DOĞU PERİNÇEK etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
DOĞU PERİNÇEK etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

4 Şubat 2016 Perşembe

DOĞU PERİNÇEK ' E CEVAP.. YIL (1991)


DOĞU  PERİNÇEK ' E  CEVAP.. YIL  (1991)



28/6/1991 - 11:00 - Atin




(1991'de Mehmet Eymür'ün " Analiz " İsimli Kitabı piyasaya çıkmadan önce, bazı bölümleri Milliyet Gazetesi'nde yayınlanmıştı. Bunun üzerine Doğu Perinçek gazeteye uzunca bir açıklama yolladı. Aşağıdaki yazı, Perinçek'in bu açıklamalarına karşın Eymür'ün verdiği cevaptır.)


Milliyet Gazetesi Genel Yayın Müdürlüğüne


Gazetenizde 10-11-12 Haziran günü yayınlanan ''Doğu Perinçek'in Yanıtı'na karşı ekte hazırlamış olduğum cevabın yayınlanmasını saygı ile arzederim. 28 .06.1991

Mehmet EYMÜR

Gazetenizde 10,11 ve 12 Haziran tarihinde ''Doğu Perinçek'in Yanıtı '' yayınlanmıştır .

Esasında daha anılarım Milliyet'te yayınlanırken maskelerinin düşmesinden ve kimlere hangi amaçla hizmet ettiklerinin ortaya çıkmasından telaşlanan Fabrikatör Perinçek ve grubu yayın organları 2000'e Doğru mecmuasında bana 14 sayfalarını tahsis ederek kendilerini savunmaya çalışmış, benimle ilgili olarak ''Yavuz hırsız ev sahibini bastırır'' misali, hiç bir mesnede dayanmayan yalan ve iftiralara devam etmişlerdir.

Beni bir hayli eğlendiren bu telaşlı yayınlarına Fabrikatör ' ün kendi mecmuasında cevap vermeyi lüzumsuz saydım. Ancak Perinçek'in Milliyet gibi ciddi bir okuyucusu olan gazetede başkalarına çamur atarak kendini temize çıkarmaya çalışması üzerine bir kereye mahsus olmak üzere gereken cevabı vermeyi zaruri addettim.

Öncelikle Perinçek'e yayında ''Güney Sadık'' takma ismini, yayın hakkını verdiğim Milliyet Gazetesi takmıştır. Bu herhalde gazetenin gösterdiği mesleki nezaket dolayısıyladır. Gerçi, ''Sadık'' ismi Perinçek'e yakışmış, yabancı güçlere sadakatla hizmet etme görevine uygun düşmüştür.

Diğer taraftan Perinçek ve 2000'e Doğru benim anılarımı ellerine geçirmekle öğünüyorlar. Ellerine geçirdikleri nüsha, benim kasıtlı olarak kendilerine ulaşacağını bilerek kendilerine yakın olan kişilere verdiğim nushadır. Telaşlarından gazetedeki tefrikayı ve kitabımı beklemeden ele geçirdikleri nüshaları yayınlayarak kitabımda yer almayan konuları kendi dergilerinde neşretmek ve kendi kendilerini teşhir etmek gafletine erişmişlerdir .

Şimdi Perinçek'in Milliyet'teki yanıtındaki iddiaları tek tek gözden geçirelim :


- '' Biz Aydınlıkçılar Hiram Abas - Mehmet Eymür 'lerle ilk kez işkencehanelerde tanıştık'' diyor. Demegoji yapmasın, nerede, hangi işkencehanede karşılaşmış? Söylesin de biz de öğrenelim.

Ben Perincek'i sadece, eskiden Bahçelievler'de oturan bazı MİT peronelinden duymuştum. şimdi kapatılmış olan bir meyhanede sohbetlerini, onlarla ahbaplık kurma, ve onlara şirin gözükme çabalarını.

-''İkinci karşılaşmamız Lübnan Nahrel Bared'deki FKÖ Kampında


Dokuz arkadaşımız . MOSSAD ile işbirliği sonucu bir İsrail askeri baskınıyla şehit edildiler'' diyor . Kendisi o kampta memleket yararına faydalı işler yaparken biz İsrail askerleri ile kampı bastık ta öylemi karşılaştık acaba? Bunlara bir açıklık getirsin.

- ''1978, 79, 80 yıllarında Aydınlık gazetesinde Kontrgerilla kampanyalarıyla faaliyetlerini sergiledik. Bu üçüncü karşılaşma'' diyor. Yukarıdaki yalanlarına benzer yalanlar dışında neyi sergilemişler? Bunlar işkenceci, CIA, MOSSAD ajanı gibi hiç bir mesnede dayanmayan yuvarlak laflar, adice iddialar dışında bir tek somut olay ortaya koyabilmişler mi?

Perinçek ve hizmetkarlarını arkalarındaki karanlık güçle birlikte bu iddialarını somut örneklerle delillendirmeye, ispata davet ediyorum. İspat edemedikleri taktirde bu iftiraları yayanlar şerefsizdirler, satılıktırlar, sahibinin sesidirler.

- ''Dördüncü karşılaşma 12 Eylüı döneminde . Özellikle Kontrgerillayı açığa çıkardığımız için hapislere atıldık . Bir takım arkadaşlarımız işkence gördüler'' diyor, safsata ve laf salatasına devam ediyor.

- ''Beşinci karşılaşma MİT raporunu açığa çıkarmamız . Abas ve Eymür 'lerin meslek hayatlarına hiç olmazsa resmi planda son verdik'' diyor. Evet, her nedense MİT'in sivilize olmasını hiç istemeyen, her vesile ile emekçilerin menfaatini ön planda tuttuklarını ve haksızlıklara karşı olduklarını ilan eden Fabrikatör Perinçek grubu, Türkiye'de yeraltı dünyasındaki karışık menfaat ilişkilerini konu alan bir raporu açığa çıkarıp, bizleri görevimizden ettiği için böbürleniyor. Ne denli ikilem, ne denli sahtekarlık.

-''Altıncı karşılaşma Körfez krizi iıe başladı ve devam ediyor. Onlar gene ABD'nin Ortadoğu harekatının istihbarat elemanı ve biz gene ABD 'ye direnen yurtsever güçlerin parçasıyız'' diyor. Bir Amerika tutturmuş gidiyor . Sanki Amerika dışındaki bütün Avrupa ülkeleri, komşularımız Türkiye'nin canı, ciğeri.

Perinçek efendi, ben Türk'üm ve Türklüğüm ile iftahar ediyorum. Senin hoparlörü olduğun güç dahil her türlü yabancı gücün Türkiye üzerindeki oyunlarına karşıyım. Hep Amerika' yı ortaya atıp kendini maskeleyemezsin. ABD'ye direnen yurtsever güç, ezilen halklar teranelerini bırak. Söyleyebiliyorsan Türk olduğunu, Türklüğün ile iftahar ettiğini, bütün yabancı güçlerin, bütün karanlık ilişkilerin karşısında olduğunu söyle.

-"Aydınlık ' ta bizim Savaşman 'ı savunduğumuzu söylüyor Aydınlık bir gerçei ortaya çıkardı. CIA, en sadık, en çok gelecek vaat eden adamları Hiram Abas' ların yolunu açabilmek için Savaşman'ı feda etmiştir. Önemli bir CIA ajanının yükselmesi için ötekinin harcandığı bir CIA operasyonu. Aydınıık bu gerçeği saptadı ve yazdı'' diyor.

Olayları ters yüz etmek, işine geldiği gibi yorumlamak, gerçekleri saptırmak, önemli bir olayı önemsiz göstermekte ne kadar da başarılı. Kendisini yetiştirenler bayağı iyi eğitmişler. Şu mantığa bakın CIA bir adamını başarılı kılmak için diğerini yakalatıyor. Hatta CIA bu operasyonda o kadar ileri gidiyorki CIA' nın Ankara'daki temsilcisi Amerikalıyı da yakalatıyor . Şu mantığın, şu yorumun güzelliğine bakın.

Şimdi Perinçek' e soruyorum. Hiram Bey'in ''Batum'a, Atina ' ya 30.9.1968 ila 1.12.70 yılları arasında Beyrut'a gönderildiği'' gibi MİT içindeki personelin bile bilemeyeceği operasyonel bilgileri nasıl elde ediyor? Bunlar gizli bilgilerdir. Gizli bilgiler ancak gizli faaliyetlerle elde edilir. Bu işleri de istihbarat teşkilatları yaparlar. Yabancı istihbarat teşkilatları bu tip bilgileri MİT içindeki Savaşman gibi bir ajanından alır, Perinçek gibilerine de vererek kullandırır. Bunun başka şekli yoktur. Bu tamamiyle bir casusuluk faaliyetidir.

- '' Turan Çağlar Kontrgerilla yayını sırasında Aydınıık'a bilgi veren yüzlerce kaynaktan biriydi. Çağlar daha sonra arkasında büyük kuşkular bırakan bir şekilde cezaevinde öldü. Olay tarihi 1983. Aydınıık generaller tarafından kapatılmış. Aydınlıkçılar ya hapiste, ya aranıyor. Aslında bu bile Eymür 'ün iftirasını çürütmeye yeter'' diyor . Perinçek bu konuda kaçamamış ve itirafta bulunmuş. İftiharla, gururla bahsettiği ''Kontrgerilla'' yayınını hazırlayan, bilgi verenlere bakın. Yıllarca İngilizlere ve Amerikalılara hizmet etmiş (dikkat ederseniz Perinçek'in sadece CIA deyip geçiştirdiği gibi değil. O da Savaşman gibi hem İngilizlere, hem Amerikalılara hizmet etmiş), ihtilal hareketleri içinde bulunmuş bir kişi. Nedense Perinçek'lerin yanında hep casuslar gözüküyor. Perinçek acaba kaynakları Turan Çağlar'dan ne gibi bilgiler alıp yayınladıklarını açıklayabilir mi? Hala bir İngiliz/Amerikan ajanından alıp yayınladıkları bilgilerin tarafsız ve doğru olduğunu, bunu yurtsever duygularla yaptıklarını iddia edebilir mi? Perinçek bu. Bunun da bir yolunu bulur elbet.

-'' Aydınlık'ın sorumlu müdürü Aydoğan Büyüközden'in 12 Mart 1971 darbesinde ''Robert Kolej 'de görevli bir İngiıiz'e ait lojmanda telsizlerle ve başında perukla yakalandığını söylüyor. Yalan. Bir kez A.Büyüközden o lojmanda yakalanmadı.İkincisi o lıojman İngiliz'e ait değildi. Robert Kolejin'di'' diyor. Perinçek'in karışık ve karanlık hayatı hafızasını da karıştırmış . Aydoğan Büyüközden'in İngiliz'e ait eve geldiğinde başında perukla yakalandığı ve hatta ilk önceleri sağar ve dilsiz numarası yaptığı doğrudur. Lojmanın Robert Koleje ait olması neyi değiştirir ki. Ev öğretim görevlisi olan İngiliz'e tahsis edilmişti ve İngiliz oturuyordu. Aynı evde alıcı verici telsizlerde bulundu.

-''Bir istihbarat örgütüne sempati duymayı şerefsizıik sayan bir ideolojiye ve pratiğe sahibim'' diyor. Diyor ama yaptıkları ve faaliyetleri söylediklerine uymuyor. Herşey açıkça belli. O zaman Perinçek'i ne şekilde adlandırmak lazım?

- '' Ben ve arkadaşlarım, 1970, 1980, ve 1990' larda son üç kuşakla işkencehaneleri ve hapishaneleri paylaşan az sayıda insanlar arasındayız. 25 yılıık çizgisi ve mücadelesi belli bir hayattır bu'' diyor . Herhalde çok öğündüğü bu dönemler, cezaevinde '' Yaşasın Cezaevi '' , '' Yaşasın Türk Silahlı Kuvvetleri '' diye bağırdıktan sonra mahkemede ''Yaşasın TİİKP'' diye nasıl bağrıdıklarını iddia ettikleri, duruşmalarda ''kravat takmama eylemi'' için diğer gruplara baskı yaparken TİİKP duruşmalarında dik yakalı kazakların altına gravat takarak nasıl duruşmalara çıktıkları dönemler olmalı . Onun ve peyklerinin bu şakrabanlıklarını onlarla aynı dönemde cezaevlerinde yatan herkes biliyor ve anlatıyor.

Perinçek şu gözaltına alındığı dönemlerde işkencehanelerde, kahramanca direnerek zor altında verdiği sayfalarca ifadelerini de bir kitap haline getirse veya tefrika halinde kendi dergisinde yayınlasa ne iyi olur. Herkes onun nasıl bir devrimci, ne denli bir kahraman olduğunu bir kez daha anlar.

Perinçek'i eski kader arkadaşlarından, cezaevinde birlikte kaldığı kişilerden, yakın çevresinde bulunanlardan dinledim. Onun, 12 Mart sonrası özel minübüsü ile Söke'ye Beşparmak dağlarına taşıyan Ferit Özcan ile Hikmet ve Mehmet Süleyman Cengiz'in Perinçek'in devrimcilikle bağdaşmayan gayri ahlaki tutumu nedeniyle TIIKP'den ayrılmaları üzerine nasıl hain ilan edildiklerini, partinin ''gümüş bağışlama'' kampanyasını organize ettikten sonra evindeki gümüşleri babasının evine nasıl taşıdığını, 1974'de oy kullanmayı devrimci harekete ihanet sayarken seçim sonrası mahkemeye verilen dilekçede ''halkın serbest bırakılmayı istediğini'' nasıl beyan ettiğini, onun ne denli bir sahtekar olduğunu çok iyi biliyorlardı.

Onu yakından tanıyanların birleştiği nokta Perinçek'in sol faaliyetler içine sızmış bir batı ajanı ve sahte bir devrimci olduğuydu. Çizgilerinin sık sık değişmesi, ahlaki kurallara pek bağlı kalmayışı da bu sebebe bağlanıyordu.

Perinçek'in 25 yıllık değişmeyen çizgisini Başyardakçılarından Hasan Yalçın'la 26 Temmuz 1989'da yaptığım bir görüşmenin teyp bandından pasajlarla incelemek istiyorum. O tarihlerde Hasan Yalçın'a, israrla benimle tanışmak arzusu üzerine randevu vermiş ve karşılıklı teype almak koşuluyla büromda konuşmuştum.

Kendisiyle mülakaat yapmayacağımı bildiği için hiç bir şekilde yayınlamamak şartıyla benimle görüşmek, beni tanımak istediğini belirtmişti. Ben yine de güvenmediğimden ve bunların sahtekarca taktiklerini bildiğimden karşılıklı teype alma şartını koştum. Tahminimde yanılmadım. Bir müddet sonra bu görüşmenin belli pasajlarını birbirine monte edip saptırarak, yorumlar getirerek her zamanki gazetecilik anlayışlarına uygun bir şekilde kullanmaya çalıştılar.

Hasan Yalçın daha sonraki yıllarda da bütün terslememe rağmen benimle diyalog kurma çabalarına devam etti. Bana dergilerine gelen bazı sözde ihbarları fakslayarak, zaman zaman telefonla arayarak ilişkilerini sıklaştırmaya çalıştı. Aklınca beni yönlendirmeye, bir şeyler söyletmeye çalıştı. Hiram Bey'in ölümünden sonra yaptıkları ve hiç bir ahlak kuralına uymayan yayınlarından sonra telefonda hakaret etmeme, aşağılamama rağmen dahi aldırmadan büroma gelip izahat vermeye çalıştı, Hatta daha da ötesi ''MİT'e hizmet etmeyi dünyanın en büyük şerefsizliği ve alçaklığı'' sayan bu zihniyetin Ankara Temsilcisi Hasan Yalçın, MİT'in gazetecilerle toplantılarına kendilerinin çağrılmadığından yakınarak kendilerini MİT'ten arkadaşlarımla tanıştırmamı istedi. şimdi ben bu eski görüşmeden pasajlarla Perinçek'in ''25 yıllık çizgisini ve mücadelesini'' incelemek istiyorum.

M.Eymür- 2000'e doğrunun çizgisi nedir? Amaçları nedir, ideolojik yelpaze içinde yeri nedir? Bunu Aydınlık zamanından alalım. Bundan bazı başka suallere geçmek istiyorum. Nedir yani çizginiz. Bu günki ile başlangıç çizginiz arasında farklılaşma var. Yakın tarihte bir özeleştiriniz filan da oldu. Saçak'ta çıkan. Bir oturmamışlık görüyorum ben çizgilerinizde.

H.Yalçın- Hi hi hi (gülüyor)


M.Eymür- En azından bu günki konum nedir? Bugün ideolojik yelpaze içindeki yeriniz tam nedir, gazetecilik anlayışınız nedir?

H.Yalçın- Şimdi çizgi olarak solcu. En geniş anlamda solculuk. Sırf bir Aydınlıkçılık veya sırf bir Mao düşüncesinin temsili değil genel anlamda Türkiye'nin, Türkiye'de yaşayan bütün insaların menfaatini savunmaya ve özellikle emekçilerin menfaatlerine dayanan bir solculuk.Eski çizgiyi söylüyorsunuz da. 1978'de Sovyetler Birliğinden gelmekte olan bir tehlike gördük Türkiye'de. Buna MİT'den de fazla karşı çıktık, Genel Kurmay'dan da fazla karşı çıktık. Fazla karşı çıktığımız için hata yaptık. Çok fazla. Tehlike o kadar büyük değilmiş.

M.Eymür- Şimdi ben de ona değinmek istiyorum. Hatırlıyorum ilk yıllarınızı. Sokaklarda yazılar görüyordum ''Ne Amerika, ne Rusya'' . Herhalde dedim yeni bir milliyetçi akım doğdu. Sonra bir baktım daha ziyade bir Mao'ist çizgi içinde yeni bir akım başladı. Esasında bizim yapamadığımızı, Batı Devletlerinin yapamadığı bir misyonu üstlendiniz. Yapılan işin niteliği dolayısıyla bunlar acaba bir başka yere angaje olmuş bir grupmu.

H.Yalçın- Amerikancı demek istiyorsunuz.

M.Eymür- Amerikancı da demeyelim. Batı. Çünkü bir anti Sovyet yapınız vardı . Solu bizim başarmadığımız derecede bölmeyi.

H.Yalçın- Siz bizi sola mı şikayet etmek istiyorsunuz.

M.Eymür- Hayır hayır, Gerçekleri konuşuyorum. Söylediklerimde gerçek yoksa. Kendi öz eleştirinizi yaptığınız zaman birtakım hatalar yaptığınızı kabul ediyorsunuz.

H.Yalçın- Tabii.

M.Eymür- Yarın gene bir öz eleştiri yapıp bugünki faaliyetlerimizde hata yaptık diyebilirmisiniz.

H.Yalçın- Hata yapmamak mümkün değil. Hatalar yapılıyor. Meziyet hataları görüp düzeltmek, hata yaptık onu düzeltiyoruz demektir.

İşte Perinçek'in değişmeyen 25 yıllık çizgisi ve mücadelesi. Birgün Marksist, ertesi gün anti-Sovyet, bir başka gün Maoist olacak, dün kızdığı güçlerin, şiddetle saldırdığı PKK gibi örgütlerin bu gün yanında yer alacak, ondan sonra bir ''öz eleştiri'' ile geçiştirip hala utanmadan çizgilerim bellidir diyecek. Ama ona da hak vermek lazım. Ne yapsınki adam. Vazifesi bu.

-''Hiram Abas ve ekibi CIA'nın adamıydılar. Aydınlık ve 2000'e Doğru birçok haberiyle bu gerçeği kanıtladı. Fiıistin Devletinin Ankara Büyükeıçisi Abu Firas, Hiram Abas'ın CIA ve MOSSAD ile ilişkilerini kanıtlarıyla 2000'e DOGRU'ya. Bizzat bana anlatmıştı. Biz o zaman da söyledik, şimdi de söylüyoruz: Casusluktan nefret ederiz. Ezilen halkların yanındayız. Onların mücadelesini desteklemekten şeref duyarız'' diyor. Yine aynı görüşmeden pasajlar sunmak istiyorum.

M.Eymür- Şimdi Sati olayını ele alalım. Bunun Filistin'e karşı bir CIA, Mossad ve MİT ilişkisi olduğunu söylüyorsunuz. Büyük tenakuz burada başlıyor. Sati olayının failleri kimlerdi. Filistinli ama, itham edilenler kimlerdi.

H.Yalçın- Suriye'li

M.Eymür- Faaliyetin hedefi Suriye ve Abu Nidal grubuydu. Abu Nidal ve Suriye o tarihlerde FKÖ ile düşmandı. şimdi nasıl olurda böyle bir yargıya varabilir, FKÖ'nün düşmanına karşı yapılan bir faaliyetin FKÖ' ye karşı olduğunu söyleyebilirsiniz . Ben size mantıksal olarak açıklıyorum. Bu olay bir Suriye ve Abu Nidal faaliyetidir. Bunun bizim daima desteklediğimiz FKÖ ile en ufak ilişkisi yoktur. Türkiye'nin FKÖ ile iyi münasebetleri var.

H.Yalçın- Şimdi burada bizim yaptığımız iş şu. Şunu veya bunu korumak söz konusu değil. Biz Amerikaya karşı Viyetnam halkını, Sovyete karşı Afganistan halkını, İsrail'e karşı da Filistin'i koruruz. Çünkü Filistin mazlum bir ülke, mazlum bir halk. Zaten Türkiye'de Filistin mücadelesi yok.

M.Eymür- Ama ben de zaten Türkiye'nin genel politikasında FKÖ' ye sıcak bakılır diyorum.

H.Yalçın- Tabii, biz onuda bilmiyoruz.

İşte Perinçek'in saptırdığı ve her zamanki yalancı tavrı ile sanki varmış gibi ''kanıtlarıya'' dediği olay. Hep kanıtladık diyor ama nedense bir türlü bu kanıtları açıklayamıyor.

Hasan Yalçın'la görüşmemizdeki bir konuya daha yer vererekten Perinçek ve grubunun vatanseverlik maskesi altında hangi amaca hizmet ettiğini bir kez daha sergilemek istiyorum.

H.Yalçın- Şimdi Asil Nadir olayı var. Sizin hem bilgileriniz var, hem tahlilleriniz var. Biz bu mesleyi şöyle getirdik. Diyoruz ki bu Türkiye'nin güvenlik sorunu, Anglosakson sermayesinin ve Türkiye üzerindeki bazı operasyonların, Kürtler ayrılacak mı, bölünebilecek mi meselelerinin çapraşık bir hal aldığı bu dönemde bir taraftan Abramovits geliyor, bir taraftan da Asil Nadir babasının tarlasına dalar gibi Türkiye'ye dalıyor ve Gürvit'inden bilmem nesine kadar. Şimdi bu olayda biz göğsümüzü siper ediyoruz. Burada vatanseverlik filan tartışıyoruz. Hangisi vatanseverlik. Susuyorsunuz, ben bunu yazıyorum. Yalan yalnış yazıyorum. İstediğinizi söyleyin yazacağım diyorum.

M.Eymür- Esasında eski ünitedeki bazı arkadaşlarımla fikri ayrılıklarım var. Bence istihbarat bir aksiyona yönelik olmalı. Bunda biraz yavaş kalındığı kanısındayım.

H.Yalçın- Asil Nadir olayında.

M.Eymür- Genelde söylüyorum.

H.Yalçın- Bakın onu bile söyleyemiyorsunuz. Sizi biraz tahrik etmek istiyorum.

M.Eymür- Genelde söylüyorum, çünkü Asil Nadir konusunda çok fazla bilgi sahibi değilim.

H.Yalçın- Ama ilginizi çekmemişmidir. Gürvit Cumhurbaşkanlığındaki bilgileri buraya monte edecek bu çok açık değil mi? Yani şurda şu görülüyor. 2000'e Doğru en yurt sever tutumu almış oluyor bu Asil Nadir konusunda.

M.Eymür- Yanlışlıklarınız var.

H.Yalçın- Olabilir. Biz de şunu söylüyoruz. Bu yanlışlıkları buyrun düzeltin. Hem Hiram Abas, hem Mehmet Eymür. Bir zaman savaş yapsakta burada buluşabiliriz. Bizim yayınımızının neresi yanlış size göre.

M.Eymür- Daha iyi İncelenebilirdi.


H.Yalçın- Amerikanın İngiltere'nin en büyük kuvveti bu Türkiye'ye soktuğu Asil Nadir.
Vatanperver Perinçek grubunun '' İngiliz'lerin Türkiye'ye soktuğu en büyük kuvvet olarak nitelediği'' Asil Nadir'in sonradan İngiltere'de başına neler geldiği, Kıbrıs konusundaki tutumu ve sermayesini Türkiye'ye kaydırdığı için nasıl tevkif edildiği ve ne hallere düştüğü herkes tarafından bilinmektedir. Acaba vatansever Perinçek grubu yine yanlışlık yapmış, Türkiye yerine başka bir ülkeye mi çalışmışdı...

- '' Eymür ise '' Hiram Bey'in yükselme ihtimali olduğu tüm devrelerde'' diyor. Nefretlerinin kişisel sebebi budur. Eymür anılarında sadece Aydınııkçıları dinmez bir kinle karşısına alıyor'' diyor. Perinçek doğru söylüyor. Bu memleketi seven, bu memlekete hizmet vermiş benim gibilerinin, başkalarının maşası olup bu memleket aleyhine çalışan kişilere sempati ile bakması mümkün mü? Perinçek ve grubu, Hiram Abas'ın, Mahmut Dikler'in, Ilgız Aykutlu'nun, Hulusi Sayın'ın, İsmail Selen'in, askeri, polisi ve sivili ile daha nicelerinin ölümünde tetiği çekenler kadar ve hatta onlardan da daha fazla suçludur. Perinçek ve grubu kandırdıkları insanları cinayete azmettiren, sefil ve karanlık varlıklardır. Hizmet ettikleri yabancı güçlerin talimatıyla yalan haberler üretmiş, insanları teşhir etmiş, resimlerini, adreslerini yayınlamış ve onları tetiği çekenlere hazır bir hedef haline getirmişlerdir . İşte ben Perinçek ve yamaklarını son kez kamuoyu önünde cevaplıyor, yukarıda sunduğum nedenlerle vatana ihanet ve cinayete azmettirmekle suçluyorum.

Perinçek'in Hiram Bey ve benimle ilgili olarak senelerden beri ortaya attığı iddialara gelince. Yani CIA, MOSSAD ajanı, işkenceci iddiaları hukuken ağır cezaları gerektiren önemli iddialardır.

Bu güne kadar sahte devrimci Perinçek ve bilerek veya bilmeden onun izinden yürüyen yardakçıları tarafından ortaya atıldığı için hiç bir makam tarafından ciddiye alınmayan bu iddiaların herşeye rağmen adli makamlarca bir ihbar olarak dikkate alınmasını istiyor, Perinçek ve yardakçılarını da bu iddiaları ispata davet ediyorum.


Haydi bakalım ''Biz bunların ajanlığını, işkenceciliğini, provakasyonlarını ispat ettik'' gibi hiç bir mesnede dayanmayan yuvarlak laflarla geçiştirdiğiniz yalanlarınızı delilleriyle birlikte adalet önünde ispatlayın da görelim.

Mehmet Eymür


..

29 Aralık 2015 Salı

SAHTE ULUSALCILARI & SİYASETÇİLERİ TANIYALIM 6




SAHTE ULUSALCILARI & SİYASETÇİLERİ TANIYALIM 6




Soner Yalçın'ın Arkasında Olmayan Var mı



Ali Özsoy

Güldürmeyin bizi

2000’e Doğru

























2000’e Doğru





























Soner’deki bu Apo sevgisi çok eskilere gidiyor. 
Bu konuda da hocası Perinçek. 
2000’e Doğru dergisi ve Aydınlık gazetesi 80’lerin sonu 1990’ların başında kelimenin tam anlamıyla PKK yayın organı gibi çalışmaktadır. 

“ Gerilla ordu kurdu ”, “ Kürdün ateşle imtihanı ” gibi manşetler… 

Bu sırada Soner Yalçın bu çevrenin en aktif muhabiri ve en “ Belgeli ” istihbarat kaynağıdır. 
2000’e Doğru’nun Ankara Bürosunun şefi Soner’dir. 
O zamanlar yine bol bol imzasız yazılar yazmış Soner. 
1996-2001 yılları arasında Soner’in boşalttığı koltukta Tuncay Güney oturuyordu. İşleri aynı. 
Biri sonra haham oldu, diğeri araştırmacı gazeteci.


Soner Yalçın’ın Masa (Oda) tv’si gecikmeli olarak TÜRKSOLU’yla ilgili bir yazı yayınladı. Yazının girişi çok ilginç... Hikâye yazmışlar. Masa tv’nin kapısına TÜRKSOLU militanları gelmiş ve gazete satmış. Onlar da güya ilk kez TÜRKSOLU’na rastlamışlar. Bu ne biçim bir gazete diye merak etmişler. A, meğersem neymiş? TÜRKSOLU “ırkçıymış”, “karanlıkmış”, “bölücüymüş” bu yüzden “TÜRKSOLU’nun arkasında kim var” diye bir yazı yazmışlar.
Yazı imzasız. Masa tv’de imzasız olan yazılar genellikle polemik yazıları, Ertuğrul Özkök, Aydın Doğan, Perinçek veya Apo övgüleri…
Ancak polemik yazılarına imza bekleriz açıkçası. Çünkü bilindiği gibi eğer imza varsa kaçak dövüşmek zorlaşır. Ama Soner Yalçın gazetecilik mi yapıyor yoksa istihbaratçılık mı belli değil. Bundan olacak Masa tv’deki yazıların yarısı imzasız. İnsanın tabii sorası geliyor. Acaba TÜRKSOLU’yla ilgili bu şablon yazı kapılarına kadar gazetemiz geldiği için mi çıktı? Yoksa Soner Yalçın ile ilgili bir yazımız çıktığı için mi? Çünkü“TÜRKSOLU’nu hiç tanımıyorduk, gördük bir yazalım dedik” iddiası çok komik kaçıyor. Nedeni bizzat Masa tv’nin TÜRKSOLU’nun karalamak için daha önce yayınlar yapmış olması. Bunun yanı sıra İstanbul’da TÜRKSOLU’nun kapısını çalmadığı ev yoktur. Açıkçası Masa tv’nin adresini bilmiyorduk. Öğrenmiş olduk. Yarın öbür gün evine de gelebiliriz. Sakın yanlış bir anlam yükleme. Bölge bölge dolaşıyoruz. Örgütlenme tarzımız bu. Masada komploculuk yapmak sizin işiniz, sokakta devrimcilik bizim. Çaldığımız on binlerce kapının arasında elbette işbirlikçiler de çıkıyor. Ama ne yapalım? O kadar “rahatsızlık” vereceğiz.

Soner arkana bak

TÜRKSOLU’na yönelik yazı zayıf bir yazı olmuş. Polemik gücü düşük. Hatta her şeyden önce polemikten yan çiziyor.
Örneğin Soner kendisine sorduğumuz soruların hiçbirine yanıt vermemiş. Oysa Soner’e, Aydın Doğan’a ve Aydınlıkçılara çok ciddi ithamlarda bulunmuştuk. Soner, bu işler öyle imzasız kaçak yazılarla olmaz. Ringe gel.
İmzasız Soner, konuyu kendinden uzaklara kaçırmış. Kürt meselesine falan getirmiş. Bugüne kadar TÜRKSOLU’na Zaman, Aksiyon, Vakit, Taraf, Radikal ve Hürriyet gazetelerinde saldıran yazıların bir kopyası daha ortaya çıkmış. Biliyoruz işte o yazıyı. Polis şablonu. Bir aralar o kadar abartmışlardı ki, bırakın ortak kelimeleri Radikal gazetesindeki imla hatalarıyla Zaman gazetesindekiler bile birebir aynı çıkıyordu. Polisten aldığınız bültene tashih yapacak kadar bile irade yoktur sizde. Bu son yazı da aynı metin… TÜRKSOLU “Ordu Göreve” demiş, “Kürtten alışveriş yapmayın” demiş, üniversitede Kürtleri dövmüş vesaire…
“Kürtten Alışveriş Yapmayın” lafını ilk uyduran da zaten bu Masa tv’ciler. Bildiğiniz gibi kampanyamızın adı tamı tamına “Alışverişimi Türk’ten Yapıyorum, Param PKK’ya gitmiyor” idi. Ne bir eksik ne bir fazla. Kendini Türk görmeyen rahatsız olabilir. Ama Türk’üm diyeni kökeni ne olursa olsun niye boykot edelim ki? Türkiye’de de Türk yaşar. Yanlış bilmiyorsak. Daha kampanyanın başladığı ilk gün Masa tv’ciler ne hikmetse kampanyanın rozetlerini ve malzemelerini ele geçirmişlerdi. “Kürtten alışveriş yapmayın diyorlar” diye ortalığı ayağa kaldırdılar. Tabii Masa tv’yi kimse takip etmez. Ancak Doğan Medya hemen “masa”sından gelen bu haberin üstüne atladı. “Büyük provokasyon” diye duyurdu. Fakat Milliyet’in internet gazetesindeki habere giden yüzlerce mesajın yüzde doksanı kampanyayı canı gönülden destekliyordu. Bunun üzerine alelacele haberi kaldırdılar. TÜRKSOLU’na karşı bu provokasyon toplam birkaç saat sürdü. Ertesi gün günlük gazetede bile yazmadılar. Herhalde kampanyanın tutacağından korktular. Masa tv’de TÜRKSOLU’na karşı yazılan yazı ise pek okunmamış anlaşılan. Bir haftadır yazıyı bir başa koyuyorlar, bir ortaya, bir yana… Ama toplam altı mesaj gelmiş. Bunlardan üçü de TÜRKSOLU’nu destekliyor. Masa tv’nin tirajı düşük. Dedik ya orası gazete falan değil, Aydın Doğan’ın ulusalcılık masası…
Bir de utanmadan “TÜRKSOLU’nun arkasında kim var” diye soruyor. Türkiye’nin bir numaralı MİT’çisi bunu soran… Aydın Doğan’ın kadrolu, maaşlı elemanı. İnsaf derler adama önce kendi arkana bak. Devrimcilerin arkasında halk vardır merak etme!

MİT’in “ Efsanesini ” Yazan adam

Soner Yalçın’dan mı solculuk, devrimcilik öğreneceğiz. Sen değil misin MOSSAD ile birlikte Mahir’lerin kanını döken MİT’çi Hiram Abas’tan bir “efsane” yaratan. Ona “Bay Pipo” diyen, “karizmatik istihbaratçıyı” yerlere göklere koyamayan.
Sen ne zamandan beri solcu, devrimci oldun. Sen “MİT’in gayriresmi tarihini” yaz. Sabetayistlerden bahset. Devrimciliği kirletmeye kalkma.
Bir de utanmadan TÜRKSOLU için “sözde Kemalist” demiş. Sen Yüce Önder Atatürk için Sabetayist-Yahudi yakıştırmasını yapan birisin. Biraz köşeye sıkışınca da ben öyle demedim ama isteyen araştırsın diye kıvırırsın. Sen Kemalist misin ki, bizi beğenmiyorsun?
Senin yazdığın her kitap bir operasyon… Yalçın Küçük ve senin sayende kelli felli adamlar Atatürkçülüğü, devrimciliği ve antiemperyalizmi bıraktı, isimlerdeki harfleri toplayıp çıkarmaya, mezar hırsızı gibi mezarlık dolaşmaya, en ilkelinden bir Yahudi karşıtlığına başladı.
Ne güzel iş değil mi? Millet beş on bin Sabetayist ile uğraşırken, ABD ve İsrail bu ülkede her istediğini yapsın. Bu ülkenin ilericileri de isimlerin içindeki harflerle, mezar taşlarıyla uğraşsın. Bu işi kışkırtan adam da Türkiye’de siyonizmin ve Amerikancılığın en sağlam kalesi Hürriyet gazetesinde çalışsın.
Soner Bey sen hâlâ “TÜRKSOLU’nun arkasında kim var” diye sor. Bizim Soner’in arkasında kim var diye sormamıza pek gerek yok. Kitapların MİT’ten, maaşın ve sigorta primlerin Aydın Doğan’dan… Soner, TÜRKSOLU’nu İkinci Cumhuriyetçilerle ortak olmakla suçlamış. İyi de Masa tv’yi sen ilk kurduğunda ortağın zaten İkinci Cumhuriyetçi Cüneyt Özdemir’di. Sonra Ergenekon rüzgârı Aydın Doğan’ın etrafında esmeye başlayınca, eski yeni ne kadar döküntü Aydınlıkçı varsa hepsini Masa’ya topladın. Şimdi ise daha bir yıl önce sana MİT ajanı dediği için kanlı bıçaklı olduğun Perinçek’e methiyeler düzüyorsun. E, tabii masa faaliyeti bunu gerektiriyor değil mi?

Aydın Doğan’dan maaş alanlar

Perinçek kısa süre önce “Soner’i aramıza MİT soktu” diyordu. Soner de ona dava açıyordu. Ancak şimdi kurulan ortaklıktan memnun görünüyorlar. Buna siyasette döneklik denir. Ama fırıldaklıkta rekor ve ekol sahibi bu Aydınlıkçılara biz dönek demiyoruz. Çünkü bahsettiğimiz ilişkiler ağı siyasi değil istihbarat temelli. İstihbarat dünyasında da taraf değiştirmek, ikili oynamak ve yeni patron bulmak son derece doğaldır.
Aydın Doğan ile Perinçek arasında çok ilginç bir ilişki var. Türkiye’nin en Amerikancı patronu ne hikmetse “Solcu” Perinçek ne açıklama yaparsa hemen gazetelerinde yayınlıyor. Perinçek’in Kaynak Yayınları diye bir yayınevi var. Ama oğlu ve veliahdı Mehmet PERİNÇEK  Rusya’dan aşırdığı Ermeni belgelerini Doğan Yayıncılık’tan basıyor.

Niye?

Herhalde sosyalist (!) tavır bunu gerektiriyor. Tabii merak ediyoruz Aydın Doğan, Mehmet’e ince kitabı için ne kadar telif ödedi.

Ayrıca daha geçtiğimiz yıllarda Aydınlık ve Ulusal Kanal’da çalışan bir sürü tip Soner’in Masa tv’sine doluşmuş durumda. Bunların maaşları ve sigorta primlerini de Aydın Doğan mı ödüyor? Soner’in az okunan Masa tv’sinin reklam geliri yok.
Onca Aydınlıkçı’yı nasıl besliyor? Bir şekilde Aydın Doğan Aydınlıkçılara para mı aktarıyor?

Apocu ama bölücü değilmiş

Bizi en çok güldüren şey ise TÜRKSOLU’na yönelik “bölücü” suçlaması oldu. Hatta TÜRKSOLU’nun Kürt konusundaki teşhisleri ile Mehmet Altan ve Murat Belge’ninkiler örtüşüyormuş.
Çok ilginç. Klasik bir PKK söylemi… Perinçek de bu söylemi hep sahiplenir. Türk milliyetçilerine bölücü derler. Hatta Türkiye’deki tek bölücü güç Atatürkçü ve milliyetçi çevrelerdir. Çünkü esas bölücülüğü Kürtleri üzerek güya biz yapmaktaymışız.
Örneğin Atatürk “Türkiye Türklerindir” veya “Ne Mutlu Türküm Diyene” dediğinde Apo’ya göre bölücülük yapmış, sözde 1921’de verdiği sözleri unutmuş oluyor.
Soner’in bu klasik PKK söylemini savunmasını yadırgamıyoruz. Çünkü hemen hemen her hafta Apo ile ilgili övgü dolu bir haber çıkıyor Masa tv’de. Adam bizi Kürt konusunda İkinci Cumhuriyetçilerle ortak fikirlere sahip olmakla suçluyor. Buna herkes vücudunun her yeriyle güler.
Türk-Kürt kardeşliğini, hatta Apo’nun konfederalizm çözümünü siz savunmuyor musunuz? 

Apo’yla masaya oturalım diyen siz değil misiniz? 

Çok eleştirdiğiniz Taraf gazetesinden, Murat Belge, Mehmet ve Ahmet Altan’dan en küçük bir farkınız var mı?
Bir insan hem Apocu olup hem de utanmadan nasıl bizi bölücülükle suçlayabilir? Bunun için “Aydınlık okulunun” yüzsüzlük müfredatından geçmek gerek herhalde.
Nitekim bu söylem Perinçek’te de asla değişmez. Apo’nun ulusalcı hatta Kuvayı Milliyeci olduğunu, devletin asla onu idam etmemesi gerektiğini, Apo’nun “Türkiyeci” bir çözüm istediğini sürekli vurgular. Koşullar ne olursa olsun Apo’yu savunmaktan vazgeçemiyor Aydınlıkçılar. Yoksa Apo’nun Perinçek’in ilk gazetelerinden Şafak gazetesine militanlık yaptığı günlere mi dayanıyor bu muhabbet. Belli ki yine bir “masa” ortaklığı var.
Soner Yalçın sürekli Apo’yu göklere çıkarıyor. Bakın Ertuğrul Özkök’e yağcılık olsun diye çıkan en az 20 yazısından birinde ne diyor Soner? Bu iki idolünü, Ertuğrul ve Apo’yu nasıl yüceltiyor:
“Ertuğrul Özkök’ün 17 Mart tarihli Hürriyet’teki makalesi Kürt sorununun çözümü konusunda bugüne kadar yazılmış en cesur yazılardan biridir. Bir dönemeçtir bu yazı. Özkök, Kürt sorunu çözümü konusunda PKK’sız bir çözümü dayatanların bugüne kadar başarısız olduğunu ve artık bu tavrın bırakılmasını yazdı. Çoğu kişi bu yazıya genellikle askerlerin karşı çıkacağını düşünebilir. Biz sanmıyoruz…
İkinci soru önemlidir; çünkü Barzanici Kürtler, “Öcalan askerlerle anlaştı, Kemalist oldu” propagandası yapmaktadır. Onlara göre, Öcalan Türkiye’nin üniter yapısının bozulmaması konusunda askerlerle anlaştı. Yani Öcalan, Türkiyeli bir çözümden yana...
Dönelim ABD’li diplomatların Türkiye’ye gelip Kürt sorununu çözümü konusunda kimlerle görüştüklerine: Şerafettin Elçi, Esat Canan ve Orhan Miroğlu. Bunun saklısı gizlisi yok; bu üç isim KDP’lidir, Barzanicidir. Bunlar Taraf Gazetesi yazarıdır. Erbil toplantısına methiyeler düzmektedirler. Bunların PKK ile hiçbir ilişkisi yoktur. O halde... Kürt sorunun çözümü konusunda Türkiye’de iki önemli siyasal gelişme yaşanmaktadır. Birincisi Barzani-Cemaat-ABD-İsrail ittifakıdır. İkincisi Ertuğrul Özkök’ün PKK’yı dışlamayan Türkiyeli bir çözüm arayışıdır. Umarız DTP bunun farkındadır...”

Soner’deki Apo sevgisi

Nasıl? Bizi bölücülük ile suçlayan adam Apo’yla asker masaya otursun diyor. Neden? Çünkü Apo “Türkiyeli”ymiş. Türkiye’nin birliğini düşünüyormuş. Hatta ABD’ye karşıymış.
İnsaf derler adama. Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en büyük ihanetinin ve en kanlı Kürt terörünün sorumlusu Apo, Türkiyeli… Tarihimizin gördüğü en işbirlikçi, bölücü hareketin lideri aslında ABD’ye karşıymış. Bitti mi? Hayır. Bir de Soner’den Apo’nun aslında Atatürkçü olduğunu öğreniyoruz:
“Abdullah Öcalan son olarak duyanları şaşırtacak bir açıklamada da bulundu. Mustafa Kemal’i sahiplendiklerini ve Cumhuriyet’in kuruluş ilkelerine karşı olmadıklarını söyledi. Öcalan şunları ifade etti: ‘Ben burada Sayın Erdoğan ve Sayın Baykal’a açık çağrımı yapıyorum. Biz Cumhuriyetin başlangıç ilkelerine karşı değiliz. Mustafa Kemal’e de karşı değiliz. Mustafa Kemal bu Cumhuriyetin kurucusudur. Mustafa Kemal, Kürtlere kendi vilayetlerinde seçime dayalı geniş bir muhtariyet istiyordu. 1921 Anayasası bunu ele alıyor. Bunu isteyen Mustafa Kemal’dir. Biz onun için Cumhuriyetin başlangıç ilkelerini önemsiyoruz.’ Herkesin Kürt sorununu konuştuğu bir dönemde Öcalan’ın açıklamaları oldukça tartışılacak gibi görünüyor.”
Soner Bey buyurmuş: “TÜRKSOLU Kemalist değil…” Evet, gerçekten de eğer Apo ve Soner Yalçın Kemalist ise TÜRKSOLU Kemalist değil.
Ve çok ilginç bir detay. Adeta İmralı bülteni gibi çalışan Masa tv’de bir kere evet bir kere bile Apo için “terörist” denmiyor. Masa tv’ye göre Apo muhatap alınması gereken saygın bir siyasi lider. Hatta Apo konfederalizm ile “büyük Türkiye tezlerini anımsatan birlik önerisinde” bulunuyor ve Musul ile Kerkük’ü bile Türkiye’ye kazandırmak istiyormuş.
Bakın bu Apocu ve doğrudan PKK yanlısı tezler Masa tv’de nasıl aklanıyor? Güya Fethullahçılar, liberaller ve Barzaniciler Apo’ya düşmanmış. Çünkü onlar Apo’yu Kemalist görüyorlarmış. Bu yüzden asker Apo’yu muhatap almalıymış. İyi de bahsettiği Fethullahçılar ve liberaller de aynısını savunuyor. Asker PKK’yla masaya otursun diyorlar. Apoculukta yarış mı başlattınız?
Soner’deki bu Apo sevgisi çok eskilere gidiyor. Bu konuda da hocası Perinçek. 2000’e Doğru dergisi ve Aydınlık gazetesi 80’lerin sonu 1990’ların başında kelimenin tam anlamıyla PKK yayın organı gibi çalışmaktadır. “Gerilla ordu kurdu”, “Kürdün ateşle imtihanı” gibi manşetler… Bu sırada Soner Yalçın bu çevrenin en aktif muhabiri ve en “belgeli” istihbarat kaynağıdır. 2000’e Doğru her hafta başka bir PKK kampını tanıtırken, derginin Ankara Bürosunun şefi Soner’dir. O zamanlar yine bol bol imzasız yazılar yazmış Soner. Genellikle Hiram Abas, MİT, Mehmet Eymür üzerine. Ancak sıradan bir muhabirin asla bilemeyeceği detaylar, hatta devlet sırları. Hiram Abas ve MİT hayranlığı o günlerde başlamış. Anlayacağınız bir nevi Tuncay Güney’dir kendisi. 1996-2001 yılları arasında Soner’in boşalttığı koltukta Tuncay oturuyordu. İşleri aynı. Biri sonra haham oldu, diğeri araştırmacı gazeteci.
Elbette ki Türkiye’nin terörle kavrulduğu o günlerde böyle bir yayın çizgisine izin verilmiş olması ilginçtir. Hatta MİT raporları ve Ahmet Cem Ersever gibi JİTEM kurucuları bile Perinçek ve Soner’e ulaştırılmaktadır. Nitekim yıllar sonra Perinçek Bekaa Vadisi’ndeki PKK kamplarına meşhur ziyaretini ve Apo’ya “sevgi gülü” sunmasını “devlet görevi” olarak adlandırmıştır. Belli ki birileri onların böyle bir yayın izlemesine izin vermiş hatta teşvik etmişti. Sonra da ne hikmetse birdenbire Perinçek ve Soner ulusalcı oldu. Perinçek’in meşhur bir lafı vardır. “MİT’in ulusal kanadı…” Ne demekse? Her şeyi, her türlü işbirlikçiliği ve provokasyonu böyle aklar bu adamlar. “MİT’in ulusal kanadı”nın altında tünemiş bu isimlerde Apo sevgisi ne hikmetse hiç bitmiyor. Dediğimiz gibi kesinlikle bir “masa” arkadaşlığı söz konusu. Sakın o “masa” MİT’in değil CIA’nın olmasın…

Artık TÜRKSOLU var

Soner, işler eskiden böyle yürürmüş. İstediğin zaman istediğin kılığa girilebilirmiş. O zamanlar senin gibiler için iyi zamanlarmış. “TÜRKSOLU’nun arkasında kim var” diyen Soner 1990’larda bu cevizleri kırarken, TÜRKSOLU’nu kuran devrimci gençler daha o yıllarda ortaokula gidiyordu. Ama artık senin gibilerin Atatürkçü veya ulusalcı maske takmasına izin vermeyecek TÜRKSOLU var. Eğer TÜRKSOLU hakkında bir yazı yazacaksan da dikkat et. Çünkü çağımız internet çağı. Senin saçmalıklarını okuyan biri her an bir de şu TÜRKSOLU’na bakayım bunlar Soner hakkında ne demiş diye bizim sitemize girebilir. Bu yüzden bizce sus. Zararlı çıkarsın. Zaten sen de bunu düşünmüş olacaksın ki “TÜRKSOLU Soner Yalçın’ı eleştirdi” dememişsin. Bunu söylemeye bile cesaret edememişsin ama “TÜRKSOLU Halil Berktay’ı savundu” diye yazmışsın.
İnternette küçük araştırma yapan, bizim Halil Berktay’ı “yılın faşistleri” arasında saydığımızı bilir. Baskın Oran, gibileri bu kampanyadan dolayı bize dava bile açtılar. O yazıyı nerenle okudun?
Demişsin ki, TÜRKSOLU Çanakkale ve Kurtuluş Savaşı’ndaki şehit sayılarını nereden bulmuş. İnsanların kafası çalışıyor. Örneğin bu sayıları gerçekten merak eden biri rahatlıkla bizim sitemize girebilir bu rakamların Genelkurmay’ın resmi rakamları olduğunu rahatlıkla görebilir.
Elbette ki Genelkurmay kayıtlarında bile eksik olabilir. Şehit sayısı daha da fazla olabilir. Ama oranlar değişmez. Biraz kafası çalışan herkes de bunu akıl edebilir. Kısacası TÜRKSOLU’yla uğraşma! Ters teper. Geçen sefer sayende alışveriş kampanyamızı destekleyen pek çok Milliyet okurlarıyla tanıştık. Bu sefer de üç beş tane Masa tv okuru varsa, onları TÜRKSOLU okuru yaparsın.
(Sayı 243, 06/07/2009)



http://www.turksolu.com.tr/sehit/secmeulusal6.htm

.





1 Şubat 2015 Pazar

DOĞU PERİNÇEK - ÖCALAN VE MİT İLİŞKİSİ ÜZERİNE 1



DOĞU  PERİNÇEK  -  ÖCALAN  VE  MİT  İLİŞKİSİ ÜZERİNE   1  ,










O Amerika 30.000 kişinin ölümünden sorumlu bir isyancı Ermeninin "beraat" edip etmeyeceğini soruyor!..Ama tarih unutmuyor. Bir başka listeden.

Efendim, bildiğiniz gibi, biz "dönme" kelimesini sadece Sabatay Sevi'nin takipçisi müslüman görüntülü Yahudiler için kullanmıyoruz... Rum, Ermeni, Levanten olup ta, Hıristiyanlığını ve aslını gizleyip, Müslüman görünüp öz-be-öz Türk adları taşıyarak, bizleri kandıranları da kastediyoruz.

Bunlardan bir tanesi de Apo adıyla bilinen PKK terör örgütünün lideri Artin Agopyan'dır.

Apo'nun aslında Ermeni olduğu eskiden beri biliniyor, dile getiriliyordu. ama nedense boyalı basın ve şıkıdım medya bu herifi Abdullah Öcalan diye tanıtmayı sürdürdü. Öcalan soyadı üzerinde bile durulmadı... Kimlerden ve neden öç alıyordu?.. İsterseniz oradan başlayalım...

1880'lerden itibaren Türkiye'deki Ermenileri Batılı ülkeler (basta A.B.D) ve Rusya yoğun bir şekilde kışkırtmışlardır... Batılı ülkeler (bilhassa İngiltere) bu arada Kürtlere de el atmış, onları ilerde kullanabileceği yedek bir güç haline getirme çabasına girmişti. 1. Cihan Savaşı
İngiltere'nin ne kadar tedbirli olduğunu ortaya koydu. Ermeniler Rusların kozu haline geldi. Doğu Anadolu'yu işgal eden Ruslar Kars ve Erzurum'a kadar Ermeni birlikleri ile girdiler. İngiltere de Kürtler üzerindeki faaliyetini yoğunlaştırdı. Ruslar 1917'de savaştan çekilince, Ermeni kozu tekrar Batılıların eline geçti... Amerikalılar meşhur Wilson prensipleri ile Doğu'da bir Ermeni devleti, Güneydoğu'da da bir Kürt devleti yaratıp kendi sömürgeleri haline getirmeye çalışırken, Fransızlar da Güney Anadolu'ya Fransiz üniformasi giydirdikleri Ermeniler ile girdiler.

Bu Wilson denen mason herif, gerçekten namussuzun tekidir!.. "Milletlerin kendi kaderlerini tayin hakkı"ndan söz ile, nüfus yoğunluğunu bahane ederek Osmanlı topraklarında Ermeni, Kürt, Rum devletler kurmayi teklif ederken, Türklerin nüfus yoğunluğuna sahip olduğu Rus ve Avrupa topraklarında onların bağımsız olmasını ağzına bile almamıştır!.. Bu şerefsizin Türkiye'de sözünü ettiği bölgelerde ne Rumlar, ne Ermeniler, ne de Kürtler çoğunluğu teşkil
ediyordu!... Halbuki Batı Trakya, Bulgaristan, Kıbrıs, Musul-Kerkük, Azerbeycan, hatta o dönemde Ermenistan hep Türk diyarı idi ve Türkler çoğunlukta idi!..

İşte Batılılar böyle çifte standartlı, böyle içten pazarlıklı, böyle nalıncı keseri gibi kendine yontan soysuz bir topluluktur!.. Onların "Allah bir!" dediğine bile inanmamak gerekir!.. Aslında biz Artin Agopyan'ın soyadının neden Öcalan olduğunu açıklayacaktık. Oraya gelelim...

İşte bu şekilde Batılı devletler tarafından kışkırtılmış olan Ermeniler, 1. Cihan Savaşı sırasında teb'ası olduklari Osmanlı Devleti'ne ihanet edip Ruslara yardım etmeye başlayınca, dönemin sadrazamı Talat Paşa tarafından tehcire, yani göçe tâbi tutuldular... Savaşın cereyan ettiği bölgelerden alınıp savaşın olmadığı Osmanlı topraklarına gönderildiler ki, düşmanla isbirliği etmesinler!..

Bu tehcir hiç bir zaman Ermenilerin tümünü kapsamamıştır. İstanbul Ermenileri, Orta Anadolu'da yaşayanlar tehcire tâbi tutulmamıştır. Sadece Doğu ve Güneydoğu Anadolu'dakiler göç ettirilmiştir. Ermeniler göç ettirilirken de, götürebilecekleri bütün eşyaları almalarına izin verildiği, aile fertlerinin bir arada tutulmasına itina edildiği gibi, gittikleri yerde yerleşmelerine de nezaret edilmiş, yolda her türlü güvenliklerinin sağlanması için yanlarına ordu birlikleri katılmıştır. Ancak bu göç sırasında hiç hesaba katılmayan bir durum hâsıl olmuştur... Batılıların kışkırttığı ve birbiriyle çakışan topraklar vaadettiği Kürtler, bilhassa savaş dolayısıyle sayısı artan Kürt eşkiya, yanlarında değerli eşya taşıyan Ermeni kafilelerine yol boyunca saldırdılar, onları soyup direnenleri öldürdüler. Kafileleri korumakla görevli birlikler sayıca az olduğu için, her zaman bu soygun ve katliami önleyemedi.

Yine pek az bilinen ikinci bir husus ta, bu saldırılar sonunda yetim kalan çocuklar ile dul kalan bazı kadınları yol boyunca geçtiği yerlerde onlara acıyan ailelerin yanlarına alması, hatta evlenmesidir... Bazı Ermeni aileler de, şevkat gördükleri bölgelere kaçak olarak sığınmiş, ad değiştirerek Türk görünümüyle oraya yerleşmiş, yerli halk arasına karışıp gitmişlerdir. İşte Apo diye bilinen Artin Agopyan, böyle bir aileden gelmedir.

Ne var ki, bu saldırılar Kürtler ve Ermeniler arasında büyük bir düşmanlık yaratmış, mütarekeden sonra Batılı devletlerin orduları ile birlikte dönen Ermeniler kendilerinden gaspedildiğini öne sürerek hem yerli halkın malına mülküne el koymuş, hem de fırsat bulduğu yerlerde öç almak amacıyla Kürtlere ve Türklere inanılmaz işkenceler, katliamlar uygulamıştır. Artin Agopyan'ın ailesi, işte bu yüzden tamamlıyamadıkları katliama devam etmek için Öc-alan soyadını taşır!..

Basit bir kişi, başarısız bir üniversite öğrencisi iken, 1978 yıllarında Apo'nun üç kişiyle bir örgüt kurup, dışardan bu kadar destek görmesini aklınız alıyor mu?.. Bu dil bilmez, yol-yordam bilmez taşralının, Alman parlamento heyetleriyle görüşmesini, Yunan diplomatları ve istihbarat elemanları tarafından Kenya'ya kaçırılmasını nasıl izah edebilirsiniz ki?..

Bizim mason / dönme basının Artin Agopyan'ı "Apo" diye yıllardır şişirdiği malûm... Ama Yalçın Küçük, Doğu Perinçek gibi yazarların, hattâ milletvekillerinin gidip ziyaret ettiği PKK kamplarını, terör stratejisini, iki dediği birbirini tutmayan bu durgun zekâlı herifin plânladığını mı sanıyorsunuz?

Bütün olay, ASALA eliyle 1973'den beri yürütülen Hıristiyan Ermeni terörünün, artık dünya kamu oyunda tepki çekmeye başlaması, Batılı emperyalist devletlerin yeni bir kuklaya ihtiyaç duymasından kaynaklanmıştır... Bu öyle bir kukla olmalıydı ki, ne Hıristiyanlar, ne Batılılar göze batsın!.. Tam tersine, hem Türkiye mesgul edilsin, hem de Türklerle Kürtler birbirini kırsın!.. Ustelik Türkiye'nin Suriye, Irak, İran, Filistin, Libya gibi müslüman devlet ve topluluklar ile arası bozulsun!.. Müslümanları öldüren, kendi insanına zulmeden bir duruma düşsün!.. İşte PKK lideri Apo diye bilinen, o camlı bölmenin arkasında zavallı bir tavırla oturan Artin Agopyan'ın hikâyesi!..

Bunu kim ortaya çıkardı biliyor musunuz?.. 31 mayıs 1999 günkü duruşmada söz alan bir şehit babası!.. Başbağlar katliamında oğlunu kaybeden Ahmet Beşkardeş, Artin Agopyan'a hitaben, kırmanç (Kürt) ağzı ile "ez kırmanç im" diye başlayıp "sen Kürt değilsin, Ermenisin!.. Eger Kürt isen, ben şimdi seninle Kürtçe konuşuyorum, bana Kürtçe cevap ver!.." dedi!.. Ve tabii hiç bir cevap alamadı!..

Kürtleri bağımsızlığa kavuşturacağını iddia edip, Türkten çok Kürt öldüren, sözde Kürt "gerilla" kamplarında Türkçe eğitim yaptıran Abdullah Öcalan takma adlı Artin Agopyan, gerçekten Ermeni idi, ve Kürtçe bilmiyordu!.. Böylece "Apo" diye bilinen kaatilin aslında Ermeni olduğu kendi yüzüne haykırıldı, ve kayıtlara geçti!

Hemen eklemek isteriz ki, bizim Kürt diye bildiğimiz vatandaşlarımız, bu terör furyasınin ortaya çıkışına kadar kendilerine "Kürt" demezlerdi!.. Hâlâ da çoğu o kelimeyi kullanmaz... Kendini Kırmanç, Zaza, Dersimli, Tatar uşağı olarak adlandırır. Boy ve aşiret adlarını kullanır. Bu da Avşar, Karakeçili, Türkmen demekten farksızdır.

Yaa işte böyle!.. Duruşmanın en önemli iki olayından biri bu tesbit iken, bizim mason / dönme medyada gene alt sıralarda yer aldı... Bazı televizyonlar bu konuyu yansıtmak yerine, "size şimdi çok önemli bir olay göstereceğiz," diyerek Apo'nun "gözlük kullandığı" sahneleri yayınladılar!..

Baş terörist ülke A.B.D.'nin ünlü televizyonu C.N.N. ne yaptı, biliyor musunuz?.. Ne bu Kırmanç Türk köylüsünün tesbitini yayınladı, ne de Artin Agopyan'ın Batılı ülkeleri suçlayan ifadelerini!.. Kısaca "Apo yaşamasına izin verildiği takdirde ülkede barışı sağlıyacağını söyledi," dedikten sonra, - "Şimdi Türkiye'ye sokulmayan Abdullah Öcalan'ın avukatına bağlanıyoruz," anonsunu yaptı!.. Allah Allah!.. Apo namlı Ermeni kaatilin zaten Ermeni mi, Kürt mü olduğu belli olmayan hain nitelikli 100 tane avukatı var!.. Bunlar sırayla arz-ı endam edip, kendilerine göre bir "şov" sergiledikten ve Türk devletini suçladıktan sonra, dâvâdan çekiliyorlar!.. Üstelik bizim mason / dönme  medyada uzun uzun beyanat veriyorlar, istedikleri reklâmı yapıyorlar!.. "Kimmiş ki, bu yurda sokulmayan avukat?" demeye kalmadı, bir Hollandalı bayan ekranda göründü... Efendim, bu Hollandalı kadın Apo'nun avukatıymış!.. Çok istemiş, gelip dâvâyı üstlenmeyi ama, zalim Türk devleti kendisini yurda bile sokmamış!.. Savunmasi böylece kısıtlanan(!) kaatil Ermeni, eğer mahkûm edilirse, yanlış karar alınmış olacakmış!..

Gördünüz mü, büyük müttefikimiz, sâdık dostumuz Amerika'nın kurduğu tezgâhı?.. Bunca muhabirine rağmen, Türk kanunlarına göre, sanıkları ancak Türk barolarına kayıtlı avukatların savunabileceğini bilmiyormuş gibi yapıp, Türk Devleti'ni suçluyor!

Arkasından C.N.N. spikeri, bir Türk gazeteciye (hadi o salağın adını vermiyelim de rezil olmasın), - "Apo'nun beraat etme ihtimali var mı?" diye sormaz mı?.. Aklınca beraati de bir ihtimal olarak zihinlere yerleştirmeye çalışıyor!.. Tabii A.B.D.'nin resmi devlet politikası icabi!.. Hiç unutulmasın ki, ne Amerika'da, ne İngiltere'de, ne de Almanya'da hiç bir özel basın-yayın organı devlet politikası dışında yayın yapamaz!..

O Amerika ki, Teksas Eyaleti'nin (ki bu eyaletler federal devlete kendi rızaları ile katılmışlardır) bağımsızlığı için örgüt kuran 5 kişiden üçünü vurup öldürdü, ikisini de ömür boyu hapse mahkûm etti... Daha geçenlerde bilgisayarlara "melissa" virüsü bulaştırdı diye, eline silah almamış bir gence tam 40 yıl hüküm giydirdi!.. Kalkmış, 30.000 kişinin ölümünden sorumlu bir isyancı Ermeninin "beraat" edip etmeyeceğini soruyor!..

Mason dedik, fason dedik, "kusuruna bakılmaz," dedik, aldırmadık... Deliyle, aptalla bir tuttuk... ama bu kadari da artık fazla!.. Ermeni deyince aklımıza geldi, "buraya ekliyelim," dedik.

Şeytanın partisi, Nurcu ilimciler grubu Hizbullah'ın vahşetini sansasyonel, hattâ ajitasyon hâline getirerek halka yansıtan mason / dönme medya iki husus, üzerinde hiç mi hiç durmuyor!.. Bu iki husus üzerinde durmuyor da, olup biteni "İslâmî Terör" diye o yüce dinin üzerine yıkmaya kalkıyor!.. Yahu, İngiltere'de I.R.A. onca terör eylemi yaptı. hiç kimse kalkıp ta, bu "Katolik Terörü" dedi mi?.. Bırakın onu, "Milliyetçi Terör" dedi mi?.. Sırplar, onca Bosnalı, Kosovalı müslümanı öldürdü... Hiç kimse kalkıp ta "Ortodoks Terörü, Ortodoks vahşeti" dedi mi?.. İslâm'ın lânetlediği tavırları uygulayanlara "müslüman" demek bile câiz değilken, nereden çıktı bu "islâmî terör"?... Neyse... Biz gelelim mason / dönme medyanın dile getirmediğine!..

Birincisi hem ölenlerin hem de onları inanılmaz işkencelerle öldürenlerin Kürt olması!.. Üstelik hemen hepsinin "milliyet" anlayışını kınayıp, "ümmet" zihniyetiyle hareket ettiğini iddia eden "Nurcu"lardan olması!.. Oldürülenler Nurcuların "menzil " cemaatinden, öldürenler de "ilim" cemaatinden!.. ne biçim ilimse!..

Bu Hizbullah öyle bir tavır içinde ki kendinden başkasını müslüman saymıyor!.. Kendinden, yâni kendi müslüman tipinden olmayınca da kâfir sayıyor, "katli vâcip" diye canına kıyıyor!.. Ustelik bu davranışla sevaba girdiğine inanıyor!..

Ancak böyle sadece "kendine müslüman" Hizbullah'in malî kaynağını elinde tutan, idare eden kimmiş, biliyor musunuz?.. Sulhettin Ülük adında bir dönme!.. Bir Ermeni!.. Yaaa!.. İşte medyanın vurgulamadığı ikinci husus bu!.. Sen Nurcu ol, Hizbullahçı ol, müslüman geçin, sonra bir gâvur Ermeni ile birlik olup diğer müslümanları öldür!.. Kürtçülük tasla, başka Kürtleri öldür!.. Tıpkı P.K.K. lideri Artin Apo gibi!..

Ne düşünüyorum, biliyor musunuz?.. Şu Hizbullah elebaşlarının gelmişini geçmişini bir iyi kurcalamak gerek!.. Bakalım aralarından kaç tane Ermeni dönme çıkacak!..

Öcalan’ın Perinçek hakkında İmralı’da söylediklerini okuyanlar, Öcalan’ın Perinçek’i milletvekili yapmayı düşünmesini yeni öğrenenlerden şaşıranlar var.

Oysa bu ilişki çok eski. 

Öcalan, kendi anlattığına göre MTTB yandaşı, MİT ce CIA tarafından kurulan Komunizmle Mücadele Derneği’nin aktif bir elemanı ve Necip Fazıl Kısakürek’in konferanslarına giderken, devlet memuru ve devlet bursuyla okuyan öğrenciyken birden "solcu" olmuş. Adli kayıtlara geçişi de Şafak Bildirisi’ni yani Perinçek’in yazdığı o zaman PDA olarak bilinen grubun bildirisini dağıtırken yakalanmasıyla başlıyor.

Bu davaya ünlü Baki Tuğ bakıyor ve sanıktan bir talep gelmeden, Öcalan’ı serbest bırakıyor. Oysa savcı ilk iddianamede Öcalan’ın Perinçek ekibinin elebaşısı olduğunu söyleniyordu. O dönemde MİT’ten savcılara ve hakimlere "mensubumuzdur" şeklinde yazı gidiyor ve ajan-provokatörler serbest bıraktırılıyor.

Ancak Öcalan’ın serbest bırakılmasının yasal kılıfı da bulunması gerekiyor. Aksi taktirde deşifre olur. İşte burada, bildiri dağıtımının tanığı olarak mahkemede ifade veren ve dönemin ülkücüsü olarak herkesin tanıdığı bir isim devreye giriyor : Fehmi Yücesoy. Yücesoy, ısrarla duruşmalarda Öcalan’ın bildiri dağıtanlar arasında olmadığını söylüyor ya da söyletiliyor.

Mumcu’nun bu ilişki üzerine gittiği için öldürüldüğü biliniyor, doğru ancak eksik. Mumcu, sadece Öcalan - PKK ilişkisini yazmak üzere değildi, Yaşar Kaya - MOSSAD ilişkisi için de epey yol aldığı yakınları tarafından bildiriliyor.

1978-1980 arası Apocular ile TİKP yani Perinçek’in partisi birbirini vurdular. Ondan sonra ne olduysa tekrar canciğer kuzu sarması oldular.

22 Mart 1992, sayı 12 2000’e Doğru Dergisi’nin tamamına yakını PKK’ya ayrılmış adeta. Ferit İlsever, Apo ile görüşmeye Bekaa’ya gitmiş, tabii bir "gazeteci" olarak. Apo ile bir muhabbet var ki sormayın gitsin. Apo, Bahar Politikalarını açıklamış
Doğu Perinçek ve HEP Genel Başkanı Feridun Yazar birlikte ortak basın açıklaması yapmışlar; Newroz Piroz be ! demişler. Başyazıyı Ferit İlsever yazmış, başlığı : Türk ve Kürt halklarının Newroz Bayramı kutlu olsun !
W Cumhuriyet Devrimleri alfabesinde var mı; doğrusu çok kınadım. W alfabemize lazım olsaydı, Mustafa Kemal koyardı herhalde. Cumhuriyet devrimlerine ihanet gırla gidiyordu o zamanlar.
Mübarek dergi, sanki Serxwebun olmuş adeta. O yılları bilmeyenler olabilir. Perinçek, Apo’yu bir seviyordu ki, sevmek ne kelime adeta dergileri ona ayrılmıştı. HEP’e yalvarıyordu, seçime beraber girelim diye. 1986’da da Murat Belge’ye yalvarıyordu, beraber parti kuralaım diye. Saçak’ta açık oturumlar düzenleniyordu, sosyalist parti kuralım diye ve Perinçek kimi görse yalvarıyordu. Sadun Aren, Yalçın Küçük, M. A. Aybar falan. Şimdi Murat Belge "ajan" oluverdi.
O günlere ait daha çok 2000’e Doğru ya da arada bir kapatılınca Yeni Yüzyıl olarak çıktığı sayılarda var.
Daha önceki Yazı İşleri Müdürü Fatma Hanım ceza almıştı ve Türkiye’den kaçtı. Türk devrimlerinin mahkelemelerinin kararına, cezaevlerine saygı duymadan üstelik. Neden ceza almıştı dersiniz ?


· Bölücülük falan olmasın, yasadışı örgütün propagandasını yapmak olmasın sakın ?

Böyle onlarca dergi, yüzlerce yazı var.
Bütün bunlar ne zaman mı olmuştu, Perinçek’in, MIT’in emniyete vermediği belgeleri, Barış Manço’nun kayınpederi MİT mensubu Turan Çağlar vasıtasıyla elde ettiği bilgileri gazetesinde yayınlayarak devrimcileri ihbar ettiğinden sonra, 12 Eylül olmuştu. Perinçek, 12 Eylül’ü çok sevmişti ve "teröristlerle aynı yerde kalmamak" için cezaevine iadresine dilekçe üstüne dilekçe veriyordu. İhbarcılık döneminde, isim isim, fotoğraf, adres vererek ihbarcılık yaptıkları dönemde Devrimci Yol’u anlatan MIT belgelerini yayınladıklarında manşetleri şuydu : Sokak Örgütlerinin En Güçlüsü !

Yıllar sonra Öcalan, o gün Aydınlık’ta Devrimci Yol hakıında MİT’in kanaatlerini aynen Sexwebun’da söylüyordu; Solda ciddiye alınacak tek hareket Devrimci Yol’dur diyordu ve arkasından aynen Perinçek gibi aynen MİT gibi kin ve nefret kusuyordu.



http://www.angelfire.com/wy/yaw/Ermeniler/Apo/apo.html

..