IRAK etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
IRAK etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

10 Ekim 2021 Pazar

ULUSLARARASI İLİŞKİLERİN PERDE ARKASI. BÖLÜM 4

ULUSLARARASI İLİŞKİLERİN PERDE ARKASI. BÖLÜM 4




ABD ve Afganistan.. 

 Amerika 20 yıldır yani bir insan nesli süresince Afganistan‟ı bombalıyor. Usame Bin 
Ladin‟in ekibi Afganistan‟ı çoktan terk etti, kendisi de uzun zaman önce öldü. Taliban ise 
ABD‟ye hiç saldırmadı. O zaman ABD ve NATO neden hala orada? 20 yıllık Afgan macerası 
ABD‟ye 2.26 trilyon dolara mal oldu26. Bu süre zarfında çocuklar okula gidemedi, ABD‟nin 
ülke inşası başarısız oldu. Afganistan‟ın tek kazananı uçak ve bomba üreten Amerikan 
şirketleri. 
 Biden, 11 Eylül‟ün 20. Yıl dönümünde Afganistan‟ı terk edeceklerini açıkladı. Ancak, 
ABD askeri çekilse de CIA, paralı askerler ve özel askeri şirketlerin artan bir güç ve rolle 
Afganistan‟da kalacağı biliniyor. Halen CIA, Afganistan içinde kendine yerel güçlerden bir 
ordu kurmuş durumda ve Kabil‟deki Afgan istihbaratı da CIA‟nın kontrolünde. 
Doha‟da yapılan ve ABD, Rusya, Çin ve Pakistan‟ın katıldığı görüşmeler de Aşraf 
Gani hükümeti ve Taliban ile istişare edilerek, barış için bir yol haritası oluşturuldu. Buna 
göre, ABD kuvvetleri 1 Mayıs‟ta çekilmeye başlayacak ve 11 Eylül‟de çekilme tamamlanmış 
olacak. Üzerinde anlaşılan müşterek bildiriye göre; çekilme sürecince taraflar çatışmayacak, 
barış görüşmeleri devam edecek, NATO askerleri ve büyükelçiliklerin güvenliği sağlanacak, 
BM Güvenlik Konseyi Taliban‟da uygulanan yaptırımları gözden geçirecek, barış 
görüşmelerinde BM daha çok rol alacak. 

 Bildirinin en önemli yanı; “Bağımsız, egemen, birleşik, barışçı, demokratik, tarafsız ve 
kendi kendine yeterli bir Afganistan” vurgusunun yapılması. Afgan topraklarında yabancı güç 
kalmayacak ve Afganistan herhangi bir askeri ittifaka veya bloka katılmayacak. Ancak, Orta 
Asya‟da başlayan büyük oyunda Afganistan‟ın tarafsız kalması zor gözüküyor. 
 ABD ve Taliban arasında yapılan görüşmelerde Afgan hükümeti ile iktidarı 
paylaşması, bunun içinde ortak bir geçici hükümet kurulması tartışılıyor27. Bu da aslında bir 
süre sonra Kabil‟den başlayarak Taliban‟ın ülkeye tamamen hâkim olması demek. 
 ABD‟nin Afganistan‟dan çekilmesinin arkasında yeni bir plan olduğu ortaya çıkıyor. 
Bu yeni bir ABD-Cihatçı işbirliği olabilir. ABD‟nin çekilmesini müteakip ülkede tekrar iç 
savaşın başlaması ve ülkeye gelecek diğer cihatçılar ile birlikte Çin‟e karşı planların 
yürürlüğe sokulacağı konuşuluyor28. Bu plan ile sadece Çin‟in Afganistan ile bağlantıları 
değil, İpek ve Kuşak Yolu üzerindeki projeleri de hedef haline gelecek. Çin ile ilgili planların 
hedeflediği Harita-4 aşağıda görülmektedir. Detaylarını Büyük Avrasya Projesi başlıklı 
makalemizde anlatmıştık. 

Harita 4: Gerçek Çin 



En büyük hedef, Çin-Pakistan Ekonomik Koridoru. Her yanı her çeşit cihatçı ile 
dolacak Afganistan‟ın Çin ile olan dağlık sınırı uygun bir savaş ortamı da sağlıyor. 
Afganistan; Orta-Güney-Batı Asya üçgenini kontrol eden merkezi bir coğrafyaya sahip. 
 Sonuç olarak, ABD on yıldır küresel terör örgütleri listesinde en başa koyduğu Taliban 
ile şimdi barış görüşmeleri yapıyor. Moskova ve Pekin‟in de Afganistan için ayrı ayrı 
hesapları var. Afganistan‟da yeni dönemde özel askeri şirketlere sonsuz savaş için daha çok 
görev verileceği düşünülüyor. Bu şirketlerin Orta Asya‟da yeni düşük yoğunluklu savaş 
senaryolarında kullanılacağı konuşuluyor29. Yani işler Asya‟da da daha kötüye gidecek gibi. 
Taliban olsun ya da olmasın ABD çoktan Çin‟e karşı ayaklanma stratejilerinin sahnesini 
hazırlamaya başladı. ABD, buraya Çeçenleri ve Uygurları yerleştirerek, Orta Asya-Kafkasya 
ekseninde örtülü operasyonlar planlıyor30. Hedefte Doğu Türkistan ve Kuzey Kafkasya vd. 
bölgeler var. 

 Rusya ve Orta Asya; en zayıf halka Kırgızistan… 

Çin ise İpek Yolu projesi üzerinden Orta Asya‟da sürdürülebilir müttefikler edinerek 
kendi eksenini Avrupa‟ya kadar uzatmak peşinde. ABD ise kuşatma ve istikrarsızlaştırma 
stratejisi izliyor. Bu coğrafyada kritik eksen Orta Asya-Afganistan-Pakistan hattı ve bu hattın 
en zayıf ve kırılgan kesimi ise Tacikistan-Kırgızistan arasında. Rusya, burada oyunu yeniden 
kurguluyor. Rusya, Hazar Denizi‟nin doğu ve batısını kontrol etmek istiyor. Bu nedenle, 
Kafkasya ve Orta Asya coğrafyasındaki sorunlarda çözüm istemiyor, sınır ihtilaflarını sürekli 
hale getirmek, Rus askeri varlığının kalıcılığı demek. 

Kırgızistan, Orta Asya ülkeleri içinde en sıkıntılı ülke. Bu kara ülkesi tamamen dağlık 
olduğu için ekonomik kalkınması çok zor. Sınırlarında Çin, Kazakistan, Özbekistan ve 
Tacikistan var. Ülkede biraz altın maden var ama diğerlerindeki gibi petrol ve doğal gazı yok. 
Sonuçta eski Sovyet coğrafyasındaki en fakir ülke. Bu dağlık ülkede aynı zamanda iç siyasi 
ve sosyal bölünmeler var. Özellikle kuzey ve güney bölgeleri arasında, birbirinden ayrı iki 
nüfus ve iki siyasi merkez var. Biri başkent Bişkek‟te, diğer Oş ve Celal-Abad arasındaki 
koridorda. Bu durum ülkede sürekli istikrarsızlık yaratıyor. 

1924 yılında Stalin, Orta Asya‟nın sınırlarını çizerken bölgedeki Fergana Vadisi‟ni 
kasıtlı olarak üçe böldü, üç ayrı siyasi kimliğe ayırdı. Kırgızistan‟da büyük bir Özbek nüfus 
ve azınlık olarak güneyde Tacik nüfus bıraktı. İlave olarak, Kırgızistan ve Tacikistan 
arasındaki sınırlarda sınırlı su kaynakları üzerinde anlaşmazlık konuları yarattı ki, bugünkü 
çatışmalarının kaynağını teşkil ediyor. 

 Coğrafi nedenlerle ekonomik, güvenlik ve siyasi sorunlara rağmen, Kırgızistan 
stratejik konumu itibarı ile büyük güçlerin rekabet alanı içinde. Rusya, Kırgızistan‟ın en 
büyük ticaret ortağı ve Kant‟ta Rus askeri üssü var. Manas‟ta ise ABD üssü var ve bu üs 
yakındaki Afganistan‟da NATO harekâtı için kullanılıyor. 
 Tacikistan ve Kırgızistan arasına 29 Nisan 2021‟de sınır sorunu nedeni silahlı çatışma 
yaşandı. Sovyetler Birliği çöktüğünden beri Orta Asya bölgesindeki sınır sorunları nedeni ile 
bu tür düşük yoğunluklu çatışmalar sık sık yaşanıyor31. 
Kırgız-Tacik sınırında yaşanan olaylar, ABD‟nin Afganistan‟dan çekilme sürecinde 
Orta Asya‟da yaşanan en önemli çatışmalardan ilkini oluşturmaktadır. Bu çatışma, yeni bir 
dönemin başlangıcı olmakla birlikte, aslında Rusya ile ABD arasındaki rekabette devrilen ilk 
domino taşlarından biri olarak okunabilir. 
Bundan sonraki süreçte toplumsal hareketler, terörizm faaliyetleri ve sınır sorunları 
gibi konuların Orta Asya gündemini daha da meşgul edeceği öngörülebilir. Dolayısıyla artık 
Fergana merkezli gelişmeler üzerinden Orta Asya‟yı kontrol altında tutmayı amaçlayan bir 
güç mücadelesi başlamıştır. Fergana, “Büyük Oyun”un kalpgâhıdır 32. 

Harita 5 : Fergana Vadisi 
 

Kaynak: Stratfor, Kyrgyzstan's Geographic Challenge, (October 16, 2012). 

Kırgız-Tacik Sorunu, en temelde bölge devletleri arasındaki sınır ihtilafı gibi 
görünmekle birlikte, asıl hedef bu ülkelerin aralarındaki olası bir uzlaşmanın yol açacağı 
“Fergana Birliği”nin önüne geçmektir33. Yani hedef, kalpgâhı kontrol etmektir ve bölge 
devletlerinin bu bağlamda Fergana‟da söz sahibi olması istenmemektedir. Bu, en temelde 
Rusya ve ABD‟nin bölge ile ilgili hedeflerine uygun düşse de “Çin faktörü”nü de göz ardı 
etmemek gerekmektedir. “Çin faktörü”, daha çok bölgede artan bir gücün önünü kesmeye 
yönelik olarak görülmektedir. 

Rusya ve Azerbaycan.. 

Kırgızistan gibi özellikle son zamanlarda hassas konumda olan diğer bir ülke Azerbaycan. Önce Rusya-Ermenistan ilişkileri ile ilgili yeni gelişmeleri özetleyelim, sonra Azerbaycan neden hassas anlatalım. Ermenistan‟ı Dağlık-Karabağ ile yola getiren Rusya, bölgeye yerleştikten sonra şimdi meyvelerini topluyor. İki önemli gelişme var. 

Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, geçen hafta Ermenistan'ın başkenti Erivan'da 
Ermenistan başbakanı Nikol Paşinyan ile görüştü. Paşinyan‟ın açıklaması ilginç; “Dağlık 
Karabağ ihtilafına AGİT Minsk Grubu tarafından yapılan ilkeler temelinde nihai bir çözüme 
ulaşmak için barış sürecini yeniden başlatma ihtiyacına ilişkin tutumumuzu vurgulamak 
istiyorum.” Arkasından Paşinyan, Rusya ordusunun Ermenistan'ın güneyinde Azerbaycan sınırı 
yakınında "ek güvenlik garantisi" olarak iki yeni askeri üs kurduğunu açıkladı. 
Ruslar, sanki bundan sonraki süreçte Ermenileri kollama sözü veriyor. Ermenistan‟ın 
güneyine askeri olarak iyice yerleşmesi ise Azerbaycan-Nahçivan-Türkiye arasını kontrolüne 
alması anlamına geliyor. 
Rusya-Azerbaycan ilişkilerine gelince, Ruslar, artan Türkiye etkisi karşısında yeni 
bazı şeyler denemek, Aliyev rejimini değiştirmek derdindeler. 
Azerbaycan konusunda Rusya‟nın çevirdiği dolaplar ile ilgili elimizde uzun bir liste 
var. Bunları başka bir makaleye bırakıp, kısa bir özet yapalım. 
Azerbaycan‟ın 1991 sonrası dış politikasında başlangıçta Rusya ve Batı arasında bir 
denge politikası izlemeye başladı. İki tarafla da askeri ittifak ve tam bir bölgesel ekonomik 
entegrasyondan kaçındı. Tercihini enerji işbirliği için Batı‟dan yana kullandı ve bu dönemde 
Moskova‟nın güç projeksiyonu azaltmak isteyen Batının siyasi desteğini aldı. Ancak, 
ABD‟nin Kafkasya politikası 2008 yılındaki Rusya-Gürcistan Savaşı‟ndan sonra radikal 
olarak değişmeye başladı. Bu durum Obama‟nın ikinci dönemi ve Trump döneminde daha 
belirgin hale geldi. Daha öncesinde Rusya‟nın etkisine karşı bir güçlü alternatif oluşturan 
ABD, bölgenin Moskova‟nın arka bahçesi haline gelmesine göz yumdu. 2013 yılına kadar 
Azerbaycan‟ın denge politikası başarılı oldu. 2014 yılındaki Ukrayna krizinden sonra 
Moskova‟nın baskısı artınca Azerbaycan, Rusya ile ilişkileri derinleştirme ihtiyacı duydu. 
Özellikle Kırım‟ın işgalinden sonra Azerbaycan, Rusya‟ya kapıları daha çok açtı ve Rus 
yumuşak gücü ülkeye yerleşti. Azerbaycan yönetimi böylece Rusların Dağlık-Karabağ 
sorununda tavrını kendi lehine değiştireceğini umdu. 

Öte yandan, bugüne kadar Batının ekonomik ve demokratik reform istekleri bölgenin 
ve ülkenin şartları ile uyumlu değildi ve kötü niyetli olarak algılandı. 2013 sonrası Batı‟nın 
Azerbaycan‟ı demokratik reform isteği ile eleştirmesi Rusların komplo teorilerini 
destekliyordu. Batı düşmanı eski elit, sadece ülke içinde değil hükümet içinde de güçlü bir 
Rusya yanlısı kadro kurdu. 2014 yılında ABD‟nin Ukrayna‟daki başarısız darbe girişimi 
deneyimi Batı karşıtı söylemin artmasına yaradı. Azerbaycan yönetimi, ülkedeki NGO‟ları 
baskı altına alacak yeni bir yasa çıkardı, yabancı ülkelerden fon alan NGO‟ları kapattı. Batılı 
kurumların yerel ofisleri kapatıldı. Azerbaycan, böylece Rusya‟nın gücünü tanımış oldu, Batı 
karşıtı elit ülke içinde güçlü bir hale geldi ve artık Batı ile ilişkilerde denge arayışı yoktu. 
Aliyev yönetimine göre, Batı ülkedeki rejimi de değiştirmek istiyordu. Rus yanlısı elit istediği 
propaganda ortamını bulmuş, güçlenmişti. 

Azerbaycan‟ın Rusya ile olan ilişkilerinin arkasında gittikçe güçlenen bir grup 
Azerbaycanlı elit var. Rusya ise ülke içinde algıları değiştirmeye ve kendine uygun koşullar 
ortaya çıkarmaya yarayan bazı vasıtalar geliştirdi. Rusya, özellikle Azerbaycan‟ın medya ve 
eğitim sektörlerinde etkili. Azerbaycan içinde Rus dilinin kullanılmasını ve halkın Rus 
medyasından haber almasını istiyor. Rusya‟da iş imkânı bulacağını düşünen yeni nesil 
Azerbaycanlılar, Rusça kurslarına katılıyor. 

Bir de diaspora konusu var. Rusya içinde çoğu işçi göçmeni yaklaşık 1 milyon 
Azerbaycanlı yaşıyor. Azerbaycan‟ın yönetimi için diaspora bağımsızlığın kazanıldığı 
günlerden beri hep bir endişe konusu oldu ve Rusya‟nın manipülasyon aracı olarak görüldü. 
Ülkeden kaçan eski Azerbaycan yöneticileri de Bakü yönetimi aleyhine güçlü bir muhalif ağı 
kuruyordu. Rusya, diasporayı iki nedenle kullanmaya devam etmek istiyor. Öncelikle 
Azerbaycanlı göçmenlerin geri gönderilmesi Azerbaycan‟da önemli ekonomik gelir kaybına 
ve sosyal istikrarsızlığa (muhalefete) neden olabilir. Bu kozu elinde tutmak istiyor. İkincisi, 
diaspora Azerbaycan‟ın Avrasya Ekonomik Birliğe katılımına vasıta olabilir. Üye ülkeler 
arasında serbest işçi akımı, diasporanın da işine gelebilir. Sonuçta, Ruslar için eski Sovyet 
coğrafyasında diaspora sadece siyasi bir manivela.
 
Rusya‟nın Azerbaycan‟ı manipüle etme stratejisi etnik gerilimleri kullanma üzerine 
olagelmiştir ve bu diğer komşu ülkeleri için de böyledir. 1990‟larda Rusya, Azerbaycan‟daki 
etnik azınlıklara finansal ve lojistik destek sağladı. Amaç, Aliyev ve etrafındaki iç halkaya 
karşı bir kalkışma sağlamaktı. Bu amaçla, Rusya içinde Lezgin, Avar ve Taliş azınlıklarının 
hakları için konferanslar düzenledi. Sonraki adımda Rusya içinde bölücü örgütler kuruldu; 
Dağıstan‟da Lezgin Ulusal Hareketi (Sadval) ve Taliş Gençlik Örgütleri. Sadval, 
Azerbaycan‟da yasaklandı. Rusya‟nın bu örgütlere desteği aktif ve görünür idi. Rusya, 2012 
yılında Azerbaycan‟da kurulacak Rus radar üsleri için yapılan görüşmelerde istediği sonucu 
alamayınca hem muhalif diasporaya hem de bölücü örgütlere desteğini artırmaya başladı34. 
Rusya‟nın yumuşak güç uygulamasına gelince; Azerbaycan‟da birkaç Rus Üniversitesi 
çeşitli bölümler açtı. Ayrıca, propaganda amaçlı enstitüler kuruldu ve Rusya Avrasya 
Çalışmaları Kalkınma Fonu tarafından finanse edilen proje çalışmaları yapıyorlar. 2011 
yılında Bakü‟de Rus Bilgi ve Kültür Merkezi kuruldu. Okul müfredatlarında Rus dil eğitimine 
yer verilmesi için Bakü‟de Rus büyükelçiliği, Azerbaycan Milli Eğitim Bakanı ile anlaşma 
imzaladı. Böylece 50 okulda Rusça öğretilmeye başlandı. Azerbaycanlı öğrencileri Rusya‟ya 
çekmek diğer bir öncelikli konu oldu. ABD destek programlarının azalması Rusların işine 
yaradı. Rusya Eğitim Bakanlığı, Rossotrudnichestvo yolu ile Rus üniversitelerine gidecek 
Azerbaycanlı öğrencilere burs veriyor. 
Rusya‟nın diğer bir önemli hedefi Azerbaycan‟ı Avrasya Ekonomik Birliği‟ne 
çekmek. 2012 yılından beri Rusya, Azerbaycan dâhil tüm aday ülkelerde medya ve Avrasya 
Kulübü gibi NGO kurgusu ile propaganda yapıyor. Üniversite öğrencilerini “Avrasyacılık” 
fikirleri ile bir araya getiriyor. Ülkelerde kurulan Avrasya Hareketi örgütleri doğrudan 
Rusya‟daki askeri ve siyasi yapılarla bağlantılı çalışıyor. 2015 yılından itibaren Rusya, 
Azerbaycan‟da bu tür gayretlere yoğunlaştı. Önce Mayıs 2015‟de Sputnik Haber internet 
portalı kuruldu. Sputnik bir yandan Azerbaycan hükümetini destekleyen yayınlar yapıyor, 
diğer yandan Batı karşıtlığını pompalıyor. 
 Bütün bunların ötesinde Rusya, eski Sovyet Cumhuriyeti döneminden kalan bu 
ülkelerdeki KGB bağlantılarını yeniden kurgulayarak ülkenin iç işlerine ve egemenliğine 
müdahale etmektedir. Azerbaycan içinde de Rusya‟nın dediğinden çıkmayan kukla bakanlar 
ve Rus istihbaratı tarafından işkence gören generaller ve subaylar ya da Dağlık-Karabağ 
çatışmalarında savaşın başarısız olması için çalışan askerler bulunmaktadır. Azerbaycan-
Rusya dengeleri özellikle Türkiye için çok hassas bir şekilde takip edilmesi gereken bir 
süreçtedir. 

Sonuç.. 

Devletleri yönetenlerin asıl vazifesi, tarihin kırılma noktalarından geçerken ülkelerini 
bekleyen fırsat ve tehditleri önceden görmek ve bu kapsamda ulusal gücü hazırlamak ve 
zamanı geldiğinde tereddüt etmeden kullanmaktır. Her ülkenin kısa ve orta vadeli politikaları 
yanında asıl “büyük oyun”u var. Ama önemli olan öndeki hükümet yetkilileri değil sahnenin 
gerisinde oyunu kuranlar çünkü oyunu kuran kazanacak olanlardır. Bu alanda her türlü hile, 
tuzak, barbarlık ve delilik geçerlidir. Büyük oyunların oynanmasında yol haritası çoğu kez 
kazaya uğrar, planlar değişir. Tarihi değiştiren genellikle liderlerin kabiliyetleri değil, 
tesadüfler ve yapılan hataların ortaya çıkardığı yeni durumlardır. Yanlış kararların arkasında 
ülkeleri yöneten liderlerin durumu nasıl algıladıkları, kişisel özellikleri ve insanlığın 
geleceğini nasıl hafife aldıkları gibi faktörler bulunur. Ancak, günümüzde artık para ve güç 
arayışı devletin önüne geçmektedir. Ülke çıkarları lafta kalmış, siyasi iktidarı ve statüsünü 
korum endişesi yönetimlerin içinde egemen olmaya başlamıştır. Bu yüzden, dünya genelinde 
otokratik eğilimler artmaktadır. Dünyamızın evrensel yani tüm insanlığı düşünen bilge 
liderlere ihtiyacı var. Bunun olması için de dünyanın yeniden tuzla buz olması ve büyük 
hesaplaşmadan yeni ve evrensel bir kahraman doğması gerekiyor. 

DİPNOTLAR:

1 E.C. Knuth, The Empire of The City, 1946, aktaran Kevin Cahill: Who Owns the World: The Surprising Truth 
About Every Piece of Land on the Planet, Grand Central Publishing, 2010, p.144. 
2 Caroll Quigley, Tragedy and Hope: A History of the World in Our Time, GSG and Associates, (1975), p.267. 
3 Nicholas Shaxson, Treasure Islands, Tax Havens and the Men Who Stole the World, The Bodley Head, 
(London, 2011), p.147. 
4 Charlie Edwards, National Security for the Twenty-first Century, Demos, (London, 2007), 60. 
5 Peter Harris, Keys to the Kingdom: Who Will Govern the UK? Politics at Earlham College, (April 30, 2015). 
6 Alan Duncan, In the Thick of It, William Collins, (April 2021). 
7 Chris Mullin, Alan Duncan Diaries: An Insider’s Account of Boris Johnson, Middle East Eye, (May 3, 2021). 
8 Michael Sobolik, Countering China’s Global Great Game, (April 29, 2021). 
9 Paul R. Pillar, Foreign Election Interference and the Other Ills of American Democracy, (April 28, 2021). 
10 Ted Galen Carpenter, Joe Biden’s Foreign Policy Dream Team Is Disappointing, Cato Institute, (January 6, 2021). 
11 Brett Wilkins, Counter-Terrorism’?: Two Decades after 9/11, New Interactive Map Details Footprint of US War Machine in 85 Countries, Common Dreams, (25 February, 2021). 
12 Rick Rozoff, Pentagon Adds Africa to Global Battleground with China and Russia, Anti-bellum, (19 April, 2021). 
13 Robert A. Manning, Peter A. Wilson, Offshore Balancing Strategy Can Correct America’s Middle East Approach, Atlantic Council, (February 26, 2021). 
14 Manning, ibid, (February 26, 2021). 
15 Jan Oberg, Biden Bombs in Syria — Helping to Steal Its Oil but What Is There to Talk About? (March 02, 2021). 
16 Michael Sobolik, Countering China’s Global Great Game, (April 29, 2021). 
17 Will Lowry, Fear and Unknowing in the Indo-Pacific Region, Press the Button, (May 4, 2021). 
18 Michael Sobolik, Countering China’s Global Great Game, (April 29, 2021). 
19 Paul Antonopulos, Washington to Organize Ukraine, Georgia and Moldova to Challenge Russia in the Black Sea, InfoBricks, (February 15, 2021). 
20 Brian Kalman, Will the Montreux Convention Prevail? South Front, (18 April 2021). 
21 Stratfor, Russia: Moscow to Withdraw Troops Near Ukraine, But Keep Weapons, (April 22, 2021). 
22 Lyle J. Goldstein, The Shadow of a New Cold War Hangs over Europe, U.S. Naval War College, (March 30, 2021). 
23 Medea Benjamin, Nicolas J.S. Davies, What Planet Is NATO Living On? CODEPINK for Peace, (February 24, 2021). 
24 Sonja van den Ende, EU Provoking Russia by Attempting Color Revolutions in Belarus, Ukraine and Crimea, InforBricks, (April 06, 2021). 
25 Bonnie Kristian, Four Pivots Joe Biden Should Make with Russia, The Week, (May 2, 2021). 
26 Brown University‟s Cost of War Project has detailed, the US has wasted $2.26 trillion dollars 
27 Michal Senk, Whether America Stays or Goes, the Taliban Will Control Afghanistan, Charles University, (April 7, 2021). 
28 Bob Goush, Biden’s Afghanistan Withdrawal Is A Blow to China, Blooomberg, (April 15, 2021). 
29 Andrew Korybko, What’s the Future of Afghanistan After Trump? US Troops Replaced by Private Military Contractors? OneWorld, (January 13, 2021). 
30 M.K. Bhadrakumar, Breakthrough in Afghan Peace Process! Indian Puncline, (May 1, 2021). 
31 Stratfor, Tajikistan, Kyrgyzstan: Militaries Exchange Gunfire at Border in Water Dispute, (Apr 29, 2021). 
32 M.Seyfettin Erol, Kırgız-Tacik Sınır Çatışmaları Ya Da “Büyük Oyun”un Dönüşü, ANKASAM, (30 Nisan, 2021). 
33 Erol, (30 Nisan, 2021). 
34 Zaur Shiriyev, Azerbaijan’s Relations with Russia Closer by Default, Chatham House, Russia and Eurasia Programme Research Paper, (March 2019). 

***

ULUSLARARASI İLİŞKİLERİN PERDE ARKASI. BÖLÜM 3

ULUSLARARASI İLİŞKİLERİN PERDE ARKASI. BÖLÜM 3




 Çin’in Büyük Planı.. 

Çin, on yıllardır ABD ile rekabet konusunu derin derin düşünüyor. Xi Jinping‟in işlediği “ortak kader topluluğu” mottosu aslında ABD‟nin müttefik ağını diplomatik yollarla kırmak ve kendi yörüngesine çekmek için geliştirilmiş Çin Planı‟nın bir parçası. Xi‟nin vizyonunun tehlikesi, Batının özgürlük ve demokrasi değerlerini sahiplenirken kendi bindiği dalı kesecek olması. Çin Komünist Partisi, tabii ki ülkeye özgürlük ve demokrasi ya da evrensel insan haklarını getirmek istemiyor. Çin‟in yeni dünya vizyonunun merkezinde “Tek Yol Tek Kuşak (TYTK)” inisiyatifi var ve bu projeye dayalı dış politika ile ABD‟nin hegemon konumunun yerini alacaklarını hesaplıyorlar. Öte yandan Pekin, Tek Çin prensibi ile Tayvan ile birleşmek istiyor, ada devletini savunmayı ABD‟ye pahalıya getirmek istiyor. 

Avrasya coğrafyasını Çin pazarı haline getirmek için her limana her ulaştırma yoluna 
el atmak, kendi planlarına entegre etmek istiyorlar. Bunun için “21. Yüzyıl Marshall Planı” 
denilen bir fon ile para akıtıyorlar. TYTK üzerindeki ülkelere cömert yatırım projeleri sunarak 
para dağıtıyor ve etki sahasında yeni nüfuz bölgeleri açıyorlar. COVİD-19 nedeni ile ülkelerin 
mali sıkıntılar yaşaması Çin parasını daha cazip kılıyor. 

Tek Yol, eski İpek Yolu‟na benzer şekilde Çin‟den Avrupa‟ya uzanan güzergâhta Rusya, Orta Asya, Güneybatı Asya ve Ortadoğu‟ya da uğrayan rotalara sahip. Tek Kuşak adı verilen deniz rotası ise Güneydoğu Asya‟yı Batı‟ya bağlıyor. Son altı yılda TYTK kapsamında pek çok Avrasya projesi ortaya çıktı. Hatta bunların bazıları Afrika ve Latin Amerika‟yı da kapsamayı hedefliyor. TYTK ile Xi Jinping‟in izlediği yöntem ve dünyaya mesajı Çin‟in küresel hegemonya ya doğru yürüdüğüdür. Bu başarı Çin Komünist Partisi için tartışılamaz bir gerçektir. 

TYTK‟nın en büyük önceliği Hint Okyanusu‟na olan kara rotalarının güvenliğini 
sağlamaktır. Hint Okyanusu‟na Pakistan ve Burma üzerinden gidilerek Malakka Boğazı ve 
Hindistan by pass edilecektir. İkinci büyük öncelik Tayland Körfezi‟ni kontrole almaktır. 
Böylece Güney Çin Denizi‟nde çıkacak bir çatışmada Kamboçya‟da konuşlanan Çin Ordusu 
unsurları ile birlikte Tayland ve Vietnam etkisiz hale getirilecektir. Tek Kuşak‟ın diğer bir 
amacı da Hint Okyanusu‟ndan başlayarak ABD‟nin 5. ve 7. Deniz filolarının engellenmesidir. 
ABD ile tek tek güç kıyaslaması yapıldığında Çin‟in pek çok asimetrik hassasiyeti var. 
Çin Komünist Partisi her alanda yaratıcı ve saldırgan taktikler izliyor. Kendi stratejik 
avantajlarını artırmak için ABD‟nin zaaflarından faydalanıyor. Çin‟in Güney Çin Denizi‟nde 
suni adalar işgal ederek Vietnam, Filipinler ve diğer ülkelere egemenlik hakkı iddia etmesi 
doğrudan bir yaklaşım değil, salam taktiğidir. Böylece kendine karşı koymayacak güçlere 
karşı “de facto” münhasır ekonomik bölgeler inşa ediyor. 

ABD-Çin çekişmesi.. 

ABD ve Çin arasında bir yanda hegemonik rekabet diğer yanda ideolojik farklılıklar 
var. ABD içindeki milliyetçi ve küreselci kanat, bugüne kadar savunmacı olan anlayıştan 
“dayak atan” bir stratejiye geçme, tembelliğe ve tevazuya son verme konusunu tartışıyor. 
ABD‟nin TYTK ile başlayan Çin‟in uzun vadeli oyununa karşı politikası henüz netleşmedi. 
Çin‟in dolarına karşı dolar öne sürmek pek akıllıca değil, bunun yerine saldırgan bir yöntem 
seçilerek, Çin‟i masaya oturtmak ve albatros (yani avcı büyük kuş) konumuna düşürmek bir 
seçenek 16 olarak görülüyor. 

ABD‟nin öncelikli çıkarı, stratejik deniz yolları üzerindeki hâkimiyetini sürdürmek ve 
Avrasya‟dan bir hegemon güç çıkmasını önlemek. Şu anda Avrasya‟daki durum 19. Yüzyılda 
Orta Asya ve Güney Asya‟yı kontrol etmek isteyen İngiltere-Rusya “Büyük Oyun”una 
benziyor. Ancak, Çin bir de denizden kesintisiz bir deniz güzergâhı kontrolü (Tek Kuşak) 
istiyor. Bu, ABD Deniz Kuvvetleri‟nin uluslararası ticaretin güvenliğini sağlama görevine bir 
meydan okuma. Çin bu planda savunmacı değil, İran Körfezi ve Doğu Akdeniz‟de düzenli 
devriye uygulamaları yaparak ABD‟yi test ediyor. Pasifik‟te ise meydan okuma daha belirgin. 
ABD; Palau, Mikronezya ve Marshall Adaları ile yeniden masaya oturmaya hazırlanırken, Çin bölgeye para akıtmaya başladı, liman inşaatı planlıyor ve temaslarını sıklaştırıyor. 

Sonuç olarak, TYTK; ABD için jeopolitiğin ötesinde bir meydan okumayı temsil ediyor. Yani sadece ABD‟nin Asya‟da statüsüne değil küresel düzendeki değerlerine de rakip oluyor. Çin, kendisinin merkezinde olduğu, hem de fiziksel hem de entelektüel olarak yeni bir dünya kurmak istiyor. 

 ABD‟de Çin karşıtlığı anti-Çin ırkçılığına ve „Asyalı‟ hatta „Asyalı Amerikan‟ düşmanlığına dönüşüyor. Korona virüs döneminde bu daha belirgin hale geldi. Şimdilerde ABD‟deki Çinli öğrencilerin ülkeye nüfuz etmesinden duyulan rahatsızlık ve ülkelerine geri gönderilmesi konuşuluyor. Ülke içinde Asyalı Amerikalılara artık şüphe ile bakılıyor. İşin ilginç yanı Çinlilerle ayırt edilmesi güç olan Japon ve Güney Koreliler de bundan nasibini alıyor. Bunlara “ebedi yabancı” ya da “beşinci kol” gözü ile bakılıyor. Doğu Asyalıları güvenilmez, sırlı ve tuhaf gösteren karikatürler yayınlanıyor 17. 

ABD ve Çin hatta bütün dünya ile Çin arasındaki sorunun temeli aynı; 
“bilinmemezlik”. Tıpkı Kuzey Kore veya Soğuk Savaş döneminin Sovyetler Birliği gibi. Ve 
birlikte yaşamayı öğrenmek yerine, “bilinmeyen” problem olarak görülüyor ve yok edilmek 
isteniyor. Daha pragmatik ve daha az ırkçı çözümden gittikçe uzaklaşıyoruz. ABD; Çin, 
Kuzey Kore ve İran gibi ülkelerle birlikte yaşamak yerine yıllardır “havuç-sopa” stratejisi 
uyguladı ama sonuç yok. 

 Gelinen aşamada, ABD-Çin ilişkileri Korona virüs dönemi ile birlikte geçen 40 yılın 
ardından önemli bir dönemece geldi. Geçmişin görünüşte işbirliği ve “kazan-kazan” süreci 
Biden yönetimi ile birlikte hızla “karşı olma” ve “savaşçı kurt diplomasisi”ne dönüştü 18. 
Korona öncesi ABD, Çin ile ilgili itirazlarını insan hakları ve gümrük vergilerini artırması 
şikâyeti ile sınırlı tutuyordu. Kırılmanın nedenlerinden birisi Çin‟in Hong-Kong‟a olan baskısı 
ve şehrin otonomisi ile ilgili beklentiler. ABD tarafı artık Çin ile ilgili acemilik ve pasiflik 
döneminin bittiğini söylüyor. Trump yönetimi, Çin‟in eşit olmayan ticaret koşulları ve 
entelektüel bilgi hırsızlığı karşısında “karşılılık” politikası başlatmıştı. Ardından ilişkileri 
yeniden tanımlamak gündeme geldi. 2019‟da ABD, Çin‟i adil olmamak ve kötü niyetle 
suçlamaya başladı. Hedefte düşman olarak ifade edilen Çin Komünist Partisi var. Nixon 
döneminden beri süren ama arka plana itilen derin güvensizlik sözlere de yansıdı. 
 2020 yılında ortaya çıkan COVİD-19, stratejik kaymaya neden oldu. Çin‟in virüsün 
ortaya çıkışını saklaması ve devamında bilgi paylaşımını sansüre tabi tutması, kişisel koruma 
cihazlarını stoklayıp kar etmeye kalkması ve virüsün orijini hakkında dezenformasyona 
başlaması ABD tarafında sinirleri bozdu. Amerikalı politika yapıcılar hızla Çin‟e karşı iyi 
düşünülmemiş seçeneklere odaklandılar ve Çin‟e kapıyı göstermek istiyorlar. Biden ve 
danışmanlarının yeni Çin politikası, Çin Komünist Partisi‟ne karşılık verecek bir strateji 
üzerine kurulu. Bir yandan Çin ile olan tedarik zincirlerinin yollarının değiştirilmesi 
planlanıyor, diğer yandan Trump‟ın düşündüğü gibi Dünya Ticaret Örgütü‟nden de çıkmak tasarlanıyor. Amaç, Çin‟i uluslararası ticaret sisteminden dışlamak, izole etmek. Ancak, 
Çin‟in de kozları var. Örneğin dünya üzerinde az bulunan mineraller ve eczacılık maddeleri 
Çin‟de önemli miktarda var. Çin Komünist Partisi‟nden sonra ABD‟nin hedefinde Çin 
şirketleri ve Konfüçyüs Enstitüsü var. Kissinger‟ın Çin‟e yönelik pragmatik politikasının 
arkasında büyük planda Çin‟e angaje olmak vardı. Şimdi ABD bundan vazgeçiyor. 
ABD ve Rusya arasında gelişmeler.. 

 ABD ve NATO, dünyanın her yerinde Rusya ve Çin‟e karşı mücadele başlattı. 
ABD‟nin Rusya ile olan gerginliği artırma stratejisi Çin ile ilişkilerinde de izleniyor. ABD‟de 
2014 yılında Ukrayna darbesini planlayanlar iktidarda. Biden yönetimi dış politikada oldukça 
hırslı, Çin ve Rusya‟yı hedef listesine koyarak Washington‟un dünya liderliğini kanıtlamaya 
çalışan, şahinlerden oluşuyor. Bunların başında da Dışişleri Bakanı Antony Blinken geliyor. 
Böyle olunca da ABD, bildik örtülü işlere, sonsuz savaşlara yönelme eğiliminde. Biden‟ın 
Obama döneminden kalma özellikle Ukrayna‟da olanlarla ilgili Ruslara karşı özel bir hıncı 
var. Rusya, olabilecek her istikametten ve her yöntemle köşeye sıkıştırılıyor. Ve bu işte ABD 
ile işbirliği yapmayanları da hedef tahtasına konuyor. 

 ABD‟nin ekonomik yaptırımları Rusya, Kuzey Kore ve İran‟ı hedef alıyor. Rusya‟ya 
uygulanan yaptırımların arkasında şunlar var; 

 - ABD seçimlerine müdahale etmesi, 
 - Ukrayna‟nın doğusundaki örtülü işgali ve Kırım‟ın ilhakı, 
 - Suriye‟ye müdahale ve ABD‟nin desteklediği güçlere saldırı. 

 ABD ve Rusya ile arasında artan gerilim sadece Ukrayna değil Arktik bölgeden 
başlayarak tüm coğrafyayı geçip Doğu Avrupa ve Kafkasya‟ya oradan Ortadoğu‟nun 
derinliklerine ulaşıyor. Amerikan uçakları Rusya‟nın kanatlarında düzenli olarak uçuyor, 
denizaltıları çevreliyor ve NATO tatbikatları sınırları dibinde gövde gösterisi yapıyor. Rusya 
ise beş ana modernizasyon programı ile karşılık vermeye hazırlanıyor; nükleer saldırı 
kuvvetleri (yeni ICBM‟ler dâhil), bombardıman uçakları, drone‟lar ve taktik nükleer silahlar. 

    15 Mart 2021 tarihinde yapılan NATO Tatbikatında (Defender Europe 2021), 27 
ülkeden yaklaşık 28 bin kişi katıldı. Bunun yaklaşık 20 bini Amerikan askeriydi. Tatbikatın 
amacı Ukrayna‟nın savunulmasıydı ve bu tür tatbikatlara Polonya, Bulgaristan, Romanya ve 
Ukrayna‟da devam edilecek. 

ABD, Karadeniz‟de kıyısı olan NATO üyeleri Romanya ve Bulgaristan dışında 
Ukrayna için Karadeniz bölgesinde yeni ittifak arayışları içinde. Türkiye‟nin konumunun 
belirsiz olması nedeni ile Ukrayna, Gürcistan ve Moldova‟yı bir araya getirmeye çalışıyor19. 
Moldova‟nın Karadeniz‟de kıyısı olmamasına rağmen, Tuna Nehri‟ndeki Giurgiuleşti Limanı 
ile geçiş sağlıyor. Ancak, bu ülkelerin ateş gücü sınırlı olması nedeni ile beklenti daha çok 
NATO‟ya destek olmaları yönünde. 

Son gerilimde Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, eğer ülkesinin işgal altındaki 
Donbas bölgesine müdahale etmeye kalkarsa Ukrayna‟yı yok ederiz tehdidinde bulundu. 
Ardından iki ordu askeri Ukrayna sınırına gönderdi ve denizden kuşattı. 
 ABD, Montrö Anlaşmasına göre olması gerekenden 15 gün önceden Boğazlardan iki 
savaş gemisi için izin istedi ve Türkiye izni verdi20. Aslında ABD‟ni 6. Filosu rutin olarak 
Karadeniz‟e savaş gemileri göndermekte ve geçen ay Ukrayna‟ya destek gösterisinde 
bulundular. 15 Nisan 2021 günü Biden ve Putin‟in telefon görüşmesinden sonra transit geçiş 
isteği reddedildi. Bu gerginliği azaltan bir adım oldu. Rusya‟nın sözde Ukrayna sınırına 
tatbikat için gelen birlikleri çekilse de ağır silahlarını bıraktılar 21. 

 Montrö Anlaşması olmasaydı Ukrayna‟da bizi yeni bir Normandiya çıkarması ya da 
bizim de katıldığımız 1856 Kırım Savaşı gibi bir savaş bekliyor olabilirdi. Konuya diplomasi 
ile çözüm bulmak yani büyük pazarlıkta Rus tarafı Kırım‟a karşılık Ukrayna‟nın NATO‟ya 
girmesini kabul edebilir22. Ukrayna‟nın tarafsız kalması da iki tarafı rahatlatabilir. 

 ABD‟nin Rusya yönelik askeri planı, çoklu-ortam operasyonları dâhilinde Rus komuta 
merkezleri ve savunma birliklerini füze ve topçu ateşleri ile vurduktan sonra, teslim olana 
kadar Rusya‟da seçilmiş anahtar bölgeleri ve şehirleri işgal etmek23. Buna karşılık Rusya‟nın 
niyeti ise teslim olmamak, ABD ve müttefiklerine nükleer silahlarla karşılık vermek. Çin‟e 
karşı planlar da benzer şekilde öncelikle Pasifik‟teki gemiler ve üslerden atılacak füzeler ile 
Çin‟i vurmak. Çin‟den de nükleer reaksiyon bekleniyor. 

 Rusya ile çekişmede Avrupa’nın konumu.. 

 Avrupa Birliği (AB); Beyaz Rusya ve Kırım‟da renkli devrimler peşinde. AB, Kırım 
Tatarlarını melez savaşa ikna etmeye çalışıyor. Haziran 2020‟de AB; ABD ile işbirliği içinde 
Beyaz Rusya‟da bir renkli devrime girişti. Hollanda ve İngiliz istihbaratı kritik roller 
edinmişlerdi. Hollanda‟nın Minsk‟te bulunan büyükelçiliği İnsan Hakları Fonu ve Hollanda 
Bölgesel Ortaklık Fonu (NFRP-Matra) kapsamında gençliği eğitmek ve örgütlemek için 50 
bin Euro harcadı24. ABD tarafında ise Soros vardı. Renkli devrim girişimi başarılı olamadı 
çünkü seçilen muhalif lider Sviatlana Tsikhanouskaya yetersiz kaldı. Öğretmen olan 
Sviatlana, bir ülkeyi yönetecek siyasi birikime sahip değildi. Sokaklara çıkan gençlik ise 
Beyaz Rusya rejimini destekleyen Rusya‟yı korkutacak kadar kalabalık değildi. Bir tarafta 
melez savaş adı altında başka ülkelere ordusunu sokan ve işgal eden Rusya var, diğer tarafta 
hala rejim değişikliği ile etki ve kontrol sağlamaya çalışan Batı. Tabii ki zor oyunu bozuyor. 
 Rusya‟ya karşı Avrupa içinde de ABD ile dayanışma var. Bu özellikle son zamanda 
Rus diplomatların ABD‟den kovulması döneminde de yaşandı. Çek Cumhuriyeti 18 Rus 
diplomatı sınır dışı etti. Gerekçe Vrbteice bölgesindeki mühimmat deposunun uçurulması. 
Mühimmat deposunu patlatma işi Ruslara ait bir eylem tipi ve Türkiye‟de pek çok kez 
yaşanan bir olay. Suçluların GRU mensubu olduğu iddia ediliyor. Ancak, olay 2014 yılında 
meydana gelmiş yani zamanlama ABD-Rusya ilişkilerinin en gergin olduğu dönem. 
Rusya‟nın açıklaması daha da ilginç. Çekya‟nın Biden yönetimi ile birlikte Beyaz Rusya 
başkanı Alexander Lukaşenko‟ya yönelik suikast girişimini Rus FSB‟nin ortaya çıkardığını 
iddia ediyorlar. Bu da yeni bir girişim değil. Çekya‟nın Rusya‟ya yönelik suçlamalarının 
arkasında casusluk meseleleri var. Ruslara göre, Beyaz Rusya‟da darbe girişimine katılan iki 
kişiyi teslim etmedikleri için bunlar oldu. Bu arada Ruslar da 20 Çek diplomatı sınır dışı etme 
kararı aldı. Ancak, Ruslarla arası oldukça bozulan sadece Çekya değil, Bulgaristan ile de 
benzer durum var. 

ABD ve İngilizlerin karanlık gündeminde uzun vadede Rusya‟yı bölmek var ve bu 
olana kadar zayıflatmak ve provoke etmek stratejisi izleniyor. Avrupa‟da Rusya‟ya karşı 
Amerikan örtülü savaşında CIA‟nın yanında İngiliz MI6‟nında aktif rol aldığı örnekler 
çoğalıyor. Bu işbirliği en çok Avrupalıların Rusya ile yakınlaşmasını önlemeyi amaçlıyor. 
İngilizler, ABD‟den sonra Rusların ikinci en önemli düşmanı konumundalar. 
Avrupa Birliği‟nin lideri Almanya ise Rusya ile ilişkiler konusunda endişeli. Kuzey 
Akımı II projesine (Harita 3) getirilen yaptırımlar ABD ile Almanya‟nın arasında bir sorun olabilir. 

Harita 3: Kuzey Akım Doğal Gaz Hatları 


 Haziran‟da G7 ve NATO Zirveleri var. Biden ve Putin, bu toplantılar esnasında 
yapacakları görüşmenin detaylarına hazırlanıyorlar. Görüşme teklifi Biden‟dan geldi25. 
Hâlbuki Biden, yakın zaman önce Putin‟e “katil” demiş ve Rus siber saldırılarına karşı yeni 
yaptırımlar yürürlüğe koymuştu, Ukrayna krizinin tırmanması sonrası durum soğumuşken 
şimdi kartlar yeniden açılacak. ABD niyetini ilişkileri normalleştirme, çatışma ve tırmanma 
döngüsünden kurtarma şeklinde belli etti. Ama Yeni START, Açık Semalar ve Orta Menzil 
Nükleer Silahlar anlaşmaları konusunda bir gelişme olmadıkça gerilim hep olacak. 
Arkasından Ukrayna, Suriye ve İran konuları geliyor. Rusya tarafında ise masada canını uzun 
zamandır acıtan Amerikan yaptırımları olacak. İki ülke dünyanın en büyük nükleer silah 
envanterine sahip. 

ULUSLARARASI İLİŞKİLERİN PERDE ARKASI. BÖLÜM 2

ULUSLARARASI İLİŞKİLERİN PERDE ARKASI. BÖLÜM 2





Bunları öğrendikten sonra insan, Kraliçe‟nin günlüğünü tutanın kim olduğunu ve ne 
yazdığını merak ediyor. Yıllar önce kraliçe hakkında şöyle bir fıkra ortaya çıkmıştı. Bir gün 
bir İngiliz hükümet memurunun kraliçe için “aptal” dediği duyulur. Memur hakkında, 
kraliçeye hakaretten değil, devlet sırrını ifşa etmekten dava açılır. Herhalde kraliçenin 
günlüğü de bu yüzden sansüre uğruyordur. 

Alan Duncan‟a dönecek olursak, İngiliz politikaları hakkında çok sır vermiyor, konuyu kişiselleştirmişe benziyor. Büyük ihtimalle kitap sansürden geçti ve zavallı İngiltere 
imajı yaratılıyor. Kanaatimce şu konulara girmedi veya girmesi engellendi; 

- Uluslararası finans piyasasını kontrol eden küresel sermaye ağı ile İngilizler ve “City of London” bölgesinin ilişkileri, 

- Kraliçenin başında olduğu Avrupa‟daki Karanlık Asalet‟in Yahudi aileleri ve Uzak Doğu‟daki uyuşturucu kaçakçılığı ile bağlantıları, 

- İngiltere‟nin Uzakdoğu, Orta Asya ve Rusya, Ortadoğu, Karadeniz ve Afrika‟da ABD ile nasıl bir iş bölümü yaptığı. 

Şimdilik, İngiltere zaman kazanıyor ve tarihteki büyük değişimler için bekliyor. Pek 
çok kişi İngiltere‟nin artık batmakta olan bir transatlantik köprü ya da uçak gemisi olduğu 
yorumunu da yapıyor. Krallık bir yandan oluşturucu devletlerin kendi kaderini tayin hakkı 
etrafında manevra yaparken, ulusal çıkar ve ulusun ne olduğu üzerinde kafa yoruyor. 
 
ABD’nin Büyük Planı.. 

Sovyetler Birliği‟nin çöküşü sonrası kendini küresel güç dengesinin en üstünde yalnız 
bulan ABD, dünyanın tartışmasız hegemon gücü olmuştu. Bunu sürdürebilmek için Amerikalı 
politika yapıcılar ulusal güvenlik konusunda proaktif olmak istediler. ABD‟nin büyük 
stratejisi üç adımlı bir rotada uygulanacaktı 8; 

(1) Hayati çıkarları belirlemek. 
(2) Bu çıkarlara karşı duran tehditleri belirlemek. 
(3) Çıkarları korumak ve tehditleri yatıştırmak için ülke kaynaklarını seferber etmek. 

Bu süreç, ABD‟nin sürekli yüksek derecede reaktif olmasına ve bir krizden diğerine 
koşmasına neden oldu. Kaçınılmaz hegemon öyle bir yolda yürümeye başladı ki her şeyi 
kaybedebilir ama çok az kazanabilirdi. Yürünen yolda hala ödül yerine risk daha çok. Hâlbuki 
stratejik rakiplerin nispeten kaybedecekleri pek çok şey yok ama kazanacakları çok şey var. 
ABD içinde “kuvvetler dengesi” anlayışı Trump ile birlikte siyasi bir paylaşım ve 
kurumlar arası çatışma alanına dönüştü. Örneğin ABD istihbarat kurumları son yıllarda 
yürütme ve yasamadan bağımsız çalışmaya başlamıştı. Trump‟ın özellikle yargı ve denetim 
mekanizmaları ile ilgili en üst düzeyde yaptığı tayinler, kendisine açılan davalarda yanında 
olabilecek kişilerden öte, ilgili kurumların içini de yeniden düzenlemeyi amaçlıyordu. 
Geçmişte yasama, yürütme ve yargı dengesinin dışında kalan Amerikan medyası daha çok 
yolsuzluk, çıkar çatışmaları gibi siyasi konulara duyarlılık gösterirken, şimdi onlar da iç 
kavganın bir parçası haline geldiler. Ama bütün bunların arkasında Trump‟ın aptallıkları 
değil, küresel elitin çıkar beklentisi var ve yeni dönemde hem ülke demokrasisine hem de 
kurumlara ilgili yeni bir şekil vermek istiyorlar. Ancak, bu şekillendirme kurumlar arası 
çekişme ve kutuplaşmaları daha da artırabilir. 

Özgürlük ve insan hakları şampiyonu görülen ABD, Freedom House‟a göre, küresel 
özgürlük sıralamasında ABD, 55. Sırada, siyasi haklarda ise 72. sıraya kadar inmiş durumda. 
Ülkede en büyük paranoyalarından biri seçimlere Rus müdahalesi olduğu. Trump döneminden 
kalan tek kanıt seçim kampanyası danışmanlarından birinin Rus istihbaratına çalışıyor olması. 
Gelinen aşama Amerikan siyasi hayatının “siyasi tarikatçılığa” dönüşmesi9. Yani kendi 
görüşünde olmayanı vatandaşa bile tahammül etmeyen bir güvensizlik ortamı ülkeye hâkim. 
Obama döneminde de dış politikada işler iyi gitmemişti. Libya, Suriye ve Yemen‟de 
üç askeri müdahaleye girilmiş ama daha çok kaos ve zarar yaratılmıştı. Ama asıl hata 
Ukrayna‟da düzenlenen renkli devrim ile yapıldı. Rusya, hazır beklemekteydi ve Ukrayna 
topraklarının doğusunu işgal ederken, Kırım‟ı ilhak etti. Bu şok, Rusya ile ilişkilerde yeni bir 
dönüm noktası oldu. 

ABD‟nin yeni başkanı Joe Biden, önceki yönetimlerde bütün yanlış dış politikaların 
içinde oldu. Gene de 2003‟de Irak‟a askeri müdahaleyi destekleyen Biden, Libya ve Suriye‟ye 

müdahaleyi desteklememişti. Afganistan‟a daha fazla asker gönderilmesini de istememişti. 
Bunların hepsi içgüdüseldi yani pek zeki biri değil. Ukrayna‟da felakete yol açan renkli 
devrimin destekçisi oldu. 

 Joe Biden‟ın dış politika ekibi büyük ölçüde konvansiyonel düşünen bir ekipten 
oluşuyor. Çoğu Obama döneminin kıdemsiz ya da genç ekibinden geliyor. Trump döneminde 
ABD‟nin dünyadaki statüsünün zarar gördüğünü ve bunu restore etmek gerektiğini 
düşünüyorlar. Biden‟ın Dışişleri Bakanlığı‟na seçtiği Antony Blinken, Libya ve Suriye‟de 
askeri yöntemlerin yanındaydı. Suriyeli isyancıların silahlandırılmasını istedi. Biden‟ın diğer 
tercihi Jake Sullivan, şimdi ulusal güvenlik danışmanı. Avril Haines ise Ulusal İstihbarat 
Direktörü oldu. Haines, ününü rejim değişikliği savaşları ve diğer şüpheli işler üzerine yaptı 10. 

Savunma Bakanlığı‟na seçilen emekli general Lloyd Austin, ABD Merkez Komutanlığı‟nın 
başı idi. Obama döneminin Ortadoğu‟nun altını üstüne getiren politikalarının yanındaydı. 
General, ABD‟nin askeri maceralarından en çok para kazanan Raytheon savunma şirketinin 
yönetim kurulunun üyesi. 

 Bu ekipten Obama dönemine göre yeni bir fikir çıkması beklenmiyor. Moskova‟ya 
karşı sert tutum birinci öncelik olacak. Yeni dışişleri bakanına göre, saldırgan Putin‟e karşı 
NATO ve caydırıcılığın güçlendirilmesi öncelikli gündem olacak. Ukrayna, Gürcistan ve Batı 
Balkan ülkelerine güçlü güvenlik yardımı yapılacak. Moskova‟ya verilecek küçük bir barış 
dalı dahi olmayacak. 

 Soğuk Savaş döneminde Avrupa‟da 400 bin kişilik askeri birliği olan ABD‟nin şu 
anda Avrupa‟da 34.500 kişilik bir askeri gücü var. Bunun 25 bini Almanya‟da. Rusya‟ya karşı 
1.000 kişi Polonya‟ya gönderildi. ABD 2018 yılından beri 85 ülkede sözde terörle mücadele 
ediyor (Harita 1)11. Pek çok askeri üssü kapattığını ilan etmesine rağmen hala ülke dışında 
yaklaşık 800 askeri üssü var. Başka ülkelerin topraklarında kendi adına sonu gelmeyen 
savaşlar yapıyor. Sonsuz savaşların gerekçesi her zaman olduğu gibi demokrasi, barış ve 
Amerikan çıkarlarını korumak. Aynı savaşlar Irak, Afganistan, Yemen ve Libya‟da 
tekrarlandı. ABD çarkı, bitmeyen savaşlar ve düşmanlarla dönüyor. 

Harita 1: ABD’nin Sonsuz Savaşları 



Kaynak: Kim Hijelmgaard, A Reckoning is Near: America Has a Vast Overseas Military Empire. Does It Still Need It? USA Today, (February 25, 2021). 

 ABD Afrika Komutanı Stephen J. Towsend‟a göre ülkesi Afrika‟da Çin, Rusya ve El 
Şaab iken mücadele halinde. Bu mücadele Somali, Mali, Orta Afrika Cumhuriyeti, Kongo, 
Güney Sudan, Uganda başta olmak üzere her yerde devam ediyor 12. 

Çin, Afrika Boynuzu‟nda Cibuti‟ye odaklanmış durumda. Ama genel resme bakarsak Sovyetler Birliği dönemi mirasını kullanan Rusya ile Çin, Afrika‟da özellikle orta ve güney bölgede daha etkili. Ruslar, Orta Afrika Cumhuriyeti ve Mozambik‟e oynuyorlar. 

ABD ve Ortadoğu.. 

 Ortadoğu‟da şimdi planlar farklı. Öncelikle, Ortadoğu‟daki çekişme Suudi Arabistan-
İran bölgesel çekişmesine dönüştürülüyor. BAE-Bahreyn-Fas-Sudan-İsrail normalleşmesi ile 
İsrail düşman listesinden çıkarılıyor. Ortak düşman İran; Yemen, Irak ve Suriye‟deki iç 
savaşın sorumlusu olarak lanse ediliyor. 

 İkinci önemli değişim Suriye iç savaşında Türkiye‟ye yeni rol verilmesi13. Türkiye‟ye 
Sünni devlet havucu gösterilerek, Suriye‟de Rusya ve İran ile arasının açılması son birkaç 
yıldır devam eden bir Batı stratejisi. Projenin arkasında tabii ki İsrail var. Suriye‟nin 
bölünmesi; yani Alevi, Sünni ve Kürt devletleri kurulması İsrail‟in planı. İsrail, bütün Arap 
devletlerini tek tek zayıflatarak onların dini ve etnik üstünlüğünü eşitlemek istiyor. 
Üçüncü önemli değişim Doğu Akdeniz‟deki doğal gaz rezervleri kapsamında 
gelişiyor. Halen Türkiye‟nin Libya‟daki Ulusal Uyum Hükümeti ile ittifakı Yunanistan-Mısır-
İsrail cephesi ile karşı karşıya. ENI‟nin şirket çıkarları için İtalya da Türkiye‟nin yanında 
gözüküyordu. Ama Libya‟daki koalisyona Mısır, BAE, Rusya ve Fransa da katılınca Türkiye 
için şartlar çok değişti. Askeri gerilim sadece Libya‟da değil Doğu Akdeniz‟de de yaşandı. 
Şimdilik sular durulmuş olsa da her an ısınabilir. 

 Dördüncü önemli değişim, Karadeniz-Kafkasya ekseninde yaşanıyor. Dağlık-Karabağ 
Savaşı‟nda Türkiye ve İsrail‟in Azerbaycan‟a belirleyici askeri desteğinden sonra Türkiye‟nin 
Ukrayna‟ya askeri desteği bölgede Ukrayna-Türkiye-Gürcistan-Azerbaycan eksenini ortaya 
çıkardı. Kiev ve Ankara, Rusları kızdıran askeri anlaşmalara imzalar attılar. Bu kapsamda, 
Azerbaycan‟dan Balkanlar ve Avrupa‟ya Trans-Anadolu Doğal Gaz Boru Hattı‟nın 
tamamlanacak olması dikkate değer. Ancak, Ruslar Kafkasya ve Orta Asya‟da yeni oyunlar 
peşinde. Bunlara sonraki bölümlerde değineceğiz. 
 ABD‟nin stratejik ağırlığı küresel GDP‟deki yeri sadece %3.2 olan Ortadoğu‟dan 
küresel ekonomin yoğunluk merkezi olan Asya-Pasifik‟e kayıyor. Hegemonik güç 
mücadelesinde rakipleri Çin ve Rusya. Bununla beraber, bir yandan pandemi diğer yandan 
ülke içinde artan eşitsizlik ve ırkçı adaletsizlik alarm çanları çalıyor. Bunun anlamı, ABD çok 
fazla risk alamaz. Bu yüzden, askeri operasyonlardan çok örtülü yani karanlık işlere dönmek 
zorunda. İran ile yapılacak görüşmeler Ortadoğu için de çok önemli hale geliyor. ABD‟nin 
çok az hata payı var. 

 ABD, 2001 yılından beri süregelen savaşlara 6.4 trilyon dolar harcadı ama Ortadoğu 
artık eskisi kadar para etmiyor14. 
ABD‟nin kaya gazı Ortadoğu‟ya bağımlılığı azaltıyor ve Suudi Arabistan ile ilişkileri çehre değiştiriyor. Ortadoğu petrol ve doğal gazının %75‟i 
Asya‟ya (Çin, Japonya, Güney Kore ve Hindistan) gidiyor. 

Harita 2: Suriye’deki ABD Üsleri 

Suriye‟den çekilmekten bahseden ABD‟nin bu ülkede 10 yasa dışı askeri üssü var ve 
11‟ncisini Hasakah‟ta inşa ediyor (Harita 2). Hasakah‟taki petrol yataklarından her gün 140 
bin varil petrol çalınıyor ve tankerlerle Irak‟a taşınıyor15. Suriye‟de Esat‟ın kontrolünde 
olmayan yerlerde çalınan petrolün gelirleri PKK ve adına muhalif denilen cihatçılara gidiyor. 
 ABD, kendisini Suriye‟nin doğusunda marjinal bir askeri oyuncu konumuna düşürmüş 
gözüküyor. ABD‟nin rolü kaosun ve ülkenin imhasının devamını sağlamak. IŞİD‟i yaratarak 
Suriye‟nin içini oyan ABD, vekil gücü YPG/PKK ile işgalini sürdürüyor. 

***

ULUSLARARASI İLİŞKİLERİN PERDE ARKASI. BÖLÜM 1

ULUSLARARASI İLİŞKİLERİN PERDE ARKASI. BÖLÜM 1





Prof.Dr.Sait Yılmaz 
10 Mayıs 2021 

Giriş.. 

 Arktik bölgeden Afrika‟ya, Avrupa‟dan Güney Amerika‟ya, Ortadoğu‟dan Asya-Pasifik‟e  her kategoride askeri veya sivil pek çok karanlık oyun oynanıyor. Bu oyunların arkasında ticaret ve finans, enerji kaynakları ve stratejik güzergâhlarının kontrolü, teknoloji yarışı, kritik mineral ve diğer ham madde kaynakların sömürülmesi, silah veya demokrasi satmak gibi pek çok amaç sayılabilir. Uluslararası ilişkilerin ön cephesinde her gün TV ya da medyada gördüğünüz gülümseyerek el sıkışan liderler, bakanlar, devlet yetkilileri var. Onların hemen gerisinde ise dış politikanın ön cephesi olan büyükelçilik ve diğer diplomatik misyonlar, NGO‟lar, STÖ.ler vb. sivil yapılanmalar bulunuyor. Perde arkası ise istihbarat örgütlerinin yani tamamen illegal işlerin oyun alanı. İstihbarat örgütleri illegal ortamda çalışır, pasaport sahte, kişi sahte, amaçlar sahte, hedefler sahte, hepsi bir oyunun parçası. 

İşin içinde olanlar bile asıl hikâyeyi yani “büyük oyunu” genellikle göremez. Orada 
ülkelerin özel kuvvetleri, desteklediği terör örgütleri, vekil güçler, mafya vd. aktörlerin yer 
aldığı iç savaşlar, darbeler, katil robot testleri, virüs üreten biyolojik gizli deneyler, 
uyuşturucu ve kara para işleri, cinayetler, suikastlar, diğer kirli işler ve oyunlar var. Siber 
saldırılar, dezenformasyon, sosyal medya operasyonlarını da unutmayalım. Bu makalede, 
uluslararası ilişkilerin perde arkasında büyük güçlerin yani ABD, Çin ve Rusya‟nın büyük 
planlarına ve bizi bekleyen oyunlarına değineceğiz. Önceki makalelerimizde Amerikalı ve 
Rus liderlerin özelliklerinden bahsetmiştik. Yakın zaman önce İngiltere‟de yeni bir günlük 
yayınlandı. Makalemize İngiliz liderlerle başlayalım. Sonra Uzak Doğu, Orta Asya ve 
Ortadoğu‟da bizi bekleyen büyük oyunlardan bahsedelim. 

Bu arada Kırgızistan ve Azerbaycan‟a özel dikkat çekeceğiz. 
Anlatacak ne çok şey var. Gene uzun bir makale olacak. 

 İngiltere’yi yönetenler.. 

Önceki makalelerimizde İngiliz devlet yönetiminin sorunlarından bahsetmiştik. 
İngiltere‟nin başındaki Kraliçe Elizabeth II, 1940‟larda 31 diğer ülke toprağını kontrol 
ediyordu. Dünya kara parçalarının 6‟da biri ona aitti ve bu toprakların değeri 28 trilyon 
dolardı. Dünya üzerindeki en zengin kişi idi1. İngiliz kraliyet ailesi dünyaya hükmediyor ama 
bunu yalnız başına yapmıyordu. En az üç aktör ile işbirliği içinde idi; merkez bankaları, Cecil 
Rhodes‟in mirası ve Rothschild‟ler. İngiltere'nin “süper güç” konumunu kaybetmesi üzerine 
küresel sermaye at değiştirerek Londra‟dan New York‟a taşındı. Küresel sermaye, 1947‟den 
sonra Amerikan atına bindi, onu dünyanın hemen her yerinde kendi planları için koşturmaya 
devam etmektedir. Onlar da 1954‟de Bildelberg‟i ve 1973‟de Trilateral Komisyonu‟nu teşkil 
etti2. CFR, Bilderberg, Trilateral gibi birçok düşünce kuruluşu İngiliz Chatham House 
prensiplerini örnek alarak kurulmuştur. Chatham House, Anglo-Amerikan işbirliğinde küresel 
sermayenin dünyayı nasıl ele geçirebileceğinin plan ve projelerini geliştiren bir kuruluştur. 
Londra‟da ayrı bir devlet gibi olan “City of London”, imparatorluğun finansal makinesini işleten centilmenler kulübünden, Amerikan bankalarının hâkim olduğu kanunsuz küresel finans merkezlerine dönüştü3. İngiliz offshore ağı, City yolu ile üç şey sağlar; vergiden kaçan yabancı iş ve diğer kaynakların Londra‟ya gelmesini, varlıklar için depolama mekanizması ve kara paranın aklanması. City‟nin küresel off-shore sisteminde en büyük rolü İngiliz örümcek ağı ile ilişkileridir. 

 Bununla beraber, İngiliz ulusal güvenlik sistemi Soğuk Savaş döneminden kalma, modası geçmiş daire ve yapılardan oluşmaktadır. İngiliz güvenlik yapılanması, istihbarat örgütleri ve polisin oluşturduğu mimaride çok az bir değişiklik oldu. Bunun temel nedeni tutucu İngiliz güvenlik sisteminin yenilik ve reformlara pek açık olmamasıdır 4. Bakanlıklar kendi politikalarına, bütçelerine ve kurum içi kültürlerine odaklanmıştır. Seçilmiş politikacılar sivil bürokrasiye yani atanmışlara müdahale edemez. Krallığı gerçekte kimin yönettiğinin 
sorusu ortadadır ve anayasal yorumlara açıktır. Eski başbakanlardan Gordon Brown‟ın dediği gibi, egemenlik anayasanın temeli olsa da bir masaldan öte değildir 5. 

Her İngiliz hükümetinin gizli bir günlükçüsü vardır yani başbakanın etrafında dolaşan 
bir kişi gelişen olayları izler ve notlar alır. Örneğin Thatcher döneminde Savunma 
Bakanlığı‟nda orta seviyeli bir memur olan Alan Clarck‟ın günlüğü dönemin olaylarını 
aydınlatmıştı. 1990‟ların ortasında Gyles Brandreth, John Major hükümetinin nasıl 
parçalandığını açıkladı. Sonraki dönemde İşçi Partisi‟nin yaşadıkları üç cilt halinde 
yayınlandı. Daha yakın zamanda David Cameron hükümetinde bir bakanlık çalışanı olan 
Sasha Swire, 2010-2016 arasında İngiliz yönetimi içindeki küçük bir elitin marifetlerini 
anlattı. Şimdi ise Dışişleri Bakanlığı‟nda başka bir orta seviyeli memur olan Alan Duncan, “In 
the Thick of It”6 adlı kitabı ile sahne arkasını, son beş yılda İngiltere siyasi hayatının 
görünmeyen yüzünü aydınlattı. Ana konuları içinde; Brexit, Boris Johnson‟ın yükselişi ve 
İngiltere‟nin dünyada azalan rolü var. 

İlginç konular arasında İngiltere‟nin az bilinen Umman devleti ile yakın ve stratejik 
ilişkileri bulunuyor. İngiltere‟nin uzun zamandır Umman‟a odaklandığı ve orada en büyük 
askeri üslerinden birini bulundurduğu sır değil. İngiliz subayları Umman ordusu içinde ve 
İngiliz sinyal istihbaratı GCHQ‟nün orada bir üssü var. Tabii, Sultanlık, İngiltere için önemi 
bir silah pazarı. Detaylara gelince Duncan, Cameron tarafından 2014 yılında Sultan‟ın Özel 
Konseyi‟ne danışmanlık yapmak için atanır. Konseyin altı üyesi İngilizlere aittir ve yılda bir 
kez Sultan‟a tavsiyede bulunmak için toplanırlar. Duncan, 2001 yılından beri bu toplantılara 
14 kez katılmıştır. Konsey‟de şu kişiler yer almış; İngiliz istihbarat servisinin eski başkanları, 
Kraliçenin özel sekreteri, silahlı kuvvetlerin eski genelkurmay başkanları ve Bank of England‟  ın (Merkez Bankası) eski başkanı Mervyn King. Günlükte Umman ile ilgili anlatılanlar, aslında İngiltere‟nin bugünkü hükümetinin Ortadoğu konusunda nerede durduğunu da gösteriyor. 

 Duncan‟a göre, İngiltere Ortadoğu‟da korkak bir politika izliyor. Bunun nedeni, 
İsrail‟in İngiliz Muhafazakâr Parti içindeki dostları. Filistin‟e sempati duyanlara Dışişleri 
Bakanlığı‟nda etkili görev verilmiyor. Nitekim Boris Johnson da bu yüzden kendisini 
atayamamış, baskı görmüş. Örneğin, Shai Masot isimli İsrailli diplomatın Duncan‟ı görevden 
alması isteği kamera kayıtlarına bile girmiş. Özetle, İngiltere, Filistin‟e sempati duyar gibi 
gözüküp, asla büyük sözler vermiyor. İsrail yanlısı gruplar Başbakanlık Ofisi (Number 10) 
içinde lobi yapıyor ve Duncan‟a göre bu kolay değişmeyecek bir espiyonaj faaliyeti. Duncan, 
Shai Masot‟un İsrail askeri istihbaratında birinci ya da ikinci sekreter olduğunu ve örtülü 
propaganda işlerinden sorumlu olarak parlamenter görüntüsü altında çalıştığını söylüyor. 
Masot, İşçi Partisi ile temaslarını ülkesine aktarıyor. Ama İngiliz hükümeti bu iddiaları 
araştırmaya bile gerek görmemiş. 

Duncan, Brexit‟i anlatırken aslında Muhafazakâr Parti‟nin şifrelerini veriyor. Eski 
başbakan Theresa May için “Sempatik görünmesine rağmen, diğerleri gibi empati eksikliği 
yaşıyor, karizma ve kişiliği geçin ne ağırbaşlılık ne duruş var” diyor. Temmuz 2016‟da Boris 
Johnson Dışişleri Bakanlığı‟na atandığında Duncan, onun yardımcısıydı ama asıl işi onu 
izlemek yani günlük yazmaktı. Boris Johnson, onu bu göreve vermekle iyi etmemiş çünkü 
söyledikleri yenilir yutulur şeyler değil. Bakın, Duncan, başbakan Boris Johnson için ne 
diyor; “Kendini yeni Churchill sanıyor, kendi kendini kandıran, sahte romantik, sadakatsiz. 
Kendini on yıldır parlatan medyaya bir teşekkür bile etmedi. İşleri ciddiye almak yerine, 
komedi rutin hale geldi. Soytarının biri idi ve aklı karışıktı, diplomatik değerlendirmeleri 
sıfırın altındaydı. Uluslararası şöhretine rağmen, yalnız, bencil, karmakarışık, disiplinsiz, 
utanmaz birisi 7.” 

2. BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,,

***

28 Eylül 2021 Salı

2016’ya Girerken Türkiye ve Dünya.. BÖLÜM 2

2016’ya Girerken Türkiye ve Dünya..  BÖLÜM 2


Derin Rusya analizi ve Türkiye ile ilişkiler..

Sovyetlerin dağılmasının ardından hala durumu kabullenemeyen Rus halkı ve yönetimi eski günlere dönmenin hayali içinde yaşıyor. 

Bu yönde Rus liderlerinin atacağı adımlar alkolizm, tembellik ve vurdumduymazlık girdabına düşmüş halkta prim yapıyor. 1991’de Sovyetlerin dağılmasından sonra Putin’e kadar olan dönemde ülkeyi Batı yanlısı ve neo-liberal bir elit kesim yönetmeye çalıştı. Bugün ise muhafazakâr ve milliyetçi bir kesim yönetiyor . 

Putin, devlet başkanı olduğunda oligarkların elinden ülkeyi kurtardı ama ortaya eski devlet bürokrasisi ile iç içe geçmiş yeni bir oligark grubu ortaya çıktı. 

81 eyaletin valisi zaten bu gurubun doğal üyesi ve Rusya’nın kalkınamamasının altında da bu kişiler var. Bu valiler federal bütçeden aldığı payı kendi ceplerini doldurmak için kullanıyor ve rüşvetsiz iş dönmüyor. Dağıstan ve Çeçenistan, bütçe adı altında liderlere verilen rüşvet ile kontrol ediliyor. Putin’in etrafında Kremlin’de gördüğümüz 500 kişi var, gerisi boş. Ruslar emperyal bir kültüre sahip, sadece kendilerine konuşma hakkı tanır ve düşündüklerini yaparlar. Merkeze yakın toplam 200 kişi (Siloviki) birlikte hareket ediyor, bunlar; valiler eski bürokratlar, istihbarat ağırlıklı elit. Putin, devleti istihbarat teşkilatı gibi yönetiyor. Robert Gates’in dediği gibi Putin aslında bugünün değil, geçmişin Rus imparatorluklarının Çarı ve bunu oynamak istiyor. 

Yeri gelmişken eski Sovyet coğrafyasındaki Türk Cumhuriyetlerinin Rus güdümündeki liderlerinden bahsedelim. Bu liderler ülkenin enerji kaynaklarını Rusya’nın kontrolüne verme karşılığı koltuğundalar. Rusya, buna karşılık bu ülkelerde muhalefet bırakmadı. Varlıkları, Rusya ile olan bağları ile doğrudan ilişkili. ABD’ye bölgeye gelirse “demokrasi” diyeceğinden, bunu geciktirme, kişisel olarak Rusya’nın sadık bir müttefiki olma derdindeler. Özledikleri otoriter sisteme ancak Putin’in Çar olduğu bir dönemle geçeceklerini sanıyorlar. Putin ise onlardan çaldıkları ve çalacakları dâhil 125 trilyon dolarlık bir doğal enerji kaynağını kontrol ettiğini ve geleceklerinin sağlam olduğunu düşünüyor.

Rus yönetimi içinde arka planda büyük bir devlet krizi yaşanıyor ve bunun kırılganlığı derin oluyor. Rusya’da çok büyük bir yönetim krizi olabilir ama bu bir ayaklanma olamaz çünkü halkta böyle bir kültür yok, Putin yönetim içinde radikal düzenlemeler yapabilir ama kendisi gitmez. 

Rus halkında ABD, Putin’i iktidardan düşürecek kanısı var, Çin’i dost görmüyorlar. Güneyde hayat Çin etkisine girmiş durumda. Ambargo ile Rus halkı yalnızlaştı, umutsuzluğa kapıldı. Ülkeden 1990-2015 arasında yüzbinlerce bilim adamı yurt dışına kaçmış ama Sibirya’da yol yapamıyorlar. Sibirya’da bir bilimsel toplantı yapsanız katılacak 4-5 bin bilim adamı bulursunuz ama bir tane girişimci yani özel sektörde ihale alacak kişi yok. Alkolizm ve umutsuzlukta iklim şartlarının da etkisi var. Sanat ve kültür alanında derin bir dünyaları var. Rus gençliğinin 2/3 ü parazit şeklinde yaşıyor, çalışmıyor. Edebiyat, dans, bale, operada özellikle Sovyet eğitim sistemi ile oldukça ileri gittiler ama öte yandan kendini yönetemeyen, bir toplum oldular. Sovyetlerden sonra sanat Batıya kaçtı, kalanda ticarileşti. Sanat ve bilim St. Petersburg’da, Moskova ise kaba ve vahşi Rusların yeri. Ruslar şimdilerde kitap okuyor, operaya gidiyor, şarap içiyor, entelektüel dünyasını geliştiriyor. Rus halkı, 80 yıl malborosuz, domatessiz, hamburgesiz yani Batı standartlarından uzak yaşamayı başarmış. 

Sokaktaki Ruslar için öncelikler farklı. Ülkede tüccar olanlar; Rusya’daki Azeriler, Kafkasyalılar, Tatarlar, Türk Cumhuriyetlerinden gelenler. 

Azeri olanlar; restoran sektörü, meyve-sebze ve kadın ticareti, Çeçenler; kadın ticareti ve mafya (şirket alıp-satmak) ile meşgul. 

Rusya’daki inşaat ameleliği Özbek ve Taciklere, bulaşık ve tuvalet temizliği gibi hizmetler Kırgızlara ait. Rusya’da Yahudilerin etkisi (Rus ve Azeri Yahudisi) göz ardı edilmemelidir. 

Akkuyu Santralı ihalesini onlar aldı. 

Rusya’nın büyük bir devlet olarak kalabilmesi için iki şey lazım; nüfus ve ekonomi. Rusya’da ikisi de yok, bu yüzden geçmişte olduğu gibi dünyadan izole edilmek ve ambargo en hassas taraflarıdır. Çok uzak bir zamanda değil, Rusya, önce yavaş yavaş sonra birden dağılacak. Ne demek istiyoruz anlatalım. 

Rusya’nın yaklaşık 142 milyon nüfusu var ve doğum oranı oldukça düşük. 

Bu nüfusa başka ülkelerde yaşayan yaklaşık 27 milyon Rus’u da ilave edelim. 

Rusya dünyanın en çok suçlu barındıran, nüfusuna oranla en çok hapishane dolduran ülkesi. Rusyanın enerjiden sonra en iyi ihraç maddesi güzel kadınlar; 

2 milyonu ülke içinde 4.5 milyon fahişe yanında Ukrayna ve diğer ülke kadınlarının da trafiğini yönetiyorlar. Rus kadınlar; Japon sınırına yakın bölgelerde Japonlar, güneyde Çin sınırından Hazar’a kadar Sibirya boyunca Çinlilerle, Karadeniz’e yakın olanlar Türkler ve Doğu Avrupa’da olanlar Avrupalılarla evleniyorlar. 

Güzel kadın ülkeyi terk ediyor, toplumu yenileyecek kadın yok. Sadece Türkiye’de son 20 yılda 550 bin evlilik olmuş ve onbinlerce çocuk doğmuş. 

Bunda Türkiye ile Rusya arasında her alanda yaşanan romantizmin de etkisi oldu. Aslında bu romantizm tek taraflı idi. Rus kadının evlilik stratejisi vardı; önce iyi bir hayat, sonra ailesine para göndermek, müteakiben kendi geleceğini garanti altına almak ve nihayet bir gün ülkesine dönmek. Rus kadını aynı zamanda istihbarat vasıtası idi. Genç iş adamlarının çok gittiği otellerde ortaya çıktılar. Bugün güzel Rus kadını öyle azaldı ki Rus dış istihbarat servisi FSB’nin yaklaşık %40’ı bu işler için çalıştırılan Beyaz Rus kızlardan oluşuyor. İşin ilginç yanı bu kadınların trafiğini yönetenler Çeçen ve Azeri mafyasıdır. 

Kadın ticareti Rus istihbaratının çalışma alanı ve başta Türkiye olmak üzere Ortadoğu’ya (Arap şeyhleri) yönelik özel çalışmalar yaparak, sızma yapılacak  grupları seçiyorlar. Rus istihbaratı, Ermeniler ile de iç içedir. Rusya’daki 2 milyon Ermeni devlet yönetiminde önemli noktaları tutmuş durumdadır. 

Moskova, Suriyeli ve Lübnanlı kaynamaktadır. Türk iş adamlarının ve devlet adamlarının yurt içi ve dışı gezilerinden nerelerde yemek yediklerini, otellerini takip ediyorlar. Son 20 yılda bu tuzaklara düşenler ile ilgili epeyce roman yazılabilir. Bunlar içinde İslamcı kesimin meşhur isimleri öne çıkar.

Rusya ile romantizmin yaşandığı diğer bir alan ise ekonomi oldu. Kırım’ın alt yapısına 12 milyar dolar ayırdı ama para ortada yok. Tıpkı Putin gibi vali diye atananlar da kişisel gelirlerinin peşinde. Putin, bunları kontrol edemiyor, hemen her devlet toplantısının ana gündemi de bu konu; halk fakir, fabrikalar eski. 

Yukarıdakiler cebini dolduruyor, devlet özel sektörü yaratmıyor, girişimci yok, kimsenin çalışmak ya da yatırım yapmak gibi bir derdi yok. 

Rus ekonomisinin %70’i madenler, mineraller, petrol ve doğal gaza bağlı ve ülke gelirlerinin önemli bir bölümü bu sektörden geliyor. Rus Merkez Bankası başkanı Ekim 2015’de ülke rezervlerinin bir yılda 510 milyar dolardan 370 milyona düştüğünü açıkladı. Petrolün varili 35 dolara düştü ve 29 dolara düşecek gibi, Rusya ekonomisi bunu kaldıramaz. Halen Rus ekonomisi petrol ve doğal gaz yani enerji satışları yanında Sovyet döneminden kalma silah teknolojisi ile yürüyor. O yüzden Avrasya Ekonomik Birliği’nin şansı yok çünkü birbirlerinde olan petrol ve doğal gazdan başka satacak bir şeyleri yok. Belarus ve Kazakistan’ın ekonomileri de zayıf. BRICS ve Şanghay ile de Batıya karşı bir denge kuramadılar çünkü ekonomileri desteklemiyor. Ekonomik kriz ülkeyi bitiriyor, oteller boş, mağazalar kapandı, halk umutsuz, ülkede yabancı kalmadı. 

Rus Ordusunun gücü Sovyetlerden kalma eski nükleer silahlara dayanıyor, orduyu modernize etmek için gerekli makine sanayi yok ve Avrupa, özellikle Almanya vermiyor. Rusya’da sanayi üretimi oldukça geri seviyededir. 

Modernizasyon için verilen paraları bürokratlar cebe indirip, Batıya gönderiyorlar. Örneğin Başkurdistan’da bir bürokrat Petro-kimya tesisini olduğu gibi söküp Avusturya’ya gönderince, Putin uzun mücadeleden sonra 3 yıl önce geri getirebildi. Ruslar ve Almanlar Baltık üzerinden doğal gaz hattı ile daha da yakınlaştılar. 

Ruslar, Almanya’yı yanında tutarak Avrupa’yı bölünmüş tutmayı, Almanlar da Rus pazarını elinde tutmayı istiyor.

Türkiye’deki gibi sanayi tesisleri ve fabrika kurma kültürleri yok, daha da açıkçası imalat sanayileri yani küçük ve ortak ölçekli yani KOBİ dediğimiz kesim yok. Enerji ve madencilik sektörlerine ilaveten ciddi bir silah sanayi, büyük ölçekli otomotiv sanayileri var Alt yapı inşaatçılığında çok ilerideler. 

Ankara çevre yolu ve köprülerini Ruslar yaptı. Kanal açarlar, metro yaparlar, 250.000 km boru döşediler. Ancak, KOBİ’lerin yaşayabilmesi için herşeyden önce uygun bir iş iklimi yok. Türkiye’nin 21 katı büyüklüğünde ve 8 ayı kar-kış içinde yaşayan bir topluma sahip. Temel sorun halkın karakteri, girişimcilik kültürünün olmaması. Bu yüzden yıllardır Rus üniversiteleri Türkiye ile bu alanda ortak programlar düzenlemek istediler. Rusya’da olan; ağır sanayi, eski teknoloji iş makineleri ve büyük tonajlı kamyon üretimi, bunun dışında doğal gazi gübre ve kimya sanayi var ama hepsi devlete bağlı şirketler. 

Otomobil üretiyor ama eski model, yan sanayi yok, Türkiye’den geliyor. İnsanlar üretim ya da yatırım yapmak istemiyor, olanları Türkler kurdu, 1990’lardan beri devam eden ekonomide romantizmin kaynağı bu oldu. Türkiye’den giden ana kalemler şunlardı; otomotiv ve yan sanayi (Tofaş), kablo-elektrik parçaları (EAE), kimya sanayi (Hayat holding), inşaat (Eczacıbaşı), orman işleme sanayi (Kastamonu entegre), beyaz eşya (Vestel), doğal gaz enerji-elektrik santralı (Zorlu), bira (Efes), soda üretimi (Şişecam), halı fabrikaları (Merinos), gayrimenkul emlak (özellikle Moskova ve Petersburg’ta büyük ölçüde Türklerde). 

Türkiye’nin Rusya’da 15-16 milyar dolar yatırımı var. Rusya’ya yılda 26 milyar dolar harcıyoruz; enerji (23 milyar dolar), hububat/tarım ürünleri (2 milyar dolar). 

5 milyar dolar ihracatımız var; narenciye (1 milyar dolar), turizm (3.5 milyar dolar), yedek parça-tekstil (600-600 milyon dolar). Ancak, geçmiş yıllarda buna yılda yaklaşık 8.5 milyar dolarlık bavul ticaretini de ekleyebiliriz. 2014 yılında 3.3 milyonu turist olmak üzere, 4.4 milyon Rus, Türkiye’ye gelmiş. 

Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek’e göre Rus krizi bize 9 milyar dolara mal olacak. İş dünyası bu kadar ülkenin içine girince Ruslar, bu süreci tehlikeli buldular. Türk romantizmine kapıldıklarını, ilişkiye sürüklendiklerini sandılar. Şimdi duygusallık bitiyor, Ruslar kış uykusundan uyandıklarını düşünüyorlar. 

Yıllardır Türkler, Rus pazarına alışmıştı, çıkmak niyeti yoktu. Türk Cumhuriyetlerine alfabe ve cami götürme projelerimiz de çöktü. Şimdi Türk tarafında da artık kriz biter ve eskiye döneriz beklentisi bitiyor ve Rus pazarına alternatif arayışları başladı. Bununla beraber, Rusyayı ancak Türkler imar edebilir. 

Zor da olsa kriz bitecek ama hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.

Türkiye-Rusya ilişkilerinin geleceği ve enerji denklemi..

Ruslar, 1990’lardan beri Batı tarafından küçümsenmenin, dış politikada yaşadığı yenilgilerin ve ambargonun acısını Türkiye üzerinden bastırmak için ilişkilerde yeni bir dönem başlattı. Ukrayna’nın doğusunu ayaklandıran, Kırım’ı ilhak eden Putin, Suriye müdahalesi ile iç politikada zirve yapmış ve ABD’ye “Ben de senin kadar güçlüyüm” mesajı vermişti ki uçaklarının düşmesi tüm fiyakalarını bozdu. 2014 yılındaki Ukrayna olaylarından beri Rusların %68’i ülkenin eski büyük güç statüsünü geri kazandığını düşünüyor. Türkler için Amerikalıların Irak’ın kuzeyinde Türk askerlerinin başına çuval geçirmesi nasıl bir travma yarattı ise, uçak olayı da Rus halkı için aynı şiddette bir sarsıntı oldu. Rusya, Türkiye ile krizde halkını memnun etmek için popülist politikalar uyguluyor. Aslında Rusya, Suriye’nin kuzeyinden Türk hava sahasında yaptığı ihlalleri uzun zamandır Baltık denizinde NATO hava sahasında da yapıyor, ama kimse sesini çıkaramıyordu. İki ülke arasında 1990’larda bazı iş adamları ve bürokratların yaptığı gibi balans ayarı yapacak bir grup bugün yok. 

Devreye Nazarbayev, Aliyev ve Beyaz Rusya girdi ama olmadı. Rusya, derin iç sorunları ve ambargo yanında dış politikada uzun zamandır oldukça sıkıntılı bir dönemde. Sovyet döneminde Afrika’da Angola, Mozambik, Güney Afrika ve Cezayir üzerinde Rus etkisi vardı. Şimdi sadece Angola’da biraz etkisi var, Güney Afrika ile ancak, BRICS dolayısı ile aynı kulvardadır. Ortadoğu’da ise Suriye son kaledir. NATO’nun genişlemesi Rusya için 25 yıldır en büyük tehdittir ve ancak Ukrayna’da bunu durdurabildi ama başına büyük işler açtı. Ukrayna da düşse idi Rus gemileri Karadeniz’de demirleyecek liman bulmayacak, Amerikan füzeleri Moskova’ya 450 km. kadar yaklaşmış olacaktı. Rusya, Latin Amerika’daki kalelerini de kaybetmeye devam ediyor. Putin, Güney Amerika’ya gitti ama Arjantin devlet başkanının yerine sağcı bir başkan geldi. Venezüella’da genel seçimleri merkez sağ kazandı. Rusya, ABD gibi yumuşak güç kullanmayı bilmemekte, her seferinde askeri seçeneklere başvurmaktadır.

Ruslar, yüzyıllardır olduğu gibi kendi yollarını bir şekilde bularak, çok farklı adımlar atabilen bir ülke. Çarlığı yıkmışlar, Komünizmi kurmuşlar ve hala çevrelerini düzenliyorlar yani şapkadan tavşan çıkarabilirler. Çin’den çok daha fazla askeri kabiliyete sahip, dünyanın ABD’den sonra ikinci büyük askeri gücü olan Rusya yeni askeri maceralar peşinde. Ekonomik krize ve Batı ambargosuna rağmen savunnma harcamalarını 2014’de 40 milyar dolardan  2015’de  50 milyar dolara çıkardılar . Bu rakamlar, Rusların niyetleri ve öncelikleri konusunda önemli bir ipucu. Baltık bölgesinden Moldova ve Doğru Avrupa’ya, Karadeniz’den Orta Asya’ya bir korku koridoru oluşturmanın yanında Suriye örneğinde olduğu gibi küresel arenada ABD ile bilek güreşi derdinde. 

Rusya, Türkiye ile krizi derinleştirerek, uzun vadeli kullanmak istiyor. 

İran üzerinden Irak Şii yönetimini Türkiye’ye karşı tahrik ediyor. Türkiye’ye karşı açık bir ekonomik savaş başlattı. Bundan sonra ne yapacağını kestirmek zor. Suriye’nin sınırının güneyine geçecek Türk uçaklarını vurmak için pusuda bekliyor. 

Esat güçlerinin yanında Türkiye’nin desteklediği direnişçileri ve Türkmenleri vuruyor. Bu grupların elinden bugüne kadar ki kazanımlarını geri almaya kararlı. 

Rusya’nın askeri bir yola başvurmasının Türk-Rus çekişmesini silahlı bir çatışmaya hatta bir savaşa dönüştürme riski yüksek. Bu çatışma sadece Suriye ya da Doğu Akdeniz’de değil Karadeniz üzerinde de olabilir.

Tarihte iki ülke 17 kere savaştı ama şimdi şartlar çok farklı. Putin’in askeri seçenekleri ve bölgede kullanabileceği kuvvetleri oldukça sınırlı. Türkiye, coğrafi üstünlüğe ve güçlü bir orduya sahip yani konumu Ukrayna ve Gürcistan ile kıyaslanamaz. Muhtemel bir savaş iki tarafa da büyük kayıplar verdirebilir ve dileriz bu olmaz. Öte yandan, Rus tehdidinin açıkça ortaya çıkması; Montrö Boğazlar Sözleşmesi’ne göre “savaş riski ile tehdit edildiğinden” Türkiye’ye, boğazları Ruslara kapatma şansı verecektir. Uçak düşürme olayı ile ilgili gelişmeler; ABD’nin Suriye’de Rusya ile anlaşır gibi gözüküp batağa çekti tezini güçlendiriyor. Nitekim Ruslar gelince Amerikalılar 12 uçaklarını İncirlik’ten çektiler ve Rusların Türklerle yok ama ABD ile hava sahası koordinasyon  düzenlemeleri var. Rusya’nın Suriye müdahalesinin en önemli gerekçelerinden biri, burada yapılacak pazarlıkların Ukrayna’dan dolayı uygulanan ambargoyu  rahatlatma yönelik kazanımlardı. Sürekli kan kaybeden Rusya, bir delilik yapabilir, Amerikalılar da gelişmeleri bu yönü ile izliyorlar. 

Kriz derinleşirse Ruslar, Türkiye’nin enerji ile bağını koparmak için Azeri-Ermeni savaşı çıkarabilirler. 

Türkiye ise Rusya karşısında özellikle enerji konusunda yeni açılımlar peşindedir. Yıllardır Türkiye’nin enerji bakımından Rusya’ya çok bağımlı olduğunu yazıyor ve bu konuda hükümeti eleştiriyorduk. Ancak, bu kriz nedeni ile bu bağımlılığı daha iyi analiz etme gereği duyduk. EPDK kayıtlarına göre; 

30 milyar m3 Rusya’dan, 9 milyar m3 İran’dan, 6 milyar m3 ise Azerbaycan’dan doğal gaz alıyoruz. Bu rakamlara göre; Ruslara bağımlılığımız %54 civarındadır. İthal edilen gazın %19’u ise İran’dan geliyor. Ancak, Ruslardan alınan gazın 8 milyar m3’ü İtalyan ENI şirketine ait olduğuna göre bu oran %42’ye düşüyor. Öte yandan Botaş rakamlarına göre Ruslardan alınan gazın 10 milyar m3’ü özel sektör alımı olduğu da göz önüne alınırsa Ruslara bağımlılık %28-30 seviyesine düşüyor. Bunları neden söylüyoruz; çünkü kamuoyuna Rus gazına bağımlılığı azaltıyoruz yanıltması ile şu aralar Türkiye, enerji tekellerine büyük paralar kaybetme sürecindedir. Halen Türkiye, Rusya’ya alternatifmiş gibi dört ayrı enerji projesi ile ilgileniyor;

- Azeri (Şahdeniz) gazı; bu gazın arkasında sanıldığı gibi Azeriler değil büyük ölçüde konsorsiyum içindeki Ruslar, İran ve Batılı şirketler (BP) var. TANAP 

sadece bir botu hattı. Rus gazı bize halen 212 dolara mal olurken, bugünkü fiyatlarla bu gaz 300 dolara mal olacak ve %30 daha fazla ödeyeceğiz. Bitmedi, 

bölgede boru hatları varken, 10 milyar dolara mal olacak TANAP için de payımız oranında 3 milyar dolar boru hattı inşası parası ödeyeceğiz.

- Katar gazı; Suriye savaşının arkasındaki nedenlerden biri olan bu gaz aslında Katarlılar değil ABD’nin LNG şirketi tarafından işletiliyor. LNG içinde Exxon, 

Mobil, Fransız Total ve Japon enerji şirketleri de var. Bu gaz Türkiye’ye gelse bile konvert edecek alt yapımız yok yani bunu da yapmayı teklif ediyorlar. 

Uzun vadeli anlaşmalarla LNG alabilir ama pahalı bir seçenek.

Harita: Katar Gazı İçin Projeler

- Musul ve Kerkük gazı; 10 milyar m3 kapasiteli bu gaz Türkiye için en kullanışlı olanı ama bu gazı Barzani’den almakla hem meşru Irak hükümetini bir kez daha yok saymış hem de Barzani’nin devletçiğini beslemeye devam edeceğiz.

- Doğu Akdeniz gazı; Kıbrıs adasının doğusunda Rumların sahiplenmeye çalıştığı bu gaz için Yunanistan-Rum Kesimi-İsrail-Mısır arasında bir mutabakat var. 

Bu gaz da siyasi olarak tartışmalı ve Türkiye’ye ulaşması için en az 500 km.lik bir boru hattı kurulması lazım. Burada da gazı çıkaracak ve nakledecek şirketlerin arkasında ABD’liler olduğu için Obama gitmeden bir an önce işlerini görmek istiyorlar. Ayrıca bu gazın Türkiye’ye gelebilmesi Suriye ya da Kıbrıs Rum yönetiminin ekonomik bölgesinin belirlenmesi ile mümkün olabilecek. Boru hattı için başka bit alternatif yok.

Görüldüğü gibi son dönemde Rusya’ya enerji bağımlılığını aşma gerekçesi altında uluslararası enerji tekellerinin tuzağına düşme riski içindeyiz. ABD’nin Rusya’nın Türk akımı projesini kabul etmememiz için çok baskı yaptığını, aynı baskının Akkuyu Nükleer santrali için de yapıldığını not edelim. 

Baskıyı daha önceden kabullenen Bulgaristan da Ruslara hayır demişti. ABD, başından beri Katar gazını öne sürüyor ama Rusya, Akdeniz kıyısına Esat 

devletini kurarsa Akdeniz’e çıkışı için bir Sünni devlet çıkışı düşünülüyor . 

Katar gazı, doğrudan Wall Street’in para babalarının yani ABD’yi arka planda yönetenlerin cebini dolduracak.

2016’ya girerken ABD-Rusya denklemleri ve Türkiye..

     ABD tarafında son aylarda IŞİD’a yönelik neler yapılacağı ile ilgili, Beyaz Saray ve Pentagon arasında yoğun temas vardı. 

ABD düşünce merkezleri kısa vade için Suriye ve Irak’a, orta vade için Rusya ve İran’a, uzun vadeli projeksiyonlar için Çin’e yönelik çalışmalar yapıyor. 

Irak’ın kuzeyinde Kürt devleti kurulması için çalışılıyor. 

Ankara, Barzani ile doğal gaz/petrol karşılığı buna onay vermiş durumda ama ABD, Barzani ile de yakınlaşmamızı da istemiyor, daha da açıkçası ABD ve İsrail, Irak’ın kuzeyinde bizi istemiyor. 

Rusya ile yaşadığımız kriz ve Suriye içine uçaklarımızı gönderemememiz, Rusya’nın El Nusra’yı da vurması ABD’nin de işine geldi. ABD, Türkiye’nin kendi Sünni planından ve vurduğu hedeflerden memnun değildi.  

Şimdi Suriye’de Türkmenleri bahane edip, Rusları şikâyet etmekten başka söyleyecek sözümüz kalmadı. ABD, kendine karada İslamcı müttefik bulamadığını bahane edip, Kürtleri doğal müttefik ilan etti ve PKK uzantısı PYD/YPG’yi açıkça destekliyor. ABD, koridorun açık kalan kısmından IŞİD ve El Nusra’ya yardım gittiğini bahane edip, buraları da Kürtlere teslim etmek niyetinde. 

ABD’de 8 Kasım 2016’da seçimler bitip, yeni başkan direksiyona geçene kadar Ortadoğu ya da başka bir ülkeye yönelik büyük bir operasyon beklenmemelidir. 

Rusların ABD seçimlerinde açıkça Trump’ı desteklemesi, küresel sermayenin adayı Clinton’a uzak durmaları dikkat çekiyor. ABD’nin elini kolunu bağlayan 17 trilyon dolar bütçesine rağmen 65 trilyon dolara ulaşan borçlarıdır. ABD, IŞİD’a karşı savaşın Sünnileri mağdur duruma düşüreceğinden endişe ediyor. 

Obama’nın yeni terörle mücadele stratejisi de ortaya çıktı ;

- Suriye ve Irak’ta karada fazla asker bulundurmadan hava saldırıları ve özel kuvvetler ile mücadele,

- Göçmenlere kapının aralanması,

- Son terör saldırıları nedeni ile ülke içinde silah satışlarının daha sıkı kontrol alınması.

ABD, tehdit değerlendirmesini değiştirdi ve küresel terörden sonra ikinci sırayı Rusya aldı. RAND analizcileri Rusya için ABD ordusuna 120 bin kişilik ilave bir 

insan gücü planlaması yaptı. İlginç olan ABD’nin bir yandan Rus silahlarına olan merakı; S-400’lerden sonra Ruslardan 21 adet MİG-29 savaş uçağı aldılar .

ABD ve Rusya kritik dönemeçteler; biri Pasifik’te yeni bir güç merkezi kurmaya başlıyor, diğeri eski Sovyet cumhuriyetlerinin merkezinde ki konumu nu geliştirme ye. Modernist ABD, Pasifik’te “istisnai ülke” olma rolünden öncelikle ekonomi üzerine bir strateji geliştirme ihtiyacı duyuyor. 

Post-modern Avrupa Birliği ise kendi sınırlarını bile koruyamadığı yüzleşmesi ile karşı karşıya kaldı. Ne Rusya ne de Çin gelecekte Avrasya’nın merkez gücü olabilecek. Rusya, nüfus ve ekonomi yüzünden dağılırken, Çin’i petrol ve doğal gaza bağımlılık yanında ileri teknoloji ile rekabet edememesi bitirecek. 

Kafkasya’da ise Ermenistan-Gürcistan-Azerbaycan üçgenine dikkat. Bütçesi ve bankacılık sistemi krizde olan Azerbaycan hedefteki ilk ülke ve bakanların istifasına varan yolsuzluklar, Aliyev’in kontrolü kaybettiğini gösteriyor.

Uzun zamandır İran’dan bahsetmedik; ABD-İran ilişkileri Humeyni’nin geldiği 1979 yılından beri en iyi durumda, ancak bu doğru bir romantizm değil. 

Ocak ayının sonundan itibaren Amerikalılar, Atom Enerjisi Ajansı (IAEA) ile İran’ın anlaşmayı uygulayıp uygulamadığını denetlemeye başlayacaklar . 

Sonra sıra İran’ın teröre verdiği destek, Hizbullah ve rejim konuları masaya gelecek. Daha fazla özgürlük ve serbest pazar dayatmaları başlayacak. 

Bu arada ABD’deki İsrail lobisi işi çomaklamak için hükümetten daha iyi hazırlanıyor. Şimdilik İran’a uzatılan havuç ise visa (bankacılık) kolaylıkları. 

2 ay önce İran TV’sindeki bir dizide Türklere hakaret edilince Azeri Türkleri ayaklandı, Azeriler sokağa döküldü. Son 5-6 yıldır Batı, İran’ı kaşıyor, ciddi ciddi üzerinde çalışıyor. İşin ilginç tarafı İran’daki yönetim de halk da ambargonun kalkacağını ve çok rahatlayacaklarını, Batılı gibi olacaklarını sanıyor. 

İran halkı, her zaman kendini Batı kültürüne yakın hissetti ve bunun özlemini içten içe duyuyor. İran seçimlerinde Batıya açılma kartı en iyi iç politika ve seçim malzemesi olmaya devam ediyor. Rus-İran ilişkileri ise hep karşılıklı çıkar üzerine özellikle de yaşanan ambargo ve izolasyonları aşma üzerine olmuş, kültürel bir derinlik hiçbir zaman kazanmamıştır. İlişkiler bugün de daha çok ABD karşısında Suriye’de ki ortak çıkarlar ve silah alış-verişi üzerinedir. 

İlginçtir, İran ABD’den kaçırmak istediği nükleer fazlalıklarını Rusya’ya gönderiyor.

Afganistan’da henüz ufuk gözükmüyor; son iki yılda olanlar bir Milli Birlik Hükümeti kurulması, ABD ve NATO operasyonlarının sona ermesi, Taliban ve Afgan hükümeti arasında yüz yüze görüşmelerin başlamasıdır . ABD askerleri hala ülkede ve Afgan hükümetinin ayakta kalması için oyunlar devam ediyor. 

Pakistan ise Taliban tarafını destekliyor. Liderleri Molla Ömer’in iki yıl önce ölmesinden beri Taliban cephesinde de kırılma belirtileri var ama hala toprak kazanıyorlar. Taliban’ın bölünmesi yeni bir IŞİD ortaya çıkarabilir, nitekim Nangarhar’da bu tür oluşumlar var. 

ABD, Afgan hükümeti ile Pakistan’ın anlaşmasından barış çıkacağını umut ediyor.

Ortadoğu’ya dönecek olursak, fırtına öncesi sessizlik dönemindeyiz. Fransa, Körfez bölgesine bir uçak gemisi gönderdi. ABD Merkez Komutanlığı’nın 60 gemisi yanında Avrupalılar da Görev Kuvveti 50 dâhilinde yeni gemilerle bölgedeki deniz güçlerini takviye ediyorlar . NATO ise 6 Kasım 2015 tarihinde Portekiz’de İspanya, Portekiz ve İtalya’yı kapsayan 6.000 kişilik tarihinin en büyük tatbikatını (Trudent Juncture)  yaptı. Tatbikata 28 ülkeden 230 askeri birlik, 140 savaş uçağı ve 60 savaş gemisi katıldı. Bu arada NATO, sadece 2.080 kişilik ordusu olan Karadağ’ı da ittifaka davet etti. Bu durum bazı üyeler tarafından Facebook arkadaş sayfasına döndük eleştirisine neden oldu . Bu eleştirelerin nedeni ise Baltık ülkeleri ve Türkiye gibi ülkelerin Batının güvenliğine daha çok zararları olduğu düşüncesi. Amerikalılar, Avrupa’daki 30 bin askerlerinin dünya GDP’nin %46’ına sahip Batı Avrupayı değil, ittifakın doğusu için konuşlandığı eleştirisi yapıyor.

Konu NATO’ya gelmişken ittifak içinde Türkiye ile ilgili eleştirelerin arttığına değinelim. Türkiye uzun zamandır Erdoğan’ın İslamcı tavırları ve otoriter eğilimleri nedeni ile takipte idi. Türkiye’nin Rusya ile çekişmesinin ittifak çıkarları için kendi emperyal heveslerinden kaynakladığı tenkidi yapılıyor. 

Türkiye’nin NATO ülkeleri içinde halkın çoğunluğunun ittifaka iyi bakmadığı tek ülke olduğu söyleniyor. Türk halkının 1991, 2003 ve 2012-2015 arasında silah takviyelerinden de memnun olmadığı düşünülüyor. Türkiye’ye karşı tepkiler artıyor. Çek Cumhurbaşkanı Miloş Zeman, “Türkiye’nin bir NATO müttefiki olmaktan ziyade İslamcı Devlet gibi hareket ettiğini ve AB üyesi olması için bir neden bulunmadığını” söyledi . NATO, Rusya’ya karşı Türk hava savunmasını güçlendirme kararı alıyor ama Almanya, mevcut Patriot sistemlerini Türkiye sınırından çekiyor , yerine istihbarat amaçlı AWACS gönderiyor.

Özetle, ne Batıda ne Doğu’da istenmeyen ülkeyiz. Ermenistan, İran, Irak ve Suriye ile aramız bozuk. Rusya ile tarihi ve uzun bir krizin başlangıcındayız. 

Bizi birliğe istemeyen Avrupalılar kadar, ABD ile de ilişkilerimiz şantajlar üzerinden yürüyor. Erdoğan’ın çok güvendiği İslamcı grupları bile şimdi Rusya’nın bilgisi dahilinde toplanıyor, Suudi Arabistan başta olmak üzere Arap ülkeleri İran’a yanaşan ABD’den daha çok Rusların yolunu gözlüyor. 

Amerikalıların müttefiki PKK/PYD, Rusya’da şube açıyor. Erdoğan ise gündem değiştiriyor; ODTÜ’de namaz kılan öğrencilere saldırı olmuş.. 

ABD ve Rusya, Ortadoğu’dan elimizi ayağımızı kesmek için uçak krizini; Kürt koridoronu kurana ve bölgenin yeni haritasını tamamlayana kadar aleyhimizde kullanacaklar. 

Türkiye-Rusya ilişkilerinin düzelmesi her iki ülke için de jeopolitik bir zorunluluk ve ABD’ye karşı güç dengesi gereğidir.


***