Soner Yalçın etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Soner Yalçın etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

2 Aralık 2018 Pazar

Çetenin Kilidi 4 İsim


“Çetenin Kilidi 4 İsim”

Müyesser Yıldız

Ergenekon operasyonları sırasında İstanbul Emniyeti’nde CIA ajanlarını gördü, hayatı değişti. 4.5 yıldır hapiste. “Devlette bir çete var”  diye bağırıp, Genelkurmay Başkanlığı’nı uyaran ilk isim olan emekli Gazi Üsteğmen, Avukat Serdar Öztürk’e göre, “Sahte belgelerle kumpas projelerini yürütenlerin”  başında 4 kişi var ve bunların “ruh sağlığı” kesinlikle yerinde değil. Cemaat için,“ABD’nin emrinde köle yapılanması”  diyen Öztürk, CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nu da, “Tüm bu cinayetlerin faili, katillerle nasıl anlaşırsın. CHP bu işin altında kalır" sözleriyle eleştiriyor.

Öztürk’ü hep Silivri’de Ergenekon duruşmalarında görüyordum. Haberlerini alsam da 5 Ağustos’ta karar verildikten sonra bir daha görme şansım olmadı. Öztürk çocuklarından dolayı 2 ay önce Sincan Cezaevi’ne naklini istedi. Ve artık onun 3 kişilik ziyaretçi listesinde ben de varım.

İlk kez dün ziyaretine gittim. Silivri’den farklı olarak göz taraması değil, parmak iziyle giriliyor. Sincan F tipi ya, kapalı görüşlerin yapıldığı camlı bölmelerin önünde ayrıca demir parmaklıklar varmış, bunlar o gün kaldırılmış. Camın bu tarafındaki ailelerin, “Sevdiklerimizi daha iyi, daha net görebileceğiz”  sevincini görmeliydiniz!..

Serdar Öztürk tam saat 11.00'de camın arkasıydı. “Hoşgeldin Müyesser abla” diyerek telefonu kaptı. Küçük oğlu Berke’nin zamanını çalacağım için çok huzursuzdum. O yüzden hızlı hızlı konuştuk. Sesinde, son gelişmelerin mutluluğu hissediliyordu. Kolay mı, 4.5 yıldır “Çete var!..”  diye bağıran oydu. Nihayet devletin en tepesinin de itiraf ettiğini görüyordu.

“Benim tarihe kayıt düşmek için verdiğim dilekçeleri incelesinler, tüm isimler, deliller orada var” dedikten sonra, “kumpasın” başındaki 4 isimden bahsetti. Hakkında açılan o kadar çok dava var ki, yeni davalarla boğuşmaması için onun açık açık söylediği bu isimlerden baş harfleriyle söz edeceğim. İşte Öztürk’ün o iddiaları:

“Tüm projeyi yürüten R.G., A.F.Y., M.E. ve A.P.’dir. Maalesef bunlar ruh sağlığı yerinde olmayan insanlar. R.A’ya saldırıyorlar, ama onun kapasitesi bu işlere yetmez. 2006’da AB’ye terör kursu adı altında bunlardan hangisi gitmiş, ABD askerleri tarafından nasıl eğitilmiş onu araştırsınlar. Acilen yapılacak işlerden birisi de HSYK dahil, özel yetkili mahkemelerin kaldırılmasıdır.”

GEMİYİ BATIRMAYA ÇALIŞIYORLAR

Cezaevinde, “AKP ve Gülen’i Kurtarma Planı”  isimli koca bir kitap yazan Serdar Öztürk, şimdi Erdoğan-Cemaat savaşına nasıl bakıyor? Şunları söyledi:
“Bu işler tarihte hep böyle oldu. Birbirlerine düşmesi kaçınılmazdı. Ancak karşımızda bir legal, bir de illegal bir yapı var. AKP gelir gider, ama tehlikeli olan illegal yapılardır. Erdoğan’ı anlıyorum; İktidar olabilmek için bunlara yol vermek zorundaydı. Ama ne kadar tehlikeli olduklarını gördü. Cemaat tam bir köle yapılanmasıdır. Hem kendi içinde, hem ABD karşısında. ABD ne derse, onu yapmak zorundadır. Bu ekip bir yandan gemiyi batırmaya çalışıyor, bir yandan da ‘kaptan kasayı soyuyor’ diye bağırıyor. Kaptan değiştirilir, ama gemi batarsa, yapacak birşey kalmaz. Asker olarak şöyle düşünüyorum; Tankla, bir de piyade tüfeğiyle saldırıya uğruyorsunuz. Hangisi daha tehlikeli, en önce hangisini yok etmeli? Elbette tankı.”

Serdar Öztürk’ün, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na da ağır eleştirileri oldu. Önce Gazeteci Soner Yalçın’ın, “Gelen yeni bir koalisyon hükümeti mi? Gül+Gülen ve CHP!.. CHP, ‘Gestapo’ ile örtülü bir işbirliği yapabilir mi? Tarih affeder mi?” tespitlerinin çok haklı ve doğru olduğunu belirtti, ardından ekledi:
“Yaşanan tüm cinayetlerin failleri, katilleriyle nasıl anlaşırsınız? Kur’an-ı Kerim’e göre, kafire hizmet eden kafirdir. Kılıçdaroğlu bu işin altında kalır.”

KÖPEK KULÜBESİNDEN HABERLER

Gelelim Serdar Öztürk’ün sağlık durumuna... Güneydoğu Gazisi olduğunu, vücudunun yarısında şarapnel parçaları bulunduğunu, Silivri’de ölümcül “uyku apnesi”ne yakalandığını, özel tedavi görmesi gerektiğini, nihai testler için Haziran 2014’e gün verildiği, Silivri’den getirdiği spor aletleri, hatta tartısına el konulduğunu biliyorsunuz. Sincan L tipine naklinin “terörist” olduğu gerekçesiyle reddedildiğini ve GATA’ya sevki için uğraştığını da...

Peki son durumu ne? Annesi Başak Öztürk üzülse bile, bir Gazimizin gördüğü muameleyi gözler önüne sermek için anlatmam gerektiğini düşünüyorum. İşte kendi ağzından sağlık durumu:

“Silivri’de zorla da olsa yürümeye çalışıyor, diyet yapıyordum. 2 ayda 15 kilo vermiştim. Ama burası bir köpek kulübesi kadar. Hareket edemiyorum, yeniden 8-10 kilo aldım. Kilo almam demek, şeker hastasına şeker verilmesi gibi birşey. Nefes alamıyorum. Yemek yemiyorum. Sadece domates, peynir yiyerek kiloyu engellemeye çalışıyorum.”

Görüşte ilk sorum, “Sincan’a alıştın mı?” olmuş, o da “Cezaevine alışmak mı? Asla!..” demişti.

“Köpek kulübesinde” bir Gazi... Bizim de alışmamamız, kabul etmememiz, o ve diğerleri için daha çok şeyler yapmamız gerekmiyor mu?

Serdar Öztürk’ün tanıyan, tanımayan herkese teşekkürleri ve selamları var.
Silivri, Hasdal, Hadımköy, Maltepe, Sincan, Mamak ve Şirinyer’e kucak dolusu sevgiler…

***

9 Mart 2017 Perşembe

İlk Seks Kaseti

İlk Seks Kaseti


Soner Yalçın


Başbakan Erdoğan-Fethullah Gülen kavgasında konu Seks Kasetlerine de geldi:
Erdoğan isim vermeden Fethullah Gülen’i kastederek; “Bir taraftan Kuran, Allah, Peygamber diyeceksin; Ama adın kasetlerle komplolarla anılacak” diye konuştu.

Fethullah Gülen’in resmi web sitesi Başbakan Erdoğan’a İslam’dan referanslar gösterip çok uzun bir yanıt vererek, iddiaları reddetti.

Peki…

İlk seks kaseti ne zaman ortaya çıktı?
Anımsıyor musunuz?
Kasetteki görüntüde bir savcı vardı!
Önemli bir davanın savcısıydı…
Ama önce dava konusuna bakalım:

“ Adliye’ye Mülkiye’ye Sızarak ”

Tarih: 18 Haziran 1999

Atv televizyonu Fethullah Gülen’in çeşitli yerlerdeki ev sohbetlerinden oluşan kaset yayınladı. Şöyle diyordu:

- Arkadaşlarımızın mevcudiyeti İslami geleceğimiz adına bu işin garantisidir. Bu açıdan Adliye, Mülkiye veya başka bir hayati müessesede, bizim arkadaşlarımızın mevcudiyeti öyle ferdi mevcudiyetler şeklinde ele alınıp, öyle değerlendirilmemelidir. Yani bunlar gelecek adına bizim o ünitelerde garantimizdir. Bizim varlığımızın bunlar nabzıdır.

- İstikbalde yürümek için sistemin püf noktalarını keşfedin. Bu sistem içinde arkadaşlarımız istikbale yürüyeceklerdir. İster Adliye’de ister Mülkiye’de arkadaşlarımızın gittikleri yerlerde daha rahat iş yapmaları, tutulmaları; kaymakam ise vali olmaları; sıradan bir hakim iseler tekdir olunan bir hakim olmaları.
- Fuzuli kahramanlık yerine ele geçirmeyi tercih edelim. Bu nedenle Mülkiye ve Adliye’de çalışan arkadaşlarımız için bu çok önemlidir.
- İster Mülkiye’de ister Adliye’de ister diğer sahalarda böyle bir münasebetle bahsetmiştim. Arkadaşlarımızın mevcudiyeti İslami geleceğimiz adına o işin garantisidir. Yani bu açıdan, Adliye’de Mülkiye’de hayati müesseselerde bizim arkadaşlarımızın mevcudiyeti böyle bir mevcudiyetler gibi ele alınıp öyle değerlendirilmemelidir. Yani gelecek adına bizim o ünitelerde garantilerimizdir.

“ Devlete Alternatif Sistem ”

Tarih: 11 Ağustos 2000

Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi (DGM) Savcısı Nuh Mete Yüksel; bir yılı aşkın yaptığı soruşturmayı tamamladı (1999/420 hz. Numaralı 2000/192 Esas 2000/141 İd. numaralı); ve yukarıdaki sözleri ifade eden Fethullah Gülen hakkında yasadışı örgüt kurmak ve yönetmekten iddianame hazırladı.
Gülen bu iddianameden önce 19 Mart 1999’da ABD’ye gitmiş ve dönmemişti.
Nuh Mete Yüksel, bu nedenle Gülen hakkında gıyaben tutukluluk kararı çıkarılması için başvurdu. Ankara 2 No’lu DGM heyeti Gülen’in gıyaben tutuklanmasına karar verdi.
Gülen’in avukatları 16 Ağustos’ta İstanbul 2 No’lu DGM’ye itiraz ettiler. Ankara DGM’nin kararını İstanbul DGM 28 Ağustos’ta bozdu.
Üç gün sonra…
Savcı Nuh Mete Yüksel’in iddianamesini Ankara 2 No’lu DGM kabul etti ve dava açıldı (Esas No 2000/124).

İlk etapta devlete karşı savaş vererek hedeflere ulaşmanın yıpratıcı olacağını teşhis eden sanığın; mevcut sistemi yıkma yerine devlet modeline uygun bir örgütlenme ile devlete alternatif bir sistem kurmayı hedeflediği; bu nedenle tüm devlet organlarında, yerel yönetimlerde, sivil sektörde örgütlendiği; ileride devlet yönetimini kontrol altına alabilmek için kısa vadede tüm kadrolara yandaşlarının getirilmesi veya bu kadroları işgal edenlerin kendine bağlanmasını hedeflediği…
“Gülen tutuklanmalıdır”

Tarih:16 Ekim 2000.

İlk duruşma yapıldı.

Nuh Mete Yüksel, Fethullah Gülen’in tutuklanmasını istedi.

4 Aralık 2000 tarihli duruşmada; 29 Ocak 2001 tarihli duruşmada; 28 Mart 2001 tarihli duruşmada; 21 Mayıs 2001 tarihli duruşmada; 16 Temmuz 2001 tarihli duruşmada; 17 Eylül 2001 tarihli duruşmada; 6 Kasım 2001 tarihli duruşmada; 12 Kasım 20001 tarihli duruşmada; 26 Aralık 2001 tarihli duruşmada; 11 Mart 2002 tarihli duruşmada; 6 Mayıs 2002 tarihli duruşmada savcı Nuh Mete Yüksel hep Gülen’in tutuklanmasını talep etti.

Savcı Nuh Mete Yüksel her duruşmaya “ Emniyet’te Fettullah Gülen Örgütlenmesi ” konusunda rapor hazırlayan müfettişleri ya da polisleri (Cevdet Saral, Osman Ak, Zafer Aktaş vs.) tanık olarak çağırdı.
Bir sonraki duruşmada tanık olarak dönemin Terörle Mücadele Şube Müdürü Cavit Çevik ile yazar Ergün Poyraz’ın dinlenmesini talep etmişti ki…
Bir sonraki duruşmaya, Emniyet Genel Müdürlüğü’nde halen sürdürülen Fethullah Gülen soruşturması dosyasını getireceğini söylemişti ki…

Polis “ Tesadüfen ” buldu,

Tarih: 3 Haziran 2002

Ankara’da kritik Fethullah Gülen duruşması beklenirken; İstanbul’da Terörle Mücadele Şubesi polisleri bir dernekte aramaya yaparken seks kaseti “buldu.
Bu; Türkiye’nin ileride sıkça göreceği “bulunan” ilk seks kasetiydi.
İstanbul polisinin “bulduğu” seks kasetinde Fethullah Gülen davasına bakan DGM Savcısı Nuh Mete Yüksel’in bir kadınla sevişme görüntüsü vardı.
Ankara’da bir avukatlık bürosunda çekilen 4 dakika 52 saniyelik görüntü tartışma yarattı. Jandarma Genel Komutanlığı Kriminal Laboratuvarı kasedin montaj olduğuna dair rapor verdi. Emniyet Genel Müdürlüğü Kriminal Laboratuvarı ve Adli Tıp görüntüdeki kişinin savcı Nuh Mete Yüksel olduğu sonucuna vardı.
Fethullah Gülen dava duruşmasının yapıldığı, 21 Ekim 2002 günü Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) toplandı; seks kasetini seyretti ve Nuh Mete Yüksel hakkında kararını verdi: Nuh Mete Yüksel DGM savcılığından alındı. Yani ilgili davaya artık katılamayacaktı.
O gün mahkemede; esas hakkındaki mütalaasını hazırlaması için (son görüşünü söylemesi için) dosyanın soruşturmayı pek bilmeyen yeni savcıya verilmesi kararını aldı.

Savcı Nuh Mete Yüksel’e Seks Kaseti tezgahını kimin kurduğu hâlâ bir türlü ortaya çıkarılamadı.

Fethullah Gülen davası ne mi oldu?

Dava Zaman’ın aşımına uğradı!..


***


29 Aralık 2015 Salı

SAHTE ULUSALCILARI & SİYASETÇİLERİ TANIYALIM 6




SAHTE ULUSALCILARI & SİYASETÇİLERİ TANIYALIM 6




Soner Yalçın'ın Arkasında Olmayan Var mı



Ali Özsoy

Güldürmeyin bizi

2000’e Doğru

























2000’e Doğru





























Soner’deki bu Apo sevgisi çok eskilere gidiyor. 
Bu konuda da hocası Perinçek. 
2000’e Doğru dergisi ve Aydınlık gazetesi 80’lerin sonu 1990’ların başında kelimenin tam anlamıyla PKK yayın organı gibi çalışmaktadır. 

“ Gerilla ordu kurdu ”, “ Kürdün ateşle imtihanı ” gibi manşetler… 

Bu sırada Soner Yalçın bu çevrenin en aktif muhabiri ve en “ Belgeli ” istihbarat kaynağıdır. 
2000’e Doğru’nun Ankara Bürosunun şefi Soner’dir. 
O zamanlar yine bol bol imzasız yazılar yazmış Soner. 
1996-2001 yılları arasında Soner’in boşalttığı koltukta Tuncay Güney oturuyordu. İşleri aynı. 
Biri sonra haham oldu, diğeri araştırmacı gazeteci.


Soner Yalçın’ın Masa (Oda) tv’si gecikmeli olarak TÜRKSOLU’yla ilgili bir yazı yayınladı. Yazının girişi çok ilginç... Hikâye yazmışlar. Masa tv’nin kapısına TÜRKSOLU militanları gelmiş ve gazete satmış. Onlar da güya ilk kez TÜRKSOLU’na rastlamışlar. Bu ne biçim bir gazete diye merak etmişler. A, meğersem neymiş? TÜRKSOLU “ırkçıymış”, “karanlıkmış”, “bölücüymüş” bu yüzden “TÜRKSOLU’nun arkasında kim var” diye bir yazı yazmışlar.
Yazı imzasız. Masa tv’de imzasız olan yazılar genellikle polemik yazıları, Ertuğrul Özkök, Aydın Doğan, Perinçek veya Apo övgüleri…
Ancak polemik yazılarına imza bekleriz açıkçası. Çünkü bilindiği gibi eğer imza varsa kaçak dövüşmek zorlaşır. Ama Soner Yalçın gazetecilik mi yapıyor yoksa istihbaratçılık mı belli değil. Bundan olacak Masa tv’deki yazıların yarısı imzasız. İnsanın tabii sorası geliyor. Acaba TÜRKSOLU’yla ilgili bu şablon yazı kapılarına kadar gazetemiz geldiği için mi çıktı? Yoksa Soner Yalçın ile ilgili bir yazımız çıktığı için mi? Çünkü“TÜRKSOLU’nu hiç tanımıyorduk, gördük bir yazalım dedik” iddiası çok komik kaçıyor. Nedeni bizzat Masa tv’nin TÜRKSOLU’nun karalamak için daha önce yayınlar yapmış olması. Bunun yanı sıra İstanbul’da TÜRKSOLU’nun kapısını çalmadığı ev yoktur. Açıkçası Masa tv’nin adresini bilmiyorduk. Öğrenmiş olduk. Yarın öbür gün evine de gelebiliriz. Sakın yanlış bir anlam yükleme. Bölge bölge dolaşıyoruz. Örgütlenme tarzımız bu. Masada komploculuk yapmak sizin işiniz, sokakta devrimcilik bizim. Çaldığımız on binlerce kapının arasında elbette işbirlikçiler de çıkıyor. Ama ne yapalım? O kadar “rahatsızlık” vereceğiz.

Soner arkana bak

TÜRKSOLU’na yönelik yazı zayıf bir yazı olmuş. Polemik gücü düşük. Hatta her şeyden önce polemikten yan çiziyor.
Örneğin Soner kendisine sorduğumuz soruların hiçbirine yanıt vermemiş. Oysa Soner’e, Aydın Doğan’a ve Aydınlıkçılara çok ciddi ithamlarda bulunmuştuk. Soner, bu işler öyle imzasız kaçak yazılarla olmaz. Ringe gel.
İmzasız Soner, konuyu kendinden uzaklara kaçırmış. Kürt meselesine falan getirmiş. Bugüne kadar TÜRKSOLU’na Zaman, Aksiyon, Vakit, Taraf, Radikal ve Hürriyet gazetelerinde saldıran yazıların bir kopyası daha ortaya çıkmış. Biliyoruz işte o yazıyı. Polis şablonu. Bir aralar o kadar abartmışlardı ki, bırakın ortak kelimeleri Radikal gazetesindeki imla hatalarıyla Zaman gazetesindekiler bile birebir aynı çıkıyordu. Polisten aldığınız bültene tashih yapacak kadar bile irade yoktur sizde. Bu son yazı da aynı metin… TÜRKSOLU “Ordu Göreve” demiş, “Kürtten alışveriş yapmayın” demiş, üniversitede Kürtleri dövmüş vesaire…
“Kürtten Alışveriş Yapmayın” lafını ilk uyduran da zaten bu Masa tv’ciler. Bildiğiniz gibi kampanyamızın adı tamı tamına “Alışverişimi Türk’ten Yapıyorum, Param PKK’ya gitmiyor” idi. Ne bir eksik ne bir fazla. Kendini Türk görmeyen rahatsız olabilir. Ama Türk’üm diyeni kökeni ne olursa olsun niye boykot edelim ki? Türkiye’de de Türk yaşar. Yanlış bilmiyorsak. Daha kampanyanın başladığı ilk gün Masa tv’ciler ne hikmetse kampanyanın rozetlerini ve malzemelerini ele geçirmişlerdi. “Kürtten alışveriş yapmayın diyorlar” diye ortalığı ayağa kaldırdılar. Tabii Masa tv’yi kimse takip etmez. Ancak Doğan Medya hemen “masa”sından gelen bu haberin üstüne atladı. “Büyük provokasyon” diye duyurdu. Fakat Milliyet’in internet gazetesindeki habere giden yüzlerce mesajın yüzde doksanı kampanyayı canı gönülden destekliyordu. Bunun üzerine alelacele haberi kaldırdılar. TÜRKSOLU’na karşı bu provokasyon toplam birkaç saat sürdü. Ertesi gün günlük gazetede bile yazmadılar. Herhalde kampanyanın tutacağından korktular. Masa tv’de TÜRKSOLU’na karşı yazılan yazı ise pek okunmamış anlaşılan. Bir haftadır yazıyı bir başa koyuyorlar, bir ortaya, bir yana… Ama toplam altı mesaj gelmiş. Bunlardan üçü de TÜRKSOLU’nu destekliyor. Masa tv’nin tirajı düşük. Dedik ya orası gazete falan değil, Aydın Doğan’ın ulusalcılık masası…
Bir de utanmadan “TÜRKSOLU’nun arkasında kim var” diye soruyor. Türkiye’nin bir numaralı MİT’çisi bunu soran… Aydın Doğan’ın kadrolu, maaşlı elemanı. İnsaf derler adama önce kendi arkana bak. Devrimcilerin arkasında halk vardır merak etme!

MİT’in “ Efsanesini ” Yazan adam

Soner Yalçın’dan mı solculuk, devrimcilik öğreneceğiz. Sen değil misin MOSSAD ile birlikte Mahir’lerin kanını döken MİT’çi Hiram Abas’tan bir “efsane” yaratan. Ona “Bay Pipo” diyen, “karizmatik istihbaratçıyı” yerlere göklere koyamayan.
Sen ne zamandan beri solcu, devrimci oldun. Sen “MİT’in gayriresmi tarihini” yaz. Sabetayistlerden bahset. Devrimciliği kirletmeye kalkma.
Bir de utanmadan TÜRKSOLU için “sözde Kemalist” demiş. Sen Yüce Önder Atatürk için Sabetayist-Yahudi yakıştırmasını yapan birisin. Biraz köşeye sıkışınca da ben öyle demedim ama isteyen araştırsın diye kıvırırsın. Sen Kemalist misin ki, bizi beğenmiyorsun?
Senin yazdığın her kitap bir operasyon… Yalçın Küçük ve senin sayende kelli felli adamlar Atatürkçülüğü, devrimciliği ve antiemperyalizmi bıraktı, isimlerdeki harfleri toplayıp çıkarmaya, mezar hırsızı gibi mezarlık dolaşmaya, en ilkelinden bir Yahudi karşıtlığına başladı.
Ne güzel iş değil mi? Millet beş on bin Sabetayist ile uğraşırken, ABD ve İsrail bu ülkede her istediğini yapsın. Bu ülkenin ilericileri de isimlerin içindeki harflerle, mezar taşlarıyla uğraşsın. Bu işi kışkırtan adam da Türkiye’de siyonizmin ve Amerikancılığın en sağlam kalesi Hürriyet gazetesinde çalışsın.
Soner Bey sen hâlâ “TÜRKSOLU’nun arkasında kim var” diye sor. Bizim Soner’in arkasında kim var diye sormamıza pek gerek yok. Kitapların MİT’ten, maaşın ve sigorta primlerin Aydın Doğan’dan… Soner, TÜRKSOLU’nu İkinci Cumhuriyetçilerle ortak olmakla suçlamış. İyi de Masa tv’yi sen ilk kurduğunda ortağın zaten İkinci Cumhuriyetçi Cüneyt Özdemir’di. Sonra Ergenekon rüzgârı Aydın Doğan’ın etrafında esmeye başlayınca, eski yeni ne kadar döküntü Aydınlıkçı varsa hepsini Masa’ya topladın. Şimdi ise daha bir yıl önce sana MİT ajanı dediği için kanlı bıçaklı olduğun Perinçek’e methiyeler düzüyorsun. E, tabii masa faaliyeti bunu gerektiriyor değil mi?

Aydın Doğan’dan maaş alanlar

Perinçek kısa süre önce “Soner’i aramıza MİT soktu” diyordu. Soner de ona dava açıyordu. Ancak şimdi kurulan ortaklıktan memnun görünüyorlar. Buna siyasette döneklik denir. Ama fırıldaklıkta rekor ve ekol sahibi bu Aydınlıkçılara biz dönek demiyoruz. Çünkü bahsettiğimiz ilişkiler ağı siyasi değil istihbarat temelli. İstihbarat dünyasında da taraf değiştirmek, ikili oynamak ve yeni patron bulmak son derece doğaldır.
Aydın Doğan ile Perinçek arasında çok ilginç bir ilişki var. Türkiye’nin en Amerikancı patronu ne hikmetse “Solcu” Perinçek ne açıklama yaparsa hemen gazetelerinde yayınlıyor. Perinçek’in Kaynak Yayınları diye bir yayınevi var. Ama oğlu ve veliahdı Mehmet PERİNÇEK  Rusya’dan aşırdığı Ermeni belgelerini Doğan Yayıncılık’tan basıyor.

Niye?

Herhalde sosyalist (!) tavır bunu gerektiriyor. Tabii merak ediyoruz Aydın Doğan, Mehmet’e ince kitabı için ne kadar telif ödedi.

Ayrıca daha geçtiğimiz yıllarda Aydınlık ve Ulusal Kanal’da çalışan bir sürü tip Soner’in Masa tv’sine doluşmuş durumda. Bunların maaşları ve sigorta primlerini de Aydın Doğan mı ödüyor? Soner’in az okunan Masa tv’sinin reklam geliri yok.
Onca Aydınlıkçı’yı nasıl besliyor? Bir şekilde Aydın Doğan Aydınlıkçılara para mı aktarıyor?

Apocu ama bölücü değilmiş

Bizi en çok güldüren şey ise TÜRKSOLU’na yönelik “bölücü” suçlaması oldu. Hatta TÜRKSOLU’nun Kürt konusundaki teşhisleri ile Mehmet Altan ve Murat Belge’ninkiler örtüşüyormuş.
Çok ilginç. Klasik bir PKK söylemi… Perinçek de bu söylemi hep sahiplenir. Türk milliyetçilerine bölücü derler. Hatta Türkiye’deki tek bölücü güç Atatürkçü ve milliyetçi çevrelerdir. Çünkü esas bölücülüğü Kürtleri üzerek güya biz yapmaktaymışız.
Örneğin Atatürk “Türkiye Türklerindir” veya “Ne Mutlu Türküm Diyene” dediğinde Apo’ya göre bölücülük yapmış, sözde 1921’de verdiği sözleri unutmuş oluyor.
Soner’in bu klasik PKK söylemini savunmasını yadırgamıyoruz. Çünkü hemen hemen her hafta Apo ile ilgili övgü dolu bir haber çıkıyor Masa tv’de. Adam bizi Kürt konusunda İkinci Cumhuriyetçilerle ortak fikirlere sahip olmakla suçluyor. Buna herkes vücudunun her yeriyle güler.
Türk-Kürt kardeşliğini, hatta Apo’nun konfederalizm çözümünü siz savunmuyor musunuz? 

Apo’yla masaya oturalım diyen siz değil misiniz? 

Çok eleştirdiğiniz Taraf gazetesinden, Murat Belge, Mehmet ve Ahmet Altan’dan en küçük bir farkınız var mı?
Bir insan hem Apocu olup hem de utanmadan nasıl bizi bölücülükle suçlayabilir? Bunun için “Aydınlık okulunun” yüzsüzlük müfredatından geçmek gerek herhalde.
Nitekim bu söylem Perinçek’te de asla değişmez. Apo’nun ulusalcı hatta Kuvayı Milliyeci olduğunu, devletin asla onu idam etmemesi gerektiğini, Apo’nun “Türkiyeci” bir çözüm istediğini sürekli vurgular. Koşullar ne olursa olsun Apo’yu savunmaktan vazgeçemiyor Aydınlıkçılar. Yoksa Apo’nun Perinçek’in ilk gazetelerinden Şafak gazetesine militanlık yaptığı günlere mi dayanıyor bu muhabbet. Belli ki yine bir “masa” ortaklığı var.
Soner Yalçın sürekli Apo’yu göklere çıkarıyor. Bakın Ertuğrul Özkök’e yağcılık olsun diye çıkan en az 20 yazısından birinde ne diyor Soner? Bu iki idolünü, Ertuğrul ve Apo’yu nasıl yüceltiyor:
“Ertuğrul Özkök’ün 17 Mart tarihli Hürriyet’teki makalesi Kürt sorununun çözümü konusunda bugüne kadar yazılmış en cesur yazılardan biridir. Bir dönemeçtir bu yazı. Özkök, Kürt sorunu çözümü konusunda PKK’sız bir çözümü dayatanların bugüne kadar başarısız olduğunu ve artık bu tavrın bırakılmasını yazdı. Çoğu kişi bu yazıya genellikle askerlerin karşı çıkacağını düşünebilir. Biz sanmıyoruz…
İkinci soru önemlidir; çünkü Barzanici Kürtler, “Öcalan askerlerle anlaştı, Kemalist oldu” propagandası yapmaktadır. Onlara göre, Öcalan Türkiye’nin üniter yapısının bozulmaması konusunda askerlerle anlaştı. Yani Öcalan, Türkiyeli bir çözümden yana...
Dönelim ABD’li diplomatların Türkiye’ye gelip Kürt sorununu çözümü konusunda kimlerle görüştüklerine: Şerafettin Elçi, Esat Canan ve Orhan Miroğlu. Bunun saklısı gizlisi yok; bu üç isim KDP’lidir, Barzanicidir. Bunlar Taraf Gazetesi yazarıdır. Erbil toplantısına methiyeler düzmektedirler. Bunların PKK ile hiçbir ilişkisi yoktur. O halde... Kürt sorunun çözümü konusunda Türkiye’de iki önemli siyasal gelişme yaşanmaktadır. Birincisi Barzani-Cemaat-ABD-İsrail ittifakıdır. İkincisi Ertuğrul Özkök’ün PKK’yı dışlamayan Türkiyeli bir çözüm arayışıdır. Umarız DTP bunun farkındadır...”

Soner’deki Apo sevgisi

Nasıl? Bizi bölücülük ile suçlayan adam Apo’yla asker masaya otursun diyor. Neden? Çünkü Apo “Türkiyeli”ymiş. Türkiye’nin birliğini düşünüyormuş. Hatta ABD’ye karşıymış.
İnsaf derler adama. Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en büyük ihanetinin ve en kanlı Kürt terörünün sorumlusu Apo, Türkiyeli… Tarihimizin gördüğü en işbirlikçi, bölücü hareketin lideri aslında ABD’ye karşıymış. Bitti mi? Hayır. Bir de Soner’den Apo’nun aslında Atatürkçü olduğunu öğreniyoruz:
“Abdullah Öcalan son olarak duyanları şaşırtacak bir açıklamada da bulundu. Mustafa Kemal’i sahiplendiklerini ve Cumhuriyet’in kuruluş ilkelerine karşı olmadıklarını söyledi. Öcalan şunları ifade etti: ‘Ben burada Sayın Erdoğan ve Sayın Baykal’a açık çağrımı yapıyorum. Biz Cumhuriyetin başlangıç ilkelerine karşı değiliz. Mustafa Kemal’e de karşı değiliz. Mustafa Kemal bu Cumhuriyetin kurucusudur. Mustafa Kemal, Kürtlere kendi vilayetlerinde seçime dayalı geniş bir muhtariyet istiyordu. 1921 Anayasası bunu ele alıyor. Bunu isteyen Mustafa Kemal’dir. Biz onun için Cumhuriyetin başlangıç ilkelerini önemsiyoruz.’ Herkesin Kürt sorununu konuştuğu bir dönemde Öcalan’ın açıklamaları oldukça tartışılacak gibi görünüyor.”
Soner Bey buyurmuş: “TÜRKSOLU Kemalist değil…” Evet, gerçekten de eğer Apo ve Soner Yalçın Kemalist ise TÜRKSOLU Kemalist değil.
Ve çok ilginç bir detay. Adeta İmralı bülteni gibi çalışan Masa tv’de bir kere evet bir kere bile Apo için “terörist” denmiyor. Masa tv’ye göre Apo muhatap alınması gereken saygın bir siyasi lider. Hatta Apo konfederalizm ile “büyük Türkiye tezlerini anımsatan birlik önerisinde” bulunuyor ve Musul ile Kerkük’ü bile Türkiye’ye kazandırmak istiyormuş.
Bakın bu Apocu ve doğrudan PKK yanlısı tezler Masa tv’de nasıl aklanıyor? Güya Fethullahçılar, liberaller ve Barzaniciler Apo’ya düşmanmış. Çünkü onlar Apo’yu Kemalist görüyorlarmış. Bu yüzden asker Apo’yu muhatap almalıymış. İyi de bahsettiği Fethullahçılar ve liberaller de aynısını savunuyor. Asker PKK’yla masaya otursun diyorlar. Apoculukta yarış mı başlattınız?
Soner’deki bu Apo sevgisi çok eskilere gidiyor. Bu konuda da hocası Perinçek. 2000’e Doğru dergisi ve Aydınlık gazetesi 80’lerin sonu 1990’ların başında kelimenin tam anlamıyla PKK yayın organı gibi çalışmaktadır. “Gerilla ordu kurdu”, “Kürdün ateşle imtihanı” gibi manşetler… Bu sırada Soner Yalçın bu çevrenin en aktif muhabiri ve en “belgeli” istihbarat kaynağıdır. 2000’e Doğru her hafta başka bir PKK kampını tanıtırken, derginin Ankara Bürosunun şefi Soner’dir. O zamanlar yine bol bol imzasız yazılar yazmış Soner. Genellikle Hiram Abas, MİT, Mehmet Eymür üzerine. Ancak sıradan bir muhabirin asla bilemeyeceği detaylar, hatta devlet sırları. Hiram Abas ve MİT hayranlığı o günlerde başlamış. Anlayacağınız bir nevi Tuncay Güney’dir kendisi. 1996-2001 yılları arasında Soner’in boşalttığı koltukta Tuncay oturuyordu. İşleri aynı. Biri sonra haham oldu, diğeri araştırmacı gazeteci.
Elbette ki Türkiye’nin terörle kavrulduğu o günlerde böyle bir yayın çizgisine izin verilmiş olması ilginçtir. Hatta MİT raporları ve Ahmet Cem Ersever gibi JİTEM kurucuları bile Perinçek ve Soner’e ulaştırılmaktadır. Nitekim yıllar sonra Perinçek Bekaa Vadisi’ndeki PKK kamplarına meşhur ziyaretini ve Apo’ya “sevgi gülü” sunmasını “devlet görevi” olarak adlandırmıştır. Belli ki birileri onların böyle bir yayın izlemesine izin vermiş hatta teşvik etmişti. Sonra da ne hikmetse birdenbire Perinçek ve Soner ulusalcı oldu. Perinçek’in meşhur bir lafı vardır. “MİT’in ulusal kanadı…” Ne demekse? Her şeyi, her türlü işbirlikçiliği ve provokasyonu böyle aklar bu adamlar. “MİT’in ulusal kanadı”nın altında tünemiş bu isimlerde Apo sevgisi ne hikmetse hiç bitmiyor. Dediğimiz gibi kesinlikle bir “masa” arkadaşlığı söz konusu. Sakın o “masa” MİT’in değil CIA’nın olmasın…

Artık TÜRKSOLU var

Soner, işler eskiden böyle yürürmüş. İstediğin zaman istediğin kılığa girilebilirmiş. O zamanlar senin gibiler için iyi zamanlarmış. “TÜRKSOLU’nun arkasında kim var” diyen Soner 1990’larda bu cevizleri kırarken, TÜRKSOLU’nu kuran devrimci gençler daha o yıllarda ortaokula gidiyordu. Ama artık senin gibilerin Atatürkçü veya ulusalcı maske takmasına izin vermeyecek TÜRKSOLU var. Eğer TÜRKSOLU hakkında bir yazı yazacaksan da dikkat et. Çünkü çağımız internet çağı. Senin saçmalıklarını okuyan biri her an bir de şu TÜRKSOLU’na bakayım bunlar Soner hakkında ne demiş diye bizim sitemize girebilir. Bu yüzden bizce sus. Zararlı çıkarsın. Zaten sen de bunu düşünmüş olacaksın ki “TÜRKSOLU Soner Yalçın’ı eleştirdi” dememişsin. Bunu söylemeye bile cesaret edememişsin ama “TÜRKSOLU Halil Berktay’ı savundu” diye yazmışsın.
İnternette küçük araştırma yapan, bizim Halil Berktay’ı “yılın faşistleri” arasında saydığımızı bilir. Baskın Oran, gibileri bu kampanyadan dolayı bize dava bile açtılar. O yazıyı nerenle okudun?
Demişsin ki, TÜRKSOLU Çanakkale ve Kurtuluş Savaşı’ndaki şehit sayılarını nereden bulmuş. İnsanların kafası çalışıyor. Örneğin bu sayıları gerçekten merak eden biri rahatlıkla bizim sitemize girebilir bu rakamların Genelkurmay’ın resmi rakamları olduğunu rahatlıkla görebilir.
Elbette ki Genelkurmay kayıtlarında bile eksik olabilir. Şehit sayısı daha da fazla olabilir. Ama oranlar değişmez. Biraz kafası çalışan herkes de bunu akıl edebilir. Kısacası TÜRKSOLU’yla uğraşma! Ters teper. Geçen sefer sayende alışveriş kampanyamızı destekleyen pek çok Milliyet okurlarıyla tanıştık. Bu sefer de üç beş tane Masa tv okuru varsa, onları TÜRKSOLU okuru yaparsın.
(Sayı 243, 06/07/2009)



http://www.turksolu.com.tr/sehit/secmeulusal6.htm

.





SAHTE ULUSALCILARI & SİYASETÇİLERİ TANIYALIM 5



SAHTE ULUSALCILARI & SİYASETÇİLERİ TANIYALIM 5




Soner Yalçın'ın Efendisi Kim?


Ali Özsoy

Oda değil Masa Tv

Bilindiği gibi Aydın Doğan’ın her türlü kesime seslenen pek çok yayın organı vardır. Bu gazetelerin yanı sıra Aydın Doğan’ın artık bir de küçük “odası” var. Ulusalcı-istihbaratçı küçük bir internet sitesi bu; adı Odatv. Resmen Aydın Doğan ile bağlantılı değil. Ama Aydın Doğan’ın maaşlı elemanı Soner Yalçın üzerinden yürüyen bir site burası.
Ne olacak canım, insan ek iş olarak internet gazeteciliği yapamaz mı denebilir? Ancak Soner Yalçın burada ek iş olarak değil, daha çok ek mesai olarak çalışıyor. 

Hatta her hafta Hürriyet’te yayınlanan yazılarını birkaç gün önceden Odatv’de yayınlamaktan gocunmuyor. 

Soner Yalçın: Binbaşı Ersever'in İtirafları



















1993 yılında Soner Yalçın’ın ismi Aydınlık gazetesinde parladı. Ama bir cinayetten dolayı. Kamuoyunda JİTEM olarak bilenen kuruluşun kilit isimlerinden Binbaşı Ahmet Cem Ersever ile Soner Yalçın uzun bir röportaj yaptı. İstihbarat dünyası karışınca böyle olur. Millet hemen Aydınlık’a gider. 
Nasıl olsa onlar her türlü pisliği kaldırır. O zamanlar Aydınlık adeta PKK yayın organıdır. “Ersever’in İtirafları”nı yayınlayıp, “Kürt halkına yönelik kirli savaşı deşifre etmek” bahanesiyle istihbarat savaşının ortasına balıklama atlar Perinçek. 

Patronu ona bu serbestliği bile tanımış.

Aslında bu siteye “ oda ” demek yanlış… “ Masa ” tv demek daha doğru olabilir. Çünkü kelimenin tam anlamıyla bir istihbarat masası olarak çalışıyor. Kısacası Kürt masası, Nurculuk masası ve diğer masalar yetmemiş olacak ki, Doğan Medya bir de ulusalcılık masası kurmuş. Bunun başına da eski bir Aydınlıkçı olan Soner Yalçın’ı geçirmiş.
Özellikle Ergenekon Soruşturmasıyla birlikte Odatv işlevsellik kazandı. Soner Yalçın buradan polemikler yürüttü. Taraf gazetesiyle, bu gazetede yazarlık yapan polislerle ve Fethullahçılarla yürütülen tartışmaları üstlendi.

Soner Yalçın’ın “ Efendisi ” kim, “ Ustası ” kim?

Soner Yalçın















Soner Yalçın

Ancak son aylarda bu sitenin rengi oldukça değişti. Hemen hemen her gün Doğu Perinçek’i öven, Perinçek’in kavgalı olduğu isimlerle sert tartışmalar yürüten, Silivri’den canlı bağlantılar yapıp Perinçek’in o gün mahkemede yumurtladıklarını manşete çıkaran değişik bir yayın çizgisine kaydı.
İlk başta bu iki Aydınlıkçı arasındaki doğal bir dayanışma olarak algılanabilir. Öyle ya sonuçta Soner Yalçın, Perinçek’in deyimiyle “Aydınlık okulunun” öğrencisidir. Eski ustasına vefa borcu ödemek istemiş olabilir.
Ancak Soner Yalçın tabii ki eski öğretmenine saygıdan dolayı değil, yeni patronunun çıkarları ve isteklerinden dolayı yeniden Perinçekçi oldu. Çünkü daha bundan bir yıl önce tıpkı diğer eski Aydınlıkçılar gibi o da Perinçek ile kanlı bıçaklıydı. Şimdi Odatv’de imzasız yazılar yayınlanıyor. Perinçek için “İnanmış Adam”, “Dava İnsanı” başlıklı methiyeler çıkıyor. Ama kısa süre önce“Aydınlık Yalancı Çıktı” haberleri eksik olmuyordu.
Perinçek’in Aydınlık dergisinde ise Soner Yalçın hakkında “aramıza sokuldu” gibi yayınlar yapılıyordu. Aydınlık dergisinde yayınlanan, Soner Yalçın’ın meşhur “Bay Pipo” kitabını MİT yazdırdı iddiasına karşı Soner Yalçın dava açmış, zehir zemberek yanıtlar vermişti.
Şimdi Soner, Doğu’ya “Dava Adamı”, Doğu, Soner’e “Bizim yetiştirdiğimiz onurlu gazeteci” diyor.
Elbette ki şaşkınlıkla karşılamıyoruz bu dönüşümü... Söz konusu Perinçek ve hempaları olunca fırıldaklığı yadırgamak herhalde aşırı çocuksu ve saf bir davranış olurdu. Ancak bu tavır değişikliğini açıklamak da bizim görevimiz.

Zoraki yoldaşlık         

Doğu Perinçek















Doğu Perinçek

Bunun nedeni zoraki yoldaşlık… Özellikle 2008 Nisan ayında Odatv’de çıkan “flaş… flaş…” ibareli bazı yazılar bu iki eski yoldaşın tekrar niye yollarının birleştiğini açıklayabilir. İşte Odatv’de endişe dolu bir haber:
“Doğu Perinçek cezaevinden yazdığı Aydınlık’taki köşesinde, ‘Ergenekon soruşturması çerçevesinde Aydın Doğan’la ilgili sorularla da karşılaştığını’ yazmıştı. Son iki gündür çıkan haberlere göre; Hürriyet Gazetesi’nin sahibi Aydın Doğan’ın ismi, Perinçek ile aynı gün sorguya alınan İlhan Selçuk’un ifadesinde de geçiyor. Ancak Hürriyet gibi büyük bir gazeteye sahip olan Aydın Doğan isminin her iki sorguda da yer alması oldukça dikkat çekiyor. Kısacası; kafalar iyice karışıyor. Ve aynı soru daha sık sorulmaya başlıyor; Ergenekon nereye doğru gidiyor?”
Nereye mi gidiyor? Sana ve patronuna… Şimdi düşünme sırası sizde…
Perinçek içeri alınınca Hürriyet, Milliyet ve Vatan gazeteleri neredeyse her hafta Perinçek bültenleri yayınlamaya başladılar.
“Kaybedenler kulübüne hoş geldiniz” demekten başka bir şey gelmiyor aklımıza. Çünkü Türkiye’de siyaset dünyasında sıfırı tüketen istisnasız herkes adeta “denize düşen yılana sarılır misali” Perinçek’in yanına gider. Perinçek de önceden küfrettiği bu isimleri anında “milli şahsiyet, canım kardeşim” diye bağrına basar.
Son zamanlarda Perinçek ile Hürriyet yazarlarının muhabbetleri için maşallah demek lâzım. İçeriden karısına yazdığı mektuptan çok Ertuğrul Özkök’e, Ahmet Hakan’a mektup yazıyor. Birine “canım kardeşim”, öbürüne “iki gözüm…”
Soner Yalçın ile Perinçek’in birden bire yeniden dava arkadaşı olmasının nedeni belli… Odatv’de Doğan Yurdakul gibi eski Aydınlıkçılar, Attila Aşut gibi 2000’e Doğru çalışanları toplanmış. Ne nostaljik değil mi? Hepsi gençlik yıllarına dönmüş olabilir.

Soner’in işi zor

Ancak hepsinden çok Soner’in işi zor. Çünkü Soner Yalçın Aydınlık geleneğinde sıradan bir isim değil.

Odatv’nin en çok saldırdığı isimlerden biri Tuncay Güney. Ancak bu çok ilginç bir durum. Çünkü Tuncay’ın daha birkaç yıl önce durduğu noktada önceleri Soner duruyordu. Nasıl mı? Tuncay’dan önce Adnan Akfırat vardı. Ama hepsinden de önce Soner Yalçın… Bunlar Perinçek’in Aydınlık’taki parlak çocuklarıdır. Belgeler bunlara yağar. Devletin yıllarca arayıp bulamadığı tetikçiler bunlara konuşur. Tabii Aydınlık da “halkın çıkarları” (!) için tüm bu bilgilere bültenlik yapar.
1993 yılında Soner Yalçın’ın ismi Aydınlık gazetesinde parladı. Ama bir cinayetten dolayı. Kamuoyunda JİTEM olarak bilenen kuruluşun kilit isimlerinden Binbaşı Ahmet Cem Ersever ile Soner Yalçın uzun bir röportaj yaptı. İstihbarat dünyası karışınca böyle olur. Millet hemen Aydınlık’a gider. Nasıl olsa onlar her türlü pisliği kaldırır. O zamanlar Aydınlık adeta PKK yayın organıdır. “Ersever’in İtirafları”nı yayınlayıp, “Kürt halkına yönelik kirli savaşı deşifre etmek” bahanesiyle istihbarat savaşının ortasına balıklama atlar Perinçek.

Ancak aradan geçen kısa bir süre sonra Ersever kaybolur. Nüfus cüzdanı Soner Yalçın’a postalanır. Sonra da işkence görmüş cesedi Ankara kırsalına terk edilir. Aynı süreçte ABD tertipli bir suikast sonucu Jandarma Genel Komutanı Eşref Bitlis de katledilir.

Kısacası Soner’inki büyük gazetecilik başarısı değil, daha çok piyonluktur. Ama bir Aydınlıkçı bu tür şeylerden asla gocunmaz. Bunu sermayeye çevirmeyi bilir. Şimdi de o yıllarda edindiği ünü arkasına alan Soner Yalçın yoluna devam ediyor. Garip kitaplar yazıyor. Hürriyet’te çalışıyor.
Ancak eski defterleri birileri açtığı için Soner kendini çok rahat hissetmeyebilir. Birileri patronunu bile içeri almakla tehdit ederken, kendisinin rahat bırakılacağını elbette düşünmüyordur. Bu yüzden birden bire Perinçek ile tekrar dost olmaya karar verdi. Artık birbirilerine “kardeşim, abim” diyebilirler.

Komik olma Soner

Ancak son günlerde Odatv’de yayınlanan bazı imzasız yazılar bu zevatın ne kadar çaresiz ve komik bir duruma düştüğünü gösteriyor.
Odatv sürekli Halil Berktay, Oral Çalışlar gibi eski Aydınlıkçılarla polemik yürütüyor. Onlara karşı Aydınlık geleneğini savunuyor. Perinçek’i övüyor.
İnsan hem Aydınlıkçılar için hem de Odatv’de toplaşan Aydınlıkçı eskileri için üzülüyor… Perinçek kendini savunamıyor mu? Ya da sözde devrimciliği savunmak Aydın Doğan’ın istihbaratçılarına mı kalmış? Geçen hafta Odatv’de yayınlanan evlere şenlik bir Halil Berktay eleştirisi ise bizi gülmekten kırdı. Yazıyı yazan anlaşılan yine eski bir Aydınlıkçı. Çünkü Halil Berktay ile ilgili kişisel konulara girmiş. En büyük eleştiri noktası ise Halil Berktay’ın fırıldak gibi sürekli eski fikirlerini terk etmesi:

“Halil Berktay, eski yol arkadaşı hakkında yazmadığını bırakmıyor. (s. 15, 45, 48, 49, 50, 51, 83, 101, 102, 103, 104, 107, 109, 110, 118, 121, 122, 127, 172) Diyebilirsiniz ki ‘eleştiremez mi’; tabii ki eleştirebilir. De... Doğu Perinçek’e ağır ithamlarda bulunurken sanki o dönemde yanında kendisi yokmuş gibi yazıyor. Örneğin, ‘bu zat’ dediği Doğu Perinçek’in ‘dergisinde’ 1980’lerin ikinci yarısından sonra PKK’ya övgüler dizildiğine dikkat çekerken (s.15) sanki kendisinin 2000’e Doğru’nun yayın kurulu üyesi ve Ankara temsilcisi olduğunu unutmuşa benziyor!”

İyi ya işte… Berktay tam anlamıyla bir Aydınlıkçı… Fır fır dönmeyi Perinçek’ten iyi öğrenmiş. Eski bir Aydınlıkçının, başka bir eski bir Aydınlıkçıyı eleştirmek için sık sık fikir değiştirmek ve dönmekle suçlaması kadar abes bir şey olamaz. Çocuk mu kandırıyorsunuz siz?
Daha da komiği geliyor. Yazının yazarı Halil Berktay’ı Perinçek’i kandırıp Türkiye’ye Maoculuğu sokmak ve Rus-Çin kutuplaşması yaratıp Amerikancılık yapmakla suçluyor: “Akademi solculuğunu Aydınlık hareketine sokup, ABD’den (Yale Üniversitesi’nden) getirdiği ‘Sovyet sosyal emperyalizmi’ teorisiyle hareketi bölen Halil Berktay (ve düşünsel yoldaşı Şahin Alpay) değil miydi?
ABD’den Maocu Labour Party’nin ateşli ve dogmatik taraftarı olarak Türkiye’de dönen H. Berktay değil miydi? 1969 Çin Komünist Partisi 9. kongresinde Lin Biao tarafından sunulan raporu İngilizce’den Türkçe’ye çevirip Sovyetler Birliği’ne en ağır sözlerle saldıran H. Berktay değil miydi? (Türkiye sosyalistlerini bölen ABD destekli Maoculuk araştırma konusu olmalıdır.) Peking Review’i elinden düşürmeyen H. Berktay, bugün dünü unutmuş gibi yazıyor; sanki orada değilmiş gibi kalem kıvraklığı yapması da ayrı bir hüneri galiba.”

Yazının yazarı eski Aydınlıkçı… Çünkü oldukça yüzsüz… Adam Türkiye’de Maoculuk hareketini ABD’nin örgütlediğini ve amacın solcuları bölmek olduğunu kabul ediyor. Ama tüm suçu Halil Berktay gibi bir zavallıya yükleyerek Perinçek’i aklayabileceğini sanıyor.
Aydınlık hareketine “akademi solculuğunu” Halil Berktay sokmuş…
Beyler ona akademi solculuğu değil, “kampus Maoculuğu” denir. Ne olduğunu da en iyi Doğu’yla Ferit bilir. Boğaziçi Üniversitesi’ndeki CIA ajanı İngilizce öğretmenlerini, o öğretmenlerin lojmanlarını, sarı peruğu ve telsizli muhabbetleri sorun abilerinize. Sonra bir de aynı kampüste “halk savaşı veriyoruz” diye kendi arkadaşlarını kıtır kıtır kesen ve sandıklara sokan Doğu’nun eski çömezlerine sorun neymiş kampus Maoculuğunu…
Yazı çok uzun bir Berktay analiziyle devam etmiş. Halil Berktay’ın nasıl hızlı Maoculuktan, Stalinciliğe, oradan Gorbaçovculuğa en sonunda sivil toplumculuğa evrildiğini anlatmış. 12 Eylül Darbesini ve ABD’yi bile desteklediğinden bahsetmiş. Tüm bu hızlı dönüşümleri ise derin karakter analizleriyle açıklamış. Nedeni Berktay’ın kişilik zafiyetinde aramış.
İyi de Berktay sadece bir öğrenci… Tıpkı Soner gibi… Yazıda anlatılanlar kadarı dönme konusunda Doğu’nun eline su bile dökemeyeceğini gösteriyor. Yazı 1969’dan alarak bir Berktay portresi çizmiş. İyi de 1961’e git. Berktay’ın abisi Perinçek’in sağcı-Menderesçi YTP partisinin Türkiye gençlik kolları başkanı olduğu yıllara. Sonra Almanya’ya devlet bursuyla gitmesine... Kendi ifadesiyle orada “yoksul işçilerin hayatından” (sanki Türkiye’de hiç yoksul işçi yok!) etkilenip, 30’una merdiven dayadığı yıllarda “sosyalist” olmasına. Berlin’deyken en hızlı Moskovacı iken, Türkiye’ye dönünce birden bire Maocu kesilmesinden bahset… Hızlı Maoculuk taslayarak, Deniz’lere ve Mahir’lere utanmadan “revizyonist” diye saldırmasından, Dev-Genç’i bölmesinden, Atatürk düşmanlığı ve silahlı mücadele fikrini sola sokmasından bahset. Ancak ondan sonra başlar Perinçek ile Berktay birlikteliği… Berktay’ın hayatındaki anlatılan tüm “dönüşümler”, ABD ve NATO destekçiliğinden Kenan Evren şakşakçılığına kadar hepsi ama hepsi aslında Perinçek’e aittir. Perinçek dönmüş, Halil de onla dönmüş. 

Ne yapsın?

Ha, Perinçek’in fazlası var. Berktay’dan fazla olarak bir de Bekaa’ya gitti, PKK taşeronluğu yaptı, sonra da “Atatürkçü” oldu. Hikâyeyi tam anlatın! Salak mı sanıyorsunuz milleti?

Şark Bülbülüne Güvenmeyin


Aydın Doğan















Aydın Doğan

Perinçek aklı sıra içeri girecek insanların sayısını arttırarak kendini koruyor. Aydın Doğan etrafına onca eski Aydınlıkçıyı toplamış. Ama anlaşılan kendisini bu konuda uyaracak yok. İstihbarat dünyasının labirentlerinin uzmanı Soner bile işin farkına varamamış. Anlaşılan yakında hepsi “ Milli Şahsiyet ” olacak. Bizden uyarması


Elbette ki bu kadar çok dönmeyi karakter analizleriyle ve zayıf bir kişilikle açıklayabiliriz. Ama bizce daha kestirme bir yol var. Masasının talimatı değiştikçe veya belki de masası değiştikçe, Perinçek çizgi değiştirmiş. Halil Berktay da şefini takip etmiş. Bu kadar basit. Onlarınki de bir nevi meslek ahlâkı… Ama tabii buna devrimcilikte ne dendiği belli.

Ancak yazının bir bölümü var ki Aydın Doğan ve Soner Yalçın’ın düştüğü zavallı durumu bizi kahkahalara boğarak gösteriyor:

“12 Mart 1971 askeri darbesi öncesi, H. Berktay Aydınlıkçılara bir el kitabı yazıp dağıttı: Bir devrimci işkencede nasıl tavır almalıdır? (Poliste ve İşkencede İhtilalci Tutum). ‘Gerekirse işkencede şerefiyle ölmesini bilmelidir’ diye yazdı.
Sonra darbe oldu; H. Berktay gözaltına alındı ve örgüt hakkında polise en çok bilgiyi o verdi. H. Berktay’ı poliste çözüldüğü için Perinçek ve arkadaşları örgütten kovdular!
İnsan düşünmeden edemiyor; acaba H. Berktay bugün o günlerin intikamını mı alıyor?”
Kim? Perinçek mi Halil Berktay’ı kovmuş? Hem de poliste öttüğü, ihbarcı olduğu için!.. Dalga mı geçiyorsunuz? Perinçek hiç poliste konuşma rekorunu örgütte başkasına kaptırır mı? Beyler, Perinçek’in 12 Mart’ta poliste verdiği ifadesiyle efsane olduğunu çocuklar bile bilir. Adam öyle bir ifade veriyor ki; o zamanki karısı, sonraki karısı (Şule), kız kardeşi, babası, örgütün tüm MK’sı dahil herkesi kod adları, görevleriyle birlikte anlatmaktan ifadesi yüz sayfayı geçiyor. Bunlar gizli saklı şeyler değil. Rakip örgütler tarafından kitap olarak basıldı ve satıldı Türkiye’de. Hatta Perinçek ve arkadaşları 1978’de Türkiye Gerçeği dergisinde 

“ Genel başkanımız o ifadesinde polisin bilmediği hiçbir şey anlatmamıştır ” 
diye ifadeyi sahiplenmek zorunda kalmıştır.

Şimdi bu Doğu, güya Halil’i sorguda konuştu diye örgütten atmış. Bir kere yalan… Berktay Aydınlıkçılardan 1972’de değil 1989’da ayrıldı. İkincisi Aydınlık hareketinin tarihinde kimse poliste öttü diye hareketten atılmadı çünkü Berktay dâhil hepsi öttü. Ama lider yine her zamanki gibi Perinçek’ti. Her alanda olduğu gibi bu konuda da kendisi “öncü ve cesur”…
Demek ki, Aydın Doğan ve Soner Yalçın bu kadar çaresiz. Doğu’nun polisteki tavrına güveniyorlarsa hapı yutmuşlar demektir. Çünkü zaten Doğu Perinçek’in misyonu içeri adam toplamaktır. 12 Mart’taki ifadesiyle en sıradan sempatizanı bile yakan, içerideki en kalabalık örgütün TİİKP olmasını sağlayan Perinçek, bu tavrını “ Örgütü Koruduk, herkesi içeride toplayıp parti okulu kurduk ” diye savunacak bir adamdır.

Dolayısıyla Doğu Perinçek “bana polis ve Ergenekon savcısı Aydın Doğan’ı sordu” diyerek bir yerlerde ortaklık kurdukları belli olan eski arkadaşı olarak Aydın Doğan’ı uyarmıyor, korumuş olmuyor, tam tersine onu ihbar ediyor. Aydınlıkçı jargonda buna “cepheyi genişletmek, büyük güçlerle ittifak kurmak” denir.
Perinçek aklı sıra içeri girecek insanların sayısını arttırarak kendini koruyor. Bu onun eski taktiğidir. Aydın Doğan etrafına onca eski Aydınlıkçıyı toplamış. Ama anlaşılan kendisini bu konuda uyaracak yok. İstihbarat dünyasının labirentlerinin uzmanı Soner bile işin farkına varamamış. Anlaşılan yakında hepsi “milli şahsiyet” olacak. 

Bizden uyarması.

(Sayı 240, 15/06/2009)




..