24 Ekim 2020 Cumartesi

Teşkilatı Mahsusa nedir.,

 Teşkilatı Mahsusa nedir.,




ÖZEL BÜRO NOTU : BUGÜN DE MİT’İN DEDESİ OLAN TEŞKİLAT-I MAHSUSA ÖRGÜTÜNÜ İNCELEDİK VE SİZE 3 AYRI KAYNAKTAN 3 FARKLI GÖRÜŞ AKTARIYORUZ. 
KEYİFLİ OKUMALAR DİLERİZ. 
 Teşkilatı Mahsusa nedir? Teşkilatı Mahsusa kimdir, üyeleri kimlerdir?

Teşkilatı Mahsusa nedir ? 
Teşkilatı Mahsusa kimdir, üyeleri kimlerdir ? 
Millî İstihbarat Teşkilatı (MİT)'in atası olarak görülen Osmanlı Devleti'nde Enver Paşa'nın 
1913 yılında kurduğu Teşkilât-ı Mahsusa hakkında elde olan bilgiler çok az. Teşkilât-ı Mahsusa’nın varlığı ve faaliyetleri bugüne kadar bilimsel şekilde araştırılmamış, hakkında yazılanlar bir efsane bulutu içerisinde kalmış ve abartmalar günümüze kadar devam etmiştir. Peki Teşkilat-ı Mahsusa kimdir, üyeleri kimlerdir? 

TRT'nin büyük beğeni toplayan dizisi Mehmetçik Kut'ül Amare bu haftaki bölümüne Teşkilât-ı Mahsusa sahnesi damga vurdu. Vatan sevdalısı Hüsrev oğlu Mehmet'i büyük dikkat ve gizlilik içerisinde Bağdat'a ulaştıran Süleyman Kumandan, çölde şifacıların yanında bulduğu Mehmet'i Teşkilât'ı Mahsusa'ya resmen aldı. Büyük heyecan yaşatan sahnede, dizinin başından bu yana sık sık görülen Süleyman Kumandanın yüzüğü dikkatlerden kaçmadı. Bazı izleyicilerin hâlâ merak ettiği üç hilâlli sancağın da Teşkilât-ı Mahsusa sancağı olduğu biliniyor. 


 http://img2.cdn.turkiyegazetesi.com.tr/images/ckfiles/images/k%C4%B1z%C4%B1l.png

TEŞKİLÂT-I MAHSUSA NEDİR? 

Teşkilât-ı Mahsusa, İttihat ve Terakkî Cemiyeti bünyesinde Enver Paşa'ya bağlı olarak kurulan gizli bir teşkilattır. Teşkilatın, Türkçü ve İslâmcı siyasî görüşler doğrultusunda, yurt içi ve yurt dışında, karşı-istihbarat, propaganda ve örgütlenme eylemlerinde bulunduğu bilinmektedir. Çeşitli ifadelere göre 1911'den itibaren etkin olmuş, 5 Ağustos 1914'te Harbiye Nezareti'ne bağlı resmî bir örgüte dönüştürülmüştür. 8 Ekim 1918'de İttihat ve Terakkî hükûmetinin iktidardan ayrılması ile birlikte Teşkilât-ı Mahsusa da resmen tasfiye edilmiştir. 



 http://img2.cdn.turkiyegazetesi.com.tr/images/ckfiles/images/mahsusa1.png




TEŞKİLÂT-I MAHSUSA'NIN FAALİYETLERİ 

Teşkilât-ı Mahsusa'nın Trablusgarp'ta İtalyanlara, Batı Trakya'da Bulgar ve Yunanlara, Mısır ve Irak'ta İngilizlere karşı direniş örgütleme çalışmaları kısmen belgelenmiştir. Buna karşılık 1915 Ermeni Tehciri'nde Teşkilât-ı Mahsusa'nın oynadığı rol, sık sık dile getirildiği hâlde ayrıntılarıyla ortaya konabilmiş değildir. Teşkilât-ı Mahsusa hakkında tek köklü araştırmanın yazarı olan Philipp Stoddard'a göre Teşkilât-ı Mahsusa, Ermeni tehcirinde hiçbir rol oynamamıştır. 

TEŞKİLÂT-I MAHSUSA VE KUVÂ-Yİ MİLLİYE 

I. Dünya Savaşı'ndan sonra Anadolu'da oluşturulan Kuvâ-yi Milliye ve Müdafaa-i 
Hukuk gruplarının önde gelen liderlerinin hemen hepsi Teşkilât-ı Mahsusa üyesi 
olduğu bilinen kişilerdir. Buna rağmen Teşkilât-ı Mahsusa ile Millî Mücadele 
arasındaki örgütsel ilişki yeterince incelenmemiştir. Teşkilatın kurucusu Enver 
Paşa'dır. Başında ise Hüsamettin (Ertürk) Bey bulunmaktaydı. 

BU BAŞKA BİR KAYNAK …. 

Teşkilat-ı Mahsusa Kuruluş ve Seçkin Üyeler 
1.Dünya savaşı’nın başladığı günlerde seferberlik ilan edilmiştir. Seferberliğin ilan edildiği 11 Kasım gecesi İttihat ve Terakki Teşkilatı Genel Merkezi‘nde tarihi bir toplantı vardı ve üyelerin hepsi hazırdı. Toplantı önemli bir karar gebeydi: Enver Paşa’nın önerisiyle Teşkilat-ı Mahsusa’nın temelleri atılacaktı. Alınan kararda şöyle deniliyordu: “İster savaşa katılalım, ister katılmayalım ordularımızın ileride düşman topraklarındaki hareketlerini kolaylaştırmak için bir Teşkilat-ı Mahsusa kurulmalıdır. 
Bu teşkilat sayesinde silahlandırılacak çeteler savaş sırasında düşman topraklarına girecekler, düşmanın hareketi ve sayısı hakkında ordularımıza gerekli bilgiyi vereceklerdir.” Teşkilat-ı Mahsusa yaptıkları, en zor şartlarda bile imza attığı inanılmaz eylemlerle bir döneme mührünü vuran bir örgüttür. Öyle ki dünyanın en gizli teşkilatları arasındadır. Hücre sistemiyle çalışmıştır ve hücre evleri günümüzde dahi belirlenememiştir. Teşkilat’ın kuruluş tarihi hakkında çeşitli görüşler vardır: Cemal Paşa hatıralarında Teşkilat-ı Mahsusa’nın 1913 yılında Batı Trakya’daki faaliyetlerinden söz eder. Doktor Philip Hendrick Stoddard (Teşkilat-ı Mahsusa kitabının yazarı) da Ağustos 1914’te Teşkilat-ı Mahsusa’nın illegal olarak çalıştığını 5 Ağustos 1914’te resmi bir kimliğe büründüğünü belirtir. Kaynakların ortak görüşü ise şudur: 

Teşkilat-ı Mahsusa Enver Paşa’nın ve mesai arkadaşı Binbaşı Süleyman Askeri‘nin 
yönettiği ve İttihat Terakki Genel Merkezi’nin Batı Trakya ile ilgili kararlarını uygulamakla görevli bir örgütün büyüyüp gelişmesiyle oluşmuştur.Kuşçubaşı Selim Sami ve Eşref kardeşler, Çerkez Reşit, Hüsrev Sami gibi isimlerin aktif olarak çalıştığı teşkilat, yakın tarihimizin en başta gelen gizemli bir örgütüdür. 
Teşkilat’ın kuruluş amacı şuydu: 

-Bütün Müslüman alemini bir bayrak altında toplamak, yani İslam birliğini 
gerçekleştirmek. Bunun yanında bütün Türk Dünyası’nı da siyasi birliğe kavuşturmak, yani Turan Ülküsü’nü gerçek kılmak.Önemli bir İslam büyüğü Emiri efendi ve Türkçülük’ün ideologu Ziya Gökalp Teşkilat’ın fikirlerinden esinlenmiş, Teşkilat-ı Mahsusa Osmanlı coğrafyasında geniş bir yelpazeye yayılmış, büyük bir ümit kaynağı olmuştur. 
Teşkilat-ı Mahsusa başlangıçta oldukça iyi işler yapmış, ama Arap isyanları ve İngiliz altınları zamanla bütün dengeleri değiştirmiştir. Balkanlar’da ve Osmanlı’nın değişik yörelerinde İttihat ve Terakki’nin fedakar subayları sayesinde ayaklanmalar çıkmış, İtilaf devletleri’ni oldukça uğraştırmıştır. 
Enver Paşa’nın emri ile Teşkilat-ı Mahsusa’nın başına geçen Kurmay Binbaşı Süleyman Askeri’nin emrinde seçme subay ve askerlerden oluşan Osmancık Gönüllü Alayı vardı. 
Yüzbaşı Hayri, Filibeli Halim Cavit, Yüzbaşı Lütfü, Piyade Teğmeni Şehreminili Sadık gibi mümtaz subaylar, Binbaşı Süleyman Askeri Bey’in işini oldukça kolaylaştırıyordu. 
Burada 
Teşkilat-ı Mahsusa emrinde çalışan ve yakın tarihimizde önemli işler yapan bazı 
subayların listesini vermeyi faydalı görüyorum: 
 
1. Yüzbaşı Yakup Cemil 
2. Emir Abdulkadir el-cezayir’in oğlu, Meclis-i Mebusan İkinci başkanı Emir Ali Paşa 
3. Osmanlı Meclis-i Mebusan üyesi Abdulkadir Gannavi 
4. Dr.Abdurrahman Bey 
5. Yüzbaşı Ali 
6. Müstakbel İstiklal Mahkemesi Başkanı ve Cumhuriyet Dönemi Nafia Nazırı Miralay Ali Çetinkaya 
7. Başbakan Binbaşı Ali Fethi Okyar 
8. İşkodralı Ali Rıza 
9. Teğmen İskeçeli Arif 
10. Teğmen Atıf Kamçıl 
11. Binbaşı Mısırlı Aziz Ali 
12. Padişahın saray görevlilerinden Besim Ağa 
13. Gazzeli Cemal Bey 
14. Mustafa Kemal’in yaverlerinden Cevat Abbas 
15. Yüzbaşı Hacı Emin 
16. Geleceğin Harbiye Nazırı Enver Paşa 
17. Enver Paşa’nın kardeşi Nuri Kıllıgil 
18. Enver Paşa’nın kayınbiraderi Yarbay Nazım 
19. Enver Paşa’nın amcası Kurmay Binbaşı Halil Kut 
20. Enver Paşa’nın yaveri İzmitli Mümtaz 
21. Trablus Mebusu Ferhat Bey 
22. Sapancalı Hakkı 
23. Türk Hava Kurumu başkanı Binbaşı Fuat Bulca 
24. Deli Fuat Paşa’nın oğlu Teğmen İslam 
25. Deli Fuat Paşa’nın oğlu Şehit Reşit 
26. Topçu Yüzbaşı İsmail Hakkı 
27. Jandarma Yüzbaşı Kadri 
28. Kuşçubaşı Eşref 
29. Miralay Neşet 
30. Ünlü Hatip Ömer Naci 
31. Sağlık Bakanı Dr. Refik Saydam 
32. Şeyh Salih eş-Şerif et-Tunusi 
33. Trablusgarplı Süleyman el-Baruni 
34. Askeri Temyiz Mahkemesi Başkanı Bingazili Yusuf Şetvan 
35. Halepli Ethem Paşa 
36. Şeyh Abdulaziz Savaş 
37. Yarbay Çorumlu Aziz 
38. Teşkilat-ı Mahsusa Siyasi Büro Müdürü Dr. Bahaeddin Şakir 
39. Teşkilat-ı Mahsusa Sİyasi Büro Müdürü Mithat Şükrü Bleda 
40. Dördüncü ordu müftüsü Esat Şukayr 
41. Ohrili Eyüp Sabri 
42. Ünlü komitacı Fuat Balkan 
43. Süvari binbaşı Eyüplü Hüsamettin Ertürk 
44. Manastırlı Hüsrev Sami Kızıldoğan 
45. Topçu Yüzbaşı İhsan 
46. Türkistan’daki Teşkilat-ı Mahsusa harekatının idarecilerinden Kuşçubaşı Selim Sami 
47. Kolağası Trabzonlu Rıza 
48. Balkan Savaşı’nda Teşkilat-ı Mahsusa üyelerinden İsmail Canpolat 
49. TBMM üyesi Edremitli Necati Bey 
50. Yüzbaşı Kırkkiliseli (Kırklarelili) Ali Rıza 
51. Yüzbaşı Üsküdarlı Muhtar 
52. İstiklal Savaşı paşalarından Dağıstanlı Nuri 
53. Çerkez Ethem’in kardeşi Tevfik 
54. Eğinli Hasan Rıza 
55. Meclis-i Mebusan Bursa Mebusu Talip Bey 
56. TBMM üyesi Yüzbaşı Giritli Ruşeni 
57. Fas’ta Ticani Hücresi Reisi Hoca Abbas 
58. Tunus Devlet Başkanı Habib Burgiba’nın babası Şerif Burgiba 
59. Arabistan’ın ünlü şeyhlerinden İbnü’r-Reşit 
60. İstiklal Marşı Şairi Mehmet Akif Ersoy 
61. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mareşal Mustafa Kemal Paşa 
 
BU DA BAŞKA BİR KAYNAK …. 
 

 Teşkilat-ı Mahsusa Hakkında Gerçekler
Teşkilat-ı Mahsusa Hakkında Gerçekler 
Tolga Gerger 
 
  Herkes konuştu hakkında binlerce kitap yazıldı. 

Teşkilat-ı Mahsusa kimdir? 
Faaliyetleri nedir? 
Neler yapmışlardır? 
 
Tarih genel hatlarıyla zor bir bilimdir. Evrakın incelenmesi esas olmakla birlikte bazı konuların yıllarca üzerinde çalışılır. Açıkcası bu yazıyı çok zor bir şekilde yazdım. Teşkilat-ı Mahsusa kimine göre efsanevi operasyonları yapan bir kurum, kimine göre ise Ermeni Tehcirini organize eden grup. Oysa gerçekler çok farklı. Araştırmamı yaparken Genelkurmay Askerî Tarih ve Stratejik Etüt (ATASE) Daire Başkanlığından faydalandım. 

Arkadaşlarımın ısrarı üzerine kendisine hep şüpheyle yaklaştığım internete bir bakayım dedim. Gördüklerim karşısında adeta şok oldum. Konu hakkında yazılan binlerce kitap olduğunu biliyordum ama bu denli "hayal" ve "yalanın" olduğunu asla tahmin edememiştim. İzlememekle birlikte arkadaşlarım bana malum bazı dizileri ve yapımları söylediler. Oradaki konuları üstün körü bilmekle beraber, içeriğine tam anlamıyla vakıf olduğumda ikinci bir şok yaşadım. 
Bu kendini inandırma furyası halkımıza o denli sirayet etmiş ki burada yazılanlara anlatılanlara inanır duruma gelmişler. Börü Budun efsanesinden tutun, Göktürkler'den bu yana gelen ihtiyarlar örgütü saçmalığına kadar birçok garip şeyle karşılaştım. Bu durum öyle bir noktaya gelmiş ki Teşkilat-ı Mahsusa'nın 
hizmetinde çalışmış (üyesi değil) Yakup Cemil'in torunu olduğunu iddia eden insanın binlerce baskılı kitabını (ki iki kızı vardır, ikisi de hiç evlenmemiştir) bile görmek zorunda kaldım. İnternette yetmemiş, Teşkilat-ı Mahsusa amblemi diye dolaşan şeylerin (ki hiçbiri gerçek değil, gerçeği kayıptır) yüzük yapıp satıldığını gördüm. Bu araştırmayı sırf bunun için yaparak durumu daha anlaşılır hale getirmeyi amaçladım. Takdir siz sayın okuyucularındır. 

Teşkilat-ı Mahsusa gerçekte nedir? 

Teşkilat-ı Mahsusa ya da esas ismiyle Umur-ı Şarkiyye Dairesi'ni (Doğu İşleri Dairesi) askeri yazışmalarda ilk kez 1911 yılında, Trablusgarp'da görmekteyiz. Burada yerel unsurların başında yer alan Osmanlı zabitleri eğitimlerle düşmana zarar vermeye yönelik faaliyetlerde bulunurlar. Başarısız olan bu girişim sonrasında aynı taktik Balkan Savaşı'nda uygulanır. Balkan Savaşı'ndaki büyük yenilgi, istihbarat anlamında devletin ne kadar geri planda olduğunu gözler önüne serer. Burada kurulan Teşkilat-ı Mahsusa birlikleri gönüllülük esasıyla oluşturulur. Katılım öncesi kontrat imzalanarak işe alınırlar. 

Neden efsane olduğu anlaşılamayan Kuşçubaşı Eşref Burada Teşkilat-ı Mahsusa denildiğinde adı sıkça geçen Kuşçubaşı Eşref'ten bahsetmek gerekir. Nasıl olduğunu anlayamamakla birlikte, Kuşçubaşı'nın yaptıkları zamanla efsaneleşmiş ve bir mit haline gelmiştir. Balkan Harbi sırasında kendisine bağlı Teşkilat-ı Mahsusa birliklerinin disiplinsiz davranışları üzerine buradaki askerlerin kontratları fesh edilmiş ve silahları elinden alınmıştır. Yine Kuşçubaşı'nın faaliyetleri sonrasında kurulduğuna inanılan Batı Trakya Bağımsız Hükümeti onun değil, Fuat Balkan'ın çabaları sonunda kurulduğu arşivlerde geçmektedir. 
 Teşkilat-ı Mahsusa Hakkında GerçeklerBaşkan değil, teşkilatın tasfiyesinden sorumlu üye Resmi bir kurum olarak Teşkilat-ı Mahsusa'nın kuruluşu 4 Eylül 1914'tür. İstihbarattan ziyade Genelkurmay içinde memurları ve kadrosu olan "İslam toprakları'' üzerinde yaşayan halkları uyandırma maksadıyla kurulur. Birinci Dünya Savaşı içinde bu kuruluş farklı görevlerde bulunmuştur. Balkan Savaşı'nın verdiği tecrübe sonrası Teşkilat-ı Mahsusa'ya bir Merkezi Umumiye oluşturulur, kendi fonu yaratılır. Binbaşı Süleyman Askeri Bey, Emniyet Umumi Müdürü Aziz Bey, Doktor Nazım ve Atıf Bey tarafından örgüt kurulur. Süleyman Askeri Bey kurulan bu teşkilatın ilk başkanıdır. Kendisi gayri nizami harp tekniklerini savunur. Fakat bu durum kendisine muhalif olanların dikkatini çeker, çabucak istifa etmeye zorlanır. Sonrasında kendisi Irak'ta yaşadığı yenilgiyi hazmedemeyerek intihar edecektir. Teşkilat Nisan 1915'te Almanlar'ın Doğu İşleri Bürosundan örnek alınarak ismini Umur-ı Şarkiyye Dairesi (Doğu İşleri Dairesi) şeklinde değiştirir. 

Başkanları sırasıyla Süleyman Askeri Bey, Enver Paşa'nın amcası Halil Bey, 
Yarbay Cevat ve Ali Başhampa'dır. Çokça bilinen yanlış olarak buna Hüsamettin Ertük eklenir. Genelkurmay Askerî Tarih ve Stratejik Etüt (ATASE) Daire Başkanlığı arşivinden çıkan belgeler bu durumu yalanlar. Hüsmettin Bey başkan değil, teşkilatın tasfiyesinden sorumlu bir üyedir. 

Teşkilat-I Mahsusa'nın elimizde olan belgelere göre faaliyet gösterdiği yerler, Fas, 
Trablusgarp (bugün Libya) Rusya ve İran'dır. Peki bu teşkilat buralarda neler yapmıştır? 
Enver Paşa

Teşkilat-ı Mahsusa'nın görevleri Fas operasyonu bölgede bulunan Fransız nüfusuna yöneliktir. Çanakkale Savaşı'nın neticesinde başlar. Binbaşı Tahir ve emrindeki 3 teğmen, Haziran 1915'te Madrid'e gönderilir. Fas'ta bir cihat organize ederler, bu kısmen başarı sağlar. Fransa bu bölgeden asker toplayamaz. Bölgede kazandıkları güç, o dönemde müttefiğimiz olan Almanlar'ı rahatsız eder. Birinci Dünya Savaşı hakkında yorum yaparken en büyük eksikliğimiz Almanlar'la yapılan ve kusursuz olduğu iddia edilen müttefikliğimizdir. Oysa Almanlar'la müttefikliğimiz kusursuz değil, sorunludur. Şurası bir gerçek: Biz savaş öncesinde İngilitere ve Fransa'ya yanaşmak istedik fakat onlar bizi istemeyince Almanlar'a itildik. İtildik diyorum, çünkü gerçek tabiri budur. Almanlar Binbaşı Tahir'in görevi Alman makamlarına 
devretmesini ister. Binbaşı Tahir bunu reddeder ve görevine devam eder. Almanlar daha çok bastırınca buradaki görev sona erer. 

Trablusgarp operasyonu 

Trablusgarp'da Enver Paşa'nın kardeşi Nuri Paşa görevlendirilir. Buradaki görev Afrika genelinde Habeşistan sahasına kadardır. Akdeniz'in güvenliği amaçlanmıştır. Nuri Paşa burada ciddiye alınmaz. Bunun üzerine Şehzade Osman Fuat Efendi Trablusgarp'a gönderilir. Kendisi askerdir, Almanya'da eğtim görmüştür ayrıca Osmanlı şehzadesidir. 

Burada yoğun ilgiyle karşılaşır. Birçok Arap Kabile şefiyle görüşür. Kabileler ona biat eder ama bir icraat gösteremez. Savaş sonrası tutuklanır. 
 Teşkilat-ı Mahsusa Hakkında Gerçekler

İran operasyonu 

İran'da Rauf (Orbay) Bey görevlendirilir. Buradaki amaç İran'da yaşayan Türkler'in, onun etkisiyle domino taşı etkisi yaratacağına inanılarak Afganistan ve Hindistan'ı ayaklandırmaktır. Bu, gerçekleşmesi mümkün olmayan bir hayaldir. Zaten yapılanları değerlendirdikçe bir hayalin peşinden koşulduğu, uğraşıldığı, fakat arkalarına baktıklarından yine bir hayalin etrafında olduğu görülmektedir. Hindistan'a belgelerin ışığında yapılan kontrollerde iki kişinin gönderildiği ve burada başarısız olup geri geldikleri tarihi kayıtlarda mevcuttur. 

Rusya operasyonu 
Rusya'da ise daha çok siyasi faaliyetleri görebiliriz. Türk - Tatar Konseyi Başkanı Yusuf Akçura burada görevlendirilir. Kendisine Ali Başhampa tarafından para gönderilir. En önemli operasyonları Ukraynalı Milliyetçilerle iş birliği yapıp Rusya karşısında ayaklanmalarını sağlamaktır. Bunda da kısmen başarılı olmuşlardır. 
Teşkilat-ı Mahsusa'nın Genelkurmay arşivlerinde olan operasyonel bilgileri bunlardır. Bu doğrultuda teşkilatla doğrudan bağlantılı olduğu düşünülen bazı kişeleri anlatmadan olmaz. 

Kuşçubaşı Eşref aslında kimdir, kim değildir? 
Kuşçubaşı Eşref figürü tarihimizin büyük bir balonudur. Yaptığı iddia edilen icraatlar bilinmemektedir. Örneğin Lawrance'ın bütün mektup, günlük, kısacası her şeyi yayınlanmıştır. Lawrance ile Eşref'in mücadelesi anlatılır, oysa Lawrance Eşref'ten hiç bahsetmemiştir. Lawrance'ın kitabında, günlüğünde bahsettiği tek Türk, Cemal Paşa'nın Yaveri İsmet Bey'dir. Çokça yapılan iddialar ve hakında yazılan binlerce garip kitaplara rağmen gerçek bundan ibarettir. Ki kendisi, Milli Mücade sırasında Yunanlılar'a iltica etmiştir. Kuşçubaşı aynı zamanda Birinci Dünya Savaşı yıllarında Mustafa Kemal'e karşı düzenlenmeye çalışılan suikastin içinde yer almıştır, onun sağlığında Türkiye'ye gelememiştir. 

Yakup Cemil kimdir peki? 

Aynı efsaneler Yakup Cemil için de söz konusudur. Yakup Cemil, Teşkilat-ı Mahsusanın emrinde geçici olarak çalışmış biridir. Bu kurum, yazının başında anlattığım üzere, askeri bir kurumdur. Yakup Cemil, Sarıkamış Harekatı sırasında 2000 kişilik Teşkilat-ı Mahsusa gönüllü birliğiyle Artvin'e gelir. Ardahan'da bulunan Rus birliği çekilme taktiğiyle şehri boşaltır. 29 Aralık günü Yakup Cemil ve gönüllü birliği Ardahan'ı alır fakat kısa bir zaman sonra Ruslar saldırır. Yakup Cemil'in kuvvetleri ağır bir yenilgiyle savaşı kaybederler. 

Yakup Cemil'in torunu olmamasına rağmen (daha önce belirttiğim gibi iki kızı vardır ve ikisi de evlenmemiştir) onun torunu tarafından yazıldığı belirtilen Teşkilat-ı Mahsusa kitabının takdirini siz değerli okuyuculara bırakıyorum. 
 Teşkilat-ı Mahsusa Hakkında GerçeklerEn büyük iddialardan bir tanesi de Teşkilat-ı Mahsusa'nın Ermeni Tehcirinde yaptıklarıdır. Birincisi, Teşkilat-ı Mahsusa gizli bir teşkilat değildir. Antetli kağıdı bile bulunmamaktadır. 

Bölgede bulunan bazı süvari alayları, evet, Teşkilat-ı Mahsusa birlikleri olarak geçmektedir fakat tehcir sırasında bunların görevli olduğunu düşünmek yanlıştır. Ne yazık ki burada da tarihçiliğimizin eksik yönü ortaya çıkıyor. Hamidiye alayları ve sevk defterleri halen açılmamıştır. Bunların ortaya çıkmasının, bazı şeyleri daha net aydınlatacağı düşüncesindeyim. 

Teşkilat-ı Mahsusa hakkında bir diğer iddia ise Kurtuluş Savaşında MM ve Karakol grubu çalışmalarından gelip oradan MİT'in kuruluşuna kadar devam eden süreçtir. Bu tartışmalı bir durumdur. 

Günümüzde anlatılandan çok farklı bir teşkilat Bu kadar evrak sonrasında geldiğimiz nokta Teşkilat-ı Mahsusa'nın günümüzde anlatılandan çok daha farklı bir kuruluş olduğudur. Zaten çok etkin ve güçlü bir yapı olsalardı, Osmanlı İmparatorluğu ayakta kalır ve savaşı kazanırdı. Bahattin Şakir'in Enver Paşa'ya gönderdiği mektup Burada bir evraktan bahsetmeden olmaz. Esası Türk Tarih Kurumu arşivinde yer alan Bahattin Şakir'in Enver Paşa'ya gönderdiği mektuptur. Enver Paşa teşkilatın bütün faaliyetleri hakkında bilgi sahibidir. Savaş sonrası gönderilen bu mektupta ilk iki madde çok ilginçtir. 

1- Teşkilat-ı Mahsusa'nın bütün evrakları kaldırılmıştır. 
2- Örtülü ödenekten alınan evraklar gönderilmiştir. 

Bu iki madde bize şunu gösteriyor. Bu evraklar nerede? Teşkilat-ı Mahsusa neler yaptı? 

Yoksa gerçekten bilmediğimiz operasyonların içinde mi bulundu? Açıkcası şüphe 
içindeyim. Bu evraklar ortaya çıkmadan kesin birşey söylemek halen güç. Fakat bilgi kirliliği oldukça yoğun. Halen bir sis perdesi altında kalan bu teşkilat, yeni belgelerin ortaya çıkmasıyla daha çok aydınlanacaktır. Tarih, belgelerin ortaya çıkmasıyla yazılmaya devam ediyor. 

Kaynaklar: 

GENELKURMAY ASKERÎ TARİH VE STRATEJİK ETÜT (ATASE) VE DENETLEME BAŞKANLIĞI ARŞİVİ 
Ahmet Tetik Teşkilat-ı Mahsusa (Umur-ı Şarkiyye Dairesi) Tarihi, Arşivci Murat Akdeniz İSTİHBARAT DOSYASI, Teşkilatı Mahsusa] 
 

***

12 Ekim 2020 Pazartesi

PKK Nasıl ve Hangi amaçla kuruldu?

PKK Nasıl ve Hangi amaçla kuruldu?


Bayram Yurtçiçek

25 Aralık 2016 10:20


       ABD Emperyalizmi 1970’lerin ortalarından itibaren “yeşil kuşak” projesi çerçevesinde, Türkiye’yi istikrarsızlığa sürükleyerek bir darbe ortamı oluşturmak için harekete geçti. Yeşil kuşağın” birçok amacı vardı. 

   Birinci amacı 12 Mart’tan sonra yükselmeye başlayan ve Sovyetlerin de rol oynadığı halk hareketini bastırmaktı. O sırada ABD ile hegemonya mücadelesi yürüten Sovyetler Birliğinin kuşatılması bu kuşağın ikinci amacıydı. 

Bunun yanı sıra Yunanistan Kıbrıs’a Türkiye’nin müdahalesi sonrası NATO’nun Askeri kanadından çekilmişti. Daha sonra dönmek istediyse de Türkiye’nin o zamanki sivil iktidarları kararı veto ederek, Yunanistan’ın geri dönmesini engelliyordu. Bu engeli ancak askeri bir yönetim kaldırabilirdi. 

   Öyle de oldu. 12 Eylül Yönetiminin ilk işlerinden biri de Yunanistan'ın NATO’ya dönmesini engelleyen vetoyu kaldırdılar.

Kıbrıs müdahalesinden sonra ABD’nin uyguladığı askeri ambargo, Türkiye-ABD ilişkilerini bozmuştu. Türkiye’de içinde hükümetlerin de bulunduğu güçlü bir anti-emperyalist dalga yükseliyordu. Bu dalgayı bastırmak ve askeri faşist diktatörlük kurarak ilişkileri tekrar eski düzeyine getirmek gerekiyordu.

1976’dan itibaren, Amerikancı Gladyo Türkiye’nin istikrarsızlaştırılarak bir askeri darbenin koşullarını adım adım uygulamaya başladı. Türkiye’nin batısında sağcı-solcu kavgasını, Alevi-Sünni ayrılığını kullanarak, ülkeyi kan gölüne çevirdiler. “Kurtarılmış bölgeler” kuruldu. Okullar Ülkücüler ve Solcular arasında bölüşüldü. Beş bin civarında devrimci, akademisyen, politikacı ve ülkücü bu istikrarsızlaştırma politikasının sonucu hayatını kaybetti.

Maraş, Çorum, Malatya’da Alevilere yönelik toplu katliamlara yöneldiler. 1 Mayıs 1977’de Taksim’de 33 yurttaşımız katledildi. Artık her çevreden insanlar, bu anarşi ve terör ortamının sona erdirilmesi için gerekirse askerlerin yönetime el koyması konuşulur oldu.

***

Ülkenin batısı bu halde iken Doğu ve Güneydoğu nispeten sakindi. O günlerde “kırmızı bölge” diye nitelendirilen bölge dışında pek bir olay olmazdı. 

(Kırmızı bölge: Kars, Erzurum, Sivas, Erzincan, Çorum, Malatya, Adıyaman, Elazığ, Kahramanmaraş, gibi illeri kapsıyordu.) 

Örneğin, 1974-1977 arası Diyarbakır, Mardin, Siirt, Van, Tunceli, Hakkâri, Ağrı, Bitlis, Muş, Bingöl gibi illerde ufak tefek olaylar hariç tutulursa, önemli bir olay olmadı.

Çünkü bu bölgede, MHP ve Ülkücüler ya yoktu ya da çok zayıftı. Bir sağ-sol kavgası veya Alevi-Sünni kavgası yaratmak çok zordu. 

Bu bölgede ancak, sol örgütler ve Kürtçü örgütler arasında bir kavga ve mücadele çıkararak, anarşi ve terör ortamı yaratılabilirdi.

İşte PKK’nın kuruluş amacı tamamen buydu. “Böcek yiyen böcekler” üretilmiş ve ortalığa salınmıştı. O dönemi yaşayan herkes şunu kabul eder. 

PKK’nın uyguladığı mücadele yöntemleri, devrimci, ilerici mücadeleye ters ve aykırıydı. Bölgede faaliyet gösteren bütün örgütlerin lider takımına yönelik suikastlar ve saldırılar yaptılar. Türkiye İşçi Köylü Partisi’nin bölgedeki yöneticilerine de bu meyanda saldırılar yapılmış ve birçok yöneticileri şehid edilmiş veya yaralanmıştır. Antep İl başkanı Zeki Ön, Kahramanmaraş il yöneticisi Mehmet Ongan, Tunceli il yönetim kurulu üyesi Adil Turan Nazimiye İlçe Başkanı Hasan Erkılıç, PKK’nın uyguladığı suikastlar sonucu katledildiler. Batman’da Haluk Mıhalioğlu, Diyarbakır’da Koçak Aldemir ki daha sonra Koçak Aldemir’e Varto’da bir kere daha saldırıldı. Yine Diyarbakır’da, İl yöneticisi ve Aydınlık Gazetesi muhabiri Erdal Güran ile ağabeyi kamu çalışanı Aydın Güran ile Tunceli’de İmam Canpolat yaralandı. Bu satırların yazarı da öldürmek kastıyla iki defa silahlı saldırıya uğradı. 

Saldırılardan şans eseri yara almadan kurtuldu.

Tunceli’de Halkın Kurtuluşu grubunun önde gelenlerinden Hüseyin Sancar Mazgirt’te Apocular tarafından öldürüldü. Bunun üzerine Tunceli Apocularla 

Halkın Kurtuluşu grubu arasında savaş alanına döndü. Kızıltepe kırsalında KUK (Kürdistan Ulusal Kurtuluşçuları) ile girdikleri savaşta yüzlerce KUK’çu ve PKK’lı öldü.

1979 yılı temmuzunda yaptıkları toplantıda alınan kararlara göre, Öcalan’ın yurtdışına çıkması, Aydınlık gazetesinin bölgedeki muhabirlerine karşı suikastlar ile diğer Kürtçü gruplarla çatışmaya girişme kabul edildi. Aydınlık gazetesinin dağıtımını yapan şirketin kamyonları yakıldı. 

Gazeteyi bulunduran bayiler tehdit edildi.

***

       Yalnız bununla kalmayıp aşiretler arası düşmanlıkları, aileler arasındaki kan davalarını kışkırtarak, toplumu bir birleriyle çatışır hale getirdiler. 

Hilvan-Siverek yöresinde, Paydaşlar ve Kırvar aşiretiyle işbirliği yapıp Süleymanlar ve Bucaklara savaş açtılar. Viranşehir-Kızıltepe-Derik yöresinde ise, 

Türk’lerle anlaşıp, Necimoğullarına saldırdılar. Aşağı yukarı bütün bölgede buna benzer tavırlar aldılar.

Nihat Ali Özcan’ın iddia ettiği gibi, PKK’yı Sovyet veya Bulgar gizli servislerin kurduğu ve yönettiği bir örgüt değildi. Eğer öyle olsaydı, bölgede faaliyet 

gösteren ve Sovyetler tarafından açıkça desteklenen gruplara saldırmaz, onların örgütlenmesine engel olunmazdı. DDKD, Özgürlük YOLU grubu, 

KUK ve Ala Rızgari gibi grupları hedef almazdı. Ayrıca Rusya’nın Türkiye acentesi gibi çalışan o günkü Türkiye Komünist Partisinin bölgedeki örgütlerine de aynı sertlikle saldırdılar. Küçük bir örnek vererek bu konuyu kapatalım. Batman Lisesi’nde TKP’liler hâkimdi. PKK’lılar TKP’lilerin etkisini kırmak için okulu bastılar ve TKP’li öğrencileri duvarın dibine dizip taradılar ve gençleri bacaklarından yaraladılar. Bu saldırıdan bir sürü genç sakat kaldı. 

Böylece okul PKK’lıların eline geçti. Sovyetçi gruplarla da çatışan Apoculara TKP’liler, Diyarbakır’da dağıttıkları bildiri de onları Sovyetler Birliği düşmanı ve utangaç Maocular olarak ilan ettiler. Dolayısıyla Sovyet ya da Bulgar gizli servislerinin PKK’yı kurduğunu söylemek, 1974-1980 arası PKK’nın yürüttüğü mücadeleyi hiç anlamamak anlamına gelir. 

   1980 sonrası, daha doğrusu, Suriye’ye geçip El Muhaberrat ile çalışıncaya kadar bu doğru değildir.

https://www.aydinlik.com.tr/kose-yazilari/bayram-yurtcicek/2016-aralik/pkk-nasil-ve-hangi-amacla-kuruldu


***

PKK Yönetimini Yakalanma korkusu sardı.,

PKK  Yönetimini Yakalanma korkusu sardı.,



   Terör örgütü PKK’nın lider kadrosunda yer alan Murat Karayılan, Cemil Bayık, Bahoz Erdal kod adlı Fehman Hüseyin’i, TSK ve MİT’in yakın takibi nedeniyle yakalanma korkusu sardığı öğrenildi.

18 Ocak 2020 13:55

Güncellendi: 18 Ocak 2020 15:47

Güvenlik kaynakları terör örgütü üyelerinin, kendilerini kamplar ve sığınaklarda bile güvende hissetmediğini, bu nedenle bir kısmının Kandil’e yakın köylerde bir kısmının da doğal dağ mağaralarında gizlendiğini bildirdi. Terör örgütünün Irak-Suriye sınırında, özellikle Şengal bölgesinde de konuşlandığını belirten güvenlik kaynakları, Suriye’de bombalı araçlarla yapılan saldırıların bu teröristler tarafından gerçekleştirildiğini ifade etti.

YAKALANMAMAK İÇİN AYNI NOKTADA KALMIYORLAR.

Aynı kaynaklar, Kandil’deki üst düzey teröristlerin uzun süre aynı noktada kalmama çabasında olduğunu ve  Irak, Suriye ile İran arasında sürekli yer değiştirdiklerini bildirdi. Kandil’in bir kısmının İran topraklarında olduğunu kaydeden güvenlik kaynakları, elebaşları Murat Karayılan, Cemil Bayık ve Fehman Hüseyin’in de aralarında olduğu lider kadrosunun, TSK ve MİT’in sıkı takibinden kaçabilmek için telsiz dahil iletişim kanallarını kullanmamaya dikkat ettiğini bildirdi. En yakın adamları dışında diğer örgüt üyeleriyle de temas kurmayan terörist elebaşlarının, örgütteki etkinlikerinin zayıfladığı ifade edildi.

SALDIRILARI KANDİL’DEN GELEN TERÖRİSTLER PLANLIYOR.

Barış Pınarı bölgesinde bombalı araçlarla yapılan terör saldırılarının arkasında Kandil’den gelen teröristler olduğunu belirten güvenlik kaynakları, teröristlerin sivil halkın arasına karışarak gizlenmeye çalıştığını belirtti. Terör örgütünün bombalı araç saldırılarıyla Türkiye’de gösteremediği varlığını sürdürme çabasında olduğunu ifade eden güvenlik kaynakları, Diyarbakır annelerinin çocukları için tuttuğu nöbetin de örgütü moral olarak çok olumsuz etkilediğini bildirdi. Teröristlerin aynı zamanda bölgeye geri dönüşleri engelleme çabasında olduklarını ifade etti.

Bölgede, şu an girilemeyen mahalle olmadığını ancak teröristlerin yerleştirdiği EYP’lerin temizliği için sivillerin girişinin geçici olarak yasaklandığı mahalleler bulunduğunu belirten güvenlik kaynakları, Türkiye’nin eğitim verdiği ilk grup yerel polisin (Şurta) göreve başladığını kaydettiler. Şurtaların göreve başlamasıyla da teröristlerin ele geçirilmesinde etkili olacağını ifade ettiler.

https://www.veryansintv.com/pkk-yonetimini-yakalanma-korkusu-sardi/

***

CEMİL BAYIK VE MURAT KARAYILAN BİRİBİRİNE DÜŞTÜ.,

 CEMİL BAYIK VE MURAT KARAYILAN BİRİBİRİNE DÜŞTÜ.,




Cemil Bayık ve Murat Karayılan birbirine düştü.,

Terör örügü PKK'nın; uyuşturucu ticareti açısından kendileri için stratejik önemde olan Yüksekova'da hezimete uğraması, örgütün lider kadrosu içindeki kavgayı derinleştirdi. Cemil Bayık ile Murat Karayılan grupları arasındaki kavga, telsiz konuşmalarına bile yansıdı. 

Karayılan Grubu; 

Yüksekova'dan kaçan Cemil Bayık'ın adamı Yusuf Saydut'u hain olarak suçlamaya başladı.

Terör örgütü PKK'nın, Hakkari'nin Yüksekova ilçesinden yürütülen operasyonlar sonucu temizlenmesi örgütün lider kadrosunda yer alan Cemil Bayık ile 

Murat Karayılan arasında ciddi görüş ayırılıklarına neden olmuştu. Alınan istihbaratlar ile tespit edilen telsiz konuşmaları, bu görüş ayrılıklarının örgüt içinde ciddi bir çatlağa dönüştüğünü ortaya çıkardı. Güvenlik ve istihbarat birimlerinin yaptığı tespitler özetle şöyle:

*Özellikle Yüksekova’da Cemil Bayık’ın güvendiği elemanı olan Yüksekova sorumlusu Yılmaz Kürdo kod adlı Yusuf Saydut’un operasyonlar esnasında kaçması bardağı taşıran son damla oldu.

*Karayılan grubu; Yüksekova’da şehir direnişi için çok büyük hazırlıklar yapıldığını, iki yıldır yapılan hazırlıklarla ilçenin Güneydoğuda hiçbir şehirde olmayan tünellerle ve fare yolları ile donatıldığını, yoğun bir şekilde silah ve cephane stoku yapıldığını, Yüksekova çembere alınsa dahi ilçenin her bölgesinden giriş-çıkış yapılabilecek tünel sistemleri ile örgüt mensuplarını takviye etme imkânı bulunduğunu dile getiriyor. Ancak buna rağmen hizemete uğrandığını belirtiyor. Ve bu hezimetin tek sorumlusu olarak örgütün Yüksekova sorumlusu Yılmaz Kürdo kod adlı Yusuf Saydut’u işaret ederek aslında dolaylı olarak da Cemil Bayık'ı suçluyor.

BAYIK'A SUÇLAMA

*Karayılan grubu bununla da yetinmeyerek özellikle kodlu telsiz görüşmelerinde (ki bu telsiz çevrimine Cemil Bayık ve adamları da katılıyor ve dinliyorlar) şu suçlamalarda bulunuyorlar:

*Özellikle Cemil Bayık’ın adamı olan Yılmaz Kürdo kod adlı Yusuf Saydut, Yüksekova’dan kaçarak örgütü yüzüstü bıraktı.

*Yüksekova’da Meydana gelen hezimetten direkt olarak Yusuf Saydut ve Cemil Bayık’ın sorumlu.

*Yusuf Saydut’un şu an kaçak durumda olduğu ve fakat tez elden yakalanarak ihanetle suçlanması gerektiği.

*TSK’nın herhangi bir karakolu veya üs bölgesine saldırmamasına rağmen daha önce kahraman ilan edilmiş olan Yılmaz Kürdo kod adlı Yusuf Saydut’un aslında Devlet işbirlikçisi bir hain olduğu.


https://www.milliyet.com.tr/gundem/cemil-bayik-ve-murat-karayilan-birbirine-dustu-2249252


***

Serdar Akinan: Gazetecilerin cevapları utanç tablosu gibiydi!

Serdar Akinan: Gazetecilerin cevapları utanç tablosu gibiydi! 


Mustafa Doğan,

05 Ocak 2012

Uludere'ye bağlı Roboski (Ortasu) köyü yakınlarında savaş uçaklarının bombalaması sonucu aralarında çocukların da bulunduğu 35 kişinin ölümü ardından bölgeye ilk giden gazetecilerden Akşam gazetesi yazarı Serdar Akinan, yazılı ve görsel medyanın olayı ilk anından duymasına, görsel materyallerin ellerinde olmasına rağmen talimat almadan yayına girmediğini söyledi. 

‘’Televizyonların haber merkezlerinde çalışan arkadaşlarımı aradım. Bana verilen cevaplar adeta utanç tablosu gibiydi’’ diyen Akinan, katliamın hükümet ile cemaat arasındaki alan çatışmasını ortaya çıkardığına dikkat çekti.

Roboski'de 35 kişinin öldürülmesi ardından olay yerine ilk giden gazetecilerden Akşam gazetesi yazarı Serdar Akinan, olayın duyulması ardından medyanın tavrı, Uludere ve Gülyazı'da yaşadıklarını, katliamın ardından yapılan açıklamaları ANF'ye değerlendirdi.

* İstanbul'dan bölgeye gelen İlk Gazetecilerdensiniz. Olayı nasıl duydunuz?

- Sabah 7 gibi uyandığımda twitteri açtığımda Hasip Kaplan'ın twitlerini gördüm bu olaya ilişkin. Olayla ilgili adeta isyan eden twitlerdi bunlar. Olay ilk başlarda çok muğlaktı. Hakikaten böyle bir şey oldu mu, bu boyutta mı diye doğrulatmak için internet sitelerine baktım hiçbirinde yok. Televizyon kanallarını açtım orada da hiçbir şey yok. Başka kaynaklara baktım. Bu gibi durumlarda karşı referans olara baktığım site ANF'dir. Oradaki haberlerde olayın boyutunu fark edince bunu twitter de yazmaya başladım.

Tepki alınca bu kez televizyonların haber merkezlerinde çalışan, CNN'de, NTV'e, SKY'da çalışan arkadaşlarımı aradım. Bana verilen cevaplar adeta utanç tablosu gibiydi. Bana söylenen sabahın ilk saatlerinden itibaren gerek İHA'dan gerekse DHA'dan görüntülerin, fotoğrafların kendilerine gelmeye başladığı ancak talimat olduğu için yayınlayamadıkları nı söylediler.

* Talimat kimden gelmiş?

- Haber merkezleri müthiş gergindi. Arkadaşlarımın bana verdiği bilgi, verilen talimatın resmi hükümet açıklaması olmadan haberi bu şekilde görmeyecekleri yönündeydi. O andan sonra Şırnak'a gitmeye karar verdim. Akşam'ın genel yayın yönetmenini arayarak bölgeye gideceğimi söyledim. İlk uçakla Diyarbakır'a oradan da karayolu ile Şırnak'a doğru hareket ettim.

* Öğlene doğru haber internet sitelerinde ve televizyonlarında biraz temkinli bir şekilde de olsa dönmeye başladı. Şırnak'ta nelerle karşılaştınız?

- Şırnak'a vardığım saatlerde hava kararmıştı zaten. O arada zaten Hüseyin Çelik'in açıklaması televizyonlarda verilmeye başlanmıştı. Artık fotoğraf netleşmeye başlamıştı. Televizyonlar ufak ufak artık bu haberi geçmeye başlıyordu. 35 cenaze artık teyit edilmişti. Şırnak'ta ise tam bir gerginlik hakimdi. Aracımızın önünü yüzleri maskeli bir grup çocuk kesti. Şoför onlarla görüştükten ve aracımızın plakası Diyarbakır'ın olunca geçmemize izin verdiler. 20-30 metre sonra zaten panzer yanımızdan geçti ve ufak tefek işte patlama sesleri duyulmaya başlandı. Büyük ihtimalle gaz bombası atılıyordu. Yolumuza devam edip cenazelerin bulunduğu Uludere Devlet Hastanesi'ne gittik. BDP Eş Başkanı, milletvekilleri, ölenlerin aileleri oradaydı. Otopsiler hastane morgunda sürüyordu. Çok gergin bir atmosfer vardı hastanede. Selahattin Demirtaş görgü tanıklarıyla, ailelerle, olaydan kurtulanlarla görüştüklerini anlattı.

İstanbul'dan Diyarbakır'a gelinceye kadar, gördüklerimin, duyduklarımın tamamını twitterden paylaştım. Yer olmadığı için gece Şırnak'a dönüp otelde kaldık. Sabah tekrar Uludere'ye hareket ettik. Oradan da Gülyazı köyüne geldik. Saat 11 civarı zaten cenazeler omuzlarda köye gelmeye başladı.

* Saldırıya ilişkin halen basında farklı yorumlar yapılıyor. Ölenler suçlanıyor. Cenaze töreninde provokasyon yapıldığı yazılıp çiziliyor. Siz neler gördünüz?

- Aslında olayın tanıkları, köylüler yaşadıklarını anlattılar. Bunlar tefarrufatlı bir şekilde yansıdı medyaya. Medya doğru bir şekilde okursa bence olayın nasıl geliştiği çıplak bir şekilde ortada duruyor. Bu konuda yapılan dikkate değer üç şey benzeşiyor. Birincisi olayın tanıklarının anlatımı, ikincisi Genelkurmay'ın açıklaması, üçüncüsü hükümetin açıklaması. Burada olayın yaşandığı saat, kişi sayısı ve olayın meydana geldiği yönünde kabaca bir sorun yok. Açıklamalar birbiriyle örtüşüyor.

Resmi açıklamalarda teyit ediyor zaten. Bu grubun karşı tarafa geçtiği biliniyordu. Bunda bir şüphe taşımıyorum ben. Sadece dönüş yolunda askerin o temastan sonra, 18:36'dan sonra geri çekilme kararı, çocukların, insanların orada 2-3 saat beklemesi ve ardından bombardımanın başlaması.

Benim gördüğüm kadarıyla bu yeni yapılanmadan dolayı bir iletişim sorunu yaşandı. Şunu çok iyi görmek gerekiyor. Başbakan ile çok tuhaf bir şekilde bir muhabir arasında çatışma adeta yaşandı. Karşılıklı tabiri caiz ise hakarete varan derecede sözler kullanıldı.

O muhabirin bugüne kadar habercilik portfolyosuna baktığımızda retrospektif olarak ne görüyoruz, belli bir kanadın belli kollardaki haberlerini düzenli bir şekilde veriyor olması. Adeta bir eleman şeklinde görev yaptığı görülüyor.

Mesela Başbakan daha öncede MİT'e ve Hakan Fidan'a ısrarla ve özenle sahip çıktı. Ben burada bir çatışma alanı görüyorum. Yani cemaatle hükümet arasında. Bu bir alan kavgası gibi adeta.

Benim gördüğüm kadarıyla Başbakan bu olan bitenden rahatsız. Ama son yaşananlara baktığımızda adeta bu olayı karartmak için bir bilgi kirletmesi olduğu görülüyor. Eğer soruşturma hakkıyla yapılırsa o dört saatlik Heron kayıtları, telefon kayıtları, köylülerle gençler arasındaki telefon kayıtlarının saatleri, bölgedeki askeri unsurların telsiz kayıtları bilinirse veya detaylaştırılıp ortaya çıkarılırsa kimin ne yaptığı, nasıl karar verildiği kesinlikle ortaya çıkar diye düşünüyorum.

Şu ana kadar yapılan yorumları, aslında bir güç savaşı, yani iktidarı paylaşmış olan iki gücün savaşının bir yansıması olarak tezahür ettiğini düşünüyorum. Ve bunu çok sık görmeye başladık. Bu adeta bir çatışma alanı gibi gözüküyor bana.

* Katliamın aydınlatılması yönünde iyi niyet gözlemliyor musunuz siz?

- Ben özellikle hükümet kanadında böyle bir niyetin olduğuna eminim. Çünkü onlar için de bu sürece baktığımızda bu ciddi bir yol kazası. Aslında gelinen noktada hangi açıdan bakarsak bakalım onlar için başarı diye sunulacak bir fotoğraf karesi varken bugün gelinen noktada kendi vatandaşlarını öldüren bir iktidar görüyoruz. Görünen, 'işte askeri de pasifize ettiler, bütün operasyonları MGK yönetiyor, Başbakan karar verdi ve saldırdı!' Şu an gözüken fotoğraf bu. Bundan son derece rahatsız olduklarını düşünüyorum.

İlk günlerde medyaya baktığımızda BDP'liler olaya sahiplendi. Buna karşı hükümet bakanlarını olay yerine göndererek halkın yanında olduğunu hissettirmeye çalıştı.

* Bölgeyi yakından biliyorsunuz. Kaçakçılık bölgenin gerçekliği. Kimi medya ısrarla olayı farklı boyutlara çekmeye çalışıyor. Sizin görüşünüz neler?

- Kaç gündür medyanın belli bir cenahı bence burada kasıtlı olarak bilgi kirletmesi yapıyor. Muhabirlerini bölgeye yollamadan, olan biteni bizzat görerek değil masa başında haber üreterek, istihbarat içinde odaklanmış belli yapıların öngörüsüyle nasıl haber yapıldığı bence ortada. İlk günlerde yapılan yayınlarda işte yazılıp çizildi, PKK'lilerin o kişilere kaçakçı elbisesi giydirerek bir yem attığı yönünde yayınlar yapıldı.

Hükümetin de bir cenahın bu kirletmesinden rahatsızlık duyduğun düşünüyorum. Soruşturma hakkıyla yapılırsa, hem kirletmenin kaynağı hem de gerçeğin ortaya çıkacağına inanıyorum.

ANF / 05.01.12

https://kizilbayrak45.net/arsiv/serdar-akinan-gazetecilerin-cevaplari-utanc-tablosu-gibiydi-mustafa-dogan

***

Serdar Akinan Sordu, Akşam Gazetesi manşete taşıdı..

Serdar Akinan Sordu, Akşam Gazetesi manşete taşıdı..


23 Ekim 2007 10:30

Hakkari Dağlıca'da, 12 şehit verdiğimiz baskının ayrıntılarını bilen yok. Devlet makamları açıklama yapmıyor. Kafamızdaki soruları kim cevaplayacak.

    Dilsiz şeytan olmayacağız... Türkiye bir öfke seli içinde...Sıkılı tek bir yumruk olduk. 12 askerimizi şehit verdiğimizi öğrendiğimde SKYTURK ekranının yayın akışını derhal değiştirdik. 

Özel yayına geçtik... Birkaç saat içinde Dağlıca bölgesinde verilen şehitlerin sayısının 16' ya ulaştığı haberi geldi... 

8 Askerimizin kaçırıldığı bizzat bölgedeki askerlerden geldi. Bir gazeteci olarak aklıma üşüşen onlarca soruya yanıt bulamamanın şaşkınlığı ve öfkesi içindeydim. 

Daha Gabar'da verilen 12 Şehidin kanı kurumadan, hesabı sorulmadan nasıl bu denli sert bir darbe almıştık? 

Alabilmiştik? 

Nereden geldiler? 

Nasıl vurdular? Bu sayılar nasıl doğru olabilirdi? Genelkurmay, hükümet neden bir açıklama yapmıyordu? 

Olay resmi açıklamaya göre 21 Ekim günü 00:20 de meydana gelmişti? 

Genelkurmay Başkanı anında bilgilendirilmiş ardından Başbakan'a bilgi verilmişti... Saatler 12:00 yi gösterirken yani olayı bizim duymamızdan ve yayına geçmemiz den itibaren saatler geçmişti ve tek bir açıklama yoktu. Haber merkezimize kayıtlı tam 4500 telefon geldi. 

Bunlardan 200 ü ağlamaktan konuşamıyordu. 

Tek bir soru vardı? '' Bu söylenenler doğru mu'' 

Devlet nerede ve neden bir açıklama yapılmıyor? Başbakan oyunu kullandıktan sonra yaptığı açıklamada doğrudan bizi hedef aldı ve, Ajitatif yayın yapıyorsunuz. 

Susun! dedi. Peki, susalım... O halde şu sorulara birileri yanıt versin. 

İSTİHBARAT ZAFİYETİ VAR MI? 

Dağlıca'daki piyade taburunun emniyet bölüğüne saldıran terörist grubun 200 kişi olduğu ifade ediliyor. 

Bu grup sınırımızı nasıl geçmiştir? Bu kadar yüksek sayıda bir hareket bölgedeki termal kameralar tarafından nasıl algılanmamıştır? 

Bölgede istihbaratın her şey olduğu biliniyor yerel kaynaklardan o ana kadar bir bilgi alındı mı? Alındıysa bu bilgi hangi nasıl süzgeçlerden geçirildi? 

İstihbaratı kıymetlendirmeyi hangi unsurlar (MİT, JİTEM, Emniyet istihbarat,vs) yaptı? 

PUSU MU? BASKIN MI? 

Bu çapta zayiat için '' PUSU'' ifadesi kullanılıyor. ?

Pusu, intikal halindeki birliklere ?kapan? veya ?ağ? atılmasıyla düzenlenen ani ve planlı saldırıdır. Bu emniyet bölüklerinin taburun etrafındaki mevzilerde durduğu ve ''baskın''  yedikleri doğru mudur? 

BASKIN NASIL GERÇEKLEŞTİ? 8 ER NASIL KAÇIRILDI ? 

Bu çapta bir baskın için PKK?nın bölgede haftalar süren bir istihbarat ve gözleme faaliyeti içinde olması gerektiği ifade ediliyor. 

Sabit mevzilerde teröristi ?bekleyen? bu timlere 3 ayrı noktadan ağır silahlarla saldırıldığı söyleniyor. 

Ancak havan, RPG-7, bixi ağır makinelilerle gerçekleştirilen bu saldırıya karşın siperlere girmeden bu derece yüksek bir zaiyet verilemeyeceği de bilinen askeri bir gerçek. Evlatlarımızın siperlerin içine kadar girebilen teröristlerce yakın mesafeden atışla veya el bombası kullanılarak? şehit edildiği iddia ediliyor. 

Kaldı ki Genelkurmay karargahı tarafından her nedense ancak dün öğle saatlerinde resmen açıklanan 8 Askerimizin kaçırılması olayı da bu baskının siperlere kadar girilerek yapıldığını kuvvetle destekliyor. 

Tüm bu argümanlar doğru mu? 

ABD, PKK?YA İSTİHBARAT DESTEĞİ VERDİ Mİ? 

PKK'lı grubun saldırısı sırasında ve öncesinde bölgede uçuş yapan kaç ABD helikopteri olduğunu biliyor muyuz? 

ABD'nin bölgede konuşlu belli unsurlarının hava fotoğrafları ve benzeri datalarla Kandil?e istihbari destek verdiği mümkün veya doğru mudur? 

PKK'LILARIN CESETLERİ NEREDE? 

Genelkurmay saat 13:00 sularında ilk resmi açıklamasını yaptığında 23 teröristin etkisiz hale getirildiğini açıkladı. Bu cesetler nerede? Dağlıca'daki mevzilerin yanında mı yoksa daha derinlerdeki arazilerde mi? Daha sonra bu sayı 34'e çıktı...Basınla bu görüntülerin paylaşılması toplumun mevcut sosyal psikolojik sürecinde zararlı mı olur faydalı mı olur.? 

TSK FARKLI BİR TAKTİK İZLİYOR MU ? 

PKK'nın eylem pratiğini, bölgenin coğrafi şartlarını ve muharebenin seyrini çok iyi bilen uzmanlar bu tip baskınlardan sonra PKK'lı grubun baskına son derece yakın sınır ötesi yakın arazilerde '' Zula Mağaralara '' sığındığını ve etrafta bir iki gözcü bırakarak uykuya çekildiğini anlatıyorlar. 

'' TSK'nın manevra birlikleri '' 20 yıldır değişmeyen bu paterni bozmak için nasıl bir taktik anlayış geliştirmiştir '' PKK''nın Dağlıca baskını sonrası birkaç kilometre güneydeki Avaşin kampına çekileceği biliniyor. Bu kamp ve çevresine birlik atılmış mıdır? 

GABAR DOSYASI AÇILDI MI? 

Gabar daki 12 Mehmetçiğin ise bir ''Pusu''ya kurban gittiği anlaşılıyor. O olayla ilgili olarak TSK bir soruşturma açmış mıdır? Şayet açtıysa burada bir ihmal veya tedbirsizlik var mıdır Sayın yetkililer, başta hükümet, bu soruların sorulmasını istemiyor... O zaman benim bir istirhamım daha var. 

Bu soruları biz sormayalım ama o zaman bu soruları ima yoluyla sorup TSK'ya son derece çirkin ithamlarda bulunan kalemleri de susturun. 

Güneydoğu'da görev yapmamış kerameti kendinden menkul bazı adamların ekranları parselleyip saatlerce harita karşısında ahkam kesmesi ve bilgi kirliliğine yol açması olacak iş değil. 

O halde basını azarlamak yerine oturup bir koordinasyon merkezi kurun bunun içinde de uzmanlardan oluşan; doğru, tarafsız ve güvenilir bilgiyi anında bizlere ulaştıracak saygın bir ekip kurun. 

Medyayı da 24 saat bu yapıya muhatap kılın. 

Bu orduyu yıpratmanın kimseye hakkı yok. TSK bu yakıcı soruları göğüsleyecek ve açıkça yanıtlayacak özgüvene, birikime ve sonsuz kamu desteğine elbette sahiptir. Ama artık hainliğe varan bu 5. Kol faaliyetlerine dur demek yerine bize cepheden saldırıp azarlamanın da vicdanla bağdaşır tarafı yoktur. ?

Haksızlığa karşı susan, Dilsiz şeytandır...? 

Serdar Akinan/Akşam

https://www.haber3.com/medya/serdar-akinan-sordu-aksam-gazetesi-mansete-tasidi-haberi-4739239

***

Hangi Pkk - Sedat Laçiner KİTABI HAKKINDA..,

Hangi Pkk - Sedat Laçiner   KİTABI HAKKINDA..,

Hangi Pkk - (Masada Kimler Var? Ve Nasıl Biter?)-Sedat Laçiner

Moskova''dan Roma''ya herkesin kucak açtığı eli kanlı tek lider... Türkiye''yi terörle cezalandırmak isteyen ''yeniden doğmuş'' fanatikler... 

30 yıldır hiç dokunulamayan üst yöneticiler... İsrail ve ABD''yi ''imkânsız'' senaryoya ikna eden jeopolitik... 

Dijital esaretten damarları delik deşik olmuş bir istihbarat... 

İşte dışarıya bağımlılığı arttıkça taşeronlaşan bir örgütün; ''olmayan'' PKK''nın ve onunla mücadelenin hikâyesi.

Terör üzerinden Türkiye''yi yıldırmak isteyen güçlerin varlığını bir önceki kitabında ifşa eden Prof. Sedat Laçiner, bu kez bir başka ezberi bozuyor. 

Yakın tarihe dair cevapsız kalmış sorulara yanıt veriyor: Oslo görüşmelerinin perde arkası ne? ''PKK''istan bölgede hangi güçlerin işine geliyor? 

Türkiye''nin ''Aşil topukları'' neler? Obama''nın 2. başkanlık döneminde terörle mücadelede ABD''nin rolü ne olacak?

Prof. Laçiner, daha temelde ise kışkırtıcı bir tez ortaya atıyor: Ya PKK sandığımız örgüt PKK değilse? 30 Sene sonra karşımızda hâlâ aynı örgüt olabilir mi? 

Değişen küresel jeopolitik dengeler bu yapıyı nasıl etkiledi? Türkiye''nin karşısında nasıl bir şer koalisyonu var?

Gerçek, maskenin altında! Prof. Laçiner o maskeyi sizin için indiriyor. Gördüklerinize şaşıracaksınız.

RESİMLERLE PKK...,

https://yandex.com.tr/gorsel/search?text=HANG%C4%B0%20PKK%2C&stype=image&lr=11508&source=wiz

***

Hangi PKK? Taksim'deki canlı bomba PKK işi değil.

Hangi PKK? Taksim'deki canlı bomba PKK işi değil. 




05.11.2010 -

Taksim'deki kanlı eylem, terör örgütü PKK'daki uzun süredir göz ardı edilen, çok parçalı yapıyı, ortaya çıkardı. 

İmralı, Kandil ve BDP'nin Taksim'deki canlı bomba PKK işi değil. 

Açıklamaları, teröristin kimliğinin tespit edilmesi ile birlikte başka boyut kazandı.

Taksim'deki kanlı eylem, terör örgütü PKK'daki uzun süredir göz ardı edilen çok parçalı yapıyı ortaya çıkardı. 

İmralı, Kandil ve BDP'nin. ''Taksim deki canlı bomba PKK işi değil'' açıklamaları, teröristin kimliğinin tespit edilmesi ile birlikte başka boyut kazandı. 

Eylem talimatını Hakurk'ta üslenen  ''Cuma'' kod adlı Cemil Bayık'ın verdiği belirlendi. 

Tıpkı 24 Mayıs 1993'te 33 sivil silahsız askerin, terör örgütünce Bingöl-Elazığ kara yolunda şehit edilmesinde olduğu gibi. 

O zaman da PKK'nın biz yapmadık açıklamalarının arkasından '' Parmaksız Zeki'' kod adlı Şemdin Sakık çıkmıştı. 

Peki bu ne anlama geliyor? Güvenlik güçlerinin tespitlerine göre terör örgütü bünyesinde, '' 6 çeşit PKK'' lı var. 

Bunlar, 

  Türkiye'den katılanlar, Suriye Kürtleri, Irak Kürtleri, İran Kürtleri, Avrupa'dan gelen Kürtler ve Avrupa ülkelerinden katılanlar şeklinde sıralanıyor. 

Demokratik açılım sürecinde örgüt üzerindeki güç merkezleri olarak '' İmralı, Kandil Dağı, Belçika, Almanya ve Fransa'daki yapılanmalar'' öne çıkmıştı. 

Şimdi denkleme silahlı mücadeleyi savunan Cemil Bayık ve Suriyeli Fehman Hüseyin de girdi. Bakalım Nelson Mandela gibi '' Özgürlük mücadelesi kahramanı olmayı ve kendisinden sonrakileri yönetmeyi'' hedefleyen Teröristbaşı, şimdi ne yapacak '' Eylemsizlik kararını kim garanti edecek ve görüşmelerde hangi PKK muhatap alınacak'' Korumasız kalan Başbakan'ı Allah korumuş 4 Nisan 1997 tarihinde MHP Genel Başkanı Alparslan Türkeş vefat etti. 

Dönemin Başbakanı Necmettin Erbakan, Başbuğ'un eşi Seval Türkeş'e başsağlığı ziyaretine gitti. 

Taziyenin ardından Balgat'taki RP Genel Merkezi'ne hareket etti. 

Yolda, Erbakan'ın koruma ekibinde yer alan resmî ve '' Sakallılar'' ya da ''Sakaryalılar'' diye ünlenen özel korumalar birbirlerinin üzerine araba sürüp,  konvoydan ayrılır. Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı'nın aracı bir anda korumasız kalır. Bu ayıbı işleyen korumaların ise bir ara sokakta birbirleri ile kıyasıya kavga ettikleri anlaşılır. 

Peki neden? Cevabını ve son 14 yılın Başbakanları döneminde yaşanan ilginç olayları öğrenmek istiyorsanız, Yeni Şafak'ın Başbakanlık Muhabiri Erhan Seven'in 

''0002 Plakalı Günler; Başbakanlık Muhabirinin Kaleminden'' kitabını almalısınız. 

Kıbrıs'ta çözüm umudu 2011'e kaldı Türk tarafı 2010 yılını Kıbrıs'ta çözüm yılı ilan etmişti. 

Bunun için çaba harcandı. Ancak ''Hiçbir şey vermeden her şeyi alma'' politikasına sarılan Rumlar, hem Ada'daki ikili çözüm arayışlarını hem de Türkiye'nin 

AB tam üyelik müzakere yolunu başarıyla tıkadı. 

    Şimdi gözler, AB'nin 9 Kasımda açıklayacağı Türkiye'nin 2010 İlerleme Raporu'na çevrildi. 

Kıbrıs Rum kesiminin üye olduğu AB, '' KKTC'' ye verdiği doğrudan ticaret ve uçuş başlatma Sözlerini yok sayarak, Türkiye'den hiç olmazsa bir liman ve hava alanını Rumlara açmasını bekliyor. 

   Oysa seçim menziline girmiş Türkiye'nin böyle bir jest yapması mümkün değil. 

   Bu da şimdiden Kıbrıs?ta çözüm umudunun 2011 yılına kaldığını gösteriyor.

https://www.turkiyegazetesi.com.tr/Genel/a467185.aspx


***

Özdağ: "PKK ile Hangi anlaşma yapıldı?"

Özdağ: "PKK ile Hangi anlaşma yapıldı?" 


ÜMİT SAYIN., 

29.05.2019 16:19

Bebek katili terörist başı  Öcalan'ın avukatlarıyla görüştürülmesi ne tepki gösteren İYİ Partili Ümit Özdağ, PKK'lıların açlık grevlerini sona erdirmesiyle ilgili hükümete "Neyin üzerinde uzlaşıldı ki PKK’lılar açlık grevlerini sona erdiriyorlar?” dedi. 

Kaynak Yeniçağ: Özdağ: "PKK ile hangi anlaşma yapıldı?" 

FATMA GÜL-YENİÇAĞ

Bebek katili Abdullah Öcalan’ın 8 yılın ardından avukatlarıyla görüştürülmesini İYİ Parti İstanbul Milletvekili Ümit Özdağ, AKP’nin 31 Mart yerel seçimlerinde İstanbul’u kaybetmesinin ardından başvurduğu bir süreç olarak değerlendirdi.

HDP’li yetkililerin anlaşma sağlanacağını söyleyerek PKK’lıların açlık grevlerine son vermesini sağladığını dile getiren Özdağ, “Sorulması gereken soru şu: Neyin üzerinde uzlaşıldı ki PKK’lılar açlık grevlerini sona erdiriyorlar?” dedi.

Özdağ’ın açıklamaları şu şekilde:

Kandil’le yapılan görüşmelerin kamuoyuna deklare edilerek ikinci müzakere sürecini başlatmak için görüşme ayarlandı. Bu görüşmeden sonra Öcalan’ın yazdığı ifade edilen ve onunla birlikte kalan üç PKK terör örgütü üyesinin de imzaladığı bir bildiri yayınlandı. Bu bildiri emin olun AKP tarafından onaylanmadan yayınlanacak bir bildiri değil. Bu bildiride Öcalan tekrar uzlaşma kültüründen bahsediyor. 

Bir görüşme süreci öneriyor ama en önemlisi SDG’den bahsediyor. PKK’nın Suriye’deki yapılanması olan ve Türkiye’nin kabul etmediği bir yapılanma. 

Kavram olarak bile ağzına almadığı bir yapılanma. Bu mektupla ilk kez SDG’ye de Ankara’nın onay verdiğini görmüş olduk. Bu ilk açıklamanın ardından hala devam etmekte olan ve bu açıklamadan çok önce başlamış olan PKK’lıların hapishanelerde ki açlık grevlerinin yavaş yavaş son bulmaya başladığını da gördük. Aldığımız bilgilere göre değişik HDP’li yetkililer, cezaevlerinde yaptıkları temaslarda PKK’lıları anlaşma sağlandı diyerek vazgeçirmeye çalıştılar. 

Videosu

PKK ile Hangi anlaşma yapıldı

https://youtu.be/ean2pZJ8T94



https://www.yenicaggazetesi.com.tr/mobi/ozdag-pkk-ile-hangi-anlasma-yapildi-236222h.htm


https://yandex.com.tr/video/preview?text=HANG%C4%B0%20PKK%2C&path=wizard&parent-reqid=1602399843386374-712245093724592927600161-production-app-host-man-web-yp-43&wiz_type=v4thumbs&filmId=1019096641642408910


Sorulması gereken soru şu:

 PKK’lılar neden açlık grevlerinden vazgeçiyorlar? Neyin üzerinde uzlaşıldı ki PKK’lılar açlık grevlerini sona erdiriyorlar?

 Benim kişisel analizim PKK, PYD ile üzerinde uzlaşılan henüz tam anlamıyla bir şey yok. Uzlaşılan tek şey, Öcalan ile görüşmelerin devam edeceği. 

Yasağın formel olarak kaldırıldığının Adalet Bakanı tarafından açıklanmasıyla da bundan sonraki görüşmelerin önü tam anlamıyla açılmış ve görüşmeler  meşrulaştırılmış oldu. Peki neden bu müzakere süreci tekrar başladı? Müzakere süreciyle ilgili ön hazırlıkların 2018 senesi içerisinde başladığını görüyoruz.  

AKP’den değişik heyetler yurt dışı temaslarında bu konuda tartışmalar yaptılar. En son 2018 Nisan ayında Londra’da bir toplantıda tekrar müzakerenin başlamasının doğru olacağı İngiliz muhattaplar tarafından tebliğ edildi. Daha sonra şu meşhur akil adamlardan bir bölümü Londra’ya gitti. 

Aynı görüş onlarla da paylaşıldı. Bunlar küçük küçük hazırlıklardı. Bunlar bugün için küçük hazırlıklardı. Hiç devreye girmeyebilirdi. 

31 Mart seçimlerinde İstanbul’un kaybedilmesi sonrasında Erdoğan yeni bir durum değerlendirmesi yaptı. Önce seçimi kaybettiğini kabul etti. 

Sonra kaybetmediğine inandı ve seçimi yeniletme yoluna gitti. Erdoğan’ın bu seçimde de kaybetme şansı yok. Çünkü Erdoğan bu seçimi kaybederse,  partisinden büyük kopmaların olacağını biliyor. İstanbul seçimlerini kaybettiği takdirde bunun erken seçim baskılarına neden olacağını düşünüyor. 

Ve bundan dolayı seçimlere daha girmeden seçimlerin altyapısını oluşturmaya çalışıyor. Bu stratejinin çerçevesinde Öcalan ile de görüşmeye başladığını   görüyoruz. Çok basit bir cümleye sıkıştırırsak ‘biz sizin Suriye’deki varlığınızı kabul ederiz. Bunun karşılığında da İstanbul’u alırız’ merkezli bir anlaşmanın üzerinde görüşüldüğü görülüyor.

Bu anlaşmanın başka kolları da var ama onları gündeme getirmek için henüz erken. İlerleyen günlerde onlar da gündeme gelecektir. Birinci açılım süreci dedikleri PKK ile müzakereler Türk milletine kan, gözyaşı ve hendek çatışmaları çerçevesinde 700’den fazla verdiğimiz şehit. 

Devletin yıpranması, PKK’nın Doğu ve Güneydoğu’da otoritesinin artması, PKK’nın Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni yendiğine inanması ve Güneydoğu Anadolu’da bir kısım vatandaşlarımızın da bunu görmesi. 

Kaynak Yeniçağ: Özdağ: "PKK ile hangi anlaşma yapıldı?" 

https://www.yenicaggazetesi.com.tr/ozdag-pkk-ile-hangi-anlasma-yapildi-236222h.htm


*******

CHP’nin Suriye Konferansına terör örgütü PYD yandaşı katıldı,

 CHP’nin Suriye Konferansına terör örgütü PYD yandaşı katıldı,


CHP tarafından düzenlenen Uluslararası Suriye Konferansı, bugün İstanbul’da gerçekleştirildi. 

Muhaliflerin davet edilmediği toplantıda, terör örgütü PYD’ye yakınlığıyla tanınan Amy Austin Holmes konuştu. 

Holmes, yaptığı açıklamalarla eli kanlı teröristleri meşrulaştırmaya çalıştı.

CHP tarafından uluslararası düzeyde düzenlenen “Suriye’de Barışa Açılan Kapı - Uluslararası Suriye Konferansı” gerçekleştirildi.

Açılış konuşmasını CHP Genel Başkan Yardımcısı Veli Ağbaba’nın yaptığı konferansa İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu ve CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu da konuşmacı olarak katıldı.


CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ve İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu

Genel Başkan Kılıçdaroğlu’nun konuşmasının bitimine kadar sosyal medya üzerinden canlı yayınlanan konferansta, katılımcıların konuşmasını salondakiler takip edebildi.

PYD barış gücü

Katılımcılar arasında yer alan ve terör örgütü PYD’ye yakınlığıyla tanınan Amy Austin Holmes skandal ifadeler kullandı. Yenişafak'ın takip ettiği o konferansta terör örgütünü ‘barış gücü’ olarak nitelendiren Holmes, “PYD Kürt ağırlıklı bir yapı değil artık. %60 oranında Araplardan oluşuyor. 

Kürtler, Süryaniler, Ezidiler, Hristiyanlar , Türkmenler var. Yani Suriye Halklarının temsilcisi ve içinde etnik çeşitliliği barındırıyor” dedi.

Amy Austin Holmes'in, Suriye'de terör örgütü PYD saflarında çok sayıda fotoğrafı var.

Amy Austin Holmes, uluslararası alanda terör örgütü PYD'nin çalışmalarına destek veriyor. Amerika'da ve Avrupa'da PYD lehine lobi çalışmalarında aktif rol alıyor. 

     Oysa CHP lideri Kemal Kılıçdaroğu, konferansa terör örgütlerinin davet edilmeyeceği sözünü vermişti. 

Kılıçdaroğlu, ‘PYD de katılacak mı?’ Sorusuna “Onlar hariç, onların dışında. 

Suriye’nin Dışişleri Bakanlığından bir yetkili olabilir, gelebilir” cevabını vermişti.

Haber Merkezi  

28 Eylül 2019, 14:26  

Son Güncelleme: 

28 Eylül 2019, 14:50  Yeni Şafak

https://www.yenisafak.com/gundem/chpnin-suriye-konferansina-teror-orgutu-pyd-yandasi-katildi-3508151

****

CHP’li Gürsel Tekin Terör örgütü PKK’nın TV Kanalına ‘ Kayyum ’ Röportajı verdi.,

 CHP’li Gürsel Tekin Terör örgütü PKK’nın TV Kanalına ‘ Kayyum ’ Röportajı verdi.,





   Cumhuriyet Halk Partisi İstanbul Milletvekili Gürsel Tekin, terör örgütü PKK’nın medya organı ANF’ye röportaj verdi. Terör soruşturmaları kapsamında görevden alınan HDP’li isimleri savunan Tekin, “Bunlar darbe dönemi uygulamalarıdır” dedi.

Haber Merkezi  01 Ekim 2019, 10:21  Son Güncelleme: 01 Ekim 2019, 10:51  Yeni Şafak

CHP İstanbul Milletvekili Gürsel Tekin terör örgütü PKK’nın medya organı ANF’ye çıktı.?

CHP İstanbul Milletvekili Gürsel Tekin terör örgütü PKK’nın medya organı ANF’ye çıktı.?

   CHP’nin Suriye konulu konferansına terör örgütü PYD yandaşı Amy Austin Holmes’in konuşmacı olarak davet edilip propaganda yapmasına izin verilmesiyle  ilgili tartışmalar sürerken, CHP İstanbul Milletvekili Gürsel Tekin terör örgütü PKK’nın medya organı ANF’ye çıktı.

CHP'li Tekin'in verdiği demecin yayınlandığı sayfada, terör örgütü PKK'nın propaganda haberleri yer alıyor. Sayfanın hemen sağında, örgütün hain saldırısı ve 'şehit' olarak nitelendirilen eli kanlı teröristlere dair haberler yer alıyor.

Doğu ve Güneydoğu’da başlatılan terör soruşturmaları kapsamında görevden el çektirilen HDP’li isimlerle ilgili açıklamalarda bulunan Tekin, söz konusu  makamlara kayyum atanmasını eleştirdi. Yenişafak.com'un ulaştığı o görüntülerde CHP’li vekil, “Bu klasik geçmiş dönem darbecilerin anlayışıdır. 

Yeni dönemde bir hukuk sürecinin başlatılmasını diliyorum” ifadelerini kullandı.

Terör örgütü PKK'nın sözde yöneticileri, haftalık propaganda konuşmalarını ANF üzerinden yayınlıyor.

Güvenlik güçleri tarafından etkisiz hale getirilen eli kanlı teröristler, ANF'de 'şehit' olarak nitelendiriliyor.

Teröristlere ' Şehit' Tekin’in verdiği demecin yayınlandığı internet sitesi ve TV kanalı, terör örgütü PKK tarafından propaganda için kullanılıyor. 

Mehmetçik’i hedef alan, sinsi tuzaklar kuran teröristler için ‘şehit’ ifadesi  kullanılıyor. Yine örgütün birçok kanlı saldırısı, bu site üzerinden yayımlanarak dijital ortamda dolaşıma sokuluyor.

Hendek terörü döneminde ANF üzerinden yapılan çağrılarla, terör örgütü PKK'nın saflarına katılım istenmişti.

Maxime Azadi, terör örgütü PKK'nın Avrupa'daki propaganda ve lobi çalışmalarında aktif rol alıyor.

Haber müdürü tutuklandı

Fırat Haber Ajansı'nın (ANF) Haber Müdürü Maxime Azadi, Türkiye'nin talebi üzerine Belçika'da yürütülen PKK soruşturması kapsamında tutuklandı. 

Türkiye'nin, Maxime Azadi'nin terör örgütüyle iş birliği yapmakla suçladığı ve yakalanması için İnterpol'e talepte bulunduğu belirtildi.

https://www.yenisafak.com/gundem/chpli-gursel-tekin-teror-orgutu-pkknin-kanalina-kayyum-roportaji-verdi-3508528



***

Hangi PKK - Masada Kimler Var? ve Nasıl Biter?

Hangi PKK - Masada Kimler Var? ve Nasıl Biter?



Yazar: Sedat Laçiner.,

Moskova'dan Roma'ya herkesin kucak açtığı eli kanlı tek lider... Türkiye'yi terörle cezalandırmak isteyen 'yeniden doğmuş' fanatikler... 

30 yıldır hiç dokunulamayan üst yöneticiler... İsrail ve ABD'yi 'imkânsız' senaryoya ikna eden jeopolitik... Dijital esaretten damarları delik deşik olmuş bir istihbarat... İşte dışarıya bağımlılığı arttıkça taşeronlaşan bir örgütün; 'olmayan' PKK'nın ve onunla mücadelenin hikâyesi.

Terör üzerinden Türkiye'yi yıldırmak isteyen güçlerin varlığını bir önceki kitabında ifşa eden Prof. Sedat Laçiner, bu kez bir başka ezberi bozuyor. 

Yakın tarihe dair cevapsız kalmış sorulara yanıt veriyor: Oslo görüşmelerinin perde arkası ne? ' PKK'istan bölgede hangi güçlerin işine geliyor? 

Türkiye'nin 'Aşil topukları' neler? Obama'nın 2. başkanlık döneminde terörle mücadelede ABD'nin rolü ne olacak?

Prof. Laçiner, daha temelde ise kışkırtıcı bir tez ortaya atıyor: Ya PKK sandığımız örgüt PKK değilse? 30 sene sonra karşımızda hâlâ aynı örgüt olabilir mi? 

Değişen küresel jeopolitik dengeler bu yapıyı nasıl etkiledi? Türkiye'nin karşısında nasıl bir şer koalisyonu var?

Gerçek, maskenin altında! Prof. Laçiner o maskeyi sizin için indiriyor. Gördüklerinize şaşıracaksınız.

04 Aralık 2012

 İSTANBUL - Terör örgütü PKK'nın, ilk silahlı eylemi yaptığı 15 Ağustos 1984 tarihinden beri 28 yıl geçti. 

28 yıl içersinde SSCB'nin yıkılışına, iki Körfez Savaşı'na, sayısız çatışmaya ve son olarak 'Arap Baharı'na tanıklık etmiş bir coğrafyada eli kanlı bir örgüt varlığını hangi yöntemlerle devam ettirebilir? Değişen jeopolitik dengeler arasında nasıl kendine yer bulur? Hayatta kalabilmek için kimlere, ne tür ödünler verir?

 Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi (ÇOMÜ) Rektörü, Uluslararası İlişkiler ve Güvenlik Uzmanı Prof. Dr. Sedat Laçiner, yıllardır aynı kısıtlı kalıplarla analiz  edilen PKK'ya farklı bir bakış açısı ile bakarak, şimdiye kadar inceleme ihtiyacı hissedilmeyen ama PKK'yı ayakta tutan değişim stratejilerini ve çıplak gözle görünmeyen kılcal damarlarını tek tek irdeliyor:

PKK elinde kalan son iki sermaye ne?

Örgüt kimler tarafından 'çok zayıfladı, artık işimize yaramaz' endişesiyle güçlendirildi?

'Kürt Baharı' planı nasıl devreye sokulmak isteniyor?

Ergenekon'un PKK ayağı, Öcalan'ın ismini neden çizdi?

PKK ile mücadele nasıl daha başarılı olabilir?

 43 bölümden oluşan ve Hayykitap tarafından yayımlanan kitapta Prof. Laçiner yakın tarihe dair cevapsız kalmış sorulara da yanıt veriyor:

Oslo görüşmelerinin perde arkası ne?

'PKK'istan bölgede hangi güçlerin işine geliyor?

Türkiye'nin 'Aşil topukları' neler?

Obama'nın 2. başkanlık döneminde terörle mücadelede ABD'nin rolü ne olacak?

 Yine Hayy kitap'tan yayımlanan bir önceki kitabı Dışımızdaki PKK İçimizdeki İsrail'de, terör üzerinden Türkiye'yi yıldırmak isteyen dış güçlerin varlığını ifşa eden Prof. Sedat Laçiner bu yeni kitabında PKK'nın hayatta kalma ve değişim stratejilerini masaya yatırıyor ve ortaya kışkırtıcı bir tez atıyor: 

Ya PKK sandığımız örgüt PKK değilse?

 Gerçek, maskenin altında! Prof. Laçiner o maskeyi sizin için indiriyor.

 Kitaptan Çarpıcı Satır başları:

 "Türkiye'ye karşı PKK üzerinden kurgulanmış bir savaş ilanı var. Türkiye'yi cezalandırma, ıslah etme, yani belirli politikalara zorlama çabası var. 

Yani sadece bir Terör meselesi değil."

"Türkiye ile anlaşmış olsa, birileri Karayılan'ın kafasına kurşunu sıkar. Hiç şansı yok."

"Bugün nasıl Türkiye üzerinden Suriye'de devrim yapılmak isteniyorsa, İran'da olaylar patlak verdiği zaman olayın arka planı Türkiye'de olsun istenir."

"Asker-sivil uyumsuzluğu ve TSK'ya sızmalar nedeniyle açılım sürecinde saha adeta PKK'ya kaldı."

"PKK ile İran ilişkisi var gibi gözükür ama o ilişki Rusya'ya, Rusya'dan CIA'ye kadar uzanabilir.'

"Türkiye uzunca bir süre kendisine tehdit teşkil eden yapılarla savaş(a)madı."

"PKK Suriye'de Esad, Irak'ta Saddam rejimleri gibi baskıcı bir diktatörlüğe hevesli bir örgüt. Şikâyet ettikleri ne varsa hepsini kendileri yapmak istiyor."

"Eğer Kürtler haklarını PKK sayesinde kazanıyor olsalardı, bu kazanımlar terörün dibe vurduğu bir zamanda değil, zirve yaptığı yıllarda gerçekleşirdi."

"İsrail ve Amerika'nın İran'a karşı silahlandırdığı PKK uzantısı örgüt PJAK İran'la savaşmaktan vazgeçti. Buna Amerika ve İsrail nasıl razı geldi?"

Sayfa Sayısı: 208

Baskı Yılı: 2012

Dili: Türkçe

Yayınevi: Hayykitap

Sayfa Sayısı : 208

İlk Baskı Yılı : 2012

Dil : Türkçe

https://www.dunya.com/gundem/prof-dr-laciner039in-yeni-kitabi-039hangi-pkk039-cikti-haberi-193008



Hangi PKK?

Hangi PKK?

 

Serdar Akinan


       Leyla Zana'nın Başbakan Erdoğan'la yaptığı görüşme Oslo sürecinden bu yana çözüm adına yaşanan en önemli ve umut verici gelişmedir. 

Görüşme sonrası Zana'nın açıklamalarının satır araları iyi okunmalı.

'İdam gibi bir tabuyu yıkan bu ülkenin Sayın Öcalan'ı pekala ev hapsine alabileceğini ve bunun hayati bir önem taşıdığını belirttim'cümlesinin hemen ardından bir hükümet yetkilisinin çıkıp bu cümleye itiraz etmemesi çok dikkat çekiciydi. Zana'nın, seçmeli dersler arasında Kürtçe'nin yer almasının, olumlu bir gelişme olarak nitelemesi ve 'Dünyada hiçbir halk, kendi ana dilini para ödeyerek öğrenmez dedim ve ana dilde eğitim hakkı vurgusu yaptım. Yaralarımız açık ve kanıyor. Bu nedenle de gerçekçi olmayan talepler karşılık bulamaz. 'Silahları bırakın operasyonlar durur' söylemi gerçekçi olmayan taleplerden. Bunun altını çizdim' demesi diyalog açısından bir zemin teşkil eder. Başbakan'ın Zana ile görüşme iradesi başlıbaşına çok önemli.   

Leyla Zana'nın Kandil veya BDP içindeki şahin kanatla ayrı düştüğü yorumlarına ne yalan söyleyeyim kulak tıkayamıyorum. 

Zana ile Başbakan'ın görüştüğü saatlerde KCK Yürütme Konseyi Üyesi Duran Kalkan, Fırat Haber Ajansı'na uzun bir söyleşi verdi.

'Askeri Çözüm Sürecindeyiz' başlığı kafadan Zana'nın diyalog zeminine ters bir mesaj veriyordu. Duran Kalkan gibi çok önemli bir ismin şu ifadeleri ise nasıl okunmalı bilemiyorum:

'Sanal bir PKK yaratılıyor. Gerçekten PKK yönetimi, sorumluları, temsilcileri ne demişler, ne açıklamışlar, pratikte yaşananlar neler, ne anlama geliyor, buna hiç bakılmıyor. Bunlar elinin tersiyle itiliyor, görmezden geliniyor ve de üstü kapatılıyor. Bunun dışında sanal bir PKK gerçeği üretiliyor. 

PKK adına açıklamalar yaptırılıyor, PKK adına görüşmeler yaptırılıyor, PKK adına neredeyse silah bırakma kararı çıkartılıyor ve böylece kendi kendine sonuca gidilen bir ortam yaratılıyor ve bu topluma empoze ediliyor. Toplum bu biçimde yanıltılıyor, toplum belleği bu biçimde çarpıtılmaya çalışılıyor.'

Söyleşide 'Terörle mücadele, siyasetle müzakere' sloganı da Duran Kalkan'ın Kandil adına yaptığı açıklamanın omurlarından biri.

Bu çağrıyı müzakere çağrısı değil, teslim ol çağrısı olarak gördüklerini açıkladı Kalkan. AKP'nin, BDP direnince KDP ve Amerika'yı devreye koyduğunu hatırlatan Duran Kalkan, 'KDP Başkanı Mesut Barzani'yi Amerika'ya davet ettirdiler. Oradan Ankara'ya davet ettiler, saatlerce görüşme yaptılar. 

KDP eliyle acaba PKK'yı aktif savaş konumundan geriye çekemez miyiz diye çaba harcadılar. Bu da olmadı, zaten KDP kendilerine verebilecek desteği veriyordu. 

Daha fazla destek vermesi yani PKK ile savaşması mümkün değildi. Nitekim ne savaşı göze alabildiler ne de PKK üzerinde öyle bir etkide bulunabildiler' dedi. 

PKK yöneticisi Mustafa Karasu'nun birkaç gün önce Özgür Politika gazetesindeki yazısında ise Zana açıktan hedefti:

'Leyla Zana'nın konuşmaları çözümle de, barışla da ilgili olmayan konuşmalardır. Türkiye'nin Güney Kürdistan'daki siyasi” ilişkilerinin başka bir tezahürüdür. 

Leyla Zana bunları söylemeden çok kısa bir süre önce Güney Kürdistan'daydı. Zaten güneyli siyasetçiler AKP'lilerle ilişkileri gereği her zaman 'AKP iyidir' demişlerdir. - Dolayısıyla, Leyla Zana'nın söyledikleri de çözüm ve barış için bir değer ifade etmiyor. Sadece Kürdistan'da etkisizleşen AKP'ye bir nefes verme anlamına geliyor. 

 _ Kandil'den yansıyan '' Biz Devrimci halk savaşı çizgisinde çözüm istiyoruz.'' Silahlar konuşacak mesajı veriyor. 

   Bu tuhaf fotoğraf aklıma iki soru getiriyor. 

AKP sorunun çözümü için ya doğru bir matruşka buldu ki adı Leyla Zana.

Ya da gerçekten PKK içinde çözüm değil, savaş isteyen bir yapı var.

https://www.aksam.com.tr/yazarlar/serdar-akinan/hangi-pkk-7080y/haber-196457

***