IŞİD etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
IŞİD etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

28 Eylül 2021 Salı

2016’ya Girerken Türkiye ve Dünya.. BÖLÜM 1

2016’ya Girerken Türkiye ve Dünya..  BÖLÜM 1




Doç.Dr.Sait Yılmaz

İçimden hiç yazmak gelmiyor, günlerdir bu yazı bir kenarda bekliyor. Ülkenin içinde olduğu kasvet kadar, ülkeyi yönetenlere olan inançsızlık uzun zamandır beni alıkoyuyor. O yüzden Türkiye dışı konulara; ABD’ye, uzaya, kutuplara, Kuzey Kore’ye sardım bir süredir. 

Ancak, Türkiye, 2016 yılına çok önemli iç ve dış gelişmelerin sarmalında giriyor ve yeni yılda bizi çok önemli dönemeçler bekliyor. 

Bu yüzden yeni yıla genel bir Türkiye ve dünya değerlendirmesi ile girmek iyi olacak. 

Türkiye’nin içinde bulunduğu önemli parametreleri şu şekilde sıralayabiliriz;


- Ülke içinde devam eden bölücü terörle mücadele,

- Türkiye’yi “de facto” olarak başkanlık rejimine dönüştürmeye çalışan ve hukuksuzluğu kendine güç unsuru edinmiş bir Cumhurbaşkanı ve iktidar partisi,

- Ülke içi kutuplaşma, demografik yapımızda ve ekonomide çalan çanlar,

- Suriye’de yıllardır süren iç savaş destekçiliğinin iflası ve bu savaşın yarattığı sorunlar,

- Rusya ile yaşanan krizin yol açtığı gelişmeler. 


Bu gelişmelerin pek çoğu son 14 yılın yani AKP iktidarının yanlış politikalarının ülkeyi getirdiği açmazlar ile ilgilidir. 2016 yılında bizleri neler beklediğini;  dünyadaki gelişmelerden ve bunların Türkiye’ye olan ve olabilecek yansımalarından da ayrı tutamayız. Bu nedenle, dünyadaki gelişmelerin neresindeyiz, sorusu ile işe başlamak zorundayız. Halen üç ana büyük kriz halen dünyadaki güvenlik ortamının ana meselesidir;

- Ortadoğu’da mezhep savaşının doğurduğu IŞİD tehlikesi ve Suriye başta olmak üzere bölge ile ilgili harita düzenlemeleri,

- Doğu Ukrayna’daki ayaklanma ve Kırım’ın Ruslar tarafından ilhakı,

- Avrupa’da 2008 yılından beri devam eden ekonomik kriz,

- Güneydoğu Asya’da uzun vadeli olarak kaynamakta olan kazan.

Bundan yüzyıl önce Osmanlı İmparatorluğu’nun da içinde olduğu Birinci Dünya Savaşı’nın kırılma yılının içinde idik. 2015 yılının en önemli 10 gelişmesi ise şu şekilde sıralanabilir;

- IŞİD saldırılarının üç kıtaya yayılması,

- Rusya’nın Suriye’ye müdahalesi,

- Avrupa’ya yönelik göçmen krizi,

- ABD ile İran arasında nükleer görüşmelerin anlaşma ile sonuçlanması,

- Yunanistan borç krizine AB çözümü,

- Suudi Arabistan’ın Yemen’e müdahalesi,

- Çin’in Güney Çin Denizi’nde suni adalar inşası,

- ABD’nin Trans-Pasifik Ortaklık Anlaşması’nı tamamlaması,

- Latin Amerika’da Arjantin, Venezüella ve Brezilya’da sol kalelerin düşmesi,

- Türkiye’nin Rus uçağını düşürmesi.

2016 yılına girerken Türkiye’de yaşanmakta olan rejim krizi ile ilgili konuları diğer yazarlarımıza bırakalım. Bu yazıda; bölücü terörle mücadelede gelinen aşama, Suriye ve Irak’ta düştüğümüz durum, özelde Rusya ile ilişkilerin geldiği boyut ile ilgili bir analiz yapalım. Son bölümde ise 2016’ya girerken dünyanın genel haline kısa bir bakış atalım.

Bölücü terörle mücadelede hangi aşamadayız?

22 Temmuz’dan itibaren hükümetin terörle müzakereden terörle mücadele sürecine geçişi kritik bir safhaya ulaştı. Güvenlik güçlerimizin canla-başla mücadelesinde terör örgütüne çok önemli darbeler vurulmakla birlikte, henüz daha işin başındayız ve önümüzde uzun bir yol var. 

Örgütün kırsal ve şehirlerde uzun zamandır başıboş kalmasının, güvenlik güçlerimizin yıllardır örgüt tarafından şehirleri tahkim etmesi karşısında eli kolu bağlı bırakılmasının suçu valilere atılsa da konu siyasi iktidarın sorumluluğu ve inisiyatifinde idi. Düşünün bir şehre 10 ton patlayıcı bulunuyor; bu patlayıcı nasıl taşındı ve devletin neden haberi olmadı? Terör örgütü ve yandaşı siyasi parti HDP’nin yıllardır Türkiye’de bir iç savaş yapmak için hazırlandığı, bunun için de patlayıcılar ve düzenekler ile bir strateji dâhilinde birlikte çalıştıkları ve halen de birbirlerini takviye ettikleri açıkça görülmektedir. 

Gelinen aşamada kırsalda askerler karşısında barınamayan PKK, tamamen şehirlere kaçtı ve saklandığı mahallelerde şantaj altına aldığı halkı kullanarak, Suriye’de öğrendiği kanton stratejisini uygulamaya çalışıyor. PKK’nın barikat-mayınlama-çocukların kullanılması-sniper (keskin nişancı) uygulamalarından bu stratejiye uzun zamandır hazırlandığı ortaya çıkıyor. Arkasına gizlendiği halkın tahliye edilmemesi, sıkıştığı evlerde imha olmaması için de HDP devreye girip, halkı yönlendirmeye çalışıyor. Özetle, mahalleye giren yolların üzerine barikat koyup, mayın döşüyor, çocukları da önlerine dizip, evlerden sniper ile güvenlik güçlerine ateş ediyor, evlere girilince de bu tuzak devam ediyor ve önceden hazırlanmış hendekler vasıtası ile kaçmaya çalışıyorlar. 

Bu arada ölü yakalanan üç sniper elemanının Alman vatandaşı çıkması dikkat çekiyor. 

Askerler kısa sürede kırsalı terör örgütüne dar ettiler, insansız hava araçları çok iyi kullanılıyor. Emniyet güçlerinin mayına karşı korunma kabiliyetleri sınırlı olduğu için askerler de şehirlerdeki mücadelede etkin yer alıyor. Örgüte üst üste önemli darbeler vuruluyor. Dikkat çeken diğer bir husus terör örgütünün eleman yetersizliği nedeni ile niteliksiz insanları (tombalacı eroinman, işsiz vb.) kullanması. Toplumdan uzaklaşmış, ezik, insanlığa hınç dolu insanları seçiyorlar, IŞİD örneğinde olduğu gibi bunlara para ve kadın vaat ediyorlar Bu kişiler acele toplanmış, patlayıcı eğitimi verilip şehirlere sürülmüş. 

Haberleşmelerinde bunlara “arkadaş” jargonu kullanılmıyor, patlayıcı ve hendek kazma işlerinde kullanılıyorlar. Sona geldiklerinde “kendinizi patlatın” deniyor, ölmeleri umursanmıyor. Siyasi alanda; PKK, HDP ve elebaşı Apo’dan bağımsız hareket ediyor. PKK, şehirlerde başlattıkları eylemler ile inisiyatif almak istiyor, uyacaklarsa onlar (HDP ve Öcalan) bana uysun diyor. HDP ise ikisine de yakınlaşmakta kararsız. Apo, kendine rol bekliyor, bunun için bana ihtiyaç duyulsun diye umuyor, böylece liderliği tekrar alacağını düşünüyor. 

PKK şu anda oldukça güçsüz ve sıkışmış durumda ve tek kurtulma stratejisi halkın arkasına saklanmak. Halk da PKK, HDP ve bölgedeki çatışmalar arasında sıkışmış durumdadır. Doğu’dan son birkaç ayda 300-400 bin kişi, Batıdaki akrabalarının  yanına göç etti. Şehirlerdeki çatışmalardan bir an önce sonuç alınması için halkın bir süreliğine de olsa tahliyesi, sıkıyönetim şart gözüküyor. 

Asayiş demokrasisi örgütün ve yandaşlarının işine yarıyor. Özetle, evlerin tek tek örgüt elemanlarından temizlenmesi gerekiyor.

Şu ana kadar gelinen aşama, terör örgütünün Suriye’nin kuzeyinde başarılı olduğunu sandığı kanton stratejisini güney şehirlerimizde bir kuşak boyunca uygulama gayreti ve güvenlik güçlerimizin devam eden, vatandaşlarımıza bir zarar vermeden, örgütü bertaraf etme gayretidir. Uzun zamandır ara verilen ve bu yüzden örgüte önemli mevziler kazandıran terörle mücadelede henüz inisiyatif terör örgütündedir. Güvenlik güçleri öncelikle terör örgütünün inisiyatif aldığı bu stratejiyi boşa çıkarmakta yani reaktif konumdadır. Yapılması gereken inisiyatif almak yani proaktif bir stratejiye geçmektir. Bunun için önerilerimiz şunlardır;

- Terörle mücadelede öncelik avcı stratejisidir; örgütün lider kadrosunu hedef almaktır. Türkiye bu konuyu uzun zamandır ihmal etmiştir. Bu kapsamda ses getiren sonuçlar alınması, örgütün çözülmesini kolaylaştıracaktır.

- Terör örgütünün yurt dışındaki yuvalarına girilmeli, üs-ikmal ve barınma imkânları ortadan kaldırılmalıdır. Yani örgüte yaşam alanı bırakılmamalı, dağılmaya zorlanmalıdır. Bu kapsamda, Irak’ın kuzeyine yönelik kapsamlı bir kara harekâtına ihtiyaç vardır.

- Terörle mücadelenin üç boyutu; terörist, terör örgütü ve terörizm ile ayrı ayrı mücadeledir. Terörle mücadele silahsız olmaz ama sadece silah ile de kazanılmaz.  Terörizmle mücadele kapsamında psikolojik, sosyal ve ekonomik anlamda tedbirler halka hissettirilmelidir. Bölge vatandaşını devletine bağlı tutmak için uzun zamandır denenen İslamlaştırma yerine Atatürkçü yaklaşım en doğru strateji olacaktır.

Yukarıda saydıklarımızdan çok daha önemli olan husus ise hükümetin terör örgütü ile bir daha asla masaya oturmayacağı sözünün arkasında olmasıdır. 

Bu güvenlik güçlerimizin en önemli moral motivasyonudur. Hükümetin terör örgütü ya da uzantıları ile tekrar görüşmelere başlayabileceği ya da bu konuyu kendisine siyasi rant meselesi haline getirebileceği şüphesi yaşanmamalıdır. 

Türkiye, Suriye’de sona geldi, Irak’ta “varım” demek istiyor..

Türkiye’nin son dönemde ulusal güvenliğini etkileyen önemli uluslararası gelişmeler şunlardır;

- Ukrayna ve Suriye’deki Rus varlığının artması, bunun Suriye ve Karadeniz bölgesinde olabilecek yeni yansımaları; Putin’in deniz kıyılarına yakın 5 yeni karargâh kurma kararı iyi bir haber değildir.

- Irak ve Suriye’de genişleyen Kürt grupların toprak edinme heveslerine ABD’den sonra bölgede etkinlik kazanan Rusya’nın da olumlu bakması; 

PYD/PKK’nın Cerablus-Azez arasındaki bölgeyi de işgali ile Kürt koridoru tamamlanabilir.

- Rus uçağının düşürülmesi sonucu Rusya ile Suriye-Irak üçgeni başta olmak üzere, yaşanabilecek krizler; Türkiye’nin Rus ambargosun aşma yönünde enerji alanında yaptığı çalışmalar, İsrail ile yakınlaşma.

- Ortadoğu, Afganistan, Kuzey Afrika ve Afrika boynuzu, Kafkasya ve Orta Asya’da artan İslamcı kutuplaşmanın Türkiye’ye yansımaları; muhtemel göçler, yeni saldırılar ve Arap dünyasının terörle mücadele ittifakı.

Türkiye için iki uluslararası gelişme 2011 yılından beri Ortadoğu’da oynamaya çalıştığı rollerin bir kenara itilmesine, deyim yerinde ise büyük birer şantaj altında masadan eli boş kalkmasına neden oluyor ;

- Paris saldırıları sonrası; Ortadoğu’da IŞİD’in yok edilmesi için Türkiye’ye yönelik artan baskı, İncirlik’in açılması, Türkiye’nin Suriye üzerindeki ihtiraslarından vazgeçmesi ve Batının emrinde olması şantajı,

- Rus uçağının düşürülmesi sonrası; Türkiye’nin Suriye’de desteklediği Sünni cephe üzerindeki tasarruflarının büyük ölçüde elinden alınması, desteklenen 

70 bin kişilik Sünni savaşçının kaderinin artık Ruslar ve ABD’ye kalması.

BM Güvenlik Konseyi’nde Rusya inisiyatifinde alınan son kararlar ile birlikte;

- 1 Ocak’tan itibaren başlayacak ateşkese IŞİD ve El Nusra’nın başını çektiği Sünni direnişçiler dâhil olmayacak yani Batılı güçler ve Ruslar bunları yok edecek,

- Suriye’de geçiş dönemi Esatlı olacak, yani en az 2 sene daha Esat, Suriye’nin başında olacak ve muhtemelen yeni Suriye ya da Alevi devletinin başında 

Esat veya ona yakın bir isim bulunacak.

Suriye-Irak-Türkiye üçgeninde gelinen aşama; 

- “Esatsız Suriye” ile “Suudi Arabistan ve Katar için Sünni eksen” kurma hayallerimizin sonu,

- Yüz binlerce Suriyeli ve diğer Müslümanın iç savaşta boşu boşuna heba edilmesi, milyonlarca göçmen ve tonlarca gözyaşı,

- Irak’ın kuzeyinden sonra Suriye’nin kuzeyinde de Türkiye’nin güvenliğini tehdit eden bölücü Kürt oluşumları,

- Türkiye’nin Irak’ın kuzeyine geçmesi yasaklanmış bölücü terörle mücadelesi, 

- Bütün bölge Amerikan ve Rus üssü, diğer tarafta IŞİD büyük bir bölgeyi işgal etmiş iken Arap Birliği’nin Irak’ın kuzeyinde birkaç yüz Türk askerine tahammül edememesi,

- ABD ve Rusya’nın bölgede çıkarları için sağlam adımlarla ilerlerken bizim payımıza göçmenler, ambargolar ve şantaj dayatmaları düşmesi.

Batının Türkiye sınırındaki tek koridorun da kapanmasını istemesi; IŞİD ve El Nusra’ya yardım trafiğinin kesilmesi, yani S.Arabistan ve Katar’dan Türkiye’ye gelen paranın da kesilmesi demek. Hükümet, bu iki ülkenin parası ile aynı zamanda Türkiye’deki seçmenleri dâhil 13 milyon kişiyi besliyordu. 

IŞİD ve El Nusra cephesine Türkiye’den 20-25 bin Türk var; bunların 14 bini Konya’dan, 4 bini Adıyaman’dan gitmiş. Türkiye sınırlarında 2.5 milyon Suriyeli göçmen besliyoruz. AKP döneminde Türkiye’ye 400 bin Arap yerleşmiş ve bu sürede toplam 45 bin çocuk sahibi oldular. 

Gaziantep’te daha önce çalışacak İnsan bulunamadığı için sanayi bölgesi kurulamazken bugün Suriyeliler sayesinde yedincisi kuruluyor. 

PKK/PYD, 2015 içinde Suriye'de kontrol altında tuttuğu alanı 2 kat artırmış. PKK/PYD terör örgütü, halen ABD ile ortak operasyon ile etkinliğini IŞİD’in 

merkezi Rakka'ya doğru yaymaya çalışırken; Rusya ve Esat rejimi ile işbirliği yaparak Carablus-Azez arasındaki bölgeyi işgale hazırlanmaktadır. 

Kısa bir süre önce PKK/PYD, Suriye Ordusundan ve muhtemelen Rusya'dan aldığı zırhlı araç, tank, füze ve askeri kamyon desteği ile Cerablus çevresindeki 

yığınağını artırdı. Yani PYD/PKK da Suriye ve Rusya'nın desteği ile bu bölgeye girmeye hazırlanıyor .  Türkiye, bu aralar Suriye’de ateşe attıklarını kurtarmaya, 

Irak’ta ise “ben de varım” demeye çalışıyor. 

Aslında ne yaptığını da pek bilmiyor. Kamuoyuna yönelik olarak İsrail ile barışma propagandası ile gündem değiştiriliyor. Erdoğan, Hamas liderinin ülkeden gönderilmesi karşılığında İsrail’in Gazze’deki blokajının sona ereceğini düşünüyor . İsrail ile görüşmelerin arkasında ne var, neler veriyoruz, sıralayalım;

- İsrail’in Gazze uygulamalarına sesimizi çıkamayacağız,

- Suriye’de radikal İslam yerine zayıf bir Esat yönetimi isteyen İsrail ile aynı politikaya dönüyoruz,

- Doğu Akdeniz’de enerji konusunda İsrail ile işbirliği, 

- PYD/PKK yerine Barzani üzerinde ittifak.

ABD, Türkiye’nin Suriye’den dışlanmasından memnun, elimiz kolumuz bağlandı. Terörle mücadelemiz Türkiye sınırlarına hapsedildi. Şimdilerde Türkiye’den üç isteği var, bu istekleri Joe Biden başkanlığındaki heyete bildirdiler;

- IŞİD ve El Nusra’ya yardımı tamamen kes yoksa koridoru kapatıyoruz,

- IŞİD’a yönelik harekâta aktif olarak katıl,

- Kürt meselesini masada çöz.

Suriye-Irak Cephesinde ses çıkmıyor..

ABD’nin Suriye ve Irak hava harekatı günlük 9.5 milyon dolara mal oluyor. Yükü hafifletmek için İngiltere ve Fransa’dan sonra Almanya da bölgeye sevk edildi. 

Kasım 2016 seçimlerine az kaldığından Obama, bölge için radikal bir karar almıyor. Yeni Suriye stratejisi uzun savaşın devamı, bölgeye biraz daha özel kuvvetler takviyesinden başka bir yenilik getirmiyor. PYD/PKK bölgesinde Hasaka’da yeni bir askeri üs kuruyorlar . ABD; Türkiye-Irak-Suriye Kürtleri arasında nasıl bir denge kuracağının arayışı içinde; bu üç grubun bir araya gelmesi mümkün değil, gelmesi de Ortadoğu’da felakete yol açar. 

Rus hava saldırılarının %90’ı Erdoğan’ın muhalif güçlerini hedef alıyor. Ruslar, Suriye rejimini sadece hava kuvvetleri ile değil topçusu ile de etkili bir şekilde destekliyor . 

Türkiye’den destek gelmeyince Esat güçleri mevzi kazanmaya başladı. Rusya’nın planı; Esat olsun ya da olmasın Suriye’de üslerini bulundurabileceği bir rejimi ayakta tutmak. Bölgedeki çatışmalarda 6 generali ölen İran, Rusların rollerini çalmasından memnun değil. Putin’in Tahran ziyareti bunu hafifletmeye yönelikti. Sorun Şii bir devlet, Ruslar ile birlikte nasıl kurabilir? Putin, İran ile koordine etmeden bir hükümet kurulmayacağı garantisi verdi. Bu arada İran bölgede kuvvet kaydırmaya başladı .  Suriye için Alevi-Sünni-Kürt bölgeleri olan bir yeni Lübnan’dan ülkenin beş devlete bölünmesine kadar pek çok alternatif konuşuluyor. Sonuçta Araplar, İsrail’in varlığını tanıyacak, yeni harita ile İsrail yanlısı veya Batıya kafa tutamayacak minik minik birçok devlet kurulmuş olacak. Türkiye’ye dönecek olursak, ABD için AKP’ni kullanım süresi hala bitmedi. Elindeki en kullanışlı kart o, ne derse yapıyor; Irak’ın kuzeyine girmiyor, Barzani ile iyi geçiniyor, İran’dan sonra Rusya ile de ilişkileri de bozdu, Çin füze ihalesini bile iptal etti. Kürtler ise ABD tarafından IŞİD cephesinde harcanma stratejisinin farkında ve bu işi Batının kendisinin çözmesi gibi sesler çıkarmaya çalışıyorlar. 

Bu da ABD tarafında memnuniyet yaratmıyor .

ABD’nin eğittiği 30 bin Irak askerinin içinden 6 büyük tabur çıkaran IŞİD, Amerikalıların Irak’tan çekilen üç tümeninden kalan Humvee araçları ve M1 Abrams tanklarını da edinmişti . IŞİD, kurduğu devleti 12 ayrı idari bölgeye ayırıp, güçlü bir hükümet yapısı ile sağlık hizmetlerinden fırıncılığa her hizmeti düzenliyor, mahkemelerinde kendi yasalarını uyguluyor. Petrol gelirleri günlük 2 milyon dolara ulaşıyor. Türkiye’de gizli lojistik üsleri var. 

IŞİD devleti içinde CIA, FBI, M5, MI6, Mossad, FSB gibi istihbarat örgütlerinin şubeleri var . IŞİD, strateji değiştirdi ve artık sadece yakın düşmana değil, uzaktakilere de saldırmaya başladı. Ancak, IŞİD, gücünün sınırına ulaştı. IŞİD’in stratejik planına göre; 2016’da küresel savaşa başlıyor ve 2020’ye kadar kesin zafere ulaşacak. Bu daha önce açıkladığımız El Kaide stratejisi ile de uyumlu gözüküyor. Tüm ülkeler IŞİD’i hedef gösteriyor ama kimsenin önceliği 

IŞİD değil. Bununla beraber, mesele IŞİD’tan boşalacak bölgeyi kimin dolduracağı ile ilgili hesaplardır. Bu yüzden şimdilerde IŞİD ile ilgili haberler azaldı, Musul’da da hareketlenme yok, çünkü ipler dışarıda. Rusya ile süren kriz nedeni ile ABD, Türkiye’nin IŞİD’a karşı hava harekatına katılımını da ertelemiş .

Irak’ın kuzeyine gelince; Musul, Haziran 2014’den beri IŞİD’in kontrolünde ve Barzani, Musul petrolüne konmak için Türkiye ile enerji pazarlığına güveniyor. 

Barzani için de ekonomi yani kişisel servetini geliştirme Kürtçülüğün önünde. Suriye’den kovulan Türkiye, Irak’ta Barzani ile varım kartını oynamaya çalıştı. 

1 Aralık 2015’te Erdoğan’ın Katar’a gitmesinden birkaç gün sonra, 4-5 Aralık’ta Türk askerlerinin Musul’u takviye ettiği haberleri çıktı. Bu işin arkasında Katar gazı enerji projesi ile Bağdat yönetimine bir şantaj yapıldığı anlaşıldı . Rusya ve İran’ın kışkırttığı Bağdat yönetiminin tepkisini ve BM Güvenlik Konseyi tehlikesini görünce askerlerimizi çektik ve büyük prestij kaybettik. Kısa vadeli de olsa Türkiye-Barzani işbirliğinin inandırıcılığı yok. ABD, Türkiye’yi Barzani ile birlikte görmek istemiyor, kendi özel alanından çıkmasını istiyor. Barzani ise Rusya bıraktığı için ABD’nin kucağına düştü ve ona mecbur. 

Arap Birliği’nden gelen Türkiye’nin Irak’ın kuzeyindeki faaliyetlerini tehdit olarak niteleyen açıklamalar, aslında başından beri Arap sokaklarına oynadığını sanan Erdoğan’ın ne kadar sığ bir denizde yüzdüğünün de göstergesi oldu. Bir yandan da 34 Müslüman ülke tarafından anti-terörizm koalisyonu kurulması düşünülüyor. 

Bu koalisyona liderlik etmesi Türkiye’yi radikal İslamcıların hedefi haline getirebilir . 

Diğer bir komedi ise terörizme karşı askeri bir ittifak kurulması projesi. 

Bu ittifakın da terörizmi değil, İran’ı hedeflediğine şüphe yok. Irak ile ilgili son sözümüz Türkmenler üzerine olsun. AKP iktidarı Irak Türkmenlerini hep horladı, dışladı, yok saydı. Türkmenlere, ABD ve Barzani tarafından yapılan saldırıların medyada verilmesini bile engelledi. 


Bugün de ne Irak ne de Suriye Türkmenleri umurundadır. Son birkaç aydır oynadığı milliyetçi görüntü içinde Suriye politikalarına Bayırbucak Türkmenlerini  kalkan yapmaya çalıştı. Şimdi onlar Esat’ın, Irak Türkmenleri ise daha önce olduğu gibi Barzani’nin insafına bırakıldı. Son sözümüz Barzani ve Suriye Kürtlerine olsun. Bölgede akıl oyunları oynanıyor, bunları siz göremezsiniz. Ama yardımcı olayım; bir oyunda her zaman bir kurban vardır ve stratejinin esası her zaman kurbana istediğini sandığı şeyin bir parçasını vererek, kontrol altında tutmaktır. Sonrası? Keşke biri söyleseydi diyeceksiniz, kopya çekmek yok. Kaddafi’ye bakın, öldüğünüzü defalarca kontrol edecekler.


2. BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,,


***


17 Ocak 2021 Pazar

ÇÖZÜM SÜRECİNİ CANLANDIRMAK IŞİD'İN HALEP HESAPLARI

ÇÖZÜM SÜRECİNİ CANLANDIRMAK IŞİD'İN HALEP HESAPLARI

 
ÇÖZÜM SÜRECİNİ CANLANDIRMAK, IŞİD'İN HALEP HESAPLARI, Feyzi Çelik, ÇÖZÜMÜN UÇURUMUNDAKİ SÜREÇ,  KÜRDİSTAN, Kobani, IŞİD, Afrin, Erbil, Musul, Halep,


Feyzi Çelik
ÇÖZÜMÜN UÇURUMUNDAKİ SÜREÇ VE KÜRDİSTAN
02.11.2014 

1 Kasım Kobani Günü etkinliklerinde olay çıkmamış olması, tesadüfi bir durum değildir. Hükümet ve HDP arasında bu konuda yapılan görüşmeler olayların çıkmamasını sağlamış olabilir. Nitekim, hemen ardından HDP, çözüm sürecinin devamı için hükümete çağrı yapacağını duyurdu. Ancak ortalık o kadar da uygun görülmüyor. HDP ve hükümet karşılıklı olarak birbirini suçlamaya devam ediyor. KCK de yaptığı açıklamada "AKP’nin tekçi, üstenci, hegemonik zihniyeti tam da oligarşik-faşist bir nitelik kazanmıştır." Diyerek AKP'ye bakış açısını ortaya koymuştur. Erdoğan ve Davutoğlu da HDP'ye yönelik ağır suçlama ve tehditlerine devam etmektedir. Tam ortamın biraz yumuşadığının işaretlerinin görüldüğü bir anda CB Erdoğan'ın HDP'yi kast ederek "Sabrın sınırı aşılırsa olabilecekleri aklımından geçirmek istemiyorum” demiş olması, Kobani'nin bahane edildiğini söylemeye devam etmiş olması nedeniyle HDP'nin çağrısının ne kadar etkili olabileceği konusunda soru işaretleri olmaya devam etmektedir. Bu şartlarda çözüm süreci devam edebilir mi?
6-8 Ekim Kobani protesto eylemlerinden sonra hükümet köklü bir güvenlik paketiyle ortaya çıktı. HSYK seçimlerinin hükümete yakın grubun başarısıyla sonuçlanmasından da cesaret alan hükümet yasal değişikliklerden önce soruşturmaları yürüten savcı ve hakimlere TV aracılığıyla uyarılar yaptı. Bu uyarısında 6-8 Ekim olaylarında eylemcileri serbest bırakan hakim ve savcıları işaretlediklerini söyledi. Bu açıklamadan sonra kitlesel tutuklamalar başladı. İncelemelerin devam ettiği adı altında bu tutuklamalar devam ediyor. Bir aylık süre içinde 500'e yakın tutuklama oldu. Bu sayının artması bizzat Davutoğlu'nun talimatı ile olmuştur. Bana göre, hükümete çağrı yapılırken bu hususun mutlaka dile getirilmesi gerekiyor. Aksi durumda bu tutukluların ve ailelerin baskılarıyla birlikte hükümetin bu tutuklulara rehine muamelesi yapacağı, daha önceki KCK davalarıyla ortadadır. Halen binlerce KCK sanığı ağır ceza alma tehlikesi altındadır. Yine güvenlik paketi, hükümetin kamu düzenini bir silah gibi kullanarak Kürt siyasetinin demokratik eylemlerini engelleme anlayışı, MGK'dan sonra özel yetkili mahkemelerin yeniden kurulmasını ön gören kanun teklifinin TBMM'ne sunulmuş olması, hükümetin sertleşmesinin artıracağını göstermişken, HDP'nin alelacele çözüme devam mesajı vermeye hazırlanması çelişkili gibi görünse de bu konuda Öcalan'dan gelen bir talep de olabilir. Yukarıda KCK'nin AKP'yi "faşistlikle" suçlaması karşısında bunun nasıl olabileceğini belirsizleşmektedir. Diyarbakır'da hakim ve savcılara yönelik suikast yapılacağı konusundaki iddialar da geçmişte bir generalin "hakimlerin uyanık olmaları için yakındaki yerlerde bomba patlattıkları" itirafını akla getiriyor. Mardin'de bir Ağır Ceza Mahkemesinin PYD'li birine 7,5 yıl hapis cezası vermesiyle birlikte ele alındığında her bir ağır ceza mahkemesinin özel yetkili/DGM'ye dönüşebileceğini göstermektedir. 

ERDOĞAN'IN HALEP'LE İLGİLİ SÖYLEDİKLERİ VE GÜVENLİ BÖLGE TALEBİ

Erdoğan'a yeniden dönecek olursak, Erdoğan'ın Fransa dönüşünde uçakta "Suriye’de şu anda Halep de tehlikede. Ama bunlar Halep’i bir kenara koymuşlar, varsa yoksa Kobani diyorlar.” Sözleri üzerinde durulmalıdır. Bilindiği gibi Rojava'nın üç kantonundan biri olan Afrin, Halep'e komşudur. Suriye'nin Musul'u olarak da tanımlanan Halep'in IŞİD'in kontrolüne geçmesi halinde, Kobani'ye benzer tehlikenin Afrin'i beklemektedir. 
Türkiye'nin Halep'in düşebileceğini söylemiş olması, Türkiye'nin "tampon bölge/güvenli bölge" siyasetini Batılı devletlere dayattığını göstermektedir. Erdoğan'ın Halep'in düşebileceğini Fransa dönüşünde dile getirmesi, Erdoğan'ın bu görüşünü Fransa'ya söylediğini göstermektedir. 
Bazı ekonomik ve ticari anlaşmalarında görüşüldüğü bu ziyaretten Türkiye'nin güvenli bölge taleplerinin kabul edilebileceğini göstermektedir. Kürt siyaseti açısından burada önemli olan husus, Türkiye'nin güvenli bölge talebinin nasıl karşılanacağıdır. Her şeyden önce 1.7 Milyon Suriyeliyi barındıran Türkiye'nin bu Suriyelileri ne yapacağı başlı başına bir sorundur. En son 180 bin Kobani'linin de geldiği dikkate alındığında Kobani'nin durumu dahi Kürt siyasetinin Türkiye'nin güvenli bölge siyasetine karşı duruşunu zorlamaktadır. 

CB Erdoğan, Güvenli bölgenin Irak'ı da kapsayacak şekilde genişlemesini istemektedir. Erbil ve Musul'u da içine alacak bu bölge Halep'e kadar uzanmaktadır. 

Erdoğan'ın amacı Türkiye'deki Suriyelilere yerleşim birimlerini oluşturmaktır. Türkiye'nin Suriyeli mültecilere özgü kimlik verme konusundaki çalışması ve 
çalışma koşullarında serbestlik getireceğini söylemiş olması da bununla bağlantılıdır. Her üç Rojava kantonunu kapsamış olsa da bu güvenli bölgenin 
Tel Abyad'dan Halep'e kadar düşünüldüğü söylenebilir. Bu düşüncenin temel mantığında Cizire Kantonunun Güney Kürdistan'ına bağlanmasıdır. 

Ciziri'den Halep'e kadar olan bölgelerde ileride yapılacak oldu bitiyle Türkiye'ye katılımın sağlanacağı da Türkiye tarafından düşünülmektedir. 

    Bu nedenle, Kürt siyaseti bakımından Kobani'de yaşananlardan ders çıkartılmalıdır. Tehlike Afrin'in sınırlarına dayanırsa şimdiden düşünme zamanıdır. 
Afrin'de Türkiye'ye Kobani gibi göç olursa ne olacak, Kürtler'in gücü Afrin'i de Stalingrad yapmaya yetecek mi? Anlaşılan Türkiye IŞİD hançerini Afrin'e de 
göstermiş durumda. Bakalım ne olacak? Gerek hükümet gerekse HDP birinin diğerinin yerine getiremeyeceği şartlar ileri sürerse diyalogun sürmeyeceği açıktır. 

   Hükümetin "kamu düzenini" ön şart koyması gibi şartlar ileri sürüp, diyalogun ondan sonra olacağı şeklindeki dayatmalarla çözüme gidilmeyeceğinin bilinmesi 
gerekiyor. 

***

5 Ekim 2019 Cumartesi

İŞİD - 2014 ORTADOĞU ESKİ SINIRLARINA TEKRAR KAVUŞAMAZ



İŞİD - 2014 ORTADOĞU ESKİ SINIRLARINA TEKRAR KAVUŞAMAZ



Yazarı Yuriy Mavaşev
19:59 24.12.2014


2014 yılının en önemli sonuçlarından biri, henüz 2013 yılında Beşar Esad güçlerine karşı savaşa giren IŞİD terör örgütünün hızlı yükselişi oldu.

IŞİD’in gerek ortaya koyduğu hedefleri gerekse bu hedeflere ulaşmak için seçtiği yöntemler açısından bilinen bütün uluslararası terör örgütlerinden farklı olduğu bilinen bir gerçek. Esir aldığı görevlilere ve sivillere yönelik kan donduran zalimlikleriyle bilinen IŞİD militanları 2014 yılının Haziran ayında Suriye ve Irak topraklarında İslam halifeliğini kurduklarını ilan etmişlerdi.

IŞİD nedir? Geleceği nasıl olur? Uluslararası toplum IŞİD ile etkili bir mücadele için hangi adımlar atabilir?

"IŞİD, 'ARAP BAHARI' UMUDUNA SON VERDİ"

Türk siyaset bilimci, etnik kriz uzmanı ve Uluslararası Stratejik Bakış Enstitüsü Başkanı Yusuf Çınar, Radyo Sputnik'e verdiği demeçte konuyla ilgili şunu söyledi:

"IŞİD sön dönemde ortaya çıkan bir örgüt olmakla birlikte kökünün finansmanının kim tarafından sağlandığı bilinmeyen, ama çeşitli iddiaların dolandığı bir yapılanma. Fakat burda önemli olan nokta nedir? IŞİD nelere sebep oldu? IŞİD bir nevi Arap Baharından faydalanmak isteyen ülkelerin umuduna da son verdi. Şöyle ki demokratik rejimlerin bölgede özellikle Orta Doğu'daki ülklerin hemen hepsi Müslüman ülkeler ve bu ülkelerin çoğunda demokratik olmayan bir yönetimler mevcut; çoğu krallık. Ve bu yönetim Arap Baharıyla birlikte bir değişime uğrayacaktı. Bu değişim demokratik biçimlerle olacaktı. Fakat IŞİD ortaya çıktıktan sonra örneğin Suudi Arabistan hemen IŞİD’in yok edilmesini önerdi. Yani krallıklar yaşma şansı buldu IŞİD’in ortaya çıkmasıyla. IŞİD'in Beşar Esad yönetiminin iktidarda kalmasına yardımcı olduğu da söylenebilir. Yani IŞİD bir terör örgütü olmaktan ziyade küresel aktörlerin ve bölgesel aktörlerin tamamen yeni stratejiler belirlemesine sebep olan bir harekettir diyebiliriz.

Gelecek dönemde burada IŞİD’in Irak toprakları üzerinde yaşama ihtimali çok yüksek. Aşırılık arttıkça IŞİD gibi bir örgütün o bölgede El Kaide aracılığıyla ulaslararası bağlarını kuvvetlendirerek yaşama alanı bulmuş olduğunu görüyoruz. İleride de ben bunun devam edeceğini tahmin ediyorum yani IŞİD ortadan kalkamaz. Bu örgütün yok edilme ihtimali çok zayıf. 

Ama marjinalleştirilebilir. 

21. yüzyılda terör örgütlerini tamamen bitirmek neredeyse imkansızdır.Fakat bunları toplumda marjinal koruma getirilebilinirse hem Irak toprakları üzerinde, Suriye toprakları üzerinde hem de küresel alanda marjinal bir boyut kazandırılırsa İŞİD zaten etkisiz hale gelecek. Sorunun asıl kaynağına yönelik çözümler üretilmeden bölgede istikrarın yakalanması mümkün değildir."

İSLAM DÜNYASI, IŞİD'İN HİLAFETİNİ TANIR MI?

Radyo Sputnik'e konuşan bir diğer isim, Rusya Dışişleri Bakanlığı’na bağlı Moskova Devlet Uluslararası İlişkiler Enstitüsü (MGİMO) Kafkasya Sorunları ve Bölgesel Güvenlik Merkezi öğretim görevlisi, İslam uzmanı Ahmet Yarlıkapov’un konuyla ilgili görüşü ise şöyle:

"Aslında IŞİD baştan beri El Kaide’den ayrılan bir yapılanmadır. 2013 yılında militan liderlerinden biri El Bağdadi halifeliğini ilan etmişti ve böylece El Kaide’den ayrılmış oldu, İslam devletini kurma projesini gerçekleştirmeye başlamıştı. Dolayısıyla IŞİD’in 2013 yılında ortaya çıkması İslam ortamında tepkilere neden oldu. El Kaide ve birçok cihatçı bu projeye karşı çıkmıştı. Ama yine de bu proje çok çekici oldu çünkü IŞİD militanları belirli toprakları kontrol altına alıp petrol sayesinde kendilerine kesintisiz finansman sağlamayı ve Saddam Hüseyin’in Sünni askerlerini tarafına çekerek etkili bir devlet yapılanmasını kurmayı başardılar. Saddam Hüseyin’in askerlerinin IŞİD ile işbirliği karşılıklı yarar sağladı. Çünkü IŞİD’in onların tecrübelerine ihtiyacı vardı. Bu nedenle IŞİD, sadece sıradan bir terör örgütü değildir. IŞİD gerçek bir siyasi yapılanmaya dönüşmüş oldu. Bunu ciddiye almak lazım.

Burada önemli bir husus daha var. Halifelik tek bir kişi veya bir grubun  kararıyla kurulamaz. Halifelik, İslam’ın temel kavramlarından biridir. Ve onunla ilgili karar siyasetçiler tarafından değil, İslam alimlerinin oybirliğiyle alınır. Bu yüzden İslam dünyasının çoğunluğu IŞİD’i asla tanımaz. IŞİD’in Orta Doğu bölgesindeki etkisi konusuna gelince maalesef bugün itibariyle mevcut olan siyasi haritanın gerçeği yansıtmadığı ortadadır. Aslında şu an ne Irak, ne de Suriye var, çünkü onlar sömürgecilik döneminde suni olarak kurulan devletlerdir. Artık Irak ve Suriye’yi eski sınırlarında büyük bir ihtimalle bir daha göremeyiz. Uluslararası toplumun IŞİD sorununu çözmeye çalışırken son derece dikkatli davranması gerekiyor."

https://tr.sputniknews.com/columnists/201412241013256319/

***


IŞİD Karşı Mücadele koalisyonunda Türkiye kalacak mı?


ANALİZ.,

15:06 24.12.2014


Peşmerge” grupları tarafından kurulan güvenlik koridorundan binlerce Iraklı Yezidi Kürt faydalanarak Sincar dağının yamaçlarını terk etmiş oldu.

Dün Kürt silahlı kuruluşlarının yönetimi, uluslararası koalisyon güçlerinin havadan desteği sayesinde Sincar bölgesinde 100 km kare toprağı cihatçılardan temizlemeyi, göçmenlerin bulundukları toprak kesiminin ablukasını yarmayi, ayrıca 100 küsür savaşçıyı yoketmeyi başardıklarını açıkladı.
Irak Kürdistan’ı Ulusal Güvenlik Konseyi Başkanı Masrur Barzani’nin bildirdiğine göre, bundan sonra “peşmerge” Musul istikametinde hareket etmek niyetinde, üstelik onlar Irak hükümet ordu birliklerinin yardımına ve büyük olasılıkla Arap güçlerinin katılışına bel bağlıyor. Bu demek ki, IŞİD karşı mücadele yapan uluslararası koalisyonun eylemleri, şimdilik ABD’nin önceleri seslendirdiği senaryoya göre gerçekleştirilecek: Batılı ülkeler IŞİD karşı kara operasyonuna katılmayı reddediyor, Irak ve Suriye’de bulunan mevzilerini bombalamakla yetiniyorlar. Batı ülkeleri “bu mücadelenin iki-üç yıl sürebileceğini” bildiriyor. Demek Türkiye ile sınırda şu anda Irak ve Suriye’yi kapsamına alan silahlı anlaşmazlık ocakları korunacak.

Yalnız havadan indirilen darbeler ile IŞİD üstesinden gelmeye olanaksız olacağını ikaz eden Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan NATO’lu müteffiklerinin stratejisini kesin şekilde eleştiriyor. Toprakları üzerinden Iraklı “peşmerge” Kürtlerini geçirmek zorunda kalması Türkiye’yi hiç tatmin etmiyor, çünkü bu sayede PKK savaşçılarının eylemleri aktifleşebilecek. Dahası da var. Amerika, IŞİD ile mücadeleye Türkiye’nin aktif katılması amacıyla Suriye havalarında uçuş için yasak bölgenin kurulması başta olmak üzere, sürdüğü koşulların hiç birini kabul etmedi. Ankara’nın fikrine göre, bu olay hiç olmazsa Türk topraklarına yeni göçmen akınını önliyebilecek.

Türk medyası bundan çok söz ediyor, “Washington’un Şam’da rejimin değişmesini koalisyonun başlıca amacı ilan edeceğine ilişkin Türkiyenin umutları boşuna” olduğunu yazıyor. Birçok Türk eksperine göre, IŞİD kendi omuzlarında Türkiye’ye “Al-Kaide’yi” sürüklememesi amacıyla Ankara standart olmayan siyasi manevralara hazır olmalı. Böyle şeylerin yer alması halinde, bu yeni tarihinde en ciddi siyasi ve jeopolitik meydan okuyuşu olacak.



The Daily News gazetesinin yazdığı gibi, “IŞİD karşı mücadelede kendi senaryosuna göre hareket etmeğe zorlamak için Batı Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan’a şiddetli baskı yapmaya başladı”. Türkiye, IŞİD petrol satın almak ve petrol ürünleri kaçakçılığı yapmak, Türk sınırından Suriye’ye sızan yabancı cihatçıları yakalamak için önlemler almamakla suçlanıyor. Bu bağlamda Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, “bunun Türkiye’yi olumsuz açıdan gösterme çabaları” olduğuna işaret etti.
Tek kelimeyle, IŞİD karşı sözüm ona mücadele devam edecek. Bu arada Dünya Bankasından eksperler, Suriye’deki içsavaş ve IŞİD karşı mücadelenin Ortadoğu’ya 35 milyar dolara mal olduğunu sanıyor. Dünya Bankası, istikrarsız durum, Türkiye de içinde, birçok bölge ülkesinin gelişmesini baltaladığını bildiriyor. Uzmanlar, savaşlar ile istikrarsızlığın bölge ülkelerinin ekonomilerine uzun süre içinde olumsuz etki yapacaklarını ikaz etti.


https://tr.sputniknews.com/analiz/201412241013253846/

***


21 Haziran 2017 Çarşamba

Türkiye’ye Vatandaş İthalinin Felaket Niteliğindeki Sonuçları


Türkiye’ye Vatandaş İthalinin Felaket Niteliğindeki Sonuçları

Yazar: Ümit Özdağ
Giriş

Erdoğan ve AKP hükümetleri 2011 yılından bu yana izlediği Suriye politikası ile Türkiye’ye ağır zararlar vermiştir.Erdoğan’ın Suriye politikası, şimdi de “vatandaş ithali” ile ülkemize yeni ve çok daha ağır zararlar vermeye hazırlanmaktadır. Erdoğan’ın Suriyelilere vatandaşlık verecek olması, ülkemizin sadece bugünlerini etkilemeyecek, geleceğine de yıkıcı olarak yansıyacaktır.

Erdoğan’ın bu politikası, Anadolu’yu anavatan yaptığı 1071 yılından sonra Türk Milleti’nin Anadolu’da başına gelen en büyük üçüncü felaket olacaktır.

Anadolu’da Türk Milleti’nin başına gelen ilk büyük felaket 1402 Ankara Savaşı’nda Yıldırım’ın Timur’a yenilmesidir. Bu yenilgi ile Fetret Devri başlamış ve Anadolu’nun birliği gecikmiştir. İkinci büyük felaket 30 Kasım 1918’de imzalanan Mondros Mütarekesi ve sonrasında yaşanan işgaldir.
Türk Milleti için üçüncü felaket ise 2.7 milyon Suriyeliye vatandaşlık verilmesi, diğer bir ifadeyle “vatandaşlık ithali” ile olacaktır. Bu noktada hemen altı çizilmesi gereken husus;Türkiye’de Suriyelilerin gerçek nüfusunun 2.7 milyon değil, 3.5 milyon civarında olduğudur. İl il verilen ve toplamda 2.7 milyona çıkan rakamın karşısında değişik illerdeki gerçek (resmi olmayan) rakamları koyunca aradaki ciddi fark bu sonucu göstermektedir.

Erdoğan, sadece 250 bin kişiye vatandaşlık verileceğini açıklayarak tepkileri azaltmak istemektedir. Bu 250 bin kişi kısa zamanda eşler ve çocuklar ile 1.5 milyonu aşacaktır. Türk toplumunun direncinin kırıldığı aşamada ise bütün Suriyelilere Türk vatandaşlığı verilecektir. Nitekim bu yalan çok kısa zamanda kendisini göstermeye başlamıştır. Nurettin Canikli, Allah akıl fikir versin, Suriyeli mahallelerinin kurulacağından bahsetmektedir. Madem sadece üstün vasıflılara vatandaşlık verilecek, neden mahallelerin kurulması planlanmaktadır? Bu arada “üstün vasıflılara vatandaşlık vermek” deyince aklıma AKP İktidarı’nın kendisine ve 5 yakınına vatandaşlık verdiği Rıza Sarraf gelmektedir.
Erdoğan’ın Suriye Politikasının Amacı ve Sonuçları Nelerdir?


Erdoğan’ın Suriye politikasının amacı, Beşar Esad’ı devirerek “Suriye’deki AKP” olarak görülen Müslüman Kardeşler’i iktidara getirmekti. Ancak bu hedefin gerçekleşmeyeceği kısa zaman içinde Erdoğan tarafından bile anlaşılmıştır. Bunun üzerine Erdoğan’ın Suriye politikası, sadece intikam odaklı bir “Esad’ı devirme politikası”na dönüşmüştür. Bu amaçla Erdoğan, öncelikli olarak, adı ne olur ise olsun, Sünni ve Alevi düşmanı Selefi cihatçı grupları desteklemeye başlamıştır. Bu destek çerçevesinde El Kaide’nin Suriye kolu olan El Nusra açık bir şekilde korunup kollanmış ve silah dâhil her türlü lojistik destek sağlanmıştır. Öte yandan IŞİD’in Türkiye’yi cephe gerisi, lojistik alanı olarak kullanmasına izin verilmiştir. Barzani’nin PKK’ya yardım yapabilmesi için utanç verici bir şekilde Türk toprakları peşmergelere açılmıştır. Hatta PKK/PYD üyesi teröristlerin Türkiye’de tedavi olmalarının önü açılmıştır. Erdoğan ve AKP hükümetlerinin bu gruplara verdikleri destek sayesinde Esad, Suriye’nin birçok bölgesinde denetimi yitirmiştir. IŞİD, PKK/PYD ve El Kaide/El Nusra Suriye topraklarında devletçikler kurmuşlardır.

Erdoğan ve AKP hükümetleri, Hatay, Gaziantep, Kilis ve Şanlıurfa’nın bu örgütler tarafından Suriye Hükümeti’ne karşı saldırılarını koordine etme amaçlı kullanmasına izin vermişlerdir. Böylece Türkiye-Suriye sınırında Afganistan-Pakistan sınırındaki Peşaver bölgesine benzer kanunsuz bir alanın oluşmasına izin verilmiştir. Şimdi Erdoğan’ın kurulmasına izin ve destek verdiği devletçiklerden IŞİD ve PKK, Türkiye’ye saldırmaktadır. Ankara ve İstanbul’da yüzlerce kişi IŞİD ve PKK’nın yaptığı bombalı saldırılarda hayatını yitirmiştir. Türkiye’de 1968’den bu yana devam eden terör kitlesel kıyım amaçlı Ortadoğu terörünün bir parçası olmuştur. El Nusra da bir süre sonra Türkiye’ye karşı saldırılar gerçekleştirecektir. 

Özetle Suriye iç savaşı Türkiye’ye taşmaktadır. Bunun baş sorumlusu Erdoğan’dır.

Erdoğan kısa bir süre önce “Haritadan silinecek duruma doğru giden bir Suriye var, buna göz yummak mümkün değil” demektedir. Suriye’nin haritadan silinmesini sağlayan Davutoğlu’nun itiraf ettiği gibi, “Esad’ın Suriye’de denetimi yitirmesini sağlayan AKP Hükümeti’dir.” Kısa süre önce basında Başbakan Yıldırım’ın, “Suriye ile kavga için çok neden yoktur” şeklindeki açıklaması çıkmıştır. Madem Suriye ile kavga için çok neden yoktu, hangi sebeple yüzbinlerce insanın ölmesiyle sonuçlanan bir iç savaşı desteklediniz, milyonlarca insanın mülteci olmasına yol açan olan politikaları desteklediniz? Tarih önünde sorumlu ve suçlusunuz.

Erdoğan’ın Esad’ı devirmek amacı ile kışkırttığı Suriye iç savaşının bir diğer sonucu da Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu uyarınca resmi kayıtlara göre Türkiye’de “geçici koruma” verilen 2 milyon 750 bin Suriyelidir. Suriye’den kaçan 4 milyondan fazla Suriyelinin büyük bir bölümü Türkiye’ye sığınmıştır. Geri kalanın büyük bölümü Lübnan ve Ürdün’de yaşamaktadır. Suriyelilerin 260 bin civarındaki kamplarda geri kalan 2 milyon 500 bini ise ülkemizin değişik bölgelerindedir. Ancak en büyük Suriyeli yoğunluğu resmi rakamlara göre Hatay (389.077), Gaziantep (325.140), Kilis (129.211) ve Şanlıurfa’dadır(401.068).
Bu dört şehirdeki gerçek rakamlar, resmi rakamların üzerindedir. Resmi rakamlara göre bu dört şehrimizde 1.244.496 Suriyeli yaşamaktadır. Bu rakama göre bile Suriyelilerin % 44’ü bu dört ilimizdedir. Bu illerin toplam nüfusunun 5 milyon 280 bin olduğu göz önünde tutulduğunda dört ilimizdeki Suriyeli nüfusu toplam nüfusun % 20’sini oluşturmaktadır. Gerçek rakamlar ile anılan dört ildeki Suriyeli nüfus oranı % 25’e kadar yükselmektedir. Bir iç savaş bölgesinin hemen yanında iç savaş bölgesinden gelen nüfus toplam nüfusun % 25’ini oluşturursa bunun iyi sonuçları olmaz. Cahil olmayan her siyasetçi bunu anlar ve endişelenir.
Ülke genelinde yaşayan Suriyelilerin %44’ünün bu bölgede yaşadığını, nüfusun %25’ini oluşturduğunu ve sınırın hemen ötesinde eski ülkelerinin olacağını düşündüğümüzde, Türkiye-Suriye sınır bölgesi olan Hatay-Gaziantep-Kilis-Şanlıurfa’da yaşayacak Suriyeliler Türkiye ile bütünleşmeyi hiç kabul etmeyeceklerdir. Üstelik anılan coğrafyadaki gerçek rakamlar açıklanan rakamların üstündedir. Gaziantep’te 350 bin resmi, 100 bin kayıt dışı olmak üzere toplam 450 bin Suriyeli yaşamaktadır. Bu coğrafya bölücü Arap ırkçılığının hedefi olacaktır.

Erdoğan ve AKP hükümetleri, Suriyelilerin Türkiye’ye göç etmesine neden olan AKP’nin Suriye politikasına tepkiyi azaltmak amacı ile Suriyelilerin bir gün ülkelerine geri döneceği mesajını vermiştir. Örneğin, Erdoğan Eylül 2015’de “Vakit gelince ülkelerine dönecekler” açıklamasını yapmış, Ocak 2016 ise daha fazla Suriyeli almanın ve bakmanın enayilik olduğunu ifade etmiştir. Ocak 2016’dan Temmuz 2016’ya ne değişmiştir ki, mevcut Suriyelilere bakmayı enayilik sayan Erdoğan şimdi Suriyelilere vatandaşlık vermeyi düşünmektedir.
Özetle Erdoğan ve AKP yöneticilerinin gizli gündeminin Suriyelilere vatandaşlık vermek olduğu Binali Yıldırım’ın açıklamasından anlaşılmaktadır. Yıldırım şöyle demektedir: “Adım adım onların Türkiye’yi artık vatanları olarak görmelerini sağlayacak ve hissedecekleri ortamı sağladık.” Bu açıklamada üzücü olan iki husus vardır. Birisi Erdoğan ve AKP’nin gizli ve olağanüstü tehlikeli Suriyelilere vatandaşlık verme politikası diğeri ise Yıldırım’ın vatan tasavvur ve anlayışının ne kadar ucuz olduğudur.

Erdoğan’ın Suriyeli Göçmen Politikası Türkiye İçin Tehdittir

Erdoğan’ın Suriyelilere yurttaşlık önermesinin arkasında herhangi bir insancıl yaklaşım yoktur. Erdoğan oy satın almaktadır. Esasen Suriye iç savaşının üzerine benzin dökerek iç savaşı kışkırtan Erdoğan’ın Suriyelilere yönelik en ufak bir acıma duygusunu temsil ettiği dahi düşünülemez. Hz. Peygamberimizin Mekke’den Medine’ye göçü sonrasında İslam tarihinde Ensar-Muhacir ilişkisi olarak bilinen Medineli Müslümanların Mekkeli Müslümanlarla gösterdikleri dayanışma ve yardımlaşmayı örnek vermek sadece dinin istismarından ibarettir. Akıldışı Suriye politikasını şimdi akıldışı Suriyelilere vatandaşlık verme politikası izlemektedir. Orman Bakanı Veysel Eroğlu, bu akıldışılığı “Türkiye, mültecilerin duası ve bereketiyle yüzde 5 büyüdü. AB onlara iyi davranmadığı için büyümeleri sıfır” diyerek ortaya koymaktadır.

Erdoğan ve AKP Hükümetinin Suriyelilere vatandaşlık verme politikası akıldışı olduğu gibi hukuk dışıdır. Bir kişinin vatandaş olmasının koşulları yasalar ile belirlenmiştir. Vatandaşlık verilen kişinin geriye doğru beş yıl Türkiye’de oturma izni almış olması gerekmektedir. Ancak Suriyeliler yasalara göre Türkiye’de “geçici koruma” altındadır. Bu statü ile ancak istisnai vatandaşlık ilkesinden istifade edebilirler. Bu da sadece özel yetenekleri olanlara bakanlar kurulu kararı ile vatandaşlık verilebilmesinin önünü açmaktadır.

Erdoğan’ın Suriyelilere kitlesel vatandaşlık verme girişiminin modern dünyada benzeri yoktur. Çünkü her aklı başında yönetim bunun yıkıcı etkilerini görmektedir. ABD’de gibi kuruluşundan bu yana devlet ve toplum olarak yaşamını yeni göçler üzerine kurmuş olan bir ülkede bile kitlesel vatandaşlığa kabul olmadığı gibi bireysel vatandaşlık kabullerinde yeşil kart uygulaması ile bir ara dönem öngörülmektedir. Ne yazık ki, AKP yönetimleri aklı başında yönetim sınıfına girmediği için Türkiye tehdit altındadır.

Göçmenler Arap Bölücülüğünün Ortaya Çıkışına Neden Olacaktır.
Sayıları üç milyonu çoktan aşmış ve bir iç savaştan geçmiş olan toplumu Türk vatandaşlığı vermek Türkiye’nin sadece bugününe değil aynı zamanda geleceğine yapılmış bir suikasttır.Erdoğan hem ülkemizin beka sorunundan bahsetmekte hem de beka sorununu ağırlaştıracak şekilde demografik bir bombayı ülkemize yerleştirmek istemektedir. 

Öncelikle Suriyeliler Türk toplumu ile bütünleşmeyeceklerdir. Hatay, Gaziantep, Kilis ve Şanlıurfa’da gerçekleşen yoğunlaşma, kesinlikle etnik çatışmalar ile sonuçlanacaktır. Nitekim daha şimdiden kıpırdanmalar başlamıştır. Kendisini Türkiye’deki Arap ve Süryanilerin sözcüsü olarak tanıtan Mim Yavuz Binbay, Türkiye’de 8 milyon Arap-Arami’nin yaşadığından bahisle bu halkların taleplerini savunmak için mücadele edeceklerinden söz etmektedir. Çok uzak olmayan bir gelecekte Erdoğan ve AKP’liler yine “Bizi kandırdılar” diye yakınacaklardır.

Suriyelilerin Arap dünyası içinde en fazla Arap milliyetçiliği eğitiminden geçmiş toplum oldukları göz önünde tutulmalıdır. Suriyelilerin Türk vatandaşı olması durumunda nüfusumuzun % 4’ü Suriyeli Araplardan oluşacaktır. Bu olağanüstü büyük bir orandır. Suriyelilerin hızlı nüfus artışı göz önüne alındığında ortaya yeni ve büyük bir demografik sorun çıkacaktır. Şu ana değin Türkiye’de doğan Suriyeli bebek sayısı 156 bindir. Artışın bu hızla devam etmesi durumunda Suriyelilerin sayısı kısa zamanda 4 milyonu aşacaktır.

Erdoğan’ın bu süreçte düşünmeden kullandığı bir başka ifade, Suriyelilere “çifte vatandaşlık” verilebileceğidir. Suriyelilere vatandaşlık verilmesi kabul edilemeyeceği gibi çifte vatandaşlık verilmesi hiç kabul edilemez bir yaklaşımdır.

Türkiye’nin Geleceğine Şiddet Taşıyan Bir Nesil Yetişecektir.
Allah hiçbir milleti iç savaşla imtihan etmesin. İç savaşlar, ulusların bağırsaklarının ortaya döküldüğü zamanlardır. Ülkemizdeki Suriyelilerin önemli bir bölümünü oluşturan çocuklar ve gençler, bir iç savaşın bütün yıkıcılığını ve iğrençliği yaşamışlardır. Ben Türkiye’ye sığınmak zorunda kalmış Suriyelileri eleştirmiyorum. Onlar için üzülüyorum. Onlara vatanlarına geri dönebilmeleri için yardım etmemiz gerektiğine inanıyorum. Gözü dönmüş bir şekilde Selefi cihatçıları destekleyen bir yönetim değil, Suriye’ye barış getirmek için her türlü imkânı arayan bir Türkiye kurmamız gerektiğine inanıyorum.

Suriye iç savaşını ruhlarında Türkiye’ye taşıyan neslin, özellikle de Suriye’de büyüyen genç Suriyelilerin ruhlarındaki ağır tahribat gelecek için şiddet kaynağı olacaktır. Gaziantep’te bir arkadaşımın yanında çalışan 18 yaşındaki Suriyeli genç kız “Bizim başımıza gelenin sizin başınıza da gelmesini istiyorum” derken, bu ruhi tahribatı ortaya koymuştur. Pakistan’da yaşanan deneyimler göstermiştir ki, ilk kuşağın ruhi çöküşü çözülemez ise bu ilk kuşak bir şiddet sarmalı üretmektedir. Türkiye’nin Suriyelilerin ruhi çöküşlerini çözecek deneyim ve kaynağı yoktur. Bu ise Suriyelilerin yeni şiddetin üretim kaynağı olacağı anlamına gelmektedir.

Suriyeliler içinden özellikle Hatay, Kilis, Gaziantep, Şanlıurfa’da bölücü Arap milliyetçiliği, IŞİD ve El Nusra gibi selefi cihatçı örgütler için sosyal taban ve Arap mafyası hızla üreyecektir. Böyle bir girişim kentlerimizde Suriyeli Arap gettolarının doğmasına neden olacaktır. 

Bütün bunlar ise sınır bölgesi Peşaverleşen Türkiye’nin Pakistanlaşacağı anlamına gelmektedir. 

Suriye’de iç savaşın yayılmasında Irak’tan Suriye’ye kaçan mültecilerin önemli bir rol oynadığı unutulmamalıdır.

Göçmen Politikası, Alevi-Sünni Çatışmasına Zemin Oluşturacaktır.

Suriyelilere Türk vatandaşlığı verilmesi Sünni-Alevi gerilimini artıracak ve çatışma zeminini güçlendirecektir. Türkiye’nin bazı bölgelerinde Sünni Araplar, Alevi Türkmenlerin etrafına yerleştirilmektedir. Bunun en çarpıcı örneklerinden birisi Kahramanmaraş’ta yaşanmıştır. Kahramanmaraşlı Alevi Türkmenler, köylerinin otlaklarına Sünni Arapların yerleştirilmesine sert tepki göstermişlerdir. Bu Türkiye’de mezhep çatışmasının zemininin hazırlanmasıdır. Türkiye’de Aleviler ile Sünniler küçük gerilimler dışında toplumsal bir katliam sürecinin içine girmemişlerdir, bundan sonra da girmeyeceklerdir. Oysa Sünni Arapların böyle bir ortak yaşama kültürü yoktur. Böyle bir zemin, ülkemizi parçalanmaya götürecektir. Üstelik Suriyeli Sünni Arapların önemli bir bölümü için Suriye Nusayrileri ile Alevi Türkmenler arasında dini yakınlık vardır. Bu da Sünni Arapların, Alevi Türkmenlere düşmanlık beslemeleri için bir neden olacaktır.
Suriyeli Araplar zaman içinde Arap kültürü ve âdetlerini İslam diye Anadolu insanına empoze edeceklerdir. AKP’nin oluşturmaya çalıştığı kültürel iklim, kültürel Araplaşmayı teşvik edecektir.

Suriyelilerin Oluşturduğu Ekonomik Yük Türkiye’ye Ağır Gelmektedir.

Suriyelilere yapılan yardımın 10 milyar dolar olduğu Erdoğan tarafından açıklanmıştır. Davutoğlu ise sosyal maliyeti 25 milyar dolar olarak açıklamıştı. Türkiye gibi bir ülke için bu çok büyük bir ekonomik yüktür. Bu rakamın ne kadar büyük olduğunu bir karşılaştırma ile ortaya koyabiliriz. Prof. Dr. Servet Mutlu tarafından yapılan terörle mücadelenin ekonomik maliyeti konulu tek bilimsel çalışmaya göre Türkiye, 1984-2005 arasındaki dolaylı ve dolaysız olarak PKK ile mücadeleye toplam 53.95 milyar dolar harcamıştır. 20 yılda PKK ile mücadele için harcanan paranın % 20’si Suriyeliler için 5 yılda harcanmıştır.
Suriyeliler için harcanan para 2016 yılı bütçesinde Adalet, İç İşleri, Dış İşleri, Sağlık, Enerji, Kültür-Turizm, Avrupa Birliği, Çevre bakanlıklarına ayrılan bütçelerin toplamından daha fazladır. Türkiye gibi 412 milyar dolar dış borcu olan bir ülkenin böyle bir yardım politikası düzenleme hakkı yoktur. Suriyelilere harcanan para Türkiye’nin imkânlarının çok üzerindedir.

Suriyelilerin Türk vatandaşı olması ile toplam nüfusumuz %4 artacaktır. Bu durumda kişi başına milli gelir, 9 bin 300 dolardan (2015’de 720 Milyar dolar) 8 bin 835 dolara düşecektir. Özetle, 2023’de 10 bin dolar kişi başına milli geliri yakalamak mümkün olmayacaktır.

Öte yandan Suriyelilerin vatandaşlık verilmesi ekonomik yükü azaltmayacak aksine artıracaktır. Türkiye 34 OECD ülkesi arasında işsizlik oranı % 10.4 ile ilk 5’tedir. İş bulma umudu olmayanlar ve mevsimlik işçiler dâhil edildiğinde gerçek işsiz sayısı 5 milyon 749 bine çıkmaktadır. Üç gençten ikisi işsizdir. TÜİK verilerine göre, 3 milyon 23 bin işsiz mevcuttur. Bu işsizlerin 1.9 milyonu “meslek sahibi” işsiz, yani kalifiye elemandır. Mart 2016 rakamları ile 61 yönetici, 308 bin profesyonel meslek sahibi 203 bin tekniker/teknisyen iş aramaktadır.

Böyle bir ülkenin büyük bir çoğunluğu işsiz, yeteneksiz, dil bilmeyen 3 milyon kişiyi nüfusuna eklemesi, ekonomik olarak kabul edilebilir değildir. Suriyelilere vatandaşlık verilmesi işgücü piyasasına ucuz/niteliksiz işgücü arzına neden olacaktır. Bu ise hem ücretlerin düşmesine hem Türk işçilerin işlerini kaybetmelerine neden olacaktır. Özellikle kayıtdışı ve emeğe dayalı sektörlerde ücret düşüşü maliyetleri düşüreceği için etkisi daha fazla olacaktır. Her 10 Suriyeli işçi, çoğu kadın olan ve kalifiye olmayan 6-7 Türk işçinin işini yitirmesine neden olacaktır.

Öte yandan “Sığınmacılar arasında kalifiye olanları biz alalım” demek, “Suriye’nin geleceğini çalalım” demektir. Oysa yapılması gereken şey, kalifiye Suriyelilerin Türk firmaları tarafından yeniden inşa edilecek Suriye’de ara güç olarak değerlendirilmesidir.

Suriyelilere vatandaşlık verilmesi, Avrupa Birliği’ne teslim oluş ve Türkiye’yi Avrupa Birliği’nin insan çöplüğü haline getirmektir. Frankfurter Allgemeine gazetesi “Bu girişim Avrupa Birliği’ni mutlu eder” diyerek, AB’nin tavrını ortaya koymuştur. Bütün Avrupa Birliği birlikte 100 bin Suriyeli almayı kabul etmezken, Türkiye’nin tek başına en iyimser rakamlar ile 2.7 milyon Suriyeliyi alması cinnetten başka bir şey değildir.

Sonuç

AKP propaganda mekanizması her türlü yalanı kullanarak, Türk Milleti’nin Suriyelilere vatandaşlık verilmesine karşı gösterdiği direnişi kırmaya çalışmaktadır. Bir yazar, “Suriyeliler iklim değişikliği nedeni ile zaten geleceklerdi” diyebilmektedir. Bir diğeri “Çanakkale’de birlikte savaştık” yalanını söyleyebilmektedir. Bazı “devlet/güvenlik bürokrasisi çevrelerinde” ise Suriyeli Araplara Türk vatandaşlığı verilmesinin nedeninin artan Kürt nüfusunu dengelemek olduğu izahı yapılmaktadır. Bu izah, eğer yapanlar inanıyor ise güvenlik bürokrasisinin stratejik akıldan ne kadar yoksun olduğunu göstermektedir. Şimdiye değin kapalı kapılar arkasında, telefon konuşmalarında yapılan bu “sahte stratejik izah” bugün bazı iktidar yanlısı gazeteciler tarafından köşelerine taşınmaya başlanmıştır. 

   Güya Suriyeliler sayesinde Güneydoğu Anadolu’da PKK’nın nüfuz edemeyeceği bir toplumsal doku oluşturulacakmış. Yalanın böylesi az görülmüştür. Üstelik bu kuyruklu bir ırkçı yalandır. Bu yalan Türkiye’nin birliği konusunda hassas olan yurttaşlarımızın direncini kırmak için söylenmektedir.

Esas sorulması gereken soru şudur: Acaba Erdoğan ve AKP Hükümeti, özellikle Suriye’nin kuzeyindeki Arap nüfusu Türkiye’ye alarak şimdi de PKK’ya etnik olarak Araplardan temizlenmiş bir “Kürdistan” mı teslim etmek istemektedir?
Özetle Erdoğan, yabancı, satın alınmış oylar ile rejim değişikliği yapmayı hedeflemektedir. Bu milli iradeye karşı açık bir saldırı ve müdahaledir. Başkanlık sistemi tesis etmek için ihtiyaç duydukları oy vatandaş ithali ile temin edilmeye çalışılmaktadır. Bu suçtur. Milli iradenin kendisine karşı yapılacak bir saldırıya cevap verme hakkı olduğu unutulmamalıdır


14 Ocak 2017 Cumartesi

KÜRESEL TAŞERONLAR PKK/PYD VE IŞİD ORTADOĞU’DA BOP’A VE BİP’E HİZMET ETMEKTEDİRLER, BÖLÜM 1


 KÜRESEL TAŞERONLAR PKK/PYD VE IŞİD ORTADOĞU’DA BOP’A VE BİP’E HİZMET ETMEKTEDİRLER, BÖLÜM 1




BBP YİK BAŞKANI HAKKI ÖZNUR:


BBP Yüksek İstişare Kurulu (YİK) Başkanı Ülkücü Fikir ve Siyaset Adamı, Araştırmacı- Yazar Hakkı Öznur Ağabey ile yapılan Röportaj


" Kahramanlar Can verir yurdu yaşatmak için "

“ Bu ülkede kahramanlar bitmez bitmedi, bitmeyecek! ''

ALPEREN:  Giderek artan  terör eylemlerinin arkasında hangi dış odaklar var?

HAKKI ÖZNUR:  Ortadoğu’da PKK’ya, PYD’ye, Bağdadi çetesine rol verenler devrede. ABD ve diğer emperyalistlerin desteğiyle stratejik maşa PKK ve el- Bağdadi çetesi Türkiye’yi kan gölüne çeviriyor .Küresel güçler Türkiye’ye yönelik terör konsorsiyumu oluşturmuşlardır. Türkiye üzerinde çok yönlü küresel asimetrik savaş vardır. Türkiye küresel devlet operasyonları ve organizasyonlarıyla karşı karşıyadır. Bombalı ve silahlı eylemler, suikastler Türkiye'yi vurma, Suriyeleştirme planının bir parçasıdır. Araçlı ve canlı bombalı saldırılarda kuklaya değil, kuklacıya ve oyun kurucu üst akla bakılmalı Türkiye hızla Ortadoğulaştırılmak isteniyor..

Küresel güçler, Türkiye’yi büyük  savaşın içine sokmaya çalışıyor. ABD, İngiltere, İsrail ve İran Türkiye’nin bölgede etkin bir rol oynamasından ve milli güvenliği için aldığı kararlardan ve yaptığı hamlelerden çok rahatsızlar.

IŞİD  ve PKK uluslararası terör endüstrisinin son derece önemli iki bileşenidir. Türkiye tarihinin en ciddi terör saldırıları ile karşı karşıya. Bir taraftan IŞİD terörü ile boğuşulurken bir tarafta PKK terörü ile mücadele ediyor.

Devam eden PKK ve IŞİD   saldırılarında  601 askerimiz 386 polis ve bekçimiz, 65 korucumuz dahil 1084 evladımız şehit olmuştur.  664  vatandaşımız  hayatını kaybetmiştir.

Bombalı saldırıların ve silahlı eylemlerin  arkasında küresel baronlar ve yabancı istihbarat servisleri vardır. Türkiye 1970’lerin Beyrut’una günümüzün Suriye’sine, Irak’ına döndürülmeye çalışılıyor. Türkiye'yi, Türkiye'yi Pakistanlaştırma, Iraklaştırma,  Suriyeleştirme senaryosu devam ediyor.

Etki ajanları nüfus casusları her yeri sarmıştır. Her türlü yabancı istihbarat servisleri topraklarımızda cirit atıyor. Etki ajanları,  nüfus casusları, devletimizin içine kadar sızmıştır. Türkiye uzun bir zamandan bu yana, birçok devletin istihbarat elemanlarının rahatça cirit atabildiği bir istihbarat çöplüğüne dönüşmüştür. Devam eden fabrikasyon patlamaların ve terör sarmalının arkasında Ortadoğu’daki CIA İstasyon şefleri, batılı ortakları vardır.

Küresel  terörün amacı bin yıllık kardeşliği tamamen bozmak, barışı yok etmek. Nihai hedefi de demokrasiyi tümden ortadan kaldırmaktır. Küresel terörün hedefi ortak geleceğimizdir.  Küresel oyun çok büyük bu oyunu bozmanın yolu milletçe bir ve bütün olmaktır.

 Küresel güçler bombalarıyla, taşeronlarıyla, Türkiye’yi istikrarsızlaştırmak için bütün oyunlarını devam  ettireceklerdir.  Büyük  Türk devleti ve  aziz milletimiz  küresel güçlere boyun eğmeyecek ve asla  diz  çökmeyecektir. 

Küresel bir cepheye karşı devletimiz çetin bir mücadele veriyor. Küresel oyuna gelmemek ve teröre karşı bütün kesimler ortak tavır almalıdır. Arap ülkelerindeki küresel senaryo Anadolu da tutmaz.

Türkiye’nin  Suriye, Lübnan, Afganistan, Pakistan olmasına asla izin vermeyiz. Yine tarihte görüldüğü gibi emperyalizm yenilecek ve Türkiye kazanacaktır.

BEŞİKTAŞ, KAYSERİ, ORTAKÖY, İZMİR  SALDIRILARININ IRAK VE SURİYE İLE İLİŞKİSİ VARDIR

Terör olayları Irak ve Suriye’de meydana gelen gelişmelerden soyutlanarak açıklanamaz TSK operasyonları PKK /PYD nin kurmak istediği Kürt koridorunu ortadan kaldırmıştır. Fırat kalkanı hareketi PKK’nın önünü kesti.

PKK’nın eylemleri artırmasının Suriye’deki gelişmeler çerçevesindeki ana gerekçesi ise Fırat Kalkanı operasyonu. Terör örgütü PKK, Esad’ın hediye ettiği yerlerde ilan ettiği kantoncuklarını kaybederse büyük bir çöküşe uğrayacağını biliyor. PKK için Kobani, Menbiç bu yüzden çok önemlidir. Zira siyasi stratejisini kantonlar üzerinde oluşturmuş bir PKK vardır.  PKK/PYD Suriye’de kurduğu kantonların benzerini Türkiye’nin kuzeyinde de kurmak istiyor.

Fakat TSK’nın El Bab sınırına kadar ulaştığı operasyon PKK’nın Suriye kolu PYD-YPG’nin Kobani-Afrin kantonlarının birleştirilmesi planını altüst etmiştir.  PYD gibi Washington, Londra ve diğer küresel merkezlerde TSK’nın El Bab’ı ele geçirip oradan Menbiç’e girip PYD terör örgütünü temizlemesinden korkunç rahatsızlar. Çünkü onlar PYD terör örgütünü müttefikleri olarak görüyorlar.

Küresel emperyalist güçler Türkiye’nin Irak ve Suriye’den uzak durmasını TSK’nın Suriye deki operasyonlarını durdurmasını Oslo görüşmelerinin devam etmesini, HDP’ye ve DBP’li belediyelere yönelik operasyonların durdurulmasını, PKK yandaşı HDP’li  sözde vekillerin serbest bırakılmasını, İmralı’daki teröristbaşı  ile görüşmelerin açık bir  şekilde yapılması istiyor. 

ALPEREN: Ortaköy saldırısı  ile toplumda kutuplaşma laik-anti laik çatışması mı çıkartmak istiyorlar?

HAKKI ÖZNUR:  Türkiye 80 öncesinde,  93 sürecinde,  28 Şubat’ta ve sonrasında yaşadıklarını,  bugünde yaşıyor.  ABD, İsrail, Almanya, İngiltere, Rusya, İran ve Esad rejimi  Türkiye’nin iç savaşa sürüklenmesi için etnik/ mezhep ve laik-anti laik  çatışmalarını körüklüyor, destek veriyorlar. 12 Eylül 1980 öncesi Malatya, Sivas, Kahramanmaraş, Çorum 12 Eylül sonrası, “ Örtülü Darbe ” süreci dediğimiz 1993 yılında Sivas ve Başbağlar’da, 1995 Mart’ında, Gazi mahallesinde yaşanan Türkiye’yi kaosa ve toplumsal çatışmalara sürükleyen küresel oyunların yenilerini hayata geçirmek için büyük çaba gösteriyorlar.

Çağın vebası etnik ve mezhep kutuplaşmasıdır. Türkiye'nin fay hatları ile oynanıyor. Mezhep ve etnik fay hatları üzerinden büyük toplumsal çatışmalar tezgahlanıyor. Türkiye 28 Şubat sürecinden beri Suriye yapılmak isteniyor. Etnik ve mezhep çatışmaları planlanıyor.

Yine küresel güçler ve yerli işbirlikçileri tarafından hazırlanan bir başka kirli tezgahta şudur;  darbe ortamı ve kaos oluşturularak askerî darbeye zemin hazırlamak..

Türkiye'yi Irak ve Suriye gibi mezhep ve etnik grupların birbirlerini kitlesel olarak öldürdüğü, cehenneme dönmesi için büyük, karanlık ve kirli senaryolar oynanmaktadır. Türkiye'nin fay hatları patlatılmak isteniyor... Küresel statüko ve taşeronları, Türkiye’yi bölgesel savaş alanına çevirmek istiyorlar.

Şunu iyi bilelim;   Beşiktaş, Kayseri. Ortaköy ve İzmir saldırılarının mesajı nettir: Türkiye'yi  Irak ve Suriye gibi paramparça etmek İstiyorlar.

 Bombalı ve silahlı eylemler Türkiye'yi vurma, Suriyelileştirme planının bir parçasıdır. Bu kanlı saldırılar ile ülkemizi istikrarsızlaştırmaya,  kaos oluşturmaya çalışıyorlar.  Küresel güçler etnik ve mezhep çatışmaları planları tutmayınca bu sefer Laik- anti laik çatışması ve kutuplaşması planını devreye soktular.  Muhafazakar- Laik  ayrışması ile ülkemizi yeni bir cepheleşmeyse  sürüklemeye çalışıyorlar. Türk-Kürt  provokasyonlarında başarılı olunamayınca laik-antilaik çatışması çıkarılmak için düğmeye basıldı.

HALKEVLERİ DEĞİL TERÖR EVLERİ

Ülkemizde sokakların karıştırılması Marksist bir siyasi gelenektir. Derin sol örgütler, bölücüler, beşinci kol gruplar, Türkiye’yi kaosa sürüklemek için her şeyi yapmaktalar. Dışarıdan talimatlı ve yönlendirilmeli etki ajanlarının da devreye girmesi ile bilinçli tahrikler ile toplum büyük bir gerilime ve kutuplaşmaya götürülmeye çalışılmaktadır. Bir takım marjinal sol gruplar Ortaköy saldırısını  fırsat bilerek inanç temelli, mezhepsel çatışmalar çıkartmak istiyorlar.

Oligarşi ile bağlantılı Laikçi / faşizan çevreler Laiklik üzerinden, Alevî-Sünnî gerilimi icat etmek ve kaos oluşturmak istiyorlar. Birçok Marksist, Ateist, bölücü dernek de sokaklarda provokatif eylemlerle ortalığı birbirine katmaya çalışıyor. Alevi- Sünni ayrımı, emperyalizmin bir oyunudur. Alevi- Sünni kardeşliğini kimse bozamaz.

Soğuk savaş  döneminden kalma Marksist- Leninist gruplar ile Almanya ve İngiltere destekli  “ Alisiz Alevilik ” projesinin taşeronu olan ajan-provokatör  koşan ateist/ sapık gruplarda toplumsal gerilimi artırmak için tekrar sahneye çıkmışlardır.

“Alisiz Alevilik"in militarize terörist boyutu DHKP-C, MLKP, MKP vb.illegal örgütlerle, Halkevleri vb. terör evleridir. Derin sol yapılardan biri olan Halkevlerine mensup militanlar İstanbul Ankara vb. bazı illerde milli ve İslami değerlere  saldıran provokatör gösteriler yapmaktadır. Amaçları kaos ve kargaşa çıkartmak toplumsal gerilimlere yol açmaktır.

Halkevleri mensubu devrimci teröristler Laiklik üzerinden kaos ortamı oluşturmaya çalışıyorlar. Dev-Yol kökenli, Marksist-Leninist  Halkevleri mensubu devrimci militanları "çiçek çocukları” gibi göstermeye çalışan kartel medyasındaki sol amigolar, kaosa hizmet eden CIA devrimcileri, iç savaş tahrikçileri ve demokrasi düşmanlarıdır.

ALMANYA VE İNGİLTERE “ ALİSİZ ALEVİLİK ” PROJESİNE VE TAŞERONLARA AÇIKÇA DESTEK VERMEKTEDİR

ALPEREN: Alevi- Sünni çatışması  çıkarmak için yeniden düğmeye mi bastılar?  Bu oyunun arkasında hangi ülkeler var?

HAKKI ÖZNUR: Milli ve İslami değerlere karşı olan  AB, AP destekli  bu beşinci kol oluşumlar tamamen Amerika ve AB’nin kontrolündedir. Avrupa Birliği ve başta Almanya olmak üzere bazı ülkeler Avrupa’daki bazı Alevi gruplarını Türkiye’ye karşı kışkırtmakta ve onları kullanmaya çalışmaktadır. AB fonlarından yıkıcı bölücü bu marjinal çevrelere büyük paralar akıtılmaktadır.

 “Alisiz Alevilik” projesinin merkezi Almanya’dır. “Alisiz Alevilik” peşinde koşan beşinci kol grupların arkasında yabancı istihbarat servisleri vardır. Özellikle Almanya ve İngiltere başta olmak üzere, batı ülkeleri Türkiye düşmanı bu gruplara açıkça destek vermekte, himaye etmektedir. Sömürgeciliğin keşif kolu Oryantalizm, bütün gücüyle Aleviliği kendi kontrolü altına almaya uğraşıyor. Asıl amaçları Alisiz Alevilik icat etmek.

 Alman derin devleti, yeni bir “ateist Alevi kimliği” inşa etmeye uğraşıyor. "Alisiz Alevilik" projesi için Almanya  sadece resmi kayıtlara göre bütçesinden 50 milyon Avro ek para ayırmıştır.

 Bu yeni dinsiz “Alevi” anlayışın Türkiye’ye  ihracı için AB ülkeleri  çok yönlü çalışıyorlar. HDP içinde Alman derin devletiyle bağlantılı milletvekilleri ve  bazı isimler vardır.  Avrupa merkezli gruplar “Âli’siz Alevilik”, “din dışı Alevilik” gibi söylemlerle Aleviliği İslam dışı göstermeye çalışmaktalar.

 Almanya, İngiltere  ve AP  PKK-HDP çizgisindeki  “Alisiz Alevi” örgütlerine  ev sahipliği yapmaktalar. AP ve AB ülkeleri tarafından desteklenen “Alisiz Alevilik” bir nifak projesidir. Marksizm’in, Ateist anlayışların Alevilikle ne alakası olabilir? “Din bir Afyon” diyen Marksist düşünce ile Alevilik yan yana gösterilemez.

Birtakım Marksist kökenli gruplar Aleviliği din dışı bir olgu gibi gösterme gayreti içindedirler. “Alisiz Alevlik” peşinde koşanlar, laikçi, pozitivist ve ateist zihniyete sahip bir azınlıktır. Kesinlikle Alevileri temsil edemezler.

ABD, İSRAİL, İNGİLTERE  TERÖR KONSORSİYUMUNA DİKKAT!

ALPEREN :  Batı medyası  kışkırtıcı yayınlar yapıyor

HAKKI ÖZNUR: Mütedeyyin –Laik çatışması ABD, AB ve İsrail propagandasıdır şimdiden ABD ve Batı dünyasında ve medyasında “Türkiye’de yaşam tarzı dayatanlar laiklere sekülerlere saldırıyorlar” haberleri ve açıklamaları nasıl bir  küresel oyunla karşı karşıya kaldığımızı göstermektedir.

“Laiklik elden gidiyor”, “yaşam tarzına müdahale”  propagandaları algı operasyonlarıdır ve tamamen küresel terörizme hizmettir. Ortaköy katliamını yaptıran üst aklın oyununa gelmektir. Küresel güçler dindar Laik çatışması tezgahlıyor.   

Ortaköy katliamının arkasında taşeron örgütleri kullanan yabancı istihbarat servisleri vardır. 2003 Irak işgali sonrasında küresel diktatör ABD ve ortakları, Irak’tan başlayarak tüm Ortadoğu’ya yayılan Şii ve Sünni ayrışması çatışmasını sahneye koydular.  Önce CIA, Mossad ve İngiliz istihbarat servisleri taşeronlarına,  Sünni ve Şiilerin gittikleri  camilere bombalar patlattırdılar. Irak halkını Şii, Sünni diye böldüler. Irak ve Suriye’de oynanan karanlık oyunlar mezhepsel çatışmalar, Laik-antilaik çatışmaları  ülkemizde tezgahlanıyor ve  yapılmaya çalışılıyor.

İstanbul'daki Reina gece kulübüne düzenlenen ve 39 kişinin hayatını kaybetmesine neden olan saldırının ardından, İngiltere'de yayınlanan Daily Telegraph gazetesinde ilginç bir makale yayımlandı.

Daily Telegraph gazetesi için bir makale kaleme alan tarihçi akademisyen Mark Almond, "Türkiye Avrupa'nın yanı başındaki hasta adama mı dönüşüyor? Suriye'deki radikal cihatçıların Taliban benzeri bir tehdit yarattığı bir Pakistan örneğine mi benzemeye başladı?" dedi.

İngilizler 100 yıl sonra o sözü yine söylediler. İngilizler, Osmanlı'nın son dönemlerinde, Osmanlı için "Hasta adam" benzetmesini kullanıyordu.

Independent ise "Türkiye çökme riskiyle karşı karşıya. Irak, Libya, Suriye ve Yemen, domino taşları gibi saldırıların bedelini ödedi, şimdi Türkiye de bu zincire eklendi." dedi.

İngiliz medyası Türkiye’nin hızla istikrarsızlığa sürüklendiğini  söylüyor ve bundan memnunlar. ABD, AB ve İsrail Türkiye’nin Suriyeleşmesini, Iraklaşmasını kan gölüne dönmesini ve parçalanmasını istiyor.

Beşiktaş Ortaköy'de bulunan gece kulübü Reina'ya yapılan saldırı sonrası  Irak’ta, Suriye’de, Afganistan’da, vb. ülkelerde, 15 yılda, 10 milyondan fazla  müslümanın ölümünden sorumlu olan,  yüzbinlerce masum insanın katliamında rol alan ABD ve koalisyon ortaklarının ve   terör örgütü NATO’nun timsah gözyaşları pes dedirtti.

Ortaköy katliamından sonra ABD ve NATO’dan jet hızıyla açıklamalar geldi. Ortaköy saldırısının hemen ardından NATO'nun patronu ABD'nin verdiği “tepki” gayet manidardır. 15 Temmuz kalkışmasına günler sonra diplomatik uslupla hikayeden bir  kınama (!) açıklamasıyla tepki gösteren ABD  başkanı Obama  “Türkiye'nin gerek duyabileceği yardımlar konusunda “direktifler” verdiğini açıkladı.

ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Mark Toneryaptı. “NATO müttefikimiz Türkiye'yle teröre karşı dayanışma halindeyiz…” dedi. ABD, AB, NATO açıklamaları iki yüzlülükten başka  bir şey değildir. küresel terörizmin hamisi ABD AB ve NATO’ dur.

ALPEREN: Terör ve Ortadoğu uzmanı olan bir Araştırmacı- yazar  olarak sizce   Ortaköy saldırısının  amacı nedir?

HAKKI ÖZNUR:  Suriye de vekalet  savaşlarının yerini şimdi cephe savaşları alıyor. Son üç haftadadır, Türkiye  katliamlarla vuruldu. Ortaköy’de yapılan saldırı vahşettir, cinayettir ve katliamdır.  Türkiye’nin 20 Aralık 2016  Moskova bildirisine imza  atması ve Suriye  konusunda "garantör”  iki ülkeden biri olması  ve Suriye'nin toprak bütünlüğünü temel şart ilan etmesi Reina eylemini kimlerin planladığını kimlerin taşeron örgütleri kullandığını göstermektedir.

15 Temmuz kalkışmasından başarılı olamayan iç ve dış mihraklar taşeronları olan PKK ve IŞİD’e Türkiye’yi kaosa sürükleyecek insanlık düşmanı canlı bomba eylemleri ve değişik kanlı eylemler yaptırmaktadır.

Ortadoğu’yla ve Türkiye’nin doğrudan El Bab’da yaptığı mücadeleyle bağlantılı gelişme. Türkiye’nin  IŞİD ile kararlı mücadelesi  küresel güçleri ve taşeron örgüt IŞİD i  rahatsız etmiştir.

Ortadoğu’da küresel mesajlar her biri stratejik maşa olan terör örgütleri üzerinden veriliyor. Irak ve Suriye'yi dizayn etmeye çalışan küresel güçler, şimdi PKK ve IŞİD gibi taşeron örgütleri Türkiye’nin üzerine salmışlardır.

Türkiye terörle etkin şekilde savaştıkça, terörün hedefi hâline geliyor. PKK ve IŞİD  saldırılarının  amacı belli; Türkiye'de istikrarsızlık-kaos çıkarmak. Devam eden fabrikasyon patlamaların ve terör sarmalının arkasında NATO merkezli gladyo Ortadoğu’daki CIA İstasyon şefleri, batılı ortakları vardır.

IŞİD vb. sapık örgütler, doğrudan Türkiye’yi hedef almışlardır. Saldırganın 7 dakika boyunca silahla taraması ve ardından üstünü değiştirerek çıkması eylemin çok planlı ve organize olduğunu göstermektedir. Eylem yerinin bilinçli olarak seçildiği. katilin son derece eğitimli ve profesyonel bir militan  olduğu da uzmanlar tarafından ifade edilmektedir.

Bir  ayağı, Suriye’de bir ayağı Türkiye de olan  bu  neo/harici  sapık ve sapkın akımlar İstanbul, Ankara  Adıyaman , Gaziantep başta olmak üzere  bir   çok yerde  irtibat büroları açarken, sayısız   hücreler  kurarken, devlet ve istihbarat kurumları ne yapıyor?.

Türkiye’deki saldırılarından bugüne kadar sadece Atatürk Havalimanı eylemini üstlenen IŞİD Reina saldırısını üstlendi. Haçlı/ Siyonist güçlerin köpeği olan IŞİD lideri sapık/ ruh hastası, El-Bağdadi Türkiye’ye yönelik  eylem talimatları vermiştir. Bağdadi, “Elinizde hangi imkan varsa onu değerlendirin, elinizde silah yoksa gidip bıçaklayın” talimatını örgüt mensuplarına vermiştir.

IŞİD’in Türkiye’yi katliam tarzı eylemlerle doğrudan hedef almasının ana nedeni El Bab operasyonudur. IŞİD, El Bab’ta yok olmak üzeredir. Bunun intikamını almak için Ortaköy  eylemine girişmiştir.

Neo/harici sapık örgüt IŞİD  bölgenin devlet dışı en güçlü silahlı kuvveti. Irak’tan Suriye’ye, Afrika’dan Afganistan’a uzanan coğrafyada faaliyet yürütmektedir.

İki silahlı devlet dış aktörden biri olan  IŞİD Ortadoğu’nun görmüş olduğu en fonksiyonel örgüt. Çok iyi bir akıl tarafından yönlendiriyor. Harici IŞİD küresel emperyalizme hizmet ediyor.

ABD’nin Ankara Büyükelçiliği, İncirlik üssündeki pentagon görevlileri, Ortadoğu’daki CIA istasyon şefleri  hem IŞİD’i,  hem PKK/ PYD’yi yönlendirmektedir

NATO merkezli Gladyo hem etnik hem radikal selefi akımları Ortadoğu’da kullanmaktadır. Gladyonun oyuncağı Bağdadi çetesi küresel güçlerin maşasıdır .ABD, AB ve İsrail IŞİD üzerinden bölgeyi dizayn etmek istiyor.

KÜRESEL TAŞERON IŞİD ORTADOĞU’DA BOP’A VE BİP’E HİZMET ETMEKTEDİR

IŞİD küresel emperyalist proje BOP’un yeni parçasıdır. Bu proje üzerinden yürütülen ciddi bir çalışma vardır. ABD ve batının Suriye, Irak ve Ortadoğu'ya müdahalesi için IŞİD bir oyundur.

Küresel terör şebekesi IŞİD, ABD için Irak'tan Suriye'ye bir köprüdür IŞİD, ABD, İngiltere ve İsrail çıkarlarının uygulanabilmesi için kullanılan bir maniveladır. ABD gücünün bölgede yeniden yükselişi için IŞİD etkili bir anahtar. Küresel emperyalistler IŞİD’a yeniden gözden geçirilen Büyük Ortadoğu Projesi’nde yeni görevler vermişlerdir.

IŞİD ADLI SAPIK  TERÖR REJİMİ İSRAİL’İN GÜVENLİĞİ İÇİN SAHNEYE ÇIKARILMIŞTIR

Çağımızın harici yapılarından biri olan IŞİD ,terör rejimi  İsrail’i  ise  bir kez bile hedef almamıştır! IŞİD'in doğrudan ABD ve İsrail  askerlerini hedef alan tek eylemi yoktur. IŞİD bölgede İsrail'in güvenliğine hizmet etmektedir.

Ne Amerika, ne İngiltere, ne Fransa,, Ne Almanya,  ne İsrail için IŞİD bir tehdit değildir. ABD ve AB IŞİD’ı bahane ederek Müslümanlara savaş ilan etmişlerdir. Bölgede hedeflenen Amerikan – İsrail tasavvuru, İngilizlerden kalma bölgesel yapıyı formatlayıp yeni bir dizayna tabi tutmaktır. Dizayn planının odak noktasında İsrail’in güvenliği ve yayılmacı emelleri vardır. İsrail için tehdit unsuru sayılabilecek büyük ülkelerin etnik ve mezhebi temeller üzerinden dağıtılması, küçültülmesi vardı.

IŞİD Ortadoğu’da, ABD ve İsrail tarafından kullanılan bir terör silahına dönüştürülmüştür. IŞİD, tüm İslam dünyasının ortak düşmanı olan İsrail’e karşı neredeyse hiçbir eylem yapmamıştır.

NEO/HARİCİ SAPIK ÖRGÜT IŞİD ATLANTİK/ LONDRA PROJESİDİR

ALPEREN: IŞİD kimin projesi?

HAKKI ÖZNUR: Vehhabi / selefi tam bir asimetrik savaş kurgusu olan IŞİD   küresel diktatör ABD’nin Irak ve Suriye için hazırladığı bölme planlarında kullanılan bir kukladır.

IŞİD, Irak ve Suriye’de yaptığı canlı bomba , intihar saldırılarını silahlı eylemleri şimdi ülkemizde yapmaktadır. Ortadoğu’daki Tekfirci, harici yapılar küresel emperyalizme hizmet etmekteler. IŞİD  CIA ve Mossad’ın yapamadığını yapıyor. Amerika’daki bir düşünce kuruluşu olan ”Rand”, “Amerikan bütçesine oldukça maliyeti olan CIA’in artık kapanması gerektiğini IŞİD’in El Kaide ile mücadelede CIA’dan daha başarılı olduğunu” ima etti.

IŞİD Atlantik – İngiliz  projesidir. IŞİD vb. vehhabi harici akımlar  CIA/NATO projesidir. Harici/Tekfirci IŞİD emperyalist işgal politikalarının ve  Ortadoğu’daki zalim rejimlerin ürünüdür.

Suudi Arabistan'dan Kuveyt'e ABD uşağı ülkeler IŞİD'e destek vermişlerdir. Harici zihniyete sahip IŞİD, ABD, İngiltere İsrail’in, Suudi Arabistan ve Katar’la birlikte yarattığı bir canavardır, cinayet şebekesidir. ABD ve İngiliz gizli, servisinin  ortak ürünü olan  IŞİD vb. selefi çetelerin finansmanını  ABD uşakları  Suudi  ve  ile Katar  rejimi  üstlenmiştir.

SAPIK IŞİD ZALİM ESAD REJİMİ İLE DEĞİL ESAD MUHALİFLERİYLE ÇATIŞMAKTA

Suriye ve Irak’ta  oluk oluk  Müslüman kanı akıtan, Müslümanları öldüren terör örgütü IŞİD, Esad rejiminin işini her alanda kolaylaştıran bir karanlık  yapıdır.  IŞİD’in Suriye’de kendisine muhalif olan Müslüman halka ve diğer cihad gruplarına uygulamış olduğu zulüm Esad rejimini dahi aratacak niteliktedir.

46 yaşındaki el Bağdadi denen zalim  bir virüs gibi önce Şam sahasına daldı ve bütün kazanımları ifsad etti. Ardından şeytan fitnesi tüm sahalara yayıldı Irak ve Suriye’de yaptıkları ile döktüğü Müslüman kanı ile  küresel emperyalizmin işini  kolaylaştırdı.

Suriye direnişine darbe vuran Esad rejiminin işini kolaylaştıran tüm İslami grupları kâfir ilan eden tekfir eden  Böyle bir akide bidat’tir ve dini tahriftir. Sivil ve masum insanları hunharca  katleden  vahşi ve cani IŞİD İslam’a en büyük zarar veren yapılardan birdir.

Şunu iyi bilelim dini aşırılığın bir yüzü tekfircilik ise diğer yüzü mezhepçiliktir. Tekfircilik ve mezhepçilik birbirlerini besleyen kanser hücreleridir. Tekfirciliği bahane edip mezhepçilik yapmak; yahut mezhepçilik yapılıyor diye tekfir silahına sarılmak her ikisi de ifrat davranışlarıdır. Neoharici cinayet şebekesi IŞİD’in Kuran ve Sünnet’le bir alakası yoktur.   İslam Ümmeti, IŞİD  belası yüzünden bir çok problemler yaşamaktadır.

Din Adına Konuşma Yetkisi Bizdedir" Anlayışı İslami değildir. Tekfircilik, tarih boyunca Müslümanların başını ağrıtan önemli bir sorun olagelmiştir. Bu baş ağrısının ilk müsebbiplerinin de Hariciler olduğu söylenebilir.

Allah resulü (s.a.v) haricileri cehennemin köpekleri olarak vasıflandırmıştır. Küresel terör şebekelerinden IŞİD harici ve cehennem köpeğidir.

Dinimizde   İyiliği emretmek, kötülüğü yasaklamak (emr-i bi’l-ma’ruf ve nehyi ani’l-münker) farzdır. Ancak IŞİD vb. kirli ve karanlık örgütler sapık, ruh hastası  harici  kafa yapısına sahip  tiplerle doludur

PKK VE IŞİD EYLEMLERİ TEK BİR MERKEZDEN YÖNLENDİRİLİYOR

ALPEREN: Stratejik maşa PKK İstanbul ve Kayseri saldırılarını yaptı. Ardından yine küresel maşalardan  IŞİD ise Ortaköy saldırısını yaptı. Ardından PKK İzmir’de saldırdı iki şehit verdik.  Bir PKK saldırıyor bir IŞİD.  İki terör örgütünün peşpeşe saldırılarını siz nasıl görüyorsunuz?

HAKKI ÖZNUR: Türkiye'nin huzurunu bozarak kaosa sürüklemek isteyen   küresel güçlerin  yerli işbirlikçileri  bu kez İzmir'de sahneye çıktı. Adliyede hakim ve savcıların giriş çıkış yaptığı kapıda bombalı araç patlatan teröristlerin katliam planını kahraman polis önledi.

İstanbul'daki yılbaşı katliamından beş gün sonra 5 Ocak 2017 günü İzmir bir terör saldırısına hedef oldu. İzmir Adliyesi C Kapısı yakınlarında, hâkim ve savcılar ile diğer personelin çıkış saati yaklaşırken bombalı araç patlatıldı. Şehit olan kahraman polis Fethi Sekinin müdahalesiyle hedeflerine ulaşamayan iki terörist öldürüldü. Terör örgünün saldırısında 1polis ile bir adliye çalışanı şehit oldu, 9 kişi yaralandı.

İzmir Emniyet Müdürlüğü Trafik Denetleme Şubesi’nde motosikletli ’Şahinler Timi’nde görevli polis Fethi  Sekin, teröristlerle mermisi bitine kadar çatıştı. Sekin, teröristlerden birini öldürdü, kendisi de şehit oldu.

PKK eyleminden hemen sonra IŞİD  harekete geçiyor. Farklı örgütlerden gelen saldırıların hedefi Türkiye’yi Suriye’ye çevirmek ve yönetilemez, içindeki farklılıkların birbirine düştüğü bir ülke görüntüsü oluşturmak. Türkiye’de kaosun/karmaşanın/düzensizliğin sürmesi için küresel güçler PKK ve Vehhabi zihniyetli harici – sapık örgütleri kullanıyor.

Suriye de, ABD’nin yeni “lejyonerleri” Amerikancı PYD’nin kiralık katilleri ile IŞİD adlı sapık harici  çete Türkiye’ye karşı eylem kararları almıştır.

İki örgütün eylemlerinin mercek altına alalım. Öncelikle toplumsal sinir uçlarına dokunan, fay hatlarına oynayan eylemler yapılıyor.

CIA ve NATO tarafından finanse edilen, yönetilen, yönlendirilen, silahlandırılan Türkiye düşmanı bu karanlık yapılar Türkiye’yi kaosa sürüklemeye çalışmaktalar.

Bu çerçevede PKK ve Bağdadi çetesi aynı zeminde buluşuyorlar. Canlı bomba gibi benzer terör yöntemleri kullanan, ama farklı siyasi/ideolojik amaçlar güden iki örgüt var karşımızda. PKK iç savaş çıkarmaya çalışıyor, Bağdadi çetesi ise mezhep çatışmaları peşinde

Unutmayalım; sözde birbirlerine karşı olan bazı taşeron örgütler aynı merkezlerden emir ve talimat aldıkları için Türkiye’ye karşı yapılacak her türlü, canlı bomba eyleminde, değişik eylemler de birlikte hareket edebilirler. Buna kimse şaşırmasın.

 Terör örgütü PKK ile Neo – Harici hunhar, cinayet şebekesi Bağdadi çetesi arasında görünmez bir bağ var sanki. Suriye’de ve Irak’ta birbirlerine düşman gözüken bu iki karanlık yapı hedef Türkiye olunca ortak hareket ediyorlar, Türkiye’ye karşı silahlı eylem be saldırılarda aynı safta yer alıyorlar. Aynı mevzide buluşuyorlar.

10 Ekim 2015 tarihinde IŞİD Ankara garında canlı bomba eylemi yapıyor. 12 Ocak 2016 tarihinde Sultanahmet’te Alman turist kafilesine yönelik intihar saldırısı düzenliyor. IŞİD eylemleri bitiyor, PKK eylemleri başlıyor.

Ankara garı saldırısının ardından 4 – 5 ay geçtikten sonra bu sefer diğer terör örgütü PKK/TAK 17 Şubat 2016 Meram sokakta ve 13 Mart 2015’te ise Ankara’nın kalbi Kızılay’da canlı bomba eylemi yapmıştır.

Stratejik maşa PKK’nın Kızılay saldırısının hemen ardından Bağdadi çetesi ise 6 gün sonra İstanbul’da, İstiklal Caddesi’nde canlı bomba saldırısında bulunmuştur. Hem de aradan bir hafta bile geçmeden.   Ardından IŞİD, 27 Nisan’da Bursa’da  1 Mayıs günü  Gaziantep’te yine 16 Ekim Gaziantep’te kanlı  saldırıları yapmıştır. 1 Mayıs günü Gaziantep Emniyet müdürlüğünü hedef alan saldırıda 3 polis memurumuz şehit düşmüştü.  16 Ekim 2016 günü güvenlik güçlerimizin IŞİD adlı terör örgütüne düzenlediği operasyonda bir IŞİD mensubunun kendini patlatması sonucu 3 polisimiz şehit düşmüştür. Yine IŞİD 28 Haziran 2016 günü  İstanbul / Atatürk hava alanında canlı bomba patlatmış. Bu olayda 45 masum insan hayatını kaybetmiştir.

Diyarbakır Suruç, Ankara, İstanbul (Sultanahmet – Beyoğlu- Atatürk Havalaanı), Bursa, Antep/Şahinbey katliamına kadar yüzlerce insan IŞİD tarafından düzenlenen canlı bomba eylemlerinde yaşamlarını yitirmiştir.

Bağdadi çetesinin saldırıları Türkiye topraklarını Selefi/ideoloji inanç çerçevesinde cephelerinden biri haline getirme eylemleridir. Her iki örgüt ve diğer taşeron örgütler 15 Temmuz kalkışmasının başarısız olmasının ardından yine devreye sokulmuştur. Bir PKK, bir IŞİD kanlı saldırılarda bulunuyor. Aralarında sanki iş bölümü yapmış gibiler. 

PKK terör örgütünün eylemleri sürerken bu sefer IŞİD adlı hain örgüt 20 Ağustos akşamı Gaziantep’te bir kına gecesine canlı bomba eylemi gerçekleştirip, 57 kişiyi katlediyor.

Cerablus’a operasyon yapıldıktan iki gün sonra PKK terör örgütü, 27 Ağustos sabahı Şırnak'ın Cizre ilçesinde polis kontrol noktasına bomba yüklü kamyonla intihar saldırısı düzenlemiştir.14 polisimiz şehit düşmüştür. Her iki örgüt de bombalı saldırı emirlerini üst akıldan almaktalar. PKK (PYD) ve Bağdadi çetesinin eylemleri kimseyi artık şaşırtmıyor.

NATO merkezli Gladyo hem etnik hem radikal selefi akımları Ortadoğu’da kullanmaktadır. PKK/PYD, I–KDP, KYB gibi Kürtçü örgütler gibi Radikal/selefi örgütler de küresel şer merkezleritarafından kullanılıyor. PKK, PYD ve Neo – Harici, tekfirci, radikal yapılar da Gladyo tarafından sahneye sürülmüşlerdir.

Terör örgütü PKK ile Neo – Harici hunhar, cinayet şebekesi Bağdadi, çetesi arasında görünmez bir bağ var sanki. Suriye’de ve Irak’ta birbirlerine düşman gözüken bu iki karanlık yapı hedef Türkiye olunca ortak hareket ediyorlar, Türkiye’ye karşı silahlı eylem be saldırılarda aynı safta yer alıyorlar. Aynı mevzide buluşuyorlar.

HALEP’TEN  ORTAKÖY’E  TERÖR KONSORSİYUMU

ALPEREN: PKK terör örgütünün İstanbul’daki saldırısında 37’si polis kişi olmak üzere 46 vatan evladı şehit düştü. Kayseri saldırısında ise 14 vatan evladı şehit düştü.

HAKKI ÖZNUR: 10 Aralık  Cumartesi akşam Beşiktaş saldırıları,  17 Aralık  cumartesi sabah. Kayseri saldırısı ile Türkiye sarsıldı.   Beşiktaş saldırısında polislerimiz hedefteydi, Kayseri saldırısında  askerlerimiz hedefteydi.. Kayseri'de sivil askeri personeli taşıyan otobüse yönelik düzenlenen hain terör saldırısında 14 askerimiz şehit düştü, 55 askerimiz yaralandı.

10 Aralık İstanbul/ Beşiktaş , 17 Aralık Kayseri  1 Ocak 2107 Ortaköy v 5 Ocak 2017 saldırıları Türkiye’yi hedef alan küresel bir organizasyondur. Türkiye, Suriye’den Anadolu’ya ihraç edilmek istenen büyük terör kuşatmasıyla  karşı karşıya.

 ABD, Rusya, İngiltere, İsrail ,Suriye destekli PKK ve onun Suriye kolu PYD/YPG ile bu terör kuşatmasında irili ufaklı pek çok sol terör örgütü de rol alıyor. Küresel güçler Türkiye’ye yönelik terör konsorsiyumu oluşturmuşlardır. Küresel baronlar, silah lobileri, Ortadoğu’daki kaostan çatışmalardan çok memnunlar.

Türkiye’yi saran, kökleri dışarıda olan karanlık bir ağ, Türkiye’yi “destabilize” etmek için bütün hızıyla kirli faaliyetlerini, oyunlarını devam ettirmektedir. Türkiye'yi yıkma 'KONSORSİYUMU'. Çok hızlı çalışıyor. Halep’teki bombardıman ile Beşiktaş ve Kayseri’deki bombalamanın, Ortaköy’deki  ve İzmir  failleri zihniyet olarak aynıdır.

 Beşiktaş, Kayseri, Ortaköy ve İzmir  saldırıları küresel bir organizasyondur. Ve sözde müttefiklerin işidir. Patlayan bombalar müttefiklerin bombalarıdır. İstanbul ve Kayseri deki patlamalar  Ortaköy ve İzmir saldırıları  Halep’teki ķuşatma, aynı şer odaklarının ve aynı uluslararası şebekelerin işidir.  Terörün silahları ve bombaları ABD, İngiltere, Rusya, Almanya,  İsrail ve İran’dandır.

Bombalı saldırıların silahlı eylemlerin arkasında küresel baronlar ve yabancı istihbarat servisleri vardır. bombalar, intihar saldırıları kesinlikle ülkemizi hedef alan küresel terörizmin resmidir.

 Son dönemdeki büyük çaptaki, bombalı saldırılar çok büyük planlı ve uygulama ile yapılabilir. Küresel güçlerin ve yabancı istihbarat servislerinin her türlü lojistik desteği kesinlikle vardır. Bu iş taşeron örgütler ve birkaç intihar bombacısının işi diye geçiştirilemez.

2001 yılından beri Peşaver’de, Kabil’de, Bağdat’ta, Halep’te, Kerkük’te duymaya alıştığımız bombalar, intihar saldırıları artık Ankara’nın, İstanbul’un, İzmir’in Bursa’nın, Diyarbakır’ın, Gaziantep’in, Adana’nın Kayseri!nin göbeğinde patlıyorsa bu kesinlikle ülkemizi hedef alan küresel terörizmin resmidir. Türkiye'yi Irak ve Suriye gibi mezhep ve etnik grupların birbirlerini kitlesel olarak öldürdüğü, cehenneme dönmesi için büyük, karanlık ve kirli senaryolar oynanmaktadır.

Son iki yıldır daha yoğunluk kazanan bombalı saldırılar, hendekler, barikatlar, suikastler, özsavunma, özyönetim, kantonlar, kalkışma planları hepsi küresel senaryoların içindedir. Saldırılar açıkça Türk devletini ve Türkiye’nin bütünlüğünü hedef alıyor.

Küresel sömürgeciler. bombalı saldırıları taşeronlarına servis ederek  devletimize “müttefikimiz PYD’ye dokunma Menbiç’e girme kantonlara karışma “ diyor. PYD, Esad Rejimi'nin Suriye'nin Kürt bölgelerindeki vekilliğini üstleniyor. PYD/YPG ABD/ Rusya ve Esad rejiminin  enstrümanıdır.

 ABD. Rusya, Esad rejimi PYD ve YPG'yle hareket ediyor. ABD ve Rusya’nın taşeronu PYD’li teröristler sınırın hemen dışında, PKK ise içeride “doğrudan Türkiye’yi hedef alan”  kanlı saldırılar yapmaktalar.

 Suriye’nin kuzeyindeki PKK üsleri, kumanda merkezleri hedefimiz olmalıdır. Kobani, Afrin, Menbiç’teki PYD/YPG üstleri vurulmalı ve yok edilmelidir.  Menbiç’te Özellikle PYD terör örgütünün YPG adlı silahlı kanadı Menbiç’te bulunmaktadır. Şu anda Menbiç’te 2000 civarında PYD-YPG’li var. Menbiç’teki YPG güçlerinde yerden havaya güçlü uçaksavar sistemleri dahil her türlü silah bulunuyor.

Helikopterlerle, uçaklarla Suriye ve Irak’taki PKK/PYD kamplarına, üslerine  ABD, İngiliz, Alman, Fransız, İsrail  silahları akıyor, En hafif olanından en ağır olanına kadar silahlar PKK/ PYD’ye gönderiliyor. ABD özel kuvvetlerine bağlı askerler. batılı ülkelerin askeri ve istihbarat elemanları, PKK/PYD militanlarına Irak ve Suriye’de eğitim veriyor. Türkiye'nin sözde müttefikleri  terör örgütlerini ortak ilan ediyor. Onun üzerinden Suriye'yi parçalama, Türkiye'yi çevreleme, kuşama siyaseti uyguluyor.

Suriye savaşında yer alan IŞİD terör örgütü nasıl uluslararası militanlardan oluşuyorsa, YPG/PKK da aynı şekilde içinde onlarca ülkeden militan barındırıyor. Bu militanların çoğu paralı olarak Menbiç diğer sözde kantonlarında yer alıyor. BAAS rejimi ile PYD arasında derin ilişkiler var. YPG adlı terör yapılanması TSK’nın operasyonlarından rahatsız olup askerimize saldırmakta Zamane Yezidi Beşar Esad, YPG’ye sahip çıkmaya devam etmekte.

Terör örgütlerinin oluşturduğu tehdidi bertaraf ederek hudut güvenliğini artırmak maksadıyla 24 Ağustos 2016 tarihinde başlatılan, Suriye topraklarında Fırat Kalkanı Harekatı'nın 133 gününde 45 şehit verdik.  İran ve Rusya’nın desteklediği Suriye rejimi  IŞİD ve PYD gibi taşeron örgütler üç koldan askerimize saldırmaktalar.

KAYSERİ İLİMİZ KÜRESEL GÜÇLER TARAFINDAN BİLİNÇLİ OLARAK SEÇİLMİŞTİR

Bir hafta arayla gerçekleşen hain saldırılarda görünen hedef polis ve askerlerimiz olsa da, amaçları ülkede kardeş kanı akıtmak, yani iç savaş Türk- Kürt çatışması çıkarmak. İç savaş  tahrikçisi,  NATO merkezli  gladyo ile bağlantılı olan PKK terör örgütü  toplumda endişe ve korkuları körükleyerek kaos  ortamını tüm ülkeye yaymak için kanlı saldırılar  yapmaktadır.

 Terör  örgütü ülkeyi iç savaşa sürüklemek istiyor. Küresel  güçlerin taşeronu PKK tarafından Kayseri iki noktadan özellikle seçilmiştir. 1. Bölücülük konusunda hassas olması,  Milliyetçi ve muhafazakar tabanın güçlü olması 2.  Terörle mücadele çok  başarılı  olan hendek ve Fırat Kalkanı hareketinde üstünde başarılar gösteren Kayseri  Komando Tugayının burada olması.

Otobüste bulunan ve çarşı iznine çıkan askerlerin silah altında olduğu 1. Komando Tugayı'nın. terörle mücadele bölgelerine gönderilmek üzere yetiştirilen askerlerin bulunduğu bir kışla olarak biliniyor. 1. Kayseri Komando Tugayı, Güneydoğu'da, sınır ötesinde görev yapan ülkemizin seçkin askeri birliğidir. Geçen yıl Sur'da, Nusaybin'de, Cizre'de de vb. bir çok yerde  PKK terör örgütüne en büyük darbeyi vuran  bu kahraman tugayımızın askerleriydi.

Terör örgütleri kanlı saldırılarla ülkemizi iç savaşa sürüklemek istiyor. Bu alçak saldırıda Kayseri iki noktadan özellikle seçilmiş. 1.  Milliyetçi ve muhafazakar tabanın yoğun olduğu ve milli refleks  güçlü  olduğu için 2.   Terörle mücadele çok  başarılı  olan  Irak’ın kuzeyinde,  hendek ve Fırat Kalkanı hareketinde üstünde başarılar gösteren Kayseri  Komando Tugayı’na bir mesaj.

Kayseri 1. Komando Tugayı, Türkiye'nin ilk komando tugayı olma özelliğini taşıyor.  Patlamaya kadarki şehit sayısı 342. 10 Haziran 2015 tarihi itibariyle 1'inci Komando Tugayı'nın 76'sı Kıbrıs Barış Harekatı'nda, 235'ü İç Güvenlik Harekatında olmak üzere toplam 342 şehidi bulunmaktadır. Son şehitlerimizle birlikte şehit sayısı 356 olmuştur. Patlatılan bombalar Atlantik ve Londra bombalarıdır. Türkiye küresel terörizme boyun eğmeyecektir. Milletimiz kışkırtmalara, tahriklere kapılmaz provokasyonlara asla gelmez. Sağduyuyla birlik ve beraberlik içerisinde  hareket etmektedir.  El birliğiyle terörü yok edeceğiz.

BOMBALAR ABD VE İNGİLTERE’DEN

Beşiktaş ve Kayseri’deki terör saldırılarında kullanılan bombanın en güçlü askeri patlayıcı olan İngiliz menşeli TNT ve RDX karışımı fabrikasyon tipi olduğu kesinleşti. Fabrikasyon olan RDX patlayıcısının dünyadaki kontrolü İngiltere tarafından yapılıyor. İngiltere’den habersiz PYD’ye bu kadar yüklü miktarda RDX veremezler. Beşiktaş saldırısında kullanılan RDX’in İngiliz özel kuvvetleri tarafından PYD’ye verilmiş olabileceği olasılığı üzerinde de duruluyor.

TNT ve RDX yanma hızları çok yüksek fabrikasyon patlayıcılardır. Ordular için üretilirler, eğer Türkiye’de bir eylemde kullanılıyorsa bunlar mutlaka bir ordunun envanterinden çıkmıştır. Düzeneklerde yemleme olarak kullanılan RDX son derece hassas bir fünye malzemesi olduğu için mutlaka uzmanlar tarafından kullanılır. 

Ortaköy katliamını yapan cani’de Reina'ya girdikten hemen sonra 'Flashbang' isimli bir şok bombası kullanmış. Türkiye'de daha önce hiçbir saldırıda kullanılmadığı anlaşılan ABD malı Flashbang'lerin Amerikan ordusu envanterinde bulunduğu, ortaya çıkmıştır. Amerikan Özel Kuvvetleri tarafından da kullanılan bombanın insanları kısa süreliğine kör ve sersem etmektedir.

Beşiktaş, Kayseri ve Ortaköy  saldırılarında küresel güçlerin parmağı vardır. Halep’teki bombardıman ile Beşiktaş’taki bombalamanın failleri zihniyet olarak aynıdır.  Beşiktaş , Kayseri, Ortaköy  saldırıları küresel bir organizasyondur. Ve sözde müttefiklerin işidir. Patlayan bombalar müttefiklerin bombalarıdır. İstanbul’daki patlama ile Halep’teki ķuşatma aynı şer odaklarının ve aynı uluslararası şebekelerin işidir.

BOMBA VE SABOTAJ EĞİTİMLERİNİ ABD ÖZEL KUVVETLERİ VERİYOR

ABD, Almanya ve Fransa ile birlikte İngiltere de PYD’ye lojistik vermektedir. CIA, Mossad ve Batılı istihbarat servisleri, YPG militanlarına patlayıcılar konusunda eğitim vermekteler.

ABD, AB ülkeleri ve BAAS rejimi PKK’nın Suriye’nin kuzeyindeki uzantısı PYD terör örgütüne lojistik, silah ve patlayıcı, terör eğitimi dâhil her türlü yardımı yapıyorlar.Küresel emperyalizm taşeronları vasıtasıyla Irak ve Suriye'de olduğu gibi vahim manzaralar yaşatmak istiyor ABD’nin kara gücü olan PKK/ PYD, Türkiye’yi bölgesel bir savaşa çekmeye çalışıyor.

PYD üzerinden sınırın hemen dışında, PKK üzerinden içeride Türkiye’ye karşı adice bir savaş yürütülüyor. Suriye iç savaşında yer alan PKK’lılar Kobani dümeni altında rahatça topraklarımıza girdiler, şehir savaşlarına hazırlık yaptılar.  Örgüt elemanları son dönemde daha çok Suriye tarafından, Kobani bölgesinden Türkiye’ye geliyor. Bombalı araçla, intihar eylemcileri yoluyla gerçekleştirilecek eylemlerin planlanması, hazırlığı bu bölgeden yapılıyor.

 ABD özel kuvvetleri bomba ve sabotaj eğitimini ilk olarak Irak’ın kuzeyinde CIA  peşmergelerine verdi.   Suriye'deki iç karışıklığın başlamasıyla birlikte PYD'nin kontrolündeki bölgelere konuşlan ABD özel kuvvetleri buradaki PYD'li teröristlere kurdukları kamplarda sabotaj bomba yapımı gibi eğitimler vermeye açık olarak  başladı , Suriye'de görevlendirilen ABD, İngiliz ve Fransız özel kuvvet askerlerinin sabotaj ve bomba yapımı konusunda uzman askerlerden oluştuğunu söyledi

Terör örgütü PKK, Irak’ta kısmen ve Suriye’de hemen tamamen mobil, mobil araçlarının büyük yüzdesi ağır silahlıdır,  Kobani’den ve Kandil’den gelen PKK’lılar “Keskin nişancı” olarak kullanılıyorlar. Suikast silahı Kanas ve Rus yapımı, uzun namlulu, zırh delici suikast silahı Zağros kullanıyorlar.Terör örgütü PKK/TAK tonlarca bomba patlatıyor. NATO silahlarıyla, ağır silahlarla, (BKC – Biksi) roketatarlarla, doçkalarla güvenlik güçlerine saldırıyor.

TERÖRİSTLER KOBANİ VE KANDİL’DEN  GELİYOR

Beşiktaş’ta Çevik Kuvvet otobüsüne bombalı araçla saldıran PKK’lı, Merasim Sokak ve Güvenpark saldırılarındaki gibi Ayn-El Arab(Kobani)’den geldi. Büyükşehirlerde PKK'nın üstlendiği eylemlerin tarzı genel olarak aynı. Bombalı araç ve canlı  bomba  kullanarak sansasyonel eylemler yapıyorlar. Aynı tarz saldırı son olarak Beşiktaş ve Kayseri eylemlerinde görüldü. Terör örgütü PKK 30 Haziran 1996 yılından günümüze 40’ a yakın  canlı bomba eylemi yaptı. PKK’nın canlı bomba eylemlerinde askerimiz, polisimiz ve aralarında bebeklerinde olduğu sivil, masum vatandaşımız şehit oldu. PKK/TAK, tam 260  insanımızı katletti.

PKK/TAK’ın 2016 başından beri  yaptığı kanlı eylemler Kandil- kobani hattında planlanmaktadır. TAK tarafından yapılan eylemlerden PKK/ KCK şeflerinin bilgisi vardır. Beşiktaş katliamını yapan terör örgütü mensuplarının Kobani’den geldikleri ortaya çıkmıştır.

Zilan kod adıyla da tanınan,  PKK mensubu, intihar bombacısı  Zeynep Kınacı’nın, 30 Haziran 1996'da Tunceli'nin merkezinde düzenlenen bayrak töreni sırasında askerlerin arasına karışarak düzenlediği intihar saldırısında 8 askerimiz şehit düşmüş, 29 askerimiz’de yaralanmıştır. PKK’lı canlı  bomba,  bedenine sardığı   otuz kiloluk  patlayıcılarla kendine hamile süsü vermesi nedeniyle şüphe çekmemiş ve bu sayede eylemini gerçekleştirebilmiştir.

PKK'nın 2016 yılının başından itibaren şehirlerde yaptığı büyük çaplı bombalı saldırılarda eylemi gerçekleştiren teröristlerin tamamı PYD bölgesinden girdi.  o eylemlerden bazıları şunlardır:

17 Şubat Ankara  Merasim Sokak:  Genelkurmay'a çok yakın bir yerde gerçekleşen ve 29 kişinin şehit olduğu bu saldırıyı Abdülbaki Sömer gerçekleştirmişti. Sömer PYD bölgesinde aldığı eğitimden sonra yine sahte bir kimlikle Suriye üzerinden Türkiye'ye geçip  bu saldırıyı gerçekleştirdi.

 13 Mart Ankara Kızılay:  37 kişinin hayatını kaybettiği saldırıyı Kobani'deki çatışmalara katılmak için Suriye'ye giden ve burada değişik eğitimlerden geçen Seher Çağla Demir adlı teröristin yaptığı olduğu tespit edilmişti. Demir yine Suriye'den gizli yollardan geçerek bu saldırıyı gerçekleştirdi.

 Bursa Ulucami: 27 Nisan 2016 tarihinde gerçekleşen saldırıda Eser Çali adlı teröristin üzerindeki bombayı patlatması sonucu bir kişi hayatını kaybetmişti. Bombacı Çali’de, PYD bölgesinde aldığı eğitimlerden sonra gizli yollardan Türkiye'ye geçmişti.

 İstanbul Vezneciler: 13 kişinin hayatını kaybettiği 7 Haziran'da gerçekleşen saldırıyı hem Kandil'de hem de PYD bölgesinde eğitim alan 1984 doğumlu Eylem Yaşa gerçekleştirdi.

Elazığ Emniyet Müdürlüğü: 18 Ağustos'ta gerçekleşen ve 5 polisin şehit olduğu saldırıyı Kandil ve PYD bölgesinde eğitim alan ve çatışmalara katılan Çektar Mahir Serbest kod adlı Kamil Çelebi olduğu belirlenmişti.

Beşiktaş saldırısı: 46 kişinin şehit olduğu saldırı da bombacıların PYD bölgesinden giriş yaptığı tarafından açıklanmıştı. Saldırganlardan Burak Yavuz'unda PYD kamplarında eğitimin aldığı Emniyet kaynakları tarafından ifade edilmişti.  Bombalı saldırıları yapan 8 PKK  üyesi canlı bombada öldü.  PKK’lı canlı bombaların yarıdan fazlası kadındı!

PKK/TAK  KÜRESEL EMPERYALİZMİN  TAŞERONUDUR

TAK, PYD ya da YPG’nin saldırı planlarından ABD, Rusya ve Esad rejiminin haberi vardır. Esad firavunu ve Rusya “Türkiye’yi kalbinden vurun” demiş , piyon PKK/ TAK ise verilen talimatı yerine getirmiştir.  PKK/PYD büyük güçlerin müttefiki değil, sadece tek kullanımlık bir aparatı. ABD, Rusya ve Esad rejimi PKK/PYD’yi Türkiye’yi köşeye sıkıştırmak için kullanıyorlar.  Suriye’yi karıştıran kan gölüne çeviren güçler Türkiye’yi Suriye’ye çevirmeye çalışıyorlar.

ABD’nin “kara gücü” olan PKK – PYD, Türkiye’yi bölgesel bir savaşa çekmeye çalışıyor. PKK, PYD vb. terör örgütleri küresel aktörlerden aldıkları cesaretle Türkiye’ye saldırmaktalar.

TAK,  PKK’DIR , PYD PKK’DIR, YPG, PKK’DIR, HPG’PKK DIR, KCK PKK’DIR ALAYI PKK’DIR

TAK, PKK’nın şehirdeki bombalı eylemlerini organize edip fiiliyata geçirmektedir. Terör örgütü PKK/KCK her ne kadar askerlere, polislere, devlet görevlilerine, sivillere yönelik eylemlerini TAK ile gizlemeye kalksa da,  sadece Türkiye değil, uluslararası kamuoyu da PKK–TAK ilişkisini çözmüş durumdadır.

 PKK her zaman TAK türü örgütler kurmuştur. TAK’da onlardan biridir. TAK, PKK’nın sahip olduğu medya kuruluşlarından yararlanmakta, Öcalan’ı lideri olarak tanımlamaktadır. Cani örgüt TAK, PKK’dan ayrılan bir grup değil, terörist PKK’nın bizzat kendisidir.

TAK’ın internet sitesinde PKK lideri Abdullah Öcalan’a bağlılık sözü vardır. PKK’nın derin örgütü TAK, İmralı ve KCK’ya bağlıdır. TAK ve YPG/YPJ PKK’dan ayrı değildirler. Türkiye’de PKK adıyla faaliyet gösteren örgüt Suriye’de PYD, İran’da PJAK, Irak’ta PÇDK, Avrupa’da Kongra – Gel, KNK vb. yapılarla örgütsel faaliyetlerini sürdürüyor. Bu bölücü örgütlerin hepsi PKK’nın da üyesi olduğu KCK altında toplanıyor. YPG, PKK’nın, Esad’ın aparatıdır. PYD, Kandil’e bağlıdır. PYD’nin silahlı kolu YPG’liler Irak, İran ve Avrupa’daki PKK’ya bağlı yapılar, “Biz KCK’ya bağlıyız. Biz PKK’lıyız. Programımız, tüzüğümüz KCK tarafından hazırlanmıştır. Önderimiz Öcalan’dır.” diyerek İmralı ve Kandil’e bağlı olduklarını ifade etmektedirler.

Ankara, Diyarbakır, Beşiktaş ve Kayseri  saldırılarını PKK TAK’a yaptırmıştır. TAK, Kandil’den emir ve talimat alır Kandil’e küresel güçler emir verir. Küresel terör örgütlerinin koalisyon yaptığı dönemlerdeyiz.

PKK, YPG’nin omurgasıdır. Gerçek bu isimler kimseyi yanıltmasın HDP, DBP, DTK, HPG, PYD, YPG, PJAK, KODAR vb. alayı PKK’dır

PKK’NIN DERİN GÖLGESİ TAK “ŞEHİR EYLEMLERİ” İÇİN KURULMUŞTUR

2003te kurulduğunu ilân eden ve kendine kısaca TAK adını veren bu cinayet şebekesi Çeşme ve Kuşadası’ndaki patlamalarla gündeme gelmişti. Kuşadası, Çeşme, Marmaris, Antalya, Ankara Anafartalar’da yapılan bombalı saldırılar, İstanbul'un Halkalı ilçesinde askeri personel taşıyan otobüse uzaktan kumandalı bombayla gerçekleştirilen eylem, İstanbul Taksim'de ve Halkalı’da askeri otobüse yönelik patlama, Bakırköy’deki patlamalar, Beyoğlu Adliyesi’nde görevli hâkim ve savcıları taşıyan servis aracına uzaktan kumandalı bomba koymalar, Atatürk Havaalanı’na yönelik sabotaj, İstanbul Sabiha Gökçen Havalimanı'na yapılan  bombalı saldırı,  Van, Elazığ, Mardin, Bingöl, Şırnak, Diyarbakır Adana  ve  İstanbul’da polislerimizi hedef alan canlı bomba/ bombalı saldırılar ,stratejik maşa PKK adlı taşeron örgüte bağlı,  cinayet şebekesi TAK tarafından yapılan kanlı eylemlerdir,

ANKARA, BEŞİKTAŞ, KAYSERİ İZMİR  SALDIRILARI KANDİL VE PYD’NİN BİLGİSİ DAHİLİNDEDİR

Beşiktaş katliamını yapan terör örgütü mensuplarının Kobani’den geldikleri ortaya çıkmıştır.

14 Ocak 2016 –Diyarbakır'ın Çınar ilçesinde, içinde polis lojmanının da bulunduğu Emniyet Müdürlüğü binasına 17 Şubat 2016  günü  Ankara'da Meram sokakta yine 13 Mart 2016 Güvenpark, Kızılay saldırısını vb. bir çok eylemi  Kürdistan Özgürlük Şahinleri anlamına gelen "Teyren Azadiye Kürdistan" (TAK) adlı örgüt üstlenmiştir. Yine en son 10 Aralık 2016 günü Dolmabahçe'deki Beşiktaş Vodafone Arena'nın yanında ve Maçka Parkı'nda iki terör saldırısını bu karanlık TAK adlı örgüt üstlenmiştir.

PKK şeflerinden, KCK’nın şimdi başında olan Cuma kod adlı Cemil Bayık 17 Şubat günü yapılan Ankara saldırısı için  “ Kim olduğundan haberimiz yok ama misilleme olabilir” diyerek kanlı katliamdan haberdar olduklarının mesajını vermiştir.

İsrail/İngiltere kontrolünde olan Esad rejimi ile de arası iyi olan KCK şefi Cemil Bayık, Ankara saldırısını “bizim çocuklar yapmış olabilir” demiştir.

PKK'ya yakın Fırat Haber Ajansı'na konuşan Cemil Bayık şunları söylemiştir:

"Ankara’da militarizmin merkezinde yapılan eylem de halkımıza karşı yürütülen insanlık dışı vahşi soykırımcı katliamlara karşı misilleme eylemi olabilir. Kürdistan'daki katliamlara misilleme olarak bu tür tepki eylemleri yapanların olduğunu biliyoruz"

 Cemil Bayık'ın açıklaması da kimin yaptığını bildiğine ilişkin izler taşıyordur. Örgüte yakın Fırat Haber Ajansı'na konuşan PKK ideologlarından Duran Kalkan da, "Ankara’daki TAK eylemi nasıl değerlendirilebilir" sorusuna “Etme bulma dünyası, derler. Rüzgar eken fırtına biçer. Ankara’daki durum bunu ortaya koydu.  Tamamen askeri hedeflere yöneltilmiş bir saldırıydı.” diyerek eyleme sahip çıkmıştır.

Ankara saldırısını üstlenen “Kürdistan Özgürlük Şahinleri” (TAK) Ankara saldırısından iki hafta önce operasyonda öldürülen 60 militanın intikamını 60 yerde eylem yaparak alacaklarını örgütün sitesine açıklamışlardır. TAK “Ölen 60 yoldaşımız için Türkiye’nin 60 yerinde eylem yapacağız”  demiştir.

Örgütün açıklaması 9 Şubat tarihinde YPG'ye yakınlığıyla bilinen ANHA'da yer aldı. TAK o açıklamada aynen şu ifadeleri kullandı: " Ölen 60 yoldaşımız için Türkiye’nin 60 yerinde eylem yapacağız. Bizim yaşadığımız acının bin mislini yaşatacağız.”

TAK 2003 YILINDA KANDİL’DE KURULMUŞTUR

PKK’nın Ağustos 2003 yılındaki askeri konsey toplantısında kurulan ve özel kuvvetler içinde yer alan TAK, PKK içerisinde faaliyet göstermesine rağmen, tamamen bağımsız bir yapı gibi gösterilmektedir.

“Kürdistan Özgürlük Şahinleri” adıyla bilinen ve yaptığı eylemler PKK tarafından üslenilmeyen bu terör oluşumlarının fikir babası ve onay mercii Cemil Bayık, Murat Karayılan, Mustafa Karasu, Fehman Hüseyin ve PKK ideologlarından Duran Kalkan’dır.

TAK ilk başta terörist başı Öcalan’ın idamını engelleyecek bir örgüt olarak kurulmuştur. Stratejileri Metropollerde sivillere yönelik büyük eylemler yapmak, Öcalan’ın idam sürecinin başlaması halinde bunun daha da yaygınlaşacağı mesajı vermekti.

TAK şehir eylemleri için kurulmuştur. PKK adına üstlenilmesini zor olacak eylemler,  PKK’dan ayrı gibi duran TAK adıyla yapılacaktı. Adı başlangıçta “Kürt İntikam Tugayı” olarak düşünülmüş, daha sonra “Kürdistan Özgürlük Şahinleri” olarak değiştirilmiştir.

TAK terör örgütü yaptığı bombalı saldırılarla, PKK terörüne destek vermektedir. Türkiye'nin metropollerinde, turistik yerlerinde ve çeşitli stratejik bölgelerinde; sabotaj, bombalama veya kundaklama gibi eylemler yürüten silahlı paramiliter gruptur.

Kendisini ‘Kürt Özgürlük Şahinleri” (TAK) olarak tanıtan terörist grubu PKK/Kongra – Gel’in uzantısıdır Türkiye’nin bir çok yerinde  yapılan saldırıların sorumluluğunu TAK  üstlenmiştir.

 Terör örgütü PKK’nın hedefi, Öcalan’ın politik pazarlık gücünü arttırmak. PKK, ‘önce kaos, sonra antlaşma’ taktiği uygulayarak, Öcalan’ın devletle olan görüşmelerde elini güçlendirmek istemektedir.

HDP, PKK TERÖR ÖRGÜTÜNÜN SÖZCÜLÜĞÜNÜ YAPMAYA DEVAM EDİYOR

ALPEREN: PKK yandaşı  HDP terörizme ile iç içe ve terörizme destek vermeye devam ediyor

HAKKI ÖZNUR: HDP zaten terör yuvasıdır. Tutuklanmadan önce Alman SüddeutscheZeitung gazetesine konuşan HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, "Biz PKK’yı terör örgütü olarak tanımlamıyoruz. Ancak, sivilleri hedef alan eylemlerini terör olarak nitelendiriyoruz" demişti. Demirtaş ne mal olduğunu bir kez daha göstermişti. HDP, PKK’nın bir uzantısı olmanın ötesine gidemedi. Canlı bomba eylemcisinin cenazesine gitmeyi “taziye kültürü”nün gereği diye açıklayan Selahattin Demirtaş ve çetesi PKK’nın meclisteki sesi olmuşlardır.

Hatırlarsak, 13 Mart 2016 Ankara/ kızılay saldırısını gerçekleştiren PKK militanı Abdulbaki Sömer adlı bombacının cenazesine HDP ve DBP'liler, PKK militanları katılmıştı. 28 kişiyi şehit eden vatan hainin taziye çadırına gitmek vatana ihanettir, insanlığa ihanettir. Caninin taziyesi olmaz! Caninin, katilin taziyesine katılanlar insanlık düşmanlarıdır. HDP/DBP, Ankara katliamını yapan bombacı caniye sahip çıkarak suç ortaklığı yapmışlardır. 28 kişiyi şehit eden ülkeyi kan gölüne çeviren katilin taziyesine katılanlara insan denmez! Onlar teröristtir, onlar katildir. Onlar alçaktır!

Meclise gelir gelmez, sırtlarını terör örgütlerine dayadıklarını söyleyenler, teröristlerin de yascısı oldular. 28 masum yurttaşımızı şehit eden bir teröristin taziyesine gitmenin barış ile demokrasi ile ne ilgisi var? HDP ile barış ve demokrasi asla yan yana gelemez. HDP deyince akla katliamcılar, caniler, teröristler geliyor. HDP teröristtir ve bir beşinci kol hareketidir. Teröriste taziye ülkeye, demokrasiye, vatana ihanettir. HDP/DBP kandan beslenen, şiddetten beslenen ve küresel güçlerin maşaları olan kirli ve karanlık yapılardır.

HDP tam kadro terör örgütüne ve küresel terörizme sahip çıkmış, topraklarımızı ve bölgemizi kan gölüne çeviren küresel cinayet şebekelerinin sözcüsü olmuştur.

Milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılmasına ilişkin Anayasa değişikliği teklifi, TBMM Anayasa Komisyonu'nda 3 Mayıs günü kabul edilmişti bu teklif kabul edilince komisyonu terk eden HDP'liler "BijiserokApo" (Yaşasın başkan Apo) sloganları atmışlardı.

HDP Batman Milletvekili Mehmet Ali Arslan, bu anları Periscope'tan canlı olarak yayınlamıştı. PKK destekçisi bazıları şimdi tutuklanan sözde vekiller ayrıca PKK terör örgütünün marşını okumuşlar ve "Direne direne kazanacağız, BijiBerxwedena Meclis" ve bölücü başı lehine "BijiSerokApo" gibi bölücü sloganlar atmışlardı.

Hendek kazan, barikat kuran, patlayıcı döşeyen, cami yakan barbarları HDP’li hainler kahraman ilan ettiler. PKK’lı vandalları adeta kutsadılar. Vatandaşın can ve mal güvenliğini sağlayan güvenlik güçlerine "PKK, sizi tükürüğüyle boğar" dediler. HDP’liler PKK terör örgütü militanlarının cenaze törenlerinde başroldeler.

Askerimiz, polisimiz hain pusularda PKK terör örgütü tarafından şehit ediliyor, HDP eş başkanları HDP sözcüleri milletvekilleri hala PKK terörünü kınamadıkları gibi tavır da almıyorlar. Asker, polis katili PKK militanlarından “gerilla” olarak bahsetmekteler. Terör örgütü PKK’dan “özgürlük ve barış hareketi” gibi söz etmekteler.

HDP'li vekiller hep terörist cenazesinde karşımıza çıkmışlardır. Sur ilçesindeki çatışmada öldürülen, terör örgütü PKK'nın Sur sorumlusu 'Çiyager' kod adlı Cihat Türkan’ın Batman'daki cenaze törenine HDP'li Batman Milletvekili Mehmet Ali Aslan ile Siirt Milletvekili Besime Konca da katılmıştı.  PKK’lı caninin tabutuna terör örgütünün lideri Abdullah Öcalan’ın resmi konmuştur.

Törene katılan HDP’li Aslan, burada yaptığı konuşmada, “Dün iki kadın arkadaşımızı katlettiler. Biz direnişi gösteren gençlerimizle, halkımızla gurur duyuyoruz” demişti.

Adana'da geçtiğimiz sene 2 polisin şehit edildiği saldırıda ölü ele geçirilen PKK'lı teröristlerden Ali Baybariz'in Viranşehir'de toprağa verilen cenazesinde HDP Şanlıurfa Milletvekili Ziya Çalışkan öldürülen teröriste övgüler yağdırmıştı

HDP’nin 7 Haziran 2015 genel seçimlerinde meclise giren Muş Milletvekili Burcu Çelik Özkan, seçim kutlamasında devletin yanında yer alan köy korucularını hedef alıp “Bu memleketten defolup gideceksiniz. Bize uzattığınız o keleşi size çevirmesini biz çok iyi biliyoruz” demişti. Bu devlet ve millet düşmanı Özkan 2012’de öldürülen PKK’nın üst düzey yöneticilerinden “Ape Hüseyin” kod adlı Kadri Çelik’in kızıdır. Kadir Çelik adlı vatan haini onlarca askerin şehit edildiği Dağlıca, Aktütün ve Beytüşşebap saldırılarını yöneten isimdi.

Terör örgütü PKK’nın Kuzey Irak’taki kamplarının savaş uçaklarımız tarafından bombalanması üzerine HDP Hakkari Milletvekili şimdi içerde olan PKK’lı alçak Abdullah Zeydan, PKK yandaşlarına yaptığı konuşmada terör örgütü PKK’ya övgüler dizmiş "PKK, Türkiye’yi ve Ortadoğu’yu güller bahçesine çevirmek için ortaya çıkmış barış ve halk hareketidir. Eğer PKK Türkiye’yi güller bahçesine çevirmek istemeseydi, PKK’nın öyle bir gücü var ki, sizi tükürüğüyle boğar"  sözlerini sarf etmişti.

Yine PKK yandaşı HDP’liler birçok yerde “Sırtımızı YPG'ye, YPJ'ye, PYD'ye dayadık, PKK sizi tükürüğü ile boğar, Türk bayrağı faşizmin bayrağıdır, Katil Türk Ordusu Kürdistan’dan defol, önderimiz Öcalan, vur gerilla vur Kürdistan’ı kur” demişlerdi.

HDP, kanlı terör örgütü PKK’ya gönüldaş olduğunu birçok kez kanıtlamıştır. Her fırsatta ‘PKK ile bağımız yok, Türkiye’nin demokratik bir partisiyiz’ söylemini dile getiren HDP’lilerin gerçek yüzünü Şanlıurfa Milletvekili İbrahim Ayhan İbrahim Ayhan, ölen iki teröristin fotoğrafını Twitter adresinden paylaşarak göstermiş “Dersim’in asi Komutanı Baran Dersim önünde saygıyla eğiliriz” demişti.

Tunceli’de güvenlik güçlerinin geçen Eylül ayında gerçekleştirdiği ve 100'den fazla teröristin öldürüldüğü büyük operasyonda PKK’nın sözde “Dersim Eyalet Komutanı” ve örgütün silahlı kanadı olan HPG’nin üyesi olan ‘Baran Dersim’ kod adlı İsmail Aydemir'le birlikte 3 PKK lideri daha öldürülmüştü.

PKK terör örgütünü savunan,  Ankara’daki bombalı saldırıları yapan canilerin ve yine güvenlik güçlerimizle çatışmaya girerken öldürülen PKK’lı hainlerin cenazelerine katılan HDP ve DBP bir kez daha terör örgütünün sözcüleri olduğunu göstermişlerdir. HDP parti değil, iç savaş örgütüdür. Paramiliter yapıdır ve küresel güçlerden emir ve talimat almaktadır.

HDP ve DBP kongrelerine çatışmalarda öldürülen vatan haini teröristler için saygı duruşu yapılmaya devam ediliyor. Onlar için “devrim şehidi” deniliyor. Terör örgütünün marşları söylenmeye devam ediyor. HDP ve DBP kongrelerinde Türk bayrağı asılmıyor ve İstiklal Marşı okunmuyor. PKK terör örgütünün elebaşı İmralı canisinin mesajları okunuyor, lehine sloganlar atılıyor. HDP'li vekiller OHAL’e rağmen terörist cenazesinde meydan okumaya devam ediyorlar.

HDP/DBP KAPATILMALIDIR

HDP ve DBP terör örgütünün sözcüsüdür. HDP vekillerinin tamamının dokunulmazlığı kaldırılmalıdır. Terörle iç içe olan  HDP parti değil, iç savaş örgütüdür. Paramiliter yapıdır ve küresel güçlerden emir ve talimat almaktadır. Türk bayrağı için “Faşizmin bayrağı” diyen bu hain ve onun gibi hainler halen TBMM’de vekil olarak bulunmaktadır. Cumhuriyet savcıları neyi bekliyor? TBMM neyi bekliyor? TBMM terörle iç içe olan HDP/DBP, DTK vb. terör yuvalarını derhal kapatmalıdır.

PKK’NIN FİNANSÖRÜ AVRUPA

ALPEREN: PKK terör  örgütünün finans kaynağı AB ülkeleri diyebilir miyiz?

HAKKI ÖZNUR: Terör örgütü PKK'nın net bir şekilde 'terör' diyemeyen Avrupa ülkeleri, PKK'ya her yıl 30 milyon avroluk kaynak sağlıyor. Avrupa ülkelerinde meşru bir örgütmüş gibi hareket eden PKK'ya bağlı örgüt ve kuruluşların para toplamasına olanak sağlanıyor. PKK, serbest propaganda ve sağladığı finansal desteklerle Avrupa'da adeta cirit atıyor.

ALPEREN: Hükümet şimdi “çözüm mözüm yok” diyor. Yanlış yaptıklarını mı anladılar?

HAKKI ÖZNUR: Hükümet, “Çözüm Süreci” diyerek bölücü HDP/PKK’yı şımartmıştır. BDP/HDP milletvekilleri dağlara çıkarak PKK militanları ile sarmaş dolaş olmuşlardır. Dağdan ilçelere inen PKK militanlarını şov yaparak karşılamışlar, PKK militanlarının açıklamalarına, bildirilerine destek vermişler, hatıra fotoğrafı çektirecek kadar küstahlaşmışlardır.

HDP heyetleri AKP hükümetinin izniyle defalarca İmralı’ya gitmişler, Öcalan’dan direktif almışlardır. Öcalan’ın MİT onayından geçmiş konuşmaları Diyarbakır meydanında Türkçe ve Kürtçe HDP’liler tarafından okunmuştur. HDP heyetinin Kandil’e tatil beldelerine gitmesine izin verilmiştir. Kandil seferleri aksamadan devam etmektedir. Hükümeti ise seyretmektedir.

PKK lideri Öcalan, İmralı’daki rahat ortamında PKK/KCK yapılanmasını yeniden dizayn etmiş, KCK sözleşmesini ortaya koymuş, KCK’ya yeni yol haritası çizmiştir. Çizmeye de devam etmektedir.

İmralı'da terörist başının oturacağı sandalye tutulmuş, sandalyesi düzeltme nezaketi de gösterilmiştir. Teröristin sandalyesini düzelten de müzakere heyetinden birisidir.

Öcalan, İmralı’dan rahatça verdiği açık direktiflerle örgütünü yönetiyor, eylem raporları, ayaklanma talimatları gönderiyor. İmralı’dan parti kurdurmuştur (HDP). MİT ve İmralı arasında kuryelik yapan “eleman” vasıtasıyla mesajlarını meydanlarda, HDP eliyle ise Meclis’te okutturmuştur.

PKK lideri Öcalan 7 Haziran ve 1 Kasım seçimlerinde HDP adaylarını belirlemiş, listeleri bile tanzim etmiştir. 28 Şubat 2015 günü Dolmabahçe Sarayı’nda AKP – HDP heyeti kamuoyuna birlikte 10 maddelik müzakere mutabakatını imzaladıklarını deklare etmişlerdi.

28 Şubat 2015 tarihinde o meşhur fotoğraf karesi. Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan’ın bir tarafında İçişleri Bakanı Efkan Ala, AK Parti Grup Başkanvekili Mahir Ünal ve Kamu Güvenliği Müsteşarı Muhammed Dervişoğlu. Öbür tarafında ise Sırrı Süreyya Önder, Pervin Buldan ve İdris Baluken’den oluşan HDP heyeti.

O ihanet buluşması, ‘Kürt Sorunu’nun çözümünde büyük bir adımın fotoğrafı ve çözüm sürecinin önemli bir aşaması olarak lanse edildi. Hükümeti destekleyen gazeteler görüşme ve 10 maddelik açıklamayı zafer havasında sunmuştu.

Görüşme öncesi kimin nereye oturacağı belirlenmişti. Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan masanın başında tek oturacak. Sağ ve sol tarafında ise diğer isimler olacaktı.

HDP heyeti oturma düzenini kabul etmedi. Kısa süreli bir kriz yaşandı ve sonrasında önde sehpanın olduğu Akdoğan ile Sırrı Süreyya’nın yan yana koltuklarda oturarak kamuoyuna görüntü verilmesinde anlaşıldı. Görüşme sonrası açıklanan 10 maddelik bildiriyi HDP’li Sırrı Süreyya Önder okumuştu.

28 Şubat günü AKP ve HDP heyetinin yaptığı Dolmabahçe'deki Başbakanlık Ofisi'nde bu ortak açıklama Türkiye siyaset tarihi açısından da oldukça önemli bir yere sahip. Zira hükümet kanadı ile HDP heyeti ilk defa birlikte bir açıklama yaparak, ortak kararlar alındığını kamuoyuna duyurmuş oldu.

Dolmabahçe Sarayı’nda, “resmen ilan edilen on maddelik deklarasyon”Apo’nun İmralı’dan dört elle sarıldığı 28 Şubat Mutabakatı, Türk milletini Anayasadan atan kaos kapısını aralayan mutabakattı. Milli devlete karşı olan Öcalan’ın milliyetçilik düşmanlığı yapan metninin devlet kontrolünden geçtiğini bu ülkede bilmeyen yok.

Şatafatlı! “Dolmabahçe Mutabakatı” hayal kırıklığı olacaktı. HDP, hükümeti adım atmamakla, hükümet ise HDP’yi çözüm sürecini baltalamakla suçladı. En büyük Oslo savunucularından Erdoğan bile Dolmabahçe görüntüsünden rahatsızlığını saklayamadı ve AKP ve HDP’nin beraber çektirdiği samimi resimlere ve açıklamalara tepki gösterdi.

HDP heyeti ile çözümsüzlük sürecinde Saray’da, Başbakanlık’ta, Meclis’te, Dolmabahçe’de görüşmeler yapıldı, ortak açıklamalar yapıldı, artistik pozlar verildi. Ancak AKP – HDP balayı fazla sürmedi. Sürmeyeceği belliydi.

Erdoğan tepki gösterdi diye hükümet de bir yolunu bulup Dolmabahçe Görüşmeleri’ni HDP’nin baltaladığını iddia etti. Sonuçta 7 Haziran seçimleri sonrası taraflar birbirlerini çözüm sürecine ihanet etmekle suçladı. Ve karşılıklı suçlamalar yaklaşık 18 aydır devam ediyor.

PKK/KCK VE IŞİD ŞEHİRLERİ SİLAH, BOMBA İLE DEPOLARKEN CANLI BOMBA SALDIRILARI DÜZENLERKEN MİT NE İŞ YAPIYORDU?

ALPEREN: MİT müsteşarının devam eden terör olaylarına ve istihbarat zaafına rağmen yerinde kalması doğrumu?

HAKKI ÖZNUR:  Hakan Fidan çoktan istifa etmeliydi. Ama etmez. Çünkü onu göreve getiren Erdoğan. Erdoğan görevden alırsa ancak bu olur. Parti devletinin partili müsteşarı kendi isteğiyle istifa edemez. Çünkü iradesini Saray’a vermiş. AKP hükümetinin bir BOP projesi olan PKK açılımı ve sürdürülen kirli ve karanlık müzakereler en çok bölücülüğü hizmet etti. ABD’nin AKP üzerinden uyguladığı 2005 tarihli Diyarbakır Açılımı, 2009 tarihli PKK Açılımı ve 2013 tarihli İmralı Açılımı terör örgütü PKK’nın işine yaramıştır. Dağılma noktasına gelen terör örgütü yeniden ivme kazanmıştır.

Beşiktaş, Kayseri  ve Ortaköy  saldırılarında istihbarat zaafları bir kez daha ortaya çıkmıştır. Suriye’den gelen PKK/ TAK üyesi militanlar İstanbul’daki siyasi komserleriyle buluşuyor ve İstanbul’dan 20 bin liraya otomobil satın alıyor içini patlayıcıyla dolduruyorlar sonra patlatıyorlar.  Bunlar  olurken istihbaratımız ne yapıyor? 

Suriye iç savaşında yer alan PKK’lılar Kobani dümeni altında rahatça topraklarımıza girdiler, şehir savaşlarına hazırlık yaptılar. Hendekler kazılırken, evlere bombalar, silahlar yüklenirken devlet neredeydi? Bunlar nereden geldiler?

Çözüm süreci dedikleri yıkım süreci terör örgütü PKK’nın işine yaramıştır. Dağılma noktasına gelen terör örgüte yeniden ivme kazanmıştı. Son 7 yılda PKK adım adım Türkiye’nin güneydoğusunda otorite oldu. Devlet Güneydoğu’dan çekildi. Hükümet, “Çözüm Süreci” diyerek bölücü HDP/PKK’yı şımartmıştı.

Son iki yılda Sur, Cizre, Silopi, Mardin, Şırnak, Hakkari ve Van’daki olaylar göz göre göre gelmiştir. Terör örgütünü, dağlardan rahatça silahlarıyla şehirlere indiği, bölgeyi bombalarla doldurduğu dönem AKP dönemidir. Terör örgütü PKK'nın yol kesmesine, kimlik kontrolü yapmasına, halk mahkemesi kurmasına, vergi toplamasına, özerklik ilan etmesine, Kanton planları yapmasına 7 senedir göz yumup şimdi sözde HDP/PKK düşmanlığı yapan AKP iktidarı milletimizi kandıramaz.

Açılım palavrasıyla, terör örgütü PKK’nın önünü açan sözde demokrasi ve barış nutukları atan, Türkiye’yi kan gölüne çeviren HDP/PKK’lı çetelere, çözüm süreci masalıyla ses çıkarmayan AKP ve kanlı sürecin sorumlularıdır.

AKP hükümetinin bir BOP projesi olan PKK açılımı ve sürdürülen kirli ve karanlık müzakereler en çok bölücülüğü hizmet etti. ABD planı olan PKK açılımı PKK’ya yaramış, örgüt bazı şehirlerde ve ilçelerde pozisyon kazanmış, güç kazanmıştır. Paralel yapılanma KCK, Güneydoğu’da silah ve lojistik yığınak yaparken iç savaş hazırlıkları yaparken istihbarat ve devlet görevlileri neredeydi?

“Çözüm süreci” adı altında PKK bölgeye silahlı güçlerle yerleşmiş, TSK ise geri çekilmiş vaziyete getirilmiştir. PKK araçlara bomba yüklüyor; patlatıyor. Traktörlere kamyonlara vb. araçlara patlayıcı yüklüyor, patlatıyor…

Yolların altına mayınlar döşenmiş. Talimat gelince de tonlarca bomba patlatılıyor, mayınlar patlatılıyor. Terör örgütü dağları, şehirleri, kırsalları silahla, mayınla doldururken, sığınak yaparken o silahları, mayınları kim stoklattı?

ABD/NATO, Rusya, İran destekli terör örgütü mayınlı tuzaklar kuruyor. Ağır silahlarla, roketatarlarla, doçkalarla karakollara ve devlet kurumlarına saldırırken, MİT terörist başı ile İmralı’da mesai yapıyor. İçişleri Bakanlığı da çözüm süreci masallarını anlatıyordu.

Evet, Oslo’da görülen göz göre göre şehirlere yığılan bombalar bugün bir bir patlatılmaya başlandı. Şehirleri silah, roket ve bombalarla dolduran her gün askerlerimizi polislerimizi hain tuzaklarda pusularda şehit eden terör örgütünün bölgeyi ve metropolleri 7 yıldır silahlarla, bombalarla doldurduğunu bilen MİT ve İçişleri Bakanlığı niye bekledi? Niye PKK/KCK’nın üzerine gidecek çok önemli hamleleri yapmadı? Neden elindeki çok önemli bilgileri Emniyet ile Genelkurmay ile paylaşmadı? Neden elindeki istihbarat bilgilerini paylaşarak PKK terör örgütünün çökertilmesini sağlamadı? Niye “Yerlerini biliyoruz” denildiği halde o cephanelikler o silahlar bulunup imha edilip, PKK’ya öldürücü darbe vurulmadı?

Terör örgütünün silah bırakmayacağını defalarca söyledik. 23 yıldır söylüyoruz: PKK/KCK asla silah bırakmaz. Silah lobileri, taşeronları PKK’ya silah bıraktırmaz!

KCK sistemi altında şehirlerdeki yapılanmasını etkin bir seviyeye ulaştırdığı, kentlere mahalle ve sokaklara silah, cephane yığdığı ve güvenlik güçlerinin buna engel olmadığı acı bir şekilde bugün ortaya çıkmıştır.

PKK/ KCK, MİT’in bilgisi dahilinde şehirlere patlayıcı depolamıştır. PKK terör örgütü ile Oslo’da yapılan, adına “Oslo görüşmeleri” denilen o karanlık toplantıya MİT adına katılanlardan biri olan istihbaratçı Afet Güneş‘in, PKK’lılara “Şehirleri bombalarla doldurdunuz, biliyoruz” açıklamaları Oslo görüşmelerinin basında yayınlanan tutanaklarında var.

MİT diyor ki “PKK’nın silahlarını ve cephaneliklerini biliyoruz.” Peki, devletin kurumları görüştükleri PKK örgüt şeflerine bunları söylemelerine rağmen PKK silah yığmaktan şehirleri bombalarla doldurmaktan vazgeçti mi?  Hayır!

Toplantıda söz alan Afet Güneş, PKK yöneticisi Sabri Ok'a "Biliyoruz metropolleri de doldurdunuz bu arada, patlayıcılarla doldurdunuz" demişti. Sabri Ok ise "Yok canım" diye tepki gösterince Afet Güneş kendinden emin bir şekilde "Hepsini biliyoruz" diyerek sözlerini tekrarlamıştı.

Sabri Ok'un konuyu geçiştirmeye çalışıp "Onlar bir tarafa biz bu süreci ilerletelim önemli olan o" demesi üzerine bu kez Hakan Fidan söz almış ve "İşte onları göre göre zor gidiyor, bunları da görmesek iyi olur" demişti.

Yine o görüşmede Hakan Fidan "çözüm süreci" nedeniyle bir özgürlük alanının açıldığını belirterek "Bu açılan özgürlük alanı içerisinde örgütün alt birimleri eski alışkanlıklarından hareketle daha fazla mevzi kazanalım daha fazla örgütlenelim mantığı içerisinde." demişti.

Ve gelinen süreçte, Hakan Fidan'ın da belirttiği gibi "göz göre göre" şehirlere yığılan bombalar bugün bir bir patlatılmaya başlandı. Terör örgütü PKK – PYD bölgeye güle oynaya bomba ekerken, mayın döşerken, İçişleri bakanlığı ve istihbarat Gesibağlarında, üzüm mü topluyordu?

Her gün gelen şehit haberleri yürekleri dağlıyor. MİT yetkililerinin uyuyan bombalardan haberimiz var dediği, işte o uyuyan bombaları PKK uyandırmış. “Uyuyan bombalardan haberimiz var” diyen MİT ve devlet kurumları ise 7 yıldır seyretmiş. 7 yıldır her gün terörist başı ile İmralı’da mesai yapan MİT ve devlet kurumları şehit cenazelerinin yurdun dört bir yanına gelmesini mi bekliyordu?

Paralel yapılanma KCK, Güneydoğu’da silah ve lojistik yığınak yaparken iç savaş hazırlıkları yaparken istihbarat ve devlet görevlileri neredeydi?

Terör örgütü dağları, şehirleri, kırsalları silahla, mayınla doldururken, sığınak yaparken o silahları, mayınları kim stoklattı?

Hendekler kazılırken, şehir ve ilçe merkezlerine mayınlar döşenirken, bombalar tuzaklanırken, militanlar şehir ve ilçe merkezlerinde ellerinde roketatarlar, uzun namlulu silahlar, suikast silahı kanaslarla dolaşırken, hendeklere dokçalar yerleştirilirken, dağlara uçaksavarlar yerleştirilirken Efgan Ala, Hakan Fidan ve Oslocu ekibi neredeydi?

İmralı’nın, Kandil’in 10 yıldır kankası olan MİT ortada yok. Dağlıca’ya, Iğdır’a, Nusaybin’e 1 ton bomba,  Diyarbakır Sur’da 15 ton bomba gelip ve döşenirken Cizre’de 10 ton bomba patlatılırken Beşiktaş’ın, Kayseri’nin göbeğinde 500 kiloluk bombalar patlatılırken,  MİT, İçişleri kamu güvenliği ve diğer devlet kurumları ne yapıyordu?

Yine PKK gibi IŞİD’de ortalığı kan gölüne çevirirken, Ankara’da, İstanbul’da, Diyarbakır’da, Gaziantep’te bombalar patlatırken, silahlı saldırılar düzenlerken istihbarat nerede?

Bugün bölgeye bu kadar ağır silahlar getirilmişse, hendekler kazılmışsa, haftalardır çatışmalar olmasına rağmen teröristlerin mühimmatı bir türlü bitmiyorsa, roketatarları eksilmiyorsa bunun sorumlusu bu kadar yığınak yapılmasına bilinçli olarak göz yuman, “Aman onlara dokunmayın” diye emir verenler, operasyon yaptırmayan kamu görevlileridir.

Terör örgütü silah stoklaması yaparken MİT, hükümet, devlet kurumları sadece seyrettiler. “Çözüm sürecinin mimarı benim” diyen övünen Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AKP hükümetinin sözcüleri şehit cenazeleri peş peşe gelmeye başlayınca, örgüt bölgeyi kan gölüne çevirince "çözüm sürecinde şehirlere silah yığmışlar, örgüt bu dönemde dağa adam devşirmiş" demiştir.

Terör örgütü dağları, şehirleri, kırsalları silahla, mayınla doldururken, sığınak yaparken o silahları, mayınları stoklarken Erdoğan ve AKP hükümeti kadro çözüm sürecinin iyi gittiğini PKK’nın silah bırakacağını söylüyorlardı. Hayal görmeye devam ederlerken PKK bölgeyi silahla dolduruyordu.

Güneydoğu’da asker geri çekilirken PKK’nın sevmediği polis şefleri, komutanlar, kaymakamlar, valiler görevden alınırken AKP’nin atadığı açılımcı bürokratlar HDP, PKK ve terörist başı Öcalan’a saygılarını iletiyorlardı.

AKP hükümetinden talimat alan valiler PKK/KCK’ya dokunamadılar. KCK operasyonları engellendi. Çözüm sürecinin ilk maddesi, terörle mücadele edenlerin tasfiyesiydi. Öcalan’ın isteğiyle PKK/KCK ile mücadele eden devlet görevlileri görevden alındı.

Terör örgütü PKK bölgede baskı ve silahla otorite kurdu. Arkasında devleti göremeyen halk yalnız kaldı. Çözüm süreciyle birlikte devlet bölgeyi PKK'ya teslim etmiş gibi bir tavır sergiledi. PKK, militan sayısını artırdığı, KCK sistemi altında şehirlerdeki yapılanmasını etkin bir seviyeye ulaştırdığı, kentlere mahalle ve sokaklara silah, cephane yığdığı ve güvenlik güçlerinin buna engel olmadığı acı bir şekilde bugün ortaya çıkmıştır.

2 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR,

http://bbp.org.tr/haber_detail.php?haberid=6686

***