Akif Kökçe etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Akif Kökçe etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

27 Mart 2020 Cuma

MİT


MİT

Akif Kökçe
21 OCAK 2014


MİT’in Kanunda belirtilen görevleri bellidir...

1- Devlet Çapında istihbarat yapmak,
2- Bu istihbaratı ilgili makamlara ulaştırmak,
3- Milli Güvenlik Siyaset planı ile ilgili istihbarat istek ve ihtiyacını karşılamak,
4- İstihbarata karşı koymak.

Kanun diyor ki: MİT’e bu görevler dışında görev verilemez ve bu teşkilat devletin güvenliği ile ilgili istihbarat hizmetlerinden başka hizmet istikametlerine yöneltilemez.
MİT’in görevleri arasında bir başka ülkeye silah taşımak, kamyonlara refakatçi vermek vs. yok... MİT kanuna aykırı iş yapıyor. Üstelik ikide bir yakayı ele veriyor!

DİNK

Hrant Dink için yapılan anma yürüyüşünde beyaz bereli polisler dikkati çekiyor... Hava sıcaklığı 16- 17 derece... Devletin polisi neden Dink’in katili Ogün Samast gibi beyaz bere takıyor? Bu cinayetin arkasında hangi güçlerin olduğunu görmek istemeyenlere mesaj olmasın bu?


***

9 Şubat 2020 Pazar

BALYOZ TSK NE İNDİ.. VİCDANLAR KANIYOR

BALYOZ TSK NE İNDİ..  VİCDANLAR KANIYOR







PKK ve Andımız 

Ümit Özdağ

AKP Hükümeti, 2006’da Oslo’da PKK ile başlayan gizli görüşmeler ve nihayet 2009’dan itibaren PKK/Kürt açılımı sonrasında Abdullah Öcalan ile 2011 ve 2013’te yapılan müzakereler neticesinde PKK ile örgütün Türkiye’den geri çekilmesi karşılığında ateşkes konusunda uzlaşmıştır. PKK, Türkiye’den çekilmemiş yeni katılımlar ile gücünü artırmıştır. Örgüt, AKP’yi verdiği sözleri yerine getirmemekle suçlayarak, 11 Eylül 2013’te Türkiye’den geri çekilmeyi durdurduğunu ve kısa bir süre sonra ateşkese de son vereceğini duyurmuştur. AKP, işte böyle bir ortamda 30 Eylül 2013’te ’Demokratikleşme Paketi’adlı bir dizi yasal ve tüzük değişikliği gerektiren açıklamayı Erdoğan’ın düzenlediği basın toplantısı ile açıklamıştır. Bu paketle ilgili iki temel iddiayı 

1) Paketin Türkiye’yi Demokratikleştireceği, 

2) Paketin PKK ile pazarlık yapılmadan hazırlandığı tezleri oluşturmaktadır.

Demokrasi bir anlayış ve bu anlayışa uygun tutumdur. Bir demokrat, fikrini benimsemediği insanların da fikir özgürlüğünü savunmak zorundadır. Erdoğan, Demokrasi Paketi’ni açıkladığı toplantıya, muhalif diye nitelendirdiği gazeteleri sokmayarak nasıl bir demokrasi anlayışına sahip olduğunu göstermiştir. İkinci husus, modern demokrasilerde sandık çok önemlidir. Ancak sandıktan oyların nasıl çıkacağı sandık kadar önemlidir. Eğer bir seçim sistemi temsilde adaleti sağlamıyor ise oynanan oyunun adı demokrasi olsa da özünün demokrasi olduğunu söylemek mümkün değildir. Temsilde adalet ilkesini benimsemeyen, seçim sistemi oyunları ile seçmenlerin önemli bir bölümünün siyasal iradesinin sandık neticelerine yansımasını engelleyerek iktidara sandıkta hak etmediği ölçüde bir gücü TBMM’de sağlamayı hedefleyen bir yaklaşım, demokratik olamaz ve adı demokrasi paketi olan bir önlemler paketine yakışmaz. Bu paketi takip eden günlerde polise önleyici yetki çerçevesinde, istediği yurttaşı 24 saate kadar gözaltına alma ve tutma yetkisi verilmesi de Türkiye’nin nasıl bir demokrasiye sürüklenmek istediğini göstermektedir. 

Demokrasi Paketi’nin PKK ile müzakere edilmediği iddialarına gelince, AKP’nin 2006’dan bu yana Oslo’da başlayan süreçle PKK ile gizli ve açık bir müzakere süreci içinde olduğu bütün dünya tarafından bilinmektedir. Bu arada PKK’ya verilen sözlerin hemen gerçekleştirilmesi durumunda ortaya çıkacak milli tepki etkisizleştirilmek için tavizler  “salam stratejisi”  ile zamana yayılmıştır. Tabii ki PKK buna tepki göstermekte ve verilen sözlerin daha hızlı gerçekleştirilmesini talep etmektedir. AKP Hükümeti ile PKK arasındaki mesele  “yapılacaklar”  konusunda değil,  “ne hızla yapıldığı” ile ilgilidir.

PKK ile pazarlık yapılmadığı iddia edilen  “Demokrasi Paketi” kapsamında sadece PKK’nın lider kadrolarını ilgilendiren Siyasi Partiler Yasası’nın 11. Maddesindeki  “terör örgütü suçlamasından”  mahkum olanların siyasi partilere üye olması engelinin kaldırılması ile önümüzdeki dönemde PKK liderlerinin siyaset yapmasının önü açılmıştır. Özel okullarda Kürtçe eğitim ile PKK’nın ana dilde eğitim talebi kısmen karşılanmıştır. 

PKK’ya verilen en büyük taviz ise 1933’ten bu yana okullarda çocuklarımızın içtiği “Öğrenci Andı” nın kaldırılmasıdır. Öğrenci andı konusunda PKK’dan ve Türk Milleti gerçeği ile sorunu olan sözde  “İslamcı” özde ise gizli etnik milliyetçi olan bazı çevrelerden başka kimsenin sorunu yoktur. AKP ileri gelenleri tarafından  “slogan milliyetçiliği”  ile yaftalanan, militarist veya ırkçı olmakla suçlanan Andımız bir milletin çocuklarının ne olduklarını ve nasıl olmaları gerektiğini öğrenmelerinin bir parçası olmuştur. Andımız’ın kaldırılması PKK’ya Kandil’de düğün yapma fırsatı vermiştir. 

Andımızı militarist ve ırkçı olmakla suçlayanlar; ABD’ye 10 sene önce Çin’den, 8 sene önce Rusya’dan, 3 sene önce Mozambik’ten ve 1 sene önce Türkiye’den göç etmiş ailelerin çocuklarının okulda  “Amerika Birleşik Devletleri’nin bayrağına, o bayrağın simgelediği Cumhuriyet’e, Tanrı’nın yönetiminde bir ulusa, bölünmezliğe, herkes için adalet ve özgürlüğe sadakatini” bildirmesini normal karşılar ve Amerikan milletine mensubiyetin doğal göstergesi olarak görmektedirler. Aynı kişiler, Türkler ile tarihsel ortaklığı Orta Asya’da Eleşkirt Anıtlarında  “Kürt İlhanı Alp Urungu’ya kadar geri giden, 1000 seneden bu yana Anadolu’da Türkler ile her anlamda ortak bir yaşam süren, Allah-u Ekber Dağlarını, Diyap Ağa’yı unutarak” Kürt çocuğunun  “Türk’üm”  demesini ise  “ırkçılık”  hatta  “yalan”  olarak nitelendirilmesi ise akıl ve vicdan sınırlarını zorlamaktadır.  

Erdoğan; adını vermediği  “tek millet” , bazen Türk bayrağı bazen Türkiye bayrağı dediği  “tek bayrak”, üstüne başka adlar yazılmasına giden yolu açmasına rağmen “tek vatan”  ve içini boşaltmasına rağmen  “tek devlet” şeklinde bir  “slogan milliyetçiliği” yapmasına rağmen, Andımız’ın kaldırılmasını, “çocukların soğukta üşümesi”  ile de izah edecek kadar zayıf bir çizgiye çekilmek zorunda kalmıştır. Bu izahtan yakında İstiklal Marşı’nın da soğuk hava gerekçesi ile kaldırılacağını varsayabiliriz. Bütün bunlara rağmen, Türk Milleti’nin ekonomik yardımlar ile bulanan zihnindeki bulanıklık devam edebilir. Üstelik bu bulanıklık, PKK’ya verilen tavizlerin üstü türban ile örtülmeye çalışılarak daha da güçlendirilmeye çalışılabilir.


***

4 Kasım 2017 Cumartesi

9 Yılcık Kaldı!


9 Yılcık Kaldı!


Melih Aşık

Erdoğan yeni yıl konuşmasında yine önemli ipuçları veriyor. İlk dikkati çeken cümle:
“2023 yılına ve bu yıl için belirlediğimiz hedeflere ulaşmamıza şurada artık sadece 9 yıl kaldı...”
Yani... Biz 2023’e kadar koltukta oturma planı yaptık, şunun şurasında da çok bir şey değil sadece 9 yıl kaldı, ona göre dişinizi sıkın...
Yolsuzluk suçlamalarına gelince... Bunu nasıl okumamız gerektiğini Usta anlatıyor:
“17 Aralık komplosu, milletin hükümetini, milli iradeyi, demokrasiyi, sandığı hedef almıştır. Yargı ve emniyet başta olmak üzere, devlet kurumları içine yerleşmiş bir örgüt, dışarıdan aldığı talimatlarla, Türkiye’nin istikrarına, güven ortamına, Türkiye’nin büyüyen ekonomisine ve kardeşliğine suikast girişiminde bulunmuştur.”
Yani... Savcı Muammer Akkaş’ın açtığı yolsuzluk soruşturması tamamen iktidarımızı alaşağı etmek için bir bahanedir... Dışarının tertiplediği suikasttir!
Peki yolsuzluk yapılmadı mı? AKP yolsuzluğu örtmeye mi çalışmaktadır? Haşa... Bakın ne diyor Usta:
“Yolsuzluk konusundaki tavrımız son derece nettir. 11 yıl boyunca yolsuzluklara asla göz yummadığımız gibi yolsuzluk yapanlar karşısında bir an olsun tereddüt etmedik, onlarla yolumuzu ayırdık, onları derhal hukuka teslim ettik.”
Özetle dediği; bizimle ilgili yolsuzlukları yargıya götürmeye gerek yoktur... Eğer yargıya giderse ucu bize de dokunabilir. O yüzden kendi yolsuzluklarımızı biz kendimiz yargılarız. Suçlu bizsek yargıç da savcı da biz oluruz. İşinize gelirse...
Bir garip vak’a...
Aracının içinde 21 Aralık günü ölü bulunan ve intihar ettiği iddia edilen emniyet amiri Hakan Yüksekdağ’ın yakınları anlatıyor:
“Birçok kanıt bize bu olayın bir şüpheli ölüm olduğuna işaret ediyor. Örneğin olay yerine ilk ulaşan emniyet amiri silahta kan izi olması gerektiğini ama olmadığını söylüyor. Şoför camını kırmasına rağmen cam kırıkları araç dışına düşmemiş. Hiçbir görgü tanığı yok? Silah sesi duyan yok? Ankara Dikmen dağ başı mı ki gören duyan olmasın? Olay anından itibaren ailevi sorunları, maddi sorunları ve borcu olduğu yönünde haberler servis edildi.
Hiçbir maddi sorunu olmadığı gibi, severek evlendiği bir eşi, olaydan bir gün sonra biri 6’ncı yaşına girecek olan, diğeri de 6 aylık 2 çocuğu var. Ertesi günü çocuğunun doğum günü olan birisi nasıl intihar eder?
Olayın zamanlaması da ilginç bir sürecin ortasına denk geliyor. Emniyette 110 küsur kişinin yeri değiştiğinde Hakan Yüksekdağ intihar ediyor. Bize göre bu emniyet içinde bir iç çekişmenin sonucudur.
Velev ki intihar etti. Bu kadar babacan, pırıl pırıl bir insanı, örnek bir aile babasını, kaçakçılık ve organize işlerde görevli emniyet amirini Ankara’nın göbeğinde intihara götüren sebepler nelerdir?
Birilerinin en azından bunu araştırması gerekmiyor mu?
Üstelik cumartesi akşamüstü olaydan sonra adli tıbba alınan cenaze pazar sabahı apar topar ailesine teslim edilerek memleketine gönderiliyor. Ne bir tören, ne bir kuru teşekkür ne de 2 metrakere bir bayrak?”
UYKU
CHP’nin ekonomi kurmayları ne iş yapar, diye soruyor Vatan ekonomi yazarı Ercan İnan...
Haklı... Başbakan meydanlarda ekonomiyi saptırırken... CHP durumun farkında gibi görünmüyor...
Örneğin:?“Milli gelir biz iktidara geldiğimizde 3 bin dolarlar seviyesindeydi şimdi 10 bin doları geçti” üfürmesi...
Ercan İnan’ın hesaplamasına göre... Enflasyonu düşünce sabit fiyatlarla gerçekte kişi başına düşen milli gelir 6 bin 258 dolar civarındadır. Son 10 yılda milli gelirdeki gerçek artış yüzde 300 değil yüzde 42 dolayında olmuştur...
“IMF’ye borcu sıfırladık” hikayesine gelince... Oraya 30 milyar dolar borç ödendi.. Ama öte yanda 2002’de 221 milyar dolar olan toplam borç 533 milyar dolara ulaştı... Borçlar azalmadı katlanarak arttı...
CHP’yi uykudan kim uyandıracak?
Erdoğan’a “boş ayakkabı kutusu gösteren” kadın niye gözaltına alındı?
Kutu boş olduğu için...

***

Ülkeyi nasıl normalleştirdilerse yolsuzluk serbest, yolsuzluğun soruşturulması yasak...

Akif Kökçe

KUBBE


Meydanlarda doğru söylenen birşey bulamıyorsunuz... Yalan mı? Tonla...
Örneğin şu: “Minareler süngü, kubbeler miğfer”  diye başlayan ünlü manzume...
Başbakan “Ziya Gökalp’in bir şiirini okudum 4 ay hapis yattım” yakınmasını Manisa gezisinde de tekrarladı...
Oysa kırk kere yazıldı ki... O şiir Ziya Gökalp’in değil... Gökalp’in “Asker Duası” adlı şiirine kim tarafından monte edilmişse edilmiş... Ama Gökalp’in kaleminden çıkmamış..
İkincisi... Başbakan şiir okuduğu için değil... Halkı kin ve düşmanlığa sevk ettiği için ceza aldı.
Ve cezasını... Pınarhisar’da cezaevi hücresinde değil dayalı döşeli salonda tamamladı...

İLAN

“ 2002 - 2014 arası yıllarım çalındığından hükümsüzdür.” Alper Muslu

***

8 Ocak 2017 Pazar

Cinayetin Anatomisi



Cinayetin Anatomisi  



Melih  Aşık
12.07.2013
Açık Pencere  
Melih Aşık
m.asik@milliyet.com.tr




“ Ali İsmail Korkmaz’ın ölümüne neden olan darp olayını kesinlikle polis yapmamıştır. Hatta aldığımız duyumlara göre kendi arkadaşlarına zarar verip polis yaptı süsüne büründürmeye çalışıyorlar.”
Bu akıllara ziyan iddianın sahibi Ali İsmail Korkmaz’ın öldürüldüğü Eskişehir’in Valisi Güngör Azim Tuna. CHP Eskişehir Milletvekili Kazım Kurt, tespitlerini şöyle anlatıyor:

“Olayla ilgili 40’a yakın görüntü var ama aradan geçen bunca zamana karşın tespit edilmiş, yakalanmış bir tek zanlı yok. Olayın olduğu yer Beşik Oteli’nin önü. 

Saldırı olayını otelin kameraları tespit ediyor. Görüntüleri içeren CD polise sapasağlam veriliyor ama ne olduysa oluyor, o CD poliste bir anda kırılıyor! 
En önemli kanıt böylece yok oluyor. Olayla ilgili baş kuşkululardan biri polis. Peki, soruşturmayı yapan kim? Polis! Savcı, işi polise havale etmiş, ondan gelecek bilgi ve belgeleri bekliyor ki olayı aydınlatsın! Bir başka garabet de Vali’nin, Ali İsmail’i kesinlikle polis darp etmemiştir, diyerek yargıyı baskı altına alması. 

Vali elinde hiçbir kanıt olmadan böyle bir suç işlemeyi acaba neden göze alıyor?”
Güngör Azim Tuna, kısa süre öncesine kadar Çanakkale Valisi’ydi. Çanakkale’de nasıl valilik yaptığını CHP Çanakkale Milletvekili Ali Sarıbaş’a sorduk.
Yanıt: “AKP İl Başkanı gibiydi.”

Artı 1 Eksi 1

Artı 1 TV’de üst üste çarpıcı gelişmeler yaşandı. Önce kanalın CEO’su Tuncay Mollaveisoğlu’nun görevine son verildi. Ardından Mustafa Hoş ve Barbaros Şansal kanaldan ayrıldı. Onları Uğur Dündar, Banu Güven, Ece Temelkuran  gibi ünlü isimler izledi... Artı 1 büyük umutlarla kurulmuştu... İktidarın baskısı sonucu dağıldı...

İki hafta önce Doğuş grubu, Gezi Eki yapıyorlar diye NTV Tarih’i kapattı... Yarım düzine gazeteci işi bıraktı... Doğuş ballı devlet ihalelerini kaçırmamak için 
bünyesindeki  gazetecileri kaçırıyor.

Bu arada Gezi olaylarını en yakından izleyen Halk TV ve Ulusal Kanal’da reklam izliyor musunuz?

Mümkün değil... Çünkü işverenler korkudan bu kanallara reklam vermiyor.
İşverenler Gezi olaylarının başında yandaş ve yarı yandaş kanallara reklamı azaltmışlardı. Başbakan Fas gezisine çıkarken onları tehdit etti... 

Reklam verecekleri yoksa veriyorlar şimdi... 

Korkudan... 

Başbakan önceki akşam bir iftar davetinde konuşma yapıyordu. Tam16 kanal canlı yayınladı. Sıkıysa yayınlamasınlar...
Devlet korkusuyla biçimlenen bir basın - televizyon yayıncılığı izliyoruz günümüzde...

RTE “ Biz darbelerden çok çektik ” diyor.

Haklı!

12 Eylül “ Solu ”, 28 Şubat “ Erbakan’ı ” Tasfiye edince kendisi de altına iktidar koltuğunu çekti...


***

Akif Kökçe

BAĞIŞ

Haber gözümüze Mısır’ın resmi MENA ajansında çarptı...

Bizim gaflarıyla ünlü AB Bakanı Egemen Bağış 8 Temmuz’da bir demeç veriyor ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin Mısır’a müdahale etmesini istiyor...
Haber Mısır’da tedirginlik yaratıyor...

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Mısır Dışişleri Bakanı Muhammed Amr ile temasa geçiyor... Ve:

“Egemen Bağış’ın sözlerinin Türkiye’nin resmi pozisyonunu ifade etmediğini, Ankara’nın Mısır’ın içişlerine dış müdahaleyi kabul etmediğini” söylüyor...
Hükümetin dış politikasından ve uluslararası ilişkilerden böylesine habersiz bir zât nasıl olacak da Türkiye’nin AB ile ilişkilerini düzenleyecek acaba? 

Bilen var mı?

“Mısır için söylediklerinin yarısını bizim için yapsalar, şahane bir hayatımız olacak.” Ulaş Soytürk

Ofsayt

ABD Suriye’de Esat’a karşı Müslüman Kardeşler dahil tüm muhalefeti desteklerken geçen yıl ortalarında gidişattan endişelenerek fikrini değiştirdi. 

Geçen yıl 16 Ekim’de ABD Büyükelçisi Ricciardone’nin şu demeci sayfalara düştü:
- Müslüman Kardeşler benzeri örgütlerin Suriye’deki yapılanmalarından endişe duyuyoruz...
O dönemde belli ki ABD’nin Mısır ve Mursi’ye bakışı da değişti.

ABD’nin darbeye darbe dememesi  Mursi’yi  bir süredir gözden çıkardığını gösteriyor.
ABD politikalarını izleyen Türkiye ofsaytta kalmış görünüyor.

http://www.milliyet.com.tr/cinayetin-anatomisi/gundem/ydetay/1735596/default.htm

 ***