9 Şubat 2020 Pazar

2003 Irak Savaşı Sonrası Türkiye’nin Kırmızı Çizgileri

2003 Irak Savaşı Sonrası Türkiye’nin Kırmızı Çizgileri Çerçevesinde Kerkük-Yumurtalık Petrol Boru Hattı ve Türkiye-Irak Ticari İlişkileri 




Aybüke İNAN 


Özet 

Bu çalışmanın amacı Amerika Birleşik Devletleri’nin II. Körfez Savaşı olarak 
adlandırılan 2003 yılındaki Irak’a müdahalesinin Türkiye’nin Kırmızı Çizgileri’ne olan etkisini analiz etmektir. Bu çerçevede Kerkük-Yumurtalık Petrol Boru Hattı’nın durumu ile Türkiye-Irak Ticari ilişkileri üzerinden süreçsel bir değerlendirme yapılmıştır. Ticari ilişkiler ve boru hattı üzerinde PKK terör örgütü ve IŞİD terör örgütü ile yaşanan sorunlar Türkiye’nin Kırmızı Çizgileri ile ilişkilendirilerek incelenmiştir. 2007 Irak Petrol Yasa Tasarısı ile petrol akışı üzerinde etnik grupların söz sahibi olması ülkede karmaşaya yol açmış ve son dönemde IŞİD terör örgütünün bölgedeki faaliyetleri nedeniyle 2010 yılında 
anlaşması yenilenen boru hattı üzerinden petrol sevkiyatı durdurulmuştur. Irak'ın kuzeyinde yaşanan sorunlar Türkiye'nin de büyük bir sorunu haline gelmiştir ve Türkiye’nin Kırmızı Çizgileri korunamaz hale gelmiştir. 


Giriş 

2003 Irak Savaşı’nın Türkiye’nin Kırmızı Çizgileri’ne olan etkisinin ele alınacağı bu çalışmada, Türkiye’nin Dış Politika anlayışı da değerlendirilecektir. Irak Savaşı’na ABD’nin yanında girilmesine engel olan 1 Mart Tezkere Vakası sürecinde Türkiye’nin çekincelerinin 2014 yılına kadar ne aşamaya geldiği analiz edilecek ve Türkiye-Irak ticari ilişkilerine olan etkisi irdelenecektir. 

Artan ticari ilişkiler ile bölgede istikrarın sağlanması ortaya çıkan terör faaliyetleri yüzünden sekteye uğramıştır. 2014 Mart ayına kadar PKK terör örgütünün ve Mart ayından sonra da buna ilave olarak IŞİD terör örgütünün Kerkük-Yumurtalık Petrol boru hattına sabotaj düzenlemelerinden dolayı Türkiye zor durumda bırakılmıştır. Irak Savaşı’na girilmesindeki çekinceler bu olaylar çerçevesinde ne denli korunabilmiştir? 

Bu çalışmada, metodoloji olarak arşiv taramasından yararlanılacak olup güncel olaylar çalışmamızın yön bulmasına yardımcı olacaktır. Basında yer alan haberler, raporlar, makaleler ve kitaplar çalışmamızın kaynaklarını oluşturmaktadır. 

2003 Irak Savaşı ve Türkiye’nin Kırmızı Çizgileri 

11 Eylül saldırılarından sonra ABD’nin Irak’a müdahale isteği ile birlikte Türkiye bir karar alma yoluna girmiştir. O dönemde Türkiye’de yaşanan iç siyasal sorunlar, başbakan Ecevit’in hastalığı gibi nedenlerden dolayı ABD’nin isteklerine cevap verilememiş, bir tezkere kararı kurulacak olan yeni hükümete bırakılmak istemiştir. Washington büyükelçisi Faruk Loğoğlu, 2002 Haziran ayında Ankara’ya gönderdiği gizli bir mesajda ABD’nin BM onayını dahi beklemeden ne olursa olsun Irak’a müdahale edeceğini dile getirmiştir.204 Türkiye’nin bu savaş hakkındaki tutumunu ise en iyi Türkiye’nin Kırmızı Çizgileri ifade etmektedir: 


a) Irak’ın kuzeyinde bir Kürt devletinin kurulmasına izin verilmemeli; 
b) Musul ve Kerkük vilayetlerinin Kürtlerin denetimine girmesi engellenmeli; 
c) Irak’ta federatif bir yapının ortaya çıkmasına engel olunmalı; 
d) Irak Türkmenlerin durumu iyileştirilmeli, uluslararası alanda meşru bir zemin olmadan Irak’a müdahale engellenmeli; 
e) ABD’nin istekleri tam olarak algılanmadan ve Türkiye’nin isteklerinde mutabakata varmadan bu müdahaleye izin verilmemelidir.205 

ABD’nin ilk olarak istediği, iki CIA timinin Irak’ın kuzeyine geçmesi hususunda 
Türkiye’nin izin vermesiydi. Eylül 2002’de MGK toplantısında meclis onayı gerekmeyen bu istek onaylandı ve CIA timleri, Türk timlerinin eşliğinde Kuzey Irak’a geçtiler.206 2002’de KDP ve KYB’nin Kürt Ulusal Parlamentosunu toplamalarına Türkiye sert tepki göstermiş, Irak’ın kuzeyinde federal bir yapının çıkması halinde askeri müdahalede bulunabileceğinin sinyallerini vermiştir.207 

3 Kasım 2002’de AKP hükümetinin iktidara geçmesinin ardından 4 Şubat 2003’te yapılan Bakanlar Kurulu toplantısında ABD’ye verilecek izin tezkerelerini bölme kararları alındı. Amerikan askerlerine Türkiye’de üs temin eden 1. Tezkere 6 Şubatta meclisten geçti. Bu tezkere Amerikan askerlerinin 3 ay süre ile Türkiye’de kalmasına olanak sağlıyordu.208 Kuzey Irak’a ABD ile birlikte girilmesini içeren 2. Tezkere, yaşanan müzakereler sonucunda mecliste salt çoğunluğu sağlayamadığından reddedildi. 1 Mart 2003’te reddedilen bu tezkere Türk halkı arasında sevinçle karşılanırken, çoğu siyaset bilimci ve siyasiler tarafından hüsranla karşılandı. ABD ile müzakerelerde başı çeken diplomat Deniz Bölükbaşı bu olayı “Mart Tezkere Vakası” olarak nitelendirmiş ve bu vakanın PKK’nın işine yaradığını dile getirmiştir.209 

İkinci tezkerenin geçmemesinin ardından Türk-Amerikan ilişkileri gerginleşmiş, 
Türkiye’nin Kırmızı Çizgileri korunamaz hale gelmiştir. ABD’nin bölgesel Kürt Yönetimine karşı yoğun ilgisi artmış, KDP lideri Barzani, Kürdistan Bölgesel Hükümeti’nin başkanı konumuna yükselmiştir. 20 Mart 2003’te ABD Irak’a girmiş ve bu tarihten sonra Türkiye Irak’a yönelik yeni açılımlar peşine düşmüştür. 

Irak Savaşı Sonrasında Türkiye-Irak Ticari İlişkileri 

BM ambargosunun 22 Mayıs 2003 tarihinde kalkmasıyla birlikte Türkiye ile Irak 
arasında ticari ilişkiler yeni bir boyut kazanmıştır. Bu tarihten itibaren dış ticaret rejimine uygun bir ticaret yaşanmış ve bölge gelirleri daha çok artmıştır. Dönemin Dış Politika Danışmanı olan Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu’nun “komşularla sıfır sorun” politikasının izlenmesi ile ticari ilişkilerin önü açılmıştır.210 

Türkiye, Irak müdahalesi sonrasında İran ve Suriye ile ilişkilerini geliştirmeye 
çalışmış, ABD’nin bu ülkelere olası müdahalesi halinde ortaya çıkacak kaosu göstermeye çalışmıştır. Bu ülkelerin de ortak sorunu olan PKK terör örgütü için ortak girişimlerin çalışmaları atılmıştır. İstanbul’da düzenlenen “Irak’ın Komşuları” toplantılarında girişimler hızlandırılmaya çalışılmıştır.211 

Irak operasyonu Türkiye’nin terör korkusunu arttırmış, Irak’ın kuzeyinde bir Kürt devletinin kurulacağı endişesi ile dış politika belirlenmeye başlamıştır. 2003 Irak Savaşından sonra olası bir Kürt devletine yönelik politikalar geliştiren Türkiye, son yıllarda Irak’a yaptığı ihracatta en çok Irak’ın kuzey bölgesine ihracat yapmıştır. 

Türkiye’nin yapmış olduğu ihracat ve ithalat tablolarına Gümrük ve Ticaret 
Bakanlığı’nın sitesinden bakıldığında, Irak ile ticari ilişkilerin 2003 Haziran ayında başladığı görülebilmektedir. Bu ticari ilişkilerde en çok dikkat çeken Türkiye’nin Irak karşısındaki ihracat oranlarıdır. Türkiye’nin ihracatta bulunduğu 233 ülke ve bölge arasında 2003 yılındaki 7 aylık süre içerisinde bile Irak 12. sırada yer almıştır. Daha sonra artarak ilerleyen ilişkiler ile 2011 yılında Irak Türkiye’nin en fazla ihracat geliri elde ettiği ikinci ülke olmuştur. 2011 yılındaki ihracat gelirlerine bakıldığında Almanya birinci sırada yer almaktadır. Almanya gibi 
bir ülkenin bu listenin başında yer alması şaşırtıcı değildir. Amerikan işgalinin ardından AKP yönetimindeki Türkiye, bu işgalden çıkar sağlayan ülkelerin başında geldi. Yıllık ortalama 5 milyar dolarlık ticaret hacmine ulaşmayı başaran Türkiye, Barzani yönetimindeki Kürt Bölgesi’ne en çok geliri Habur sınır kapısı sayesinde kazandırdı. Kuzey Irak yönetimi Habur sınır kapısından geçen Türk tırlarını teftiş ederken yılda 200 ila 250 milyon dolar arasında bir gelir elde etti.212 Ayrıca Türkiye’nin 5 Milyar dolarlık ticaret hacminin 1.5 milyar dolarlık payı ise Kürdistan Federe bölgesinde ki inşaat ve müteahhitlik işlerine ayrıldı. Buna ek olarak Iraklı Kürtler 1 milyon dolar değerinde Türk malı tüketmekte dirler. Irak pazarlarının yüzde 80’ini Türk ürünleri doldurmaktadır.213 

PKK terör örgütü ile yaşanan sorunlar ve Irak’ta bir Kürt Devletinin varlığının 
resmilik kazanmasından korkan taraflar, Kuzey Irak’a yapılan bu ticaretin sonlandırılıp terör örgütünün kıskaca alınması gerektiğini de düşündüler. 

Bu taraflar aynı zamanda Habur sınır kapısını kapatıp Irak’la ticaretin Suriye aracılığıyla kurulması gerektiğini dile getirdiler. 

Ancak bazı iş adamları böyle bir durumun yaşandığı anda Türkiye’nin zarara uğrayacağını ve bu bölgede bulunan petrol gelirlerinden mahrum kalınacağını dile getirdiler. Elinde petrol gibi değerli bir kaynak bulunduran bir ülkenin bir kıskaca alınamayacağını, bu durumun sadece başka dış güçlerin bölgeyle daha fazla uğraşmasına yol açacağını söylediler. Ancak Kuzey Irak yönetimi ihtiyaç duyduğu malların teminini İran, Suriye gibi bölge ülkelerinden de yapabilir. Ancak bu bölgedeki petrolün güvenli ve istikrarlı bir şekilde sadece Türkiye’den 
geçeceğini bilen Kuzey Irak yönetimi, bu ilişkileri kesmemek için elinden geleni yapmaktadır. 
Bu bağlamda bölgede bulunan Pet Oil ve Genel Enerji gibi Türk petrol arama şirketlerinin sayıları arttırılarak bölgede daha çok söz sahibi olunması hedeflenmiştir.214 

Türkiye tarafından yapılan ihracatlar zamanla inşaat ve müteahhitlik alanlarını da aşmış, enerji, turizm, tarım, alt yapı çalışmaları ile birlikte Türk Hava Yolları’nın da bölgeye yaptığı uçuşlar ile bölgenin kalkınmasına yardım edilmeye çalışılmıştır. Ayrıca Erbil’de ilk açılan yabancı banka da Türkiye’den Ziraat Bankası olması bölgenin kalkınmasına ne denli önem verildiğinin kanıtıdır.215 

Türkiye dışında pek çok ülkenin de dikkatini çekmeye başlayan Irak’a yapılan 
ihracatın %70’i Irak’ın kuzey bölgesine yapılmaktadır. Buradaki yatırımcıların yarısından fazlasını ise Türk işadamları oluşturmaktadır. 2010 yılında 7,5 milyar doları bulan ticaret hacmi ile Irak’ın Türkiye için önemi artmaktadır. Burada dikkat edilmesi gereken bir diğer konu ise Irak’ın Türkiye için AB ülkelerinden daha önemli bir konuma geldiği noktasıdır. 

Türkiye AB ülkelerinden biri olan Almanya’dan sonra en çok ihracatı Irak’a yapmaktadır. 

Ekonomik bunalım içerisinde olan AB ülkeleri Irak’ın arkasında kalmaktadır. Fransa, İngiltere gibi AB ülkeleri Türkiye’nin Ekonomisinde Irak’tan sonra gelmektedir. 

Dünyada bilinen ve görünür petrol rezervlerine bakıldığı zaman toplam rezervin üçte birinin Ortadoğu’da yer aldığı bilinmektedir. Bu da petrolün ömrüne biçilen en fazla 70 yılın bölge için hayati önem taşıdığını göstermektedir. Irak gibi petrol barındıran bir ülke eğer ki elindeki başka kaynakları kullanamazsa ekonomik buhranın içine girecektir. Kuzey Kutbunda bulunan petrol ve doğal gaz rezervlerinin bölgenin önemini düşüreceğinden bahsedilmektedir.216 

Irak Petrol Yasa Tasarısı 

2005 Anayasasında petrol ve doğal gaz kaynaklarının paylaşımı ve gelir kaynaklarının dağılımı konusunda birbiriyle çelişen maddelerin varlığı söz konusudur. Irak’ın en verimli petrol bölgesi olan Kerkük için anayasada yer alan çelişkili maddelerden birisi 140. maddedir. Bu madde Kerkük’ün statüsü ile ilgili olup, Bölgesel Kürt Yönetiminin Kerkük üzerinde söz sahibi olmasının yolunu açmıştır.217 

Irak anayasasında tartışma yaratan diğer maddeler ise 108 ve 109. maddelerdir. 108. madde petrol ve gazın tüm bölgelerdeki Irak halkına ait olduğunu belirtiyor. 109. madde ise petrol gelirlerinin dağıtımı konusunda adaletsizliğe uğramış bölgelerin gözetilmesi konusunu içeriyor.218 Anayasanın getirdiği bu ilkeler toplum içinde karmaşa yaratmıştır. 

Düzenlemelerin yapılması da yeni çıkacak petrol yasasına bırakılmıştır. 

Irak Petrol Yasa Tasarısı, Irak’ın petrol endüstrisini sağlam bir zemine oturtmak için oluşturulduğu düşüncesiyle 2007 yılında ortaya atılmıştır. Bu yasa tasarısı petrol gelirlerinin paylaşımını, Irak Milli Petrol Şirketi’nin kuruluşunu ve Irak Petrol Bakanlığı’nın yeniden organizasyonunu öngören bir yasadır. 

Irak Anayasasında ve Irak Petrol Yasasında, petrolün Irak’ın bütün bölgeleri ve eyaletlerinde yaşayan insanların tümünün ortak malı olduğu belirtilmekte dir. 219 

Petrol yasasının yürürlüğe girmesi 2011 yılını bulmuştur. Bu süreye kadar 
beklenilmesindeki en büyük etken etnik azınlıkların farklı istekleridir. Merkezi Hükümet ve Bölgesel Yönetimin ayrıayrı yetkilerinin bulunduğu Petrol Yasasında, Federal Hükümet Irak Kürt Bölgesel Yönetimi, Irak’ın kuzey petrolleri için tek başına söz sahibi olmak istemektedir.220Petrol gelirlerinin paylaşımı noktası ise büyük bir sorun teşkil etmektedir. Petrol gelirlerinin dağılımının adil olması şartı arandığından nüfusa göre dağıtılması olanaksız görünmektedir.221 Petrol Yasasına getirilen en büyük eleştiri ise Irak’ın petrol endüstrisinin yabancı şirketlerin eline geçeceği yönünde düşüncelerdir. Yasa, yatırımcı petrol şirketleri ile Üretim Paylaşım Anlaşmaları imzalamalarına olanak sunmaktadır. Bu şekilde petrol şirketleri 15 ila 20 yıl arasındaki bir sınırlandırmayla Irak’ın herhangi bir bölgesinde petrol kaynaklarını işleyip yeryüzüne çıkarma olanağı elde etmekte dir. Çıkan petrolün gelirini de ev sahibi hükümet ile paylaşacaktır.222 Irak’ın petrolünün millileştirildiği düşünüldüğünde bu yasanın Irak petrollerini liberalleştirdiği görülmektedir. 

Petrol Yasası için ülkede çeşitli protestolar yaşanırken, bölgesel federe hükümetler kendi bölgelerindeki petrolü çıkartarak gelir elde etme yoluna gitmiştirler. 2012 yılının Mart ayında Irak Petrol Bakanlığı’nın yaptığı bir açıklamada 1989 yılından bu yana Irak petrolünün rekor seviyede ihracata imza attığı vurgulandı. Günlük 2 milyon 317 bin varil petrol ihraç ettiklerini belirten Bakanlık sözcüsü bu durumun hedeflerini büyüttüklerini de söyledi.223 

Kerkük-Yumurtalık Petrol Boru Hattının Durumu 

27 Ağustos 1973 tarihli ilk anlaşmada boru hattının süresi 30 Temmuz 1985 tarihli anlaşmanın hükümlerine göre 19 Mart 2010 tarihinde dolmuştur. 

Ancak iki ülke arasındaki işbirliğinin devamını sağlayabilmek için tekrar bir anlaşmaya varılmış, boru hattının devamlılığı korunmuştur. 19 Eylül 2010’da Bağdat’ta imzalanan anlaşma ile koşullar iyileşmiş ve Türkiye ile Irak arasındaki boru hattından petrolün nakliyatı 15 yıllığına Türkiye’ye verilmiştir.224 

Türkiye’den Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanının, Irak’tan Petrol Bakanının 
imzaladığı anlaşma yürürlüğe girdiği andan itibaren 15 yıl süre ile geçerli olacak ve 5 yıl süre ile uzatma imkânı ise taraflara verilecektir. Anlaşmada dikkat çeken bir diğer unsur ise boru hattının güvenliğinden tamamen Türkiye’nin sorumlu tutulmasıdır. Anlaşmanın 12. Maddesinde düzenlenen güvenlik sorunu Türkiye’nin garantisi altında bırakılmış, petrolün sürekli akışı için Irak hükümetine bir sorumluluk yüklenmemiştir.225 

Türkiye’den BOTAŞ (Boru Hatları ile Petrol Taşıma A.Ş.) ve Irak’tan SOMO ( Petrol Pazarlama Şirketi) bu projeyi üstlenmekte olup, anlaşma metninde Kerkük-Yumurtalık Petrol Boru Hattının adı Kerkük ile Ceyhan arasındaki Irak Türk Boru Hattı (ITC) olarak geçmektedir.226 Ayrıca anlaşma metninde taşıma kapasiteleri ve varil başına fiyat da belirlenmiş olup, 2010 yılı için 22 milyon ton, 2011 yılı için 27 milyon ton, 2012 yılı için 32 milyon ton ve 2013 yılı için 35 milyon ton petrol akışı için anlaşmaya varılmıştır. Boru hattının mevcut taşıma kapasitesi 70,9 milyon tondur. 2010 yılında varil başına 1.18 dolar 
ödenecek iken, zamanla bu fiyat azalacak olup 2013 yılında varil başına 1.09 dolar ödenecektir.227 

Tablo 3: 19 Eylül 2010 Tarihli Irak-Türkiye Ham Petrol Boru Anlaşmasının 

Irak’tan yapılan ithalatı Kerkük-Yumurtalık Boru hattı belirlediğinden bu hattın da önemi çok büyüktür. 2007 yılında boru hattının güvenliğinin sağlanması ile petrol ithalatında önemli artışlar yaşanmıştır. 2008 yılında petrol ithalatı 1,3 milyar doların üzerine çıkmıştır. BM tarafından Irak’a verilen izinler neticesinde 2010 yılında Türkiye-Irak Ham Petrol Boru Hattı ile taşınan ham petrol miktarı 132,278 bin varildir. 2011 yılı içerisinde de 147,175 bin varil ham petrol Türkiye tarafından taşınmıştır.228 

Tüm bu veriler, Irak’ın Türkiye açısından önemini gösterirken en çok dikkate çarpan Kerkük-Yumurtalık Boru hattı üzerinde yapılan sabotaj eylemleridir. 2003 yılında ABD’nin Irak’a girmesiyle başlayan güvenlik sorunları 2007 yılına gelindiğinde nispeten giderilmiştir. 

Ancak halen daha PKK terör örgütü tarafından bölgeye yönelik sabotajlar devam etmektedir. Bölgedeki petrol akışı 2014 yılının Mart ayı başında IŞİD terör örgütünün faaliyetleri nedeni ile durması sonucu bölgenin petrol gelirlerinden yararlanamamakta dır.229 

   Dünya basınında yer alan Türkiye’nin IŞİD terör örgütünden petrol aldığına dair haberleri Enerji Bakanı Taner Yıldız yalanlamıştır. 230 Boru hatlarının patlamaya maruz kalması sonucu Türkiye hem petrol gelirlerinden mahrum kalmaktadır hem de inşa işleri için fazladan para harcanmaktadır. 231 
Bu sebeplerle Irak’ın kuzey bölgesinde yeni bir borunun açılmasını isteyen gruplar mevcuttur. 
Irak Bölgesel Kürt Yönetimi Doğal Kaynaklar Bakanlığı Petrol Danışmanı Ali Balo, Mayıs 2013’te mevcut boru hattına ek bir boru hattı yapılacağını duyurmuş tur. 232  Ayrıca Türkiye’den Çalık Holding’in Irak’ın kuzeyindeki petrollerin Silopi-Yumurtalık arasında mevcut hatta paralel yapılacak 640 kilometrelik bir hatla taşınması için Irak Hükümetine başvurulduğu da belirtildi.233 Ancak bu boru hattının Irak Merkezi hükümetini by-pass etmek için düşünüldüğü de eleştiriler arasındadır. 

Bu boru hattı ile Irak’ın kuzeyinde bulunan Kürt Bölgesel Yönetiminin elinin güçleneceği de düşünülmektedir. 

Sonuç 

Dünya sisteminin anarşik yapısı ülkeleri güvenlik öncelikli davranış biçimleri 
sergilemeye itmektedir. Aynı zamanda ülkelerin kazanç isteği de devletleri işbirliği ve uluslararası düzen içerisine dâhil etmektedir. Türkiye Irak ilişkilerinde esas olan güvenlik ihtiyacı ve ekonomik istikrar iki ülkeyi işbirliğine sevk etmiştir. Uluslararası düzenin bir parçası olmak için çabalayan Kuzey Irak Kürt Yönetimi de Türkiye ile olan ilişkilerine bu ölçüde önem vermiştir. Bu amaçla bu çalışmanın kavramsal incelemesine o-realist yaklaşım biçimiyle açıklanabilir. 

Yaşanan gelişmelerin Türkiye’nin Kırmızı Çizgileri’ne olan etkisi değerlendirilir iken; Irak’ın kuzeyinde bir Kürt devletinin kurulmasına izin verilmemesi hususunda önem arz eden ticari ilişkilerin gelişimi olmuştur. 

Türkiye ekonomik faaliyetlerin ivme kazanması adına Bölgesel Kürt Yönetimi ile görüşmeler yapmaktan çekinmemiştir. Bu durum orada bir Kürt Devletinin kurulmasına yol açmamış ancak ticari faaliyetlerin artmasını sağlamıştır. Aynı zamanda güvenlik sorunları da birlikte aşılmaya çalışıldığın dan neo-realizm gerçekliği kanıtlanmıştır. Ancak bu noktada dikkati çeken Türkiye’nin en büyük çekincelerinden biri Musul ve Kerkük vilayetleridir. 

Burada istenilen bu vilayetlerin Kürtlerin denetimine geçmesinin engellenmesi dir. Ancak bu husus sağlanamamış aksine şuan için IŞİD terör örgütü ile bölgede yaşanan sorunlar nedeniyle bu vilayetlerin güvenliği korunamamıştır. Bu durum hem Bölgesel Kürt Yönetimi’ni hem de Türkiye’yi etkilemiş bölgede işbirliğini 
yeniden teşvik etmiştir. 

Irak Türkmenlerinin durumu ise ülkemiz politikalarında unutulmuş gibidir. IŞİD terör örgütünden kaçan Irak Türkmenleri, Suriyeliler gibi Türkiye’den sığınma talep ettiklerinde ülkeye ancak pasaportla alınabilecekleri belirtildi.234 Irak Türkmenlerinin bu durumu oldukça vahimdir aynı zamanda ülke dış politikasında ikiciliği hatırlatmaktadır. 

Kerkük-Yumurtalık Petrol Boru Hattı Türkiye’nin Irak ile olan ilişkilerinde esas 
unsuru teşkil etmektedir. Irak’tan çıkarılan petrolün batıya aktarılmasında ana aktör olarak Türkiye’nin dışında bir aktör seçilmesi ihtiyacı sürekli dile getirilmek tedir. Bu noktada dikkati çeken aktör İsrail’dir. Bilindiği üzere Kerkük-Hayfa boru hattının kapatılmasının nedeni 1948 yılında İsrail devletinin kurulmasıdır. 

Bu tarihten sonra Hayfa limanı önemini yitirmiş, İsrail bölge gelirlerinden mahrum bırakılmıştır. Petrol rezervi bakımından dünya sıralamasında ikinci sırada yer alan Irak petrollerinin İsrail üzerinden Akdeniz’e ulaşması 
üzerine çalışmalar yapılmış ancak bu istek gerçekleşmemiştir. Musul-Kerkük-Hayfa boru hatları 60 yıldır çalışmıyor. 2003 yılında ABD’nin Irak’ı işgali sonucu ABD’nin emri ile bu boru hatlarının tamir çalışmaları başladı. Hatta İsrail bu tahribatın giderilmesi için Türk müteahhitlere de başvurdu. Bu boru hatları tamir edilip çalışmaya başladığında, İsrail Hayfa limanına günde 5 milyon varil petrol taşıyacaktır. Bu projenin gerçekleşmesi durumunda da Kerkük-Yumurtalık Boru Hattına hiç gerek kalmayacaktır. Ancak burada dikkat çeken bir nokta ise boru hattının İsrail’e ulaşması için Suriye’den geçmesi gerekmektedir.235 Akıllara bu 
boru hattının, Suriye’de yaşanan olaylara neden olabileceği gerçeği gelmekte dir. Kısmi olarak korunabilen Türkiye’nin çekincelerinin günümüz siyasi ortamında önemi tartışma konusudur. Ülke içinde yaşanan siyasi gelişmeler ile Irak’ın kuzey bölgesinin istikrarının sağlanmasının zor olduğu anlaşılmaktadır. Bu anarşik yapının varlığı bölgede bir Kürt Devleti’nin oluşumunu engellerken akıllara başka bir tehlikenin varlığı getirmektedir. 

IŞİD terör örgütünün bölgedeki varlığı, dış güçlerin müdahaleleri ile başka bir topluluğa yasal zemin hazırlayabilir. 

Kaynakça 

“Barzani Petrolü İçin Yeni Boru Hattı”, Aydınlık Gazetesi, 6 Mart 2012. 

Cüneyt Mengü, “İşgal Sonrası Irak’ın Yeniden Yapılandırılmasına Dair Tasarılar”, 
Kök Soysal ve Stratejik Araştırmalar Vakfı, Ankara, 29 Nisan 2008. 

Deniz Bölükbaşı, 1 Mart Vakası, Irak Tezkeresi ve Sonrası, İstanbul, Doğan 
Kitapçılık, 2008. 

Enerji Enstitüsü, “Tüpraş’tan İran Petrolü Açıklaması”, 
http://enerjienstitusu.com/2014/06/12/tuprastan-irak-petrolu-aciklamasi/, 12 Haziran 2014,    (Erişim Tarihi: 17.09.2014) 

Enerji Enstitüsü, Türkiye-Irak Arasında Yeni Petrol Boru Hattı Yapılacak, 
http://enerjienstitusu.com/2013/05/23/turkiye-irak-arasinda-yeni-petrol-boru-hatti-yapilacak/,23 Mayıs 2013,    (Erişim Tarihi: 17.09.2014). 

Erdoğan T., “Büyük Ortadoğu Projesi Çerçevesinde Petrolün Yeniden Dağılımı”, 
www.emo.org (Elektrik Mühendisleri Odası), Enerji Dergisi, Eylül 2007, Sayı:3. 

Fehim Taştekin, “Yeni Yüzyılın Santranç Tahtası”, Radikal Gazetesi, 4 Eylül 2011. 

Fikret Bila, “Gözler Kuzey Irak’ta”, Milliyet Gazetesi, 3 Ekim 2002. 

Fikret Bila, “Irak Parçalanırsa Kendi Savaşımızı Yaparız”, Milliyet, 20 Kasım 2003. 

“Ham Petrol Boru Taşımacılığı”, BOTAŞ Ham Petrol Boru Hattı Taşımacılığı, 
http://www.botas.gov.tr/index.asp, (Erişim Tarihi: 22.09.2014) “Kuzey Irak Petrolü Devrede”, 2 Haziran 2009, http://www.bbc.co.uk/turkish/news/story/2009/06/090601_kurd_oil.shtml, 
(Erişim Tarihi: 3 Ocak 2012). 

Hamza Yardımcıoğlu, “Kerkük-Hafia Petrol Boru Hattı”, 
http://anahtar.tv/2011/09/14/kerkuk-haifa-petrol-boru-hatti, 14 Eylül 2011, (Erişim Tarihi: 22 Kasım 2011). 

 “Irak’ın Petrol İhracatı 23 Yılın Rekorunu Kırdı”, Sabah Gazetesi, 3 Nisan 2012. 

İdris Demir, “Irak’ın Yeni Petrol Yasası”, Ortadoğu Analiz Dergisi,Ekim 2010, Cilt 2 Sayı:22. 

Mehmet Ali İkbal, Irak Kürt Bölgesinin Jeopolitiğine İlişkin Stratejik Öngörüler, 
Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara, Gazi Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2006. 

Mesut Taştekin, “Türk Dış Politikasında 2003 Irak Savaşı”, Mehmet Şahin ve Mesut Taştekin (der.), II. Körfez Savaşı, Ankara, Platin Yayınları, 2006. 

Murat Yetkin, Tezkere (Irak Krizinin Gerçek Öyküsü), İstanbul, Remzi Kitabevi, 
2004. 

Sedat Ergin, “CIA timlerine ve U-2 Casus Uçaklarına Ecevit İzin Verdi.” Hürriyet 
Gazetesi, 18 Eylül 2003. 

“Taner Yıldız IŞİD iddialarını yalanladı”, Habertürk, 15 Eylül 2014, 
http://ekonomi.haberturk.com/enerji/haber/990340-taner-yildiz-isid-iddialarini-yalanladi,   (Erişim Tarihi: 17.09.2014) 

TBMM, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Irak Cumhuriyeti Hükümeti Arasındaki 27 Ağustos 1973 Tarihli Ham Petrol Boru Hattı Anlaşması ve Sonrasındaki İlgili Anlaşmalar, Protokoller, Toplantı Tutanakları ile Eklerinin Tadiline İlişkin Değişiklik Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/988), Yasama Yılı:5, Dönem:23, 10 Aralık 
2010.http://www.tbmm.gov.tr/sirasayi/donem23/yil01/ss617.pdf, (Erişim Tarihi: 15 Mart 2012). 

Türkiye ve Irak Kürtleri: Çatışma mı İşbirliği mi?, Kriz Grubu Orta Doğu Raporu, 
sayı:81, 13 Kasım 2008. 

Ulusal Kanal, “IŞİD’den Kaçan Türkmenleri Türkiye Geri Çevirdi”, 4 Ağustos 2014, 
http://www.ulusalkanal.com.tr/dunya/isidden-kacan-turkmenleri-turkiye-geri-cevirdi-h33833.html, (Erişim Tarihi: 22.09.2014) 

“Ziraat Kuzey Irak’a Girdi”, 
Haberturk.com,http://ekonomi.haberturk.com/para/haber/601446-ziraat-kuzey-iraka-girdi, 16 Şubat 2011, (Erişim Tarihi:22 Nisan 2012). 


BU BÖLÜM DİPNOTLARI;

204 Murat Yetkin, Tezkere (Irak Krizinin Gerçek Öyküsü), İstanbul, Remzi Kitabevi, 2004, ss.48-51. 
205 Fikret Bila, “Irak Parçalanırsa Kendi Savaşımızı Yaparız”, Milliyet, 20 Kasım 2003, s.4. 
206 Sedat Ergin, “CIA timlerine ve U-2 Casus Uçaklarına Ecevit İzin Verdi.” Hürriyet Gazetesi, 18 Eylül 2003. 
207 Fikret Bila, “Gözler Kuzey Irak’ta”, Milliyet Gazetesi, 3 Ekim 2002, s.16. 
208 Mesut Taştekin, “Türk Dış Politikasında 2003 Irak Savaşı”, Mehmet Şahin ve Mesut Taştekin (der.), II. Körfez Savaşı, Ankara, Platin Yayınları, 2006, s.269. 
209 Deniz Bölükbaşı, 1 Mart Vakası, Irak Tezkeresi ve Sonrası, İstanbul, Doğan Kitapçılık, 2008, s.8. 
210 Mesut Taştekin, “Türk Dış Politikasında 2003 Irak Savaşı”, Mehmet Şahin ve Mesut Taştekin (der.), II. Körfez Savaşı, Ankara, Platin Yayınları, 2006, s.277. 
211 Mesut Taştekin, “Türk Dış Politikasında 2003 Irak Savaşı”, Mehmet Şahin ve Mesut Taştekin (der.), II. Körfez Savaşı, Ankara, Platin Yayınları, 2006, s.278. 
212 Türkiye ve Irak Kürtleri: Çatışma mı İşbirliği mi? Kriz Grubu Orta Doğu Raporu, sayı:81, 13 Kasım 2008 
213 Mehmet Ali İkbal, Irak Kürt Bölgesinin Jeopolitiğine İlişkin Stratejik Öngörüler,Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara, Gazi Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2006, s.84. 
214 Türkiye ve Irak Kürtleri: Çatışma mı İşbirliği mi?, Kriz Grubu Orta Doğu Raporu, sayı:81, 13 Kasım 2008. 
215 “Ziraat Kuzey Irak’a Girdi”, Haberturk.com, 
http://ekonomi.haberturk.com/para/haber/601446-ziraat-kuzey-iraka-girdi, 16 Şubat 2011, (Erişim Tarihi:22 Nisan 2012). 
216 Fehim Taştekin, “Yeni Yüzyılın Santranç Tahtası”, Radikal Gazetesi, 4 Eylül 2011. 
217 Cüneyt Mengü, “İşgal Sonrası Irak’ın Yeniden Yapılandırılmasına Dair Tasarılar”, Kök Soysal ve Stratejik Araştırmalar Vakfı, Ankara, 29 Nisan 2008, s.3. 
218 “Kuzey Irak Petrolü Devrede”, 2 Haziran 2009,  
http://www.bbc.co.uk/turkish/news/story/2009/06/090601_kurd_oil.shtml, (Erişim Tarihi: 3 Ocak 2012). 
219 İdris Demir, “Irak’ın Yeni Petrol Yasası”, Ortadoğu Analiz Dergisi, Ekim 2010, Cilt 2 Sayı:22, s.55. 
220 İdris Demir, “Irak’ın Yeni Petrol Yasası”, Ortadoğu Analiz Dergisi, Ekim 2010, Cilt 2 Sayı:22, s.58. 
221 İdris Demir, “Irak’ın Yeni Petrol Yasası”, Ortadoğu Analiz Dergisi, Ekim 2010, Cilt 2 Sayı:22, s.59. 
222 İdris Demir, “Irak’ın Yeni Petrol Yasası”, Ortadoğu Analiz Dergisi, Ekim 2010, Cilt 2 Sayı:22, s.60. 
223 “Irak’ın Petrol İhracatı 23 Yılın Rekorunu Kırdı”, Sabah Gazetesi, 3 Nisan 2012. 
224 TBMM, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Irak Cumhuriyeti Hükümeti Arasındaki 27 Ağustos 1973 Tarihli Ham Petrol Boru Hattı Anlaşması ve Sonrasındaki İlgili Anlaşmalar, Protokoller, Toplantı Tutanakları ile 
Eklerinin Tadiline İlişkin Değişiklik Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/988), Yasama Yılı:5, Dönem:23, 10 Aralık 2010., 
      http://www.tbmm.gov.tr/sirasayi/donem23/yil01/ss617.pdf, (Erişim Tarihi: 15 Mart 2012). 
225 A.g.e. 
226 A.g.e. 
227 A.g.e. 
228 “Ham Petrol Boru Taşımacılığı”, BOTAŞ Ham Petrol Boru Hattı Taşımacılığı,
http://www.botas.gov.tr/index.asp, (Erişim Tarihi: 22.09.2014) 
229 Enerji Enstitüsü, “Tüpraş’tan İran Petrolü Açıklaması”, 
http://enerjienstitusu.com/2014/06/12/tuprastan-irak-petrolu-aciklamasi/, 12 Haziran 2014, (Erişim Tarihi: 17.09.2014) 
230 “Taner Yıldız IŞİD iddialarını yalanladı”, Habertürk, 15 Eylül 2014, 
http://ekonomi.haberturk.com/enerji/haber/990340-taner-yildiz-isid-iddialarini-yalanladi, (Erişim Tarihi:17.09.2014) 
231 Erdoğan T.,“Büyük Ortadoğu Projesi Çerçevesinde Petrolün Yeniden Dağılımı”, 
 www.emo.org (Elektrik Mühendisleri Odası), Enerji Dergisi, Eylül 2007, Sayı:3, s.82. 
232 Enerji Enstitüsü, Türkiye-Irak Arasında Yeni Petrol Boru Hattı Yapılacak, 
 http://enerjienstitusu.com/2013/05/23/turkiye-irak-arasinda-yeni-petrol-boru-hatti-yapilacak/,23 Mayıs 2013, (Erişim Tarihi: 17.09.2014). 
233 “Barzani Petrolü İçin Yeni Boru Hattı”, Aydınlık Gazetesi, 6 Mart 2012, s.1. 
234 Ulusal Kanal, “IŞİD’den Kaçan Türkmenleri Türkiye Geri Çevirdi”, 4 Ağustos 2014, 
http://www.ulusalkanal.com.tr/dunya/isidden-kacan-turkmenleri-turkiye-geri-cevirdi-h33833.html, (Erişim Tarihi: 22.09.2014) 
235 Hamza Yardımcıoğlu, “Kerkük-Hafia Petrol Boru Hattı”, 
http://anahtar.tv/2011/09/14/kerkuk-haifa-petrol-boru-hatti, 14 Eylül 2011, (Erişim Tarihi: 22 Kasım 2011). 



***

Türküm, Doğruyum... Çünkü


Türküm, Doğruyum... Çünkü

Teoman Alili




Neyi yasakladı bu evladı saltanat, evladı halife ve en mühimi evladı hain? Türkiye insanlarının ortak yeminini. Kime güvenip yasakladı? Atalarının binip kaçtığı zırhlıların sahiplerine. Ya tarih hiç mi ders vermez bu cahil-i cühela takımına? Şimdi ben ve ben gibi Türkiye'nin insanları daha coşkulu haykırmaz mı, TÜRKÜM diye... 

Türküm: Çünkü Türkiye'de yaşıyorum ve beni biz yapan milletin parçasıyım... Adsız mı kalacak yada onlarca adımız mı olacak bizim. Yoksa 'Türkiye'de yaşayan, Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran Türkiye halkına Türk' mü denecek galü beladan beri olduğu gibi...

Doğruyum: Çünkü ben hile hurda bilmez, 1936 senesinde uçak imal edecek kadar güçlü ve kendine güvenen, çalıp satmak yerine, yapıp üretmeyi amaç edinen neslin devamıyım...

Çalışkanım: Çünkü “Çalışmadan, yorulmadan, üretmeden, rahat yaşamak isteyen toplumlar, önce haysiyetlerini, sonra hürriyetlerini ve daha sonrada istiklal ve istikballerini kaybederler”

İlkem yurdumu, milletimi özümden çok sevmektir: Buna itirazı olan hain oğlu hain değilse nedir? Severim ya, hem yurdumu hem milletimi, bizi biz yapan değerleri severim tabi sevilmez de ne yapılır birlikte yaşamanın haysiyeti.
Ülküm, yükselmek ileri gitmektir: Çok şükür kafamız örümcek bağlamamış bizim. Yükselmektir gayemiz ve kesintisiz aralıksız devrimlerle ilerlemek. Büyük insanlık gayesine ulaşmak ve gericiliğin pençesinden kurtulmaktır gayemiz ve dahi ülkümüz.



Ve son sözümüz Büyük Atatürk'e

'Ey Büyük Atatürk!

Açtığın yolda gösterdiğin hedefe durmadan yürüyeceğime ant içerim. Varlığım Türk varlığına armağan olsun. Ne mutlu Türküm diyene'
Son sözü anlamaya eş başkanların beyni yetmez. Türküm diyemeyen biri ne anlar mutluluktan. Nasıl bekleriz anlamasını bir eşbaşkanın yada sözleşmeli memurun varlığını milletinin varlığına armağan etmenin erdemini. Onlar anlamaz ama biz Türk'e, büyük milletimize yeniden hatırlatabiliriz ve tarihin deliğine hep birlikte süpürüveririz evladı hainleri.



****

ŞEYH TAYYİP PAKETİ,

ŞEYH TAYYİP PAKETİ,


BU DAHA BAŞLANGIÇ: ANA DİLDE EĞİTİM SERBEST, ANDIMIZ YASAK

30 Eylül 2013 Pazartesi 

Başbakan Erdoğan’ın günlerdir reklamını yaptığı paketten Cumhuriyet düşmanlığı ve PKK’nın talepleri çıktı. Konuşmasının büyük bölümünü halkı ikna etmeye ayıran Erdoğan bunun başlangıç olduğunu belirterek yeni paketler açmaya devam edeceklerini söyledi



Başbakan Recep Tayyip Erdoğan günlerdir reklamını yaptığı paketi açıkladı. Paketten Cumhuriyet düşmanlığı ve PKK’nın talepleri çıktı. Erdoğan bunun daha başlangıç olduğunu belirterek yeni paketleri açmaya devam edeceklerini söyledi.

Erdoğan adına “demokrasi paketi” dediği paketi açıklarken, değişimin önündeki engel olarak 27 Mayıs’ı göstermesi dikkat çekti. Erdoğan’ın konuşmasının büyük bölümünü paketle ilgili olarak halkı ikna etmeye ayırması, “Erdoğan sıkışmış durumda, seçim öncesinde paket ters tepmesin diye çabaladı” şeklinde değerlendirildi.


Önemli bölümü PKK’nın talebi

Pakette yer alan maddelerin önemli bölümünü PKK’nın talepleri oluşturuyor. İmralı, Kandil ve Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı’nda BDP’lilerle yapılan toplantılarda varılan anlaşma çerçevesinde hazırlandığı görülüyor. Başbakan Erdoğan’ın konuşmasında Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı’na isim vererek teşekkür etmesi de bunu doğruluyor.




Cumhuriyete savaş ilanı

Bu arada Erdoğan “paketin arkasının geleceğini” ısrarla tekrarladı. Bu da PKK’ya “merak etmeyin arkası gelecek” mesajı olarak değerlendiriliyor.

Açıklanan pakette “Cumhuriyete savaş ilanı” anlamında maddeler de bulunuyor. Kamuda türban, dini ayinlerin yasaklanmasının kaldırılması, tarikatların yardım toplamasının önündeki engellerin temizlenmesi bu kapsamda değerlendirilen maddelerden.

“Türküm, doğruyum...” diye başlayan ve “Varlığım Türk varlığına armağan olsun. Ne mutlu Türküm diyene” diye biten “Andımız” ın kaldırılması ve anadilde eğitimin önünün açılması, alfabeye yeni harfler ilave edilmesi de aynı kapsamda yapılması planlanan düzenlemeler...


http://www.aydinlikgazete.com/mansetler/seyh-tayyip-paketi-h25794.html


***

‘Şeyh Tayyip Paketi’ne komisyondan vize

‘Şeyh Tayyip Paketi’ne komisyondan vize




 13 Şubat 2014 Perşembe

AKP Hükümeti’nin,..


AKP Hükümeti’nin, Abdullah Öcalan ve Kandil’deki PKK yönetimiyle yürüttüğü müzakereler sonrasında hazırlayıp TBMM’ye sevk ettiği paket, Anayasa Komisyonu’ndan geçirildi.

Kamuoyunda ‘demokratikleşme paketi’ olarak bilinen Temel Hak ve Hürriyetlerin Geliştirilmesi Amacıyla Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapan Kanun Tasarısı, TBMM Anayasa Komisyonu’nda kabul edildi.

Tasarının görüşüldüğü komisyon toplantısı tartışmalı geçti. Muhalefetin ilk tepkisi, ÖGM’leri kaldıran düzenlemeyi de içeren diğer paketin, aynı saatte Adalet Komisyonu’nda görüşülmesine oldu. Muhalefet milletvekilleri, her iki düzenlemenin de ortak konuları içerdiğine işaret ederek, Anayasa Komisyonu’nun toplantısının başka bir güne ertelenmesini istediler.



Kuzu: ‘Acil, bir an önce çıkarın’ dediler

Ancak AKP’lilerin ısrarıyla komisyon toplantısı başka bir güne ertelenmedi. BDP Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan da düzenlemelerin, konjonktürel düzenlemeler olduğunu ve taleplerini karşılamadığına yönelik kaygılarını dile getirdi. Anayasa Komisyonu Başkanı Burhan Kuzu, komisyonlarda hiyerarşik tablonun bulunmadığını vurguladı. Kuzu, yerel seçim nedeniyle Meclis’in tatile gireceğini anımsatarak, kendilerine “Bu konuların aciliyeti var, bir an önce çıkmalı” denildiğini kaydetti. Daha sonra tasarının görüşmelerine geçildi. MHP Konya Milletvekili Faruk Bal, tasarı üzerinde yaptığı konuşmada, Atalay’ın, “Kabul etsek de etmesek de Öcalan bütün Kürtler’in lideridir” dediğini anımsatarak “Bu tam anlamıyla terör örgütü PKK’nın amacını gerçekleştirmek için sizin ağzınızdan çıkan bir söz değil mi? Sayın Bakan, siz Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bakanı mısınız, PKK’nın yapamadığını Kürt kardeşlerimiz üzerinde yapmak için görevlendirilmiş biri misiniz? Görevlendirildiyseniz sizi kim görevlendirdi? Türklüğe bu kadar mı düşmansınız?” diye sordu. Başbakan Yardımcısı Atalay, Bal’ın hakaret ettiğini belirterek, “Türk düşmanı, millet düşmanı, yıkım milletvekili, yıkım bakanı sizsiniz. Hepsini iade ediyorum” dedi. Görüşmelerin sonunda tasarı AKP’li milletvekillerinin oylarıyla komisyondan geçirildi.



Pakette neler var?

Komisyonda kabul edilen açılım paketinde öne çıkan unsurlar şunlar:

- Seçimlerde her türlü propaganda, Türkçe’nin yanı sıra farklı dil ve lehçelerle de yapılabilecek.

- Siyasi partilere devlet yardımı yapılabilmesi için milletvekili genel seçimlerinde yüzde 3 oy alması yeterli olacak.

- ‘Eş Genel Başkanlık Sistemi’, Siyasi Partiler Kanunu’na yerleştirilecek.

- Özel Öğretim Kurumları, farklı dil ve lehçelerle eğitim ve öğretim yapabilecek.

- Köylere, eski isimleri geri verilecek.

- Şapka Kanunu ve Türk Harflerinin Kabul ve Tatbiki Hakkında Kanuna aykırı davranışlar, suç olmaktan çıkarılacak.


http://www.aydinlikgazete.com/mansetler/seyh-tayyip-paketine-komisyondan-vize-h33788.html

***

ŞEYH TAYYİP PAKETİ-2-


ŞEYH TAYYİP PAKETİ-2- 



Saadet Pesen.,

“Bomba Paketi” de dendi.
“Bölünme Paketi” de.
 Doğruya doğru…

Cuma günü başlamıştık, paketi değerlendirmeye.

“Herkese eşit”, “Herkes için” diye diye, ancak, herkesin (!) alınmadığı bir toplulukta ve her kesimin yer almadığı bir raporla yapılan ”Kötü koku” yaygınlığı, “İlle de bölünme” diye bağırıyor.
“Dini inançların” gereklerinin yerine getirilmesine karşı çıkanlara 1 yıldan başlayan ve 3 yıla çıkarılabilen hapis cezaları getiriliyor!



Dini inançlara kim, neden karşı çıkıyor?
Toplumsal yaşam kültürünü kim alt-üst etmek istiyor?
“Dini inanç” diyerek kastedilen tarikatlar, cemaatler enflasyonu yaratmak mıdır?
Cumhuriyet’in temel özelliklerinden olan kılık-kıyafet yasalarını çiğnemek için basamak mı yapılmaya çalışılmaktadır? (Kamuda türban)
Aç-açıkta, kıdem tazminatsız, sendikasız, taşerona emanet edilen emekçilere “Din” mi sunulmaktadır?



Dikkat: “Din”, âdeta, Yaşar Nuri Öztürk’ün dediği gibi “ Allah ile Aldatmak ” için ve bir  tehdit aracı haline getirilmektedir.
Hamile kadının sokakta gezmesini terbiyesizlik olarak gören ve eşine “Eşit”
olamayacağını savunan anlayış, kadını eve mi hapsetmek istemektedir?
Yurttaşların itiraz hakları ellerinden alınarak tebaalaştırılmak isteniyor. “Gösteri ve yürüyüş yasaları” bile göz ardı edilerek. “Sonbahar”(!) korkusuna tedbir olarak, valilerin eli güçlendiriliyor. (Aklıma Eskişehir valisinin gençlere yazdığı tehdit iletisi geldi…)



Seçimlerde Türkçe dışında propaganda serbestliği ise muhataplara bir parmak “Bal.”
Ötesi de, BOP gereği vatan topraklarının parçalanması…
Ehh biraz da “Hoşgörü” kokması gerek paketin; Seçim sistemi değişikliklerinde “Öneriler”.
3 seçeneğin ikisi, her durumda en yüksek oyu alan partiye hizmet ediyor. Tek yolu var; Seçim barajının kaldırılması. Olmadı mı? %3’e indirilmesi…
Şimdiiii; Kutuyu derhal kapatıyoruz!



Türk’üz, Türk Milletiyiz, kimliğimizi taşımaya devam ediyoruz. Milletleşme süreci devam ediyor, gereğini yapmaya da devam edeceğiz. Biriz ve ayaktayız.
“Andımız”ı okumayı ölümsüzleştiriyoruz. (Öğretmen sendikaları, velilerle birlikte gereğini yapacaklardır)
Türkçemiz, annemizin ak sütüdür, helâldir, kirletilmesine izin vermeyeceğiz.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti laiktir. Çağdaştır. Ortaçağ karanlığına dönüştürme çabalarına izin vermeyeceğiz. (İleriye, ileriye hep ileriye)
Türk Milleti’ni dil ve dinle parçalamaya çalışanlara, bir ve bütün olarak yanıt vereceğiz.
Gericiliğin ve bölücülüğün önünde “Cumhuriyet” diyerek sahipleneceğiz. (“Eski isimler” diyerek bahane yaratanlara gerçekleri anlatacağız.)
Yurttaşlarımızın, tarikatlar ve cemaatler tuzaklarına düşmelerine izin vermeyeceğiz. Çağdaş yaşam biçimi “Ortak” aklımız ve yolumuz olacak.



Üzerinden ölü toprağını atan Millet; gençliği önde olmak üzere korku duvarını da aşmıştır. Baskılar, gözaltılar, hapisler ve hatta öldürmeler bu milleti durduramayacaktır. 

Tıpkı Cem Karaca’nın okuduğu gibi: DURDURAMAYACAKLAR HALKIN COŞKUN AKAN SELİNİ gardiyanları ve yargıçları ve savcıları hepsi halka karşıdır kanunları, yönetmelikleri, bütün kararları hepsi halka karşıdır dergileri, gazeteleri, bütün yayınları hepsi halka karşıdır bunların hiçbiri onları kurtaramayacak durduramayacaklar halkın coşkun akan selini panzerleri, kelepçeleri, bütün silahları hepsi halka karşıdır zindanları, tutukevleri, işkenceevleri hepsi halka karşıdır borsaları ve şirketleri ve iktidarları hepsi halka karşıdır bunların hiçbiri onları kurtaramayacak durduramayacaklar halkın coşkun akan selini Bizler, hepimiz, Türk Milleti olarak gerçek anlamda “Demokratik” tüm haklarımızı sahiplenerek, özümseyerek kullanacağız. “İnsan” olarak bile en doğal hakkımız olan sahiplenme ve savunma haklarımız bizimdir. 

Koruyacağız.
Paketi kapattık!
Haydi görev başına!

Sendikalarımızda, odalarımızda, birliklerimizde, derneklerimizde ve hepsinden önemlisi de partilerimizde “Görev” almaya!


***

ŞEYH TAYYİP PAKETİ 1


ŞEYH TAYYİP PAKETİ 1



Saadet Pesen.,



BU DAHA BAŞLANGIÇ: ANA DİLDE EĞİTİM SERBEST, ANDIMIZ YASAK,

30 Eylül 2013 Pazartesi 

Başbakan Erdoğan’ın günlerdir reklamını yaptığı paketten Cumhuriyet düşmanlığı ve PKK’nın talepleri çıktı. Konuşmasının büyük bölümünü halkı ikna etmeye ayıran Erdoğan bunun başlangıç olduğunu belirterek yeni paketler açmaya devam edeceklerini söyledi

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan günlerdir reklamını yaptığı paketi açıkladı. Paketten Cumhuriyet düşmanlığı ve PKK’nın talepleri çıktı. Erdoğan bunun daha başlangıç olduğunu belirterek yeni paketleri açmaya devam edeceklerini söyledi.

Erdoğan adına “demokrasi paketi” dediği paketi açıklarken, değişimin önündeki engel olarak 27 Mayıs’ı göstermesi dikkat çekti. Erdoğan’ın konuşmasının büyük bölümünü paketle ilgili olarak halkı ikna etmeye ayırması, “Erdoğan sıkışmış durumda, seçim öncesinde paket ters tepmesin diye çabaladı” şeklinde değerlendirildi.



Önemli bölümü PKK’nın talebi

Pakette yer alan maddelerin önemli bölümünü PKK’nın talepleri oluşturuyor. İmralı, Kandil ve Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı’nda BDP’lilerle yapılan toplantılarda varılan anlaşma çerçevesinde hazırlandığı görülüyor. Başbakan Erdoğan’ın konuşmasında Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı’na isim vererek teşekkür etmesi de bunu doğruluyor.



Cumhuriyete savaş ilanı

Bu arada Erdoğan “paketin arkasının geleceğini” ısrarla tekrarladı. Bu da PKK’ya “merak etmeyin arkası gelecek” mesajı olarak değerlendiriliyor.

Açıklanan pakette “Cumhuriyete savaş ilanı” anlamında maddeler de bulunuyor. Kamuda türban, dini ayinlerin yasaklanmasının kaldırılması, tarikatların yardım toplamasının önündeki engellerin temizlenmesi bu kapsamda değerlendirilen maddelerden.



“Türküm, Doğruyum...” diye başlayan ve “ Varlığım Türk varlığına armağan olsun. Ne Mutlu Türküm diyene” diye biten “ Andımız ” ın kaldırılması ve anadilde eğitimin önünün açılması, alfabeye yeni harfler ilave edilmesi de aynı kapsamda yapılması planlanan düzenlemeler...


***


Hukuka Bir Balyoz Daha...

Hukuka Bir Balyoz Daha...





Orhan Erinç.,

Balyoz bir kez daha Türk hukukuna indi.

Üst rütbeli komutanlara verilen 18-20 yıl hapisle birlikte toplam 237 sanığın cezalarının kimileri düzeltilerek onandı.
88 sanık da ağırlıklı olarak delil yetersizliğinden özgürlüklerine kavuştular.
Özel görevli yerel mahkemenin duruşmaları büyük ölçüde delil olarak dosyaya konulan dijital kayıtların sahteliğine ilişkin bilgi ve belgelerin anlatılması ile geçti. 

Sanıkların alınmadığı Yargıtay 9’uncu Ceza Dairesi’ndeki temyiz duruşmaları 120 saat sürdü. 96 avukatın 357 sanık hakkında savunma yaptığı dikkate alınırsa avukat başına yaklaşık 71 dakika, sanık başına da yaklaşık 21 dakika savunma süresi düştüğü anlaşılıyor. “Yargıtay tarihimizin en uzun savunması” iddiaları da böylece havada kalıyor.
Şimdilik bütün ümitler Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne kaldı. Sırada Anayasa Mahkemesi de var ama, mahkemenin bireysel başvurulardaki kararlarına bakınca olabilecekleri şimdiden söylemek mümkün...
Demek ki dava siyasi olunca sonuç da böyle oluyor.

***
Sıkmabaş sorunundaki gelişmeleri, “dakika bir gol bir” deyişiyle özetlemek olası...
Hukuka aykırı da olsa, sıkmabaşa özgürlük iddiasıyla uygulamaya konulan yeni yönetmeliği savunanlar, “Artık başı örtülü kardeşlerimizle başı açık kardeşlerimiz arasında ayrımcılık olmayacak. Kimseye özel yaşamında baskı uygulanmayacak” dediler ama fos çıktı.
Yönetmelik değişikliği, aslında eylemli bir duruma yasal kılıf hazırlama girişimiydi.
Sıkmabaş uygulaması, AKP’nin iktidara gelmesiyle zaten Başbakanlık’a bağlı kimi genel müdürlüklerle başkanlıklarda ve AKP’li belediyelerde başlamıştı bile.
Seçim paketi kapsamında uzun uzadıya anlatılan gerekçeler ise işin cilasıydı.

***
Kamuda sıkmabaşı serbest bırakanın yanı sıra Andımız’ı yasaklayan yönetmeliklerin yürürlüğe girdiği gün, başı açık bir televizyon programı sunucusunun kıyafeti nedeniyle işsiz kaldığı gün oldu.
Nedeni de AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik’in bir TV programında, sunucu Gözde Kansu’nun kıyafetini eleştirmesiydi. Kansu’nun kıyafetini, meslektaşım Cüneyt Özdemir’in 5N1K programında izledim. Programda yayımlanan gösteri eğer Kansu’nun sunduğu programa aitse, mankenlerin sunduğu kıyafetlerin bir bölümüne göre Kansu’nun giysisi kapalı bile sayılabilirdi.
Amaç gazete ve televizyonlara ayar vermek olduğu için, “tak” diye söylenen “şak” diye yerine getirildi.
Çelik’in sözlerini “ifade özgürlüğü” diye tevil etmeye çalışmasının da kıymeti harbiyesi yok.
Bir yandan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, öte yandan Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, siyasetçilerin ve kamu yöneticilerinin ifade özgürlüklerinin konumları gereği vatandaşa göre daha sınırlı olduğunu söylüyor ama bizimkilere “kapı gıcırtısı ve sinek vızıltısı” gibi geliyor.


***

Türk ile Uğraşılmaz

Türk ile Uğraşılmaz




Ağah Oktay Güner.,


Son yıllarda Türk adıyla uğraşmak, Türk’ü horlamak, paradan, kurumlardan Türk adını silmek Atatürk’ün fikir, felsefe ve düşüncesinden her vesileyle uzaklaşmaya çalışmak moda oldu. Ne gariptir bütün bunları yapanlar Kurtuluş Savaşımızın büyük komutanı Mustafa Kemal Paşa’nın kurduğu Cumhuriyetin nimetleriyle yetişmiş, O’nun öncüsü olduğu eğitim sisteminin okullarında okumuş, Cumhuriyetin kurumlarında yer tutmuş insanlardır. Yıllar önce Türkiye’de fikirlerinin iktidar olacağını, değişimin mutlaka gerçekleşeceğini, bunun kanlı mı, kansız mı olacağını şartların tayin edeceğini ifade etmişlerdi. Görünen o ki bu strateji uygulanıyor ve her vesile ile Türk düşmanlığı yapılıyor.
Kim ne derse desin Türk milletinin lideri Atatürk’tür. Ömrü cephelerde geçmiş, girdiği hiçbir savaşı kaybetmemiş, tarihi ve sosyal gerçeklerin ışığında Cumhuriyeti kurmuş, toplumu bütünüyle gelişmeye odaklamış, milli birliği, bütünlüğü korumak için her türlü tedbiri almış, çalmamış, çaldırmamış, her şeyini millete bağışlamış örnek bir şahsiyet.. O, milleti her vesile ile bölmeye çalışan bazı soytarılara karşı, her şartta milli bütünlüğü güçlendiren sorumlu devlet adamıdır.

Türk milletinin asaletini, kahramanlığını, dirayetini, fedakârlığını en azılı düşmanları bile ifade etmiştir, etmektedir. Çanakkale’de savaşta yaralanmış İngiliz’i kucağına alıp sağlık çadırına taşıyan Türk’tür. Başka milletlerin yaptığı en hafifinden bu yaralıyı öldürmektir veya daha çok acı çeksin diye yaralı halde bırakıp gitmektir. Türk bunu asla yapmamıştır. Bu tip örnekleri çoğaltmamız mümkündür. Yine bir savaşta yaralı düşmanı merkebe bindiren, kendi yaralarını unutup onu merkepte taşıyan Mehmed’e komutanı “Sen ne yapıyorsun, kendin yaralısın, niye onu merkebe bindirdin sen binsene” dediğinde; “Komutanım o burada misafir” diyen sadece Türk er’idir.

Bugün bu ülkenin yoksulluk sınırı altında yaşayan milyonlarca vatandaşı var. Anadolu’da en yoğun göç veren iller, yaptığımız her savaşta kan veren, can veren Türk nüfusunun yoğun olduğu bölgelerdir. Ne yazık ki 10 yılı aşkın süredir iktidar olanlar bu illere tek fabrika kurmayı, bu toprağın çocuklarını kendi memleketlerinde iş ve aş sahibi kılmayı düşünmediler. Aylardır Andımız’ı kemirmeye çalışan kafalar Başbakan’ın son paket açıklamasıyla vatan çocuklarına her sabah: “Türk’üm, doğruyum, çalışkanım” demeyi fazla gördüler. Üstelik Başbakan mitingde konuşurken “Doğruyum dediler olmadık yolsuzluklar yaptılar. Çalışkanım dediler sırt üstü yattılar” mealinde sözler sarf etti. Bu sözleri söyleyenin, Meclis çatısı altında iktidar partisinin milletvekillerine ait dokunulmazlığın kaldırılmasını bekleyen ve yolsuzluk iddiası taşıyan kaç dosya olduğunu bilmesi gerekir. Ayrıca “yattı” dediklerinin birikimini özelleştirme adı ile 54 milyar dolara satarak, bütçe açıklarını kapattıklarını unutmak mümkün müdür? 

Napolyon; “Türkler öldürülebilir ama asla mağlup olmazlar” demiştir. İngiliz Komutan Towsend; “Savaşın zevkini almak isteyen herkes Türklerle savaşmalıdır” , hatıraları Türkçe de basılmış olan Lady Montagu; “Türk kadınlarının en büyük süsü, Türk oluşlarıdır” beyanında bulunmuştur. İtalyan Gianni De Michelis; “Türklerle dost ol ama sakın düşman olma” uyarısını tarihe bırakmıştır. Atom âlimi Einstein; “Türkler cesurdur, anavatanlarını çok sever ve onun için gerekirse canlarını verirler” diyerek çok sağlıklı bir tarif yapmıştır.
Ne günlere kaldık. Herkes yüzyıllardır bize Türk dedi. Şimdi ise kendi öz vatanımızda bizim kendimize Türk dememiz ayıp oldu.

Halbuki Türk milleti yazılı tarihten çok önce masalları, destanları ile dünya üzerinde var olmuştur. UNESCO’nun yaptığı bir araştırmaya göre Türk masalları, lider şahsiyet yetiştirme açısından pek çok ülkenin masallarından güçlüdür. Türk dünya sahnesine çıktığı Moğolistan’dan günümüze kadar ayağını bastığı yeri vatan kılmış, eserlerle mührünü vurmuştur. Bugün dünya üzerinde 350 milyon insan Türkçe konuşuyor. Balkanlardan Sarı Denize kadar Türkçe konuşarak seyahat edebilirsiniz. Arap tarihçisi Cahiz; “Türk ile uğraşanın akıbeti berbat olur” diyor. Türk ile uğraşanlara son sözümüz; bu büyük millet neler gördü ve neler yaşadı. Onun büyüklüğünü dünya biliyor. Sizin büyüklüğünüze ise sadece siz inanıyorsunuz. 

***

Demokrasi Paketle Değil, Adaletle Gelir

Demokrasi Paketle Değil, Adaletle Gelir




Emre Kongar

Demokrasi paketlerle değil, bağımsız ve tarafsız adaletle gelir…
Yargıya güvenin, inancın olmadığı yerde demokrasi de olamaz!

***

Üstelik açıklanan paket de yetersizdir:

1) Toplumun çeşitli kesimlerine danışarak hazırlanmamıştır.
Tam tersine büyük bir gizlilik içinde, sadece terör suçundan İmralı’da hapis yatan Abdullah Öcalan ve onun vasıtasıyla Kandil Dağı’ndaki Kürt gruplarla müzakere halinde gerçekleştirilmiştir.

2) Genel olarak vatandaş odaklı değildir, Kürtlere dönük bazı yetersiz önlemleri içermektedir.
Türkiye’nin demokratikleşmesi, sadece terör sorununa ve Kürt meselesine bağlanamaz…
Seçim sisteminden Siyasal Partiler Yasası’na, temel hak ve özgürlüklerden Ceza ve Terörle Mücadele Yasası’na, Basın Yasası’na kadar pek çok alanda reform gerekmektedir.
Ayrıca adaletin tarafsızlığı ve bağımsızlığı konusunda ülkede, mutlaka giderilmesi gereken çok ciddi kuşkular vardır.
Bütün bunları ihmal ederek sadece bir etnik grup üzerinden hazırlanan herhangi bir paketin ülke çapındaki demokrasi sorunlarını çözmesi beklenemez. (Belki de zaten AKP’nin böyle bir derdi yoktur.)
Üstelik paketteki önlemler Kürtlerin isteklerini karşılamaktan da çok uzaktır!

3) Kadını örten, erkek egemen feodal kültürün, mezhep temelli olarak kamuya ve eğitime de yaygınlaştırılması çabası, sadece laikliğe değil, çağdaş insan ve kadın haklarına da aykırıdır.
Kadının örtülmesi esas olarak kadının özgür bir seçimi değil, kadına dayatılan erkek egemen bir feodal kültürün sonucudur.
Örtünmenin Sünni İslam inancına dayalı olarak savunulması ve devlete sokulması laiklik ilkesine de aykırıdır:
Devlet adına hizmet verenlerin, siyasal, dinsel, mezhepsel simge takmaları, vatandaşlar arasında hizmet konusunda da ayrımcılığa yol açacaktır!

***

Ayrıca tekrarlayalım ve hiç unutmayalım:
Demokrasi ancak tarafsız ve bağımsız adaletle gelir; adaletin olmadığı yerde demokrasiden söz edilemez.


***

Genelkurmay’dan ilk değerlendirme: “Ağır karar”...

Genelkurmay’dan ilk değerlendirme: “Ağır karar”...



Ahmet Takan

Yargıtay, Balyoz kararını açıkladıktan sonra Genelkurmay’daki havayı almak istedim. Karargahta yetkili isimlerle konuştum. Öncelikle belirteyim; konuştuğum isimler söyleyeceklerinin şahsi düşünceleri olduğunun altını çizdiler. Yapılan değerlendirmelerdeki ortak olan noktalara aşağıda yer vereceğim. Bugüne kadar süren davalarda ketumiyetiyle hafızalarda yer alan Genelkurmay Karargahından gelen ilk sıcak tepkiler şöyle oldu;

“Karar ağır tabii ki. Böyle bir şey olabilir mi?.. Çok ağır bir karar.. Bir de şöyle bir abeslik var. Darbe yapacak diye iddia edilen kişilerin çoğu üst rütbede ve 70-80 yaşında, en fazla 3-4 sene yatırırsın. Peki, orada albay, yarbay hiçbir günahı bile olmayan bir sürü kişi var. Diğerleri tahliye olacak, onlar daha 10 yıl, 15 yıl yatacak. Adalet mi bu şimdi? Gerçekten yapmışlarsa, yapanlar 3 yıl sonra çıkacak sağlıktan dolayı, diğerleri yatmaya devam edecek. Bu Balyoz Davası bambaşka bir dava. Topluma da çok iyi anlatılmalı. Seminer Davası’nda herkesi işin içine kattılar. Gerçekten o büyük seminerde bunlar konuşuldu mu konuşulmadı mı?.. Hepsine bakılması lazım. Biz konuşulmadığını biliyoruz ama seminerde ismi var, al götür. 28 Şubat’ta da öyle çok abuk sabuk şeyler var.” 
Genelkurmay’dan yansıyan bu havayı “nasıl değerlendirdin” diye bana soracak olursanız!..

Kafa karışıklığı hâlâ devam ediyor” derim.

Nefret suçu örneği!..

Recep Erdoğan’ın hakaretler yağdırdığı  “Andımız”ın yazarı Reşit Galip aynı zamanda Türk Tarih Tetkik Heyeti ve Türk Dili Tetkik Cemiyeti’nin önemli kurucu isimlerinden. Eski Türk Tarih Kurumu Başkanı MHP Grup Başkanvekili Yusuf Halaçoğlu’ndan Erdoğan’ın kinini tahlil etmesini istedik. 

Halaçoğlu, “Başbakan nefret suçunu işliyor bu açıklamalarla” dedi ve devam etti;
 “Şu an kendisini savunamayacak bir kişi hakkında kamuoyunda çok yanlış bir imaj meydana getiriyor. Her şeyden önce Başbakan’ın buna dikkat etmesi lazım. Bu kul hakkıdır, öbür dünyada yakasına yapışırsa hiç şaşırmasın kimse.” 
Başbakan’ın; sıkıştıkça, oy kaybına uğradığını düşündükçe çeşitli yerlere sataşmak suretiyle bu oyları geri kazanacağını düşündüğüne dikkat çeken Yusuf Halaçoğlu’nun bu konudaki görüşü;

 “Ruhban Okulu’nun açılışı ile ilgili hemen sığındığı bir dal buldu kendine. Güya; Batı Trakya’daki müftünün atanması meselesi. Atina’daki Fethiye Camisi’nin açılması meselesini dile getirdi. Ama Başbakan bunu söylerken bir şeyi unutuyor. En azından Anadolu’da 52 kiliseyi ibadete açtığını, Bursa, Kütahya, Safranbolu ve Isparta’ya metropolit atadığını kendisi de unutuyor galiba. Madem ki karşılıklılık prensibi vardı bunu gözetiyordu Başbakan, o zaman Atina’daki Fethiye Camisi’nin açılışına bile izin vermeyen Yunanlara karşı niye Ortodoks kiliselerini açtı? Neden 4 tane metropolit atadı hem de hiç Hıristiyan nüfus olmayan yerlere?” 

Yusuf Halaçoğlu, Başbakan’ın, nelerin üstünü örtmeye çalıştığı sorusuna da açıklık getirdi;

“Dikkat ederseniz dış politikada tamamen çöktüler. Bu arada Suriye’den Türkiye’ye giren sayısız kayıt dışı mültecinin içerisinde ne kadar el-Kaide var, ne kadar Esad yanlısı adam var ne olduğu belli değil. Muhtemelen bununla ilgili de istihbarat alıyorlardır ve bundan dolayı da çok büyük bir sıkıntı duyuyorlar, stres içerisindeler. Abdullah Öcalan  Ekim 15’e kadar diye süre veriyor. Bu stresi bir şekilde farklı alanlara da yansıtıyorlar. Tutarsız bir sürü politikalar. Ruhban okulunu açmayışının sebeplerini anlatıyor Yunanistan ile ilişkiler. Peki, Yunanistan’ın işgal ettiği kayalıklara karşılık neden hiçbir beyanatı yok Sayın Başbakanın? Ben soru önergesi olarak da verdim bunu, cevap vermedi. Neden 52 kilise açtınız?.. Bunların finansmanı nereden sağlandı, ibadete açtığınız kiliselerin bulunduğu yerlerde ne kadar Hıristiyan vatandaşımız var? Bunları sordum, onlara da cevap vermediler. 

İşlerine gelmediği konularda cevap vermiyor.” 

Başkentte Reşit Galip’in adının verildiği cadde ve okul var.  “Andımız”ın yazarının ismini silerler mi sorusuna da yanıt verdi Halaçoğlu;
“Ona kaldıktan sonra herhalde çok kişinin adının değiştirilmesi lazım. Bir sürü isimler koyuyorlar. Kendi adını da koydu. Üniversite var. Vapur adı var kendi adına. Başbakan isimleri hayatta olan bir kişi olarak nasıl hazmedebiliyor o da ayrı bir mesele. Bu mantık, bu kafa her şeyi yapar.” 
Ankara Belediye Başkanı Melih Gökçek ile Eğitim Bakanı Nabi Avcı durumdan nasıl vazife çıkaracaklar acaba?..


***

Tırnağı Olamadınız…

Tırnağı Olamadınız…


Necati Doğru


Pusu davasının (Balyoz) yüksek yargı ayağı da beklenildiği gibi çıktı. 
Büyük rejisörün yerli figüranlarla sahneye koyduğu pusu; ülkenin iki bayraklı, iki vatanlı, iki uluslu, iki hukuklu olması için kuruldu.
PKK ile açılım oldu.

Türklük yasaklandı.

Arkası “birliği bozmak” hedefine yürüyecek aheste paketlerle gelecektir. Bölünmez birlik olalım. Birlikte üretelim. Birlikte paylaşalım. Birlikte “hakki mürşit (yol gösteren) olarak ilmi alalım ve uygarlığa birilikte yürüyelim” demek için 1933’de yazılmış andın 79 yıl önce ölmüş yazarını yuhalıyorlar.
Başbakan kinle sataşıyor.

Partilileri nefretle yuhalıyor.

11 yıldır iktidardalar; “bölünmez birlik olalım, birlikte uygar olalım” hedefini geliştirecek hiçbir katma değer adımı atmadılar.
Sadece rant ürettiler.
Yandaşlarına dağıttılar.

* * *
79 yıl önce toprak olmuş Milli Eğitim Bakanı Reşit Galip’i kinle yuhalayarak; çapsızlıklarını gizlemeye çalışmaktalar.
Tarihe bakın yazıyor.
Reşit Galip ilericiydi.
Tıp okumuştu.
Hem edebiyat doktoruydu.
Hem hukuk doktoru.
41 yıllık yaşına 400 yıl sığdırdı: Hiç durmadı. Tıp fakültesi ikinci sınıftayken; iki cepheye gitmek için gönüllü yazıldı. Balkan Harbi’nde savaştı. Yaralandı. Kafkas cephesine katıldı. Erzurum’da hastalandı. Çatalca Cephesi’nde verem mikrobu kapmıştı. Osmanlı ordusundan onbaşı rütbesiyle emekli oldu, tıp okumaya devam etti. Hocası ve 2 sınıf arkadaşıyla Fransız hardal şişelerini laboratuvar tüpü gibi kullanıp gaz lambası ışığında 37 derecede tutarak bakteri, aşı, serum ürettiler.
Savaş sürüyordu.
Orduya serum gerekli.
Yeterli zaman yoktu.
Vücudunu kobay yaptı.
Serumu kendinde denedi.
Cephede Mehmet’e yetiştirdi.

* * *
Osmanlı yenildi. Ülke parçalandı. “Kurtuluş Savaşı”na destek vermek için “Köycüler Cemiyeti”ni kurdu. Tavşanlı’da bir cepheyi örgütledi. Savaş kaçaklarını yargılamak için kurulan İstiklal Mahkemesi üyeliği de yaptı.
1925’de Milletvekili seçildi.

1932 yılında Bakan oldu.

11 ay Milli Eğitim Bakanlığı yaptı. Yasaklanan andı; okullarda “bölünmez birlik ve bütünlük aşısı” olsun diye bakanlığı döneminde yazdı. Türk Tarihi Tetkik Heyeti Genel Sekreterliği yaptı. Türk Tarih Kurumu’nun temellerini o attı. Türk Dili Tetkik Cemiyeti’ni Türk Dil Kurumu’na o dönüştürdü. Halkevleri’nin kurulmasına emek verdi. Üniversite reformunu o yaptı. İstanbul Üniversitesi’nin 1 Ağustos 1933 günü açılışında: “Türk’ün öz malı bir bilim yaratmalıyız, bunu yapamazsak başka ilmi terakkilerin (bilimde ilerleyenlerin) haraçgüzarı( sömürgesi) oluruz” temalı konuşma yaptı. Köy Enstitüleri’nde ilk DNA çatısını o kurdu. Anadolu Medeniyetler Müzesi, Milli Kütüphane, İlimler ve Sanatlar Akademisi’nin kurulmasında emeği var. Bakanlığının hedefine o yıllarda bile; “içinde 1 milyon kitap olan kütüphane kurma çıtasını” da o koydu. Halk kendi dilinde dinini anlasın diye Ezanı da o Türkçeleştirdi.
1934’de öldü. 41 yaşındaydı.

Cebinden 5 lira çıktı.

Bütün serveti, cebinden çıkan kefen parasıydı. Sağlığında; Mustafa Kemal Atatürk’ü Beyoğlu’nda Rus karı-kocanın işlettiği bir bar (Rose Noir) sahibine İş Bankası’nın 15 bin liralık kredi mektubunu verdiği için en ağır eleştiriyi çekinmeden Reşit Galip yaptı.

* * *
79 yıl sonra yuhalıyorsunuz.

Siz sadece rant ürettiniz.

Ürettiğiniz rantı bile Reşit Galip’in “Bölünmez birlik olalım, birlikte uygarlığa koşalım” esası üzerine kurduğu Cumhuriyet’in malını-mülkünü satma sayesinde başardınız.

Tırnağı bile olamadınız.


***

Balyoz İndi...

Balyoz İndi...



Hikmet Çetinkaya

Ergenekon, Balyoz, Odatv ve benzeri davaların sonucunu az çok biliyorduk.
Bunlar siyasi davalardı...
Balyoz’da Silivri yargısının verdiği kararlar onandı.
İşin özü bu!
Yargıtay’ın bu kararı nasıl yorumlanır?
Bence şöyle:
Öncü karardır...
Ergenekon’da da eş bir karar çıkacaktır.
Bundan sonra önce Anayasa Mahkemesi’ne başvurulacak, ardından Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne gidilecek.
Yargıtay darbe girişimi olduğunu saptadı yerel mahkeme gibi. Silivri mahkemesinin verdiği kararın özünü bozmadı. 
Bazı askerler salıverilecek ama İbrahim Fırtına, Özden Örnek, Çetin Doğan, Bilgin Balanlı, Ergin Saygun, Şükrü Sarıışık, Engin Alan ve Dursun Çiçek gibi komutanlar cezasını çekmeye başlayacak.

***
Diyelim ki düşünülmüş ama gerçekleşmemiş bir darbe girişimi, soygun, cinayet planı...
Ya da 20-30 gazetecinin yazdığı yazılar...
Niye bir yargıç bile şunu söyleyemiyor:
“Darbe düşünülmüş ama bu düşünce yönünde harekete geçildiğine dair ortada somut bir kanıt yok!”
Söyleyemez!
Çünkü siyasal iktidarın eli yargının üzerinde...
İş bu denli basit!
Eğer toplum olarak darbelere karşıysak, darbe girişimleriyle ve bunun failleriyle hukuk zemininde mücadele etmeliyiz; önce bu gerçekleri görmemiz gerekiyor.
Elbet askeri darbelere karşıyız, demokrasi ve özgürlükleri sonuna dek savunuyoruz.

Dediğimiz şu:

“Ne askeri ne de sivil vesayet!”

***
Balyoz davasında 33 kişinin aklanması onandı. Yargıtay 24 sanığın mahkûmiyetini bozdu ve salıverme kararı verdi.
Yargıtay, tahliye gerekçesini “kanıt yetersizliği” olarak değerlendirdi.
Zaten adlar belliydi!
Siyasi hesaplaşmanın temelinde yatan da buydu.
Komutanların aileleri üzüntülü ve acılı.
Zaten acılar içinde yaşayan bir toplum olduk...
Yargıtay 9. Dairesi’nin oybirliğiyle aldığı kararın okunmasının ardından sanık yakını ailelerin gözyaşları...
Umutlu bir bekleyiş ve yaşanan acı...
Hıçkırıklar, çığlıklar!
Televizyon ekranlarında, internet sitelerinde izlediğim görüntüler içimi acıttı.
O anda aklıma Oktay Rifat’ın dizeleri geldi:
“Elleri var özgürlüğün, 
Gözleri, ayakları.
Silmek için kanlı teri, 
Bakmak için yarınlara, 
Eşitliğe doğru giden.”

***
İki kuşak da 12 Mart ve 12 Eylül dönemlerinde aynı hüzünleri, acıları yaşamıştı...
O yüzden bilirdik bunun nasıl bir şey olduğunu...
Kıyımları, işkenceleri, ölümleri...
Gazete haberlerine konulan yasakları, gazetelerin kapatılmasını.
Yaşadık ve tanık olduk!
Bugün ise şu gerçeği görüyorum ben:
Emekli kadın Albay Berna Özden...
Hava Harp Okulu’nda tarih öğretmenliği yapmış.
Balyoz’dan 16 yıl hapis cezası aldı ve Yargıtay bu kararı onadı.
Şaşırdım!
Darbeler emir-komuta yöntemiyle yapılır...
Baştan söylediğim gibi 400-500 askerin bir araya gelmesiyle değil!

***
Sözü fazla uzatmaya gerek yok!
Sözün bittiği yerdeyiz...
Bir korku, sindirme, yetmez ama evet, terör, darbe, şu bu...
Türkiye bir hukuk devleti midir?
Ben, tüm yanıtını verdim yazımda...
Yargıtay 9. Dairesi’nin verdiği bu kararı ben gecenin yarısında hançerlenmiş bir rüyada gördüm.
Belki bu acıları, hüzünleri genel afla giderebilirdik.
Henüz öyle rüyalar görmeye başlamadım ama belki görebilirim.
Bir genel af neden olmasın!
Dağdakiler neden düz ovaya inmesin!
İmralı pazarlıkları sürsün!
Canım neden olmasın tüm varsayımlar...
Elbet yarın sabah olacak değil!
Bekleyin bakalım, biraz sabırlı olun!

***

Balyoz Kararı ve Soru işaretleri.,

Balyoz Kararı ve Soru işaretleri., 




Metin Özkan 

Gündem yine değişti.
Dün Andımızın kaldırılmasını konuşuyorduk...
Ondan önce demokratikleşme paketini...
Ondan da önce çözüm sürecini...
Daha öncesine bakarsanız,
Resmi dairelerden TC'nin kaldırılmasını...
Ve ondan önce de resmi bayramların iptalini.
Peki, daha öncesini hatırlayan var mı?

***
Öncesini hatırlayamasanız da,
Dün sabah itibarıyla
Türkiye'nin tartıştığı "Balyoz kararlarını" konuşuyoruz hep birlikte.
Yani gündem yine değişti.
Gelelim Yargıtay'ın onadığı balyoz kararına.
237 onama...
88 tahliye...
36 beraat...
Toplamda darbe yapmaya teşebbüs eden 361 kişi.

***
Kimilerine göre davanın "başlangıç" aşaması,
Kimilerine göre davanın "devam" aşaması,
Kimilerine göre de davanın "karar aşaması" hukuksuz sayıldı.
Tabi buna karşılık,
Birileri "darbe yapmaya teşebbüs eden cezasını çekmeli" dedi.
Bir başkası yasalar karşısında "boynumuz kıldan ince" tepkisini verdi.
Tabi tüm bunlar dışında verilen yargı kararlarını siyasi bulanlar da vardı,
Adaletin terazisinin eşit tarttığını düşünenler de!
Tabi birde benim gibi hukuka ve yargıya sonuna kadar güvenmek isteyenler vardı.

***
Gelelim düne;

Konuştuğum birçok hukuk adamı ve siyasetçi diyor ki;
Bir dönem Türk Silahlı Kuvvetleri'nin yönetim kademesi,
Suç örgütü veya çete oluşturma suçlamasıyla cezaya çarptırıldı.
Yani askeri açıdan yeni bir "devri sabık" yaratıldı.
Kurum ve şahsı birbirine karıştırmadan,
Verilen kararlara baktığımızda merakım şudur;
Bir dönem MGK, Askeri Şura ve Terörle Mücadele toplantılarında,
İmzası bulunan bu komutanların aldığı kararların geçerlilik durumu ne olacak?
Ve ya üç yıl içeride yattıktan sonra 36 berat ile 88 tahliye hakkı kazanan şüphelilerin kayıpları nasıl telafi edilecek?
Öcalan'la görüşen, dağda PKK militanları ile kucaklaşan, Kandil'de terör örgütü yöneticileri ile toplantı yapan BDP milletvekilleri TBMM'de cirit atarken...
Ya da sayıları bir yıl önce 10 bini aştığı söylenen KCK tutuklularından içeride sadece 700'ü kalmışken...
Kamu vicdanı suçlu ile suçsuzu nasıl ayırt edecek?
Son olarak,
Balyoz'da alınan karar bundan sonraki,
Ergenekon, 28 Şubat, 12 Eylül ve İnternet Andıcı davalarında da aynı mı olacak?
Karar sonrası konuştuğum herkesin kafasında bu soru işaretleri var.
Buyurun cevabı sizler verin. 


***

CİLBAB

CİLBAB

Gülhan Elmas

Gazetelerde dün başörtüyle göreve başlayan öğretmenlerin fotoğrafları vardı. Dikkati çeken bu öğretmenlerin başörtü dışındaki giysilerinin diğer hanımlardan farkının olmamasıydı... Vücut hatlarını gösteren giysilerdi bunlar... Rahmetli Doç. Bahriye Üçok ve Uğur Mumcu’nun yıllar önce yazdıkları aklımıza geldi... Eğer inanca dayalı bir giysi söz konusu ise türbanın yetersiz kalacağını, hanımların vücutlarını baştan aşağı örten ve hatları belli etmeyen “cilbab” giymeleri gerektiğini söylerlerdi... Elbet ne giyecekleri bu hanımların tercihidir. Biz geçmişi andık.

Zengin yaşamak zengin Ölmekten iyidir. Samuel Johnson


***

İSYAN.,

İSYAN.,

Akif Kökçe,



Balyoz sanıklarının dünkü karar üzerine yayınladıkları bildiride dikkati çeken satırlar:
“Komşu ülkelerdeki insan hakları ihlallerini önlemeye çalışan ve onlar için hak hukuk ve özgürlük isteyen devletimiz maalesef kendi ordusuna da yapılan ihlalleri haksızlıkları ve hukuksuzlukları önleyememiştir.
Devletimizin bu düzmece davada TSK’ye karşı emperyalist ve cumhuriyet düşmanlarının kurduğu hain komployu görememiş olması kabul edilemez bir zafiyettir. Diğer taraftan devletimiz bu komployu görmüş ve sessiz kalmış ise durum daha da vahimdir.”
AKP’nin Çorum eski Milletvekili Ahmet Aydoğmuş
Türklüğümün hiçbir faydasını görmedim” demiş.
Nasıl görsün!


Bu devirde “Türklük” değil “Türk düşmanlığı” para kazandırıyor


* * *

Erdoğan “ Meclis’teki Grup toplantısı konuşmasında” dinleyicileri ağlatmış.
Ağlamak artık zor bir iş değil!

AKP’nin Cumhuriyeti ne hale getirdiğini düşünmek yeter!


***


BALYOZ TSK NE İNDİ.. VİCDANLAR KANIYOR

BALYOZ TSK NE İNDİ..  VİCDANLAR KANIYOR







PKK ve Andımız 

Ümit Özdağ

AKP Hükümeti, 2006’da Oslo’da PKK ile başlayan gizli görüşmeler ve nihayet 2009’dan itibaren PKK/Kürt açılımı sonrasında Abdullah Öcalan ile 2011 ve 2013’te yapılan müzakereler neticesinde PKK ile örgütün Türkiye’den geri çekilmesi karşılığında ateşkes konusunda uzlaşmıştır. PKK, Türkiye’den çekilmemiş yeni katılımlar ile gücünü artırmıştır. Örgüt, AKP’yi verdiği sözleri yerine getirmemekle suçlayarak, 11 Eylül 2013’te Türkiye’den geri çekilmeyi durdurduğunu ve kısa bir süre sonra ateşkese de son vereceğini duyurmuştur. AKP, işte böyle bir ortamda 30 Eylül 2013’te ’Demokratikleşme Paketi’adlı bir dizi yasal ve tüzük değişikliği gerektiren açıklamayı Erdoğan’ın düzenlediği basın toplantısı ile açıklamıştır. Bu paketle ilgili iki temel iddiayı 

1) Paketin Türkiye’yi Demokratikleştireceği, 

2) Paketin PKK ile pazarlık yapılmadan hazırlandığı tezleri oluşturmaktadır.

Demokrasi bir anlayış ve bu anlayışa uygun tutumdur. Bir demokrat, fikrini benimsemediği insanların da fikir özgürlüğünü savunmak zorundadır. Erdoğan, Demokrasi Paketi’ni açıkladığı toplantıya, muhalif diye nitelendirdiği gazeteleri sokmayarak nasıl bir demokrasi anlayışına sahip olduğunu göstermiştir. İkinci husus, modern demokrasilerde sandık çok önemlidir. Ancak sandıktan oyların nasıl çıkacağı sandık kadar önemlidir. Eğer bir seçim sistemi temsilde adaleti sağlamıyor ise oynanan oyunun adı demokrasi olsa da özünün demokrasi olduğunu söylemek mümkün değildir. Temsilde adalet ilkesini benimsemeyen, seçim sistemi oyunları ile seçmenlerin önemli bir bölümünün siyasal iradesinin sandık neticelerine yansımasını engelleyerek iktidara sandıkta hak etmediği ölçüde bir gücü TBMM’de sağlamayı hedefleyen bir yaklaşım, demokratik olamaz ve adı demokrasi paketi olan bir önlemler paketine yakışmaz. Bu paketi takip eden günlerde polise önleyici yetki çerçevesinde, istediği yurttaşı 24 saate kadar gözaltına alma ve tutma yetkisi verilmesi de Türkiye’nin nasıl bir demokrasiye sürüklenmek istediğini göstermektedir. 

Demokrasi Paketi’nin PKK ile müzakere edilmediği iddialarına gelince, AKP’nin 2006’dan bu yana Oslo’da başlayan süreçle PKK ile gizli ve açık bir müzakere süreci içinde olduğu bütün dünya tarafından bilinmektedir. Bu arada PKK’ya verilen sözlerin hemen gerçekleştirilmesi durumunda ortaya çıkacak milli tepki etkisizleştirilmek için tavizler  “salam stratejisi”  ile zamana yayılmıştır. Tabii ki PKK buna tepki göstermekte ve verilen sözlerin daha hızlı gerçekleştirilmesini talep etmektedir. AKP Hükümeti ile PKK arasındaki mesele  “yapılacaklar”  konusunda değil,  “ne hızla yapıldığı” ile ilgilidir.

PKK ile pazarlık yapılmadığı iddia edilen  “Demokrasi Paketi” kapsamında sadece PKK’nın lider kadrolarını ilgilendiren Siyasi Partiler Yasası’nın 11. Maddesindeki  “terör örgütü suçlamasından”  mahkum olanların siyasi partilere üye olması engelinin kaldırılması ile önümüzdeki dönemde PKK liderlerinin siyaset yapmasının önü açılmıştır. Özel okullarda Kürtçe eğitim ile PKK’nın ana dilde eğitim talebi kısmen karşılanmıştır. 

PKK’ya verilen en büyük taviz ise 1933’ten bu yana okullarda çocuklarımızın içtiği “Öğrenci Andı” nın kaldırılmasıdır. Öğrenci andı konusunda PKK’dan ve Türk Milleti gerçeği ile sorunu olan sözde  “İslamcı” özde ise gizli etnik milliyetçi olan bazı çevrelerden başka kimsenin sorunu yoktur. AKP ileri gelenleri tarafından  “slogan milliyetçiliği”  ile yaftalanan, militarist veya ırkçı olmakla suçlanan Andımız bir milletin çocuklarının ne olduklarını ve nasıl olmaları gerektiğini öğrenmelerinin bir parçası olmuştur. Andımız’ın kaldırılması PKK’ya Kandil’de düğün yapma fırsatı vermiştir. 

Andımızı militarist ve ırkçı olmakla suçlayanlar; ABD’ye 10 sene önce Çin’den, 8 sene önce Rusya’dan, 3 sene önce Mozambik’ten ve 1 sene önce Türkiye’den göç etmiş ailelerin çocuklarının okulda  “Amerika Birleşik Devletleri’nin bayrağına, o bayrağın simgelediği Cumhuriyet’e, Tanrı’nın yönetiminde bir ulusa, bölünmezliğe, herkes için adalet ve özgürlüğe sadakatini” bildirmesini normal karşılar ve Amerikan milletine mensubiyetin doğal göstergesi olarak görmektedirler. Aynı kişiler, Türkler ile tarihsel ortaklığı Orta Asya’da Eleşkirt Anıtlarında  “Kürt İlhanı Alp Urungu’ya kadar geri giden, 1000 seneden bu yana Anadolu’da Türkler ile her anlamda ortak bir yaşam süren, Allah-u Ekber Dağlarını, Diyap Ağa’yı unutarak” Kürt çocuğunun  “Türk’üm”  demesini ise  “ırkçılık”  hatta  “yalan”  olarak nitelendirilmesi ise akıl ve vicdan sınırlarını zorlamaktadır.  

Erdoğan; adını vermediği  “tek millet” , bazen Türk bayrağı bazen Türkiye bayrağı dediği  “tek bayrak”, üstüne başka adlar yazılmasına giden yolu açmasına rağmen “tek vatan”  ve içini boşaltmasına rağmen  “tek devlet” şeklinde bir  “slogan milliyetçiliği” yapmasına rağmen, Andımız’ın kaldırılmasını, “çocukların soğukta üşümesi”  ile de izah edecek kadar zayıf bir çizgiye çekilmek zorunda kalmıştır. Bu izahtan yakında İstiklal Marşı’nın da soğuk hava gerekçesi ile kaldırılacağını varsayabiliriz. Bütün bunlara rağmen, Türk Milleti’nin ekonomik yardımlar ile bulanan zihnindeki bulanıklık devam edebilir. Üstelik bu bulanıklık, PKK’ya verilen tavizlerin üstü türban ile örtülmeye çalışılarak daha da güçlendirilmeye çalışılabilir.


***

Gazetelerde Demokratikleşme Paketi.,

Gazetelerde Demokratikleşme Paketi.,


Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın açıkladığı Demokratikleşme Paketi'ni gazeteler nasıl gördü?




Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın dün açıkladığı Demokratikleşme Paketi gazetelerin manşetlerinde yer aldı. Paket bazı gazetelerde 18, bazılarında 20 bazılarında 21 ve bazılarındaysa 28 madde olarak verildi.
Gazetelerin bir kısmı paketi "devrim" olarak nitelendirirken bir kısmıylsa demokratik talepleri karşılamadığını manşetine taşıdı.

Akşam: Erdoğan Devrimi



Yeni bir Türkiye doğuyor. Başbakan Erdoğan aylardır beklenen demokratikleşme paketini açıkladı. Pakette siyasi özgürlükten inanç özgürlüğüne, azınlık haklarından ayrımcılıkla mücadeleye, anadilde eğitime kadar devrim niteliğinde düzenlemeler yer alıyor.

Aydınlık: Şeyh Tayyip Paketi

Başbakan Tayyip Erdoğan günlerdir reklamını yaptığı "Demokratikleşme Paketi"ni açıkladı. AKP-PKK koalisyonunda hazırlanan paketten Cumhuriyet ve millet düşmanlığı çıktı.

Azadiya Welat: Sirgûn û zext derketin



* Erdoğan'ın boş paketinden sürgün ve baskı çıktı

BirGün: Demokrasi Dendi Seçim Paketi Çıktı

Demokratikleşme paketi açıklandı. Paketten, demokrasi yerine toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin vali emrine bağlanması, yardım serbestisi, barajı fiilen yükselten bir seçim sistemi çıktı.

Bugün: Özel Okullarda Kürtçe Eğitim


Cumhuriyet: Demokrasi Sen Bekle


Erdoğan'ın hazırladığı paketten demokratikleşme değil oy hesabı çıktı.
Evrensel: Biri Bunlara Demokrasiyi Anlatsın



Güneş: Devrim Gibi

Başbakan Erdoğan, bazı yasakları kaldıran, yeni hak ve özgürlükler getiren devrim niteliğindeki değişiklikleri içeren Demokratikleşme Paketi'ni açıkladı.

HaberTürk: Demokrasiye Bir Adım Daha



Hürriyet: Öncü Paket

Başbakan Tayyip Erdoğan "İstiklal Marşı 'Korkma' diye başlar. Korkaklar zafer anıtı dikemezler" diyerek "Demokratikleşme Paketi"ni açıkladı, yeni paketlerin geleceğini söyledi.

Milat: Ankara Kriterleri

Türkiye, demokrasisini restore ediyor. Demokratikleşme Paketi, bölgemizde yeni dizaynlara girişen dünya sistemine de "mesaj" verdi. Yeni Türkiye modeli, dikta rejimlerinin uykusunu kaçıracak.

Milliyet: 18 Yeni Adım



Milli Gazete: Manşet Başbakan'dan

Beklenen paket açıklandı. Konuşmasında gazetelerin "dağ fare doğurdu" başlıkları atacağını öngören Başbakan aslında hazırlıksız bir paketin varlığını peşinen kabul etti. Başbakan'ın bile tatmin olmadığı açıkça hissedilen pakette haklar ve özgürlük anlamında "devrim" olarak sunulan kimi başlıkların bile dikkatlice ele alındığında Türkiye'de yeni açmazlara neden olunacağı görülüyor. Milli iradeye ipotek koyan seçim barajının indirilmesi paketten çıkmadı. Demokratikleşmenin önündeki en büyük engel olan seçim barajının indirilmemesi Başbakan'ın "dağ fare doğurdu" başlıklarının atılacağı endişelerini haklı çıkaran en önemli eksikliklerden biriydi. Kanunen hiçbir şekilde yasak olmayan kamuda başörtüsüne özgürlük konusunda ise sınırlı bir yaklaşım dikkat çekti. Askeriye, başörtüsü için tamamen yasaklı hale gelirken, hakim, savcı ve polisler için de yasak resmileşiyor.

Ortadoğu: İhanetin Paketi Açıldı

AKP hükümeti İmralı canisinin isteklerini türbana sarıp 'demokratikleşme' diyerek millete yutturmak için harekete geçti.
Özgür Gündem: Oylama Paketi



Başbakan 'Muhteşem' dediği 'paketi'ni sonunda açıkladı. Paket için müzakere yapmadıklarını inkar eden Erdoğan, beklentileri düşürmek için izahatlara girişti. Pakette, anadilde eğitim 'özel' alana havale ediliyor, yerel yönetimlere ilişkin düzenleme yer almıyor, tutsaklar bırakılmıyor, koruculuk ve TMK olduğu gibi duruyor.

Posta: Kamuda Türban Serbest, Dini İnançların Gereğini Engelleyene Hapis Cezası, İlkokulda Andımız Kalktı
Radikal: Demokrasi 1.0



Başbakan Erdoğan'ın açıkladığı "Demokratikleşme Paketi"nden seçim barajı için 2 yeni alternatif, kamuda başörtüsüne özgürlük, özel okulda Kürtçe eğitim çıktı. Heybeliada ve Alevilere yönelik açılımların yeni sürümde ele alınması bekleniyor.

Sabah: Yeni Türkiye İçin 20 Adım

Başbakan Erdoğan'ın açıkladığı "Demokratikleşme Paketi"nde 16 yasal değişiklik ve 4 idari düzenleme yer alıyor.

Star: 30 Eylül Devrimi



Başbakan Erdoğan'dan tarihi demokrasi adımları. Anadilde özel okul eğitiminden kamuda başörtüsü engeline, seçim barajından 'andımız'a kadar Eski Türkiye'nin bütün yasakları kalkıyor.

Sol: Gericileşme Paketi



Haftalardır hakkında büyük patırtı koparılan "demokratikleşme paketini" açıkladı. Birkaç makyaj düzenleme dışında tüm önemli değişiklikler, gericileşme yönünde yapıldı. Pakete gösterilen tepkiler, zaten AKP'yi destekleyenler dışında tatmin olan hiçbir toplumsal kesim olmadığını gösterdi. Erdoğan cılız içeriğin farkında olduğunu "ölümsüzlük iksiri beklemek abartılı" sözünü ifade etti, "inşallah bir dahaki sefere" yaklaşımı sergiledi.

Sözcü: Andımız Kaldırıldı, Türban ve Çarşaf Serbest Bırakıldı, Gerisi Boş!

Türkiye nefesini tutup açıklanmasını beklediği demokrasi paketinde, dağ fare doğurdu. AKP tabanı hariç mutlu olan yok.

Takvim: Yeni Türkiye

Başbakan, demokratikleşme paketini açıkladı. Yeni Türkiye için büyük bir adım atıldı. Kamuda başörtüsü yasağı kalktı. Ana dilde eğitim imkanı tanındı. "X, Q, W" gibi harflere özgürlük çıktı.

Taraf: Evet, Devam Edelim



Türkiye: Hoşgeldin Özgürlük

Erdoğan'ın açıkladığı paket, demokrasi ve özgürlüklerin önünde engelleri kaldırdı. Türkiye'nin ayağına vurulan birçok pranga da kırılmış oldu. Bireysel ve kültürel haklar genişletildi, hayat tarzı garanti altına alındı, demokratik eğitimin yolu açıldı, azınlıkların problemleri çözüldü.

Vatan: Yeni Dönem

Erdoğan'ın dün "Türkiye'de yeni bir dönemin başlangıcı..." diyerek açıkladığı demokrasi paketinde 76 milyonun hayatını etkileyecek 28 kritik madde var.
Yeni Şafak: Demokrasiye Yüksek Standart



Başbakan'ın "Türkiye'nin ulaştığı seviyenin tezahürü" diye nitelediği demokratikleşme paketi, sokaktan devlet dairelerine, siyasi partilerden okullara, günlük hayattan özel hayata daha çok özgürlük getirecek. Yapılacak 28 değişiklikle Türkiye ileri demokrasiye bir adım daha atacak.

Yeni Akit: Yumuşak Geçiş

Başbakan Erdoğan'ın açıkladığı 'Demokratikleşme Paketi', devlet-millet kucaklaşmasına açılan bir kapı olarak değerlendirilirken; pakette yer alan "başörtüsü" ve "nefret suçu" ile ilgili düzenlemeler ise eleştirilere yol açtı.

Yeni Asır: 20 Adımda Yeni Türkiye

Başbakan Erdoğan Türkiye'nin 'demokrasi tarihinde bir dönüm noktası' olarak nitelediği demokratikleşme paketini açıkladı. Paketle kamuda yıllardır devam eden başörtüsü ayrımcılığı kalktı, seçim barajıyla ilgili 3 farklı teklif getirildi. Özel okullarda anadilde eğitim konusunda tarihi bir adım atılırken, çok tartışılan 'andımız' ilkokullardan da kaldırıldı. En önemli başlıklardan biri de ayrımcılıkla mücadele konusunda getirilen cezalar oldu.

Yeni Asya: Kamuda Örtü Yasağı ve Öğrenci Andı Kalkıyor

12 Eylül'ün getirdiği "kamuda başörtüsü yasağı", TSK, Emniyet ve yargı hariç kalkıyor; 1933'ten beri okullarda çocuklara zorla tekrarlattırılan "Öğrenci Andı"nda da, 80 yıl sonra son veriliyor.

Yeniçağ: "Paket"ten Türk Düşmanlığı Çıktı

Her kesime bir parmak bal çalma kurnazlığıyla kamufle edilmeye çalışılan paket hedefi gizleyemedi: Andımız kalktı, dil birliği bozuldu, Kürtçe eğitime yol verildi.

Yeni Mesaj: Mavi Boncuk Dağıttı

Demokratikleşme paketini dün bizzat açıklayan Başbakan Erdoğan, adete mavi boncuk dağıttı. Değişikliklerle ilkokullarda okunan öğrenci andı kaldırıldı. Daha önce Türkçe olması zorunlu olan köy isimleri artık farklı dilde konulabilecek.

Yurt: TC'yi Adım Adım Tasfiye Paketi

Başbakan Erdoğan "özgürlükler" perdesi altında açıkladığı 21 maddelik paket TC devletinin kurumsal yapısını adım adım değiştirmeyi amaçlıyor.

Zaman: Özel Okullarda Kürtçe Eğitim Serbest




(EA)

https://m.bianet.org/bianet/siyaset/150309-gazetelerde-demokratiklesme-paketi