16 Temmuz 2019 Salı

Pentagon., Suriyedeki Ortağıma Dokunamazsın.,

Pentagon., Suriyedeki Ortağıma Dokunamazsın.,



19 Kasım 2018 
Konur Alp Koçak  
Dış Politika Araştırmaları Merkezi 
Makale

PYD - ABD SURİYE STRATEJİSİ VE DAYANIŞMASI

Türkiye’nin Fırat’ın doğusundaki terör yapılanmasını sona erdirmeye yönelik bir harekât başlatacağına dair açıklamaların ve bazı terör unsurlarının top atışıyla vurulmasının ardından, Menbiç yol haritasında belirlenen adımlar atılmaya başlandı. Menbiç mutabakatı çerçevesinde öngörülen ABD-Türkiye ortak devriye faaliyetleri nihayet 1 Kasım’da başladı. Ortak devriyeler, kimilerince Türkiye ile ABD arasındaki ihtilafların azalacağına dair bir umut olarak görülmüşse de, işin aslının öyle olmadığı kısa süre sonra anlaşıldı. Zira ABD’nin YPG ile Türkiye sınırında ortak devriyeye başladığı ortaya çıktı.

Bir yandan PKK’nın önde gelen isimlerine “ödül” koyan, diğer yandan da PKK’nın Suriye kolu ile Türkiye sınırında ortak devriye faaliyeti gerçekleştiren ABD, bekleneceği üzere “çelişkili” ve “ikiyüzlü” davranmakla eleştirildi. Brunson’ın ABD’ye iade edilmesinin ardından görülen bazı iyi niyetli açıklamalar ve yumuşama sinyallerine rağmen, iki ülke arasında Suriye üzerindeki anlaşmazlıkların aynen devam ettiği bir kez daha anlaşıldı.

ABD ile Türkiye’nin Suriye konusunda uzlaştırılması imkânsız değilse de çok güç yaklaşımları söz konusu. Türkiye haklı olarak, bir terör örgütü olan PYD-YPG’nin ABD tarafından destekleniyor olmasını ittifak hukukuna ve dostane ilişkilere aykırı buluyor. Buna rağmen ABD, Türkiye’nin eleştirilerine karşın bu örgütle olan bağlarını koparamadığı gibi her gün biraz daha derinleştiriyor.

Uzlaşmaz tutumların arka planında ne yattığına dair ipuçlarını ABD’nin bazı resmî kurumları tarafından hazırlanan raporlarda görmek mümkün. Örneğin, Pentagon’un Kongre’ye sunulmak üzere hazırladığı 5 Kasım tarihli rapor, kamuoyunda açıkça dile getirilmeyen bazı unsurları da içeriyor. Suriye ve Irak’ta DAEŞ’e karşı yürütülen Doğal Kararlılık Operasyonu’nun son üç ayını değerlendiren bu rapor, sahadaki mevcut durumu tespit etmenin yanı sıra, ABD’nin Türkiye’ye yönelik politikalarının gerekçesini de ortaya koyuyor.

Raporda dikkat çeken hususlardan birisi, Pentagon’un SDG’yi hâlâ “ En Güvenilir Ortak ” olarak nitelendirmesi. ABD’nin siyasî ve askerî kanadı arasında bazı söylem farklılıklarının olduğunu da ikrar eden rapor, DAEŞ’in tamamen yok edilmesi hedefinin hâlen geçerli olduğunu ve bu çerçevede SDG’nin ABD tarafından desteklenmesi gerektiğini açıkça ifade ediyor. Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyinde gerçekleştirdiği askerî operasyonların SDG’nin “DAEŞ karşıtı” eylemlerini aksattığına da değinen rapor, ABD’nin SDG’yi kendi hedefleri açısından vazgeçilmez gördüğünü ortaya koyuyor. Hal böyleyken ABD’nin SDG’yi gözden çıkarıp Fırat’ın doğusuna yönelik bir operasyon için Türkiye’ye yeşil ışık yakmasını beklemek gerçekçi değil.

Ayrıca, Menbiç mutabakatı ve yürürlükte olan yol haritasının asıl niyetinin Türkiye açısından kabul edilebilir olmadığını söylemek de mümkün. Çünkü raporda, Menbiç mutabakatının “bir yandan SDG’nin esas silâhlı unsurunu oluşturan YPG ile çalışmaya devam ederken diğer yandan Türkiye’yle ikili ilişkileri geliştirme hedefi” için imzalandığı belirtiliyor. Bir başka deyişle, Menbiç’te ABD’nin Türkiye ile birlikte devriye faaliyeti yürütmesi, hiçbir surette ABD’nin YPG’ye cephe alması anlamına gelmiyor. Aksine söz konusu mutabakat, ABD açısından YPG ile yürütülen iş birliğinin Türkiye tarafından hedef alınmasına engel olmak üzere düşünülmüş bir taktikten ibaret.

Raporun Menbiç mutabakatına dair bu değerlendirmesi ışığında, ABD’nin ne Türkiye’den ne de YPG’den ayrı kalmak istemediği sonucuna varmak yanlış olmaz. YPG’yi korumaya ve desteklemeye devam ederken üç PKK’lı teröristin yakalanmasına “ödül” kararı alan ABD, aslında Türkiye’ye şu mesajı veriyor: “PKK ile mücadeleni kendi sınırların içinde yürütebilirsin ancak Suriye’deki ortağıma dokunamazsın”. Türkiye’nin bu hasmane yaklaşıma nasıl cevap vereceği, Suriye’nin kaderini belirleyen etkenlerden biri olacak.

Not: Bu makale ilk olarak 13 Kasım 2018 tarihli Türkgün Gazetesi'nde yayınlanmıştır. 


https://www.tasav.org/index.php/pentagon-suriye-deki-ortagima-dokunamazsin.html

***

11 Temmuz 2019 Perşembe

S-400 kullanımı F-35 Teknolojisini Tehlikeye Sokar Mı? Sorun Nasıl Aşılabilir?

S-400 kullanımı F-35 Teknolojisini Tehlikeye Sokar Mı? Sorun Nasıl Aşılabilir?

Yazan  Bircihan D. Dilek  
14 Mayıs 2019 
Yayınlandığı Kategori
Milli Güvenlik ve Dış Politika Araştırmaları Merkezi,
21 YÜZYIL 


VİDEO İZLE;

Türkiye F-35 uçaklarını envanterine sokmak üzere yıllar önce karar vermiş, 2002 yılında projeye dahil olmuştur ve ortaklığı bulunmaktadır. 
F-35 uçakları özellikleri açısından Türk Hava Kuvvetlerine büyük güç katacaktır. 

Diğer taraftan Türkiye'nin satın almaya karar verdiği S-400 sistemleri ise bir tasarım harikası olarak görünmektedir. Henüz sahadaki başarısı tam olarak 
görülmemekle birlikte, marketing kapsamında sunulan özellikleri oldukça dikkat çekicidir. S-400 sistemlerinin tam fonksiyonları ile kullanılması ve doğru 
noktalara konuşlandırılması durumunda Türkiye için önemli oranda caydırıcılık sağlayacağını düşünüyorum.

Gelin açık kaynaklardan edinilen bilgi doğrultusunda; Türkiye'nin F-35 uçaklarını S-400 Sistemi ile birlikte kullanılması durumunda F-35 teknolojisinin tehlikeye girip girmeyeceğini inceleyelim.

ABD'li yetkililerin endişeleri;

Türkiye'nin; S-400'lere NATO standartlarında IFF Sorgulayıcısı (Interrogator) ile bir Taktik Veri Aktarma Sistemi olan ve tüm NATO ülkelerinde yaygın olarak 
kullanılan Link-16 Sistem Terminali entegre edebileceği,

Böylece  IFF sensörü ve "Stealth Teknoloji" ile ilgili bazı taktik verilerin de aktarıldığı  Link 16 sistemine,  RUS teknisyenler tarafından sızılarak teknolojinin 
ve çalışma sisteminin elde edilebileceği,

Rusların Link-16 Kripto detayları ve dalga formunun elde edilerek "spoofing" yöntemi ile sahte hedefler oluşturulabileceği,

Rus teknisyenlerin elde ettikleri bulguları anlık olarak Rusya'ya aktarabileceği,

S-400 sistemlerine yakın bölgelerde uçan F-35 uçağı "Stealth Teknolojisi" nin Ruslar tarafından çeşitli yöntemlerle ele geçirilebileceği,olarak özetlenebilir.


Bu endişeleri sırasıyla inceleyelim;

S-400 Sistemine entegre edilmesi durumunda, Evet IFF ve Link-16 sistemi ile ilgili endişelerin doğru tarafları bulunmaktadır. 
Günümüz teknolojisi ile bu tip entegrasyonlarda sistemlerin etkileşimi esnasında bilgi sızdırılması mümkündür.
Rusların da bu konuda iyi seviyede olduğu göz önüne alındığında bu endişenin yerinde olduğu söylenebilir.

Rus teknisyenlerin sistem teslimi sonrasında hiç bir şekilde Türkiye'de konuşlu sistemlere yönelik lojistik ve bakım faaliyetinde bulunmayacaksa sızma 
ihtimalinin düşük olabileceği düşünülebilir, ancak bu noktada da Türkiye'de konuşlu S-400 siteminin pasif olarak elde ettiği bilgileri uydu üzerinden 
otomatik olarak Rusya ya aktarabileceği endişesi bulunmaktadır.

ABD'liler Rusların Uydu üzerinden çok güçlü bir veri aktarma sistemi olduğuna inandıkları görülmektedir.

S-400 sistemlerine yakın bölgelerde uçan F 35 uçağı "Stealth Teknolojisi" Ruslar tarafından çeşitli yöntemlerle ele geçirilebilir mi?

ABD, Türkiye'ye F-35 uçakları S-400 sistemi ile birlikte kullanılmasının sakıncalı olduğunu söylerken, çok sayıda RUS Sitemlerinin (Radar,Uçak ve ELINT) 
konuşlu olduğu Suriye'ye sınırı bulunan İsrail F-35 uçakları için sınırlama getirmiyor.İsrail bugün sahip olduğu F-35 uçaklarını askeri harekatlarda kullanan ilk ülke olarak övünmekte ve F-35 uçuşlarını gerçekleştirmektedir. Üstelik Rusların Suriye'deki mevcut Elektronik Konuşlanması ile İsrail üslerinden kalkan F-35 uçaklarını gerçek zamanlı olarak tespit ederken belirli dalga boylarında teknik özelliklerini tespit etme faaliyeti içinde olmasına rağmen. 

Bu noktada kısa bir açıklama yapalım. Stealth kabiliyetli F-35 uçağı; F-22 Raptor'da olduğu gibi Luneberg Lensi (Radar Reflektör) ile donatılmışlardır. 
Radar Reflektörü, düşük görünürlük özelliği olan uçakların radarlara görünür hale gelmesi için kullanılır.

Bu sistemler uçakların radarlardan kaçma ihtiyacı olmadığı zamanlarda takılır; özelikle "stealth teknoloji" ihtiyacı gerektirmeyen eğitim veya operasyonel 
uçuşlar ile  düşman yer ve hava radarları ile istihbarat platformlarına  yakın bölgelerde uçuş yapılması ihtiyacı olduğunda kullanılır.

Biraz teknolojik ifadelerle konuya devam edersek;  Taktik savaş uçağı büyüklüğündeki bir stealth uçak; C, X, Ku and S band  gibi bandlarda  görev yapan radarlara karşı kendisini koruyacak bir yapıya sahip olduğu belirtilmekte dir.  Yani bu bandlarda görev yapan Radarlar "stealth teknoloji" ye sahip F-35 tespit etmede yetersiz kalmaktadırlar.

S-400 sistemi kapsamında kullanılabilecek radarlardan;  Acquisition (EW) ve Angajman radarları incelendiğinde, bu radarların I,J,X ve Ku/K/KA 
çalışması nedeniyle "stealth teknoloji" kabiliyetli F-35 uçağını tespit edemeyeceği düşünülmektedir. 

Öte yandan,bir kere frekans dalga boyu belli bir threshold'u geçer ve rezonans etkisine sebep olursa, "Düşük Görünürlüklü-Low Observable" uçakların radarlar 
tarafından tespit edilme olasılığı artmaktadır. Örneğin, düşük frekans bandında çalışan ATC Radarının, "stealth" özellikli bir uçağı teorik olarak tespit edilebilme kabiliyeti bulunmaktadır.  Burada ifade edelim, 300 MHz altındaki frekanslarda çalışan UHF,VHF ve HF Radarlarının "stealth" uçaklar için tehlike arz eden sistemler olduğu uzmanlar tarafından belirtilmektedir.  

Bu güne kadar, F-35 uçakları ABD dışına uçak gövdesine takılan 4 adet radar reflektör ile intikal etmiştir. Bu reflektörlerin kullanım amacı, F-35'lerin RCS 
(Radar Cross Section)'lerini abartarak, bilgi toplamaya çalışan düşman unsurlarının çalışmalarını boşa çıkartmaktır. Internet bilgilerinden elde edilen 
bilgiye göre; Estonya ve Bulgaristan'a yapılan intikallerde F-35 uçaklarına radar reflektörler takılmıştır.  F-35 uçaklarında Stealth kabiliyetlerinin kullanılıp 
kullanılmayacağı harekat ihtiyaçlarına göre belirlenmektedir.

Yukarıdaki açıklamalar doğrultusunda şunu söyleyebiliriz. F-35 uçakları, düşman radarlarını yanıltmak amacıyla kullanılan Radar Reflektörleri ile uçtuğu 
taktirde önemli oranda bir aldatma sağlamakta olup, sahip olduğu RCS hakkında doğru bilgilerin düşman tarafına geçmesine engel olabilmektedir.

Buradan şöyle bir sonuca ulaşabilir; F-35 Uçakları S-400 Sistemlerine yakın uçsalar dahi yukarıda anlatılan sebepler nedeniyle F-35 Stealth kabiliyetinin 
Ruslar tarafından elde edilmesi olası görünmemektedir.

Sorun Nasıl Aşılabilir?

Öncelikle Türkiye;

Link 16 sisteminin S-400'e entegre edilmeyeceğini ,

IFF sistemi olarak MİLLİ imkanlarla geliştirilecek bir sistemin S-400'lere entegre edileceğini,

S-400 Sistemlerinin F-35 uçaklarının iniş kalkış yapacağı meydanlara yakın bölgelerde konuşlandırılmayacağını,S-400 sistemlerinin Türkiye'de konuşlu  NATO Altyapısı ve sistemleri kullanan hiç bir platformla entegre edilmeyeceği ve etkileşim içinde olmayacağı, tamamen kapalı bir network olarak çalıştırılacağı,
Radar Reflektör gerçeği ortada iken,F-35 uçaklarının S-400 sistemlerine yakın uçuşlarının F-35 aleyhine herhangi bir bilgi sızmasına neden olmayacağını, 
muhatabına açıklıkla belirtmelidir.

Suriye'de, Rus ELINT, SIGINT ve Radar sistemlerinin  konuşlandığı bir ortamda,  İsrail'in F-35 uçaklarını Suriye ve çevre ülkelerdeki hava operasyonlarında 
kullanmasına rağmen,  ABD'lilerin İsrail F-35'leri için endişe duymaması, fakat Türkiye'nin F-35 uçaklarına sahip olması konusunda endişe duyuyor olması 
bir çelişkidir.

Diğer taraftan Rusya'nın bir NATO üyesi olan Türkiye'ye S-400 sistemini satarken sisteme yönelik teknolojinin ve radar teknik karakteristik bilgilerinin NATO ülkeleri tarafından ele geçirilebileceği endişesi taşımaması dikkate değer bir durumdur. 

Sonuç olarak; Türkiye'nin muhatabına yukarıdaki değerlendirmeleri açıklıkla izah etmesi durumunda sorunun çözülmesi yönünde önemli bir adım atılabileceğini 
düşünüyorum.

Sorunun çözülmesi durumunda; S-400 sistemlerinin kapalı bir network olarak nasıl kullanılabileceği, neler yapılması gerektiği ayrı bir konu olarak incelenmelidir. 

Belki daha sonra bu konuya değinebiliriz.

KAYNAK:

https://youtu.be/UAV8dMtc1A8 " Here's How F-35 Technology Would Be Compromised If Turkey Also Had the S-400 Anti-Aircraft System" 

https://theaviationist.com/2018/05/24/image-of-israeli-f-35-flying-off-beirut-with-radar-reflectors-as-well-as-more-details-about-the-adirs-first-strikes-emerge/ 

http://www.ausairpower.net/APA-Acquisition-GCI.html

http://www.radartutorial.eu/19.kartei/06.missile/karte006.en.html


https://21yyte.org/tr/merkezler/islevsel-arastirma-merkezleri/milli-guvenlik-ve-dis-politika-arastirmalari-merkezi/s-400-kullanimi-f-35-teknolojisini-tehlikeye-sokar-mi-sorun-nasil-asilabilir

***

F-35 ler., Milli Menfaatleri Doğrultusunda Uçabilecekler mi?

F-35 ler., Milli Menfaatleri Doğrultusunda Uçabilecekler mi?



Yazan   


F-35 Sahibi Ülkeler Uçaklarını Milli Menfaatleri Doğrultusunda Uçurabilecekler Mi?



Son bir kaç gündür, ABD’nin Türkiye’ye, Rus yapımı S-400 hava savunma sistemi alımından vazgeçerek ABD yapımı Patriot sistemlerinin alımı yönünde karar vermesi için iki haftalık süre verdiği ve Ankara'nın Rus yapımı S-400 füze savunma sistemi satın alma planını sürdürmesi durumunda F-35 programındaki 
ortaklığı sonlandırılacak haberleri ile meşgul iken F-35 uçağına şöyle derinlemesine bir bakış yapalım.

F-35 Sahibi Ülkeler Uçaklarını Askeri Operasyonlarda Milli Menfaatleri doğrultusunda uçurabilecekler mi? 

Hassas Bilgi sızması olur mu?

Bu iki soru dost meclislerinde ve medya da sıkça gündeme getirilmekte ve tartışılmaktadır. Bu sorulara tatmin edici cevap bulunabilir mi? 

Konuyla ilgili olarak F-35 uçak üreticisi olan Lockheed Martin Firmasının elektronik ortamdaki bilgileri ile mesleki tecrübelerimi birleştirmeye çalıştım.

Kısa Bilgiler

Bugüne kadar 390 adet F-35 uçağı üretildi, Dünya çapında açılan 17 Üs de 195.000 saat uçuş gerçekleştirildi, toplam 790 pilot ve 7400 bakım personeli eğitildi. 
Ortak ve müşteri durumunda olan ülkeler ve satın alacakları uçak sayıları; ABD (2456), İngiltere (138), İtalya (90), Hollanda (37),Türkiye (100), Avustralya 
(100), Norveç (52), Danimarka (27) ve Kanada(88). Ortak olmayıp Yabancı Askeri Satışlar (FMS)  kapsamındaki müşteriler; İsrail (50), Japonya (147), 
G.Kore(40) ve Belçika (34). Halen F-35 uçağı teslim alan ülkeler; ABD, İngiltere, İtalya,İsrail ve Japonya.

Ekonomik etkisi açısından bakıldığında; Program kapsamında 1400'ü ABD'li olmak üzere dünya çapında 1500 den fazla tedarikçi firmanın bulunduğu, 
ABD 'de 220.000 kişiye direk ve dolaylı olarak iş imkanı sağlandığı ifade edilmektedir. Bir adet F-35 uçak fiyatı 89.2 Milyon ABD dolarıdır.

Türk firmalarının F-35 Programı ortaklığı kapsamında iş payının toplamda  12 Milyar ABD Dolarına ulaşacağı, Lockheed Martin ve Roketsan arasında yeni 
nesil havadan yere atılabilen Standoffcruise füze geliştirilmesi için işbirliği yapıldığı, SOM-J füzesinin F-35 Dahili Silah bölümüne entegre edilmesi üzerine 
bilgiler bulunmaktadır.

F-35 Stealth modunda 5.700 pound dahili mühimmat taşıyabilirken, harekat bölgesinde üstünlük sağladıktan sonra F-35 Beast moduna (dahili mühimmata 
ilave harici mühimmat taşıma) geçebilmekte ve toplamda 22.000 pounda kadar mühimmat taşıyabilmektedir.

Üretici Firma tarafından marketing kapsamında F-35'in aşağıda özetle belirteceğim harekat kabiliyetlerinin olduğu ifade edilmektedir.

F-35'in Klasik, Dikey ve Uçak gemisine iniş/kalkış yapabilen üç versiyonu bulunmaktadır, bunlar sırasıyla F-35 A, F-35 B ve F-35 C'dir. F-35 beşinci nesil 
uçak özelliklerine sahip olarak geliştirilmiştir. F-35;  muharip uçak sürat ve kıvraklığı, tam birleştirilmiş sensör bilgisi, ağ merkezli harekat ve gelişmiş 
lojistik ve ikmal özellikleri ile birlikte  Geliştirilmiş Stealth kabiliyetine sahip görünmektedir.

F-35 Görev sistemleri kapsamında;Multifunction Advanced Data Link(MADL), Active Electronically ScannedArray (EASA) radar, Electro-Optical Targeting System (EOTS)  hedefleme sistemi, Distributed Aperture System (DAS), Helmet Mounted Display (HMD) ve  Communications, Navigationand Identification (CNI) Avionics sistemleri yer almaktadır.

Stealth özelliği nedeniyle, F-35'in harekat sahasına emniyetli bir şekilde nüfuz ederek, hiç bir radara yakalanmadan, Elektronik Harp (Electronic Warfare) 
kabiliyeti ile düşman konuş kuruluşunu tespit edip elektronik taarruz (karıştırma) yapabilmekte ve  düşmana ait topladığı elektronik bilgileri taktik veri ağı üzerinden dost birliklere anlık olarak aktarabilmektedir. 

Düşük görünürlük özelliği ve EASA radar kabiliyeti ile uzak mesafeden yer ve hava hedeflerine hassas güdümlü bombaları ve hava-hava radar güdümlü 
füzeleri ile başarılı şekilde angaje olabilmektedir.

İstihbarat Gözetleme ve Keşif (ISR) kabiliyeti ile topladığı elektronik bilgileri işleyip sınıflandırarak dost birliklere gerçek zamanlı olarak aktarabilmektedir.

Otonom Lojistik Bilgi Sitemi (ALIS-Autonomic Logistics Information System) ile bakım operatörüne önceden planlama, bakım ve kullanım süresi boyunca 
F-35 uçak sistemlerinin idamesine olanak sağlamaktadır. ALIS Internet üzerinde çalışan yüksek süratli band genişliği ile yüksek performanslı server'lar 
kullanan bir veri alma/gönderme sistemidir.

ALIS;operasyon, bakım, prognostik, tedarik zinciri, müşteri hizmet servisi, eğitim ve teknik verileri içeren bir dizi geniş kabiliyetleri entegre etmektedir.

Pilot ve uçuş destek personeli tarafından,ALIS sistemi görev planlama/debrifing yapmak, uçuş çizelgesi hazırlamak, pilot kalifikasyonu ve harbe hazırlık 
durumunu kayıt altına almak amacıyla da kullanılmaktadır.

ALIS, F-35 uçağı gövdesinde entegre edilmiş bir sistem değildir. Harici bir sistem olan ALIS uçak görevini müteakip indiğinde bakım personeli tarafından 
uçağa bağlanarak uçak üzerindeki sitemlere ait arıza bilgisi toplayan bir sistemdir.Toplanan bilgiler daha sonra otomatik olarak Lockheed Martin bünyesinde bulunan server'a aktarılmaktadır.

Önceki eski nesil lojistik sistemlerle karşılaştırıldığında, ALIS sistemi ile; F-35 Uçak Filolarının faaliyetleri hakkında gerçek zamanlı en doğru bilgiyi sağlayarak işletme ve bakım giderlerinin azaltılacağı ve uçak faaliyet oranlarının arttırılacağı iddia edilmektedir.

Egemenlik İhlali ve hassas bilgilerin sızması!

Yukarıdaki kabiliyetlere bakıldığında neredeyse daha önce 3 ve 4. nesil  farklı roldeki uçaklar tarafından yerine getirilen görevler F-35 Uçağı üzerinde 
birleştirilmiş durumdadır. Uçak üzerine yerleştirilen Görev sistemlerinin sayısı ve bunların antenlerinin böyle nispeten küçük bir gövdeye Stealth özelliği 
etkilenmeden yerleştirilmesi herhangi bir olumsuz etkileşim (enterferans) olmadan çalıştırılması önemli bir tasarım yapıldığına işaret etmektedir. 

Bu nedenle de bu uçak özellileri nedeniyle çok iyi yetişmiş pilotlara emanet edilmelidir. 

F-35 son derece güçlü özelliklere sahipken, ortak ve müşteri konumundaki kullanıcıların ALIS hakkında mahremiyet ve egemenlik haklarının ihlal ediyor 
gerekçesi ile şikayetleri bulunmaktadır. Zira,mevcut durumda ALIS  veri akışı içerisinde; uçak "healthmonitoring system" verileri, faal uçak durumu, eğitim 
ve pilotlara ait log'lar da dahil olmak üzere önemli ölçüde harekat detaylarının, Forth Worth/Texas'da konuşlu Lockheed Martin şirketindeki hub'a aktarıldığı 
iddia edilmektedir.

Aslında ALIS'in ana görevi parça siparişi vermek, ihtiyaç kadar eğitim planlamak ve İkmalci'nin üzerindeki yedek malzeme yönetim yükünü azaltmak olmalıdır.

F-35'e ortak ülkelerin yukarıda belirtilen endişeleri, mevcut ALIS uygulaması ile ülkelere ait Operasyonel hassas bilgilerin Lockheed Martin Firmasına aktarıldığı nın bir göstergesi olarak kabul edilebilir. Bu durum benim görüşüme göre de kabul edilemez olup egemenlik hakkının ihlali olarak görülmelidir.

Bu arada konu hakkında bir gelişme olduğunu belirtmeden geçmeyelim. F-35 ortağı ülkelerin yukarıda belirtilen şikayetleri üzerine, Lockheed Martin 
firması konuya yönelik bir filtreleme yazılımı üzerinde çalıştığını açıkladı. Bu çalışma ile mevcut ALIS sistemine "Sovereign Data Gateway" eklenecek, 
böylece bu yazılım her bir F-35 ortağına veri akışını inceleme ve doğrulama seçeneği verirken aynı zamanda hassas verileri bloke etme, güncelleme ve 
erteleme imkanı sağlayacaktır.

Bu güncelleme gerçekleştiğinde bilgi sızması tehlikesinin ortadan kalkabileceğini düşünmekteyim.

F-35 uçağı görev uçuşunda iken uçak üzerinde bulunan sensörlerden bilgi sızdırılması söz konusu olabilir mi? F-35 uçağında görev esnasında işlenen sensör tespitleri, Multifunction Advanced Data Link (MADL) ile oluşturulan taktik veri ağı üzerinden diğer uçaklara, platformlara ve yer istasyonlarına aktarılmaktadır. 

Bu taktik veri ağı Milli merkezler tarafından planlanır ve uygulanır. Sızma ancak bu veri ağına siber taarruzlarla gerçekleştirilebilir. Ancak bu riskin dünya 
üzerinde mevcut tüm sivil ve askeri veri ağları için geçerli olduğu unutulmamalıdır.

Diğer bir komplo teorisi, Uydu üzerinden gönderilecek bir sinyal ile F-35'ler daha yerde iken motorların durdurulabileceği, kalkışa müsaade edilemeyebileceği 
ve hatta uçak havada iken görev sistemlerinin görev yapamaz duruma getirilebileceği şeklindedir. Gelişmiş bir teknoloji ile üretilen F-35 uçağı geniş oranda yazılım ile desteklenmiştir. Yazılım kapsamında bu tip müdahalelerin mümkün olduğunu ancak uygulanabilir olmadığını düşünüyorum. 

Çünkü bunun ortaya çıkması durumunda geleceğe yönelik olarak üretici firma ve üretici ülkenin büyük bir ticari ve güvenilirlik kaybı olacağından böyle bir 
uygulamaya teşebbüs edilmeyeceğini değerlendiriyorum.

F-35'ler Milli Menfaatler doğrultusunda kullanılabilecek mi?

Bunun cevabı her koşulda evet olmalıdır. Hiç bir ülke, sınırlı koşullarda kullanabilirsin ön şartı ile, başka bir ülkeden Silah Sitemlerini satın almaz. 
F-35 ortaklık ve müşteri şartnamesinde de böyle bir sınırlama olduğunu da düşünmüyorum.

ABD, F-35 kullanan ülkelerin yapacakları milli operasyonlar konusunda baskı yapabilir mi, engelleyebilir mi? 
Bu milli operasyon, ABD milli çıkarları ile çakışıyorsa elbette ki baskı ve engelleme beklenmelidir. 
Bu tavır açıktan olmazsa bile farklı şekillerde tezahür edebilir, yani F-35 yedek parçası tedarik zincirinde yavaşlama veya ambargo şeklinde karşımıza çıkabilir.

Bir ortaklık olmasına rağmen,ABD öncülüğünde yürütülen F-35 programında ABD tek yetkili ülke gibi davranmakta,  ortak ve müşteri konumundaki ülkelere  F-35 teslimatını CAATSA (ABD'nin Hasımlarıyla Yaptırımlar Yoluyla Mücadele Etme Yasası) yaptırımları kapsamına sokabilmektedir.

Bu nedenle; en iyi silah sistemi yerli üretim ile geliştirilen ve dışa bağımlılığı olmayandır. Ancak ihtiyaç hasıl olup da dışarıdan alınmak zorunda kalınırsa da, 
dışarıdan gelecek tüm baskı ve dayatmalara eldeki mevcut kozlar ile en kısa sürede reaksiyon gösterilmeli,satın alınan silah sistemi tüm performansı ile 
milli menfaatleri koruyacak şekilde kullanılmalıdır.


KAYNAK;

https://www.f35.com/

https://www.lockheedmartin.com/en-us/products/autonomic-logistics-information-system-alis.html

https://www.flightglobal.com/news/articles/new-f-35-software-could-quell-alis-sovereignty-conce-430823/


https://21yyte.org/tr/merkezler/islevsel-arastirma-merkezleri/milli-guvenlik-ve-dis-politika-arastirmalari-merkezi/f-35-sahibi-ulkeler-ucaklarini-milli-menfaatleri-dogrultusunda-ucurabilecekler-mi


***

5 Temmuz 2019 Cuma

ERGENEKON UN., KARANLIK İSMİ KARA KUTU TUNCAY GÜNEY., BÖLÜM 27

ERGENEKON UN., KARANLIK İSMİ KARA KUTU TUNCAY GÜNEY., BÖLÜM 27


Baronu illegal mafya örgütlenmeleriyle irtibatlandırmak, başı gibi göstermek yakışıksızdır. 

Dedesi, babası, annesi ve kendisi hacca gitmiş biri olan Rahmi Koç, kimseyi öldürtmeyecek kadar insaflı bir kapitalist, gerçek bir İstanbul beyefendisidir!.. 
Alman ve Amerikan Gladioların savaşı! 

Soğuk savaş döneminde kurulan NATO.nun Gladioları, Türkiye, Almanya ve Kanada dışında tasfiye edildi. Tüm Gladioların finansörü Rockfeller Grubudur. 
En güçlüleri Almanlarınkidir. Eğer çökertilmek istenirse Almanya ekonomisi batar ve Avrupa Birliği dağılır. Uzun yıllar Alman Gladiosuna Türk Gladiosu Ergenekon.u kontrol ve idare görevi verildi. Bu nedenle ülkemizde en fazla ajana sahip ülke Almanya.dır. CIA.dan bağımsızlığını ilan etmek isteyen Almanların Gladiosu, Türk Ergenekon.unda kanına girdi. Kalemleri okyanus ötesinde kırıldı! Ergenekon.un Alman ve Amerikan kanadı hep rekabet halindeydi. Bugün bir kanadı hapsi boylarken, diğer kanadı Amerikan ve Alman Gladioları arasında ortada kaldı. 

2. Dünya savaşından sonra Amerikalıların özel görevler verdiği Hitler.in Gestapo.su eski SS üyelerinin kurduğu bir örgüt olan ODESSA (Organisation 
Der Ehemaligen SS-Angehörügen) Murat Bayrak.ı Yugoslavya.dan Türkiye.ye kaçırdı. Gladio eğitim kampları ve organizasyonunda etkin rol oynayan Nazi Generali Reinhard Gehlen ile irtibattaydı. Almanların BND.sini ve derin devletini 1952.de kuran Gehlen, tüm NATO ülkelerinde de Gladioları örgütleyen en derin istihbaratçıydı. Aralık 2000.da açılan CIA.nın gizli belgelerinde Gehlen ve eski Nazi subaylarıyla hangi örtülü operasyonlar gerçekleştirildiği ortaya çıktı. Yazdığım bilgiler artık açık bilgidir, yıllarca kamuoyunun dikkatinden kaçırılan bu bilgileri ders olması açısından yazmak gazetecinin kamu görevidir. Ülkücüleri gaza getirmekle görevli Murat Bayrak, Türkiye.deki tüm faaliyetlerini “Hançer Birliği” adına yürüttü. 
Bayrak, 12 Eylül darbesi sırasında MHP Genel Yönetim Kurulu Üyesi olmasına karşın tutuklanmayan tek isimdi. Onun gibi serbest bırakılan diğer isimlerdi Özel Harpçiydi ve Gladio.ya çalışıyordu. 

Yugoslavya göçmeni Bayrak aynı zamanda CIA ajanları ve Gladio yapılanma sında kilit rol oynayan Paul Henze ile Frank Terpil.le de bağlantılı idi. 
Bayrak MHP.den önce Adalet Partisi.nde de milletvekilliği yapmıştı. 
2. Dünya savaşından sonra, Gehlen ile sonradan Alparslan Türkeş.in yakın dostu olacak olan Ruzi Nazar ABD.ye götürüldü. Türkeş.e NATO kamplarında eğitim verilirken, kendi isteği üzerine „Ergenekon. kod adını aldı. Özbek kökenli Ruzi Nazar, savaş sonrasında Alman ordularına sığınmış bir isimdi. General Gehlen ve Nazar ikilisi, CIA içerisinde görevlendirildi. Nazar bu görevde CIA Türkiye İstasyon Şefliğine kadar yükseldi. Enver Altaylı gibi Özbek kökenlileri MİT.de kritik görevlere getirdi. Türk Kontragerillasını finanse eden Rockfeller, Özel Harp Dairesi ile özel ilişkiler geliştirdi. Üst düzey subaylarımızı eğittiler, beyinlerinı yıkadılar ve kendi halkını ve dinini dahi düşman görecek kodlarla robotlaştırdılar. 

Alman istihbaratı ülkemizde dört vakfı, şirketleri ve diplomatik dokunulmazlığa sahip ajanlarıyla mükemmel çalışır. Bu vakıflar, Hıristiyan Demokrat Parti.nin (CDU) Kondrad Adenauer Vakfı, Sosyal Demokrat Parti.nin (SPD) Friedrich Ebert Vakfı, Özgürlükçü Libera Parti.nin ( FDP) Friedrich Naumann Vakfı ve Yeşiller Partisi.ne ait Henrich Bölll Vakfı. Kürt sorununun siyasileştirilmesi ve Aleviliğin İslam.dan ayrılarak ayrı bir din haline getirilmesi üzerinde yoğunlaşmıştır. Dünya altın borsasını elinde bulunduran Almanların bir hedefide Türklerin kendi altın madenini çıkartıp, işlemesini engellemek. Alman vakıflarının istihbarat faaliyetleri ve altın hesabı konusunda kitap yazan Necip Hablemitoğlu.nu öldürtmesi için Veli Küçük.e kimin emir verdiği ortada! Küçük, Almanların sırlarına sahip kilit bir Silivri sanığı... 

Alman BND si nasıl çalışıyor? 

1970 ile 2005 arasında Almanya.da 42 bin 664 kişi, Alman derin devleti için ajanlık, muhbirlik ve köstebeklik yaptı. 
Bunlar arasında Doğu Alman sayısı 9 bin 822.dir. Almanya.da yararlandığı gurbetçi ve ülkemizde kullandığı ajan sayısı onbinleri geçti. Hedefledikleri Türk veya Kürtleri, Alman sempatizanı, etki ajanı ve ücretli ajan yapma kategorileri bulunuyor. Bayan kullanma, zenginleştirme ve kasetli şantaj en fazla 
kullandıkları yöntemler. Almanlar uzun yıllardır telefonlarımızı dinliyor. Kimin ne gibi zafiyeti olduğunu, nasıl ele geçirilebileceğini biliyor. 

Türkiye.de kullandıkları üst düzey üç ajana verdikleri kod lakap isimler, “Baron”, “Kumarbaz” ve “Tilki”. 
Ülkemizin doğusunda faaliyet gösteren yabancı ajan sayısı beş bini geçiyor. Almanlar doğu illerimize su arıtma tesisi, küçük barajlar yapma bahanesiyle 
çok sayıda ajanını yerleştirdi. 

Bunların pek çoğu Türkçe ve Kürtçeyi ana dili gibi biliyor. İstihbarat organlarımız, bu ajanların çoğunun aslında kim olduğunu kısa sürede fark 
ediyor, ancak yakalamıyor ve sınırdışı etmiyor. Geçtiğimiz günlerde rutin dışına çıkılarak 10 yıldır Diyarbakır merkez olmak üzere doğu illerimizde Mossad adına casusluk yapan bir İsrail vatandaşı askeri istihbarat tarafından yakalandı. 

Bu bilgi ve haberi Türk medyasında okuyamadınız, çünkü daha kimseye servis yapılmadı! Gazeteciler zaten hiç bir zaman haber ele geçirmez, hep birileri tarafından avuçlarına konan servis haberlerle „süper gazetecilik. yaparlar! Özel kaynaklarım vasıtasıyla elde ettiğim bu bilgiyi paylaşmayı tarihe düşülecek bir not olarak görüyorum. 

Mossad ajanı, ana dili gibi Türkçe ve Kürtçe biliyor. Sabaha kadar süren sorgu sonrası çözülmüş. Anlattığı bilgileri buraya yazsam, 12 Haziran seçimleri 
yapılamaz. Konu sadece Yüksek Seçim Kurulu.nun adaylığına iptal ettiği, sonrada yeniden onayladığı adaylardan ibaret değil. Bölgede milletvekilliğine 
bağımsız aday olan Kürt kökenli milletvekillerimizin bazıları yabancı istihbarat örgütlerine çalışıyor. Kimi sempatizan, kimi etki ajanı, kimi ise kadrolu ajan. En fazla milletvekili adayı devşiren BND, CIA ve Mossad. Bu adayların bir kısmı parlamentoya girecek ve çalıştıkları yabancı ülkenin politikalarını ülke gündemine taşıyacaklar. 

Onları suçlamayalım. “Hain”, “satılmış” diyerek aşağılamayalım. Yılllarca kendi ülkesinin vatandaşını „iç düşman. gören Gladio zihniyeti, onları yabancı 
istihbaratların kucağına itti. Bir suçlu aranacaksa, Ergenekon.u ülkemizin başına bela edenleri önce bulalım ve cezalandıralım. Hiç kimse Türk milliyetçiliğini körükleyerek ve Kürt milletini küçümseyerek politika apmasın. 
Alman ve Amerikan Gladiosunun filleri ve piyonları çarpışırken altında 
ezilenleri kurtarmak vatandaşlık görevidir! Ergenekon buzdağının tam resmi! 

Ergenekon.un bir konseyi olduğunu sağır sultan bile duydu. Sivil ve askeri kanatta liderleri ve toplum mühendisliği ekipleri bulunduğunu da. Öyleyse 
CHP ve MHP.nin kaset operasyonları ile yeniden şekillendirilmesine neden şaşırıyoruz? O kasetleri gizlice çekenlerin adresi belli, failler belli ama basiret 
gözleri bağlı olanlar, safca „Ergenekon yok. görüşünde! Siyaseti, yargıyı, medyayı, iş dünyasını ve bürokrasiyi yıllardır kontrol etmiş ve kadrolarını isim 
isim belirlemiş derin yapı çatırdıyor. Son kozlarını oynuyorlar. Soruşturmalar lider kadroya yakınlaştıkca gerginlik tırmandırılıyor. Dolaylı yazdığım 
yazılardan büyük resmi göremeyenler için en iyisi buzdağının tamamını özetliyeyim. 

27 Mayıs 1960 darbesinden sonra oluşturulan 12 kişilik Milli Birlik Komitesi, hiç bir zaman dağılmadı. Konsey üyelerinden, MHP liderliğine oynatılacak 
Prof. Dr. Ümit Özdağ.ın babası Muzaffer Özdağ paşa yaşasaydı, eminim tek kelime bu yapıyı bize anlatmazdı! İsmet İnönü, Muhsin Batur ve Tahsin 
Şahinkaya liderlik yaptı. Tamamen üst düzey paşalardan oluşan bu ekipden aşırı yaşlananlar bir alt komite olan Encümeni Danişte görevlendirilir. 40 
kişilik bu ekip, Ergenekon.un fikir ve proje teorisyenleri grubudur. İçlerinde sivil bürokratlar, akademisyen ve iş adamları da bulunur. Yaş ortalamaları 
75.in üstünde. Pek zararsız olduklarını ileri sürenler epey saf sanırım. Onlar, kimlerin kaleminin kırılacağına, kimlerin düşürüleceğine, kimlerin ise iktidar 
olacağına karar veren derin devletin büyük jurisi! Aşırı laik, despot bir tarikatta denebilir! Kararlarını üst kurula Milli Birlik Komitesine sunarlar. 
Onay alınan kararlar, Ergenekon.un operasyon birimine havale edilir. 

Encümeni Daniş.deki mevcut üyelerin ortak özelliği hepsinin Büyük Kulüb.e üye olarak aktif faaliyetlerde bulunması. Üst düzey askerler buna dahil. Hatta 
ordu komutanı olanlara üyelik altın bir tepside sunulur. Geri çevirene rastlanmamıştır. Fransız Büyük Mason locasına bağlı olanların çoğunlukta 
olduğu bu kulübte, Cenevre.deki İsviçre Mason locasına bağlı olanlar ayrı bir kliktir. İngiliz ekolünden gelenler ve Alman ekolüne bağlı olanlar bulunur. 
TÜSİAD.a üye olan büyük İstanbul baronu dediğimiz işadamlarından Büyük Kulübe üye olmayan yok gibidir. Koçlar, 1943.den beri koçun başıdır! 
Ülkemizde üçyüze yakın mason locası vardır ve bunlar iki ayrı mason teşkilatı ile yasal olarak örgütlenmiştir. Rotaryen veya Mavi Kulüb denilen localar, 
parlak, yetenekli, zeki gençleri avlamak için kurulmuş alt birimlerdir. Başarı, kariyer ve güç yollarını gençlere empoze ederler. 

Ergenekon.un operasyon birimi, Özel Harp elemanlarından oluşur. 25 ayrı birime bölünmüştür. Henüz askeri lisede ve Harp okulunda iken en yetenekli, 
zeki, atletik ve başarılı öğrenciler arasından seçilirler. Kadroları MİT e alınarak sivil yaşama gönderilenler olduğu gibi kadrosu TRT gibi ilgisiz başka 
bir kurumda olanlara da rastlanır. İş, medya ve yargı dünyasında yerleştirilenler kendilerini gizlemeyi ustalıkla başarırlar! Operasyonel birimin 
başında bulunan Albayın kod adı „ Ergenekon dur. 

İlk „ Albay Ergenekon. 1953 de rahmetli Alparslan Türkeş idi. Tamamen vatanperver düşüncelerle bu yola girmişti. Ancak 1960 darbesinden sonra 
safdışı bırakıldı, dışlandı. 
İkinci „ Albay Ergenekon. Turgut Sunalp ti. 1989 da öldüğünde resmi görevi Garanti Bankası başdanışmanıydı. 
Üçüncü „ Albay Ergenekon. Veli Küçük idi. JİTEM ve Hizbullah un kuruculuğundan, faili meçhul cinayetlere, derin siyasi suikastlara kadar karışmadığı pis iş kalmadı. Susurluk ta yakayı ele verdi, kurtuldu ama şimdi zor kurtulur. 

Veli Küçük ün görev süresi 2001 de sona erdi. Haziran 2009 da aslında Dördüncü „ Albay Ergenekon un kim olduğu ortaya çıktı: Dursun Çiçek. Aralık 
2010 da Gölcük Donanma'da ele geçirilen „ Proje adlı belge Çiçekin 2003den beri illegal işler içinde olduğunu ve „ millete komplo planı nı tek başına hazırlamadığını ispatladı. Erzincan davasında konuşan üst düzey bürokrat gizli tanık Efe de zaten Çiçekin ve zamanın 3. Ordu Komutanı Saldıray Berk.in suçunu netleştirdi. İddianamesi kabul edilen Gölcük belgeleri davasında emekli Koramiral Kadir Sağdıç „bir numara. gözüküyor! Balyoz davasında yargılanan emekli ve muvazzaf generallerden İbrahim Fırtına, Özden Örnek, Ergin Saygun, Çetin Doğan, Metin Yavuz Yalçın, Engin Alan, Ayhan Taş, Mustafa Çalış, Feyyaz Öğütçü, Lütfü Sancar ve Kadir Sağdıçın Milli Birlik Komitesinde olup olmadıkları araştırılmalıdır. 
Tabi lider Tahsin Şahinkaya.da yargı önüne çıkartılmalıdır... 

Operasyon birimi halen yönettiği ileri sürülen „ Paşa Ergenekon. kodlu Engin Alanın durumu en şaibeli olandır. Parlamentosunu ve hükümetini şiddet ve 
hile ile değiştirmek için terör örgütü kurmaktan yargılanan bir zanlı ve diğer Silivri zanlıları milleti temsil edemez. Alan, 12 Haziran seçiminde Silivri 
hapishanesinden milletvekili olarak çıkarsa, yeni MHPyi, „ Başdanışman. ve „Genel Başkan Yardımcısı. sıfatlarıyla kuracaktır. 

Ekibine Özel Harbin uyuyan „çakma ülkücü. hücrelerini alacağı öngörülebilir! 
Önümüzdeki dört yılda ülkemiz Türk milliyetçileri ile aşırı Kürt milliyetçilerinin meydan kavgalarına, savaşlarına sahne olacaktır. 

Türk ile Kürt kardeşliğini baltalamak isteyen ve araya yeni kan davaları sokmaya çalışan bu fitnenin asıl gayesi, hükümete ve halka yeni anayasayı yaptırmamak  tır. Askeri vesayetin son kalesi anayasa değiştiğinde, Ergenekon.un üst düzey yapısı sapır sapır dökülecektir. Üst düzey yapısı beş bin kişiyi bulan bu derin yapılanmadan toplam yüzbin kişi nemalanıyor. 

Nemalanan kısım, geçiş kendir. Nerede menfaati varsa oraya yaslanır ve taraf değiştirir! Bu nedenle ülke ekonomisinin yüzde 20.sine sahip İstanbul.un Koç baronu ve baronları telaşlanmakta dır. En büyük korkuları ise, 2001 ekonomik krizini nasıl çıkardıklarına ilişkin video veya ses kayıtlarının ortaya çıkmasıdır. Kayıtlar, birden fazla elde bulunuyor. Citibank, Deutchebank ve Bank of Amerika ile ortak yapılan devülasyon darbesinde „baş hırsız. konumundaki dönemin Merkez Bankası Başkanı Gazi Erçel başta olmak üzere, soyguna ortak olan 38 İstanbul baronu henüz hesap vermemiştir. Yeni dönem, ülkemizin yeni baştan kurulmasına gebedir, yaşanan sıkıntılar doğum öncesi ağrılar, sancılardır... 

Ejder ve Baronun Hakkari oyunu! 

Hakkari ve Diyarbakır.dan 12 Haziran 2011 seçimi öncesi ulaşan bilgiler hoş değildi. Global Ergenekon.un Suriye.de başlattığı Baas rejimini devirme 
hamlesine ve Hakkari.de oynanan eşgüdümlü büyük oyuna daha fazla sessiz kalamayız. Çünkü düğmeye aynı merkezden basıldı. Ergenekon.un baronu ve 
ejderi, global Ergenekon.dan aldıkları cesaretle „Kürt kozunu. sahneye koydular. Kandil ve İmralı.nın emirlerini CIA ve Mossad.dan aldığı talimatlarla yerine getiren Demokratik Toplum Kongresi (DTK) ve BDP, “sürgünde Kürdistan parlamentosu” kurmaya hazırlanıyor. Mesele Kürt sorununu çözmek değil çözdürmemek... 

Bu noktaya nasıl ve neden geldik? 10. Ergenekon dalgasında mason localarına ulaşılması, global Ergenekon.u rahatsız etti. İstanbul baronları ve medya 
ayaklarına dokunulmaması için hükümetle pazarlığa giriştiler. Başarılı oldular, Ergenekon soruşturması sadece ordudaki ayaklara yönelirken, işi 
maliyeleştirenleri bilerek ıskaladı. Medyanın propaganda ayağında tutuklananlar devede kulaktı. Seçimde zoraki seçtirilen Silivri ve PKK adaylarının oluşturacağı kaos, seçim sonuçlarına gölge düşürmek için “Baron” ve “Ejder” ikilisinin global Ergenekon.dan aldığı onayla tasarlandı. Aslında onları kendilerine dokunulmaması ve ihalelerden daha fazla pay kapmak amacıyla hükümete şantaj için kullanıyorlar. Servetlerine servet katmayı sürdürmelerinden rahatsız değilim ama Hakkari.de oynadıkları oyunu artık deşifre etmek zorundayım. Hakkari için 3 yıl önce alınan global Ergenekon kararı, 12 Eylül referandumu ve 12 Haziran seçiminde başarı ile uygulandı. Hakkari.de yaşayan her vatandaşımızın evinden baskıyla, zorbalıkla, şantajla dağa, PKK.ya en az bir adam kaçırma projesi, bölgedeki Ergenekoncu komutanların göz yumması ile gerçekleştirildi. 2008 yılına kadar PKK.ya 

Hakkari.den katılan insan sayısı yılda elli iken, son üç yılda bu rakam yılda beş yüze çıkartıldı. Kimse inkar etmesin, elimde sağlam bir istihbarat raporu var. Karakol baskınları ile hükümet küçük düşürüldü. Halk korkutuldu. Silah zoruyla yapılan seçimde BDP, Hakkari.de tamamı, 36 bağımsız adayını seçtirdi. Böylece planın ilk aşaması olan “kurtarılmış” Hakkari kotarıldı. Bundan sonra Şırnak ve Cizre başta olmak üzere başka iller Türkiye.den kopartılacak ve dört yıl içinde bölge halkının tüm oyu sadece PKK.nın gösterdiği aday veya partiye kaydırılacak. Bunun adı demokrasi değildir, diktatörlük, despotluktur. Hükümet acilen Yüksekova.ya il statüsü vererek emniyet güçleri kadrolarını burada artırmalıdır veya bölgeye özel eğitimli tim birimleri kaydırılmalıdır. 

Diyarbakır da seçim öncesi ele geçirilen ve ağzı çözülen Mossad ajanından elde edilen bilgiler ve belgeler kamuoyuna açıklanacak mı acaba? En kilit soruyu soralım: Hakkari.den ve diğer 

Doğu illerimizden zorla seçtirilen BDP.li milletvekillerinden kimler hangi yabancı istihbarata ve devlete çalışıyorlar? Neden mali destek alıyorlar? Bu durum, 
milletvekilliğinin düşmesine sebep değil midir? Ülkemizde bu işleri koordine eden yabancı diplomatlar kimlerdir? Neden sınırdışı edilmiyorlar? En önemlisi Kürt 
sorunu, bu karmakarışık, çapraz, ensest ilişkilerle nasıl çözümlenecek? Yeni anayasanın yapılmasına desteğe hiç niyeti olamayan CHP, MHP ve BDP.yi kimler 
yanlış yönlendiriyor? 
Mossad ajanından elde edilen istihbarat, bu sorulara ve fazlasına açıklama getiriyor. Irak, İran ve Suriye.de ki Kürtleri kapsayan plan çerçevesinde global Ergenekon, 

“Büyük Kürdistan” için devrede. Suriye.deki Baas rejimi iktidarı, bizdeki cuntacı Ergenekoncularla aynı meşrepten (Nusayri Alevileri dine oldukca uzak bir Şiilik 
koludur) olduğu halde neden tasfiye ediliyorlar? Çünkü İran.ın Suriye ve Lübnan.daki Şii bağlantılarını sağlayan Şam rejimi artık işlevini yitirdi, miadı doldu. Bizde de Baas benzeri cunta kurmaya çalışan Mason Bektaşi çetenin savunduğu azınlıkların çoğunluğu yönetme stratejisi çöktü. Global Ergenekon, oyun ve oyuncu değiştirdi. Yüzde 85.i Sünni Suriye halkı, AK Parti.ye ve liderine bayılıyor, er geç Türkiye.nin izinden gidecektir.

Kendilerine ulaşılamasın diye bu kadar fırıldak çevirmeye gerek var mı? Ergenekon.da kod adı “Ejder” olan şahıs, 9 Haziran günü AK Parti Genel Merkezi'ne giderek Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'la görüştü ve helalleşti. CHP.nin birinci parti olarak çıkacağı kehanetinde bulunan kodaman işadamımız, aslında baronun sağkoludur, özel ulakçısıdır. Rahmetli Vehbi Koç.un milyon dolarlarını Milliyet gazetesini satın alması için 1979.da Aydın Doğan.a getiren isimdir o. Ergenekon yapılanmasında ilk ona giremese bile fitne çıkarmada üstad sayılır. Kim olduğu zaten basına yansıdı. Gazeteci ve yazar Avni Özgürel, Radikal.daki köşe yazısında onu şöyle tanımladı: Yurtbank patronu Ali Balkaner.in mahkeme ifadesinde “Bizler 18 büyük aileyiz. Hepimizin bağlı olduğu bir başkanımız var. 18 büyük aile bir havuz oluşturduk. Tüm ekonomi bunların elinde toplanıyor. İstanbul Menkul Kıymetler Borsası.nı manipüle eden kişi, bizim bağlı olduğumuz başkanımızdır. Tokyo Borsasında 800 milyon dolar kaybetti, bana mısın demedi” diye tarif ettiği kişi. 
Çılgın fitne projeleri ile baronu etkileyen, AK Parti.den ilk yerli otomobil projesini Karsan adına kapacak kadar da uyanık bir iş adamıdır, Koçların damadı İnan KıraçAskerleri, siyaseti, medyayı, yargıyı, iş dünyasını hatta sendikaları yöneten, yönlendiren, dış bağlantıları güçlü ve oldukca masonik olan barondan bir kaç ricam var: 

Lütfen, kendi ülkenize Fransız kalmayı artık bırakın! “Bidon kafalı”, “göbeğini kaşıyan adam” dedirtiğiniz kitle ülkenin yarısı, yüzde 50.si olduğunu tescilledi. 
Nostaljik özlemle Jön Türkler.in ruhunu çağırmayı da bırakın! Ordumuza yazık oluyor. Genelkurmayın boynuna taktığınız süslü püslü kementi de çıkartın, 
sırıtıyor! 

Milletimiz uyandı, emanetini teslim aldı. Size bir daha pabuç bırakır mı sanıyorsunuz? Kürt kartınızda boğulmadan kördüğüm haline getirdiğiniz sorunda ve Hakkari.de ilmekleri açınız. Kürtlere ve Türklere, bu vatana yazık oluyor. Yamalı bohçaya dönmüş darbe anayasımızın değişmesi için sadece siz CHP.yi ikna edebilirsiniz... Bugüne kadar ülkemizde milyar dolarlar kazandınız. Faili meçhul cinayetlerin altını kazırsak, emri veren eli ve elleri görebiliyoruz. Global 

Ergenekon.da artık sizi kurtaramaz. Siz Hancısınız, toplum olarak barışalım, uzlaşalım, helalleşelim... 

Bandrol Uygulamasına İlişkin Usul Ve Esaslar Hakkında Yönetmeliğin 5.Maddesinin İkinci Fıkrası Çerçevesinde Bandrol Taşıması Zorunlu Değildir. 

…..Son……. 

Bu Kitap Bizzat Benim Tarafımdan [ [ By-Igleoo ]] Tarafından www.CepSitesi.Net - www.MobilMp3.Net - www.ChatCep.Com 
Siteleri İçin Hazırlanmıştır. E-Book Ta Kimseyi Kendime Rakip Olarak Görmem Bizzat Kendim Orjinalinden Tarayıp Ebook Haline Getirdim 
Lütfen Emeğe Saygı Gösterin. Gösterinki Ben Ve Benim Gibi İnsanlar Sizlerden Aldığı Enerji İle Daha İyi İşler Yapabilsin. 

Herkese Saygılarımı Sunarım . 
Sizlerde Çalışmalarımın Devamını İstiyorsanız Emeğe Saygı Duyunuz Ve Paylaşımı Gerçek Adreslerinden Takip Ediniz. 
Not Okurken Gözünüze Çarpan Yanlışlar Olursa Bize Öneriniz Varsa Yada Elinizdeki Kitapları Paylaşmak İçin Bizimle İletişime Geçin. 
Teşekkürler. 

Ne Mutlu Bilgi İçin Bilgece Yaşayanlara. 
By-Igleoo www.CepSitesi.Net 

***

ERGENEKON UN., KARANLIK İSMİ KARA KUTU TUNCAY GÜNEY., BÖLÜM 26

ERGENEKON UN., KARANLIK İSMİ KARA KUTU TUNCAY GÜNEY., BÖLÜM 26



1960'lı yılların başlarında Vehbi Koç, beyaz eşya sektöründeki talebi karşılamak amacı ile çelik dolap işine girmek istiyordu ama Burla Biraderler de aynı şekilde bu işi yapmaya soyunmuşlar ve bir fabrika arıyorlardı. Bu durum Vehbi Koç'un hiç hoşuna gitmiyordu. Piyasanın iki üreticiyi besleyecek kadar gelişmediğini düşünüyor ya da rakip istemiyordu. Zaten Burla ailesi ile bazı sektörlerde kıyasıya bir rekabet yaşıyorlardı. Bu sefer Koç, Burla Biraderler ile ortak olarak onların piyasa tecrübelerinden yararlanmak istiyordu. Ve Burla Biraderler'e ince ve kurnaz zekâsı ile reddedemeyeceği bir teklif götürüyordu. Vehbi Koç, Burla Biraderler ile görüşerek fabrikayı birlikte kurmayı teklif ediyordu. Bilgi ve sermaye gücü nedeni ile çoğunluk hisselerine Koç grubu sahip olacaktı. 
Burla ailesine ise %20 hisse verildi. Bugün Burla Biraderler'in Arçelik içindeki payları %2,98'e inmiş durumda. Ama Arçelik Türkiye'nin en büyük özel şirketi ve cirosu 1 milyar 200 milyon dolar seviyesinde. Dolayısı ile %2,8lik pay bile bir aileye en üst seviyede yaşam standardı sunacak kadar önemli bir rakama tekabül ediyordu. Bugünkü değerlerle yaklaşık 100–150 milyon dolarlık bir pay demekti bu. Bir dönem kâğıt işinde de Türkiye'de belirleyici bir rol oynamışlardı. Hürriyet gazetesi ile Burla ailesi arasında da, ispatı bir çırpıda mümkün olmayan, bir finans ilişkisi olduğu biliniyordu. 150 milyon doların üstünde ciro yapan ve bu açıdan Türkiye'nin en büyük gazetesi olarak bilinen Hürriyet gazetesini destekleyen kurucu kadrolar arasında Burla Ailesi başı çekiyordu. 
Cumhuriyet gazetesine gelince... Cumhuriyet'in de, kurucusu Yunus Nadi. Mason olan Yunus Nadi, Arnavut kökenli yazar Naci Pelister'in "Türk Matbuatı Yahudilerin Kontrolü Altında" başlıklı bir yazısında bildirdiğine göre, aynı zamanda da bir "Karaim Yahudisi". Karaimler, 8. yüzyılda kurulmuş bir Yahudi tarikatı. Bu durumda Cumhuriyet'i bir "tarikatçı gazetesi" olarak tanımlamak mümkün olabilir; tabii İslâm değil Yahudi tarikati elbette. Cumhuriyet'in Millî Şef dönemindeki yükselişi ise, iki Yahudi şirketinden aldığı destek sayesinde oldu. O 
dönemde Türkiye'deki gazetelerin ilan işleri, "Yahudi şirketi" olan Hoffer'in, kâğıt işleri de Burla Biraderler'in elindeydi. Onların tutmayacağı bir gazetenin yükselmesi ve hatta yaşaması zordu. Bu bilgiden hareketle insanın aklına Burla ailesi acaba Karaim tarikatına mı üye, diye bir soru gelebiliyor. 

Burla Biraderler'in nasıl büyüdüğüne bakıldığında, iki şey dikkati çekiyor: Dışarıdaki bağlantıları ve içerideki rakipsizlikleri. Cumhuriyet’in başlarında, bazı ithal malların satılmasında ve devlet ihalelerinde Yahudi ailelerin çok büyük avantajları olmuştu. 1954 yılında Galata'da Üzeyir Garih ile İshak Alaton'un beş bin lira sermaye ile kurdukları Alarko Holding'in bugünkü gücüne ulaşmasında, 1958'de dönemin başbakanı Adnan Menderes'in kendilerine Ankara'da kurulacak olan bir para matbaasının havalandırma tertibatının ihalesini vermesinin önemli rolü olduğunu kimse inkâr edemezdi. Elektrifikasyon ve elektrik malzemelerinin satışı ile piyasaya giren Burla Biraderler'in de, gerek devletten aldıkları ihalelerle, ve gerekse Türk işadamlarıyla yürüttükleri ortak çalışmalarla kısa zamanda büyük güce ulaştıkları ortadaydı. Devlete yaslanmadan zengin olan 
kimse yoktu bu ülkede. 

Burla Birderler'in şirketleri Türkiye'nin en eski ticaret ve sanayi şirketlerinin başında geliyordu. Burla Biraderler'in en eski şirketi 1928 yılında kurulan Ottaş Otomotiv ve Taşınmaz Mallar Sanayii. Ottaş, Türkiye'nin en eski 
otomotiv şirketiydi. Ottaş'ın yönetim kurulunda şu isimler bulunuyordu: Lori Burla, Leon Hahanel, Sara Bornsten, Emil Franko, Nadya Sonman, Robert Sonman ve İvet Burla. Yine Burla Biraderler'e ait Burla Makine Ticaret 
ve Sanayi şirketinin yönetiminde de aşağı yukarı aynı isimler vardı: Lori Burla, Monik Benardete, Terry Sonman, Toni Hananel, Nadya Sonman, Sara Bornsten, İvet Burla, Leon Hananel ve Robert Sonman. 1975 yılında kurulan şirket, tezgâh makineleri, yedek parçaları ithalat ve ihracatı alanlarında faaliyet gösteriyordu. 

Power dergisinde Burla Biraderler ile çıkan bir haberde şu bilgiler yer alıyordu: “Burla Ailesi Arçelik'in yanı sıra Koç Holding'in beyaz eşya pazarlama şirketi Atılım'da da hisseye sahip. Lori Burla şirket yönetim kurulunda ve başkan yardımcısı olarak görev yapıyor. Atılım'daki hisse payı ise bilgiye kapalı yapıdan dolayı bilinemiyor. File Tül Makine ve File Tekstil Sanayii, Burla ailesinin tekstil sektöründeki şirketleri arasında yer alıyor. File Tül'ün yönetim kurulunda Yusuf ve Reyna Burla ve Eddi Anter isimleri var. File Tül Makine her türlü tel örgü, makine ve ipliğiyle mensucat imalatı alanlarında faaliyet gösteriyor. File Tekstil genel bir ticaret şirketi hüviyetinde. Bir başka tekstil şirketi Şen Triko da Yusuf Burla yönetiminde. Burla ailesinin şirketi olan Birol File de Birol Burla tarafından kurulmuştu.” (Odabaşı, Dursun 2001, 2008) Monique Bourla (Monik Burla) Burla biraderlerden büyük ağabeyin kızıdır. Evlenip ayrılmıştır. Evlilik ismi Monik Benardete idi. Ayrıldıktan sonra tekrar Burla soyadına döndü. Burla Biraderler, Türkiye'nin gizli zenginlerindendir. Belki Koç kadar servetleri olmasa da, 
Sabancı Holding kadar paraları vardır. Ülkenin ilk ihracatçılarındandırlar. 1990'lı yıllarda Amerikan Timken marka rulmanları temsilcileriydi Burla Biraderler. Monik Hanımın, Burla biraderlerin kızı olduğunu yıllar önce Ayşe Arman'a verdiği hafta sonu röportajda söylemişti. 

Aile içi ilişkileri araştırınca sır perdesi çözülüyordü. 

Vehbi Koç’un eşi Sadberk Hanım, Vehbi Bey’in teyzesinin kızı. Sadberk Hanım’ın baba tarafindan kuzeni de Hürriyet’i kuran Sedat Simavi. Sedat Simavi, Hürriyet’i kurarken bütün sermayeyi Eli Burla sağlamış. Eli Burla ile Vehbi Koç’un ortaklıkları malûm. Sadberk Hanım, Sadullah-Nadire Aktar çiftinin ikinci çocuğu. 
Birinci çocukları Adile Hanım, İhsan Mermerci’yle evlenmiş. İhsan Mermerci, Akfil’in kurucusu. İhsan-Adile çiftinin çocuk-larından Mehmet Ata Mermerci, Ender Mermerci’yle evlenmiş. Üzeyir Garih’in öldürülmesinden sonra Vehbi Koç’un kızı Sevgi Gönül, Hürriyet’teki Divit isimli köşesinde, Garih’in ziyaretine 
gittiği söylenen Nakşibendi Şeyhi’nin müritleri arasında "teyzezademin eşi Ender Mermerci’nin de olduğunu öğrendim" diyordu. Ender Mermerci, 2000 yılında Ermeni Soykırım Tasarıları gündeme gelince, jet sosyetenin milliyetçi güzeli olarak da ortaya çıkmış ve "Benim gibi insanlar çoğalsa, yurt dışında lobi yaparız ve bu tasarıları önleriz" demişti. Bu çiftin çocuklarının isimleri Yosun, Tansa ve Derin. Bu üç kişi de anneleri gibi paparazzilerin gözdesi. İhsan-Dile çiftinin çocuklarından Suha Mermerci, Gudrun Hanım’la evlenmiş. Çocuklarının ismi Yavuz Mermerci. İhsan- Adile Mermerci çiftinin bir diğer çocuğu S. Nihal Hanım, 
Nihat Karaveli’yle evlenmiş. Nihat Karaveli, gazeteci ve Galatasaray Lisesi’nden Coskun Kırca, İlter Türkmen, Naim Tirali ile sınıf arkadaşı. Sadullah-Nadire Aktar çiftinin ikinci çocukları Sadberk Hanım’ı sona bırakıp üçüncü çocukları Melahat Hanım’a geçelim. Melahat Aktar, Prof. Dr. O. Cevdet Çubukçu’yla evlenmiş ve bu evlilikten doğan iki çocuktan Prof. Ender Berker, Mustafa Berker’le; Aydın I. Çubukçu da Nükhet Hanım’la evlenmiş. Bu soyadını unutmayınız, aşağıda bu soyadını inceleyeceğim. (Er, 2003) 

Sadullah-Nadire Aktar çiftinin dördüncü çocuğu Emin Aktar, Hüsniye Hanım’la evlenmiş ve bu evlilikten doğan Samih Aktar, Caroline Hanım’la evlenmiş. Diğer çocuğun ismi de Özmen Aktar. Gelelim ikinci çocuğun yani Sadberk Hanım’ın, Vehbi Koç’la olan evliliğine. En büyük çocuk Semahat Hanım, Nusret Arsel’le evlenmiş. Üçüncü çocuk Sevgi Hanım, Doğan Gönül’le evli. Sevgi Hanım, Hürriyet’te Divit isimli köşesinde, başörtüsü takan üniversiteli kızlara hakaretler yağdırıyor. Dördüncü çocuk Suna Hanım da İnan Kıraç’la evli. GS Yöneticisi 
Can Kıraç’ın kardeşi. Suna Kıraç, Bilderberg üyesi. İnan ve Can Kıraç’ın babaları, Mustafa Kemal’in ekibinden, Kıraç soyadı da Mustafa Kemal tarafindan verilmiş zaten. Kuru tarımla ilgili yaptığı çalışmalardan dolayı. Gelelim ikinci çocuğa yani Rahmi Koç’a Rahmi Bey, Çiğdem Meserretçioğlu’yla evleniyor. Bu evlilikten Mustafa, Ömer ve Ali Koç doğuyor. Mustafa Koç, İzmir’in ünlü zenginlerinden, İzmir Yün Mensucat’ın da sahibi olan Giraud’ların kızı Caroline ile evleniyor. Çiğdem Meseretçioğlu yine İzmir’in eski çok zengin ailelerinden sanayici ve armatör Avni Meserretçioğlu ile eşi Suat Hanım’ın kızı. Çiğdem Hanım, Rahmi Koç’tan sonra Erol Simavi’nin oğlu Günaydın’ın da sahibi Haldun Simavi’yle evlendi. Suat Hanım, ünlü armatör Kemal Sadıkoğlu’nun kızkardeşi. Armatör Sadıkoğulları’nın kızlarından Varlık Hanım, Alp Yalman’la, Berna Hanım 
bir diğer Bilderbergli Feyyaz Tokar’la, Rabia Hanım ise Boğaziçi Lisesi Yıllıkları’nın sponsoru (ve çocukları da oradan mezun zaten) Çapamarka’nın oğlu Vecdi Çapa’yla, Esin Hanım ise Milliyet gazetesi yazarlarından Yılmaz Çetiner’le evlenmiş. Meserretçioğlu çiftinin Çiğdem Hanım’ın dışındaki diğer iki çocuğundan biri olan Güldem Hanım da, İpragaz’ın sahibi Yücel Kurttepeli’yle evlenmiş. Şimdi dönelim, yukarıda döneceğimizi söylediğimiz Çubukçu soyadına. Şişli Terakki Lisesi, 1990-1991 mezunları listesine bakıyoruz. Merve Sadberk Çubukçu, İbrahim Aydın Çubukçu kızı. Kim bu İbrahim Aydın Çubukçu? Beko Genel Müdürü ve Sadberk Koç’un kızkardeşi Melâhat Aktar’ın Prof. Dr. O. Cevdet Çubukçu’yla evliliğinden doğan çocuğu. İ. A. Çubukçu’nun dedesi yani babası O. Cevdet Çubukçu’nun babası Tütüncü Mustafa Kâzım Efendi. Kâzım Efendi önemli birisi, önemi 1924 Mübadelesi’nden geliyor. O dönemde çok zengin olan bu zat, Sabetaycılar gemiyle gelirken parası olmayanların da tüm masraflarını karşılamış. Şimdi başa dönelim. Sadberk Hanım’ın annesi olan Nadire Hanım aynı zamanda Vehbi Koç’un da teyzesidir. Nadire Hanım’ın kızkardeşi Fatma Hanım, Vehbi Koç’un annesidir. Ancak akrabalık bununla sınırlı değil. Sadberk Hanım’ın erkek kardeşi Emin Aktar’ın evlendiği Hüsniye Hanım da, Vehbi 
Koç’un kızkardeşidir. Vehbi Koç’un diğer kızkardeşi Zehra Hanım, Halim Kütükçüoğlu’yla evlenmiş ve bu evlilikten doğan Gülgen Hanım, Kutlutaş’ın 
Yönetim Kurulu Başkanı Peyami Çağlar’la, diğer çocuk Nesteren Hanım ise Fuat Bayramoğlu’yla evlenmiş. En son 500. Yıl Vakfı kurucularından da 
olan meşhur Fuat Bayramoğlu, emekli büyükelçi, şair, araştırıcı, yazar; 1944 Başbakan Şükrü Saraçoğlu'nun Özel Kalem Müdürü olabilmiş bir entellektüel. 
(Er, 2003) 
Adı geçenlerin kim olduklarını tanıtmaya çalışalım. Vehbi Koç’un karısı Sadberk (Aktar) Hanım (Vehbi Koç ile Sadberk Hanim teyze çocuklarıdır) Simavi Ailesi’nin yakın akrabasıdır. Aydın Çubukçu'nun da dedesi olan Kâzım Bey'in oğlunu tüccar olmak için zorlamasının sebebi, ailenin baştan beri tüccar bir aile olagelmesidir. 
Babasının, tüccar olmasını istediği Osman Cevdet, doktor olduğu için, ailenin ticari işlerini yürütmek Osman Cevdet'in dört kardeşi içinde, tek erkek kardeşi 
(kız kardeşleri Zehra, Hatice, Hilmiye) olan Arif Çubukçu'ya kalır. 
Koç Topluluğu'nda Çubukçu'yu etkileyen bir kişi daha vardır: "Isak Eskenazi. Koç Holding'in ve Koç ailesinin mali işlerine bakardı. Bana örnek olacak o kadar çok şeyini benimsemişimdir ki. Dürüst, takipçi, tutumlu olmayı, yetki vermeyi ama o yetkiyi vereceğiniz kişiyi hiç olmazsa seçerken dikkatli olmayı." Zamanı geldiğinde ise, Melahat Hanım'la evlenerek yine Ankaralı bir aile olan Nadire-Sadullah Aktar çiftine damat olur: "Babam doktor olduktan sonra, Aktar ailesinden bir kızla evlendirilmek isteniyor. Teyzelerime de gösteriliyor veya ne şekilde gösteriyorlarsa... Fakat kısmet annemle evlenmesi imiş. Koçzade Hacı Mustafa Efendi ile evlenen Fatma Hanım Vehbi Koç, Hüsniye ve Zehra Hanım'ın annesidir. Nadire-Sadullah Aktar çiftinin de, Osman Cevdet Çubukçu ile evlenen Melahat Hanım dışında Adile, Emin ve Sadberk Hanım'lar, dünyaya gelen 
diğer çocuklarıdır. Koç Topluluğunun kurucusu Vehbi Koç, Nadire teyzesinin kızı Sadberk Hanım'la evlenir. 
Buna karşılık Aktar ailesi de oğulları Emin Aktar'ı, Vehbi Koç'un da kızkardeşi olan Hüsniye Hanım'la evlendirir. (Aktar ailesinin fertleri kamuoyunda, önde olmak istemediklerinden olsa gerek, isimleri hiç bir şekilde gündeme gelmez.) Böylece teyze çocukları 'dışarıya' gitmemiş olur. Bunun dışında Nadire-Sadullah çiftinin büyük kızları olan Adile Hanim, Akfil'in de kurucusu olan İhsan Mermerci ile evlenir (bu evlilikten dünyaya gelen Mehmet Ata, bugün sosyetede isminden söz ettiren Ender Mermerci ile evli idi. Magazin basınında adları sürekli gündemde olan Tansa, Derin ve Yosun Mermerci de, Ender-Mehmet Ata Mermerci çiftinin çocuklarıdır). Fatma- Koçzade Hacı Mustafa Efendi'nin diğer kızı Zehra Hanım ise Halim Kütükçüoğlu ile evlenmiştir. (Vehbi Koç'un da yeğeni olan çiftin çocuklarından Gülseren Kütükçüoğlu dışındaki Nesteren Hanım, emekli Büyükelçi, Cumhurbaşkanlığı eski Genel Sekreteri Fuat Bayramoğlu ile, 
Gülgen Hanım da Kutlutaş Temel İnşaat ve Sondajcılık Sanayi Yönetim Kurulu Başkanı Peyami Çağlar ile... (Er, 2003) 

Aydın Çubukçu, dedesi için Kâzım Efendi diyor. Sabetaycıların 1924’te Selanik’ten gelenlerinden maddi durumu iyi olmayanların gemi paralarını 
Kazım Efendi diye birisi ödemiş. Fuat Bayramoğlu da Bektaşi mason ve Sabetaycı. Şimdi bir başka Sabetaycı gazeteci Yılmaz Çetiner’in 
anlattıklarından, anlatılanlardan (Aksiyon’da) alıntı yapalım : "Trabzonlu Hocazade ailesinin bir ferdi olan Çetiner, eşi Esin Hanım vesilesi ile Koç, 
Tokar, Yalman ve Çapa aileleri ile de akrabadır. Bugünkü eşi olan Eser (Sadıkoğlu) ile evliliğini ise 8 ay süren uzun bir mücadeleden onra 1967'de 
yapan Çetiner'in bu evliliğinden Aslıhan (Tahsin Çifkur'la evlidir. Leyla çiftin tek çocuklarıdır) adını verdiği bir kızı gelir dünyaya. Eser (Evde diğer bir adı Esin olan Eser Hanım, armatör Kemal Sadıkoğlu'nun Vuslat Hanım'la evliliğinden doğan yedi çocuğundan biridir. Kemal- Vuslat Sadıkoğlu'nun çocukları Türkiye'nin tanınmış simaları ile evlenmiştir. En büyük kızları olan Berna Hanım, gazeteci, yazar ve işadamı Feyyaz Tokar'la evlenir. Rabia Hanım, Çapamarka'nın kurucusu Nuri Çapa'nın Nafia Çapa ile evliliğinden doğan Tam Gıda Yönetim Kurulu Başkanı ve Beşiktaş'ın ünlü sagaçığı Vecdi Çapa ile, oğullarından armatör Celal Sadıkoğlu Hilal Hanım'la, diğeri, yine armatör olan Kahraman Sadıkoğlu da Julide Hanım'la birleştirir hayatlarını. Çiftin bir diğer kızı ve şimdi hayatta olmayan Varlık Hanım ise Galatasaray Başkanlığı da yapan Alp Yalman'la evlenir. 

Yilmaz Çetiner, kayınpederi olan Kemal Sadıkoğlu'nun kız kardeşi Suat Meserretçioğlu vesilesi ile Simavi ve Koç aileleriyle de hısımlık kurar. 
Türkiye'nin ilk armatörlerinden İzmirli Avni Meserretçioğlu ile evlenen Suat Hanım, Çiğdem Simavi (Rahmi Koç'la evliliğinden Mustafa, Ömer ve Ali 
Koç adında üç çocuğu olur), Güldem (İpragaz'ın sahiplerinden Yücel Kurttepeli ile evlenir, Emre ve Merve adında iki çocuğu vardır) ve Aslan Nuri Meserretçioğlu'nun (Aygen Hanım'la evlenir ve Ömer Nuri adında bir çocuk sahibidir) annesidir. 
(Odabaşı, Er, 2001, 2003) 

Koçlar, yükselmişler ve akrabalık ilişkileri kurarak ülkenin ekonomik yönetimini perde arkasından yürütmüşlerdi. Sadece servetiyle, siyasetin, devletin ve ekonominin asıl patronu olma hususiyetleriyle değil, akraba silsilesininden de anlaşılacağı gibi; kesinlikle Türkiye'de en etkin isim Rahmi Koç’tur. 2002 martında kendi isteği veya dış bağlantıları CFR ve BB'nin isteği ile emekliye ayrıldı. 


27.Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***