30 Eylül 2018 Pazar

Türkiye Dönüşüme Zorlanıyor.,

Türkiye Dönüşüme Zorlanıyor.,




ARMAĞAN KULOĞLU.,
Türkiye dönüşüme zorlanıyor
oakuloglu@gmail.com
29 Ocak 2011












    Tek kutuplu dünya düzeninde hegemonik düşünceler ortaya çıkmış, küreselleşme denen, uluslararası sermayenin, baskın kültürün hüküm sürdüğü, mal, hizmet ve sermayenin sınır tanımadığı, egemenliğini muhafaza etmeye çalışan ulus-devletlerin hedef haline geldiği bir ortam doğmuştur.Bu ortamda, Türkiye’nin de içinde bulunduğu geniş bir coğrafyada jeopolitik bir boşluk oluşmuştur. Bu coğrafya, dünya hâkimiyet düşüncesinde önemli yer oluşturan Büyük Orta Doğu bölgesidir. ABD tarafından, bölgede kontrolün sağlanabilmesi için BOP adı altında bir proje uygulamaya sokulmuştur. 

Projede Türkiye’ye de sahip olduğu özelliklerinden dolayı yeni roller biçilmiştir. Yeni roller, var olan tehditleri arttırmış ve yeni şekillere dönüştürmüş tür.Türkiye’nin projedeki önemi; NATO üyesi, AB aday ülkesi olması, Batı içinde kabul edilmesi, nüfusunun %99’unun Müslüman olması, belirtilen coğrafyadaki ülkelerle kültürel benzerlikleri ile tarihî ilişkilerinin bulunmasından kaynaklanmaktadır. 

Projede, Türkiye’nin, kendi amaçlarına uyum sağlayacak bir şekle dönüştürülmesi ve gücünün kontrol edilebilir olması düşüncesi de yer almıştır.Varlığını ulus-devlet, üniter-devlet, laik-devlet esaslarıyla sürdüren Türkiye, açıklanan bu düşüncelerle, dış güçlerin etkisi ile dönüşüme zorlanmaktadır. Bu süreçte, etnik farklılıklar ile dinî duyguların istismar aracı olarak kullanıldığı, hedefin de Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kuruluş felsefesi ve benimsediği yapı olduğu anlaşılmaktadır.Bu değişim ve dönüşümde, ulus-devlet ve üniter devlet anlayışının bozulması için etnik bölücülük ön planda tutulmuştur. Bu bölücü tehdit terörle başlamış, siyasetle devam etmektedir. Terörden kurtulmak için açılım adıyla başlatılan girişim, tehlike yaratmıştır. Mevcut anayasanın değiştirilmesi ile dönüşümün sağlanamayacağı anlaşıldığından, yeni bir anayasanın yapılması ülke gündemine getirilmiş tir.Türkiye’nin rolünü gerçekleştirebilmesi için, bölge ülkeleri ve İslam dünyası ile iyi iletişim kurması, ancak Demokratik ve hukuk devleti anlayışını muhafaza etmesi, laik-devlet anlayışından kısmen İslamî yaşam tarzına doğru bir görünüm alması,  “Ilımlı İslam” olarak adlandırılan bir yapı ve davranış biçimini benimsemesi düşünülmüştür. 

Bu nedenle, iç siyasetin ve dinî hassasiyetlerin kullanılması gündeme gelmiştir.  

 Yeni Anayasa düşüncesi, bu yaklaşımı da kapsamaktadır.İki yönlü tehdit altında olan Türkiye’nin, bu tehditlere karşı, savunma mekanizmalarını harekete geçirmesi doğaldır. Devletin savunma mekanizmaları anayasal kurumlardır. Değişimi ve dönüşümü gerçekleştirmek isteyen güçlerin, savunma mekanizmalarını etkisiz hale getirmeyi planlandığı ve bu maksatla psikolojik bir propaganda sürecini başlattığı kıymetlendirilmektedir. 

  Psikolojik propagandada öncelikle TSK’nın, sonra da yargı sisteminin esas alındığı algısı mevcuttur. Neticede kurumların, amacın önünde engel olmaktan çıkarılarak, kurulması istenen sisteme uyumlu hale getirmesinin düşünüldüğü değerlendirilmekte dir. İmkânsızlık tan dolayı bilgi sahibi olamamaktan, yanlış yönlendirilmekten, olumsuz propagandaya maruz kalmaktan, dış baskılar veya iç siyasî kaygılar gibi çeşitli nedenlerden dolayı olayları doğru teşhis edemeyen ve tehlikeyi fark edemeyenler olabilir.Hatta değişim ve dönüşümü, ileri demokrasiye geçiş olarak nitelendirenler de bulunabilir. 

Ancak ülkenin varlığı, bütünlüğü, güvenliği, ulus-devlet ve üniter yapısı ile cumhuriyet ilkeleri ciddi tehlike altındadır.Bilmeyerek veya istemeyerek de olsa bu sürece destek veren veya sürecin içinde olanların, tehlikenin farkına varmaları önem arz etmektedir.Türkiye, tehlike ve tehditleri bertaraf edebilecek güçtedir. 

Bu gücü tarihî geçmişinden, gelenek ve göreneklerinden, kültürel yapısından, milletinin duygularından, coğrafyasından, jeopolitik öneminden, anayasal kurumlarından, laik, demokratik ve sosyal hukuk devleti anlayışından ve Atatürkçü düşünce sisteminden almaktadır. Ulus-devlet, laik-devlet, üniter yapı mutlaka korunması gereken değerlerdir.Türkiye’nin enerjisini, çeşitli düşüncelerle dışarıdan destekli veya desteksiz iç çekişmelere harcaması, güvenliği olumsuz yönde etkilemektedir. 

Bu zararlı düşüncelerin, aklı ve mantığı esir almasına müsaade edilmemelidir. 

Türkiye Cumhuriyeti’nin tasfiyesini esas alan girişimlerden vazgeçilmeli, ülkenin kutuplaşmasına, vatandaşların ayrışmasına ve ortamın gerginleşmesine 
imkân tanınmamalı, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin değişimine ve dönüşümüne yol açılmamalıdır.  


Kaynak Yeniçağ: Türkiye dönüşüme zorlanıyor - 
Armağan KULOĞLU 

http://www.yenicaggazetesi.com.tr/turkiye-donusume-zorlaniyor-16753yy.htm

***

29 Eylül 2018 Cumartesi

İsrail Türkiye'yi işgal ediyor, siyaset ve bürokrasi kadroları uyumaya devam ediyor!

İsrail Türkiye'yi işgal ediyor, siyaset ve bürokrasi kadroları uyumaya devam ediyor!



TÜRKİYE'DEKİ HANGİ BÜYÜK HOLDİNGE BAĞLI ŞİRKET İSRAİL 
TARAFINDAN PİYON OLARAK KULLANILIYOR? 

İSRAİL'İN GAP SENARYOSUNU DUYMAYAN KALMADI!.. 
İSRAİL, 
GAP'TA ARAZİ ALIMLARINDA PİYON OLARAK KULLANDIĞI 
TÜRK VATANDAŞLARINA, ÖZEL BİR ANLAŞMA İMZALATIYOR.

Şu ana kadar bu anlaşmalarla ilgili yazılı bir detay medyaya yansımadı. 
Ancak askeri kaynaklar işin detaylı boyutunu mercek altına aldılar bile. 
İşte ayağımızdan kayan topraklara İsrail adına yardım edenler...

     Ayak basacağınız her yer sizin olacak. Sınırlarınız çölden Lübnan'a, Fırat Irmağından Akdeniz'e kadar uzanacak. Hiç kimse size karşı koyamayacak. 
     Tanrımız RAB, size verdiği söz uyarınca, ayak basacağınız her yerde dehşetinizi korkunuzu saçacaktır.

Tevrat'ta sınırları çizilen "Vaadedilmiş Topraklar"a dönerek tarihsel amaçlara ulaşan Yahudiler, kutsal kitapta kendilerine Tanrı tarafından sunulduğuna inandıkları sınırlar için, tüm dünyaya meydan okuyarak faaliyetlerini sürdürmektedir. 

Bu faaliyetler kapsamında, GAP bölgesinde yaptıkları hararetli çalışmaların Türk istihbarat raporlarına girmesiyle birlikte, bölgede yeni bir süreç oluşmuş ve Güneydoğu topraklarında; istihbarat kaynakları, Yahudi lobiciler, uluslar arası şirketler ve Yahudi asıllı Türk vatandaşlarının da içinde bulunduğu kıran kırana bir mücadele başlamıştır.

    Konya'nın Karapınar ilçesinin Askeri Stratejik Bölge olduğunu herkes biliyor. Bu alanda uluslar arası askeri atışlar yapılır. Ayrıca bu alan Kara Kuvvetleri Komutanlığı'nın bulunduğu yerdir...

    İşte burada yeni bir gelişme yaşanıyor. İsrailli işadamları 'Tarımsal İşbirliği ve Kalkınma Projesi' adı altında bir çalışma başlattılar. Ve bölgede bu çalışmayı yürütmek için 40 bin dönüm arazi kiraladılar. Bu işe aracılık eden ise Karapınar İlçesi Ereğli Belde Belediye Başkanı ile 3 bölge milletvekili... İddiaya göre, İsrail buraya da teknoloji getirecek. Stratejik yer olan Karapınar'a...

İsrail'in GAP kapsamında Şanlıurfa iline yönelik faaliyetleri içinde bu detaylar dikkat çekiyor:
· Şanlıurfa ili nüfusuna kayıtlı vatandaşlar adına alınan toprakların İsrail şirketleri tarafından uzun süreli olarak kiralandığı, 'Haim' isimli bir kişinin köy köy dolaşarak toprak alma yönünde girişimlerde bulunduğu öğrenilmiştir.
· Türkiye'de saygın ve büyük bir kuruluş olan bir gruba bağlı olan "K.-A" şirketi ile ilgili olarak;
· K.-A'nın; Şanlıurfa-Mardin yolu üzerinde bulunan ve İ.D., F.D., B.D, N.D, M.E.D, M.Y.D., M.N.D adlı kişilerin ortak olduğu araziyi yüksek bir fiyata İsrail'liler adına satın aldığı,
· Anılan şirketin Yönetim Kurulu Başkanı C.S. tarafından yapılan bir açıklamada; Nisan 2003'den beri sürdürülen çalışmalar çerçevesinde Şanlıurfa-Mardin yolu üzerindeki hayvancılık ve besi çiftliği kompleksinin inşaatına başlanarak arazi hariç 17 milyon ABD doları yatırım öngören bu projeyle, ortalama 1.000 adet inek besiciliği, yılda 9 milyon süt üretimi ile besiciliğe hizmet verecek yem bitkileri tarım için entegre bir tesis planladığının ifade edildiği
· Şirkette çalışan Türk memur ve işçilerin çalışma alanları dışında bir yerde bulunmalarının yasaklandığı, yasaklara uymayanların ise işten çıkartıldığı.....

Listede buna benzer birçok çarpıcı faaliyetler bulunuyor. Önümüzdeki günlerde İsrail'in GAP yelpazesini aktarmaya devam edeceğiz. Sadece İsrail'in faaliyetlerini değil, Kürtler ile ilgi çok şaşırtıcı bir iddiayı da beraberinde vereceğiz.


BU İŞTE BİR MİT YENİĞİ VAR.,



BU İŞTE BİR MİT YENİĞİ VAR.,

Oyun Bozan Arşivi: 
Behiç Gürcihan
Ekim 2004 - Şubat 2005



Son 6 ayda eski 5 MİT mensubunun ölmesi teşkilatta özel ekip tarafından incelenmişti. Son olarak Bodrum'da başına sıkılan üç kurşunla hayatına kaybeden eski MİT görevlisi Haluk Akter'in ölümü, birinci MİT raporunu da yeniden gündeme getirdi.

Akter'in de bu rapordaki bilgilerde rolü olduğunu belirten TBMM Susurluk Komisyonu üyesi eski bakan Fikri Sağlar, "MİT mensupları Hiram Abas, Cengiz Abaoğlu, Ferdi Tamer, Ertuğrul Berkman ve Haluk Akter, suikast sonucu ya da kuşkulu biçimde öldü. Hepsi MİT raporuyla ilintiliydi" dedi.

Sağlar, GAZETEPORT'a yaptığı açıklamada, Bodrum'da öldürülen Haluk Akter isminin, TBMM Susurluk Komisyonu çalışmaları sırasında gündeme geldiğini belirterek şunları söyledi: ''Birinci MİT raporunu, Müsteşar Hayri Ündül'ün isteği üzerine Mehmet Eymür hazırladı. Teşkilat içinden destek ve bilgi aldı. Biz Komisyon olarak Dündar Kılıç ve MİT eski İstanbul Bölge Başkanı Nuri Gündeş'in bilgisine başvurduk. MİT görevlileri Haluk Akter ve Cengiz Abaoğlu ile ilgili sorular yönelttik. 28 Ocak 1997 günü komisyonda Gündeş'e bu ismi sorduk ve Abaoğlu'nun öldüğünü o zaman öğrendik. Gündeş, Abaoğlu'nun MİT'te Kaçakçılık Şubesi Müdürlüğü yaptığını açıkladı. Dündar Kılıç ise, Haluk Akter'i tanımadığını söyledi. Oysa şimdi Akter'in eşi açıklama yapıyor ve kocasının Dündar Kılıç ile çok içli dışlı olduğunu anlatıyor''

YA ÖLÜM YA TASFİYE

Birinci MİT raporunun hazırlanmasında katkıları olan Müsteşar yardımcısı Hiram Abas ile Ferdi Tamer ve Haluk Akter'in silahlı saldırı, MİT görevlisi Ertuğrul Berkman'ın da kuşkulu bir trafik kazası sonucu öldüğünü hatırlatan Sağlar ''Cengiz Abaoğlu'nun öldüğünü de Nuri Gündeş bize açıklamıştı. Bu rapor MİT içindeki çatışmayı da ortaya çıkardı. Derin ilişkileri rahatsız etti. Komplo teorisi de denilebilir ama raporun hazırlanmasına rolü olanlar, birer ikişer öldü. Hayatta olanlar ise tasfiye edildi'' dedi.

Birinci MİT raporu olarak bilinen ve 1987 yılında basına yansıyarak uzun süre gündemde kalan "Banker Bako Olayı, Polis İçindeki Çekişme ve Yeraltı- Polis- Kamu Görevlileri İlişkileri" isimli istihbarat raporu büyük tartışma yaratmıştı. Dönemin Başbakanı Turgut Özal, Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkanı Kutlu Savaş'ı görevlendirip, geniş çaplı bir soruşturma yaptırmıştı.

TBMM Susurluk Komisyonu üyesi eski bakan Fikri Sağlar, son MİT mensuplarının ölümünün 1. MİT raporuyla ilintili olduğunu savundu.

http://www.internethaber.com/bu-iste-bir-mit-yenigi-var-338724h.htm

***

"Sayın Öcalan'ın Aldığı Kelleler" ve Hedefteki TSK


"Sayın Öcalan'ın Aldığı Kelleler" ve Hedefteki TSK

www.acikistihbarat.com

Fatma Sibel Yüksek
19.03.2007
 
Emekli Orgeneral Hurşit Tolon , geçenlerde Ankara'da 

"Satılmış aydınlar TSK ile uğraşıyor" dedi... 

Son zamanlarda söylenmiş en doğru ve en doğrudan söz... 

İster "asker yanlısı" ister "statükocu" , ister "gerici" desinler, umurumda değil. Hurşit Tolon, milletin zaten farkında olduğu bir gerçeği, lafı hiç evirip çevirmeden dile getirdi... 

"Satılmış aydınlar" marifetiyle gerçekleştirilen milli devleti yok etme ve misak-ı milli sınırlarını ortadan kaldırma girişimlerinin pek çok örneği var.. 

En sonuncusu "andıç" olayıdır... 

Biliyorsunuz, TSK'nın basın için yeni bir "andıç" hazırlayıp, gazetecileri "bizden olanlar-olmayanlar" şeklinde sınıflandırdığı iddia edildi. Bu belgenin "gerçek" olup olmadığına yönelik çeşitli kuşkular var. 

Herneyse, bu belge "pensilvanya grubu medyasına mensup" Nokta dergisi tarafından yayımlandı. 

Haberi yazan gazeteci Ahmet Şık, meslek arkadaşımdır. Radikal gazetesinde bir dönem beraber çalıştık. Dürüst, çalışkan ve emekçi karakterli bir insandır. Eline böyle bir belge geçen hiç bir gazeteci haber yazmamazlık yapamaz. Onun için, Ahmet bu tartışmaların dışında tutulmalıdır. 

Ama... 

Ama, biz şunu biliyoruz ki; böyle bir belgenin (sahte veya değil) basına sızdırılması TSK'yı hedef alan büyük bir kampanyanın ilk adımıydı. 

Seçilen zamanlama da mükemmeldi. 

Askerler Erdoğan'ın "Atatürk'ün koltuğuna oturması" fikrinden son derece rahatsızken, cumhurbaşkanlığı seçimi için aday bildirme süresine bir ay kalmışken ve artık Türkiye'yi bölme provasından başka hiç bir şey olmadığı kesin olarak bilinen "Nevruz kutlamaları" yaklaşmışken... TSK, hedef tahtasına oturtuldu. 

"Andıç"ın yayınlanması ile birlikte basında, Tolon'un söylediği "satılmış aydınlar" vasıtasıyla büyük bir kampanya başlatılacaktı. Ordunun "demokrasinin" önündeki tek engelin ordu olduğu haykırılacaktı, kin kusulacaktı, histeri krizleri geçirilecekti, 

"Ay İğreeenç!" diye efemine efemine yazılar yazılacaktı...

Ne kadar entel, dantel, pornocu, sivil itaatsiz, üçüncü cins, mikro milliyetçi faşist, marjinal vs. tip varsa; "Böyle bir ülkede yaşamaktan utanç duyuyorum!" diyerekten, "aydın tepkisi" ortaya koyacaktı. 

Sonra imza kampanyaları açılacaktı, derken devreye AB girecekti... Biliyorsunuz işte bu tür kampanyaların nasıl yürütüldüğünü... 

"Başbakanlık Andıçı" yayınlandı ve oyun bozuldu... 

Valla bundan sonra böyle..Andıça andıç, dosyaya dosya, kampanyaya kampanya... 

Biz burada "komplo teorileri" mi yazıyoruz? 

Hayır. 

Biz burada, Ankara'nın orta yerinde gözümüzün içine baka baka kurulan tezgahları yazıyoruz... 

AKP, seçim sandığından büyük bir oy farkıyla çıkacağına inanıyor. Cumhurbaşkanlığı da alınırsa, (Tayyip Erdoğan olsun olmasın farketmez) Türkiye'nin idari yapısını değiştirmeye yönelik temel kanunları çıkarmada hiç bir engel kalmayacak. 

Milli devletin yapısı zaten yeterince zafiyete uğratılmış, bu ülkeden başka gidecek yeri olmayanlar köşeye sıkıştırılmış..

Diktatörlük eğilimleri, sertlik denemeleri zaten başlamış vaziyette..

Olur olmaz problemler çıkaran yargı ile YÖK seçimden sonra çıkarılacak "yeniden yapılandırma" kanunları ile halledilecek... 

Geriye ne kaldı? 

Geriye TSK kaldı. Kısa vadeli hedef, bazı subayların emekliye sevkedilmesi. Bunun için sadece sayısal güce değil, kamuoyuna da ihtiyaç var. 

İyi ya işte, verin Nokta dergisine bir andıç, kampanya ufak ufak başlasın... Aklınızı sevsinler sizin...

"Türkiye her yönüyle kuşatılmıştır. Paranoya diyenlere buradan sesleniyorum bu paranoya değildir. Siz halktan sakladığınız için paranoya diyorsunuz" 

diyen Hurşit Tolon, bir de TSK yeminine dikkat çekiyor...

"Sayın Öcalan'ın aldığı kelleler" ha?

TSK yeminini çevirip çevirip tekrar okusunlar..

http://acikistihbarat.com/Haberler/398-Yazilar-%22Sayın%20Öcalan

***

Özal'ın 17 Yıllık yatırımı,HAŞİM KILIÇ

Özal'ın 17 Yıllık yatırımı,HAŞİM KILIÇ


Özal'ın 17 yıllık yatırımı,HAŞİM KILIÇ HAŞİM KILIÇ yeni Anayasa mahkemesi başkanı seçildi.

(O DÖNEMDEKİ YAZIŞMALARIMDAN ALINMIŞTIR)

Haşim Kılıç Anayasa Mahkemesi'nin yeni Başkanı 
      Anayasa Mahkemesi Başkanlığına Anayasa Mahkemesi Başkanvekili Haşim Kılıç seçildi.
      Tülay Tuğcu'nun yaş haddinden emekliye ayrılmasıyla boşalan Anayasa Mahkemesi başkanlığı için bir süredir devam eden seçimler bugün sonuçlandı. 
      Seçim sonucunda Başkanvekili Haşim Kılıç, Anayasa Mahkemesi Başkanlığı'na seçildi. Kılıç, saat 14.00'de Anayasa Mahkemesi'nde basın toplantısı yapacak.
      Kılıç, Anayasa Mahkemesi başkanlığı görevini 4 yıl sürdürecek. 
      Haşim Kılıç, 13 Mart 1950 tarihinde Kırşehir'in Çiçekdağı ilçesinde doğdu.İlk, orta ve lise öğrenimini Yozgat'ta tamamlayan Kılıç, 1968 yılında Eskişehir İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi'ne kaydoldu ve 1972 yılında mezun oldu. 
      1974 yılında Sayıştay Başkanlığı'nda denetçi yardımcısı olarak göreve başlayan Kılıç, denetçi, başdenetçi unvanlarını aldıktan sonra 1985 yılında Sayıştay Üyeliğine, beş yıl süren üyelikten sonra da 1990 yılında Cumhurbaşkanı murhum Turgut Özal tarafından Anayasa Mahkemesi Üyeliğine seçildi. 
      Kılıç, 7 Aralık 1999 tarihinde açık bulunan Anayasa Mahkemesi Başkanvekilliğine seçildi. Kılıç, 7 Aralık 2003 tarihinde yeniden bu görevi üstlendi.
      Evli ve dört çocuk babası olan Haşim Kılıç, Almanca biliyor.
--------------
Gençler belki anımsamazlar ama orta yaş ve üstü olanlar çok iyi bilirler. Canım ülkemde bir zamanlar tv izlemek günah idi.  Tabii o zaman henüz bazı tv kanalları henüz kurulmamıştı. İşte bu tv izlemenin günah olduğu günlerde muhterem bir kanalın açılması gündeme gelmiş ve o zaman büyük bir Türk büyüğü "Kanal...  den hisse alanlar cennetten de tapu almış olurlar" demişti.

Neyse konumuz bu değil. 

Şimdi Anayasa Mahkemesi başkanı seçilen Haşim Kılıç.İşte bu tv izlemenin günah olduğu dönemlerde Turgut Özal tarafından Anayasa Mahkemesi üyeliğine atanmak istendiğinde bazı münafıklar itira etmiş ve " o şahıs günah diye tv bile izlemiyor" demişlerdi de bir başka büyük Türk büyüğümüz olan Turgut Özal o zaman "ben kontrol ettirdim, evinin balkonunda tv anteni varmış" diyerek veciz bir şekilde konuyu değerlendirmişti. Yukarıda haberini okuduğunuz Haşim Kılıç işte o Haşim Kılıç' tır. 

Sakın gene azılarınız çıkıpta bu şahıs gericidir falan demesin. Adamın evinde tv bile varmış. 

E-Postamda paylaşılan bir yazıdan alınmıştır.
Ben de bazı ilaveler yapayım:
-----------
TEZİÇ'E KARŞI GÖRÜŞ BELİRTMİŞTİ

Kılıç, YÖK Başkanı Prof. Dr. Erdoğan Teziç'in, AİHM kararı nedeniyle türban konusunda anayasa değişikliği yapılamayacağı sözleriyle ilgili olarak, "İçtihatları, anayasa ve yasalara göre yapıyoruz. İçtihatın dayanağı olan anayasa değişirse, içtihat da değişir" diye konuşmuş idi.
BAŞKAN KILIÇ’IN EŞİ TÜRBANLI, KIZI DEĞİL
Anayasa Mahkemesi Başkanlığı’na seçilen Haşim Kılıç, kamuoyu gündemine ilk olarak evinde televizyon olup olmadığı şeklindeki polemiklerle gündeme gelmiş idi. Daha sonra eşinin türbanlı olması nedeniyle sık sık gündeme gelen Kılıç’ın iddialı bir masa tenisi oyuncusu olduğu öğrenildi.

17 Nisan 1993 tarihinde hayatını kaybeden Cumhurbaşkanı Turgut Özal ile son görüşen isimlerden birinin de Haşim kılıç olduğu ortaya çıktı. 16 Nisan 1993 tarihinde Turgut Özal’ın, Haşim Kılıç’ı akşam vakti Köşk'e davet edip konuştuğunu aktaran kaynaklar görüşmeyi, “Cumhurbaşkanı Özal ile gece geç saatlere kadar görüştü. Cumhurbaşknı ertesi sabah hayatını kaybetti” şeklinde vermişti.
Ayrıca Kılıç , Türkiye'de yasa ve anayasa yapma sorunu olmadığını belirterek ''uygulamada ve yargıç ahlakında sorun olduğunu'' söylemişti.

*********

Gönül Kılıç'a 2.5 milyar tazminat  
Yargıtay eski Cumhuriyet Başsavcısı Vural Savaş, Anayasa Mahkemesi Başkanvekili Haşim Kılıç'ın eşi Gönül Kılıç'a 2.5 milyar lira manevi tazminat ödemeye mahkûm oldu. Ankara 3'üncü Asliye Hukuk Mahkemesi, Savaş'ı, bir televizyon programındaki ‘‘Beni görünce başını halının altına soktu’’ sözleriyle kişilik haklarına hakaret ettiği gerekçesiyle, Gönül Kılıç'a manevi tazminat ödemeye mahkûm etti. Karar duruşmasında Savaş'ın avukatı Veli Devecioğlu davanın reddini istedi ancak kabul edilmedi. Savaş, hayatı boyunca doğruları söylediğini belirterek, ‘‘Sonucu neyse katlanırım. Esas hüküm henüz kesinleşmiş değil. Yargıtay onarsa kesinleşecek. Elbetteki hükmü temyiz edeceğim’’ dedi. 

Savaş, Kanal 6 Televizyonu'nda yayımlanan ‘Ceviz Kabuğu’ programında şöyle demişti:

‘‘Ben Başsavcı seçildiğimde, Anayasa Mahkemesi üyelerinin eşleri, kutlamak için bizim lojmana eşimi ziyarete gelmişler. Ben zili çalmam, kapıyı kendim anahtarla açarım. Kapının tam karşısında da salon var. İçeri girdim. Bir kadın beni görünce kendini yere attı, başını halıyla örtmeye çalıştı. Sara nöbeti geçiriyor sandım. Eşim koştu geldi. Ambulans çağırayım mı, diye sordum. Meğerse o kişi, Haşim Kılıç'ın eşiymiş, başı açıkken erkek eve girdi diye öyle davranıyormuş.'' 09.07.2001hurriyet.com.tr

***********
Turgut Özal'ın 17 yıl sonrasını görerek belkide yaptığı en uzun vadeli,en önemli yatırımlardan biridir ne malum?Ahmet Dursun

Anayaa mahkemesine email atmak için.

************
Yargıtay Onursal Cumhuriyet Başsavcısı Vural Savaş
Daha göreceğimiz çok şey var 
Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği' nin davetlisi olarak bir konferans vermek üzere Bodrum' a gelen Yargıtay Onursal Cumhuriyet Başsavcısı Vural Savaş, Haşim Kılıç' ın Anayasa Mahkemesi Başkanlığı' na seçilmesini yorumladı. " Atatürk' ün Kemiklerini Sızlatan Parti CHP" adlı kitabında bu konuya geniş yer ayırdığını belirten Savaş, " Hepimiz, şimdiden Haşim Kılıç' ı, Anayasa Mahkemesi Başkanı olarak selamlamaya hazırlanalım" diye yazmıştım da kimse inanmamıştı. Daha göreceğimiz çok şey var" dedi. Vural Savaş, Sözcü Gazetesi' nde önümüzdeki Salı günü yayımlanacak " Haşim Kılıç Olayı" başlıklı köşe yazısını önce Yarımada okurlarıyla paylaştı. 

Vural Savaş, bugün saat 17.00' de Bodrum Belediyesi Nurol Kültür Merkezi' nde " Cumhuriyetin Kazanımları ve Anayasamız" konulu bir konferans verecek. 
HAŞİM KILIÇ OLAYI 
O zamanki İstanbul Baro Başkanı Turgut Kazan, 20 Kasım 1990 günü SHP Genel Başkanı Erdal İnönü' yü ziyaret ederek 

Sayıştay yasası anayasaya aykırı şekilde değiştirildi. Televizyon izlemeyi günah sayan bir Nakşibendi mensubunu, Anayasa Mahkemesi' ne üye seçmek istiyorlar. Yasanın iptali için Anayasa Mahkemesi' ne başvurun" diyor. 

Bununla yetinmeyip Emin Çölaşan' a mektup yazıyor: 

" Lütfen yazın… Bu oyunlardan sonra, Sayıştay kontenjanından, Anayasa Mahkemesi üyeliğine Haşim Kılıç isimli birini getirecekler. Bu şahıs büyük bir Atatürk düşmanıdır. 

" Lütfen bu ismi şimdiden açıklayın" diyor ve Emin Çölaşan, 28 Kasım 1990 günü bunu makale mevzuu yapıyor. 

Prof. Erdoğan Teziç, Prof. Bakır Çağlar ve Pertev Bilgen, " Hukuk Devletine Çağrı" başlıklı bir bildiri yayımlıyorlar ve " Sayıştay" ın aralarında Haşim Kılıç' ın da bulunduğu üç adayın seçim işleminin hukuken teşekkül etmiş bir Sayıştay Genel Kurulunca yapılmadığından, yoklukla malul olduğunu" söylüyorlar. 

Türkiye Barolar Birliği, 7 Aralık 1990 tarihli bildirisinde soruyor: 

" Yasa, Anayasa Mahkemesince iptal edilince ne olacaktır?" 

Cevap, yine bildiride mevcut: 

" Haşim Kılıç' a seçilme olanağı veren yasa ortadan kalkacağına, temel kalmayacağına göre Cumhurbaşkanınca atanan Haşim Kılıç' ın üyeliği, herhangi bir işleme gerek kalmadan düşecektir." 

Anayasa Mahkemesi, Haşim Kılıç' ın atanmasına temel teşkil eden yasa değişikliğini iptal ediyor. Ancak " Anayasa Mahkemesi iptal kararları geriye yürümez" deyip, Haşim Kılıç' a anayasaya aykırı bir yasa ile geldiği Anayasa Mahkemesi üyeliğine devam izni veriliyor. 

Prof. Dr. Erdoğan Teziç: 

" İptal kararının geriye yürümemesi,' hukuk güvenliğini sağlamak' amacıyla konulmuş olduğuna göre, bu ilke ancak kesin hüküm halini almış yargı ve idari kararlar için anlam ifade eder. Danıştayımızın görüşü de bu doğrultudadır" diyor. 

Mesela ilkokul mezunlarına Anayasa Mahkemesi üyeliği yolunu açan bir yasa çıksa ve sonradan iptal edilse, bu arada seçilenler göreve devam edebilirler. 

Bu uyarılara rağmen Turgut Özal, Haşim Kılıç' ı Anayasa Mahkemesi üyeliğine seçilince, 1 Aralık 1990 tarihli Milliyet Gazetesi' nde Melih Aşık, şunları yazdı: 

" Turgut Özal, bir tarikat üyesi olduğu söylenen Haşim Kılıç' ı Anayasa Mahkemesi üyeliğine seçti. 

Haşim Kılıç, seçildiğinin ertesi günü bir gazetecinin 

' Siz laik misiniz?' sorusuna 

Laik' im diyemedi. Polemiğe girmeyelim gibi laflarla soruyu geçiştirdi."   

Melih Aşık yazısına şöyle devam ediyor: 

" Haşim Kılıç' ın hukukla en ufak bir ilgisinin olmadığını, kendisinin yüksek ticaret mezunu olduğunu da ekleyelim." 

Turgut Özal, bu konuda Mülkiye haftasında yaptığı konuşmada, Haşim Kılıç' ı seçme nedenini şöyle anlattı: 

Sayıştay Genel Kurulu, ehil olan üç kişiyi bana gönderdi. Bir de kağıt geldi önüme. Kağıtta, gazetede yazan ' televizyon seyretmeyen Anayasa Mahkemesi üye adayı' notları vardı. Bunun üzerine, hemen iki kişiyi bu adayın evine, tahkikat için gönderdim. Aday Haşim Kılıç televizyon seyrediyormuş hem de uydu yayın. Belki ikinciyi seçecektim ama bu tahkikattan sonra onu seçtim." 

2 Aralık 1990 günü Hasan Pulur, Milliyet Gazetesi' nde şunları yazdı: 

" Böyle bir olay üzerine tarihe geçen bir beyit de vardır: 

' Olacak bir kişinin bahtı kavi, talihi yar, 
Kehlesi (biti) dahi mahallinde anın işine yarar.' 

Rüstem Paşa' yı gömleğindeki bit, padişah damadı ve sadrazam yapmış, Haşim Kılıç' ı da evindeki televizyon, Anayasa Mahkemesi üyesi… 

Rüstem Paşa' nınki 'kehle-i ikbal' ise Haşim Kılıç' ınkine 'televizyon-u ikbal' dense yeridir." 

30 Kasım 1990 günü Sabah Gazetesi' nde Güngör Mengi, şöyle bir değerlendirme yapıyor: 

" Son olayda eleştirilen, devletin tarif edilmiş niteliklerini reddeden zihniyette birinin böyle bir göreve nasıl olup da getirildiğidir. 

Çünkü bu, en basit benzetmeyle kediye ciğer teslim etmektedir. Anayasa Mahkemesi, demokratik ve laik cumhuriyetin güvencesi olan en yüksek yargı kurumudur." 

Ve Haşim Kılıç, 22.10.2007 tarihinde Anayasa Mahkemesi Başkanlığı' na seçildi. 

" Atatürk' ün Kemiklerini Sızlatan Parti CHP" eserimde: " Hepimiz, şimdiden Haşim Kılıç' ı, Anayasa Mahkemesi Başkanı olarak selamlamaya hazırlanalım" diye yazmıştım da (S.145) kimse inanmamıştı. Daha göreceğimiz çok şey var. 

***********
Av. Turgut Kazan -GÜVERCİNEVİ 24.10.2007

BİR HUKUK DEVLETİ İÇİN İNANILIR ŞEY DEĞİLDİR

   22.10.2007 günü (dün) yapılan oylamada, Haşim KILIÇ Anayasa Mahkemesi Başkanlığına seçildi. Bu sonucu duyuran haberlerde, yeni başkanın ÖZAL tarafından üyeliğe atandığı belirtilerek, o sırada yaşanan tartışmalar özetleniyor ve (hukukçu olmayan bir kişinin en yüksek mahkeme başkanlığına getirilmesi gayet doğalmış gibi) Haşim KILIÇ'ın Eskişehir İktisadi Ticari İlimler Akademisi mezunu olduğuna değinilip geçiliyor. 

Oysa, bizim anayasal sistemimizde, sözkonusu mahkeme en yüksek yargı yeridir. Bu mahkemenin Yüce Divan görevini de yürüttüğü düşünülürse, hukukçu olmayan Haşim KILIÇ'ın başkanlığa getirilmesi, bir hukuk devleti için inanılır şey değildir. 
Üstelik, Haşim KILIÇ'ın üyeliğe atanmasında neler yaşandığı, bu atama için (ÖZALLAR tarafından) Sayıştay Yasası'na geçici madde eklendiği, geçici maddenin (Anayasaya aykırı bulunarakAnayasa Mahkemesi'nce iptal edildiği, ama iptal kararları geriye yürümez kuralı yanlış yorumlanarak, üyeliğin sürdürüldüğü unutulmuş görünüyor. 

Ben, 1990'larda 832 sayılı Sayıştay Yasası'nı değiştirme çalışmalarını Sayıştay ile Anayasa Mahkemesi'ni ele geçirme girişimi sayarak, 3677 sayılı yasayla eklenen geçici maddenin Haşim KILIÇ için getirildiğini belirtip, Haşim KILIÇ'ın kimliği ve kişiliği konusunda kamu oyunu bilgilendirmeye çalışmış, kendi halinde bir hukukçu sıfatıyla, doğan bu sonucu şaşkınlıkla karşıladığımı itiraf ediyorum. 

Evet, kendisine üyelik sağlayan madde anayasaya aykırı bulunarak iptal edilen, hukukçu olmayan ve (bir fakülte bile değil) İktisadi Ticari İlimler Akademisi mezunu Haşim KILIÇ, Yüce Divan görevini de yürüten Anayasa Mahkemesi başkanlığına getirilmiştir. Bu sonucun bir hukuk devleti için inanılır şey olmadığını tekrarlıyor, yeni yerleştirilen ve çok kullanılan bir deyimle, hayırlara vesile olmasını diliyorum. 
Avukat Turgut KAZAN 

**********
Necip Hablemitoğlu,eski bir yazısında Haşim Kılıç için ne demiş bakınız...
*************
GÜNDEM MUSTAFA BALBAY 
Adı üzerinde anayasanın temel sigortası olan yüce mahkeme, geçen hafta başkanını seçti. 1990 yılından bu yana mahkeme üyesi, 1999'dan bu yana da başkanvekili olan Haşim Kılıç , başkan oldu. 
Kılıç'ı kutluyoruz. 
Sadece başkanlığa ulaşması değil, tutturduğu çizgi ve bu çizgideki kararlılığı da övgüye değer. Turgut Özal 'ın her türlü tartışmayı da göze alarak 40 yaşında mahkeme üyesi yaptığı Kılıç, kafasında ne varsa, nasıl bir Türkiye düşünüyorsa, ona göre hareket etti. Bunu kararlarına ve davranışlarına da yansıtmaktan çekinmedi. 
Bu bağlamda Özal'ın da 12'den vurduğu söylenebilir. Seçtiği aday, tıpkı bir sopa gibi dosdoğru izinde. 

****
Kılıç'la birlikte Anayasa Mahkemesi, hukukçu olmayan ilk başkana da kavuşmuş oldu. 
Türkiye'nin en yüce mahkemesi, ama başkanı hukukçu değil! 
Kılıç'ın bir başka özelliği de hemen her konuda birlikte hareket ettiği üye Sacit Adalı 'yla çok sağlam bir ikili oluşturması. Kılıç ve Adalı, mahkemenin iç seçimlerinde 2 oyla, 9 üyeyi başarılı biçimde yönettiler! 
Böylece Kılıç, yerine göre 2'nin 9'dan büyük olduğunu da hukuksal olarak gösterdi. 
Son başkanlık seçimi sürecinde 3 taraf oluştu. Anayasaya bakışları birbirine çok yakın olan, kimi oylamalarda eksilse de 4'er oyluk iki tarafın yanında 2 oyluk Kılıç-Adalı... 
Kılıç, iki tarafın bir süre kafa kafaya eşitlenmesini izledi. Ardından Ahmet Akyalçın 'ın aldığı 4 oyu yanına çekmeyi tasarladı. Şu öneri geliştirildi: 
Akyalçın, uyuşmazlık mahkemesi başkanlığına yeniden seçilsin. 
Osman Paksüt , başkanvekili olsun. 
Serdar Özgüldür ile Serruh Kaleli de bu iki paylaşımın ileri yıllardaki mirasçısı olsun. 
Son derece demokratik, kişi hak ve makamlarına saygılı biçimde yapılan bu bölümlemeyle, bir süre daha devam etmesi planlanan oylama süreci de bitti. 22 Ekim Pazartesi günü Kılıç, izdüşümü Adalı'nın yanı sıra Akyalçın, Paksüt, Özgüldür ve Kaleli'nin oylarıyla başkan seçildi. 
Yeniden Kılıç'ı kutlarken, pek çok temel davada görüş olarak da karşısında yer alan son dört üyeyi kendisine döndürme başarısının altını çizmeden geçemeyeceğiz. Kurtuluş Savaşı'nın kahramanlarından Ali Çetinkaya 'nın torunu olan Osman Paksüt, örneğin "dedeler ve torunlar arasındaki uçurumlar" başlıklı bir dizinin çok önemli kahramanları arasında yer alabilir. 

****
Kılıç, hukukçu olmayan ilk başkan. Eskişehir İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi mezunu. Kılıç'ın yüce mahkemede mezun olduğu okulun da hakkını verdiğini söyleyebiliriz. Zira, yüce mahkemenin her türlü arsa, bina, belediye ve hükümet işlerini, başkan olmadan önce de kendisi koordine ediyordu. 
Anayasa Mahkemesi'nin Ankara'nın hızla kentleşen İncek bölgesinde inşaatı devam ediyor. Daha önce orman arazisi olan 60 dönümlük arsada inşaat hakkı 600 metrekare iken 95 bin metrekareye çıkarıldı. Dayanak olarak da büyükşehir belediyelerine verilen kentsel dönüşüm planlama hakkı gösterildi. Oysa bu gecekonduların dönüşümüydü. Anayasa Mahkemesi için ormanları da kentsel dönüşüme katmış oldular. 
O kadar olur artık... 
Memlekete orman kanunu da lazım! 

***************************** 
Kaynak:



HAŞİM KILIÇ:İBDA-C BAĞLANTILI OLDUĞU ORTAYA ÇIKTI 

---------
Haşim Kılıç ne demek istedi?
--------
Haşim Kılıç:Anayasa mehkemesi ve umutlar.
-----------
ISMAILAGA TARIKATI VE TARIKAT ICINDE ISLENEN CINAYETLER 


***