Sedat Laçiner etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Sedat Laçiner etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

12 Ekim 2020 Pazartesi

Hangi Pkk - Sedat Laçiner KİTABI HAKKINDA..,

Hangi Pkk - Sedat Laçiner   KİTABI HAKKINDA..,

Hangi Pkk - (Masada Kimler Var? Ve Nasıl Biter?)-Sedat Laçiner

Moskova''dan Roma''ya herkesin kucak açtığı eli kanlı tek lider... Türkiye''yi terörle cezalandırmak isteyen ''yeniden doğmuş'' fanatikler... 

30 yıldır hiç dokunulamayan üst yöneticiler... İsrail ve ABD''yi ''imkânsız'' senaryoya ikna eden jeopolitik... 

Dijital esaretten damarları delik deşik olmuş bir istihbarat... 

İşte dışarıya bağımlılığı arttıkça taşeronlaşan bir örgütün; ''olmayan'' PKK''nın ve onunla mücadelenin hikâyesi.

Terör üzerinden Türkiye''yi yıldırmak isteyen güçlerin varlığını bir önceki kitabında ifşa eden Prof. Sedat Laçiner, bu kez bir başka ezberi bozuyor. 

Yakın tarihe dair cevapsız kalmış sorulara yanıt veriyor: Oslo görüşmelerinin perde arkası ne? ''PKK''istan bölgede hangi güçlerin işine geliyor? 

Türkiye''nin ''Aşil topukları'' neler? Obama''nın 2. başkanlık döneminde terörle mücadelede ABD''nin rolü ne olacak?

Prof. Laçiner, daha temelde ise kışkırtıcı bir tez ortaya atıyor: Ya PKK sandığımız örgüt PKK değilse? 30 Sene sonra karşımızda hâlâ aynı örgüt olabilir mi? 

Değişen küresel jeopolitik dengeler bu yapıyı nasıl etkiledi? Türkiye''nin karşısında nasıl bir şer koalisyonu var?

Gerçek, maskenin altında! Prof. Laçiner o maskeyi sizin için indiriyor. Gördüklerinize şaşıracaksınız.

RESİMLERLE PKK...,

https://yandex.com.tr/gorsel/search?text=HANG%C4%B0%20PKK%2C&stype=image&lr=11508&source=wiz

***

10 Ekim 2020 Cumartesi

Hukuka Tahammül Eden Değil, İçselleştiren Bir Yargı

 

Hukuka Tahammül Eden Değil, İçselleştiren Bir Yargı.,



Yüksek yargı ayakta.

Anayasa değişiklik taslağını “yargıyı kuşatma” hatta “yargıyı ele geçirme” olarak yorumluyorlar. Çok kızgınlar, burunlarından soluyorlar, göz bebekleri yerindne fırlayacak sanki...

Buna karşın değişiklik taslağına eleştirilerini-itirazlarını incelediğimizde burada oldukça genel geçer ifadeler kullanıldığını görüyoruz. Yüksek yargı temsilcilerinin açıklamalarına göre HSYK’dan Adalet Bakanı ve müsteşarı çıkarılsa yüksek yargı neredeyse tam bağımsız olacak. Daha doğrusu 'şahken şahbaz olacak'. Ufacık tefecik sorunları da hallolup dünya yargısının medarı iftiharı olarak boy gösterecek…

Oysa ki hepimiz biliyoruz: Yüksek yargı geçmişte de ne yeterince bağımsızdı, ne de yeterince adil. Üstelik Adalet Bakanı ile müsteşarının HSYK üyelikleri de yeni bir durum değil. O iki koltuk uzun süredir kurulda oy kullanırken yüksek yargı pek de sesini çıkarmamıştı. Hatta bugün yargının kuşatılması olarak takdim edilen pek çok husus geçmişte yargının bağımsızlaşması olarak görülüyordu.

Demek ki ya yargı değişti, ya da hükümetler. Başka bir deyişle bugünkü hükümetin yapmaya çalıştıklarını başka bir parti gerçekleştirmeye kalksaydı yüksek yargıdan alkış da alabilirdi. Bu durumda ortada bir ilkeler savaşından çok, ideolojik bir çıkar kavgası olduğunu rahatça söyleyebiliriz.

Şurası kesin ki yüksek yargı AKP’ye tahammül ediyor, sabrediyor. Eğer olanakları elverse AKP’nin işi şimdiye çoktan bitmişti. Anayasa Mahkemesi’nin aldığı trajik-komik kararlar, mevcut yönetimi çalıştırmamak için yolcu otobüs biletlerine kadar müdahale eden bir yargı, Adalet Bakanı ile adeta rekabet içinde bir HSYK yüksek yargının AKP iktidarından memnun olmadığını net bir şekilde gösteriyor. Yüksek yargı AKP iktidardan bir şekilde gitse çok mutlu olacak. Bu sözlerimizi bizim mahkemelerimizde ispatlayamayız belki, ancak bu ülkede yaşayıp da bu cümleye katılmayan hiç kimse olmaz herhalde.

Peki, bu durum sizce normal midir?

Yüksek yargı herhangi bir ülkede o ülkenin önemli bir partisine karşı veya taraftar olabilir mi? Kararlarını teklifin geldiği partiye göre şekillendirebilir mi? Özellikle % 47 oy alabilmiş bir siyasi parti yargı tarafından “tehlikeli” sayılabilir mi?

Şimdi biz bu cümleleri kurunca bazı okurlarımız bizi particilikle veya belli bir görüşü desteklemekle itham edecekler. Oysa ki söylediklerimizin hiçbir parti ile uzaktan yakından ilgisi yok. İktidarda bugün AKP’nin olmasından dolayı yargı-hükümet gerilimi AKP-yargı rekabeti gibi anlaşılıyor. Oysa ki sorun yargıya çöreklenmiş olan darbe kalıntısı düzen sorunudur. Sorun ilkeler ile ilgilidir ve tartışmalar da ilkesel olmak zorundadır. Anayasa Mahkemesi, Danıştay, Yargıtay gibi kurumların taleplerini dile getirmesi, alternatifler üretmesi gerekir. 'Güçler ayrılığı' gibi muğlak ifadelerin arkasına saklanarak 'siyaset yapmak' özellikle yargıya yakışmaz.

Eğer ülke olarak tartışmayı ve uzlaşmayı bilmiyorsak gider alırsınız İsviçre, ABD veya Almanya anayasasını, kapağını değiştirirsiniz, olur size TC Anayasası. Bu sözlerimiz garip mi geldi? Neden garip geliyor ki hemen hemen tüm yasalarımızı böyle alıp, sonrasında tüm mantığını bozmadık mı? Herhalde Almanya Anayasası 12 Eylül Anayasası’ndan daha kötü değildir. Fakat yüksek yargının buna da itirazı var. Örneğin Yargıtay Başkanı Sayın Hasan Gerçeker, bu düzenlemeler yapılırken genellikle Avrupa Birliği müktesebatı, Avrupa'daki uygulamaların örnek gösterildiğini ifade ederek, “ama her ülkenin kendine özgü koşulları, değişik sistemleri var. Yani hiç bir sistemi alıp da Avrupa'nın öbür ülkesindeki sistemle aynı diye gösteremezsiniz. Her ülke kendi koşullarına göre, kendi koşullarına uygun modeller oluşturmak zorundadır” diyor.

Ne demek bu şimdi? Bize özgü model 12 Eylül Anayasası mı? Bu ülke 27 Mayıs’tan bu yana siviller anayasa yapamıyorsa, bu ülkenin özel koşulu anayasalara askerlerin yapması mıdır? İsveç anayasasını alsa aynen uygulasak ve Fransa anayasasını bu ülkenin hangi özel koşulunu çiğnemiş oluruz. Yoksa fazla demokrasi fazla oksijen gibi ciğerlerimizi mi yakar?

Beyler lütfen, lafı evirip çevirmeyin, topu orta sahada döndürüp durmayın. İlkelerinizi ortaya koyun, daha demokratik bir düzen için katkıda bulunun. Demokrasiye ve hukuka sabreden, günü gelene kadar bu değerlere katlanan değil, sözkonusu değerleri içselleştiren, kendi malı haline getiren insanlar olun…

23 Kasım 2019 Cumartesi

TERÖR ÖRGÜTLERİ VE EKONOMİK MALİYETİ, DİYARBAKIR OLAYLARI ÖRNEĞİ,

TERÖR ÖRGÜTLERİ VE EKONOMİK MALİYETİ, DİYARBAKIR OLAYLARI ÖRNEĞİ, 

Sedat Laçiner,

TERÖR ÖRGÜTLERİ VE EKONOMİ, 

GİRİŞ 

< Terör Örgütleri Eylemleri ile toplumsal düzeni çalışmaz hale getirmeyi, Devletin ülkedeki otoritesini sarsmayı hedeflerler.>


< Çöken bir Ekonomide panik ve anarşi hâkimdir. Hangisinin hangisinden kaynaklandığı sorusunun yanıtı karışık olmakla birlikte Zayıf Ekonomi Terörü, Terör de zayıf Ekonomiyi besler. >

<   Güvenlik harcamalarının en hayati olanlarını dahi karşılamak zorlanırken, terörün neden olduğu ekonomik kayıplar nedeniyle terörle mücadele de, kaynak yetersizliğinden dolayı sekteye uğrayabilir. >

I. TERÖRÜN EKONOMİ ÜZERİNDEKİ MALİYETLERİ :  GENEL ÇERÇEVE, 

Terör örgütleri genelde insanlardan ziyade devleti temsil eden binalara ve eşyalara saldırırlar. 

Kayıplar 1984-2006 

Şehit Asker 4354 
Şehit Polis 272 
Şehit Korucu 1330 
Şehit Öğretmen 123 
Şehit Diğer K.G. 325 
Öldürülen Vatandaş 5219 
Ölü Ele Geçen Terörist 25.005 

Toplam Ölümler: 36.628 


İlk başta terör örgütünü suçlayan vatandaşlar bir süre sonra zararın giderilmesinde geç kalan hükümeti suçlamaya başlarlar. 

Doğrudan mal veya kayıplarında bir diğer maliyet de sigorta primlerinin yükselmesidir. Terör bölgesinde sigortalı iş yapabilmenin maliyeti gittikçe artar ve bir süre sonra piyasada daha çok sigortasız çalışabilenler kalır. 

Belirsizlik ve risklerin böylesine yükseldiği ve maliyetlerin arttığı terör bölgelerine bazı sektörleri getirebilmek ise olanaksız gibidir. 

Terör imajı kolay ortadan kalkmaz ve hizmet sektörü yatırımları dedikodulara ve küçük risklere çok hassastır. 

Özel veya kamu şirketleri her türlü kargolarında ekstra masraflar ile karşılaşırlar. Önem verdikleri ürünlerde sigorta masrafları artarken, taşınacak mallarda terör ortamı nedeniyle oluşan gözetim masrafları kargonun minimum % 3’üne ulaşır. 

Bölgede biten hayvancılık ve büyük zarar gören tarımın ekonomiye maliyetini hesaplayabilmek oldukça zordur. Her şeyden önce bölge halkı kendi kendine yeter olmaktan çıkmıştır. 

Hiç bir yakını veya kendisi terörden doğrudan etkilenmese de her yıl binlerce kişinin öldüğü veya yaralandığı bir ülkede herkes bir potansiyel kurbandır. 

Terör yaygın korku üretir ve bu korku kısa sürede tüm ülkede güvenliği daha masraflı bir hale getirir. Ülkenin hiçbir bölgesi bu korku ve onun getirdiği 
maliyetlerden kaçamaz. 

Güvenlik önlemlerindeki artış terörü önlemede belli oranda başarılı olsa da, diğer taraftan teröristlerin tam da meydana getirmeye çalıştıkları etkiye de yol 
açabilir. Güvenlik önlemlerinin arttığı yerde belirsizlik ve risk var demektir. Daha doğrusu bu algı kaçınılmazdır. 

Terör örgütleri en çok o ülkenin diğer bölgelerinden ve diğer ülkelerden gelen doğrudan yatırımları hedef alırlar. 

II. DİYARBAKIR OLAYLARI; ÖNCESİ VE SONRASI.,

İlk dönemde PKK’ya az miktarda yiyecek verenler dahi terörü destekledikleri gerekçesiyle tutuklanmışlardır. Bu da teröre değil, terörle mücadeleye zarar vermiş ve hatta PKK’ya katılımları arttırmıştır. 

Ayaklanmanın en önemli unsurları okulların ve işyerlerinin protesto edilmesi, kepenklerin kapatılması ve sokağa dökülme olacaktı. 

III. TARAFLARIN OLAYLARA BAKIŞI 

Diyarbakır ve Viranşehir örneklerinde gözlendiği üzere valiler, halka yakın bir duruş sergilemişlerdir. 
Esnafa özel bir ilgi gösterilmiş ve zararlarının karşılanacağı sözü verilmiştir. 

Yerel esnaf ve iş adamlarının olaylara tepkisi en iyi Batman’da 30 Mart’ta ortaya çıkmıştır. Yürüyüş sırasında camları kırılan işyeri sahipleri ile göstericiler arasında kavga çıktı. 

Bazı DTP’li belediye başkanları açıklamalarıyla olayları ateşlemiş, bazı yerlerde ise belediye başkanları ve yakın adamları olayların bizzat içinde yer almıştır. 

Eğer uçaklar, tanklar ve diğer askeri araçlar sık sık ülke semalarında veya sokaklarında görülür ise bilinçaltına işgal algılaması yerleşir ve bu imaj bir süre sonra oradan sökülüp atılamaz. 

Terör sadece polislerin, istihbaratçıların ve askerlerin çözebileceği bir sorun değildir. Tüm toplumun soruna el atması gerekir. 

IV. DİYARBAKIR OLAYLARININ EKONOMİYE MALİYETİ

En hafifinden hesaplansa dahi olayların bölgeye maliyeti 500 milyon doların üzerindedir. Üstelik bu, kısa ve orta dönemin zararıdır. 8

V. DİYARBAKIR OLAYLARININ, BÖLGE VE ULUSAL EKONOMİYE TOPLAM ZARARI; GENEL BİR DEĞERLENDİRME.,

Çalışanların ve işyapmak için gelenlerin psikolojileri de eklendi inde sadece mesai saatleri değil, mesailerdeki kalite de zarar hanesine yazılmalıdır. 

Sadece Batman’da 300’e yakın işyerinin kapanmış olduğu tespit edilmiştir. 

VI. DEVLETİN ZARARLARI GİDERMEK İÇİN ALDIĞI ÖNLEMLER., 

VII. ÖNERİLER 

Diyarbakır Saldırıları’nın bölgede kaç işsize yol açtığı, olaylardan sonra kaç işletmenin iflas ettiği veya zor durumda kaldığı tespit edilebilseydi teröre karşı 
devlet ile halk arasında daha güçlü bir birliktelik oluşturulabilirdi. 

Bölgede terörle mücadelenin bıraktığı en önemli miras güvenlik güçlerinin vatandaş ile ilişkilerindeki sorunlardır. 

Altyapısız ekonomi olmaz ve altyapının en önemli unsuru nakliye ulaşımdır. 
Bu bağlamda Adana’dan bölgenin içlerine kadar uzanan bir ulaşım ağı ihtiyacı vardır. 

Terörde Başarı ne kadar çok kişiyi öldürdüğünüzle değil, Ne kadar az kişiyi öldürmek zorunda kaldığınızla ölçülür. 


***

Terör ve Terör Örgütlerinin Finans Kaynakları, BÖLÜM 3

Terör ve Terör Örgütlerinin Finans Kaynakları,  BÖLÜM 3




TERÖR ÖRGÜTLERİ VE EKONOMİK MALİYETİ, 

Dışımızdaki PKK İçimizdeki İsrail,

Prof. Dr. Laçiner, ‘Dışımızdaki PKK İçimizdeki İsrail’ isimli son kitabında Türkiye’nin en stratejik kurumları olan MİT ve TSK’ya sızma ve etkileme girişimlerini anlattı.
Çanakkale 18 Mart Üniversitesi Rektörü ve star yazarı Prof. Dr. Sedat Laçiner yayınlanan son kitabı “Dışımızdaki PKK İçimizdeki İsrail” isimli kitapta en stratejik kurumlar olan TSK ve MİT’e girmeyi başarmış ayrıca PKK ile de ilişkisi olan İsrail’i anlatıyor.
Kitapta Türkiye’de uzun yıllardır çeşitli çevrelerde dile getirilen fakat çok sesli olarak söylenemeyen Türkiye’nin stratejik kurumlarındaki İsrail varlığı ve etkisini ele alıyor.

Türkiye’nin devleştiğini söyleyen Prof. Laçiner, “Tüm Engellemelere rağmen Türk dış ve iç politikalarında devrim niteliğinde değişimler yaşanıyor. Bu değişimleri ‘Türkiye’nin ekseni kayıyor’ veya ‘Türkiye Batı’dan uzaklaşıyor’ gibi yüzeysel ve derinlikten yoksun cümlelerle açıklamak mümkün değil” dedi.

Türkler İnsanlığı son vicdanı,

Türklerin İnsanlığın vicdanı olduğunu söyleyen Laçiner, 21. yüzyılın Türk yüzyılı olacağına, hatta muhteşem yüzyıl olacağına dair kanaat taşıdığını belirtiyor. Laçiner, Türkiye’deki İsrail etkinliğine ilişkin ise şunları söylüyor:

AKP-İSRAİL KAPIŞMASI

“TSK içeride istediği müttefikleri bulamayınca, dışarıda özel ilişkiler geliştirdi. İsrail de Türkiye içerisinde doğal müttefiki olarak generalleri gördü. Çünkü demokratik unsurlar İsrail’in işine yaramazdı. Görebildiğim kadarıyla TSK’nın üst yönetimi, hükümet ile İsrail arasındaki kapışmayı Türkiye ile İsrail arasındaki kapışmadan ziyade AK Parti ile İsrail arasında kapışma olarak gördü ve öyle kalmasını istedi. İsrail’i asıl endişelendiren nokta şu:
Türkiye’de ordunun, istihbaratın, kısaca tüm stratejik kurumların ve medyanın İsrail’e, Erdoğan gibi bakmaya başlaması. Bu endişelerini açıkça söylediler.

İSRAİL PKK FLÖRTÜ, DAVOS'TAN SONRA AŞKA DÖNÜŞTÜ

İsrail-PKK flörtü Davos’tan hemen sonra bir aşk haline geldi ve işbirliği İsrail Kabinesi’nde tartışılacak kadar derinleşti. Düşünebiliyor musunuz, bir devletin bakanları kabine toplantısında bir terör örgütüne nasıl destek verebileceklerini tartışıyorlar. İsrail’in bakışında Türkiye’nin İslam’dan uzaklaştırılması veya en azından İslami unsurların ‘zararsız’ hale getirilmesi önemli bir rol oynamıştır. Tohumların ıslah edilmesi, kısırlaştırılması gibi bir durumdur bu. Türkiye’nin de-islamizasyonu meselesi daha doğrusu ‘ehlileşmiş’, ‘ılımlı İslam’ projesi, sadece İsrail için değil Batı dünyası için de önemli bir projedir.”


https://www.internethaber.com/israil-mit-ve-tskya-coktan-sizmis-391877h.htm

https://www.academia.edu/25437477/D%C4%B1%C5%9F%C4%B1m%C4%B1zdaki_PKK_%C4%B0%C3%A7imizdeki_%C4%B0srail


PKK Terörizm ve Uyuşturucu Kaçakçılığının Finansmanı 

Sedat Laçiner
Ahmet Doğru

Bu makale bir Uluslararası Güvenlik çalışmasıdır. Uluslararası güvenliğin sadece terörün sonuçlarına odaklanması yeterli değildir, güvenlik açısından siyasi, 
ekonomik ve cezai sebepler vardır. Terörizmi sürdüren birçok faktör var. Bu çalışmada, terör-uyuşturucu kaçakçılığı bağlantısının faktörlerinden sadece birine odaklanacağız. Uyuşturucu kaçakçılığı bağlamında PKK örneğini örnek olay incelemesi olarak inceleyeceğiz. Bulgularımıza göre, Türkiye'yi hedef alan yalnızca bir etnik-ayrılıkçı terör örgütü olmaktan uzak, PKK'nın Orta Doğu, Orta Asya, Doğu-Batı Avrupa ve Kuzey Afrika bölgelerinde geniş bir ağı var. PKK'nın ayrıca birçok meşru ve meşru olmayan kuruluşla ilişkileri vardır. Bu kadar geniş bir ağa sahip ve hiyerarşik bir yapıya sahip bir organizasyonun uyuşturucu kaçakçılığı ve kaçakçılığına karışmadığını düşünmek imkansız olurdu. Uluslararası uyuşturucu kaçakçılığı ile son 35 yıldır var olan PKK arasında karşılıklı faydaya dayalı özel bir ilişki var. Terörizm, ülkeler arasındaki rekabetin kötüye kullanılması şeklidir. Dünya ülkeleri arasında bir uzlaşma sağlanmaması, terör örgütlerinin hayatta kalmalarını güçlendirmelerini ve sürdürmelerini sağlar. PKK'nın 35 yıllık sağkalımı, bu varsayımın en açık kanıtlarından biridir. 

PKK'nın uyuşturucu kaçakçılığındaki rolünün özünün anlaşılmasının uluslararası terörizme karşı etkin mücadeleye faydalı bir katkı yapmasını bekliyoruz. 
Uluslararası uyuşturucu kaçakçılığı ile son 35 yıldır var olan PKK arasında karşılıklı faydaya dayalı özel bir ilişki var. Terörizm, ülkeler arasındaki rekabetin 
kötüye kullanılması şeklidir. Dünya ülkeleri arasında bir uzlaşma sağlanamaması, terör örgütlerinin hayatta kalmalarını güçlendirmelerini ve sürdürmelerini sağlar. 

PKK'nın 35 yıllık sağkalırmı, bu varsayımın en açık kanıtlarından biridir. PKK'nın uyuşturucu kaçakçılığındaki rolünün özünün anlaşılmasının uluslararası 
terörizme karşı etkin mücadeleye faydalı bir katkı yapmasını bekliyoruz. Uluslararası uyuşturucu kaçakçılığı ile son 35 yıldır var olan PKK arasında karşılıklı faydaya dayalı özel bir ilişki var. Terörizm, ülkeler arasındaki rekabetin kötüye kullanılması şeklidir. 
Dünya ülkeleri arasında bir uzlaşma sağlanamaması, terör örgütlerinin hayatta kalmalarını güçlendirmelerini ve sürdürmelerini sağlar. 
PKK'nın 35 yıllık sağ kalırmı, bu varsayımın en açık kanıtlarından biridir. 

PKK'nın uyuşturucu kaçakçılığındaki rolünün özünün anlaşılmasının uluslararası terörizme karşı etkin mücadeleye faydalı bir katkı yapmasını bekliyoruz. 
Dünya ülkeleri arasında bir uzlaşma sağlanamaması, terör örgütlerinin hayatta kalmalarını güçlendirmelerini ve sürdürmelerini sağlar. 

PKK'nın 35 yıllık sağkalımı, bu varsayımın en açık kanıtlarından biridir. PKK'nın uyuşturucu kaçakçılığındaki rolünün özünün anlaşılmasının uluslararası 
terörizme karşı etkin mücadeleye faydalı bir katkı yapmasını bekliyoruz. Dünya ülkeleri arasında bir uzlaşma sağlanamaması, terör örgütlerinin hayatta 
kalmalarını güçlendirmelerini ve sürdürmelerini sağlar. PKK'nın 35 yıllık sağ kalırmı, bu varsayımın en açık kanıtlarından biridir. 

PKK'nın uyuşturucu kaçakçılığındaki rolünün özünün anlaşılmasının uluslararası terörizme karşı etkin mücadeleye faydalı bir katkı yapmasını bekliyoruz.

Sedat Laçiner ve Ahmet Doğru
Ankara 2016

https://www.academia.edu/26593181/Financing_The_PKK_Terrorism_and_Drug_Trafficking_-_fulltext

****

Terör ve Terör Örgütlerinin Finans Kaynakları, BÖLÜM 2

Terör ve Terör Örgütlerinin Finans Kaynakları,  BÖLÜM 2



3. İnsan Kaçakçılığı 

İnsan Kaçakçılığı: finansal ve maddi kazanç güdüsüyle en az beş kişinin yasadışı yollarla yabancı bir ülkeye sokulmasıdır (Güvel, 2004). 

Sınıraşan Örgütlü Suçlara Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi Protokolünde insan kaçakçılığı, bir ülkenin vatandaşı olmayanlar ile ülkede ikamet etmeyenlerin ülkeye çıkar karşılığında yasadışı sokulması olarak tanımlanmıştır. 

Uluslararası Göç Örgütü’ne göre dünyada 130 milyon civarında göçmen vardır ve bunların 20 ila 30 milyonu yasadışı göçmenlerdir. Bu yasadışı göçmenlerin herhangi bir anda 4 milyonu sürekli hareket halindedir. Yılda 300.000 ila 450.000 arasında göçmenin batı Avrupa ülkelerine giriş yaptığı tahmin 
edilmektedir. İnsan kaçakçılığı insan ticareti gibi önemli suç geliri sağlar. İnsan kaçakçılığında bedel, bulunan ülkeye, göçmenin gelir durumuna, yolculuk sırasında alınan riske, hizmet sağlayanın profesyonellik düzeyine ve gidilecek ülkenin cazip bir ülke olup olmamasına göre belirlenmektedir. 

Örneğin Afrika’dan İspanya’ya insan kaçakçılığında ortalama bedel 4000 avro’dur. Ayrıca sahte kimlik belgeleri de sağlanmışsa bu rakam 6000 avro’ya çıkmaktadır. Aynı rakam Asya’dan İspanya’ya yapılan bir kaçakçılıkta ortalama 6000 ila 12000 avro arasında olmaktadır (Aykın & Sözmen, 2009). 

Türkiye’ye gelmek isteyen çoğunlukla Afganistan, Pakistan ve Bangladeş uyruklu olan kaçak göçmenlerden kişi başı 800 -1000 ABD doları para istenirken, bu kişilerden Avrupa’ya geçmek isteyenlerden 10.000 ABD doları civarında para alındığı ifade edilmiştir (Utsam, 2010). 

Terör örgütleri insan kaçakçılığı vasıtasıyla hem kendilerine maddi gelir sağlamakta, hem de eleman temin etmektedirler. Yasa dışı göç organizasyonları 
ile iç içe olan terör örgütleri; 

1. Sınırdan geçişe göz yumma ve güvenlik sağlama karşılığında vergi adı altında komisyon alma, 
2. Yasadışı göçmenlerin sınırdan illegal yöntemlerle geçirilerek Avrupa ülkelerine götürülmesi, 
3. Avrupa ülkelerinin iltica politikalarını istismar ederek ve çeşitli sahtecilik yöntemleri kullanılarak iltica başvurusu yaptırılması, 
4. Avrupa ülkelerinde mültecilere sağlanan maddi yardımlardan pay alınması, 
5. İkamet hakkı elde eden şahısların örgütün Avrupa ülkelerindeki her türlü illegal faaliyetinde kullanılması” aşamalarında rol almaktadırlar (Güneş, 2004). 

4. Sigara ve Diğer Malların Kaçakçılığı., 

Sigara kaçakçılığının cezai yaptırımının etkili olmaması ve özel tüketim vergilerinin yüksek olmasından dolayı kaçakçılık yapan şahısları cezbetmektedir. Terör örgütleri de kaçakçılık yapan şahıslardan değişik adlarda aldıkları paylarla bu piyasadan önemli gelir elde etmektedir. 

Sigara kaçakçılığının yanında akaryakıt ve alkollü içki kaçakçılığı da terör örgütlerinin önemli finans kaynakları arasında yer almaktadır. 

Çay kaçakçılığında at başına 5 TL, akaryakıt kaçakçılığında at başına 2 TL gibi oranlarda vergi alındığı belirtilmiştir. Örgütün bazen bu vergilendirme işini aylık bazda yaptığı veya kaçakçılık işi yaptığı bilinen aile ve kişilerden toplu halde haraç/vergi aldığı belirtilmiştir (Utsam, 2010). 

Amerika’da da teröristlerin yasadışı sigara kaçakçılığı suretiyle önemli miktarda gelir elde ettikleri iddia edilmektedir. Özellikle Amerika’da eyaletler arası ve ABD ile Kanada arasındaki sigara üzerinden alınan vergi farkları sigara kaçakçılığında önemli bir etkendir. Bir davada Kuzey Carolina ile Michigan eyaletleri arasında 1996-2000 yılları arasında sigara kaçakçılığı yapan bir terör örgütünün 1,5 milyon dolarına, önemli miktarda sigaraya ve gayrimenkullerine el konulmuştur. Soruşturma üç temel suçtan yapılmıştır: sigara kaçakçılığı, kara para aklama ve terör örgütüne maddi destek sağlamak. Sigara sektöründeki kârlı alan sadece kaçakçılıkla kalmamakta aynı zamanda sahte bandrol kullanmak ve internet üzerinden sigara satışı yapmak suretiyle elde edilen kâr daha da artırılmaktadır. Avrupa Komisyonu Yolsuzlukla Mücadele Ofisine göre, sigara kaçakçılığı Avrupa’da çok yaygın olup pek çok doğu Avrupa ülkesinde kaçak sigara nakit gibi kullanılmaktadır (Aykın & Sözmen, 2009). 

Sigara kaçakçılığı gibi daha küçük çaplı örgütlü suç faaliyetleri dahi teröristler için önemli bir gelir kaynağı olabilmektedir. Örneğin Arjantin, Brezilya ve Paraguay arasındaki üçlü sınır bölge, Amerika Birleşik Devletleri’ndeki bazı sahalar ve Irak ile Türkiye arasındaki bölge, sigara kaçakçılığı ile terörist 
gruplara önemli gelir kaynağı sağlanan alanlardır (Shelly, 2012). 

5. Sahte İlaç Kaçakçılığı., 

Her ne kadar ülkemizdeki terör örgütleri açısından henüz önemli finans kaynakları arasında yer almamakla birlikte önümüzdeki dönemlerde gündeme gelmesi muhtemel kaynaklardan birisi olarak görülebilir. 

Prof. Dr. Louise Shelley, terör örgütlerinin finans kaynağını oluşturan uyuşturucunun yerini sahte ilaç kaçakçılığının aldığını söyledi. Shelley, "Örgütlerinin sahte ilaç kaçakçılığından elde ettikleri kâr oranı yüzde 12.500" dedi. 

Virginia'daki George Mason Üniversitesi'nin Terör, Uluslararası Suç ve Yolsuzluk Merkezi'nde uzman olarak görev yapan Prof. Dr. Louise Shelley, Antalya'da düzenlenen "4. Uluslararası Terörizm ve Sınıraşan Suçlar Sempozyumu’nda yaptığı açıklamada sınır kaçakçılığının terör örgütlerine ciddi anlamda gelir sağladığına dikkat çekti. Bugün gazetesinden Bilal Şahin'in haberine göre Cezaevlerinin yapısı ve durumuna göre militanların cezaevinde daha radikal hale gelmesine neden olduğunu vurgulayan Shelley'in hazırladığı rapora göre terör örgütlerinin yeni finans kaynağını sahte ilaç ve insan kaçakçılığı oluşturuyor. 

Prof. Dr. Shelley, son yıllarda terör örgütlerinin finans kaynağını oluşturan uyuşturucu kaçakçılığının yerini giderek sahte ilaç kaçakçılığının aldığına vurgu yaptı. Finans kaynağı oluşturmak için illegal örgütlerin zamanla değişik suç dalları oluşturduğu belirtti. Örgütlerin narkotik suçlarının yanı sıra kâr 
marjı yüksek diğer suç dallarıyla da beslenmeye başladıkları vurgulayan Shelley, "Terör örgütleri son yıllarda sahte ilaç pazarına girdi. Uyuşturucudan daha yüksek kâr bırakan sahte ilaç sektörü örgütlerin yeni finans kaynağı oldu" dedi. 4. UTSAM Sempozyumu'nda sunduğu raporunda terör örgütlerinin sahte ilaç kaçakçılığından elde ettikleri kâr oranı yüzde 12.500 oranında olduğunu kaydeden Shelley, 
"Uyuşturucu kaçakçılığına sahte ilaç ticaretinden daha fazla ağırlık veriyoruz. Hâlbuki sahte ilaçlar, uyuşturucu maddelere göre çok daha fazla sayıda insana zarar veriyor" uyarısında bulundu 

(www.sabah.com.tr/Dunya/2012/12/11/terorun-yeni-finans). 

B. Gasp Hırsızlık Soygun., 

Gasp, soygun ve hırsızlık ülkemizde geçmiş dönemlerde özellikle sol fraksiyonlu terör örgütleri tarafından faaliyetlerine başlangıç için gerekli paranın bulunması ve kamuoyuna adlarını duyurmak amacıyla kullanılan bir yöntemdi. Teknolojinin gelişmesiyle birlikte güvenlik önlemleri de bu paralelde ilerleme göstermiştir. 
Bu durum da gasp, soygun ve hırsızlık gibi eylemlerin riskini artırmıştır. 

Ülkemizde THKP/C, THKO gibi terör örgütleri kuruluş aşamalarında bu yöntemi kullanmışlardır. Gerçekleştirdikleri banka soygunları örgüte belirli bir gelir sağladığı gibi aynı zamanda kamuoyu tarafından tanınmalarını sağlamıştır. 
İran’daki dini rejimden etkilenen bir grup tarafından 1987 yılında Batman’da kurulan İslami Hareket Örgütü (İHÖ) de, faaliyetlerini sürdürebilmek için her yolu kendisine meşru gören bir zihniyete sahipti. Bu nedenle gerçekleştirdiği banka soygunları, otomobil ve eşya hırsızlıklarını gelir temin etme yöntemi olarak kullanmıştır. Paranın sürekli kullanıldığı bankalar, işyerleri, para nakliye araçları, mutemetler, toplu para bulunduran yer ve şahıslar bu tür örgütlerin hedefidir (Alkan, 2004). 

C. Fidye Amaçlı Adam Kaçırma.,

Fidye, “Bir kimsenin esirlikten veya başına gelen herhangi bir beladan kurtulmak için kendisinin veya kendi adına bir başkasının ödemesi gereken para, 
kurtulmalık” olarak tanımlanmaktadır. Terör örgütleri açısından fidye, “İşadamı, tanınmış bürokrat, devlet adamı vb. şahısların kaçırılarak karşılığında para talebinde bulunulması” şeklinde tanımlanabilir (Alkan, 2004). 

Terör örgütleri fidye amaçlı adam kaçırma eylemlerinde finans temin etmenin yanında toplumda korku yaratmak ve örgütün ismini duyurmayı da hedeflemektedirler. Böylelikle faaliyet alanlarına göre bölge, ülke veya dünya çapında örgütten söz edilir hale gelmektedir. 

D. Haraç Toplama 

Haraç, 

“Bir yerden, bir kimseden zorbalıkla alınan para” olarak tanımlanmaktadır. Terör örgütleri bağlamında haraç ise, “vergilendirme” adı altında özellikle işadamları ve ticari faaliyet yürüten kişilerden baskı, tehdit ve korkutma yöntemleri kullanılarak toplanan para olarak tanımlanabilir (Alkan, 2004). 

İş adamları ve ticari faaliyet yürüten kişilerden vergi adı altında haraç talep etmektedirler. Talep edilen para kişinin geliri ile orantılı olup çok yüksek 
meblağlara varmaktadır. İtiraz edip haraç vermek istemeyenlerin işyerlerine veya kendilerine yönelik saldırı veya kundaklamada bulunulması, muhatap 
kişileri çaresiz bir şekilde yardım etmeye itmektedir (Kuyaksil, 2004). 

Kişilerin gelirlerinin belirli bir kısmını vergi olarak almak devletin görevlerinden birisidir. Terör örgütleri korku salarak kişilerden zorla para toplamak suretiyle devletin otoritesini sarsmayı ve güvensizlik ortamı oluşturmayı amaçlamaktadırlar. 

E. Sahtecilik 

Terör örgütlerince insan kaçakçılığı faaliyetlerinde gerekli olan kimlik, pasaport, vize ile iltica talepleri için sahte belgeler düzenlenmektedir. 

Günümüzün baskı teknolojisi, ihtiyaç duyulan her türlü baskı araç, gereç ve malzemesinin kolaylıkla bulunabilmesi örgütleri sahtecilikte adeta uzmanlaştır mış tır. Örgütler sahte para basmanın yanı sıra, sahte pasaport basmada da uzmanlaşmışlardır. Başta kendi mensuplarına sahte pasaport ve kimlik 
basan örgütler, talep halinde organize suç örgütlerine de sahte pasaport ve kimlik basarak gelir temin edebilmektedirler. Sahtecilik önemli bir gelir kaynağı olmakla birlikte, yakalanma riski yüksek olduğundan dolayı, örgütler tarafından sürekli bir gelir kaynağı olarak kullanılma yerine kısa vadeli sıcak para için uygun görülmektedir (Alkan, 2004). 

F. Kredi Kartı Dolandırıcılığı 

Günümüzde gelişen teknolojiyle birlikte nakit para kullanımı yerini kredi kartlarına bırakmış durumdadır. 
Kredi kartıyla telefon veya internet üzerinden alış veriş imkânının olması da kredi kartı yoluyla dolandırıcılığı gündeme getirmiştir. 
Kredi kartı dolandırıcılığı başta organize suç örgütleri olmak üzere nadiren de olsa terör örgütleri tarafından kullanılan bir yöntem olmuştur. 

Financial Action Task Force (Mali Eylem Görev Gücü) bünyesinde çalışmalarını yürüten Terörün Finansmanı Çalışma Grubu tarafından hazırlanan Terörün Finansmanı Raporunda da belirtildiği üzere, şahısların kredi kartları ile ilgili kişisel bilgileri ve hesap detayları illegal yollardan temin edilerek satışa 
sunulmaktadır. Suç örgütleri tarafından bu bilgilerin satışı yapılarak gelir elde edilebilmektedir. Yine aynı zamanda bu bilgiler kullanılarak kişiler dolandırılıp veya sahte belge düzenlenmesi yoluyla gelir sağlanabilmektedir (Aydın, 2008). 

2.2. Yasal Görünümlü Faaliyetlerden Elde Edilen Gelirler 

A. Aidat ve Bağışlar 

Terör örgütlerinin üyelerinden belli oranlarda periyodik olarak almış oldukları aidatlarda önemli finans kaynakları arasındadır. Bu aidatlar üyelerinin gelir durumuna göre aylık ve yıllık olarak alınmaktadır. Bunların yanında örgüt üyesi veya sempatizanı olmamakla birlikte özellikle şahıslar ve işletmelerden bağış adı altında paralar toplanmaktadır. 

Bunun yanında örgüt sempatizanlarının ayni ve nakdi olarak yaptıkları bağış ve yardımlar da örgütlere büyük paralar sağlamaktadır. Hizbullah terör örgütünün birçok mensubunun ev, işyeri ve tarlasını örgüte bağışladığı 17 Ocak 2000 tarihinde İstanbul Beykoz’da yapılan operasyondan sonra ortaya çıkmıştır. Yurtdışında faaliyette bulunan PKK/KONGRA GEL terör örgütünün sempatizanlarından aidat ve bağış adı altında bugüne kadar topladığı paraların miktarı ise tam olarak bilinmemektedir. Öcalan, Almanya’da düzenlenen bir kampanyada örgüte 2 milyon marka yakın para toplandığını ifade etmektedir. Örgüt, bu yardım kampanyalarını 7. Kongresi’ne kadar propaganda kanadı olan 
ERNK aracılığıyla topluyordu, 7. Kongreden sonra ise ERNK’nin yerine kurulan YDK (Kürt Demokratik Halk Birlikleri) aracılığıyla toplamaktadır. Örgütün Cephe yapılanması olarak adlandırılan bu kanadı, yurtiçi ve yurtdışında oluşturduğu legal kuruluşlar (şirket, sivil toplum örgütleri, dernek, vakıf, kültür merkezi vs.) 
vasıtasıyla özellikle Kürt kökenli vatandaşlarımızdan büyük paralar toplamıştır (Alkan, 2004). 

B. Ticari İşletmeler 

Terör örgütleri tarafından kurulan ve işletilen bu şirketler yasal görünümlüdür ve kullandıkları banka hesapları da beyan edilen faaliyetlerini teyit eder niteliktedir. İthalat ve ihracat işleriyle uğraşan söz konusu şirketler, sattıkları mallara ilişkin müşterilerine fatura düzenlemekte, satın aldıkları mallar karşılığında fatura temin etmekte, ödemelerini bankacılık sistemi üzerinden yapmakta ve bankacılık dokümanlarıyla yaptıkları işleri ispat edebilmektedirler. Yani yaptıkları işler tamamen yasal görünümlüdür. Ama gerçekte; firmanın mal satın aldığı kişiler finanse edilmesi gereken terörist ve terör örgütleri, firmadan mal satın alan müşteriler ise terör örgütlerine fon sağlamak isteyen destekçilerdir. Ama ne firmanın mal satın aldığı kişiler ne de müşteriler şüpheli görünmemektedir. 
Çünkü her türlü işlem yasal görünüm altında gerçekleştirilmektedir. Kurulan bu paravan şirketler, web sitesi kurmak, mallarına ilişkin kataloglar bastırmak gibi yollarla yasal görünümünü daha da pekiştirebilmektedir. Bu şirketler ayrıca vergilerini de ödemekte ve kanunlar kapsamında üzerine düşen her türlü görevi yerine getirmek suretiyle yasal mercilerin denetiminden kurtulabilmektedirler 
(Aykın & Sözmen, 2009). 

Bazı örgütler, gasp, soygun, hırsızlık, haraç toplama, işçi simsarlığı ve uyuşturucu kaçakçılığından elde ettiği paraları ticari faaliyetlere girişerek değerlendirmeye çalışmaktadır. Ticari faaliyetleri ise, kafeterya, dönerci dükkânları, ithalat-ihracat şirketleri vb. işletmeler aracılığıyla gerçekleştirdikleri görülmektedir. 

Genelde örgütler bu tür işletmeleri yurtdışında, özellikle de Almanya başta olmak üzere bütün Avrupa ülkelerinde açtıkları gözlenmektedir. Yurtiçinde ise, deşifre olma riski nedeniyle açamamakta, bunun yerine faaliyette olan işletmelerden haraç almaktadırlar. 

Örneğin, terör örgütü PKK’nın, ulusal ve uluslararası düzeyde silahlı ve siyasi faaliyetleri geliştikçe mali yükü artmış ve bu yükü küçük miktarlardaki para transferleriyle karşılayamaz hale gelmiştir. Örgüt yalnızca binlerle ifade edilen militanlarını beslemekle kalmıyor, bunların bakılması gereken aileleri 
varsa eğer, onlara da mali destek sağlıyordu. Bu nedenle PKK, Kürt kökenli vatandaşlarımızdan topladığı paraları Londra, Paris ve Berlin gibi şehirlerde şirketler kurarak yatırıma dönüştürmeye çalışmıştır (Kuyaksil, 2004). 

Terörün Finansmanında büyük ve uluslararası nitelikteki paravan şirketlerin yanı sıra küçük çaplı şirketlerin de kullanıldığı bilinmektedir. Nitekim Oslo polisi tarafından yürütülen iki yıllık bir çalışma sonucunda hazırlanan raporda; küçük gazete bayilerinin ve kebap dükkânlarının da terörün mali kaynakları arasında yer aldığı, bu yolla toplanan paraların terör örgütlerine transfer edildiği 
belirtilmiştir (Aydın, 2008). 

C. Kar Amacı Gütmeyen Kurumlar 

Terör örgütlerinin bir diğer finans kaynağı da kâr amacı gütmeyen kurumlardır. Bu tür kurumların bütün terör örgütlerince kullanılması söz konusu olmasa da özellikle birden fazla ülkede faaliyetleri olan örgütlerce kullanılabilmektedir. 

Kâr amacı gütmeyen kuruluşlar kuruluş amacına uygun olarak faaliyet gösterir ancak faaliyet alanı, bağışların hangi işler için ve kimlere yönelik olarak kullanılacağı terör örgütlerince belirlenir. Örneğin, kimsesizlere veya yoksullara yardım amacıyla kurulmuş bir kâr amacı gütmeyen kuruluş bu amaç için 
bağış toplar. Ancak, topladığı bağışları sadece terör örgütünce belirlenmiş terör örgütüne eleman, lojistik destek temin eden, yardım ve yataklık yapan kişilere yönlendirir. 5549 sayılı Suç Gelirlerinin Aklanmasının Önlenmesi Hakkında Kanuna dayanılarak Maliye Bakanlığınca çıkarılan ve 07.11.2007 tarih ve 26693 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Terörün Finansmanına Yönelik Şüpheli İşlemlerin Bildirimi Genel Tebliği’nin 2/a bölümünde terörün finansmanında kâr amacı gütmeyen kuruluşların kullanılmasına ayrı bir vurgu yapılarak konu hakkında çarpıcı bilgilere yer verilmiştir. Tebliğde konu ile ilgili olarak aşağıdaki açıklamalar yer almıştır: 

“Terörün finansmanında dernek ve vakıf gibi kâr amacı gütmeyen kuruluşlar sıklıkla kullanılmakta ve bu kuruluşlara aidat, bağış veya yardım adı altında sağlanan fonlar, bu kuruluşlar tarafından çeşitli yöntemler kullanılmak suretiyle terör örgütüne veya teröristlere aktarılmaktadır. Bağışta bulunan kişiler çoğu zaman verdikleri paranın terör örgütlerine aktarılacağını bilmemekte, hayır kuruluşunun beyan ettiği yasal amacı çerçevesinde kullanılacağı düşüncesiyle paralarını söz konusu kuruluşa aktarmaktadır. Bazı kişiler ise, terör örgütüne bilerek ve isteyerek finansman sağlamakta, bunu yasal bir görüntü altında, örneğin bir yardımlaşma derneğine bağışta bulunma görüntüsü altında 
gerçekleştirmekte, böylece kamu otoritelerinin dikkatini çekmeksizin terörü finanse edebilmektedir.” 

Terör örgütlerinin kontrolündeki kâr amacı gütmeyen kuruluşlar kimi zaman, toplanan paraların bir kısmını gerçekten yasal faaliyetler için harcamakta ve böylelikle yasal ve yasa dışı fonların birbirinden ayrılmasını zorlaştırmaktadır (Aykın & Sözmen, 2009). 

D. Yayın Araçlarından Elde Edilen Gelirler 

Terör örgütleri, yayınladıkları gazete, dergi ve kitapları ideolojilerini yaymak ve teorik eğitimlerde taraftarlarını eğitmek amacıyla kullanmanın yanında, aynı zamanda bu yayınları sempatizan ve militanlarına satarak mali kaynak sağlamaktadırlar. 

Örgütlerin bu bağlamda, bir diğer gelir kaynağı da örgüt mensuplarını ajite etmek ve örgüte bağlılıklarını pekiştirmek için hazırlanan teyp ve video kasetleridir. Örgütler bu kasetler aracılığıyla mensuplarını davalarına motive etmek istemektedirler. Sol, sağ ve bölücü tüm örgütler, hazırlanan bu 
kasetlerde “şehitliği” yücelterek bir motivasyon aracı olarak kullanmaktadırlar (Alkan, 2004). 

E. Sosyal Etkinlikler 

Düzenlenen konser, şölen, sergi ve gösteri gibi sosyal etkinlikler yoluyla terör örgütleri tarafından yüksek tutarlı paralar toplanabilmektedir. PKK/KONGRA-GEL terör örgütüne bağlı kuruluşlar tarafından düzenlenen “özel geceler”de elde edilen gelirlerin örgütün faaliyetlerinin finansmanında kullanıldığı bilinmektedir (Alkan, 2004). Yukarıda sayılan sosyal etkinliklere ilaveten aşırı sol terör örgütlerince piknik ve kamp gibi etkinlikler çerçevesinde örgüte gelir temin etme yoluna gidildiği bilinmektedir. 

2.3. Yabancı Devletlerce Yapılan Yardımlar 

Devletler dış politika aracı olarak terörizmi kullanabilmektedirler. Bazı ülkeler diğer ülkeler üzerinde kendi çıkarları doğrultusunda etkide bulunmak amacıyla terör örgütlerini sık bir şekilde kullanmaktadırlar. Soğuk savaş döneminde bunun pek çok örnekleri görülmüştür. Eski Sovyetler Birliği ve doğu bloğu ülkelerinin terörist örgütlerine yardım ettiklerine tanık olunmuştur. Soğuk savaş 
döneminin sona ermesinden sonra devletlerin terörizme destek vermeleri giderek azalmasına rağmen tamamen ortadan kalkmamıştır. Devletin dış politikasında kullanmak için terörizme verdiği destek, basit yardımlar seviyesinde kalabileceği gibi, sponsorluk noktasına da ulaşabilmektedir. 

Terör örgütlerine devletlerce destek verilmesinin çeşitli nedenleri vardır. Bunlardan başlıcaları; terörizmin destek verenler için düşük maliyeti ve etkili yöntemler sunması, ilişkileri bozmadan ilgili ülkenin istenilen şekilde hareket etmesini sağlamaya imkân vermesi, doğrudan güce başvurmanın ortaya çıkarabileceği riskleri içermemesi, terör örgütlerinin istihbarat örgütlerinin yan kolu gibi kullanılabilmesi ve operasyonel anlamda hizmet verebilmesi, destek veren ülkenin ideolojisini yaymasına yardımcı olması ve terör örgütleri ile ilgili ülke arsındaki inanç ve kültürel yakınlıkların bulunması şeklinde sıralanabilir. 

Ancak günümüzde devletler doğrudan terör eylemleri gerçekleştirmek yerine taşeron olarak ülke içinde faaliyet gösteren terör örgütlerini kullanmayı tercih etmektedirler. Terör örgütünün üst yönetimi ile yakın ilişki içinde olan yabancı devlet gizli ajanları yapılacak eylemler konusunda teröristleri yönlendirmekte ve onlara gerekli imkânları da sağlamaktadırlar (Aykın ve Sözmen, 2009). 

Teröre destek veren bazı ülkeler, örgütlere doğrudan veya dolaylı olarak maddi yardımlarda bulunmaktadırlar. Bu yardımlar para yardımı şeklinde olabileceği gibi, çeşitli silah, barınma ve eğitim desteği sağlama şeklinde de olabilmektedir. 

Bazı devletler resmi, yarı resmi veya legal bir takım kuruluşları devreye sokarak maddi yardımda bulunmaktadır. Bazı demokratik ülkeler de legal kuruluşların, özellikle yabancı kökenli terör örgütlerine sağladığı imkânları görmezlikten gelerek dolaylı şekilde destek sağlamış olmaktadırlar (Kuyakksil, 2004). 

Terörizm, uzun yıllar güçlü devletler tarafından politikalarının işlerliğini kolaylaştırmak ve rakiplerini etkisiz kılabilmek için bir dış politika aracı olarak kullanılmış/kullanılmaktadır. Güçlü devletlerin etkin politikaları karşısında kendileri için bir çıkış noktası bulamayan ve uluslararası arenada hakkını elde 
edemeyen bazı devletler de terörü engelleri aşmada bir engel olarak görmektedirler. 


Bu çerçevede, aralarında ABD, Sovyetler Birliği (şimdilerde Rusya Federasyonu), İngiltere, Fransa, İsrail, İran, Suriye, Küba, Libya, Irak, Kuzey Kore, Belçika, Yunanistan, Güney Kıbrıs Cumhuriyeti, Bulgaristan, Afganistan ve Sudan’ın bulunduğu çok sayıda devletin adına, terörün desteklenmesi ya da 
bizzat terörün uygulanması olaylarına sıkça rastlanmaktadır. 

Terör örgütlerinin başarısı büyük ölçüde dış desteğe bağlıdır. Dış desteği olmayan bir örgütün başarılı olması mümkün görülmemektedir. Zira örgütlerin, yalnızca yurtiçi kaynaklarla beslenme, barınma, eğitim, silah vb. ihtiyaçlarını karşılamaları çok zordur. Güvenlik güçlerinin sürekli düzenledikleri operasyonlar, örgütlerin bütün faaliyet kanallarını tıkamaktadır. Bu nedenle dış destek, örgütlerin adeta bir nefes borusudur. 


Terör örgütlerine destek veren ülkeler örgütlere, “sığınma hakkı vererek, dernek, yayın organı gibi yan kuruluşlar açmasına göz yumarak, kamp yerleri tahsis ederek, bu kamplarda eğitim vererek, militanları kamplarında ve kırsal alanda ziyaret edip moral vererek, yaralanan teröristlerin tedavilerini yaptırarak, silah, cephane ve mühimmat yardımı yaparak, teröristlere barınma, giyecek, yiyecek gibi lojistik ihtiyaçlarını temin ederek” destek ve yardımlarda bulunmaktadırlar. 

Dünyada yerel ve uluslararası düzeyde faaliyet yürüten terör örgütlerinden dış devlet yardımı almayan bulunmamaktadır. Türkiye’deki terör örgütlerinin yıllardan bu yana faaliyetlerini aralıksız sürdürebilmelerinin en önemli nedenlerinin başında da yandaş devlet yardımları gelmektedir (Alkan, 2004). 

SONUÇ 

Günümüzde insanlığı tehdit eden en önemli olgulardan birisi olan terörizm ve terörizm ile mücadele tüm ülkeler açısından öncelikli bir yere sahiptir. Her ne kadar ülkeler arasında ortak bir terör ve terörizm tanımı olmasa da genel itibariyle bir eylemden terör eylemi olarak söz edilebilmesi için “İdeoloji, örgüt ve eylem” unsurlarının bir arada olması gerekir. 

Türkiye, 1960’lı yıllardan bu yana değişik terör örgütleri ile mücadele etmiştir ve bu mücadele günümüzde de devam etmektedir. Son 30 yılda özellikle PKK terör örgütü ile mücadele ülkemizin terörle mücadele stratejilerini belirlemede önemli bir faktör olmuştur. 

Terör örgütlerinin faaliyetlerini sürdürebilmesi için gerekli olan ihtiyaçlardan birisi de finansal kaynak ve destektir. Terör örgütlerinin başlıca finansal kaynakları yasadışı yolların yanı sıra yasal görünümlü faaliyetlerden ve yabancı devletlerce yapılan yardımlardan oluşmaktadır. Bu kaynaklar genel itibariyle 
dünya genelinde faaliyet gösteren terör örgütlerinde benzerlik göstermekle birlikte faaliyet yürüttükleri ülkelere ve bölgelere göre değişkenlik arz edebilmektedir. 

Ancak terör örgütlerinin faaliyet alanları ve ideolojilerine göre de farklılık gösteren finans kaynakları da olabilmektedir. Kurban derilerinden elde edilen gelir ve “infak” adı altında örgüt üyelerinin gelirlerinin belirli bir kısmını (aylık veya yıllık olarak) örgüte vermesi terörün finans kaynaklarına örnek  gösterilebilir. 

Netice itibariyle terör örgütleri varlıklarını sürdürebilmek için geçmişte ve günümüzde olduğu gibi gelecekte de sürekli finansal kaynak arayışı içerisinde olacaklardır. 

KAYNAKLAR 

Akalın, Ş. H. (2005). Türkçe Sözlük. Ankara: Türk Dil Kurumu. 
Alkan, N. (2004). Terör Örgütlerinin Finans Kaynakları. Polis Dergisi, Sayı 40, 
Aydın, S. (2008). Karapara Aklama ve Terörizmin Finansmanı. Ankara: Adalet Yayınevi. 
Aykın, H., & SÖZMEN, H. (2009). Terörün Finansmanı. Ankara: MASAK Yayın No:12. 
Barolar Birliği, T. B. (2006). Türkiye ve Terörizm. Ankara: Türkiye Barolar Birliği Yayınları. 
Büyük Larousse Sözlük ve Ansiklopedisi. (1986). İnterpress Basın ve Yayıncılık A.Ş. 
Duru H., Emhan A., Bez, Y. (2017) Effects of Terrorism and Violence on Bank Employees Asian Journal 
of Business and Management, Volume 05 Issue 06 
Emhan, A. (2011) The Effects of Terror and Violence on Entrepreneurs in the Eastern and South-
Eastern Regions of Turkey: A Field Research. Sosyoekonomi 2: 6-20. 
Feyizoğlu, T. (1999). Mahir. İstanbul: Su Yayınları. 
Feyizoğlu, T. (2000). Bir İsyancının İzleri; Deniz. İstanbul: Su Yayınları. 
Güneş, Ö. (2004). Türkiye İle Bağlantılı Yasadışı Göç ve İnsan Kaçakçılığının Analizi. Yüksek Lisans Tezi. 
Güvel, E. A. (2004). Organize Suç Ekonomisi ve Hukuk Uygulaması. Ankara: Roma Yayınları. 
Karatay, Ö., ve Kapusızoğlu, M. (2011). Mali ve Ekonomik Suçların Terörün Finansmanı Bağlamında Değerlendirilmesi. Ekonomi Bilimleri Dergisi, Cilt 3, No 1, 2011 ISSN: 1309-8020 , 
Kuyaksil, A. (2004). Türkiye’de Terör ve Terörün Kaynakları. Polis Dergisi, Sayı 40, 
Özcan, N. A. (1999). Kürdistan İşçi Partisi. Ankara: ASAM Yayınları. 
Özeren, S. (2012). Devlet Güvenliği. Ankara: Polis Akademisi. 
Özeren, S., & SEVER, M. (2011). Terörizm Paradoksu ve Türkiye. Ankara: Karınca Yayınları. 
Özerkmen, N. (Nisan 2004, Cilt 2, Sayı 1). Terör, Terörizm ve Terörün Küreselleşmesi. Polis ve Sosyal Bilimler Dergisi, 
Qurbanov, İ. F. (2011). Terörizmin Finansmanı ile Mücadelede Uluslararası Girişimlere Bir Bakış. Azerbaycanın Vergi X.b.rl.ri, 
Shelley, L. http://www.sabah.com.tr. 04 30, http://www.sabah.com.tr/Dunya/2012/12/11/terorun-yeni-finans-kaynagi Erişim Tarihi: 2014 
Shelley, L. Organize Suç Örgütleri ile Terör Örgütleri Arasındaki Bağlantının Kesilmesinde İşbirliği. Küresel Terörizm ve Uluslararası İş Birliği II. 
Urhal, Ö. (2009). Küreselleşen Dünyada Güvenlik. Ankara: Adalet Yayınevi. 
Utsam. (2010). Terörün Ekonomisi, Sınır İllerinde Kaçakçılık ve Terörün Finansmanı. Ankara: Polis Akademisi Başkanlığı. 
Uyar, T. (2007). Terörizmle ve Terörizmin Finansmanı ile Mücadelenin Hukuki Temelleri. Polis Dergisi, Sayı:52, 
Üney, İ. (2006) "Organize Suç ve Terörizm İlişkisi: PKK Örneği", Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Polis Akademisi Savunma Bilimleri Enstitüsü, Ankara 
Yeşilkaya, M. (2012). Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele (KOM) Daire Başkanlığı’nın Kuruluşundan Bugüne Mücadele Alanları ve Öncelikleri. Polis Dergisi, sayı:72, 

 3. CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***