Orhan Pamuk etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Orhan Pamuk etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

8 Mart 2021 Pazartesi

Taraf Yeni Cumhuriyettir. Mehmet Altan da yeni İlhan Selçuk.

 Taraf Yeni Cumhuriyettir. Mehmet Altan da yeni İlhan Selçuk.

Kategori: Siyaset
2008-09-23

Behiç Gürcihan, Açık İstihbarat’taki “Taraf Yeni Cumhuriyettir” yazısında, her zaman olduğu gibi, bazı orijinal fikirler ve bilgiler içeren, okunmaya değer olan, ama temeli doğru olmayan bir analiz yapmış. Behiç Gürcihan, “liberal-demokrat kesim”i sert şekilde eleştiren birçok diğer fikir adamı(Nihat Genç, Yalçın Küçük vb.) gibi, orijinal şeyler söylüyor ama yanlış noktada duruyor.

Behiç Gürcihan yazıya şöyle girmiş:

“ Taraf, yeni Cumhuriyet’tir. Mehmet Altan da yeni İlhan Selçuk.”

İlhan Selçuk/Cumhuriyet, “laiklik söylemi”nin medyadaki ve hatta toplumdaki temel imtiyaz sahibi/sembolü gibiydiler. Ama “demokrasi söylemi”nin temel imtiyaz sahiplerinin/sembollerinin Mehmet Altan/Altanlar/Taraf olduğunu iddia etmek pek gerçekçi değil.

Mehmet Altan/Taraf, “liberal-demokrat sesler”in içindeki odak noktalarından sadece bir tanesi. Kendine İlhan Selçuk’u ve Cumhuriyet’i idol bellemiş, onları tabulaştırmış elitimsi bir (gerçi Türkiye’deki hiçbir elit gerçek elit değil ya, anladınız siz ne demek istediğimi) kitle var. Ama kendine Mehmet Altan ve Taraf’ı idol belleyen, tabulaştıran (avam ya da elit) kitlelerin varlığından söz etmek çok gerçekçi değil. (İlle de liberal kesimin tabulaştırdığı bir olgudan söz edilecekse, o olgu Orhan Pamuk’tur.) Ağırlıklı olarak Cihangir kafelerinde okunduğunu düşündüğüm Taraf’la ve tüm popülerliklerine rağmen her zaman için tartışmalı bir konumda olmuş olan Altanlar’la “Cumhuriyet eliti”nin sembolleşmiş gazetesini ve bu gazetenin sembolleşmiş başyazarını kıyaslamak mantıklı değil.

Behiç Gürcihan’a, Altanlar’ın da tıpkı İlhan Selçuk gibi kendilerini tekrarladıkları konusunda hak veriyorum; Altanların siyasi/sosyolojik konularda yazdıkları şeylerin yaratıcılık düzeyi de tartışılabilir, ama buna rağmen varlıklarının olumlu. Bir gazetecinin gerekli ve yararlı olması için, sosyolog/siyasetbilimci olması gerekmez. Altanlar, bildikleri doğruları sürekli tekrarlıyor olabilirler ama en azından İlhan Selçuk gibi yanlışları tekrarlamıyorlar. Behiç Gürcihan’ın bazı düşüncelerini Altanlar’ınkilere kıyasla daha orijinal bulmama rağmen, Altanlar’ın duruşlarını daha sağlam ve doğru buluyorum. Behiç Gürcihan’ın, yaratıcılık sorunu çeken yüzlerce köşe yazarı içinde seçe seçe Altanlar’ı hedef olarak seçmesi, asıl öfkelendiği noktanın yaratıcılık olmadığını gösteriyor bence.

“Demokrasi söylemi”, “laiklik söylemi” gibi tepeden inmeci değil. Demokrasi söyleminin bir “entelijensiya grubu"nun manipülatif kontrolü altında olduğunu düşünmek de gerçekçi değil. Demokrasi söylemi, tabandan, halktan, Anadoludan yükseldi, entelijensiya ise “olay”a sonradan dahil oldu. Türkiye’deki demokrasi söyleminin (doğrularıyla/yanlışlarıyla) sembolü olarak bir isim seçilecekse, o isim Mehmet Altan vb. bir gazeteci/entelektüel/kalemşör değil Recep Tayyip Erdoğan olacaktır. İlhan Selçuk’un “öteki kamp”taki karşılığı Mehmet Altan değil Recep Tayyip Erdoğan’dır. Hatta Recep Tayyip Erdoğan, yarattığı polemiklerle, kendine özgü hitabet üslubuyla, esprileriyle vb. Altanların toplamından çok daha etkili ve orijinal bir köşe yazarı olarak görülebilir. (Zaten Ahmet Hakan’ın, Aydın Doğan’a Tayyip Erdoğan’ı köşe yazarı yapması için teklif götürmesi de boşuna değildir.) Gazete köşelerinden, entelektüel ahkamlarından, elit gruplardan yükselen laiklik söyleminden farklı olarak, demokrasi söylemi, halktan yükselmiştir, o halkın sözcüsü de Recep Tayyip Erdoğan’dır; Mehmet Altan/Taraf vb. çevrelerse, işin “ekstra”sıdır, deyim yerindeyse Cihangir şubesidir.

Behiç Gürcihan, “Yeni Devlet’in ideolojik totemi demokrasidir” demiş. Yeni devletin laiklik gibi her türlü manipülasyona açık bir kavramdansa demokrasi gibi klasik ve net bir kavramın üzerinde yükselmesi daha olumlu değil mi? Totemleştirilmiş olsa bile, demokrasi, yeterince net bir kavram değil mi? Behiç Gürcihan Ahmet Altan’ın sürekli demokrasiden bahsederek demokrasinin içini boşalttığını söylemiş. Gazete köşelerinde sürekli demokrasiden bahsedilmesi, demokrasinin içini boşaltmaz, bir “demokratlık faşizmi”ne de yol açmaz; en kötü ihtimalle, sürekli demokrasiden bahseden köşe yazarlarının okura sıkıcı gelmesine ve okur kaybetmesine yol açabilir, bu da söz konusu olan köşe yazarlarının sorunudur, rejimin sorunu değildir. Behiç Gürcihan’ın şu cümlesi de ilginç ama yanlış : “Birilerinin Selçuk’a “aydınlanma çağının”, Altanlar’a da “bilgi çağının” sona erdiğini anlatması gerekir.” Doğrusu bence şu olmalı: “Birilerinin Selçuk’a “aydınlanma çağının”bittiğini, Altanlar’a da “bilgi çağından” bahsetmenin artık orijinal olmadığını anlatması gerekir.”

Behiç Gürcihan, Altanlar’ı ve Taraf’ı çok sert bir şekilde eleştiriyor olmasına rağmen, onları obsesif bir ölçüde ciddiye alıyor ve büyütüyor. Peki nasıl oluyor da Taraf’ı ve Altanlar’ı benden çok daha fazla ciddiye alan Behiç Gürcihan, onlara bu kadar karşı olabiliyor? Acaba Behiç Gürcihan, bilinçaltında Taraf’a ve Altanlar’a gizli bir hayranlık duyuyor olabilir mi? Onlara kafasında onların bile sahip olma iddiası taşımadıklarını tahmin ettiğim büyüklükte bir güç atfetmesine başka açıklama bulamıyorum. Taraf, “öteki kamp”ın Behiç Gürcihan gibi onu aşırı ciddiye alan insanları sayesinde büyüyor. Taraf’a karşı olanlar, Taraf’ı, Taraf’ın okurlarından daha fazla ciddiye alıyorlar. Örneğin Taraf’a karşı olan kimi tanıyorsam hepsi bana sürekli Alev Er’den bahsediyor, ama Taraf okuyan arkadaşlarımın çoğu Alev Er’in adını bile bilmiyor. Kısacası, Taraf’ı bir yerlere getiren asıl güç, İslami sermaye değil, Behiç Gürcihan gibi “fanatik liberalizm eleştirmenleri”dir. Behiç Gürcihan ve onun frekansındaki insanlar, Taraf'ı adeta Türkiye'deki en büyük karanlık güç olarak görmekteler. Ben de komplo teorisyenliğine eğilimli olsam, Behiç Gürcihan'ın Taraf'ı (negatif yönde olsa bile) bu kadar büyütmek için Taraf'tan para aldığını düşünebilirdim...

Kısacası: Taraf da Altanlar da, “karşı kamp”a göründükleri kadar güçlü ve etkili değiller, ama ne olursa olsun, var olmaları olumlu. Behiç Gürcihan, Nihat Genç, Yalçın Küçük gibi yanlış ama orijinal şeyler düşünen insanların var olmaları da aynı derecede olumlu. Ulusalcılık gibi yaratıcılıktan uzak bir ideolojiye bu kadar yakın olan insanların orijinal fikirlere sahip olabilmelerinin nedenini ise ayrı bir yazıda incelemekte fayda görüyorum…
***


27 Şubat 2016 Cumartesi

28 ŞUBAT TÜRK SİYASETİNİN ACI VEREN YÜZÜ, ÖNCESİ VE SONRASI,, BÖLÜM 10




28 ŞUBAT  TÜRK SİYASETİNİN  ACI VEREN YÜZÜ, ÖNCESİ VE SONRASI,, BÖLÜM 10


24 Mayıs'ta "Susurluk Davası" kapsamında kesinleşmiş 4 yıllık hapis cezası bulunan, " Şike çetesi davası " kapsamında da 6.5 ile 21 yıl arasında hapsi istenen Ali Fevzi Bir, tutuklu bulunduğu Almanya`dan iade edildi. 

Aynı gün Ankara'nın eski şaibeli Belediye Başkanı, şaibeli Başbakan Yardımcı ve Kıbrıs'tan vazgeçen Dışişleri Bakanı Murat Karayalçın ve kendisi gibi şaibeli arkadaşları, Sosyal Demokrat Halk Partisi adıyla parti kurdular. 

Yine 24 Mayıs'ta ABD Başkanı George Bush ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin nükleer silahlarda indirim yapılmasını öngörün anlaşma imzaladı. İndirdiler mi, bindirdiler mi bilinmez! 

25 Mayıs'ta şaibeli Başbakan Yardımcısı Yılmaz, MHP ile idam ve Kürtçe yayın konularındaki anlaşmazlığın aşılacağı inancında olduğunu söyledi. Yani AB'ye "uyum" için TRT'de başlatılmak istenen, Kürtçe, Lazca, Boşnakça, Zazaca gibi bölücü yayınların temeli de 28 Şubat Süreci içinde atılmakta idi. Amaç İsrail'e AB'ye ve ABD'ye yakın olmak, TÜRK'e ve MÜSLÜMAN'a ırak olmak idi! Aynı gün 1980 askeri müdahalesi sonrası kapatılan Uluslararası Af Örgütü`nün Türkiye Şubesi tekrar açıldı ki, polis ve asker suçlanabilsin! 

 27 Mayıs'ta Başbakan Ecevit, 11 günden bu yana tedavi gördüğü hastaneden taburcu oldu. Aynı gün Egebank`ın eski sahibi Mason Demirel'in has yeğeni Yahya Murat Demirel, eski İstanbul Korumalar Şubesi Müdürü Dursun Yiğit`e "rüşvet verdiği" gerekçesiyle yargılandığı davada beraat etti. Gördünüz mü, rüşvet vermemiş!.. Zaten rüşvetin belgesi mi olur? 

28 Mayıs'ta Ecevit, Ecevit, Başbakanlık Resmi Konutu`nda düzenlediği basın toplantısında "Bu hükümet, normal seçim süresine kadar da işbaşında kalacaktır," dedi. Aynı gün Anayasa Mahkemesi, 4758 sayılı Şartla Salıverilme Yasası`nın, "sanıkların çekmeleri gereken cezadan 10 yıllık indirim yapılacağı" hükmünü iptal etti. 

Yine 28 Mayıs'ta Vanlılar, Köy-Kent projesi için gelen Dünya Bankası yetkililerine "Biz kent falan istemiyoruz, inek verin yeter" dediler... Kendi halkını tanımayan aydınları olan bir millet hüsrana mahkûmdur!.. Bundan 10 yıl kadar önce Diyarbakır'a Nevruz  törenleri için giden gazeteci Leyla Umar, halka "Kadın Hakları .konusunda ne düşünüyorsunuz?" deyi sormuştu da, feylezofları kıskandıracak bir cevap almıştı: " Valla, bizi Karın Hakları ilgilendiriyor! " ... " Karın Hakları " düşünülseydi, Güneydoğu'da bugünkü sıkıntılar yaşanmazdı! 

28 Mayıs'ta ayrıca NATO, Rusya'yı '' Sınırlı Ortak '' ilan etti. Ne demekse??? Ya ortaksındır, ya değilsin! 

30 Mayıs'ta Ecevit'in katılmadığı MGK, Olağanüstü Hal`in, Hakkâri ve Tunceli`de 30 Temmuz 2002`den geçerli olmak üzere sona erdirilmesini, Diyarbakır ve Şırnak`ta ise son kez olmak üzere 4 ay uzatılmasını Bakanlar Kurulu`na tavsiye edilmesini kararlaştırdı. Aynı gün Van`ın Çaldıran İlçesi yakınlarında, İran sınırından kaçak yollarla Türkiye`ye girmeye çalıştıkları sırada donarak ölen 9`u çocuk, 19 kişinin cesedi bulundu. 

Yine 30 Mayıs'ta bir demeç veren Baybakan Yardımcısı Mesut Yılmaz Türkiye kadar AB üyeliğine destek veren hiçbir kamuoyu bulunmadığını belirterek,''AB üyeliği Türkiye için milli davadır''  dedi. Halbuki o kamuoyu yoklamaları Mehmet Altan gibi dönek Batıcılar'ın, gazete ve televizyon patronlarının, Ankara Kızılay'a konulan saatle, anketlara konulan yanlı sorularla halkı kandırmaları sonucunda % 70 gibi çıkmıştı. Hiç bir parti bugün (2013) AB iç in bir "kamuoyu yoklaması"na yanaşmıyor! Hele referandum hiç istemiyor! Çünkü hepsi biliyorlar ki, "hayır" diyenler yarıdan fazla!.. Belki % 70'lerde! Yani Avrupa Birliği hiç te millî bir dava değil!.. Bazılarının, hele hayatında bir kere bile TÜRK kelimesini kullanmamış olan Mesut Yılmaz'ın "millî" sözcüğünün ne anlama geldiğini bilmesi mümkün değil! 

4 Haziran 2002'de 1,1 milyar dolar tutarındaki AWACS havadan erken uyarı uçağı projesine ilişkin sözleşme imzalandı. Aynı gün Japonya, küresel ısınmaya yol açan sera etkisi yaratan gazların atmosfere salınımının azaltılmasını öngören Kyoto protokolünü onayladı. Bilindiği gibi, ABD ve Japonya dünyanın havasını da, suyunu da, toprağını da en çok kirleten iki ülkedir ve bunlar Kyoto kirliliği önleme anlaşmasını imzalamıyordu. 

5 Haziran'da İsrail'de bir otobüse düzenlenen intihar saldırısında 17 İsrailli öldü. 

6 Haziran'da Erdoğan`ın, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı görevinden ayrıldığı 1998 yılının sonunda verdiği mal beyanı ile AK Parti Genel Başkanı seçildikten sonraki mal bildirimi arasında 256 milyar 138 milyon 421 bin lira artış olduğu belirtildi. Erdoğan bir süre sonra gelirindeki artışı "oğluna sünnette takılan altınlardan geldiğini" öne sürecekti. Aynı gün Beyoğlu Cumhuriyet Başsavcılığı, Ülker Gıda`nın sahibi Sabri Ülker ile oğlu Murat`ın da aralarında bulunduğu Family Finans Kurumu`nun yönetim kurulu üyeleri hakkında soruşturma başlattı. 

6 Haziran'da İsrail askerleri, intihar saldırısına misilleme olarak, Yaser Arafat'ın Ramallah'taki karargâhına saldırı düzenleyerek, karargâhtaki üç binayı havaya uçurdu. Arafat'ın yaşam alanı içine kurşunlar yağdırıldı. 

10 Haziran'da Bakanlar Kurulu, rahatsızlığı nedeniyle doktorlarının 2-3 hafta kesin istirahat önerdikleri Başbakan Ecevit`in talebi üzerine, Başbakan Yardımcısı Devlet Bahçeli`nin başkanlığında toplandı. 

13 Haziran'da Emniyet Genel Müdürlüğü Asayiş Daire Başkanlığı Başkan Yardımcısı, Emniyet Müdürü Altay Sarıyıldız hakkında, boşanma davasında ortaya atılan "trilyonluk mal varlığı" olduğu iddiasıyla ilgili olarak soruşturma başlatıldı. Sarıyıldız, açığa alındı. 

Yine 13 Haziran'da Afganistan'da geleneksel meclis (Loya Jirga) Taliban sonrası geçici hükümetin başkanı olarak Hamid Karzai'yi seçti. Tabii Amerikan baskısıyla!.. 

14 Haziran'da Pakistan'ın Karaçi kentindeki ABD konsolosluğuna bomba yüklü araçla düzenlenen intihar saldırısında 11 kişi öldü, 45 kişi yaralandı. 

16 Haziran'da Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, SSK Ankara Göz Hastalıkları Hastanesi ve Göz Bankası`nın "telefonla randevu" sistemini, haksız kazanç sağlamak için tıkadıkları gerekçesiyle, hastane civarındaki 18 gözlükçüde çalışan 31 kişi hakkında 6`şar yıla kadar hapis istemiyle dava açtı. Adamlar haksız kazanç için ne yollar buluyorlar, Yarabbi! 

18 Haziran'da Kudüs'te otobüse düzenlenen intihar saldırısında 19 İsrailli öldü. 

19 Haziran'da Kudüs'te yine bir otobüse intihar saldırısı düzenlendi, 7 kişi öldü...Bunlara hep "terörist saldırı" deniyor, "siviller öldü" deniyor da, Amerikan ve İsrail askerleri Irak'ta, Afganistan'da, Filistin'de saldırıp öldürünce "rerör" olmuyor!.. Ölenler sanki "sivil" değil! 

20 Haziran'da İsrail birlikleri, intihar saldırılarına misilleme gerekçesiyle, Batı Şeria'daki 5 Filistin kentini yeniden işgal etti. 

24 Haziran'da İzmir`in Buca İlçesi`nde, İmar Bankası`nın Şirinyer Şubesi, maskeli ve silahlı bir kişi tarafından soyuldu. Soyguncu, 15 dakika içinde yakalandı. Aynı gün Tanzanya'nın orta kesimlerinde meydana gelen tren kazasında 228 kişi öldü. 

25 Haziran'da DSP'de isyan başladı. Kamuoyunda 2dokuzlar" olarak adlandırılan DSP`li 9 milletvekili, yaptıkları açıklamada, "DSP hem örgüt hem de yerel yönetimler ve TBMM zeminlerinde Ecevitler`in öncülüğünde Ecevit`siz yaşama geçebilmelidir" dediler. Ecevit'ten önce DSP'liler kurtulmak istedi! 

3 Temmuz'da koltuğu bırakmayan Ecevit, düzenlediği basın toplantısında, "Çekilmemi isteyenler, beni düşürebilirler," dedi. 

4 Temmuz'da Eski Şili diktatörü Pinochet, ömür boyu senatörlük görevinden istifa ederek, siyasi hayatını resmen sona erdirdi. Aynı gün Yunanistan polisi ilk kez, 27 yıldır faaliyette bulunan terör örgütü 17 Kasım'ın bir üyesinin tutuklandığını açıkladı. 

5 Temmuz'da Almanya'da Nazilerin işlediği suçlarla ilgili görülen son davalardan birinde, 93 yaşındaki eski bir SS subayı, 1944'te İtalyan direnişçilerinin katledilmesiyle ilgili olarak 59 kez cinayetten mahkûm oldu. 

6 Temmuz'da Afganistan Devlet Başkan Yardımcısı Abdülkadir, başkent Kabil'de düzenlenen suikastta öldürüldü. 

7 Temmuz'da Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Devlet Bahçeli, "11. Kocayayla Türkmen Kurultayı"nda, 3 Kasım`da erken seçim yapılmasını önerdi. 

8 Temmuz'da Başbakan Ecevit, "aralarında soğukluk olduğu" belirtilen Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Hüsamettin Özkan ile görüştü. Başbakanlık Merkez Binası`na geçen Özkan, hükümetteki görevinden ve DSP`den istifa ettiğini açıkladı. Özkan`ı, Kültür Bakanı İstemihan Talay, Devlet Bakanı Mustafa Yılmaz, Devlet Bakanı Recep Önal ve Devlet Bakanı Hasan Gemici istifaları izledi. Ardından da milletvekili istifaları başladı. Devlet Bahçeli, DSP`de yaşanan istifaların koalisyonu bozmayacağını söyledi. Bahçeli, "Kabineye yeni bakanlar atanır, koalisyon sürer," dedi. 

10 Temmuz'da Devlet Bakanı Dönme Kemal Derviş ile eski Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Hüsamettin Özkan, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Celal Göle`nin evinde bir araya geldiler. Ne konuştular, Allah bilir. Aynı gün Dışişleri Bakanı İsmail Cem ve Milli Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu, görevlerinden ve DSP`den istifa ettiler. 

11 Temmuz'da Devlet Bakanı Dönme Kemal Derviş, Başbakan Ecevit`in isteği üzerine istifa ettiğini belirtti, sonra gene onun isteği üzerine istifasını işleme koydurtmadı. 

12 Temmuz'da Ecevit, DSP`den istifaların artması ve koalisyonun güvenoyu sınırının altına düşmesi halinde, `"Hükûmet'ten ayrılmak zorunda kalacağını." söyledi. 

Yine 12 Temmuz'da Faslı askerlerin, Akdeniz'de yerleşimin olmadığı İspanya'ya ait küçük bir adacığa çıkarak Fas bayrağı dikmesi, İspanya ve AB tarafından protesto edildi. Böyle adacıklar üstünde insan yaşamasa da, önemlidir. Çünkü karasuları vardır. Avlanma ve petrol arama için gereklidir. Bizde ki Kardak Kayalıkları olayı da bu yüzden çıkmıştır. Ege adasında Lozan Antlaşması ile ismini belirterek devretmediğimiz bütün adacıklar, kayalıklar bize aittir. Kaldı ki, 12 Ada ve Kıbrıs ta aslında bizimdir. Eskiden hiç "Yunan Adaları" denmezdi, "Ege Adaları" denirdi, ilk fırsatta onları almayı planladığımız için! Doğrusu da odur. Hepsi Anadolu kara kütlesinin uzantısıdır. 

15 Temmuz'da DSP`den ayrılan milletvekili sayısı 53`e ulaştı. Aynı gün Pakistan'da Wall Street Journal muhabiri Daniel Pearl'ün kaçırılarak öldürülmesi davasında 4 dinci militan mahkum oldu. İngiliz asıllı bir sanık ölüm, diğerleri 25'er yıl hapis cezasına çarptırıldı. Batılı ülke vatandaşları korksun da mazlumlara yardım etmesin diye diye İngiliz'e daha ağır ceza verildi. 

16 Temmuz'da DSP`den 6 milletvekili daha istifa etti. Koalisyon hükümeti, Meclis`teki güvenoyu desteğini yitirdi. Aynı gün İrlanda Cumhuriyet Ordusu ilk kez, 30 yıldır yürüttüğü mücadelede yüzlerce sivilin ölümü için özür diledi. Devlet politikası olduğu için özür diledi. Bizde de suçu Devlet'e yıkmaya çalışanlar var. Ancak Türkiye'de istenmeyen olaylar ya artniyetli kişilerin davranışından, ya da sadist ruhlu polis, asker, jandarmanın tutumundan kaynaklanır. Devlet'le alâkası yoktur. 

17 Temmus'da İspanyol birlikleri, Akdeniz'de yerleşimin bulunmadığı adacığa 5 gün önce çıkan Fas askerlerini adacıktan çıkardı. 

21 Temmuz'da Başbakan Ecevit, seçimlerde AKP`nin birinci olması ve HADEP`in barajı aşması durumunda ülkede "rejim sorunu" yaşanabileceğini söyledi. Uzun süredir ilk defa doğru lâf etti ama, onun kastettiği lâikliğin elden gideceği" idi. Halbuki, ülkenin mal varlığının, tesislerinin, toprağının elden gideceği, eyâlet tartışmaları, Türklüğün Anayasa'dan çıkarılması gibi "rejim sorunları" geleceğinden haberi yoktu! 

22 Temmuz'da Yeni Türkiye Partisi, İsmail Cem`in genel başkanlığında 63 milletvekilinin katılımıyla kuruldu. Ama ne adını, ne amblemini bir türlü doğru-dürüst seçemediler. 

23 Temmuz'da bir İsrail savaş uçağı, arananlar listesindeki bir Hamas liderinin evinin bulunduğu apartmana füze attı. Hamas militanıyla birlikte 9'u çocuk 13 kişi öldü. Tabii bu " Terörist Saldırı " sayılmadı, ölenler de " sivil " falan değildi! 

27 Temmuz'da Ukrayna'da hava gösterisi sırasında bir savaş uçağının düşmesi sonucu izleyicilerden 77 kişi öldü. Biz bu "gösteri"lerin ve otomobil yarışlarının kazaları tetiklediğine inananlardanız. Mümkün mertebe az yapılması gerektiğini düşünürüz. 

28 Temmuz'da TÜPRAŞ yakınındaki Akçagaz Dolum Tesisleri'nde yangın çıktı. 2.5 saatte kontrol altına alınabilen yangın, 3 trilyon lira zarara yol açtı. Daha önce de bu tarz yangınlarda hep "sabotaj" ihtimalinden şüphelendiğimizi belirtmiştik. 

30 Temmuz'da Kongo ve Ruanda  arasında, Orta Afrika'da istikrarsızlığa ve milyonlarca kişinin ölümüne yol açan savaşı sona erdirme çabasıyla barış anlaşması imzalandı. 

31 Temmuz'da TBMM, erken genel seçimin 3 Kasım 2002 tarihinde yapılmasını kararlaştırdı. Sadece DSP`nin karşı çıktığı erken genel seçim kararı 62 ret oyuna karşılık, 449 kabul oyuyla alındı. 

1 Ağustos'ta ABD, Güneydoğu Asya'dan bir grup ülkeyle, kapsamlı terörle mücadele anlaşması imzaladı. Yani bu ülkeleri yapacağı zulme sessiz kalmaya mecbur etti. 

2 Ağustos'ta Yeniden Doğuş Partisi Büyük Kongresi toplandı. Kongrede, işadamı Cem Cengiz Uzan`ın genel başkan adaylığı, divan tarafından kabul edilmedi. YDP`nin eski Genel Başkanı Hasan Celal Güzel`in de aday olduğu kongrede, genel başkanlığa, eski Genel Sekreter ve Genel Başkan Vekili Mehmet Ali Akgül seçildi. Ama parti bir türlü doğamadı! 

3 Ağustos'ta iyice çaptan düşmüş olan koalisyon son ihanetlerini yapmaya devam etti. AB`ye Uyum Yasaları" çerçevesinde "savaş ve yakın savaş tehdidi" dışında idam cezası kaldırıldı, Kürtçe de dahil, farklı ana dil ve lehçede yayına izin verildi, ana dilde öğrenim serbest bırakıldı, azınlık vakıflarına gayrimenkul edinme, kendi taşınmazları üzerinde tasarrufta bulunma hakkı tanındı. Bir tek toprak satışı ile TÜRk kelimesinin kanunlardan çıkarılması kaldı ki, onu da Recep Tayyip Erdoğan üstlenecekti! Aynı gün Yüksek Askerî Şura kararlarıyla Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu emekli oldu, yerine Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Hilmi Özkök atandı. Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Aytaç Yalman Kara Kuvvetleri Komutanlığı`na, Kara Kuvvetleri Kurmay Başkanı Orgeneral Şener Eruygurda Jandarma Genel Komutanlığı`na getirildi. 

6 Ağustos'ta Türkiye Şişe ve Cam Fabrikaları A.Ş`ye bağlı Paşabahçe Beykoz Fabrikası kapatıldı. 

7 Ağustos'ta " Susurluk Davası " kapsamında 6 yıl hüküm giyen Özel Harekat Dairesi eski Başkan Vekili İbrahim Şahin, cezasının infazı ertelenerek tahliye edildi. 

9 Ağustos'ta hiç bir işe yaramayan İş Güvencesi Yasa Tasarısı TBMM Genel Kurulu`nda kabul edildi. Bugün dahi kimsenin iş güvencesi olmadığı gibi, "taşaron" uygulamasıyla işçiler açlık sınırı altında çalışmaya zorlanmaktadır. 

10 Ağustos'ta Amerika'dan zembille Türkiye'ye getirilmiş olan, oradan aldığı talimatı tümüyle yerine getirmiş olan Dönme Kemal Derviş, Devlet Bakanlığı görevinden istifa etti. Derviş`in yerine İstanbul Milletvekili Masum Türker getirildi... Masum Türker DSP içinde, ve belki de bütün partiler içinde ipe-sapa gelir nâdir siyaseti adamlarındandır. 

13 Ağustos'ta Yaşar Okuyan, dönen dümenlerden rahatsız olup ANAP Genel Başkan Yardımcılığı görevinden de istifa etti. Bakanlık'tan daha önce ayrılmıştı. Bir süre sonra ANAP'tan da istifa etti. Aynı gün tutuklu bulunan Erol Evcil ve Burhanettin Türkeş, işadamı Nesim Malki`nin 7 yıl önce Bursa`da öldürülmesi olayının azmettiricisi olduğu iddiasıyla yargılandığı davada tahliye edildi. 

15 Ağustos'ta ABD'de 11 Eylül'de düzenlenen saldırıların kurbanlarının yakınları, El Kaide örgütüne ve diğer terör saldırılarına yardım etmekle suçladıkları Sudan hükümeti, Suudi yetkilileri, bankaları ile vakıfları aleyhine 100 trilyon dolarlık dava açtılar. ABD ve AB Sudan topraklarındaki petrole göz dikmişlerdi. Zaten yıllardır Güney Sudan hıristiyanlarını kışkırtıyorlardı. Hiç alâkası olmamasına rağmen Sudan'ı 11 Eylül saldırısıyla suçladılar. 

19 Ağustos'ta eski Türk-İş Genel Başkanı ve Senatör Halil Tunç, tedavi gördüğü Ankara Bayındır Hastanesi`nde 74 yaşında vefat etti. Halil Tunç, sendikacılık döneminde işçilerin paralarıyla Büyüada kluplerinde poker, bezik oynamasıyla ünlüydü. 

Yine 19 Ağustos'ta Bir Rus askeri uçağının Çeçenistan'da düşmesi sonucu 118 kişi öldü. 

20 Ağustos'ta Iraklı bir muhalif grup, Saddam Hüseyin rejiminin devrilmesi talebiyle Berlin'deki Irak büyükelçiliğini işgal etti. Alman polisinin büyükelçiliğe düzenlediği operasyonla iki rehine kurtarıldı. Bak sen şu "demokrat" Iraklılar'a!... Kimbilir Amerikalılar'dan ne kadar almışlardır, Irak'ı işgal için gündeme getirme konusunda! 

21 Ağustos'ta arkasındaki ABD desteğinden dolayı "bulunmaz Hint kumaşı"na dönüşen eski Devlet Bakanı Yahudi Dönmesi Kemal Derviş, CHP`ye katılacağını açıkladı. Bu arada partilerden birer ikişer istifalar ve transferler devam ediyordu. 

Yine 21 Ağustos'ta Pakistan'da kansız askeri darbeyle göreve gelen Devlet Başkanı Pervez Müşerref, anayasada, orduya ülkeyi yönetiminde ilk kez resmî rol verilmesini öngören, ve kendisinin ikinci 5 yıllık dönem için görevine devam etmesine olanak tanıyan değişiklik yaptı. Aynı gün Irak istihbarat servisi, aranan El Fetih Devrim Konseyi lideri Ebu Nidal'ın, Irak güvenlik güçlerinin kendisini tutuklamak üzere Bağdat'ta bulunduğu daireye gittiği sırada, intihar ettiğini açıkladı. 

22 Ağustos'ta Orhan Pamuk`un "Benim Adım Kırmızı" adlı romanına Fransa`nın "En İyi Yabancı Kitap Ödülü" verildi.Kitap aslında Osmanlı döneminde kırmızı elbise giymeleri mecburî olan yahudileri anlatır. Aslında edebî bir değeri yoktur. Bu ödül, arkadan gelecek olan Nobel Ödülü'ne zemin hazırlamak için verilmiştir. 

YDP`nin adı Genç Parti olarak değiştirildi ve partinin genel başkanlığına işadamı Cem Uzan seçildi. 

24 Ağustos'ta Kemal Derviş ile ilişkileri tartışılan, ve Başbakan Bülent Ecevit`in azledeceği belirtilen Devlet Bakanı Fikret Ünlü, bakanlık görevinden ve DSP`den istifa etti. 

25 Ağustos'ta eski İçişleri Bakanı Sadettin Tantan Yurt Partisi`ne katılarak, yapılan olağanüstü genel kongrede, genel başkanlığa seçildi. 

27 Ağustos'ta sivri açıklamalarıyla dikkatleri çeken ANAP Isparta Milletvekili ve eski Turizm Bakanı Erkan Mumcu, partisinden istifa etti. Hırslı bir adamdı, gözü daha yükseklerdeydi. Erkan Mumcu hemen AKP`ye katıldı. 

Yine 27 Ağustos'ta Tokyo'da bir mahkeme ilk kez, Japonya'nın İkinci Dünya Savaşı sırasında ve öncesinde biyolojik silah kullandığını kabul etti. Ancak 180 Çinlinin, biyolojik silah programının kurbanı oldukları gerekçesiyle bulunduğu tazminat talebini reddetti. Halbuki biyolojik silahtan yüzbinlerce Çinli etkilenmişti... Japonya'nın yenilmesinden sonra o biyolojik silahlara ne oldu, biliyor musunuz? Zalim Amerikalılar 1950'li yıllarda onları Kuzey Kore üzerinde kullandılar. Yüzbinlerce Kuzey Koreli etkilendi. 

28 Ağustos'ta Japonya'nın 7 Aralık 1941'de düzenlediği Pearl Harbor baskınında kullandığı küçük denizaltı, limanın girişi yakınında 366 metre derinlikte bulundu... ABD ile Japonya arasında savaşı başlatan baskından iki saat önce limana sokulan Japon denizaltısının, ilk önce ABD muhribi tarafından vurulduğu doğrulandı... Yani??? Yani, savaşı Japon uçaklarının Pearl Harbor'u bombalaması başlatmadı, Amerikalılar'ın bu dezialtıyı vurup batırması başlattı!.. Bu da yıllardır tekrarlanan bir yalanın sonunu getirdi! 

2 Eylül'de Gaziosmanpaşa Belediye Başkanı Mustafa Yeşil uğradığı silahlı saldırıda ağır yaralandı. Saldırının faili olduğu gerekçesiyle Nevzat Bayrak adlı kişi yakalandı. Mustafa Yeeşil hastanede öldü. 

3 Eylül'de İsrail Yüksek Mahkemesi, Filistinli terör zanlılarının yakınlarının, güvenlik için tehdit olduklarına karar verilmesi durumunda, Batı Şeria ve Gazze Şeridi'nden sürülebileceğine karar verdi. Yani suçlular bir yana, suçluların akrabalarını da sürüyor!.. Biz ise, daha suçlulara sürgün uygulaması bile yapamıyoruz!.. Halbuki hırlılar, hırsızlar, kapkaççılar, mafya bozuntuları sürgün olarak memleketlerinde ikamete mecbur edilseler, hergün karakola gidip imza atsalar, böylece büyük şehirler rahat etse, fena mı olur? 

4 Eylül'de Genelkurmay Başkanlığı, Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarının, Avrupa Kolordusu`nda görev yapmasını kabul etti. Al sana AB'ye girmeden bir taviz daha!.. 

5 Eylül'de bölücü ve kürtçü partiler HADEP, EMEP ve SDP, 3 Kasım milletvekili genel seçimine DEHAP çatısı altında girme kararı aldılar. Yoktur birbirlerinden farkı!.. 

Yine 5 Eylül'de Afganistan Devlet Başkanı Hamid Karzai'ye suikast girişiminde bulunuldu. 

6 Eylül'de Diyarbakır 4 No`lu DGM, TCK`nın 312. maddesinden ceza alan Tayyip Erdoğan`ın adlî sicil kaydının kaldırılmasına karar verdi. Ancak daha sonra karara itiraz edildi, ve itiraz kabul olundu. 

8 Eylül'de Açıköğretim bütünleme sınavları, soruların çalınması nedeniyle iptal edildi. 

10 Eylül'de İsviçre, BM'nin 190'ıncı üyesi oldu. Niye oldu, anlaşılamadı. Çünkü bütün kirli işlerin kazancının dönüp dolaşıp geldiği, bankalarına yattığı İsviçre, ne Birleşmiş Milletler Teşkilâtı'na, ne Avrupa Birliği'ne üye değildir. Hani eski iromanlarda, filimlerde "Hırsız Yatağı" yerler vardır ya, öyle bir ülkedir. Bütün suçlular sığınağı İsviçre'de bulur. Para babaları, dünyayı idare edenler oradadır. O yüzden Hitler bile Avcrupa'nın tümünü işgal etmiş, İsviçre'ye girmemişti! 

11 Eylül'de Başbakan Ecevit, "Sayın Yılmaz bana geldi, görevden ayrılmamı istedi. Ondan sonra iki öneride bulundu. Birisi `MHP hükümetten çekilsin`, ikincisi ise `bu olmazsa AB`ye inanan ve AB`yi benimseyen ne kadar parti varsa onlar bir araya gelsin, onlar bir ortaklık kursun` dedi. Bu ikisinden herhangi birini benimsemek veya telkin etmek, aslında erken seçimden vazgeçmek anlamına gelir," dedi. Şaibeli Yılmaz iflâh olmaz bir AB hayranı idi. 

13 Eylül'de Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu, AK Parti Genel Başkanı Erdoğan ve kapatılan RP`nin Genel Başkanı Erbakan`ın milletvekili adayı olamayacaklarını öne sürerek YSK`ya ihbar yazısı gönderdi. Aynı gün Egebank Davası kapsamında tutuklu bulunan Mason Demirel'in has yeğeni Yahya Murat Demirel hakkında tahliye kararı verildi. Demirel, Kartal Özel Tip Kapalı Cezaevi`nden tahliye oldu. İyi mi?... 

15 Eylül'de Manisa Etnografya ve Arkeoloji Müzesi kimliği belirsiz kişiler tarafından soyuldu. Soygunda, tarihi değeri çok yüksek Helenistik döneme ait ``Marsyas`` ve Roma dönemine ait "Eros" heykelleri çalındı. 

19 Eylül'de Tel Aviv'de bir otobüste düzenlenen intihar saldırısında 5 kişi öldü. Saldırının ardından İsrail tankları yeniden Filistin Devlet Başkanı Yaser Arafat'ın Ramallah'taki karargâhına girdi. Aynı gün - Fildişi Kıyısı'nda patlak veren ayaklanmada ilk ağızda 270 kişi öldü. 

20 Eylül'de YSK, AKP Genel Başkanı Erdoğan, kapatılan RP`nin Genel Başkanı Erbakan, eski HADEP Genel Başkanı Murat Bozlak ve eski SDP Genel Başkanı Akın Birdal`ın milletvekilliği adaylığını reddetti. Aynı gün İsrail askerleri, Yaser Arafat'ın karargâhındaki üç binayı havaya uçurdu. 

21 Eylül'de YSK, yurtdışında bulunan işadamı Fadıl Akgündüz`ün avukatı aracılığıyla yaptığı Siirt`ten bağımsız milletvekili adaylığı başvurusunu kabul etti. 

24 Eylül'de vergi kaçakçılığı yaptığı iddiasıyla yargılanan sanatçı Sibel Can, 15 ay hapis cezasına çarptırıldı. 

25 Eylül'de ABD özel güçleri, beyaz Batılıların kurtarılmasına yardım amacıyla ayaklanmanın olduğu Fildişi Kıyısı'na gitti. Tabii amaç halkın değil; beyazların menfaatlerinin korunması idi. 

26 Eylül'de Fildişi Kıyısı'nda, Fransız birliklerinin geniş çaplı tahliye operasyonuyla Batılılar bu ülkeden çıkarıldı. -Aynı gün Senegal'e ait bir feribotun Atlas Okyanusu'nda batması sonucu yaklaşık 1000 kişi öldü. 

1 Ekim'de TBMM; seçime gitmek istemeyen SP, ANAP ve YTP ile, listelerde yer almayan, alt sıralara düşen ve "küskünler" olarak adlandırılan milletvekillerinin 170 karşı oyuna rağmen, 191 oyla yeniden tatile girdi. Böylece, seçimleri erteleme girişimi başarısız oldu. 

4 Ekim'de ABD'de yargılanan ve "Amerikalı Taliban" olarak bilinen John Walker Lindh, 20 yıl hapis cezasına çaptırıldı. 

7 Ekim'de AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan, Bozüyük`te şaibeli ve yolsuzluktan yargılanan işadamları Halis Toprak, Mehmet Emin Karamehmet ve Mustafa Süzer ile bir araya geldi. Erdoğan`ın bankalarına el konulan işadamları ile görüşmesi tartışmalara neden oldu. Kimbilir onlardan ne destek aldı!.. 

Yine 7 Ekim'de İsrail birliklerinin Gazze'de Han Yunus'a düzenlediği saldırıda 14 Filistinli öldü, 110'u yaralandı. 

9 Ekim'de Diyarbakır eski Emniyet Müdürü Gaffar Okkan suikastına katıldığı belirtilen Hizbullah mensubu Abdülkadir Aktaş yakalandı. Susurluk`ta 1,5 yıl önce 11 yaşındaki Avşar Sıla Çaldıran`ı boğarak öldüren Recep İpek, ömür boyu hapis cezasına çarptırıldı. Aynı gün Diyanet İşleri eski Başkanı ve eski Devlet Bakanı Dr. Lütfi Doğan,kadınların ne hissettiğini anlamak için evinde türbanla dolaştığını açıkladı. 

11 Ekim'de Eski ABD başkanlarından Jimmy Carter 2002 Nobel Barış Ödülü'nü aldı. Ne halt etti de barışa hizmet etti, anlaşılamadı. 

12 Ekim'de Endonezya'nın turistik adası Bali'de kalabalık bir gece kulübüne düzenlenen bombalı saldırıda, çoğunluğu yabancı yaklaşık 200 kişi öldü. Böylece "terörist ülke" imajına alınan Endonezya'nın da "parçalanma" listesinde olduğu, bahane arandığı ortaya çıktı. 

16 Ekim'de Irak Devlet Başkanı Saddam Hüseyin, 7 yıllık yeni görev süresi için düzenlenen halk oylamasında oyların tamamını aldı. Aynı gün ABD Bakanı George Bush, Kongre'nin onayladığı, Irak'a savaş açma yetkisi veren kararı imzaladı. Irak işgali ufukta görünmüştü!. Washington ayrıca Kuzey Kore'nin 1994 anlaşmasını ihlal ederek birkaç yıldır gizli nükleer program yürüttüğünü açıkladı... Sen yürüteceksin, başkası yürütemiyecek, öyle mi? 

18 Ekim'de Fildişi Kıyısı'nda bir ay süren çatışmaların ardından isyancılarla hükümet birlikleri arasında ateşkes yürürlüğe girdi. 

20 Ekim'de Eskişehir de, Taraftarlar Derneği Başkanı Deniz Yılmaz gözaltına alındı. Polis, Yılmaz ın kendini duvara vurup akciğerlerini patlattığını, kaburgalarını kırdığını açıkladı. ALLAH futbol fanatiklerine akıl-fikir versin! Onları kışkırtan yöneticelere ve medyaya da insaf versin! Aynı gün İbrahim Tatlıses ile Sedat Peker, buluştukları Akmerkez`de 2.5 saat süreyle polis tarafından gözetim altında tutuldu. Peker ve beraberindeki 4 kişi gözlem altına alındı, Tatlıses serbest bırakıldı. 

Yine 20 Ekim'de Türkiye eski güzellerinden Ahu Paşakay, Kuruçeşme`deki evinde kendini asarak intihar etti. 

Ve yine 20 Ekim'de Sırbistan ile birlikte Yugoslavya'yı oluşturan Karadağ'da yapılan genel seçimlerde, Devlet Başkanı Milo Cukanoviç'in bağımsızlık yanlısı partisi meclis çoğunluğunu elde etti. Böylece Karadağ'ın yakında ayrılacağı ortaya çıktı. 

23 Ekim'de Moskova'da yaklaşık 40 Çeçen, kalabalık bir tiyatroyu basarak, Rus birliklerinin Çeçenistan'dan çekilmemesi durumunda yüzlerce rehineyi öldürecekleri tehdidinde bulundu. 

26 Ekim'de Moskova tiyatrosundaki rehin alma eylemi, Rus özel güçlerinin düzenlediği, yaklaşık 800 rehineden 118'inin öldüğü operasyonla sona erdi. 

3 Kasım 2002'de erken genel seçim yapıldı. Seçime 19 parti katıldı. 41 milyon 407 bin 27 seçmenden, 32 milyon 768 bin 161`i sandık başına gitti. 
8 milyon 638 bin 866 seçmen, sandık başına gitmezken, yüzde 79,13 ile son 7 seçim içinde katılım oranı en düşük seçim oldu. 1999 seçimlerinde katılım oranı yüzde 87,9 olarak gerçekleşmişti. 

Kasım 2002 Genel Seçim sonuçları ibretle incelenmesi gereken rakamlar taşımaktadır. Şöyle ki, 

Yurtiçi seçmen ... 41.291.568 
Yurt dışı seçmen ... 115.459 (sadece oy kullananlar alınmış) 
Toplam Seçmen ... 41.407.027 

Yurt içi Kullanılan Oy ... 32.652.702 
Gümrük Kapıları Kullanılan Oy ... 115.459 
Toplam Kullanılan Oy ... 32.768.161 

Yurt içi Geçerli Oy ... 31.414.748 
Gümrük Kapıları Geçerli Oy ... 114.035 
Toplam Geçerli Oy ... 31.528.783 

Katılım Oranı % 79,13 ... oy vermeyenler 8.523.407 (% 20,87) ... iptal edilen oy 1.239.378... onu da hesaba katınca, tasnif dışı seçmen sayısı 9.762.785 olur. 

Neden katılım düşük?.. 2001 yılındaki yıkıcı ekonomik krizin yarattığı ümitsizlikten... Halk bildiği hiç bir partiye oy vermek istemedi. Tayyip'in yeni partisine "Bir de bunu deneyelim" diye oy verdi. 

Seçimde, 57. Hükümet`i oluşturan koalisyon partileri DSP, MHP ve ANAP'ın toplam oy oranı yüzde 14,71 oldu. 

 1999'da % 22,19 oy alan ve 136 milletvekili çıkararak 1. parti haline gelen DSP, 2002 seçiminde % 1,21 ile baraj altı ve Meclis dışı kaldı. Oy kaybı
% 20,98 oldu. Bunun bir kısmı CHP'ye gitti. 

Yalnız şunu belirtelim: Bu yüzdeler hep "Geçerli oy" üzerinden yapılır. Bizce yanlıştır. Doğru hesaplama, ancak "seçmen sayısı" üzerinden yapılabilir. Biz işi fazla uzatmamak için, mecbûren bu resmî rakamları kullanacak, sadece AKP için bir de o gerçek oranı vereceğiz. 

MHP 1999'da % 17,98 oyla 129 milletvekili çıkarmış idi. 2002'de oy oranı % 8,35'e düştü, baraj altı ve Meclis dışı kaldı. ANAP, 1999 seçiminde
 % 13,24 ile 86 milletvekili çıkarmış idi. 2002'de % 5,13 ile baraj altı ve Meclis dışı kaldı. 

Hükûmet ortağı bu üç partının kaybı böyle iken, Meclis'teki 4. büyük parti DYP'nin 1999'da % 12,01 olan oyu % 2,47'e düştü ve 85 milletvekilinin tümünü kaybederek baraj altı ve Meclis dışı kaldı. 

1999 seçiminde, başında Necmetttin Erbakan olmamasına rağmen % 15,40 oy oranı ile 111 milletvekili çıkarmış olan Fazilet Partisi kapanmış, yerine yine Recai Kutan başkanlığında Saadet Partisi gelmişti. Ancak 2002'de partinin oy oranı % 2,49'a düştü, baraj altı ve Meclis dışı kaldı. Fazilet'in, Saadet'in, Erbakan'ın hemen bütün oyları Erdoğan ve AKP'ye gitti! 

Cem Uzan'ın Genç Parti'si, DSP, ANAP, DYP ve kürtçü-bölücü DHP'den fazla oy alarak % 7,24 oy oranını tutturmuş, ancak baraj altı ve Meclis dışı kalmıştır. 

CHP çok kötü performansından dolayı bir önceki seçimde % 8,7 oyla baraj altı kalmış, Meclis'e dahi girememiş, oyları PKK'nın terörist lideri Abdullah Öcalan'ı yurda getirttiğine inanılan DSP'ye ve Ecevit'e gitmişti. 2002 seçiminde % 19,38 oy ile 178 milletvekili çıkardı. Hem kendi oyunu, hem de DSP'nin oylarını aldı... Bundan şu anlaşılıyor: Halk Partisi'nin potansiyel oy oranı 1999'da % 30,26 iken, 2002'de % 20,59'a düşmüştü. 

Bu arada kürtçü-bölücü HDP 1999'da 1.482.196 oy ile % 4,75 oranını tutturmuş, 2002 seçimlerinde hemen bütün kürtçü-bölücülerin birleştiği DEHAP, 1.960.660 oy ile % 6,21 oranına ulaşmıştır. 1999'da diğer kürtçü-bölücü partilerin toplam oyu % 1,07 idi. 2002 seçimlerine gelince bu oran 
% 0,51'e düştü... 1999'da seçime katılmayanlar ve iptal edileni oylar da hesaba katılırsa, HDP'nin gerçek oy oranı % 3,94 olur. 2002 seçiminde ise, DEHAP için % 4,74 bulunur... Öyle yüzde 6'lık, 7'lik oranlar hep şişirmedir. 

1999'da 3 bağımsız Meclis'e girerken, 2002'de 9 bağımsız milletvekili seçimi kazanmıştır. 

Geldik en önemli kısma: Henüz bir kaç aylık bir parti iken, kendisi aday bile olamayan Erdoğan'ın AKP'si 2002 seçiminde 10.808.229 oy ile 363 milletvekili çıkarmıştır. "Geçerli oy" sayısına göre yepılan resmî hesaplamada % 34,28 oranında oy almıştır. Ancak oy vermeyen ve iptal edilen oylar da hesaba katıldığında, gerçek oy oranı % 26,1 olur!.. Yani akıl bâliğ halktan % 73,9'u 2002 senesinde Recep Tayyip Erdoğan'a ve AKP'ye oy vermemiştir! 

2002 seçiminin enteresan bir yönü de, 1946'dan bu yana ikinci kez TBMM'de yalnızca iki partinin temsil edilmesidir. Meclis'e çoğu AKP listesinden 48 kadın girdi. Bir önceki dönemden yalnızca 60 milletvekili tekrar Meclis'i görebildi. 

Seçim sonrasında " Nasıl edelim de, Potamyalı Tayyip'i Meclis'e sokup Başbakan yapalım?" telâşı ortalığı sardı. A.B.D.'nin baskısı, CHP Genel Başkanı Deniz Baykal'ın bu baskıya boyun eyip Anayasa değişikliğine boğun eğmesi sonucu terörden sabıkalı Erdoğan aklandı, Siirt'te seçim alavare dalavere ile iptal edilip yenilendi. 9 Mart 2003'te yalnızca 4 partinin katıldığı seçimler sonucunda,AKP 3 milletvekilliğini de kazandı. Potamyalı Tayyip böylece Meclis'e girdi. Ama girinceye kadar kendini deli danalar gibi Avrupa'dan Amerika'ya, bir oraya, bir buraya attı, durdu! 

 Seçim sonuçları, AB için yırtınan partilerin halk tarafından desteklenmediğini göstermesine rağmen, seçimden başarılı çıkan AKP ve Potamyalı Erdoğan yellim yepelek AB peşinde koşmaya başladı. 

Yine 3 Kasım'da zalim Amerikan güçleri, El Kaide'ye karşı Afganistan dışındaki ilk açık operasyonda, savaş ilan etmemiş oldukları halde Yemen'e yaptıkları füze saldırısında Usame Bin Ladin'in üst düzey bir yardımcısını öldürdüler. Tabii bu onların iddiası!.. Adam sıradan biri olabilir! 

 4 Kasım 2002'de  57. Hükûmet  istifa etti. Yerine 16 Kasım 2002'de  Abdullah Gül Hükûmeti geldi. Recep Tayyip Erdoğan'ın ara seçimlerde milletvekili olmasıyla 14 Mart'ta onun başkanlığında  59. Hükûmet  kuruldu. 

1997 yılında Yahudi Dönmesi Çevik Bir'in başını çektiği, A.B.D.-İsrail güdümlü 28 Şubat darbesi ile yıkılamıyan TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİ, Potamyalı Tayyip Erdoğan başkanlığındaki AKP iktidarı döneminde, 2007 yılından itibaren başlayan yine A.B.D.-İsrail güdümlü  ERGENEKON ,  BALYOZ  gibi düzmece davalarla yıkılmaya çalışılacaktı!.. 

11 Cİ BÖLÜMLE DEVAM EDECEKTİR

http://www.angelfire.com/rnb/atadiyar/ata38f.html



28 ŞUBAT TÜRK SİYASETİNİN ACI VEREN YÜZÜ, ÖNCESİ VE SONRASI,, BÖLÜM 9


28 ŞUBAT  TÜRK SİYASETİNİN  ACI VEREN YÜZÜ, ÖNCESİ VE SONRASI,, BÖLÜM 9


28 ŞUBAT SONRASI TÜRKİYEDE NELER OLDU ? - 1 - vidyo  

https://www.youtube.com/watch?v=bdO06X2EvaU

28 ŞUBAT SONRASI TÜRKİYEDE NELER OLDU ? - 2 - vidyo  

https://www.youtube.com/watch?v=rwEVlYergQY

Ülke içi ülke dışı olaylarla olaylarla devam ediyoruz. 

1 Ocak 2002'de Türk aile hukukunda önemli değişiklikler öngören, Türk Medeni Kanunu ile Türk Medeni Kanunun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanun yürürlüğe girdi. Koca, "evin reisi" olma hakkını kaybetti, evlilik birliğinin yönetiminde kadın ve erkeğe eşit söz hakkı tanındı. Halbuki hiçbir yerde iki baş olmaz. Kadının söz hakkı olur da, erkeğin evin idaresi, geçimi ve korunmasına dayanan otoritesi ortadan kalkarsa, kaos olur, boşanmalar artar. TÜRK ve İslam aile yapısı bozulmuş olur. Bilirsiniz ki, KUR'AN-I KERİM'de : 

- "ERKEKLERİN, BİLİNDİĞİ ÜZRE, KADINLAR ÜZERİNDE HAKLARI OLDUĞU GİBİ, KADINLARIN DA ZEVCLERİ ÜZERİNDE HAKLARI VARDIR! ANCAK ERKEKLER, KADINLARIN ÜSTÜNDE BİR DERECEYE SÂHİPTİRLER!.." (BAKARA SÛRESİ , 228. ÂYET) âyeti vardır. Bu üstünlüğün sebebi de yine KUR'AN-I KERİM'de şöyle açıklanmıştır: 

- "ERKEKLER, KADINLAR ÜZERİNE HÂKİMDİRLER!  ALLAH BÂZI ERKEKLERİ BÂZI KADINLARA ÜSTÜN KILMIŞTIR! ŞU SEBEPLEDİR Kİ, (ERKEKLER GÜÇLÜDÜRLER, ONLARI KORURLAR) BİR DE MALLARINDAN ONLARA İNFAK EDERLER. (YEDİRİR, GİYDİRİRLER) İYİ KADINLAR İTAAT EDENLERDİR!  ALLAH ONLARIN HAKLARINI NASIL KORUDUYSA, ONLAR DA ÖYLECE GAYBI (NÂMUSLARINI, ÂİLE SIRLARINI) KORURLAR!"  (NİSÂ SÛRESİ , 34. ÂYET) 

Yüce ALLAH, " BÂZI ERKEKLERİ, BÂZI KADINLARDAN ÜSTÜN KILDIM," diyor!.. Dikkatle okuyup düşünün!.. "Bütün erkekler, bütün kadınlara üstündür," demiyor!.. Tersten okursak, "Bazı kadınlar bazı erkeklerden üstündür," olur. Bir örnek vermek gerekirse, eski İSRAİL Başbakanı GOLDA MAYER militan, terörist, hatta kaatil bir Yahudi'ydi, ama İsrail'in önde gelen başbakanları arasındadır. Kendinden sonra gelenlerden çok daha başarılı olmuştur!.. Bizde de bir çok hatasına rağmen, TANSU ÇİLLER, gelmiş geçmiş en "erkek" başbakan idi. Neden mi?.. Çünkü bölücülere yardım eden Kürt işadamları ve Mafya liderleri (ŞAVAŞ BULDAN, ÖMER LÜTFÜ TOPAL, İNCİ BABA gibileri) onun zamanında temizlenmiş, dağdaki teröristlere göz açtırılmamıştır. Konuya dönersek, erkek geçim ve koruma sağlama açısından aile reisidir. Haa, bunu sağlayamayan erkekler varsa, onların ailesinde kadın bu görevi üstlenmişse, elbette kadın o ailenin reisidir. Ama hiç bir zaman ikisi de baş olamaz!.. 

Yüce peygamberimiz Hazret-i Muhammed Veda Hutbesi'nde kadınları şöyle korur: 

- "Ey insanlar! Kadınların haklarını gözetmenizi ve bu hususta Allah'tan korkmanızı tavsiye ederim. 
Siz kadınları, Allah'ın emaneti olarak aldınız ve onların namusunu kendinize Allah'ın emriyle helâl kıldınız. 
Sizin kadınlar üzerinde hakkınız, kadınların da sizin üzerinizde hakkı vardır. 
Sizin kadınlar üzerindeki hakkınız; yatağınızı hiç kimseye çiğnetmemeleri, 
hoşlanmadığınız kimseleri izniniz olmadıkça evlerinize almamalarıdır. 
 Kadınların da sizin üzerinizdeki hakları, meşru örf ve âdete göre yiyecek ve giyeceklerini temin etmenizdir." 

Hal böyle iken, aynı "medenî" kanunla "cinsiyet değiştirmeye" , yani transseksuelliğe izin verildi... Allah erkek erkeğe, kadın kadına nikâhtan korusun! 

Yine 1 Ocak'ta 12 Avrupa Birliği üyesi ülke ortak para birimi euro'ya geçtiler. 

2 Ocak'ta Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu, HADEP`in kapatılması ve AK Parti`ye ihtar verilmesi istemiyle Anayasa Mahkemesi`ne başvurdu. 

3 Ocak'ta Ankara`nın ünlü mimarlarından Ahmet Merih Karaaslan (52), Cinnah caddesindeki bürosunda bıçaklanarak öldürüldü. Acaba neden??? Katil zanlıları Hacı Ahmet Yılmaz, Celil Köylü ve İnna Köylü yakalandı. 

7 Ocak'ta Ankara 2 No`lu DGM, Gazeteci Uğur Mumcu başta olmak üzere 22 faili meçhul olayı kapsayan "Umut Operasyonu"na ilişkin davada, Ferhan Özmen, Necdet Yüksel ve Rüştü Aytufan`ı idam cezasına mahkûm etti, 16 sanığa çeşitli hapis cezaları verdi. Davada, 5 sanık beraat etti, 1 sanık da aftan yararlandı. 

9 Ocak'ta Genelkurmay Başkanlığı, Afganistan`daki Uluslararası Güvenlik Yardım Kuvveti`ne (ISAF) Türkiye`nin mevcudu 261 olan bir bölük kadar kuvvetle katılacağını, karargâhta 6 Türk subayının görev yapacağını bildirdi. 

26 Ocak'ta Honduras Devlet Başkanı Carlos Flores Facusse, 40 yıllık aradan sonra Küba ile yeniden diplomatik ilişki kurduklarını açıkladı. Honduras Amerikan etkisi ile Küba'yla ilişkiye giremiyordu. 

31 Ocak'ta Cumhurbaşkanı Sezer, 4743 sayılı "Mali Sektöre Olan Borçların Yeniden Yapılandırılması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun"u onayladı. 

4 Şubat'ta Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Müsteşar Yardımcılığı Özel Kalem Müdürü Mehmet Halit Erbay, aynı odada çalıştığı sekreter arkadaşı Derya Yumak`ı vurduktan sonra intihar etti. MİT, olayın Erbay`ın "geçirdiği bunalım" nedeniyle gerçekleştiğini açıkladı. Herhalde Halit Erbay, Derya'ya sırnaşmış, karşılık görmemişti. Bir erkek bir kadını başka ne sebeple vurur ki? 

6 Şubat'ta Hükümet ortakları ANAP ve MHP arasında tartışmalara neden olan Türk Ceza Kanunu (TCK) ve diğer bazı kanunlarda değişiklik öngören AB Uyum Tasarısı, yasalaştı. Tasarının, Türk Ceza Kanunu`nun (TCK) 159 ve 312. maddelerini yeniden düzenleyen hükümleri MHP`nin ret oyuna karşın kabul edildi. ANAP ve bakanı Mesut Yılmaz Batcı, MHP ve başkanı Bahçeli millîci davranıyordu. Neticede Hıristiyan Batı Avrupa ne dediyse o oldu. Aynı gün Millet Partisi başkanı Osman Bölükbaşı vefat etti. Etibank`ı çeşitli yöntemlerle 480 trilyon 12 milyar lira zarara uğrattıkları iddiasıyla tutuklu olarak yargılanan bankanın eski sahibi Dinç Bilgin ile işadamı Cavit Çağlar ve Mehmet Nail Keçili, tutuksuz yargılanmak üzere tahliye edildi. Gördünüz mü hukuk nasıl işliyor? 

7 Şubat'ta eski Başbakan Yıldırım Akbulut yolsuzlukları, soysuzlukları görüp ANAP'tan istifa etti, sonra DYP'ye girdi. 

8 Şubat'ta Yargıtay 6. Ceza Dairesi, ``Yüksekova Çetesi`` davasında 5 sanık hakkında verilen çeşitli hapis cezalarına ilişkin mahkumiyet kararlarını "eksik inceleme ve soruşturma" gerekçesiyle bozdu. Bu tarz "bozma"lar suçluları kurtarmaya yöneliktir. 

9 Şubat'ta İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek, Avrupa Birliği Komisyonu Ankara Temsilcisi Karen Fogg'un, internetten gizli yazışmalar yaparak, ulusal devleti hedef alan faaliyetler yürüttüğünü bildirdi. Perinçek, e-maillerde yer alan bazı ibareleri açıkladı. Mehmet Ali Birand, Cengiz Çandar, Mehmet Altan (dolayısiyle bütün Altan ailesi), Şahin Alpay, Oral Çalışlar gibilerinin âdeta casus gibi çalıştığı ortaya çıktı. Ayrıca Dışişleri Bakanı dönme İsmail Cem ile bakanlığın bazı bürokratlarının Fogg ile "sıkı" ilişkiler içinde olduğu anlaşıldı. 

13 Şubat'ta İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi ``Susurluk Davası`` sanıklarından Ali Fevzi Bir ile hakemler ve teknik direktörler arasında "şike çetesi oluşturulduğu" iddiasına ilişkin soruşturma başlattı. Ama bundan da bir sonuç çıkmadı. 

14 Şubat'ta Milli Savunma Bakanlığı`nda Kalite Bölge Başkanı olan Albay Feridun Cengiz Seçkin, "rüşvet aldığı ve görevini kötüye kullandığı" gerekçesiyle tutuklandı. 

Yine 14 Şubat'ta Afganistan Sivil Havacılık ve Turizm Bakanı Abdülrahman, Hacca giden bir uçağın gecikmesi üzerine kızan hacılar tarafından Kabil havaalanında öldürüldü. 

18 Şubat'ta Başbakanlık önünde geçen yıl yapılan yazar kasa ve tankerli iki eylemin ardından, bu kez de taksi şoförü İbrahim Haluk Erenler, kredi kartı borcu olduğu gerekçesiyle aracını yakarak protesto eylemi yaptı. 

Yine 18 Şubat'ta Avrupa Birliği, gözlemcilerinin genel seçimleri serbestçe izlemesine izin vermeyen Zimbabve'ye ekonomik ve diplomatik ambargo koydu... Asıl sebep tabii ki bu değildi. Eskinin sömürge ülkesi Rodezya, Cecil Rhodes adlı petrol zengini koca ülkeyi satın almış, İngiltere'den gelen göçmenlere tahsis etmiş, yerli zenci halkı da köle gibi kullanmıştı. 1965 yılında beyaz azınlık bağımsızlık ilan ederek İngiltere'den koptu. 1980'de bağımsız olan Zimbabve'de bir süre sonra Robert Mugabe başkan olmuş, beyazların topraklarına zencilerin elkoymasına ses çıkarmamış, ülkeyi hızla kalkındırmıştır. Zalim, sömürgeci beyaz Avrupalı'nın hazmedemediği budur. Uyguladığı ambargolarla Zimbabve ekonomisi zor duruma sokmuş, enfilasyon yüzde bir milyona kadar çıkmıştır. 

19 Şubat'ta "idamın kaldırılması" tartışmaları sürerken, Ana muhalefet Partisi DYP`nin Genel Başkanı Tansu Çiller, önce Abdullah Öcalan ile ilgili dosyanın gereğinin yapılmasını (herifin asılmasını) , ardından idam cezasının kaldırılmasını önerdi. MHP de Anayasa değişikliği olmadan idamın kaldırılamıyacağını öne sürdü. 

Yine 19 Şubat'ta Afganistan`da Taliban güçlerine katılan, ABD uçaklarının bombardımanını Taliban`ın Bağram Kampı`nda yaşayan Aytaç Polat adlı Türk, Ankara`da yakalandı. Polat, ifadesinde Türkiye`de faaliyet gösteren Selefî örgütüne mensup olduğunu söyledi. 

20 Şubat'ta Mısır'da Kahire-Luksor yolcu treninde çıkan yangında 360 kişi öldü. 

23 Şubat'ta MHP Genel Başkanı, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Devlet Bahçeli, "PKK`nın hızla siyasallaşma sürecine girdiğini, bu devam ederken idam cezasının kaldırılmasının gündeme gelmesini doğru bulmadıklarını" yineledi. Yani o günlerde de PKK bugünlerdeki (2013) politikasını yürütüyordu. 

25 Şubat 2002'de evine gelen elektrik faturasını gören Kemal Derviş "Bu faturalar herkese böyle mi geliyor? Bu millet buna rağmen isyan etmiyor ha?... Türkiye de isyan çıkmayacağına inandım" dedi... Demek ki, başka ülkelerde böyle bir ekonomik kriz olsa, hükûmet halka bu kadar yüklense ayaklanma oluyormuş!.. 

27 Şubat'ta "Şike çetesi" soruşturması kapsamında Kadıköy Cumhuriyet Savcılığı`nca sorgulanan hakem Sadık İlhan, sevkedildiği mahkeme tarafından tutuklandı. 

Yine 27 Şubat'ta Hindistan'da Müslümanların Hindu milliyetçileri taşıyan bir treni ateşe vermesi sonucu 60 kişi öldü... Bu tarz terör müslüman işi değildir. Biz Cami, Kilise, Havra bombalayan, diğer mezhepten müslümanlara saldıran "müslüman terörist" sanılan kişilerin aslında İngiliz, İsrail ve Amerikan ajanı olduklarına, onlar tarafından kandırılmış cahil müslümanlar olduğuna inanıyoruz. İngiltere ve İsrail müslümanları ve yerli halkı birbirine düşürmek için böyle eylemleri çok sık yaparlar. 

3 Mart'ta Hindistan'ın Gucarat eyaletinde Hindularla Müslümanlar arasında çıkan çatışmalarda çoğunluğu Müslüman 485 kişi öldü. 

4 Mart'ta ılımlı Arnavut lider İbrahim Rugova, Kosova'nın ilk devlet başkanı seçildi. O başkan seçildi de, Kosova Hıristiyan Batılılar'dan yakasını kurtaramadı. Hâlâ onların denetiminde. 

6 Mart'ta İstanbul`da 4 banka, Levent ve Kadıköy semtlerinde 2 saat arayla 2 banka soygunu meydana geldi. İş Bankası 4. Levent Şubesi`ndeki soygun, silahlı 4 kişi tarafından gerçekleştirildi ve soyguncular veznede bulunan 40 milyar lira ile 10 bin doları alarak kaçtılar. Kazasker Finansbank Şubesi`ni soymak isteyen 2 kişi ise güvenlik görevlisi Engin Bozkurt tarafından engellendi. Bozkurt`un müdahalesi sonucunda soygunculardan Mustafa Muratoğlu olay yerinde, Suat Durmuş da tedavi için kaldırıldığı SSK Göztepe Hastanesi`nde hayatını kaybetti. Güvenlik görevlisi daha sonra "adam öldürmek"ten tutuklandı! 8 yıl hapsi istendi!.. Bizim kanunlarımız bir tuhaftır. Evinize hırsız girse, silahı olsa, sizi vurusa 3-5 yıl sonra çıkar!.. Siz onu vursanız, "kaatil" diye yargılarlar, imanınızı gevretirler!.. Güvenlikçiler, polisler, askerler de aynı ithamla karşılaşırlar. Halbuki dünyanın hiç bir ülkesinde silahlıya karşı kendini savunma, hele kendi evinde savunma böyle bir suçlamaya yol açmaz! 

Yine 6 Mart'ta Adana`da terör örgütü Hizbullah`a ait hücre evine operasyon düzenlendi. Operasyonda evde bulunan ve birinin örgütün üst düzey yöneticisi, diğerinin "askeri kanat" sorumlusu olduğu belirtilen 2 terörist ölü ele geçirildi, 9 polis memuru yaralandı. Aynı gün Ankara 9. Ağır Ceza Mahkemesi, kamuoyunda "Kayıp Trilyon" davası diye bilinen davada, kapatılan RP`nin Genel Başkanı Necmettin Erbakan`ı "evrakta sahtekarlık" suçundan 2 yıl 4 ay hapis cezasına mahkûm etti. 

7 Mart'ta MGK Genel Sekreteri Orgeneral Tuncer Kılınç, Harp Akademileri Komutanlığı`nca düzenlenen "Türkiye`nin Etrafında Barış Kuşağı Nasıl Oluşturulur" konulu sempozyumun "Dünya ve Türkiye" başlıklı oturumunda söz alarak "Türkiye`nin, Rusya Federasyonu ve İran`ı da içine alacak şekilde bir arayışın içinde olmasında fayda buluyorum"   görüşünü dile getirdi. Orgeneral Kılınç`ın sözleri, tartışmalara yol açtı. Halbuki Kılınç haklıydı. Burnumuzun dibinde, ve düşman olduğu takdirde çok zarar göreceğimiz Rusya ve İran ile dost olmaktan daha mantıklı ne olabilir?.. Kaldı ki, Rusya'da 20 milyona yakın Türk, İran'da 27 milyon Azeri Türkü yaşıyor. Onları gözardı edemeyiz. Uzaktaki emperyalist ABD ile yine emperyalist Avrupa Birliği ile işbirliği bizi ancak müslüman ülkelere, mazlum ülkelere hasım yapar. Öyle olmadı mı?.. Afganistan'ın, Irak'ın işgaline destek vermedik mi?.Libya'yı bombalamadık mı?.. Suriye'ye terörist ve silah sokmuyor muyuz? Yazık, yazık!.. Bunların hiç biri Atatürk'ün "Yurtta Sulh, Cihanda Sulh" siyaseti değil!.. Millî siyaset te değil! 

10 Mart'ta İsrail helikopterleri Filistin Devlet Başkanı Yaser Arafat'ın Gazze kentindeki bürosunu tahrip etti. Ertesi gün İsrail Gazze'ye tanklarla girdi ve 17 Filistinli'yi öldürdü. 

 12 Mart'ta Eski Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral Doğan Güreş, aynı yıllarda Jandarma Bölge Asayiş Komutanlığı görevini yürüten emekli Orgeneral Necati Özgen, emekli Korgeneral Hasan Kundakçı ile Emekli Tümgeneral Cumhur Evcil, "Susurluk Davası" kapsamında 6 yıl ağır hapis cezasına çarptırılan MİT eski görevlisi, emekli yarbay ve eski Emniyet Genel Müdürü Danışmanı Korkut Eken`e destek mesajı verdiler. Emekli komutanlar, yaptıkları açıklamada, "Eken`in ülkeye unutulmaz hizmetler verdiğini" ifade ederek "Herşeyi bizim bilgimiz dahilinde yaptı," dediler. Yani "Cesaretiniz varsa, bizi hapse atın," demek istediler. Gerçeken de Korkun Eken ve ekibinin terörün bastırılmasında büyük hizmetleri geçmişti. Ne yazık ki, mason ve dönme generallerin dönemi, yani 28 Şubat süreci Türkler'den ve müslümanlardan intikam alınma dönemi idi. Bu adı geçen generaller ve Osman Pamukoğlu gibi daha niceleri Güneydoğu'da teröre karşı büyük başarılar elde itmişlerdi, ama onlar emekliye sevkedildiler. Tümgenerallikten daha yükseğine çıkamadılar. O yüzden Hilmi Özkök, Yaşar Büyükanıt gibi sünepe generaller ile İlker Başbuğ, Işık Koşaner gibi dönme generaller Kuvvet Komutanı ve Genelkurmay Başkanı oldu!.. Yazık bu millete!.. Yazık bunca şehide!.. 

13 Mart'ta bazı sütübozuk siyasîler, açıklamada "suç unsuru" bulunduğunu belirtirken, eski Jandarma Komutanı emekli Orgeneral Adnan Doğu, emekli Korgeneral Atilla Kurtaran ile eski MİT Müsteşarı emekli Orgeneral Teoman Koman da Eken`in "yanında olduklarını" bildirdiler. Onlar da büyük hizmetler vermişlerdi. 

Yine 13 Mart'ta İstanbul Akbank Gayrettepe Şubesi, silahlı 3 kişi tarafından soyuldu. Soyguncular, güvenlik görevlisi Selamet Taş`a ait tabancayı gasbettikten sonra 60 milyar lira ve 20 bin dolar alarak kaçtılar. 

14 Mart'ta Akbank Gayrettepe Şubesi`nde silahlı soygunu gerçekleştirdiği belirtilen Hikmet Doğramacı ile Murat Bayram, yurtdışına gitmek isterlerken, Kırklareli`nin Babaeski İlçesi`ne bağlı Alpullu Beldesi`nde yakalandılar. 

Yine 14 Mart'ta Sırbistan ve Karadağ, iki tarafa daha fazla özerklik veren ve federasyonun adından Yugoslavya kelimesini çıkaran anlaşmayı imzaladı. Bir adım sonrası Karadağ'ın ayrılması... Böylece Yugoslavya'nın son parçası da Yugoslavya'dan kopacak, Tükiye kadar büyük ülkeden geriye sadece Sırbistan kalacak. 

21 Mart'ta Nevruz kutlamaları, toplantı için izin verilmeyen Mersin`de olaylı geçti. Bir grup ile emniyet güçleri arasında arbede yaşandı. Grubun, polisin "dağılın" uyarısına taş ve sopalarla karşılık vermesi üzerine çıkan olaylarda, 2 gösterici yaşamını yitirdi. Nevruz 'da devriye görevi yapan polis panzerinin üstgeçitten yuvarlanması sonucu ise 2 polis memuru şehit oldu, bir polis memuru ağır yaralandı. 

25 Mart'ta Pakistan'ın kuzeybatısı ve Afganistan'da meydana gelen depremde 1800 kişi öldü, 2000 kişi yaralandı. 

26 Mart'ta "AB`ye Uyum Yasaları" çerçevesinde hazırlanan ve 8 yasada değişiklik yapan 9 maddelik yasa kabul edildi. Siyasi partilere, kapatmanın yanı sıra hazine yardımı kesilme cezası verilmesi, işkence veya kötü muamele sonucu AİHM`in kararlaştırdığı tazminat cezalarının sorumlu personele ödettirilmesi gibi uygulamalar getirildi. Bütün bunlar "15 günde 15 yasa", çıkarma teşebbüsünün bir parçası idi. Yasalar yurt dışında Hıristiyan Batılılar tarafından hazırlanıp "komprime" halde gelmiş, bizim meclis'in buna parmak kaldırması istenmişti. Hükûmet'te Enis Öksüz, Osman Durmuş ve Yaşar Okuyan karşı çıkmış, bu yüzden ancak 8'i çıkabilmişti. 

Çıkarılması için baskı yapılan yasalar şu hususlarda idi: 

- Batılılar'ın isteklerine göre revize edilen Bütçe Kanunu, 
- Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Üst Kurulu’na bankaları kapatma, iflas ettirme yetkisi verilmesi. Bu ise, İcra ve İflas Yasası’nda yapılacak düzenlemeler ile sağlanacaktı. Alacakların tahsiline ilişkin düzenlemenin de bu tasarıya eklenebilecekti. 
- Bankalar Kanunu,... grup içi krediler ve karşılıklar konusunda yapılacak yeni düzenlemeler 
- Merkez Bankası’na özerklik sağlayacak yeni yasa 
- Telekom’un yüzde 51’inin satışına izin 
- İç ve dış borçlanmaya ilişkin yasal yeni yasa 
- Sivil Havacılık Kanunu’nda değişiklik yapılarak bilet fiyatlarının Türk Hava Yolları tarafından belirlenmesi 

Fonların kapatılmasına ilişkin yasa 

Bankalar ile ilgili yasa daha sonraki krizleri önledi. 

27 Mart'ta İsrail'de Netanya'da düzenlenen bir intihar saldırısında 29 İsrailli öldü. 

29 Mart'ta Pendik`deki Akbank Kaynarca Şubesi, 30-35 yaşlarında bir kişi tarafından "oyuncak tabanca" ile soyuldu. Soyguncu, içinde 90 milyar lira bulunan kasadan sadece 24 milyar lira alarak kaçtı. 

Yine 29 Mart'ta gazeteci Uğur Mumcu , Prof. Dr. Ahmet Taner Kışlalı, Prof. Dr. Muammer Aksoy ve Doç. Dr. Bahriye Üçok`un öldürülmesi gibi 22 olayı kapsayan "Umut Operasyonu"na ilişkin 24 sanıklı davanın gerekçeli kararı açıklandı. 

Kararda, olayların arkasında İran`ın olduğuna yönelik ciddi deliller bulunduğu belirtilerek "İran`ın dış politikasında bir araç olan terörizm, mevcut potansiyelden yarlanılarak, bölgede kendine karşı en büyük rakip olarak gördüğü Türkiye`ye karşı sık sık kullanılmıştır" ifadesine yer verildi. Ne kadar "Amerikanvârî" bir değerlendirme değil mi?.. Ne var ki o "ciddi deliller" hiçbir zaman açıklamaya eklenmedi! 

Ve yine 29 Mart'ta İsrail, Filistin Devlet Başkanı Yaser Arafat'ı ''düşman'' ilan etti, tank ve zırhlı personel taşıyıcılarla ablukaya aldığı Ramallah'taki karargâhına hapsetti. Karargâh zaten tahrip olmuştu. 

31 Mart'ta İş Bankası 4. Levent Şubesi soygununa ilişkin, 4`ü bizzat olaya karıştığı belirtilen 9 kişi yakalandı. Tıp doktoru Hakan İnce`nin elebaşılığını yaptığı grubun, bu soygundan 4 ay önce, aynı bankanın Afyon`un Bolvadin ilçesindeki şubesini de soydukları bildirildi. Aynı gün Urfa da 2 çete, 13 yaşındaki usta kapkaççı M.Y. yi transfer etmek için otomobil önerdi. Çeteler arasında M.Y. için kavga çıktı, 11 kişi tutuklandı 

2 Nisan'da, SP Genel Başkanı Recai Kutan, Türkiye`nin, saldırganlığa ve işgale son verene kadar İsrail ile ilişkilerini dondurması gerektiğini söyledi. Ancak Başbakan Bülent Ecevit, M-60 tanklarının modernizasyonu için İsrail ile yapılan anlaşmanın iptal edilmesinin söz konusu olmadığını bildirdi. Yani o da 28 Şubat sürecine uydu! Aynı gün Remzi Kuş adlı soyguncu, Burdur`da Türk Ticaret Bankası`nı soymaya çalışırken, bir banka görevlisinin banka dışına çıkıp bağırmaya başlaması üzerine, banka önünden tesadüfen geçen Jandarma Uzman Çavuş Mustafa Çoban tarafından yakalandı. İyi ki, çavuşa "Niye soyguncuyu yakaladın?" diye ceza kesmemişler! 

Yine 2 Nisan'da PKK, birçok Avrupa ülkesinde, yasaklanmasının ardından adını KADEK (Kürdistan Demokrasi ve Özgürlük Kongresi) olarak değiştirdi. Çul değişti ama, eşeklik bâki kaldı. 

3 Nisan'da Turgut Özal işe yaramaz oğlu, Malatya bağımsız milletvekili Ahmet Özal, ANAP`a katıldı. Aynı gün İsrail tankları müslüman bölgesi Batı Şeria'nın en büyük kenti Nablus'a girdi. 

4 Nisan'da Angola hükümeti ve muhalefet örgütü UNITA, 30 yıldan fazla süren içsavaşı sona erdirme yönünde ilk adım olarak ateşkes anlaşması imzaladı. 

8 Nisan'da Lübnan'ın güneyinde Hizbullah gerillaları İsrail mevzilerine yönelik saldırılarına yeniden başladı. İsrail topçu ve roket atışıyla karşılık verdi. 

9 Nisan'da HADEP`in 4. Olağan Kongresi`ndeki konuşmaları nedeniyle eski HADEP Genel Başkanı Ahmet Turan Demir, "ülke bütünlüğü aleyhine propaganda yaptığı" genekçesiyle, TKP Genel Başkanı Aydemir Güler ve TSİP Genel Başkanı Turgut Koçak ise Türk Ceza Kanunu`nun (TCK) 312. maddesine muhalefet ettikleri gerekçesiyle 10`ar ay hapis cezasına mahkum edildiler... Yani "açılım-saçılım-çözüm-bölüm" sürecinde (2013) "bölücülükten vazgeçtik" lâfları palavra!.. Huylu huyundan vazgeçmez!.. Her huyunu icra ettiğinde de aynı cezaya çarptırılması gerek! 

Yine 9 Nisan'da ABD'nin ağır baskısı üzerine İsrail 2 Filistin kasabasından çekildi, ama Batı Şeria'da başka yerleri işgal etti. Cenin'deki şiddetli çatışmalarda 13 İsrail askeri öldü. 

11 Nisan'da Tunus'taEl Gruba Sinagogu 'na tankerle saldırı düzenlendi 21 kişi öldü. 30 kişi yaralandı. İslâm'da mabetlere saldırmak büyük günahtır. Çok açık Kur'an âyetidir. 

- "EĞER ALLAH İNSANLARIN BİR KISMININ ZARARINI DİĞER BİR KISMI İLE SAVMASAYDI, MANASTIRLAR, KİLİSELER, HAVRALAR, 
VE ALLAH'IN ADININ ÇOKÇA ANILDIĞI MESCİTLER YIKILIR GİDERDİ!" (HAC SÛRESİ , 40. ÂYET) 

Gerçek müslüman mabedlere saldırmaz!.. 

12 Nisan'da Kadıköy`deki Finansbank şubesini soymaya kalkışan petrol mühendisi Mustafa Muratoğlu ve marangoz Suat Durmuş`u soygun sırasında vuran bankanın güvenlik görevlisi Engin Bozkurt, tahliye edildi. Nihayet!.. 

15 Nisan'da bürokratlara ve müteahhitlere tekerlekli sandalye resmi gönderip "haracımı ver yoksa bunlarda sürünürsün" diye tehdit eden 6 kişilik bir çete yakalandı. Çete üyelerinin kendilerine haraç vermeyen Ankara Büyükşehir Belediyesi Satınalma Daire Başkanı Orhan Ekinci`yi ayaklarından vurdurduğu belirlendi... Bu gibilerinin malına mülküne "kaynağı belirsiz" diye el konmadıkça, bunlar hapishaneden işleri idare eder, çıkınca da kaldıkları yerden devam ederler!.. Hırlıdan , belâlıdan kurtulmanın tek yolu onu dımdızlak bırakmaktır. Parası olmayınca adam tutamaz. Adamı olmayınca kafa tutamaz!.. 

Yine 12 Nisan'da ABD'nin uşağı generallerin emrindeki ordu darbe yaptı. Venezüella Devlet Başkanı Hugo Chavez ordunun baskısı ile istifa etti. Bilinmeyen bir yere götürülürken halk ayaklandı, sarayı kuşattı. Darbeci hain generaller tükürdüklerini yalayıp iki gün sonra Chaves'i serbest bıraktılar. Bu olay sarayda bulunan gazeteciler tarafından bir belgesel halinde kaydedildi. 

14 Nisan'da Xanana Gusmao, Doğu Timor'da yapılan ilk devlet başkanlığı seçimini kazandı. Doğu Timor, Batı Timor'la birlikte Endonezya'nın bir parçası iken karasularındaki petrol yatakları yüzünden Hıristiyan nüfusu kışkırtılmış ve Endonezya'dan koparılmıştır. Ayrılmanın hemen ardından Avustralya petrol şirketleri ülkenin üzerine çökmüş, 1,5 milyon nüfuslu halkını sömürmeye başlamıştır. 

15 Nisan'da 166 yolcu bulunan bir Çin yolcu uçağı Güney Kore'de dağa çarptı, 126 kişi öldü. 

16 Nisan'da AK Parti Merkez Disiplin Kurulu, Genel Başkan Tayyip Erdoğan ve partiye yönelik eleştirilerde bulunan kurucu üye Mehmet Gazioğlu`nun 1 yıl süreyle geçici ihracına karar verdi... Adam o tarihten itibaren partiyi avucuna almış! 

17 Nisan'da Erdoğan`ın 1992 yılında Rize`de yaptığı ve bir özel kanal tarafından yayınlanan kasetiyle ilgili Ankara ve Erzurum DGM Başsavcılıkları ve Rize Cumhuriyet Savcılığı soruşturma başlattı. Erdoğan, kasetle ilgili olarak, "O günkü konuşmalarımızda belki kelime itibarıyla dozu yüksek ifadeler olabilir. Bugün biz çok farklı bir yelpaze açmış durumdayız" dedi. Zaten "Millî Görüş gömleğini çıkarttık," demişti de, "Amerikan kovboy şapkası ile Avrupa Katolik cübbesi giydik," dememişti. Ama İtalya'da "Katolik nikâhı kıyalım," dedi.... Erdoğan daha sonra nice sözünün aksini dedi, bir bilseniz!.. 

18 Nisan'da Yargıtay, Egebank`ın eski sahibi ve işadamı Yahya Murat Demirel`in, şirketlerine Halk Bankası`ndan usulsüz kredi verildiği gerekçesiyle yargılandığı davada verilen beraat kararını bozdu. Herif paçayı kurtarcakken ensesine TÜRK Adaleti bindi. Aynı gün Yargıtay , "Salih Mirzabeyoğlu" olarak tanınan yasadışı İBDA/C örgütü elebaşı Salih İzzet Erdiş`e, "Anayasal düzeni silah zoruyla değiştirmeye kalkışmak" suçundan verilen idam cezasını tasdik etti. 

Yine 18 Nisan'da bir Amerikan F-16 pilotu Afganistan'da yanlışlıkla Kanada askerlerini bombaladı, 4 asker öldü, 8 asker yaralandı. Eski Afganistan Kralı Zahir Şah, 29 yıllık sürgünden sonra ülkesine geri döndü. Amerikalılar'ın bir amacı da ülkede krallık ilan etmek, böylece tek kişiyi avuçlarına alarak ülkeyi istedikleri gibi idare etmekti... Aynı gün Çeçenistan'ın başkenti Grozni'de polis merkezinden birkaç metre uzakta polis konvoyuna ateş açıldı, 21 polis öldürüldü. 

21 Nisan'da Filipinlerde radikal İslamcıların düzenlediği sanılan bir dizi bombalı saldırıda, 15 kişi öldü, 71 kişi yaralandı. 

29 Nisan'da Bakanlar Kurulu, Afganistan`daki Uluslararası Güvenlik Destek Gücü`nün komutanlığının 6 aylık süre için Türkiye tarafından üstlenilmesini kararlaştırdı. Amerika'nın işgal ettiği ülkede bizim komutanlığımızın sözü ne kadar geçer, o belli olmadı! 30 Nisan'da Yargıtay , Karapınar Asliye Ceza Mahkemesi`nin, yakıt tankı tasarımları hatalı olduğu gerekçesiyle 1995, 1996, 1997 ve 1998 model O 403 marka Mercedes otobüslerin toplatılmasına ilişkin kararını bozdu. Bozuk arabalar tekrar servise kondu. 

1 Mayıs'ta Galatasaray ile Leeds United takımları arasındaki futbol maçı öncesinde 2 İngiliz taraftarın ölümüyle sonuçlanan olaylara ilişkin davada, sanık Ali Ümit Demir 15 yıl ağır hapis, 6 sanık da 3 ay 20`şer gün hapis cezasına çarptırıldı. Olay çıkaran İngilizler'e dokunan olmadı! 

Yine 1 Mayıs'ta İsrail askerleri Yaser Arafat'ın Ramallah'taki karargâhının çevresindeki kuşatmayı kaldırdı. 

4 Mayıs'ta Başbakan Ecevit, Başkent Üniversitesi Hastanesi`ne kaldırıldı. Aynı gün Mustafa Yıldırım adlı kişi Kaleşnikof marka uzun namlulu silahıyla The Marmara Oteli`nde yabancıların da aralarında bulunduğu 13 kişiyi rehin aldı. Yıldırım, "Çeçen halkının sesini dünyaya duyurmak amacıyla" eylemi gerçekleştirdiğini söyledi. 

5 Mayıs'ta Başbakan Ecevit, taburcu edildi. Prof. Dr. Turgut Zileli, Başbakan`ın rahatsızlığının, "basit bir bağırsak enfeksiyonu" olduğunu açıkladı. Ancak yaptığı konuşmalar Ecevit'in bunadığını gösterir nitelikte idi. 

6 Mayıs'ta kendini "mesih" ilan eden Hasan Mezarcı ile, uluslararası uyuşturucu kaçakçısı "Sarı Avni" lâkaplı Yaşar Avni Musullulu tahliye oldu. Mezarcı'yı anladık ta, Allah'ın garibanı, yeri hapishane değil, tımarhane... Zehirci Avni niye çıktı anlamadık!.. Servetine el konmadığı için gene etrafına adam toplacak, gene gençleri zehirleyecek! 

7 Mayıs'ta Myanmar muhalefet lideri bayan Aung San Suu Kyi, 19 aylık ev hapsinden serbest bırakıldı. Myanmar ABD sultasını kabul etmeyen ülkelerdendir. Eski adıyla Burma sömürgesidir. Muhalefet liderleri de hernedense hep Batı'nın seçtiği kişilerdir. Myanmar'ın bizi ilgilendiren yönü barışçı bilinen Budistler'in ve polislerin müslümanlara saldırıp öldürmeleri, evlerini tahrip etmeleridir. 

7 Mayıs'ta Çin yolcu uçağı Çin'in kuzeydoğu kıyıları açıklarında denize çakıldı, uçaktaki 112 kişiden kurtulan olmadı. Bir ay içinde bu ikinci... Kaza mı, sabotaj mı? 

8 Mayıs'ta muhalefetteki DYP ve SP, hükümetin yoluna devam etme kabiliyeti kalmadığını ifade ederek, Ecevit`in Başbakanlık`ı bırakması, vakit geçirilmeden bir seçim hükümeti kurulması gerektiğini savundular. Aadama açıkça "bunadın" diyemediler! 

9 Mayıs'ta sinema sanatçısı Kadir İnanır, manken Buket Saygı`ya telefon mesajıyla tacizde bulunduğu gerekçesiyle 5 ay hapis cezasına çarptırıldı. Hapis cezası 400 milyon para cezasına çevrildi. 

10 Mayıs'ta Devlet Bakanı Dönme Kemal Derviş, ekonomik program açısından siyasal belirsizliğin devam etmesinin kötü olduğunu belirterek, seçim tarihinin ilan edilmesi gerektiğini söyledi. O da "Ecevit bunadı" diye düşünenlerdendi. 

Yine 10 Mayıs'ta İsrail'de Beytüllahim'deki Milad kilisesine sığınmış olan silahlı Filistinliler ve kiliseyi saran İsrail askerleri arasındaki gerginlik, 39 gün sonra 13 militanın Avrupa'ya sürgüne gönderilmesi, 26'sının ise serbest bırakılarak Gazze Şeridi'ne gönderilmesi ile son buldu. Aynı gün Küba'da 11 bin 20 kişinin imzaladığı, ve rejimde köklü değişiklikler yapılması amacıyla referandum düzenlenmesini isteyen dilekçe Meclise verildi. Dilekçe eylemi, 43 yıllık Fidel Castro yönetiminin tarihinde benzeri olmayan bir "meydan okuma" olarak nitelendi. 

15 Mayıs'ta Başbakan Ecevit, evde "sırtını duvara çarptığını" ifade ederek, bu nedenle rahatsızlığının devam ettiğini belirtti. Artık doğru dürüst yürüyemiyordu bile! DYP Genel Başkanı Çiller, Türkiye`yi hemen seçime götürmek üzere bir azınlık hükümetine talip olduklarını söyledi. 

 16 Mayıs'ta ABD`nin Ankara Büyükelçiliği Basın Müsteşarı Jess Baily, Büyükelçi Robert Pearson`ın, Devlet Bakanı Dönme Kemal Derviş ile görüşmesinde "Başbakan Ecevit`in gelecek hafta Cumartesi günü istifa edeceğini" söylediği yolundaki iddiaları yalanladı. Acaba bu iddialar "istifa etsin" diye mi çıkarıldı? 

17 Mayıs'ta taburcu edildikten sonra evinde 12 gün kalan Başbakan Ecevit, doktorların önerisi üzerine tekrar Başkent Üniversitesi Hastanesi'nde tedavi altına alındı. Başkent Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mehmet Haberal, "Ecevit`in sol dokuzuncu kaburgasında travmatik kırık ve yumuşak doku zedelenmesinin yanı sıra sol bacağında başlangıç safhasında tromboflebit (kirli damar iltihabı) saptandığını" belirtti. Beyninde hasar var mı, yok mu, söylemedi. Ecevit`in, 23-25 Mayıs 2002 tarihlerini kapsayan Pakistan ve Afganistan seyahatleri ile Mayıs ayı sonunda Türkiye`ye gelmesi planlanan Suriye ve Hindistan başbakanlarının ziyaretleri ertelendi. 

18 Mayıs'ta hayatında abdest almamış, namaz kılmamış bazı kadınların cenazelerde ön safa geçip namaz kılma taklidi yapması üzerine, Diyanet İşleri Başkanlığ bir bildirge ile, "kadınların cenaze namazında saf tutmasına, cuma ve bayram namazına katılmasına" cevaz verdi. Zaten "kılamazlar" diye bir hüküm poktu ki!.. Ancak öyle öne geçmek, araya girmek elbette olmaz! 

20 Mayıs'ta Başkent Üniversitesi Hastanesi`nin açıklamasında, Başbakan Ecevit`in çalışmalarını koltuğa oturarak sürdürdüğü belirtilerek, `"Sayın Başbakanımız yarı mobilize edilmiştir" denildi. Yani "daha yürüyemiyor, tekerlikli sandalyede" dendi. DYP Lideri Çiller, Ecevit`in tam teşekküllü bir hastanede muayene olarak "iş yapabilir veya yapamaz" raporu alması gerektiğini savundu. Sağlık Bakanı Osman Durmuş, Ecevit`in hastalığının kamufle edildiğini ileri sürdü. 

Yine 20 Mayıs'ta Doğu Timor bağımsızlığını kazanarak, dünyanın en yeni devleti oldu. Bağımsız olmadan devlet başkanı seçmiş ilk ülke herhalde Doğu Timor idi. 

21 Mayıs'ta Koalisyonu Liderler Zirvesi, Başbakan Ecevit`in tedavi gördüğü Başkent Üniversitesi Hastanesi`nde yapıldı. Toplantıdan sonra yapılan açıklamada, "57. Cumhuriyet Hükümeti, uyum içerisinde çalışmalarını sürdürmektedir. Hükümeti oluşturan siyasi partiler olarak, erken seçim düşünülmemektedir," denildi. Normal seçim tarihi 2004 yılı idi. Başkent Üniversitesi Hastanesi`nin açıklamasında, Ecevit`in hastane içinde "tam mobilizasyonun" uygun görüldüğü bildirildi. 

22 Mayıs'ta muhlefetteki SP, DYP ve AKP, Ecevit`in başbakanlık görevini yerine getiremediğini savunarak, bu görevi bırakması ve bir seçim hükümeti kurulması gerektiğini dile getirirken, Başbakan Yardımcısı Bahçeli, "Başbakan`ın sağlık durumunun hükümet etmeyi ksatacak boyutlarda olmadığı anlaşılmaktadır," dedi. Yani bir gün sonra Hükûmet içinde çatlak belirdi. 

Aynı gün Cumhurbaşkanı Sezer, daha önce iade ettiği, ancak TBMM`de aynen kabul edilen 4758 sayılı Şartla Salıverilme Yasası`nı onayladı. Böylece Ecevit giderayak Rahşah Affı'nı çıkarmış oldu! Sezer Anayasa Mahkemesi'ne başvurduysa da işe yaramadı. 

10 CU  BÖLÜMLE DEVAM EDECEKTİR,



....