musul etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
musul etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

17 Ocak 2021 Pazar

ÇÖZÜM SÜRECİNİ CANLANDIRMAK IŞİD'İN HALEP HESAPLARI

ÇÖZÜM SÜRECİNİ CANLANDIRMAK IŞİD'İN HALEP HESAPLARI

 
ÇÖZÜM SÜRECİNİ CANLANDIRMAK, IŞİD'İN HALEP HESAPLARI, Feyzi Çelik, ÇÖZÜMÜN UÇURUMUNDAKİ SÜREÇ,  KÜRDİSTAN, Kobani, IŞİD, Afrin, Erbil, Musul, Halep,


Feyzi Çelik
ÇÖZÜMÜN UÇURUMUNDAKİ SÜREÇ VE KÜRDİSTAN
02.11.2014 

1 Kasım Kobani Günü etkinliklerinde olay çıkmamış olması, tesadüfi bir durum değildir. Hükümet ve HDP arasında bu konuda yapılan görüşmeler olayların çıkmamasını sağlamış olabilir. Nitekim, hemen ardından HDP, çözüm sürecinin devamı için hükümete çağrı yapacağını duyurdu. Ancak ortalık o kadar da uygun görülmüyor. HDP ve hükümet karşılıklı olarak birbirini suçlamaya devam ediyor. KCK de yaptığı açıklamada "AKP’nin tekçi, üstenci, hegemonik zihniyeti tam da oligarşik-faşist bir nitelik kazanmıştır." Diyerek AKP'ye bakış açısını ortaya koymuştur. Erdoğan ve Davutoğlu da HDP'ye yönelik ağır suçlama ve tehditlerine devam etmektedir. Tam ortamın biraz yumuşadığının işaretlerinin görüldüğü bir anda CB Erdoğan'ın HDP'yi kast ederek "Sabrın sınırı aşılırsa olabilecekleri aklımından geçirmek istemiyorum” demiş olması, Kobani'nin bahane edildiğini söylemeye devam etmiş olması nedeniyle HDP'nin çağrısının ne kadar etkili olabileceği konusunda soru işaretleri olmaya devam etmektedir. Bu şartlarda çözüm süreci devam edebilir mi?
6-8 Ekim Kobani protesto eylemlerinden sonra hükümet köklü bir güvenlik paketiyle ortaya çıktı. HSYK seçimlerinin hükümete yakın grubun başarısıyla sonuçlanmasından da cesaret alan hükümet yasal değişikliklerden önce soruşturmaları yürüten savcı ve hakimlere TV aracılığıyla uyarılar yaptı. Bu uyarısında 6-8 Ekim olaylarında eylemcileri serbest bırakan hakim ve savcıları işaretlediklerini söyledi. Bu açıklamadan sonra kitlesel tutuklamalar başladı. İncelemelerin devam ettiği adı altında bu tutuklamalar devam ediyor. Bir aylık süre içinde 500'e yakın tutuklama oldu. Bu sayının artması bizzat Davutoğlu'nun talimatı ile olmuştur. Bana göre, hükümete çağrı yapılırken bu hususun mutlaka dile getirilmesi gerekiyor. Aksi durumda bu tutukluların ve ailelerin baskılarıyla birlikte hükümetin bu tutuklulara rehine muamelesi yapacağı, daha önceki KCK davalarıyla ortadadır. Halen binlerce KCK sanığı ağır ceza alma tehlikesi altındadır. Yine güvenlik paketi, hükümetin kamu düzenini bir silah gibi kullanarak Kürt siyasetinin demokratik eylemlerini engelleme anlayışı, MGK'dan sonra özel yetkili mahkemelerin yeniden kurulmasını ön gören kanun teklifinin TBMM'ne sunulmuş olması, hükümetin sertleşmesinin artıracağını göstermişken, HDP'nin alelacele çözüme devam mesajı vermeye hazırlanması çelişkili gibi görünse de bu konuda Öcalan'dan gelen bir talep de olabilir. Yukarıda KCK'nin AKP'yi "faşistlikle" suçlaması karşısında bunun nasıl olabileceğini belirsizleşmektedir. Diyarbakır'da hakim ve savcılara yönelik suikast yapılacağı konusundaki iddialar da geçmişte bir generalin "hakimlerin uyanık olmaları için yakındaki yerlerde bomba patlattıkları" itirafını akla getiriyor. Mardin'de bir Ağır Ceza Mahkemesinin PYD'li birine 7,5 yıl hapis cezası vermesiyle birlikte ele alındığında her bir ağır ceza mahkemesinin özel yetkili/DGM'ye dönüşebileceğini göstermektedir. 

ERDOĞAN'IN HALEP'LE İLGİLİ SÖYLEDİKLERİ VE GÜVENLİ BÖLGE TALEBİ

Erdoğan'a yeniden dönecek olursak, Erdoğan'ın Fransa dönüşünde uçakta "Suriye’de şu anda Halep de tehlikede. Ama bunlar Halep’i bir kenara koymuşlar, varsa yoksa Kobani diyorlar.” Sözleri üzerinde durulmalıdır. Bilindiği gibi Rojava'nın üç kantonundan biri olan Afrin, Halep'e komşudur. Suriye'nin Musul'u olarak da tanımlanan Halep'in IŞİD'in kontrolüne geçmesi halinde, Kobani'ye benzer tehlikenin Afrin'i beklemektedir. 
Türkiye'nin Halep'in düşebileceğini söylemiş olması, Türkiye'nin "tampon bölge/güvenli bölge" siyasetini Batılı devletlere dayattığını göstermektedir. Erdoğan'ın Halep'in düşebileceğini Fransa dönüşünde dile getirmesi, Erdoğan'ın bu görüşünü Fransa'ya söylediğini göstermektedir. 
Bazı ekonomik ve ticari anlaşmalarında görüşüldüğü bu ziyaretten Türkiye'nin güvenli bölge taleplerinin kabul edilebileceğini göstermektedir. Kürt siyaseti açısından burada önemli olan husus, Türkiye'nin güvenli bölge talebinin nasıl karşılanacağıdır. Her şeyden önce 1.7 Milyon Suriyeliyi barındıran Türkiye'nin bu Suriyelileri ne yapacağı başlı başına bir sorundur. En son 180 bin Kobani'linin de geldiği dikkate alındığında Kobani'nin durumu dahi Kürt siyasetinin Türkiye'nin güvenli bölge siyasetine karşı duruşunu zorlamaktadır. 

CB Erdoğan, Güvenli bölgenin Irak'ı da kapsayacak şekilde genişlemesini istemektedir. Erbil ve Musul'u da içine alacak bu bölge Halep'e kadar uzanmaktadır. 

Erdoğan'ın amacı Türkiye'deki Suriyelilere yerleşim birimlerini oluşturmaktır. Türkiye'nin Suriyeli mültecilere özgü kimlik verme konusundaki çalışması ve 
çalışma koşullarında serbestlik getireceğini söylemiş olması da bununla bağlantılıdır. Her üç Rojava kantonunu kapsamış olsa da bu güvenli bölgenin 
Tel Abyad'dan Halep'e kadar düşünüldüğü söylenebilir. Bu düşüncenin temel mantığında Cizire Kantonunun Güney Kürdistan'ına bağlanmasıdır. 

Ciziri'den Halep'e kadar olan bölgelerde ileride yapılacak oldu bitiyle Türkiye'ye katılımın sağlanacağı da Türkiye tarafından düşünülmektedir. 

    Bu nedenle, Kürt siyaseti bakımından Kobani'de yaşananlardan ders çıkartılmalıdır. Tehlike Afrin'in sınırlarına dayanırsa şimdiden düşünme zamanıdır. 
Afrin'de Türkiye'ye Kobani gibi göç olursa ne olacak, Kürtler'in gücü Afrin'i de Stalingrad yapmaya yetecek mi? Anlaşılan Türkiye IŞİD hançerini Afrin'e de 
göstermiş durumda. Bakalım ne olacak? Gerek hükümet gerekse HDP birinin diğerinin yerine getiremeyeceği şartlar ileri sürerse diyalogun sürmeyeceği açıktır. 

   Hükümetin "kamu düzenini" ön şart koyması gibi şartlar ileri sürüp, diyalogun ondan sonra olacağı şeklindeki dayatmalarla çözüme gidilmeyeceğinin bilinmesi 
gerekiyor. 

***

7 Kasım 2020 Cumartesi

Irak'a Harekât Olursa

Irak'a Harekât Olursa



GÜNDÜZ AKTAN

Irak'a Harekât Olursa (1)
20/11/2002





Bir yandan Kıbrıs'a ilişkin Annan paketi üzerindeki çalışmalar sürerken, öte yandan da Irak politikamızı tartışmalıyız.
Bir yandan Kıbrıs'a ilişkin Annan paketi üzerindeki çalışmalar sürerken, öte yandan da Irak politikamızı tartışmalıyız.
BM Güvenlik Konseyi'nin 1441 sayılı kararı ittifakla alması ve Irak'ın bunu şartsız kabul etmesi, Amerika'nın askeri müdahalesini ertelemiş görünüyor. Ancak kararda kabul edilen istisnai denetleme rejiminin uygulanmasında çıkabilecek en küçük ihtilafın savaşa dönüşmesi ihtimali bulunuyor. Irak'ın silahsızlanması kadar rejiminin değişmesini de amaçlayan Amerika'nın müdahalesi için Saddam'ın fırsat vermesi olasılığı da göz ardı edilemez. Bu nedenle Türkiye, Irak'a silahlı müdahale yapılabileceğini göz önüne almak zorunda.

Böyle bir harekâtın Irak'ın toprak bütünlüğünü bozacağı ve Kuzey Irak'taki Kürt oluşumlarının bağımsız devlet olarak ortaya çıkmasına yol açabileceği, diğer bölge ülkeleri gibi Türkiye'yi de endişelendiriyor. Amerika'nın verdiği teminatlar bu endişeleri teskin edemiyor.

II. Dünya Savaşı sonrası uluslararası düzen, ülkelerin toprak bütünlüğü üzerine oturuyor. BM Yasası ve AGİT Helsinki Belgesi toprak bütünlüğünü temel ilke olarak kabul ediyor. Buna rağmen Pakistan, Çekoslovakya, Yugoslavya ve Sovyetler Birliği bölündüler. Son üçünde bölünmeler kurucu devletler tarafından gerçekleştirildi. Kosova kurucu olmadığından Yugoslavya'dan kopamadı. Pakistan bir yana bırakılırsa, bugüne kadar dış silahlı müdahaleler hiçbir ülkeyi bölmedi.
Irak Kürtlerinin, Saddam rejimi tarafından uğratıldıkları mezalimden doğan kendi kaderini tayin hakkını kullanarak bağımsızlık isteyebilecekleri iddia edilebilir. Kürtlerin bu hakka sahip oldukları varsayılırsa, Türkmenlerin de aynı hakka sahip oldukları söylenebilir. Zira Irak'ın bağımsız bir ülke olarak kabulü için Milletler Cemiyeti'ne sunduğu, bizim Lozan Antlaşması gibi bir kurucu belge olan, 1932 tarihli 'Declaration'un 9. maddesinde Kürtlere ve Türkmenlere aynı statü tanınıyor. Bu nedenle birinin sahip olduğu haklar diğeri için de geçerli. Yani Irak'ın toprak bütünlüğü bozulursa sadece Kürtler değil Türkmenler de bağımsız olmak hakkına sahipler.

Kaldı ki Lozan Antlaşması 3. Maddesine göre Milletler Cemiyeti kararıyla çözümlenen Musul sorunu konusunda Türkiye-İngiltere arasında yapılan 5 Haziran 1926 tarihli anlaşmaya göre Türkiye, Musul'u Kürtlere değil Irak'ın mandater ülkesi İngiltere'ye bırakmıştı. Şimdi Irak'ın toprak bütünlüğü bozulursa Kuzey Irak'a ilişkin tarihi hak ve taleplerin ortaya çıkması kaçınılmaz olur. Bu durumda meydana gelecek bölgesel istikrarsızlığı önlemenin tek yolu Irak'ın toprak bütünlüğünü korumaktan geçiyor.

Mondros Mütarekesi imzalandığında Musul, Anadolu toprakları içindeydi.
İngiltere imzadan iki hafta sonra 7. maddeye göre, yani işgal kuvvetlerinin
güvenliğini sağlamak bahanesiyle Musul'u işgal etti. Musul İstiklal Savaşı'na esas teşkil eden Misak-ı Milli sınırları içinde yer aldı. Lozan Konferansı'nda en sert müzakerelerin bu konuda geçtiği görülüyor.

İngiltere 'fetih hakkı' teorisine dayanarak Musul'u iade etmedi. Aslında İngiltere Musul'u Hindistan yolu üzerinde önemli bir stratejik yer olduğundan ve petrol kaynakları bulunduğundan Türkiye'ye vermedi.

İlginçtir ki, Musul'un İngiliz mandası altındaki Irak'ta kalmasını öneren Araştırma Komisyonu, 16 Temmuz 1924 tarihli raporunda, İngiliz mandasının 25 yıl sürmemesi halinde Irak'ın Musul'u (yani geniş anlamda Kuzey Irak'ı) yönetemeyeceği gerekçesiyle Türkiye'ye bırakılmasının daha doğru olacağı vurgulamıştı. 

Oysa İngiltere yedi yıl sonra manda yönetimine son verdi.

Harekât olur ve Irak'ta rejim demokratik esaslara oturtulursa Kürt bölgesinin de demokratikleşmesi gerekecek. Zira Saddam'ın Tikrıti aşiretlerine dayalı yönetimi ne kadar demokratikse Kürtlerin aynı modele dayalı yönetimi de o kadar demokratik. Bu amaçla bir yandan demokratik olmayan mevcut parlamento yerine uluslararası gözetim altında yenisinin seçilmesi ve Kürtlerin de silahsızlandırılması gerekecek. Herkesin elinde Kalaşnikof'la dolaştığı demokrasi olur mu?
****

21 Haziran 2019 Cuma

Musul ve Kerkük için verilen mücadele ve günümüze yansıyanlar.,

Musul ve Kerkük için verilen mücadele ve günümüze yansıyanlar.,




Paylaş

Zekeriya Türkmen’e göre, İngiltere’nin Çarlık Rusya ile “Doğu Sorunu”na (Şark Meselesi) [[1]] yönelik mutabakata varması Osmanlı’nın Musul Vilayeti’nin [[2]] ilerleyen yıllardaki kaderini tayin etti. Bu mutabakat sonrası İngiltere, müstemlekelerine karşı Almanya’nın giriştiği talepkâr politikaya karşı, Rusya’yı yanına alarak batıda Almanya’ya karşı yeni bir cephe açmış, doğuda ise Hindistan yolunu güvence altına alarak Güney Mezopotamya’nın yer altı zenginliğini ele geçirmiştir.
Osmanlının son döneminde Musul Vilayeti. Kaynak: http://www.orsam.org.tr/files/Kitaplar/5tr.pdf
İngiltere, Osmanlı Devleti Birinci Dünya Harbi’ne iştirak etmeden önce, “Hindistan İstila Gücü” isimli askeri birliklerini 23 Ekim’de Bahreyn’e konuşlandırdı ve Şii Arap aşiretleri arasında istihbarat faaliyetlerini başlattı. 29 Nisan 1916 tarihinde Osmanlı Ordusu’nun İngilizlere karşı kazandığı Kut-ül Amare Zaferi, İngilizlerin Irak’taki ileri harekâtına ket vurmuştu. Ancak Haziran 1916’da başlatılan Arap İsyanı sonucu 1917 Mart ayında Bağdat düşmüş ve Musul yolu İngilizlere açılmıştı.

Mondros Ateşkes Antlaşması ve sonrası

30 Ekim 1918 tarihinde imzalanan Mondros Ateşkes Antlaşması sırasında İngilizler Musul’un 60 km güneyinde bulunmakta; Türk Ordusu ise, Musul-Erbil-Süleymaniye üçgenini kontrol altında tutmaktaydı. Kerkük merkezi hariç, Süleymaniye ve genel olarak Musul vilayeti 6. Ordu komutanı Ali İhsan Sabis Paşanın denetimi altındaydı.
İngilizler, Mondros Ateşkes Antlaşması’nın 7. maddesini gerekçe göstererek “bölgedeki Hıristiyan halkın katledildiği” yalanını bahane ederek Musul’un boşaltılmasını Ali İhsan Paşadan istediler. Ali İhsan Paşa her ne kadar bu gerekçe ve teklifi reddetmiş, direnmişse de sonrasında İstanbul’dan gelen emir üzerine kuvvetlerini Musul’dan Zaho hattına kadar geri çekmek zorunda kaldı. Şehrin boşaltılmasının ardından İngilizler 1 Kasım 1918 tarihinde Musul’u işgal ettiler.
İngilizler, Musul’a girmelerinden sonra bölgedeki Türk hâkimiyeti algısını kırmak ve işgali meşrulaştırmak için Kürt aşiretlerine yönelik propaganda faaliyetlerine hız verdiler. Bu doğrultuda Birinci Cihan Harbi’nde Güneybatı İran’da Alman istihbaratçı Wilhelm Wassmuss’a karşı üstünlük kuran Binbaşı Edward Noel görevlendirdiler. İngiliz ajanlarından Binbaşı Noel Musul ve Kerkük hattında, Binbaşı Soon Süleymaniye bölgesinde, Binbaşı Hay ise Erbil çevresinde örtülü faaliyetlere başladılar.
Noel, 7 Nisan 1919’da cepheyi genişleterek Anadolu’ya geçmiş ve Mardin’e gelerek Türklere karşı topyekûn bir Kürt Ayaklanması için aşiretlerle temasta bulunmuş ancak amacına ulaşamamıştı. Bölgedeki Kürt aşiretleri Osmanlı Mebusan Meclisi’ne gönderdikleri telgraflarla bölücü İngiliz propagandasını protesto etmişler; “Kürtlük ve Türklük bir bütündür. Birbirlerinin öz kardeşi ve din kardeşidir. Her iki toplum için vatan birdir… Kürtler vatanlarının kurtuluşu uğrunda şimdiye kadar Türklerle ilk savaş safında kanlarını akıtmışlar dır. Bundan böyle de hükümetimizin devamı ve mutluluğu için aynı şekilde davranacaklardır…” deklarasyonunu yapmışlardı. Benzer şekilde Musul-Kerkük hattındaki halkın da gayrimüslim bir istilacının idaresini kabul etmemesi, İngilizlerin Nasturi ve Asurîlere karşı imtiyazlı tavırları ve Müslüman halka uygulanan vergiler, İngilizler ve yerel halk arasında sokak çatışmalara sebebiyet vermiştir.
Bölgenin müslüman halkı TBMM’nin açılmasıyla beraber Milli Mücadeleyi desteklediler, Türkiye’nin tarafında yer aldılar.  Bölge halkı üzerinde Türk propagandası etkili oldu. Cizre Kaymakamı Sultan Maslat Bey, Van Valisi Ali Haydar Bey ve Musul’da Ankara Hükümeti tarafından desteklenen “Cemiyet-i Hilaliye”, halkı İngiliz işgaline karşı manevi olarak örgütlediler.

Misâk-ı Milli kararı

28 Ocak 1920 tarihinde son kez İstanbul’da toplanan Osmanlı Mebusan Meclisi, Ankara Hükümeti’nin teşvikleri ile Misâk-ı Milli kararını aldı (EK-1). Mustafa Kemal Paşa, Ankara Ziraat Mektebi’nde Ankara halkına hitaben yapmış olduğu konuşmada Misak-ı Milli’nin sınırlarını; “Bu hudut İskenderun Körfezi cenubundan Antakya’dan Halep ve Katma istasyonu arasından Cerablus Körfezi cenubundan Fırat nehrine mülaki olur (kavuşur). Oradan Deyr-i Zor’a iner; daha sonra Şarka temdit edilerek, Musul, Kerkük, Süleymaniye’yi ihtiva eder…” ifadeleri ile açıkladı.
Bu sıralarda Anadolu’da Milli Mücadele başlamıştı. Doğuda Ermenilere karşı Batıda ise Yunanlılara karşı önemli başarılar kazanılmaktaydı. Anadolu’da mücadelenin başarıyla devam ettiği bu tarihlerde milli sınırlar içinde ifade edilen Kerkük, Süleymaniye ve Musul da TBMM’nin hedefleri arasındaydı.

Misak-i Milli sınırları

Gazi Mustafa Kemal Paşa TBMM’nin açılışından yaklaşık  bir hafta sonra Meclis kürsüsünden Misâk-ı Millînin güney sınırlarını şu şekilde ifade ediyordu:
“Hep kabul ettiğimiz esaslardan birisi ve belki birincisi olan hudut meselesi tayin ve tespit edilirken, hudud-u millîmiz, İskenderun’un cenubundan (güneyinden) geçer, şarka doğru uzanarak Musul’u, Süleymaniye’yi, Kerkük’ü ihtiva eder. İşte hudud-u millîmiz budur dedik!”
Mustafa Kemal Paşa, Musul’u, Kerkük’ü ve Süleymaniye’yi Anadolu’nun bir parçası olarak tanımlıyordu.
Kurtuluş Savaşında Musul Vilayeti İçin Verilen Mücadele
Sakarya Zaferi’nden ardından Ekim 1921’de Türk-Fransız diplomatik görüşmelerinin başlaması, Musul Meselesi’nde İngilizleri telaşa düşürmüştü. İstanbul’daki İngiliz yüksek komiseri Sir Rumbold’un 12 Ekim 1921’de Lord Curzon’a gönderdiği telgrafta, Türklerin Yunanlılara son darbeyi vurduktan sonra, Musul’a askerî bir harekât düzenleyeceklerini bildirerek, Musul için hem diplomatik hem de askeri tedbirler alınmasını tavsiye etmiştir.
Bölgedeki Türkmenler ve Revandiz-Erbil hattında bulunan Sürücü ve Zibar gibi Kürt aşiretleri, İngilizlere karşı çete harbine başlamışlar ve Ankara’dan da destek talep etmişlerdi. Bunun üzere Mustafa Kemal Paşa’nın emriyle 1 Şubat 1922 tarihinde Kuzey Irak’a gönderilmek üzere bir milis birliği oluşturuldu. Birliğin başına Birinci Dünya Harbi’nde Filistin Cephesi’nde bulunmuş, gayrinizamî harp tecrübesi olan Teşkilat-ı Mahsûsa mensubu Şefik Özdemir Bey getirildi. Yapılan plana göre müfrezedeki rütbeli subaylar Türk olmakla birlikte er kademesinde Fransız Ordusu’ndan kaçan Tunus ve Cezayir asıllı Müslüman bedeviler ve bölgedeki Türkmen ve Kürt aşiretler yer alacaktı. Zira İngilizlerle diplomatik görüşmelerden dolayı “Musul Harekâtına resmi bir mahiyet verilmeyecek, görünüşte Türkiye ile hiçbir ilgisi olmadığı, şahsi ve mahalli teşebbüslerle meydana gelmiş olduğu kanaati uyandırılacaktı.
12 Haziran 1922 tarihinde, Elcezire cephe komutanı Cevat (Çobanlı) Paşa tarafından iaşe, silah ve cephane bakımından donatılan 100 mevcutlu müfreze Hakkâri’den Kuzey Irak’a girmiş, güzergâhı üstündeki halk tarafından büyük bir coşku ve heyecanla karşılanmıştı. Diyarbakır ile Şemdinan arasında iletişimi sağlamak için telgraf hattı çektiren Özdemir Bey, bölgenin ileri gelen aşiretleri ile de temasa geçerek hem müfrezeye milis hem de asayişi sağlamak için jandarma birlikleri oluşturdu. Ankara Hükümeti ise eş zamanlı olarak müfrezenin geçtiği yerlere mülkî amirler atayarak siyasi boşluğu doldurmaya çalışıyordu. 22 Haziran 1922’de Revandiz’e ulaşan Şefik Özdemir Bey Müfrezesine, İngilizler 10 Temmuz’da ağır bir hava bombardımanı başlattı. İngilizler ile ilk sıcak temas ise 31 Ağustos günü Derbent’te gerçekleşmişti. Derbent Muharebesini kazanan müfreze 5 Eylül günü Köysancak’ı alarak İngilizleri güneye püskürtü.
Müfrezenin ileri harekâtı karşısında tutunamayan İngilizler taktik değiştirerek kendi kontrollerinde Süleymaniye ve çevresinde yarı otonom bir “Kürt bölgesel yönetimi” oluşturmaya, Binbaşı Noel’in etki alanında olan Şeyh Mahmut’u Birinci Melik unvanı ile tahta geçirmeye çalıştılar. Ancak Şeyh Mahmut, Şefik Özdemir Bey’in kendisine gönderdiği heyet ile görüşerek İngilizlere karşı Süleymaniye’ye ortak bir harekât yapmayı teklif etti. Şeyh Mahmut’un bu siyasetinin arkasında İngilizlerin desteklediği Kral Faysal’a karşı Türk Devleti’nin desteğini alarak hâkimiyet alanında otonom bir bölge oluşturmak yatmaktaydı.
Eylül 1922’de Anadolu’daki mili mücadelenin başarıya ulaşmasını takiben İngilizler, Şefik Özdemir Bey Müfrezesi’ne karşı tazyiklerini arttırdılar. Köysancak’a ağır bombardıman başlatıp, uçaklar vasıtasıyla aşiretlere yönelik propaganda beyannameleri attılar. Ayrıca İran-Irak-Türkiye arasındaki sıfır noktasında konuşlanmış olan Simko İsmail Ağa’nın aşireti, İngiliz güdümlü Nasturi çeteleri ve Kral Faysal’ın emrindeki “şehhabe” adlı paralı askerlerin taarruzları; Şefik Özdemir Bey’in Müfrezesinin -en güçlü olduğu nokta olan Revandiz-Hoşnav hattında- savunmaya çekilmesine neden oldu.
7 Eylül günü Genelkurmay Başkanı Mareşal Fevzi Çakmak’ın Bornova’dan Elcezire Cephe Komutanlığı’na gönderdiği tarihi telgrafta, Musul’un silahla alınması için gerekli hazırlıkların yapılması emredildi. Harekât planına göre; “Elcezire Cephesi bütün gücüyle Dicle’nin iki tarafından, nehir boyunca Musul yönünde taarruz edecek… 
Van, Hakkâri ve Iğdır sınır birliklerinden oluşan dağ bataryalarıyla takviye edilen bir piyade tümeni, bir süvari tugayı ve aşiretlerden oluşan süvarilerle İmadiye, Süleymaniye hattı üzerinden Musul ve Kerkük’e taarruzla görevlendirilmişti.

Lozan Barış Konferansı’nda Musul vilayeti

11 Kasım 1922’de Lozan Barış Konferansı başlatıldı. Konferansta görüşmelerin önemli başlıklarından biri Musul meselesi oldu.  Bu konunun hararetle tartışıldığı günlerde 2 Ocak 1923’te Mustafa Kemal Paşa TBMM’de şunları söylüyordu:
“…Musul vilayetinin hudud-ı millimize dâhil araziden olduğunu biddefaat ilan ettik. Lozan’da elyevm (bugünkü günde) karşımızda ahz-ı mevki etmiş olanlar bunu pekâlâ bilirler. Vatanımızın hudutlarını tayin ettiğimiz zaman büyük fedakârlıklara katlandık. Menafiimize mugayir (menfaatlerimize aykırı) olmakla beraber müsalemet perverane (barıştan yana) hareket ettik. Artık milli arazimizden en ufak bir parçasını bizden koparmaya çalışmak pek haksız bir hareket olur. Buna kat’iyen muvafakat etmeyiz”.  
Mustafa Kemal Paşanın bu açıklamalarının benzerleri milletvekilleri tarafından da ifade edildi. Erzurum Milletvekili Hüseyin Avni Bey, TBMM’de yaptığı heyecanlı bir konuşmada; “Paşa, ordunun başına otur, başka işin yoktur. Başkumandanlık vazifesini ifa et ve hudutlara bayrağımızı rekzet, bayrağını süngünü İngiliz’in gırtlağına daya!”  diyordu.
Türk tarafı Lozan Konferansında Musul ve Kerkük’ün çoğunluğunun Türk olduğunu, Kürtler ve Araplarla beraber Anadolu’nun bir parçası olduğunu savundu. İngilizler, Türklerin petrol zenginliği için Musul’u istediklerini öne çıkartarak konferansa katılan diğer devletleri de kendi taraflarına çektiler. Türk tarafı Musul meselesi de dâhil, kapitülasyonlar, Ermeni meselesi gibi konularda taviz vermedi. Gerilen ortam nedeniyle görüşmeler 4 Şubat 1923’te kesildi.
İngilizler; 1923 Şubat ayında Mareşal John Salmon’ın komutasındaki 8. Hava filosuna takviyeler yapmış, bölgeye Hindistan’dan kara gücü sevk etmiş, hava bombardımanı ve zırhlı birlikleri vasıtasıyla halk üzerinde algı operasyonu yapmış ve aşiretlere para dağıtmıştılar. Yürütülen bu faaliyetler en başından beri Türk tarafında olan Barzani ve Balik aşiretlerinin İngiliz safına geçmelerine neden olmuştu. Tüm bunlarla -zaten iaşe ve mühimmat sıkıntısı çeken- Özdemir Bey Müfrezesi zor durumda bırakılmıştı. 22 Nisan 1923 tarihinde Revandiz’in düşmesi ise Müfrezenin hareket kabiliyetini ortadan kaldırdı. 29 Nisan günü silah ve mühimmatıyla İran’a çekilen müfreze 10 Mayıs’ta Van’a geldi. Arabulucuların devreye girmesiyle Lozan’da görüşmeler 23 Nisan 1923’te yeniden başlatılmıştı. Gösterilen çabalara rağmen bölgede verilen askeri mücadele İngilizlerin lehine gelişmişti. Bu durumdan dolayı Lozan’da Musul Meselesi hakkında yapılan müzakerelerde diplomatik çaresizlikler yaşanmaktaydı.
Lozan’da Musul konusunda bir sonuca ulaşılamamış, Türkiye ile İngiltere yeni bir savaşın eşiğine gelmişti. Mustafa Kemal Paşa ise savaştan uzak durulması düşüncesindeydi. Musul’a yapılacak bir harekâtın ülkeyi sonu belirsiz bir savaşa sürükleyeceğini ifade etmeye başlayan Mustafa Kemal Paşa askeri seçenek yerine konunun konferansta çözülmesinin gerekliliğini öne çıkarmaya başladı. Kesilen Lozan görüşmelerinin tekrar başlamasının ardından Musul’un geleceği sonraya Türkiye ve İngiltere arasında yapılacak görüşmelere bırakıldı.

Musul vilayeti hakkında Milletler Cemiyeti kararı

Lozan konferansından sonra Türkiye-İngiltere ikili görüşmeleri başladı. İngilizler petrol bölgesi olan Musul ve Kerkük civarını Türkiye’ye bırakmayacaklarını açıkça ifade ettiler. Uyuşmazlığı gidermek amacıyla 19 Mayıs 1924’de İstanbul’da yapılan görüşmelerde İngiltere’nin Irak lehine Hakkâri üzerinde de hak iddia etmesi üzerine görüşmelerden sonuç alınamadı.
İngiltere Musul meselesini 6 Ağustos’ta -Türkiye’nin üyesi olmadığı- Milletler Cemiyeti’ne götürdü. Milletler Cemiyeti Musul meselesini 20 Eylül 1924’te görüşmeye başladı. Görüşmelerde Türk tarafı daha önceki görüşlerinde ısrar ederek Musul’da bir halk oylaması yapılmasını istediyse de İngiltere bu talebi de daha önce Lozan’da yaptığı gibi “bölgede yaşayan halkın cahil olduğu ve sınır işlerinden anlamadığı” gibi küstah bir gerekçeyle kabul etmedi.
Türkiye bölge ile ilgili tezlerini (Kürtlerin Türkiye’ye bağlanmak istediğini), Milletler Cemiyeti’nde de savundu. Ancak bu tarihlerde Türkiye’nin doğusunda çıkan Şeyh Sait isyanı ve hemen ardından bölgeye yönelik uygulamalar, Türkiye’nin tezinin zayıflamasına sebep oldu.
Milletler Cemiyeti, bir soruşturma komisyonu kurdu. Komisyon Irak’ta incelemede bulunarak Musul halkının görüşlerine başvuracaktı. Ancak, komisyonun çalışmalarını sürdürdüğü sırada İngilizlerin saldırgan tavırları ve kuzeye doğru yeni toprakları işgal etmesi, kanlı olayların meydana gelmesine neden oldu. Bunun üzerine komisyon Türk-Irak sınırını tanımlayan “Brüksel Hattı” adıyla bir rapor hazırladı. Bu raporu 16 Temmuz I925’te Milletler Cemiyeti Meclisi’ne sundu. Raporda yer alan temel görüşler ana hatlarıyla şöyleydi:
  • Brüksel Hattı’nın coğrafî sınır olarak tespit edilmesi,
  • Musul vilâyetinde çoğunluğun, sayıları 500 bini bulan Kürtlerden meydana geldiği,
  • Kürtlerin Türk ve Arap nüfustan fazla olduğu,
  • 1928 yılında sona erecek olan Irak’taki manda yönetiminin 25 yıl daha uzatılması,
  • Bölgedeki Kürtlere yönetim ve kültürel haklarının verilmesi kaydıyla Musul’un Irak yönetimine bırakılması,
  • Milletler Cemiyeti Meclisi’nin, bölgenin iki ülke arasında taksimine karar vermesi halinde Küçük Zap çizgisinin sınır olarak kabul edilmesi,
  • Milletler Cemiyeti, “Irak’taki manda yönetiminin uzatılmasını ve Kürtlere imtiyazlar tanımak suretiyle bölgenin Irak’a bırakılmasını uygun görmediği takdirde”, Musul’un Türkiye’ye bırakılmasının uygun olacağı,
  • İngiltere’nin Hakkâri üzerindeki iddia ve isteklerinin kabul edilmemesi.
Türkiye’nin bu komisyon raporuna itiraz etmesi üzerine, Konsey, 19 Eylül 1925’te La Haye Adalet Divanı’ndan görüş istedi. Divan’ın verdiği karar, Milletler Cemiyeti Meclisi’nin işini kolaylaştırır nitelikteydi. Milletler Cemiyeti Meclisi, Türkiye’nin karşı çıkmasına rağmen, 8 Aralık 1925’te Divan’ın kararını benimsediğini açıkladı. Hemen arkasından da 16 Aralık 1925’te Soruşturma Komisyonu Raporu’nu kabul ederek, Brüksel Hattı’nın güneyindeki toprakların Irak’a bırakılmasını kabul eden kararını aldı.
Türkiye’nin Milletler Cemiyeti kararına tepkisi büyük oldu. Ancak dönemin iç sorunları, Türkiye’nin henüz yeni savaştan çıkmış olması ve uluslararası alanda yalnız konumda bulunması, daha fazla direnilmesine engel oldu. Türkiye defalarca Musul konusundaki İngiliz oyunlarını kabul etmeyeceğini açıklamasına rağmen sonunda mecbur bırakılarak, Milletler Cemiyeti Meclisi kararına uydu ve 5 Haziran 1926’da yapılan Ankara Antlaşması ile Musul’u Irak’a terk etmeyi kabul etti.

Ankara Antlaşması

Türkiye ile Irak arasındaki sınırı belirleyen ve komşuluk ilişkilerini düzenleyen Ankara Antlaşması, 05 Haziran 1926 tarihinde Türkiye, Irak ve İngiltere arasında imzalandı. Antlaşma, 7 Haziran 1926’daTBMM’de onaylandı. Oylamaya katılan 145 milletvekilinden  142’si kabul, 2’si ret, 1’i çekimser oy verdi (TBMM Zabıt Ceridesi, C, 26, s. 164-195). Antlaşma, 18 Haziran 1926’da yürürlüğe girdi. Böylece bugünkü Türkiye-Irak sınırı çizildi.
Antlaşma; sınır, iyi komşuluk ilişkileri ve genel hükümler adları ile üç bölüm ve toplam 18 maddeden meydana geliyordu:
  • Antlaşmanın 1. ve 2. maddeleri ile Türk-Irak sınırı, “Milletler Cemiyeti’nin 29 Ekim 1924 tarihli Kararı”na (Brüksel Sınır Çizgisi’ne) atıf yapılarak çizildi.
  • Anlaşmanın 5. Maddesinde de bu sınırın herhangi bir şekilde değiştirilmesi eylemine geçilemeyeceği kabul edildi.
  • madde ise bölgedeki petrol gelirinin %10’unun 25 yıl süreyle Türkiye’ye bırakılmasını öngörmüştü. Türkiye daha sonra 500 bin İngiliz lirası karşılığında bu hakkından vazgeçti.
Antlaşma sınırlar konusunda “süresiz”di. İsmail Soysal’ın ifadesiyle  “Başka bir değişle sınır değiştirilmemek üzere çizilmişti.”  Antlaşmanın  sınırların değişmezliğine vurgu yapan  “birinci kesimi” süresizdi, ama  “ikinci kesimi” 18 Temmuz 1936’da sona eriyordu. Türkiye ile Irak, 8 Aralık 1936’daki “nota verişimi” ile antlaşmanın “ikinci kesimini” uzattılar. 1932’de Irak’taki İngiliz mandasının sona ermesiyle Türkiye-Irak arasında 1937  Sadabat Paktı’yla sonuçlanacak iyi ilişkiler kuruldu.
1. Dünya Savaşı’ndan sonra29 Mart 1946’da Irakve Türkiye arasında  Ankara’da bir antlaşma daha yapıldı. O antlaşmanın 1. maddesinde de  “1926 Antlaşması ile belirlenmiş ve çizilmiş sınıra saygı gösterileceği”  belirtildi (İsmail Soysal, Türkiye’nin Siyasal Andlaşmaları,  C.1, s. 312-325).
Türkiye-Irak sınırını değiştirecek herhangi bir girişim,  1926 ve 1946 Ankara Antlaşması’na aykırıdır. Barzani’nin bağımsızlık referandumu,  Ankara Antlaşması’yla belirlenen Türkiye-Irak sınırının  “kesinliğini ve bozulmazlığını değiştirmeyi amaçlayan bir girişimdir.” Yani, Barzani’nin referandumuyla Irak’ın kuzeyinde kurulacak bir Kürt devleti, Ankara Antlaşması’na göre  “değiştirilemez” olan Türkiye-Irak sınırını değiştirecektir,  daha doğrusu  ortadan kaldıracaktır.
Ankara Antlaşması’nın hâlâ yürürlükteki “sınır rejimi”, antlaşmanın 1. maddesinde açıkça ifade edildiği gibi“Milletler Cemiyeti’nin 29 Ekim 1924 günlü oturumunda kararlaştırılmış çizgiye uygun olarak”  belirlenmişti. Türkiye-Irak sınırını belirleyen “Bürüksel Sınır Çizgisi”  anlaşmanın ekinde ayrıntılı olarak yer almıştı. Ankara Antlaşması  üç ülke; İngiltere, Türkiye  ve Irak arasında imzalanmış olsa da, antlaşmadaki Türkiye-Irak sınırını üç ülke değil, o zamanki dünyanın en önemli uluslararası örgütü  Milletler Cemiyeti Komisyonu  belirlemişti. Dolayısıyla Barzani’nin referandumu, her şeyden önce  Ankara Antlaşması’nın Milletler Cemiyeti  kararlarına dayanan uluslararası  “sınır rejimine” aykırıdır.

Musul’a Müdahale hakkı doğar mı?

Öncelikle, Ankara Antlaşması’nda “Irak’ın toprak bütünlüğü bozulursa Türkiye, Musul ve Kerkük’te hak iddia eder” diye bir madde yoktur. Ancak Ankara Antlaşması’nın  “Bozulmaz/değişmez”  Türkiye-Irak sınırı, tarafların onayı olmadan bozulursa, taraflar antlaşmadan doğan hukuki haklarını arayabilirler. Ayrıca  Ankara Antlaşması’nın Türkiye-Irak sınırı,  Milletler Cemiyeti Komisyonu’nun belirlediği “Bürüksel Hattı”na dayalı olduğundan, sınırı bozmaya yönelik teşebbüsler, uluslararası hukukun ihlali anlamına gelecektir. Bu durumda taraflar önce uluslararası hukuku  devreye sokmayı deneyebilirler,  buradan bir sonuç alamadıkları  takdirde  ise  Ankara Antlaşması’nın yürürlükteki “sınır rejimini”  korumak için gerekirse  güç  kullanabilirler. Türkiye sağduyulu, hesaplı ve gerçekçi hareket etmelidir.
Diğer bazı konu uzmanlarına göre ise Misak-ı Milli sınırları içinde kalan Kerkük ve Musul, 1926 yılında yapılan Ankara Antlaşması ile toprak bütünlüğü sağlanması şartıyla terk edilmişti. Irak’ın toprak bütünlüğü esas alınarak yapılan anlaşmaya göre, bugün  bölünmüş yapısı  ve bölgenin  illegal örgütlerin kontrolüne geçmesi Türkiye’nin haklarını gündeme getirmiştir. Buna göre, otorite boşluğundan kaynaklanan kaos ortamı, Türkiye’nin Kerkük ve Musul’a girebilmesi için uluslararası hukukta meşru zemini  hazırlıyor.  Yani  Türkiye eğer isterse, Kerkük ve Musul’daki haklarını uygulamaya koyabilir.
Yine de yapılacak eylem planı öncesi, Uluslararası hukuk iyi bir şekilde incelenmeli ve mevcut konjüktür gerçekçi olarak değerlendirilmelidir.

Kaynaklar

Cengiz EROĞLU, Murat BABUÇÇUOĞLU, Orhan ÖZDİL. 2012. Osmanlı Vilayet Salnamelerinde Musul. ORSAM Kitapları No:5. ORSAM Ortadoğu Kitapları No: 3.  http://www.orsam.org.tr/files/Kitaplar/5tr.pdf
Musul-Kerkük Meselesinin Tarihçesi: http://www.kerkuk-musul.com/tarihce_2.html
Sinan TAVUKÇU. 2015. Osmanlının Eski Eyaleti Musul Nereye? http://www.sde.org.tr/tr/newsdetail/osmanlinin-eski-eyaleti-musul-nereye/4267
Sinan MEYDANLI, 2017. 91 Yıllık Sigorta: ANAKARA ANTLAŞMASI. http://www.sozcu.com.tr/2017/yazarlar/sinan-meydan/91-yillik-sigorta-ankara-antlasmasi-1715685/
Zekeriya TÜRKMEN, “Musul Meselesi: Askeri Yönden Çözüm Arayışları (1922-1925). Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, 2011, 182 sayfa, ISBN: 978-975-16-1646-3”
[[1]] Hıristiyan Batı’ya göre Şark Meselesi Türklerin Anadolu’ya girdiği Malazgirt Savaşı’yla başlar, günümüze kadar gelir ve Türklerin Anadolu’dan tamamen çıkarılmasına kadar devam edecektir.
[[2]] Musul vilayeti, 1912 Osmanlı salnamesine göre Musul, Kerkük ve Süleymaniye sancaklarından oluşmaktaydı.

***

28 Eylül 2018 Cuma

MİLLİ MÜCADELE DÖNEMİNDE DOGU VE GÜNEYDOGU ANADOLU’DA YABANCI DEVLETLERİN FAALİYETLERİ (1918-1922) BÖLÜM 18

MİLLİ MÜCADELE DÖNEMİNDE DOGU VE GÜNEYDOGU ANADOLU’DA YABANCI DEVLETLERİN FAALİYETLERİ (1918-1922)  BÖLÜM 18

   İngilizlerin Musul’u ele geçirmesini kabul edemeyen Türkler ise, bölgede yogun bir sekilde İngiliz aleyhtarı propaganda yürütmeye baslamıslardır. Musul ve çevresinde yasayan Türkler ve Kürtler arasındaki bu propagandalar karsısında İngilizler, karsı taktik uygulama yoluna giderek, bu bölgenin kendi hakimiyetlerinde kalması için, Türklere karsı Kürtler arasında bagımsızlıkçı hareketlerin gelistirilmesi ve yaygınlastırılması yoluna gitmislerdir. Bu amaçla İstanbul’da kurulmuş olan Kürdistan Teali Cemiyeti’nin idarecileri basta olmak üzere, bir çok Kürt ileri gelenini kendileri lehinde kazanmak isteyen İngilizler, 1919 yılında bu konuda yogun bir mesai harcamıslardır. 
İngilizlerin 1919 yılında Kürtler yönelik yürüttügü faaliyetlerinde Yüzbası Edward Charles Noel ön plana çıkmış ve İngilizler açısından ilk dönemlerde büyük bir 
umut kaynagı olmustur. Yüzbası Noel’in 1919 yılı içerisinde Diyarbakır ve İstanbul’daki Kürt ileri gelenleri ile yaptıgı görüsmelerin ardından, 1919 Agustos ve Eylülünde Antep, Adıyaman ve Malatya’yı içeren propaganda gezisi sonucunda, herkes tarafından bilinen Ali Galip Olayı ortaya çıkmış ve bu kisi ile yanında bulunanlar Halep’e kaçmak zorunda kalmıslardır. 

II. Mesrutiyet’in ilanından sonraki dönemde İngilizlerin destegi ile ortaya çıkarılmak istenen Kürtçülük hareketleri ve Kürt Devleti fikrine karsı, Anadolu ve 
İstanbul’da büyük bir tepki ve milli refleks ortaya çıkmıstır. Mustafa Kemal Pasa önderligindeki Milli Mücadele ekibi, Kürtçülük faaliyetleri karsısında etkin önlemler alarak Türk ve Kürtlerin bir ve bütün olduklarını her platformda dile getirmiş ve olusturulmak istenen İngiliz destekli Kürtçülük faaliyetlerinin zararlı sonuçlarına karsı halkı aydınlatmıslardır. 

İngilizler tarafından olusturulmak istenen Kürt Devleti’nin, 1920 yılında imzalanan Sevr Antlasması ile bölünmüş bir halde önlerine geldigini ve gerçeklesmesinin büyük bir hayal oldugunu gören pek çok Kürt ileri geleni, Milli Mücadele saflarına katılarak isgalci güçlere karsı Türkler ile birlikte hareket etmislerdir. Sevr Antlasması ile Musul ve çevresini kendi hakimiyetine alan İngilizler ise, bu antlasmadan sonraki dönemde, Musul üzerinde faaliyet göstermek isteyen Türklere karsı Kürtleri kullanmak stratejisini belirli oranda devam ettirmislerdir. Ancak bu dönem içerisinde Musul ve çevresinde İngilizler aleyhinde büyük çaplı isyanlar ortaya çıkmıstır. Musul ve çevresini mutlaka elinde tutmak düsüncesini tasıyan İngilizler, bu isyanları bastırmak için büyük bir güç harcamak zorunda kalmıslardır. 

İngilizlerin yürüttükleri ayrılıkçı faaliyetlere ragmen, birlikte hareket eden Anadolu insanının verdigi büyük mücadelenin ardından, Anadolu isgalci güçlerden temizlenmistir. Bunun sonrasında Lozan’da yapılan barış antlasması görüsmelerinde, Türk tarafının yogun çabalarına ragmen Musul meselesi çözümlenememistir. Musul’u mutlaka elinde tutmak amacını güden İngilizler, Türklerin bu bölgeyi ele geçirmesinin önüne engel çıkarmak amacı ile yeniden Kürt kartını kullanma yoluna gitmislerdir. Bu amaçla İngilizler, kurulmasından itibaren takip ettikleri Azadi Örgütü’nün liderleri ile gizli temaslar kurmuslar ve bunun sonucunda Kürtler arasında bir isyanın çıkmasını tesvik etmislerdir.

İngilizler ile irtibatı olan Azadi Örgütü’nün çalısmaları sonrasında 1925 yılında ortaya çıkan Seyh Sait İsyanı ile yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin çok zor 
durumda kalması sonrasında Musul meselesi İngilizler lehine sonuçlanmıstır. Musul meselesinin kendi lehlerine çözülmesinin ardından İngilizler, Anadolu içindeki Kürtler ile olan iliskilerini belirli oranda devam ettirmislerdir. 1927 yılında Kürtler ve Ermeniler tarafından olusturulan Hoybun Cemiyeti’nin kurulmasında, Fransızlar ile birlikte İngilizler büyük bir rol oynamıslardır. Hoybun Cemiyeti’nin örgütlenmesini yakından takip eden İngilizler, bu cemiyetin bölünmesinden sonra kurulan cemiyetler üzerinde de etkili olmuslardır. 

1920’li yılların sonlarından itibaren Kürtler ile ilgili öne çıkan dış güç Fransa olmustur. Hatay meselesi nedeniyle Türkiye ile problemler yasayan Fransa, Türklerin zor duruma sokulması amacı ile, hakimiyetleri altında bulunan Suriye’yi eski Kürtçülerin barınmaları ve örgütlenmeleri için elverisli bir hale getirmistir. Bu dönemde Suriye’deki Kürtçü çalısmalar içerisinde Bedirhan ailesine mensup olan Celadet, Kamuran ve Süreyya Bedirhan kardesler özellikle öne çıkmıslar ve Fransızlardan her türlü destegi almıslardır. Bunun yanında Nuri Dersimi de öne çıkan kisiler arasındadır. 

Fransızların desteginde Suriye’de örgütlenen Kürtçülerin çalısmaları sonucunda ortaya çıkan isyanlarda, Suriye merkezli ve Fransız destekli Hoybun Cemiyeti’nin büyük rolü bulunmaktadır. 1937-38 yılları arasında ortaya çıkan Dersim isyanında da Fransa’nın büyük etkisi bulunmaktadır. Bu isyan sırasında, isyancılara para ve silah desteginde bulunan Fransızlar, bu yol ile Türkiye Cumhuriyeti’ni zor durumda bırakarak Hatay üzerindeki Türk iddialarının sona erdirilmesini amaçlamıslardır. 

1939 yılında baslayan II. Dünya Savası sırasında İran’ı işgal eden İngiliz ve Ruslar bu dönemde de Kürtleri kullanma yoluna gitmislerdir. Savaş sonrasında İran’dan çekilmek zorunda kalan Ruslar, çekildikleri yerlerdeki Kürtlere, Urmiye ve çevresindeki bölgede “Mehabad Cumhuriyeti” adı altında bir devlet kurdurmuslardır. Kurulan bu devlet içerisinde Irak Kürtlerinden olan Molla Mustafa Barzani’de görev almıstır. Bu devlet İran tarafından sona erdirilmisse de, daha sonraki dönemdeki Kürtçüler için bir idol olarak algılanmış ve her fırsatta bu devlete atıflar yapılmıstır. 

    II. Dünya Savası’nın sona ermesinden sonraki dönemde ortaya çıkan Soguk Savaş sürecinde Kürtler yeniden gündeme gelmislerdir. 
Bu dönemde Sovyetler Birligi Kürtler üzerinde etkin bir propaganda faaliyetine girismistir. II. Dünya Savası sonrasında yeni yayılma bölgeleri elde etmek isteyen Stanlinci Sovyetler, bu amaçla Kürtler arasındaki örgütlenmelerin kendi lehlerinde ve Marksist-Leninist çerçeve içinde olusmasında etkin bir gayret içine girmislerdir. Özellikle Irak Kürtlerinden olan Molla Mustafa Barzani’ye her türlü destegi veren Sovyetler Birligi, bu kisinin bölgede büyük bir güç sahibi olmasını ve Irak içinde ayrılıkçı Kürtçü faaliyetler yürütmesini desteklemistir. Irak’ın kuzey kesiminde ortaya çıkan Barzani hareketi çevrede bulunan diger ülkelerdeki Kürtleri de etkilemistir. Türkiye, Suriye ve ran’daki Kürtler üzerinde yürütülen Barzani taraftarı Kürtçü çalısmalar sonucunda, II. Dünya Savası sonrasındaki dönemde, bu ülkelerdeki Kürtler tarafından Kürdistan Demokrat Partisi, Komala ve Kawa isimli örgütler teskil edilmistir. 

    II. Dünya Savası sonrasındaki dönemde Kürtler ile ilgili en fazla çalısmalarda bulunan ülkelerden birisi de Fransa’dır. Bedirhan ailesine mensup olan kisiler aracılıgı ile yürütülen bu faaliyetler içerisinde, Fransızlar özellikle Kürt tarihi, dili ve düsüncesi ile yakından ilgilenmislerdir. Bu düsünceler ile 1945 yılında Paris’te bulunan Yasayan Dogu Dilleri Ulusal Okulu’nda bir Kürdoloji Kürsüsü kurulmustur. Bu kürsü bir süre sonra, Sorbon Üniversitesi’ne baglı olmak üzere Dogu Dilleri ve Uygarlıkları Ulusal Enstitüsü bünyesine dahil edilmistir. “Paris Kürt Enstitüsü” olarak adlandırılan bu kürsünün basına Celadet Bedirhan ile Kürtçe Gramer kitabını yazan Roger Lescot getirilmistir. 
Bir süre sonra ise bu kürsünün baskanlıgına Kamuran Bedirhan atanmıstır. Faaliyetlerini günümüzde de sürdüren Paris Kürt Enstitüsü, Kürtçü faaliyetler açısından önemli bir karargah olarak görülmektedir. Paris Kürt Enstitüsü baskanlıgını yürüten Kamuran Bedirhan, bu dönem içerisinde 

İsrail ile Kürtler arasındaki iliskilerin olusturulmasında da özel bir görev almış ve Molla Mustafa Barzani’nin İsrail’e giderek buradaki yetkililer ile görüsmelerini temin etmistir. Aynı dönemde İsrail kendi güvenligini tehdit eden özellikle Irak’ın istikrarsızlastırılması amacı ile Kürt guruplar ile dirsek teması olusturmuş ve gizlice Kürtçülük faaliyetlerini desteklemistir. Fransa’nın Bedirhan ailesi aracılıgı ile yürüttügü Kürt politikasına paralel olarak, 1989 yılında Belçika’nın baskenti Brüksel’de “Bürüksel Kürt Enstitüsü” adı altında bir kuruluş olusturulmustur. Kurulan bu enstitünün baskanlıgına ise, Fransa’dakinin bir benzeri olmak üzere, 1919 yılında Yüzbası Noel ile birlikte Kürtçülük faaliyetlerini yürüten Ekrem Cemilpasazade’nin kızı olan Pervin Cemil getirilmistir. 

Türkiye dısında bu olaylar devam ederken Türkiye içinde de Kürtçü düsünce yavaş yavaş yeniden hız kazanmaya baslamıstır. Özellikle 1950’li yılların sonlarından itibaren yürütülen basın yayın çalısmaları ile Kürtçüler etkinlik kazanmak istemislerdir. 

Bu dönemde Musa Anter, Ziya Serefhanoglu, Sait Elçi ve Faik Bucak’ın da içinde bulundukları bir gurup, Kürtlerin özgürlüklerini kazanmaları ve haklarının verilmesi adı altında örgütlenme yoluna gitmislerdir. Türkiye Cumhuriyeti yetkililerinin aldıgı tedbirlere ragmen bu ekip çalısmalarına devam etmiş ve 1961 Anayasası’nın getirdigi rahat ortam içerisinde bir süre sonra, Barzani hareketi ile irtibatlı olan ve genel sekreterligini Faik Bucak’ın yaptıgı Türkiye Kürdistan Demokrat Partisi’ni kurmuslardır. 

Bu dönem içerisinde Türkiye’deki asırı sol örgütler tarafından Kürt meselesi siyasi amaçlarla kullanılmaya çalısılmış veya bir diger deyisle her iki tarafda birbirini kullanma yoluna gitmislerdir. Asırı sol örgütlerden olan Türkiye İsçi Partisi ileri gelenleri tarafından bu amaçla 1967 yılından sonra Marksist-Leninist içerikli “Dogu Devrimci Kültür Ocakları (DDKO)” adı altında bir teskilat kurulmustur. 12 Mart müdahalesinin ardından kapatılan bu teskilatın ardından 
“Devrimci Demokratik Kültür Dernegi (DDKD)” adı altında yeni bir teskilat olusturulmustur. 

Kürtler arasında bir çok farklı adlar ile kurulan sol örgütlere paralel olarak pek çok Kürtçü de siyaset sahnesinde öne çıkmaya baslamıstır. 1980 öncesi dönemde özellikle CHP içinde yer alan ve bu partinin iktidarı sırasında bakanlık görevinde bulunan Serafettin Elçi’nin etkinligine dikkat çekmek gerekir. Bu süreç içerisinde Kasım 1978 yılında Abdullah Öcalan liderliginde “Kürdistan İsçi Partisi (PKK)” adı ile bir örgüt kurulmustur. Kısa süre içerisinde diger Kürt örgütlerini saf dısı bırakmayı basaran bu örgüt Dogu ve Güneydogu Anadolu’da hızlı bir örgütlenme içine girmistir. Kurulmasının ardından Suriye’nin destegi ile faaliyetlerini arttıran PKK, bu dönem içerisinde Ermeni örgütleri ile de irtibata geçmistir. 1980 öncesi dönemde Türkiye aleyhtarı faaliyetler yürüten ASALA ile PKK arasında 1979 yılında Lübnan’ın Sidon sehrinde yapılan görüsmeler sonrasında, Sevr Antlasması sürecinde yapılması için dış güçlerin büyük gayret gösterdikleri Ermeni ve Kürt birlikteligi fikri yeniden ortaya çıkmıstır. Yapılan bu görüsmeler sırasında Ermeni ve Kürt halklarının Türkiye’ye karsı ortak hareket etmeleri hususunda bir ortak eylem kararı alınmıstır. 

Özellikle Suriye basta olmak üzere diger dış güçlerin verdikleri destekler ile güçlenen PKK, 1984 yılından itibaren Türkiye içinde kanlı eylemlere girismiş ve on binlerce insanın ölümüne neden olmustur. Suriye’nin denetimindeki Bekaa Vadisi’nde konuslanan PKK, burada egittigi örgüt elemanları ile Türkiye’de büyük bir terör havası estirmiş ve birçok terör eylemini gerçeklestirmistir. 1992 yılından itibaren Kuzey Irak bölgesinde güç kazanan bu örgüt, bölgedeki otorite boslugundan da yararlanarak Türkiye aleyhtarı faaliyetlerini gittikçe arttırmıstır. 

1991 yılında Sovyetler Birligi’nin yıkılması dünyanın tek kutuplu bir hale gelmesi sonucunu ortaya çıkarmıstır. Bu dönem içerisinde yeni stratejiler üreten Amerika Birlesik Devletleri, I. Dünya Savası sonrasındaki dönemde ngiltere’nin izledigi politikayı yeniden yürütmeye baslamıstır. Ortadogu bölgesinin sahip oldugu stratejik ve ekonomik degeri gayet iyi bilen ABD, bu bölgeye hakim olmak için yerel isbirlikçiler olarak Kürtleri belirlemistir. 1991 yılındaki Körfez Hareketi’nden sonraki dönemde Kuzey Irak’taki Kürt guruplar ile olan iliskilerini gittikçe arttıran ABD, bundan sonraki dönemde bölgenin istikrarsızlastırılması için büyük bir gayret göstermeye baslamıstır. 

Uluslararası emperyalizmin izledigi genel stratejiye uygun olarak, ele geçirmek istedigi bölgenin önce istikrarsızlastırılması ve ardından da düzeni saglamak amacı ile o bölgenin hakimiyetinin bir süreligine elde edilmesi stratejisine paralel olarak, ABD ilk etapta Saddam Hüseyin aracılıgı ile Ortadogu’nun istikrarsızlastırılmasını temin etmistir. Saddam Hüseyin aracılıgı ile istikrarsız bir hale getirilen bölgenin istikrara kavusması amacı ile II. Körfez Hareketi’ni düzenleyen ABD, Saddam Hüseyin sonrası dönemde Kürtleri kendisi açısından en önemli müttefik olarak görmüstür. ABD açısından yeni müttefik konumunda konuslandırılan Kürtler, bölgede daima hazır kıta olarak kendi emellerine hizmet edecek gurup olarak görülmektedir. Zira, kurulması düsünülen Kürt Devleti, etrafındaki devletler ile daimi bir düsmanlık içerisinde olacak, bu ise, Kürt Devleti’ne ABD’nin yardım ve destegini gerekli kılacaktır. Bunun sonucunda ABD, bölgede her daim hazır ve mevcut bulunabilecek, bu Kürt Devleti ile   Ortadogu ’nun üç büyük halkı olan Türkleri, Arapları ve ranlıları çok kolay tehdit edilebilecektir. 

ABD’nin Irak’ı isgali ile giderek sekil degstiren bölgede, meydana gelen olaylar sonrasında, Türkiye’ye yönelik olarak da Sevr Antlasması’nın yeniden gündeme 
getirilmesi de söz konusudur. Bu dönemde, 1920’li yıllarda uygulanamayan Sevr Antlasması’nın uygulanması için gerek Türkiye içinde, gerekse Türkiye dısında büyük bir faaliyet gündeme getirilmistir. Türkiye aleyhine ortaya çıkan bu faaliyetler ile 

Türkiye köseye sıkıstırılarak, uluslararası emperyalizmin çıkar ve amaçları dogrultusunda hizmet etmeye zorlanabilecegi olası görülmektedir. Bölünme tehlikesi ile karsı karsıya bırakılacak olan Türkiye’nin, kendi basına uygun stratejiler izlemesine olanak vermemek için de, iç karısıklıklar içinde bırakılması, bunun yanında komsuları ile arasının bozuk tutulma angajmanı beklendigi degerlendirilmektedir. Bu yol ile Türkiye ve çevresinin istikrarsızlastırılması temin edilerek ve emperyalizmin amaçları dogrultusunda olayların gelismesi saglanır ise, bölgedeki müttefik Kürtlerin aracılıgı ile ABD Ortadogu’da kalıcı olarak her istedigini gerçeklestirebilme ve bölgeyi sekillendirebilme gücüne sahip olabilecektir. Bu ise büyük bir kaosun ortaya çıkmasına ve son bin yılda Osmanlı idaresi dısında bir türlü huzuru bulamayan Ortadogu’nun yeniden sekillendirilmesi sonucunu doguracaktır. 

EKLER; 

EK 1: Yüzbası/Binbası Noel’in Mardin ve çevresindeki faaliyetleri ile ilgili telgraf. 
(ATASE, İSH, Kutu No: 30, Gömlek No: 14, Belge No: 14-1). 

EK 1 EKLE




















EK 1’in Transkripsiyonu 

Diyarbekir’den: Harbiye Nezâret-i Celîlesi’ne mevrûd sifredir 

1-Mardin’de bulunan İngiliz Binbasısı Macor Novil Haleb’e gidüb bir hafta sonra ‘avdet idecegini söylemisdir. Hayvânlarını ve ma‘iyyetinin kısm-ı a‘zamını Mardin’de bırakacakdır. Yalnız Süleymaniye’den getirdigi Kürdce tercümânı Faik’i beraber götürecekmis. 

2-Mardin esrâfı binbasıya ve ma‘iyyetine yüz virmamisdir. Binbası ma‘iyyeti efkârın İngilizlere mütemâyil olmadıgına kanâ‘at getirmisdir. Süleymaniye’de Seyh Mahmud’un Pesderlilerle Hemavendliler ve sâ`ir ‘asâ`ir üzerinde sâyân-ı ehemmiyet büyük bir nüfûzu olmadıgını i‘tirâf itmisdir. Mardin’de propaganda yapmak istemiş ise de kimse iltifât itmamisdir. 

3-Binbası simdilik hakîkî maksadını gizliyor kâh Diyarbekir’e kâh Mardin’e kâh Haleb’e gitmege karâr viriyor esâsen serserî mizâc bir adam oldıgı anlasılmakdadır sergüzest kovaladıgı zann idilmekdedir propaganda yapabilmek ve maksadlarına nâ`il olabilmek içün Haleb’de Mardin’in Nusaybin’in isgâlini taleb itmesi muhtemel görülmekdedir. Harekât 14604 

Fî 27/28 Nisan sene (13)35 

K (Kolordu) 13 K (Kumandan) Vekili Cevdet 


(ATASE, İSH, Kutu No: 30, Gömlek No: 14, Belge No: 14-1). 





















EK 2: Yüzbası/Binbası Noel’in Midyat’taki faaliyetleri ile ilgili telgrafın ilk sayfası. 
(ATASE, İSH, Kutu No: 85, Gömlek No: 27, Belge No: 27-2). 

EK 2’nin Transkripsiyonu 

Diyarbekir’den Harbiye Nezâret-i Celîlesi’ne mevrûd şifre 

24/5/35 tarih ve 15363 nomerolu sifreye dildir İngiliz binbasısı Macor Novil Midyat ve Mardin mıntıkasında yapdıgı seyâhatde evvelâ siyâsî propagandalar yapmış ve cevâb-ı redd almış dahî ba‘zı ahâlîden husûnet görmüş oldugundan bi’l-ahere dahâ ziyâde muhâlefet görmemek içün ahâlîden zirâ‘at ticâret mikdâr-ı nüfûs tarz-ı ma‘iset ve mu‘âseret hakkında ‘umûmî sû`aller sormaga baslamış ve muvâfık cevâblar almısdır seferberlikden mutazarrır olanları ve ve hükûmetin ahâlîden parasız tekâlîf-i harbiye alub almadıgını da sormuş ise de esrâf cevâben seferberlikden mutazarrır olmıyan millet yokdur biz de çok can gâ`ib itdik hükûmet bizden parasız bir sey almadı bi’l-‘akis hükûmete mâl virenler zengin oldılar esrâfın bu cevâbları mûmâ-ileyhin hayret ve takdîrini mûcib olmusdur tehcîr ve nakîl mes`elesini de Midyat Kâ`immakâmlıgı’ndan sormuş ve cevâben bu mes`ele sâyân-ı te`essüf olmagla beraber sebeb-i aslî Ermeniler olduklarını ve İslâmlar ise ancak müdâfa‘a-i nefs içün mukâbelede bulunduklarını söylemisdir Macor Novil bunu tasdîk itdigi gibi Ermenistan mes`elesinden bahs iderek bunu ortaya çıkaran Rusya’dır Fransızlarla İngilizler bu sıralarda bu mes`ele mevzû‘-ı bahs itmek istemiyorlar bi’z-zât dolasdıgı yerlerde hattâ Van’da bile Ermeniler ekalliyeti teskîl itdiklerini ve vilâyât-ı sitede Ermenilerin mevcûdiyeti bir sofra üzerinde (silik) kabîlinden olduklarını resmen virdigi raporda zikr itdigini beyân ve Ermeniler tasgın Rumlar ise gürüldücü ve fikirsizdir İstanbul’da yapdıkları harekât mûceb-i ta‘accübdür dimisdir Midyat’daki Süryani Kralı’nı da sormuş ve bunlara bir sey yapılmadıgı bi’l-‘akis anlar sû`-i tefehhüm olarak bidâyetde hükûmete karsu silâh atdıkları silâhların kursunları hâlâ burada tavanlarda bulundukları kazâ kâ’immakâmı tarafından beyân idilmiş ve Süryani Kadîm Murahhası da ‘aynı beyânâtda bulunarak mûmâ-ileyh kâni‘ olmusdur mûmâ-ileyh bi’l-münâsebe Almanlardan da bahs iderek Almanya’dan Fransa’ya ilhâk idilecek arâzîde Almanlar ekseriyeti teskîl itdiklerinden ve ilhâk (çizili) bütün cihân taht-ı tehlikede kalacagını velâyetden dolayı Fransızlarla Amerika arasında ihtilâf mevcûd oldugunu Ermeni meselesinden İngilizlerle Fransızlar arasında kavî bir muhâdenet bulunmadıgını beyân itmiş ve hattâ geçenlerde Haleb’de olan bir mes`eleden dolayı İngiliz kumandanı bir Fransız kumandanını tevkîf itdigini ve esbâbı ise Fransızlar Ermenilerin her sözüne büyük bir safif-i kalb ile kapılmakda oldıgını söylemiş oldıgı ma‘rûzdur. Harekât 15392 

(ATASE, İSH, Kutu No: 85, Gömlek No: 27, Belge No: 27-2). 




















EK 3: Yüzbası/Binbası Noel’in Midyat’taki faaliyetleri ile ilgili telgrafın ikinci sayfası. (ATASE, İSH, Kutu No: 85, Gömlek No: 27, Belge No: 27-3). 


EK 3’ün Transkripsiyonu 


25 Mayıs sene (1)335 K (Kolordu) 13 K (Kumandan) Ahmed Cevdet 
(ATASE, İSH, Kutu No: 85, Gömlek No: 27, Belge No: 27-3). 


















EK 4: Yüzbası/Binbası Noel’in Mardin ve Midyat’taki faaliyetleri ile ilgili telgraf. 
(ATASE, İSH, Kutu No: 85, Gömlek No: 27, Belge No: 27-4). 

EK 4’ün Transkripsiyonu 

Diyarbekir’den Harbiye Nezâreti’ne mevrûd sifredir 

(1) Midyat’dan Savur’a gelen ngiliz Binbasısı Macor Novil Savur Kazâsı’nın nâhiye merkesi olan ‘Unye’ye ugramış ve 19/5/35’de Mardin’e ‘avdet eylemisdir 
Omyalça (?) iki gün sonra Dirik’e gidüb oradan Diyarbekir’den sonra Siverek Urfa tarîkiyle (okunamadı) Natli’ye (?) ‘avdet eyleyecegini söylemisdir. 
(2) Mûmâ-ileyhin Midyat Savur ve ‘Unye’de yapmak istedigi propagandalar revâc bulmaması hakkında misâfirperverlik gösterilmekle beraber propagandalar (okunamadı) yüzüne karsı redd eylemiş oldıgı mevsûken istihbâr kılınmısdır. Mûmâ-ileyhin gidecegi mahalde ‘aynı mukâbele görmesi içün kolordu bütün kuvvetiyle çalısmakdadır Midyat ve Savur ‘Unye seyâhatine dâ`ir tafsîlât-ı lâzime alınamamısdır alındıgında ‘arz idilecegi ma‘rûzdur efendim Harekât 15363 

K (Kolordu) 13 K (Kumandan) Vekili Ahmed Cevdet 


13. Kolordu Kumandan Vekili Ahmed Cevdet 24 Mayıs sene (1)335 
      (ATASE, İSH, Kutu No: 85, Gömlek No: 27, Belge No: 27-4). 



EK 5: Anadolu ve Trakya’nın Sevr Antlasması’na göre taksiminin haritası. (Kaynak: Emekli İstihkam Albay Hakan SENKAL’ın özel arşivinden alınmıstır) 


BİBLİYOGRAFYA 

I-ARŞİV BELGELER. 

Genelkurmay Baskanlıgı Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Dairesi Baskanlıgı Arsivi, İstiklal Harbi Katologu (ATASE, İSH) 
Kutu No Gömlek No Belge No 

30          14              14-1 
85          27              27-2 
85          27              27-3 
85          27              27-4 

II-YAYINLANMIŞ ARŞİV BELGELERİ 

Atatürk Özel Arsivinden Seçmeler IV, Genelkurmay Atase Baskanlıgı Yayınları, Ankara, 1996. MESUT, Ahmet; İngiliz Belgelerinde Kürdistan 1918-1958, Doz Yayınları, İstanbul, 1992. 

Musul-Kerkük İle İlgili Arsiv Belgeleri (1525-1919), Basbakanlık Devlet Arsivleri Genel Müdürlügü Osmanlı Arsivi Daire Baskanlıgı Yayınları, Ankara, 1993. 
ŞİMŞİR, Bilal; İngiliz Belgelerinde Atatürk (1919-1938), C.:1, Nisan 1919-Mart 1920, Türk Tarih Kurumu Yayını, Ankara, 1973. 
ULUBELEN, Erol; İngiliz Gizli Belgelerinde Türkiye, Cumhuriyet Kitapları, İstanbul, 2005 

III-TETKİK ESERLERİ 

AEGLETON, William; Mahabat Kürt Cumhuriyeti, Koral Yayınları, İstanbul, 1991. 
AKBIYIK, Yasar; Milli Mücadelede Güney Cephesi, Kültür Bakanlıgı Yayınları, Ankara, 1990. 
AKÇORA, Ergünöz; Van ve Çevresinde Ermeni İsyanları (1896-1916), Türk Dünyası Arastırmaları Vakfı Yayını, İstanbul, 1994. 
AKSİN, Sina; İstanbul Hükümetleri Ve Milli Mücadele, Son Mesrutiyet (19191920), II. Cilt, Cem Yayınları, İstanbul, 1992. 
AKYOL, Mustafa; Kürt Sorununu Yeniden Düsünmek Yanlış Giden Neydi? Bundan Sonra Nereye?, Dogan Kitap, İstanbul, 2006. 
Ali Rıza Seyh Attar; Kürtler Bölgesel ve Bölge Dısı Güçler, Anka Yayınları, İstanbul, 2004. 
ARSLAN, Abdurahman; Samsun’dan Lozan’a Mustafa Kemal Ve Kürtler (19191923), Doz Yayınları, İstanbul, 1991. 
ATATÜRK, Kemal; Nutuk, C.:I, 1919-1920, Milli Egitim Bakanlıgı Yayınları, İstanbul, 1993. 
BAYDUR, Mithat; “Gerard Evelyn Leachman”, Kutsal Topraklarda Casuslar Savası, İrfan Yayımcılık, İstanbul, 1995, s.91-103. 
BED RHAN, Celadet Ali; Kürt Sorunu Üzerine, Avesta Yayınları, İstanbul, 1997. 
BRU NESSEN, Martin Van; Aga,Seyh Ve Devlet, Özge Yayınları, Ankara, Tarihsiz. 
CAN, Mehmet; Ortadogu’da Amerikan Politikası, Bayrak Yayınları, İstanbul, 1993. 
CELİL, Celile; Kürt Aydınlanması, Avesta Yayınları, İstanbul, 2001. 
ÇAY, A.Haluk Her Yönüyle Kürt Dosyası, Turan kültür Vakfı, Ankara, 1996. 
ÇETİN, Mahmut; İsyancı Bedirhan Bey’in Yaramaz Çocukları ve Bir Kardeslik Poetikası Kart-Kurt Sesleri, Biyografi.net, İstanbul, 2005. 
Ekrem Cemil Pasa; Muhtasar Hayatım, Beybun Yayınları, Ankara, 1992. 
Fahir ARMAOGLU; 19. Yüzyıl Siyasi Tarihi (1789-1914), Türk Tarih Kurumu Yayını, Ankara, 1999. 
Fahir ARMAOGLU; 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi (1914-1980), I.Cilt, Türkiye İş Bankası Yayınları, Ankara, 1994. 
FROMK N, David; Barısa Son Veren Barış Modern Ortadogu Nasıl Yaratıldı 1914 1922, Çev.: Mehmet Harmancı, Sabah Kitapları, İstanbul, 1994. 
Genelkurmay Belgelerinde Kürt İsyanları 3, Kaynak Yayınları, İstanbul, 1992. 
GÖLDAS, smail; Kürdistan Teali Cemiyeti, Doz Yayınları, İstanbul, 1991. 
GÜNAY, Selçuk; “II. Abdülhamid Devrinin Son Yıllarında Güneydogu Anadolu İle Kuzey Irak’ta Asiret Mücadeleleri ve Milli Asireti Reisi İbrahim Pasa”, 
        Atatürk Üniversitesi Türkiyat Arastırmaları Enstitüsü Dergisi, S.:2, Erzurum, 1995, s.103-132. 
HAYDAROGLU, lknur Polat; Osmanlı mparatorlugu’nda Yabancı Okullar, Kültür Bakanlıgı Yayınları, Ankara, 1990. 
HELMRE CH, Paul C.; Sevr Entrikaları, Büyük Güçler, Masalar, Gizli Anlasmalar ve Türkiye’nin Taksimi, Çev.: Serif Erol, Sabah Kitapları, İstanbul, 1996. 
HOPKIRK, Peter; İstanbul’un Dogusunda Bitmeyen Oyun, Sabah Kitapları, stanbul, 1995. 
KARABEK R, Kazım; stiklal Harbimizin Esasları, Sinan Matbaası, İstanbul, 19331951. 
K ESER, Hans Lukas; Iskalanmış Barış Dogu Vilayetlerinde Misyonerlik Etnik 
Kimlik ve Devlet 1839-1938), letisim Yayınları, stanbul, 2005. 
KOCABAS, Süleyman; Hindistan Yolu ve Petrol Ugruna Yapılanlar Türkiye ve İngiltere, Vatan Yayınları, İstanbul, 1985 
KURUBAS, Erol; Baslangıçtan 1960’a Degin Kürt Sorununun Uluslararası Boyutu, Ümit Yayıncılık, Ankara, 1997. 
KUTLAY, Naci; ttihat ve Terakki ve Kürtler, Beybun Yayınları, Ankara, 1992. 
KÜÇÜK, Cevdet; Osmanlı Diplomasisinde Ermeni Meselesinin Ortaya Çıkısı 18781897, Türk Dünyası Arastırmaları Vakfı Yayını, İstanbul, 1986. 
LAZAREV, M.S; Emperyalizm ve Kürt Sorunu (1917-1923), Çev.: Mehmet Demir Özge Yayınları, Ankara, Tarihsiz. 
Malmisanij; Diyarbekirli Cemilpasazadeler ve Kürt Milliyetçiligi, Avesta Yayınları, İstanbul, 2004. 
Malmisanij; Kürt Milliyetçiligi ve Dr.Abdullah Cevdet, Jina Nû Yayınları, Uppsala, 1986. 
Malmisanij; Kürt Teavün ve Terakki Cemiyeti ve Gazetesi, Avesta Yayınları, İstanbul, 1999. 
MANSFİELD, Peter; Osmanlı Sonrası Türkiye ve Arap Dünyası, Söylem Yayınları, İstanbul, 2000. 
Mehmet Salih Bedirhan; Defter-i A`malım, Yayına Hazırlayanlar: Mehmet Uzun Rewsen Bedirhan, Belge Yayınları, İstanbul, 1998. 
MELEK, Kemal; İngiliz Belgeleriyle Musul Sorunu, Üçdal Nesriyat, İstanbul, 1983. 
METİN, Halil; Türkiye’nin Siyasi Tarihinde Ermeniler ve Ermeni Olayları, Milli Egitim Bakanlıgı Yayınları, İstanbul, 1997. 
Mevlanzade Rıfat; Türkiye İnkılabının İçyüzü, Pınar Yayınları, İstanbul, 1993. 
NOEL, Edward William Charles; Kürdistan 1919 Binbası Noel’in Günlügü, Avesta Yayınları, Çev.: Bülent Birer, İstanbul, 1999. 
OLSON, Robert; Kürt Milliyetçiliginin Kaynakları ve Seyh Sait İsyanı, Özge Yayınları, Ankara, 1992. 
ÖKE, Mim Kemal; İngiltere’nin Güneydogu Anadolu Siyaseti ve Binbası E. W. C. Noel’in Faaliyetleri (1919), Türk Kültürünü Arastırma Enstitüsü Yayını, Ankara, 1988. 
ÖKE, Mim Kemal; Musul-Kürdistan Sorunu 1918-1926, İz Yayıncılık, İstanbul, 1995. 
ÖKE, Mim Kemal-KOLOGLU, Orhan; Kutsal Topraklarda Casuslar Savası, İrfan Yayımcılık, İstanbul, 1995. 
ÖKE, Mim Kemal; “Ajanların Gizli Tarihi”, Kutsal Topraklarda Casuslar Savası, İrfan Yayımcılık, İstanbul, 1995, s.9-32. 
Refik Hilmi; Anılar, Seyh Mahmud Berzenci Hareketi, Nujen Yayınları, İstanbul, 1995. 
RİŞVANOGLU, Mahmut; DoguAsiretleri ve Emperyalizm, Bogaziçi Yayınları, İstanbul, 1992. 
SAGAY, Resat; XIX. ve XX. Yüzyıllarda Büyük Devletlerin Yayılma Siyasetleri ve Milletlerarası Önemli Meseleler, Türkiye İş Bankası Yayınları, İstanbul, 1972. 
SARIHAN, Zeki; Kurtuluş Savası Günlügü II (Açıklamalı Kronoloji) Erzurum Kongresi’nden TBMM’ye (23 Temmuz 1919-22 Nisan 1920), 
     Türk Tarih Kurumu Yayını, Ankara, 1994. 
SASUN , Garo; Kürt Ulusal Hareketleri ve 15. yy’dan Günümüze Ermeni Kürt İliskileri, Med Yayınları, İstanbul, 1992. 
SEFEROGLU, Sükrü Kaya; Milli Mücadele Yıllarında Kürt “Türk”-Ermeni İliskileri, Türk Dünyası Arastırmaları Vakfı Yayını, İstanbul, 1990. 
SEKBAN, Şükrü Mehmet; Kürt Sorunu, Kamer Yayınları, İstanbul, 1998. 
SONYEL, Salahi R., Türk Kurtuluş Savası Ve Dış Politikası I.Cilt, Türk Tarih Kurumu Yayını, Ankara, 1995. 
SÜSLÜ, Azmi; Ermeniler ve 1915 Tehcir Olayı, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Rektörlügü Yayını, Van, 1990. 
TUNAYA, Tarık Zafer; Türkiye’de Siyasal Partiler, C.:II, Hürriyet Vakfı Yayınları, İstanbul, 1986. 
TURAM, Emir; “Gertrude Bell”, Kutsal Topraklarda Casuslar Savası, İrfan Yayımcılık, İstanbul, 1995, s.105-152. 
Türk İstiklal Harbi Mondros Mütarekesi Ve Tatbikatı-I, Genelkurmay Baskanlıgı Yayınları, Ankara, 1992. 
Türk İstiklal Harbi IV. Cilt Güney Cephesi, Genelkurmay Harp Dairesi Baskanlıgı Yayınları, Ankara, 1966. 
URAL, Selçuk; “Arsiv Belgelerine Göre Binbası Noel’in Faaliyetleri”; Türk Kültürü İncelemeleri Dergisi, Sayı:11, İstanbul-2004, s.53-72. 
UZER, Tahsin; Makedonya Eskıyalık Tarihi ve Son Osmanlı Yönetimi, Türk Tarih Kurumu Yayını, Ankara, 1987. 
VAHAPOGLU, Hidayet; Osmanlı’dan Günümüze Azınlık ve Yabancı Okullar, Milli Egitim Bakanlıgı Yayınları, İstanbul, 1997. 
YALÇIN, Soner; Beyaz Müslümanların Büyük Sırrı-Efendi-2, Dogan Kitapçılık, İstanbul, 2006. 
YILDIZ, Hasan; Fransız Belgeleriyle Sevr-Lozan-Musul Üçgeninde Kürdistan, Koral Yayınları, İst., 1991. 
YILDIZ, Hasan; XX. Yüzyıl Baslarında Kürt Siyasası ve Modernizm, Nujen Yayınları, İstanbul, 1996. 
YULARKIRAN, Cevdet R.; Cevdet Resit Pasa’nın Hatıraları, İstanbul, 1940. 

IV-SANAL YAYINLAR 

“80 yıllık Kürt politikası-3” http://www.yuruyus.com/www/news.php?h_newsid= 442&dergi_sayi_no=16&. 
ALAKOM, Rohat; “Orta Anadolu Kürtlerinin Kürt Milliyetçiligiyle Tanısması (19181920)”, 
http://www.kusca.com/modules.php?name=Content&pa=showpage&pid=16&newlang=danish. 
BAHTİYAR, Gülcan; “Bitlis Kıyamı (1914)”, http://www.mizgin.net/modules.php?name=News&file=article&sid=597. 
BAHTİYAR, Gülcan; “Dersim Direnisi (1907-1909)”, http://www.mizgin.net/modules.php?name=News&file=article&sid=407. 
BAHTİYAR, Gülcan; “Seyh Ubeydullah Nehri Ayaklanması”, http://www.mizgin.net/ 
modules.php?name=News&file=article&sid=19. 
ÇETİNER, Selahattin; “Kürtlerin Siyasi ve deolojik Kürtçülük Faaliyetleri”, 
http://www.mudafaai-hukuk.com.tr/test/TEROR_DOSYASI/ scetiner_2.htm. 
EKİNCİ , Tarık Ziya; “Kemalist Aydınlanma ve Kürtler-II”, http://www.gelawej.org/modules.php?name=News&file=print&sid=1023. 
“Ekrem Cemil Pasa” http://www.esmerdergisi.com/modules.php?name=News&file=article&sid=22. 
HIDIRSAH, Yakup; “Mezopotamya'da Hıristiyan Katliamı ve Kürtler-1”, 
http://f1.parsimony.net/forum789/messages/2953.htm. 
Hüseyin Tahiri; “Kerkük -Tarih tartısmaya son vermelidir”, 
http://www.kerkukkurdistan.com/kerkukek.asp?ser=3&cep=9&nnimre=1064. 
KAYA, Yasar; “Abdurrahim Rahmi Zapsu”, http://www.ozgurpolitika.org/ 2002/11/18/allkos.html. 
K ESER, Hans-Lukas; “Kemalist Türk Milliyetçiligine Karsı Alevi Kürtler, Dersim 
Aleviligi ve Mustafa Kemal'e Karsı I. Kürt Ayaklanması’ndaki Rolü (Koçgiri, 1919-1921)”, http://www.dersim.biz/html/arastirmalar2.html. 
“Koçgiri İstiklal Savası”, http://www.zazaki.org/modules.php?name=Content&pa=printpage& pid=12. 
LAÇİNER, Sedat; “Türkiye-İngiltere İliskileri ve İşbirligi İmkanları”, 
http://www.turkishweekly.net/turkce/makale.php?id=68 
“Seyh Ubeydullah Ayaklanması”, http://www.kakalak.8m.net/kurt.html. 
http://www.bilgin.nu/books/barzani/1.php 
http://german.rizgari.com/modules.php?name=News&file=article&sid=177 
http://www.kurdinternet.com/article.php?sid=2317 
http://www.kurtulus-online.com/www/b-yolunda2/sayfa74-93.html. 
http://www.npr.org/templates/story/story.php?storyId=3860950 
http://www.ozturkler.com/forum/viewtopic.php?p=26145&highlight=&sid=455efc3bfa121c50337b8dcbaa8f6c7e. 
www.turksolu.org/44/ayas44.htm -25k. 

***

MİLLİ MÜCADELE DÖNEMİNDE DOGU VE GÜNEYDOGU ANADOLU’DA YABANCI DEVLETLERİN FAALİYETLERİ (1918-1922) BÖLÜM 17



MİLLİ MÜCADELE DÖNEMİNDE DOGU VE GÜNEYDOGU ANADOLU’DA YABANCI DEVLETLERİN FAALİYETLERİ (1918-1922)  BÖLÜM 17




II- SEVR GÖRÜŞMELERİ SIRASINDA KÜRT MESELESİ VE SEVR ANTLAŞMASI 



    I. Dünya Savası’nın sona ermesinin ardından, savasın galibi olan devletler maglup devletlere kendi sartlarını dayatmak ve bu ülkelerin toprakları üzerinde kendi inisiyatifleri uyarınca düzenlemeler yapmak amacıyla Paris’te barış konferansı düzenlenmesini kararlastırmıslardır. Savasın maglupları arasında bulunan ve en önemli paylasılacak devlet statüsünde bulunan Osmanlı Devleti’ne sunulacak olan barış sartlarının tespiti de Paris’te yapılan görüsmeler sonrasında kararlastırılmıstır. Savasın magluplarına imzalattırılan barış antlasmaları içinde en sona bırakılan antlasma Osmanlı Devleti’ne imzalattırılan Sevr Antlasması’dır. Zira, Osmanlı Devleti’nin topraklarının paylastırılması ve bu topraklar üzerinde olusturulacak hegemonya ile ilgili olarak, I. Dünya Savası’nın galipleri arasında büyük çekismeler ortaya çıkmıstır. 
    Paris’te yapılan barış görüsmeleri sırasında ortaya çıkan sorunlardan birisi de Kürt meselesidir. Osmanlı Devleti’nin ve Türklerin bir daha ayaga kalkmamaları ve kendilerine gelememeleri amacı ile çesitli projeler üreten emperyalist batılı güçler, Osmanlı toprakları içinde yasayan ve Türkler ile iç içe bulunan Kürtleri ne sekilde kullanabilecekleri ve Türkler ile ayrıstırabilecekleri hususunda büyük mesai harcamak zorunda kalmıslardır. I. Dünya Savış sırasında imzalanan Sykes-Picot Antlasması ile Kürtlerin yasadıkları yerlerin önemli bir kısmının Rusya’ya bırakılmasına ragmen, Rus Çarlıgı’nın sona ermesi ile bu topraklar üzerinde ne tür bir olusumun ortaya çıkarılacagı ve bunun emperyalizm açısından ne tür getirileri olacagı hususunda büyük fikir ayrılıkları ortaya çıkmıstır. 

  İngilizlerin Kürtler ile ilgili olarak faaliyetleri I. Dünya Savası bitmeden baslamıstır. Bu amaçla 1918 yılının Temmuz ayında İngiliz yetkililerinden Percy Cox ile Serif Pasa Cenevre’de görüsmelerde bulunmuslardır. Yapılan bu görüsmelerde, Sykes-Picot Antlasması ile Fransa’ya bırakılmış olan Musul ve çevresinde İngiltere himayesi altında özerk bir Kürdistan Devleti’nin olusturulması hususunda fikir birligine varılmıstır481 . Mondros Mütarekesi’nin imzalanmasının ardından, Osmanlı Devleti’nden ayrılmak isteyen bir çok gurup gibi Kürtlerin bazıları arasında da ayrılıkçı fikirler ortaya çıkmış ve barış görüsmelerinin yapılacagı Paris’in kendilerinin bagımsızlık mercii oldugu hususunda hayallere kapılmıslardır. Paris Barış görüsmelerinin baslamasından 
kısa bir süre önce, daha önce ngilizler ile görüsmelerde bulunmuş olan Serif Pasa, kurulması düsünülen Kürt Devleti’nin merkezi olarak düsündügü Musul ve çevresinin Fransızlara bırakılacagını düsünerek, 26 Aralık 1918’de Cenevre’de Fransız yetkilileriyle görüsmüstür. Yapılan bu görüsmede Serif Pasa, Fransız mandası altında özerk bir Kürdistan istedigini bildirmis, fakat Fransızlar Serif Pasa’yı ciddiye almamıslardır482 . 

Paris’teki barış görüsmeleri sırasında Kürtleri Serif Pasa baskanlıgındaki bir heyet temsil etmistir483 . Barış görüsmeleri sırasında zaman zaman İngilizler ile Fransızlar arasında görüsmelerde bulunan ve bunların destegini kazanmaya çalısan Serif Pasa, bu ülkeler tarafından ciddiye alınmamıstır. Paris görüsmeleri ile ilgili olarak Seyh Mahmut Berzenci, Kürtlerin bagımsızlıgı hususunda görüsmelerde bulunması için kendi adamlarından iki kisiyi Paris’e göndermek istemisse de İngilizler bu tesebbüse engel olmuslardır484 . 
    Paris görüsmelerinde Kürtler ile ilgili meselenin görüsülmesi sırasında485 ortaya çıkan en önemli meselelerden birisi Kürtler arasında birlik ve bütünlügün 
bulunmaması ve ortak bir temsilci tespit etmedeki basarısızlıkları olmustur486. Bunun yanında ortaya çıkan bir diger mesele de kurulması düsünülen Kürdistan 
toprakları ile yine kurulması düsünülen Ermeni Devleti’nin topraklarının çakısmasıdır487. Bu mesele ile ilgili olarak, Kürtler ile Ermenilerin isteklerinin bagdastırılabilmesi ve bu iki gurubun ortak bir tavır sergilemeleri hususunda özellikle ngilizler büyük bir gayret sarf etmislerdir. Büyük gayretlerin sonucunda Serif Pasa ile Ermenilerin temsilcisi Bogos Nubar arasında mutabakata varılmış ve bu hususla ilgili mutabakat metni barış görüsmelerindeki devlet yetkililerine sunulmustur488 . 
   Paris’teki barış görüsmeleri sırasında İngilizler ve Fransızlar mümkün mertebe Kürtleri kendi emelleri dogrultusunda kullanmanın yollarını aramıslardır. 
Lazarev’in de ifade ettigi gibi, bu devletlerin amacı Kürtlerin bagımsızlıgı ve isteklerinin yerine getirilmesi degil, Kürtleri kendi çıkarları dogrultusunda ne sekilde ve ne ölçüde kullanabilecekleridir489 . 

Kürtlerin istekleri ve ortak bir tavır sergileyememeleri hususunda sıkıntılar yasayan ngilizler ve diger müttefikleri, 1919 yılının sonlarına dogru Kürt meselesini geniş bir sekilde görüsmeye baslamıslardır. Bu görüsmeler genellikle İngilizler ile Fransızlar arasında gerçeklesmistir. Zira, Kürtlerin yasadıkları bölgeler bu iki devletin çıkar sahası dahilinde bulunmaktaydı490 . Bu görüsmeler sırasında İngilizler, Kürtlerin yasadıkları yerleri mümkün mertebe kendi hakimiyetleri altına almaya gayret göstermiş ve savaş sırasında ve sonrasında elde ettikleri kazanımları Fransızlara karsı saglamlastırmaya çalısmıslardır491 . 

Paris’teki bu görüsmeler sırasında ngilizler Kürtler ile olan iliskilerini mümkün mertebe geniş tutmaya ve Kürtlerin yasadıkları yerlerin kendi hakimiyet sahalarına dahil edilmesine gayret göstermislerdir. 
Ancak Fransızlar bu hususta aksi tavır sergileyerek, kendileri için önem arzeden yerlerin İngiliz hakimiyetine devredilemeyecegini belirtmislerdir. 1920 yılının Subat ayında Londra’da yapılan Londra Konferansı’nda kesin bir sonuç alınamamasının ardından, 18 Nisan 1920 tarihinde toplanan San Remo Konferansı’nda bu hususla ilgili görüsmelere girisilmistir. Yapılan görüsmelerin sonucunda Sevr Antlasması’nda yer alan Kürtler ile ilgili kısımlar kabul edilmistir492 . 

Paris’teki görüsmelerde Kürtlerin isteklerinin yerine getirilmemesi karsısında Serif Pasa 1920 yılının Nisan ayının sonlarında Kürt temsilciliginden istifa etmistir. Serif Pasa’nın bu istifası üzerine, Kürdistan Teali Cemiyeti’nin baskanı olan Seyit Abdülkadir 17 Mayıs 1920 tarihinde Paris’teki barış görüsmeleri heyetine bir telgraf göndererek, Kürtlerin temsil edilmedikleri bu görüsmelerin sonuçları ve kararlarını tanımayacaklarını bildirmistir493 . 

San Remo Konferansı’nda alınan kararların ardından barış görüsmeleri ile ilgili olarak son düzenlemeler yapılarak anlasma metni 11 Mayıs 1920 tarihinde Osmanlı Hükümeti’ne sunulmustur. Yapılan bazı küçük düzeltmelerin ardından antlasmanın son hali 16 Temmuz’da Paris’teki Osmanlı heyetine sunulmustur. 
Sunulan bu anlasmanın metni 22 Temmuz 1920 tarihinde Vahdettin baskanlıgında toplanan Saltanat Surası’nda kabul edilmistir494 . 

Saltan Surası tarafından kabul edilen ve Sevr Antlasması olarak adlandırılan barış antlasması 10 Agustos 1920 tarihinde Paris’te imzalanmıstır. İmzalanan Sevr Antlasması’nın 62, 63 ve 64. maddeleri Kürtler ile ilgilidir. Antlasmanın bu maddelerine göre, Fırat Nehri’nin dogusunda, gelecekte belirlenecek olan Ermenistan hududunun güneyinden ve Türkiye-Irak ve Suriye sınırlarının kuzeyinde yasayan Kürt çogunlugun bulundugu bölgenin mahalli istiklali için, anlasmanın yürürlüge konulmasından sonraki altı ay içerisinde İngiliz, Fransız ve İtalyan hükümetlerinin atayacagı üç üyeden olusan ve İstanbul’da toplanacak olan bir komisyon tarafından bir plan tasarısı hazırlanacaktır. Bu amaçla, kurulacak olan komisyonun üyeleri adı geçen bölgede incelemelerde bulunacak ve gerekli durumlarda sınır düzenlemeleri yapabilecektir. Bunun yanında adı geçen sınırlar dahilinde yasayan Süryani ve Keldaniler basta olmak üzere bölgede yasayan etnik ve dini azınlıkların haklarının korunması için gereken güvenceler temin edilecektir (62. Madde). 

Osmanlı Hükümeti, 62. Madde ile kurulacak olan komisyon veya komisyonların kendisine bildirecegi kararları üç ay içerisinde tatbik etmek zorundadır (63. Madde). 

Antlasmanın yürürlüge konulmasından bir yıl sonra, 62. maddede belirtilen bölgelerde yasayan Kürtlerin nüfusunun çogunlugu bagımsız olmak istegi ile Cemiyet-i Akvam Meclisi’ne basvurur ve bu meclis tarafından bunların bagımsız olmalarına neticede karar verilirse Osmanlı Devleti bu karara uyarak bölge üzerindeki bütün haklarından ve sıfatlarından vazgeçecegini simdiden kabul eder. Bu vazgeçmenin ayrıntılı hükümleri Müttefik Devletler ile Osmanlı Devleti arasında yapılacak olan ayrı bir sözlesmede belirlenecektir. Bu vazgeçmenin gerçeklesmesinden sonraki dönemde, adı geçen bölgelerin dısında kalan Musul vilayeti dahilinde yasayan Kürtler, bagımsız olacak olan bu Kürt Devleti’ne kendi istekleri ile katılma isteginde bulundukları takdirde müttefik güçlerin hükümetleri tarafından herhangi bir itirazda bulunulmayacaktır (64. Madde)495 . 

Sevr Antlasması içerisinde yer alan bu maddelerdeki ifadelerin muglaklıgı nedeniyle birçok Kürt ileri geleni bu antlasma ile Kürtlere herhangi bir hak 
verilmedigini iddia etmislerdir. Ancak bu maddeleri antlasma metnine koyduran 

İngilizler, yürütmeye çalıstıkları ayrılıkçı propagandalar ile ulasamadıkları emellerine, bir nebze de ulastıklarını düsünmüslerdir496 . Bunun yanında İngilizler, bu antlasmada Kürtler ile ilgili maddeler aracılıgı ile Kürtleri belirli oranda kendi tarafına çektiklerini düsünmüslerdir. Zira bu maddelerin uygulanabilmesi için özellikle Kürtlerin onayının alınması gerekmekte, bu ise Kürtlerin kendileri ile yapacakları isbirligine paralel olacaktır. Bu düsüncelerde olan İngilizler, antlasmanın sartlarını ihlal etmek isteyen Türklere karsı Kürtleri demoklesin kılıcı gibi tepelerinde tutarak, İngiliz çıkarları aleyhine Türklerin faaliyetlere girismelerine engel olmak istemistir497 . 
İngilizlerin bu politikalarına ragmen, Kürtlerin çogunlugu arasındaki düsünceler bunun tersi istikametindedir. Kürtlerin kendi kaderlerini belirleyecegi maddeleri 
içermesine ragmen, Kürtler arasında birlik ve bütünlügün bulunmaması nedeniyle birçok Kürt ileri geleni Sevr Antlasması’nı hayal kırıklıgı ile karsılayarak498 Bu antlasma ile Kürtlere verilen hakların gerçeklesmesinin hayali oldugunu görmüş ve antlasmada belirtildigi gibi kendi kaderlerini belirleme yoluna giderek, Türkler ile birlikte hareket edip emperyalist isgalci güçlere karsı ortak mücadele içine girmislerdir499 . 

    Sevr Antlasması sonrasındaki dönemde, Kürtlerin çok daha büyük bir katılımla Türkler ile birlikte hareket etmeye baslamaları İngilizler açısından endiselere neden 
olmustur. Kendi hâkimiyetleri altında bulunan Musul ve çevresindeki Kürtler arasında büyük karısıklıklar ortaya çıkmış ve durum oldukça nazik bir hal almıstı. Sevr sonrasındaki dönemde ortaya çıkan bu tablo karsısında İngilizler Musul ve çevresindeki Kürtleri yatıstırmaya gayret göstermiş ve burada yasayan Kürtleri, gelecekte tabi olacakları Araplara karsı kıskırtarak onlara karsı kullanmaya baslamıslardır500 . 


III- SEVR SONRASI DÖNEMDE İNGİLİZLERİN KÜRTLER HAKKINDAKİ ÇALIŞMALARI 


     10 Agustos 1920 tarihinde imzalanan Sevr Antlasması ile İngiltere basta olmak üzere savasın galibi olan ülkeler, Osmanlı Devleti’nin tarih sahnesinden silinmesi ve bir daha Türk milletinin ayaga kalkamaması için her türlü düzenlemeyi yaptıklarına inanmıslardır. Bu antlasmanın Osmanlı Devleti’ne imzalatılması ile artık istediklerinin gerçeklesmesinin önünde tek engel olarak Anadolu’da Mustafa Kemal Pasa önderliginde yürütülen Milli Mücadele’yi görmeye baslayan, İngiltere basta olmak üzere I. Dünya Savası’nın galip devletleri, Türklerin kesin olarak ezilmeleri ve bir daha kendilerine karsı çıkacak güçten yoksun bırakılmaları hususunda son bir hamlenin yapılması gerektigini düsünmeye baslamıslardır 501 . 

Sevr Antlasması’nın imzalandıgı dönem içerisinde, Musul ve çevresinde büyük zorluklar ile karsılasan ve bölgedeki halk arasındaki İngiliz aleyhtarı tavırların gittikçe artması karsısında, İngilizler bir aralık bu bölgeyi terk ederek daha güneydeki güvenli bölgelere çekilmeyi dahi düsünmeye baslamıslardır. Ancak bu düsünceye, Irak bölgesinin genel idarecisi konumundaki Sivil Komiser Sir Arnold Wilson sert bir biçimde karsı durarak, bu bölgenin Irak ve ran’daki ngiliz çıkarları açısından hayati bir öneme sahip oldugunu öne sürmüş ve bu düsünceye sert bir biçimde karsı çıkmıstır502 . 

İngilizlerin ilk dönemlerde kurulacagını iddia ettikleri, birlesik ve büyük Kürdistan Devleti’nin, imzalanan Sevr Antlasması ile gerçeklesemeyeceginin apaçık 
ortaya çıkması, İngilizlerin bu dönemdeki en önemli çeliskilerinden biri olarak gün yüzüne çıkmıstır503. Yürüttügü faaliyetler ile 1919 yılına damgasını vurmuş 
olan ve 21 Aralık 1919 tarihinde Binbası rütbesine atanan Edward Charles Noel’in504, Malatya’da meydana gelen Ali Galip olayından sonraki dönemde her platformda yerine getirilmesini istedigi Kürdistan’ın bölünmemesi ve olusturulacak Kürdistan ile Irak Devleti arasındaki sınırın mümkün mertebe Arap ve Kürtlerin etnik yapılarına göre düzenlenmesi istegi505, Sevr Antlasması ile imkan dısına çıkmıstır. Binbası Noel’in bu istegine ragmen, İngilizler kendileri açısından önemli gördükleri Musul’u elde ettikten sonra, Kürtlerin bir devletlerinin olup olmaması hususunda fazla mesai harcamanın gereksiz oldugunu düsünmeye baslamıslardır506 . Ancak Sevr Antlasması’nın imzalanmasından sonraki dönemde Türklerin yılmayarak, azimli bir sekilde isgalci güçlere karsı mücadelelerine devam etmeleri ve basarılar kazanmaları karsısında, İngilizler belirli oranda yeniden Kürt meselesi üzerinde kafa yormaya baslamıslardır507 . 

İngilizler açısından Kürdistan’ın olusturulması için Türklere karsı askerî bir hareket düzenlenmesi hususu dahi gündeme gelmis, ancak İngiliz 
Genelkurmayı’nın bu hususta herhangi bir askerî harekete girismekten çekinmesi ve risk almak istememesi nedeniyle bu düsünce uygulanamamıstır508 . 
İngilizlerin kararsız ve çeliskilerle dolu bu politikası devam ederken, 1920 yılının sonlarına dogru Musul ve çevresinde İngilizlere karsı büyük çaplı mücadeleler ortaya çıkmaya baslamıstır. Bunun yanında Irak’ın Arap bölgelerinde de İngiliz aleyhtarı tavırlar günden güne artmaya ve silahlı çatısmalar meydana gelmeye baslamıstır509 . Araplar ile ilgili olarak ngilizler 1920 yılının sonlarına dogru etkin adımlar atarak, büyük oranda kontrolü ele geçirmiş ve askeri yönetim kaldırılarak İngiliz subaylarının danısmanlıgı altında bir Arap Konseyi kurulmustur510 . Araplar arasındaki İngiliz aleyhtarı tavırlar belirli oranda çözüme kavusmusken, İngilizler açısından Kürtler daha tehlikeli bir sekilde ngiliz aleyhtarı bir konuma gelmislerdir. Bu dönemde ngilizlerin Türkler aleyhine yürüttügü olumsuz tavırlara karsı, Türkler ngilizleri zor duruma sokmak amacı ile Seyh Mahmut Berzenci’nin kardesi Seyh Kadir’i desteklemislerdir. Türklerden aldıgı destek sonucunda Seyh Kadir, İngilizlere karsı mücadeleye giriserek, İmadiye ve Köysancak’a kadar olan bölgeleri ele geçirmistir511 . 

Türk destegi sonucunda ortaya çıkan bu baskaldırı İngilizler açısından büyük bir korkuya neden olmustur. Musul ve çevresindeki ahali arasında İngiliz aleyhtarı 
tavırların artıp, Türk taraftarlıgının revaç kazanması üzerine Lord Curzon, “Bizim için en büyük tehlike Kemalistlerle Mezopotamya asırılarının biraraya gelmesidir” demek sureti ile ortaya çıkan bu durumun kendileri açısından ne derece önemli oldugunu ifade etmistir512 . 

Ortaya çıkan bu durum üzerine İngilizler Kürtleri kendi taraflarında tutmak amacı ile, meydana gelen bu hareketlerin gelecekte olusturulacak olan Kürdistan için iyi sonuçlar dogurmayacagını İstanbul’da bulunan Kürt ileri gelenlerine ifade etmislerdir. Seyit Abdülkadir ve diger Kürt ileri gelenleri ile yapılan görüsmeler sonrasında, bazı Kürt önde gelenlerinin Musul ve çevresine giderek İngilizler lehine faaliyette bulunmasına karar verilmistir. Bunun sonucunda Hamdi Baban ve Mustafa Pasa Yelmuki’nin513 Musul bölgesine gitmesine karar verilmistir514 . 
Olusturmaya çalıstıkları sistemin, meydana gelen baskaldırılar nedeniyle çökme tehlikesi ile karsı karsıya kaldıgını gören İngilizler, mevcut durumun ne sekilde bir çözüme kavusturulabilecegi hususunda kafa yormaya baslamıslardır. Yapılan bir dizi görüsmenin ardından 1921 yılının Mart ayında Kahire’de bir toplantı düzenlemesine karar verilmistir. 12 Mart 1921 tarihinde Winston Churchill’in baskanlıgında Kahire’de yapılan ve “Kahire Konferansı” olarak adlandırılan toplantıya Irak, Filistin, Ürdün, Mısır’daki İngiliz yönetimlerinin baskanları, İngiltere’nin Yakındogu’daki askeri güçlerinin üst düzey yetkilileri ile Lawrence, Binbası Noel, Binbası Hubert Young ve Gertrud Bell gibi bölgedeki Britanya istihbarat servisinin önde gelenleri katılmıslardır515 . 

Yapılan bu toplantı sırasında Kürtlerin birlesik bir devlet haline getirilmeleri ve bagımsızlıgı yeniden gündeme gelmistir. Toplantı sırasında Binbası Young, İngiliz denetimi altında bir Kürt Devleti’nin gecikmeden kurulması gerektigini ifade etmistir516 . Bu düsünceleri Binbası Noel de desteklemiş ve Kürtlerin kendi hükümetlerinin olması durumunda dısarıdan gelecek Türk propagandalarına kulak asmayacakları ve İngilizlerin yanında yer alacagını ifade etmistir. Yapılan tartısmaların ardından, toplantının sonucunda Kütlerin Irak’tan ayrı bir hükümet düzenlemesi içine alınması hususunda karara varılmıstır517 . 

İngilizler, Kahire Konferansı’nda aldıkları kararları uygulanma fırsatı bulamadan, Kürtler arasındaki İngiliz aleyhtarı tavırlar ve karısıklıklar ile karsılasmıslardır. 1921 yılının ortalarında Mustafa Kemal Pasa’nın talimatları ile Musul ve çevresindeki Kürtler arasında yogun bir Türk propagandası ortaya çıkmıstır. Mustafa Kemal taraftarı bazı subaylar Revanduz bölgesine gelerek İngilizler aleyhine propagandalar yapmış ve bölge halkına silah gönderilecegi hususunda teminatlar vermislerdir518 . Yapılan Türk propagandası etkilerini göstermiş ve Temmuz ayında Kürtler arasında büyük bir isyan hareketi ortaya çıkmıstır519 . Bunun üzerine İngiliz hava kuvvetlerine mensup uçaklar Rania ve Revanduz’da bulunan Türk subaylarının bulundugu yerleri bombalamıslardır. Bunun sonucunda Türk subayları belirli bir sekilde geri çekilmek zorunda kalmış ve İngilizler Köysancak’ı ele geçirmislerdir520 . 

İngilizlerin yürüttükleri mücadeleler ragmen, Kürtler arasında İngiliz aleyhtarı tavırlar gittikçe artmaya devam etmistir. Kürtler arasında ortaya çıkan bu durum elbette ki Mustafa Kemal Pasa’nın direktifleri ile yürütülen Türk propagandasının sonucunda ortaya çıkmıstır. Kürtler arasındaki İngiliz aleyhtarı tavırların gittikçe artmaya 
basladıgı 1922 yılının baharında Albay Sefik (Özdemir) komutasındaki Türk kuvvetleri İngiliz kontrolünde bulunan Revanduz’a girmiş ve bölgede yasayan 
Kürtler ile birlikte hareket etmeye baslamıslardır. Albay Sefik Bey’in İngilizlere karsı birçok basarı kazanması, bölgede bulunan asiretleri oldukça sevindirmiş 
ve İngiliz aleyhtarı gösterilerin yapılmasına neden olmustur. Ancak İngilizler hava kuvvetlerinin destegi ile Türklere karsı yeniden taarruza geçmiş ve Türkler 
geri çekilmek zorunda kalmıslardır.521 . 

Durumun bu hale gelmesi üzerine İngilizler, Hindistan’a sürgüne gönderdikleri Seyh Mahmut Berzenci’yi geri getirmeye karar vermislerdir. 12 Eylül 1922 tarihinde Irak’a geri dönen Seyh Mahmut Süleymaniye’ye gelerek kendi liderliginde büyük bir devlet kurdugunu ilan etmistir. 10 Ekim 1922 tarihinde 7 bakandan olusan bir hükümet teskil eden Seyh Mahmut, kısa bir süre sonra İngilizlerin aleyhinde faaliyetlerde bulunmaya baslamıstır522 . 

Mustafa Kemal Pasa ile de irtibata geçen Seyh Mahmut’un bu davranısları üzerine İngilizler ona karsı harekete geçmislerdir. İngiliz askeri kuvvetlerinin saldırısına dayanamayan Seyh Mahmut İran’a kaçmak zorunda kalmıstır523 . İran’da bulundugu süre içinde de mücadelesine devam eden Seyh Mahmut, Türklerden ve Sovyetler Birligi’nden yardım isteginde bulunmustur524 . 

Musul ve çevresinde bu olayların oldugu dönemde Anadolu’daki Milli Mücadele basarıya ulasmış ve Yunanlıların bozguna ugratılmasının ardından imzalanan Mudanya 
Ateskes Antlasması’nın ardından yeni bir barış antlasmasının yapılması için taraflar arasında Lozan’da görüsmelere baslanmıstır. Lozan’daki görüsmeler sırasında ortaya çıkan en önemli husus Musul meselesidir. Musul’u her ne sekilde olursa olsun Türklere vermek istemeyen İngilizlere karsı, Türk tarafının temsilcisi olan İsmet Pasa“Musul’suz Ankara’ya dönmeyecegini” İngiliz temsilcisi Lord Curzon’a kesin bir sekilde ifade etmistir525 . 

Bunun karsısında İngilizler, 24 Aralık 1922 tarihinde bir İngiliz-Irak karma deklarasyonunu Cemiyet-i Akvam’a göndererek, Musul ve çevresinde bulunan 
Kürtlerin İngiliz hakimiyetinde özerk bir yönetim altına alınmasını talep etmislerdir. Yapılan bu talep ile Kürtleri kendi tarafına çekmek isteyen İngilizler, bu dönemde her türlü taktigi uygulama yoluna gitmislerdir526 . 

Türk tarafının gösterdigi bütün çabalara ragmen Musul meselesi Lozan’da çözüme kavusturulamamıstır. İngilizler Lozan sonrası dönemde, Türklerin Musul’a karsı herhangi bir harekete girismemeleri için mümkün mertebe gayret göstermislerdir. Bu amaçla Türkiye içerisinde karısıklıkların çıkarılmasını tesvik ederek, Türklerin iç karısıklıklar ile ugrasmalarını arzulamıslardır. Bu düsünce ile hareket eden İngilizler, Musul’u Türklere geri vermemek için 1924 yılında Hakkari çevresinde yasayan Nasturileri Türklere karsı kıskırtmıslardır. İngiliz kıskırtmaları sonucunda yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti’ne karsı isyan eden Nasturilerin bu tavırları üzerine, 12-28 Eylül 1924 tarihinde askerî harekat düzenlenmistir. Düzenlenen bu askerî harekat sonucunda, Nasturilerin isyanı bastırılmış ve Nasturiler İngiliz hakimiyetindeki Irak’a kaçmak zorunda kalmıslardır527 . 

I. Dünya Savası’nın sona ermesinden sonraki dönemde Osmanlı Devleti’nin tarih sahnesinden silinmesi ve Türk milletinin bir daha ayaga kalkamayacak sekilde 
zayıflatılması için büyük bir gayret sarf eden İngilizler, Osmanlı Devleti’ne imzalattırdıkları Sevr Antlasması ile bu yöndeki gayretlerinin basarı ile sonuçlandıgını düsünmüslerdir. Ancak Anadolu’da Mustafa Kemal Pasa liderliginde ortaya çıkan Milli Mücadele karsısında basarısızlıgaugramıslardır. 
İngilizlerin bu dönemdeki en önemli amacı stratejik ve ekonomik degeri olan Musul ve çevresinin Türk hakimiyeti altına girmemesidir. Bu amaçla her türlü 
entrikalara basvuran İngiliz siyaseti, Lozan Antlasması ile çözülmesini daha sonraki döneme ertelettikleri Musul meselesinin kendi istedikleri yönde çözümlenebilmesi amacı ile Kürtleri Türkiye Cumhuriyeti’ne karsı kullanma yoluna gitmisler ve 1925 yılında ortaya çıkan Seyh Sait İsyanı ile yeni kurulmuş olan bu devletin güç bir durumla karsı karsıya kalmasına neden olmuslardır. Bu durumdan istifade eden İngilizlerin siyasi faaliyetleri sonucunda, 5 Aralık 1926’da Ankara’da imzalanan antlasma ile Musul meselesi İngilizlerin istekleri dogrultusunda sonuçlandırılmıstır. İmzalanan bu antlasma ile Musul ve çevresi İngiliz hakimiyeti altında kalmış ve İngilizler yıllar boyunca elde etmek istedikleri hedeflerine ulasmıslardır528 . 

SONUÇ 

Tarihi dönem içerisinde yüzlerce yıl boyunca birlikte yasamış olan Türkler ve Kürtler, bu süreç içerisinde birbirleri ile kenetlenerek bir ve bütün haline gelmislerdir. 
Ancak 19. yüzyılın baslarından itibaren, bu birliktelik zedelenerek, ortaya çıkan ufak çaplı mahalli isyanların etkisi ile de Kürtler arasında huzursuzluklar görülmeye baslandı. İlk dönemlerde Kürtler arasında meydana gelen bu huzursuzlukların nedeni, etnik içerikli olmayıp, bulundukları bölgelerdeki güç mücadelesi nedeniyle ortaya çıkan sartlardan kaynaklanmaktaydı. 

19. yüzyıl içerisinde Kürtler arasında ortaya çıkan ve etnik milliyetçi amaçlı olmayan iki isyan, daha sonraki dönemlerdeki Kürtçüler arasında, büyük bir söhrete kavusmustur. Bunlardan birincisi Bedirhan Bey İsyanı’dır. Bulundugu bölgedeki mahalli gücünü arttırmaya çalısan ve Kürtlük amacı ile degil, sahsi otoritesini yaygınlastırmak için Osmanlı Devleti’ne baş kaldıran Bedirhan Bey, alınan tedbirler sonucunda yakalanmış ve neden oldugu isyan hareketi bastırılmıstır. Ancak, 20. yüzyıl boyunca Bedirhan Bey’in soyundan gelen kisiler Kürtçülük düsüncesinin önde gelen sahsiyetleri durumuna gelmisler ve özellikle dış güçlerin Kürtler üzerinde uygulamak istedikleri politikalarının pratik sahaya tasınmasında en önemli araç halini almıslardır. 

Kürtler arasında 19. yüzyılda ortaya çıkan ve etkisini günümüz Kürtçüleri arasında da gösteren bir diger isyan Seyh Ubeydullah Nehri Ayaklanması’dır. 
Bu ayaklanma, genel olarak mahalli güç kazanma ve ran karsıtı düsünceler ile ortaya çıkmış olmasına ragmen, isyanın olusumu ve fiiliyata geçmesi sırasında İngilizler ve Rusların gizil faaliyetleri nedeniyle uluslararası bir durum almıstır. Ortaya çıkan bu isyan sonrasında Osmanlı Devleti’nin aldıgı tedbirler sonucunda Seyh Ubeydullah teslim olmuş ve Mekke’ye sürgüne gönderilmistir. Mekke’de ölen bu kisinin ogullarından olan Seyit Abdülkadir ise daha sonraki yıllarda kurulacak olan Kürt örgütlerinde liderlik konumunda olmuş ve 1925 yılında Diyarbakır’da idam edilmistir. 

    Uluslararası gelismeler içerisinde ortaya çıkan milliyetçilik akımlarına paralel olarak, Kürtler arasında da bu akım 19. yüzyılın sonlarına dogru ortaya çıkmaya 
baslamıstır. Kürtler arasında milliyetçilik hareketlerinin ortaya çıkmasında dış güçlerin çok önemli etkileri olmustur. 18, yüzyıldan baslayarak dünyada stratejik degeri yüksek olan bazı bölgeler üzerinde hakimiyet kurma pesinde olan ve bu hususta gözlerini Osmanlı Devleti’nin sahip oldugu topraklara diken ngiltere ve Rusya basta olmak üzere bazı Avrupa ülkeleri, bu devletin toprakları üzerindeki emellerini gerçeklestirmek için etnik ve dinî farklılıklara dayalı olarak ayrılıkçı hareketlerinin olusmasını tesvik etmislerdir. İlk etapta, Osmanlı Devleti üzerinde yasayan Hıristiyanlara yönelik yürütülen himayeci ve öne çıkarmacı ayrılıkçılık faaliyetleri sonrasında, Türkler dısında kalan gurupların farklılıklarının öne çıkarılması ve bagımsızlık hareketleri içerisine çekilmeleri emperyalist Avrupalı güçlerin ön önemli hedefi olmustur. 

Özellikle Araplar arasında yürütülen Osmanlı-Türk aleyhtarı propagandalarda İngilizler öne çıkmıslardır. İlk dönemlerde Osmanlı Devleti’nin Rusya’ya karsı 
korunması politikasını güden İngilizler, 19. yüzyılın sonlarından itibaren politika degisikligi içine girmiş ve Osmanlı Devleti’nin tarih sahnesinden silinerek, kendileri için çok önemli bir konum arz eden Hindistan’a giden yol üzerinde bulunan bölgelerin hakimiyetini ele geçirme yönünde strateji izlemeye baslamıslardır. İzlenen bu strateji içerisinde Ortadogu özel bir konumda olmustur. Ortadogu içerisinde yer alan Süveyş Kanalı ile Basra Körfezi’nin mutlaka kendi hakimiyetleri altında olmasını isteyen İngilizler, bu amaç dogrultusunda özel gayretlere girismiş ve ajanları aracılıgıyla bu bölgelerde yasayan halk arasında kendi propagandalarını yıllarca sürdürmüslerdir. İngilizler, Basra Körfezi ve çevresine hakim olmak düsüncesi çerçevesinde, buraya gelebilecek tehditleri de bertaraf etmek hedefindi idiler. Bu dönem içerisinde, 
adı geçen bölgeye gelebilecek en önemli tehdidi Ruslar olusturmaktaydı. Rusların tarihî ve siyasî ideallerinden olan sıcak denizlere inme düsünceleri kapsamında Basra Körfezi’nin özel bir yeri oldugunu çok iyi bilen İngilizler, bu düsüncenin gerçeklesmemesi için Rusların hakimiyet alanı ile Basra Körfezi arasındaki bölgenin ya kendi hakimiyetleri altında olmasını, ya da kendilerine taraf olan bir devlet/devletçik idaresinde olmasını temenni etmislerdir. 

   Belirttigimiz bu düsünceler içerisinde olan İngilizler, bu amaçla Basra Körfezi’nin kuzeyinde yer alan; Musul, Van, Erzurum bölgelerini kapsayacak alanın, bir siyasi idarenin altına sokulması ve bu siyasi idarenin Rusların etkisine girmeyecek bir sekilde olusturulmasının kendileri için büyük bir önem arz ettigini fark etmislerdir. 

Bu düsünceler içerisinde olan İngilizler, Fransızlarla I. Dünya Savası sırasında imzaladıkları Sykes-Picot Antlasması ile Basra Körfezi çevresini kendileri için 
ayırırken, bu dönemde henüz varlıgını sürdüren Rus Çarlıgı ile adı geçen bölge arasında kalan Musul ve çevresinin Fransız idaresine bırakılması ve kendileri ile 
Ruslar arasında bir tampon bölge olusmasının saglanmasını hedeflemislerdir. 

Hindistan’ın güvenligi hususunda yogun bir enerji ve zaman harcayan İngilizler, bu konudaki faaliyetlerini büyük bir dikkatle sürdürürken, Osmanlı topraklarında ise, Kürtler arasında, özellikle de okur yazar kesim içinde ayrılıkçı düsünceler yer etmeye baslamıstır. Bu düsüncelerin ortaya çıkmaya basladıgı II. Mesrutiyet’in ilan edilmesinden sonraki süreçte, Kürtlerin ayrı bir millet olarak tarih sahnesi içinde yer alması gerektigini düsünen bazı Kürtler, bu düsünceleri dogrultusunda yogun bir faaliyet içine girmislerdi. Bedirhan ailesine mensup bazı kisilerin öne çıktıgı bu dönemde, özellikle Dogu Anadolu’daki Ermenileri kullanma stratejisini benimsemiş olan Rusların, bir yandan da Kürtler üzerinde faaliyet yürütmesi gündeme gelmistir. Dogu Anadolu’da bir Ermeni Devleti kurma ideali pesinde kosan Ermenilerin, kendi emellerinin önünde en büyük engel olarak gördükleri Kürtler ile uzlasma stratejisine girmeleri de bu dönemde gündeme gelmiş ve bu düsünceler sonucunda 1913-14 yıllarında Bitlis syanı ortaya çıkmıstır. Bu isyanın Osmanlı Devleti tarafından bastırılması sonucunda Ruslar Kürtler ile olan irtibatlarını daha da arttırmıslardır. 

I. Dünya Savası sırasında Dogu Anadolu’yu isgal eden Rusların, bu bölgede yasayan Müslümanlara karsı kendi orduları içinde yer alan Ermeniler ile birlikte 
yürüttükleri katliamlar sırasında, Kürtler ile Ermeniler arasındaki iliskiler büyük bir yara almıstır. 
    Bu savaş sırasında Ermeniler ve Kürtler arasındaki çekisme iyice derinlesmiş ve Rus Çarlıgı’nın yıkılması sonucunda Rusların geri çekilmesi ile birlikte 
bölge tekrar Osmanlı idaresi altına girmistir. 
    1918 yılında, I. Dünya Savası’nı sonuçlandıran Mondros Mütarekesi’nin imzalanması sonrasındaki dönemde Kürtler, büyük bir düsünce ikilemi ile karsı karsıya kalmıslardır. Savasın galibi olan devletler içerisinde yer alan İngilizler, Rus Çarlıgı’nın yıkılması sonucunda ortaya çıkan durum üzerine bazı yeni stratejiler gelistirme yoluna gitmislerdir. Bu dönem içerisinde ngilizler, Sykes-Picot Antlasması ile Fransızlara verilen Musul ve çevresinin kendilerinin hakimiyeti altında kalması yönünde faaliyetlere girismislerdir. İngilizler, I. Dünya Savası sırasında elde edemedikleri ve savasın son günlerinde ele geçirmek için yogun mücadele verdikleri Musul’u, Mondros Mütarekesi’nin hemen ertesinde isgal ederek, kendi hakimiyetlerinin kalıcı olması ve bölgenin Türklerin veya baska bir idarenin eline geçmemesi için kalıcı düzenlemeler içine girmislerdir. 

DİPNOTLAR;

481 M.S Lazarev; a.g.e., s.24. 
482 E.Kurubas, a.g.e., s.81. 
483 Naci Kutlay’ın ifadesine göre, Serif Pasa ilk dönemlerde Osmanlı temsilcisi iken 1919 Nisan’ından itibaren bu temsilcilikten ayrılarak Kürt haklarını savunmaya karar vermiş ve bu yönde çalısmalarda bulunmustur. Yine aynı yazara göre, Kürt temsilciligi hususunda Dersim mebusu Lütfi Fikri Bey’e teklifte bulunulmussa da adı geçen kisi bu teklifi kabul etmemistir. N.Kutlay; a.g.e., s.304. 
484 R.Hilmi; a.g.e., s.21. Aynı sekilde Paris’teki barış görüsmelerine katılmak isteyen Seyit Taha’nın da girisimi İngilizler tarafından reddedilmistir. 
N.Kutlay; a.g.e., s.303, 333; E.Kurubas, a.g.e., s.79. 
485 Paris’teki görüsmeler sırasında Kürt meselesi ilk olarak 1919 Ocagında gündeme gelmistir. E.Kurubas, a.g.e., s.55. 
486 Bu hususla ilgili olarak İstanbul’daki İngiliz temsilcilerinden Amiral Bristol Londra’ya gönderdigi raporunda “...Kürt akımları ciddiye alınmamalıdır. 
 Kürtler bir lider bulamamıslardır. Onları düzene koyacak güçte kimse yoktur. Serif Pasa kendi ülkesinden izin almamıstır. İstanbul’daki iki Kürt 
Dernegi de oturup uzun uzun tartısmakta ancak ortaya bir lider çıkaramamaktadır” demek suretiyle bu hususu gayet açık bir sekilde ifade etmistir.  Hasan Yıldız; XX. Yüzyıl Baslarında Kürt Siyasası ve Modernizm, Nujen Yayınları, İstanbul, 1996, s.34. 
487 Paris’te yapılan barış görüsmelerinin baslangıcında, Ermeni delegasyonu Baskanı Bogos Nubar Pasa, Ermeni isteklerini açıklayan bir bildirgeyi 12 Subat 1919 tarihinde bu görüsmelere katılan ülkelerin temsilcilerine sunmustur. Bu bildirgeye göre, Akdeniz, Karadeniz ve Hazar Denizi arasında uzanan dev bir Ermeni devleti kurulmalı, bu dönemde olusan Ermenistan Cumhuriyeti’yle Dicle’nin güneyinde ve Ordu-Sivas hattının batısında kalan topraklar hariç Van, Bitlis, Diyarbakır, Harput, Sivas ve Erzurum bu devletin sınırları içinde bulunacaktı. İskenderun dahil bütün Kilikya da talep edilen topraklar arasındaydı. Paul C. Helmreich; Sevr Entrikaları, Büyük Güçler, Masalar, Gizli Anlasmalar ve Türkiye’nin Taksimi, Çev.: Serif Erol, Sabah Kitapları, İstanbul, 1996, s.35; E.Kurubas, a.g.e., s.81. Ermenilerin bu  isteklerine karsın, Serif Pasa 22 Mart 1919 tarihinde bir bildiri ile gelecekte kurulacak olan Kürdistan’ın sınırlarını çizmiş ve bu sınırlar dahilindeki yerlerin Kürtlere verilmesini talep etmistir. Bu bildiride Kürdistan olarak belirtilen yerler su sekilde tarif edilmistir: Kuzeyde Zivan’da Kafkas sınırları üzerinden baslayıp  batıda Erzurum’dan Erzincan, Kemah, Arapkir, Behisni, Divrigi, güneyde Harran, Sincar Tepeleri, Telafar, Erbil, Kerkük, Süleymaniye, Akelman ve Sinna, doguda  Revanduz, Baskale, Vezirkale, yeni İran sınırından Agrı Dagı’na kadar devam eden çizgi. E.Kurubas, a.g.e., s.82. 
488 Ermeniler ile Kürtler arasındaki anlasma çalısmaları ve bunun sonucunda imzalanan mutabakat metni ile ilgili olarak III. Bölümde ayrıntılı olarak bilgi verilmistir. 
489 M.S Lazarev; a.g.e., s.135. 
490 E.Kurubas, a.g.e., s.56. 
491 M.S Lazarev; a.g.e., s.49. 
492 San Remo Konferansı sırasındaki görüsmeler ve bu husustaki ihtilaflar ile ilgili olarak su esere bakılabilir. Paul C. Helmreich; Sevr Entrikaları, Büyük Güçler, Masalar, Gizli Anlasmalar ve Türkiye’nin Taksimi, Çev.: Serif Erol, Sabah Kitapları, İstanbul, 1996, s.226-227. 
493 Hasan Yıldız; XX. Yüzyıl Baslarında Kürt Siyasası ve Modernizm, Nujen Yayınları, İstanbul, 1996, s.37-38; E.Kurubas, a.g.e., s.87. N.Kutlay; a.g.e., s.307. 
494 E.Kurubas, a.g.e., s.103. 
495 Y. Akbıyık; a.g.e., s.35; H.Yıldız; a.g.e., s.70-71; E.Kurubas, a.g.e., s.104-105; Garo Sasuni; Kürt Ulusal Hareketleri ve 15. yy’dan Günümüze Ermeni Kürt İliskileri, Med Yayınları, İstanbul, 1992, s.262-263. 
496 Y. Akbıyık; a.g.e., s.35 
497 Ali Rıza Seyh Attar; Kürtler Bölgesel ve Bölge Dısı Güçler, Anka Yayınları, İstanbul, 2004, s.96. Bunun yanında Türklerin antlasma aleyhine herhangi bir girisimde bulunmaları ihtimaline karsı, İngilizler Yunanlıların Anadolu içlerine dogru ilerlemelerine destek vererek, Türklerin Yunanlılar ile mesgul olarak Musul ve çevresinde  Türler tarafından yürütülen İngiliz aleyhtarı faaliyetleri zayıflatmak istemislerdir. M.S Lazarev; a.g.e., s.160. 
498 Sevr Antlasması’nın hazırlanması asamasında ngilizler ile yakın iliski içinde bulunan ve Yüzbası Noel ile birlikte Malatya’ya kadar gelmiş olan Celadet Ali Bedirhan, daha sonraki yıllarda Sevr Antlasması ile ilgili su ifadeleri kullanmıstır: “Müttefik güçlerin çıkarları, mütarekenin baslangıcında, onları Kürtlerle mesgul olmaya ve ilgilenmeye yöneltti. Bu da Sevr Anlasması’ndaki Kürdistan bölümünün yazılmasına yol açtı. Fakat daha sonra özellikle müttefik güçlerin Dogu’da izledikleri  politikayı çok etkileyen ve söz konusu politikalarını belirgin biçimde degistirmelerine yol açan Rus-Türk yakınlasmasının ertesinde, müttefikler Kürt sorunuyla  ilgilerini kestiler ve Kürtleri, ulusal özlemleriyle birlikte, Ankara Hükümeti’nin insafına terk ettiler”. Celadet Ali Bedirhan; Kürt Sorunu Üzerine, Avesta Yayınları, İstanbul, 1997, s.16. 
499 E.Kurubas, a.g.e., s.64, 106, 108. 
500 M.S Lazarev; a.g.e., s.190, 195. 1920 yılından sonraki dönemde Irak’taki Araplar arasında İngiliz politikaları aleyhinde büyük hareketlenmeler olmustur. 
Bu nedenden ötürü İngilizler 1920 yılının sonlarından itibaren Irak üzerinde yogunlasmaya ve bu ülkenin düzeninin saglanması hususunda gayret göstermeye çalısmıslardır. R. Olson; a.g.e., s.85. 
501 Bu dönemdeki en önemli İngiliz siyasetçilerinden birisi olan Lloyd George, Türklerin mümkün mertebe ezilmeleri ve bir daha ayaga kalkmamaları için gereken her seyin yapılması gerektigini her fırsatta vurgulamıstır. Sina Aksin; İstanbul Hükümetleri Ve Milli Mücadele, Son Mesrutiyet (1919 1920), II. Cilt, Cem Yayınları,  İstanbul, 1992, s.37. 
502 R. Olson; a.g.e., s.85. 
503 İlk dönemlerden itibaren ngilizler açısından Kürt meselesi Mezopotamya’nın güvenliginin saglanması ve Türklerin bu bölgeden uzak tutulmasında araç durumundadır.İngilizlerin basından beri Kürtlere yönelik propagandalarının ve faaliyetlerinin esas amacı bu husus ile ilgilidir. Zira İngilizler açısından önemli olan zengin petrol  kaynaklarına sahip olan Musul ve  çevresinin ellerinde bulundurulmasıdır. 
Bunun dısında kalan yerler onlar açısından Türklerin oyalanması ve zayıflatılması için kullanılacak yerler durumundadır. Bu ise, Sevr Antlasması’nda görüldügü üzere Kürt bölgelerinin siyasi olarak bölünmesi sonucunu dogurmustur. E.Kurubas, a.g.e., s.54, 115. 
504 E.Kurubas, a.g.e., s.45. 
505 Noel’in görüsüne göre, Musul ve çevresinin olusturulacak olan Kürdistan’dan ayrılması durumunda, Kürtler arasında Türk nüfuzu etkin bir hale gelecek ve bunun  sonucunda İngilizler açısından hiç de iç açıcı olmayan durumlar ortaya çıkacaktır. Ahmet Mesut; İngiliz Belgelerinde Kürdistan 1918-1958, 
      Doz Yayınları İstanbul, 1992, s.107. 
506 Bu dönemdeki ngiliz siyasetçilerinden birisi olan Lord Curzon’a göre, İngiltere’nin Kürdistan’dan elde edecegi bir sey yoktur. Burası ile ilgileri sadece yönetecekleri  ülkenin komsusu olmasıyla sınırlıdır. E.Kurubas, a.g.e., s.60. 
507 Sevr Antlasması ile kendilerine bölünmüş ve gerçeklesmesi hayali olarak görülen bir Kürdistan verildigini düsünen Kürtler arasında da görüş ayrılıkları büyük bir ekilde ortaya çıkmış ve Kürtçüler arasından Milli Mücadele saflarına katılımlar gittikçe artmıstır. 
 http://www.kurdinternet.com/article.php?sid=2317. 
508 E.Kurubas, a.g.e., s.60. 
509 Bu dönemde ortaya atılan bazı iddialara göre, Anadolu’da bulunan Türk kuvvetlerinden III. Ordunun Kumandanı olan Nihad Pasa, İngilizlere karsı Araplar ile  birlikte mücadeleye girismesi için isbirligi yollarını aramaktaydı ve bu hususla ilgili emir almıstı. Mim Kemal Öke; Musul-Kürdistan Sorunu 1918-1926, 
 İstanbul, 1995, s.155-156. 
510 Peter Mansfield; Osmanlı Sonrası Türkiye ve Arap Dünyası, Söylem Yayınları, İstanbul, 2000, s.66; E.Kurubas, a.g.e., s.99. 
511 A.R.S.Attar; a.g.e., s.93. İngilizlere karsı yapılan mücadeleler sırasında, İngiliz ajanlarından Yüzbası Salmon ve Albay Leachman öldürülmüslerdir. 
      Mim Kemal Öke; Musul-Kürdistan Sorunu 19181926, İstanbul, 1995, s.156. 
512 Mim Kemal Öke; Musul-Kürdistan Sorunu 1918-1926, İstanbul, 1995, s.158. Ortaya çıkan bu baskaldırılara ragmen, asırı Kürt yanlısı tavırları nedeniyle  “Kürt Lawrence”i olarak da adlandırılan Binbası Noel, Kürtlerin bir devlet çatısı altında toplanması ve İngiliz koruması altına alınması hususunda birçok  yazısmalarda bulunmustur. R. Olson; a.g.e., s.84. Keza, Türklerin destegi ile ortaya çıkan İngiliz aleyhtarı tavırlar karsısında, Irak’taki etkin idarecilerden  olan Sir Percy Cox, 1920 yılının sonlarında Churchil’e Anadolu’da ortaya çıkarılacak bir Kürt isyanının kendilerini rahatlatacagını ve bu isyanın aktif bir sekilde  desteklenmesi gerektigi hususunu bildirmistir. R. Olson; a.g.e., s.98.  İngilizlerin Kürtleri Milli Mücadele’ye karsı kullanma düsüncesinde Sir Percy Cox yalnız degildir. 28 Temmuz 1920 tarihli olup, Amiral Robeck’ten Lord Curzon’a gönderilen bir gizli İngiliz belgesine göre, İngiliz hayranı Damat Ferit Pasa Amiral Robeck’i ziyaret ederek, “... Kürtleri Mustafa Kemal’e  karsı birlikte kullanalım ...”  teklifinde bulunmustur. Benzeri bir görüs ngiliz yetkililerinden Ryan’ın 23 Eylül 1920 tarihli raporunda da yer almaktadır. Ryan raporunda “ ... Kürtlerin Türklerden ayrılmaları çok güç. Böyle olmakla beraber Majeste’nin hükümeti onları Kemalistlerle Bolseviklere karsı kullanabilir ...” demek sureti ile Kürtleri kendi emelleri dogrultusunda ne sekilde kullanılabilecegini açık bir sekilde ifade etmistir. Erol Ulubelen; İngiliz Gizli Belgelerinde Türkiye, Cumhuriyet Kitapları,  İstanbul, 2005, s.254, 257. 
513 Kürt Mustafa Pasa olarak bilinen bu kisi“Nemrut Mustafa Pasa” namı ile de anılır. Süleymaniyeli olan Mustafa Pasa, daha sonra kurulan Seyh Mahmut Berzenci’nin  hükümetinde yer almış ve orada ölmüstür. N.Kutlay; a.g.e., s.351. İstanbul’daki etkin Kürt önderlerinden biri olan Mustafa Pasa, Anadolu’daki Milli Mücadele’nin   zor durumda bırakılması amacı ile Ermeniler ve Yunanlılar ile yakın temasta bulunan bir kisidir. Bu davranısları ile öne çıkmış bir kisi olan Musatafa Pasa,  Anadolu’daki Milli Mücadele’ye karsı Kürt asiretlerini harakete geçirmek amacı ile 1920 yılının sonlarında Musul ve Süleymaniye’ye gitmistir. 
 R. Olson; a.g.e., s.100. 
514 Hasan Yıldız; Fransız Belgeleriyle Sevr-Lozan-Musul Üçgeninde Kürdistan, Koral Yayınları, İstanbul, 1991, s.61. İngilizler açısından bu dönemde Türklerin kesin  olarak yenilgiye ugratılmaları ve ortaya çıkan Milli Mücadele’nin sonlandırılması önemli bir mesele olarak gündemini korumustur. 
Bu nedenden ötürü, Türkleri anlasma masasına itirazsız oturmaya razı etmek amacı ile Kürtlerden mümkün mertebe yararlanma yolları aramıslardır. 
Bu dönemde ortaya çıkan Milli, Koçgiri, Sırnaklı Abdurrahman ve diger isyanlara bu göz ile bakılmalıdır. E.Kurubas, a.g.e., s.59; A.R.S.Attar; a.g.e., s.109. 
515 M.S Lazarev; a.g.e., s.191. 
516 Bu düsünceye Sir Percy Cox itiraz ederek, Iraklıların kurulacak bir Kürdistan Devleti’nden rahatsız olacaklarını belirtmiş ve kurulacak olan bu devletin basına 
 getirmek için yeterince munis bir Kürt önderin bulunmasının zor olacagını ifade etmistir. Cox’a göre Süleymaniye dısındaki güney Kürt bölgeleri Irak içinde yer 
 almak istegindedirler. R. Olson; a.g.e., s.93-94. 
517 R. Olson; a.g.e., s.92. 
518 M.K Öke; Musul-Kürdistan Sorunu ..., s.171. 
519 Türkler tarafından yapılan ngiliz aleyhtarı faaliyetlere misilleme olmak amacı ile Churchil, Binbası Noel’in karsı propaganda amacı ile görevlendirilmesi 
      hususunda bölge idarecileri ile görüsmelerde bulunmustur. R. Olson; a.g.e., s.95, 104. 
520 R. Olson; a.g.e., s.105, 108. 
521 M.K Öke; Musul-Kürdistan Sorunu ..., s.184-192; A.R.S.Attar; a.g.e., s.109; R. Olson; a.g.e., s.108 
522 William Aegleton; Mahabat Kürt Cumhuriyeti, Koral Yayınları, İstanbul, 1991, s.40; M.K Öke; Musul-Kürdistan Sorunu ..., s.187-18.  Süleymaniye’de bir Kürt hükümeti kuran Seyh Mahmut Berzenci, 18 Kasım 1922 tarihinde kendisini Kürdistan Kralı olarak ilan etmistir. 
 Hüseyin Tahiri; “Kerkük -Tarih tartısmaya son vermelidir”, 
 http://www.kerkuk-kurdistan.com/kerkukek.asp?ser= 3&cep=9&nnimre=1064. 
523 William Aegleton; Mahabat Kürt Cumhuriyeti, Koral Yayınları, stanbul, 1991, s.40. Bu arada İngilizler Kadiri Tarikatı’na mensup olan Seyh Mahmut’un rakibi 
Naksibendi Seyit Taha’yı 5 Haziran 1923 tarihinde Revanduz Kaymakamı olarak atamıslardır. Hasan Yıldız; XX. Yüzyıl Baslarında Kürt Siyasası ve Modernizm, s.31. 
524 E.Kurubas, a.g.e., s.130; N.Kutlay; a.g.e., s.309-311. 
525 .K Öke; Musul-Kürdistan Sorunu ..., s.195. 
526 Hüseyin Tahiri; “Kerkük -Tarih tartısmaya son vermelidir”, 
      http://www.kerkuk-kurdistan.com/kerkukek.asp?ser=3&cep=9&nnimre=1064. 
527 Genelkurmay Belgelerinde Kürt syanları 3, Kaynak Yayınları, stanbul, 1992, s.66. 
528 Sedat Laçiner; “Türkiye-İngiltere İliskileri ve İsbirligi İmkanları”, 
      http://www.turkishweekly.net/turkce/makale.php?id=68. 

BU YAZI DİZİSİ
18 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR

****