da açık da hiiiç kapanmadı!
 
Biz babayı alırken..
 
Kendilerine resmi araçlar aldılar
Eşlerine hastane aldılar
Çocuklarına gemicikler aldılar
Fabrika aldılar
Villalar aldılar
Gazete aldılar
Televizyon aldılar…
 
Barış diye geldiler
 
Şehit sayısı bir yıl 20, bir yıl 25 iken
bir günde 40, bir ayda 90, bir yılda 400’e çıkarttılar.
Şehitler arttı
Terör arttı
Örgütler arttı
 
Ülkede huzur, evlerde mutluluk, cebimizdeki para azaldı…
 
Kalkınma diye geldiler
 
Ticareti kendi adamlarına eğitimi tarikatlara sağlığı Allah’a  ülkeyi cemaatlere havale ettiler.
 
Güçlü Türkiye diye geldiler
Kadınların kimliğini, Gençlerin hayallerini, Cumhuriyet’in değerlerini bitirdiler.
 
3 Y ile geldiler.
 Biz sandık Yoksulluk, Yolsuzluk, Yasaklar
 Onlar demiş Yeriz, Yutarız, karışanı Yargılarız!
 Yasamanın daaa Yürütmenin deee Yargının daaa
 
*
Hal böyleyken bir umuda, hayale, birlik olmaya öyle ihtiyacı vardı ki ülkenin.
Kim ne derse desin iyi’ki geldin Meral Abla.

***

Bilelim: İlahiyatçıların gündemi de laiklik,


Bilelim: İlahiyatçıların gündemi de laiklik,



Rafet Ballı 

Bilelim: İlahiyatçıların gündemi de laiklik

Dün de kısaca not ettim. Kocaeli Büyükşehir Belediyesi’in düzenleği Kartepe toplantısı...

Burada dinlediğim, konuştuğum ilahiyatçılar...

Geldikleri aşama için “umutlandım” demiştim.

Üzerinde duracağım temel kavram “laiklik”.

Laiklik bahsinde...

Bizim ilahiyatçıları konuşmadan önce...

Hızlı bir bölge panoraması çizelim.

Beyrut’tan başlayalım.

2013 sonbaharında buradaydım.

Dönüşte görüşmeleri yazdım (23.9.2013).

“Lübnanlı bir akademisyen. Önemli bir düşünce kuruluşunun başında.

Bütün Ortadoğu’da tanınan biri. Türkiye’de de.

ABD’nin Irak’ı işgali sürecinde tanışmıştık.

Zaman zaman telefonlaşır, Türkiye’ye geldiğinde de sohbet ederdik.

Şii kökenli. Hizbullah çevresinin dostu. Laikliğe karşı.

Türkiye’deki İslamcılarla yakın ilişkilere sahipti...”

“Beyrut’ta iken tekrar buluştuk..

Karşımda bambaşka bir düşünce adamı vardı artık.

İdeolojik tercihinde stratejik bir değişim geçirmişti.”

Bölgedeki dış destekli kaosu konuştuk.

“Sordum: Çözüm?

Cevabı, sürprizden de öteydi: ‘Laiklik.’

Biraz daha açtı: ‘Ben mütedeyyin bir insanım. Ama artık ‘laiklik’ diyorum.’”

2017 Eylül ortası...

Kendisiyle Beyrut’ta yine görüştüm.

Daha da netleşmişti.

Söylediği: Laiklik, Arap aydınlarda yükselen eğilimdi.

Aynı yazıda Bağdat notlarımı aktarmıştım.

“(2013) Ağustos ayında Irak’taydık.

Üç büyük Şii partinin lider isimlerini, düşünce insanlarını dinleme fırsatı bulduk.

Onlar da... Açıkça ‘laiklik’ demiyorlar.

Fakat ‘din devleti’ talepleri de yok.

Irak’ın laik Türkmen liderleri...

Dışarıdan bir göz olarak, Irak devletini şöyle tarif etmişlerdi.

‘Yönetenler mütedeyyin. Fakat devlet şeriata dayanmıyor.’

Özet: Irak’ta da yönelim şeri devlete doğru değil.” (23.9.2013)

2016’nın son günleri...

Türkiye-İran-Rusya Moskova’da toplandı.

Tek gündem Suriye’ydi.

Bir manifesto yayımladılar:

Üç ülke: “Seküler bir devlet olarak Suriye Arap Cumhuriyeti’nin egemenliğini, bağımsızlığını, birliğini ve toprak bütünlüğünü tamamen destekliyor”lardı (20.12.2016).

Rusya: Hıristiyan/Ortodoks. “Laiklik” demeleri normal.

Ya diğer ikisi?

Türkiye: “Sünni” çoğunluklu. Direksiyonda “İslamcı” AKP var.

İran: “Şii” İslam devriminin ülkesi.

Birbirine benzemeyen üç devlet...

Reklamdan sonra devam ediyor

Fakat: Laiklik ortak çıkış yolu.

Devam edelim.

2017 baharı. Şam’da bir toplantı.

Konu başlığı: “Dinde laiklik, laiklikte din”.

Katılımcılar: Sünni ulemadan seçkin isimler... Laik aydınlar.

Suriye’nin devlet aklı savaş sonrasına hazırlanıyor.

Kafalardaki soru: Sosyal yaralar nasıl sarılacak? Toplum nasıl birleştirilecek?

Çözüm formülü Sünni ulemadan geliyor.

Diyorlar ki: Çare laiklik.

İran’la devam edelim.

Bu köşeyi izleyenler bilir. İran’a sık giderim.

Aydınlarda, üst kademede dostlarım var.

Tahran’da gelişen eğilim: Atatürkçüleri daha güvenilir buluyorlar.

Not: “Muhafazakar”larda bu görüş daha yaygın.

Gelelim Türkiye’ye...

Özellikle bizim ilahiyat fakültesi hocalarına.

Kartepe’deki oturumlarda bazılarını zevkle, öğrenerek dinledim.

Aralarda, yemeklerde sohbet ettik.

Umarım yeni dostlukların başlangıcı olur
Dinlediklerimle sınırlı olarak kayda geçireyim.

İlahiyatçılarda güçlü bir damar gördüm... Özellikle felsefecilerde.

Bir: Kendilerini herhangi bir partiyle bağlı saymıyorlar.

İki: FETÖ, IŞİD örgütlerinden hareketle sorgulama başlatmışlar.

Üç: Bölgemizdeki mezhep çatışmaları da onları etkilemiş.

Öne çıkan çare: Laiklik...

“Dayatmacı” olmayan diye de şart getiriliyor.

“Laiklik”, özel sohbetlerin konusu değil sadece.

Sunumlarda kayda da geçirildi.

İlahiyatçı felsefecilerin katıldığı bir oturum...

Konu: “FETÖ, felsefi/tarihi arka plan”.

Prof. Dr. Mehmet Evkuran (Hitit Üniversitesi).

Yard. Doç. Dr. Ahmet Dağ (Kırklareli Üniversitesi).

Yard. Doç. Dr. Ahmet Kesgin (Yıldırım Beyazıt Üniversitesi).

Ve sosyolog Yard. Doç. Dr. Mustafa Sarmış (Aksaray Üniversitesi).

Önemli tespitler yaptılar.

Hoşgörülerine güvenerek sordum: FETÖ... IŞİD... Daha önceleri niye konuşmuyordunuz?

Mehmet Hoca’nın cevabı: Tehdit altındaydık.

İlahiyatçı Prof. Dr. Ramazan Biçer (Sakarya Üniversitesi).

Başka bir oturumda konuştu. FETÖ tipi yapılardaki ideolojik ve psikolojik ortamla ilgili.

Ufuk açıcıydı.

Sonuç:

Bir: İşgal... Yıkıcılık... Çatışma...

Batı Asya’da önce Atlantik’in rüzgarı esti.

Mezhepçilik, ayrılıkçılık yükseldi.

İki: Şimdi Batı Asya, ittifak sürecine girdi.

Etnik ve mezhepçi gericilik kaybediyor.

Birlik ve kardeşlik rüzgarı esiyor.

Ve bölgemizin muhafazakar aydın birikimi laikliği keşfediyor

31 10 2017

İYİ Parti programında "Eşit Vatandaşlık" tanımı var mı?

İYİ Parti programında "Eşit Vatandaşlık" tanımı var mı?
 

 Batuhan ÇOLAK
27 Ekim 2017
 
Aylardır kurulması merakla beklenen İYİ Parti Ankara'da ilan edildi.
 
Parti programında milliyetçilik vurgusunun yanına, Türkiye'nin diğer meselelerini de yakından ilgilendiren detaylar eklenmiş.
 
Genel İdare Kurulu'ndaki ekonomist ağırlığından da anlaşılacağı üzere ekonomiye ciddi bir önem veriliyor.
 
77 sayfadan oluşan parti programının yaklaşık 20 sayfası ekonomiyle ilgili…
 
Devletin yanlış yönetilmesi sonucunda alt kurumlara da sirayet eden rant ve yolsuzluğun toplumsal bir ahlaki çöküşe yol açtığı vurgulanmış.
 
Bu kapsamda 41.sayfadaki bu ifadeler oldukça önemli:
 
"Devletin rant yaratabilme kapasitesi bir yandan kısıtlı kaynakların verimsiz ve spekülatif alanlara kaymasına, diğer yandan siyaset ve bürokrasiden başlamak üzere toplumun geneline yayılma riski içeren çok derin bir ahlaki çöküşe yol açmaktadır. Bu bağlamda ekonomi bürokrasisinin, siyaset kurumu ile olan ilişkisinin en üst düzeyde ahlaki değerler çerçevesinde, insan odaklı, bireylerin haklarını koruyan ve kamu yararını gözeten bir temele oturtulmasını sağlayacağız."
 
Yabancı yatırımlar konusunda ise dış yatırıma açık, liberal… Ancak "yolsuzluktan arındırılmış" vurgusu önemli…
 
Parti programında "yabancı yatırımcı konusu" şu şekilde dile getirilmiş "Yabancı yatırımcılara siyasi, yasal düzenleme ve ekonomi politikaları bağlamında güvenilir, öngörülebilir ve her şeyden önemlisi her türlü yolsuzluk ve kayırmacılıktan arındırılmış bir yatırım ortamı sağlanacaktır. Her türlü yabancı yatırımı desteklemekle birlikte, teknoloji ve know-how transferi yapacak olan, katma değerli ihracata dönük ve yüksek ücretli istihdam yaratan yabancı doğrudan yatırımları öncelikli olarak teşvik edeceğiz."
 
Sanayi politikalarında ise devletin müdahalesini en aza indirgeyen bir yaklaşım benimseniyor. Bu da liberal ekonominin temeli olan "Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler" ifadesini çağrıştırıyor.
 
Parti programında en büyük alan "Toplum" başlığına ayrılmış. Yaklaşık 24 sayfadan oluşan toplum başlığının altında, önemli sosyolojik tespit ve değerlendirmeler yapılmış. Türkiye'deki kutuplaşma ortamından uzaklaşılması ve bireyleri önemseyen, particilik yerine liyakatin öne çıkarılması gerektiği belirtiliyor.
 
Kadınlar bölümünde ise önemli bir vaat var. Türkiye'nin görünmeyen en önemli problemlerinden biri olan okur-yazarlığa ilişkin yapılan değerlendirmelerde şu ifadeler kullanılmış: "Birçok batılı ülkeden dahi önce Mustafa Kemal Atatürk'ün kadınlara vermiş olduğu seçme ve seçilme hakları ile birlikte siyasette "eşitlik" ilkesiyle tanışan ve nüfusumuzun yarısını oluşturan kadınlarımızın, ekonomik ve sosyal hayatta aktif rol almadıkları sürece toplumsal refaha ulaşılabilmesi ve sürdürülebilir bir kalkınmanın sağlanması mümkün değildir… İktidarımızın ilk 5 yılının sonunda kırk yaşın altında okur yazar olmayan kadın kalmayacaktır"
 
Çocuk gelinlere dolaylı bir eleştirinin de yer aldığı programda temel eğitimin 12 yıla çıkarılması ve genç kızların bu süreçte okulda ayrılmalarına müsaade edilmeyeceği vurgulanıyor:
 
"Kız çocuklarının eğitimlerini aksatmamaları sağlanacak ve 12 yıllık kesintisiz temel eğitimlerini tamamlamadan okullarını terk etmeleri yasaklanacaktır."
 
Eşit vatandaşlık meselesi
 
Parti programında eleştirilen en önemli konu ise; "Doğu-Güneydoğu" sorununun çözümü için sunulan "eşit vatandaşlık" tanımlaması.
 
Parti ön programında konu şu şekilde geçiyordu:
 
"Partimizin Doğu Güneydoğu sorununa ilişkin öncelikle tüm ülkede eşit vatandaşlık zeminine oturan sağlam bir demokrasi ve özgürlük ortamını geliştirecektir."
 
Buradaki sorunlu tanım, parti programından çıkarıldı. Dolayısıyla partinin resmi tüzük ve programında "eşit vatandaşlık" tanımı bulunmuyor.
 
Yerine "Partimiz Doğu ve Güneydoğu meselesinin kalıcı çözümü için; Güvenlik kuvvetlerimizin hiçbir taviz vermeden terör örgütüne karşı silahlı mücadelesini devam ettirmesini, terör örgütünün askeri bakımdan mutlaka yenilerek psikolojik üstünlüğün sivil anlayışa geçmesini, toplumsal alana pozitif müdahalelerle hukuki, siyasi, ekonomik, sosyal ve kültürel projelerle bir yandan bölge halkıyla kucaklaşılmasını, diğer yandan terör örgütünün elindeki istismar alanlarının ortadan kaldırılmasını, temel politika olarak benimsemektedir." İfadeleri eklendi.
 
İstişare ve Gençlik
 
Parti programında gençlik kısmı biraz daha geniş kapsamlı oluşturulabilirdi.
 
Ancak konunun bu programla sınırlandırılmayacağı mutlak. Meral Akşener her konuşmasında gençlere büyük bir önem verdiğini ve bu doğrultuda projeler hayata geçireceğini ifade ediyor. Hatta birçok gençlik projesinin süreçle birlikte ortaya çıkacağını biliyoruz.
 
İYİ Parti daha yolun çok başında. İstişare mekanizmasına önem verdiği, gençleri dinlediği, sahada olduğu sürece tüm eleştirileri bertaraf edebilecek bir güce sahip.
 
Çünkü şu anda Türkiye'deki siyaset sıkışması birçok açıdan temsilsiz yığınlar sorununa neden oluyor. Vatandaşların kendi iradelerini yansıtabilecekleri, ümitlenebilecekleri eylemlere ve iradeye ihtiyacı var.
 
 

***

‘TUTİYA BİBİ’ KİTABINI OKUDUNUZ MU?


‘TUTİYA BİBİ’ KİTABINI OKUDUNUZ MU?

















Türkiye Cumhuriyetinin temeli kültürdür. Kültür; okumak, anlamak, görebilmek, görebildiğinden mana çıkartmak, uyanık davranmak, düşünmek, zekayı terbiye etmektir. – Gazi Mustafa Kemal Atatürk- (1936)
—————————-

“Tutiya Bibi”Değerli dostum ve kardeşim, bilge insan Salih Altun Bey’in yeni kitabının adı.
Kitap okuma alışkanlığım Askeri Ortaokul sıralarında başladı. Giderek alışkanlığa ve sonunda okuma tutkusuna dönüştü. Altmış yıla yaklaşan kitap okuma sürecimde artık dünya klasiği haline gelmiş birkaç kitap dışında sadece on kadar kitabı devamlı elimin altında bulundurdum ve onları günlük yaşamımı yönlendiren vasıtalar olarak değerlendirdim. Geri kalanları ise genel kültür zenginleştirme vasıtası olarak görüp en kısa sürede elimden çıkarıp başkalarının faydalanmasını sağladım.
Sözün özeti iyi kitabı iyi tanırım. Geçen on yılda otuzu aşkın kitabı yayınlayabilmiş olmayı işte bu hırs derecesindeki kitap okuma alışkanlığıma bağlıyorum.
Şahsi tecrübeme dayanarak diyorum ki; “TUTİYA BİBİ” son yıllarda okuma fırsatı bulduğum en iyi kitaplardan biri. Bir solukta okudum ve okurken müthiş keyif aldım. Salih Altun Bey gibi usta bir kaleme sahip olan Türk Edebiyat camiası ile gururlandım..
Hiciv tarzında yazı yazmak, yazarlık ötesinde özel kabiliyeti ve öngörüyü gerektiriyor. Hem sorunu tespit edip, hem eğlendirip, hem de toplumun her kesimine müthiş dersler veren bu sanatı kullanan kalemlerimiz ne yazık ki çok az.
Yazarlık hayatına geç sayılan bir yaşta başlayan Salih Altun Bey; özellikle hiciv sanatını büyük bir ustalıkla kullanarak nefis bir edebiyat şaheseri yaratmış. Türk toplumunun tüm sorunlarını sosyolog, psikolog, yönetici ve öğretmen gözü ile değerlendirip bu sorunların muhtemel ve mantıklı cevaplarını bilgece okuyucuların beyinlerine kazımayı bilmiş.
Ben Salih Beyin yaratmış olduğu bilge kişiliğe sahip “Tutiya Bibi” tiplemesinin Türk toplumun tüm kesimlerinin yaşantılarında yer alan “ Hoca Nasrettin” gibi kalıcı olacağına inanıyorum.
Salih Altun Beyi bu müstesna edebiyat şaheserini halkımızın hizmetine sunmuş olmasından dolayı kutluyorum. Başarılarının devamını diliyorum. Daha nice eserlerle edebiyat dünyamızı daha da zenginleştireceğini değerlendiriyorum.
Keşke Türk milleti; havaya zehirli duman olarak savurduğu bir paket sigaraya verdiği fiyata elde edebileceği bu kitabı alıp okuma fırsatı bulabilse.
İşte o zaman geleceğin Türkiye’si bugünkünden çok farklı olacaktır..



***

BOP DENİLEN İLLET!

BOP DENİLEN İLLET!



BOP DENİLEN İLLET!
 Hüseyin Kurt,


Ortadoğu’da uzun bir süredir devam eden ve son yıllarda katlanarak artan savaşlar, ambargolar, işgaller, katliamlar, kardeş kavgaları, mezhep çatışmaları; 
Taliban, El-Kaide derken sonunda IŞİD adında bir canavar yarattı
.
İslamiyet adına “ Allah-u Ekber ” nidaları ile hunharca Müslüman kanı akıtan terör örgütü Suriye’nin ve Irak’ın kuzey bölgelerinde  (Türkiye sınırında) kendisine yer buldu.

Katliam ve işgalin devam ettiği bu dönemde yeni bir gelişme oldu ve IŞİD (Irak Şam İslam Ordusu ) adını “
İslam Devleti ” olarak değiştirerek liderleri Ebubekir El Bağdadi , Musul’da Nur Camisi’nde verdiği cuma hutbesinde halifeliğini ilan etti.

Eş zamanlı olarak İsrail Gazze'ye yönelik kapsamlı bir kara harekâtı başlattı. Atılan bombalar, füzeler ve kara harekatı ile ölenlerin sayısı 715’e yükseldi. Bunların yarıya yakını da masum çocuklar.
Arap baharı, Suriye, Irak, IŞİD, İsrail derken Ortadoğu’daki bu gelişmeler endişe verici boyutlara ulaştı.

Peki bölgede bundan sonra neler olabilir;

• Lübnan başta olmak üzere Mısır, Libya ve birçok Müslüman Afrika ülkesinde, teröristler kitlesel eylemler ve halk ayaklanmaları yapacak. Lübnan için en büyük tehlike, Lübnan dahil İsrail’in bu bölgede karmaşa ve iç çatışmadan dolayı inisiyatifi ele alacak.

• Barzani sözde Kürt Referandumu ile sözde Kürdistan’ın bağımsızlığını ilan edecek.

• Türkiye’de özerklik şartı ile masaya oturanlar muhtemel bir başkanlık sistemi ile özerkliğe kavuşacak ve kısa bir süre sonra yapılacak referandum ile Barzani’nin  kurduğu sözde Kürdistan’a katılma kararıalacaklar.

• IŞİD Bağdadı işgal edecek. Sonrasında IŞİD in Sünni devlet kurmasına izin verilmesi karşılığında Bağdat’tan çekilmesi pazarlık konusu olacak. 
İran denetiminde/desteğinde Maliki’ye Şii devleti kurdurulacak. 

Böylelikle Irak resmen üç e bölünmüş olacak. (Kürdistan, Sünni İslam Devleti (IŞİD) ve Irak Şii Devleti)

• Eski Saddam yönetiminden/döneminden kalanlar IŞİD in kurduğu Sünni İslam Devleti nin başına geçecek.

Bu gelişmeleri görmek için Kahin veya Stratejist olmaya gerek yok.

Emperyalist güçlerin ve Siyonizm’in bölge için planladıkları BOP (Büyük Ortadoğu   Projesi) bu senaryoyu içeriyor. 

Bunları görmemek için ileri seviyede saf olmak gerekir…



Bir asır sonra Ortadoğu’da sınırlar yeniden çiziliyor . Suriye çöküşün eşiğinde, Irak’ı bölüyorlar, Mısır diplomasi masasından atılıyor.

Arap Baharını yanlış okuyan, dünya ve komşular ile ters düşen, Şam ve Bağdat’la kavgaya girişen ve enerjisini suni iç siyasette tüketen

Ankara, güney sınırımızın yeniden şekillenmesini sadece uzaktan seyrediyor !
Ortadoğu ’da hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.
Ne Irak parçalanmadan kalabilir ne Suriye !


Mezhepçilikten beslenenlerin tetiklediği etnik-mezhebi kaos ve çatışma ortamı, çarpan etkisiyle büyüyor. Süreci frenleyebilecek Batı dünyasının işine geldiği için de olup bitene duyarsız !

“ Müslüman Müslüman’ı katlediyor ne de olsa! ”

Yeni Ortadoğu denkleminin kazananları İsrail, Avrupa, ABD ile sınırlı değil,
İran da bu grubun içerisinde.

Bölgede ateşi giderek yükselen mezhep çatışmaları, El Kaide/IŞİD varlığı Sünni İslam’ı kafa kesen radikal bir İslam mezhebi olarak gösteriyor
ve İslamofobi yi güçlendiriyor.

Avrupa mezhep savaşları yaşadı. Binlerce insan telef oldu. İslam dünyasını bekleyen büyük tehlike

Yüzlerce yıl bölgede sürebilecek mezhep savaşları !
Batı şimdi bu oyunu sahneye koydu ve oynamaya başladı. Oyunun merkezi Irak’tan başlıyor. Pakistan, Afganistan ve tüm İslam dünyası na yayılıyor ve diğer Müslüman Devletlerin gündemlerini oluşturmaya başladı.

Bu süreçte bizlere düşen görev; Oluşabilecek muhtemel bir mezhep çatışmasını önlemek amaçlı insanları mezheplerine göre yargılamamak,
Türkiye Cumhuriyeti nin birliğini bütünlüğünü savunan bir duruş sergilemek, Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde yaşayan herkesi 
 “TÜRK ” olarak görmek, Kaosun ve çatışmaların ortasında kalan Türkmenler için maddi manevi destekte bulunmak olacaktır kanaatindeyim.

Barış, huzur ve birlik içerisinde bir İslam Alemi, Türk Coğrafyası ve Türkiye Cumhuriyeti dileğiyle…

Hüseyin Kurt

https://www.academia.edu/7777238/BOP_DEN%C4%B0LEN_%C4%B0LLET_

***