9 Nisan 2016 Cumartesi

BAŞIN DÜŞERSE DARA BAŞKENTİ ARA



BAŞIN DÜŞERSE DARA BAŞKENTİ ARA




























Zonguldak’ın Tıp Fakültesi açılmadan önce tek sağlık adresi vardı. 
O da Ankara’da ki BAŞKENT ÜNİVERSİTESİ HASTANESİ idi. 
Yani Zonguldak’ta her kimin başı dara düşse aranan ilk adres Haberal Ailesine ait Başkent Üniversitesi Hastanesi oldu. Hatta zamanla bu o kadar ilerledi ki; Zonguldaklıların çoğunun çocuğu özel Başkent Üniversitesinde eğitim görmeye başladı. Türkiye’de ilk organ bağış kampanyasını başlatan da Prof. Dr. Mehmet Haberal olmuştu. 1987–1988 Yılları arasında Dünya’da daha yeni yeni duyulan organ bağışı kampanyasını başlatan ve bunun önemini Türkiye’ye anlatan kişi olmuştu Mehmet Haberal. Profesörlüğüne kimsenin lafı olacağını sanmıyorum.

Olaylara bugün olarak bakınca ister istemez insan yanılgıya düşüyor. Prof. Dr. Mehmet Haberal Zonguldak’ın en eski ve en meşhur Mehmet Çelikel Lisesinden mezun. Bundan sonra Üniversite ve Dünya çapında Doktorluk unvanı. Tıp ve diğer eserleri ortada. Hastaneler, Klinikler ve Üniversite ve Fakülteler. 

Birde Vakıf v.s.
Haberal Zonguldaklımı?.

Bu soruya cevap.

Haberal’ın Babası Yaşar Ali Haberal. Bu kişi kim. 1988–1995 yılları arasında Zonguldak Ticaret ve Sanayi Odası'nın başkanı ve daha sonrasında Meclis Başkanı.
Zonguldak’ta işyerleri sahibi.

Yani Rize Pazarlılığın yanında temelde Zonguldak var.





Prof. Dr. Mehmet Haberal bir dönem Rahmetli Bülent Ecevit’in “Cumhurbaşkanı seni seçelim” talebini reddeden kişi.
Haberal ailesinin Üniversite ve Hastanelerini çıkarırsanız en büyük işleri ve yatırımları Zonguldak’ta.
İnsanlara zulmeden bir iktidar dönemi yaşanıyor. Bundan en büyük nasibini Haberal Ailesi aldı. Belki de Mehmet Haberal’ın bu güne kadar aklından dahi Milletvekilliği geçmiyordu.
Ta ki Silivri zindanlarındaki karanlık gecelere kadar. O zindanlarda bugün ortaya çıkan gerçekleri de gördüğümüzde beş yıl Allah aşkına kim kalabilirdi. Haksız yere dünya çapındaki bir hekimi devrim yapacak onların değimiyle ihtilal yapacak diye hapiste çürüttük. Sağlığını bozduk. Buda yetmedi cezaevinde iken babasını ve annesini kaybetti. Belki tıp adına bir şeyler yapabilecekti onlar için. Ama onu yapmasına izin verilmedi. Babasının cenazesini göremedi. Annesinin cenazesine ise Milletvekili seçildiği için “kerhen” izin verdiler.
Haberal Ailesi geniş bir sülale. Zonguldak merkezindekiler CHP’li. Baba Yaşar Ali Haberal gibi.
Burada şunu söylemek istiyorum. Prof. Dr. Mehmet Haberal Ailesinin geçmişte olduğu gibi bugün normal şartlar altında devam etseydi Mecliste Mehmet Haberal yerine Belki de başka ailesinden biri olurdu ama kendisi kesinlikle olmazdı. Çünkü o dünya da gelebilecek en büyük mevki ve makamlara ulaşmış bir insan.

HABERAL CHP’YE NE KATTI,

Bakın Haberal Hocanın hapiste olması CHP’nin İstanbul, Ankara ve İzmir oylarında önemli miktarda artışa neden olduğunu hepimiz bilmekteyiz.

Türkiye’nin Dünya çapındaki marka ismi.

Türkiye’ye CHP katkısını önemsizmiş gibi gösterenlerin aklına şaşarım. Hatırlarmısınız o dönemi. Her gün kendi medyası olan Bir Başbakan karşısında en çok gazetelerde haber olan kişi idi Haberal. Reklamın iyisi kötüsü olmaz. Her gün gazete sayfalarında Haberal’ın yer alması CHP adına çok önemli bir kazanım olmuştu.
Gelelim Zonguldak’a. CHP’nin tüm seçim kampanyasını Haberal Ailesi yürüttü.
Hiç kimsenin eli cebine gitmedi. Diğerlerini de yazarsak ayıp olur. Çünkü her şey Haberal Ailesinden beklendi. Parası olduğu halde aday olanlar ellerini cebine atmak yerine Haberal Ailesine başvurdu ve aldı. Profesyonelce bir seçim dönemi CHP Haberal Ailesi sayesinde yaşadı.

Zonguldak’a. Dönemim Başbakanı Haberal’lı CHP’nin oyları düşsün diye Zonguldak’la ayrı ilgilendi. Buna rağmen seçimin sonucunda CHP’nin oyları yürütülen başarı kampanya ile adeta tavan yaptı. Şimdi bunu küçümseyenler Haberal Ailesi ve Kendisi Zonguldak’tan aday olmamalı yaygarası başlatmışlar. Yok, o olmamış, yok bu olmamış. Hani dilimin ucunda. Daha kiraları veremiyordunuz? Ne diyeyim. Kimin kapısına gittiniz. Daha yazılacak çok şey var ama. Haberal Ailesi partilerinin zarar görmemesi adına bir şey diyemiyor, hatta konuşamıyor bile. CHP’nin oylarını artıran ve bu başarıda imzası olan Haberal’ı neden hazmedemiyor bazıları merak ediyoruz.
Daha dün Haberal’ı övenler kalemşorlar bugün farklı yazıyor. Ne değişti ki. Aslında değişen bir şey yok. Haberal Hoca aynı çizgisinde. Zikzak yapan sizlersiniz. Haberal Hoca Zonguldak’lı. Hangi kentten aday olursa olsun merak etmeyin Vekil seçilir. Hatta büyük şehirlerde Tren olur ardına da vagonlar takar. Böyle değeri biz yakalamışken neden küstürmeye çalışıyoruz onu anlamak mümkün değil. Bir hatırlayın. Dönemin Başbakanı Zonguldak mitinginde partinin genel başkanına değil tüm konuşmasını Haberal Hoca’ya ayırmıştı. Neden mi? İşte bu noktada durun. Ya siz birde kendinize bakın. Sizi hiç anan, hiç soran odlumu? Hayır. Çünkü sizler ne Türkiye’de nede Dünya’da bir cürümünüz yok ta ondan. Aklıselim Zonguldak halkı ve CHP’ye gönül vermiş gerçek partililer bunun bilincinde. Ama menfaat, koltuk sevdalıları aksini kalemşorlar aracılığıyla servis yapmanın derdinde. Başı derde düşen her Zonguldaklının adresi olmuştur Haberal Hoca’nın hastanesi. O yüzden o iyilikleri unutmamak gerek. Ha sizi kandıran, yalan söyleyen bir politikacı istiyorsanız işte Haberal Hoca olmaz. Ondan öyle şeyler beklemeyin. Realite ne ise onda onu bulacaksınız. Yalan mesleği gereği söyleyemez ki. Bu kadarda mı aklınız çalışmıyor benim sevgili kalemşorlarım.
Yaklaşan seçimler sebebiyle bir takım şahsiyetleri kendi menfaatleri için bu aileye ilgili çirkef söylemleri çok ayıp oluyor. Bunlar ve tetikçi kalemleri Zonguldak'ı değil kendilerini düşünüyorlar. O menfaat şebekeleri ve çeteleri Haberal burada olmasın meydan bize kalsın politikası güdüyorlar. Ancak yanıldıklarını görecekler. Hani meşhur bir atasözümüz vardır. “Aç tavuk kendini darı ambarında hissedermiş.” Bunların pozisyonu da bu.
Belki, Haberal Hoca Zonguldak’tan bu dönem Milletvekilliğine aday olmayacaktı. Şimdi ben buradan çağrı yapıyorum. Sağduyulu Zonguldaklılar adına. Hocam bizleri bırakma. Zonguldak’ın olduğu kadar Ülkemizin de sana ihtiyacı var. İnadına ya kendin gel ya da kendinden birini ver. Zonguldak'ı bırakma. Sağlıcakla Kalın.

http://www.latifaydemir.com/devam.asp?id=2574

Necdet Göreve



Necdet Göreve 


Fatma Sibel Yüksek 
Açık İstihbarat
Tarih:11/06/2014 
Türü:İç Politika 


ABD, NATO'yu harekete geçirir. Bölgedeki en yakın NATO gücü Türk Ordusu'dur...

Bayrağımızın indirilmesine serinkanlı kalan Necdet, hükümetin çıkaracağı teskere üzerine Musul'a asker yollamakta tereddüt etmez...

RTE de bayrağı eline alıp "Atatürk'ün başaramadığını bile başarıp 100 yıl sonra Türk askerini Musul'a yeniden sokan lider" olarak meydan meydan dolaşır...

E böyle bir yiğide Cumhurbaşkanlığı da yaraşır.. 


 
www.acikistihbarat.com
11.06.2014


Nasıl mı?

Şöyle:

Hani Süleymanşah türbesine üç-beş bomba sallayacaktık da Dışişleri dinlemesi ortalığa saçılınca plan deşifre olmuştu ya..

Bir kaç ay kulağımızın üstüne yatıp, bu arada Türkiye'nin bölgedeki müttefiki kanlı IŞİD örgütü ile temaslarda bulunup yeni bir plan hazırladık...

IŞİD Musul ve Kerkük'e girer, "Alevi" oldukları gerekçesiyle Türkmen boğazlamaya başlar, zayıf Irak ordusu bölgeden çekilir ve ABD'den yardım istenir (istediler bile),

ABD, NATO'yu harekete geçirir. Bölgedeki en yakın NATO gücü Türk Ordusu'dur...

Bayrağımızın indirilmesine serinkanlı kalan Necdet, hükümetin çıkaracağı teskere üzerine Musul'a asker yollamakta tereddüt etmez...

RTE de bayrağı eline alıp "Atatürk'ün başaramadığını bile başarıp 100 yıl sonra Türk askerini Musul'a yeniden sokan lider" olarak meydan meydan dolaşır...

E böyle bir yiğide Cumhurbaşkanlığı da yaraşır..

Bizler de Türk askerinin içimiz kan ağlayarak Misak-ı Milli sınırı dışında bıraktığımız Türkmen kardeşlerimizin yardımına koşmasına karşı çıkarsak, vatan haini konumuna düşeriz..

Devlet Bahçeli, dün yaptığı konuşmayı anında unutup "Hükümetimizin arkasındayız"diye açıklama yapar...

IŞİD'in çakalları Musul ve Kerkük'ten kolayca kovulur. 

Bölgenin yeni statüsü için Ingiltere, ABD, Almanya, İsrail ve Rusya masaya oturur...

Biz yine kıçımıza baka baka döndüğümüz gibi, üste bir de "Kürdistan"sahibi oluruz!

RTE'yi de " Musul Fatihi "olarak Çankaya'ya taşırız...

Uyu CHP, uyu MHP, uyu Genelkurmay...


Açık İstihbarat @ 2014


http://acikistihbarat.com/Sayfalar/haberdetay.aspx?id=10487

.

Erdoğan'ın Çankaya Açmazı; Muhalefetin Fırsatı



Erdoğan'ın Çankaya Açmazı; Muhalefetin Fırsatı 



Fatma Sibel Yüksek 
Açık İstihbarat
Tarih:01/06/2014
Türü:İç Politika 


Bu, her gün kriz demektir..Erdoğan için krizde bir beis olmayabilir ama  kendisini Çankaya'ya çıkarmak isteyen herkesin bu durumu sürdürülebilir bulmadığı da anlaşılıyor..

Yani anayasayı değiştirememiş, Başkanlık sistemini getirememiş, Çankaya'ya hapsolup orada yalnızlaşmış...

Ve de her gün sorun olmayı sürdüren bir Erdoğan yola ne kadar devam edebilir?

Çevresinde Hakan Fidan ve Efkan Ala'dan başka kimse kalmamış olan Erdoğan bunlar üzerinde pek kafa yormasa da belli ki yoranlar var...

 
www.acikistihbarat.com
02.06.2014


Şunu biliyoruz ki Soma'da milli felaket (cinayet) yaşanmamış olsaydı, AKP'nin cumhurbaşkanı adayını bugünlerde öğrenmis olacaktık. İktidarın önde gelen isimleri "adayımız belli" mesajı verirken, henüz bir aday belirleyemediği anlaşılan muhalefeti küçümsemekten de geri durmuyorlar.

Abdullah Gül'ün Tayyip Erdoğan ile bir yarışa girmeyeceği aşağı yukarı anlaşıldı. İslam Bankası memurluğu ile başlayan kartvizitine "cumhurbaşkanı" ünvanını da eklemeyi başarmış olan Gül, esasen kifayetsizliğinin nişanesi olan gülümseyen yüz ifadesini, sivil yaşamda "bir bilen" postuna tahvil etmekle yetinecek, siyaset tıkandıkça Devlet Bahçeli gibi  figürlerin kendisini ziyaret edip fikir danışması (ve de eli boş dönmesiyle) arada bir medyanın gündeminde olacaktır.

Soma faciası yaşanmasa Tayyip Erdoğan'ın adaylığı muhtemelen bugünlerde açıklanmış olacaktı dedik ama tek meselenin "zamanlama"olmadığını düşündüren işaretler de yok değil.

Girdiği bütün angajmana rağmen acaba Tayyip Erdoğan, mevcut şartlarda Çankaya'ya çıkmanın risklerini göze alamıyor mu?

Herkesin bildiği gibi o "riskler" arkada bırakacağı partisinde dağılma yaşanması ve Çankaya'ya hapsolup kontrolü kaybetmesidir.

Bu önemli riski, alışık olduğu üzere anayasayı ihlal ederek, siyasete her gün müdahale etme alışkanlığını terketmeyerek bertaraf etmeyi düşünüyor. Kavgalarına Çankaya'dan devam edecek, ihalelere müdahale edecek, Bakanları (hatta Başbakan''ı) çağırıp azarlayacak, "İsrail dölü" olduğunu bir bakışta anladığı protestocu vatandaşı yumruklayacak, katıldığı resmi toplantılarda diğer konuşmacıların üstüne yürüyecek...

Gerilimlerden uzak ve sıkıcı bir yer olan Çankaya'yı kendisi açısından 'yaşanır' kılmak için anayasada istisnai bir yetki olan Cumhurbaşkanı'nın Bakanlar Kurulu'na başkanlık etme yetkisini olur olmaz her durumda kulanacağını daha şimdiden çıtlattı bile..

Tayyip Erdoğan'ın geride sorunsuz bir parti bırakmak için devreye soktuğu plan da aşağı yukarı biliniyor:

Numan Kurtulmuş tarzı bir emanetçiyi sindirememe olasılığı bulunanlar "üç dönem"şartı ile emekli edilecek. Numan Kurtulmuş tarzı bir şantiye şefine sorun çıkarılmasın diye parti tepeden tırnağa yenilenecek. 18 yaşa seçilme hakkı bile belli ki bu kapsamda çalışılmış.

Tabii bütün bu strateji, bir geçiş süreci için düşünülüyor. Erdoğan'ın nihai hedefi, herkesin bildiği gibi Başkanlık rejimi..

Peki, 2015 seçimlerinde anayasayı değiştirecek bir bir çoğunluk elde edilemezse ne olacak?

Erdoğan anayasayı çiğnemeye, gerilim politikasını bu kez Çankaya'dan sürdürmeye, sistemi zorlamaya ne kadar devam edebilecek?

Bu, her gün kriz demektir..Erdoğan için krizde bir beis olmayabilir ama  kendisini Çankaya'ya çıkarmak isteyen herkesin bu durumu sürdürülebilir bulmadığı da anlaşılıyor..

Yani anayasayı değiştirememiş, Başkanlık sistemini getirememiş, Çankaya'ya hapsolup orada yalnızlaşmış...

Ve de her gün sorun olmayı sürdüren bir Erdoğan yola ne kadar devam edebilir?

Çevresinde Hakan Fidan ve Efkan Ala'dan başka kimse kalmamış olan Erdoğan bunlar üzerinde pek kafa yormasa da belli ki yoranlar var...

Yerel seçimden sonra bir adım geri atıp karargâhına çekilen Fethullah Gülen'in de Tayyip Erdoğan'ın peşini bıraktığını varsaymamak lazım. AKP teşkilatlarında her gün toplu istifalar oluyor. Ankara il yönetiminin toptan gitmesi bile medyanın ilgisine mazhar olamamış olabilir ama bu demek değildir ki partinin delege depolarına her gün küçük el bombaları atılmıyor...

Ve PKK'ya verilen sözler...

PKK'nın "nesnel şartların elverişliliğinden" istifade etmek isteyişi daha ne kadar ertelenecek? 

Erdoğan'ı Çankaya'ya taşımak miyetinde olanlar Apo'nun "özgürlüğünü" 2015 seçimleri sonrasına ertelemiş olabilirler mi? 

Yani, anayasayı değiştirip Başkanlık sistemini getirebilmek için Kürterin desteği garanti altına mı alınmak isteniyor?

Bu da demektir ki bebek katili, 2015 seçimlerine kadar MİT'in misafiri olmaya devam edecek..

Sosyal medyadaki moda deyimle, işte bunlar hep açmaz!

Keşke siyası dehası, hiç değilse stratejik düşünme kabiliyeti olan bir muhalefetimiz olsa da bu açmazları değerlendirebilse, öyle değil mi?

Her halükârda doğru bir ismin belirlenmesi ve sandıklara sahip çıkılması halinde Tayyip Erdoğan'ın Köşke çıkması engellenebilir.

Bu bağlamda, "muhalefetin adayı" olarak ismi geçenlere tek tek mercek tutalım:

ABDULLAH GÜL: Muhalefet adına utanç verici bir isim telaffuzudur...

HAŞİM KILIÇ : Ayni sebepten  dolayı utanç verici bir düşüncedir..

KEMAL DERVİŞ: "Milliyetçi Erdoğan"a küresel güçlerin adayını yerle bir etme imkanı verecek olan bu öneriyi kim gündeme getirmişse, bilinsin ki Tayyip Erdoğan'ın seçim kampanyasında çalışan bir görevlidir...

ABDÜLLATİF ŞENER : Siyasette dürüstlük ve harama el uzatmamış olmak yetmez, cesaret ve cevvallik de esastır..

EMİNE ÜLKER TARHAN:  Büyük kentlerin elit kesimlerinden destek alabilir ama Anadolu'dan gelecek oylarda hiç şansı yok...

MANSUR YAVAŞ: Ankara'da verdiği mücadele göz doldursa da Cumhurbaşkanı olacak bir  siyasi tecrübe ve birikime sahip değil..

METİN FEYZİOĞLU : Sevilmiyor...Ne CHP, ne de MHP seçmeninin tamamına güven veremiyor...

İLKER BAŞBUĞ: Askerlerimiz, 12 yıllık süreçte verdikleri kötü sınavın bedelini bir nebze olsun ödesinler. Başına gelenleri doğru analiz edebildiğinden kuşku duyduğumuz Sayın Başbuğ, tercihini emeklilikten yana kullansın. Vasat bir Genelkurmay Başkanı idi, vasatın altında bir Cumhurbaşkanı olma ihtimali yüksektir..

UĞUR DÜNDAR, ŞAFAK PAVEY, ÜMIT BOYNER, İLHAN KESİCİ : Sanırız, 12 Eylül darbesine gerekçe olan 1979 Cumhurbaşkanlığı krizinde olduğu gibi sandığa Bülent Ersoy'un adını atan şakacılar yine görev başında..Duymamış olalım...

YILMAZ BÜYÜKERŞEN: Düşünülebilir. Çalışkan, sorunsuz, şaibesiz ve partiler üstü sayılabilecek bir isim..

MERAL AKŞENER:  Devlet Bahçeli önünü açmazsa şansı yok ama düşünülmeli. Hem Anadolu'dan , hem büyük kentlerden oy alabilir. Şaibesiz, devlet deneyimi var ve karakter olarak cevval. Milli hassasiyetinden dolayı CHP ve MHP seçmeninden, muhafazakar özelliklerinden dolayı Anadolu'dan, laik ve modern aile yapısından dolayı kadınlardan ve kentli seçmenden oy alabilir...

Unutulmasın ki en önemli şart halkın büyük bir kesiminden destek alabilecek bir isim olması. 

Zaman daraldı. 

Yalova başta olmak üzere AKP'nin itirazı üzerine seçimi yenilenen bölgelerde elde edilen başarı seçmen üzerinde olumlu moral etki yapacaktır. 

Küçük olabilir ama rüzgâr rüzgârdır: akıllı bir rota belirlenirse bu rüzgar güçlü bir fırtınaya dönüştürülebilir, yerel seçimlerde kaybolan moral yeniden diriltilebilir.


Açık İstihbarat @ 2014
 

http://acikistihbarat.com/Sayfalar/haberdetay.aspx?id=10486

..

Yetti Artık...


Yetti Artık... 



Ali İhsan Gürcihan 
Açık İstihbarat
Tarih:28/05/2014 
Türü:İç Politika 


 Başbakan’ın Yalova’da büyük bir kalabalığa konuştuğunu izleyince aklıma Soma maden işçisi Nihat Çelik ‘in dedikleri geldi.Ne demişti Çelik ve bazı madenciler ;

“Gündüz vardiyasını  otobüslerle AKP mitingine götürüyorlar. Gitmez isen gündelik paranı kesiyorlar.Ne yapsın işçi de gidiyor.” 

Mitinglerde taşımalı  ve yolluklu sistemi biliyorduk ve görüyorduk ama Soma olayı sonrası konuşan maden  işçileri  gerçeği bir daha ortaya koydu. 
 
www.acikistihbarat.com
28.05.2014


Başbakan’ın Yalova’da büyük bir kalabalığa konuştuğunu izleyince aklıma Soma maden işçisi Nihat Çelik ‘in dedikleri geldi.Ne demişti Çelik ve bazı madenciler ;

“Gündüz vardiyasını  otobüslerle AKP mitingine götürüyorlar. Gitmez isen gündelik paranı kesiyorlar.Ne yapsın işçi de gidiyor.” 

Mitinglerde taşımalı  ve yolluklu sistemi biliyorduk ve görüyorduk ama Soma olayı sonrası konuşan maden  işçileri  gerçeği bir daha ortaya koydu.

Yandaş ya da yandaş gözükmek zorunda olan patron ya da yöneticiler işçileri, vatandaşları otobüslere dolduruyor eline de pankartları verip toplu tezahürata götürüyorlar.

Ne güzel demokrasi,hem de bireysel özgürlüklerin bir gündeliğe,bir otobüs gezisi ve kumanyaya satın alındığı “İLERİ DEMOKRASİ”. 

Meydana toplanan insanlara,

"Kardeşlerim" diye başlıyor,

Seviyesiz bir şekilde aynı şeyleri tekrarlayıp duruyor.

Kardeşlerim dediğine bakmayın, her iki cümle arası ayrıştırıcı ve kin kusan beylik cümleler hazır .

Yetmiş altı milyon diye beraberlikten bahsediyor, bir cümle sonra,kendini eleştirenleri ya terörist ya da onların yandaşı diye suçluyor.

Yolsuzluk iddialarına karşı  mağduriyet  havasını devam ettirmek için her kutsalın üzerine oynuyor,akla hayale gelmeyen suçlamaları yapıyor, 21 nci yüzyılda sürekli düşman üretip duruyor.

Öyle ki, her konuşmasında Rahmetli  Menderes  üzerinden bile kendini  aklamaya ve kutsallaştırmaya çalışıyor.

Hangi devirdeyiz ?

Kendini acaba ne zannediyor ? O kim, Menderes kim ?

Bu Millet’in  Menderes konusundaki haklı hassasiyeti üzerinden, hiç ilgisi olmayan bir benzetmeyi nasıl oluyor da kendine yakıştırıyor.

Kendi gibi düşünmeyenlere, muhalif davrananlara , onca hakaret,onca kin ve suçlamadan sonra dönüp dolaşıp iki de bir nasıl da ” Yetmiş beş milyon” diyebiliyor,

” Birlik,beraberlik ve kardeşlikten ” nasıl bahsedebiliyor.

Bıktık artık bu samimiyetsiz söylemlerden ve de birçoğu asılsız suçlamalardan...
         
Kısaca ve açıkçası yetti artık…. 

Hangi ”Yetmiş beş milyon”, hangi ” Kardeşlik”

Bırakıldı mı ki, kaldı mı ki !....


Açık İstihbarat @ 2014

http://acikistihbarat.com/Sayfalar/haberdetay.aspx?id=10485


..


" Yamyam Kibiri " Davası Başladı



" Yamyam Kibiri " Davası Başladı 



Açık İstihbarat
Tarih:27/05/2014
Türü:İç Politika 


 Yazarımız Fatma Sibel Yüksek, " Seni Bu Yamyam Kibirin Bitirecek " adlı yazısında Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a hakaret ettiği suçlamasıyla yargılanmaya başladı.  


Fatma Sibel Yüksek'in " Yamyam Kibiri " Davası Yargılanması
 
www.acikistihbarat.com
27.05.2014


Yazarımız Fatma Sibel Yüksek, "Seni Bu Yamyam Kibirin Bitirecek" adlı yazısında Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a hakaret ettiği suçlamasıyla yargılanmaya başladı. 

Kartal adliyesinde yapılan duruşmada Yüksek, 5 yıl önce yazdığı yazıda Tayyip Erdoğan'ın adının geçmediğini, tasvir edilen kişinin Başbakan olduğu yorumunun savcıya ait bulunduğunu söyledi.


Sosyal medyada yazının Başbakan'ın fotoğrafları ile birlikte paylaşıldığını belirten Yüksek, bu benzetmeden kendisinin sorumlu olmadığını söyledi.

Açık İstihbarat


Açık İstihbarat @ 2014


http://acikistihbarat.com/Sayfalar/haberdetay.aspx?id=10484


.


Vatandaşı Değil Kendini Koruyan Yetkililer



Vatandaşı Değil Kendini Koruyan Yetkililer 



Ali İhsan Gürcihan
Tarih:12/05/2014 
Türü:İç Politika 


   Birkaç gün önce açıklandı.

Ülke genelinde 5681 çocuk kayıp imiş.

Bir değil,iki değil günde ortalama 16 çocuk kaçırılıyormuş.

Bir tanesi bile çok önemli de,akıl almaz bir sayı.

Sanki Somali ya da Tanzanya’da yaşıyoruz.


 
www.acikistihbarat.com
12.05.2014


Birkaç gün önce açıklandı.

Ülke genelinde 5681 çocuk kayıp imiş.

Bir değil,iki değil günde ortalama 16 çocuk kaçırılıyormuş.

Bir tanesi bile çok önemli de,akıl almaz bir sayı.

Sanki Somali ya da Tanzanya’da yaşıyoruz.

Dahası var açın televizyonlardan izleyin;

her gün birkaç öldürme olayı,  toplu mekanlara silahla saldıranlar, gelin arabasından takı altınlarını bile gasp edenler, özellikle kadınların çantasına yönelik kapkaç olayları, Otobüste,vapurda kadınlara “selfie” (Habersiz fotoğraf)çekenler, şehirlerin göbeğinde banka basıp soyanlar...                                           
Özetle her gün can alan ve mal çalan yüzlerce üzücü olay.

Ülke genelinde durum bu.

Bizi yöneten yetkililere sorarsan her yer güllük gülistanlık.

Yanlarında ve konutlarında yüzlerce koruma polisi, makam araçlarının önünde,yanında ve arkasında giden onlarca polis aracı , havada dolaşan polis helikopterleri sayesinde Cumhurbaşkanının da, Başbakanın da, sivil-asker üst düzey tüm yetkililerin de güvenlikleri nasılsa yerinde.

Kendilerinin ve Ailelerinin canları da,malları da ömür boyu güvence altında olunca Vatandaşın canı ve malı kimin umurunda !..

Onlara ve bilinçsizce onların peşinde koşan çıkarcılara göre bu Ülke’nin en önemli meselesi ne olursa olsun iktidarda kalabilmek ve Cumhurbaşkanı seçilmek.

Açıkçası saltanat ve gücü devam ettirmek.

Onlara göre bu istekleri ve çabaları kendileri için değil Vatan ve Millet için.

Düşünmek gerekir;

Vatandaşın güvenliğinin sağlanamadığı bir Ülke’de, bizzatbundan sorumlu yetkililerin Ülke’nin milyarlarını harcayarak kendilerini ve ailelerini korumaları ne kadar haktır.

Kendi güvenliği için her türlü tedbiri alan ey koca sorumlular ; sözde kalan kardeşlik,birlik beraberlik  çağrılarınız ile ne karın doyuyor,ne de huzur ve güvenlik sağlanıyor.

Kendinizi koruyan güvenlik çemberinin dışına kafanızı şöyle bir uzatıp Vatandaş’ın haline bir bakın yeter..

Açık İstihbarat @ 2014

http://acikistihbarat.com/Sayfalar/haberdetay.aspx?id=10483

..


İslamcılar, Müslümanlara Yasak Koydu



İslamcılar, Müslümanlara Yasak Koydu 



Levent Gültekin
Tarih:11/05/2014
Türü:İç Politika 


Peki yasak niye koyuldu?

Çünkü film bize İslamcı ile Müslüman arasındaki farkı gösteriyor.

Bu filme koyulan yasak, İslamcıların, gerçek Müslümanlığın yayılmasından, bilinmesinden, anlaşılmasında fena halde korktuklarının bir göstergesidir.

Başka bir izahı yok.

Filmi izleyin, gerçekten çok şaşıracaksınız. Çünkü Türk sinemasında Müslümanlığa bu derece pozitif anlam yükleyen ikinci bir film var mıdır bilmiyorum.

İşte bu filme ülkeyi yöneten dindarlar tarafından 18 yaş yasağı koyuldu.

İşledikleri sevaplarla(!) memleketi yaşanmaz hale getiren İslamcılar, şimdi de Müslümana tahammül edememişler.


 
www.acikistihbarat.com
11.05.2014


Onur Ünlü ’nün yazıp yönettiği "İtirazım Var"’ı izledim.

Biliyorsunuz, filme 18 yaş yasağı koyuldu.

Yasağı duyunca merakım büsbütün arttı.

Film tek kelimeyle muhteşem!

Müzikleri harika. Espriler çok zekice.

Filmde ne bir erotik sahne var, ne de şiddet.

Peki yasak niye koyuldu?

Çünkü film bize İslamcı ile Müslüman arasındaki farkı gösteriyor.

Bu filme koyulan yasak, İslamcıların, gerçek Müslümanlığın yayılmasından, bilinmesinden, anlaşılmasında fena halde korktuklarının bir göstergesidir.

Başka bir izahı yok.

Filmi izleyin, gerçekten çok şaşıracaksınız. Çünkü Türk sinemasında Müslümanlığa bu derece pozitif anlam yükleyen ikinci bir film var mıdır bilmiyorum.

İşte bu filme ülkeyi yöneten dindarlar tarafından 18 yaş yasağı koyuldu.

İşledikleri sevaplarla(!) memleketi yaşanmaz hale getiren İslamcılar, şimdi de Müslümana tahammül edememişler.

Günahlarını gizleyip sevaplarını açığa vuranlar, sevaplarını gizleyip günahlarını saklama ihtiyacı duymayanlara zararlı muamelesi çekiyorlar!

Hem de din adına.

Gerçekten bu ikisi arasındaki farkı görmek istiyorsanız, "İtirazım Var"’ı mutlaka izleyin.

Filmin konusu camide işlenen bir cinayet. 

Bütün olay imam Selman Bulut’un etrafında dönüyor. Fakat imam bugüne kadar filmlerde gördüğümüz imamlara pek benzemiyor.

Dürüst, kültürlü, yardım sever, yalan söylemeyen, esprili ve zeki biri.

Hem siyaset bilimi okumuş, hem de antropoloji dalında yüksek lisans yapmış.

Hem saz çalıp türkü söylüyor, hem de geçmişten gelen bir boksörlüğü var. Camide namaz kıldırıp sonra türkü konseri veriyor.

Dürüstlükten asla taviz vermiyor. Yalan söylemenin ayıp bir şey olduğuna özellikle dikkat çekiyor.

Hak etmediği bir paraya el sürmemeye itina gösteriyor. Hatta bu paradan utanıyor.

Tefecinin camiye gelmesinden de fena halde rahatsız.

Kafasında ve sözlerinde ‘öteki’ yok. Ermeni asıllı hasta komşusunun yardımına koşuyor.

İnancın, dinin bir amaç değil, dostluk ve kardeşlik için bir araç olduğunu gösteriyor bize.

Kısacası alışılmışın dışında bir imam portresi var filmde.

Ritüellere hapsolmuş dindarlıktan farklı, Müslümanlığın gerçek değerlerini ön plana çıkaran bir Müslüman portresi.

İşte bu film, “dindar” iktidar döneminde yasaklandı.

Gerçekten akıl alır gibi değil.

Bugüne kadar dinin, dindarlar elinde pazara sürülen bir meta olduğunu yazıp durdum.

Dinin İslamcıların defolarını örtmek için bir örtü haline getirildiğini söyledim.

Siyasette, ticarette pazar malzemesi yapıldığının altını çizdim.

İnsanları huzura kavuşturmak için gelen dinin, İslamcıların elinde nasıl da kötülüğün ve çatışmanın kaynağı haline dönüştüğüne dikkat çektim.

Ne yalan söyleyeyim, bu filmi yasaklayacak kadar fanatikleştiklerine ihtimal vermezdim.

Gerçek Müslümanlıktan bu kadar korktuklarını, bu kadar uzaklaştıklarını hayal edemezdim.

Bu film bana, içlerinde yetiştiğim İslamcıların, gerçek Müslümanlığa ne kadar mesafeli olduklarını bir kez daha gösterdi.

Bu yasağı işlevsiz hale getirmek için, filmin izlenme rekorları kırması gerek.

Yasak koyanlara iyi bir ders vermek için hepimize bir görev düşüyor.

İtirazım Var’ı hep birlikte vizyondayken izlemeli, sinemalara koşmalı, bu haklı, temiz ve zarif itirazı sahiplenmeliyiz.

Eğer bu yasak başarılı olursa, hepimize bir kere daha geçmiş olsun.

İmam Selman Bulut’un şahsında, hepimiz, “dindar” hükümet tarafından nakavt edilmiş olacağız…

Açık İstihbarat @ 2014

http://acikistihbarat.com/Sayfalar/haberdetay.aspx?id=10482

..

" Ergenekon "'dan Ötüken'e Çuval Şimdi F Tipinin Başında


" Ergenekon "'dan Ötüken'e Çuval Şimdi F Tipinin Başında 



Fatma Sibel Yüksek 
Açık İstihbarat
Tarih:15/04/2014 
Türü:İç Politika 


Hatırlayalım, " Ergenekon " ismi de Aslı Aydıntaşbaş tarafından gündeme getirilmiş, sonra Haham Tuncay Güney'in ifadeleri ortaya çıkmış ve Mehmet Eymür tarafından yazıldığı sanıklarca mahkemede ortaya çıkarılan "Lobi" adlı belgede yer aldığı görülmüştü.  Anlayacağınız, devlet içi gizli yapılanmalara " Tümden gidim " yöntemiyle ulaşılıyor. Önce çatı, sonra bina, en son temel...

....

Hatta, "Ergenekon" çöplüğünü deşerseniz orada Fetullah Gülen'e bağlı olduğu iddia edilen "Şahinler" isimli  özel bir ekibe yönelik Emniyet'in zamanında yaptığı bir araştırmanın belgesini bulacaksınız. Bu ekibi haber yapmak için bu belgeyi bulan yazarımız Behiç Gürcihan'ın bu belgeyi "ele geçirmek" suçlaması ile hapis yatacağı da cabası.O yüzden  yeni yetme AKP kalemşörleri gibi F tipi şebekeeden yeni haberdar olmuş değiliz. F şebekesini yıllardır deşifre ediyor olmanın ödülünü de kat-yalı olarak değil hapis cezası olarak almış durumdayız.


 
www.acikistihbarat.com
15.04.2014


Akşam gazetesine TMSF tarafından bir süre önce el konulduğunu ve kadrolarının AKP yandaşlarınca yağmalandığını sanırız bilmeyen yoktur. Kamu adına el konulup da birer parti aparatı haline getirilen bu tür medya yapıları sadece yandaşlara dolgun maaş bağlamaya yaramıyor, buralar aynı zamanda birer siyasi operasyon aracı olarak da kullanılıyor. 

Akşam gazetesi bu anlamda en dişe dokunur görevini dün yerine getirdi.

Balyoz davası hükümlüsü olarak Sincan F Tipi Cezaaevi'nde yatmakta olan Emekli Hakim Albay Ahmet Zeki Üçok, "Terör hükümlüsü" olarak yattığı cezaevinden Akşam gazetesine kapsamlı bir röportaj verdi. Röportajda üzerinde durulmaya değer pek çok bölüm var ancak sanırız en önemlisi, Üçok'un "Ötüken" adlı yeni bir devlet içi gizli odaktan bahsetmesi oldu. Albay Üçok, Alperen Ocakları'nı ele geçiren "Paralel yapının" devlet içinde "Ötüken" adlı gizli bir yapılanma kurduğunu ve hedefin bu kez Başbakan Recep Tayyip Erdoğan olduğunu söyledi!

Üçok'un böyle bir bilgiye cezaevi şartlarında nasıl vakıf olduğu, önceden vakıf ise neden yargılandığı mahkemede değil de şimdi Akşam gazetesi vasıtasıyla gündeme getirdiği bilinmiyor ancak biz artık şunu biliyoruz ki bu tür operasyonlara,  önce ortaya bir isim atılarak start veriliyor. 

Hatırlayalım, "Ergenekon" ismi de Aslı Aydıntaşbaş tarafından gündeme getirilmiş, sonra Haham Tuncay Güney'in ifadeleri ortaya çıkmış ve Mehmet Eymür tarafından yazıldığı sanıklarca mahkemede ortaya çıkarılan "Lobi" adlı belgede yer aldığı görülmüştü.  Anlayacağınız, devlet içi gizli yapılanmalara "tümdengidim" yöntemiyle ulaşılıyor. Önce çatı, sonra bina, en son temel...

İsim ebeliğini kimin yapacağının fazla önemi yok;yeter ki bir yerde kayda geçsin, süreçler nasılsa arkadan gelecektir...

Ancak bu kez Albay Üçok'un seçilmesinin pek de  öylesine bir tercih olmadığını, yazının ilerleyen safhalarında açmak kaydıyla belirtelim..

Akşam gazetesinin haberi özetle şöyle: 

   <   "Emekli Albay Hakim Zeki Üçok, paralel yapının Ötüken adında gizli bir örgüt kurduğunu söyledi.Alperen Ocakları'nın paralel yapı tarafından ele geçirildiğini söyleyen Üçok, "Rahip Santoro, Hrant Dink ve Zirve Yayınevi katliamlarının tetikçilerinin milliyetçi-muhafazakar olması tesadüf değil" dedi. Üçok, 'paralel yapı'nın Ötüken adlı örgütü Başbakan Erdoğan'a karşı kullanılabileceğini söyledi.

Üçok, şöyle konuştu:

"TSK tarihinin belki en çetrefilli davaları bizim savcılığımıza geldi. Heron ihaneti, Işık Evleri, Karargâh Evleri davaları. Türkiye Cumhuriyeti'nde hemen hiçbir savcılığa böyle davalar gelmemiştir. 100'e yakın ev araması, 1000 civarı telefon dinlemesi yaptık. Özellikle Işık Evleri soruşturması... Karargâh Evleri kumpasını MİT'in içindeki paralel yapı yaptı.

Cemaat mensupları sokak ve silahlı şiddet eylemlerine uygun olmadığı için paralel yapı, Alperen Ocakları'na çengel attı. Alperen Ocakları'nın büyük oranda ele geçirdiği bilgisi bana geldi. Muhsin Yazıcıoğlu'nun, 'Bizim tarlamız çoktan sürülmüş' sözünün asıl anlamı budur.Paralel yapı tarafından kurulmuş Ötüken adlı gizli bir örgütün bulunduğunu ve bu oluşum aracılığıyla eylemler yapıldığı ve yapılacağı bilgisine sahibim. Gezi'de de Ötüken kullanıldı. Rahip Santoro, Hırant Dink, Zirve, Danıştay cinayetlerinde tetikçilerinin milliyetçi muhafazakâr olması boşuna değil.Cinayetlerde azmettirenler konusunda ileri gidilememesinin nedeni paralel örgütün MOSSAD tarzı hücresel yapılanmasıdır. Soruşturmalarda en fazla 2-3 kişiye kadar gidilebiliyor.

Bu cinayetlerin arkasında paralel yapının bulunduğunu somut belgelerle bilen bazı büyük istihbarat örgütleri ve devletler, paralel yapıya şantaj yaparak onu hükümete ve TSK'ya karşı adeta bir kamikaze gibi kullanıyor. paralel yapı zarar göreceğini bile bile bu işe girişiyor.

Fethullahçı paralel yapı, Karargâh Evleri kumpasında belge düzenleyip MİT'i büyük bir oyuna getirdi. Karargâh Evleri soruşturması, MİT Müsteşarı Emre Taner 'in imzasıyla bize gelen çok gizli bir belgeyle başladı. Sırf gizli belgede adları geçtiği için 11 Harp Okulu öğrencisi okuldan, bazı subaylar ordudan atıldı. Oyuna getirildiğini sonradan anlayan Taner, belgeyi imzaladığı için büyük pişmanlık duydu.

Paralel yapı gözünü tamamen karartmış durumda. Gemileri her anlamda yaktı. Ötüken'e bu çerçevede çok iş düşebilir. 
Hatta ben Ötüken'in Başbakan Erdoğan'a karşı da kullanılabileceğini düşünüyorum"    >


Görüldüğü gibi Albay Üçok,ayran içip ayrı düştüğü iktidar ortağı Cemaat'e karşı büyük bir operasyona girişmek isteyen, ancak öyle sanıyoruz ki polis teşkilatı ve yargıya hâlâ güvenemediği için peşrev çekip duran AKP'ye hukukiliği her ne kadar tartışılır olsa da önemli kozlar veriyor.

Üçok, röportajı yapan muhabirin bile "adını ilk kez duyuyoruz" dediği "Ötüken" adlı devlet içi gizli örgütü hangi temellere dayandırdığını açıklamıyor ama dedik ya, bunun önemi yok..

Peki neden Türkçülüğü yansıtan bir kavram olarak " Ötüken" ismi seçilmiş?

Sanırız, Rahip Santoro ve Hırtant Dink cinayetlerinde olduğu gibi Alperen Ocakları ve kadroları kullanılacağı için bu ismin etki gücüne sahip bir isim olacağı düşünülmüş, ya da en azından böyle düşünmemiz istenmiş...

Yanlış anlaşılmalara meydan vermemek için Açık İstihbarat'ın "Ergenekon" davasından hüküm giymiş yazarları olarak devlet içinde Fettullahçı bir yapılanmanın var olduğuna, Ergenekon ve Balyoz davalarının bu yapılanma tarafından yürütüldüğüne inandığımızı, mahkemeye bu konuda deliller de sunduğumuzu belirtelim..

Hatta, "Ergenekon" çöplüğünü deşerseniz orada Fetullah Gülen'e bağlı olduğu iddia edilen " Şahinler " isimli  özel bir ekibe yönelik Emniyet'in zamanında yaptığı bir araştırmanın belgesini bulacaksınız. Bu ekibi haber yapmak için bu belgeyi bulan yazarımız Behiç Gürcihan'ın bu belgeyi "ele geçirmek" suçlaması ile hapis yatacağı da cabası.O yüzden  yeni yetme AKP kalemşörleri gibi F tipi şebeke eden yeni haberdar olmuş değiliz. F şebekesini yıllardır deşifre ediyor olmanın ödülünü de kat-yalı olarak değil hapis cezası olarak almış durumdayız.

Ona bakarsanız biz devlet içinde Gladyo yapılanmalarının olduğunu ancak bunun karşımıza " Ergenekon " adı altında getirilen muhalefet kakofonisi olmadığını da biliyorduk..

Mesele şu:

Türkiye, bu tür yapılanmalarla hukuk içerisinde ve gerçek suçlulara ulaşmak amacıyla mı mücadele edecek, yoksa herkesin sırayla birbirinin başına çuval geçirdiği bir kabile devletine mi dönüşeceğiz?

Bu nedenle İşçi Partisi lideri Doğu Perinçek'in, "Ergenekon"'da kullanılan yöntemlere sarılmış olan AKP ile saf tutmasını yadırgıyoruz. 

Devlet içindeki Fethullahçı yapılanmanın ortaya çıkarılıp yargılanmasını tabii ki isteriz ancak bunun Ergenkonvari yöntemlerle ve de cadı kazanları kurularak yapılmasına karşı çıkarız. Devlet içindeki Fethullahçı yapılanmanın günahlarından Recep Tayyip Erdoğan'ın sıyrılmasını ise hiç arzu etmeyiz. 

Albay Ahmet Zeki Üçok'a dönecek olursak...

Sanırız Üçok da biraz Doğu Perinçek gibi düşünüyor ve canınını yakmış olan Fethullahçılar'dan AKP ile paslaşarak intikam alabileceğini varsayıyor. Emekli bir askeri savcı ve hakim olarak Fethullahçı yapılanmaya ilişkin elinde bilgi ve belge varsa bunları kamuoyuyla tabii ki paylaşmalıdır ancak isim ebeliği yapmak ayrı bir sorumluluk...

Albay Üçok'un da tıpkı diğer subaylarımız gibi alçakça bir kumpasa kurban gittiğine hiç şüphe yok ancak Ali Fuat Yılmazer'in "Kimlerin tutuklanacağını isim isim Başbakan'a sorduk" şeklindeki itirafı da unutulmamalı.

Şu da unutulmamalı:

Ahmet Zeki Üçok, başına çorap örenlerin sadece Fethullahçılar olduğunu düşünmüyor. 

Mahkemede verdiği ifadelerden ve tutukluyken yazdığı yazılardan biliyoruz ki Albay Üçok, Balyoz operasyonuna Genelkurmay içinden de destek verildiğini, tutuklanan isimlerin bir "mutabakat" ürünü olduğunu biliyor...

Haksızlığa uğramış bir insan olarak da anlaşılır sebeplerle bir taşla iki kuş vurmaya çalışıyor...

Sözü uzatmadan diyeceğim Albay Üçok, yeni operasyonların hedef tahtasına Fethullahçı yapılanmanın yanı sıra Genelkurmay içindeki işbirlikçileri de oturtuyor!

Bu da demektir ki AKP-Cemaat savası sadece iki cenah arasında kalmayıp TSK'ya da  sıçrayacak..

TSK'yı işin içine çekmeden operasyonunun başarıya ulaşması da beklenemez zaten..

Diyelim ki Albay Üçok'un kişisel saiklerini anladık, peki bu operasyonel açıklamayı Akşam gazetesine yapmak için kimlere danıştı, kimlerden teşvik gördü?

Soruyu sorduğumuza bakıp da cevabı da bildiğimizi düşünmeyin, zira bilmiyoruz...

Ancak Balyoz ve Ergenekon sanıkları içerisinde hâlâ Genelkurmay'a olan güvenlerini kaybetmeyenler olduğunu biliyoruz...

Hem AKP iktidarının, hem de bir kısım Balyoz ve Ergenekon sanığınının güvenini bir arada kazanmayı başarmış olan Necdet Özel Paşa, Balyoz hükmü açıklanmadan önce Hasdal'daki tutuklu subaylara "Ben gerekeni yapıyorum, yeter ki siz savunmalarınızı uzun tutmayın" diye haber göndermemiş miydi?

Buna itibar eden subaylar, 500'er sayfalık savunmalarını bir kenara bırakıp tek tek ayağa kalkarak sadece "Beraatimi talep ediyorum" dememişler miydi?

Bunun  üzerine yargılama olağanüstü kısa bir sürede tamamlanmış ve herkes silme 16 yıl ceza almamış mıydı?

Oysa savunmalar uzun tutulsaydı, şimdi onlar da Ergenekon sanıkları gibi serbest kalmış olacaklardı..

Sözün özü, haksızlıklara uğramış bir Albay Üçok ile cüssesine bakmadan büyük iktidar oyunlarına girişmeye kalkışan ve bu uğurda her yolu mübah sayan bir İşçi Partisi bulunur..

Yeter ki " Ergenekon "dan " Ötüken " çıkarmaya,

Dün kalan Pilavdan Aşure Kaynatmaya karar vermiş birileri olsun...


Açık İstihbarat @ 2014

http://acikistihbarat.com/Sayfalar/haberdetay.aspx?id=10478


..


BİR PERİNÇEK KLASİĞİ..,


Bir Perinçek Klasiği 



Açık İstihbarat
Tarih:07/04/2014 
Türü:İç Politika 


 Doğu Perinçek; " Ergenekon" sürecinde her türlü operasyona alet olan çamur risalesi Akit'e konuştu :

" Cemaat'e karşı Erdoğan'la birlikte olacağız "

1970'li yıllar: Doğu Perinçek binlerce gencin ölümüne sebep olan sağ-sol saflaşmasında, sol içinde teorik söylemde köylü tabanlı ve anti sovyetik bir kır gerillası cephesi açarak Türkiye'nin kan ile sınavına katkı sundu.  


 
www.acikistihbarat.com
06.04.2014


Doğu Perinçek; " Ergenekon " sürecinde her türlü operasyona alet olan çamur risalesi Akit'e konuştu :

"Cemaat'e karşı Erdoğan'la birlikte olacağız"

1970'li yıllar: Doğu Perinçek binlerce gencin ölümüne sebep olan sağ-sol saflaşmasında, sol içinde teorik söylemde köylü tabanlı ve anti sovyetik bir kır gerillası cephesi açarak Türkiye'nin kan ile sınavına katkı sundu. 

1980'li yıllar: Doğu Perinçek'in öncülüğündeki Aydınlık hareketi, 12 Eylül darbesinin mimarı ve Türkiye'yi 12 Eylül rejimine götüren Gladyo eylemlerinin patronu NATO'ya açıkça bağlılık ilan etti. Darbeden haftalar önce sol örgütlerin haritası Aydınlık gazetesinde yayımlandı. Solcular isim isim, adres adres hedef gösterildi. Bu harita  kanlı 12 Eylül tutuklamalarında en büyük rehber oldu.

1990'lı yıllar: Kanlı terör örgütü PKK'nın meşrulaştırılıp sisteme monte edilme projesinin başlatıldığı yıllardır. Doğu Perinçek "gazeteci" sıfatıyla ve üzerinde gerilla giysileri olduğu halde  Bekaa Vadisi'ne gitti; o meşhur röportajla Türkiye Cumhuriryeti Devleti adına Öcalan'a "Türklerin" kucağını açtı.

Perinçek'in çıkardığı 2000'e Doğru Dergisi ; PKK için "gerilla", "kürdistan" ve "şehitler" ifadelerini ilk kullanan yayın organı oldu.

2000'li yıllar: PKK'nin sisteme iliştirilmesi projesinin diğer ayağı olan Ergenekon operasyonlarının başlamasından tam 9 ayönce Doğu Perinçek'in Aslı Aydıntaşbaş'la görüşmesinde "Ergenekon" adlı belge gündeme geldi. Aydıntaşbaş, belgeyi Perinçek'e verdiğinde, "Ergenekon" operasyonunda kullanılacak önemli bir belge yerini bulmuş oldu. 

(Açık İstihbarat: Yazıdaki, "Ergenekon" belgesinin Perinçek tarafından Aslı Aydıntaşbaş'a verildiği yönündeki maddi hata düzeltilmiştir.Bu maddi hata; yazının, Perinçek'in her dönem  kritik noktalarda bulunduğu ve Akit gazetesine verdiği röportajın, katille röportajı gibi tarihi bir hata olduğu tespitini değiştirmemektedir.)

Ve 7 Nisan 2014: Cemaat-AKP kavgasının Silivri duvarlarında yarattığı çatlaktan"özgürlüğe" süzülen Perinçek, Amerikancı-İslamcı-Faşist iktidarın en azgın yayın organı Akit gazetesine "Cemaat'e karşı Erdoğan'la birlikte olacağız" dedi...

Perinçek'i tanıyanlar açısından bunun anlamı şu: 

"Hazır olun, Türkiye'yi yeni operasyonlar bekliyor...."

Açık İstihbarat @ 2014


http://acikistihbarat.com/Sayfalar/haberdetay.aspx?id=10477

..


Tapelerdeki Ses Montajı İddialarına Bilimsel Cevap



Tapelerdeki Ses Montajı İddialarına Bilimsel Cevap 



Mustafa Altıoklar
Tarih:19/03/2014
Türü:İç Politika 


Kayda alınmış konuşma seslerinde montaj olup olmadığı bilimsel olarak aşağıdaki parametrelere bakılarak değerlendirilebilir.

1) DİP SES
2) SES TONU
3) SES VURGUSU
4) SES REZONANSI
5) SES EKOSU
6) SES ŞİDDETİ
7) SES BİNMESİ
8) PSİKOLOJİK DURUM 
9) KONUŞMA HIZI 

 
www.acikistihbarat.com
20.03.2014



Kayda alınmış konuşma seslerinde montaj olup olmadığı bilimsel olarak aşağıdaki parametrelere bakılarak değerlendirilebilir.

1) DİP SES
2) SES TONU
3) SES VURGUSU
4) SES REZONANSI
5) SES EKOSU
6) SES ŞİDDETİ
7) SES BİNMESİ
8) PSİKOLOJİK DURUM 
9) KONUŞMA HIZI 

Aynı kişi, farklı zamanlarda, farklı amaç ve/veya mana adına aynı kelimeleri kullanmış olsa bile yukarıda sayılan parametrelere bağlı olarak kelimenin ve sesin karakteri değişir. Bu değişiklikler dinlediğimiz tapelerde montaj olup olmadığı kesin yargısına varmamızı sağlayacak netliktedir. Bu parametreleri kısa kısa ve tek tek inceleyelim.

1. DiP SES:  Her ortamın ayrı ve kendine özel bir dip sesi vardır. Bu yazıyı okurken içinde bulunduğunuz ortamda gözlerinizi kapatıp çevre seslerine konsantre olun. Örneğin hastanede çalışıyorsanız dip sesler farklı, okuldaysanız farklı, kütüphanede farklı, bankada farklı, Şişli'deki evde farklı, Üsküdar'daki evde farklı, galata köprüsünde farklı, fatih köprüsünde farklıdır.Üstelik bu ortamların farklı zamanlarda bile farklı dip sesleri vardır. 

Sabah farklıdır mesela galata köprüsü sesi, gece farklıdır. Ofis ortamınız da, hastane de öyle. Yazın da farklıdır, kışın da. Sadece dışarıdaki cırcır böceği, ya da kar fırtınası farklılaştırmaz dip sesi üstelik. ortamda bulunanların giysilerinin kumaş hışırtısı bile, ses emici özellikleri bile farklılaştırır ortam sesini. 

Bunlar gibi çoğaltılacak on binlerce permutasyon açıkça ortaya koymaktadır ki;  dip ses devamlılığı, bir tapenin montaj olup olmadığının en önemli göstergelerindendir. Üstten konuşan sesleri montajlasanız bile ortam sesi montajlanamaz. 

Ortam seslerini. kesemezsiniz, silemezsiniz, ses sıçrar, ses kırılır. Seloteybi sayfayı yaralamadan sökemediğiniz gibi, dip sesi, üstteki konuşma sesinden ayıramazsınız, sıyıramazsınız. Böyle bir teknoloji bu güneş sisteminde mevcut değildir. 

Son günlerdeki örneklere dönecek olursak, karşılıklı konuşan kişilerin içinde bulundukları ortam her ne ise, dip seslerde sıçrama yoktur, kesinti yoktur. Dip sesler açısından 17 Aralık süreci tapelerinde MONTAJ YOKTUR.

2. SES TONU: Aynı ortam içinde; aynı cümleyi aynaya dönük söylesen farklı, duvara dönük söylesen farklı, perdeye dönük söylesen farklı ses çıkar. Ayna, cam, mermer, metal gibi dokular sesi hiç emmeden aynen yansıtır. Duvar, ahşap, toprak gibi dokular sesi kısmen emer, kısmen yansıtır ve farklı yansıma olur. Perde, kumaş, koltuk varsa ağzınızın yakınında, önünde, ses çoğunlukla emilir, yansınmasıyla boğuk bir ses verir, yani farklıdır. 

Örneğin diyelim başbakansınız ve ekonomi bakanınızla yaptığınız bir konuşmada "bunlar milletin paraları. yetim hakkı yedirmem" cümlesi geçti ve cümlenizi içinde bulunduğunuz VIP aracınızın camından dışarı bakarak söylediniz. 

Başka bir konuşmanızda ise diyelim ki; "enflasyonu sıfırla. bu bizim görevimizdir" dediniz. Bu konuşmayı da diyelim ki aynı protokol yolunda, aynı VIP aracın içinde, hemen hemen aynı standart ısı, basınç, nem ortamında yaptınız. Ve fakat bu kez önünüzdeki koltuğa doğru konuştunuz. Diyelim ki bu iki konuşma dinlendi ve kötü niyetli birisi çıktı, bu iki cümleyi montajlayarak "paraları sıfırla" cümlesini oluşturdu. 

"paraları" kelimesiyle "sıfırla" kelimesinin ses emilim ve yansımaları cam ve koltukta değiştiği için arada ton farkı oluşur ve ortalama bir insan kulağı bile bunu ayırt eder. Evde deneyebilirsiniz. Özetle bir cümleyi bir konuşmadan, birini diğerinden alsanız ve montajlasanız, aradaki ses tonu devamlılığındaki sıçrama ve kırılmalar sizi ele verir. Ses tonları açısından 17 Aralık süreci tapelerinde MONTAJ YOKTUR

3. SES VURGUSU: Kültürel ve sosyal alışkanlıklara bağlı olarak cümle kuruluş yapısından, sözcük vurgulamaya kadar ses vurgusu kişiden kişiye değişir. Bununla birlikte aynı kişi bile kurduğu bir cümlenin içinde aynı kelimeyi iki kere kullansa, kelimenin yerine göre vurguyu farklı kullanır. Kelime cümlenin sonundaysa, ses kapanır. 

Aynı kelime cümlenin sonundaysa ama cümle soru cümlesiyse, aynı kelime bu kez ses yukarı yönlenerek açık olarak sonlanır ki, karşımızdaki cümle sonunda görünmeyen soru işaretini anlasın. 

Hal böyle olunca, farklı zamanlarda, farklı vurgularla kullanılmış kelimeciklerin  cımbızlanmasıyla kelimeleri arka arkaya dizerek pürüzsüz bir cümle kuramayacağınız açıktır.

Ses vurgusu açısından 17 Aralık süreci tapelerinde MONTAJ YOKTUR

4. SES REZONANSI: Rezonans, birbiriyle ilişkili küçük kuvvet ve etkilerin toplanması sonucunda daha da büyük etkiler yaratmaktır. Örneğin gitar, keman, ud gibi çalgıların gövdelerindeki deliğin altındaki boşluk, tellerden çıkan sesin yüksek çıkmasına neden olur. İnsanda sesin rezonansında ise gırtlak, ağız, burun boşlukları kişiden kişiye değişerek sese karakteristik özellik kazandırır. 

Bir kişinin farklı zamanlarda yapılan ses kayıtlarında aynı rezonansı verebilmesi için asla, nezle olmaması, farenjit, larenjit gibi toplumda oldukça sık görülen üst solunum yolları enfeksiyonlarına hiç yakalanmaması gibi bir insan üstü durum gerekmektedir. Dişler sağlam, diş etleri sağlam, sinüsler ömür boyu açık olmalıdır. Yukarıda anılan değişkenlere, rezonansı etkileyecek değişiklikleri de ekleyecek olursanız, farklı zamanlarda cımbızlanmış kelimeleri arka arkaya dizerek pürüzsüz bir cümle kuramayacağınız açıktır. 

Rezonans açısından 17 Aralık süreci tapelerinde MONTAJ YOKTUR.

5. SES EKOSU: Sesimiz yatak, yorgan, kalın perde, halı olan yatak odasında farklı, asansörde farklı, hamamda farklı eko yapar. Ses çevre dokulara çarpınca ya emilir, ya yansıtılır. İçinde bulunduğumuz ortama bağlı olarak yankılanması telefonda dahi olsa karşı taraftan kolayca anlaşılır. 

Çoğunuz tuvaletten telefonla konuşurken karşımızdakinden "nerdesin sen?" sorusunu duymuşuzdur. Bu soru aslında nerede olduğumuz anlaşılmasına rağmen karşımızdakinin kibarlığından dolayı "nerdesin?" diye sorulmuştur. 

Tuvalet örneğinden devamla bir bildiğiniz örneği de geliştirmek isterim. "Sifonu mu çektin sen?" sorusuyla da karşılaşmışızdır neredeyse hepimiz. 

Buradaki örneği eko için değil, dip ses için verdiğimi anlamışsınızdır. Maddemizin aslına dönersek, yüksek tavanlı bir odanın ekosu farklıdır, araba içinin farklı. İçinde bulunduğumuz ortamdaki eko  değişikliklerini de hesaplarsanız; farklı zamanlardan cımbızlanmış kelimeleri arka arkaya dizerek pürüzsüz bir cümle kuramayacağınız da açıktır. 

Ses ekosu açısından 17 Aralık süreci tapelerinde MONTAJ YOKTUR.

6. SES ŞİDDETİ: İçinde bulunduğumuz ortamdaki diğer seslerin sesimizi boğmaması için, şiddetimizi artırırız. Şiddetin artması, sesin enerjisini artırdığı gibi rengini de değiştirir. Vurgularımızı, cümle sonlandırmalarımızı değiştirir. 

Örneğin şu anda oturduğunuz yerden: "oğlum sana ne diyorum, sen ne anlıyorsun?" diye bir cümle kurun, alçak sesle... Şimdi de aynı cümleyi biraz daha yüksek sesle kurun... ve şimdi de aynı cümleyi daha da yüksek sesle kurun ve kendi sesinizi dinleyin her seferinde. 

Ve şimdi buyurun bu üç cümledeki aynı kelimeleri birbirine karıştırarak yeniden yapılandırın. Araya başka bir sözcük almamanıza, vücut pozisyonunuzu değiştirmemenize, yüzünüzün yönünü çevirmemenize, ısı, nem değişiklikleri olmamasına, aynı solunum sistemi sağlık durumunuza, aynı psikolojik yapınıza rağmen  cımbızlanmış kelimeleri arka arkaya dizerek pürüzsüz bir cümle kuramadığınızı görürsünüz. 

Ses şiddeti açısından 17 Aralık süreci tapelerinde MONTAJ YOKTUR.

7. SES BİNMESİ: Biz filmciler, çekim sırasında oyuncuların birinin cümlesini bitirmeden, diğerinin onun sesinin üstüne konuşmasını istemeyiz. 

Çünkü çekimler bitip sıra montaja geldiğinde bu çözümlenemeyen bir sorun olarak karşımıza çıkar. 

Örneğin kadın oyuncunun cümlesini; çekimin diyelim ki ikinci tekrarından almak istiyoruz ve karşısındaki erkek oyuncunun konuşmasını ise oyununu daha çok beğendiğimiz için dördüncü tekrardan kullanacağız. Ama ne var ki oyuncular her iki çekimde de seslerini üst üste bindirmiş olsun. Böyle bir durumda kadın oyuncunun görüntüsünü 2.tekrardan, erkek oyuncunun görüntüsünü ise 4.tekrardan alırsanız -ki böyle olsun istediğinizi var saydık, ses konusunda sorun yaşayacaksınız demektir. 

Çünkü üst üste binen sesler birbirlerinden ayrıştırılamaz, sayfayı yaralamadan seloteybi sökemediğiniz gibi. 

Özetle tapelerdeki seslerin üst üste binmelerine (over lap) bakarak dahi, farklı zamanlardaki konuşmalar olmadığını anlamak hiç de zor değildir. Baba-oğul, ya da Bakan-Gazeteci konuşmalarındaki over lap'lere bakarak net bir sonuca varılabilir. 

Ses binmesi açısından 17 Aralık süreci tapelerinde MONTAJ YOKTUR.

8. PSİKOLOJİK DURUM: Farklı psikolojik durumlarda, aynı sözcükler, aynı ortamlarda ve ortam koşullarında dahi farklı titreşimlerle çıkar ağızdan. Bir cümlenin başıyla sonundaki psikolojimiz değişiyorsa ve bununla birlikte başta da, sonda da aynı sözcük kullanılsa bile titreşim farkı oluşur. 

Bu daraltılmış örnekten yola çıkarak; ses özelliğinin yukarıda anlatılan iklim, ortam, pozisyon farklılıklarından doğacak değişimlerine, psikolojik durum değişikliğinin de eklenmesiyle, farklı zamanlarda kullanılan sözcüklerin bir araya getirilerek montajlanamayacağı aşikardır. 

Tansiyonumuz yüksekken sesimiz farklı, düşükken farklı, şekerimiz yükseldiğinde farklı, düştüğünde farklı, midemiz yanarken farklı, başımız ağrırken farklıdır. Bu sayılan fiziksel bozukluklar, bir önceki makalede anlatılan sesin oluşmasında direk etkili organ ve dokuları değil, psikolojimizi değiştirdiği için sesimizin karakterini değiştirir. Bu kadar değişken psikolojik yapılarımıza, ortam değişikliklerini de eklerseniz; farklı zamanlardan cımbızlanmış kelimeleri arka arkaya dizerek pürüzsüz bir cümle kuramayacağınız açıktır. 

Psikolojik devamlılık açısından 17 Aralık süreci tapelerinde MONTAJ YOKTUR.

9. KONUŞMA HIZI: Vaktimizin azlığına ya da çokluğuna; telaşımıza ya da sakinliğimize ve elbette fiziksel ve psikolojik durumumuza bağlı olarak konuşma hızımız değişir. Bu değişkenler bir yana, herkesin kendine özgü bir konuşma hızı alışkanlığı vardır. 

Bu hız bazen arka arkaya gelen kelimelerin biri bitmeden diğerine sesi bağlayacak kadar hızlı olabilir. Bu yapışık kelimelerin arasına girerek birbirinden ayırmak ve farklı zamanlarda, farklı ortamlarda kurulmuş cümlelerin arasına yerleştirmek imkansızdır. Örneğin ben; "Mustafa Altıoklar" derken genellikle ortadaki a'ları yuvarlar ve "Mustafaaltıoklar" şeklinde iki kelimeyi bağlarım ve hemen hemen 100 kişiden 99'u; "Mustafa?" diye sorarak devamını anlamadığını ifade eder. 

Mevcut güneş sistemimizde hiçbir teknoloji benim "mustafaaltıoklar" olarak kurduğum yapının arasına girip iki kelimeyi ayırarak "Mustafa" ve "Altıoklar" olarak ayrı ayrı cümlelerin içine yerleştiremez. 

Ya birincinin sonundaki "a"dan, ya da ikincinin başındaki "a"dan vazgeçmek zorundadır. Yani ya; "Mustafa" ve "ltıoklar" gibi ayırabilir, ya da; "mustaf" ve "altıoklar" olarak ayırabilir. Kaldı ki, bu ayrımda bile sonda ya da başta bir ses "hık"laması olur. 


Konuşma hızı açısından 17 Aralık süreci tapelerinde MONTAJ YOKTUR

SONUÇ: 17 Aralık süreci tapelerinde DUBLAJ ya da MONTAJ YOKTUR.


Açık İstihbarat @ 2014

http://acikistihbarat.com/Sayfalar/haberdetay.aspx?id=10472


.