Yazar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Yazar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

8 Mart 2021 Pazartesi

Taraf Yeni Cumhuriyettir. Mehmet Altan da yeni İlhan Selçuk.

 Taraf Yeni Cumhuriyettir. Mehmet Altan da yeni İlhan Selçuk.

Kategori: Siyaset
2008-09-23

Behiç Gürcihan, Açık İstihbarat’taki “Taraf Yeni Cumhuriyettir” yazısında, her zaman olduğu gibi, bazı orijinal fikirler ve bilgiler içeren, okunmaya değer olan, ama temeli doğru olmayan bir analiz yapmış. Behiç Gürcihan, “liberal-demokrat kesim”i sert şekilde eleştiren birçok diğer fikir adamı(Nihat Genç, Yalçın Küçük vb.) gibi, orijinal şeyler söylüyor ama yanlış noktada duruyor.

Behiç Gürcihan yazıya şöyle girmiş:

“ Taraf, yeni Cumhuriyet’tir. Mehmet Altan da yeni İlhan Selçuk.”

İlhan Selçuk/Cumhuriyet, “laiklik söylemi”nin medyadaki ve hatta toplumdaki temel imtiyaz sahibi/sembolü gibiydiler. Ama “demokrasi söylemi”nin temel imtiyaz sahiplerinin/sembollerinin Mehmet Altan/Altanlar/Taraf olduğunu iddia etmek pek gerçekçi değil.

Mehmet Altan/Taraf, “liberal-demokrat sesler”in içindeki odak noktalarından sadece bir tanesi. Kendine İlhan Selçuk’u ve Cumhuriyet’i idol bellemiş, onları tabulaştırmış elitimsi bir (gerçi Türkiye’deki hiçbir elit gerçek elit değil ya, anladınız siz ne demek istediğimi) kitle var. Ama kendine Mehmet Altan ve Taraf’ı idol belleyen, tabulaştıran (avam ya da elit) kitlelerin varlığından söz etmek çok gerçekçi değil. (İlle de liberal kesimin tabulaştırdığı bir olgudan söz edilecekse, o olgu Orhan Pamuk’tur.) Ağırlıklı olarak Cihangir kafelerinde okunduğunu düşündüğüm Taraf’la ve tüm popülerliklerine rağmen her zaman için tartışmalı bir konumda olmuş olan Altanlar’la “Cumhuriyet eliti”nin sembolleşmiş gazetesini ve bu gazetenin sembolleşmiş başyazarını kıyaslamak mantıklı değil.

Behiç Gürcihan’a, Altanlar’ın da tıpkı İlhan Selçuk gibi kendilerini tekrarladıkları konusunda hak veriyorum; Altanların siyasi/sosyolojik konularda yazdıkları şeylerin yaratıcılık düzeyi de tartışılabilir, ama buna rağmen varlıklarının olumlu. Bir gazetecinin gerekli ve yararlı olması için, sosyolog/siyasetbilimci olması gerekmez. Altanlar, bildikleri doğruları sürekli tekrarlıyor olabilirler ama en azından İlhan Selçuk gibi yanlışları tekrarlamıyorlar. Behiç Gürcihan’ın bazı düşüncelerini Altanlar’ınkilere kıyasla daha orijinal bulmama rağmen, Altanlar’ın duruşlarını daha sağlam ve doğru buluyorum. Behiç Gürcihan’ın, yaratıcılık sorunu çeken yüzlerce köşe yazarı içinde seçe seçe Altanlar’ı hedef olarak seçmesi, asıl öfkelendiği noktanın yaratıcılık olmadığını gösteriyor bence.

“Demokrasi söylemi”, “laiklik söylemi” gibi tepeden inmeci değil. Demokrasi söyleminin bir “entelijensiya grubu"nun manipülatif kontrolü altında olduğunu düşünmek de gerçekçi değil. Demokrasi söylemi, tabandan, halktan, Anadoludan yükseldi, entelijensiya ise “olay”a sonradan dahil oldu. Türkiye’deki demokrasi söyleminin (doğrularıyla/yanlışlarıyla) sembolü olarak bir isim seçilecekse, o isim Mehmet Altan vb. bir gazeteci/entelektüel/kalemşör değil Recep Tayyip Erdoğan olacaktır. İlhan Selçuk’un “öteki kamp”taki karşılığı Mehmet Altan değil Recep Tayyip Erdoğan’dır. Hatta Recep Tayyip Erdoğan, yarattığı polemiklerle, kendine özgü hitabet üslubuyla, esprileriyle vb. Altanların toplamından çok daha etkili ve orijinal bir köşe yazarı olarak görülebilir. (Zaten Ahmet Hakan’ın, Aydın Doğan’a Tayyip Erdoğan’ı köşe yazarı yapması için teklif götürmesi de boşuna değildir.) Gazete köşelerinden, entelektüel ahkamlarından, elit gruplardan yükselen laiklik söyleminden farklı olarak, demokrasi söylemi, halktan yükselmiştir, o halkın sözcüsü de Recep Tayyip Erdoğan’dır; Mehmet Altan/Taraf vb. çevrelerse, işin “ekstra”sıdır, deyim yerindeyse Cihangir şubesidir.

Behiç Gürcihan, “Yeni Devlet’in ideolojik totemi demokrasidir” demiş. Yeni devletin laiklik gibi her türlü manipülasyona açık bir kavramdansa demokrasi gibi klasik ve net bir kavramın üzerinde yükselmesi daha olumlu değil mi? Totemleştirilmiş olsa bile, demokrasi, yeterince net bir kavram değil mi? Behiç Gürcihan Ahmet Altan’ın sürekli demokrasiden bahsederek demokrasinin içini boşalttığını söylemiş. Gazete köşelerinde sürekli demokrasiden bahsedilmesi, demokrasinin içini boşaltmaz, bir “demokratlık faşizmi”ne de yol açmaz; en kötü ihtimalle, sürekli demokrasiden bahseden köşe yazarlarının okura sıkıcı gelmesine ve okur kaybetmesine yol açabilir, bu da söz konusu olan köşe yazarlarının sorunudur, rejimin sorunu değildir. Behiç Gürcihan’ın şu cümlesi de ilginç ama yanlış : “Birilerinin Selçuk’a “aydınlanma çağının”, Altanlar’a da “bilgi çağının” sona erdiğini anlatması gerekir.” Doğrusu bence şu olmalı: “Birilerinin Selçuk’a “aydınlanma çağının”bittiğini, Altanlar’a da “bilgi çağından” bahsetmenin artık orijinal olmadığını anlatması gerekir.”

Behiç Gürcihan, Altanlar’ı ve Taraf’ı çok sert bir şekilde eleştiriyor olmasına rağmen, onları obsesif bir ölçüde ciddiye alıyor ve büyütüyor. Peki nasıl oluyor da Taraf’ı ve Altanlar’ı benden çok daha fazla ciddiye alan Behiç Gürcihan, onlara bu kadar karşı olabiliyor? Acaba Behiç Gürcihan, bilinçaltında Taraf’a ve Altanlar’a gizli bir hayranlık duyuyor olabilir mi? Onlara kafasında onların bile sahip olma iddiası taşımadıklarını tahmin ettiğim büyüklükte bir güç atfetmesine başka açıklama bulamıyorum. Taraf, “öteki kamp”ın Behiç Gürcihan gibi onu aşırı ciddiye alan insanları sayesinde büyüyor. Taraf’a karşı olanlar, Taraf’ı, Taraf’ın okurlarından daha fazla ciddiye alıyorlar. Örneğin Taraf’a karşı olan kimi tanıyorsam hepsi bana sürekli Alev Er’den bahsediyor, ama Taraf okuyan arkadaşlarımın çoğu Alev Er’in adını bile bilmiyor. Kısacası, Taraf’ı bir yerlere getiren asıl güç, İslami sermaye değil, Behiç Gürcihan gibi “fanatik liberalizm eleştirmenleri”dir. Behiç Gürcihan ve onun frekansındaki insanlar, Taraf'ı adeta Türkiye'deki en büyük karanlık güç olarak görmekteler. Ben de komplo teorisyenliğine eğilimli olsam, Behiç Gürcihan'ın Taraf'ı (negatif yönde olsa bile) bu kadar büyütmek için Taraf'tan para aldığını düşünebilirdim...

Kısacası: Taraf da Altanlar da, “karşı kamp”a göründükleri kadar güçlü ve etkili değiller, ama ne olursa olsun, var olmaları olumlu. Behiç Gürcihan, Nihat Genç, Yalçın Küçük gibi yanlış ama orijinal şeyler düşünen insanların var olmaları da aynı derecede olumlu. Ulusalcılık gibi yaratıcılıktan uzak bir ideolojiye bu kadar yakın olan insanların orijinal fikirlere sahip olabilmelerinin nedenini ise ayrı bir yazıda incelemekte fayda görüyorum…
***


27 Mart 2017 Pazartesi

BANKA MAKBER


BANKA MAKBER      


Yazar Rifat Serdaroğlu
Tarih: 18.7.2013 12:38:55 

         
      Bütün gün Oruçluydu, sıcak ve susuzluk başına vurmuştu.
      Başbakan olarak şahsının(!) oturduğu Dolmabahçe Sarayı serindi ama oruç artık onu sarsıyordu! Gündüz yatıp uyusa çok iyi olacaktı fakat Çankaya’dakine hemen haber uçurulacak ve o sinsi adam her yerde, “Orucu, uykuya tutturuyor” diye dedikodu yapacaktı.

 Saraydan 2 helikopter, 2 Jammer, 4 toma, 121 araba, bol miktarda  motosiklet, 1400 polis refakatiyle çıktı ve Çarşı Grubunun bulunduğu yerden geçerken, “Gördünüz mü kral kimmiş, bu sene Avrupa’yı unutun artık” diye söylenip, parmaklarıyla o malum işareti yaptı!

   İftar edeceği yere geldi. Top patladıktan sonra karnını iyice doyurdu, üstüne iki bardak da “Ak Ayran” içti. Keyfi yerine gelmişti. Kendisini dinlemeye getirilenler zaten partililerdi.
      Tüm televizyonlar canlı yayın için hazırdılar.(Sıkıysa hazır olmasınlar) Hem millete mesaj verecek, hem de yeni Başdanışmanı jöleli yiğidin verdiği  
ekonomik notları okuyacaktı…

    “Doymaz bunlar kardeşim, doymazlar. Bunların gözünü ancak “ Kara Toprak ” doyurur. Hani şu kredi kartları falan filan diyorsunuz ya, onları almayın. 
      Zira faiz dışı gelirlerle abad olan bir lobi var. Geçenlerde bir bankanın patronuna, ‘Faiz dışı gelirden elde ettiğin parayı, gömüleceğin mezarı 
      doldurmaya kalksak almaz. Vatandaştan bu komisyonu almayın’ dedim, yapmadılar!..”
      İster inanın, ister inanmayın yukarıdaki sözleri Erdoğan şahsı(!) olarak  kendisi söyledi.

      Türkiye’de 11 yıldır “ Tek başına ” iktidar olacaksın, ithalata dayalı, sıcak para kaynaklı, borçlanmaya yönelik “ Vahşi Kapitalizmi ” Sen uygulayacaksın, 11 yılda Türkiye’yi, tüm Cumhuriyet tarihinde yapılan borcun üç katı borçlandıracak sın, 11 yıldır Türk insanını borçlanmaya  teşvik edip, borç batağına batıracak sın, bankaların çoğunun yabancılara  satılmasına izin verip, yönetim bazında bankaların % 70’ini yabancılara  devredeceksin ve zavallı dar gelirlileri bankalara soydurtacaksın ve şimdi şikâyet edeceksin! Vay, vay, vay…

      Erdoğan kadar dedikoduyu seven, doğruyu söylemekten çekinen bir Başbakan tanımadık. Çocukluk arkadaşına “ Gökdelenler ” yapması için önce izin verdiren, inşaatlar bittikten yıllar sonra, “Bu kuleler İstanbul’un siluetini bozuyor, traşla dedim dinlemedi, ben de küstüm” diyen o değil mi?
Aklı başında tüm ekonomistlerin, gelmiş-geçmiş tüm siyasi iktidarların,  Maliye ve Hazine Bürokratlarının yıllardır “Kayıt Dışı Ekonomiye” karşı verdiği mücadele, Başbakan tarafından bir konuşmayla çöpe atıldı!


      “Almayın Kredi kartlarını” diyordu. Neredeyse, “boş verin bankaları  paralar yastık altına” diyecekti!

      Peki, niçin böyle oldu?

      Erdoğan, pazarcı esnafı gibi “Sağ cep kasa, sol cep muhasebe” anlayışıyla yetişmiştir. Çünkü onun hemen her işi kayıt dışıdır. Bunu en iyi Rahmi Koç bilir. Orman arazindeki kaçak evde oturan Erdoğan, İstanbul İmamlığı  görevine seçilince(İBB), bu ekonomik anlayışıyla façayı düzeltmiş ve Rahmi Koç; 

“Maşallah, Maşallah Erdoğan’ın 1,5 Milyar Doları var” demişti.


      Erdoğan budur. Ekonomi, tarih, dış politika, bankacılık, nükleer teknoloji ile piknik tüpü arasındaki ilişki, jinekoloji, terörle mücadele hepsini daha ilkokulda hatim etmiştir. Daha sonra futbola başlamıştır. Her işi yapar, her işten anlar!

      Sayın Bankacılar;

      Sizde kendinize gelin. Kazandığınız parayı paylaşmasını bilin. Erdoğan’ı  kızdırmayın. Alimallah tepesi atarsa, tüm bankalara el koyar ve sizleri yer altına indirir, yani “Makber Bankacılığı” yapmaya mecbur kalırsınız.

      Hadi bakalım Ali Babacan, bez getir hem de tez ve bolca getir. Temizle temizleyebilirsen.

      Sağlık ve başarı dileklerimle 18 Temmuz 2013
      
Rifat Serdaroğlu

      Not: 4 günlük bir göreve gidiyorum. 22 Temmuz Pazartesi günü görüşmek üzere, eyvallah.


***

13 Aralık 2016 Salı

AKP Hükümetinden Peşmergeye IŞİD'e Karşı Silah Yardımı





AKP Hükümetinden Peşmergeye IŞİD'e Karşı Silah Yardımı


Yazar: Ümit Özdağ

Türkiye'nin Barzani yönetimine çok boyutlu yardımı devam ediyor. Türkiye, bağımsızlık yolunda ilerleyen Barzani'ye Ekonomik ve Politik yardımın yanında askeri yardıma da başladı. Ancak sorun karşılığında hiç bir şey almaması. Bu ikili ilişkilerin mantığına aykırı. Barzani hem alıyor hem tehdit ediyor hem Türkiye'nin taleplerini karşılamayı reddediyor.