MOSSAD etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
MOSSAD etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

28 Eylül 2021 Salı

2016’ya Girerken Türkiye ve Dünya.. BÖLÜM 2

2016’ya Girerken Türkiye ve Dünya..  BÖLÜM 2


Derin Rusya analizi ve Türkiye ile ilişkiler..

Sovyetlerin dağılmasının ardından hala durumu kabullenemeyen Rus halkı ve yönetimi eski günlere dönmenin hayali içinde yaşıyor. 

Bu yönde Rus liderlerinin atacağı adımlar alkolizm, tembellik ve vurdumduymazlık girdabına düşmüş halkta prim yapıyor. 1991’de Sovyetlerin dağılmasından sonra Putin’e kadar olan dönemde ülkeyi Batı yanlısı ve neo-liberal bir elit kesim yönetmeye çalıştı. Bugün ise muhafazakâr ve milliyetçi bir kesim yönetiyor . 

Putin, devlet başkanı olduğunda oligarkların elinden ülkeyi kurtardı ama ortaya eski devlet bürokrasisi ile iç içe geçmiş yeni bir oligark grubu ortaya çıktı. 

81 eyaletin valisi zaten bu gurubun doğal üyesi ve Rusya’nın kalkınamamasının altında da bu kişiler var. Bu valiler federal bütçeden aldığı payı kendi ceplerini doldurmak için kullanıyor ve rüşvetsiz iş dönmüyor. Dağıstan ve Çeçenistan, bütçe adı altında liderlere verilen rüşvet ile kontrol ediliyor. Putin’in etrafında Kremlin’de gördüğümüz 500 kişi var, gerisi boş. Ruslar emperyal bir kültüre sahip, sadece kendilerine konuşma hakkı tanır ve düşündüklerini yaparlar. Merkeze yakın toplam 200 kişi (Siloviki) birlikte hareket ediyor, bunlar; valiler eski bürokratlar, istihbarat ağırlıklı elit. Putin, devleti istihbarat teşkilatı gibi yönetiyor. Robert Gates’in dediği gibi Putin aslında bugünün değil, geçmişin Rus imparatorluklarının Çarı ve bunu oynamak istiyor. 

Yeri gelmişken eski Sovyet coğrafyasındaki Türk Cumhuriyetlerinin Rus güdümündeki liderlerinden bahsedelim. Bu liderler ülkenin enerji kaynaklarını Rusya’nın kontrolüne verme karşılığı koltuğundalar. Rusya, buna karşılık bu ülkelerde muhalefet bırakmadı. Varlıkları, Rusya ile olan bağları ile doğrudan ilişkili. ABD’ye bölgeye gelirse “demokrasi” diyeceğinden, bunu geciktirme, kişisel olarak Rusya’nın sadık bir müttefiki olma derdindeler. Özledikleri otoriter sisteme ancak Putin’in Çar olduğu bir dönemle geçeceklerini sanıyorlar. Putin ise onlardan çaldıkları ve çalacakları dâhil 125 trilyon dolarlık bir doğal enerji kaynağını kontrol ettiğini ve geleceklerinin sağlam olduğunu düşünüyor.

Rus yönetimi içinde arka planda büyük bir devlet krizi yaşanıyor ve bunun kırılganlığı derin oluyor. Rusya’da çok büyük bir yönetim krizi olabilir ama bu bir ayaklanma olamaz çünkü halkta böyle bir kültür yok, Putin yönetim içinde radikal düzenlemeler yapabilir ama kendisi gitmez. 

Rus halkında ABD, Putin’i iktidardan düşürecek kanısı var, Çin’i dost görmüyorlar. Güneyde hayat Çin etkisine girmiş durumda. Ambargo ile Rus halkı yalnızlaştı, umutsuzluğa kapıldı. Ülkeden 1990-2015 arasında yüzbinlerce bilim adamı yurt dışına kaçmış ama Sibirya’da yol yapamıyorlar. Sibirya’da bir bilimsel toplantı yapsanız katılacak 4-5 bin bilim adamı bulursunuz ama bir tane girişimci yani özel sektörde ihale alacak kişi yok. Alkolizm ve umutsuzlukta iklim şartlarının da etkisi var. Sanat ve kültür alanında derin bir dünyaları var. Rus gençliğinin 2/3 ü parazit şeklinde yaşıyor, çalışmıyor. Edebiyat, dans, bale, operada özellikle Sovyet eğitim sistemi ile oldukça ileri gittiler ama öte yandan kendini yönetemeyen, bir toplum oldular. Sovyetlerden sonra sanat Batıya kaçtı, kalanda ticarileşti. Sanat ve bilim St. Petersburg’da, Moskova ise kaba ve vahşi Rusların yeri. Ruslar şimdilerde kitap okuyor, operaya gidiyor, şarap içiyor, entelektüel dünyasını geliştiriyor. Rus halkı, 80 yıl malborosuz, domatessiz, hamburgesiz yani Batı standartlarından uzak yaşamayı başarmış. 

Sokaktaki Ruslar için öncelikler farklı. Ülkede tüccar olanlar; Rusya’daki Azeriler, Kafkasyalılar, Tatarlar, Türk Cumhuriyetlerinden gelenler. 

Azeri olanlar; restoran sektörü, meyve-sebze ve kadın ticareti, Çeçenler; kadın ticareti ve mafya (şirket alıp-satmak) ile meşgul. 

Rusya’daki inşaat ameleliği Özbek ve Taciklere, bulaşık ve tuvalet temizliği gibi hizmetler Kırgızlara ait. Rusya’da Yahudilerin etkisi (Rus ve Azeri Yahudisi) göz ardı edilmemelidir. 

Akkuyu Santralı ihalesini onlar aldı. 

Rusya’nın büyük bir devlet olarak kalabilmesi için iki şey lazım; nüfus ve ekonomi. Rusya’da ikisi de yok, bu yüzden geçmişte olduğu gibi dünyadan izole edilmek ve ambargo en hassas taraflarıdır. Çok uzak bir zamanda değil, Rusya, önce yavaş yavaş sonra birden dağılacak. Ne demek istiyoruz anlatalım. 

Rusya’nın yaklaşık 142 milyon nüfusu var ve doğum oranı oldukça düşük. 

Bu nüfusa başka ülkelerde yaşayan yaklaşık 27 milyon Rus’u da ilave edelim. 

Rusya dünyanın en çok suçlu barındıran, nüfusuna oranla en çok hapishane dolduran ülkesi. Rusyanın enerjiden sonra en iyi ihraç maddesi güzel kadınlar; 

2 milyonu ülke içinde 4.5 milyon fahişe yanında Ukrayna ve diğer ülke kadınlarının da trafiğini yönetiyorlar. Rus kadınlar; Japon sınırına yakın bölgelerde Japonlar, güneyde Çin sınırından Hazar’a kadar Sibirya boyunca Çinlilerle, Karadeniz’e yakın olanlar Türkler ve Doğu Avrupa’da olanlar Avrupalılarla evleniyorlar. 

Güzel kadın ülkeyi terk ediyor, toplumu yenileyecek kadın yok. Sadece Türkiye’de son 20 yılda 550 bin evlilik olmuş ve onbinlerce çocuk doğmuş. 

Bunda Türkiye ile Rusya arasında her alanda yaşanan romantizmin de etkisi oldu. Aslında bu romantizm tek taraflı idi. Rus kadının evlilik stratejisi vardı; önce iyi bir hayat, sonra ailesine para göndermek, müteakiben kendi geleceğini garanti altına almak ve nihayet bir gün ülkesine dönmek. Rus kadını aynı zamanda istihbarat vasıtası idi. Genç iş adamlarının çok gittiği otellerde ortaya çıktılar. Bugün güzel Rus kadını öyle azaldı ki Rus dış istihbarat servisi FSB’nin yaklaşık %40’ı bu işler için çalıştırılan Beyaz Rus kızlardan oluşuyor. İşin ilginç yanı bu kadınların trafiğini yönetenler Çeçen ve Azeri mafyasıdır. 

Kadın ticareti Rus istihbaratının çalışma alanı ve başta Türkiye olmak üzere Ortadoğu’ya (Arap şeyhleri) yönelik özel çalışmalar yaparak, sızma yapılacak  grupları seçiyorlar. Rus istihbaratı, Ermeniler ile de iç içedir. Rusya’daki 2 milyon Ermeni devlet yönetiminde önemli noktaları tutmuş durumdadır. 

Moskova, Suriyeli ve Lübnanlı kaynamaktadır. Türk iş adamlarının ve devlet adamlarının yurt içi ve dışı gezilerinden nerelerde yemek yediklerini, otellerini takip ediyorlar. Son 20 yılda bu tuzaklara düşenler ile ilgili epeyce roman yazılabilir. Bunlar içinde İslamcı kesimin meşhur isimleri öne çıkar.

Rusya ile romantizmin yaşandığı diğer bir alan ise ekonomi oldu. Kırım’ın alt yapısına 12 milyar dolar ayırdı ama para ortada yok. Tıpkı Putin gibi vali diye atananlar da kişisel gelirlerinin peşinde. Putin, bunları kontrol edemiyor, hemen her devlet toplantısının ana gündemi de bu konu; halk fakir, fabrikalar eski. 

Yukarıdakiler cebini dolduruyor, devlet özel sektörü yaratmıyor, girişimci yok, kimsenin çalışmak ya da yatırım yapmak gibi bir derdi yok. 

Rus ekonomisinin %70’i madenler, mineraller, petrol ve doğal gaza bağlı ve ülke gelirlerinin önemli bir bölümü bu sektörden geliyor. Rus Merkez Bankası başkanı Ekim 2015’de ülke rezervlerinin bir yılda 510 milyar dolardan 370 milyona düştüğünü açıkladı. Petrolün varili 35 dolara düştü ve 29 dolara düşecek gibi, Rusya ekonomisi bunu kaldıramaz. Halen Rus ekonomisi petrol ve doğal gaz yani enerji satışları yanında Sovyet döneminden kalma silah teknolojisi ile yürüyor. O yüzden Avrasya Ekonomik Birliği’nin şansı yok çünkü birbirlerinde olan petrol ve doğal gazdan başka satacak bir şeyleri yok. Belarus ve Kazakistan’ın ekonomileri de zayıf. BRICS ve Şanghay ile de Batıya karşı bir denge kuramadılar çünkü ekonomileri desteklemiyor. Ekonomik kriz ülkeyi bitiriyor, oteller boş, mağazalar kapandı, halk umutsuz, ülkede yabancı kalmadı. 

Rus Ordusunun gücü Sovyetlerden kalma eski nükleer silahlara dayanıyor, orduyu modernize etmek için gerekli makine sanayi yok ve Avrupa, özellikle Almanya vermiyor. Rusya’da sanayi üretimi oldukça geri seviyededir. 

Modernizasyon için verilen paraları bürokratlar cebe indirip, Batıya gönderiyorlar. Örneğin Başkurdistan’da bir bürokrat Petro-kimya tesisini olduğu gibi söküp Avusturya’ya gönderince, Putin uzun mücadeleden sonra 3 yıl önce geri getirebildi. Ruslar ve Almanlar Baltık üzerinden doğal gaz hattı ile daha da yakınlaştılar. 

Ruslar, Almanya’yı yanında tutarak Avrupa’yı bölünmüş tutmayı, Almanlar da Rus pazarını elinde tutmayı istiyor.

Türkiye’deki gibi sanayi tesisleri ve fabrika kurma kültürleri yok, daha da açıkçası imalat sanayileri yani küçük ve ortak ölçekli yani KOBİ dediğimiz kesim yok. Enerji ve madencilik sektörlerine ilaveten ciddi bir silah sanayi, büyük ölçekli otomotiv sanayileri var Alt yapı inşaatçılığında çok ilerideler. 

Ankara çevre yolu ve köprülerini Ruslar yaptı. Kanal açarlar, metro yaparlar, 250.000 km boru döşediler. Ancak, KOBİ’lerin yaşayabilmesi için herşeyden önce uygun bir iş iklimi yok. Türkiye’nin 21 katı büyüklüğünde ve 8 ayı kar-kış içinde yaşayan bir topluma sahip. Temel sorun halkın karakteri, girişimcilik kültürünün olmaması. Bu yüzden yıllardır Rus üniversiteleri Türkiye ile bu alanda ortak programlar düzenlemek istediler. Rusya’da olan; ağır sanayi, eski teknoloji iş makineleri ve büyük tonajlı kamyon üretimi, bunun dışında doğal gazi gübre ve kimya sanayi var ama hepsi devlete bağlı şirketler. 

Otomobil üretiyor ama eski model, yan sanayi yok, Türkiye’den geliyor. İnsanlar üretim ya da yatırım yapmak istemiyor, olanları Türkler kurdu, 1990’lardan beri devam eden ekonomide romantizmin kaynağı bu oldu. Türkiye’den giden ana kalemler şunlardı; otomotiv ve yan sanayi (Tofaş), kablo-elektrik parçaları (EAE), kimya sanayi (Hayat holding), inşaat (Eczacıbaşı), orman işleme sanayi (Kastamonu entegre), beyaz eşya (Vestel), doğal gaz enerji-elektrik santralı (Zorlu), bira (Efes), soda üretimi (Şişecam), halı fabrikaları (Merinos), gayrimenkul emlak (özellikle Moskova ve Petersburg’ta büyük ölçüde Türklerde). 

Türkiye’nin Rusya’da 15-16 milyar dolar yatırımı var. Rusya’ya yılda 26 milyar dolar harcıyoruz; enerji (23 milyar dolar), hububat/tarım ürünleri (2 milyar dolar). 

5 milyar dolar ihracatımız var; narenciye (1 milyar dolar), turizm (3.5 milyar dolar), yedek parça-tekstil (600-600 milyon dolar). Ancak, geçmiş yıllarda buna yılda yaklaşık 8.5 milyar dolarlık bavul ticaretini de ekleyebiliriz. 2014 yılında 3.3 milyonu turist olmak üzere, 4.4 milyon Rus, Türkiye’ye gelmiş. 

Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek’e göre Rus krizi bize 9 milyar dolara mal olacak. İş dünyası bu kadar ülkenin içine girince Ruslar, bu süreci tehlikeli buldular. Türk romantizmine kapıldıklarını, ilişkiye sürüklendiklerini sandılar. Şimdi duygusallık bitiyor, Ruslar kış uykusundan uyandıklarını düşünüyorlar. 

Yıllardır Türkler, Rus pazarına alışmıştı, çıkmak niyeti yoktu. Türk Cumhuriyetlerine alfabe ve cami götürme projelerimiz de çöktü. Şimdi Türk tarafında da artık kriz biter ve eskiye döneriz beklentisi bitiyor ve Rus pazarına alternatif arayışları başladı. Bununla beraber, Rusyayı ancak Türkler imar edebilir. 

Zor da olsa kriz bitecek ama hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.

Türkiye-Rusya ilişkilerinin geleceği ve enerji denklemi..

Ruslar, 1990’lardan beri Batı tarafından küçümsenmenin, dış politikada yaşadığı yenilgilerin ve ambargonun acısını Türkiye üzerinden bastırmak için ilişkilerde yeni bir dönem başlattı. Ukrayna’nın doğusunu ayaklandıran, Kırım’ı ilhak eden Putin, Suriye müdahalesi ile iç politikada zirve yapmış ve ABD’ye “Ben de senin kadar güçlüyüm” mesajı vermişti ki uçaklarının düşmesi tüm fiyakalarını bozdu. 2014 yılındaki Ukrayna olaylarından beri Rusların %68’i ülkenin eski büyük güç statüsünü geri kazandığını düşünüyor. Türkler için Amerikalıların Irak’ın kuzeyinde Türk askerlerinin başına çuval geçirmesi nasıl bir travma yarattı ise, uçak olayı da Rus halkı için aynı şiddette bir sarsıntı oldu. Rusya, Türkiye ile krizde halkını memnun etmek için popülist politikalar uyguluyor. Aslında Rusya, Suriye’nin kuzeyinden Türk hava sahasında yaptığı ihlalleri uzun zamandır Baltık denizinde NATO hava sahasında da yapıyor, ama kimse sesini çıkaramıyordu. İki ülke arasında 1990’larda bazı iş adamları ve bürokratların yaptığı gibi balans ayarı yapacak bir grup bugün yok. 

Devreye Nazarbayev, Aliyev ve Beyaz Rusya girdi ama olmadı. Rusya, derin iç sorunları ve ambargo yanında dış politikada uzun zamandır oldukça sıkıntılı bir dönemde. Sovyet döneminde Afrika’da Angola, Mozambik, Güney Afrika ve Cezayir üzerinde Rus etkisi vardı. Şimdi sadece Angola’da biraz etkisi var, Güney Afrika ile ancak, BRICS dolayısı ile aynı kulvardadır. Ortadoğu’da ise Suriye son kaledir. NATO’nun genişlemesi Rusya için 25 yıldır en büyük tehdittir ve ancak Ukrayna’da bunu durdurabildi ama başına büyük işler açtı. Ukrayna da düşse idi Rus gemileri Karadeniz’de demirleyecek liman bulmayacak, Amerikan füzeleri Moskova’ya 450 km. kadar yaklaşmış olacaktı. Rusya, Latin Amerika’daki kalelerini de kaybetmeye devam ediyor. Putin, Güney Amerika’ya gitti ama Arjantin devlet başkanının yerine sağcı bir başkan geldi. Venezüella’da genel seçimleri merkez sağ kazandı. Rusya, ABD gibi yumuşak güç kullanmayı bilmemekte, her seferinde askeri seçeneklere başvurmaktadır.

Ruslar, yüzyıllardır olduğu gibi kendi yollarını bir şekilde bularak, çok farklı adımlar atabilen bir ülke. Çarlığı yıkmışlar, Komünizmi kurmuşlar ve hala çevrelerini düzenliyorlar yani şapkadan tavşan çıkarabilirler. Çin’den çok daha fazla askeri kabiliyete sahip, dünyanın ABD’den sonra ikinci büyük askeri gücü olan Rusya yeni askeri maceralar peşinde. Ekonomik krize ve Batı ambargosuna rağmen savunnma harcamalarını 2014’de 40 milyar dolardan  2015’de  50 milyar dolara çıkardılar . Bu rakamlar, Rusların niyetleri ve öncelikleri konusunda önemli bir ipucu. Baltık bölgesinden Moldova ve Doğru Avrupa’ya, Karadeniz’den Orta Asya’ya bir korku koridoru oluşturmanın yanında Suriye örneğinde olduğu gibi küresel arenada ABD ile bilek güreşi derdinde. 

Rusya, Türkiye ile krizi derinleştirerek, uzun vadeli kullanmak istiyor. 

İran üzerinden Irak Şii yönetimini Türkiye’ye karşı tahrik ediyor. Türkiye’ye karşı açık bir ekonomik savaş başlattı. Bundan sonra ne yapacağını kestirmek zor. Suriye’nin sınırının güneyine geçecek Türk uçaklarını vurmak için pusuda bekliyor. 

Esat güçlerinin yanında Türkiye’nin desteklediği direnişçileri ve Türkmenleri vuruyor. Bu grupların elinden bugüne kadar ki kazanımlarını geri almaya kararlı. 

Rusya’nın askeri bir yola başvurmasının Türk-Rus çekişmesini silahlı bir çatışmaya hatta bir savaşa dönüştürme riski yüksek. Bu çatışma sadece Suriye ya da Doğu Akdeniz’de değil Karadeniz üzerinde de olabilir.

Tarihte iki ülke 17 kere savaştı ama şimdi şartlar çok farklı. Putin’in askeri seçenekleri ve bölgede kullanabileceği kuvvetleri oldukça sınırlı. Türkiye, coğrafi üstünlüğe ve güçlü bir orduya sahip yani konumu Ukrayna ve Gürcistan ile kıyaslanamaz. Muhtemel bir savaş iki tarafa da büyük kayıplar verdirebilir ve dileriz bu olmaz. Öte yandan, Rus tehdidinin açıkça ortaya çıkması; Montrö Boğazlar Sözleşmesi’ne göre “savaş riski ile tehdit edildiğinden” Türkiye’ye, boğazları Ruslara kapatma şansı verecektir. Uçak düşürme olayı ile ilgili gelişmeler; ABD’nin Suriye’de Rusya ile anlaşır gibi gözüküp batağa çekti tezini güçlendiriyor. Nitekim Ruslar gelince Amerikalılar 12 uçaklarını İncirlik’ten çektiler ve Rusların Türklerle yok ama ABD ile hava sahası koordinasyon  düzenlemeleri var. Rusya’nın Suriye müdahalesinin en önemli gerekçelerinden biri, burada yapılacak pazarlıkların Ukrayna’dan dolayı uygulanan ambargoyu  rahatlatma yönelik kazanımlardı. Sürekli kan kaybeden Rusya, bir delilik yapabilir, Amerikalılar da gelişmeleri bu yönü ile izliyorlar. 

Kriz derinleşirse Ruslar, Türkiye’nin enerji ile bağını koparmak için Azeri-Ermeni savaşı çıkarabilirler. 

Türkiye ise Rusya karşısında özellikle enerji konusunda yeni açılımlar peşindedir. Yıllardır Türkiye’nin enerji bakımından Rusya’ya çok bağımlı olduğunu yazıyor ve bu konuda hükümeti eleştiriyorduk. Ancak, bu kriz nedeni ile bu bağımlılığı daha iyi analiz etme gereği duyduk. EPDK kayıtlarına göre; 

30 milyar m3 Rusya’dan, 9 milyar m3 İran’dan, 6 milyar m3 ise Azerbaycan’dan doğal gaz alıyoruz. Bu rakamlara göre; Ruslara bağımlılığımız %54 civarındadır. İthal edilen gazın %19’u ise İran’dan geliyor. Ancak, Ruslardan alınan gazın 8 milyar m3’ü İtalyan ENI şirketine ait olduğuna göre bu oran %42’ye düşüyor. Öte yandan Botaş rakamlarına göre Ruslardan alınan gazın 10 milyar m3’ü özel sektör alımı olduğu da göz önüne alınırsa Ruslara bağımlılık %28-30 seviyesine düşüyor. Bunları neden söylüyoruz; çünkü kamuoyuna Rus gazına bağımlılığı azaltıyoruz yanıltması ile şu aralar Türkiye, enerji tekellerine büyük paralar kaybetme sürecindedir. Halen Türkiye, Rusya’ya alternatifmiş gibi dört ayrı enerji projesi ile ilgileniyor;

- Azeri (Şahdeniz) gazı; bu gazın arkasında sanıldığı gibi Azeriler değil büyük ölçüde konsorsiyum içindeki Ruslar, İran ve Batılı şirketler (BP) var. TANAP 

sadece bir botu hattı. Rus gazı bize halen 212 dolara mal olurken, bugünkü fiyatlarla bu gaz 300 dolara mal olacak ve %30 daha fazla ödeyeceğiz. Bitmedi, 

bölgede boru hatları varken, 10 milyar dolara mal olacak TANAP için de payımız oranında 3 milyar dolar boru hattı inşası parası ödeyeceğiz.

- Katar gazı; Suriye savaşının arkasındaki nedenlerden biri olan bu gaz aslında Katarlılar değil ABD’nin LNG şirketi tarafından işletiliyor. LNG içinde Exxon, 

Mobil, Fransız Total ve Japon enerji şirketleri de var. Bu gaz Türkiye’ye gelse bile konvert edecek alt yapımız yok yani bunu da yapmayı teklif ediyorlar. 

Uzun vadeli anlaşmalarla LNG alabilir ama pahalı bir seçenek.

Harita: Katar Gazı İçin Projeler

- Musul ve Kerkük gazı; 10 milyar m3 kapasiteli bu gaz Türkiye için en kullanışlı olanı ama bu gazı Barzani’den almakla hem meşru Irak hükümetini bir kez daha yok saymış hem de Barzani’nin devletçiğini beslemeye devam edeceğiz.

- Doğu Akdeniz gazı; Kıbrıs adasının doğusunda Rumların sahiplenmeye çalıştığı bu gaz için Yunanistan-Rum Kesimi-İsrail-Mısır arasında bir mutabakat var. 

Bu gaz da siyasi olarak tartışmalı ve Türkiye’ye ulaşması için en az 500 km.lik bir boru hattı kurulması lazım. Burada da gazı çıkaracak ve nakledecek şirketlerin arkasında ABD’liler olduğu için Obama gitmeden bir an önce işlerini görmek istiyorlar. Ayrıca bu gazın Türkiye’ye gelebilmesi Suriye ya da Kıbrıs Rum yönetiminin ekonomik bölgesinin belirlenmesi ile mümkün olabilecek. Boru hattı için başka bit alternatif yok.

Görüldüğü gibi son dönemde Rusya’ya enerji bağımlılığını aşma gerekçesi altında uluslararası enerji tekellerinin tuzağına düşme riski içindeyiz. ABD’nin Rusya’nın Türk akımı projesini kabul etmememiz için çok baskı yaptığını, aynı baskının Akkuyu Nükleer santrali için de yapıldığını not edelim. 

Baskıyı daha önceden kabullenen Bulgaristan da Ruslara hayır demişti. ABD, başından beri Katar gazını öne sürüyor ama Rusya, Akdeniz kıyısına Esat 

devletini kurarsa Akdeniz’e çıkışı için bir Sünni devlet çıkışı düşünülüyor . 

Katar gazı, doğrudan Wall Street’in para babalarının yani ABD’yi arka planda yönetenlerin cebini dolduracak.

2016’ya girerken ABD-Rusya denklemleri ve Türkiye..

     ABD tarafında son aylarda IŞİD’a yönelik neler yapılacağı ile ilgili, Beyaz Saray ve Pentagon arasında yoğun temas vardı. 

ABD düşünce merkezleri kısa vade için Suriye ve Irak’a, orta vade için Rusya ve İran’a, uzun vadeli projeksiyonlar için Çin’e yönelik çalışmalar yapıyor. 

Irak’ın kuzeyinde Kürt devleti kurulması için çalışılıyor. 

Ankara, Barzani ile doğal gaz/petrol karşılığı buna onay vermiş durumda ama ABD, Barzani ile de yakınlaşmamızı da istemiyor, daha da açıkçası ABD ve İsrail, Irak’ın kuzeyinde bizi istemiyor. 

Rusya ile yaşadığımız kriz ve Suriye içine uçaklarımızı gönderemememiz, Rusya’nın El Nusra’yı da vurması ABD’nin de işine geldi. ABD, Türkiye’nin kendi Sünni planından ve vurduğu hedeflerden memnun değildi.  

Şimdi Suriye’de Türkmenleri bahane edip, Rusları şikâyet etmekten başka söyleyecek sözümüz kalmadı. ABD, kendine karada İslamcı müttefik bulamadığını bahane edip, Kürtleri doğal müttefik ilan etti ve PKK uzantısı PYD/YPG’yi açıkça destekliyor. ABD, koridorun açık kalan kısmından IŞİD ve El Nusra’ya yardım gittiğini bahane edip, buraları da Kürtlere teslim etmek niyetinde. 

ABD’de 8 Kasım 2016’da seçimler bitip, yeni başkan direksiyona geçene kadar Ortadoğu ya da başka bir ülkeye yönelik büyük bir operasyon beklenmemelidir. 

Rusların ABD seçimlerinde açıkça Trump’ı desteklemesi, küresel sermayenin adayı Clinton’a uzak durmaları dikkat çekiyor. ABD’nin elini kolunu bağlayan 17 trilyon dolar bütçesine rağmen 65 trilyon dolara ulaşan borçlarıdır. ABD, IŞİD’a karşı savaşın Sünnileri mağdur duruma düşüreceğinden endişe ediyor. 

Obama’nın yeni terörle mücadele stratejisi de ortaya çıktı ;

- Suriye ve Irak’ta karada fazla asker bulundurmadan hava saldırıları ve özel kuvvetler ile mücadele,

- Göçmenlere kapının aralanması,

- Son terör saldırıları nedeni ile ülke içinde silah satışlarının daha sıkı kontrol alınması.

ABD, tehdit değerlendirmesini değiştirdi ve küresel terörden sonra ikinci sırayı Rusya aldı. RAND analizcileri Rusya için ABD ordusuna 120 bin kişilik ilave bir 

insan gücü planlaması yaptı. İlginç olan ABD’nin bir yandan Rus silahlarına olan merakı; S-400’lerden sonra Ruslardan 21 adet MİG-29 savaş uçağı aldılar .

ABD ve Rusya kritik dönemeçteler; biri Pasifik’te yeni bir güç merkezi kurmaya başlıyor, diğeri eski Sovyet cumhuriyetlerinin merkezinde ki konumu nu geliştirme ye. Modernist ABD, Pasifik’te “istisnai ülke” olma rolünden öncelikle ekonomi üzerine bir strateji geliştirme ihtiyacı duyuyor. 

Post-modern Avrupa Birliği ise kendi sınırlarını bile koruyamadığı yüzleşmesi ile karşı karşıya kaldı. Ne Rusya ne de Çin gelecekte Avrasya’nın merkez gücü olabilecek. Rusya, nüfus ve ekonomi yüzünden dağılırken, Çin’i petrol ve doğal gaza bağımlılık yanında ileri teknoloji ile rekabet edememesi bitirecek. 

Kafkasya’da ise Ermenistan-Gürcistan-Azerbaycan üçgenine dikkat. Bütçesi ve bankacılık sistemi krizde olan Azerbaycan hedefteki ilk ülke ve bakanların istifasına varan yolsuzluklar, Aliyev’in kontrolü kaybettiğini gösteriyor.

Uzun zamandır İran’dan bahsetmedik; ABD-İran ilişkileri Humeyni’nin geldiği 1979 yılından beri en iyi durumda, ancak bu doğru bir romantizm değil. 

Ocak ayının sonundan itibaren Amerikalılar, Atom Enerjisi Ajansı (IAEA) ile İran’ın anlaşmayı uygulayıp uygulamadığını denetlemeye başlayacaklar . 

Sonra sıra İran’ın teröre verdiği destek, Hizbullah ve rejim konuları masaya gelecek. Daha fazla özgürlük ve serbest pazar dayatmaları başlayacak. 

Bu arada ABD’deki İsrail lobisi işi çomaklamak için hükümetten daha iyi hazırlanıyor. Şimdilik İran’a uzatılan havuç ise visa (bankacılık) kolaylıkları. 

2 ay önce İran TV’sindeki bir dizide Türklere hakaret edilince Azeri Türkleri ayaklandı, Azeriler sokağa döküldü. Son 5-6 yıldır Batı, İran’ı kaşıyor, ciddi ciddi üzerinde çalışıyor. İşin ilginç tarafı İran’daki yönetim de halk da ambargonun kalkacağını ve çok rahatlayacaklarını, Batılı gibi olacaklarını sanıyor. 

İran halkı, her zaman kendini Batı kültürüne yakın hissetti ve bunun özlemini içten içe duyuyor. İran seçimlerinde Batıya açılma kartı en iyi iç politika ve seçim malzemesi olmaya devam ediyor. Rus-İran ilişkileri ise hep karşılıklı çıkar üzerine özellikle de yaşanan ambargo ve izolasyonları aşma üzerine olmuş, kültürel bir derinlik hiçbir zaman kazanmamıştır. İlişkiler bugün de daha çok ABD karşısında Suriye’de ki ortak çıkarlar ve silah alış-verişi üzerinedir. 

İlginçtir, İran ABD’den kaçırmak istediği nükleer fazlalıklarını Rusya’ya gönderiyor.

Afganistan’da henüz ufuk gözükmüyor; son iki yılda olanlar bir Milli Birlik Hükümeti kurulması, ABD ve NATO operasyonlarının sona ermesi, Taliban ve Afgan hükümeti arasında yüz yüze görüşmelerin başlamasıdır . ABD askerleri hala ülkede ve Afgan hükümetinin ayakta kalması için oyunlar devam ediyor. 

Pakistan ise Taliban tarafını destekliyor. Liderleri Molla Ömer’in iki yıl önce ölmesinden beri Taliban cephesinde de kırılma belirtileri var ama hala toprak kazanıyorlar. Taliban’ın bölünmesi yeni bir IŞİD ortaya çıkarabilir, nitekim Nangarhar’da bu tür oluşumlar var. 

ABD, Afgan hükümeti ile Pakistan’ın anlaşmasından barış çıkacağını umut ediyor.

Ortadoğu’ya dönecek olursak, fırtına öncesi sessizlik dönemindeyiz. Fransa, Körfez bölgesine bir uçak gemisi gönderdi. ABD Merkez Komutanlığı’nın 60 gemisi yanında Avrupalılar da Görev Kuvveti 50 dâhilinde yeni gemilerle bölgedeki deniz güçlerini takviye ediyorlar . NATO ise 6 Kasım 2015 tarihinde Portekiz’de İspanya, Portekiz ve İtalya’yı kapsayan 6.000 kişilik tarihinin en büyük tatbikatını (Trudent Juncture)  yaptı. Tatbikata 28 ülkeden 230 askeri birlik, 140 savaş uçağı ve 60 savaş gemisi katıldı. Bu arada NATO, sadece 2.080 kişilik ordusu olan Karadağ’ı da ittifaka davet etti. Bu durum bazı üyeler tarafından Facebook arkadaş sayfasına döndük eleştirisine neden oldu . Bu eleştirelerin nedeni ise Baltık ülkeleri ve Türkiye gibi ülkelerin Batının güvenliğine daha çok zararları olduğu düşüncesi. Amerikalılar, Avrupa’daki 30 bin askerlerinin dünya GDP’nin %46’ına sahip Batı Avrupayı değil, ittifakın doğusu için konuşlandığı eleştirisi yapıyor.

Konu NATO’ya gelmişken ittifak içinde Türkiye ile ilgili eleştirelerin arttığına değinelim. Türkiye uzun zamandır Erdoğan’ın İslamcı tavırları ve otoriter eğilimleri nedeni ile takipte idi. Türkiye’nin Rusya ile çekişmesinin ittifak çıkarları için kendi emperyal heveslerinden kaynakladığı tenkidi yapılıyor. 

Türkiye’nin NATO ülkeleri içinde halkın çoğunluğunun ittifaka iyi bakmadığı tek ülke olduğu söyleniyor. Türk halkının 1991, 2003 ve 2012-2015 arasında silah takviyelerinden de memnun olmadığı düşünülüyor. Türkiye’ye karşı tepkiler artıyor. Çek Cumhurbaşkanı Miloş Zeman, “Türkiye’nin bir NATO müttefiki olmaktan ziyade İslamcı Devlet gibi hareket ettiğini ve AB üyesi olması için bir neden bulunmadığını” söyledi . NATO, Rusya’ya karşı Türk hava savunmasını güçlendirme kararı alıyor ama Almanya, mevcut Patriot sistemlerini Türkiye sınırından çekiyor , yerine istihbarat amaçlı AWACS gönderiyor.

Özetle, ne Batıda ne Doğu’da istenmeyen ülkeyiz. Ermenistan, İran, Irak ve Suriye ile aramız bozuk. Rusya ile tarihi ve uzun bir krizin başlangıcındayız. 

Bizi birliğe istemeyen Avrupalılar kadar, ABD ile de ilişkilerimiz şantajlar üzerinden yürüyor. Erdoğan’ın çok güvendiği İslamcı grupları bile şimdi Rusya’nın bilgisi dahilinde toplanıyor, Suudi Arabistan başta olmak üzere Arap ülkeleri İran’a yanaşan ABD’den daha çok Rusların yolunu gözlüyor. 

Amerikalıların müttefiki PKK/PYD, Rusya’da şube açıyor. Erdoğan ise gündem değiştiriyor; ODTÜ’de namaz kılan öğrencilere saldırı olmuş.. 

ABD ve Rusya, Ortadoğu’dan elimizi ayağımızı kesmek için uçak krizini; Kürt koridoronu kurana ve bölgenin yeni haritasını tamamlayana kadar aleyhimizde kullanacaklar. 

Türkiye-Rusya ilişkilerinin düzelmesi her iki ülke için de jeopolitik bir zorunluluk ve ABD’ye karşı güç dengesi gereğidir.


***

2016’ya Girerken Türkiye ve Dünya.. BÖLÜM 1

2016’ya Girerken Türkiye ve Dünya..  BÖLÜM 1




Doç.Dr.Sait Yılmaz

İçimden hiç yazmak gelmiyor, günlerdir bu yazı bir kenarda bekliyor. Ülkenin içinde olduğu kasvet kadar, ülkeyi yönetenlere olan inançsızlık uzun zamandır beni alıkoyuyor. O yüzden Türkiye dışı konulara; ABD’ye, uzaya, kutuplara, Kuzey Kore’ye sardım bir süredir. 

Ancak, Türkiye, 2016 yılına çok önemli iç ve dış gelişmelerin sarmalında giriyor ve yeni yılda bizi çok önemli dönemeçler bekliyor. 

Bu yüzden yeni yıla genel bir Türkiye ve dünya değerlendirmesi ile girmek iyi olacak. 

Türkiye’nin içinde bulunduğu önemli parametreleri şu şekilde sıralayabiliriz;


- Ülke içinde devam eden bölücü terörle mücadele,

- Türkiye’yi “de facto” olarak başkanlık rejimine dönüştürmeye çalışan ve hukuksuzluğu kendine güç unsuru edinmiş bir Cumhurbaşkanı ve iktidar partisi,

- Ülke içi kutuplaşma, demografik yapımızda ve ekonomide çalan çanlar,

- Suriye’de yıllardır süren iç savaş destekçiliğinin iflası ve bu savaşın yarattığı sorunlar,

- Rusya ile yaşanan krizin yol açtığı gelişmeler. 


Bu gelişmelerin pek çoğu son 14 yılın yani AKP iktidarının yanlış politikalarının ülkeyi getirdiği açmazlar ile ilgilidir. 2016 yılında bizleri neler beklediğini;  dünyadaki gelişmelerden ve bunların Türkiye’ye olan ve olabilecek yansımalarından da ayrı tutamayız. Bu nedenle, dünyadaki gelişmelerin neresindeyiz, sorusu ile işe başlamak zorundayız. Halen üç ana büyük kriz halen dünyadaki güvenlik ortamının ana meselesidir;

- Ortadoğu’da mezhep savaşının doğurduğu IŞİD tehlikesi ve Suriye başta olmak üzere bölge ile ilgili harita düzenlemeleri,

- Doğu Ukrayna’daki ayaklanma ve Kırım’ın Ruslar tarafından ilhakı,

- Avrupa’da 2008 yılından beri devam eden ekonomik kriz,

- Güneydoğu Asya’da uzun vadeli olarak kaynamakta olan kazan.

Bundan yüzyıl önce Osmanlı İmparatorluğu’nun da içinde olduğu Birinci Dünya Savaşı’nın kırılma yılının içinde idik. 2015 yılının en önemli 10 gelişmesi ise şu şekilde sıralanabilir;

- IŞİD saldırılarının üç kıtaya yayılması,

- Rusya’nın Suriye’ye müdahalesi,

- Avrupa’ya yönelik göçmen krizi,

- ABD ile İran arasında nükleer görüşmelerin anlaşma ile sonuçlanması,

- Yunanistan borç krizine AB çözümü,

- Suudi Arabistan’ın Yemen’e müdahalesi,

- Çin’in Güney Çin Denizi’nde suni adalar inşası,

- ABD’nin Trans-Pasifik Ortaklık Anlaşması’nı tamamlaması,

- Latin Amerika’da Arjantin, Venezüella ve Brezilya’da sol kalelerin düşmesi,

- Türkiye’nin Rus uçağını düşürmesi.

2016 yılına girerken Türkiye’de yaşanmakta olan rejim krizi ile ilgili konuları diğer yazarlarımıza bırakalım. Bu yazıda; bölücü terörle mücadelede gelinen aşama, Suriye ve Irak’ta düştüğümüz durum, özelde Rusya ile ilişkilerin geldiği boyut ile ilgili bir analiz yapalım. Son bölümde ise 2016’ya girerken dünyanın genel haline kısa bir bakış atalım.

Bölücü terörle mücadelede hangi aşamadayız?

22 Temmuz’dan itibaren hükümetin terörle müzakereden terörle mücadele sürecine geçişi kritik bir safhaya ulaştı. Güvenlik güçlerimizin canla-başla mücadelesinde terör örgütüne çok önemli darbeler vurulmakla birlikte, henüz daha işin başındayız ve önümüzde uzun bir yol var. 

Örgütün kırsal ve şehirlerde uzun zamandır başıboş kalmasının, güvenlik güçlerimizin yıllardır örgüt tarafından şehirleri tahkim etmesi karşısında eli kolu bağlı bırakılmasının suçu valilere atılsa da konu siyasi iktidarın sorumluluğu ve inisiyatifinde idi. Düşünün bir şehre 10 ton patlayıcı bulunuyor; bu patlayıcı nasıl taşındı ve devletin neden haberi olmadı? Terör örgütü ve yandaşı siyasi parti HDP’nin yıllardır Türkiye’de bir iç savaş yapmak için hazırlandığı, bunun için de patlayıcılar ve düzenekler ile bir strateji dâhilinde birlikte çalıştıkları ve halen de birbirlerini takviye ettikleri açıkça görülmektedir. 

Gelinen aşamada kırsalda askerler karşısında barınamayan PKK, tamamen şehirlere kaçtı ve saklandığı mahallelerde şantaj altına aldığı halkı kullanarak, Suriye’de öğrendiği kanton stratejisini uygulamaya çalışıyor. PKK’nın barikat-mayınlama-çocukların kullanılması-sniper (keskin nişancı) uygulamalarından bu stratejiye uzun zamandır hazırlandığı ortaya çıkıyor. Arkasına gizlendiği halkın tahliye edilmemesi, sıkıştığı evlerde imha olmaması için de HDP devreye girip, halkı yönlendirmeye çalışıyor. Özetle, mahalleye giren yolların üzerine barikat koyup, mayın döşüyor, çocukları da önlerine dizip, evlerden sniper ile güvenlik güçlerine ateş ediyor, evlere girilince de bu tuzak devam ediyor ve önceden hazırlanmış hendekler vasıtası ile kaçmaya çalışıyorlar. 

Bu arada ölü yakalanan üç sniper elemanının Alman vatandaşı çıkması dikkat çekiyor. 

Askerler kısa sürede kırsalı terör örgütüne dar ettiler, insansız hava araçları çok iyi kullanılıyor. Emniyet güçlerinin mayına karşı korunma kabiliyetleri sınırlı olduğu için askerler de şehirlerdeki mücadelede etkin yer alıyor. Örgüte üst üste önemli darbeler vuruluyor. Dikkat çeken diğer bir husus terör örgütünün eleman yetersizliği nedeni ile niteliksiz insanları (tombalacı eroinman, işsiz vb.) kullanması. Toplumdan uzaklaşmış, ezik, insanlığa hınç dolu insanları seçiyorlar, IŞİD örneğinde olduğu gibi bunlara para ve kadın vaat ediyorlar Bu kişiler acele toplanmış, patlayıcı eğitimi verilip şehirlere sürülmüş. 

Haberleşmelerinde bunlara “arkadaş” jargonu kullanılmıyor, patlayıcı ve hendek kazma işlerinde kullanılıyorlar. Sona geldiklerinde “kendinizi patlatın” deniyor, ölmeleri umursanmıyor. Siyasi alanda; PKK, HDP ve elebaşı Apo’dan bağımsız hareket ediyor. PKK, şehirlerde başlattıkları eylemler ile inisiyatif almak istiyor, uyacaklarsa onlar (HDP ve Öcalan) bana uysun diyor. HDP ise ikisine de yakınlaşmakta kararsız. Apo, kendine rol bekliyor, bunun için bana ihtiyaç duyulsun diye umuyor, böylece liderliği tekrar alacağını düşünüyor. 

PKK şu anda oldukça güçsüz ve sıkışmış durumda ve tek kurtulma stratejisi halkın arkasına saklanmak. Halk da PKK, HDP ve bölgedeki çatışmalar arasında sıkışmış durumdadır. Doğu’dan son birkaç ayda 300-400 bin kişi, Batıdaki akrabalarının  yanına göç etti. Şehirlerdeki çatışmalardan bir an önce sonuç alınması için halkın bir süreliğine de olsa tahliyesi, sıkıyönetim şart gözüküyor. 

Asayiş demokrasisi örgütün ve yandaşlarının işine yarıyor. Özetle, evlerin tek tek örgüt elemanlarından temizlenmesi gerekiyor.

Şu ana kadar gelinen aşama, terör örgütünün Suriye’nin kuzeyinde başarılı olduğunu sandığı kanton stratejisini güney şehirlerimizde bir kuşak boyunca uygulama gayreti ve güvenlik güçlerimizin devam eden, vatandaşlarımıza bir zarar vermeden, örgütü bertaraf etme gayretidir. Uzun zamandır ara verilen ve bu yüzden örgüte önemli mevziler kazandıran terörle mücadelede henüz inisiyatif terör örgütündedir. Güvenlik güçleri öncelikle terör örgütünün inisiyatif aldığı bu stratejiyi boşa çıkarmakta yani reaktif konumdadır. Yapılması gereken inisiyatif almak yani proaktif bir stratejiye geçmektir. Bunun için önerilerimiz şunlardır;

- Terörle mücadelede öncelik avcı stratejisidir; örgütün lider kadrosunu hedef almaktır. Türkiye bu konuyu uzun zamandır ihmal etmiştir. Bu kapsamda ses getiren sonuçlar alınması, örgütün çözülmesini kolaylaştıracaktır.

- Terör örgütünün yurt dışındaki yuvalarına girilmeli, üs-ikmal ve barınma imkânları ortadan kaldırılmalıdır. Yani örgüte yaşam alanı bırakılmamalı, dağılmaya zorlanmalıdır. Bu kapsamda, Irak’ın kuzeyine yönelik kapsamlı bir kara harekâtına ihtiyaç vardır.

- Terörle mücadelenin üç boyutu; terörist, terör örgütü ve terörizm ile ayrı ayrı mücadeledir. Terörle mücadele silahsız olmaz ama sadece silah ile de kazanılmaz.  Terörizmle mücadele kapsamında psikolojik, sosyal ve ekonomik anlamda tedbirler halka hissettirilmelidir. Bölge vatandaşını devletine bağlı tutmak için uzun zamandır denenen İslamlaştırma yerine Atatürkçü yaklaşım en doğru strateji olacaktır.

Yukarıda saydıklarımızdan çok daha önemli olan husus ise hükümetin terör örgütü ile bir daha asla masaya oturmayacağı sözünün arkasında olmasıdır. 

Bu güvenlik güçlerimizin en önemli moral motivasyonudur. Hükümetin terör örgütü ya da uzantıları ile tekrar görüşmelere başlayabileceği ya da bu konuyu kendisine siyasi rant meselesi haline getirebileceği şüphesi yaşanmamalıdır. 

Türkiye, Suriye’de sona geldi, Irak’ta “varım” demek istiyor..

Türkiye’nin son dönemde ulusal güvenliğini etkileyen önemli uluslararası gelişmeler şunlardır;

- Ukrayna ve Suriye’deki Rus varlığının artması, bunun Suriye ve Karadeniz bölgesinde olabilecek yeni yansımaları; Putin’in deniz kıyılarına yakın 5 yeni karargâh kurma kararı iyi bir haber değildir.

- Irak ve Suriye’de genişleyen Kürt grupların toprak edinme heveslerine ABD’den sonra bölgede etkinlik kazanan Rusya’nın da olumlu bakması; 

PYD/PKK’nın Cerablus-Azez arasındaki bölgeyi de işgali ile Kürt koridoru tamamlanabilir.

- Rus uçağının düşürülmesi sonucu Rusya ile Suriye-Irak üçgeni başta olmak üzere, yaşanabilecek krizler; Türkiye’nin Rus ambargosun aşma yönünde enerji alanında yaptığı çalışmalar, İsrail ile yakınlaşma.

- Ortadoğu, Afganistan, Kuzey Afrika ve Afrika boynuzu, Kafkasya ve Orta Asya’da artan İslamcı kutuplaşmanın Türkiye’ye yansımaları; muhtemel göçler, yeni saldırılar ve Arap dünyasının terörle mücadele ittifakı.

Türkiye için iki uluslararası gelişme 2011 yılından beri Ortadoğu’da oynamaya çalıştığı rollerin bir kenara itilmesine, deyim yerinde ise büyük birer şantaj altında masadan eli boş kalkmasına neden oluyor ;

- Paris saldırıları sonrası; Ortadoğu’da IŞİD’in yok edilmesi için Türkiye’ye yönelik artan baskı, İncirlik’in açılması, Türkiye’nin Suriye üzerindeki ihtiraslarından vazgeçmesi ve Batının emrinde olması şantajı,

- Rus uçağının düşürülmesi sonrası; Türkiye’nin Suriye’de desteklediği Sünni cephe üzerindeki tasarruflarının büyük ölçüde elinden alınması, desteklenen 

70 bin kişilik Sünni savaşçının kaderinin artık Ruslar ve ABD’ye kalması.

BM Güvenlik Konseyi’nde Rusya inisiyatifinde alınan son kararlar ile birlikte;

- 1 Ocak’tan itibaren başlayacak ateşkese IŞİD ve El Nusra’nın başını çektiği Sünni direnişçiler dâhil olmayacak yani Batılı güçler ve Ruslar bunları yok edecek,

- Suriye’de geçiş dönemi Esatlı olacak, yani en az 2 sene daha Esat, Suriye’nin başında olacak ve muhtemelen yeni Suriye ya da Alevi devletinin başında 

Esat veya ona yakın bir isim bulunacak.

Suriye-Irak-Türkiye üçgeninde gelinen aşama; 

- “Esatsız Suriye” ile “Suudi Arabistan ve Katar için Sünni eksen” kurma hayallerimizin sonu,

- Yüz binlerce Suriyeli ve diğer Müslümanın iç savaşta boşu boşuna heba edilmesi, milyonlarca göçmen ve tonlarca gözyaşı,

- Irak’ın kuzeyinden sonra Suriye’nin kuzeyinde de Türkiye’nin güvenliğini tehdit eden bölücü Kürt oluşumları,

- Türkiye’nin Irak’ın kuzeyine geçmesi yasaklanmış bölücü terörle mücadelesi, 

- Bütün bölge Amerikan ve Rus üssü, diğer tarafta IŞİD büyük bir bölgeyi işgal etmiş iken Arap Birliği’nin Irak’ın kuzeyinde birkaç yüz Türk askerine tahammül edememesi,

- ABD ve Rusya’nın bölgede çıkarları için sağlam adımlarla ilerlerken bizim payımıza göçmenler, ambargolar ve şantaj dayatmaları düşmesi.

Batının Türkiye sınırındaki tek koridorun da kapanmasını istemesi; IŞİD ve El Nusra’ya yardım trafiğinin kesilmesi, yani S.Arabistan ve Katar’dan Türkiye’ye gelen paranın da kesilmesi demek. Hükümet, bu iki ülkenin parası ile aynı zamanda Türkiye’deki seçmenleri dâhil 13 milyon kişiyi besliyordu. 

IŞİD ve El Nusra cephesine Türkiye’den 20-25 bin Türk var; bunların 14 bini Konya’dan, 4 bini Adıyaman’dan gitmiş. Türkiye sınırlarında 2.5 milyon Suriyeli göçmen besliyoruz. AKP döneminde Türkiye’ye 400 bin Arap yerleşmiş ve bu sürede toplam 45 bin çocuk sahibi oldular. 

Gaziantep’te daha önce çalışacak İnsan bulunamadığı için sanayi bölgesi kurulamazken bugün Suriyeliler sayesinde yedincisi kuruluyor. 

PKK/PYD, 2015 içinde Suriye'de kontrol altında tuttuğu alanı 2 kat artırmış. PKK/PYD terör örgütü, halen ABD ile ortak operasyon ile etkinliğini IŞİD’in 

merkezi Rakka'ya doğru yaymaya çalışırken; Rusya ve Esat rejimi ile işbirliği yaparak Carablus-Azez arasındaki bölgeyi işgale hazırlanmaktadır. 

Kısa bir süre önce PKK/PYD, Suriye Ordusundan ve muhtemelen Rusya'dan aldığı zırhlı araç, tank, füze ve askeri kamyon desteği ile Cerablus çevresindeki 

yığınağını artırdı. Yani PYD/PKK da Suriye ve Rusya'nın desteği ile bu bölgeye girmeye hazırlanıyor .  Türkiye, bu aralar Suriye’de ateşe attıklarını kurtarmaya, 

Irak’ta ise “ben de varım” demeye çalışıyor. 

Aslında ne yaptığını da pek bilmiyor. Kamuoyuna yönelik olarak İsrail ile barışma propagandası ile gündem değiştiriliyor. Erdoğan, Hamas liderinin ülkeden gönderilmesi karşılığında İsrail’in Gazze’deki blokajının sona ereceğini düşünüyor . İsrail ile görüşmelerin arkasında ne var, neler veriyoruz, sıralayalım;

- İsrail’in Gazze uygulamalarına sesimizi çıkamayacağız,

- Suriye’de radikal İslam yerine zayıf bir Esat yönetimi isteyen İsrail ile aynı politikaya dönüyoruz,

- Doğu Akdeniz’de enerji konusunda İsrail ile işbirliği, 

- PYD/PKK yerine Barzani üzerinde ittifak.

ABD, Türkiye’nin Suriye’den dışlanmasından memnun, elimiz kolumuz bağlandı. Terörle mücadelemiz Türkiye sınırlarına hapsedildi. Şimdilerde Türkiye’den üç isteği var, bu istekleri Joe Biden başkanlığındaki heyete bildirdiler;

- IŞİD ve El Nusra’ya yardımı tamamen kes yoksa koridoru kapatıyoruz,

- IŞİD’a yönelik harekâta aktif olarak katıl,

- Kürt meselesini masada çöz.

Suriye-Irak Cephesinde ses çıkmıyor..

ABD’nin Suriye ve Irak hava harekatı günlük 9.5 milyon dolara mal oluyor. Yükü hafifletmek için İngiltere ve Fransa’dan sonra Almanya da bölgeye sevk edildi. 

Kasım 2016 seçimlerine az kaldığından Obama, bölge için radikal bir karar almıyor. Yeni Suriye stratejisi uzun savaşın devamı, bölgeye biraz daha özel kuvvetler takviyesinden başka bir yenilik getirmiyor. PYD/PKK bölgesinde Hasaka’da yeni bir askeri üs kuruyorlar . ABD; Türkiye-Irak-Suriye Kürtleri arasında nasıl bir denge kuracağının arayışı içinde; bu üç grubun bir araya gelmesi mümkün değil, gelmesi de Ortadoğu’da felakete yol açar. 

Rus hava saldırılarının %90’ı Erdoğan’ın muhalif güçlerini hedef alıyor. Ruslar, Suriye rejimini sadece hava kuvvetleri ile değil topçusu ile de etkili bir şekilde destekliyor . 

Türkiye’den destek gelmeyince Esat güçleri mevzi kazanmaya başladı. Rusya’nın planı; Esat olsun ya da olmasın Suriye’de üslerini bulundurabileceği bir rejimi ayakta tutmak. Bölgedeki çatışmalarda 6 generali ölen İran, Rusların rollerini çalmasından memnun değil. Putin’in Tahran ziyareti bunu hafifletmeye yönelikti. Sorun Şii bir devlet, Ruslar ile birlikte nasıl kurabilir? Putin, İran ile koordine etmeden bir hükümet kurulmayacağı garantisi verdi. Bu arada İran bölgede kuvvet kaydırmaya başladı .  Suriye için Alevi-Sünni-Kürt bölgeleri olan bir yeni Lübnan’dan ülkenin beş devlete bölünmesine kadar pek çok alternatif konuşuluyor. Sonuçta Araplar, İsrail’in varlığını tanıyacak, yeni harita ile İsrail yanlısı veya Batıya kafa tutamayacak minik minik birçok devlet kurulmuş olacak. Türkiye’ye dönecek olursak, ABD için AKP’ni kullanım süresi hala bitmedi. Elindeki en kullanışlı kart o, ne derse yapıyor; Irak’ın kuzeyine girmiyor, Barzani ile iyi geçiniyor, İran’dan sonra Rusya ile de ilişkileri de bozdu, Çin füze ihalesini bile iptal etti. Kürtler ise ABD tarafından IŞİD cephesinde harcanma stratejisinin farkında ve bu işi Batının kendisinin çözmesi gibi sesler çıkarmaya çalışıyorlar. 

Bu da ABD tarafında memnuniyet yaratmıyor .

ABD’nin eğittiği 30 bin Irak askerinin içinden 6 büyük tabur çıkaran IŞİD, Amerikalıların Irak’tan çekilen üç tümeninden kalan Humvee araçları ve M1 Abrams tanklarını da edinmişti . IŞİD, kurduğu devleti 12 ayrı idari bölgeye ayırıp, güçlü bir hükümet yapısı ile sağlık hizmetlerinden fırıncılığa her hizmeti düzenliyor, mahkemelerinde kendi yasalarını uyguluyor. Petrol gelirleri günlük 2 milyon dolara ulaşıyor. Türkiye’de gizli lojistik üsleri var. 

IŞİD devleti içinde CIA, FBI, M5, MI6, Mossad, FSB gibi istihbarat örgütlerinin şubeleri var . IŞİD, strateji değiştirdi ve artık sadece yakın düşmana değil, uzaktakilere de saldırmaya başladı. Ancak, IŞİD, gücünün sınırına ulaştı. IŞİD’in stratejik planına göre; 2016’da küresel savaşa başlıyor ve 2020’ye kadar kesin zafere ulaşacak. Bu daha önce açıkladığımız El Kaide stratejisi ile de uyumlu gözüküyor. Tüm ülkeler IŞİD’i hedef gösteriyor ama kimsenin önceliği 

IŞİD değil. Bununla beraber, mesele IŞİD’tan boşalacak bölgeyi kimin dolduracağı ile ilgili hesaplardır. Bu yüzden şimdilerde IŞİD ile ilgili haberler azaldı, Musul’da da hareketlenme yok, çünkü ipler dışarıda. Rusya ile süren kriz nedeni ile ABD, Türkiye’nin IŞİD’a karşı hava harekatına katılımını da ertelemiş .

Irak’ın kuzeyine gelince; Musul, Haziran 2014’den beri IŞİD’in kontrolünde ve Barzani, Musul petrolüne konmak için Türkiye ile enerji pazarlığına güveniyor. 

Barzani için de ekonomi yani kişisel servetini geliştirme Kürtçülüğün önünde. Suriye’den kovulan Türkiye, Irak’ta Barzani ile varım kartını oynamaya çalıştı. 

1 Aralık 2015’te Erdoğan’ın Katar’a gitmesinden birkaç gün sonra, 4-5 Aralık’ta Türk askerlerinin Musul’u takviye ettiği haberleri çıktı. Bu işin arkasında Katar gazı enerji projesi ile Bağdat yönetimine bir şantaj yapıldığı anlaşıldı . Rusya ve İran’ın kışkırttığı Bağdat yönetiminin tepkisini ve BM Güvenlik Konseyi tehlikesini görünce askerlerimizi çektik ve büyük prestij kaybettik. Kısa vadeli de olsa Türkiye-Barzani işbirliğinin inandırıcılığı yok. ABD, Türkiye’yi Barzani ile birlikte görmek istemiyor, kendi özel alanından çıkmasını istiyor. Barzani ise Rusya bıraktığı için ABD’nin kucağına düştü ve ona mecbur. 

Arap Birliği’nden gelen Türkiye’nin Irak’ın kuzeyindeki faaliyetlerini tehdit olarak niteleyen açıklamalar, aslında başından beri Arap sokaklarına oynadığını sanan Erdoğan’ın ne kadar sığ bir denizde yüzdüğünün de göstergesi oldu. Bir yandan da 34 Müslüman ülke tarafından anti-terörizm koalisyonu kurulması düşünülüyor. 

Bu koalisyona liderlik etmesi Türkiye’yi radikal İslamcıların hedefi haline getirebilir . 

Diğer bir komedi ise terörizme karşı askeri bir ittifak kurulması projesi. 

Bu ittifakın da terörizmi değil, İran’ı hedeflediğine şüphe yok. Irak ile ilgili son sözümüz Türkmenler üzerine olsun. AKP iktidarı Irak Türkmenlerini hep horladı, dışladı, yok saydı. Türkmenlere, ABD ve Barzani tarafından yapılan saldırıların medyada verilmesini bile engelledi. 


Bugün de ne Irak ne de Suriye Türkmenleri umurundadır. Son birkaç aydır oynadığı milliyetçi görüntü içinde Suriye politikalarına Bayırbucak Türkmenlerini  kalkan yapmaya çalıştı. Şimdi onlar Esat’ın, Irak Türkmenleri ise daha önce olduğu gibi Barzani’nin insafına bırakıldı. Son sözümüz Barzani ve Suriye Kürtlerine olsun. Bölgede akıl oyunları oynanıyor, bunları siz göremezsiniz. Ama yardımcı olayım; bir oyunda her zaman bir kurban vardır ve stratejinin esası her zaman kurbana istediğini sandığı şeyin bir parçasını vererek, kontrol altında tutmaktır. Sonrası? Keşke biri söyleseydi diyeceksiniz, kopya çekmek yok. Kaddafi’ye bakın, öldüğünüzü defalarca kontrol edecekler.


2. BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,,


***


4 Aralık 2019 Çarşamba

Gökçek'in Ajan konuğu David Kimche kimdir?

Gökçek'in ajan konuğu David Kimche kimdir? 

- Arslan BULUT

Kürt-İsrail temaslarının tarihi iyi belgelenmiştir. 1960'ların ortalarında direk Kürt liderlerle ilişkiler, İsrail'in Orta Doğu adamı, eski MOSSAD yetkilisi David Kimche  tarafından kurulmuştur. 1997 yılında Kimche ile yaptığım ve  Londra merkezli El Hayat gazetesi tarafından yayımlanan röportajda Kimche, temaslar kurulduğunda, İsrail Başbakanı  Levi Eşkol'un Arap dünyasındaki etnik azınlıklarla ilişkiler  kurma yönünde 'stratejik karar' aldığını açıkladı. Kimche  Kürt lider Mustafa Barzani ile görüştü ve bunun hemen  ardından İsrail Kürtlere yardım yollamaya başladı.
Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek'in ev sahipliğinde düzenlenen 5. Glokalizasyon Konferansı, tam bir skandala dönüştü.

Forumun Başkanı David Kimche'nin dünyaca ünlü bir MOSSAD yetkilisi olması bir tarafa, Türkiye ve İslam dünyası aleyhinde çok önemli eylemleri var Lübnan'da İngilizce olarak  yayımlanan The Daily Star gazetesinin 04 Ağustos 2004 tarihli  sayısında, Kamran Karadağ imzasıyla yayınlanan haberde aynen şöyle deniliyor:
"Kürt-İsrail temaslarının tarihi iyi belgelenmiştir. 1960'ların ortalarında direk Kürt liderlerle ilişkiler, İsrail'in Orta Doğu adamı, eski MOSSAD yetkilisi David Kimche  tarafından kurulmuştur. 1997 yılında Kimche ile yaptığım ve  Londra merkezli El Hayat gazetesi tarafından yayımlanan röportajda Kimche, temaslar kurulduğunda, İsrail Başbakanı  Levi Eşkol'un Arap dünyasındaki etnik azınlıklarla ilişkiler  kurma yönünde 'stratejik karar' aldığını açıkladı. Kimche  Kürt lider Mustafa Barzani ile görüştü ve bunun hemen  ardından İsrail Kürtlere yardım yollamaya başladı.

O zamanlar Barzani'nin güvenilir yurt dışı bağlantısı  olan deneyimli Kürt lider ve ünlü bağımsız politikacı Mahmut  Osman, Kimche'yi doğruladı. Fakat Osman, Barzani'nin  İsrail ile temaslarının kendisine ABD ile ilişkiler kurmaya  yardım edeceğine inandığına dikkat çekti. Barzani, kendi  ulusal haklarını elde etmelerine yardım edecek tek gücün  ABD olduğuna inanıyordu. Osman'a göre Barzani şahsen  Kimche'den Amerikalılarla ilişki kurmak için yardım  istedi.

Daha sonraki yıllarda Osman, Amerika ile temas kurmak  için tekrar yardım isteyen Barzani'nin, İsrail'e yaptığı  gizli gezilerde ona eşlik etti. İsrail'in Kürtlere yardımı, 1974'te Bağdat'la ortaya çıkan düşmanlıktan sonra yeniden  başladı. Barzani tekrar Amerikalarla temasa geçmeye çalıştı.  İran Şahı Muhammed Rıza Pehlevi ile Saddam Hüseyin arasında  1975'te imzalanan Cezayir antlaşmasıyla, her şey Kürtler  için bir felaketle sonuçlandı.

Kürdistan'da İsrailliler var mı? Cevap evet. Birçoğu  kendilerini Kürt Yahudisi olarak tanımlayan ziyaretçiler.  Kendileri veya daha çok aileleri 1950'de İsrail'e göç etmeden  önce Kuzey Irak'ta yaşayanlar. Bazılarının hala Irak'ta  akrabaları var, diğerleri de atalarının nerdeyse 2000  yıldır yaşadıkları yerleri görmeye gidiyorlar. Bazı Kürtler,  İsrailli ziyaretçilerle arkadaş oluyorlar; bunların içinde  İsrail'e gelen Kürtler de var. Arap dünyası ister beğensin  ister beğenmesin, gerçek olan Kürtler İsrail'i dost olarak  görüyor ve İsrail'e ziyaretleri normal bir şey. Kürtler  İsraillilere karşı 'alerjik' değil.

Osman, Kürdistan'da çalışan İsraillilerin Batılı, çoğunlukla da  Amerikan şirketleri ile beraber olduklarını söylüyor. Birçoğunun çifte vatandaşlığı var. Bazıları Amerikan  ordusunda bile asker olabiliyor. Aralarında İsrail istihbarat  ajanları var mı? Cevap yine evet. Bu İran, ABD, İngiltere ve  Suriye için de aynı."

***
Gazeteci Hasan Cemal, Kudüs'e giderek İzak Rabin ve Weizman ile görüştü. Görüşmede David Kimche'nin de bulunduğu İnternet sitelerinde yazıldı. Hasan Cemal, 9 Eylül 1993 tarihli yazısında "İsrailli bir üst düzey yetkili"ye atfen, " İsrail Kürt devletine karşıdır. Barış suyu projesini geliştirelim. Türk Cumhuriyetleri'nde ortak yatırım yapalım. Stratejik ortak olalım" gibi mesajlar verdi.

Bu yetkili 1960'lardan beri Barzani ve Talabani'ye silah ve para yardımı yapan, ayrıca Peşmergelere askeri eğitim veren David Kimche idi!

Kimche, İslami uyanışın önlenmesinde Türkiye ve İsrail'in ortak çıkarı bulunduğunu söylemeyi de ihmal etmedi!
Devam edeceğiz.  



5 Temmuz 2019 Cuma

ERGENEKON UN., KARANLIK İSMİ KARA KUTU TUNCAY GÜNEY., BÖLÜM 27

ERGENEKON UN., KARANLIK İSMİ KARA KUTU TUNCAY GÜNEY., BÖLÜM 27


Baronu illegal mafya örgütlenmeleriyle irtibatlandırmak, başı gibi göstermek yakışıksızdır. 

Dedesi, babası, annesi ve kendisi hacca gitmiş biri olan Rahmi Koç, kimseyi öldürtmeyecek kadar insaflı bir kapitalist, gerçek bir İstanbul beyefendisidir!.. 
Alman ve Amerikan Gladioların savaşı! 

Soğuk savaş döneminde kurulan NATO.nun Gladioları, Türkiye, Almanya ve Kanada dışında tasfiye edildi. Tüm Gladioların finansörü Rockfeller Grubudur. 
En güçlüleri Almanlarınkidir. Eğer çökertilmek istenirse Almanya ekonomisi batar ve Avrupa Birliği dağılır. Uzun yıllar Alman Gladiosuna Türk Gladiosu Ergenekon.u kontrol ve idare görevi verildi. Bu nedenle ülkemizde en fazla ajana sahip ülke Almanya.dır. CIA.dan bağımsızlığını ilan etmek isteyen Almanların Gladiosu, Türk Ergenekon.unda kanına girdi. Kalemleri okyanus ötesinde kırıldı! Ergenekon.un Alman ve Amerikan kanadı hep rekabet halindeydi. Bugün bir kanadı hapsi boylarken, diğer kanadı Amerikan ve Alman Gladioları arasında ortada kaldı. 

2. Dünya savaşından sonra Amerikalıların özel görevler verdiği Hitler.in Gestapo.su eski SS üyelerinin kurduğu bir örgüt olan ODESSA (Organisation 
Der Ehemaligen SS-Angehörügen) Murat Bayrak.ı Yugoslavya.dan Türkiye.ye kaçırdı. Gladio eğitim kampları ve organizasyonunda etkin rol oynayan Nazi Generali Reinhard Gehlen ile irtibattaydı. Almanların BND.sini ve derin devletini 1952.de kuran Gehlen, tüm NATO ülkelerinde de Gladioları örgütleyen en derin istihbaratçıydı. Aralık 2000.da açılan CIA.nın gizli belgelerinde Gehlen ve eski Nazi subaylarıyla hangi örtülü operasyonlar gerçekleştirildiği ortaya çıktı. Yazdığım bilgiler artık açık bilgidir, yıllarca kamuoyunun dikkatinden kaçırılan bu bilgileri ders olması açısından yazmak gazetecinin kamu görevidir. Ülkücüleri gaza getirmekle görevli Murat Bayrak, Türkiye.deki tüm faaliyetlerini “Hançer Birliği” adına yürüttü. 
Bayrak, 12 Eylül darbesi sırasında MHP Genel Yönetim Kurulu Üyesi olmasına karşın tutuklanmayan tek isimdi. Onun gibi serbest bırakılan diğer isimlerdi Özel Harpçiydi ve Gladio.ya çalışıyordu. 

Yugoslavya göçmeni Bayrak aynı zamanda CIA ajanları ve Gladio yapılanma sında kilit rol oynayan Paul Henze ile Frank Terpil.le de bağlantılı idi. 
Bayrak MHP.den önce Adalet Partisi.nde de milletvekilliği yapmıştı. 
2. Dünya savaşından sonra, Gehlen ile sonradan Alparslan Türkeş.in yakın dostu olacak olan Ruzi Nazar ABD.ye götürüldü. Türkeş.e NATO kamplarında eğitim verilirken, kendi isteği üzerine „Ergenekon. kod adını aldı. Özbek kökenli Ruzi Nazar, savaş sonrasında Alman ordularına sığınmış bir isimdi. General Gehlen ve Nazar ikilisi, CIA içerisinde görevlendirildi. Nazar bu görevde CIA Türkiye İstasyon Şefliğine kadar yükseldi. Enver Altaylı gibi Özbek kökenlileri MİT.de kritik görevlere getirdi. Türk Kontragerillasını finanse eden Rockfeller, Özel Harp Dairesi ile özel ilişkiler geliştirdi. Üst düzey subaylarımızı eğittiler, beyinlerinı yıkadılar ve kendi halkını ve dinini dahi düşman görecek kodlarla robotlaştırdılar. 

Alman istihbaratı ülkemizde dört vakfı, şirketleri ve diplomatik dokunulmazlığa sahip ajanlarıyla mükemmel çalışır. Bu vakıflar, Hıristiyan Demokrat Parti.nin (CDU) Kondrad Adenauer Vakfı, Sosyal Demokrat Parti.nin (SPD) Friedrich Ebert Vakfı, Özgürlükçü Libera Parti.nin ( FDP) Friedrich Naumann Vakfı ve Yeşiller Partisi.ne ait Henrich Bölll Vakfı. Kürt sorununun siyasileştirilmesi ve Aleviliğin İslam.dan ayrılarak ayrı bir din haline getirilmesi üzerinde yoğunlaşmıştır. Dünya altın borsasını elinde bulunduran Almanların bir hedefide Türklerin kendi altın madenini çıkartıp, işlemesini engellemek. Alman vakıflarının istihbarat faaliyetleri ve altın hesabı konusunda kitap yazan Necip Hablemitoğlu.nu öldürtmesi için Veli Küçük.e kimin emir verdiği ortada! Küçük, Almanların sırlarına sahip kilit bir Silivri sanığı... 

Alman BND si nasıl çalışıyor? 

1970 ile 2005 arasında Almanya.da 42 bin 664 kişi, Alman derin devleti için ajanlık, muhbirlik ve köstebeklik yaptı. 
Bunlar arasında Doğu Alman sayısı 9 bin 822.dir. Almanya.da yararlandığı gurbetçi ve ülkemizde kullandığı ajan sayısı onbinleri geçti. Hedefledikleri Türk veya Kürtleri, Alman sempatizanı, etki ajanı ve ücretli ajan yapma kategorileri bulunuyor. Bayan kullanma, zenginleştirme ve kasetli şantaj en fazla 
kullandıkları yöntemler. Almanlar uzun yıllardır telefonlarımızı dinliyor. Kimin ne gibi zafiyeti olduğunu, nasıl ele geçirilebileceğini biliyor. 

Türkiye.de kullandıkları üst düzey üç ajana verdikleri kod lakap isimler, “Baron”, “Kumarbaz” ve “Tilki”. 
Ülkemizin doğusunda faaliyet gösteren yabancı ajan sayısı beş bini geçiyor. Almanlar doğu illerimize su arıtma tesisi, küçük barajlar yapma bahanesiyle 
çok sayıda ajanını yerleştirdi. 

Bunların pek çoğu Türkçe ve Kürtçeyi ana dili gibi biliyor. İstihbarat organlarımız, bu ajanların çoğunun aslında kim olduğunu kısa sürede fark 
ediyor, ancak yakalamıyor ve sınırdışı etmiyor. Geçtiğimiz günlerde rutin dışına çıkılarak 10 yıldır Diyarbakır merkez olmak üzere doğu illerimizde Mossad adına casusluk yapan bir İsrail vatandaşı askeri istihbarat tarafından yakalandı. 

Bu bilgi ve haberi Türk medyasında okuyamadınız, çünkü daha kimseye servis yapılmadı! Gazeteciler zaten hiç bir zaman haber ele geçirmez, hep birileri tarafından avuçlarına konan servis haberlerle „süper gazetecilik. yaparlar! Özel kaynaklarım vasıtasıyla elde ettiğim bu bilgiyi paylaşmayı tarihe düşülecek bir not olarak görüyorum. 

Mossad ajanı, ana dili gibi Türkçe ve Kürtçe biliyor. Sabaha kadar süren sorgu sonrası çözülmüş. Anlattığı bilgileri buraya yazsam, 12 Haziran seçimleri 
yapılamaz. Konu sadece Yüksek Seçim Kurulu.nun adaylığına iptal ettiği, sonrada yeniden onayladığı adaylardan ibaret değil. Bölgede milletvekilliğine 
bağımsız aday olan Kürt kökenli milletvekillerimizin bazıları yabancı istihbarat örgütlerine çalışıyor. Kimi sempatizan, kimi etki ajanı, kimi ise kadrolu ajan. En fazla milletvekili adayı devşiren BND, CIA ve Mossad. Bu adayların bir kısmı parlamentoya girecek ve çalıştıkları yabancı ülkenin politikalarını ülke gündemine taşıyacaklar. 

Onları suçlamayalım. “Hain”, “satılmış” diyerek aşağılamayalım. Yılllarca kendi ülkesinin vatandaşını „iç düşman. gören Gladio zihniyeti, onları yabancı 
istihbaratların kucağına itti. Bir suçlu aranacaksa, Ergenekon.u ülkemizin başına bela edenleri önce bulalım ve cezalandıralım. Hiç kimse Türk milliyetçiliğini körükleyerek ve Kürt milletini küçümseyerek politika apmasın. 
Alman ve Amerikan Gladiosunun filleri ve piyonları çarpışırken altında 
ezilenleri kurtarmak vatandaşlık görevidir! Ergenekon buzdağının tam resmi! 

Ergenekon.un bir konseyi olduğunu sağır sultan bile duydu. Sivil ve askeri kanatta liderleri ve toplum mühendisliği ekipleri bulunduğunu da. Öyleyse 
CHP ve MHP.nin kaset operasyonları ile yeniden şekillendirilmesine neden şaşırıyoruz? O kasetleri gizlice çekenlerin adresi belli, failler belli ama basiret 
gözleri bağlı olanlar, safca „Ergenekon yok. görüşünde! Siyaseti, yargıyı, medyayı, iş dünyasını ve bürokrasiyi yıllardır kontrol etmiş ve kadrolarını isim 
isim belirlemiş derin yapı çatırdıyor. Son kozlarını oynuyorlar. Soruşturmalar lider kadroya yakınlaştıkca gerginlik tırmandırılıyor. Dolaylı yazdığım 
yazılardan büyük resmi göremeyenler için en iyisi buzdağının tamamını özetliyeyim. 

27 Mayıs 1960 darbesinden sonra oluşturulan 12 kişilik Milli Birlik Komitesi, hiç bir zaman dağılmadı. Konsey üyelerinden, MHP liderliğine oynatılacak 
Prof. Dr. Ümit Özdağ.ın babası Muzaffer Özdağ paşa yaşasaydı, eminim tek kelime bu yapıyı bize anlatmazdı! İsmet İnönü, Muhsin Batur ve Tahsin 
Şahinkaya liderlik yaptı. Tamamen üst düzey paşalardan oluşan bu ekipden aşırı yaşlananlar bir alt komite olan Encümeni Danişte görevlendirilir. 40 
kişilik bu ekip, Ergenekon.un fikir ve proje teorisyenleri grubudur. İçlerinde sivil bürokratlar, akademisyen ve iş adamları da bulunur. Yaş ortalamaları 
75.in üstünde. Pek zararsız olduklarını ileri sürenler epey saf sanırım. Onlar, kimlerin kaleminin kırılacağına, kimlerin düşürüleceğine, kimlerin ise iktidar 
olacağına karar veren derin devletin büyük jurisi! Aşırı laik, despot bir tarikatta denebilir! Kararlarını üst kurula Milli Birlik Komitesine sunarlar. 
Onay alınan kararlar, Ergenekon.un operasyon birimine havale edilir. 

Encümeni Daniş.deki mevcut üyelerin ortak özelliği hepsinin Büyük Kulüb.e üye olarak aktif faaliyetlerde bulunması. Üst düzey askerler buna dahil. Hatta 
ordu komutanı olanlara üyelik altın bir tepside sunulur. Geri çevirene rastlanmamıştır. Fransız Büyük Mason locasına bağlı olanların çoğunlukta 
olduğu bu kulübte, Cenevre.deki İsviçre Mason locasına bağlı olanlar ayrı bir kliktir. İngiliz ekolünden gelenler ve Alman ekolüne bağlı olanlar bulunur. 
TÜSİAD.a üye olan büyük İstanbul baronu dediğimiz işadamlarından Büyük Kulübe üye olmayan yok gibidir. Koçlar, 1943.den beri koçun başıdır! 
Ülkemizde üçyüze yakın mason locası vardır ve bunlar iki ayrı mason teşkilatı ile yasal olarak örgütlenmiştir. Rotaryen veya Mavi Kulüb denilen localar, 
parlak, yetenekli, zeki gençleri avlamak için kurulmuş alt birimlerdir. Başarı, kariyer ve güç yollarını gençlere empoze ederler. 

Ergenekon.un operasyon birimi, Özel Harp elemanlarından oluşur. 25 ayrı birime bölünmüştür. Henüz askeri lisede ve Harp okulunda iken en yetenekli, 
zeki, atletik ve başarılı öğrenciler arasından seçilirler. Kadroları MİT e alınarak sivil yaşama gönderilenler olduğu gibi kadrosu TRT gibi ilgisiz başka 
bir kurumda olanlara da rastlanır. İş, medya ve yargı dünyasında yerleştirilenler kendilerini gizlemeyi ustalıkla başarırlar! Operasyonel birimin 
başında bulunan Albayın kod adı „ Ergenekon dur. 

İlk „ Albay Ergenekon. 1953 de rahmetli Alparslan Türkeş idi. Tamamen vatanperver düşüncelerle bu yola girmişti. Ancak 1960 darbesinden sonra 
safdışı bırakıldı, dışlandı. 
İkinci „ Albay Ergenekon. Turgut Sunalp ti. 1989 da öldüğünde resmi görevi Garanti Bankası başdanışmanıydı. 
Üçüncü „ Albay Ergenekon. Veli Küçük idi. JİTEM ve Hizbullah un kuruculuğundan, faili meçhul cinayetlere, derin siyasi suikastlara kadar karışmadığı pis iş kalmadı. Susurluk ta yakayı ele verdi, kurtuldu ama şimdi zor kurtulur. 

Veli Küçük ün görev süresi 2001 de sona erdi. Haziran 2009 da aslında Dördüncü „ Albay Ergenekon un kim olduğu ortaya çıktı: Dursun Çiçek. Aralık 
2010 da Gölcük Donanma'da ele geçirilen „ Proje adlı belge Çiçekin 2003den beri illegal işler içinde olduğunu ve „ millete komplo planı nı tek başına hazırlamadığını ispatladı. Erzincan davasında konuşan üst düzey bürokrat gizli tanık Efe de zaten Çiçekin ve zamanın 3. Ordu Komutanı Saldıray Berk.in suçunu netleştirdi. İddianamesi kabul edilen Gölcük belgeleri davasında emekli Koramiral Kadir Sağdıç „bir numara. gözüküyor! Balyoz davasında yargılanan emekli ve muvazzaf generallerden İbrahim Fırtına, Özden Örnek, Ergin Saygun, Çetin Doğan, Metin Yavuz Yalçın, Engin Alan, Ayhan Taş, Mustafa Çalış, Feyyaz Öğütçü, Lütfü Sancar ve Kadir Sağdıçın Milli Birlik Komitesinde olup olmadıkları araştırılmalıdır. 
Tabi lider Tahsin Şahinkaya.da yargı önüne çıkartılmalıdır... 

Operasyon birimi halen yönettiği ileri sürülen „ Paşa Ergenekon. kodlu Engin Alanın durumu en şaibeli olandır. Parlamentosunu ve hükümetini şiddet ve 
hile ile değiştirmek için terör örgütü kurmaktan yargılanan bir zanlı ve diğer Silivri zanlıları milleti temsil edemez. Alan, 12 Haziran seçiminde Silivri 
hapishanesinden milletvekili olarak çıkarsa, yeni MHPyi, „ Başdanışman. ve „Genel Başkan Yardımcısı. sıfatlarıyla kuracaktır. 

Ekibine Özel Harbin uyuyan „çakma ülkücü. hücrelerini alacağı öngörülebilir! 
Önümüzdeki dört yılda ülkemiz Türk milliyetçileri ile aşırı Kürt milliyetçilerinin meydan kavgalarına, savaşlarına sahne olacaktır. 

Türk ile Kürt kardeşliğini baltalamak isteyen ve araya yeni kan davaları sokmaya çalışan bu fitnenin asıl gayesi, hükümete ve halka yeni anayasayı yaptırmamak  tır. Askeri vesayetin son kalesi anayasa değiştiğinde, Ergenekon.un üst düzey yapısı sapır sapır dökülecektir. Üst düzey yapısı beş bin kişiyi bulan bu derin yapılanmadan toplam yüzbin kişi nemalanıyor. 

Nemalanan kısım, geçiş kendir. Nerede menfaati varsa oraya yaslanır ve taraf değiştirir! Bu nedenle ülke ekonomisinin yüzde 20.sine sahip İstanbul.un Koç baronu ve baronları telaşlanmakta dır. En büyük korkuları ise, 2001 ekonomik krizini nasıl çıkardıklarına ilişkin video veya ses kayıtlarının ortaya çıkmasıdır. Kayıtlar, birden fazla elde bulunuyor. Citibank, Deutchebank ve Bank of Amerika ile ortak yapılan devülasyon darbesinde „baş hırsız. konumundaki dönemin Merkez Bankası Başkanı Gazi Erçel başta olmak üzere, soyguna ortak olan 38 İstanbul baronu henüz hesap vermemiştir. Yeni dönem, ülkemizin yeni baştan kurulmasına gebedir, yaşanan sıkıntılar doğum öncesi ağrılar, sancılardır... 

Ejder ve Baronun Hakkari oyunu! 

Hakkari ve Diyarbakır.dan 12 Haziran 2011 seçimi öncesi ulaşan bilgiler hoş değildi. Global Ergenekon.un Suriye.de başlattığı Baas rejimini devirme 
hamlesine ve Hakkari.de oynanan eşgüdümlü büyük oyuna daha fazla sessiz kalamayız. Çünkü düğmeye aynı merkezden basıldı. Ergenekon.un baronu ve 
ejderi, global Ergenekon.dan aldıkları cesaretle „Kürt kozunu. sahneye koydular. Kandil ve İmralı.nın emirlerini CIA ve Mossad.dan aldığı talimatlarla yerine getiren Demokratik Toplum Kongresi (DTK) ve BDP, “sürgünde Kürdistan parlamentosu” kurmaya hazırlanıyor. Mesele Kürt sorununu çözmek değil çözdürmemek... 

Bu noktaya nasıl ve neden geldik? 10. Ergenekon dalgasında mason localarına ulaşılması, global Ergenekon.u rahatsız etti. İstanbul baronları ve medya 
ayaklarına dokunulmaması için hükümetle pazarlığa giriştiler. Başarılı oldular, Ergenekon soruşturması sadece ordudaki ayaklara yönelirken, işi 
maliyeleştirenleri bilerek ıskaladı. Medyanın propaganda ayağında tutuklananlar devede kulaktı. Seçimde zoraki seçtirilen Silivri ve PKK adaylarının oluşturacağı kaos, seçim sonuçlarına gölge düşürmek için “Baron” ve “Ejder” ikilisinin global Ergenekon.dan aldığı onayla tasarlandı. Aslında onları kendilerine dokunulmaması ve ihalelerden daha fazla pay kapmak amacıyla hükümete şantaj için kullanıyorlar. Servetlerine servet katmayı sürdürmelerinden rahatsız değilim ama Hakkari.de oynadıkları oyunu artık deşifre etmek zorundayım. Hakkari için 3 yıl önce alınan global Ergenekon kararı, 12 Eylül referandumu ve 12 Haziran seçiminde başarı ile uygulandı. Hakkari.de yaşayan her vatandaşımızın evinden baskıyla, zorbalıkla, şantajla dağa, PKK.ya en az bir adam kaçırma projesi, bölgedeki Ergenekoncu komutanların göz yumması ile gerçekleştirildi. 2008 yılına kadar PKK.ya 

Hakkari.den katılan insan sayısı yılda elli iken, son üç yılda bu rakam yılda beş yüze çıkartıldı. Kimse inkar etmesin, elimde sağlam bir istihbarat raporu var. Karakol baskınları ile hükümet küçük düşürüldü. Halk korkutuldu. Silah zoruyla yapılan seçimde BDP, Hakkari.de tamamı, 36 bağımsız adayını seçtirdi. Böylece planın ilk aşaması olan “kurtarılmış” Hakkari kotarıldı. Bundan sonra Şırnak ve Cizre başta olmak üzere başka iller Türkiye.den kopartılacak ve dört yıl içinde bölge halkının tüm oyu sadece PKK.nın gösterdiği aday veya partiye kaydırılacak. Bunun adı demokrasi değildir, diktatörlük, despotluktur. Hükümet acilen Yüksekova.ya il statüsü vererek emniyet güçleri kadrolarını burada artırmalıdır veya bölgeye özel eğitimli tim birimleri kaydırılmalıdır. 

Diyarbakır da seçim öncesi ele geçirilen ve ağzı çözülen Mossad ajanından elde edilen bilgiler ve belgeler kamuoyuna açıklanacak mı acaba? En kilit soruyu soralım: Hakkari.den ve diğer 

Doğu illerimizden zorla seçtirilen BDP.li milletvekillerinden kimler hangi yabancı istihbarata ve devlete çalışıyorlar? Neden mali destek alıyorlar? Bu durum, 
milletvekilliğinin düşmesine sebep değil midir? Ülkemizde bu işleri koordine eden yabancı diplomatlar kimlerdir? Neden sınırdışı edilmiyorlar? En önemlisi Kürt 
sorunu, bu karmakarışık, çapraz, ensest ilişkilerle nasıl çözümlenecek? Yeni anayasanın yapılmasına desteğe hiç niyeti olamayan CHP, MHP ve BDP.yi kimler 
yanlış yönlendiriyor? 
Mossad ajanından elde edilen istihbarat, bu sorulara ve fazlasına açıklama getiriyor. Irak, İran ve Suriye.de ki Kürtleri kapsayan plan çerçevesinde global Ergenekon, 

“Büyük Kürdistan” için devrede. Suriye.deki Baas rejimi iktidarı, bizdeki cuntacı Ergenekoncularla aynı meşrepten (Nusayri Alevileri dine oldukca uzak bir Şiilik 
koludur) olduğu halde neden tasfiye ediliyorlar? Çünkü İran.ın Suriye ve Lübnan.daki Şii bağlantılarını sağlayan Şam rejimi artık işlevini yitirdi, miadı doldu. Bizde de Baas benzeri cunta kurmaya çalışan Mason Bektaşi çetenin savunduğu azınlıkların çoğunluğu yönetme stratejisi çöktü. Global Ergenekon, oyun ve oyuncu değiştirdi. Yüzde 85.i Sünni Suriye halkı, AK Parti.ye ve liderine bayılıyor, er geç Türkiye.nin izinden gidecektir.

Kendilerine ulaşılamasın diye bu kadar fırıldak çevirmeye gerek var mı? Ergenekon.da kod adı “Ejder” olan şahıs, 9 Haziran günü AK Parti Genel Merkezi'ne giderek Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'la görüştü ve helalleşti. CHP.nin birinci parti olarak çıkacağı kehanetinde bulunan kodaman işadamımız, aslında baronun sağkoludur, özel ulakçısıdır. Rahmetli Vehbi Koç.un milyon dolarlarını Milliyet gazetesini satın alması için 1979.da Aydın Doğan.a getiren isimdir o. Ergenekon yapılanmasında ilk ona giremese bile fitne çıkarmada üstad sayılır. Kim olduğu zaten basına yansıdı. Gazeteci ve yazar Avni Özgürel, Radikal.daki köşe yazısında onu şöyle tanımladı: Yurtbank patronu Ali Balkaner.in mahkeme ifadesinde “Bizler 18 büyük aileyiz. Hepimizin bağlı olduğu bir başkanımız var. 18 büyük aile bir havuz oluşturduk. Tüm ekonomi bunların elinde toplanıyor. İstanbul Menkul Kıymetler Borsası.nı manipüle eden kişi, bizim bağlı olduğumuz başkanımızdır. Tokyo Borsasında 800 milyon dolar kaybetti, bana mısın demedi” diye tarif ettiği kişi. 
Çılgın fitne projeleri ile baronu etkileyen, AK Parti.den ilk yerli otomobil projesini Karsan adına kapacak kadar da uyanık bir iş adamıdır, Koçların damadı İnan KıraçAskerleri, siyaseti, medyayı, yargıyı, iş dünyasını hatta sendikaları yöneten, yönlendiren, dış bağlantıları güçlü ve oldukca masonik olan barondan bir kaç ricam var: 

Lütfen, kendi ülkenize Fransız kalmayı artık bırakın! “Bidon kafalı”, “göbeğini kaşıyan adam” dedirtiğiniz kitle ülkenin yarısı, yüzde 50.si olduğunu tescilledi. 
Nostaljik özlemle Jön Türkler.in ruhunu çağırmayı da bırakın! Ordumuza yazık oluyor. Genelkurmayın boynuna taktığınız süslü püslü kementi de çıkartın, 
sırıtıyor! 

Milletimiz uyandı, emanetini teslim aldı. Size bir daha pabuç bırakır mı sanıyorsunuz? Kürt kartınızda boğulmadan kördüğüm haline getirdiğiniz sorunda ve Hakkari.de ilmekleri açınız. Kürtlere ve Türklere, bu vatana yazık oluyor. Yamalı bohçaya dönmüş darbe anayasımızın değişmesi için sadece siz CHP.yi ikna edebilirsiniz... Bugüne kadar ülkemizde milyar dolarlar kazandınız. Faili meçhul cinayetlerin altını kazırsak, emri veren eli ve elleri görebiliyoruz. Global 

Ergenekon.da artık sizi kurtaramaz. Siz Hancısınız, toplum olarak barışalım, uzlaşalım, helalleşelim... 

Bandrol Uygulamasına İlişkin Usul Ve Esaslar Hakkında Yönetmeliğin 5.Maddesinin İkinci Fıkrası Çerçevesinde Bandrol Taşıması Zorunlu Değildir. 

…..Son……. 

Bu Kitap Bizzat Benim Tarafımdan [ [ By-Igleoo ]] Tarafından www.CepSitesi.Net - www.MobilMp3.Net - www.ChatCep.Com 
Siteleri İçin Hazırlanmıştır. E-Book Ta Kimseyi Kendime Rakip Olarak Görmem Bizzat Kendim Orjinalinden Tarayıp Ebook Haline Getirdim 
Lütfen Emeğe Saygı Gösterin. Gösterinki Ben Ve Benim Gibi İnsanlar Sizlerden Aldığı Enerji İle Daha İyi İşler Yapabilsin. 

Herkese Saygılarımı Sunarım . 
Sizlerde Çalışmalarımın Devamını İstiyorsanız Emeğe Saygı Duyunuz Ve Paylaşımı Gerçek Adreslerinden Takip Ediniz. 
Not Okurken Gözünüze Çarpan Yanlışlar Olursa Bize Öneriniz Varsa Yada Elinizdeki Kitapları Paylaşmak İçin Bizimle İletişime Geçin. 
Teşekkürler. 

Ne Mutlu Bilgi İçin Bilgece Yaşayanlara. 
By-Igleoo www.CepSitesi.Net 

***

ERGENEKON UN., KARANLIK İSMİ KARA KUTU TUNCAY GÜNEY., BÖLÜM 26

ERGENEKON UN., KARANLIK İSMİ KARA KUTU TUNCAY GÜNEY., BÖLÜM 26



1960'lı yılların başlarında Vehbi Koç, beyaz eşya sektöründeki talebi karşılamak amacı ile çelik dolap işine girmek istiyordu ama Burla Biraderler de aynı şekilde bu işi yapmaya soyunmuşlar ve bir fabrika arıyorlardı. Bu durum Vehbi Koç'un hiç hoşuna gitmiyordu. Piyasanın iki üreticiyi besleyecek kadar gelişmediğini düşünüyor ya da rakip istemiyordu. Zaten Burla ailesi ile bazı sektörlerde kıyasıya bir rekabet yaşıyorlardı. Bu sefer Koç, Burla Biraderler ile ortak olarak onların piyasa tecrübelerinden yararlanmak istiyordu. Ve Burla Biraderler'e ince ve kurnaz zekâsı ile reddedemeyeceği bir teklif götürüyordu. Vehbi Koç, Burla Biraderler ile görüşerek fabrikayı birlikte kurmayı teklif ediyordu. Bilgi ve sermaye gücü nedeni ile çoğunluk hisselerine Koç grubu sahip olacaktı. 
Burla ailesine ise %20 hisse verildi. Bugün Burla Biraderler'in Arçelik içindeki payları %2,98'e inmiş durumda. Ama Arçelik Türkiye'nin en büyük özel şirketi ve cirosu 1 milyar 200 milyon dolar seviyesinde. Dolayısı ile %2,8lik pay bile bir aileye en üst seviyede yaşam standardı sunacak kadar önemli bir rakama tekabül ediyordu. Bugünkü değerlerle yaklaşık 100–150 milyon dolarlık bir pay demekti bu. Bir dönem kâğıt işinde de Türkiye'de belirleyici bir rol oynamışlardı. Hürriyet gazetesi ile Burla ailesi arasında da, ispatı bir çırpıda mümkün olmayan, bir finans ilişkisi olduğu biliniyordu. 150 milyon doların üstünde ciro yapan ve bu açıdan Türkiye'nin en büyük gazetesi olarak bilinen Hürriyet gazetesini destekleyen kurucu kadrolar arasında Burla Ailesi başı çekiyordu. 
Cumhuriyet gazetesine gelince... Cumhuriyet'in de, kurucusu Yunus Nadi. Mason olan Yunus Nadi, Arnavut kökenli yazar Naci Pelister'in "Türk Matbuatı Yahudilerin Kontrolü Altında" başlıklı bir yazısında bildirdiğine göre, aynı zamanda da bir "Karaim Yahudisi". Karaimler, 8. yüzyılda kurulmuş bir Yahudi tarikatı. Bu durumda Cumhuriyet'i bir "tarikatçı gazetesi" olarak tanımlamak mümkün olabilir; tabii İslâm değil Yahudi tarikati elbette. Cumhuriyet'in Millî Şef dönemindeki yükselişi ise, iki Yahudi şirketinden aldığı destek sayesinde oldu. O 
dönemde Türkiye'deki gazetelerin ilan işleri, "Yahudi şirketi" olan Hoffer'in, kâğıt işleri de Burla Biraderler'in elindeydi. Onların tutmayacağı bir gazetenin yükselmesi ve hatta yaşaması zordu. Bu bilgiden hareketle insanın aklına Burla ailesi acaba Karaim tarikatına mı üye, diye bir soru gelebiliyor. 

Burla Biraderler'in nasıl büyüdüğüne bakıldığında, iki şey dikkati çekiyor: Dışarıdaki bağlantıları ve içerideki rakipsizlikleri. Cumhuriyet’in başlarında, bazı ithal malların satılmasında ve devlet ihalelerinde Yahudi ailelerin çok büyük avantajları olmuştu. 1954 yılında Galata'da Üzeyir Garih ile İshak Alaton'un beş bin lira sermaye ile kurdukları Alarko Holding'in bugünkü gücüne ulaşmasında, 1958'de dönemin başbakanı Adnan Menderes'in kendilerine Ankara'da kurulacak olan bir para matbaasının havalandırma tertibatının ihalesini vermesinin önemli rolü olduğunu kimse inkâr edemezdi. Elektrifikasyon ve elektrik malzemelerinin satışı ile piyasaya giren Burla Biraderler'in de, gerek devletten aldıkları ihalelerle, ve gerekse Türk işadamlarıyla yürüttükleri ortak çalışmalarla kısa zamanda büyük güce ulaştıkları ortadaydı. Devlete yaslanmadan zengin olan 
kimse yoktu bu ülkede. 

Burla Birderler'in şirketleri Türkiye'nin en eski ticaret ve sanayi şirketlerinin başında geliyordu. Burla Biraderler'in en eski şirketi 1928 yılında kurulan Ottaş Otomotiv ve Taşınmaz Mallar Sanayii. Ottaş, Türkiye'nin en eski 
otomotiv şirketiydi. Ottaş'ın yönetim kurulunda şu isimler bulunuyordu: Lori Burla, Leon Hahanel, Sara Bornsten, Emil Franko, Nadya Sonman, Robert Sonman ve İvet Burla. Yine Burla Biraderler'e ait Burla Makine Ticaret 
ve Sanayi şirketinin yönetiminde de aşağı yukarı aynı isimler vardı: Lori Burla, Monik Benardete, Terry Sonman, Toni Hananel, Nadya Sonman, Sara Bornsten, İvet Burla, Leon Hananel ve Robert Sonman. 1975 yılında kurulan şirket, tezgâh makineleri, yedek parçaları ithalat ve ihracatı alanlarında faaliyet gösteriyordu. 

Power dergisinde Burla Biraderler ile çıkan bir haberde şu bilgiler yer alıyordu: “Burla Ailesi Arçelik'in yanı sıra Koç Holding'in beyaz eşya pazarlama şirketi Atılım'da da hisseye sahip. Lori Burla şirket yönetim kurulunda ve başkan yardımcısı olarak görev yapıyor. Atılım'daki hisse payı ise bilgiye kapalı yapıdan dolayı bilinemiyor. File Tül Makine ve File Tekstil Sanayii, Burla ailesinin tekstil sektöründeki şirketleri arasında yer alıyor. File Tül'ün yönetim kurulunda Yusuf ve Reyna Burla ve Eddi Anter isimleri var. File Tül Makine her türlü tel örgü, makine ve ipliğiyle mensucat imalatı alanlarında faaliyet gösteriyor. File Tekstil genel bir ticaret şirketi hüviyetinde. Bir başka tekstil şirketi Şen Triko da Yusuf Burla yönetiminde. Burla ailesinin şirketi olan Birol File de Birol Burla tarafından kurulmuştu.” (Odabaşı, Dursun 2001, 2008) Monique Bourla (Monik Burla) Burla biraderlerden büyük ağabeyin kızıdır. Evlenip ayrılmıştır. Evlilik ismi Monik Benardete idi. Ayrıldıktan sonra tekrar Burla soyadına döndü. Burla Biraderler, Türkiye'nin gizli zenginlerindendir. Belki Koç kadar servetleri olmasa da, 
Sabancı Holding kadar paraları vardır. Ülkenin ilk ihracatçılarındandırlar. 1990'lı yıllarda Amerikan Timken marka rulmanları temsilcileriydi Burla Biraderler. Monik Hanımın, Burla biraderlerin kızı olduğunu yıllar önce Ayşe Arman'a verdiği hafta sonu röportajda söylemişti. 

Aile içi ilişkileri araştırınca sır perdesi çözülüyordü. 

Vehbi Koç’un eşi Sadberk Hanım, Vehbi Bey’in teyzesinin kızı. Sadberk Hanım’ın baba tarafindan kuzeni de Hürriyet’i kuran Sedat Simavi. Sedat Simavi, Hürriyet’i kurarken bütün sermayeyi Eli Burla sağlamış. Eli Burla ile Vehbi Koç’un ortaklıkları malûm. Sadberk Hanım, Sadullah-Nadire Aktar çiftinin ikinci çocuğu. 
Birinci çocukları Adile Hanım, İhsan Mermerci’yle evlenmiş. İhsan Mermerci, Akfil’in kurucusu. İhsan-Adile çiftinin çocuk-larından Mehmet Ata Mermerci, Ender Mermerci’yle evlenmiş. Üzeyir Garih’in öldürülmesinden sonra Vehbi Koç’un kızı Sevgi Gönül, Hürriyet’teki Divit isimli köşesinde, Garih’in ziyaretine 
gittiği söylenen Nakşibendi Şeyhi’nin müritleri arasında "teyzezademin eşi Ender Mermerci’nin de olduğunu öğrendim" diyordu. Ender Mermerci, 2000 yılında Ermeni Soykırım Tasarıları gündeme gelince, jet sosyetenin milliyetçi güzeli olarak da ortaya çıkmış ve "Benim gibi insanlar çoğalsa, yurt dışında lobi yaparız ve bu tasarıları önleriz" demişti. Bu çiftin çocuklarının isimleri Yosun, Tansa ve Derin. Bu üç kişi de anneleri gibi paparazzilerin gözdesi. İhsan-Dile çiftinin çocuklarından Suha Mermerci, Gudrun Hanım’la evlenmiş. Çocuklarının ismi Yavuz Mermerci. İhsan- Adile Mermerci çiftinin bir diğer çocuğu S. Nihal Hanım, 
Nihat Karaveli’yle evlenmiş. Nihat Karaveli, gazeteci ve Galatasaray Lisesi’nden Coskun Kırca, İlter Türkmen, Naim Tirali ile sınıf arkadaşı. Sadullah-Nadire Aktar çiftinin ikinci çocukları Sadberk Hanım’ı sona bırakıp üçüncü çocukları Melahat Hanım’a geçelim. Melahat Aktar, Prof. Dr. O. Cevdet Çubukçu’yla evlenmiş ve bu evlilikten doğan iki çocuktan Prof. Ender Berker, Mustafa Berker’le; Aydın I. Çubukçu da Nükhet Hanım’la evlenmiş. Bu soyadını unutmayınız, aşağıda bu soyadını inceleyeceğim. (Er, 2003) 

Sadullah-Nadire Aktar çiftinin dördüncü çocuğu Emin Aktar, Hüsniye Hanım’la evlenmiş ve bu evlilikten doğan Samih Aktar, Caroline Hanım’la evlenmiş. Diğer çocuğun ismi de Özmen Aktar. Gelelim ikinci çocuğun yani Sadberk Hanım’ın, Vehbi Koç’la olan evliliğine. En büyük çocuk Semahat Hanım, Nusret Arsel’le evlenmiş. Üçüncü çocuk Sevgi Hanım, Doğan Gönül’le evli. Sevgi Hanım, Hürriyet’te Divit isimli köşesinde, başörtüsü takan üniversiteli kızlara hakaretler yağdırıyor. Dördüncü çocuk Suna Hanım da İnan Kıraç’la evli. GS Yöneticisi 
Can Kıraç’ın kardeşi. Suna Kıraç, Bilderberg üyesi. İnan ve Can Kıraç’ın babaları, Mustafa Kemal’in ekibinden, Kıraç soyadı da Mustafa Kemal tarafindan verilmiş zaten. Kuru tarımla ilgili yaptığı çalışmalardan dolayı. Gelelim ikinci çocuğa yani Rahmi Koç’a Rahmi Bey, Çiğdem Meserretçioğlu’yla evleniyor. Bu evlilikten Mustafa, Ömer ve Ali Koç doğuyor. Mustafa Koç, İzmir’in ünlü zenginlerinden, İzmir Yün Mensucat’ın da sahibi olan Giraud’ların kızı Caroline ile evleniyor. Çiğdem Meseretçioğlu yine İzmir’in eski çok zengin ailelerinden sanayici ve armatör Avni Meserretçioğlu ile eşi Suat Hanım’ın kızı. Çiğdem Hanım, Rahmi Koç’tan sonra Erol Simavi’nin oğlu Günaydın’ın da sahibi Haldun Simavi’yle evlendi. Suat Hanım, ünlü armatör Kemal Sadıkoğlu’nun kızkardeşi. Armatör Sadıkoğulları’nın kızlarından Varlık Hanım, Alp Yalman’la, Berna Hanım 
bir diğer Bilderbergli Feyyaz Tokar’la, Rabia Hanım ise Boğaziçi Lisesi Yıllıkları’nın sponsoru (ve çocukları da oradan mezun zaten) Çapamarka’nın oğlu Vecdi Çapa’yla, Esin Hanım ise Milliyet gazetesi yazarlarından Yılmaz Çetiner’le evlenmiş. Meserretçioğlu çiftinin Çiğdem Hanım’ın dışındaki diğer iki çocuğundan biri olan Güldem Hanım da, İpragaz’ın sahibi Yücel Kurttepeli’yle evlenmiş. Şimdi dönelim, yukarıda döneceğimizi söylediğimiz Çubukçu soyadına. Şişli Terakki Lisesi, 1990-1991 mezunları listesine bakıyoruz. Merve Sadberk Çubukçu, İbrahim Aydın Çubukçu kızı. Kim bu İbrahim Aydın Çubukçu? Beko Genel Müdürü ve Sadberk Koç’un kızkardeşi Melâhat Aktar’ın Prof. Dr. O. Cevdet Çubukçu’yla evliliğinden doğan çocuğu. İ. A. Çubukçu’nun dedesi yani babası O. Cevdet Çubukçu’nun babası Tütüncü Mustafa Kâzım Efendi. Kâzım Efendi önemli birisi, önemi 1924 Mübadelesi’nden geliyor. O dönemde çok zengin olan bu zat, Sabetaycılar gemiyle gelirken parası olmayanların da tüm masraflarını karşılamış. Şimdi başa dönelim. Sadberk Hanım’ın annesi olan Nadire Hanım aynı zamanda Vehbi Koç’un da teyzesidir. Nadire Hanım’ın kızkardeşi Fatma Hanım, Vehbi Koç’un annesidir. Ancak akrabalık bununla sınırlı değil. Sadberk Hanım’ın erkek kardeşi Emin Aktar’ın evlendiği Hüsniye Hanım da, Vehbi 
Koç’un kızkardeşidir. Vehbi Koç’un diğer kızkardeşi Zehra Hanım, Halim Kütükçüoğlu’yla evlenmiş ve bu evlilikten doğan Gülgen Hanım, Kutlutaş’ın 
Yönetim Kurulu Başkanı Peyami Çağlar’la, diğer çocuk Nesteren Hanım ise Fuat Bayramoğlu’yla evlenmiş. En son 500. Yıl Vakfı kurucularından da 
olan meşhur Fuat Bayramoğlu, emekli büyükelçi, şair, araştırıcı, yazar; 1944 Başbakan Şükrü Saraçoğlu'nun Özel Kalem Müdürü olabilmiş bir entellektüel. 
(Er, 2003) 
Adı geçenlerin kim olduklarını tanıtmaya çalışalım. Vehbi Koç’un karısı Sadberk (Aktar) Hanım (Vehbi Koç ile Sadberk Hanim teyze çocuklarıdır) Simavi Ailesi’nin yakın akrabasıdır. Aydın Çubukçu'nun da dedesi olan Kâzım Bey'in oğlunu tüccar olmak için zorlamasının sebebi, ailenin baştan beri tüccar bir aile olagelmesidir. 
Babasının, tüccar olmasını istediği Osman Cevdet, doktor olduğu için, ailenin ticari işlerini yürütmek Osman Cevdet'in dört kardeşi içinde, tek erkek kardeşi 
(kız kardeşleri Zehra, Hatice, Hilmiye) olan Arif Çubukçu'ya kalır. 
Koç Topluluğu'nda Çubukçu'yu etkileyen bir kişi daha vardır: "Isak Eskenazi. Koç Holding'in ve Koç ailesinin mali işlerine bakardı. Bana örnek olacak o kadar çok şeyini benimsemişimdir ki. Dürüst, takipçi, tutumlu olmayı, yetki vermeyi ama o yetkiyi vereceğiniz kişiyi hiç olmazsa seçerken dikkatli olmayı." Zamanı geldiğinde ise, Melahat Hanım'la evlenerek yine Ankaralı bir aile olan Nadire-Sadullah Aktar çiftine damat olur: "Babam doktor olduktan sonra, Aktar ailesinden bir kızla evlendirilmek isteniyor. Teyzelerime de gösteriliyor veya ne şekilde gösteriyorlarsa... Fakat kısmet annemle evlenmesi imiş. Koçzade Hacı Mustafa Efendi ile evlenen Fatma Hanım Vehbi Koç, Hüsniye ve Zehra Hanım'ın annesidir. Nadire-Sadullah Aktar çiftinin de, Osman Cevdet Çubukçu ile evlenen Melahat Hanım dışında Adile, Emin ve Sadberk Hanım'lar, dünyaya gelen 
diğer çocuklarıdır. Koç Topluluğunun kurucusu Vehbi Koç, Nadire teyzesinin kızı Sadberk Hanım'la evlenir. 
Buna karşılık Aktar ailesi de oğulları Emin Aktar'ı, Vehbi Koç'un da kızkardeşi olan Hüsniye Hanım'la evlendirir. (Aktar ailesinin fertleri kamuoyunda, önde olmak istemediklerinden olsa gerek, isimleri hiç bir şekilde gündeme gelmez.) Böylece teyze çocukları 'dışarıya' gitmemiş olur. Bunun dışında Nadire-Sadullah çiftinin büyük kızları olan Adile Hanim, Akfil'in de kurucusu olan İhsan Mermerci ile evlenir (bu evlilikten dünyaya gelen Mehmet Ata, bugün sosyetede isminden söz ettiren Ender Mermerci ile evli idi. Magazin basınında adları sürekli gündemde olan Tansa, Derin ve Yosun Mermerci de, Ender-Mehmet Ata Mermerci çiftinin çocuklarıdır). Fatma- Koçzade Hacı Mustafa Efendi'nin diğer kızı Zehra Hanım ise Halim Kütükçüoğlu ile evlenmiştir. (Vehbi Koç'un da yeğeni olan çiftin çocuklarından Gülseren Kütükçüoğlu dışındaki Nesteren Hanım, emekli Büyükelçi, Cumhurbaşkanlığı eski Genel Sekreteri Fuat Bayramoğlu ile, 
Gülgen Hanım da Kutlutaş Temel İnşaat ve Sondajcılık Sanayi Yönetim Kurulu Başkanı Peyami Çağlar ile... (Er, 2003) 

Aydın Çubukçu, dedesi için Kâzım Efendi diyor. Sabetaycıların 1924’te Selanik’ten gelenlerinden maddi durumu iyi olmayanların gemi paralarını 
Kazım Efendi diye birisi ödemiş. Fuat Bayramoğlu da Bektaşi mason ve Sabetaycı. Şimdi bir başka Sabetaycı gazeteci Yılmaz Çetiner’in 
anlattıklarından, anlatılanlardan (Aksiyon’da) alıntı yapalım : "Trabzonlu Hocazade ailesinin bir ferdi olan Çetiner, eşi Esin Hanım vesilesi ile Koç, 
Tokar, Yalman ve Çapa aileleri ile de akrabadır. Bugünkü eşi olan Eser (Sadıkoğlu) ile evliliğini ise 8 ay süren uzun bir mücadeleden onra 1967'de 
yapan Çetiner'in bu evliliğinden Aslıhan (Tahsin Çifkur'la evlidir. Leyla çiftin tek çocuklarıdır) adını verdiği bir kızı gelir dünyaya. Eser (Evde diğer bir adı Esin olan Eser Hanım, armatör Kemal Sadıkoğlu'nun Vuslat Hanım'la evliliğinden doğan yedi çocuğundan biridir. Kemal- Vuslat Sadıkoğlu'nun çocukları Türkiye'nin tanınmış simaları ile evlenmiştir. En büyük kızları olan Berna Hanım, gazeteci, yazar ve işadamı Feyyaz Tokar'la evlenir. Rabia Hanım, Çapamarka'nın kurucusu Nuri Çapa'nın Nafia Çapa ile evliliğinden doğan Tam Gıda Yönetim Kurulu Başkanı ve Beşiktaş'ın ünlü sagaçığı Vecdi Çapa ile, oğullarından armatör Celal Sadıkoğlu Hilal Hanım'la, diğeri, yine armatör olan Kahraman Sadıkoğlu da Julide Hanım'la birleştirir hayatlarını. Çiftin bir diğer kızı ve şimdi hayatta olmayan Varlık Hanım ise Galatasaray Başkanlığı da yapan Alp Yalman'la evlenir. 

Yilmaz Çetiner, kayınpederi olan Kemal Sadıkoğlu'nun kız kardeşi Suat Meserretçioğlu vesilesi ile Simavi ve Koç aileleriyle de hısımlık kurar. 
Türkiye'nin ilk armatörlerinden İzmirli Avni Meserretçioğlu ile evlenen Suat Hanım, Çiğdem Simavi (Rahmi Koç'la evliliğinden Mustafa, Ömer ve Ali 
Koç adında üç çocuğu olur), Güldem (İpragaz'ın sahiplerinden Yücel Kurttepeli ile evlenir, Emre ve Merve adında iki çocuğu vardır) ve Aslan Nuri Meserretçioğlu'nun (Aygen Hanım'la evlenir ve Ömer Nuri adında bir çocuk sahibidir) annesidir. 
(Odabaşı, Er, 2001, 2003) 

Koçlar, yükselmişler ve akrabalık ilişkileri kurarak ülkenin ekonomik yönetimini perde arkasından yürütmüşlerdi. Sadece servetiyle, siyasetin, devletin ve ekonominin asıl patronu olma hususiyetleriyle değil, akraba silsilesininden de anlaşılacağı gibi; kesinlikle Türkiye'de en etkin isim Rahmi Koç’tur. 2002 martında kendi isteği veya dış bağlantıları CFR ve BB'nin isteği ile emekliye ayrıldı. 


27.Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***