29 Mart 2015 Pazar

TRAFİKTE ÇEKİCİ TERÖRÜ ( 3 & 4 & 5 )




TRAFİKTE ÇEKİCİ TERÖRÜ ( 3 & 4 & 5 )




TRAFİKTE ÇEKİCİ TERÖRÜ (3)










Vakfın bütçe açığını çekiciler kapatıyor!
18.09.2014 00:20
cekici3.jpg









Trafik Vakfı harcamalarının büyük bir bölümü, park edilmiş araçların çekilmesi ve otoparkların işletilmesinden elde edilen gelirle karşılanıyor. Dolayısıyla vakfın açığını kapatmak için mümkün olduğu kadar çok araç çekiliyor
Başta İstanbul ve Ankara olmak üzere büyükşehirlerde araç sahibi vatandaşlar park sorunu ve aracının çekilmesi korkusu nedeniyle bir çok yere toplu taşıma araçlarını kullanarak gitmeye başladı. Vatandaşlara göre trafik polisi ile birlikte çalışan İstanbul ve Ankara’daki çekiciler adeta çekilecek araç avcılığı yapıyor. “Duraklamanın” ve “park etmenin” yasak olduğu yerlerden araç çekilmesine karşı olmayan vatandaşlar, büyük bir dikkatle araçlarını park etmeye uygun bir yer arıyor. Ancak, bir süre sonra park ettikleri yere geldiklerinde araçlarını bulamıyorlar. Araç çekmenin amacı trafik akışını sağlamak olarak belirtiliyor ama hiç trafik akışının olmadığı yere park edilmiş araçlar da çekiliyor. Araçları bu şekilde çekilen bir çok vatandaş çareyi Tüketiciyi Koruma  Derneği’ne (TÜKODER) başvurmakta buluyor. 
Çocuklarına burs

TÜKODER Disiplin Kurulu Başkanı Avukat Şükran Eroğlu, İstanbul’da günde 400, yılda 135 bin civarında aracın bu şekilde çekildiğini kaydederek şunları söyledi: “Bu kadar çok araç çekilmesi elbette tesadüf değil. İstanbul’da bunun nedeni bütçesi her yıl açık veren İstanbul Trafik Vakfı’nı ayakta tutmaya çalışmak. Bu vakıf aynı zamanda üniversite, lise ve dengi okullarda okuyan kendi çalışanları ile trafik polislerinin çocuklarına burs da veriyor. Trafik Vakfı’ndan 2013-2014 öğretim yılında 49 üniversite 22 lise ve dengi okul olmak 71 öğrenci burs aldı. Bunların velilerinin tamamı Emniyet Müdürü, Amiri, Trafik Denetleme Komisyonu yöneticisi, trafik polisi, çekici idare amiri, çekici operatörü, çekici personeli, vakıf personeli ve otopark personeli gibi mesleklerden oluşuyor.”

Arabayı buldurma parası

Avukat Eroğlu, çekicilerin, arabaları çekmeden önce mutlaka anons etmek zorunda olduklarını kaydederek şöyle devam etti: “Eğer arabalar gerçekten bırakılmaması gereken noktalarda ise önce anons edecekler. Ve bu anonsu 3 kere tekrarlamaları gerekiyor. Eğer üçüncüde anonsa rağmen araba sahibi gelmezse ve araba o yerden kaldırılmazsa o zaman götürme yetkileri var. Ancak götürdükleri yerin neresi olduğu konusunda da bilgi vermeleri şart. İnsanlar çıkıyorlar arabalarını bulamıyorlar. Saatlerce arabalarını arıyorlar. Hatta bir vatandaş şöyle bir olay anlatmıştı. Öyle bir örgütlenme yapmışlar ki arabaları çekiyorlarmış. Daha sonra onlar arabalarını aramaya başladığı zaman birisi gelmiş. ‘Sizin arabalarınız falanca yerde’ demiş ve onları parayla oraya götürmüş. Yani bu şekilde organizasyonlar yapıp, bir de böyle araç sahiplerini mağdur ediyorlarmış.”
Çekiciler ve beraberindeki trafik polislerinin yetkilerinin yönetmeliklerle belirlendiğini belirten Eroğlu, şu uyarılarda bulundu: “Onların yetkileri belli. Bir kere önce anons edecekler. Gittikleri yer konusunda mutlaka bilgilendirme yapacaklar. Ve vatandaşa aldıkları bütün ücretleri de tek tek gösteren fişler vermek zorundalar. Çoğu zaman o fişleri de vermiyorlar. Parayı alıyorlar ama makbuzları vermiyorlar. Bu makbuzların da resmi makbuzlar olması gerekiyor. Biliyorsunuz şimdi birtakım derneklere de bu araç çekme yetkisi verildi. O derneklerin de resmi makbuzları olması gerekiyor. Ayrıca araç sahiplerinin, o derneklerin bu arabaları çekme konusunda yetkili olduklarına dair belgeleri de görme hakları var. Çünkü, yetkili mi değil mi bunu vatandaş bilemez. Dolayısıyla sürücü o belgeleri de görmeli. Ama mutlaka ve mutlaka resmi makbuzunu da almalı. Eğer o makbuzda fazla tahakkuk ettirilen alınmaması gereken bedeller varsa bu konuda kaymakamlıklarda Tüketici Hakem Heyetleri var. Oraya giderek mutlaka şikayet haklarını kullanıp, o bedelleri de geri istemeleri gerekiyor.”

Kurumlar vakıf doldu

Eroğlu, Trafik Vakfı’nın araç çekme yetkisi olamayacağı için yasa ve yönetmeliklerle oynandığına dikkat çekerek şunları kaydetti: “Bunlar bu işin yasasını, yönetmeliğini çıkarttılar. Yetkiler aldılar. Ama böyle bir yetki aslında olmamalıdır. Bunu devletin resmi polis teşkilatının yapması lazım. Ama biliyorsunuz adliyede de Adliye Teşkilatı Güçlendirme Vakfı kuruldu. Bizler aldığımız dosyaların parasını oraya ödüyoruz. Adliyenin otoparkının paraları o vakfa gidiyor. Böyle bir sistem geliştirildi. Nüfus Geliştirme Vakfı kuruldu. Tapuda gene vakıflar var. Yani gidiyorsunuz paraları oralara ödüyorsunuz. Böyle vakıflar kuruldu, bunlara yetkiler verildi. Bunlar devlet eliyle resmi hale getirildi.”
Yapılan işlemlerin hukuki zeminin bulunmadığını kaydeden Şükran Eroğlu, şöyle konuştu: “Biz bunlara karşıyız tabii ki. Bu iş direkt olarak devletin yetkisinde olmalı. Yani polis kendisi bizzat yapmalı bu işi. Resmen emniyet amirliğinin böyle bir birimi olmalı ve o birimin yetkisi olmalı. Onun dışında yetkilendirme yaparsanız suistimal olabiliyor. Bu konuda çok sayıda şikayet var. Hele hele özellikle benim de tanık olduğum şey hiç bir şekilde anons yapmıyorlar. Anons yapmadan gidip arabayı çekiyorlar. Bir de arabaların peşine düşüyorlar. Pusuda bekler gibi. Sonra da anons yapmadan gidip, önceden gözlerine kestirdikleri aracı çekiyorlar. Böyle olaylara ben de bir kaç kez tanık oldum.” Vakıfların, vakıf senetlerinde tanımlanmayan işleri yapmaları mümkün değildir diyen TÜKODER Başkanı Eroğlu, şunları kaydetti: “Ama bunlar ticari teşekkül oluşturmuşlar. Zaten bütün vakıf ve dernekler bu işleri yapabilmek için iktisadi işletmeler kurmak zorunda. 2012 yılı bilançolarına bakıldığında vakıf zarar ediyor. İstanbul Trafik Vakfı’nın gelirler toplamı 910 bin 347 lira; giderler toplamı ise 5 milyon 552 bin 81 lira. Gelir ve giderlere bakıldığında Vakfın 2012 yılındaki açığı yani zararı 4 milyon 641 bin 733 lira. Vakıf İktisadi İşletmesi’nin geliri ise 21 milyon 807 bin 89 lira. (Eski parayla yaklaşık 22 trilyon). Net kârı ise 5 milyon 18 bin 409 lira. Vakfın açığı, İktisadi İşletme’nin yaptığı karla kapatılıyor. Demek ki şu ortaya çıkıyor. İktisadi işletme, vakfın açığını kapatmak için de mümkün olduğu kadar çok araç çekmek zorunda.” 
Eroğlu: Ranta dönüştürülmüş

TÜKODER Disiplin Kurulu Başkanı Avukat Şükran Eroğlu, “Mümkün olduğu kadar çok araç çekmenin ortamı yaratılıyor” dedi. Eroğlu şunları söyledi: Dolayısıyla bu, ‘sürücüler araçlarını nereye bırakırlarsa ben çekeceğim’ anlamına gelmektedir. Çoğu zaman hiç bir şekilde yasak olmayan yerlerden de çekiyorlar. Demek ki buradaki sistem tamamen bir kar etme, tüketicilerin sırtından rant sağlama, para kazanma sistemine dönüştürülmüş. Halbuki amaç bu değil biliyorsunuz, para kazanmak değil. Amaç trafik akışını sağlamak ve yasak noktalardaki parkları engellemek. Ama iş amacından sapıp para kazanmaya ve bu işi ranta dönüşünce bizde olduğu gibi hiç bir uygulamaya uymaksızın, teamüllere ya da yasalara, yönetmeliklere uymaksızın kendi kafalarına göre davranıyorlar. Ve bu noktada da çok fazla şikayet var. Trafik vakfı, İktisadi İşletmeler zinciri ile son derece belli ki bu iş bir ranta dönüştürülmüş. Bu sistemi bir an önce vatandaşı mağdur etmeyecek hale getirmek lazım. Çünkü buradaki amaç trafik akışını sağlamak ve yasak noktalardaki parkı engellemek olmalı. Buradan bir rant yaratma peşinde olunmamalı.” 
http://www.yenicaggazetesi.com.tr/trafikte-cekici-teroru-3-102961h.htm


TRAFİKTE ÇEKİCİ TERÖRÜ (4)

cekici4.jpg




Binlerce araç Otoparka çekilirken Hasar görüyor
19.09.2014
Çekiciler, yol kenarlarından dikkatsiz bir şekilde karga tulumba kaldırdıkları araçlara önemli ölçüde
zarar da veriyor. Vatandaşlar, sağlam bıraktıkları araçlarını çizik ya da darbedilmiş olarak alıyor
İstanbul, Ankara gibi büyük şehirlerde her gün onlarca vatandaş yol kenarına park ettikleri araçları için önce park cezası, ardından çekici ve otopark ücreti ödemek zorunda kalıyor. Sağlam araçlarını çizik ve darbeli olarak teslim almalarının yanısıra görevlilerin kaba davranışları da vatandaşı canından bezdiriyor. Yol kenarlarına park edilen araçlar karga tulumba çekilirken önemli hasarlar da oluşuyor. Bu durumdan mağdur olan Haber Türk TV spikeri Veyis Ateş, 2011 yılı Ekim ayında aracını çekerken düşüren Şişli Polis Hizmetleri Geliştirme ve Destekleme Derneği hakkında tazminat davası açmıştı. Ateş, 3 yıl önce açtığı tazminat davasını bir ay önce kazandı ve 10 bin liralık maddi zararını tazmin etti. Sunuculuk yapan Ateş, bir röportaj için gittiği Şişli’de aracını ‘Park yapılmaz’ yazısının bulunmadığı bir sokağa park etti. Röportajın ardından sokağa gelen sunucu, aracını bir marketin önünde ters dönmüş halde gördü. Görevliler aracı çekiciye yüklerken kaydırarak yere düşürmüştü.

Zarar varsa dava açın

Veyis Ateş, “O bölgede ‘park edilemez’ işareti olmadığı halde aracımı oradan çeken polis memuruna açtığım davanın 2. kısmı ise maalesef savcılığın gönderdiği yazıya rağmen kaymakam tarafından engellendi. Bürokratik yargıya olan isyanım hâlâ sürüyor” dedi. Bu kararın, aracı çekiciler tarafından çekilirken, zarar gören sürücüler için emsal niteliğinde olduğunu aktaran Veyis Ateş, sürücülere şu tavsiyelerde bulundu: “Vatandaş, ‘Nasıl olsa ben haksızım, yapılan işlem doğrudur, hukuk bana hak vermez’diye şikayet etmiyor. Aracınızı yanlış yere park etmiş olsanız bile otoparktan alırken mutlaka zarar görüp görmediğine bakın. Eğer zarar varsa bunu çekme işlemini yapan kurum karşılamak zorunda. Bunun gibi durumlarda maddi tazminat davası açıldığı takdirde kazanılma ihtimali yüksek.” 

Kolay yönden kaynak

Veyis Ateş’in avukatı Cesim Parlak, aracı çekilip hasar gören hatta hakkında haksız ceza işlemi yapılan kişiler için onlarca davayı avukat olarak kendisinin açtığını belirterek şunları söyledi: “Açılan bu davalar, yapılan tüm şikâyetler maalesef İstanbul’da trafik polislerinin bu keyfe keder uygulamalarını durduramadı. Bu uygulamalar, toplum için artık çekilmez bir hale geldi. Trafikçilerin bu kadar hukuk tanımaz davranmalarının nedeni çok açık. Kolay yoldan Emniyet’e kaynak temin etmek. Trafik güvenliğini sağlamak temel amaç değildir. Israrla cezalar kesiliyor, haksız bir şekilde gelişi güzel güzergâhlarda sürücüleri taciz edercesine trafik uygulamaları yapılıyor. Sürücülerin, trafik polislerinin bu davranışlarına yönelik savcılıklara ve mahkemelere yaptıkları şikayetler dışında, Emniyet’e, Valiliğe, İçişleri Bakanlığı’na idari anlamdaki şikâyetleri de bu haksız uygulamaları sonlandıramıyor.” İstanbul’da Trafik Vakfı’na ait çekiciler dışında herhangi bir çekicinin araç çekmesi yasak. Bu yasağa rağmen ilçe Emniyet Müdürlükleri bünyesindeki derneklerin çekicileri birbirleriyle yarışırcasına araç çekiyor. Bu dernek çekicilerinin binlerce araca zarar verdiği belirlendi. İstanbul’da en büyük paranın döndüğü derneklerin başında İlçe Emniyet Müdürlüğü dernekleri geliyor. Bu paralar denetimsiz ve kontrolsüz bir şekilde kullanılıyor. İstanbul ve Ankara Trafik Vakıf’larının araç çekme uygulamaları vatandaşları adeta canından bezdirmiş durumda. Aracın çekilmesi konusunda tüketici derneklerine yüzlerce şikayetçi başvuruyor. Hiç bir yerde sesini duyuramayanlar ise uğradıkları mağduriyeti sosyal medyada kamuoyu ile paylaşma yoluna gidiyor.

İşte vatandaş şikayetleri

Vatandaşların araç çekme konusundaki şikayetlerden bazıları şöyle:
Selçuk B.: “38 R**** plakalı aracımı Eyüp Sultan Türbesi arka taraflarında bulunan park arkasında apartman önüne geçici süre ile park ettim. Kısa zamanlı gidiş gelişimde ne yazık ki aracım trafiği engellemeyecek şekilde iken apartman önünden çekilmişti. İçişleri Bakanlığı’nın 28 Mart 2011 tarihli ve 2232/69243 no’lu talimatına rağmen çekici terörüne kim dur diyecek?”
Betül Ü.: “Maltepe minibüs yolu, otobüs durakları park halinde araçlarla doluyken ara sokakta, okula, hastaneye giden insanların arabalarını çekiyorlar. Kimse kolay kazanmıyor.”
Talip Ç.: “Zeytinburnu Olivium, Emniyet Müdürlüğü güzergahı üzerindeki caddede her gün keyfe keder boş yere arabaları çekiyorlar. Kendi arabamızı dükkanın önüne çektik. 2 dakika sonra arabayı çekmişler, arabanın dörtlüleri yanıyordu. Ama maalesef adaletin ve hukukun üstünlüğünden bahsedilen ülke bunların hepsinden yoksundur. Prim için, para için trafik vakfı araç çekiyor. Haklarında şikayette bulunacağız, gerçi kimi kime şikayet edeceğiz ki...”
Ayhan K.:  “İstanbul Ataşehir Küçükbakkalköy Akbank’ın önünde aracımla kısa süreli durmak zorunda kaldım. Herhangi bir yasak tabelası da yoktu. Olay yerinin resimleri de elimde mevcut. Aracımın parkları açık ve dörtlüsü yanık vaziyetteydi. 5 dakikalık bir uzaklaşmam sırasında aracım çekiciye yüklenirken başına geldim ve itiraz ettim, yalvardım çekmeyin diye. Zorla çektiler otoparka. 80 TL çekici parası aldılar. Aracı çeken memurlardan şikayetçiyim. Beni mağdur ettiler. Zorla aracım çekildi. Ben aracın başına gelince kaldırmam konusunda uyarılmam gerekirken zorla çekildi.”
Hakan G.: “Park yasağı levhası olmayan bir ara sokaktan aracım çekildi. Fakat ‘Bekleme’ levhası olan yerde 45 dakika boyunca araçların hiçbirine dokunulmamıştır. Orada ‘Bekleme yapma’, ‘Park yasağı var’ diye park etmeyip tabela olmayan yere bıraktığım aracımın çekilmesi beni maddi ve manevi olarak zarara uğrattı. Aracımı çeken polis memuru bana borç para vererek oradan çıkmamı sağladı.”

Güvenlik için çektiler

Hakan Ç.: “Ataşehir Kayışdağı’nda bulunan İETT garajında şoförüm. Aracımı 8 yıldır çektiğim yere bıraktım. Akşam iş bitiminde aracımı bıraktığım yerde bulamadım, otoparka çekmişler. Gerekçe Başbakan’ın İETT garajına geleceğinden dolayı güvenlik tedbiri. Yani benim aracım park yasağının olduğu bir yerde değil. 80 lira ödedik, aracımızı teslim aldık. Şimdi benim anlamadığım güvenlik gerekçesi ile çekilen araçtan çekici ve otopark ücreti neden alınıyor? İki gün sonra da peşine ceza makbuzu gönderirler. Ben bunları ödemek zorunda mıyım? Ödemiş olduğum çekici ve otopark ücretinin iadesini talep ediyorum. Ayrıca ceza kesildi ise iptalini talep ediyorum.” 
“Polislerin fotoğrafını çektim” 

Çekici olayının tek kelimeyle “yasal bir mafya” olayı olduğunu belirten Batu Y. adındaki bir vatandaş, şunları söyledi: “Ne yazık ki durumun farkında olmayan bir çok vatandaşımız var. Yasalara hakim olanlar ise maalesef polisten çekiniyor. Şişli’de yasa dışı araç çeken polislerin fotoğraflarını çektim. Gerekli yerlere başvurmama rağmen sonuç alamadım. Lütfen bunlara taviz vermeyin. Sizin aracınız olmasa bile trafik akışını kesmeyen bir aracı çektiklerini görürseniz ne olur müdahale edin. Gidip ” Kardeşim bu araç trafiğin akışını engellemiyor, yeni yasaya göre aracı çekemezsin, ceza kes, bırak “ derseniz emin olun bırakır giderler. Ben bunu kaç defa yaptım. Bir iki defa tehdit edildim polis tarafından ancak olayın fotoğrafını çektiğimi görünce uzaklaştılar. Tekrar ediyorum, sadece başımıza gelince tepki göstermeyelim, bu otopark mafyası polislere taviz vermeyelim!” 

http://www.yenicaggazetesi.com.tr/trafikte-cekici-teroru-4-102996h.htm

TRAFİKTE ÇEKİCİ TERÖRÜ (5)

cekici--(11).jpg



Araç çekme eziyetini Meclis görmezden geldi
20.09.2014 
Özellikle İstanbul ve Ankara gibi büyük şehirlerde trafik vakıflarının araç çekerken vatandaşlara verdiği eziyeti Meclis gündemine taşıyan CHP’li Öğüt, “Önerge 1.5 yıldır gündeme alınmadı” dedi

CHP İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt’ün, başta Ankara ve İstanbul olmak üzere büyük şehirlerde trafik vakıfları tarafından park eden araçların otoparklara çekilmesi ve araçlarını almak isteyen vatandaşlardan para alınmasının araştırılması için verdiği önerge TBMM’de bir buçuk yıldır gündeme alınmadı. Öğüt, 23 Ocak 2013 günü kendisi haricinde 21 milletvekilinin daha verdiği imza ile trafik vakıflarınca vatandaşlara yaşatılan araç çekme eziyetinin TBMM tarafından araştırılması için önerge verdi. Öğüt önergesinde, uygulamanın trafik çilesini azaltmaya katkı sağlayıp sağlamadığı ve vakıflarca elde edilen gelirin usulüne uygun harcanıp harcanmadığının kurulacak bir Meclis Araştırma Komisyonu tarafından araştırılarak TBMM Genel Kurulu’na sunulmasını talep etti. Öğüt’ün önergesi henüz TBMM gündemine alınmadı.
Vakıf kara kutu

Öğüt, İstanbul’da Kadıköy’de yaşayan bir vatandaş olarak araç çekme işini inanılmaz boyutta hukuksuz olarak gördüğünü belirterek, şunları söyledi: “Trafikte tıkanıklığı engellemek için usulsüz park yapanlar için mutlaka bir yöntem bulunmalı. Yani ben hiç bir şekilde ’İsteyen istediği yere park etsin’demiyorum. ’Kafasına göre park etsin’demiyorum. Özellikle de ’Yollarda deprem için ayrılmış yerlere park etsin’demiyorum. Ama bir süs olarak konulan ’Dikkat deprem yoludur. Park yapılamaz’levhalarının çoğu kalktı. Biz günlük, haftalık işler yapıyoruz. Trafik Vakfı kesinlikle ve kesinlikle Türkiye’de birilerine rant sağlamak için düzenlenmiş bir vakıf. Yani orada kaç kişinin çalıştığı, kimlerin çalıştığı, nasıl çalıştığı, Emniyet’e ne katkısının olduğu, buralarda bu paraların nerelerde nasıl harcandığı konularında bizlere vakıf olduğu için doğru dürüst cevap verilmiyor.
Trafik vakıflarının araştırılmasının toplumsal bir zorunluluk haline geldiğini kaydeden CHP’li Öğüt, şöyle devam etti: ” Birilerinin mutlaka araştırmasını yapması lazım. Kimin akrabaları çalışıyor, kimlerin iş deposu, iş bulma kurumu gibi çalışıyor? Orada kaba saba davranışlarda bulunanların nereden cesaret aldıkları ortaya çıkarılmalı. Ben bizzat şahit oldum. Milletvekili olduktan sonra üç kere arabam çekildi. Üçünde de davranışları bir görseniz. Ben onlara ’Milletvekiliyim’bile demedim. Çok kaba davranışlarda bulundular. ’Git Emniyet Müdürüne söyle’gibi laflar ettiler. ’Yasak, çekemezsiniz’dediğim halde ’Ben anlamam, ben çektim’şeklinde söylemlerde bulundular.

Dokununca parayı istiyor

Öğüt, şunları kaydetti: “Bir de asıl problemlerden birisi, trafik çekicileri araç çekimi yaparken daha çok trafiği kapatıyorlar. Trafiğin en kalabalık olduğu zamanda vinçle kaldırarak araç çekiyorlar, yolları tıkıyorlar. Kimse korkudan hiç bir yere park edemiyor. Ama orada çekiciler değil yerel memurlar faaliyette. Aracını park ettiğin zaman cezayı kesiyor. Ne olduğunu anlamıyorsun. Yani burada ceza olmalı, yasaklar herkese uygulanmalı. Ama burada 200 lira park parası otomatik. Ana caddede benim gözümün önünde olan bir olay. Daha aracı çekilirken vatandaş geliyor. ’Vallahi değdik artık’diyor. ’Parayı vereceksin ondan sonra alacaksın. Otoparkın parasını alıyor, çekicinin parasını alıyor, park cezasını alıyor. Böyle inanılmaz bir rant düzeni dönüyor.”

Dokunulmazlık zırhı

Öğüt, gerekli gereksiz her yerden araçların çekildiğini öne sürerek şunları söyledi: “Ben bu işi bir kaç kere soru önergesi ile de TBMM’de gündeme getirdim. Hiç bir şey olmadı. Cevap bile yok. AKP’liler, inanılmaz bir çoğunluk psikolojisi içinde yerel hiç bir şeyle ilgilenmiyorlar. Bizim söylediğimiz genel de olsa ilgilenmiyorlar. Yerelde hiç bir şeyle ilgilenmiyorlar. Çünkü bu Trafik Vakfı tamamen adamların kontrolünde. Hükümetin kontrolünde bir yer. Bunları adeta dokunulmazlık zırhına almışlar. Ama bakarsanız resmi ilişki var mı? Organik ilişki var da resmi ilişki yok. Hükümetin bilmem kimi, AKP’nin bilmem kimidir diyemiyoruz. Ama çalışanlara bakarsak kesinlikle böyle bir ilişki var. ”
Öğüt, İstanbul Trafik Vakfı’nın zararları araçları çekim işi ve otoparkları işletmek için kurduğu İstanbul Trafik Vakfı İktisadi İşletmesi’nin gelirleri ile karşılandığına ayrıca kendi çalışanlarının çocuklarına da burs verdiklerine dikkat çekerek şöyle dedi: “Türkiye’de vakıflar, kesinlikle hayır kurumu ve yararlı bir kurum olarak bilinir. Ama şimdi vakıf deyince herkes huylanmaya başladı. Niye? Bir vakıf kurup herhangi bir şekilde, hükümetle de aran iyiyse bir sürü şeyin üstünü kapatmanın yolu ve yöntemi oldu. Bu vakıflar vasıtasıyla bir sürü şey bir yerlere aktarılıyor. O aktarılanların kimse adını sormuyor, soramıyor. O aktarmaların sonucunda da insanlar inanılmaz rantları birbirine kaydırıyor. Para transferleri gerçekleştiriyor. Bu çocuklara verilen burslar kazanılan paranın içinden, buharlaşan paranın yanında hiç bir şey değil.”

Canhıraş çekim

Trafik polislerinin, çekici şöförlerinin çocuklarına da burs verilebileceğini, sonuçta onların da  memur çocuğu olduğuna işaret eden Öğüt,  şöyle devam etti: “O da bir yolsuzluk veyahut usulsüzlük diyebiliriz. Ama burada ana sıkıntı şu: Sen bizim adamımız olarak ne kadar çok araç çekersen çocuğun o kadar çok burs alır noktasına getirirsen, bal tutan parmağını yalar pozisyonuna getirirsen bu iş olmaz. Hukuksuz olur. Dünya kadar şehit polis çocuğumuz var. Bunlara verilebilir, emekli polis çocuğumuz var bunlara verilebilir, dar gelirli polis çocuklarına verilebilir. Ama çekicileri kullananların çocuklarına, bu işte görevli polislerin çocuklarına verdiğiniz zaman onlar da canhıraş bir şekilde daha fazla araba çekmek için elinden gelen herşeyi yapacak. Onun için de daha kaba bir şekilde davranışlar içinde daha çok çekim yapmaya çalışıyorlar.”

Toplum oldukça tepkili

Milletvekili Öğüt, TBMM Başkanlığı’na sunduğu dilekçede şu konulara dikkat çekti: “Büyük şehirlerde her gün yüzlerce araç, Trafik Vakfı tarafından hatalı park ettiği gerekçesiyle yediemin otoparklarına çekilmektedir. Özellikle İstanbul ve Ankara gibi kentlerde yaşayanlar konuyla ilgili büyük sıkıntı duymaktadır. Park ihlali yaptıkları için araçların yediemin otoparklarına çekilmesine vatandaşların yanı sıra tüketici dernekleri ve sivil toplum kuruluşları da tepki göstermektedir. Aracı çekilen vatandaşın ödediği ücret de düşündürücü. Vatandaş aracını almak üzere otoparka gittiği zaman 10 TL otopark ücreti, 60 TL çekici ücreti olmak üzere toplam 70 TL para ödüyor. 72 TL olan park ihlali cezası ise sonradan adrese gönderiliyor. Böylelikle ödenen ücret 142 TL’yi buluyor. Üstelik araçların çekildiği otoparklarda kredi kartı ile ödeme yapılamıyor, sadece nakit ödeme kabul ediliyor.”
 
Vakfın ücret alması yasal değil

CHP İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt, TBMM Başkanlığı’na verdiği dilekçesinde daha sonra, İstanbul ve Ankara’daki Trafik Vakıflarının araç çekme uygulamasının ne kadar yasal olduğunun ayrıca tartışma konusu olabileceğini belirterek şöyle dedi: “Çünkü her iki vakfın da vakıf senedinde araç çekmekle ilgili bir madde yer almıyor. Üstelik Dernek ve Vakıfların Kamu Kurum ve Kuruluşları ile İlişkilerine Dair 5072 Sayılı Kanun’un 2. maddesinin (b) bendinde ’Dernek ve vakıflar, kamu kurum ve kuruluşlarının sundukları hizmetlerle ilgili olarak gerçek ve tüzel kişilerden ücret, bağış, katkı payı ve benzeri adlar altında herhangi bir karşılık alamaz’diye hükmediyor. Ne var ki ilgili hükme rağmen vatandaşlardan çekici ücretinin alınmasına devam ediliyor. Konuyu değerlendiren hukukçular vakıf senedinde yer almayan bir işlemi söz konusu vakıfların kesinlikle gerçekleştiremeyeceğini, konuyla ilgili bir dava açılması durumunda trafik vakıflarının suçlu bulunacağını belirtiyor. Vakıflar ise konuyla ilgili savunmalarında Karayolları Trafik Yönetmeliği’nin çekilecek araçlarla ilgili maddelerine atıfta bulunuyor. Yönetmeliğin 119. maddesinde ’Yasaklanmış yerlerde ve hallerde park edilen araçlardan aşağıda sayılan yerlerde park etmiş olanlar esas ve usullerine uyularak yetkililerce kaldırılır’ibaresi mevcut ancak bu yetkilendirmenin Trafik Vakfı’na verildiğine dair bir bilgi yer almıyor.” CHP’li Öğüt, İçişleri Bakanlığı’nın araç çekme işlemleri ile ilgili artan şikâyetler üzerine harekete geçerek bu şikâyetleri incelemeye aldığının da kamuoyuna yansımasına dikkat çekerek; “uygulamadaki aksaklıkların tespiti, hangi yasal dayanakların söz konusu vakıflara uygulamayı gerçekleştirme hakkı tanıdığı, araç çekme işlemlerinde esas alınan kritelerin ne olduğu, uygulamanın trafik çilesini azalmaya katkı sağlayıp sağlamadığı, vakıflarca elde edilen gelirin harcama usul ve esaslarının ve alternatif çözüm önerilerinin tespit edilmesi” amacıyla “Anayasa’nın 98, TBMM’nin 104 ve 105. maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını” istedi.


..

TRAFİKTE ÇEKİCİ TERÖRÜ (1 & 2 )



TRAFİKTE ÇEKİCİ TERÖRÜ (1 & 2)



TRAFİKTE ÇEKİCİ TERÖRÜ (1)


Vatandaş park derdinde vakıf ceza peşinde!
16.09.2014 

araba.jpg

Vatandaşların okul, alışveriş merkezi, hastane ve adliye gibi binaların önlerine kısa bir süre için zorunlu olarak park ettiği araçlar, sahibine bilgi verilmeden özensiz bir şekilde çekiciye yüklenerek otoparka götürülüyor
İşi bittiğinde aracını yerinde bulamayan vatandaş, çekildiğini öğrenince otoparka koşuyor. Araç sahibi aracını alabilmek için park yasağı, taşıma ücreti ve park parası olmak üzere toplam 200 lira ödemek zorunda kalıyor
İstanbul ve Ankara gibi büyük şehirlerde yaşayanların şikayet ettiği önemli konulardan biri de park etmiş araçların Trafik Vakfı’nca haber bile verilmeden çekilmesi. Vatandaşların, okul, alışveriş merkezi, hastane ve adliye gibi binaların önlerine park ettiği araçlar kaşla göz arasında ortadan kayboluyor. Kısa bir süre sonra park ettiği yere gelen vatandaşlar aracını göremeyince şoka giriyor. Aracı çalındı mı, çekildi mi hiç bir bilgisi olmayan vatandaş, büyük bir şaşkınlık içinde civardaki vatandaşlardan aracına ne olduğunu öğrenmeye çalışıyor. O anda orada olaya şahit olan biri kaldıysa çekildiğini öğrenebiliyor. Ama en kesin bilgiyi ise ulaşabilirse en yakındaki aynı zamanda aracın çekilmesine de onay veren trafik polisinden öğreniyor. O da olmazsa “kayıp” bildiriminde bulunmak için gittiği karakolda aracının çekilmiş olabileceğini ve götürülme ihtimali olan otoparkı öğreniyor.

En az 200 lira ödüyor
Aracını bulabilme düşüncesiyle bir taksiye binen vatandaş otoparka gidiyor. Aracının orada olduğunu görünce önce bir rahatlıyor. Aracın sağına soluna bakarak herhangi bir hasar olup olmadığını kontrol ediyor. Ama aracını alabilmesi için çıkartılan faturayla karşılaşınca yeni bir şok yaşıyor. İstanbul’da çekilmiş aracını bulduğu otoparktan alabilmesi için vatandaşın en az 200 lira para ödemesi gerekiyor. Bunun 70 lirası araç çekme ücreti (Park yasağı). Bu para zorunlu trafik cezası. Bundan sonrası ise tam bir çekici terörü bedeli.100 lirası özel taşıma bedeli. Aracın çekildiği yer 5 kilometrenin üstünde ise kilometre başına 5 lira ilave ediliyor. Aracın çekildiği otoparkın da bir ücret tarifesi var. Aracını kurtarmak isteyen o otoparkta ne kadar kaldıysa onun bedelini de ödemek zorunda.

Taşeron devrede
Araç çekim işinin başında Ankara ve İstanbul’da Trafik Vakfı var. Her iki vakfın başında da valiler bulunuyor. Ankara Trafik Vakfı, ticari faaliyetlerini sürdürmek için yüzde 99 hissesine sahip olduğu ATESTAŞ (Ankara Trafik Eğitim ve Sağlık Hiz. Tic. A.Ş.) Şirketi’ni kurmuş ve 12 adet çekme aracı bu şirket tarafından kullanılıyor. ATESTAŞ, Ankara’da belediye sınırları dışında il hudutları içinde Bölge Trafik Denetleme Şube Müdürlüğü görev alanı içerisinde resmi ve vakıf çekicilerinin yetersiz kaldığı yer ve zamanlarda çekme işlerinin karşılanması amacıyla Bayrak Çekme ve Sümerler Oto Kurtarma adlı bir şirketler hizmet sözleşmesi imzalamış. Bu arada Bayrak otoparkı da Sincan bölgesinin çekme işleri için Kaplan Akü Ltd. Şti.ile hizmet sözleşmesi imzalamış.

Kısa mesaj servisi
İstanbul ve Ankara’daki her iki vakfın da internet sitelerinde araç çekilen otoparkların adresleri yer alıyor. Çekilen otoparkı bulmak için internet üzerinde “araç sorgulama ekranı” da yapmışlar. İstanbul Trafik Vakfı ise bir adım daha öne geçip cep telefonundan da sorgulamayı geliştirmiş. “PARK yaz, bosluk bırak plakanı yaz. 1550’ye mesaj gönder. Aracın hangi otoparkta bilgisi cebine gelsin” şeklinde bilgi notu da internet sitesinde yer alıyor. Vakıflar, yaptıkları araç çekim işlerini 2918 sayılı Trafik Kanunu ve İl Trafik Komisyonu ile Vakıf Mütevelli Heyeti kararına uygun olarak, trafik polisleri tarafından verilen yazılı talimat doğrultusunda yaptıklarını iddia ediyor. Ücretler konusunda ise Ulaşım Koordinasyon Merkezi’nin (UKOME) onaylamış olduğu fiyat tarifesi uygulandığını belirtiyorlar.

Çekme görevi yok

İstanbul’da park yasağı bulunan yerlerde araç çekim işlerini yapan kurumun adı İstanbul Trafik Vakfı. Vakfın mütevelli heyetinde İstanbul Valisi, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı, İstanbul Defterdarı, İstanbul Sanayi ve Ticaret İl Müdürü ve İstanbul İl Sağlık Müdürü bulunuyor. Vakfın görev tanımları arasında araç çekmek gibi bir madde ve kanunen görevlendirilmiş bir mevzuat yok. Zaten tüzüklerinde de “Vakfımız ticari bir amaç gütmeyip tamamen kamu yararını gözeterek işletmekte olduğu otoparklardan sağladığı gelirlerle ilimiz trafik hizmetlerine kaynak sağlamaktadır” deniyor. Ama İstanbulluların haraç kesme olarak gördüğü, yetkililerin yasal kabul ettiği çekiciler, gün içinde şehirde harıl harıl araç çekmeye devam ediyor. Şehir merkezlerine otopark yaptırmaktan sorumlu olan yetkililer ise bu duruma çare bulmak yerine ses çıkarmamayı tercih ediyor. Olan, çekicinin arkasından koşturmak zorunda kalan vatandaşa oluyor.


TRAFİKTE ÇEKİCİ TERÖRÜ (2)






İstanbul’da yılda 22 trilyonluk rant!
17.09.2014 00:01

trafik2.jpg

İstanbul Trafik Vakfı, araç çekme işini kurduğu Trafik Vakfı İktisadi İşletmesi aracılığı ile yapıyor. 95 çekiciyle günde 400 araç otoparklara çekilerek yılda 21 milyon 807 bin lira (eski parayla yaklaşık 22 trilyon lira) hasılat elde ediliyor
İstanbul Trafik Vakfı, yasal mevzuat elvermediğinden araç çekme ve otopark işletme işlerini kendisi yapmıyor. Onlar da çareyi devletin Kamu İktisadi Teşekkülü, belediyelerin Belediye İktisadi Teşekkülü gibi iktisadi teşekkül oluşturmakta bulmuşlar. Bunun için 1996 yılında “Taşıma ve Çekiciler İktisadi İşletmesi” adı altında bir yapı oluşturulmuş. Bu yapının bünyesinde çeşitli zamanlarda değişik sayıda ilçe emniyet müdürlüklerine bağlı Polis Hizmetleri Derneği yer aldı. 2011 yılında iktisadi teşekkülün adı “İstanbul Trafik Vakfı İktisadi İşletmesi” olarak değiştirilmiş. İşletme içinde “Çekici” ve “Otopark İşletmeleri” adı altında iki birim bulunuyor. Bugün için “İstanbul Trafik Vakfı İktisadi İşletmesi” içinde 14 ilçenin Polis Hizmetleri Derneği yer alıyor. Dernekler de yasal mevzuatı aşmak için Polis Hizmetleri Derneği İktisadi İşletmesi oluşturmuş.

Hasılat paylaşımı

Çekiciler İşletmesi bünyesinde ayrıca Miles Makine A.Ş. ve Moğol Makine Limitet Şirketi olmak üzere iki özel şirket de yer alıyor. 2012 yılı itibarıyla Çekiciler İşletmesi içinde Vakfın 75, Miles ve Moğol şirketlerinin 20 olmak üzere 95 çekici faaliyet göstermiş. Hasılat Paylaşım Sözleşmesi gereğince bu çekicilerin 14 adedi ilçelerin Polis Hizmetleri Dernekleri’ne tahsis edilmiş. Bu çekiciler, Çekiciler İşletmesi içinde ilçe Polis Hizmetleri İktisadi İşletmeleri adına sözleşmeli olarak çalışıyor. Gelirleri o ilçenin Polis Hizmetleri Derneği’ne aktarılıyor. Bir aracın trafik polisi onayı olmadan çekilmesi yasal değil. Yasal olarak bir aracın çekilmesi için mutlaka o ilçenin trafik polisinin onayı olması gerekiyor.

Saadet zinciri gibi

İstanbul Trafik Vakfı İktisadi İşletmesi, İstanbul’un 39 ilçesindeki emniyet müdürlükleri ile koordinasyon içinde çalışıyor. Çekicisi olan ilçe emniyet müdürlükleri kendi çekicileri ile görev yapıyor. Çekicisi olmayan ilçe emniyet müdürlüklerine ise vakıf tarafından birer çekici tahsis ediliyor. Her bir çekici günde en az 5 araç çekiyor. 2012 yılında, İstanbul Trafik Vakfı tarafından çekici tahsis edilen 14 ilçe emniyet müdürlükleri şunlar: Beşiktaş, Sarıyer, Avcılar, Küçükçekmece, Kağıthane, Güngören, Esenyurt, Esenler, Sultangazi, Arnavutköy, Şile, Sultanbeyli, Ümraniye ve Çekmeköy. Ayrıca Havalimanı Emniyeti de vakıf tarafından tahsis edilen bir çekici ile görev yapıyor.  Çekicilerden elde edilen gelirler ilçelerde aktarıldıkları Polis Hizmetleri Dernekleri tarafından çeşitli işlerde kullanılıyor.  2012 Faaliyet Raporu’nda verilen rakamlara göre İstanbul Trafik Vakfı’nın gelirler toplamı 910 bin 347 lira. Bunun 742 bin 988 lirasını muhtelif bağış ve yardımlar, 128 bin 90 lirasını faiz ve repo gelirleri, 39 bin 268 lirasını ise diğer olağan dışı gelir ve karlar oluşturuyor. Vakfın genel giderler ve amaca uygun giderler toplamı ise 5 milyon 552 bin 81 lira. Gelir ve giderlere bakıldığında Vakfın 2012 yılındaki açığı yani zararı 4 milyon 641 bin 733 lira. Vakfın, gelir gider tablosunun altında ise şu bilgi notu yer alıyor: “Vakıf Genel giderleri arasındaki (-) 4.641.733. 64 TL’si gider farkının, Vakıf İktisadi İşletmesi’nin 2011 yılı net karı olan 3.986.461.90 TL’si ve 2012 yılı gelirlerinden 655.271.74 TL’si aktarılarak dengelenmiştir. Buradan da anlaşılacağı üzere araç çekim ve otopark işletmeleri doğrudan vakıf tarafından yürütülmüyor.”

İşletme vergi rekortmeni

2012 Faaliyet Raporu’nda bir de ikinci tablo var. Bu tablo Vakıf İktisadi İşletmesi’nin gelir-gider dökümünü içeriyor. İstanbul Trafik Vakfı’nın geliri yukarıda da belirtildiği gibi 910 bin 347 lira iken Vakıf İktisadi İşletmesi’nin geliri ise 21 milyon 807 bin 89 lira (Eski parayla yaklaşık 22 trilyon lira).Yani vakfın gelirinin 21 katından bile fazla. Vakıf İktisadi İşletmesi, Mecidiyeköy Vergi Dairesi’nde çeşitli yıllarda yayınlanan vergi rekortmen listesinde ilk 10 arasında yer alıyor. İktisadi İşletme’nin giderlerine bakıldığında yılda 4 milyon 81 bin 873 lira personel maaş ve fazla mesai gideri, 2 milyon 385 bin 221 lira da personelle ilgili kanuni statü ödemeleri görünüyor. Personele yol, yemek, erzak, yakacak yardımı 1 milyon 293 bin 490 lira. Yani ödenen maaşın dörtte birinde fazla personel yardımı var. Ayrıca yine personele 3 ayda bir ikramiye ödeniyor. Bunun bedeli ise 1 milyon 134 bin 477 lira olarak belirtilmiş. İşletmenin toplam gideri 16 milyon 788 bin 680 lira. 2012 yılı net kârı ise 5 milyon 18 bin 409 lira. Vakıf ayrıca otopark işletmekle görevli ancak daha önce 23 olan otopark sayısı şu an 7’ye düşmüş durumda. Vakıf, 2012 yılı içinde, Taksim, Kemerburgaz, Ortaköy Sahil, Kuruçeşme, Sultanahmet, Suadiye, Eyüp, olmak üzere toplam 7 adet otoparkta faaliyette bulunmuş. Vakıf otopark açıp işletmek yerine 206 tane yediemin otoparkı ile anlaşma yaparak buralara araç başı ücret ödüyor. Her gün ortalama 400 aracı, işlettiği otoparklara trafik polisi eşliğinde çektirerek gelir sağlıyor. Yani park yasağı olan yerde aracınıza trafik polisinin ceza yazması gerekirken, parka yılda 135 bin araç çekmek Trafik Vakfı’nın daha çok işine geliyor. Bu nedenle birçok olayda trafik polisi ceza bile yazmıyor.

Bakanlık genelgesi
Yetkililerce, İçişleri Bakanlığı’nca 11 Şubat 2008 tarihinde yayınlanan genelgenin, “Trafikte Araç Çekilmesi” uygulamasının, yanlış anlamalara neden olduğu bildirildi. Oysa genelgede bulunan “sahibi bulunmayan” ibaresi ile yasak olmayan yerdeki araçların çekilebilmesi söz konusu. Bakanlığın genelgesinde,  “Araç çekilmesi ile ilgili 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’na bağlı Karayolları Trafik Yönetmeliği’nin 119. Maddesi’nde belirtilen yer ve haller dışında kalan ve sadece park yasağını ihlal etmiş olan araçlar çektirilmeyecek ve bu şekilde park eden araçların tescil plakasına göre Trafik İdari Para Cezası Karar tutanağı tanzim edilecektir” denildiği belirtildi. Araç çekilmesi ve uygulanan cezai işlemlerde araç cinsi ve plaka ayrımı yapılmayacağı, herkese adil ve eşit davranılacağı vurgulanan açıklamada, şunlar kaydedildi: “Genelgede, yetkisiz kişi ve kuruluşların araç çekmeleri ve muhafaza etmeleri ile yol üzeri ve boş alanlarda park yeri oluşturup buralardan ücret almaları kesinlikle önlenecek ve oluşturulacak özel ekiplerle bu konudaki denetimlere ağırlık verilecektir denilmektedir.” 
Hangi hallerde çekilir
İlgili maddenin ayrıntıları şöyle: “Madde 119- Yasaklanmış yerlerde ve hallerde par kedilen araçlardan aşağıda sayılan yerlerde park etmiş olanlar esas ve usullerine uyularak yetkililerce kaldırılır. a) Duraklamanın yasak olduğu yerlerde, b) Geçiş yolları önünde ve üzerinde, c) Belirlenmiş yangın musluklarına her iki yönden 5 metrelik mesafe içinde, d) Kamu hizmeti yapan yolcu taşıtlarının duraklarını belirten işaret levhalarına 15 metrelik mesafe içinde, e) Üç veya daha fazla ayrı taşıt yolu olan karayolunda ortadaki taşıt yolunda ve üç veya daha fazla şeritli yollarda aksine bir düzenleme veya işaretleme yapılmadıkça sağ şerit dışındaki şeritlerde, f) Kurallara uygun şekilde park etmiş araçların çıkmasına engel olacak yerlerde, g) Geçiş üstünlüğü olan araçların giriş ve çıkışının yapıldığının belirlendiği işaret levhasından 15 metrelik mesafe içinde, h) Kamunun faydalandığı yerlerin giriş çıkış kapılarının önünde ve her iki yönünde 5 metrelik mesafe içinde, ı) Belirli kişilerin ve tatil günleri dışında, kurum ve kuruluşların araçları için ayrılmış ve bir işaretle belirlenmiş park yerlerinde bulunan araçlar kaldırılı.” 
Sahipsiz Araç Kaldırılır
119. Maddenin son kısmı ise bütün araçların çekilmesine olanak taşıyacak şekilde şöyle tanzim edilmiş: “Park edilmiş araçlar ile yukarıda sayılan yerler dışında kalan fakat belirgin şekilde trafik düzenini ve trafik güvenliğini etkilediği görülen ve sahibi bulunmayan ve yasak yerde olmasa bile genel güvenlik bakımından tehlike yarattığı anlaşılan araçlar trafik zabıtasınca, trafik zabıtasının görev almadığı veya bulunmadığı yerlerde genel zabıta tarafından kaldırılır.Yerleşim birimleri dışındaki karayollarında taşıt yolu üzerinde mecburi haller dışında ve gerekli önlemleri almadan parketmiş araçları yolun yapım ve bakımından sorumlu olan kuruluşlar da kaldırmaya yetkilidir.” 
..


28 Mart 2015 Cumartesi

PKK'lılarda daha önce de ABD silahları yakaladık,





PKK'lılarda daha önce de ABD silahları yakaladık,


28 Mart 2015 Cumartesi 00:39

E. Kurmay Albay Aziz Ergen: PKK'lılarda daha önce de ABD silahları yakaladık
Şırnak'ta ölü ele geçirilen PKK'lıların üzerinden çıkan Amerikan yapımı roketatar mermilerini Emekli Kurmay Albay Aziz Ergen Ulusal Kanal'a değerlendirdi. Ergen, daha önce yakalanan PKK'lıların Amerika’dan yardım alındığını itiraf ettiklerini söyledi.
Emekli Kurmay Albay Aziz Ergen bu sözlerle değerlendirdi; “En son Şırnak'ta ele geçen silah. Bahaneye bakabiliyor musunuz? Havadan düşmüş, terör örgütü bulmuş. Ondan sonra terör örgütü bize karşı kullanacak. Havadan düşen o silah zaten özelliğini kaybeder. Cephanesiyle birlikte mi düşmüş?
Aziz Ergen, daha önce Kato Dağı'na yapılan operasyonlarda da ABD menşeili tüfeklerin ele geçirildiğini bilgisini verdi. “Burada Kato Dağı'nda da aynı silah yakalandı. Şırnak bölgesinde bu silahtan iki tanesi yakalandı.”

PKK'nın sözde komutanlarının da Amerikan yapımı silahları kullandığını belirten Aziz Ergen, yakalanan PKK'lıların Amerika'dan yardım alındığını itiraf ettiğini söyledi.
”Bunu teslim olan teröristlerin ifadelerinden de okumuştuk. Amerikalı subayların Kandil'e gelerek kendileriyle görüştüğünü, silah cephane konusunda yardımlarını esirgemedikleri söylediler. Arşivlerde var.”

Emekli Albay, silahların Amerikan helikopterlerinden düştüğü söylentilerine "kimi kandırıyorsunuz" sözleriyle yanıt verdi.
“Helikopterden düşen o silah kullanılır durumda olabilir mi mümkün mü? Biz zaten örgüt liderlerinin üzeride de aynı silahları ele geçiriyoruz. Amerikan deniz piyadeleri de kullanıyor. Kimi kandırıyorsunuz.”

Türk ve Amerikan özel kuvvetlerinin Colorado'da yaptığı ortak tatbikatı da değerlendiren Aziz Ergin, tatbikatın amacının Suriye ve İran'a müdahale etmek olduğunu ifade etti.
“Amerikayla Türk özel kuvvetlerinin gelecekte Ortadoğu'da Suriye ve İran'a karşı müdahaleleri gündeme gelecektir.”

Emekli Kurmay Albay Aziz Ergen, ABD ve Türk özel kuvvetleri anlaşmanın BOP'un askeri ayağını tamamlama girişimi olduğunu söyledi.
“Amerika'nın yeni bir oyunu yeni bir stratejisi. Türk özel kuvvetleriyle yeniden diyaloga geçerek bölgedeki Büyük Ortadoğu Projesinin askeri ayağını inşa ettirmeye çalışıyorlar.”

http://www.mehmetciktv.com.tr/haber/10501/e-kurmay-albay-aziz-ergen-pkklilarda-daha-once-de-abd-silahlari-yakaladik.html#.VRXA-vmsU8s

..


AKP-CHP KOALİSYONUNUN CAN SİMİDİ: 'KEMAL DERVİŞ'






AKP-CHP KOALİSYONUNUN CAN SİMİDİ: 'KEMAL DERVİŞ'




Daha, “Büyük Atak: AKP-CHP Koalisyonu” başlıklı yazımın mürekkebi kurumadan...

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı Başkanı Kemal Derviş ile parti genel merkezinde buluştu. Derviş’e önce milletvekilliği teklifi yaptı. Derviş, milletvekili değil, bakan olmak istediğini söyleyince, “Ekonomiden sorumlu başbakan yardımcılığı” görevini teklif etti. Derviş de bu görevi üstlenmeyi kabul etti!..

Şimdi, filmi biraz geriye saralım; Diyarbakır’daki meşhur Nevruz kutlaması öncesinde, “ortada fol yok, yumurta yok” iken ortalığa dökülen Kemal Derviş, CNN Türk televizyonunda katıldığı programda ne dedi biliyor musunuz?.

-AKP - CHP koalisyonunun çözüm sürecini yürütebileceğini, kendisinin de böyle bir hükümet içinde yer alabileceğini söyledi!..

Ben o yazımda işin “Derviş ayağını” özellikle eksik bırakmış, “Üst Akıl” tarafından görevlendirilen AKP cephesinin bakış açısını yansıtmaya çalışmıştım... Ve yazımın sonunda, CHP tabanının ezici çoğunluğunun böyle bir senaryoya karşı infial içinde olduğunu, ancak YCHP yönetimi konusunda büyük kaygılarım olduğunu belirtmiştim.

CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu sağ olsun, beni yalancı çıkarmadı ve “AKP ile koalisyon” seçeneğini ne denli ciddiye aldıklarını kamuoyuna ilan etmiş oldu... Haa, arkadaşlar ne denli büyük infial yaratacağı bilindiklerinden, son bir kaç gündür AKP-CHP koalisyonunun adını “Geniş Tabanlı Koalisyon” olarak lanse etmeye başladılar. Ancak bu durumu herhalde Derviş’e anlatmayı unutmuş olsalar gerek ki, o bu itirafı hem de ekranda yaptı!..

-Yazımın ardından beni hayalci olmakla, CHP’yi bölmeye çalışmakla suçlayan, iyi niyetlerinden asla şüphe etmediğim partili yurtseverlerin dikkatine sunarım!..

* * *

Pekii, Kemal Derviş kim?..

DSP-MHP-ANAP koalisyonun “ekonomiden sorumlu devlet bakanı” olarak Dünya Bankası’ndan paraşütle Ankara’ya indirilen Derviş için, Başbakan Ecevit, “biz getirdik” derken, Dünya Bankası Başkanı Wolfovitz gayet pervasızca, “biz gönderdik” demişti!..

Derviş, “15 günde 115 yasa” sloganıyla, ABD ve AB’nin dayattığı tüm yasaları Meclis’ten geçirdi. Yıllar sonra 2004 AB raporunda ifadesini bulacağı gibi, Türkiye’yi “kalın zincirlerle” Batı’ya bağladı. Halka tüm acı reçeteler dayatıldıktan sonra, “ Türkiye’ye yeni bir senaryo lazım” diyerek, daha 2,5 yıl zamanı olan koalisyonun sona ermesinde ve AKP’nin iktidara gelmesinde başrolü üstlendikten sonra Birleşmiş Milletler’in 2. adamlığına terfi ederek çekti gitti... Giderken de ülkenin birinci partisi DSP’nin, MHP’nin, ANAP’ın hatta DYP’nin silinip gitmesini, yalnızca 14 ay önce kurulan AKP’nin iktidar olmasını garantiye alarak gitti!..

AKP iktidarı, kurallarını onun çizdiği, çokuluslu şirketlere teslim anlamına gelen ekonomi politikasından bir milim dahi sapmadı. “Derviş Ekonomisi” diyebileceğimiz bu sistemin uygulanması sonucu Türkiye bugün 800 milyar doları bulan iç ve dış borcu, akıl almaz bütçe açıkları ile, üretimden tamamen kopmuş, milli varlıklarını, bankalarını yabancılara peşkeş çekmiş bir ülke konumuna mahkum olmuş durumda... Bugün AKP’nin 2007’ye kadar başarılı ekonomi politikası sürdürdüğünü söyleyen, söyleyebilen CHP gömlekli kimi politikacı ya da ekonomistler, eğer bu sözleri cehalet neticesinde söylemiyorlarsa, halka ve ideolojilerine ağır bir ihanet içindedirler

Vee, 13 yıl sonra, Kemal Derviş, bir kez daha ve terfi etmiş olarak, yani “Ekonomiden Sorumlu Başbakan yardımcısı” olarak dönüyor... Nereye dönüyor?.. Kendisi açıkça itiraf ediyor zaten:

-AKP-CHP koalisyonunda kendisine ayrılan koltuğa oturmaya!..

CHP milletvekilinin gazetesi Yurt’un bugünkü (Cuma) sürmanşeti de kanıttır buna.

* * *

Ancak bu defa görevi yalnızca ekonomiyle sınırlı değil...

Hatta ekonomi ikinci sırada!.. Bu kez öncelik, “çözüm süreci” denilen kumpanyanın CHP’yi de işin içine iyice çekerek başarıya ulaştırılması görevinde!.. Ancak böyle yapılırsa, “çözüm” adı verilen “Büyük Kürdistan” planının başarıya ulaşabileceği öngörülüyor... İkinci görev ise çok açık olarak AKP’yi işlediği büyük günahlardan kurtarma, yapılanların yanına kar kalmasını sağlama görevidir...

Bu planın senaryosunun taa 2009’lara dayandığı, Baykal komplosunun öncelikle bu nedenle kotarıldığı, her atılan adımın öngörülen “proje” uyarınca atıldığı da tabak gibi ortaya çıkıyor, doğal olarak!..

Bu arada, gazete köşelerinde “Kemal Derviş” güzellemeleri yazan, yıkım tüccarını “kurtarıcı” olarak lanse etmeye çalışanların geçmişi ve kimlikleri, ülkenin başına geçirilecek çuvalın ebadı ve derinliği konusunda gayet açık fikir veriyor!..

Şimdi yurtseverlere, özellikle CHP’nin tabanını oluşturan ezici çoğunluğa, Cumhuriyetçilere sesleniyorum:

CHP yönetiminin başarıyı getireceği görünen “Cumhuriyetçi Cephe” ittifakına niçin sırt çevirdiğini, partiden ulusalcı, cumhuriyetçi kişilerin nasıl ayıklandığını daha net görebiliyor musunuz?. Kontenjan ve merkez yoklaması aldatmacası ile listelere kimlerin alındığını gördüğünüz zaman oynanan oyunu çok daha iyi kavrayacağınıza inanıyorum...

Ama bilinsin ki, bu büyük kumpası da geldiği yere iade edecek olan yine bu ülkenin millici, devrimci, ilerici yurtseverleri olacaktır. Türkiye, bu denli ucuz ve alçakça komplolarla köleleştirilebilecek bir ülke değildir...

-Geldikleri gibi gideceklerdir...
https://twitter.com/umit_zileli


ÖZEL  NOTUMDUR;

ECEVİT DÖNEMİ GÖRDÜK ÜLKEYİDE KOALİSYONUNDA ÇATIRDAT TI GİTTİ.. DERS ALAMAYANLARA CAN SİMİDİ OLABİLİR..?

..

Bir Kürt Aydınından İsmet İnönü’ye Mektup, Dünden Birkaç Mektup,





Bir Kürt Aydınından İsmet İnönü’ye Mektup, Dünden Birkaç Mektup,



“Bir Kürt Aydınından İsmet İnönü’ye Mektup” adıyla 1991’de yayınlanan ve Mustafa Remzi Bucak’ın İnönü’ye yazdığı mektupların toplandığı  kitap, bugünlere nasıl gelindiğine ışık tutuyor. Canberk Beygova, sahaflarda bulduğu ve güncel baskısı bulunmayan kitabı anlatıyor.

Canberk BEYGOVA
Şimdi neredeyiz tam bilemesek de “çözüm süreci”ni en son Megri Megri’de bırakmıştık. Bu “unutulmayacak” düet dışında kamuoyunun bildiği pek bir şey yok. Geçtiğimiz yıl hasbelkader Milliyet’te yayımlanabilen İmralı tutanakları da olmasa, tarafların düşüncelerini tahmin dahi edemeyeceğiz. Oysa bu mesele yeni değil, cumhuriyetin kuruluşundan beri var. O halde bugünün bilinmezlerini en azından tahmin etmek için, Erdoğan yerine şimdilerde sürekli yuhalattığı İnönü’yü koyabiliriz, peki dönemin Kürtlerinin talepleri nelerdi?

Bu soruya çok net bir cevap verebilmek oldukça zor. Ancak Mustafa Remzi Bucak’ın İnönü’ye yazdığı mektup bize bir şeyler anlatabilir. “Bir Kürt Aydınından İsmet İnönü’ye Mektup” adıyla Doz Yayınları’ndan 1991’de yayımlanan ve maalesef güncel baskısı olmayan kitap, Bucak’ın yazmış olduğu beş mektubu içeriyor ve kitaba adını veren açık mektup dönemin başbakanı İsmet İnönü’ye gidiyor, kısa bir süre sonra İnönü’nün ardından göreve gelen Suat Ürgüplü’ye tekrar gönderiliyor, amaç net: “Devletin istikbali adına.”

Mustafa Remzi Bucak, soyadını taşıdığı aşiretten siyasete giren ilk isim: 1950-54 yılları arasında Demokrat Parti’den Diyarbakır milletvekili olarak görev yapan Bucak, eğitimiyle, örgütçülüğüyle ve görüşleriyle öne çıkıyor. 27 Mayıs’tan hemen önce yurtdışına çıkan ve ölene kadar dönemeyecek olan Bucak’ın 1940’ta kurduğu Dicle Talebe Yurdu da 60’lı yıllarda sivrilecek Kürt siyasetçilerinin yetiştiği yer oluyor. Bütün bu bağlantılar ve birikim, Bucak’ın mektuplarının tarihi değerini anlayabilmek için önemli.

Kürt hareketinin günümüzdeki talebi olan “demokratik özerklik”, Bucak’ın satırlarında “federasyon”la karşılanıyor, dönemin Maliye Bakanı’na yazılan, kitabın da ilk mektubundaki örnek İsviçre. Bucak’ı farklı kılan federasyon önerisi değil, Kürtlerin 60larda yaşadıkları yok sayılmaya verdiği tepki: Sadece “Kürt yoktur” diyen resmi söylemi değil, bu değirmene su taşıyan Türk aydınlarını ve politikacıları eleştiriyor, yanıltılan ve neyin ne olduğunu bilemeyen Türklere üzülüyor. Cemal Gürsel’in “Türkiye’de ne Kürt var ne de Kürtçülük” sözünün Kürt’ten çok gerçekten bihaber kalan Türk’e zararı olacağı iddiası var: Doğu’da ne olup bittiğini televizyonlardan öğrenen Batı’dakiler, yanıltıldıklarını kendileri sokaktayken televizyonda penguen gördüklerinde anladıklarında çok geç olmamış mıydı?

Mektuplardan biri, Meclis’te iktidarın Doğu-Batı ayrımı yaptığını ima eden vekili tehlikeli konuştuğu gerekçesiyle susturmaya çalışan Adalet Partisi milletvekili İlhami Erten’e hitaben yazılmış. Dalga geçer bir halde saygıyı da kaybetmeden yazılan mektupta “tehlikeli” diye fikirlerin beyan edilemediği bir meclisin ve olayları başka türlü ve kendi menfaatına göre tefsir ve izah eden, hadiseleri gizleyen kendi (Türk) münevverinin de niteliği sorgulanıyor. Bugünü anlamaya yeter mi? Yetmez ama evet.

Bucak’ın mektuplarında değindiği anıları, devletin Kürt siyasasının da ipuçlarını sunuyor. “Ziraat vekaleti erkanından dost”un söylemi, ağalığın bugünlere kadar gelmesinin arkasındaki sebeplerden birini anlatıyor: “Doğu’da köylüye toprak dağıtılır. O vakıt her Kürd’ün karşısına bir Mehmetçik dikmek gerekecektir.” İnönü’ye yazılan mektupta, Bucak akşam yemeğine davet edildiği Çankaya Köşkü’nde Celal Bayar’dan aldığı ölüm tehditini de anlatıyor: “Unutmaki, Kürt meselesi bizim için Ermeni meselesinden çok, pek çok daha önemlidir. Aynı akıbetin başınıza gelmesini istemiyorsan, bu kadar muamele ve musamaha size çoktur bile..”

İnönü’nün Kıbrıs için federasyon önermesi, Bucak’ın açık mektubuna sebep oluyor, soru açık: Aynısını Türkiye için de düşünür mü İnönü? Bucak tarafından Prens Sabahattin’in Osmanlı için önerdiği teze yapılan atıf, bugün hala demokratik özerklik taraftarları ve karşıtlarınca dillendiriliyor. Kürt hareketinin solla kesiştiği 60lardan sonra dile gelmeye başlayan ve hareketin radikalleşmesiyle kesinleşen, Kürdistan’ın sömürge olduğu okuması, Bucak’ta da var: Hem de Fransa-Cezayir örneğiyle. Meselenin çözümünün silahta olmadığını geçmiş isyanlara referansla anlatıp Mehmetçiğin kanını boşa dökmeyin diyor, “Kürt yok” söyleminden ekmek yiyenlerin kendisine neler diyeceğini de tahmin ederek. Kürt tarihinde önemli yer tutan sürgünlerin de beklenen sonucu vermediğini, tehcir sayesinde Kürt olduğunu “idrak eden” Zülfikar Ağa üzerinden anlatıyor Bucak: 90larda boşaltılan köylerden gelen Kürtler, kim olduklarının herkesten çok farkında değil mi?

Realiteleri görmezden gelerek yapılan politikaların tutmazlığını anlatmaya çalışan mektup, 1965 tarihli. PKK’nın kuruluşunun 1978 olduğunu aklınızda tutarak şurayı okuyalım beraber: “…bütün korkunç ve şeni tedbirlerinize rağmen, yok edemediğiniz ve edemiyeceğiniz milletini tutulan bu idare devam ettiği müddetçe, eninde sonunda şahlanmaktan kimse menedemiyecektir” Bugünlere göz göre göre nasıl gelindiğini görmek için Bucak’ın perspektifinden de bakmaya ihtiyaç var. Bir de bu kitabın yeni baskısını yapacak hayırsever bir yayınevine.

Bir Kürt Aydınından İsmet İnönü’ye Mektup, Mustafa Remzi Bucak, Doz Yayınları, Kasım 1991

http://zete.com/dunden-birkac-mektup/

1960’larda Merkez Sağ’da Kürt-İslamcılar


1960’larda Merkez Sağ’da Kürt-İslamcılar



 Yusuf Azizoğlu,
Mustafa Remzi Bucak,
< Barzani’ye kırmızı pasaport verip, “federasyon” çıkışı yapan Özal’dan, Barzani müttefiki olup ilk terk ettiği devlet politikası  Kıbrıs olan AKP’ye kadar geleceğin birçok gelişmesinin anahtarı bu mektuptur aslında.
Ve yine yıllarca PKK’yı destekleyen güçlerin bu mektubu yazdıranlarla aynı olduğu da açıktır. >



Mustafa Remzi Bucak ve Mektubunun kitap olarak basılmış hali
Lyndon Johnson, Yusuf Azizoğlu,
DP’nin Devamcısı iki parti: AP ve YTP

27 Mayıs 1960 askerî müdahalesinin üzerinden çok zaman geçmeden merkez sağ ve Kürt-İslamcılık kendini toparlamıştı. Müdahalenin ardından askerlerin oluşturduğu hükümetlerin ardından 1961 sonbaharında seçimler yapılmıştır. Seçimlerden biraz önce, 1961 Şubatında kurulan iki parti DP’nin devamı olarak sahneye çıkmışlardı. Bunlardan ilki ve daha uzun soluklu olarak Türk siyasetinde etkili olacak olanı Adalet Partisi’ydi. AP’nin 11 Şubat 1961’deki kuruluşundan iki gün sonra (13 Şubat) ise Yeni Türkiye Partisi, Ekrem Alican’ın genel başkanlığında kurulmuştu. AP’nin ilk genel başkanı emekli Orgeneral Ragıp Gümüşpala’ydı. Onun ölümü üzerine bir süre Saadettin Bilgiç başkanlığı yürütecekti. Fakat 1964’te yapılacak kongrede yerini Süleyman Demirel’e bırakarak asıl şekline ulaşacaktı.

1961 yılında yapılan ilk seçimlerde CHP birinci parti oldu ama tek başına hükümet kuramadığı için AP ile ilk koalisyon gerçekleşti. Artık 1980’lere kadar sürecek bir koalisyon hükümetleri dönemi açılmıştı. İsmet İnönü’nün Başbakan olduğu bu 26. Türkiye Cumhuriyeti hükümeti fazla uzun ömürlü olmadı ve 1962 yılının Haziran ayında yerini CHP, YTP ve Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi’nin katılımıyla oluşan yeni bir koalisyona bıraktı. Bu kabinede YTP’den Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanı olarak görev yapan Dr. Yusuf Azizoğlu bizim için özelikle dikkat çekicidir.

Dr. Yusuf Azizoğlu ile yeniden açılan Kürt-İslamcılık sayfası

Yusuf Azizoğlu 1917’de Diyarbakır Silvan’da doğmuştu. Yörenin “ağa” ailelerinden birindendi. Büyük toprakları vardı. Daha İstanbul’da Tıp Fakültesi öğrencisiyken ilk Kürtçülük faaliyetlerine girişmişti. Başkanlığını yaptığı Doğu Talebe Yurdu bu etkinliğin odağıydı. Birlikte bu kuruluşu yaptıkları kişiler ise Faik Bucak, Mustafa Remzi Bucak ve Musa Anter’di.

Yusuf Azizoğlu, ilk olarak 1950’de DP’den Diyarbakır milletvekili olmuştu. Esat Cemiloğlu ve Mustafa Remzi Bucak ile birlikte DP’nin esas Kürtçü ekibini oluşturan kişilerden birisiydi. Daha sonra YTP’nin kuruluşunda yer aldı. Bakan olduktan sonra da tabii ki Kürtçü eğilimi asla değişmemişti. Özellikle İsmet İnönü’nün ciddi tepkisini çekmişti. Bu ve benzeri sebeplerden CHP-YTP hükümeti de çok uzun ömürlü olmayıp, iki sene bile ayakta kalmadan dağılacaktı.

Fakat Yusuf Azizoğlu’nun bakan olmasının özel bir önemi vardı. Ağaların, aşiret reislerinin, Nakşî şeyhlerinin kısacası Kürt-İslamcılığın sayfası yeniden açılmış oluyordu. Bir süre sonra AP’nin yıldızının Demirel’le parlamaya başladığı yıllarda YTP oylarının büyük çoğunluğunu buraya kaptırdı. Bu arada Ekrem Alican genel başkanlıktan çekilmiş, yerinde Yusuf Azizoğlu geçmişti. Onun elinde YTP doğrudan doğruya bir etnik partiye dönüştürülmek istendi. Fakat bunun için henüz erkendi. Bir süre sonra YTP sahneden çekilecek, Yusuf Azizoğlu ise 1970’te ölecekti.

Bu yıllarda Yusuf Azizoğlu’nun eski arkadaşı olan ve yurtdışına çıkmış bulunan Mustafa Remzi Bucak ise Türkiye’ye yazdığı mektuplarla Kürtçülüğe devam edecekti.

Mustafa Remzi Bucak ve Barzani etkili özerklik söylemi

Daha önceden de belirttiğimiz gibi 1960’lı yıllarda Irak’ta Barzani hareketinin yükselişi Türkiye’deki Kürt-İslamcılar üzerinde de etkili oluyordu. Bir taraftan Barzanilerin Nakşî şeyhi olması Kürtlerin İslamcı kanadını etkilerken, bir taraftan da dönem dönem Sovyet desteği almaları da sözde bir “Ulusal Kurtuluşçuluk” görünümü altında sola da sızmalarına neden oluyordu. Yani Barzani uzantıları bir taraftan Kürt-İslamcılar üzerinde etkili olurken Doğuda kurulan “sol” görünümlü Kürt dernek ve hareketlerinin de bir şekilde içinde yer alıyorlardı. Barzani’nin toplamdaki etkisi ise Kürtçülerin tümünün “özerklik” ve “federasyon” söylemlerini dile getirmeleri olacaktı. Bunun ilk sinyallerini veren Mustafa Remzi Bucak oldu. Onun eski arkadaşlarından ve akrabası olan Faik Bucak’ın ilk TKDP kurma denemesini yapan isim olduğunu da dikkatimizden uzak tutmamalıyız.

Mustafa Remzi Bucak, arkadaşı Yusuf Azizoğlu’na 1961’de şunları yazıyordu:

“Bugün uyanmış ve uyandırılmış –ister harici tesir ve ister dâhil kötü idarelerin tabii neticesi olsun- bir Kürtçülük cereyanı Hakkâri’den Erzurum’a, Diyarbakır’dan, Urfa’dan Van ve Bitlis’e sirayet etmekle kalmamış; Ankara’nın Altındağ mahallesinden Konya’nın Cihanbeyli’sine, İstanbul’un Zeyrek semtinden Haymana’ya kadar, bütün Kürt, hamalıyla, ağasıyla, çobanı ile şeyhi ve talebesi ile tamamen kendi milliyetini idrak etmiş bulunmaktadır.”

Bu tespitler görüldüğü gibi çok nettir. Artık Kürt-İslamcı söylemin dışında gözüken ama onun farklı bir versiyonu olan bir Kürt ırkçılığı da ortaya çıkmıştır. Mustafa Remzi Bucak’ın “ister harici tesir” diyerek belirttiği gibi önemli bir Barzani etkisi de bu işin içindedir. Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet’in ilk yıllarındaki isyanların ardından “bağımsızlık”, “özerklik”, “federasyon” söylemlerini pek kullanmayan ağa-şeyh-reis çevresi artık tekrar bunları seslendirmeye de başlayacaktır. Kürt-İslamcılar iki kanat hainde yollarına sağlı, “sollu” devam edeceklerdir.

İnönü’ye gelen iki mektup: Johnson’dan Kıbrıs, Bucak’tan özerklik mektubu

Mustafa Remzi Bucak, 27 Mayıs’tan hemen önce (yirmi gün kadar) Türkiye’den ayrılıp ABD’ye gitmişti. Bir haber mi almıştı? Neden ABD’ye gitmişti? Bu zamanlamada bir keramet mi vardı? Bunlar ayrı mesele…

İşin daha da ilginç bir yanı vardı: 5 Haziran 1964’te ABD Başkanı Johnson, İsmet İnönü’ye Kıbrıs meselesinde Türkiye’nin müdahalesini engellemek için meşhur “Johnson Mektubu”nu göndermişti. Mektup diplomatik bir kriz yaratıyor, Türkiye’ye karşı açıkça Rum-Yunan tarafını tutuyordu. Bu mektubun üzerinden sadece yedi ay geçtikten sonra (3 Ocak 1965) ise Mustafa Remzi Bucak yine İnönü’ye “federasyon mektubunu” New York’tan gönderiyordu. Üstelik mektubunun en can alıcı kısmı olan son bölümünü Kıbrıs’a bağlayarak… Türkiye, Kıbrıs’ta Türkler için federasyon istiyorsa, Kürtler adına da o Türkiye’den federasyon isteyecekti:

“Kısaca, zat-ı devletinizin, alt tarafı seksen bin Kıbrıslı Türkçe konuşan zümre için düşünüp uygun gördüğünüz şekl-i idarenin, yani FEDERATİF bir tarzı idarenin, bizzat Türkiye Cumhuriyeti hudutları içinde yaşamakta bulunan SEKİZ milyonluk Kürt camiası için de kabul ve tatbiki elzemdir… Cumhuriyet’in onuncu yılı münasebetiyle sokaklara asılan afişler arasında bilhassa bir tanesi çok manidardır: DURMAYALIM DÜŞERİZ! Evet Sayın İnönü, eski, sakat ve sakim, merkeziyetçi, ana dili Türkçe olan unsurdan başkasına hayat hakkı tanımayan, köhnemiş, müptezel milliyetçilik tarz-ı idarede ısrar etmeyiniz. Zira geçen her gün devletin düşüp parçalanmasını biraz daha tacil edecektir. Federatif Kürt-Türk Cumhuriyet Devleti’ni görmek ümit ve temennisi ile ruhum benim üç yüz sene, dört yüz sene, beş yüz sene bekler. Verba voluente, scriptum manente… En derin saygılarımızla…”

Aslı “Verba volant, scripta manent” olan ve “Söz uçar yazı kalır” anlamına gelen Latince deyimle biten bu mektup gerçekte radikal bir Kürtçünün bireysel çıkışı değildi tabii. Kıbrıs Türklerini “alt tarafı seksen bin Kıbrıslı Türkçe konuşan zümre”, Türkiye Türklerini ise “ana dili Türkçe olan unsur” olarak tanımlayan Bucak’ı konuşturan gücün başta ABD olmak üzere Barzani, SSCB, Yunanistan vs. uluslararası odaklar olduğu açıktır. Özellikle ABD tarafından himaye edilen Bucak’ın mektubu bu çerçevede çok anlam kazanır.

Barzani’ye kırmızı pasaport verip, “federasyon” çıkışı yapan Özal’dan, Barzani müttefiki olup ilk terk ettiği devlet politikası Kıbrıs olan AKP’ye kadar geleceğin birçok gelişmesinin anahtarı bu mektuptur aslında. Ve yine yıllarca PKK’yı destekleyen güçlerin bu mektubu yazdıranlarla aynı olduğu da açıktır.

1961-1969 dönemi: Kürt-İslamcıların AP’li yılları

27 Mayıs 1960’ın ardından gelen ilk üç seçim Kürt-İslamcılar açısından AP’li yıllar anlamına geldi. 1961, 1965 ve 1969 seçimlerinde Kürt-İslamcılar, aşiretlerin ve Nakşî şeyhlerinin yönlendirdiği doğu ve güneydoğu oyları genellikle AP’de toplandı. Değindiğimiz gibi YTP’nin etkisi zayıf kalmıştır ve zaman içinde AP tarafından yutulmuştur. Doğunun dışında, Anadolu’nun diğer bölgelerinde ve büyük şehirlerde de Nakşî çevreleri ve artık etkisi artmaya başlayan Nurcu gruplar da AP’ye oy verdi bu dönemde. AP de bu çevrelerin tümünün temsilcilerini Meclise taşıdı.

Fakat 1969 itibariyle AP’nin sağdaki bu hegemonyası iki açıdan kırılacaktı. 1969 Genel Seçimlerinde Necmettin Erbakan Konya’dan bağımsız milletvekili olarak seçilmeyi başaracak, 1970’te ise MNP ile yoluna devam edecekti. Bu cemaatlerin bir kısmını bu daha radikal çizgiye transfer edecekti. Diğer taraftansa 1969 yılında CKMP adını MHP olarak değiştirecek, AP’ye oy veren sağ kesime ortak olacaktı. Fakat Kürt-İslamcılar için 1970’lere kadar asıl adres yine de AP olarak kalmaya devam edecekti.

http://www.turksolu.com.tr/458/kataberk458.html


..