Mehmet Altan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Mehmet Altan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

8 Mart 2021 Pazartesi

Taraf Yeni Cumhuriyettir. Mehmet Altan da yeni İlhan Selçuk.

 Taraf Yeni Cumhuriyettir. Mehmet Altan da yeni İlhan Selçuk.

Kategori: Siyaset
2008-09-23

Behiç Gürcihan, Açık İstihbarat’taki “Taraf Yeni Cumhuriyettir” yazısında, her zaman olduğu gibi, bazı orijinal fikirler ve bilgiler içeren, okunmaya değer olan, ama temeli doğru olmayan bir analiz yapmış. Behiç Gürcihan, “liberal-demokrat kesim”i sert şekilde eleştiren birçok diğer fikir adamı(Nihat Genç, Yalçın Küçük vb.) gibi, orijinal şeyler söylüyor ama yanlış noktada duruyor.

Behiç Gürcihan yazıya şöyle girmiş:

“ Taraf, yeni Cumhuriyet’tir. Mehmet Altan da yeni İlhan Selçuk.”

İlhan Selçuk/Cumhuriyet, “laiklik söylemi”nin medyadaki ve hatta toplumdaki temel imtiyaz sahibi/sembolü gibiydiler. Ama “demokrasi söylemi”nin temel imtiyaz sahiplerinin/sembollerinin Mehmet Altan/Altanlar/Taraf olduğunu iddia etmek pek gerçekçi değil.

Mehmet Altan/Taraf, “liberal-demokrat sesler”in içindeki odak noktalarından sadece bir tanesi. Kendine İlhan Selçuk’u ve Cumhuriyet’i idol bellemiş, onları tabulaştırmış elitimsi bir (gerçi Türkiye’deki hiçbir elit gerçek elit değil ya, anladınız siz ne demek istediğimi) kitle var. Ama kendine Mehmet Altan ve Taraf’ı idol belleyen, tabulaştıran (avam ya da elit) kitlelerin varlığından söz etmek çok gerçekçi değil. (İlle de liberal kesimin tabulaştırdığı bir olgudan söz edilecekse, o olgu Orhan Pamuk’tur.) Ağırlıklı olarak Cihangir kafelerinde okunduğunu düşündüğüm Taraf’la ve tüm popülerliklerine rağmen her zaman için tartışmalı bir konumda olmuş olan Altanlar’la “Cumhuriyet eliti”nin sembolleşmiş gazetesini ve bu gazetenin sembolleşmiş başyazarını kıyaslamak mantıklı değil.

Behiç Gürcihan’a, Altanlar’ın da tıpkı İlhan Selçuk gibi kendilerini tekrarladıkları konusunda hak veriyorum; Altanların siyasi/sosyolojik konularda yazdıkları şeylerin yaratıcılık düzeyi de tartışılabilir, ama buna rağmen varlıklarının olumlu. Bir gazetecinin gerekli ve yararlı olması için, sosyolog/siyasetbilimci olması gerekmez. Altanlar, bildikleri doğruları sürekli tekrarlıyor olabilirler ama en azından İlhan Selçuk gibi yanlışları tekrarlamıyorlar. Behiç Gürcihan’ın bazı düşüncelerini Altanlar’ınkilere kıyasla daha orijinal bulmama rağmen, Altanlar’ın duruşlarını daha sağlam ve doğru buluyorum. Behiç Gürcihan’ın, yaratıcılık sorunu çeken yüzlerce köşe yazarı içinde seçe seçe Altanlar’ı hedef olarak seçmesi, asıl öfkelendiği noktanın yaratıcılık olmadığını gösteriyor bence.

“Demokrasi söylemi”, “laiklik söylemi” gibi tepeden inmeci değil. Demokrasi söyleminin bir “entelijensiya grubu"nun manipülatif kontrolü altında olduğunu düşünmek de gerçekçi değil. Demokrasi söylemi, tabandan, halktan, Anadoludan yükseldi, entelijensiya ise “olay”a sonradan dahil oldu. Türkiye’deki demokrasi söyleminin (doğrularıyla/yanlışlarıyla) sembolü olarak bir isim seçilecekse, o isim Mehmet Altan vb. bir gazeteci/entelektüel/kalemşör değil Recep Tayyip Erdoğan olacaktır. İlhan Selçuk’un “öteki kamp”taki karşılığı Mehmet Altan değil Recep Tayyip Erdoğan’dır. Hatta Recep Tayyip Erdoğan, yarattığı polemiklerle, kendine özgü hitabet üslubuyla, esprileriyle vb. Altanların toplamından çok daha etkili ve orijinal bir köşe yazarı olarak görülebilir. (Zaten Ahmet Hakan’ın, Aydın Doğan’a Tayyip Erdoğan’ı köşe yazarı yapması için teklif götürmesi de boşuna değildir.) Gazete köşelerinden, entelektüel ahkamlarından, elit gruplardan yükselen laiklik söyleminden farklı olarak, demokrasi söylemi, halktan yükselmiştir, o halkın sözcüsü de Recep Tayyip Erdoğan’dır; Mehmet Altan/Taraf vb. çevrelerse, işin “ekstra”sıdır, deyim yerindeyse Cihangir şubesidir.

Behiç Gürcihan, “Yeni Devlet’in ideolojik totemi demokrasidir” demiş. Yeni devletin laiklik gibi her türlü manipülasyona açık bir kavramdansa demokrasi gibi klasik ve net bir kavramın üzerinde yükselmesi daha olumlu değil mi? Totemleştirilmiş olsa bile, demokrasi, yeterince net bir kavram değil mi? Behiç Gürcihan Ahmet Altan’ın sürekli demokrasiden bahsederek demokrasinin içini boşalttığını söylemiş. Gazete köşelerinde sürekli demokrasiden bahsedilmesi, demokrasinin içini boşaltmaz, bir “demokratlık faşizmi”ne de yol açmaz; en kötü ihtimalle, sürekli demokrasiden bahseden köşe yazarlarının okura sıkıcı gelmesine ve okur kaybetmesine yol açabilir, bu da söz konusu olan köşe yazarlarının sorunudur, rejimin sorunu değildir. Behiç Gürcihan’ın şu cümlesi de ilginç ama yanlış : “Birilerinin Selçuk’a “aydınlanma çağının”, Altanlar’a da “bilgi çağının” sona erdiğini anlatması gerekir.” Doğrusu bence şu olmalı: “Birilerinin Selçuk’a “aydınlanma çağının”bittiğini, Altanlar’a da “bilgi çağından” bahsetmenin artık orijinal olmadığını anlatması gerekir.”

Behiç Gürcihan, Altanlar’ı ve Taraf’ı çok sert bir şekilde eleştiriyor olmasına rağmen, onları obsesif bir ölçüde ciddiye alıyor ve büyütüyor. Peki nasıl oluyor da Taraf’ı ve Altanlar’ı benden çok daha fazla ciddiye alan Behiç Gürcihan, onlara bu kadar karşı olabiliyor? Acaba Behiç Gürcihan, bilinçaltında Taraf’a ve Altanlar’a gizli bir hayranlık duyuyor olabilir mi? Onlara kafasında onların bile sahip olma iddiası taşımadıklarını tahmin ettiğim büyüklükte bir güç atfetmesine başka açıklama bulamıyorum. Taraf, “öteki kamp”ın Behiç Gürcihan gibi onu aşırı ciddiye alan insanları sayesinde büyüyor. Taraf’a karşı olanlar, Taraf’ı, Taraf’ın okurlarından daha fazla ciddiye alıyorlar. Örneğin Taraf’a karşı olan kimi tanıyorsam hepsi bana sürekli Alev Er’den bahsediyor, ama Taraf okuyan arkadaşlarımın çoğu Alev Er’in adını bile bilmiyor. Kısacası, Taraf’ı bir yerlere getiren asıl güç, İslami sermaye değil, Behiç Gürcihan gibi “fanatik liberalizm eleştirmenleri”dir. Behiç Gürcihan ve onun frekansındaki insanlar, Taraf'ı adeta Türkiye'deki en büyük karanlık güç olarak görmekteler. Ben de komplo teorisyenliğine eğilimli olsam, Behiç Gürcihan'ın Taraf'ı (negatif yönde olsa bile) bu kadar büyütmek için Taraf'tan para aldığını düşünebilirdim...

Kısacası: Taraf da Altanlar da, “karşı kamp”a göründükleri kadar güçlü ve etkili değiller, ama ne olursa olsun, var olmaları olumlu. Behiç Gürcihan, Nihat Genç, Yalçın Küçük gibi yanlış ama orijinal şeyler düşünen insanların var olmaları da aynı derecede olumlu. Ulusalcılık gibi yaratıcılıktan uzak bir ideolojiye bu kadar yakın olan insanların orijinal fikirlere sahip olabilmelerinin nedenini ise ayrı bir yazıda incelemekte fayda görüyorum…
***


29 Aralık 2015 Salı

SAHTE ULUSALCILARI & SİYASETÇİLERİ TANIYALIM 6




SAHTE ULUSALCILARI & SİYASETÇİLERİ TANIYALIM 6




Soner Yalçın'ın Arkasında Olmayan Var mı



Ali Özsoy

Güldürmeyin bizi

2000’e Doğru

























2000’e Doğru





























Soner’deki bu Apo sevgisi çok eskilere gidiyor. 
Bu konuda da hocası Perinçek. 
2000’e Doğru dergisi ve Aydınlık gazetesi 80’lerin sonu 1990’ların başında kelimenin tam anlamıyla PKK yayın organı gibi çalışmaktadır. 

“ Gerilla ordu kurdu ”, “ Kürdün ateşle imtihanı ” gibi manşetler… 

Bu sırada Soner Yalçın bu çevrenin en aktif muhabiri ve en “ Belgeli ” istihbarat kaynağıdır. 
2000’e Doğru’nun Ankara Bürosunun şefi Soner’dir. 
O zamanlar yine bol bol imzasız yazılar yazmış Soner. 
1996-2001 yılları arasında Soner’in boşalttığı koltukta Tuncay Güney oturuyordu. İşleri aynı. 
Biri sonra haham oldu, diğeri araştırmacı gazeteci.


Soner Yalçın’ın Masa (Oda) tv’si gecikmeli olarak TÜRKSOLU’yla ilgili bir yazı yayınladı. Yazının girişi çok ilginç... Hikâye yazmışlar. Masa tv’nin kapısına TÜRKSOLU militanları gelmiş ve gazete satmış. Onlar da güya ilk kez TÜRKSOLU’na rastlamışlar. Bu ne biçim bir gazete diye merak etmişler. A, meğersem neymiş? TÜRKSOLU “ırkçıymış”, “karanlıkmış”, “bölücüymüş” bu yüzden “TÜRKSOLU’nun arkasında kim var” diye bir yazı yazmışlar.
Yazı imzasız. Masa tv’de imzasız olan yazılar genellikle polemik yazıları, Ertuğrul Özkök, Aydın Doğan, Perinçek veya Apo övgüleri…
Ancak polemik yazılarına imza bekleriz açıkçası. Çünkü bilindiği gibi eğer imza varsa kaçak dövüşmek zorlaşır. Ama Soner Yalçın gazetecilik mi yapıyor yoksa istihbaratçılık mı belli değil. Bundan olacak Masa tv’deki yazıların yarısı imzasız. İnsanın tabii sorası geliyor. Acaba TÜRKSOLU’yla ilgili bu şablon yazı kapılarına kadar gazetemiz geldiği için mi çıktı? Yoksa Soner Yalçın ile ilgili bir yazımız çıktığı için mi? Çünkü“TÜRKSOLU’nu hiç tanımıyorduk, gördük bir yazalım dedik” iddiası çok komik kaçıyor. Nedeni bizzat Masa tv’nin TÜRKSOLU’nun karalamak için daha önce yayınlar yapmış olması. Bunun yanı sıra İstanbul’da TÜRKSOLU’nun kapısını çalmadığı ev yoktur. Açıkçası Masa tv’nin adresini bilmiyorduk. Öğrenmiş olduk. Yarın öbür gün evine de gelebiliriz. Sakın yanlış bir anlam yükleme. Bölge bölge dolaşıyoruz. Örgütlenme tarzımız bu. Masada komploculuk yapmak sizin işiniz, sokakta devrimcilik bizim. Çaldığımız on binlerce kapının arasında elbette işbirlikçiler de çıkıyor. Ama ne yapalım? O kadar “rahatsızlık” vereceğiz.

Soner arkana bak

TÜRKSOLU’na yönelik yazı zayıf bir yazı olmuş. Polemik gücü düşük. Hatta her şeyden önce polemikten yan çiziyor.
Örneğin Soner kendisine sorduğumuz soruların hiçbirine yanıt vermemiş. Oysa Soner’e, Aydın Doğan’a ve Aydınlıkçılara çok ciddi ithamlarda bulunmuştuk. Soner, bu işler öyle imzasız kaçak yazılarla olmaz. Ringe gel.
İmzasız Soner, konuyu kendinden uzaklara kaçırmış. Kürt meselesine falan getirmiş. Bugüne kadar TÜRKSOLU’na Zaman, Aksiyon, Vakit, Taraf, Radikal ve Hürriyet gazetelerinde saldıran yazıların bir kopyası daha ortaya çıkmış. Biliyoruz işte o yazıyı. Polis şablonu. Bir aralar o kadar abartmışlardı ki, bırakın ortak kelimeleri Radikal gazetesindeki imla hatalarıyla Zaman gazetesindekiler bile birebir aynı çıkıyordu. Polisten aldığınız bültene tashih yapacak kadar bile irade yoktur sizde. Bu son yazı da aynı metin… TÜRKSOLU “Ordu Göreve” demiş, “Kürtten alışveriş yapmayın” demiş, üniversitede Kürtleri dövmüş vesaire…
“Kürtten Alışveriş Yapmayın” lafını ilk uyduran da zaten bu Masa tv’ciler. Bildiğiniz gibi kampanyamızın adı tamı tamına “Alışverişimi Türk’ten Yapıyorum, Param PKK’ya gitmiyor” idi. Ne bir eksik ne bir fazla. Kendini Türk görmeyen rahatsız olabilir. Ama Türk’üm diyeni kökeni ne olursa olsun niye boykot edelim ki? Türkiye’de de Türk yaşar. Yanlış bilmiyorsak. Daha kampanyanın başladığı ilk gün Masa tv’ciler ne hikmetse kampanyanın rozetlerini ve malzemelerini ele geçirmişlerdi. “Kürtten alışveriş yapmayın diyorlar” diye ortalığı ayağa kaldırdılar. Tabii Masa tv’yi kimse takip etmez. Ancak Doğan Medya hemen “masa”sından gelen bu haberin üstüne atladı. “Büyük provokasyon” diye duyurdu. Fakat Milliyet’in internet gazetesindeki habere giden yüzlerce mesajın yüzde doksanı kampanyayı canı gönülden destekliyordu. Bunun üzerine alelacele haberi kaldırdılar. TÜRKSOLU’na karşı bu provokasyon toplam birkaç saat sürdü. Ertesi gün günlük gazetede bile yazmadılar. Herhalde kampanyanın tutacağından korktular. Masa tv’de TÜRKSOLU’na karşı yazılan yazı ise pek okunmamış anlaşılan. Bir haftadır yazıyı bir başa koyuyorlar, bir ortaya, bir yana… Ama toplam altı mesaj gelmiş. Bunlardan üçü de TÜRKSOLU’nu destekliyor. Masa tv’nin tirajı düşük. Dedik ya orası gazete falan değil, Aydın Doğan’ın ulusalcılık masası…
Bir de utanmadan “TÜRKSOLU’nun arkasında kim var” diye soruyor. Türkiye’nin bir numaralı MİT’çisi bunu soran… Aydın Doğan’ın kadrolu, maaşlı elemanı. İnsaf derler adama önce kendi arkana bak. Devrimcilerin arkasında halk vardır merak etme!

MİT’in “ Efsanesini ” Yazan adam

Soner Yalçın’dan mı solculuk, devrimcilik öğreneceğiz. Sen değil misin MOSSAD ile birlikte Mahir’lerin kanını döken MİT’çi Hiram Abas’tan bir “efsane” yaratan. Ona “Bay Pipo” diyen, “karizmatik istihbaratçıyı” yerlere göklere koyamayan.
Sen ne zamandan beri solcu, devrimci oldun. Sen “MİT’in gayriresmi tarihini” yaz. Sabetayistlerden bahset. Devrimciliği kirletmeye kalkma.
Bir de utanmadan TÜRKSOLU için “sözde Kemalist” demiş. Sen Yüce Önder Atatürk için Sabetayist-Yahudi yakıştırmasını yapan birisin. Biraz köşeye sıkışınca da ben öyle demedim ama isteyen araştırsın diye kıvırırsın. Sen Kemalist misin ki, bizi beğenmiyorsun?
Senin yazdığın her kitap bir operasyon… Yalçın Küçük ve senin sayende kelli felli adamlar Atatürkçülüğü, devrimciliği ve antiemperyalizmi bıraktı, isimlerdeki harfleri toplayıp çıkarmaya, mezar hırsızı gibi mezarlık dolaşmaya, en ilkelinden bir Yahudi karşıtlığına başladı.
Ne güzel iş değil mi? Millet beş on bin Sabetayist ile uğraşırken, ABD ve İsrail bu ülkede her istediğini yapsın. Bu ülkenin ilericileri de isimlerin içindeki harflerle, mezar taşlarıyla uğraşsın. Bu işi kışkırtan adam da Türkiye’de siyonizmin ve Amerikancılığın en sağlam kalesi Hürriyet gazetesinde çalışsın.
Soner Bey sen hâlâ “TÜRKSOLU’nun arkasında kim var” diye sor. Bizim Soner’in arkasında kim var diye sormamıza pek gerek yok. Kitapların MİT’ten, maaşın ve sigorta primlerin Aydın Doğan’dan… Soner, TÜRKSOLU’nu İkinci Cumhuriyetçilerle ortak olmakla suçlamış. İyi de Masa tv’yi sen ilk kurduğunda ortağın zaten İkinci Cumhuriyetçi Cüneyt Özdemir’di. Sonra Ergenekon rüzgârı Aydın Doğan’ın etrafında esmeye başlayınca, eski yeni ne kadar döküntü Aydınlıkçı varsa hepsini Masa’ya topladın. Şimdi ise daha bir yıl önce sana MİT ajanı dediği için kanlı bıçaklı olduğun Perinçek’e methiyeler düzüyorsun. E, tabii masa faaliyeti bunu gerektiriyor değil mi?

Aydın Doğan’dan maaş alanlar

Perinçek kısa süre önce “Soner’i aramıza MİT soktu” diyordu. Soner de ona dava açıyordu. Ancak şimdi kurulan ortaklıktan memnun görünüyorlar. Buna siyasette döneklik denir. Ama fırıldaklıkta rekor ve ekol sahibi bu Aydınlıkçılara biz dönek demiyoruz. Çünkü bahsettiğimiz ilişkiler ağı siyasi değil istihbarat temelli. İstihbarat dünyasında da taraf değiştirmek, ikili oynamak ve yeni patron bulmak son derece doğaldır.
Aydın Doğan ile Perinçek arasında çok ilginç bir ilişki var. Türkiye’nin en Amerikancı patronu ne hikmetse “Solcu” Perinçek ne açıklama yaparsa hemen gazetelerinde yayınlıyor. Perinçek’in Kaynak Yayınları diye bir yayınevi var. Ama oğlu ve veliahdı Mehmet PERİNÇEK  Rusya’dan aşırdığı Ermeni belgelerini Doğan Yayıncılık’tan basıyor.

Niye?

Herhalde sosyalist (!) tavır bunu gerektiriyor. Tabii merak ediyoruz Aydın Doğan, Mehmet’e ince kitabı için ne kadar telif ödedi.

Ayrıca daha geçtiğimiz yıllarda Aydınlık ve Ulusal Kanal’da çalışan bir sürü tip Soner’in Masa tv’sine doluşmuş durumda. Bunların maaşları ve sigorta primlerini de Aydın Doğan mı ödüyor? Soner’in az okunan Masa tv’sinin reklam geliri yok.
Onca Aydınlıkçı’yı nasıl besliyor? Bir şekilde Aydın Doğan Aydınlıkçılara para mı aktarıyor?

Apocu ama bölücü değilmiş

Bizi en çok güldüren şey ise TÜRKSOLU’na yönelik “bölücü” suçlaması oldu. Hatta TÜRKSOLU’nun Kürt konusundaki teşhisleri ile Mehmet Altan ve Murat Belge’ninkiler örtüşüyormuş.
Çok ilginç. Klasik bir PKK söylemi… Perinçek de bu söylemi hep sahiplenir. Türk milliyetçilerine bölücü derler. Hatta Türkiye’deki tek bölücü güç Atatürkçü ve milliyetçi çevrelerdir. Çünkü esas bölücülüğü Kürtleri üzerek güya biz yapmaktaymışız.
Örneğin Atatürk “Türkiye Türklerindir” veya “Ne Mutlu Türküm Diyene” dediğinde Apo’ya göre bölücülük yapmış, sözde 1921’de verdiği sözleri unutmuş oluyor.
Soner’in bu klasik PKK söylemini savunmasını yadırgamıyoruz. Çünkü hemen hemen her hafta Apo ile ilgili övgü dolu bir haber çıkıyor Masa tv’de. Adam bizi Kürt konusunda İkinci Cumhuriyetçilerle ortak fikirlere sahip olmakla suçluyor. Buna herkes vücudunun her yeriyle güler.
Türk-Kürt kardeşliğini, hatta Apo’nun konfederalizm çözümünü siz savunmuyor musunuz? 

Apo’yla masaya oturalım diyen siz değil misiniz? 

Çok eleştirdiğiniz Taraf gazetesinden, Murat Belge, Mehmet ve Ahmet Altan’dan en küçük bir farkınız var mı?
Bir insan hem Apocu olup hem de utanmadan nasıl bizi bölücülükle suçlayabilir? Bunun için “Aydınlık okulunun” yüzsüzlük müfredatından geçmek gerek herhalde.
Nitekim bu söylem Perinçek’te de asla değişmez. Apo’nun ulusalcı hatta Kuvayı Milliyeci olduğunu, devletin asla onu idam etmemesi gerektiğini, Apo’nun “Türkiyeci” bir çözüm istediğini sürekli vurgular. Koşullar ne olursa olsun Apo’yu savunmaktan vazgeçemiyor Aydınlıkçılar. Yoksa Apo’nun Perinçek’in ilk gazetelerinden Şafak gazetesine militanlık yaptığı günlere mi dayanıyor bu muhabbet. Belli ki yine bir “masa” ortaklığı var.
Soner Yalçın sürekli Apo’yu göklere çıkarıyor. Bakın Ertuğrul Özkök’e yağcılık olsun diye çıkan en az 20 yazısından birinde ne diyor Soner? Bu iki idolünü, Ertuğrul ve Apo’yu nasıl yüceltiyor:
“Ertuğrul Özkök’ün 17 Mart tarihli Hürriyet’teki makalesi Kürt sorununun çözümü konusunda bugüne kadar yazılmış en cesur yazılardan biridir. Bir dönemeçtir bu yazı. Özkök, Kürt sorunu çözümü konusunda PKK’sız bir çözümü dayatanların bugüne kadar başarısız olduğunu ve artık bu tavrın bırakılmasını yazdı. Çoğu kişi bu yazıya genellikle askerlerin karşı çıkacağını düşünebilir. Biz sanmıyoruz…
İkinci soru önemlidir; çünkü Barzanici Kürtler, “Öcalan askerlerle anlaştı, Kemalist oldu” propagandası yapmaktadır. Onlara göre, Öcalan Türkiye’nin üniter yapısının bozulmaması konusunda askerlerle anlaştı. Yani Öcalan, Türkiyeli bir çözümden yana...
Dönelim ABD’li diplomatların Türkiye’ye gelip Kürt sorununu çözümü konusunda kimlerle görüştüklerine: Şerafettin Elçi, Esat Canan ve Orhan Miroğlu. Bunun saklısı gizlisi yok; bu üç isim KDP’lidir, Barzanicidir. Bunlar Taraf Gazetesi yazarıdır. Erbil toplantısına methiyeler düzmektedirler. Bunların PKK ile hiçbir ilişkisi yoktur. O halde... Kürt sorunun çözümü konusunda Türkiye’de iki önemli siyasal gelişme yaşanmaktadır. Birincisi Barzani-Cemaat-ABD-İsrail ittifakıdır. İkincisi Ertuğrul Özkök’ün PKK’yı dışlamayan Türkiyeli bir çözüm arayışıdır. Umarız DTP bunun farkındadır...”

Soner’deki Apo sevgisi

Nasıl? Bizi bölücülük ile suçlayan adam Apo’yla asker masaya otursun diyor. Neden? Çünkü Apo “Türkiyeli”ymiş. Türkiye’nin birliğini düşünüyormuş. Hatta ABD’ye karşıymış.
İnsaf derler adama. Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en büyük ihanetinin ve en kanlı Kürt terörünün sorumlusu Apo, Türkiyeli… Tarihimizin gördüğü en işbirlikçi, bölücü hareketin lideri aslında ABD’ye karşıymış. Bitti mi? Hayır. Bir de Soner’den Apo’nun aslında Atatürkçü olduğunu öğreniyoruz:
“Abdullah Öcalan son olarak duyanları şaşırtacak bir açıklamada da bulundu. Mustafa Kemal’i sahiplendiklerini ve Cumhuriyet’in kuruluş ilkelerine karşı olmadıklarını söyledi. Öcalan şunları ifade etti: ‘Ben burada Sayın Erdoğan ve Sayın Baykal’a açık çağrımı yapıyorum. Biz Cumhuriyetin başlangıç ilkelerine karşı değiliz. Mustafa Kemal’e de karşı değiliz. Mustafa Kemal bu Cumhuriyetin kurucusudur. Mustafa Kemal, Kürtlere kendi vilayetlerinde seçime dayalı geniş bir muhtariyet istiyordu. 1921 Anayasası bunu ele alıyor. Bunu isteyen Mustafa Kemal’dir. Biz onun için Cumhuriyetin başlangıç ilkelerini önemsiyoruz.’ Herkesin Kürt sorununu konuştuğu bir dönemde Öcalan’ın açıklamaları oldukça tartışılacak gibi görünüyor.”
Soner Bey buyurmuş: “TÜRKSOLU Kemalist değil…” Evet, gerçekten de eğer Apo ve Soner Yalçın Kemalist ise TÜRKSOLU Kemalist değil.
Ve çok ilginç bir detay. Adeta İmralı bülteni gibi çalışan Masa tv’de bir kere evet bir kere bile Apo için “terörist” denmiyor. Masa tv’ye göre Apo muhatap alınması gereken saygın bir siyasi lider. Hatta Apo konfederalizm ile “büyük Türkiye tezlerini anımsatan birlik önerisinde” bulunuyor ve Musul ile Kerkük’ü bile Türkiye’ye kazandırmak istiyormuş.
Bakın bu Apocu ve doğrudan PKK yanlısı tezler Masa tv’de nasıl aklanıyor? Güya Fethullahçılar, liberaller ve Barzaniciler Apo’ya düşmanmış. Çünkü onlar Apo’yu Kemalist görüyorlarmış. Bu yüzden asker Apo’yu muhatap almalıymış. İyi de bahsettiği Fethullahçılar ve liberaller de aynısını savunuyor. Asker PKK’yla masaya otursun diyorlar. Apoculukta yarış mı başlattınız?
Soner’deki bu Apo sevgisi çok eskilere gidiyor. Bu konuda da hocası Perinçek. 2000’e Doğru dergisi ve Aydınlık gazetesi 80’lerin sonu 1990’ların başında kelimenin tam anlamıyla PKK yayın organı gibi çalışmaktadır. “Gerilla ordu kurdu”, “Kürdün ateşle imtihanı” gibi manşetler… Bu sırada Soner Yalçın bu çevrenin en aktif muhabiri ve en “belgeli” istihbarat kaynağıdır. 2000’e Doğru her hafta başka bir PKK kampını tanıtırken, derginin Ankara Bürosunun şefi Soner’dir. O zamanlar yine bol bol imzasız yazılar yazmış Soner. Genellikle Hiram Abas, MİT, Mehmet Eymür üzerine. Ancak sıradan bir muhabirin asla bilemeyeceği detaylar, hatta devlet sırları. Hiram Abas ve MİT hayranlığı o günlerde başlamış. Anlayacağınız bir nevi Tuncay Güney’dir kendisi. 1996-2001 yılları arasında Soner’in boşalttığı koltukta Tuncay oturuyordu. İşleri aynı. Biri sonra haham oldu, diğeri araştırmacı gazeteci.
Elbette ki Türkiye’nin terörle kavrulduğu o günlerde böyle bir yayın çizgisine izin verilmiş olması ilginçtir. Hatta MİT raporları ve Ahmet Cem Ersever gibi JİTEM kurucuları bile Perinçek ve Soner’e ulaştırılmaktadır. Nitekim yıllar sonra Perinçek Bekaa Vadisi’ndeki PKK kamplarına meşhur ziyaretini ve Apo’ya “sevgi gülü” sunmasını “devlet görevi” olarak adlandırmıştır. Belli ki birileri onların böyle bir yayın izlemesine izin vermiş hatta teşvik etmişti. Sonra da ne hikmetse birdenbire Perinçek ve Soner ulusalcı oldu. Perinçek’in meşhur bir lafı vardır. “MİT’in ulusal kanadı…” Ne demekse? Her şeyi, her türlü işbirlikçiliği ve provokasyonu böyle aklar bu adamlar. “MİT’in ulusal kanadı”nın altında tünemiş bu isimlerde Apo sevgisi ne hikmetse hiç bitmiyor. Dediğimiz gibi kesinlikle bir “masa” arkadaşlığı söz konusu. Sakın o “masa” MİT’in değil CIA’nın olmasın…

Artık TÜRKSOLU var

Soner, işler eskiden böyle yürürmüş. İstediğin zaman istediğin kılığa girilebilirmiş. O zamanlar senin gibiler için iyi zamanlarmış. “TÜRKSOLU’nun arkasında kim var” diyen Soner 1990’larda bu cevizleri kırarken, TÜRKSOLU’nu kuran devrimci gençler daha o yıllarda ortaokula gidiyordu. Ama artık senin gibilerin Atatürkçü veya ulusalcı maske takmasına izin vermeyecek TÜRKSOLU var. Eğer TÜRKSOLU hakkında bir yazı yazacaksan da dikkat et. Çünkü çağımız internet çağı. Senin saçmalıklarını okuyan biri her an bir de şu TÜRKSOLU’na bakayım bunlar Soner hakkında ne demiş diye bizim sitemize girebilir. Bu yüzden bizce sus. Zararlı çıkarsın. Zaten sen de bunu düşünmüş olacaksın ki “TÜRKSOLU Soner Yalçın’ı eleştirdi” dememişsin. Bunu söylemeye bile cesaret edememişsin ama “TÜRKSOLU Halil Berktay’ı savundu” diye yazmışsın.
İnternette küçük araştırma yapan, bizim Halil Berktay’ı “yılın faşistleri” arasında saydığımızı bilir. Baskın Oran, gibileri bu kampanyadan dolayı bize dava bile açtılar. O yazıyı nerenle okudun?
Demişsin ki, TÜRKSOLU Çanakkale ve Kurtuluş Savaşı’ndaki şehit sayılarını nereden bulmuş. İnsanların kafası çalışıyor. Örneğin bu sayıları gerçekten merak eden biri rahatlıkla bizim sitemize girebilir bu rakamların Genelkurmay’ın resmi rakamları olduğunu rahatlıkla görebilir.
Elbette ki Genelkurmay kayıtlarında bile eksik olabilir. Şehit sayısı daha da fazla olabilir. Ama oranlar değişmez. Biraz kafası çalışan herkes de bunu akıl edebilir. Kısacası TÜRKSOLU’yla uğraşma! Ters teper. Geçen sefer sayende alışveriş kampanyamızı destekleyen pek çok Milliyet okurlarıyla tanıştık. Bu sefer de üç beş tane Masa tv okuru varsa, onları TÜRKSOLU okuru yaparsın.
(Sayı 243, 06/07/2009)



http://www.turksolu.com.tr/sehit/secmeulusal6.htm

.





8 Şubat 2015 Pazar

'' ORTANIN SOLU '' KAVRAMI VE BAŞIMIZA GELENLER..



''  ORTANIN  SOLU ''  KAVRAMI  VE BAŞIMIZA GELENLER..



Türkiye'deki seçilmişler kim? / Derin Vakıflar ve Bilderberg

Selam Gadasını Aldıklarım.

Bu yazıda küresel güçlerin ve vakıflarının ülkemize nasıl "adam yetiştirdiklerine" yer vereceğim. Alınmak gücenmek yok, gerçeklerle yüzleşelim. Yazının bazı kısımlarında ismi geçen kişilerle ilgili biyografik alıntılar yapacağım.

2009'da gazeteci Arslan Bulut'un ortaya çıkardığı bir gerçek vardı. Amerikan Dışişleri Bakanlığı’na bağlı Eğitim ve Kültürel İşler Bürosu'nun (The Bureau of Educational and Cultural Affairs) Resmi sitesinde Abdullah Gül'ün adı, International Visitor Leadership Program (Uluslararası Ziyaretçi Liderlik Programı) ile "yetiştirilen" dünya liderleri arasında gösteriliyordu. Yetiştirilen isimler, ECA ve Fulbright bursları altında listeleniyordu. Daha sonra ilgili içerik siteden kaldırılmış. Fakat snapshot var panpa.

Resmi büyütmek için tıklayın

Arslan Bulut bu durumu fark edene kadar Abdullah Gül'ün 1995'te 'Milli Kültür Vakfı' bursu ile ABD'ye gittiğini sanıyorduk. Bugün ortaya çıkıyor ki Gül ile birlikte Fehmi Koru da ABD burslarına tabi tutulmuş...

CIA bağlantılı "Düşünce Kuruluşu" olan Rand Corporation'un yayın organı Ocak 1996'da Recep Tayyip Erdoğan'ın Başbakan, Abdullah Gül'ün ise Dışişleri Bakanı yapılacağını açıkça yazdı. 1996'da ABD'nin Ankara Büyükelçisi Morton Abramowitz'le Erdoğan arasında bir yakınlaşma başlıyor. Erdoğan'ın yıldızı o dönemden sonra parlatılmaya başlıyor. Durumu fark eden Aydınlık, 20 Ekim 1996 tarihinde "Abramowitz, Tayyip'i Erbakan'ın yerine hazırlıyor" manşeti ile çıkıyor...

Resmi büyütmek için tıklayın

İlerleyen süreçte Erdoğan ve Gül'ün ABD'li yetkililer ve çeşitli yahudi lobileriyle olan yakınlaşmalarını izliyoruz...

ABD'nin ECA ve Fulbright'la yetiştirdiği dünya liderlerinden bazıları:

  • Heinz Fischer (Avusturya Cumhurbaşkanı)
  • Yves Leterme (Belçika 48. Başbakanı)
  • Željko Komšić (Bosna-Hersek eski Cumhurbaşkanı)
  • Lars Løkke Rasmussen (Danimarka eski Başbakanı, Liberal Parti Venstre lideri)
  • Tarja Halonen (Finlandiya eski Cumhurbaşkanı)
  • Matti Taneli Vanhanen (Finlandiya eski Başbakanı)
  • Nicolas Sarkozy (Fransa eski Cumhurbaşkanı)
  • François Fillon (Fransa eski Başbakanı)
  • Mikheil Saakashvili (Gürcistan Cumhurbaşkanı)
  • Fatmir Sejdiu (Kosava eski Devlet Başkanı)
  • Dalia Grybauskaite (Litvanya Cumhurbaşkanı)
  • Andrius Kubilius (Litvanya eski Başbakanı)
  • Nikola Gruevski (Makedonya Başbakanı)
  • Lawrence Gonzi (Malta Başbakanı)
  • Jan Peter Balkenende (Hollanda Eski Başbakanı)
  • Jens Stoltenberg (Norveç Başbakanı, İşçi Partisi Genel Başkanı)
  • Donald Tusk (Polonya Başbakanı)
  • Anibal Cavaco Silva (Portekiz Cumhurbaşkanı)
  • Robert Fico (Slovakya Başbakanı)
  • Fredrik Reinfeldt (İsveç Başbakanı)
  • Gordon Brown (Birleşik Krallık eski Başbakanı)

Her neyse, devam edelim...

Bugün Türkiye'de kimsenin sevmediği adam Süleyman Demirel, Eski ABD Başkanı Dwight Eisenhower adına 1954'de kurulan Eisenhower Vakfı'nın bursuyla gerekli "eğitim" ve "beyin yıkama" operasyonundan geçirildikten sonra Türk siyasetinde uzun soluklu bir dönem geçirmiştir.

Bilderberg katılımcılarından Enis Berberoğlu'nun eşi Oya Berberoğlu, Eisenhower'ı şu sözlerle övüyor:
"...Bu tanış durumu ileriki dönem hayatlarında müthiş kolaylıklar sağlıyor. Gittikleri ülkelerde kapılar hemen açılıyor..."

Rahmi Koç, Eisenhower Vakfı Mütevelli Heyeti Üyesi'dir. Vakfın Türkiye sorumlusu ise bir dönem yine vakıf tarafından burs verilen Radikal gazetesinden Murat Yetkin.

Eisenhower Vakfı'nın bursiyerlerinden bazıları:

  • Süleyman Demirel (Eski Cumhurbaşkanı) 
  • Yılmaz Argüden (Rothschild Bankası Türkiye Temsilcisi, KalDer Yönetim Kurulu Başkanı)
  • İsmail Üstel (Kişisel Gelişim Uzmanı, Adalet Bakanlığı, Ankara Büyükşehir Belediyesi, Başbakanlık, MEB, MSB, Türk Telekom gibi bir çok kamu/özel sektöre eğitim ve danışmanlık hizmetleri)
  • Duran Taraklı (ODTÜ Şehir ve Bölge Planlama Bölümü. Emekli Öğretim Üyesi)
  • Okan Karagözoğlu (Eski Bürokrat, Meka Beton Santralleri Satış ve Pazarlama Dep. Gen. Md. Yrd.)
  • Akın İzmirlioğlu (Eski Enerji Bakanlığı Müsteşarı) 
  • Erdal Kabatepe (İşadamı, TURKAB Genel Başkanı) 
  • Yurdakul Yiğitgüden (Maden Yüksek Mühendisi, Uluslararası Enerji Danışmanı) Bkz 1 / Bkz 2 
  • Aydın Ayan (Ressam) 
  • Nilüfer Narlı (Sosyolog)
  • Tuğraberk Usul (13 yaşında Eisenhower bursu kazanan genç, şu an 18 yaşında) Bkz
  • Serbülent Bingöl (80 darbesi sonrası Bülend Ulusu hükümetinin TBMM dışından Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı)
  • İpek Cem Taha (İstanbul'daki Columbia Küresel Merkezi'nin Direktörü, İsmail Cem'in kızı)
  • Murat Yetkin (Köşe yazarı/Radikal)
  • Şaban Karataş (TRT Eski Genel Müdürü)

Uzun yıllar CHP'de Genel Başkanlık koltuğuna oturan ve giderken "okyanus ötesine" selam gönderen Deniz Baykal, 1963-1965 yıllarında Rockefeller Foundation bursu ile ABD'de kaldı...

Rockefeller Foundation'ın misyonuna bakalım:

"Bu kuruluş tüm ülke öğrenci ve akademisyenlerine, Geri kalmış ülkelerin iktisadlarınıi geliştirecek projelerin hazırlanması ve uygulanması programlarında çalışmak üzere eğitim, staj ve istihdam olanakları vermektedir."

HE CANIM HE. Neyse...

Solun unutulmaz lideri Bülent Ecevit 1957'de Rockefeller Vakfı'nın bursu ile ABD'ye gidiyor, Harvard Üniversitesi'nde Ortadoğu ile ilgili incelemeler yapıyor... O sırada, Henry Kissinger da Harvard'da rektör... Ayrıca Ecevit'in hocalarından biri...

Peki Henry Kissinger kim? Nobel Barış Ödülü almış bir katil. Bilderberg'in Türkiye sorumlusu...

Bilderberg ne ola ki? diyen varsa, özet geçeyim:

Bilderberg, gelişmemiş, gelişmekte olan ve bazı gelişmiş ülkelerin bile geleceğine karar veren oluşumun üçüncü ayağıdır.. Bu üç ayağın tepedeki karar mekanizması CFR (Dış İlişkiler Konseyi)'dir. Bir altında Trilateral Commission (Üçlü Komisyon) ve en altta Bilderberg vardır.

Erol Bilbilik'ten de alıntı yapayım: "Bilderberg Amerikan sermayesinin ve CIA'in Avrupa ayağıdır."

Türkiye'den Bilderberg'e katılan isimler arasında geçmişte Süleyman Demirel, Bülent Ecevit, Mesut Yılmaz, Cem Boyner, İsmail Cem, Gazi Erçel, Emre Gönensay gibi isimler vardı.

1995'te Bilderberg toplantısına katılan Cem Boyner, toplantıdan sonra parti kurar. İsmi bugünlerdeki bir hareketi anımsatıyor; Yeni Demokrasi Hareketi. Partinin katılımcıları arasında Kemal Derviş, Cengiz Çandar, Etyen Mahçupyan, Kemal Anadol, Mehmet Altan gibi "ilginç" isimler vardı. Seçimler hezimet oldu.

Son yıllarda Türkiye'den Bilderberg'e katılan isimler şunlar: 
  • Ali Babacan (Başbakan Yardımcısı), 
  • Mustafa Koç (Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanı), 
  • Faik Öztrak (CHP milletvekili), 
  • Fehmi Koru (Gazeteci),
  • Ferit Şahenk (Doğuş Holding Yönetim Kurulu Başkanı, Garanti Bankası Yönetim Kurulu Başkanı)
  • Enis Berberoğlu (Gazeteci), 
  • Hikmet Çetin (CHP eski Genel Başkanı, TDH üyelerinden), 
  • Kemal Derviş (Eski Bakan ve Milletvekili), 
  • Arzuhan Doğan Yalçındağ (Doğan TV Holding A.Ş. Yön. Kur. Bşk., TÜSİAD eski Başkanı), 
  • Muhtar Kent (Coca Cola Türkiye Yönetim Kurulu Başkanı)
  • Ümit Boyner (TÜSİAD Başkanı), 
  • Cem Duna (Bürokrat, TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi Bşk. Yrd.), 
  • Emre Gönensay (Işık Üniversitesi'nde Öğretim Üyesi, Eski Dışişleri Bakanı), 
  • Cengiz Çandar (Gazeteci), 
  • Mehmet Ali Birand (Gazeteci),
  • Sami Kohen (Gazeteci), 
  • Suzan Sabancı Dinçer (Akbank Yönetim Kurulu Başkanı), 
  • Agah Uğur (Borusan Holding CEO'su),
  • Serpil Timuray (Vodafone Türkiye CEO'su), 
  • Zeynep Damla Gürel (Cumhurbaşkanlığı Başdanışmanı, CHP eski Milletvekili), 
  • Ruşen Çakır (Gazeteci), 
  • Fuat Keyman (Sabancı Üniversitesi Öğretim Üyesi), 
  • Süreyya Ciliv (Turkcell CEO'su), 
  • Tayyibe Gülek (Eski Devlet Bakanı ve eski Milletvekili), 
  • Şefika Pekin (Avukat), 
  • Zeynep Göğüş (Gazeteci)
Bu isimlerle ilgili Wikipedia'dan ve başka kaynaklardan "biyografik" alıntılar yapacağım.

Ali Babacan (Başbakan Yardımcısı):
1990 yılında Fulbright bursu kazanarak, ABD'ye gitti.
1990-1992 yılları arasında ABD Chicago'da bulunan Northwestern Üniversitesi Kellogg School of Management'da İşletme dalında yüksek lisans (MBA) yaptı.

Şu meşhur Fulbright bursları... Ülkelere ajan yerleştirmek için kullanılan Fulbright'lar... Ülkemizdeki üniversitelere "ajan" öğretim görevlileri gönderen Fulbright'lar... Amacı misyonundan belli:
"Komisyonumuz 60 yıldır Türk ve Amerikalı öğrenci, akademisyen, öğretmen ve profesyonellerekültürel değişime katkıda bulunmak amacıyla burslar sağlamaktadır. Ayrıca EducationUSA danışmanlarımız Amerika'daki eğitim olanakları hakkında öğrenci ve araştırmacılara bilgi vermekte, yol göstermektedir."

Mustafa Koç (Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanı):
İsviçre'de Lyceum Alpinum Zuoz (1980) ve ABD'de George Washington University (1984) mezunu.


Suzan Sabancı Dinçer (Akbank'ın Yönetim Kurulu Başkanı):
Lisans öğrenimini İngiltere'deki Richmond College'da Finans ve Uluslararası Pazarlama üzerine yaptı. Sabancı Dinçer, ayrıca ABD’de Boston Üniversitesi'nden işletme dalında lisans üstü (MBA) dereceye sahiptir.
National Bank of Kuwait Uluslararası Danışma Kurulu Üyesi,
Blackstone Uluslararası Danışma Kurulu Üyesi,
Chatham House Mütevelli Heyeti Üyesi,
Institute of International Finance'in Yönetim Kurulu Üyesi,
Gelişmekte Olan Ülkeler Danışma Kurulu Üyesi,
Global İlişkiler Forumu Yönetim Kurulu Üyesi,
Forum İstanbul Onursal Danışma Kurulu Üyesi,
TÜSİAD Üyesi.


Hikmet Çetin (CHP Eski Genel Başkanı):
ABD'de Williams College'de kalkınma ekonomisi üzerine master yaptı. 1968 yılında ABD'de Kaliforniya eyaletinde Stanford Üniversitesi'nde planlama modelleri üzerine araştırma çalışması yaptı.
2004 Ocak ayında NATO'nun Afganistan'daki Kıdemli Sivil Temsilcisi görevini üstlendi. Bu görevini 2006 Ağustos ayında tamamladı. CHP içinde Deniz Baykal'a karşı muhalefette yer alan Çetin, bir süre Mustafa Sarıgül'ün liderliğindeki Türkiye Değişim Hareketi (TDH) içinde yer aldı.


Kemal Derviş (İktisatçı, Siyasetçi):
İngiltere'de Londra Ekonomi Okulu'ndan ekonomi alanında lisans ve lisansüstü derecelerini aldıktan sonra ABD'nin Princeton Üniversitesi'nde doktorasını yaptı. 1973-77 yılları arasında ODTÜ ve Princeton Üniversitesi'nde ekonomi alanında ders verdikten sonra, 1977'de Dünya Bankası'na girdi. Bu kurumda 1996 yılında Ortadoğu ve Kuzey Afrika'dan sorumlu başkan yardımcılığına yükseldi.
3 Kasım 2002 Seçimlerinde CHP'den İstanbul milletvekili seçildi. 9 Mayıs 2005’de milletvekilliğinden istifa ederek Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) Başkanlığı görevine atandı.


Serpil Timuray (Vodafone Türkiye CEO'su):
Üsküdar Amerikan Lisesi’ni bitirdi. ABD'de North Caroline Aswille High School’dan mezun oldu. İstanbul'a dönerek Boğaziçi Üniversitesi'nde işletme okudu.
YASED ve TUSİAD üyesi.


Süreyya Ciliv (Turkcell CEO'su):
Ankara Fen Lisesi'nden 1976'da mezun olduktan sonra 1977'de eğitimini sürdürmek için ODTÜ'yü terk ederek ABD'ye gitti. University Of Michigan'da, endüstri mühendisliği ile birlikte bilgisayar mühendisliği eğitimi aldı. 3.5 yılda, University of Michigan'dan iki diploma ile mezun oldu. 1981 yılında üniversiteden mezun olduktan sonra, Harvard Business School'da iki yıl iş idaresi yüksek lisansı aldı. 4.5 sene Metagraphics'de çalıştı. Buradan ayrıldıktan 8 ay sonra, Metagraphics'in en büyük ortağı oldu. 1987 yılında ABD'li bir arkadaşı ile Novasoft'u kurdu. Daha sonra IBM'in de ortak olduğu firma, Gartner Group tarafından en vizyonel şirket seçildi. 1997 yılında Türkiye'ye dönerek Microsoft Türkiye'nin genel müdürlüğünü üstlendi. Bu görevi 3 yıl yürüttükten sonra şirketin ABD'deki merkezine transfer oldu. 2000 yılından sonra ABD'de Microsoft Global Satış, Pazarlama ve Hizmet Grubu'nda çeşitli yöneticilik pozisyonlarında bulundu. En son Microsoft Global Saha Hazırlık Stratejileri ve Sistemleri'nde Genel Müdür olarak görev yaptı. 9 Ocak 2007 tarihinden itibaren Turkcell'in Genel Müdürü oldu.


Faik Öztrak (CHP milletvekili, Kemal Derviş politikalarının destekçisi):
1973 yılında İstanbul Saint Joseph Lisesi'ni ve 1977 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Maliye Ekonomi Bölümü'nü bitirmiştir. İngiltere'de Birmingham Üniversitesi'nden kalkınma finansmanı konusunda master derecesi almıştır.


Sami Kohen(Gazeteci):
Sami Kohen 1928 yılında İstanbul'da doğdu. Yahudi bir aileden gelir. Gazeteci Albert Kohen'in oğludur.
Milliyet gazetesindeki köşe yazarlığının yanı sıra ABD'de yayınlanan "Christian Science Monitor" ve New York Times gazetelerinde de makaleler yazmaktadır.1954 yılından bu yana aralıksız olarak Milliyet gazetesinde yazarlık yapmaktadır.


Agah Uğur(Borusan Holding Genel Müdürlüğü):
İngiliz Erkek Lisesi ve İngiltere'de Birmingham Üniversitesi üretim mühendisliğinden mezun olmuştur. 1987-1989 yılları arasında Emlak Bankası Mali İşler Grup Müdürü olarak çalışmıştır.
TÜSİAD, KALDER, GYİAD üyesi...


Fehmi Koru(Gazeteci):
Gazeteciliğe Zaman gazetesinde başladı. Zaman'dan ayrıldıktan sonra bir müddet Turkish Daily News gazetesinde yazdı. ABD'nin önde gelen üniversitelerinden Harvard Üniversitesi'nde yüksek lisans ve doktora eğitimi almıştır.

Harvard... Tıpkı Ecevit gibi... Güzelmiş.

Nedir lan bu Harvard? Her mezun olan bi' yerlere geliyor. Özenti piçler atlamasın şimdi "ismi yetiyor, prestij, bıdıbıdı" diye. Harvard, tıpkı Yale Üniversitesi gibi ABD'nin kendi çıkarlarına yönelik "lider" yetiştirme üniversitesidir. David Rockefeller, 2008 yılında bu yüzden Harvard Üniversitesi'ne 100 milyon dolar bağışta bulunmuştur. (Bkz)

Harvard mezunu isimlerden bazıları:
  • George W. Bush (ABD Eski Başkanı)
  • John F. Kennedy (ABD Eski Başkanı)
  • Theodore Roosevelt (ABD Eski Başkanı)
  • David Rockefeller (İş adamı, petrol zengini, Yeni Dünya Düzeni ve Dünya İmparatorluğu ütopyasının mimarlarından)
  • Ban Ki-mun (BM Genel Sekreteri)
  • Morton I. Abramowitz (ABD'nin eski Türkiye Ankara Büyükelçisi, CFR üyesi) - (AKP'yi doğuran isim)
  • Henry Kissinger (Bilderberg'in Türkiye sorumlusu)
  • Dean Acheson (ABD eski Dışişleri Bakanı, 4 Başkan'ın danışmanlığını yapmış isim, Truman Doktrini ve Marshall planının mimarı)
  • Abdiveli Muhammed Ali (Somali Eski Başbakanı)
  • Kerim Ağa Han (Nizari İsmaili Tarikatının 49. İmamı)
  • Tayyibe Gülek (Eski milletvekili, bakan, 2008'de Davos tarafından Geleceğin Genç Liderleri arasında gösterildi, 2011'de Bilderberg'e katıldı)

Dikkat edin, bu işin solu sağı yok. "Gerçek sol"u kontrol altında tutmak için zamanında eğittiklerini "ortanın solu" düsturuyla önümüze sunanlar da, ülkeyi faşizan dinciliğe temsil edenler de aynı odak. Şucu bucuyu bir kenara koyup, "önce vatan" dememizin vakti çoktan geldi de geçiyor bile...

Bu yazı ileride güncellenebilir. Yorulduğum için yayına alıyorum, iyi bir arşiv halini alacak diye düşünüyorum.

http://ikinciturkdevrimi.blogspot.com.tr/2012/12/turkiyedeki-secilmisler-kim-derin.html