31 Ekim 2018 Çarşamba

AK PARTİ GRUP BAŞKANLIĞI BASIN MÜŞAVİRLİĞİ

 AK PARTİ GRUP BAŞKANLIĞI BASIN MÜŞAVİRLİĞİ

( LÜTFEN OKUDUKTAN SONRA BİR - BAŞKA MİLLETVEKİLİ NE VERİNİZ)



AKŞAM.,
30 Adrese 28 Şubat Baskını,

28 Şubat soruşturması kapsamında Ankara ve İstanbul'da yaklaşık 30 ayrı adreste arama yapılıyor.
Özel yetkili Ankara Cumhuriyet Başsavcı Vekilliği'nin yürüttüğü 28 Şubat soruşturması kapsamında 30 civarında yerde arama yapıldığı ve emekli Orgeneral Çevik Bir hakkında gözaltı kararı çıkartıldığı bildirildi.
AA muhabirinin edindiği bilgiye göre, aramalar bu sabah saat 08.00 itibarıyla başladı. Arama yapılan yaklaşık 30 adres, Ankara ve İstanbul'un da aralarında olduğu değişik illerde bulunuyor.
Hakkında gözaltı kararı çıkartılan kişiler arasında 28 Şubat sürecinde Genelkurmay 2. Başkanlığı görevinde bulunan emekli Orgeneral Çevik Bir de yer alıyor.

Ankara'da 12, İstanbul'da 18 Adres,

28 Şubat Soruşturması kapsamında Ankara'da 12, İstanbul'da 18 adreste arama yapıldığı bildirildi.
Ankara Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü ekipleri, 28 Şubat Soruşturması kapsamında Ankara'da 12 adreste arama yapıyor.
Soruşturma kapsamında, İstanbul'da da 18 adreste arama yapıldığı belirtildi.

AKŞAM

Yeni TTK'da düzeltme var ama erteleme yok Ali Babacan Babacan, "Türk Ticaret Kanunu'nda bazı sorunlar olduğunu biliyoruz, o düzenlemeleri yapacağız ama erteleme düşünmüyoruz. Temmuzda uygulanmaya başlayacak" dedi ANKARA Sanayi Odası'nın (ASO) Gündem Toplantısında konuşan Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, Türk Ticaret Kanunu'nu Ekonomi Koordinasyon Kurulu'nda (EKK) ele alacaklarını belirterek "İş dünyasından gelen görüşler doğrultusunda düzeltmeler yapacağız, problemlerin olduğunun farkındayız, o düzeltmeleri yapacağız. Ama ertelemeyi düşünmüyoruz. 1 Temmuz'da başlayacak Belki geçiş süreçleri koyacağız, belki rahatlatıcı adımlar olacak ama bir erteleme olmayacak" dedi. 
Teşvik sistemi hakkında da bilgi veren Babacan, "İlgili tebliğ ve kararnameler EKK toplantılarının ardından çıkarılacak. Tüm gri alanlar ve detaylar birkaç hafta içinde netleşecek" dedi. 

KÖTÜ GERİDE KALDI 

Cari açıkla ilgili soruları da yanıtlayan Babacan "Cari açıkta en kötü rakamlar geride kaldı, her yıl yavaş yavaş inecek, beklentimiz bu yönde demiştik. Bu da gerçekleşti. Aylık değişimler tek başına anlamıl değil, önemli olan genel trend. Yeni teşvik .^programı da cari açığı düşürmede etkili olacak" dedi. 

Memura zam hazirana kalabilir MEMUR zammına ilişkin soru üzerine Babacan, önümüzdeki bir aylık sürede memur sendikalarıyla müzakere heyetinin çalışacağını söyledi. Bu süreçte, sendikaların ve kamu işveren tarafının tekliflerinin görüşüleceğini belirten Babacan, "15 Mayıs'a yetişir mi?" sorusuna da "Resmi Gazete'de yayımlandıktan sonra 30 günlük bir süre var. 30 günden daha erken biterse yetişir. O her iki tarafında hem işveren hem de çalışan tarafın müzakere hızına bağlı" yanıtını verdi. 

BUGÜN

PKK'ya Uluslararası Darbe,

Terörle Mücadele Daire Başkanlığı, PKK'nın yaptığı katliamları gözler önüne serdi...
Terörle Mücadele Daire Başkanlığı, PKK 'nın çocuk, kadın, yaşlı ayırt etmeden sivillere yönelik gerçekleştirdiği eylemlerin yer aldığı bir katalog hazırladı. Türkçe ve İngilizce basılan 'İşte PKK /KCK Gerçeği Sivil Katliamlar' adlı katalog, Türkiye'deki yabancı misyona, büyükelçilik ve konsolosluklara da gönderildi. Terörün din, dil, ırk ayrımı yapmaksızın tüm dünyayı tehdit eden uluslararası bir olgu olduğuna dikkat çekilen katalogda, "PKK , 'Kürt kökenli vatandaşlarımızın haklarını savunmak' iddiası ile kan ve gözyaşının simgesi olmuştur. Yıllarca kadınlar, çocuklar, yaşlılar ve hatta bebeklere karşı kin ve nefretini kusan bölücü terör yapmış olduğu katliamlarda ayrım gözetmeksizin tüm vatandaşlarımızı hedef almıştır." ifadelerine yer verildi. Emniyet'in çalışmasında, son dönemde örgütün sivillere yönelik eylemleri sıralandı. Eylemler, şu başlık ve ifadelerle gözler önüne serildi:

8 AYLIK HAMİLE KADINA KURŞUN,

26 Eylül 2011'de Batman'da gasbettikleri araçla polise yönelik eylem düzenleyen PKK 'lılar kaçarken etrafa açtıkları ateş sonucu 8 aylık hamile Mizgin Doru ve kızı Sultan Doru katledildi. Anne karnından kurtarılan bebek, tüm çabalara rağmen ancak bir gün yaşayabildi. Verdiği eylem talimatıyla hamile bir kadını karnındaki bebek ve 7 yaşındaki kızıyla birlikte öldürten sözde komutan Bahoz Erdal'ın olaydan sonra yaptığı şu telsiz konuşması örgütün gerçek yüzünü ortaya koyuyor: "Yeter ki bir polis ölsün, elli sivil ölebilir. Hiç önemi yok."

BOMBANIN ÜZERİNE ATLAYAN ANNE,

29 Ekim 2011. Bingöl'deki Cumhuriyet Bayramı kutlamalarını hedef alan terör örgütü canlı bombalı eylem düzenledi. Hain saldırıda üç sivil vatandaş hayatını kaybederken 21 kişi yaralandı. Saldırıda canlı bombayı fark edip, 'Allah aşkına patlatma' feryadıyla 11 yaşındaki oğlu Veysel Belgin'in üzerine bedenini siper eden Hatice Belgin ile üç çocuk babası Mehmet Çibuk şarapnel parçalarıyla can verdi.


BUGÜN

İran petrol vanalarını kapattı,
İran ham petrol ihracatını durdurduğu ülkeler listesine Almanya’yı da ekledi.
Devlet televizyonu, dün Yunanistan ve İspanya’ya ham petrol satışını kesen İran’ın aynı kararı bugün de Almanya için aldığını duyurdu.

İngiltere ve Fransa’ya 19 Şubat’tan beri petrol satmayan İran’ın, İtalya’yı da bu listeye ekleyeceği belirtildi.

AB, nükleer enerji faaliyetlerinden dolayı İran’a ağırlaştırılmış yaptırım kararı almış ve bu ülkeden ham petrol ithalatına 1 Temmuz itibariyle son verileceğini açıklamıştı.

Tahran yönetimi, AB’den bu kararını gözden geçirmesini istemiş, ayrıca birlik ülkelerine ait petrol şirketlerine uzun süreli anlaşma yapılmaması durumunda ham petrol satılmayacağını bildirmişti.

Dünya petrol rezervlerinin yüzde 12 ila 15’ine sahip olan İran, petrol ihracatında AB’nin yerini başka ülkelerin alacağını belirtiyor.

İran’ın toplam ham petrol ihracatında AB ülkelerinin payının yüzde 18 olduğu açıklanmıştı. 

BUGÜN

Suriye'de Silahlar sustu,
Suriye yönetimine verilen süre bugün doldu, muhalif kaynaklar saat 6 itibari ile silahların sustuğunu açıkladı.
BM ve Arap Birliğinin özel temsilcisi Kofi Annan planına göre Suriye yönetimine verilen süre bu sabah dolarken sıcak bölgelerde çatışma ve operasyonların durduğu bildirildi.

Suriye'li muhalif yapılanmalardan sorumlu Hama Genel Devrim Konseyi üyesi Ebu Adnan, ülke genelindeki sıcak bölgelerde çatışma ve operasyonların durduğunu ve saat 06.00'dan önce bazı yerlerde patlamaların meydana geldiğini söyledi. Patlamalar hakkında ayrıntı edinilemiyor.

Muhalefet kaynaklarına dayanan bazı siteler, Şam'a yakın Zanadani kentinde gece saatlerinde operasyonlar olduğunu ve Şam'ın bazı semtlerinde ve Deyr Ez zor kentinde patlamaların meydana geldiğini kaydetti.

Türkiye'ye geçmek isteyen bir gruba Suriye askerler ateş açtı

Kilis'in Öncüpınar Gümrük Kapısı karşısındaki Esseleme Sınır Kapısı yakınlarında mevzilenen Suriye askerlerinin, Türkiye'ye mayınlı sahadan geçmek isteyen bir gruba ateş açtığı bildirildi.

Kilis'in Öncüpınar Sınır Kapısı yakınlarında, bir grup Suriyeli mayınlı sahayı kullanarak, Kilis'e geçmeye başladı. Kadın ve çocukların da aralarında bulunduğu 10-15 kişilik grubun Türkiye'ye geçişi sırasında silah sesleri duyuldu.

Suriye'nin yüksek tepelerinde mevzilenen askerlerin kısa süreli açtığı ateş sırasında panik yaşandı. Seken kurşunlardan bazılarının konteynerlere isabet ettiği belirtildi.

Ölen ve yaralanan olup olmadığının bilinmediği olayın ardından, Türkiye'ye geçen Suriyeliler, minibüslerle konteyner kente götürüldü. Ancak gecenin karanlığından yararlanan gruptaki bazı kişilerin tekrar Suriye'nin iç kesimlerine kaçtıkları bildirildi. Geçişlerin durması üzerine bölge yeniden sessizliğe büründü. Bölgede polisin güvenlik önlemi aldığı görüldü.

Bu arada, Öncüpınar Gümrük Kapısı yakınlarında bulunan konteyner kentte kalan Suriyelilerin, BM'nin saldırıların bir an önce durdurulması yönünde Beşşar Esed yönetimine verdiği sürenin dolmasına az bir süre kala konteyner kentteki bekleyişi devam ediyor.

HABERTÜRK

Gizli Belgeleriyle 28 Şubat 
28 Şubat’ta ‘MGK kararları’ olarak kamuoyuna yansıyan 406 sayılı kararda, hükümetten Erbakan’ın ve Çiller’in, MGK üyesi bakanların imzası vardı. Ek-18 olarak bilinen MGK kararlarının eki olarak anılan kararlarda refahyol hükümetinden 18 talepte bulunuldu 
28 Haziran 1996’da kurulan Refahyol hükümeti 8 Temmuz’da güvenoyu aldı. Başbakan Necmettin Erbakan, Başbakan Yardımcısıda Tansu Çiller oldu. 28 Şubat 1997’de MGK’da alınan kararlar sonucunda 17 Haziran 1997’de hükümet istifa etmek zorunda kaldı. Postmodern darbe olarak adlandırılan bu süreç sonrasında önce RP, sonra da onun devamı olarak kurulan Fazilet Partisi kapatıldı. Peki 28 Şubat’taki MGK’da ne kararlar alınmıştı? Bu kararlara Başbakan Erbakan imza atmış mıydı? Bu konuda çeşitli rivayetler mevcut. Erbakan’ın Ek-18 olarak bilenen MGK kararlarının eki olarak anılan kararlarda imzası yok. Ancak MGK kararı olarak kamuoyuna yansıyan 406 sayılı kararda hükümetten Erbakan’ın ve Çiller’in, MGK üyesi bakanların imzası bulunuyor. Bu kararlar aslında Ek-18 maddenin özeti gibi ve en az ek maddeler kadar ağır. İşte MGK’nın 18 kararının özeti:


28 ŞUBAT MGK KARARLARI

- Laiklik ilkesi hassasiyetle korunmalı, bunun için mevcut yasalar uygulanmalı, yasalar yetersizse yeni düzenlemeler yapılmalıdır: Türk Ceza Kanunu’nun 312/2, Terörle Mücadele Kanunu’nun 7. ve 8. maddelerinin uygulanması için ilgililer uyarılmalıdır. 

- Tarikatlarla bağlantılı özel, yurt, vakıf ve okullar denetim altına alınmalı ve MEB’e devri sağlanmalıdır: Denetim konusunda MEB uyarılmalı, bunların MEB’e devri için gerektiğinde kamulaştırma yoluna gidilmelidir. 

- a) 8 yıllık kesintisiz eğitim tüm yurtta uygulanmalıdır. 
- b) Kuran kursları MEB sorumluluğu ve kontrolünde olmalıdır. 

- Aydın din adamı yetiştirecek Milli Eğitim kuruluşları ihtiyaç düzeyinde tutulmalıdır. Bu okulların açılması ihtiyaçla sınırlandırılmalıdır. - Yapılan dini tesisler siyasi istismar konusu yapılmamalıdır. 
- Tarikatların faaliyetlerine son verilmelidir: 677 sayılı kanunla tekke ve zaviyelerin açılması yasaklanmıştır. Bu kanunun uygulanması için ilgililer uyarılmalıdır. 
- Medyanın TSK aleyhindeki yayınları kontrol altına alınmalıdır. TSK’nn manevi şahsiyetini alenen tahkir ve tezyif edenler hakkında yasal işlem yapılması için ilgililer uyarılmalıdır. 
- TSK’yla ilişiği kesilen personelin kamu kurum ve kuruluşlarında istihdamına imkân verilmemelidir. 
- Aşırı dinci kesimlerin kamu kurum ve kuruluşları, özellikle üniversite, eğitim kurumları, bürokrasi ve yargı kuruluşlarına sızması önlenmelidir. - İran’a karşı komşuluk münasebetleri ve ekonomik ilişkilerimizi bozmayacak, fakat yıkıcı ve zararlı faaliyetlerini önleyecek tedbirler paketi hazırlanmalı ve yürürlüğe konmalıdır. 
- Aşırı dinci kesimin toplumda kutuplaşmalara yol açacak faaliyetleri yasal ve idari yollarla önlenmelidir: Aşırı dinci kesimin faaliyetleri, Türk Ceza Kanunu ile Terörle Mücadele Kanunu hükümleri göz önünde bulundurularak takip edilmeli, önlenmesi için ilgililer uyarılmalıdır. - Yasalara aykırı olarak sergilenen olayların sorumluları hakkında yasal ve idari işlemler en kısa zamanda sonuçlandırılmalıdır. - Kıyafet Kanunu’na aykırı uygulamalar önlenmelidir. 
- Silah ruhsat işlemleri yeniden düzenlenerek kısıtlama getirilmeli ve pompalı tüfek talepleri değerlendirilmelidir. 
- Kurban derileri kanunda belirtilen kuruluşlarca toplanmalıdır. 
- Özel üniformalı korumalar hakkında yasal işlemler sonuçlandırılmalı, bütün özel korumalar kaldırılmalıdır. 
- Ülke sorunlarının çözümünü ümmet kavramı ile sonuçlandırmayı amaçlayan girişimler önlenmelidir: İlgililer uyarılmalıdır. 
- Atatürk Aleyhine İşlenen Suçlar Hakkındaki Kanun’un istismar edilmesine fırsat verilmemelidir: 5816 sayılı kanunun, tüm yurtta taviz verilmeden uygulanması için ilgililer uyarılmalıdır.

REFAHYOL'UN SONUNU GETİREN YAZI

Cumhurbaşkanlığı Hukuk İşleri, Kanun ve Kararlar Başkanı Kemalettin Alikaşifoğlu’nun 20 Mayıs 1997 tarihinde Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’e ‘arz ettiği’ yazı, daha doğrusu Erbakan hükümetine ültimatom niteliğindeki rapor, “Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Cumhuriyet’i Koruma ve Kollama Görevi” başlığını taşıyor. Kısa bir girişten sonra 04.01.1961 tarih ve 211 sayılı TSK İç Hizmetler Kanunu’nun 35’inci maddesine atıf yapıyor: “TSK’nın vazifesi; Türk yurdunu ve Anayasa ile tayin edilmiş olan Türkiye Cumhuriyeti’ni kollamak ve korumaktır.” 

12 Eylül 1980 darbesinde aynı madde ile devrilen Demirel’e, 17 yıl sonra bu kez mevcut hükümetin iktidardan uzaklaştırılması için öneride bulunuluyordu. 35’inci maddenin haricinde aynı raporda 1’inci, 37’nci, 85’inci ve 86’ncı maddeler hatırlatılıyordu. Demirel de bu hukuki görüşten güç alarak Erbakan’a bir an önce istifa etmesi, yoksa işlerin daha da tehlikeli olabileceğini şifahi olarak iletti. Bu yazıdan sonra refahyol hükümeti 17 Haziran 1997’de istifa etmek zorunda kaldı.

" CUMHURİYET'İ KORUMA VE KOLLAMA GÖREVİ "

- Yüksek malumları olduğu üzere 04.01.1961 tarih ve 211 sayılı “Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu”nun 2’nci maddesinde ‘askerlik’ kavramı; “Türk vatanını, istiklal ve Cumhuriyet’ini korumak için harp sanatını öğrenmek ve yapmak mükellefiyetidir. Bu mükellefiyet özel kanunlarla vaz’olunur” eklinde tarif edildikten sonra, aynı kanunun 35’inci maddesinde; “Silahlı Kuvvetler’in vazifesi; Türk yurdunu ve Anayasa ile tayin edilmiş olan Türkiye Cumhuriyeti’ni kollamak ve korumaktır” hükmüne yer verilmiştir. 
- Yine 37’nci maddede Silahlı Kuvvetler’e katılan her askere, “ant içme” zorunluluğu getirilmiştir: “Barışta ve savaşta, karada, denizde ve havada, her zaman ve her yerde milletime ve Cumhuriyetim’e doğruluk ve muhabbetle, hizmet ve kanunlara ve nizamlara itaat edeceğime ve askerliğin namusunu, Türk sancağının şanını canımdan aziz bilip icabında vatan, Cumhuriyet ve vazife uğrunda seve seve hayatımı feda eyleyeceğime namusum üzerine ant içerim.” 
- “Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Yönetmeliği”nin ‘disiplin’le ilgili 1’inci maddesinde; “yurt ve milletin saadet ve selametini ve istiklalini temin etmek ve Cumhuriyet’i korumanın ancak disiplini mükemmel olan Silahlı Kuvvetler’le kabil olacağı” belirtilmiştir. 
- Yönetmeliğin 85’inci maddesi ise “Vazifesi, Türk yurdu ve Cumhuriyet’ini içe ve dışa karşı, lüzumunda silahla korumak olan Silahlı Kuvvetler’de her asker kendine düşeni öğrenmeye ve öğrendiğini öğretmeye ve icabında son kuvvetini sarf ederek yapmaya mecburdur” hükmünü âmirdir. İlgili kanun ve yönetmelik ilişikte sunulmuştur. Saygı ile arz olunur. (Kemalettin Alikaşifoğlu)

DEMİREL'DEN ERBAKAN'A UYARI MEKTUPLARI.,

Cumhurbaşkanı Demirel, 28 Şubat sürecinde TSK’nın rahatsızlıklarını Başbakan Erbakan’a sürekli iletiyordu. Bunların en önemlisi 4 Şubat 1997’de Erbakan’a yolladığı mektuptu. Mektubun içeriği o dönemde kamuoyunda çokça tartışılan konularla ilgili uyarılar içeriyor. 
1. Kayseri Belediye Başkanı Şükrü Karatepe ile ilgili bir soruşturma dolayısı ile; “cumhuriyet savcısı”na bilirkişi heyetinin seçiminde baskı yapıldığı, 
2. Sincan Belediye Başkanı Bekir Yıldız’ın irticai faaliyetlerin içinde olduğu, 
3. İrticai faaliyetlerinden dolayı askeri şûra kararıyla ordudan çıkarılan subay ve astsubayların belediyelere ve bakanlıklara yerleştirildiği, 
4. Atatürk düşmanlığı yapıldığı, 
5. Bazı siyasi kişiliği olan konuşmacıların; laiklik, ırk ve dil konularında, ulusal değerleri yıpratmaya gayret sarf ettiği hususlarında şikâyetler intikal etmiştir. 

Bu ve benzeri konuların, Önemli hassasiyetlere sebep olduğu, Huzursuzluk doğurduğu, gerçektir. Gereğini rica ederim. (Süleyman Demirel)

HABERTÜRK,

Haberal, Zonguldak'tan ayrıldı.,

CHP milletvekili Mehmet Haberal, Annesinin vefatı dolayısıyla geldiği Zonguldak'tan, 2 Günlük izninin bitmesi üzerine 112 ambulansıyla Silivri Cezaevi'ne götürüldü., 
İkinci ''Ergenekon'' davası kapsamında tutuklu yargılanan CHP Zonguldak Milletvekili Prof. Dr. Mehmet Haberal, annesinin vefatı dolayısıyla geldiği Zonguldak'tan, 2 günlük izninin bitmesi üzerine 112 ambulansıyla Silivri Cezaevi'ne hareket etti. 

Haberal taziyeleri kabul ettiği Yayla Mahallesi'ndeki çalışma ofisi önünde kendisini bekleyen yakınlarıyla vedalaştı. Bazı yakınlarının vedalaşma sırasında duygulu anlar yaşadığı gözlendi. 

İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü'ne bağlı 112 ambulansına konulan Haberal, jandarma görevlilerinin eşliğinde Silivri Cezaevi'ne götürüldü. 

Haberal'a, mahkemenin kararı üzerine biri binbaşı rütbesinde olmak üzere 22 askeri personel de refakat ediyor. 

İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, ikinci ''Ergenekon'' davası kapsamında tutuklu yargılanan CHP Zonguldak Milletvekili Prof. Dr. Mehmet Haberal'a, vefat eden annesi Medine Haberal'ın cenaze törenine katılabilmesi için iki gün izin vermişti.

HÜRRİYET

Milletvekilliği süresi 4 yıl biz de 4 yıl görev yapacağız.,

TBMM Başkam Cemil Çiçek, dün Sosyal Demokrat Parti'nin düzenlediği "Acılan Paylaşmak ve Yaralan Sarmak İçin İlk Adım" başlıklı sempozyuma katıldı. Çıkışta gazetecilerin sorularım yanıtlayan Çiçek, genel seçim süresinin 4 yıldan 5 yıla çıkarılmasına yönelik Başbakan Tayyip Erdoğan'ın konuşması hatırlatılınca, "Konuşmayı dinledim. Meclis gündeminde böyle bir konu şu an için yok. 'Bir düzenleme olacaksa da diğer partilerin de görüşü alınarak, diye de bir ihtirazi kayıtlı' bir ifade kullanıldı. Onun için şu an milletvekilliği süresi 4 yıldır. Biz de bu 4 yıllık süre içerisinde görev yapacağız. Bir değişiklik olacaksa bugünü kapsamayacağı da ifade edüdiğine göre burada tartışüacak bir yanı yok. Olsa olsa siyasi partilerimiz bunu değerlendirir, anayasa çalışmalarında gündeme gelirse o zaman payİaşınz" diye konuştu. Çiçek, anayasa yazımına da 1 Mayıs itibariyle başlanacağım belirtti.

RADİKAL

Sakık'ı, Mesud Barzani teslim etti,
Sakık operasyonunu yürüten emekli Albay Işık Sakık'ın yakalandığı operasyonda Yeşil'in olmadığını belirterek, "İstihbarat da MİT'ten gelmedi. Bize Barzani teslim etti." dedi.
Sakık operasyonunu yürüten emekli Albay Işık Radikal'e açıkladı: "Operasyonda Yeşil yoktu. İstihbarat da MİT'ten gelmedi. Bize Barzani teslim etti."

Faili meçhulleri soruşturan Diyarbakır Özel Yetkili Savcılığı’na ‘gizli’ yazı gönderen MİT’in, “Yeşil’i, Öcalan operasyonu, Sakık’ın getirilmesi dahil 4 olayda kullandık” dediğine dair iddialar tartışma yarattı. Sakık’ı yakalayan Özel Kuvvetler Alay Komutanı emekli kıdemli Albay Mithat Işık Radikal’e bunun doğru olmadığını açıkladı. Işık, “Şemdin Sakık operasyonunda Yeşil yoktu. MİT’ten de istihbarat gelmedi. İstihbaratı Mesud Barzani’den aldık “dedi. 

‘Yeşil Gibilerle çalışmam’

Bir zamanlar PKK’nın 2 numarası olan Sakık, 13 Nisan 1998’deki ‘Yarasa Operasyonu’ ile yakalanmıştı. Sakık’ı yakalayan bordo berelilerin komutanı Albay Mithat Işık, operasyonda MİT ve Yeşil’in katkısı olmadığını söyledi. Sakık operasyonunu baştan sona kendisinin yönettiğini anlatan Işık, “Operasyonda Yeşil yoktu. Yeşil’i hayatım boyunca da görmedim. Zaten o tür kişilerin operasyonda olmasına karşıydım” dedi.

Mithat Işık, Şemdin Sakık’la ilgili istihbarat bilgilerini de Barzani’den aldıklarını belirtti. O zaman Irak’ta 2 tabur olduğunu ve Kürt yönetimiyle ilişkilerin çok iyi olduğunu aktaran Işık, “Irak’ta KDP ile işbirliği yapıyorduk. Barzani bizden peşmergelerini esirgemezdi. Şemdin Sakık’la ilgili istihbaratı da bize Barzani verdi. MİT’ten bize gelen bilgi yok. Eğer Ankara’ya bilgi verdilerse bilmiyorum. Sakık operasyonunda MİT görev almadı” diye konuştu.

Mithat Işık, Şemdin Sakık’ın yakalanışını ‘Yarasa Operasyonu’ adını verdiği kitabında detaylı bir şekilde anlatıyor.

MİLLİYET

2015 İÇİN GİZLİ PLAN

ABD’deki Ermeni diasporası, Dışişleri Bakanlığı’nın 1915 olaylarının 100. yılı için hummalı bir çalışma başlattığını öne sürdü. İddiaya göre Bakan Davutoğlu ‘ılımlı’ Ermenilerle bir araya geldi, ‘önyargılılar’ Türkiye’ye davet edildi
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun 1915 Ermeni olaylarının 100. yılına hazırlanmak için dünyanın dört bir yanında gizli görüşmeler gerçekleştireceğini iddia edildi. Ermeni diasporasının en etkili gazetesi Armenian Weekly’nin yayın yönetmeni Harut Sassunyan, Davutoğlu’nun önce Türk diplomatlara çabaları artırma talimatı verdiğini, daha sonra da Ermeni cemaatinin “ılımlı” liderleriyle bizzat bir araya geldiğini yazdı. Gazetenin iddiasına göre, bu toplantıların ilki geçen ay Washington’da yapıldı. Los Angeles’ta da Türk ve Ermeni cemaatinden seçilmiş isimlerle “Ermeni-Türk uzlaşmasını” konuşmak için buluştu. “Önyargılı” olduğu belirlenen isimler ise ülkeyi yakından tanımaları için Türkiye’ye davet edildi. 

İlk toplantı 12 Nisan’da,

Ermeni diasporası 2015 yılında soykırım iddialarının ABD’de kabul edilmesi için çalışmalarını artırırken Davutoğlu, özellikle bu ülkede iki ülkenin çabalarını ortaya koyacak toplantılar yapılması talimatı verdi. Bu çerçevede “Ermeni-Türk uzlaşması” grubu ilk kez 12 Nisan’da Washington’da toplanacak. Ev sahibi grup “HasNa” toplantıyı Türk hükümetinin tuttuğu lobi firması Arnold&Porter’ın ofislerinde düzenleyecek. Katılımcılar arasında bazı Ermeniler, Türkler, ABD hükümet yetkilileri, medya çalışanları, sivil toplum kuruluşları, akademisyenler var.

‘Mücadele edemezsiniz’

Türkiye’nin girişimlerini köşe yazısında aktaran Sassunyan, Ermeni cemaatini sert bir dille eleştirdi. Sassunyan toplantılara katılan Ermenileri, “Türklerin davetlerinde yer almayı kabul eden Ermeniler para ya da şöhret peşinde olabilir, ya da iyi niyetli olabilirler fakat saflar. Katılım sebepleri ne olursa olsun, hareketlerinin yol açacağı sonuçlar konusunda düşünceli olmalılar” dedi.
Gazeteci “Türk hükümeti, bu çabaları Ermeniler ve Türkler arasında uzlaşma sürecinde olunduğuna dair yanlış izlenimler yaratmak için kullanabilirler. Sadece Ermeni yetkililer ve diplomatik yetisi olan güvenilir liderler uyanık ve yetenekli Türk diplomatlar ile müzakere etmeliler. Yoksa, Türk yetkililer daha az isteyen ve daha uyumlularla akıllıca bir uzlaşma sağlayabilirler” dedi. 

SABAH

Kurmaylar ve 28 Şubat medyası tedirgin Sabah gazetesi yazarı ve 28 Şubat darbe girişimi sürecini en iyi bilen isimlerden Mahmut Övür anlattı. Sırada Karadayı ve Kuvvet komutanları var

Sabah gazetesi yazarı ve 28 Şubat darbe girişimi sürecini en iyi bilen isimlerden Mahmut Övür, AHaber'e konuştu. Çevik Bir sonrası sırada kim alınır şeklindeki soruyu şöyle cevapladı:

"Çevik Bir, 28 Şubat'ta hiyerarşik olarak ikinci isimdi. GenelKurmay Başkanı Karadayı ve kuvvet komutanları var. Bunların hepsi ifade verecektir. Darbe yapanların darbeler yanına kâr kalmayacak diye düşünüyorum. 28 Şubat'ın da 27 Mayıs'a da sıra geleceğini, faili meçhullere de sıra geleceğini biliyorum, düşünüyorum. Albay ve askerleri öldürüp, siyasileri, gazetecileri öldürüp hesap vermeyacaksiniz. Mümkün değil.

Türkiye kendi darbeleriyle ilk defa yüzleşiyor. Ama Türkiye'deki darbelerin çok kendine özgü halleri var. Emir komuta zinciri içinde olsa da sivil toplum örgütlerinden, askerinden, medyasına kadar çok sayıda insan katılmıştır.

Benim gördüğüm, Türkiye'de 35'inci maddenin ele alınmasına giden bir süreç görüyorum."

SABAH

Obama'nın Rakibi Belli oldu

ABD'de başkanlık seçimlerinin güçlü adaylarından Rick Santorum, adaylıktan çekildi. Cumhuriyetçi Parti, seçimlerde Obama'nın karşısına Mitt Romney'i çıkaracak.
Romney, ABD Başkanı Obama'ya karşı yaptığı sert eleştirilerle tanınıyor. Başkanlık seçimlerine doğru giden ABD'de önemli bir gelişme yaşandı. 

Güçlü adaylardan eski Pennsylvania Senatörü Rick Santorum, Cumhuriyetçi Parti'nin başkan adaylığı yarışından çekildiğini açıkladı. 

Bu sayede Santorum'un rakibi eski Massachusetts Valisi Mitt Romney'in Cumhuriyetçi partinin tek başkan adayı olarak önü açılmış oldu. 

Santorum, söz konusu açıklamayı memleketi Pennsylvania'dan yaptı. ''Başkan adaylığı yarışı benim için sona ermiştir'' diyen Santorum, bu kararı hafta sonu eşi ve çocuklarıyla konuşarak aldığını söyledi. 

Santorum, her ne kadar Beyaz Saray yolundaki mücadelesi sona erse de savunduğu değerlere ve Amerikan halkına dair mücadelesinin süreceğini kaydetti. 

Santorum'un bu kararı, memleketi Pennsylvania'da yapılacak ön seçimlerden iki hafta önce geldi. 

Bu kararın, Santorum'un kendi eyaletinde bile Romney'e karşı zorlu mücadele vermesi sonucu ortaya çıktığı yorumları geliyor. Çünkü, eğer Santorum kendi eyaletini kaybetseydi, bu politik kariyeri için ''yıkım'' olacaktı.

Ancak şimdi Santorum, yakaladığı ivmeyle, yarıştan çekilse de partisi ve muhafazakar hareket içindeki yerini koruyarak, stratejik bir karar almış oldu. Ayrıca Santorum'un kararında hasta kızı Bella da etkili oldu.

STAR

Büyük '28 Şubat' Operasyonu,

28 Şubat soruşturması kapsamında 5 ilde 31 adreste arama yapılıyor. Dönemin orgenerallerinden Çevik Bir hakkında gözaltı kararı çıkarıldı. Operasyonun Batı Çalışma Grubuna yönelik olduğu belirtiliyor. Gerekçe Refah-Yol hükümetine yönelik darbe girişimi iddiası..
28 Şubat soruşturmasında önemli bir gelişme yaşandı.
Soruşturma kapsamında Ankara , İstanbul, Niğde, Eskişehir ve Çanakkale'de sabahın erken saatlerinden itibaren 31 ayrı adreste arama yapılıyor.
Dönemin orgenerallerinden 'Batı Çalışma Grubu'nun başında olduğu ifade edilen Çevik Bir'in İstanbul ve Ankara'daki evleri aranıyor. Çevik Bir hakkında gözaltı kararı çıkarıldı.

O dönem komuta kademesi içinde yer alan emekli tuğgeneraller Erol Özkasnak, Abdullah Kılıçarslan ve İdris Koralp'in evinde de arama yapılıyor.
Arama yapılan tüm evler asker kökenli isimlere ait.
Soruşturma 28 Şubat döneminin generallerini kapsıyor. Özel Yetkili Ankara Cumhuriyet Başsavcıvekilliği. mağdur olanların '28 Şubat'la ilgili yaptığı suç duyuruları üzerine soruşturma başlatmıştı.

FENERBAHÇE ORDUEVİ ÖNÜNDE HAREKETLİLİK,

Ankara merkezli yürütülen 28 Şubat sürecine ilişkin soruşturma kapsamında İstanbul'da aramalar sürüyor. Bu kapsamda Fenerbahçe Orduevi'nde de arama yapıldığı iddia edildi. Orduevindeki hareketlilik ve önünde bekletilen ambulans dikkat çekti.

YENİ   ŞAFAK

Skandalı Kabul etti,

CHP Tunceli Milletvekili Kamer Genç, annesinin cenaze törenine katılması için iki gün izin verilen CHP'nin tutuklu millletvekili Haberal'a, Meclis'e gelip yemin etmesi için öneride bulunduğunu söyledi. Haberal'a, 'İzinlisiniz, bu arada Meclis'e gelip yemininizi de yapabilirsiniz' dediğini belirten Genç, ancak Haberal'ın, annesini kaybettiği için üzüntülü olduğunu ve 'Buraya kadar izin aldım' dediğini söyledi. 
Haberal'dan mezar ziyareti İkinci 'Ergenekon' davası kapsamında tutuklu yargılanan CHP Zonguldak Milletvekili Prof. Dr. Mehmet Haberal, anne ve babasının mezarını ziyaret etti. 

YENİ   ŞAFAK

Hakan Fidan sır küpüm, devletin sır küpü'
Çin gezisinin son gününde MİT- yargı kriziyle ilgili konuşan Başbakan Erdoğan, MİT Müsteşarı'na bir kez daha sahip çıktı Başbakan Recep Tayyip Erdoğan Çin gezisinin son gününde iç politikaya döndü. Erdoğan, MİT Müsteşarı Hakan Fidan için, “Sır küpüm, devletin sır küpü” ifadesini kullandı.

Erdoğan, 2014’te kendisi dahil AK Partili bakan ve vekillerin yeniden adaylığını engelleyen düzenleme için, “Koltuğa oturanlar, kalkmak bilmiyor. Türkiye fanilerle değil, ilkelerle yürümeyi öğrenmeli. Tayyip Erdoğan fanidir, öldü ne olacak? Öldüğü zaman ne yapılacaksa vatandaşım onu yapsın” dedi. 

Başbakan Erdoğan, Hürriyet gazetesi yazarı Enis Berberoğlu'nun sorularını yanıtladı 
- AK Parti’de 3 Dönemden sonra yeniden seçilememe düzenlemesinin istikrarı bozacağı endişesi var.

Değerlendirmeniz ne? 

Değerli basın mensubu arkadaşlarımız yıllar yılı şunu yazdılar. Bu koltuğa oturan bir daha kalkmayı bilmez. Biz partiyi kurarken bunu enine boyuna konuştuk. Eskisi gibi mi olacağız. Partide hücre yenilemesi yapacak mıyız? Kaldı ki bırakıp gitmiyoruz. Bir dönem dinleniyorsunuz. Formumuzu muhafaza ediyoruz. Partimizde de hücre değişimini yapmak için bu dönemde 160 arkadaşımızı aday yapmadık. Bize kan kaybettirmedi. Gücümüzü çok daha artırarak devam ettik.

Artık Türkiye fanilerle yürümeyi değil, ilkelerle yürümeyi bilmeli. Tayyip Erdoğan fani, öldü, ne olacak, öldüyse vatandaşım ne yapacaksa şimdi onu yapsın. Olayı faniler üzerine bina etmeye çalışırsak hareket hiçbir zaman beklediğimiz gücü kazanamaz. Süremiz dolduğunda partimiz bize hangi misyonu biçtiyse öyle çalışacağız. Anadolu’yu gezer hallaç pamuğu gibi atarız. Konferanslara, seminerlere katılırız. Ak Parti en ideal kurumsallaşmasını yapan partidir. Kadın kolları, gençlik kolları... Her ay 2-3 araştırma yapan bir parti var mı? Nerede eksik, aksaklık var diye bakıyoruz. Gidermeye çalışıyoruz. 

'Kürt seçmenin oylarını alıyoruz'

- BDP’nin son söylemlerini nasıl değerlendiriyorsunuz? 

Bütün etnik yapıları kuşatan bir partiyiz. 60 civarında Kürt kökenli milletvekili arkadaş var. Kabinemde 5 bakan arkadaşım Kürt. Süs eşyası diye taşımıyorum. Bekir Bey (Bekir Bozdağ) Kürt’tür. Binali Bey (Binali Yıldırım) bile bilmiyor. Böyle bir derdim yok. Derdimiz olmadığı için rahatız. Birbirimize karşı olan sevgimiz aynı. Onların yaklaşımı, BDP için, Kürt partisi yönünde. Biz onların o söyleminin yanlış olduğunu söylüyoruz. Oylarını almak için yapıyorlar. Halbuki biz birinci derecede Kürt seçmenin oylarını alıyoruz. Türkiye’nin partisiyiz. Ben Rizeliyim, bana Laz diyorlar. Halbuki alakam yok. Nusret Bey (Bayraktar) Laz, ama kimse onun öyle olduğunu bilmez. Kucaklayan parti olmamız ve bu yönde çalışma yapmamız bizi yüzde 50’ye taşıdı. Yeni anayasada da biz gelin bunu bir yere yerleştirelim, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı herkesi kucaklasın. Burada rahatsız edici bir şey yok, öbürü rahatsız edici. Burada ezber bozan bir mantık var, artık çözelim istiyoruz. 'Bütün planlarımız yetişecek şekilde'

- Cumhurbaşkanlığı eğitim yasasını onayladı. 17 milyon öğrencinin ailesi uygulamanın önümüzdeki döneme yetişip yetişmediğini merak ediyor. Yetişir mi? 

Hiç endişeniz olmasın bütün planlarımız yetişecek şekilde yapılıyor. Hiçbir sıkıntıya mahal bırakmadan ufak tefek bazı hususlar dışında tereyağından kıl çeker gibi yoluna girecek. 

- Anayasa Mahkemesi cumhurbaşkanlığı konusunda 7 yıllık görev süresini iptal ederse ne olur? 
Yorumu Anayasa Mahkemesi kendi içinde yapacaktır. Yorum yapmadan bizim konuşmamız doğru olmaz. 
- Çin’le ekonomik ilişkilerde bir ilerleme var mı? 
Ekonomik ilişkilerin geliştirilmesinden yanalar. Boğaz köprüsü, demiryolu ağı, nükleer enerji alanlarında işbirliğine girmek istediklerini ifade ettiler. Temenni ederiz ki Çin sermayesinin Türkiye’ye gelmesini sağlamış oluruz. 
- MİT Müsteşarı Hakan Fidan’la ilgili ifade kararı için soruşturma yaptırdığınız doğru mu? 
MİT olayındaki gelişmelerde sessiz kalmak mümkün değil. Niye. Benim malum nekahat dönemime rastlayan süreçti. Benim sır küpüm. Türkiye Cumhuriyeti devletinin sır küpü. Türkiye’nin geleceğinin sır küpü. Uluslararası alanda bu görevi yapanlar ajan olarak nitelendirilir. Operasyon yapacakları zaman görevlendirmeyle devlet adına giderler. ABD, Rusya, Çin, Batı ülkelerinin hepsinde var. İmralı’ya da gönderen benim, Oslo’ya da gönderen benim. Niye, ortada bir problem var. 
Terör mücadelesinde başarılı olmamız lazım. Bunun için bazı bilgi alışverişlerine sahip olmamız lazım. Gazetelerde çıkanın hiçbirisi Müsteşarım tarafından verilmiş söz değil, hepsi yalandır. Yazılı değildir. Konuşmalar görüşmeler olmuştur, asla verilmiş sözler değildir. Bunu söyleyenler siyasi menfaat elde eder miyiz, acaba ne devşirebiliriz gayreti içine girmişlerdir. Gayretlerinden çok çok memnunum. Gerek öncesi, gerek sonrasında ve şimdi, ülkeme çok şeyler kazandırdı. Müsteşar yardımcılığı ve TİKA’nın başında olduğu zaman da iyiydi. İyi yetişmiş bir bürokrattır. İnsan kıyma makinesi değiliz. Bu insan takdir edilmesi gerekirken, bunu yemeye çalışan bazı mahfiller olmuştur. 

Ana muhalefet partisi başta olmak üzere. Yargı, görevi olmayan bir alana girdi. Bu konuda hakkı olmayan konumda kendini hissedince kusura bakmasın bizi karşısında görür. Yargı, kendini yasamanın üzerinde göremez. 250 meselesinden Müsteşar’ı yargılama süreci içine sokmaya çalıştı. Bu konuda ilk kez konuşuyorum.  'Sınır ihlalinde gereken yapılır'

- BM Güvenlik Konseyi’nin son kararı size ulaştı mı? 

Artık Beşar’ın verdiği sözü yerine getirmediğini, muhalif kanadın Kofi Annan’a verdikleri sözleri devam ettirdiklerini görüyoruz. BM’nin konuya eğilmesi istikametinde bir karar çıkıyor. Biz bunu daha sıkı bir şekilde takip etmek suretiyle çalışmalarımızı yürüteceğiz. Tarafımıza gelen yaralılardan ölenlerin sayısı 4’e çıktı. Suriye tarafındaki ölü rakamı 10 bine yaklaştı. Durumlar içler acısı. Kentlerin harap edilmesi, insanların acımasızca öldürülmesi, annelerin gözlerinin önünde... Bunları anlattım Çin tarafına. Durumu tasvip etmediklerini söylediler. Kendilerinin BM’de 8 veto kararı olduğunu, 2 tanesinin Suriye ile ilgili olduğunu hatırlattım. Bundan sonra da böyle bir yaklaşımın kolay kolay olmayacağını söyledim, ‘Hayır’ demediler. Döner dönmez Rusya ile münasebetleri daha da sıklaştıracağız. Perşembe akşamı Suudi Arabistan’a günübirlik bir seyahat yapacağız. Ondan sonra nasip olursa kampları ziyaret edeceğim. Kampları yerinde görmeyi arzuluyorum. Yerinde görmek istiyorum. 

'Zulme Rıza Zulümdür'

- Suriye konusunda Türkiye’nin yaklaşımı ve pozisyonu, BM’ye bir karar aldırmak mı? 

Bu başından beri kovaladığımız bir konu. Bu daha acil bir hale geldi. Şimdiye kadar gelen sığınmacı sayısı 2’ye katlandı. Adeta patlama noktasına geldi. Görüntüler var. Bu insanlar kaçarken vuruluyor. Öleni var yaralananı var. Annelerin feryatları var. Evleri nasıl tarumar ettiklerini, evlatlarının nasıl boğazlarının kesilerek öldürüldüğünü anlattılar Kofi Annan’a. Birleşmiş Milletler bunu takip etmeyecek de neyi takip edecek. Biz takip edeceğiz. Türkiye’nin hassasiyeti bellidir. En üst seviyede ortaya koymamız ve BM nezdinde takip etmemiz gerekir. Zulme rıza zulümdür, buna evet diyemezsiniz. Halkını terörist olarak görüyorlar. Bu yaklaşımları Beşar’ın yaklaşımıyla, ağzıyla konuştuklarını söyledim. Lütfen onların ağzıyla konuşmayın. Ufacık bir çocuk, bebe, terörist olur mu? Bu sizin dini değerlerinizle çatışır. 
Bizim değerlerimizde savunmasız bir insana saldıramazsınız, vuramazsınız. Buna nasıl terörist dersiniz. Bunlar halk. Halkın olduğu sokakta tankın ne işi var. Türkiye’nin Batı’nın uşağı olduğu yönündeki gibi çok çirkin bir şey olmuştu. Esad, olayı çok farklı bir zemine kaydırmak istiyor. Bunu (İranlı) dini lidere de söyledim. ‘Bu savaş Arap milliyetçileriyle İslamcılar arasındaki savaştır.’ Bakın Beşar böyle diyor. Bu tabloya bir değerlendirme yapmadılar. Esad olayı farklı bir yere çekerek güya Arap ligini dağıtmaya çalışacak. 
'5'inci madde görevi'
- 1998’de Kara Kuvvetleri Komutanı Suriye’yi uyardı. Siz de aynı şekilde bir çıkış mı yaptınız? 

Bu 98 olayından çok farklı, o zaman böyle bir şey olmamıştı. Olmadan Atilla Paşa’nın öyle bir çıkışı olmuştu. Şimdi sınır ihlali olmuştur. Dün de sınırımızı aşan silahlı saldırılar oldu. Uluslararası hukuk açısından adeta işaret fişeğidir bu. Yapanın yanında kâr kalamaz. Herhangi bir ülkenin şöyle böyle yaklaşımı bizi enterese etmez. Türkiye Cumhuriyeti’nin kendine has bir tavrı vardır. Tarihte bu vardır. Türkiye en az benzerlerinde ne yapıldıysa onu yapmak durumundadır. Suriye’den gelen kardeşlerimize kapıyı asla kapatmayacağız. Suriye vurmaya devam ederse neticelerine katlanmak durumundadır. BM toplanıp kararını almalı. İstanbul’da bir araya gelen kurum ve kuruluşlar baskı yapıp kararı aldırmak zorundadır. 

- En kötüsü ‘haklısınız’ deyip bir şey yapmamaları. İş bu noktaya geldiğinde Türkiye’nin opsiyonları nelerdir? 
Opsiyonlar çok. Sınır ihlallerine karşı uluslararası hukuktan doğan hakları olan bir ülke var. Sınırın ihlali sebebiyle alacağı tavır karşısında yapacakları şey ortadadır. Bunların hepsi tartışılacak meseleler. BM bunu da açıkladı. Sınır ihlali var dedi. Bunların hepsi masaya yatırılacak konular. Bunların hepsi son görüşmelerimizi yapıp adım atılacak konulardır. Ayrıca NATO’nun Türkiye’nin sınırlarıyla ilgili görevleri var. 5’inci maddeye göre. 

YENİ AKİT

Yabancılara mülk satışı tasarısı komisyondan geçti TBMM TBMM Adalet Komisyonu, yabancılara mülk satışına ilişkin tasarıyı kabul etti. 
AK Parti Ankara Milletvekili Ahmet İyimaya başkanlığında toplanan komisyon, tasarıyı, alt komisyon raporu üzerinden görüştü. Tasarı, müzakerelerin ardından yapılan bazı değişikliklerle kabul edildi. Tasarıya göre, ülke menfaatlerinin gerektirdiği hallerde, yabancı kişiler Türkiye'de taşınmaz edinebilecek. Bu taşınmazların toplamı, ilçe yüzölçümünün yüzde 10'unu, ülke genelinde ise kişi başına 30 hektarı geçemeyecek. Bakanlar Kurulu, 30 hektarı iki katına çıkarabilecek... Yabancı şirketlerin, askeri yasak ve güvenlik bölgelerinde taşınmaz almaları Genelkurmay Başkanlığı'nın. özel güvenlik bölgelerinde taşınmaz almaları ise valiliğin iznine tabi olacak. Bakanlar Kurulu, yabancıların mülk edinmesini kısmen veya tamamen durdurabilecek. sınırlandırabilecek ve yasaklayabilecek.

ZAMAN

 Yazıcıoğlu Ölümüyle ilgili Flaş Gelişme,

Muhsin Yazıcıoğlu'nun hayatını kaybettiği helikopter kazasıyla ilgili önemli bir gelişme yaşandı.
Düşmesinden önce helikoptere 7 km uzaklıkta bir savaş uçağı olduğu belirlendi. Uçağın tam olarak saat kaçta bölgede olduğu araştırılıyor. Genelkurmay'ın savcılığa gönderdiği radar kayıtlarında kaza bölgesine en yakını savaş uçağının 28,5 km mesafede olduğu gözüküyordu.

Eski BBP lideri Muhsin Yazıcıoğlu ve beraberindeki 5 kişinin yaşamını yitirdiği helikopter kazasına ilişkin yürütülen soruşturmada her geçen gün yeni bilgiler ortaya çıkıyor. Düşmeden önce helikoptere 7 km uzaklıkta bir savaş uçağı olduğu tespit edildi. Askerî radarlar kazanın olduğu 15.03 sularında 4 dakika arızalanmış, bölgedeki bütün radarlar kısa süreli karardığı için 15.03.02 ile 15.07.40 arasında görüntü alamamıştı. Genelkurmay'ın verdiği bilgilere göre, helikopterin düşmesinden yaklaşık 5 dakika önce olay mahallinde 28,5 km uzaklıkta iki F-16 ve bir F-4 olmak üzere üç adet uçak vardı. Savcılığa ulaşan yeni kayıtlarda ise helikopter düşmeden önce bölgeyi gösteren yeni görüntüler yer alıyor. Yazıcıoğlu ve beraberindekileri taşıyan helikoptere 7 km yaklaşan savaş uçağına, bu görüntülerden ulaşıldı. Uçağın tam olarak saat kaçta bölgede olduğu araştırılıyor.

Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu'nun kazayla ilgili hazırladığı raporda, savaş uçaklarının helikopterler için tehlike arz ettiği ve yakınından geçtiği bir helikopteri savurabileceği vurgulanmıştı. THY Uçuş Eğitim Akademisi'nde uçuş öğretmeni olarak çalışan emekli asker Mustafa Koç'un Eskişehir 1. Hava Jet Üssü'nde çalışırken benzer bir kaza yaşadığı rapora yansımıştı. Mustafa Koç'un, olayı "UH-1 H tipi bir helikopterde 2 pilot ve 1 teknisyen ile yaz aylarında 500 feet irtifada (yaklaşık 150 metre) 80 nutt hızla tören geçişi yaparken, arkadan gelen bir F4 uçağının helikopteri son anda gördüğü ve helikopterin üzerinden tırmanışa geçtiği, helikopterin uçağın rüzgârıyla tutunamadığı, aşağı itildiği ve savrulduğu ve hızla gölete düştüğü, pilotun belinin kırıldığı, olayın aniden olduğu, egzoz kokusunu hatırlamadığı, olayın 1994 öncesinde gerçekleştiği." şeklinde anlattığı kayıtlara geçmişti.

Öte yandan Zaman'ın incelediği ve Amerika Federal Havacılık Dairesi tarafından hazırlanan Temel Uçuş Bilgileri kitapçığında, bir uçak tarafından oluşturulan hava girdaplarının diğer hava taşıtlarını nasıl etkileyebileceğine dair ilginç bilgiler yer alıyor. Pilotların el kitabı olarak bilinen çalışmaya göre, uçakların kanatlarının altından geçen hava akımı, vorteksi, yani hava girdaplarını meydana getiriyor. Eğer uçaklar arasında yeteri kadar mesafe yoksa bu girdaplar arkadan gelen uçağı düşme noktasına kadar getirebiliyor. Öndeki uçağın yaptığı vorteksin etkisine giren uçakta 'wake türbülans' görülüyor. Uçak, kontrolden çıkıyor.

Kitapçıkta konuya ilişkin ABD'de yaşanan bir olay örnek olarak gösteriliyor. 1972'de DC-10 tipi bir uçağa yaklaşık 3 km yaklaşan DC-9 tipi bir başka uçak kontrolden çıkıyor. 10 bin metreden aşağı düşen uçakta tüm mürettebat hayatını kaybediyor. Konuya ilişkin değerlendirmelerde bulunan pilot Volkan Sürmeli, "Hava girdabını meydana getiren hava aracının arkasından gelen uçak ya da helikopter daha küçükse, bundan çok daha fazla etkilenir." ifadelerini kullanıyor. Özellikle uçakların iniş ve kalkışlarından meydana gelen hava girdapları, 3-4 km mesafedeki bir diğer hava aracını etkisi altına alabiliyor. Fakat normal uçuş sırasında bu etki alanının azaldığı belirtiliyor. Zaman'a konuşan TSK'dan emekli bir pilot, "Yazıcıoğlu helikopterinin bir savaş uçağının etkisiyle düşmüş olma ihtimali var. Fakat uçağın helikoptere çok yakın geçmesi gerekir. Eğer savaş uçağı ses hızını aştıysa, o zaman çok daha uzaktan da helikopteri savurup kontrol dışına çıkarabilir." diyor. DDK raporunda yer alan ve kaza günü civar köylerde gök gürültüsüne benzer patlama seslerinin duyulduğuna dair tespitler soru işaretlerini artırıyor.

ZAMAN

CHP'li Genç'ten Haberal'a şok teklif: Cezaevine dönme Meclis'e götürüp yemin ettirelim Annesinin cenaze törenine katılması için iki gün izin verilen Ergenekon davasının tutuklu sanığı CHP Zonguldak Milletvekili Mehmet Haberal'a şok bir teklif geldiği ortaya çıktı. 

CHP'li Kamer Genç, Haberal'a, "Seni Ankara'ya götürüp yemin ettirelim." dedi. Haberal ise bu öneriyi reddetti. Bu ilginç diyaloğu doğrulayan Genç, Haberal'ı ikna edemediğini açıkladı. 

Hastalığı sırasında görüşemediği annesi Medine Haberal'ın cenaze töreni için mahkemeden iki gün izinle Zonguldak'a giden Haberal, defin töreninden sonra taziyeleri çalışma ofisi olarak adlandırılan Başkent Üniversitesi'nin misafirhanesinde kabul etti. CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, Deniz Baykal ve çok sayıda CHP milletvekili moral için Haberal'ı yalnız bırakmadı. Alınan bilgilere göre Genç, Haberal'a Meclis'e gelerek yemin etme teklifinde bulundu. Dün gazetecilerin konuya ilişkin sorularına muhatap olan Genç, Haberal'a, "Dönmeden Meclise gidelim, yemin et." şeklinde teklifte bulunduğunu ancak kendisinin teklifini kabul etmediğini kaydetti. Haberal'ın cezaevinden izinli olarak çıktığı için yemin edebileceğini savunan Genç, "Jandarma bunu engellemedi. Türkiye'de hukuk yok. Başbakan'ın dediği oluyor. Bu teklif şahsi, Kılıçdaroğlu bu konudaki düşüncemi bilmiyor." iddiasında bulundu. 

Diyaloğun şahitlerinden CHP'li Sinan Aygün ise Haberal'ın bu şekilde Meclis'e gelip yemin etmesinin yanlış olacağını ifade ederek, bunun güveni zedeleyeceğini vurguladı. Kamer Genç'le Haberal arasında yaşanan diyaloğu aktaran Aygün, şöyle konuştu: "Genç, Haberal'a Meclis'te yemin ettirmek istediğini dile getirdi. Öyle bir sessizlik oldu ki o ortamda Kemal Kılıçdaroğlu, Deniz Baykal bir şey söyleyemedi. Milletvekillerine baktım, buz gibi bir hava esti. Onlar bir şey demeyince, 'Böyle saçmalık olur mu?' dedim. Annesi için izin verildi. Bunun karşılığı bu olmaması lazım diye düşündüm." 

Bu arada Haberal, dün annesi Medine ile iki yıl önce vefat eden babası Yaşar Ali Haberal'ın mezarlarını tekrar ziyaret etti. Haberal, ziyaret sırasında Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Başbakan Tayyip Erdoğan'ın, annesinin ölümü nedeniyle kendisine taziyede bulunduklarını söyledi. 


***

12 TEMMUZ BEYANNAMESİ’NİN TÜRK SİYASİ TARİHİNDEKİ YERİ ETKİSİ VE ÖNEMİ.

12 TEMMUZ BEYANNAMESİ’NİN TÜRK SİYASİ TARİHİNDEKİ YERİ ETKİSİ VE ÖNEMİ. 



Fehmi AKIN
* Yrd. Doç. Dr., Afyon Kocatepe Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü, 03200 AFYONKARAHİSAR. 
Sosyal Bilimler Dergisi 

ÖZET 

DP kurulduktan sonra bir süre iktidar partisinin hoşgörüsüyle karşılassa da, belediye seçimlerini boykot etmesi ve umulanın üzerinde bir örgütlenme başarısı göstermesi üzerine iktidar partisinin ona karşı tutumu giderek sertleşmiştir. Gerginliğin doruga çıkması üzerine İnönü devreye girmiş ve iki parti arasında ara buluculuğa soyunmuştur. Cumhurbaşkanı İnönü, Tarihe “12 Temmuz Beyannamesi” olarak geçen bildirisiyle muhalefetin de iktidar partisinin koşulları içinde çalışacagı güvencesini vermiş ve çok partili dizgenin süreğenliğini sağlamıştır. 

Anahtar Kelimeler: Demokrat Parti, Cumhuriyet Halk Partisi, 12 Temmuz Beyannamesi, İsmet İnönü, Celal Bayar,


*** 

GiRİŞ;


Demokrat Parti (DP) 7 Ocak 1946’da kuruldu. 1946 Mayısında yapılan belediye seçimlerini boykot etse de 21 Temmuz 1946’da yapılan erken genel seçimlere katılarak 66 milletvekili çıkardı. Kurulmasından tam bir yıl sonra birinci büyük kongresini yaptı. 7 Ocak 1946’dan 12 Temmuz 1947 Beyannamesine degin geçen bir buçuk yıllık süre DP ile iktidar partisi 

CHP arasında zaman zaman siddetini artıran gerginliklere sahne oldu. Bu makalede önce 12 Temmuz’a giden süreç ele alınmıs, sonra da beyannamenin sonuçları üzerinde durulmustur. 

12 Temmuz Beyannamesi 

DP Birinci Büyük Kongresi ve hemen ardından yapılan Muhtar seçimlerinden kısa bir süre sonra iki parti arasında adım adım tırmanan gerginlik “Aldogan Olayı”ndan sonra1 zirveye ulastı. İnönü, 6 Haziran’da, İngiltere’den yeni dönmş olan Fuat Köprülü’yü telefonla arayarak kendisiyle görüsmek istedigini söyledi. İki saat süren görüsmede Köprülü, İngiltere izlenimlerini anlattı2, sonra da Türkiye’deki iç politika konusuna girdi. Köprülü’nün en çok yakındıgı konu, yöneticilerin baskısıdır. Köprülü ayrıca, halkı ayaklandırma gibi, ihtilale tesvik etme gibi konuların siddetle aleyhinde oldugunu ekledi. 

Bu arada, DP Ankara İl Baskanı Üzeyir Avunduk ve İşadamı Vehbi Koç’un iki parti arasında arabuluculuk girisiminde bulundugu görülmektedir. 
İnönü, Avunduk ve Koç’la görüstügünü, daha sonra da 7 Haziran’da Bayar’a randevu verdigini anılarında anlatır3. Bayar, görüsme sırasında yine yöneticilerin baskısına degindi. Partisine mensup olanların dövüldügünü, tehdit edildigini, islerinden çıkarıldıgını anlattı. Muhtar seçimleri sırasında yasanan olayları gündeme getirdi. 21 Temmuz seçimlerinden sözederek yüzlerce milletvekilinin kendilerinden haksız olarak alındıgını söyledi. nönü’nün buna, bazı haksızlıkların olmu olabilecegi, ancak bunların Meclis’teki komisyonlarda görüsülüp karara 
baglandıgı biçiminde karsı çıktıgı görülüyor. nönü bir de Bayar’a “Meclis çogunlugunu haklı olarak CHP’nin kazanmı oldugundan süpheniz var mı?” 
sorusunu yöneltince Bayar’ın, zaten yeteri kadar aday göstermediklerini, dolayısıyla çogunlugun CHP’de olacagını söylemesi anlamlıdır4. Bayar, aynı 
görüsmede, partisine hakim oldugunu, asırıların hakkından gelecek güce sahip oldugunu belirtmiştir. 

Bayar bir de, ordunun politikaya karıstırılmasının tümüyle aleyhinde oldugunu göstermeye çalısmıstır. İnönü, görüsmenin sonunda bir çıkar yol bulmaya 
çalısacagını ve görüsmelerin sürecegini söylüyor5. İnönü, Bayar’la görüsmesinin hemen ardından Peker’le bir araya geldi ve Bayar’ın “bundan sonra baskı 
yapılmayacagı” yolunda bir genelge çıkarılmasını arzu ettigini hatırlattı. Peker’in ise buna yanasmadıgını ve kendisine, simdilik görüsmelerin kesilmesinin 
daha dogru olacagını söyledigini aktarıyor İnönü 6. 

11 Haziran’da nönü, Bayar’la yeniden bir araya geldi ve yakınma konularını hükümet kanadına ilettigini söyledi. nönü, ayrıca bundan sonraki görüsmenin iki tarafın da hazır bulundugu bir biçimde yapılması önerisinde bulundu ve Bayar, bu öneriyi yerinde buldu. 14 Haziran’da bu dogrultuda taraflar bir araya geldi. Görüsmede iktidar kanadını Peker’le birlikte CHP Genel Baskan Yardımcısı Mümtaz Ökmen temsil ediyordu. Bayar ise yalnız gelmeyi yeglemisti7. Basta İnönü, iki tarafı da dinleyip bir çıkar yol bulmayı amaçladıgını söyledi. Sonra Bayar söz aldı. Bayar, her zaman oldugu gibi en büyük sorunun yöneticilerin baskısı oldugundan dem vurdu. Yakındıkları konular hakkında iktidarın hiçbir islem yapmadıgını söyledi. Basbakan ise, bunun dogru olmadıgını, sikayetlerin üzerine gidildigini fakat yüzde 90’ının dogru çıkmadıgını ifade etti. Ökmen de onu onayladı. Basbakan ayrıca, muhalefetin ihtilal metotlarından yakındı. “Üç aya, altı aya kadar iktidara gelecegiz. Nasıl gelecegiz, geldigimiz zaman görürsünüz” gibi sözlerin baska anlamı olamayacagını söyledi. Bayar, bu iddiaları siddetle reddetti ve söz konusu ihtilal iddialarına dayanak olusturan olayların seçimlerin hemen ertesinde yasanan “infial”lerden ibaret oldugunu vurguladı8. 

İnönü ise, iki tarafın da söylediklerinin önemli oldugunun altını çizerek yine de anlasmaya engel bir durum görmedigini söyledi. 

İnönü, bu sırada Peker’e, Bayar’ı hosnut etmek için ne yapılabilecegini sordu ise de Peker’den tatmin edici bir yanıt alamadı. Görüsmenin özeti sudur: 
Bayar, sikayet konularını sıralayarak, hükümetten, baskı yapılmayacagına iliskin bir genelge yayınlamasını istemektedir. Peker ise, böyle bir genelgenin 
simdiye dek baskı yapıldıgı anlamı çıkarılabilecek bir itiraf gibi anlasılmasından korkmaktadır. İki taraf arasındaki diyalog bu noktada tıkanma göstermektedir. nönü ise, Bayar’ın bütün hırçınlıgına ve Peker’in de bütün vurdumduymaz tavırlarına ragmen pes etmemekte ve iki taraf arasında ortak noktalar bulmaya çalısarak, sonuna kadar hakemlik tutumunu sürdüreceginin isaretlerini vermektedir. 

İnönü ile Bayar arasındaki dördüncü görüsme 17 Haziran tarihlidir. 
Bu görüsme Bayar’ın istegi üzerine yapılmıstır9. Bayar, görüsmeye daha önceki görüsmelerini arkadaslarına anlattıgını söyleyerek baslamıs, partili arkadasları nın oynadıgı hakemlik rolünden dolayı nönü’ye minnet ve sükranlarını sunduklarını belirtmistir. Bayar, ardından baskı iddialarını ve hükümet tarafından kamuoyuna bir açıklamada bulunulması isteginin arkasında durduklarını yinelemistir. Ancak, Bayar, İnönü’nün, böyle bir açıklamanın soru-cevap biçiminde yapılması istegine çekince koymustur. Bayar bu endisesini su sekilde belirtmistir: “Kanun dısı hareket, ihtilal tesebbüsleri düsünmüyoruz demek bile gücüme gidiyor”10 . İnönü’nün Bayar’a bu noktada hak verdigi anlasılıyor. İnönü’nün “tatilde ne yapacaksınız?” sorusundan sonra “mitingler olacak mı?” diye de sorması, mitinglerin iktidarca etkili bir yöntem olarak kabul edildigi biçiminde yorumlanabilir. Öte yandan muhalefet kanadında, Bayar’la İnönü arasında yapılan bu görüsmelerin DP’nin tabanında “muvazaa” seklinde 
algılanmaması için bir çaba içine girildigi de görülmektedir. nönü, Bayar’ın kendisini oyalanıyor olarak gördügünü, bu yüzden de kendisini örgüte 
“yürüdügümüz yolda devam edecegiz” anlamında genelgeler göndermek zorunda hissettigini belirtiyor11 . 

İnönü’yle Bayar arasındaki besinci görüsme 20 Haziran 1947’de bu kez İnönü’nün istegi üzerine gerçeklesmistir. İnönü Bayar’a, konustuklarını 
Peker’e aktardıgını söyledi. Peker’in iki parti arasındaki iliskilerden övgüyle söz ettigini belirtti. Bayar ise buna, henüz fiili bir sonuca ulasamadıkları biçiminde karsılık verdi. İnönü, geçmisteki olayların sürekli gündeme getirilmesinin yanlıslıgından bahsetti. “Siz baskıdan sikayetçisiniz. Yani çalısma emniyeti istiyorsunuz. Hükümet sizin ihtilal metotları takip ettiginizi ileri sürüyor. İlk isimiz, bu iki nokta üzerinde arada bir emniyet kurulmasıdır” dedi12 . İnönü, görüsmeler sürerken gösterdigi anlayı ve hosgörünün, muhataplarında, yalnız kendilerini haklı görmek egiliminin güçlenmesine neden oldugundan yakınmaktadır13 . İnönü, Bayar’ın bir yandan kendisiyle görüsürken, bir yandan da örgütünün heyecanını gönderdigi genelgelerle ayakta tutma çabalarını yadırgadıgını saklamamaktadır. İnönü, Bayar’la yaptıgı görüsmelerin kamuoyunda yanlı yorumlara yol açmaması için bir tebli yayımlamıstır. İnönü, tebliginde, Bayar’la memleket sorunları etrafında görüstüklerini, görüsmenin ardından Bayar’ın “Cumhurbaskanından baskının kaldırılması için delaletlerini rica ettim. Herhalde hükümetle görüstükten sonra olacak, baskının kaldırılacagını hükümetin vadettigini söylediler” dedigini, sonra da muhalefet liderinin Sivas’a hareket ettigini belirtmistir14 . İnönü, H. Suphi Tanrıöver’i Bayar’la görüsmesi için görevlendirmis, Tanrıöver de Bayar’la görüsmesini İnönü’ye aktarmıstır. Tanrıöver, Bayar’ın ardından Köprülü ile de bir görüsme 
yapmıstır. Görüsmede, nönü’nün partiler arasındaki arabuluculuk tutumunun takdire sayan oldugu yinelenmis. Köprülü, karsılarında CHP gibi bir partinin bulunmaması durumunda bir yıl bile dayanamayacaklarını söylemis. Çünkü, DP’nin içinde “ihtiras adamları, muvazenesizler, kötü ruhlu ve hesapsız unsurlar” vardır15 . 

Bayar, bu arada, 27 Haziran’da Sivas’ta halka yönelik bir konusma yaptı16 . Bayar, her zaman yaptıgı gibi, Sivas’taki konusmasına da, Sivas’lıları överek basladı. Bayar’a göre, “Sivas ve Sivas’lılar, mazideki tarihi medeniyet eserleriyle birlikte Türk inkılabının temelinin kendi sehirlerinde atılmı olmasıyla da haklı olarak ögünebilirler”. Bayar, yurttasların siyasal görüsleri yüzünden baskılara ugramaması gerektigini, DP iktidara geldiginde bu ilkeyi içtenlikle uygulayacagını söyledi. Bayar, radyonun ve halkevlerinin yalnızca iktidar partisine hizmet ettiginden yakındı ve esit muamele istedi. Bayar’a göre, memleketin çıkarı DP Kongresinde alınan Hürriyet Misakı kararları geregince Meclis’ten çekilmeyi gerektirirse bunda tereddüt edilmeyecektir. Suikast, hükümet darbesi gibi seyler asla akıllarından geçmiş degildir. Bayar, son zamanlarda İnönü ve Peker’le yaptıgı görüsmelere temas etti ve Peker’e, partinin kurulusundan bu yana geçirilen asamaları ve zorlukları anlattıgını ve bunların çözümünü istedigini belirtti. Bayar’a göre Peker, DP’nin hükümetin düsmanlıgına maruz kalmadıgını düsünmektedir ve hükümetin DP’ye karsı tarafsız davrandıgı kanısındadır17 . Bayar, bir de her zaman oldugu gibi, devlet baskanı ile parti baskanının aynı kiside birlesmemesi geregi üzerinde durmustur. Bayar’a göre Atatürk, Serbest Fırka zamanında Ben particilere karsı bitarafım. Reisicumhur oldugum müddetçe partinin reisligini yapmayacagım. Bu vazifeyi bilfiil İsmet Pasa görecektir” anlamına gelen bir söz söylemi ve böylelikle geçmiste hayırlı bir yol açmıs. Bayar, aynı tutumu Atatürk’ün ardılından da beklemektedir18 . 

İnönü, 5 Temmuz’da Bayar’la bir kez daha görüstü. Bu görüsmede, muhalefetin İnönü’den bekledigi hakemlik müdahalesinin içerigi üzerinde duruldu. İnönü’nün düsündügü formül, simdiye kadarki durumun hikaye edilmesi ve güvenceleri de içeren dileklerin kagıda dökülmesidir19 . 

İnönü ile Bayar, 7 Temmuz günü bir kez daha görüstüler20 . Bu görüsmede kamuoyuna duyurulacak bildirinin biçimlendigi anlasılıyor. 
İnönü, tasarladıgı bildiri metnini Bayar’a verdi21 . 

Bu arada Bayar ile Peker arasında karsılıklı demeç düellosu basına yansımaktadır. Peker, Bayar’ın Sivas konusmasına sert bir sekilde karsılık 
verdi22 . Bayar ise Peker’in bu açıklamasıyla, iç politikada memleket ve dünya sartlarının gereklerini yerine getirme yeteneginden uzak oldugunu 
ortaya koydugunu söyledi23 . 

İnönü, Bayar’ı 10 Temmuz günü yeniden kabul etmis, bu görüsmede “beyanname” üzerinde uzlasmaya varılmıstır. nönü’den beyanname 
örnegini alan Bayar, DP Genel dare Kurulunu toplantıya çagırdı. Bayar, toplantıda o güne dek yaptıgı görüsmeleri anlattı ve bildiri örnegini okudu. 
Bu noktada DP önde gelenleri ikiye ayrıldı. Üyelerin bir bölümü bildiriyi olumlu karsılarken, bir bölümü de karsı çıkıyordu. Partideki ılımlı kanat, bildirinin DP’ye yönelik baskıyı ortadan kaldırması bakımından yararlı olacagını vurguluyorlardı. “Müfrit”ler ise, nönü’nün devlet baskanlıgı ile parti baskanlıgından hiç birisini bırakmadan demokrasi oynamak istedigini iddia ediyor ve bildirinin kabul edilmemesini, görüsmelerin kesilmesini istiyorlardı24. Yusuf Kemal Tengirsenk, Ahmet Tahtakılıç ve Ahmet Oguz partideki asırıları temsil ediyorlardı. DP’nin kurucuları ise, ılımlı kanattandı ve Bayar’ın bunlara dahil olması güçlerini artırıyordu. Toplantının ilerleyen bölümlerinde Tengirsenk’in dısındaki asırıların yumusadıgı anlasılıyor. 
Ancak asırılar, bildiri metninde ufak tefek bir takım degisiklikler yaptırmayı basarıyorlar. Bildirinin sonuna ise, “beyanatın nesrinden önce basbakanla 
muhalif parti lideri görmüslerdir” kaydının konması çogunlukla benimseniyor25. Aykırı kalan tek kisi Yusuf Kemal Tengirsenk’tir26 . 

“12 Temmuz Beyannamesi” adıyla ünlenen bildiri, 11 Temmuz günü radyoya ve Ajans’a verilmis, 12 Temmuz günü ise ulusal gazetelerde yayımlanmıstır27 . nönü’nün bu bildirisi, muhalefete verilen güvenceler açısından çok önemlidir. İnönü, bildiride önce, iktidar ve muhalefet kanadıyla yapmı oldugu görüsmeleri hikaye etmis, sonra da iki taraftan beklentilerini açıga vurmustur. nönü, bildirinin amacını, iki taraf arasında dügümlenen iliskileri yansız konumuyla çözmek olarak açıklıyor. Ona göre, suasamada kimin haklı kimin haksız oldugunu ortaya koymanın bir yararı yoktur. 

İnönü, asırıya kaçmakla birlikte iki tarafın da yakınmalarında haklılık payı oldugu kanaatini tasımaktadır. İnönü’nün bu sözlerinden, Peker’e ragmen, muhalefetin dillendirdigi baskı iddialarını kabul ettigi anlamı çıkıyor. İnönü, iki partiye de esit uzaklıkta oldugunu, “ihtilalci bir tesekkül degil, bir kanuni siyasi partinin metotları ile çalısan muhalif partinin, iktidar partisi sartları içinde çalısmasını saglamak gerekir” sözleriyle ortaya koyuyor28 . İnönü’ye göre, “mesru ve kanuni siyasi partilere karsı tarafsız ve esit muamele mecburiyeti, siyasi hayat emniyetinin temel sartıdır”. Ancak siyasi partiler de, mensuplarının ya da öyle görünen özel amaç sahiplerinin “sirretliklerini pervasız olarak tesirsiz bırakmak hususunda” dikkat göstermelidirler. İnönü’nün varmak istedigi sonuç, iki partinin birbirlerine güven duymalarını saglamaktır. “Muhalefet, teminat içinde yasayacak ve iktidarın kendisini ezmek niyetinde olmadıgından müsterih olacaktır. İktidar, muhalefetin kanun haklarından baska bir sey düsünmediginden emin bulunacaktır”. Bu sözlerden de anlasıldıgı 
gibi, 12 Temmuz Bildirisi, ülkenin geri dönülmez bir biçimde çok partili yasama geçmiş oldugunu ortaya koyan bir belge niteligindedir. İnönü, 1959 yılında 
Akis’ten Hamdi Avcıglu’nun, Türkiye’de çok partili yasama geçilmesinin asamaları hakkında sordugu bir soruya su yanıtı vermistir: “Demokratik 
hayata geçmek kararımızın ciddiyetine inanılmak için oldukça zaman geçmistir. DP’nin kurulmasından sonra da endiseleri yenmek için uzun müddet sabır ve yardım göstermemiz lüzumlu olmustur. Kararın dönülmez tabiatta oldugu anlasıldıktan sonra, gittikçe artan bir siyasi cesaret havası yayılmıstır. Ölçülerin kaçtıgı, sabırların tükendigi devreye girmistik. 1947 hakiki bir buhran noktasıdır. Ümitsizlik asikar bir hale geldigi zaman 12 Temmuz Beyannamesiyle demokrasi hayatının yerlesmesi için kat’i tedbir tarafımızdan alınmıştır”29 . 

Muhalefete en yetkili agız tarafından güvence verilmistir. nönü bu bildirisiyle muhalefetin kurumsallasmasına çok önemli bir katkıda bulunmustur. 
Bildiriden sonra, iki parti arasındaki iliskilerin tümüyle bahar havasına girdigi sanılmamalıdır. DP yönetiminin, içindeki “müfrit”leri zaptetmek için tuttugu 
iki yönlü politikanın bundan sonra da sürdügü görülüyor. İnönü’nün ise partiler üstü konumunu iyice kanıksadıgı bir döneme giriliyor. 

Beyannamenin Yankıları ve Sonuçları 

Bildirinin yayımlanmasından sonra, parti baskanlıgından çekilecegi söylentileri ortalıkta dolasmaya baslayınca İnönü, bunu yalanlama geregi  duydu 30. 
CHP zmir Bölge Müfettisi Kamran Örs’ün Genel Merkeze yazdıgı 18 Temmuz 1947 tarihli raporda Örs, bildirinin İzmir ve çevresinde uyandırdıgı yankıları anlatmıstır31 . DP’liler, İnönü’nün yüksek hakemliginden dolayı sevinçlidir. “Her vesile ile edep ve terbiye sınırlarını asan zehirli ve mütecaviz dillerini kısmıslardır”. Rapora göre bildiri, tarafsızlar üzerinde olumlu bir etki yapmı olsa da, CHP’ye mensup olanlar üzerinde o denli olumlu bir izlenim bırakmamıstır. Çünkü CHP’liler, İnönü’nün Genel Baskanlıktan ayrılmasını istememektedirler. “DP’lilerin İnönü’yü “harp dısı” ilan etmesi yani ona dokunulamayacagına hükmetmesi ise, bundan sonra hücumların, kin ve husumetlerin bir taraftan CHP’ye, öte yandan Peker Hükümetine yönelmesine neden olacaktır.” DP’lilerin istedikleri yasalar Meclis’ten geçerse, bu kez de, “eski kanunlarla bu 
Meclis’in devamı demokratik sayılamaz” savıyla Meclis’in yenilenmesi mücadelesine baslayacaklardır. Örs’e göre, nönü’nün, Parti Baskanlıgından 
ayrılma düsüncesinin kendisinin içten isteginden çok, Bayar’ın baskısı sonucu olustugu hakkında DP’lilerin sasmaz bir kanaatı vardır. İnönü’nün 
Genel Baskanlıktan ayrılmasının, DP’nin daha anlayıslı ve daha makul bir dogrultuda ilerlemesine yardımı dokunacagı kuskuludur. Ayrıca, eger bu 
çekilme gerçeklesecek olursa, üç sene sonraki seçimde CHP iktidarı kaybedecektir. Öte yandan bu çekilme, örgütün bünyesinde siddetli bir kriz 
doguracaktır. “İlk zamanlarda, dagılmalar, firarlar olacaktır, bocalama olacaktır. Fakat kalanlar daha mütecanis ve daha mistik bir baglanısla partiyi 
kuvvetlendirmeye çalısacaklardır.” Örs’e göre, eger, bundan sonraki seçimi DP kazanır da, çok zayıf bir olasılıkla nönü’yü cumhurbaskanı yapmak 
isterlerse, İnönü’nün bunu kabul etmeyerek azınlıkta kalan partisinin basına geçmesi gerekir. Bu durum, CHP’yi kısa zamanda iktidara götürecek en 
kestirme yoldur. 

Anlasıldıgı kadarıyla, 12 Temmuz Beyannamesi, CHP’liler arasında, İnönü’nün Genel Baskanlıktan ayrılacagı ve parti gelecek seçimlerde iktidarı kaybetse bile devletin basında kalmaya devam etmeyi düsündügü yolunda kuskular uyanmasına neden olmuştur. 

12 Temmuz niçin önemlidir? Çünkü bu tarih, iki parti arasındaki gerginligin yerini yumusamaya bırakmaya basladıgı tarihtir. İnönü, açıkça arabuluculuga soyunmus, CHP Genel Baskanı olmasına ragmen iki partiye de esit uzaklıkta duracagına iliskin söz vermistir. Öte yandan bu tarih, iki partide de asırıların güç yitirdigi ve partilerinden dıslanmasına kadar varan bir sürecin baslangıcını olusturması itibariyle de önemlidir. Ancak içeride bu olup bitenleri dı iliskilerden soyut degerlendiremeyiz. İçerideki bu gelismeler, ABD ile iliskilerdeki ilerleme ve yardım kararı çıkmasıyla kosut degerlendirilmelidir. Beyannamenin imzalandıgı gün Ankara’da, ABD ile Türkiye arasında ABD’nin Türkiye’ye yapacagı yardıma iliskin bir anlasma imzalanması rastlantı degildir. 

12 Temmuz, nönü’nün CHP Genel Baskanı gibi degil, Cumhurbaskanı gibi davrandıgı bir olaydır. 12 Temmuz’la nönü, partilerüstü bir durusla iki partiye de esit uzaklıkta oldugunu ifade etti. 12 Temmuz ile yönetenler çok partili süreci tescil ettiler ve muhalefetin sürekliligini güvence altına aldılar. Yani 12 Temmuz, geçi sürecinin geri dönülemez bir süreç haline dönüstügünün bir belgesidir. 12 Temmuz ile ülkedeki ihtilal havası ortadan kalktı. Siyasi tansiyon yumusadı. Bu aynı zamanda adı konmamı bir siyasi sözleşmedir. 

12 Temmuz’la muhalefetin yasal yöntemlerle çalısması durumunda iktidar partisinin olanakları içinde etkinlikte bulunabilecegi belirtildi. 
Böylece mesru olmayan muhalefete izin verilmeyecegi açıkça vurgulanmı oldu. Hangi muhalefetin mesru oldugunu belirleme yetkisi ise, iktidar seçkinlerine aitti. Mesru olduguna karar verilen muhalefet, rejimin varlıgını tehlikeye düsürmeyecegine inanılan muhalefetti. Dolayısıyla ne irtica anlamındaki saga, ne de komünist sola yasama sansı verilmedi. Sol ise konjonktürel olarak asırı saga göre bile daha sanssız bir konumdaydı. 
Erogul’un deyisiyle halk, siyaset sahnesine, ancak sınıf bilincinin gelismesi yasaklanarak kabul edildi32 . Bir diger husus da, CHP’nin muhalefetin 
varlıgını kendisi için tehlikeli görmedigini deklare etmi olmasıdır33 . 

12 Temmuz’dan önce DP, halkın destegini arkasına almak suretiyle hükümete baskı kurmaya çalıstıysa da, beyannameden sonra isteklerini daha 
çok Meclis yoluyla gerçeklestirmeye özen gösterdi34 . 

12 Temmuz’dan sonra nönü, (özellikle 1947 Kurultayında) yetkilerini fiilen Genel Baskan Vekiline bırakarak daha partiler üstü bir konuma geçmeye çalıstı. Belki iktidarı kaybederse Cumhurbaskanı olarak kalmanın hesaplarını yapıyordu 35 . İnönü, daha sonraları 1 Kasım 1949’da Meclis’i açı konusmasında 12 Temmuz Beyannamesi’nin iktidarla muhalefetin karsılıklı yükümlülüklerini ve sorumluluklarını ifade etmek için yazıldıgını ve iyi sonuçlar verdigini söylemistir. İnönü, bu bildirinin tek taraflı bir borç senedi gibi anlaşılmasının niteliğine ve yazılı amacına aykırı olduğunu belirtmiştir 36 . 

Bayar daha sonra 1949 yılında bildiri hakkında sunları demistir: “12 Temmuz Beyannamesi... 21 Temmuz seçimlerindeki hareketin ve ondan sonra Recep Peker Hükümetinin tedhi ve tazyik politikasının yürüyemeyecegine dair olan kanaatin ifadesidir... Bu beyanname sırasında bizim karsımıza iki yol çıkmı idi. Birisi ihtilal yolu idi, igtisa ve isyan yolu idi. İkinci yol, memlekette istikrarı muhafaza ederekten müskül dahi olsa, zaman kaybetmek bahis mevzuu dahi olsa istikrar yolu idi. Bizler sizlere itimat ederek ikinci yolu seçtik... Eger beyannameyi reddetseydik elimize ne geçecekti? Kabul ettik... Simdi onlar, bizim reddettigimiz takdirde düsecegimiz vaziyete düsmek istidadındadırlar... Her seyi o günkü sartlarında mütalaa etmek lazımdır”37. Menderes de, bildiriden sonra DP’nin tuttugu yolun haklılıgını, 15 Subat 1948 tarihli zmir konusmasında söyle ifade etmistir: “12 Temmuz’dan sonra bizim sadece taktigimiz degismistir. Daha evvel bize karsı siddetle hareket edenlere misli ile mukabeleden 
çekinmedik... Artık karsı taraftan bize hücum ve taarruz gelmiyordu ki, biz hücum ve taarruzlarda bulunalım.” Menderes, ayrıca DP’nin taktiginin 
isabetini, sıkıyönetimin kaldırılmı olması ve valilerin degismesini örnek göstererek destekliyor38 . 

12 Temmuz Bildirisinin en önemli sonuçlarından birisi, iki partide de asırıların tasfiye edilme sürecini baslatmı olmasıdır. Aslında bu sürecin daha nönü ile Bayar arasındaki görüsmeler devam ederken, Haziran ayında basladıgı da söylenebilir. Haziran’da DP Haysiyet Divanı, Dr. Mustafa Kentli’nin partiden çıkarılmasına, General Rasim Altu ve Harun Dikmen’e ihtar cezası verilmesine karar verdi39 . 12 Temmuz’la birlikte muhalefetin iyice mesruiyet kazanmasında, DP’den ayrılan “müfrit”lerin tutumunun da etkisi oldu. DP’den ayrılan bu kisiler, kurdukları olusumlarla, DP’yi “merkez”e çekmi oldular. 

Bu bildiriyle iktidar, muhalefetin varlıgına tahammül etmeyi, onunla bir arada yasamayı kabul ediyordu. Bu arada nönü, çıktıgı dogu gezisine DP’li Nuri Özsan’ı da götürdü. nönü, bu gezisinde yaptıgı konusmalarda, partiler arasındaki iliskilerin iyilestirilmesi geregi üzerinde durdu ve gittigi yerler de DP merkezlerini de ziyaret etti. Böylece bir yılı askın bir savasımdan sonra artık DP, iktidar tarafında tahammül edilen bir muhalefet olarak güçleniyordu. Ancak bu güçlenme, beraberinde kimi sakıncalar da dogurmus, DP’nin içindeki sertlik yanlıları, DP yönetimini İnönü ile isbirligi yapmakla suçlamışlardır40 . 

Beyannamenin İktidar ve Muhalefet Partisi Üzerindeki Etkileri 

12 Temmuz’un CHP üzerindeki etkisi, Peker’in başbakanlık tan çekilmesi ve muhalefete karsı ılımlı bir politika izlenmesini savunan grubun partide etkili bir duruma gelmesi oldu. Peker’in 12 Temmuz Beyannamesi’yle muhalefetin yüreklendirilmesinden ve İnönü’nün  hükümetin islerine karısmasından rahatsız oldugu biliniyordu. 26 Agustos 1947’de Peker, CHP Meclis Grubundan güvenoyu istedi. 35 kisi aleyhte oy  verdi 41. 
Bu hareket bu kisilerin sayısından hareketle “ 35’ler Hareketi” olarak tarihe geçti. Bu kisilerin İnönü’yle sıkı ilişki içinde olmaları kuvvetle muhtemeldir. 
35 güvenoyu eksigine ragmen Peker istifa etmedi ve karsı atak olarak hükümette kimi üyeleri degistirmek için Meclis Grubu’ndan izin istedi. Bu kez aleyhte oy kullananların sayısı 47’ye ulasınca 9 Eylül 1947’de İnönü’ye istifasını sunmak zorunda kaldı. nönü, hükümeti kurma görevini Hasan Saka’ya verdi. Peker ise, Aralık 1947’deki Kurultay’da genel baskanlık yarısında neredeyse hiç oy alamadı. Ardından Genel Baskan Vekilligine adaylıgını koydu. Bu seçimde oylarını bir miktar artırdıysa da İnönü’nün adayı Hilmi Uran’a karsı yenilgiye ugradı. Peker’in tasfiyesiyle kosut ve e zamanlı olarak Falih Rıfkı da yıllardır sürdürdügü Ulus basyazarlıgı görevinden ayrıldı. 

Beyannamenin DP üzerinde hemen yıkıcı bir etki yapmadıgı görülüyor. DP’nin içindeki hareketlilik, Aralık 1947’de hükümetin milletvekili maaslarına zam yapılması yolundaki önerisiyle siddetlendi. DP, grup kararı alarak, önerinin reddedilmesine karar verdi fakat Kemal Silivrili bu karara uymayarak kabul oyu verdi. Silivrili’ye göre, aslında DP yöneticileri bu farkı almak istiyorlar fakat nasıl olsa onların hayır oyuna ragmen öneri geçecegi için siyasal bir taktik olarak muhalefet ediyorlardı42 . Hatta, Köprülü’nün “kırmızı oylar sandıga, paralar cebe” dedigi her yerde konusuluyordu. Öneri Meclis’te kabul edildikten sonra, DP Genel Merkezi, maaş farklarının partiye verilmesini istedi. Bir kısım milletvekilleri bu çagrıya uymadı. Öte yandan DP Meclis Grubu, grup yöneticilerini istifa etmiş sayarak yenilerini seçmeye karar verdi43 . Yapılan seçimde Köprülü, 
yeniden Meclis Grubu ikinci baskanlıgını kazanamadı. Bunun üzerine Bayar da Meclis Grup Baskanlıgından istifa ettigini duyurdu44. Ardından DP Genel 
İdare Kurulu, parti-içi dayanısmayı zayıflattıkları savıyla be milletvekilini Haysiyet Divanı’na verdi. Haysiyet Divanı da bu milletvekillerinin partiden 
ihracına karar verdi. Bu milletvekilleri sunlardır: Osman Nuri Köni, Necati Erdem, Mithat Sakaroglu, Sadık Aldogan ve Kemal Silivrili 45. Genel İdare 
Kurulu’nun altı üyesi bu kararı boykot amacıyla GİK’ten istifa ettiler ancak onlar da Haysiyet Divanı’nın kararıyla partiden ihraç edilmekten kurtulamadılar46 . 
Bu çıkarılmalardan sonra DP’nin milletvekili sayısı 31’e indi. DP’den ayrılanların bir kısmı Millet Partisi’ni kurdular47 . 
Partinin baskanlıgına da Hikmet Bayur’u getirdiler. Bir kısım milletvekilleri de Müstakil Demokratlar Grubu adıyla bir olusum kurdular. 
Bu grup da bir süre sonra Millet Partisi’ne katıldı. Millet Partisi, yayın organı olan Kudret gazetesi aracılıgıyla hem CHP’ye, hem de DP’ye saldırıyordu. 
DP’ye saldırılarının baslıca konusunu, bu partinin bir “muvazaa” eseri oldugu suçlaması olusturuyordu. 
Bayar’ın DP’yi kurmadan önce, İnönü’yle görüsmesi bu suçlamaların dayanak noktasıydı. Bu görüsmede, Bayar’ın İnönü’ye kurulacak parti hakkında 
garantiler verdigi ve gizli pazarlıklar yapıldıgı ileri sürülüyordu. K. Öner de anılarında, DP’nin iktidarın izni ve hosgörüsü dahilinde kuruldugunu ve DP’ye 
girmeden önce “muvazaa” haberleri aldıgını iddia ediyor48 . Ancak bu kisilerin neden DP’nin bünyesinde yer alırken degil de, partiden ayrıldıktan sonra 
bu iddiaları dillendirmeye basladıkları sorulmaya deger. İnönü’nün DP kurulur ken bazı sözler aldıgı zaten anılarında yazılan bir husustur. Bunun dısında İnönü ve Bayar arasında, Serbest Fırka olayında oldugu gibi bir danısıklılık olmadıgı söylenebilir. Çünkü Atatürk ile Okyar arasındaki iliskiyle nönü ve Bayar arasındaki iliski aynı degildir49 . Yani İnönü, Bayar’a “muvazaa” ile parti kurdurtacak bir konumda degildi. 

SONUÇ 

İktidar kanadında Basbakan Peker, asırıları temsil ediyor ve karsıt partiye ödün vermeye yanasmıyordu. Sonuçta nönü, Aralık 1946’da oldugu 
gibi yeniden devreye girdi ve arabuluculuga soyundu. nönü bu amaçla Basbakan Peker’i ve muhalefet lideri Bayar’ı bir araya getirdi. Yaklasık bir 
ay süren görüsmeler sonunda İnönü, “12 Temmuz Beyannamesi” adıyla ünlenen bildiriyi yayımladı. DP’nin 12 Temmuz Beyannamesi’yle resmiyet 
kazandıgı ve varlıgını güvence altına aldıgı söylenebilir. DP’nin kurumsallasmasında bildirinin çok önemli yeri vardır. Bildiri muhalefete 
önemli mevziler kazandırdı ve çok partili süreci bir daha geri dönülemez biçimde saglamlastırdı. Her iki partideki asırılar ya partilerinden ayrıldılar ya 
da etkisizlestirildiler. DP’den ayrılanlar kurdukları olusumlarla ve temsil ettikleri asırı sagcı fikirlerle DP’yi merkeze çekmi oldular. 

12 Temmuz Beyannamesi, hem geriye dönüsün artık olanaksız oldugunu belgelemis, hem de iktidar-muhalefet iliskilerinde yeni bir çıgır 
açmıstır. 12 Temmuz Beyannamesi, muhalefetin mesruiyetini ve kurumsallasmasını güçlendiren bir belge olarak kabul edilebilir. Ancak 
yukarıda anılan yasal düzenlemelerle bu mesruiyet daha da güçlendirilebilirdi ki, bu da geçi sürecinde adım adım yapılmıştır. 
Örneğin sıkıyönetim, Aralık 1947’de temelli kaldırıldı. İdare amirlerine, mıntıkaları içinde, emniyet ve asayi bakımından süpheli kabul ettigi 
kimseleri 3 aya kadar varan süreyle nezarette bulundurma yetkisi veren 4 Temmuz 1934 tarih ve 2559 sayılı Polis Vazife ve Selahiyetleri 
Kanunu’nun 18. maddesi, 2 Şubat 1948 tarih ve 5188 sayılı yasayla degistirildi. İstiklal Mahkemeleri Kanunu ise, 4 Mayıs 1949’da çıkarılan 
5384 sayılı yasa ile yürürlükten kaldırıldı. Muhalefetin sürekli üzerinde durdugu adil ve serbest seçim yasasına ise 1950 Şubatı’ nda kavuşuldu. 

EK _   12 Temmuz Beyannamesi (Cumhurbaskanı İsmet İnönü tarafından 12 Temmuz 1947 tarihinde yayımlanmıstır.)  

    Hükümet Reisiyle ve Muhalefet Lideri ile son günlerde memleketin iç durumu üzerindeki konusmalarımı ve bu hususta kanaatlerimi ve  fikirlerimi söylemek zamanı gelmiştir. 

7 Haziran tarihinde görüsmek üzere çagırdıgım Bay Celâl Bayar bana, Demokrat Partinin, idare mekanizmasının baskısı altında bulundugunu beyan ve sikayet etti. Haberdar ettigim Basbakan aynı mevzuları daha evvel aralarında görüstüklerini hikaye ederek, böyle bir baskının olmadıgını, idare mekanizması nın memleketin huzurunu bozacak mahiyette tahriklere karsı çok güç durumda kaldıgını beyan eyledi. Bundan sonra, iki tarafı bir arada dinlemek için 14 Haziran tarihli bulusmayı tanzim ettim. Basbakan ve yardımcısı Devlet Bakanı ile Demokrat Parti Baskanı hazır bulundular. İki taraf arasında karsılıklı tartısma içinde iki buçuk saat devam eden bu konusma, basladıgı noktada bitti. Demokrat Parti Baskanı, partisinin baskı altında bulundugu noktasında ısrar ve partisinin kanun dısı maksatlar ve ihtilal usulleri takip ettigine dair ihtimalleri reddetti. Hükümet Reisi, idare mekanizmasının baskı yaptıgı iddiasını kabul etmeyecegini ve sikayet vesikalarını tetkik ve takibe hazır oldugunu tekrar söyledi ve muhalif partinin çalısma usullerini düzeltmesi lazım oldugu iddiasında kaldı. 

17 Haziran tarihinde Bay Bayar’ı tekrar kabul ettim. Bana vaziyeti arkadasları ile görüstügünü, benim durumuma karsı tesekkürle mütehassis olduklarını söyledikten sonra, baskı vardır kanaatında olduklarını teyit eyledi. Bunun üzerine, iki defa görüstügüm Basbakan, iktidar partisi ile muhalefet partisinin Büyük Meclisteki münasebetleri ve karsılıklı çalısmaları yolunda hayırlı terakkiler oldugunu takdirle söyledikten sonra, “biz de kendimize düsen vazifeleri sadakatla ifa edecegiz, size söz veriyorum.” dedi ve iki ay sonra Büyük Millet Meclisi toplanıncaya kadar partilerin münasebetlerinde itimadı artıran terakkiler olacagına ümidi kuvvetli oldugunu ilave eyledi. 

Bu beyanatı Bayar’a 24 Haziran tarihinde naklettim. Bay Bayar bana, fiili neticeye intizar edilmesi lazım gelecegini bildirdi. Bundan sonraki tartışmalar, muhalefet liderinin Sivas nutkunda ve Hükümet reisinin 2 Temmuz tarihli beyanatında ve ondan sonraki karsılıklı cevaplarda görülmüştür. Vaziyet hülasa olunursa, iki taraf sikayetlerinde ve savunmasında ısrar etmi ve siddetli tartısmalar esnasında karsılıklı iyi niyetlerinin ifadesi olan bazı tatmin edici parçalar hatırda kalmıstır. Siyasi havayı yumusatan bir iyilik olmak üzere, dertleri bilenlerin kendilerinden, karsı tarafı teskin edici tedbirler alacakları ümidi uyanmıstır. Bunun dısında olarak durum, muhalefet partisi liderinin “fiili bir netice bekleme” seklinde ifade ettigi hükümde görülür. Yani, bir baska türlü söylenirse vaziyet, karsılıklı iddialar bakımından dügüm halini muhafaza etmistir. 

Simdi ben bu dügümü çözmeye çalısacagım. İki tarafın sikayet ve müdafaaları nın delillerini tafsil etmekte faide görmüyorum. Zaten bunlar umumi efkarca da kafi derecede bilinmektedir. Gördüm ki taraflardan hangisinin haksız, yahut hangisi daha evvel karsısını kırmaya baslamı oldugunu aramakta da fayda yoktur. Ben, idare mekanizmasının baskı yaptıgını hükümet reisinin kabul etmemesini bir teminat ifadesi olarak aldım ve bunu Bay Bayar’a söyledim. Ben, muhalefet liderinin kanun dısı maksatlar ve metotlar isnadını reddetmesini, muhalif parti çalısması için şart olan kanun içinde kalmak esasının göz önünde tutulduguna ve tutulacagına dair tatmin edici bir teminat olarak kabul ettim ve Basbakana bunu söyledim. 
Her iki tarafla uzun konusmalardan çıkardıgım bu neticelere inanmak istiyorum ve inanıyorum. Bizi bu inanısa getiren bugünkü durumu, memlekette siyasi partilerin çalısıp gelisecegine kati ümit veren en mühim merhale sayıyorum. Simdiye kadar, memlekette geçen iktidar ve muhalefet tecrübesinin muvaffak olmamasını bir seneden beri geçirdigimiz tecrübelere onların dayanamamı ve bugünkü siyasi durumu elde edememi olmalarında görüyorum. Benim kanaatimce, bir buçuk seneden beri geçirdigimiz tecrübeler agır ve bazen ümit kırıcı olmustur. Ama gelecek için her türlü ümitleri haklı çıkaracak bir muvaffakiyet de temin edilmistir. Bu durumu muhafaza etmek ve onun gelismesini saglamak, iktidar ve muhalefet partilerinin vazifeleri olmak lazım gelir. 

Gelecek için tedbirler, benim kabul ettigim gibi, su noktadan hareket etmekle bulunabilir. Benim bu son dinledigim karsılıklı sikayetler içinde 
mübalaga payı ne olursa olsun, hakikat payı da vardır. htilalci bir tesekkül degil, bir kanuni siyasi partinin metodları ile çalısan muhalif partinin, iktidar 
partisi sartları içinde çalısmasını temin etmek lazımdır. Bu zeminde ben, devlet reisi olarak kendimi her iki partiye karsı müsavi derecede vazifeli gördüm. 

İdare mekanizması, yani valilerimiz ve maiyetleri bir seneden beri çok agır bir tecrübe geçirmislerdir. Öyle zamanlar oldu ki, memlekette hükümetin mevcut olup olmadıgı bile süphe götürür idi. 

Sorumlu hükümetin huzur ve asayi vazifesi münakasa götürmez. Fakat, mesru ve kanuni siyasi partilere karsı tarafsız, esit muamele mecburiyeti, siyasi hayat emniyetinin temel sartıdır. Bu arada, siyasi partilere mensup olan veya görünen hususi maksat sahiplerinin sirretliklerini pervasız olarak tesirsiz bırakmak hususunda partilerin dikkat göstermeleri icap eder. Siyasi partilerin hangisi i basına gelirse gelsin, onlar, idare mekanizmasında çalısanların haklarına ve itibarlarına karsı adaletli bir zihniyette olacaklarına inandıracaklardır. 

Zannediyorum ki, hükümet reisi ile muhalefet lideri arasında son tartısma, iki tarafı sebat ettikleri noktadan ayırmak gayretine düsmeksizin, her iki tarafın bekledikleri seyleri söylemi ve temin etmi oluyorum. 

Vatandaslarıma, hükümetle ve iktidar partisi ile muhalefet arasında görüsme ve araya girme safhalarını oldugu gibi anlatmı oldugumu ümidi ederim. 
Varmak istedigim netice, baslıca iki parti arasında temel sartın yani emniyetin yerlesmesidir. Bu emniyet, bir bakımdan memleketin emniyeti manasını tasıdıgı için gözümde çok ehemmiyetlidir. Muhalefet, teminat içinde yasayacak ve iktidarın kendisini ezmek niyetinde olmadıgından müsterih olacaktır. İktidar, muhalefetin kanun haklarından baska bir sey düsünmediginden müsterih bulunacaktır. Büyük vatanda kütlesi ise, iktidarın su partinin veya öteki partinin elinde bulunması ihtimalini vicdan rahalıgı ile düsünebilecektir. Bu neticeye varmak için karsılastıgım güçlükler, çok zaman yalnız ruhi mahiyette olan âmillerdir. Bu güçlükleri yenmek için siyasi hayatımızı idare eden, iktidarda ve muhalefetteki liderlerin samimi yardımlarını isterim. 

Bu beyanatımı, neşrinden önce başbakanla muhalefet lideri görmüşlerdir. (Kaynak: Ulus, 12 Temmuz 1947) 

KAYNAKÇA 

Agaoglu, Samet ; Siyasi Günlük, (Yay. Haz. Cemil Koçak), 2. (1993) Baskı, letisim Yay., İstanbul. 
Avcıoglu, Hamdi ; “Çok Partili Hayatın Ondördüncü Yılında (1959) İnönü ile Mülakat”, Akis, Cilt XVI, Sayı 269, 22 Eylül. 
Baban, Cihad (1970) ; Politika Galerisi (Büstler ve Portreler), Remzi Kitabevi, İstanbul. 
Bayar, Celal (Tarihsiz) ; Basvekilim Adnan Menderes, (Der. İsmet Bozdag), Birinci Basım, Baha Matbaası, İstanbul. 
Bozdag, İsmet (1975) ; Demokrat Parti ve Ötekiler, Kervan Yay., İstanbul. 
Cihan, Ali Rıza (Der.) (1993) ; İsmet nönü’nün TBMM’deki Konusmaları (1920-1973), , Cilt 2, TBMM Kültür, Sanat ve Yayın Kurulu Yay., No.57, Ankara. 
Çavdar, Tevfik (1983) ; “Demokrat Parti”, Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi, Cilt 8, İletisim Yay., İstanbul. 
Derin, Haldun (1995) ; Çankaya Özel Kalemini Anımsarken (19331951), (Yay. Haz. Cemil Koçak), Tarih Vakfı Yurt Yay., İstanbul. 
Erogul, Cem (1997) ; Anatüzeye Ankara. Giris, Besinci Bası, İmaj Yay., 
Esirci, Sükrü (1967) ; Menderes Diyor ki, Birinci Kitap, (7 Ocak 1946-14 Mayıs 1950), Demokrasi Yay., İstanbul. 
Gologlu, Mahmut ; Demokrasiye Geçi 1946-1950, Kaynak Yay., (1982) İstanbul. 
İnönü, İsmet (2001) ; Defterler (1919-1973), Cilt 1, (Haz. Ahmet Demirel), Yapı Kredi Yay., 1. Baskı, İstanbul. 
Kara, Nihal (1982) ; Türkiye’de Çok Partili Sisteme Geçi Kararı (1945), Yayımlanmamı Doktora Tezi, Ankara Ü. Siyasal Bilg. Fak. 
Karpat, Kemal (1996) ; Türk Demokrasi Tarihi, Afa Yay., stanbul. 
Öner, Kenan (1948) ; Siyasi Hatıralarım ve Bizde Demokrasi, Osmanbey Matbaası, İstanbul. 
Toker, Metin (1990) ; Tek Partiden Çok Partiye (1944-1950), Bilgi Yay., Ankara. 
Turgut, Nükhet (1984) ; Siyasal Muhalefet, (Batı Demokrasileri-Sosyalist Ülkeler-Türkiye), Birey ve Toplum Yay., Ankara. 
Uran, Hilmi (1959) ; Hatıralarım, Ayyıldız Matbaası, Ankara. Basbakanlık Cumhuriyet Arsivi, 490 01 165 658 1. 
Vatan, Ulus, Cumhuriyet ve Tanin Gazeteleri 

DİPNOTLAR;

1 DP Milletvekili Sadık Aldogan, meclis kürsüsünden, o zaman yürürlükte olan sıkıyönetimin “Mutlakiyet idaresine rahmet okutacak zalimane bir idare 
tarzı” oldugunu söyleyince meclis başkanlıgı sözlerini geri almasını istedi. Aldogan buna yanasmayınca 15 gün süreyle meclisten çıkarma cezası aldı. 
2 10 Mayıs 1947’de Meclis’ten bir delege heyeti, İngiltere’ye iyi niyet ziyaretinde bulundu. Heyette CHP’den H. C. Yalçın, N. Erim, N. Esat Sümer, Fuat Sirmen, Esat Uras ve Sait Odyak, DP’den ise, F. Köprülü ve Enis Akaygen yer alıyordu. Ulus, 11 Mayıs 1947. Yolculuk sırasında Erim’le Köprülü arasında sıcak bir diyalog kurulmu ve partiler arasında daha ılımlı bir siyaset izlenmesi gerektigi konusunda görüş birligine varılmıştır. Dönüste İnönü, heyetin tamamını Çankaya’ya yemege çagırarak iki parti arasındaki buzların erimesine katkıda bulunmuştur. İsmet İNÖNÜ, Defterler (1919-1973), Cilt 1, (Haz. Ahmet DEMİREL), Yapı Kredi Yay., 1. Baskı, İstanbul, Aralık 2001, s.456. Köprülü’nün Londra gezisinde N. Erim’le “Can Ciger Kuzu Sarması” olması ve Londra’da verdigi demeçler Tahtakılıç ve arkadaslarını rahatsız etmistir. Cihad BABAN, Politika Galerisi (Büstler ve Portreler), Remzi Kitabevi, İstanbul, 1970, s.421. 
3 İNÖNÜ, A.g.e., s.454. 
4 A.g.e., s.455. 
5 A.g.e., s.455. 
6 A.g.e., s.456. Her ne kadar Bayar ile Peker arasında ciddi anlasmazlık noktaları görülüyorsa da Bayar anılarında Peker’i hayırla anıyor. Bayar anılarında, Peker’in hükümet 
üyeleri ve kurtuluş Şavasına katılmı bazı yüksek rütbeli eski askerlerle birlikte bir toplantı yaptıgını ve bu toplantıda DP’nin kapatılmasının gündeme geldigini 
anlatır. Bakanlardan biri, Bayar ve Maresal’in mahkemeye verilmesi kosuluyla DP’nin kapatılmasından yana oldugunu söylemiş. 
Peker ise bu öneriye, DP’yi kuran insanların vatansever ve namuslu insanlar oldukları, onlardan memlekete bir kötülük gelmesine imkan olmadıgı gerekçesini 
ileri sürerek karşı çıkmıs. Bayar bunu aktardıktan sonra, siyasi mücadeleleri sırasında ve o günün koşulları içinde “Recep Peker’le demokrasi yapılamaz” 
dedigi için pişman oldugunu belirterek Peker’in ruhundan af diliyor. Celal BAYAR, Başvekilim Adnan Menderes, (Der. İsmet 
Bozdag), Birinci Basım, Baha Matbaası, İstanbul, (Tarihsiz), s.74-75. 
7 İnönü, “Defterler”de, Bayar’ın gelirken yanında “Grup Baskan Vekili” sıfatıyla Köprülü’yü de getirmesini istedigini belirtiyor. Defterler, s.457. 
Agaoglu da bunu dogruluyor. Samet AGAOGLU, Siyasi Günlük, (Yay. Haz. Cemil KOÇAK), 2. Baskı, İletisim Yay., İstanbul, 1993, s.78. Ancak anlaşılan 
Bayar oralı olmamış. 
8 İNÖNÜ, A.g.e., s.458-459. 
9 A.g.e., s.460. 
10 A.g.e., s.461. Haldun DERN, Çankaya Özel Kalemini Anımsarken (1933-1951), (Yay. Haz. Cemil Koçak), Tarih Vakfı Yurt Yay., İstanbul, Ocak 1995, s.211. 
11 İNÖNÜ, A.g.e., s.461. 
12 İNÖNÜ, A.g.e., s.462. 
13 DERİN, A.g.e., s.212. 
14 İNÖNÜ, A.g.e., s.463. 
15 A.g.e., s.464. 
16 Vatan, 28 Haziran 1947. 
17 Bayar, burada Sivas’lılara, hükümet DP’ye karsı tarafsız mıdır diye sormu ve kalabalık hep bir agızdan “hayır” diye bagırmıstır. Vatan, 28 Haziran 1947. 
18 Vatan, 28 Haziran 1947. 
19 İNÖNÜ, A.g.e., s.465. 
20 Ulus, 8 Temmuz 1947. 
21 İNÖNÜ, A.g.e., s.466. 
22 Ulus, 3 Temmuz 1947. 
23 Vatan, 8 Temmuz 1947. 
24 Mahmut GOLOGLU, Demokrasiye Geçi 1946-1950, Kaynak Yay., İstanbul, 1982, s.169. 
25 AGAOGLU, A.g.e., s.430. (DP Genel dare Kurulu’nun 18 sayılı kararı, 10/7/1947) 
26 A.g.e., s.430. 
27 Ulus, Cumhuriyet, Tanin, Vatan, 12 Temmuz 1947. 
28 O tarihte İçisleri Bakanı olan Hilmi Uran’a göre, bildirinin ilk biçiminde İnönü, Cumhurbaskanının aynı zamanda Parti Genel Baskanı olmasını anayasaya 
baglıyor ve ilk parti kurultayında bu durumun düzeltilecegini söylüyordu. Böylece arabuluculuk yapmasını haklı ve mazur göstermeye çalısıyordu. 
Nedense bu ifadeler, asıl metinde yer almadı. Hilmi URAN, Hatıralarım, Ayyıldız Matbaası, Ankara, 1959, s.475. 
29 Hamdi AVCIOGLU, “Çok Partili Hayatın Ondördüncü Yılında İnönü ile Mülakat”, Akis, Cilt XVI, Sayı 269, 22 Eylül 1959. 
30 “Defterler”de 16 Temmuz 1947 tarihli bir not: “Parti üyelikten çekilecegim havadisini yalanlama”. İNÖNÜ, Ag.e., s.468. 
31 Basbakanlık Cumhuriyet Arşivi, 490 01 165 658 1. 
32 Cem EROGUL, Anatüzeye Giriş, Besinci Bası, maj Yay., Ankara, 1997, s.230. 
33 Nükhet TURGUT, Siyasal Muhalefet, (Batı Demokrasileri-Sosyalist Ülkeler-Türkiye), Birey ve Toplum Yay., Ankara, 1984, s.268. 
34 Kemal KARPAT, Türk Demokrasi Tarihi, Afa Yay., stanbul, 1996, s.270. 
35 Toker, Nihat Erim’in ve kimi DP’lilerin (Köprülü gibi), baslarda İnönü’yü seçimleri yitirse bile Cumhurbaskanı kalmaya devam 
edecegine inandırmayı basardıklarını ancak 1950’ye yakın böyle bir olasılıga nönü’nün pirim vermeyi bıraktıgını yazar. Metin TOKER, Tek 
Partiden Çok Partiye (1944-1950), Bilgi Yay., Ankara, 1990, s.240-242. 
36 İsmet İnönü’nün TBMM’deki Konusmaları (1920-1973), (Der. Ali Rıza Cihan), Cilt 2, TBMM Kültür, Sanat ve Yayın Kurulu Yay., No.57, Ankara, 1993, s.88. 
37 Vatan, 24 Haziran 1949. 
38 Sükrü ESİRCİ, Menderes Diyor ki, Birinci Kitap, (7 Ocak 1946-14 Mayıs 1950), Demokrasi Yay., İstanbul, 1967, s.125-126. 
39 Vatan, 19 Haziran 1947. 
40 Tevfik ÇAVDAR, “Demokrat Parti”, Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi,Cilt 8, İletisim Yay., İstanbul, 1983, s.2067. 
41 Bu milletvekilleri su isimlerden olusuyordu: Nihat Erim, Vedat Dicleli, Kasım Eren, Kasım Gülek, Cevat Dursunoglu, İ.Rüstü Aksal, Cavit Oral, 
Sinan Tekelioglu, Fahri Kurtulus, Mahmut N. Gündüzalp, Hamdullah S. Tanrıöver, C. Sait Siren, Sevket Hatipoglu, Ali Fuat Cebesoy, Nazif Erkin, 
Tahsin Banguoglu, Tezer Taskıran, İhsan Hamit Tigrel, Sait Odyak, Sedat Çumralı, M. Adil Binal, Hasan S. Adal, Avni Refik Bekman, Muhtar Ertan, Ali Kemal 
Yigitoglu, Abdurrahman Melek, Vehbi Sarıdal, Hilmi Atlıoglu, Kamil Kitapçı, Hilmi Öztarhan, S. Kemal Yetkin, Rasit Börekçi, Osman Agan, Bekir Kaleli 
ve Memduh Sevket Esendal. TOKER, A.g.e., s.200. 
42 KARPAT, A.g.e., s.182. 
43 Gelinen noktada partide bir Meclis Grubu-Genel Merkez karsıtlıgından söz etmek mümkündür. Bayar-Köprülü-Menderes üçlüsü, Genel Merkeze hakimken, 
Meclis Grubuna o denli sözleri geçmiyordu. 
44 KARPAT, A.g.e., s.182. 
45 A.g.e., s.183. 
46 A.g.e., s.183. 
47 Bozdag’a göre, bazı kimselerin DP’den ayrılarak ayrı bir olusum kurma yoluna gitmeleri bazı nedenlere baglanabilir: 
1) Demokrat Parti’ye hizmeti geçmiş bazı kimselerin parti içinde hizmetleri ölçüsünde söz sahibi olmak istemeleri ve Genel İdare Kurulu egemenligini kabul 
etmemeleri, 
2) Bazılarının kisisel çıkarlar nedeniyle, bazılarının da politik mizaçları bakımından siddet taraftarı olmaları. İsmet BOZDAG, Demokrat Parti ve Ötekiler, 
Kervan Yay., İstanbul, 1975, s.31. 
48 Kenan ÖNER, Siyasi Hatıralarım ve Bizde Demokrasi, Osmanbey Matbaası, İstanbul, 1948, s.9. 
49 Nihal KARA, Türkiye’de Çok Partili Sisteme Geçi Kararı (1945), Yayımlanmamı Doktora Tezi, Ankara Ü. Siyasal Bilg. Fak., 1982, s.350. 


***