31 Aralık 2017 Pazar

DOĞU VE GÜNEYDOGU ANADOLUYU, PKK TERÖRÜNE HAZIRLAYAN NEDENLER, BÖLÜM 1

DOĞU VE GÜNEYDOGU ANADOLUYU,  PKK TERÖRÜNE HAZIRLAYAN NEDENLER, BÖLÜM 1




Ahmet KÜÇÜKŞAHİN* 
* Dr.P.Kur.Kd.Alb., Harp Akademileri Komutanlıgı Stratejik Arastırmalar Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Ana Bilim Dalı Baskanı. 


Özet 


Dogu ve Güneydogu Anadolu bölgesi, Agustos 1984 tarihinde fiili olarak baslayan PKK terörüne sahne olmustur. Bu makalede, yörenin sosyo-kültürel yapısı incelenerek PKK terörü ile olan iliskisi ortaya konmaya çalısılmaktadır. 

Bölgenin 20’nci yüzyılın icaplarına cevap veremeyecek sosyokültürel yapısı, bu yapının ortaya koydugu sorunlar ve bu sorunların, devletin imkansızlıklarının veya ihmalinin bir sonucu olarak dıssal bir bakısla “bölgenin kasıtlı olarak geri bırakıldıgı” seklinde algılanmasına neden olmustur. 

Bu arada, 1978 yılında silahlı mücadele anlayısıyla kurulan PKK terör örgütü, benimsedigi strateji ile bölgenin sosyo-kültürel degerlerindeki zafiyetlerini (agalık sistemi, çok çocukluluk, egitim durumundaki yetersizlik, küçükbas hayvancılıkla özdeslesen yasam tarzı, kız evlatlarının mal gibi görülmesi vs.), cografi yapıyı (sınır bölgesi olma, arazinin daglık yapısı) ve ekonomik kosullardaki yetersizlikleri istismar ederek örgüt stratejisi dogrultusunda kullanmıstır. Bu baglamda, Türkiye’ye hasım olan devletler, Türkiye’nin 
dengelerini sarsmak maksadıyla baslangıçta terör örgütünü kullanma politikası izlemisler, bilahare bu politikalarını genisleterek, tarihte de defalarca yasandıgı üzere, Kürtleri kullanma politikasına dönüstürmüslerdir. 

Anahtar Kelimeler: Terör, Kürt, Sosyo-kültürel, PKK, Güneydogu, 

1. Giriş 

1960’lı yıllardan itibaren tırmanma egilimi gösteren terörizmin uluslararası boyutu, 11 Eylül 2001 tarihinde doruk noktasına ulasmıs, böylece 
20’nci yüzyılın sonları ve 21’inci yüzyılın basları itibarıyla üzerinde en çok durulan kavramlardan biri hâline gelmistir. Konu üzerinde yapılan bilimsel 
çalısmalar, terörizmin olusmasına katkıda bulunan nedenlerin basında sosyoekonomik kosulları göstermekle birlikte, terörün toplumsal ortamda gelismesine ve toplumsal etkilerinin yogunlasmasına katkıda bulunan nedenlerin varlıgına da isaret etmektedir. Bu çalısmanın amacı, Dogu ve Güneydogu Anadolu’yu, Agustos 1984 tarihinde fiilî olarak baslayan PKK terörüne hazırlayan nedenlerin basında, bölgenin sosyo-kültürel yapısının geldigi konusunu, cografi yapısını ve tarihî kosullarını (Kürt kimligi, Kürt dili, Kürt isyanları) da dikkate alarak incelemektir. 

Terör örgütlerinin amaçları, örgütlerin faaliyette bulundukları ülkelere ve kendilerini yönlendiren merkezlere baglı olarak farklılık gösterebilmektedir. 

Bilinen yaklasımlar çerçevesinde terörizmin amaçlarını; 
- Siddet ya da siddet tehdidi yoluyla; fidye almak, mahkum teröristlerin serbest bırakılmasını saglamak ya da teröristlerin bir mesajının kitle iletisim araçlarının birinde yayımlanması gibi belirli tavizler elde etmek, 

- Kamuoyu kazanmak, 

- KarıŞıklık yaratarak toplumu demoralize etmek ve mevcut sosyal düzeni yıkmak, 

- Kasıtlı biçimde, baskı içeren bir karsı terörizm kampanyasını ve zorunlu önlemleri provoke etmek, 

- Mesru otoriteyi yıpratmak ve yıkmak, 

- Örgüt içindeki sadakati ve is birligini saglamak, 

- Bir cezalandırma aracı olarak kullanmak1 olarak belirtebiliriz. 

Terör örgütleri, savundukları ideolojiye baglı olarak, haksızlık ve zulüm 
olarak gördükleri devlet yönetimi ve yöneticilerini bertaraf etmeyi, böylece daha 
mutlu ve adaletli bir hayat tarzını amaç edindiklerini ileri sürmektedirler. Bu 
ugurda kendilerini, haklarını savundukları toplumun kıymeti henüz tam 
bilinmeyen meçhul savasçıları ve fedakar gönüllüleri olarak görmektedirler. 
Halkın bilinçli olmaması nedeniyle, kendisi için yapılan iyi seyleri 
algılayamayacagı ve bu nedenle yürütülen harekete katılmasının mümkün 
olmadıgı, ancak zaman içerisinde bilinç kazanarak harekete katılacagını ileri 
sürerler. Bu zamana kadar, azınlıkta olan bilinçli kitlelerin, halk adına 
mücadeleyi yürütmesi ve mücadeleye önderlik etmesi gerektigini savunurlar. 
Neden birtakım insanlar amaçlarına ulasmada ölümü göze alıp, her 
türlü zorluk ve yokluga katlanarak, silahlı siddet gibi oldukça zor bir maceraya 
atılmaktadırlar? Bunun en büyük nedeni, mücadele verdikleri düsmanları ile 
aralarındaki güç dengesizliginde yatmaktadır. Hedef alınan sistemin normal 
yollardan degistirilmesinin imkansızlıgı, silahlı mücadeleyi tek çare olarak 
göstermekte ve güç dengesizligini ancak terör eylemlerine basvurarak 
gidermeye çalısmaktadırlar. 

Terörü psikolojik açıdan ele alırken, terör eylemlerini yapan ve terörist 
grupları olusturan kisilerin genel mantık yapılarını, yetistikleri ve yasamakta 
oldukları çevreyi, egitim durumlarını, ailelerini, ortak yönlerini, psikolojik 
yapılarında belirli bir bozukluk olup olmadıgını ve onları bu eylemlere iten 
faktörlerin neler oldugunu ele almak gerekir. Çünkü terörist eylem, bir toplumun degerlerine, normlarına, menfaatine, beklentilerine, varlıgına, bütünlügüne ve bu bütünlügün devamına ters düsen, masum insanların öldürülmesine varıncaya kadar topluma zarar veren çesitli faaliyetleri içine alan, ilgili toplumda devlet güç ve otoritesini zaafa ugratarak o toplumu içten çökertme hedefine yönelik bir sosyal sapma davranısıdır. 

Terörist, toplumun içinden çıkmakta ve yine sözde toplum adına, topluma ve onun olusturdugu devlete karsı faaliyette bulunmaktadır. O hâlde teröristi harekete geçiren veya kisileri terörist olmaya iten sebepleri de yine toplumsal yapılanmada aramak gerekecektir. Bu baglamda terör olgusunu yalnızca iç ve dıs düsmanların varlıgına baglamak yeterli olmayabilir. Baska bir deyisle, terörü toplumun ekonomik ve sosyo-kültürel yapısından da ayırmamak gerekmekte dir. 

2. Dogu ve Güney Dogu Anadolu’nun Kosulları 

a. Cografi Yapı;

Teröre sahne olan bölge, Türkiye’nin Dogu ve Güneydogu Anadolu bölgelerinin bir bölümünü içermektedir. Dogu Anadolu’nun güneyi ile Güneydogu Anadolu’nun dogu kesimlerini kapsamaktadır. Söz konusu bölgelerde arazinin deniz seviyesinden yüksekligi, Türkiye ortalamasının iki katına yakındır. Deniz seviyesinden ortalama yüksekleri itibariyle Hakkari ortalama 2500 metre, Sırnak 1400 metre, Mardin 1083 metre, Van 1725 metredir. Yollar gedik, geçit ve vadilere tabidir. Kısın kar kalınlıgı iki metreye kadar çıkmaktadır. Yagan kardan dolayı yollar aylarca kapanmakta ve bu yörelerde yasayan insanlar kendi mekanlarının dısına çıkamamaktadırlar. 1997 yılı Ocak ayında yagan kar yüzünden Sırnak’ta Beytüssebap lçesini Uludere İlçesine baglayan yolun Uludere–Uzungeçit arasındaki bölümü, 1997 yılı imkânları ile ancak bir haftada açılabilmistir. Aynı zamanda, yolların araç trafigini kolaylastıracak kadar düzgün olmadıgı, kar ve diger tabiat olaylarının verdigi tahribatı giderecek araç ve donanımın yeterli olmadıgı, olaylara müdahale edecek yetismis insan gücünün yok denecek ölçülerde oldugu bir gerçektir. Cumhuriyetin ilk yıllarında yolların açılarak irtibatın saglanabilmesi ya kısıtlı ölçülerde yapılabiliyordu ya da iklimsel sartlar bekleniyordu. 

Arazi yapısının yol sebekesine yansımasını ifade edebilmek için bazı degerlerin verilmesinin uygun olacagı kanaatindeyiz. Örnegin Siirt–Sırnak arasındaki yol mesafesi 97 km. olmasına karsın motorlu araç ile ortalama iki saatte, Sırnak–Hakkari arasındaki 190 km. 5-6 saatte, Van-Hakkari arasındaki 205 km. 3-4 saatte kat edilebilmektedir. Bununla birlikte, dag silsilelerinin olanak vermemesi nedeniyle Van Gölünün dogu ve güneyindeki yol sebekeleri yetersiz ve son derece sınırlıdır. 

Bölgede görev yapan subayların sık sık söyledikleri bir söz vardır: 
“Hakkari’yi bir masaya yatırıp ütüleseler Türkiye kadar bir alan çıkar.”2 
Bölge arazisi kar yagısına baglı olarak insanları kendi mekanlarına hapsetmekte, 
insanları çevreleri ile iletisimsiz bırakmakta, kıt imkânlara sahip devleti zor 
duruma düsürmektedir. Dogu Anadolu yılın 120 günü karla kaplıdır.3 Bunun 
sonucu olarak insanlar kendi mekanlarında yılın yaklasık dört ayı âdeta 
kaderleri ile bas basa kalmaktadırlar. Terör öncesinde hayvancılıkla ugrasan 
sürü sahibi vatandaslar ise havaların soguması ile birlikte yazın ikamet ettikleri 
alanları terk ederek hayvanlarını otlatabilmek için daha sıcak kesimlere göç 
etmekteydiler. Bu yasam tarzı devlet imkânlarının vatandasa sunulamaması, 
sunulanlardan ise etkin olarak istifade edilememesi sonuçlarını dogurmustur. Bu 
durum bölge halkına egitimsizlik, devletin varlıgının hissettirilememesi gibi 
neticeler olarak yansımıs ve bilâhare kötü niyetli kisilerin istismar aracı hâline 
dönüsmüstür. 

Söz konusu bölgenin Orta Dogu cografyasına komsu olması, bu baglamda dikkate alınması gereken bir baska cografi gerçektir. Bölgeye komsu olan ülkelerin istikrarsız yapıları, sınır güvenliklerinin olmaması ve özellikle 1991 
yılında Irak’taki Körfez Harekâtından itibaren baslayan otorite boslugu, cografi 
yapının da katkıda bulundugu olumsuzlukların nedenlerini olusturmustur. 
1984 yılında baslayan PKK terörünü avantajlı kılan en büyük etkenlerden birisi, bölge arazisinin daglık ve leçelik yapısıdır. Arazinin bu yapısı, baslangıçta, bölgeyi teröristlerden temizlemeye çalısan güvenlik güçlerinin zafiyetini olustururken, kendi yasam alanları olması nedeniyle araziyi iyi ögrenmis olan teröristlere avantaj saglamıstır. 

b. Sosyo-Kültürel ve Ekonomik Yapı 

Sosyolojik açıdan Dogu Anadolu’nun bir bölümü ile Güneydogu Anadolu’nun dikkati çeken en önemli özelliklerinin basında feodal yapının varlıgı gelmektedir. Bu yapı bölgenin daglık kesimlerine dogru gidildikçe kendini daha bariz hissettirmektedir. Örnegin Sanlıurfa’da mevcut olan asiret yapısı ile Hakkari’deki asiret yapısının farklılıkları vardır. Sanlıurfa’daki yapıda fertler asirete daha zayıf baglarla baglı iken, Hakkari’de daha kuvvetli baglarla baglıdır. 

Bu durum, devlet kurumlarının daha az etkin olmasının ve arazi yapısının 
sertlesmesinin bir sonucu olarak ferdî ve ailevi güvenligin ön plana çıkması ile 
izah edilebilir. Can ve mal güvenligi açısından asiretin sagladıgı koruyucu 
semsiyeye karsılık, asiret kurallarına uyma zorunlulugu kendiliginden ortaya 
çıkmaktadır. 

Agalık kurumu esas olarak büyük toprak mülkiyetine dayanmakla birlikte, özellikle asiret iliskileri söz konusu oldugunda bu kurumda farklı ekonomik ve toplumsal iliskiler görülür. Özellikle devlet gücünün yetersiz oldugu, kamusal hizmetlerin halka ulastırılamadıgı bölgelerde agalık bir toplumsal kurum olarak, halkla devlet arasındaki boslugu doldurmaktadır. 

Bölgenin siyasal tarihine bakıldıgında her siyasal partinin aga ve asiret destegini 
kazanabilmek için statükocu tavır sergiledigi ve siyasal iktidarların da mevcut 
yapının korunması konusunda destek oldukları görülmektedir. 

Asiretlerle ilgili olarak dikkati çeken bir baska önemli husus, yörenin 
sosyo-antropolojik ve etnolojik yapısı hakkında sistematik arastırmaların son 
derece az sayıda ve yetersiz olusudur. Asiret yapısı kendi içinde kabilelere 
ayrılmaktadır. Bazen bir asiret on veya daha fazla kabileye bölünmektedir. Her 
asiret bir reis veya aga, bey gibi cemaat liderleriyle temsil edilmektedir. Bu 
topluluk liderleri, görevi babadan ogula intikal ettirilmek suretiyle yürütürler.4 
Eski Basbakanlardan Bülent Ecevit, Güneydogudaki sorunu, Kürt sorunu olarak degil etnik özellikler tasımayan feodal bir sorun olarak görmektedir.5 Olaylara bu çerçevede baktıgımızda bölgenin kendine has bir sosyo-kültürel yapısı oldugu gözlemlenmektedir. 

2’nci Abdulhamit döneminde kurulan Asiret Mektepleri, asirete mensup 
aga, seyh veya beyin yakınlarını egiterek saray terbiyesi vermek suretiyle asiret 
olgusuna yeni bakıs açıları kazandırmayı amaçlamaktaydı. Cumhuriyet 
döneminde baslatılan okullasma, idarî örgütlenme, belirli oranda sanayilesme, 
teknolojik yararlandırma ve yeni kalkınma projeleri yine de asiret-kabile 
yapısında istenilen sosyo-ekonomik ve kültürel bütünlesmeyi saglayamamıstır. 
Asiret bilinci, asiret mensubiyet duygusu –asiretin dokusu zayıflamıs olsa bile– 
asiret olgusunu eritememistir. Yörede, önemli cemaat kurulusları kendilerini 
asiret dısında düsünememektedir. Toplumsal kimligin dinamizm kazandıgı 
günümüzde, asiret-kabile suuru da güçlenmeye baslamıstır.6 

Güneydogu Anadolu bölgesinin çogu kesimlerinde, bir erkegin evlenerek sahip oldugu hanımların sayısı, onun gücünün bir göstergesini yansıtmaktadır. Bu kapsamda Sırnak bölgesinde yaptıgımız arastırmalarda aga, asiret reisi veya varlıklı erkeklerin tamamının birden fazla hanıma sahip olduklarını tespit ettik. Hanım sayısı mevzusu, asiret liderleri arasında konusulan önemli sohbet konularındandır. Erkekler hanım sayısının çoklugu ile birbirlerini kıskandırmaya ve es sayısı bakımından birbirlerini etkilemeye çalısırlar. Evlilik çagına gelmis olan bir genç kızın kiminle evlenecegine, geleneklere uygun olarak aile büyükleri karar vermektedir. Bu baglamda genç kız, geleneklerle beslenen psikoloji ile güçlü bir erkegin himayesinde olma duygusuyla ikinci veya üçüncü es olmayı tercih etmektedir. Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Saglıgı Anabilim Dalı Ögretim Üyesi Prof.Dr.Nuran Elmacı, geçtigimiz yıl kadınlarla ilgili yaptıgı 
arastırmalarda7, “kuma” olgusunun Güneydogu Anadolu Bölgesi’nde çok yaygın 
oldugunu belirlediklerini, kırsal alanda hâkim olan asiret yapısının çok esli 
evliliklerde etkili oldugunu ve çok çocuk ile asiretin güçlü olmasının saglandıgı 
düsüncesinin hâkim oldugunu tespit etmistir. 

Diyarbakır Dicle Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölüm Baskanı Doç.Dr.Ahmet Cihan tarafından yapılan “Töre ve Namus Cinayetlerine Üniversite Gençliginin Bakısı ve Toplumdaki Yeri” konulu arastırma sonucuna göre 8; töre ve namus cinayetleri zaman tüneli içerisinde azalma egilimi göstermis olsa bile, basta Dogu ve Güneydogu Anadolu bölgeleri olmak üzere, geleneksel iliskilerin daha belirgin bir sekilde sürdürüldügü ve toplumun diger kesimleriyle henüz tamamıyla bütünlesemeyen yerlesim bölgelerinde varlıgını devam ettirdigidir. 

Bölgede yaptıgımız arastırmalarda baslık parası veremeyecek durumda 
olan erkeklerin, “daha ucuz” oldugu için Kuzey Irak’ta yasayan Irak vatandası 
bayanlarla evli olduklarını tespit ettik. Bununla birlikte, bölgede bulunarak 
arastırma yaptıgımız iki yıllık süre içerisinde evlilik gayesi ile gayri resmî yollarla 
sınırdan Türkiye’ye girme girisiminde bulunan birçok genç kıza sahit olduk. 
Yöre insanı ailedeki çocuk sayısını erkek çocuk sayısı olarak ifade etme 
egilimindedir. Bu nedenle ailenin gerçek çocuk sayısını ögrenebilmek için ayrıca 
kız çocuk sayısını da sormak gerekmektedir. Bu yaklasım biçiminde ana 
düsünce, kız evlatların ailede geçici bireyler oldugu, ailenin asıl varlıgının 
erkeklerden olustugudur. Bir baska deyisle kız evlatları, aile içerisinde bugünü 
var, yarını yok olan emanet fertler olarak görülmesinden kaynaklanmaktadır. 
Baslık parası alma gelenegi de bu düsünceye yansıyınca, ailedeki kız 
çocuklarının çarsıda-pazarda satılan bir maldan öteye bir degeri kalmamaktadır. 
Bu durum, kızlara “savasçı veya militan” gibi unvanlar vererek kisilik kazandıran 
örgütün isini kolaylastırmakta, örgüte katılmaları konusunda gerek kendilerinin 
gerekse ailelerinin güçlük çıkarmamaları sonucunu dogurmakta ve onların 
kendilerini ispatlama gayretleri, erkek örgüt mensuplarına eylemleri konusunda 
ivme kazandırmaktadır. 

1984’ten itibaren Dogu ve Güneydogu Anadolu bölgesinde yasanan terör nedeniyle canlarını ve mallarını güvenceye almak için göç eden insanlarla 
yapılan anketin, ailelerdeki çocuk oranlarına iliskin sonuçları söyledir. 
Çocuk sayısı 4 (%7), 5 (%13), 6 (%22.3), 7 (%25.8), 8 (%10.2), 9 (%11.5), 10 (%4.8). 

Bu rakamlar bölgede doğurganlık oranının oldukça yüksek olduğunu  göstermekte dir. Çünkü bölgede 4 ve daha fazla çocukları olanların oranı % 97.6 dır.9 

Bölge insanı, sahip oldukları çocuk sayısının çoklugunu, soyunu sürdürebilmek için ölüm ihtimallerini de dikkate alarak, “ya birkaç tanesi telef olursa” veya “Allah verdi” diye baslayan bir cümleyle izah etmeye çalısmaktadır. 

Bilindigi gibi, “telef olmak” ifadesi genelde ölen hayvanlar için kullanılan bir 
tabirdir. Hiçbir anne ve babanın çocugunu böyle bir yaklasım ile görmedigi veya 
göremeyecegi bir gerçektir. Saglık hizmetlerinin yetersizligi ve bilinçsizlik, 
çocukların tedavisinde aileleri hayvanlar için olusan mantıga sürüklemistir. 
Hangi yaklasımla olursa olsun, aile imkânları ile yetistirilemeyecek sayıda sahip 
olunan çocuk, toplumsal bir sorun olmus ve bilâhare terör örgütlerinin eleman 
kaynagı hâline gelmistir. 

Kırsal kesimlerdeki aileler çocuklarını aile ekonomisine katkı saglaması 
gereken bir unsur olarak görme egilimindedirler. Bu nedenle onları egitim 
vererek hayata hazırlamak yerine çalıstırmayı yeglerler. Örnegin baba, sürüyü 
otlatırken çocuk, kuzuları otlatmaya gönderilir. Özellikle hayvancılıkla geçinen 
Dogu ve Güneydogu Anadolu bölgelerinde aileler, bu baglamda çocuga ihtiyaç 
duyarlar. Ancak, arazi ve kaynak yetersizliginin fazla çocugun yükünü 
kaldıramayacak durumda oldugunu dikkate almazlar. Bölgenin nüfusa oranlı 
ekonomik verileri de bunu göstermektedir. 1987 yılı fiyatlarıyla 1990 yılında 
Türkiye’de kisi basına düsen gayrisafi yurt içi hâsıla 1.487.082 TL iken bu 
rakam Dogu Anadolu bölgesinde 615.865 TL, Güneydogu Anadolu bölgesinde 
890.773 TL’dir.10 Bu rakamlar, söz konusu bölgelerde kisi basına düsen 
gayrisafi yurt içi hâsılanın 1990 yılında Türkiye ortalamasının yarısına yakın bir 
degerde oldugunu göstermektedir. Türkiye’nin batısında, ailelerdeki agırlıklı 
çocuk sayısı iki-üç iken bu yörelerde altı-yedidir. Aile mevcudu açısından 
batıdaki iki aile, Dogu ve Güneydogudaki bir aileye karsılık gelmektedir. 
Gayrisafi yurt içi hâsıla açısından da aynı sonuca ulasılmaktadır. Bununla 
birlikte Türkiye’de, hâlen dahi giderilememis olan ve bir faciayı andıran gelir 
dagılımı adaletsizligi mevcuttur. 

Prof.Dr.Nusret Fisek tarafından çocuk ölüm oranları konusunda yapılan 
arastırmalara göre, 1967 yılında Türkiye genelindeki bebek ölüm oranı binde 
153, 1968 yılında Ankara, İstanbul ve İzmir sehirlerindeki bebek ölüm oranı 
binde 106’dır.11 Türkiye’nin saglık imkânlarının en yogun oldugu kesimlerdeki 
bebek ölüm oranları binde 106 ise, mantıksal bir yaklasımla saglık imkânlarının 
gittikçe azaldıgı Dogu ve Güneydogu Anadolu’ya dogru gidildikçe bu oran binde 
200’ler civarına çıkacaktır. Çocuk ölüm oranı İsveç’te binde 14, Çekoslovakya’da binde 21, Kolombiya’da binde 83’dür. Devlet İstatistik Enstitüsünün verilerine göre Türkiye genelindeki bebek ölüm oranı 1965-1970 yılları arasında binde 158, 1970-1975 yılları arasında binde 140, 1975-1980 yılları arasında ise binde 110’dur. CIA-The World Factbook verilerine göre 2004 yılında bu oran binde 42.62’dir. Ülkenin kalkınması ile birlikte bebek ölüm oranlarında bir iyilesme oldugu gözlenmektedir. Ülkelerin gelismislik düzeylerinin artması ile birlikte ülke insanları bilinçlenmekte ve nicelikten ziyade nitelige önem vermeye başlamakta dırlar. Ancak olumlu ve hızlı bir sekilde degisimi arzu edilen bu süreç, yavas ilerlemekte ve özellikle Türkiye’nin bölgesel kosullarına göre farklılıklar arz etmektedir. 

PKK terör örgütünün lideri Abdullah ÖCALAN, örgüte eleman bulma 
konusunda militanlarına talimat verirken; “Kürdistan’da her ailede basıbos 
dolasan çocuklar var. Kızlı-erkekli her aileden iki üç tanesini alırsanız yüz 
binlerce insan eder. O kadar da zor degil, zaten aile reisleri bunları beslemekten 
acizdir. Çogu oglunu ve kızını gönüllü verir, öyle dövünüp sızlanmazlar. Sonra o 
gençler de sevinerek yanımıza gelirler. Evlerinde çogu huzursuz, aile içinde 
egreti duruyorlar. Gençlik bunalımlarını en yogun biçimde yasıyorlar. Kolundan 
tuttunuz mu kolayca cepheye getirirsiniz. Biraz da ilk geldiklerinde ortamı 
güzellestirdiniz mi evlerinden ayrıldıklarına sevineceklerdir.” diyerek bu 
bölgedeki çok çocuklulugu, bunun getirdigi zorlukları, sosyal yapıdan 
kaynaklanan anlayısı ve bütün bunlara dayanarak “Kürt milliyetçiliginin 
yayılması” anlamına gelen militan edinme yöntemlerini çok iyi bir sekilde 
özetlemektedir. 

Terör öncesinde yörenin en önemli geçim kaynagı büyük ölçüde küçük bas hayvancılık idi. Tarıma elverisli olmayan arazi yapısı, ahır hayvancılıgından ziyade küçükbas hayvan yetistiriciligini âdeta dikte eder özelliktedir. Küçükbas hayvancılık ile ugrasan insanlar tabiatın kurallarına göre hareket ederler. Yemi hayvanın ayagına getirmez, hayvanı yemin yanına götürürler. Bu durum genel anlamda asiretlerin, daha dar anlamda ailelerin ve nihayetinde bireylerin sürekli olarak göçebe bir yasam tarzı sürmelerine neden olur. Küçükbas hayvan yetistiriciliginde, hayvanların saglıklı beslenmesini saglayabilmek için günün serin oldugu aksam, gece ve sabah vakitlerinde daglarda otlatılması, havanın sıcak oldugu gündüz vaktinde dinlendirilmesi gerekir. Hayvanların bu beslenme biçimi, hayvanların basında bulunan kimselerin (çoban ve ailesinin) günlük yasam tarzını olusturur. Baska bir ifade ile bu yasam biçimi, sürekli sürüsünün basında dag-tas dolasan, gecesi gündüze karısmıs, yalnız ve anti-sosyal bir yasam biçimidir. Bu yasam biçimi ile elde edilen gelir, hiçbir zaman refaha yansıtılmaz ve yansıtılamaz. Zenginlik, refahtan alınan pay yerine, elde mevcut hayvan sayısı ile ifade edilir olmustur. 

Yine aynı sekilde devlet zoru ile kazandırılan egitim ve ögretimin de sosyal 
hayata yansıtılamadıgı için egitimin gerekliligi sorgulanır hâle gelmistir. Bunun 
neticesi olarak ailelerde, çocugu okula gönderme egilimi yerine göndermeme 
egilimi olusmustur. 

Bölgede görüstügümüz vatandaslar tarafından, terör öncesi dönemde, 
halkın hayvancılıkta ve kaçakçılıkta uzman oldugu ifade edilmistir. Aslında 
kaçakçılık, hayvancılık yaparken elde edilen birikimlerin kullanılmasından 
ibarettir. Hayvanların daglarda otlatılması esnasında ögrenilen gedik, geçit, 
magara, su kaynagı, bölgeye hâkim olan kesimler, sıgınaklar v.s. kaçakçılık 
esnasında bir bilgi birikimi olarak degerlendirilmektedir. 

Hayvancılık-kaçakçılık iliskisine benzer sekilde, küçük bas hayvan yetistiriciligi ile ortaya çıkan yasam biçimi, tıpkı teröristlerin 1984 yılından sonra Güneydogu Anadolu’da ortaya koydukları yasam biçimini andırmaktadır. Yani geceleri eylem için dag tas dolasmak ve gündüzleri gecenin yorgunlugunu gidermek üzere dinlenmektir. Bu kapsamdan olmak üzere, hayvanların daglarda otlatılması esnasında ögrenilen magara, geçit, su kaynagı, sıgınak gibi araziye iliskin bilgi birikimleri, terörün fiilî olarak basladıgı yıllarda teröristlerin en büyük 
üstünlüklerini olusturmustur. 

2 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR

***

30 Aralık 2017 Cumartesi

GÜNEYDOĞU GERÇEĞİ ve GELİNEN NOKTA,

GÜNEYDOĞU GERÇEĞİ ve GELİNEN NOKTA,


Turhan ÇÖMEZ ,

Turhan ÇÖMEZ, BÜYÜK TÜRKİYE İÇİN GELECEK ARAYIŞI albümüne yeni bir fotoğraf ekledi.
25 Ocak 2016 · 

GÜNEYDOĞU GERÇEĞİ ve GELİNEN NOKTA

Türkiye son iki aydır üzüntü verici gelişmelere sahne oluyor.
Bir yanda yeniden baş gösteren terör eylemleri, öte yanda özel günler bahane edilerek yapılan izinsiz sokak gösterileri ve bunların neden olduğu kaos ortamı.
Ve hepsinden önemlisi toplumun neredeyse tamamını teslim almak üzere olan bir endişe atmosferi.
Şüphesiz ki ülke; bu girdap görüntüsünden kurtulacak ve bizler bu sıkıntılı günleri birer ibret vesikası olarak hatırlayacağız.
Ancak yaşananlardan ders almak, gerçek nedenleri tüm açıklığı ile tartışmak ve çözüm üretmek mecburiyetindeyiz.

•••

Önce olayın tanımından başlayalım.Ortada bir Kürt sorunu mu var? Yoksa bir terör sorunu ve Güneydoğu gerçeği ile mi karşı karşıyayız?
Daha ortaya atıldığı ilk gün, itiraz ettiğim Kürt sorunu kavramını yine reddedeceğim.Ama bir Güneydoğu gerçeği ile karşı karşıyayız ve bunu çok iyi tanımlamalıyız:
PKK terörizmi ve onun desteklediği ayrılıkçı Kürt siyasal akımı.Geri kalmışlık (gelir dağılımında aldığı payda yetersizlik).
Altyapı ve istihdam sorunları

Aşiret yapısı
Çok Eşlilik
Töre cinayetleri
Yüksek nüfus artışı
Göç
Uyuşturucu-kaçakçılık
Bölgenin gerçek sorunları.
Terörün uzun yıllar tehdit ettiği bölgede, halkın etnik kimliği üzerinden yapılan provokasyonlar ve psikolojik operasyonlar netice vermiş ve son haftalarda yaşadığımız üzüntü ve huzursuzluk verici tablolar ortaya çıkmıştır.

•••

Şimdi bir de AB gerçeğine bakalım. 

Acaba medeniyet projesi olarak takdim ettiğimiz AB’nin, Güneydoğu gerçeği ile ilgili vizyonu ne?
AP’nin 1992 tarihinde aldığı bir kararla; Kürt sorunu kavramı tartışmaya açılmış ve «Türkiye’nin Güneydoğu’sunda sürmekte olan OHAL derhal kaldırılmalı, 
Türkiye’deki Kürt sorunu ile ilgili olarak bir uluslararası konferans düzenlenmeli dir.»  denerek 14 yıl önce niyetler ortaya konmuştur.
Bundan bir yıl sonra alınan kararla, ilk kez idarî özerklikten bahsedilmiş ve «Türk devletinin bütünlüğü, yalnızca Kürtlerin kendi dillerini kullanma ve öğrenme hakkıyla gelenek ve göre¬neklerinin varlığını sürdürmesiyle değil, fakat aynı zamanda; uygun düzeyde idarî özerklikle de uyumlu olabilmelidir.» denerek taleplerin sadece kültürel haklarla sınırlı kalmayacağının mesajları verilmiştir.
1996 yılında alınan kararda ise, «AP, Türk yetkililerden Türkiye’de bulunan tüm Kürtlerin haklarını tanımasını ister.» diyerek net tavrını ortaya koymuştur.
Yine aynı yıl AP bugünlere ışık tutacak bir karar almış ve «AP, çıkmazı aşmak ve sorunun barışçıl biçimde siyasî bir çözüme doğru gidebilmesi için ülkenin 
Güneydoğu’sundaki askerî operasyonları durdurması ve tüm Kürt örgütlerle görüşmelere başlaması için Türk hükûmetine çağrıda bulunur.» demiştir. 
Yani siyasallaşmanın ilk sinyallerini vermiştir.
2000 yılında aldığı kararında ise, AP; «Türk yetkililere, Kürt toplumunun siyasal temsilcileriyle, özellikle de, ülkelerinin Güneydoğu’sundaki kentlerin belediye 
başkanlarıyla diyaloga girmeleri çağrısında bulunur.» diyerek, açık bir ayrımcılık tavrı ortaya koymuştur. Bahse konu belediye başkanları da; yine bir AB ülkesi olan Danimarka üzerinden yayın yapan ve terör örgütü PKK’nın yayın organı olan Roj TV’nin kapatılmaması için toplu bir talepte bulunmuşlardır.
PKK’nın 7. ve 8. kongre kararları ile, AB’nin 2001 Türkiye ilerleme raporunda yer alan eleştiriler büyük bir paralellik arz etmektedir.
AB 2004 ilerleme raporunda Kürt kökenli Türk vatandaşlarını Lozan Antlaşması hükümlerinin aksine azınlık başlığı altında ele almış ve niyetlerini ortaya koymuştur.
AB, kategorik bir ayrışma ve kamplaşmayı açıkça teşvik eden bir yaklaşım ortaya koymuş ve aynı yıl alınan bir kararla Türk ve Kürt siyasî güçlerinin, sivil toplum kuruluşlarının, dinî örgütlerin; sürece katılması istenmiştir.
Resmî belgelere geçmiş bu açık durum AB’nin gerçek vizyonunu gözler önüne sermektedir.

Bunun dışında;

PKK’nın pek çok faaliyetine ve özellikle bölücü gösterilere izin verilmesi, hatta desteklenmesi, BBC gibi ciddî bir yayın kuruluşunun Diyarbakır’ı bölgesel başkent olarak tanımlaması, AKPM’nin özel oturumlarına DTP’nin davet edilmesi, sözde Kürt sorunu hakkında bilgi istenmesi, Bir gurup AP milletvekilinin, Başbakan Erdoğan’a bir mektup göndererek, Diyarbakır’da yaşanan olaylar için kınaması ve sorumluluğu devlet yetkililerine ve askere yüklemesi,

Bana göre son derece önemli ayrıntılardır.
Eğer bana gelen bilgi doğruysa, bölücübaşının doğum günü için Rusya’da düzenlenen resepsiyona, parlamento alt kanadı Duma temsilcileri, öğretim üyeleri ve generaller katılarak, destek mesajları vermiştir.
Dış cepheyi anlatmak için sanırım daha fazla belge ve örneğe gerek yok.

•••

Gelelim stratejik ortağımız ABD’ye. I. Körfez harekatından sonra 36. paralelin kuzeyinde oluşturulan güvenli bölgede beslenen terör örgütüne hiçbir yaptırım uygulanmamış ve Irak Savaşı sonrasında ise  Kandil Dağı bir kurtarılmış bölge haline gelmiştir.
Stratejik ortağımızdan bugüne kadar PKK konusunda destek alamadığımız gibi, bundan sonra da alacağımıza dair bir işaret yok.
Bir süre önce, ATC toplantısı için gittiğim Washington’da kendisine soru yönelttiğim Amerikalı Amiral William Sullivan, şimdilik PKK’ya bir operasyon yapma imkanlarının  bulunmadığını, terör örgütünün lojistik yollarının kesilmesi, gıda, para ve mühimmat ikmâlinin engellenmesi için yeterince askerlerinin olmadığını söyledi. Kendisine;  «ikmâl yollarının kesilmesi için KDP ve KYB’ye neden talimat vermiyorsunuz?» sorusunu yönelttiğimde ise, bu konuyu üstlerine taşıyacağını söyleyerek, duyarsızlıklarını  ortaya koydu.

•••

Batı dünyasındaki gerçeği iyi görmeli ve doğru değerlendirmeliyiz.
Tarih ileriye doğru yaşanır ama geriye doğru anlaşılır. Osmanlı-Rus Savaşı’ndan sonra imzalanan Ayastefenos Anlaşması ve Berlin Anlaşması’nda Osmanlı devleti  içinde yaşayan ve kendilerine millet-i sâdıka denen Ermeniler için reform talepleri vardı.
Berlin Anlaşması’nın 61. maddesine; Babıâli, Ermenilerin yaşadığı eyaletlerde, yerel ihtiyaçların gerektirdiği reformları geciktirmeden yapmayı taahhüt eder hükmü  konmuş ve hatta bunların uygulanmasını denetlemek üzere asker konsoloslar görevlendirilmişti. İngilizler, gönderdikleri konsoloslara;
• Anadolu ahalisinin çeşitli sınıfları üzerinde araştırmalar yapmak,
• Yerel Türk yöneticilere öğütler vermek,
• Anadolu’da yapılacak reformların uygulanmasını gözetlemek ve bu uygulamanın hakkıyla yapılmasını sağlamak görevini vermiş, bunun ardından da Ermeni isyanları  başlamıştı.

Bu küçük tarihî notu, bugünlere ışık tutması için sizlerle paylaştım. Görünen o ki, asırlardır niyetler ve yaklaşımlar hiç değişmemiş.

•••

Şunu hiçbir zaman unutmamalı.
Etnik kıvılcım, ayrılıkçı anlayış ve ırk milliyetçiliği bir toplumda filizlendiğinde, onun izlerini silmek asırlar ister ve nesiller boyu çaba gerektirir. 
Tarih bunun örnekleriyle doludur.
Peki ne yapmalıyız?

1. Dış çevrelerin desteklediği terör faaliyetleri ve etnik provokasyonlar sonucu ortaya çıkan;
Kürt kimliğinin tanınması
Kürt kimliğinin yasal-anayasal güvence altına alınması
Kürtçenin eğitim dili olması
Genel af ilan edilmesi
Kürtlerin Türklerle birlikte kurucu unsur olduklarının
Anayasaya geçirilmesi
Özerklik gibi talepler, şartlar ne olursa olsun, reddedilmeli.
AB ile bu konularda asla pazarlığa girmemeli.

2. Güneydoğu gerçeği iyi okunmalı. Bunun için, sosyologlar, antropologlar ve psikologlar bölgede geniş çaplı bilimsel araştırmalar yapmalı ve doğru algıyı ortaya koymalı. 
Ortaya çıkan veriler çerçevesinde bölgenin kanaat önderleri ile gerçekçi ve uzun vâdeli çalışmalar yapılmalı. Eylemlere destek veren halk bilerek ve isteyerek mi destek veriyor? Bilmeden, toplum psikolojisi ile mi destek veriyor? Zorla mı destek veriyor? Bunlar araştırılmalı.

3. Daima, uzlaşı, birlik-beraberlik ve ulus bütünlüğünü teyit edecek politikalar ortaya konmalı.

4. Bölgenin; işsizlik, geri kalmışlık ve altyapı sorunları özgün, gerçekçi, verimli ve uzun vâdeli politikalarla çözülmeli.

5. Türkiye bir ulus devlettir ve bundan asla taviz verilemez. Etnik-ırk milliyetçiliğine karşı ulus milliyetçiliğinin tavır değişikliğine girmesi ve karşıt milliyetçilik haline dönmesi de bir başka tehlikedir. Bölünme endişesi taşıyan çoğunluk zaman zaman aşırı davranışlar göstermeye meyillidir. (Taksim’de eylemcilere saldıran esnaf örneğinde olduğu gibi.) Ayrılıklar genellikle azınlıklardan değil, çoğunluklardan olur. Ulus milliyetçiliğinin-vatanseverliğin, toplumun tamamını kucaklayıcı bir formasyonda gelişmesini temin etmek için, siyasîler, medya, üniversiteler, aydınlar ve STK’lar özen göstermeli, çaba harcamalı.

6. Her ne kadar TCK’daki hükümler yeterli gibi görünse de, Terörle Mücadele Yasası, Türkiye’nin kendine özgü koşulları dikkate alınarak süratle hayata geçirilmeli.

7. Terörü içeride bitirecek operasyonların yanında, dış desteklerinin de kesilmesi için, diplomatik tüm çaba ve yöntemler ortaya konmalı.
Tüm bunlar rasyonel bir yaklaşımla, uzun vâdeli bir perspektifle ele alınırsa, kimsenin şüphesi olamasın ki, olumlu sonuç alınacaktır.

•••

Evet,

Türkiye çok kritik bir Dönemden geçiyor.

Yolumuza güvenle devam edebilmemizin için tehditlere ve risklere açık olan bu dönemi hasarsız atlatabilmemiz şart.
Bunun yolu da sağduyulu, sabırlı ve dikkatli olmaktan geçiyor.
Bu dönemde siyasîlerin daha olgun, daha uzlaştırıcı, birleştirici mesajlar vermesi çok önemlidir.
Sivil toplum örgütleri ve medyanın daha yapıcı, moral ve motivasyonu yükseltici yaklaşım sergilemesi gereklidir.
Hiç şüphesiz bu kritik dönemin, krize ve huzursuzluğa yol açmaması için de kurumların ve güç merkezlerinin uyumlu çalışması, birbirleriyle sinerji oluşturması ve aynı ufka bakabilmesi vazgeçilmez koşuldur.

•••

Bir olma, birlikte olma ve güçlü olma iradesi için hepimize çok ama çok önemli sorumluluklar düşüyor.
Dr.Turhan ÇÖMEZ
Yankı Dergisi Nisan 2006



***

YENİ ANAYASA YAPILIRKEN TEMEL MADDELERE DOKUNULMAMALI!?

YENİ ANAYASA YAPILIRKEN TEMEL MADDELERE DOKUNULMAMALI!?


Mustafa ÖZTÜRK
bilgiyurdu@hotmail.com
Bilğiyurdu Dergisi
Sayı 53 Ocak-Şubat yıl 2016


2016’nın geniş bir bölümünde yeni anayasaya ve rejim tartışması yapılacak. Çünkü AKP, 1 Kasım’dan aldığı güçle “başkanlık sistemini”ni dayatmaktadır. 
Muhalefet partileri karşı olduklarını söylediler ama başkanlık sistemi dahil her şeyi tartışabileceklerini beyan ederek AKP’ye yol açtılar. 

Bize göre yanlış yaptılar. Zira, tartışılacak konular vardır, tartışılmayacak konular vardır.

Meselâ, seçim barajı, bakanlık sayısı gibi konuları tartı- şabilirsiniz ama devletin şeklini, Cumhuriyetin niteliklerini, devletin bütünlüğünü, resmî dili, bayrağı, 
millî marşı ve başkenti tartışamazsınız. Aynı şekilde, egemenliğin millete ait olduğunu, Türk vatandaşlığı tanımını, “İdare, kuruluş ve görevleriyle bir bütündür.”  maddesini tartışamazsınız.

Kuvvetler ayrılığını hukukun üstünlüğünü tartışamazsınız. Kısacası TC Anayasasının 1’nci, 2’nci,3’üncü,4’üncü, 6’ncı, 66’ncı 123’üncü,127’nci maddeleri tartışılmamalı, aynen kalmalıdır. Çünkü bu maddeler, devletin üniter ve millî yapısını oluştururlar.

MHP ve CHP’nin ilk 4 madde vurgusu doğrudur ama yeterli değildir. Bu maddeleri sözde bırakabilecek yazımlara da dikkat etmeleri gerekecektir.
Biliyoruz ki AKP, kişiye özel bir anayasa yapmaya gayret ediyor; bütün çabaları sayın Erdoğan’ı başkan yapmak.

Başarabilirlerse fiili durumu yasaya bağlamış olacaklar ama Türkiye, 140 yıl geriye gidecektir. Çünkü, 1876’da Kanun-i Esasi ile sultanın yetkisi kısıtlanmıştı, 
2016 da yeni anayasa ile yeni sultana yeni ve görülmemiş yetkiler verilmiş olacak.

Siyasi parti yöneticilerinin demokrasi söylemleri bir yalandan ibaret... Bunlar demokrat olsalar, önce Siyasi Partiler Yasası’ndaki ve tüzüklerindeki antidemokratik maddeleri kaldırırlardı. Dolayısıyla bunlardan temel hak ve özgürlükleri esas alan bir anayasa beklenmemeli.
Elbette ki Türk milleti mevcut anayasadan daha iyi bir anayasaya lâyıktır. Ancak bugünkü TBMM’den böyle bir Anayasa çıkacağını hiç sanmıyorum. 

Elde olanı da kaybedebiliriz.

Yani “yeni anayasa” yı görüşmeye razı olmak bir riski yüklenmektir. CHP ve MHP bu riski kabul ettiler.
AKP’nin “Başkanlık”, HDP‘nin “Özerklik” taleplerine, her ikisinin temel maddelerdeki birlikteliklerine bu iki partinin nasıl karşı koyacaklarını hep beraber göreceğiz.

Mevcut Anayasa’nın (1982 Anayasası) Askerî darbe ürünü olduğunu söyleyebilirsiniz. Ancak bu Anayasa’nın 7 Kasım 1982’de halkoyuna sunularak kabul edildiği,  geçen zaman içinde 105 Maddesinin değiştirildiği ve 12 Eylül darbesine ait izlerin silindiği de dikkate alınmalıdır.

Genelde bütün anayasalar bir ihtilâl ve inkılâbın sonunda yapılmıştır. Eğer AKP’nin istediği başkanlık sistemini getiren bir anayasa yapılır ve halka kabul ettirilir  ise bu anayasa da AKP’nin gerçekleştirdiği sivil darbenin bir sonucu olacaktır. Çünkü bunlar, emirleri altındaki medya, sivil toplum örgütleri ve iktidar imkânları  sayesinde algı operasyonları yapabiliyor ve karayı ak gösterebiliyorlar.

Millî ve üniter Türkiye›yi de yeni anayasa ile çok dilli, çok kültürlü bir yapıya dönüştürebilirler.
Yukarıda saydığımız maddelerinin değiştirilmesi veya kaldırılması halinde Türk tarihinde 23 Nisan 1920 ile başlayan dönem sona ermiş olacaktır. 
Bu kadar büyük ve korkunç bir kötülüğü milletimize yaparlar mı dersiniz?

2016’DA NELER OLACAK?

2016 yılı Türkiye için sorunların artarak devam edeceği bir yıl olacağa benziyor. Emperyalist devletler, terör yoluyla Türkiye’yi baskı altında tutmaya çalışıyorlar. 
Bu nedenle 2016’da da Türkiye terörün hedefinde olacaktır.

İktidar, gevşemeden, yılgınlık göstermeden, hatta yeni önlemler alarak terörle mücadeleye devam etmelidir. İç ve dış etkilerle terör örgütleriyle masaya oturma  yanlışını yapmamalıdır.

Rus uçağının düşürülmesi ile başlayan kriz, başımızı çok ağrıtıyor ve ağrıtmaya devam edecek. AKP iktidarının millî çıkarlarımızla bağdaşmayan yanlış 
Suriye ve Irak politikalarının acı sonuçlarını Türk milleti olarak hep beraber yaşayacağız: Bu ülkelerdeki Türklerimiz daha da ezilecek. Rusya’nın ve ABD’nin açıkça desteklediği Kürtçü terör örgütleri yeni mevziler kazanabilirler.

KIBRIS

KKTC’de teslimiyetçi ve tavizkâr bir hükümet iş başında…Bu hükümetin her geçen gün Türkiye’yi dışlamaya devam edeceği anlaşılıyor. Annan Planı’ndan da beter bir anlaşmaya razı olabilirler. Buna izin verilmemeli.Çünkü Kıbrıs, Türkiye’nin güvenliği bakımından, KKTC Hükümeti’ne bırakılmayacak kadar önemlidir.

AHLÂK BUHRANI

Ahlâk buhranı 2016’da da artarak sürecek. Hırsızlık, rüşvet, vurgun, soygun, cinsel istismar ve diğer bütün suç-lar tavan yapacak. 
Çünkü, ülkemizde millî ve insanî duygular kasıtlı olarak zayıflatılıyor. Ülkeyi yönetenler halkakötü örnek oluyorlar.

YUMUŞAK KARNIMIZ

2016’da dış güçler ve piyonları, Suriye ve Irak’takimezhep savaşını Türkiye ye taşımaya çalışacaklar. Yumuşakkarnımızın mezhep farklılığımız olduğunu biliyorlar.
Dinî söylemlerin para ettiğini de gördüler. Her türden dinîakımı kullanacaklardır. 

Aman Dikkat! 

Bu olumsuz tablo karşısında Türk milliyetçilerinin iktidar alternatifi oluşturacak hamleleri yapmaları, Türk milletinin umudu olarak ortaya çıkmaları gerekmektedir.
Önümüzdeki günler kendimize çeki düzen verme, örgütleri kuvvetlendirme, fikir üretme, iktidara hazırlanma günleri olmalıdır.


***

Niçin Anadolu Partisi? BİR DAVET VE BİR İSTİFA,



Niçin Anadolu Partisi?


Türker Ertürk
19 Kasım 2014, 16:05
   


Bu köşeyi okuyanlar, Konferanslarımı dinleyenler, Televizyon konuşmalarımı izleyenler bilirler uzun zamandır Türkiye’de yeni bir siyasi harekete ihtiyaç olduğunu söylüyordum. Bilimsel veriler de söylediklerimi doğrular mahiyetteydi. Kamuoyu yoklamalarına göre en büyük parti parti sizlerin partisiydi.

Halk çıkış yolu arıyor! “Anladık ama sandıkta kime oy vereceğiz?” diye soruyor! Ülkemiz emperyalizmin işgali altında, onun yerli işbirlikçileri eliyle her geçen gün biraz daha bölünme, parçalanma ve iç savaş rotasında ilerliyoruz. Ve adım adım karşı devrim sürecini yaşıyor ve Ortaçağ karanlığına doğru sürükleniyoruz.

Bu kötü gidişin önü kesilmesin, hatta bu sürece koltuk değneği olunsun diye CHP’ye operasyon yapıldı, dönüştürülerek YCHP haline getirildi. Yönetimde artık Atatürk düşmanları, ajanlar, Cumhuriyetimizin kurucu ideolojisine muhalefet edenler, Türk üst kimliği ile barışık olmayanlar ve F Tipi Örgütün savunucuları etkin hale geldi. 

Halen bu partide bulunan ve yaklaşan genel seçimler öncesi partiye kenar süsü olarak alınacak olan Atatürkçülerin görevi balık yemi olmaktır. 
Zokayı halka yutturmak  için!

BİRLEŞE BİRLEŞE KAZANACAĞIZ!


Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde halk bir planın parçası olarak seçeneksiz bırakıldı. Öncülük yapan herhangi bir örgüt olmamasına rağmen halk bu durumu protesto etti ve sandığa gitmedi! Seçeneksizliğin devamı durumunda halk kaderine razı olma psikolojisi içine girecek. Bu psikolojinin emarelerini bu yıl içinde 29 Ekim ve 10 Kasım’da gördük. Katılım geçmiş yıllara göre düştü!
“Birleşe birleşe kazanacağız” sloganı güzel ve motive edici. Halk gerçekten birleşilmesini, aydınların ve öncülerin bir araya gelmesini ve ülkemiz için kötüye giden sürecin durdurulmasını istiyor. Burada şüphe yok. Sorun aydınlarda, öncülerde, siyasetçilerde ve örgütlerde! Şahsi ihtiraslar, kişisel ve örgütsel çıkarlar yüzünden bu birleşme sağlanamıyor, “Birleşe birleşe kazanacağız” sloganının arkası doldurulmuyor. Ekranlarda, salonlarda ve meydanlarda size söylediklerinin gereğini yapmıyorlar.

Herkes liderlik ve öncülük peşinde! Herkes bana gel diyor! Ne yazık ki, bazıları 2015’te alınacak seçim yenilgisi üzerinden siyasi ikbal ve liderlik inşa etmeye çalışıyor. 

Oyalamalarla ve engellemelerle gerçekten Millici, Atatürkçü, Ulusalcı, Cumhuriyettin kurucu ideolojisine yürekten inanmış bir siyasi hareketin önü kesilmek isteniyor.

Yurtsever Halk Hareketi!


İşte bu ortamda Sayın Emine Ülker Tarhan bir adım öne çıktı, kimsenin cesaret edemediğini yaptı, risk aldı ve Anadolu Partisi’nin kuruluşuna önderlik etti. Seçimlere çok az bir süre kaldı, zaman baskısı var, parti hızla örgütleniyor, mutlaka başarmalı, yoksa halk yine alternatifsiz kalacak ve sandığa gitmeyecek!
İşte bunun için Anadolu Partisi’ne katıldım ve kurucusu oldum. Anadolu Partisi entelektüellerin öncülük ettiği bir parti kurma girişimi değil, çağdaş uygarlık yolundan sapan ve hızla felakete sürüklenen ülkemizde taşın altına elini sokan, umutsuzluğa ve seçeneksizliğe çare olmak üzere ortaya çıkan yurtsever bir halk hareketidir.

Cumhuriyetin kurucu ideolojisi ile sorunu olmayan, Atatürk’te birleşen, sağ, sol, merkez demeden Millici olan herkese kucak açmaktadır bu hareket. Anadolu Partisi’nin kurucuları arasında “Gezi Parkı Direnişi”nin öncü gençleri ve ilahi mesajı doğru anlamış başörtülü yurtsever kadını da vardır.
Partinin adından, logosundan yola çıkılarak Anadolu Partisi’nin vurmaya çalışmak “Öküzün altında buzağı aramak” olur. Geçtiğimiz günlerde “Emine Ülker Tarhan ilk açıklamasını Amerika’nın Sesine yaptı” başlığını gördüm medyada. Demek istiyor ki, bunlar emperyalizmle işbirliği içinde. Algı operasyonu! Bu köşenin yazarı da aynı parti ikinci kurucu üyesi olarak Rusya’nın Sesi ve Tahran Radyosu tarafından arandı, buna ne diyeceğiz?
Birbirimizle değil ülkemizin düşmanları ile uğraşmalıyız.
Saygılar sunarım.

ÖZEL NOTUMDUR;

BU YAZIYI YAZAN TÜRKER  ERTÜRK ANADOLU PARTİSİNDEN İSTİFA ETTİ  AYRILDIGINI DUYURDU..
http://www.aydinlikgazete.com/nicin-anadolu-partisi-makale,57449.html

BU YAZIYI YAZAN TÜRKER  ERTÜRK ANADOLU PARTİSİNDEN İSTİFA ETTİ  AYRILDIGINI DUYURDU..

Türker Ertürk, Anadolu Partisi'nden istifa etti

Türker Ertürk, kurucusu olduğu Anadolu Partisi'nden istifa etti. Ertürk açıklamasında, "Sayın Emine Ülker Tarhan etrafındaki kuşatmayı yarabilecek liderliği gösterememişti. Bu nedenle Anadolu Partisi’ndeki görevlerimden istifa ediyorum" dedi.

18 Mart 2015 Çarşamba 16:07






Anadolu Partisi kurucularından ve MKYK üyesi Türker Ertürk, partisinden istifa etti. Türker Ertürk, kendisinin Aydınlık'ta yazdığı bir yazıda Recep Tayyip Erdoğan'a hakaret ettiği gerekçesiyle yargılandığı davada Anadolu Partisi'nin kendisiyle ilgili bir açıklama yapmamasından şikayet etti.

TÜRKER ERTÜRK'ÜN İSTİFA AÇIKLAMASI

Sevgili Yurtseverler,

Ülkemiz hızla bölünmeye, parçalanmaya ve Ortaçağ karanlığına doğru sürüklenirken, ana muhalefet partisi CHP operasyon nedeniyle YCHP haline gelerek AKP’ye koltuk değneği görevine soyunduğundan halkın umudu olabilecek yeni bir siyasi harekete olan ihtiyaç çok fazlaydı. İşte bu nedenle Sayın Emine Ülker Tarhan’ın davetini kabul ettim ve Anadolu Partisi’nin kurucusu oldum.

Kuruluşla birlikte Anadolu Partisi’ne karşı ilgi, alaka ve teveccüh çok fazlaydı. Örgütte görev almak ve partiye üye olmak için adeta yarış vardı. Ama başından itibaren iyi gitmeyen şeyler oluyordu. 

Partinin programını yüzeysel bulmuş ve beğenmemiştim. Hemen üzerinde çalışarak düzeltmeler yaptım, ülkemiz için hayati öneme haiz yeni başlıklar ve maddeler ilave ettim ve gönderdim. Ama neredeyse hiçbiri parti programına dahil edilmedi. Zaman baskısı nedeniyle hata yapıldığını düşünerek pişmiş aşa su katmamak için sonra düzeltiriz umuduyla sustum. “Güneydoğu’da feodalizmin tüm kalıntıları temizlenecek ve toprak reformu yapılacak” gibi girişimlerim yok sayılmış ve programa ithal edilmemişti.

En başından itibaren bana karşı örtülü bir savaş, baskılama ve sıradanlaştırma vardı. Vitrinden kalıp Atatürkçü, Millici ve Ulusalcı oylar için cazibe merkezi olmaya devam etmeliydim ama yönetimde etkin olmamalıydım. İsmim daha fazla parlamasın diye örgüte haber gönderiyorlardı “konferans için çağırmayın yazılarını dağıtmayın” diye

Sayın Tarhan parayı da bulan dar bir çevre tarafından kuşatma altındaydı. Bu yakın çevrenin en önemli özelliği partiyi merkez sağ yapma gayretiydi. Ne yazık ki, karşı devrim sürecinin en önemli kilometre taşı olan Turgut Özal bazılarının ilahıydı. 
Genel Merkez, halk, il ve ilçe örgütleri için erişilebilir ve ulaşılabilir değildi. Örgütsel sorunlara çare üretmemek moral ve motivasyonu düşürüyor ve giderek halkın ilgisini azaltıyordu. Ama bu konuda farkındalık yoktu.

Diğer taraftan emperyalizmin süpürgesi işbirlikçileri vasıtası ile Anadolu Partisi’nin kovasının içindeydi. Tekmeler, dışarı atar temizleyebilirdik ama istenmedi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’a “faşist” ve “diktatör” dediğim için hapis istemi ile yargılanıyordum. Sayın Tarhan ve Anadolu Partisi bu konuda bir açıklama yapmadı. Erdoğan ile benim kişisel bir husumetim yoktu. Sorun demokrasi, ifade özgürlüğü, faşizme ve diktatörlüğe direniyor olmamdı! Anadolu Partisi bu konuda kurumsal açıklama yapmayacaktı da, hangi konuda yapacaktı! Sanırım sorun yine Sayın Tarhan’ın kuşatıldığı yakın çevresinin Türker Ertürk’ün ismi fazla parlar endişesiydi.

Halk arasında “hırsızlık yolsuzluk” oylaması olarak bilinen Meclis oturumuna Genel Başkan Tarhan’ın katılmaması tansiyon bile olsa kabul edilemezdi. Destek veren kitlelerde büyük bir düş kırıklığı yarattı.

Divan toplantılarında siyaset ve ülke sorunları dışında ama her şey konuşuluyordu. Türkiye, tarihinde hiç karşılaşmadığı kadar büyük sorunlarla baş başaydı ve yaşamsal olarak tehdit altındaydı. Halka umut olabilmek için radikal söylemlere ihtiyaç vardı. Çiçek, böcek söylemleri ve çevreci yaklaşımlarla halkta umut yaratılamaz, gerekli güç toplanamaz ve sorunlar çözülemezdi.

Bu sorunları ve yapılması gerekenleri Sayın Tarhan ile çok konuştum. Her seferinde tamam diyor, anlıyor gibi gözüküyor ama iş eyleme dökülmüyordu. Çok çok yakınında Atatürk’e tereddütlü yaklaşan, Cumhuriyetimizin kurucu ideolojisine şüphe ile bakan ve “ikinci cumhuriyetçi” STK’larda görev almış birisini tutmaya devam ediyordu. Son olarak uyarı niteliğinde elektronik posta gönderdim, endişelerimi anlattım ve eğer düzelme olmaz ise yolumu ayıracağımı söyledim. Yanıt yok ve sessizlik. Artık yapabileceğim tek şey kalmıştı.

Sayın Emine Ülker Tarhan etrafındaki kuşatmayı yarabilecek liderliği gösterememişti. Bu nedenle Anadolu Partisi’ndeki görevlerimden istifa ediyorum. 

Bana inan insanları daha fazla hayal kırıklığına uğratmak istemiyorum.

Kötü giden tarihsel süreci emperyalizmi yenerek tersine çeviren ve Türkün direnme gücünü tüm dünya gösteren Çanakkale Deniz Zaferi’nin 100. Yılını idrak ettiğimiz bu günden aldığım güçle mücadeleme hiç duraksamadan kaldığım yerden aynen devam edeceğim.
Ya İstiklal Ya Ölüm, Tam Bağımsız Türkiye,
Saygılar sunarım.

ÖZEL NOTUM..; NE  GÜZEL  SİYASET  NE GÜZEL ATATÜRKÇÜLÜK  RUHU..  GÖRDÜNÜZMÜ.? KULLANILMAKMI? HALKIN DUYGULARIYLA BİR YERLERE GELMEKMİ? SİYASET..TAKDİRLERİNİZE..

http://www.aydinlikgazete.com/politika/turker-erturk-anadolu-partisi-nden-istifa-etti-h65469.html

**************

Dumanlı’nın Cemaat'i Deşifre Eden Yazısı!

Dumanlı’nın Cemaat'i Deşifre Eden Yazısı!




Ekrem Dumanlı’nın 29 Aralık 2008 tarihinde yazdığı “Seçim stratejisi belli olmuştur gelin deşifre edelim” başlıklı yazısında yolsuzluk haberleriyle kamuoyu oluşturulmaya çalışılacağını ifade ediyor.


17 Aralık'taki siyaset ayarlı operasyonun destekçisi olan, olayın siyaseti dizayn etme amaçlı yönlerini ısrarla görmezden gelen Zaman gazetesinin Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı'nın 29 Aralık 2008 tarihinde yazdığı yazı aynı konularda bugün yazdıklarının tam tersi yönde. 
Dumanlı o dönem '... 
Ne var ki seçime çok az bir süre önce yolsuzluk kampanyaları açmak çok sayıda soru işaretlerinin oluşmasına da sebeptir' derken bugün yolsuzluk kampanyasının medya ayağında en önemli destekçilerinden biri.

Ekrem Dumanlı'nın yazısı: Seçim stratejisi belli olmuştur gelin deşifre edelimBir ülkede bu kadar sık ve kavgalı seçim yapılınca perşembeyi çarşambadan anlamak için özel bir gayrete gerek kalmıyor. Lütfen şu birkaç yılda yaşananları hatırlayın.
367 tartışmaları, Cumhurbaşkanlığı seçimi sırasında yaşananlar, 22 Temmuz seçimleri… Ortaya konulan taktikler, rol dağılımı, mizansenler, gerçekler… Ve hepsinden önemlisi halkın bunca yaşanan kargaşaya vereceği tepki. Yakın tarihli psikolojik harp taktikleri ve siyaset mühendisliği göz önüne alındığında, bugün yaşananların aslında ne manaya geldiğini anlamak hiç de zor değil. Hatta seçim gününe kadar (29 Mart) yaşanacak bazı olayları şimdiden kestirmek mümkün. Gelin seçim sonuçlarından rahatsız olan bazı kesimlerin stratejilerini ve hamlelerini (şimdilik bir noktaya kadar olan kısmını) basamak basamak irdeleyelim.

1) SEÇİMİN MEŞRUİYETİNİ TARTIŞMAYA AÇMAK

Seçimin meşruiyetine gölge düşürecek uç örnekler aranır ve kıyısından köşesinden bulunan bazı konular şaşaalı sunumlarla halka arz edilir. Maksat bir hatanın (şayet öyle bir hata varsa) düzeltilmesi değil, istenmeyen sonuç çıkarsa tartışma başlatmaktır. ‘Zaten bu seçimlerde hile yapıldı’ demek isteyenler, güven bunalımına yol açmak için inanılmaz bir gayret sarf eder. Seçmen kütükleri üzerine bugün koparılan fırtınanın asıl sebebi de budur. TC kimlik numarasının esas alınması, bir kişinin iki kez oy kullanmasına imkân vermiyor. Öteden beri istenen de bu değil miydi? Ancak birileri, bunu da umursamıyor. Hatta her seçim sonrası ‘Oy kullanımı sırasında parmaklara sürülen boya uygulaması çağ dışıdır, bundan ne zaman kurtulacağız?’ diye feryat edenler, ‘Bu seçimde niçin parmaklar boyanmıyor?’ diye kıyameti koparıyorlar. ‘Seçmen sayısı 6 milyon arttı’ deniyor. Yüksek Seçim Kurulu ısrarla ‘Bunun sebebi mükerrer yazım değil. Zaten iki milyon seçmen 18 yaşına seçme hakkı verildiği için geldi’ dedikçe, ‘Eskiden ismi olmayanlar bu seçimde TC kimlik numaralarına binaen kayda girdi’ dedikçe birilerinin nevri dönüyor.

2) YOKSULLUK HABERLERİYLE FELAKET TELLALLIĞI YAPMAK

Seçim takvimi işlerken dikkat edin bazı medya kuruluşları yoksulluk üzerine inanılmaz haberlere imza atacak. Maksat ekonomik krizin halka yansıma biçimi olsa bu haberlerin gazetecilik ilkelerine binaen yapıldığını söylemek mümkün; ancak maksat farklı. Şu an bütün dünya küresel krizle boğuşuyor. Bunun ülkemize yansımaması düşünülemez. Ancak başta Amerika ve Avrupa olmak üzere bütün dünyayı sarsan mali krizi bu kadar iç siyaset malzemesi yapmak, haberciliğe de siyasetçiliğe de yakışmaz. Herkesin elbirliği yapıp ‘yüzyılın en büyük krizi’ne çare araması gerekiyor; o krizden günlük hesap yapması ve siyasi menfaat talebinde bulunması değil…

3) YOLSUZLUK HABERLERİYLE KAMUOYU OLUŞTURMAK

Yolsuzluk iddiaları dünyanın her yerinde gazetecilerin ilgisini çeker. Çünkü vatandaşın ilgisine mazhardır. Ayrıca gazetecilik, kamu yararı gözetilerek yapılan bir çeşit demokratik denetimdir. Ne var ki seçime çok az bir süre önce yolsuzluk kampanyaları açmak çok sayıda soru işaretlerinin oluşmasına da sebeptir. İki kritik konu var zamanlamada: Bir, bahsi geçen (daha doğrusu geçecek olan) dosyalar niçin bu zamana kadar bekletildi? İki, bu kadar kısa bir süre kalmışken yapılan yolsuzluk suçlamasına cevap vermek için yeterince savunma süresi kaldı mı? Açık söyleyeyim, bu saatten sonra yapılacak olan yolsuzluk suçlamaları doğruyu arama ve yoksulluktan arınma talebinden daha çok siyasette belli bir imaj ve hava oluşturmak içindir ve güvenilir olma özelliğini kaybetmiştir. Bu konuda samimi olan, seçim sonuçlarının sabahında elindeki dosyaları kamuoyuna arz eder…

4) İSTENMEYEN SONUCA YARGI YOLUYLA GÖLGE DÜŞÜRMEK

En acısı da bu! Her türlü polemiğin dışında kalması gereken yargı, son yıllarda bütün siyasi tartışmaların tam göbeğinde. Cumhuriyet tarihinde görülmemiş hadiselere rastlıyoruz. Dün Anayasa Mahkemesini tartışılmaz son karar mercii olarak görenler, bugün Danıştay’ı kutsamakla meşgul. AYM Başkanı’nın kendi kurumunun verdiği kararı savunmasına kurum içinden tezgâhlarla karşılık veriliyor. Aktörler yine aynı. Osman Paksüt’ün telaşı da 367 garabetinin mimarı Sabih Kanadoğlu’nun çırpınışları da bildik bir tablonun çağrışımına sebep oluyor. Sanki millet iradesinden hiç ders çıkarmamışlar…

5) İSTENMEYEN PARTİNİN GÜÇLÜ OLDUĞU YERLERDE RAKİPLERE DESTEK VERMEK

Bazılarının niyetini aynen şöyle özetlemek şart: ‘Aman AK Parti kazanmasın da kim kazanırsa kazansın.’ Bu strateji o kadar net ki bazı medya gruplarının ezeli düşmanı sanılan bazı kişiler adeta seçim sembolü haline getiriliyor. En çarpıcı örnek Ankara. Melih Gökçek’in aday olmasını istemeyen, ama sıkı AK Parti düşmanı olarak bilinen gazeteler ve televizyonlar, kurtuluşu Gökçek’in rakiplerini parlatmakta gördü. Mesela Keçiören Belediye Başkanı hakkında kısa bir süre önce en sert yayınları yapanların Turgut Bey’e ekranlarını ve sayfalarını cömertçe açmaları; hatta CHP adayı Karayalçın’ı bayraklaştırmakla yetinmeyip öteden beri hiç haz almadıkları MHP’ye özel bir ihtimamla sahip çıkmaları bir tesadüf değil; bir strateji gereği.

6) MAHALLE BASKISI TEMASIYLA BİR YERLERE MESAJLAR GÖNDERMEK

Hiç kimse kusura bakmasın ama Açık Toplum Enstitüsü tarafından yapılan Türkiye’de Farklı Olmak araştırması operasyoneldi ve belli bir amaca hizmet için hazırlanmasa bile o amaç için kullanıldı, kullanılacak. Geniş halk kitlelerinde korku uyandıracak ‘araştırmalar’ ile yaklaşan seçimler arasında kuvvetli bir bağ var. Bu sefer Alevi kardeşlerimiz üzerinden yürütülen korku ticareti, bulunacak başka uç örnekler ve söylemler başka kitleler üzerinden de devam ettirilecek. Korku simsarlığına dayalı raporların bir amacı siyaseti etkilemek; diğeri de başta AB olmak üzere dünya kamuoyuna (daha doğrusu karar mekanizmalarına) şikâyette bulunmak.

7) NEVRUZ’A KADAR ŞEHİT CENAZELERİNDEN MUHALEFET OLUŞTURMAK

Etnik milliyetçilik üzerinden siyasetin doğal mecrasını değiştirmek isteyenler PKK’yı tepe tepe kullanmak istiyor. Belirledikleri milat, bölgeye uzak olmayanların malumu: Seçimlerden 8 gün önce kutlanacak olan Nevruz’da geniş katılımlı, bol provokasyonlu eylemler yapmak. O güne kadar çatışmaları körüklemek de şehit cenazelerinden siyaset rantı sağlamaya çalışmak da bir başka psikolojik harp taktiği. Maksat belli: Bir yandan Kürtlere ‘Bakın bu siyasi partiler sizin hakkınızı savunmuyor’ denecek; diğer yandan da geniş kitlere ‘PKK ayaklanıyor, bunlarla baş edilemiyor’ propagandası yapılacak.

8) YANDAŞ MEDYA SUÇLAMASIYLA EZBER BOZAN MEDYAYI SİNDİRMEK

Pek çok örneğinde görüldüğü gibi halkın zekâsını hafife alan psikolojik taktiklerin tutabilmesi için ezber bozacak yayınların susturulması gerekiyor. Çünkü belli bir siyasi atmosferin oluşturulması için yapılan yayınlara ‘Bir de bu gözle bakın’ dendiği an kamuoyuna dayatılan manzara bambaşka bir hal alıyor. Soran, sorgulayan ve seçimin demokratik bir ortamda yapılmasını savunan gazete ve televizyonlar, toplum mühendisliği için çırpınıp duranları can evinden vuruyor. Mesela ‘Bilimsel bir araştırma’ denen kurmacanın psikolojik harp taktiği gibi kullanıldığını, somut olaylar örnekler üzerinden ispat edince birilerinin kimyası bozuluyor. Elinden oyuncağı alınanların başvurduğu propaganda belli: Yandaş medya. Şunu hep unutuyorlar: Bu ülkede neler yaşandığını, kapalı kapılar arkasında hangi fırıldakların döndüğünü, kamu vicdanı gayet net görüyor ve kimin kime ne kadar yandaş olduğunu biliyor. Demokrasiden başka hiçbir şeye yandaş olmayanlarla içine kapalı toplum isteyenler arasındaki açık farkı da vicdanlar gayet açık bir şekilde seziyor… 

ZAMAN / 29.12.2008 Kaynak: Dumanlı’nın Cemaat'i Deşifre Eden Yazısı! 

http://www.haksozhaber.net/dumanlinin-cemaati-desifre-eden-yazisi-43360h.htm

Türk Hükümetinin Dış Politikasında Son Durum; ABD "in", Rusya "out"

Türk Hükümetinin Dış Politikasında Son Durum; ABD "in", Rusya "out" 


Milli Güvenlik ve Dış Politika Araştırmaları Merkezi
29 Aralık 2017 Cuma
Cahit Armağan Dilek ,




Türkiye mevcut iktidar yönetiminde özellikle Arap Baharı olarak bilinen süreçle birlikte dış politikasında çok sık ve keskin dönüşler yaptı, rota değiştirdi. Bunu yaparken de yollarını ayırdıklarını çok sert şekilde eleştirip tekrar barışma yolunu seçti. Hal böyle olunca da dış politikadaki güvenirlilik, inandırıcılık, doğruluk, gerçeklik, caydırıcılık da belki de tarihinin en düşük seviyelerine indi
Türkiye'nin dış politikasında özellikle Ortadoğu'da yeni bir rota değişikliğinin sinyalleri geliyor. Ne etti ne yaptı (ABD'den Zarrab davasıyla ilgili gelen olumlu mesaj olabilir)  bilmiyoruz ama ABD Cumhurbaşkanı Erdoğan başkanlığındaki hükümetin gönlünü yeniden çelmiş gibi gözüküyor.

Yani Rusya ile flört bitiyor ABD ile yeni bir yılla birlikte yeni bir bahar başlıyor gibi. Bakalım bu bahar ne kadar sürecek ve de geçici mi olacak?

22 Kasım'da Soçi'de üçlü zirve sonrasında Cumhurbaşkanı Erdoğan gazetecilerle konuşurken Esad ile görüşüp görüşmeme konusundaki soruya "siyasette her şey olabilir" cevabı verince sanki Esad sorunu çözüldü algısı oluşmuştu. Ancak son Tunus ziyaretindeki konuşması Astana ve Soçi süreciyle büyük ölçüde Rusya’nın desteğiyle binbir güçlükle oluşturulan pozisyonunu yani Suriye'de söz sahibi olma avantajını kaybettirecek cinsten.

"Terörist Esad ile birlikte olamayız" açıklamasından bahsediyoruz. 

Bu açıklamadan hemen  hemen sonra  ABD Dışişleri Bakanı Tillerson "Suriye'de katkı sunmaya hazırız ancak Esad gitmeli" deyince tarafların özellikle son bir haftadır ısınmaya başladığı görülen emarelerin doğru olduğunu düşünüldü. Bundan birkaç gün önce Almanya ve Hollanda'dan  Türkiye'ye yeniden başlayalım mesajları gelmişti. 
Tunus dönüşü Cumhurbaşkanı Erdoğan Almanya Holanda ve Belçika'ya aynı yumuşaklıkta cevap verdi. Yani Avrupa ile de bahar havası başladı. Karşılıklı zeytin dalları uzatılıyor. Derken 28 Aralık'ta ABD'den vize sorunu tamamen çözüldü açıklaması geldi. Her ne kadar güvence verildi verilmedi tartışması varsa da o unutulur gider. Geçen sefer de benzer tartışma yaşanmış, unutulup gitmişti. Görünen o ki emperyalist olarak tanımlanan, Türkiye'yi karıştırmak isteyen, Türkiye’nin güneyinde terör koridoru oluşturmakla suçlanan ABD liderliğindeki BATI ile yeniden müttefik oluyoruz.

Tabi bu arada başka bir şey daha oldu. Trump'ın güvenlik strateji dokümanında Ortadoğu'da lider ülke olarak belirlediği, İsrail ile Türkiye'den de toprak kopararak Kürdistan kurmak isteyen, bölgede İran karşıtı ittifak oluşturma liderliği peşinde koşan, Kudüs krizinde kerhen destek veren S.Arabistan, Başbakan Yıldırım tarafından bütün konularda yüzde 90 mutabık olduğumuz ülke olarak tanımlandı. Hem de BAE ve Suudi Arabistan medyasında Türkiye aleyhtarı yayınların ve söylemlerin arttığı bir ortamda. Trump'ın strateji dokümanı dikkate alındığında bu da ABD'ye doğru dümen kırıldığının işareti gibi.

Bu politika değişikliği ortaya konurken, arka planı anlaşılmaya çalışılırken, Trump’ın güvenlik stratejisinde her ne kadar adı geçmese de ruhu olan Türkiye’nin strateji dokümanı açıklanmadan önce o dokümanı hazırlayan Trump’ın ulusal güvenlik danışmanı Korgeneral McMaster’ın Türkiye’yi değil ama ismen AKP hükümetini radikal İslami ideolojiye sahip grupları desteklemekle suçladığını hatırlatmak gerekir. Türkiye'nin politika değişiklik işaretlerinin başlangıcı olarak hatırlanacak diğer konu ise McMaster'ın açıklamasından daha önce 14 Aralık'ta Ankara'ya gelen ABD'nin Avrupa Kuvvetleri ile Merkez Kuvvetleri Komutanlarının ikisiin aynı anda Ankara'ya gelmiş olmalrıdır. Her ne kadar Irak Genelkurmay Başkanının katılımıyla üçlü bir zirve yapmış olsalar da asıl üçlü görüşmenin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Akar ile diğer iki Amerkalı Orgeneral arasındperde arakasında  yapılmış olması büyük ihtimaldir. 
İşin ilginç yanı, bütün bunlar Rusya ile S-400'de tüm pürüzler giderildi, mutabakat var, teslim tarihi bile verildi denilen bir ana denk geliyor. Evet, bu yazının yazıldığı anlarda S-400'le ilgili imza atıldığı da açıklandı ama içeriği henüz net değil, ama sanki her iki taraf bu imzaların her şeyin yolunda olduğuna, teslimatın sorunsuz gerçekleşeceğine inanmış değil gibi. Sanki S-400 konusu hem Türkiye hem de Rusya tarafından başka hedefler için bir manivela olarak kullanılmak isteniyor. Ayrıca görünen o ki Rusya çok dikkatli, düşürülen uçağı unutmuş değil, güven sorunu aşılmış değil, domates ihracı bile tam başlamadı, hiç konuşulmuyor ama vize sorununda milim ilerleme yok. Rusya'nın, böyle bir ortamda, istediğini yapmayan Türkiye'ye  S-400’leri güle oynaya teslim etmesi gerçekleşmeyebilir. Tarihte parası verilip alınamayan silahlar olduğuna ilişkin örnekler vardır. Yani bu görüntüden sonuç çıkmaması olasılığı düşük de olsa bugünkü konjonktürde mümkündür.

Diğer taraftan, bir hafta öncesinde 21-22 Aralık’ta Astana'da “PYD'nin Soçi kongresine katılması öngörülmüyor” diyen Rusya dün "PYD'nin katılma ihtimalini konuşmak için henüz erken" diyebiliyor. Yine geçen hafta Moskova'ya gittiği ifade edilen YPG komutanı Rusya'nın Kuzey Suriye'deki PYD bölge yönetiminden 155 kişinin katılacağını söylediğini açıklıyor. Rusya Esad'a terörist denmesini temelsiz, asılsız olarak yorumladı. İdlib'te Türkiye'nin yaptıklarından memnun değil. Hama kuzeyi ve İdlib güneyinde Türkiye'nin ben hallederim dediği El Nusra merkezli terörist gruplar ve ılımlı muhalif olarak tanımlanan ÖSO cular Suriye ordusuna karşı saldırıya geçti, uçak bile düşürdüler. Bu arada aralarında Türkiye'nin desteklediği grupların da olduğu 40 kadar muhalif grup Soçi'deki Suriye Ulusal Diyalog Kongresine katılmayacaklarını açıkladı. Bütün bunlar Suriye ve özellikle Rusya tarafından pek hoş karşılanacak bir durum değil ve Türkiye'yi sorumlu tutmaları sürpriz olmaz.
Suriye hükümetinin de defalarca Türkiye'yi yasadışı olarak Suriye'de bulunmakla suçlayıp askerini çekmesi istediğini biliyoruz. Esad teröristtir ifadesine de çok sert karşılık verdi.

Astana'daki üç garantörden birisi İran, İslam İşbirliği Teşkilatının Kudüs ile ilgili İstanbul kararını eleştirip tüm Kudüs'ü Filistin'in ebedi başkenti ilan eden bir Meclis kararı aldı. Peşinden vatandaşlarına Türkiye'ye seyahat uyarısı yaptı. Bugün yarın Suudi Arabistan'la yüzde 90 mutabıkız diyen Türk hükümetinden İran'a da Kudüs bağlamındaki farklı yaklaşımlarla başlayacak Suriye'deki İran politikalarını hedefe koyacak şekilde eleştiriler gelirse sürpriz olmaz.
Bu resme baktığımızda, 2018'e kahrolsun Esad-Putin-İran ittifakı diye başlarsak hiç de şaşırmayalım. Hem Türkiye hem Rusya uçak düşürme krizinin her iki ülkeye bedelini yaşayarak gördü. Türkiye'nin Ortadoğu'da yeniden Rusya yerine ABD ile yanyana bir pozisyona gelmesi halinde Türk-Rus ilişkilerinde özellikle ekonomi, turizm ve enerji alanında derin krizlerin yaşanması beklenmemelidir. Ancak iki ülke liderinin karar alam ve liderlik etme özellikleri dikkate alındığında her türlü sürprize de açık olmak gerekir.

Peki Türkiye hasım güçlermiş gibi gördüğü bazen ona bazen diğerine yanaştığı ABD ile Rusya ne yapıyor? Rusya, Trump'ın güvenlik stratejisinde rakip revizyonist ülke olarak ilan ettiği ve yeni bir Soğuk Savaş stratejisi ile karşılık vereceğini söylediği bir ülke. ABD ise Rusya tarafından Kuzey-Doğu Avrupa'da konuşlanan, Rusya aleyhine genişleme gösteren işbirliği yapılabilir ama halen düşman kategorisinde bir ülke. Bütün bunlara rağmen ABD ile Rusya Sykes-Picot'nun yüzüncü yılında Ortadoğu'daki dengeleri değiştirme, kendi düzenlerini egemen kılma mücadelesinde. Özellikle Irak ve Suriye bağlamında çok genel bir mutabakat var.  Bölgesel ve detay konularda mücadele devam ediyor. En sorunlu anlarda bile iki ülke Suriye konusunda en sık görüşmeleri, çatışmayı önleme mutabakatını yapabilecek durumdalar.

Bunu açıklamaktaki kastım şu. Hem Rusya hem de ABD çok doğal olarak kendi menfaatlerini gözeten politikaların peşindeler. Aslında yok birbirinden farkları. Ama Türkiye'nin ikisi arasında gel-git yapması onların Türkiye'yi kullanmalarını, hassasiyetlerini istismar etmelerini kolaylaştırıyor.

Yani Türkiye ABD ve Rusya'ya mavi boncuk dağıtarak ya da onların Türkiye'ye verdiği mavi boncuklarla değişen dış politikasının sonucunda yeni bir şeyler kazanmıyor, aksine çok şey kaybediyor. Türk hükümeti Türkiye'nin çıkarlarını esas alan, bu çerçevede Rusya ile ABD arasında denge politikası izleyip, tepkisel değil askeri-politik gerçeklere uygun ve milli güç unsurlarına dayanan kapsamlı, çok yönlü politikaları hayata geçirmelidir. 


http://www.21yyte.org/tr/arastirma/milli-guvenlik-ve-dis-politika-arastirmalari-merkezi/2017/12/29/8779/turk-hukumetinin-dis-politikasinda-son-durum-abd-in-rusya-out



***

28 Aralık 2017 Perşembe

RECEP TAYYİP ERDOĞAN, BİR DEĞİŞİMİN HİKAYESİ SÜLEYMANİYE KRİZİ 7 EKİM TEZKERESİ BÖLÜM 6

RECEP TAYYİP ERDOĞAN: BİR DEĞİŞİMİN HİKAYESİ SÜLEYMANİYE KRİZİ VE 7 EKİM TEZKERESİ  BÖLÜM 6



Karizmatik liderliğin ortaya çıkışının genellikle kriz koşullarının sonucu olması dikkat çekicidir. Tarihe mal olmuş “karizmatik” liderler incelendiğinde çok 
önemli iki nokta göze çarpmaktadır. Bunlardan birincisi Atatürk, Gandhi, Castro, Hitler, M.Luther King gibi büyük karizmatik liderlerin çoğunun ülkelerinin olumsuz koşullarında ortaya çıktığı gerçeğidir. İkinci olarak ise demokrasi ile karizma arasında çoğunlukla ters yönde bir ilişki olduğu öne sürülebilir. Demokrasinin bir anlayış ve gelenek olarak yerleşmediği, düzensizlik ve karmaşanın büyük ölçüde hüküm sürdüğü toplumlarda karizmatik liderlerin çok daha fazla sayıda ortaya çıktığı görülmektedir.457

Ayrıca, karizmatik lider olarak kabul edilen pek çok lider incelendiğinde bazılarının toplumlarını refaha götürmelerine karşılık, bazılarının ise gerek kendi
toplumları gerekse de insanlık açısından son derece olumsuz sonuçlara götürdükleri bir gerçektir. Tarih incelendiğinde her iki duruma da çok sayıda örnek bulmak mümkündür. Atatürk Türk toplumu için olumlu bir tarihsel dönüşümü simgelerken, Hitler Alman toplumunu felakete sürükleyen bir lider olmuştur.
Bu veriler ışığında bu çalışmada Erdoğan’ın olumlu ya da olumsuz bir karizmatik lider olup olmadığı üzerine bir tespit yapılmadığı gözden kaçırılmamalıdır.    Erdoğan’ın kişisel dönüşümü temelinde ve Süleymaniye krizi sürecinde sergilediği karar alma davranışı çerçevesinde ortaya çıkan liderlik tipinin bir analizi olan bu çalışmanın, Erdoğan’ın yalnızca dış politika açısından sergilediği liderlik özelliklerini analiz ettiği gözden kaçırılmamalıdır.

BU BÖLÜM DİPNOTLARI;

330 Fiona Hill, “Seismic Shifts in Eurasia: The Changing Relationship Between Turkey and Russia andits Implications for the South Caucasus”, Journal of Southeast European & Black Sea Studies, 3, 3, 2003, s.72.
331 Bu ziyaretlerin sonucunda heyetlerce çeşitli raporlar hazırlanmış ve hükümete sunulmuştur. Bu heyetlerin sunduğu raporlarda, Irak halkının bölgede yabancı asker istemediği, ancak Türk askerine daha sıcak baktığı belirtilmektedir. Raporlarla ilgili daha ayrıntılı bilgi için bkz. “Gelirse Türkler
Gelsin”, Milliyet, 13 Ağustos 2003; ve “Asker Irak'a Ekim'de gidiyor”, Hürriyet, 16 Ağustos 2003.
332 “Türkiye ile Irak arasındaki ilişkilerin geliştirilmesine ve Irak’ın yeniden yapılandırılması amacıyla yürütülen çalışmalara yapılabilecek katkılarla ilgili her türlü faaliyetin eşgüdümünü sağlamak” amacıyla 11 Eylül 2003 tarihli Bakanlar Kurulu kararı ile Büyükelçi Osman Taney Korutürk, Türkiye'nin Irak Özel Temsilcisi olarak atanmış ve karar 21 Ekim 2003 tarihli Resmi Gazete’de
yayınlanarak yürürlüğe girmiştir.
333 Uzgel, Dış Politikada AKP: Stratejik Konumdan Stratejik Modele, s.380.
334 Örneğin Oktay Ekşi, 7 Ekim tezkeresinin, 1 Mart’ta kaçırılan trenin son vagonuna binmek olduğunu belirtmektedir. bkz. Oktay Ekşi, “Kararı alındı”, Hürriyet, 8 Ekim 2003.
335 Ertuğrul Özkök, “O Milli İradeyse Bu da Öyle”, Hürriyet, 8 Ekim 2003.
336 Özdem Sanberk, “Büyük Değişimin Krizleri”, Radikal, 24 Aralık 2003.
337 Olayların gelişiminin açıklanmasında şu kaynaklardan yararlanılmıştır: Deniz Bölükbaşı, 1 Mart Vakası: Irak Tezkeresi ve Sonrası, Dördüncü Basım, İstanbul, Doğan Kitap, 2008; Murat Yetkin, Tezkere: Irak Krizinin Gerçek Öyküsü, İstanbul, Remzi Kitabevi, 2004; Murat Yetkin, “Irak Krizinin Perde Arkası” Yazı Dizisi, Radikal, 18-24 Ocak 2004; “AKP’nin İlerleme Raporu”, Radikal, 29 Kasım 2003; “Dört Tezkere: Bir ret, üç kabul”, Hürriyet Gazetesi 2003 Almanağı; Başbakanlık Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü, Ayın Tarihi Bültenleri,
http://www.byegm.gov.tr/YAYINLARIMIZ/AyinTarihi/Ayintarihi.htm, Erişildiği tarih: 16 Kasım2008
338 Türkiye’nin Irak’a yönelik politikasına ilişkin “ Kırmızı Çizgiler ” olarak bilinen noktalar, Irak’ta etnik bir federasyon kurulmaması, Irak’ın bölünmemesi, 
Türkmenlerin haklarının korunması ve PKK faaliyetlerine izin verilmemesi gibi konuları içermektedir (Serhat Erkmen, “Temmuz’dan sonra
Türkiye’nin Kuzey Irak’taki Askeri Varlığı”, Stratejik Analiz, Ağustos 2003, s-48-52).
339 “Arınç: Tezkere değil, bütçeyi bekliyorum”, Radikal, 25 Şubat 2003.
340 28 Şubat 2003 tarihli MGK Toplantısı Basın Bildirisi,
http://www.mgk.gov.tr/Turkce/basinbildiri2003/28subat2003.html, Erişildiği tarih: 20 Kasım 2008
341 “Tezkerenin kaderini ABD’nin adımı belirleyecek”, Radikal, 25 Şubat 2003.
342 Mehmet Koçak, “Turkish-US Friendship is a Guarantee for Democratic Values”, Turkish Daily News, 14 Ekim 2003.
343 İdris Bal, “Türkiye-ABD İlişkileri ve 2003 Irak Savaşı’nın Önemi”, (der.), İdris Bal, 21. Yüzyılda Türk Dış Politikası, Üçüncü Basım, Ankara, Lalezar Kitabevi, 
2006, s.175.
344 “Uğur Ziyal: ABD ile ilişkiler rayına oturdu”, Voice of America, 19 Haziran 2003.
345 Yetkin, a.g.e., s.214.
346 Yetkin, a.g.e., s.223.
347 Uzgel, Dış Politikada AKP: Stratejik Konumdan Stratejik Modele, s.373.
348 Milliyet, Internet Baskısı, 5 Temmuz 2003, http://www.milliyet.com.tr/2003/07/05/, Erişildiği
tarih: 22 Kasım 2008
349 “Kerkük´te Amerikan Askerlerince Gözaltına Alınan 11 Türk Silahlı Kuvvetleri Mensubu”,
Dışişleri Bakanlığı Basın Açıklaması, No:111. 5 Temmuz 2003.
350 “Sezer ile Erdoğan Krizde Telefonla Bile Görüşmemiş”, Milliyet, Internet Baskısı, 9 Temmuz
2003, http://www.milliyet.com.tr/2003/07/09/son/sontur13.html, Erişildiği tarih: 22 Kasım 2008.
351 Derya Sazak, “Kuzey Irak Baskını”, Milliyet, 6 Temmuz 2003.
352 “Tarihi Krizin Ortasındaki Büyükelçi Faruk Loğoğlu Perde Arkasında Yaşananları Milliyet’e Anlattı” Yazı Dizisi, Milliyet, 11-13 Eylül 2006.
353 Yetkin, a.g.e., s.223.
354 “İki Kentte Protestolar”, Radikal, 7 Temmuz 2003.
355 “En Büyük Güven Krizi”, Radikal, 8 Temmuz 2003.
356 “Amerika’yla En Uzun 57 Saat”, Radikal, 7 Temmuz 2003.
357 Sami Kohen, “Esas Neden Ne?”, Milliyet, 8 Temmuz 2003.
358 İsmet Berkan, “Bu Bir ‘Kaza’ Değil”, Radikal, 7 Temmuz 2003.
359 Hasan Cemal, “Küstahlık ve Ötesi”, Milliyet, 8 Temmuz 2003.
360 Sami Kohen, “Esas Neden Ne?”, Milliyet, 8 Temmuz 2003.
361 Erdoğan, Avusturya’ya yaptığı ziyaret sonrasında uçakta gazetecilerin sorularını yanıtlamıştır.
Erdoğan’ın ifadeleri, AKP Internet Arşivi’nden alınmıştır. Ayrıntılı bilgi için bkz.
http://www.akparti.org.tr/haber.asp?haber_id=10534&kategori=3, Erişildiği tarih: 19 Ekim 2008.
362 Recep T. Erdoğan, 8 Temmuz 2003 tarihli AKP Grup Toplantısı Konuşması.
363 “Bir Daha Yaşanmasın”, Milliyet, 16 Temmuz 2003.
364 “Gül: Kaybeden ABD Oldu”, Radikal, 9 Temmuz 2003.
365 “En Büyük Güven Krizi”, Radikal, 8 Temmuz 2003.
366 Fikret Bila, “ABD: Yöntem Yanlıştı”, Milliyet, 14 Temmuz 2003.
367 Hasan Cemal, “Demirel’le Amerikan Düşmanlığı”, Milliyet, 13 Temmuz 2003.
368 “Güven değil iletişim krizi”, Radikal, 15 Temmuz 2007.
369 Ece Göztepe, “Amerika’nın İkinci Irak Müdahalesinin Uluslararası Hukuk ve Türkiye’nin BuSavaşa Katılımının Türk Anayasa Hukuku Açısından Değerlendirmesi ya da Haklı Savaş’ınHaksızlığı Üzerine”, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, 2004/3, s.99.
370 Radikal, 10 Eylül 2003.
371 “Karar No: 782”, Resmi Gazete, 8 Ekim 2003, No:25253.
372 Tezkere oylamasına 543 milletvekili katılmış, 358 kabul, 183 ret, 2 çekimser oy kullanılmış vetezkere kabul edilmiştir. (TBMM Tutanak Dergisi, Dönem:22, Cilt:27, Yasama Yılı:2,3)
373 “Erdoğan: İşgal Kuvveti Değiliz”, Radikal, 8 Ekim 2003.
374 Bal, a.g.e., s.177.
375 Murat Yetkin, “Irak Krizinin Perde Arkası” Yazı Dizisi, Radikal, 24 Ocak 2004.
376 Bal, a.g.e., s.178.
377 “Sezer ile Erdoğan Krizde Telefonla Bile Görüşmemiş”, Milliyet, 9 Temmuz 2003,
http://www.milliyet.com.tr/2003/07/09/son/sontur13.html, Erişildiği tarih: 23 Kasım 2008.
378 “Çankaya'da Irak Zirvesi”, Hürriyet, 12 Ağustos 2003.
379 “Askerimiz Hazırlanıyor”, Milliyet, 21 Temmuz 2003.
380 “Pearson: Asker Talebi Türkiye’den Geldi”, Milliyet, 22 Temmuz 2003.
381 Gül 22-26 Temmuz 2003 tarihleri arasında gerçekleştirdiği Washington ziyaretinde Colin Powell,
Donald Rumsfeld, Condoleezza Rice ve Dick Cheney ile görüşmeler yapmıştır. Bu görüşmelerin tamamında Irak’a asker gönderme konusu gündeme gelmiştir. ABD’li yetkililer Türkiye’nin barış gücü operasyonlarındaki veriminin mükemmel olduğunu (Cheney), Irak’a asker göndermesinin ABD tarafından memnuniyetle karşılanacağını (Rice) ve Türkiye-ABD ilişkileri açısından büyük fırsat
yaratacağını, ayrıca asker sayısına Türkiye’nin karar verebileceğini (Rumsfeld) belirtmişlerdir. Gül görüşmelerin ardından yaptığı açıklamada, kararın hemen çıkmayacağını, Türkiye’de ayrıntılı olarak görüşüleceğini, Meclis kararına bağlı olduğunu ve karşılığında ekonomik bir menfaat beklenmediğini
belirtmiştir. Gül’ün Washington ziyaretine ilişkin ayrıntılı bilgi için bkz. Yetkin, a.g.e., s.225-226.
382 Murat Yetkin, “Hükümet 1 Mart’ı Arar”, Radikal, 22 Temmuz 2003.
383 M. Ali Kışlalı, “Top AKP'de”, Radikal, 14 Ağustos 2003.
384 Uzgel, Dış Politikada AKP: Stratejik Konumdan Stratejik Modele, s.366.
385 Faruk Loğoğlu, “Türkiye-ABD İlişkileri: Bugün, Yarın”, Stratejik Analiz, Kasım 2006, s.37.
386 Güngör, a.g.e., s. 83.
387 Görüşmelerle ilgili daha ayrıntılı bilgi için bkz. Yetkin, a.g.e., s.91-110.
388 Bu nedenler arasında, Gül’ün başbakanlığı süresinin kısa bir süre sonra dolacak olması nedeniyle sorumluluk almak istememesi, ABD ile Irak’ın güvenliğine  ve geleceğine ilişkin çeşitli hususlar üzerinde mutabakat sağlanamaması, hükümetin sorumluluğu taşımak istemediği için topu MGK’ya atması ve MGK’dan bu yönde  bir karar çıkmaması gibi nedenler sayılabilir.
389 “Erdoğan, Çuval Olayında da Ordaydı”, Milliyet, 5 Şubat 2009.
390 Sami Kohen, “Nasıl Karşılarlar”, Milliyet, 16 Ağustos 2003.
391 Toplantıya Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök, Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül, İçişleri Bakanı Abdulkadir Aksu, MİT Müsteşarı Şenkal Atasagun, Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Uğur Ziyal ve Müsteşar Yardımcısı Baki İlkin katılmıştır.
392 Yetkin, a.g.e., s.226.
393 “BM Kararı Ankara'yı Rahatlattı”, Radikal, 15 Ağustos 2003.
394 “Dünya’da Barış Patladı”, Radikal, 16 Şubat 2003.
395 Uluslararası kamuoyunun Irak ile ilgili tepkilerine ve savaş karşıtı hareketlere ilişkin daha ayrıntılı
bilgi için bkz. http://www.kureselbarisveadalet.org, Erişildiği tarih: 10 Ocak 2009.
396 Başbakanlık Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü, “Dış Basında Irak” Bülteni, No:12.
397 “Erdoğan: İşgal kuvveti değiliz”, Radikal, 8 Ekim 2003.
398 Hürriyet Gazetesi 2003 yılı Almanağı.
399 Onur Öymen’e göre, kırmızı çizgiler olarak ifade edilen beklentiler doğrultusunda savaş sonrası
ortamda, Irak’ın toprak bütünlüğü korunmalı, Türkmenlerin hakları ve çıkarları muhafaza edilmeli ve
Kuzey Irak’a yerleşmiş bulunan 5.000 civarındaki terörist etkisiz hale getirilmeliydi (Onur Öymen,
AKP Hükümetinin Dış Politikası, www.onuroymen.com/docs/yazilibasin139.doc, Erişildiği tarih: 14 Kasım 2008).
400 Mehmet Tezkan, “Meşruiyet mi Ulusal Çıkar mı”, Sabah, 14 Ağustos 2003.
401 Taha Akyol, “Irak Meselesi”, Milliyet, 13 Ağustos 2003.
402 Sami Kohen, “Pratik Yaklaşım”, Milliyet, 14 Ağustos 2003.
403 “Asker Kararı Hükümete Kaldı”, Hürriyet, 13 Ağustos 2003.
404 Fikret Bila, “Dolaylı Stratejik Tutum”, Milliyet, 17 Ağustos 2003.
405 T.C. Anayasası 96. Madde 1. Fıkra: Türkiye Büyük Millet Meclisi, yapacağı seçimler dahil bütün işlerinde üye tamsayısının en az üçte biri ile toplanır. 
Türkiye Büyük Millet Meclisi, Anayasada başkaca bir hüküm yoksa toplantıya katılanların salt çoğunluğu ile karar verir; ancak karar yeter sayısı
hiçbir şekilde üye tamsayısının dörtte birinin bir fazlasından az olamaz.
406 CHP Ankara Milletvekili Önder Sav, 1 Mart tarihindeki tezkere görüşmelerinde AKP Hükümeti'ne sert eleştirilerde bulunarak, “Bir tek Mehmetçiğin cesedi omuzlarda yükselirse sizi affetmeyiz, seçmen de affetmez” şeklinde konuşmuştur. Sav ayrıca, savaş karşıtı eylemlerde gördüğü bir pankartı
hatırlatıp AKP'li milletvekillerine dönerek, “ABD'den korkmayın, Allah'tan korkun Allah'tan” diye hitap etmiştir. Bu konuşmalar AKP seçmenlerini de etkileyici ifadeler olduğu için, AKP milletvekilleri kamuoyu ve seçmen tepkisine maruz kalma baskısı altında kalmıştır. Önder Sav’ın konuşmasının tam metni için bkz. TBMM 22. Dönem 39. Birleşim Tutanakları, 1 Mart 2003.
http://www.tbmm.gov.tr/tutanak/donem22/yil1/bas/b039m.htm, Erişildiği tarih: 20 Kasım 2008.
407 Murat Yetkin, “1 Mart’taki Şartlar Yok”, Radikal, 16 Ağustos 2003.
408 Murat Yetkin, “Dikkatli Adımlar”, Radikal, 7 Ekim 2003.
409 Gencer Özcan, “Türk Dış Politikası’nda Oluşum Süreci ve Askeri Yapı”, (der.), Barry Rubin ve Kemal Kirişci, Günümüzde Türkiye’nin Dış Politikası, 
İstanbul, Boğaziçi Üniversitesi Yayınevi, 2002, s.21-22.
410 Yetkin, a.g.e., s.230.
411 Milliyet, 13 Ağustos 2003.
412 Yetkin, a.g.e., s.231; Fikret Bila, “Sezer'in Duruşu”, Milliyet, 14 Ağustos 2003.
413 Özcan, a.g.e., s.23-25.
414 Yetkin, a.g.e., s.226.
415 Murat Yetkin, “Gül: Asker Kararı Eylül'de Alınır”, Radikal, 13 Ağustos 2003.
416 Radikal, 6 Ağustos 2003.
417 “Genelkurmay’dan ABD’ye Sert Tepki”, Akşam, 7 Temmuz 2003.
418 Mehmet Ali Birand, Cengiz Çandar, “Paul Wolfowitz ile Röportaj”, CNN Türk, 6 Mayıs 2003.
419 “Güven Değil İletişim Krizi”, Radikal, 15 Temmuz 2007.
420 Yetkin, a.g.e., s.224.
421 Yetkin, a.g.e., s.229.
422 1 Mart’taki tezkerenin TBMM’de oylanmasından önceki son MGK toplantısı, 28 Şubat 2003 tarihinde gerçekleştirilmiştir. Daha önce planlandığı şekliyle parlamentonun 27 Şubat günü toplanıp tezkerenin görüşülmesi gerekirken, tezkerenin oylanması son dakikada alınan bir kararla 1 Mart tarihine ertelenmiştir. Yapılan yorumlarda, milletvekillerin tezkereyi kabul etmeye gönüllü olmamaları nedeniyle meclisin ikna edilmesi için MGK’nın görüşlerinden yararlanılması isteğinin oylamayı erteleme kararında rol oynadığı ve hükümetin tezkere kararını bir MGK kararı haline getirmekten yana olduğunu öne sürülmüştür. Ancak gerçekleştirilen toplantıda MGK, bu yönde bir
tavsiye kararı almamış ve MGK tarafından yapılan açıklamada sadece toplantıda ele alınan konuların başlıklarına yer verilmiştir (28 Şubat 2003 tarihli MGK Toplantısı Basın Bildirisi,
http://www.mgk.gov.tr/Turkce/basinbildiri2003/28subat2003.html, Erişildiği tarih: 20 Kasım 2008.)
423 25 Temmuz 2003 tarihli MGK Toplantısı Basın Bildirisi,
http://www.mgk.gov.tr/Turkce/basinbildiri2003/25temmuz2003.html, Erişildiği tarih: 20 Kasım 2008.
424 22 Ağustos 2003 tarihli MGK Toplantısı Basın Bildirisi,
http://www.mgk.gov.tr/Turkce/basinbildiri2003/22agustos2003.html, Erişildiği tarih: 20 Kasım 2008.
425 19 Eylül 2003 tarihli MGK Toplantısı Basın Bildirisi,
http://www.mgk.gov.tr/Turkce/basinbildiri2003/19eylul2003.html, Erişildiği tarih: 20 Kasım 2008.
426 “Türk Halkı Savaşa Karşı”, Radikal, 16 Şubat 2003.
427 Soli Özel, “İtfaiye”, Sabah, 14 Ağustos 2003.
428 “Her Yerde Tezkere Protestosu”, Radikal, 8 Ekim 2003.
429 Oya Berberoğlu, “Tezkere ve İş Dünyası”, Akşam, 9 Ekim 2003.
430 Hermann ve diğerleri, a.g.e., s.91.
431 Tufan Türenç, “Tezkerede İkinci Bir Şok Hükümetin Koltuğunu Sallar”, Hürriyet, 15 Ağustos2003.
432 http://www.evrensel.net/03/07/23/politika.html, Erişildiği tarih: 25 Kasım 2008.
433 http://www.evrensel.net/03/07/23/politika.html, Erişildiği tarih: 25 Kasım 2008.
434 “Ve Tezkere Geçti”, Radikal, 8 Ekim 2003.
435 Tezkerenin kabul edilmesinden sonra Sabah Gazetesi Ankara Temsilcisi Muharrem Sarıkaya’ya konuşan bir AKP milletvekili, Erdoğan’ın oylamadan önceki hafta,  tezkereye ret oyu veren milletvekillerinin zaman içinde partiden tasfiye edileceğini söylediğini belirtmiştir. Bkz. Muharrem Sarıkaya, “Hükümetin Pazarlık Kozu”,  Sabah, 8 Ekim 2003.
436 “Erdoğan: İşgal Kuvveti Değiliz”, Radikal, 8 Ekim 2003.
437 Soli Özel, “Kumar mı, Risk mi, Strateji mi?”, Sabah, 9 Ekim 2003.
438 Ömer Çelik, “Erdoğan Siyaseti”, Yeni Şafak, 21 Temmuz 2001.
439 “Tarihi Krizin Ortasındaki Büyükelçi Faruk Loğoğlu Perde Arkasında Yaşananları Milliyet’e Anlattı” Yazı Dizisi, Milliyet, 11-13 Eylül 2006
440 Yetkin, a.g.e., s.113.
441 “Gelirse Türkler Gelsin”, Milliyet, 13 Ağustos 2003; “Asker Irak'a Ekim'de Gidiyor”, Hürriyet,16 Ağustos 2003.
442 Sami Kohen, “Ya Evet Ya Hayır”, Milliyet, 2 Ağustos 2003.
443 Hermann ve diğerleri, a.g.e., s.93.
444 Yetkin, a.g.e., s.109.
445 İnal Batu, Dış Politika Kıskacında Türkiye, İstanbul, Pegasus Yayınları, 2006.
446 Hermann ve diğerleri, a.g.e., 95-96.
447 Hermann ve diğerleri, a.g.e., s.97.
448 Halis Çetin, “Demokratik Meşruiyet Versus Karizmatik Meşruiyet”, Cumhuriyet Üniversitesi
Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt. 27, No. 1, Mayıs 2003, s.91.
449 İbrahim Ethem Deveci, Recep Tayyip Erdoğan: Bu Şarkı Burada Bitmez, İstanbul, NesilYayınları, 1998, s.53.
450 Reiner Hermann, Frankfurter Allgemeine, 1 Ağustos 2004.
451 "Başbakan Erdoğan'dan Tarihi Eleştiri", Radikal, 24 Mayıs 2009.
452 Weber'in karizmatik otorite ile ilgili görüşleri hakkında ayrıntılı bilgi için bkz: Alan Brayman, Charisma And Leadershin in Oraanizations, London, Sage Publications, 1992, s.23-30.
453 Bunların en önde gelenleri arasında Friedrich (1961), Marcus (1961), Berger (1963), Friedland
(1964), Shils (1965), Kunter (1965), Dow (1969), Mc Intosh (1970), Cohen (1972), Bromley ve
Shupe (1979), Fine (1982), Galanter (1982) ve Willner (1984) gibi isimler sayılabilir. Ayrıntılı bilgi için bkz: Gary Yukl, Leadership in Organizations, Üçüncü Basım, NJ, Prentice Hall Inc. Englewood Clitia,1994, s.318.
454 Tanıl Kılınç, Karizmatik Liderlik: Tanımları ve Olumlu-Olumsuz Yönleri,
http://www.merih.net/m2/lid/karizmatik.htm, Erişildiği tarih: 04.05.2009.
455 Robert House, C. Marlene Fiol ve Drew Harris, "Charismatic Leadership: Strategies for Effecting Social Change”, 1999,
http://leadership.wharton.upenn.edu/l_change/publications/House/Charismatic%20Leadership%20-
%20House%20.doc, Erişildiği tarih: 10 Mayıs 2009.
456 Bernard M. Bass, Leadership and Performance Beyond Expectations, New York, Free Press,1985, s.31.
457 Kılınç, a.g.e.


KAYNAKÇA

KİTAPLAR

· Akdoğan, Yalçın, AK Parti ve Muhafazakâr Demokrasi, İstanbul, Alfa Yayınları,2004.
· Akpınar, Hakan, 28 Şubat: “Postmodern” Darbenin Öyküsü, Ankara, ÜmitYayıncılık, 2001.
· Allison, Graham T. ve Zelikow, Philip, Essence of Decision: Explaining the CubanMisilse Crisis, İkinci Basım, New York, Longman, 1999.
· Allison, Graham T., The Essence of Decision: Explaining the Cuban MissileCrisis, Glenview, Scott, Foresman and Company, 1971.
· Altunışık, Meliha Benli ve Tür, Özlem, Turkey: Challenges of Continuity andChange, London and New York, Routledge, Contemporary Middle Eastern Series,2005.
· Arat, Yeşim, Political Islam in Turkey and Women’s Organisations, İstanbul,Tesev, 1999.
· Bal, İdris, (der.), 21. Yüzyılda Türk Dış Politikası, Üçüncü Basım, Ankara, LalezarKitabevi, 2006.
· Balkan, Neşecan ve Savran, Sungur, (der.), Sürekli Kriz Politikaları, İstanbul,Metis Yayınları, 2004.
· Baltaş, Acar, Ekip Çalışması ve Liderlik, İstanbul, Remzi Kitabevi, 2000.
· Barber, James D., The Presidential Character: Predicting Performance in theWhite House, Englewood Cliffs, New Jersey, Prentice Hall, 1977.

· Bass, Bernard M., Leadership and Performance Beyond Expectations, New York,
Free Press, 1985
· Batu, İnal, Dış Politika Kıskacında Türkiye, İstanbul, Pegasus Yayınları, 2006.
· Bölük, Mehmet, El Tayyip: Rüzgârdan Kasırgaya, İstanbul, Toplumsal Dönüşüm
Yayınları, 2002.
· Bölükbaşı, Deniz, 1 Mart Vakası: Irak Tezkeresi ve Sonrası, Dördüncü Basım,
İstanbul, Doğan Kitap, 2008.
· Brayman, Alan, Charisma And Leadershin in Oraanizations, London, Sage
Publications, 1992.
· Brecher, Michael, The Foreign Policy System Of Israel Setting, Images, Process,
London, Oxford University Press, 1972.
· Caldwell, Dan ve McKeown, Timothy, (der.), Diplomacy, Force and Leadership:
Essays in Honor of Alexander George, Boulder, Westview Press, 1993.
· Clarke, Michael ve White, Brian, (der.), Understanding Foreign Policy: The
Foreign Policy Systems Aproach, Aldershot, Edward Elgar Publishing, 1989.
· Cottam, Richard, Foreign Policy Motivation: A General Theory and a Case
Study, Pittsburgh, University of Pittsburgh Press, 1977.
· Çakır, Ruşen ve Çalmuk, Fehmi, Recep Tayyip Erdoğan: Bir Dönüşüm Öyküsü,
İstanbul, Metis Yayınları, 2001.
· Çakır, Ruşen, Ne Şeriat Ne Demokrasi, RP’yi Anlamak, İstanbul, Metis Yayınları,
1994.
· Çalmuk, Fehmi, Kod Adı: İHL, Ankara, Merdiven Yayınları, 2004.
· Davutoğlu, Ahmet, Stratejik Derinlik: Türkiye’nin Uluslararası Konumu,
İstanbul, Küre Yayınları, 2003.
186
· Deveci, İbrahim Ethem, Recep Tayyip Erdoğan: Bu Şarkı Burada Bitmez,
İstanbul, Nesil Yayınları, 1998.
· Dindar, Cemal, Bi’at ve Öfke: Recep Tayyip Erdoğan’ın Psikobiyografisi,
İstanbul, Telos Yayınları, 2007.
· Dougherty, James E. ve Pfaltzgraff, Jr. Robert L., Contending Theories of
International Relations, A Comprehensive Survey, Üçüncü Basım, New York,
Harper Collins Publishers, 1990.
· East, Maurice A., Salmore, Stephen A. ve Hermann, Charles F., (der.), Why Nations
Act, Beverly Hills, Sage, 1978.
· Ergin, Feridun, Uluslararası Politika Stratejileri, İstanbul, İÜ İktisat Fakültesi
Yayınları, 1974.
· Evans, Graham ve Newnham, Jeffrey, The Dictionary of World Politics: A
Reference Guide to Concepts, Ideas and Institutions, Simon & Schuster, 1990.
· Farrell, R. B., (der.), Approaches in Comparative and International Politics,
Evanston, IL, Northwestern University Press, 1966.
· Fuller, Graham E. ve Lesser, Ian O., Kuşatılanlar: İslam’ın ve Batı’nın Jeopolitiği,
İstanbul, Sabah Kitapları, 1996.
· Fuller, Graham E., Yeni Türkiye Cumhuriyeti, İstanbul, Timaş Yayınları, 2008.
· George, Alexander L., Presidential Decision Making in Foreign Policy: The
Effective Use of Information and Advice, Boulder, CO, Westview Press, 1980.
· Gerger, M. Emin, Belediyelerden İktidara Refah, İstanbul, Cemre, 1996.
· Goodwin, Geoffrey L. ve Linklater, Andrew, New Dimensions in World Politics,
London, Croom Helm, 1975.
187
· Gülalp, Haldun, Kimlikler Siyaseti: Türkiye'de Siyasal İslam'ın Temelleri,
İstanbul, Metis Yayınları, 2003.
· Güngör, Nasuhi, Yenilikçi Hareket, Beşinci Basım, Ankara, Elips Kitabevi, 2005.
· Güngör, Nasuhi, Yenilikçi Hareket, Beşinci Basım, Ankara, Elips Kitabevi, 2005.
· Habermas, Jürgen, The Theory of Communicative Action, London, Beacon Press,
1981.
· Hermann, Charles F., Kegley, Charles W. ve Rosenau, James N., (der.), New
Directions in the Study of Foreign Policy, Boston, Allen and Unwin, 1987.
· Hermann, Margaret G., (der.), A Psychological Examination of Political Leaders,
New York, The Free Press, 1977.
· Hermann, Margaret G., “Leader Personality and Foreign Policy Behaviour”, (der.),
James N. Rosenau, Comparing Foreign Policies: Theories, Findings and
Methods, New York, Sage-Halsted, 1974.
· Hill, Christopher, The Changing Politics of Foreign Policy, New York, Palgrave
MacMillan, 2003.
· Holsti, K.J., International Politics, A Framework For Analysis, İkinci Basım,
London, Prentice/Hall International, 1974.
· Holsti, Ole R., The Operational Code as an Approach to the Analysis of Belief
Systems. Final Report to the National Science Foundation, Grant No. SOC 75-
15368, Durham, NC, Duke University, 1977.
· Hudson, Valerie M., Foreign Policy Analysis: Classic and Contemporary Theory,
Maryland, Rowman & Littlefield Publishers, Inc., 2007.
· Janis, Irving, Victims of Groupthink, Boston, Houghton Mifflin Company, 1972.
188
· Jervis, Robert, Perception and Misperception in International Politics, New
Jersey, Princeton University Press, 1976.
· Kant, Immanuel, Perpetual Peace and Other Essays, (çev.), T. Humphery,
Indianapolis, Hackett, 1983.
· Kaplan, Morton A., System and Process in International Relations, Essex, ECPR
Press, 2005.
· Kaplan, Sefa, Recep Tayyip Erdoğan, İstanbul, Doğan Kitap, 2007.
· Khong, Yuen Foon, Analogies at War: Korea, Munich, Dien Bun Phu and the
Vietnam Decision of 1965, Princeton, Princeton University Press, 1992.
· Larrabee, Stephen, Turkey As a US Security Partner, Santa Monica, Rand, 2008.
· Lasswell, Harold D., Psychopathology and Politics, Chicago, University of Chicago
Press, 1930; ve Joseph de Rivera, The Psychological Dimension of Foreign Policy,
Ohio, Charles E. Merill Publishing, 1968.
· Learche, Charles O. ve Said, Abdul A., (der.), Concepts of International Politics,
İkinci Basım, Englewood Cliffs, New Jersey, Prentice Hall, 1970.
· Leites, N., The Operational Code of the Politburo, New York, McGraw-Hill,
1951.
· Machiavelli, Niccolo, The Prince, Montana, Kessinger Publishing, 2004.
· Mango, Andrew, Türkiye ve Türkler: 1938’den Günümüze, İkinci Basım,
İstanbul, Remzi Kitabevi, 2005.
· Morgenthau, Hans J. ve Thompson, Kenneth, Politics Among Nations, Altıncı
Basım, New York, McGraw-Hill, 1985.
· Morgenthau, Hans J., Politics Among Nations: The Struggle for Power and Peace,
New York, Alfred A. Knopf, 1978.
189
· Neack, Laura, The New Foreign Policy: U.S. and Comparative Foreign Policy in
the 21st Century, Lanham, Rowman and Littlefield Publishers, 2002.
· Pamuk, Muhammed, Yasaklı Umut: Recep Tayyip Erdoğan, İstanbul, Birey, 2001.
· Plano, Jack C. ve Olton, Roy, The International Relations Dictionary, Essex,
Longman, 1988.
· Preston, Thomas, The President and His Inner Circle: Leadership Style and the
Advisory Process in Foreign Policy Making, New York, Columbia University
Press, 2001.
· Rosati, Jerel, The Politics of Bureaucracy, Üçüncü Basım, New York, Longman,
1981.
· Rosecrance, Richard N., Action and Reaction in World Politics, Boston, Little,
Brown, 1963.
· Rosenau, James N., (der.), International Politics and Foreign Policy, New York,
Free Press, 1969.
· Rosenau, James N., The Scientific Study of Foreign Policy, İkinci Basım, New
York, Nichols Pub. Co., 1980.
· Rubin, Barry ve Kirişci, Kemal, (der.), Günümüzde Türkiye’nin Dış Politikası,
İstanbul, Boğaziçi Üniversitesi Yayınevi, 2002
· Schelling, Thomas, The Strategy of Conflict, Cambridge, Harvard University Press,
1960.
· Simon, Herbert A., Administrative Behaviour, New York, MacMillan, 1959.
· Simon, Herbert A., Models of Bounded Rationality: Empirically Grounded
Economic Reason, Volume 3, Cambridge, MIT Press, 1997.
190
· Smith, Steve, Hadfield, Amelia ve Dunne, Tim, (der.), Foreign Policy: Theories,
Actors, Cases, London, Oxford University Press, 2008.
· Snyder, R. C., Bruck, H. W. ve Sapin, B., Decision-Making as an Approach to the
Study of International Politics, Foreign Policy Analysis Project Series No. 3. New
Jersey, Princeton University Press, 1954.
· Sönmezoğlu, Faruk, (der.), Değişen Dünya ve Türkiye, Birinci Basım, İstanbul,
Bağlam Yayınları, 1996.
· Sönmezoğlu, Faruk, Uluslararası Politika ve Dış Politika Analizi, İkinci Basım,
İstanbul, Filiz Yayınları, 1995.
· Sprout, Harold ve Sprout, Margaret, Man-Milieu Relationship Hypotheses in the
Context of International Politics, Princeton NJ, Princeton University Press, 1956.
· Sprout, Harold ve Sprout, Margaret, The Ecological Perspective on Human
Affairs, Princeton NJ, Princeton University Press, 1965.
· Uzgel, İlhan ve Duru, Bülent, (der.), AKP Kitabı: Bir Dönüşümün Öyküsü,
Ankara, Phoenix Yayınevi, 2009.
· Waltz, Kenneth, Theory of International Politics, New York, McGraw Hill, 1979.
· Weber, Max, The Theory of Social and Economic Organization, (çev.), A. M.
Henderson ve Talcott Parsons, New York, The Free Press, 1947.
· Wellmer, Albrecht, Zur Dialektik von Moderne und Postmoderne.
Vernunftkritik nach Adorno, Frankfurt, Suhrkamp, 1985.
· Yanardağ, Merdan, Bir ABD Projesi Olarak AKP, İstanbul, Siyah Beyaz Yayınları,
2007.
· Yavuz, M. Hakan, (der.), The Emergence of a New Turkey: Democracy and the
AK Parti, Salt Lake City, The Universityof Utah Press, 2006.
191
· Yavuz, M. Hakan, Islamic Political Identity in Turkey, Oxford, Oxford University
Press, 2005.
· Yetkin, Murat, Tezkere: Irak Krizinin Gerçek Öyküsü, İstanbul, Remzi Kitabevi,
2004.
· Yılmaz, Turan, Tayyip: Kasımpaşa’dan Siyasetin Ön Saflarına, Ankara, Ümit
Yayıncılık, 2001.
· Yukl, Gary, Leadership in Organizations, Üçüncü Basım, NJ, Prentice Hall Inc.
Englewood Clitia,1994.
· Yüksel, Erkan, Medya Güvenlik Kurulu, Eskişehir, Anadolu Üniversitesi Yayınları
No: 1551, 2004.
MAKALELER
· Aydın, Mustafa, "Uluslararası İlişkilerde Yaklaşım, Teori ve Analiz", SBF Dergisi,
51/1-4, 1996.
· Bal, İdris, “Türkiye-ABD İlişkileri ve 2003 Irak Savaşı’nın Önemi”, (der.), İdris Bal,
21. Yüzyılda Türk Dış Politikası, Üçüncü Basım, Ankara, Lalezar Kitabevi, 2006,
s.150-184.
· Buğra, Ayşe, “Dini Kimlik ve Sınıf: Bir MÜSİAD ve Hak-İş Karşılaştırması”, (der.),
Neşecan Balkan ve Sungur Savran, Sürekli Kriz Politikaları, İstanbul, Metis
Yayınları, 2004, s.126–147.
· Çetin, Halis, “Demokratik Meşruiyet Versus Karizmatik Meşruiyet”, Cumhuriyet
Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt. 27, No. 1, Mayıs 2003.
192
· Çınar, Menderes, “AKP ve İslami Hareketler: Defansif ve Dağıtıcı İktidar
Kardeşliği”, (der.), İlhan Uzgel ve Bülent Duru, AKP Kitabı: Bir Dönüşümün
Bilançosu, Ankara, Phoenix Yayınevi, 2009, s.307-315.
· Dağı, İhsan D., “The JDP: Identity, Politics, and Discourse”, (der.), M. Hakan
Yavuz, The Emergence of a New Turkey: Democracy and the AK Parti, Salt
Lake City: The University of Utah Pres, 2006.
· Doğan, A. Ekber, “Siyasal Yansımalarıyla İslamcı Sermayenin Gelişme Dinamikleri
ve 28 Şubat Süreci”, Mülkiye Dergisi, Cilt:30, Sayı:252, Güz 2006, s.47-68.
· Eriş, Oğuz, "Körfez Krizi ve Türkiye'de Karar Alma Süreci", (der.), Faruk
Sönmezoğlu, Değişen Dünya ve Türkiye, Birinci Basım, İstanbul, Bağlam
Yayınları, 1996, s.249-267.
· Erkmen, Serhat, “Temmuz’dan sonra Türkiye’nin Kuzey Irak’taki Askeri Varlığı”,
Stratejik Analiz, Ağustos 2003, s-48-52.
· Fırat, Melek, “AKP Hükümetinin Kıbrıs Politikası”, (der.), İlhan Uzgel ve Bülent
Duru, AKP Kitabı: Bir Dönüşümün Bilançosu, Ankara, Phoenix Yayınevi, 2009,
s.439-462.
· Fuller, Graham E., “Turkey’s Strategic Model: Myths and Realities”, The
Washington Quarterly, Yaz 2004.
· Garrison, Jean A., "Foreign Policy Analysis in 20/20: A Symposium", International
Studies Review, 5, 2003, s.155-202.
· George, Alexander, “The Operational Code: A Neglected Approach to the Study of
Political Leaders and Decision Making” International Studies Quarterly No: 23,
1969, s.190-222.
193
· Girdner, Eddie J., “The Greater Middle East Initiative: Regime Change,
Neoliberalism and US Global Hegemony”, The Turkish Yearbook of
International Relations, N. 36, 2005, s.37-71.
· Goldgeier, J.M., ve Tetlock, P.E., "Psychology and International Relations Theory",
Annual Review of Political Science, 4, 2001, s.67-92.
· Gözen, Ramazan, “Türkiye'nin 1. Körfez Savaşı Politikası: Aktif Politika ve
Sonuçları", (der.), İhsan Dağı, Türk Dış Politikasında Gelenek ve Değişim,
Ankara, Siyasal Kitabevi, 1998, s. 179-216.
· Göztepe, Ece, “Amerika’nın İkinci Irak Müdahalesinin Uluslararası Hukuk ve
Türkiye’nin Bu Savaşa Katılımının Türk Anayasa Hukuku Açısından
Değerlendirmesi ya da Haklı Savaş’ın Haksızlığı Üzerine”, Ankara Üniversitesi
Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, 2004/3, s.79-103.
· Gülalp, Haldun, “Whatever Happened to Secularization? The Multiple Islams in
Turkey”, South Atlantic Quarterly, 103: 2/3, 2003.
· Gürkaynak, Esra Çuhadar ve Taner, Binnur Özkeçeci, “Decisionmaking Process
Matters: Lessons Learned from Two Turkish Foreign Policy Cases”, Turkish
Studies, 5:2, s. 43-78.
· Hagan, Joe D., “Regimes, Political Oppositions and the Comparative Analysis of
Foreign Policy”, (der.), Charles F. Hermann, Charles W. Kegley ve James N.
Rosenau, New Directions in the Study of Foreign Policy, Boston: Allen and
Unwin, 1987.
· Heper, Metin ve Toktaş, Şule, “Islam, Modernity and Democracy in Contemporary
Turkey: The Case of Recep Tayyip Erdogan”, The Muslim World, Volume 93,
Nisan 2003, 157-185.
194
· Hermann, Charles F., “Decision Structure and Process Influences on Foreign
Policy”, (der.), Maurice A. East, Stephen A. Salmore ve Charles F. Hermann, Why
Nations Act, Beverly Hills: Sage, 1978, s.69-102.
· Hermann, Margaret G. ve Preston, Thomas, “Presidents, Advisors and Foreign
Policy: The Effect of Leadership Style on Executive Arrangements”, Political
Psychology, Vol. 15, No. 1, 1994, s.75-96.
· Hermann, Margaret G. ve diğerleri, “Who Leads Matters: The Effects of Powerful
Individuals”, International Studies Review, c. III, No: 2, 2001, s.83-131.
· Hermann, Margaret G., "How Decision Units Shape Foreign Policy: A Theoretical
Framework", International Studies Review, c. III, No: 2, 2001, s. 47-81.
· Hermann, Margaret G., “Leaders and Foreign Policy Decision Making”, (der.), Dan Caldwell ve Timothy McKeown, Diplomacy, Force and Leadership: Essays in
Honor of Alexander George, Boulder: Westview Press, 1993.
· Hill, Fiona, “Seismic Shifts in Eurasia: The Changing Relationship Between Turkey and Russia and its Implications for the South Caucasus”, Journal of Southeast European & Black Sea Studies, 3, 3, 2003, s.55-75.
· Holsti, Ole R., “Cognitive Process Approaches to Decision-Making”, American
Behavioral Scientist, Vol. 20, No. 1, September / October 1976, s.11-36.
· Hudson, Valerie M. ve Vore, Christopher S., “Foreign Policy Analysis Yesterday,
Today and Tomorrow”, Mershon International Studies Review, 39, 1995, s.209-
238.
· Hudson, Valerie M., “Foreign Policy Analysis: Actor-Specific Theory and the
Ground of International Relations”, Foreign Policy Analysis, Yıl: 2005, Sayı: 1.
195
· Hudson, Valerie M., “The History and Evolution of Foreign Policy Analysis”, (der.), Steve Smith, Amelia Hadfield ve Tim Dunne, Foreign Policy: Theories, Actors, Cases, London, Oxford University Press, 2008.
· Kahneman, Daniel ve Tversky, Amos, "Prospect Theory: An Analysis of Decision under Risk", Econometrica, XLVII, 1979, s.263-291.
· Kaygusuz, Özlem, “Türkiye-AB İlişkilerinin ‘Möbius’ Şeridi: AKP Reformculuğu
ve AB Çokkültürlülüğü”, (der.), İlhan Uzgel ve Bülent Duru, AKP Kitabı: Bir
Dönüşümün Bilançosu, Ankara, Phoenix Yayınevi, 2009, s.410-438.
· Keller, Jonathan W., “Constraint Respecters, Constraint Challengers, and Crisis
Decision Making in Democracies: A Case Study Analysis of Kennedy versus
Reagan”, Political Psychology, Vol:26, No:6, 2005, s.835-867.
· Koçak, Kıvanç, “Kasımpaşalı Haylaz: Merkez Sağda Yeni Umut”, Birikim, Sayı:
147, 2001, s.53-59.
· Levy, Jack S., “An Introduction to Prospect Theory”, Political Psychology, 13,
1992, s.171-186.
· Loğoğlu, Faruk, “Türkiye-ABD İlişkileri: Bugün, Yarın”, Stratejik Analiz, Kasım
2006, s.35-43.
· Norton, A. Richard, “Takdim”, Graham E. Fuller, Yeni Türkiye Cumhuriyeti,
İstanbul, Timaş Yayınları, 2008.
· Nye, Joseph S., “Transnational and Transgovernmental Relations”, (der.), Geoffrey L. Goodwin ve Andrew Linklater, New Dimensions in World Politics, London, Croom Helm, 1975, s.36-53. 196
· Öniş, Ziya, “The Political Economy of Turkey’s Justice and Development Party”,
(der.), M. Hakan Yavuz, The Emergence of a New Turkey: Democracy and the
AK Parti, Salt Lake City: The Universityof Utah Press, 2006, s.207-234.
· Özcan, Gencer, “Türk Dış Politikası’nda Oluşum Süreci ve Askeri Yapı”, (der.),
Barry Rubin ve Kemal Kirişci, Günümüzde Türkiye’nin Dış Politikası, İstanbul,
Boğaziçi Üniversitesi Yayınevi, 2002, s.19-62.
· Putnam, Robert D., "Diplomacy and Domestic Politics: The Logic of Two-level
Games", International Organization, 42, 1988.
· Rosati, Jerel A., “The Power of Human Cognition in the Study of World Politics”,
International Studies Review, c. II, No. 3, 2000.
· Rosenau, James, “Pre-theories and Theories of Foreign Policy”, (der.), R. B. Farrell, Approaches in Comparative and International Politics, Evanston, IL:
Northwestern University Press, 1966.
· San, Coşkun, “Yasallık ve Meşruluk Ölçütleri Açısından AKP”, (der.), İlhan Uzgel
ve Bülent Duru, AKP Kitabı: Bir Dönüşümün Bilançosu, Ankara, Phoenix
Yayınevi, 2009, s.126-138.
· Schafer, Mark, “Issues in Assessing Psycological Characteristics At a Distance: An Introduction to the Symposium”, Political Psychology, C. 21, No: 3, 2000.
· Shapiro, M.J., ve Bonham, G.M., “Cognitive Process and Foreign Policy Decision Making”, International Studies Quarterly, Vol. 17, No. 2, (June 1973), s.147-174.
· Stein, Janice Gross, “Foreign Policy Decision-Making: Rational, Psychological and Neurological Models”, (der.), Steve Smith, Amelia Hadfield ve Tim Dunne, Foreign Policy: Theories, Actors, Cases, London, Oxford University Press, 2008, s.101-116.
· Uzgel, İlhan, “Dış Politikada AKP: Stratejik Konumdan Stratejik Modele”, (der.), İlhan Uzgel ve Bülent Duru, AKP Kitabı: Bir Dönüşümün Bilançosu, Ankara, Phoenix Yayınevi, 2009, s.357-380.
· Verba, Sidney, "Assumptions of Rationality and Non-Rationality in Models of the International System", World Politics, Vol. 14, No. 1, The International System: Theoretical Essays, Ekim 1961, s.93-117.
· Verba, Sidney, “Assumptions of Rationality and Non-Rationality in Models of theInternational System”, (der.), James N. Rosenau, International Politics and
Foreign Policy, New York, Free Press, 1969.
· Walker, Stephen, “The Motivational Foundations of Political Belief Systems: A
Reanalysis of the Operational Code Construct” International Studies Quarterly
No: 27, 1983, s.179-201.
· Yavuz, M. Hakan, “The Case of Turkey”, Daedalus, 132, 3, Summer 2003, 59-61.
· Yeşilyurt, Nuri ve Develioğlu, Atay, “AKP Döneminde Türkiye’nin Ortadoğu
Politikası”, (der.), İlhan Uzgel ve Bülent Duru, AKP Kitabı: Bir Dönüşümün
Bilançosu, Ankara, Phoenix Yayınevi, 2009, s.381-409.


GAZETE MAKALELERİ


· Akman, Nuriye, Sabah, 21 Haziran 1998.
· Aksoy, Ergun, Radikal, 6 Temmuz 1998.
· Akyol, Taha, “Irak Meselesi”, Milliyet, 13 Ağustos 2003.
· Albayrak, Hakan, “28 Şubat’tan Günümüze Milli Görüş’ün Seyrüseferi”, Yeni
Şafak, 28 Ekim 2008.
· Ay, Savaş, “Tayyip Erdoğan Nereye Koşuyor” Yazı Dizisi, Akşam, 21-24 Mart
2002.
· Berberoğlu, Oya, “Tezkere ve İş Dünyası”, Akşam, 9 Ekim 2003.
· Berkan, İsmet, “Bu Bir ‘Kaza’ Değil”, Radikal, 7 Temmuz 2003.
· Bila, Fikret, “ABD: Yöntem Yanlıştı”, Milliyet, 14 Temmuz 2003.
· Bila, Fikret, “Dolaylı Stratejik Tutum”, Milliyet, 17 Ağustos 2003.
· Bila, Fikret, “Sezer'in Duruşu”, Milliyet, 14 Ağustos 2003.
· Cebeci, Sırrı Yüksel, “28 Şubat Biterse Erdoğan da Biter”, Halk’a ve Olaylara
Tercüman, 28 Şubat 2009.
· Cemal, Hasan, “Demirel’le Amerikan Düşmanlığı”, Milliyet, 13 Temmuz 2003.
· Cemal, Hasan, “Küstahlık ve Ötesi”, Milliyet, 8 Temmuz 2003.
· Cemal, Hasan, “Tayyip’e Soru Sormak Günah mı?”, Milliyet, 26 Temmuz 2001.
· Çakır, Ruşen, “Milli Görüş Gömleği Giymek AKP’nin İntiharı Olur”, Vatan, 4
Mayıs 2009.
· Çelik, Ömer, “Erdoğan Siyaseti”, Yeni Şafak, 21 Temmuz 2001.
· Davutoğlu, Ahmet, “Türkiye Merkez Ülke Olmalı”, Radikal, 26 Şubat 2004
· Devrim, Hakkı, Radikal, 28 Ekim 2005.
· Ekşi, Oktay, “Kararı alındı”, Hürriyet, 8 Ekim 2003.
· Eroğlu, Hüseyin, “Cemal Dindar’dan Recep Tayyip Erdoğan’ın Psiko-Biyografisi:
Güçlüye bi'at, güçsüze öfke” Röportajı, Birgün, 2 Temmuz 2007.
· Gülen, Yaşar, “Siyasal İslam ve Kürtler-2”, Milliyet, 17 Ekim 2005.
· Hermann, Reiner, Frankfurter Allgemeine, 1 Ağustos 2004.
· Karaalioğlu, Mustafa, Yeni Şafak, 6 Ekim 1996.
· Keyman, E. Fuat, “AKP ve Muhafazakâr Demokrasi”, Radikal 2, 25 Ocak 2004.
· Kışlalı, M. Ali, “Top AKP'de”, Radikal, 14 Ağustos 2003.
· Koçak, Mehmet, “Turkish-US Friendship is a Guarantee for Democratic Values”,
Turkish Daily News, 14 Ekim 2003.
· Kohen, Sami, “Esas Neden Ne?”, Milliyet, 8 Temmuz 2003.
· Kohen, Sami, “Nasıl Karşılarlar”, Milliyet, 16 Ağustos 2003.
· Kohen, Sami, “Pratik Yaklaşım”, Milliyet, 14 Ağustos 2003.
· Kohen, Sami, “Ya Evet Ya Hayır”, Milliyet, 2 Ağustos 2003.
· Mert, Nuray, “Yeniden AB Süreci”, Radikal, 15 Nisan 2008.
· Özel, Soli, “İtfaiye”, Sabah, 14 Ağustos 2003.
· Özel, Soli, “Kumar mı, Risk mi, Strateji mi?”, Sabah, 9 Ekim 2003.
· Özkök, Ertuğrul, “O Milli İradeyse Bu da Öyle”, Hürriyet, 8 Ekim 2003.
· Özkök, Ertuğrul, Hürriyet, 10 Temmuz 1998.
· Özköylü, Göksel, Radikal, 7 Temmuz 1998.
· Sanberk, Özdem, “Büyük Değişimin Krizleri”, Radikal, 24 Aralık 2003.
· Sarıkaya, Muharrem, “Hükümetin Pazarlık Kozu”, Sabah, 8 Ekim 2003.
· Sarıoğlu, Bülent, “Kimlik Değişimi”, Milliyet, 13 Aralık 2005
· Sazak, Derya, “Kuzey Irak Baskını”, Milliyet, 6 Temmuz 2003.
· Sazak, Derya, “Tayyip Göreve Hazır”, Milliyet, 6 Temmuz 2001.
· Tezkan, Mehmet, “Meşruiyet mi Ulusal Çıkar mı”, Sabah, 14 Ağustos 2003.
· Türenç, Tufan, “Tezkerede İkinci Bir Şok Hükümetin Koltuğunu Sallar”,    Hürriyet, 15 Ağustos 2003.   
· Ülsever, Cüneyt, “Numan Kurtulmuş ve Milli Görüş”, Hürriyet, 28 Ekim 2008.
· Yetkin, Murat, “1 Mart’taki Şartlar Yok”, Radikal, 16 Ağustos 2003.
· Yetkin, Murat, “Beni 28 Şubat AB’ci Yaptı”, Radikal, 5 Haziran 2005.
· Yetkin, Murat, “Dikkatli Adımlar”, Radikal, 7 Ekim 2003.
· Yetkin, Murat, “Gül: Asker Kararı Eylül'de Alınır”, Radikal, 13 Ağustos 2003.
· Yetkin, Murat, “Hükümet 1 Mart’ı Arar”, Radikal, 22 Temmuz 2003.
· Yetkin, Murat, “Irak Krizinin Perde Arkası” Yazı Dizisi, Radikal, 18-24 Ocak 2004.


GAZETELER

· Milliyet
· Hürriyet
· Sabah
· Yeni Şafak
· Yeni Yüzyıl
· Radikal
· Star
· Yeni Şafak
· Zaman
· Akşam


İNTERNET KAYNAKLARI

· “AKP Programı”, http://www.akparti.org.tr/program.asp?dizin=0&hangisi=0, (20 Mayıs 2009).
· “AKP Seçim Bildirgesi 2002”, http://www.belgenet.com/secim/bildirge/akp2002-2.html, (19 Mayıs 2009).
· “Dört Tezkere: Bir ret, üç kabul”, Hürriyet Gazetesi 2003 Almanağı,
http://dosyalar.hurriyet.com.tr/almanak2003/news_detail.asp?nid=121&sid=2, (16 Temmuz 2008).
· “Erdoğan Newsweek’e İçini Döktü”, CNNTÜRK.com, 1 Şubat 2009,
http://www.cnnturk.com/2009/dunya/02/01/erdogan.newsweeke.icini.doktu/511519.0/index.html, (20 Şubat 2009).
· “Erdoğan’dan Kıbrıs’ta ‘Belçika modeli’ önerisi”, NTVMSNBC, 5 Kasım 2002,
http://arsiv.ntvmsnbc.com/news/186173.asp, (20 Nisan 2009).
· “Sezer ile Erdoğan Krizde Telefonla Bile Görüşmemiş”, Milliyet, Internet Baskısı, 9 Temmuz 2003, http://www.milliyet.com.tr/2003/07/09/son/sontur13.html, (22 Kasım 2008).
· “Uğur Ziyal: ABD ile ilişkiler rayına oturdu”, Voice of America, 19 Haziran 2003,
http://www.voanews.com/turkish/archive/2003-06/a-2003-06-19-6-
1.cfm?textmode=0, (14 Mayıs 2008).
· 19 Eylül 2003 tarihli MGK Toplantısı Basın Bildirisi,
http://www.mgk.gov.tr/Turkce/basinbildiri2003/19eylul2003.html, (20 Kasım 2008).
· 22 Ağustos 2003 tarihli MGK Toplantısı Basın Bildirisi,
http://www.mgk.gov.tr/Turkce/basinbildiri2003/22agustos2003.html, (20 Kasım
2008).
· 25 Temmuz 2003 tarihli MGK Toplantısı Basın Bildirisi,
http://www.mgk.gov.tr/Turkce/basinbildiri2003/25temmuz2003.html, (20 Kasım 2008).
· 28 Şubat 2003 tarihli MGK Toplantısı Basın Bildirisi,
http://www.mgk.gov.tr/Turkce/basinbildiri2003/28subat2003.html, (20 Kasım 2008).
· 28 Şubat 2003 tarihli MGK Toplantısı Basın Bildirisi,
http://www.mgk.gov.tr/Turkce/basinbildiri2003/28subat2003.html, (20 Kasım 2008).
· Başbakanlık Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü, Ayın Tarihi
Bültenleri, http://www.byegm.gov.tr/YAYINLARIMIZ/AyinTarihi/Ayintarihi.htm,
(16 Kasım 2008).
· Erdoğan’ın ifadeleri, AKP Internet Arşivi’nden alınmıştır. Ayrıntılı bilgi için bkz.
http://www.akparti.org.tr/haber.asp?haber_id=10534&kategori=3, (19 Ekim 2008).
· Haldun Gülalp, “11 Eylül’den Sonra Postmodernizm Bitti!”, Mesele Dergisi
Röportajı, Sayı 12, 12 Aralık 2007, s.24-28,
http://www.meseledergi.com/content.php?cid=182&id=12, (11 Mayıs 2009).
· http://www.evrensel.net/03/07/23/politika.html, (25 Kasım 2008).
· http://www.kureselbarisveadalet.org, (10 Ocak 2009).
· http://www.tbmm.gov.tr/tutanak/donem22/yil1/bas/b039m.htm, (20 Kasım 2008).
· http://www.tbmm.gov.tr/ul_kom/kpk/belgeler.htm, (10 Mayıs 2009).
· http://www.tepav.org.tr/tur/index.php?type=ankaraforum, (12 Mayıs 2009).
· M. Mete Göknel, “Türkiye ve Akdeniz Boru Hattı”,
http://www.asam.org.tr/tr/yyazdir.asp?ID=2419&kat1=11&kat2= , 1 Ağustos 2008, (12 Mayıs 2009).
· Milliyet, Internet Baskısı, 5 Temmuz 2003, http://www.milliyet.com.tr/2003/07/05/, (22 Kasım 2008).
· Necmettin Erbakan, Milli Görüş 40. Yıl Gençlik Gecesi’nde Yaptığı Konuşma, 28
Şubat 2009. Kaynak: www.farkvar.org, (18 Mayıs 2009).
· Numan Kurtulmuş, “Balçiçek Pamir’le Söz Sende Programı”, Habertürk TV, 2
Nisan 2009, http://www.tumgazeteler.com/?a=4257653, (10 Mayıs 2009).
· Recep Tayyip Erdoğan, Uluslararası Muhafazakârlık ve Demokrasi
Sempozyumu Konuşması, 15 Ocak 2004,
http://arsiv.aksam.com.tr/arsiv/aksam/2004/01/11/politika/politika1.html, (24 Nisan 2009).
· White, Brian, Foreign Policy Analysis and European Foreign Policy, (basılmamış
konuşma metni, Theories and Approaches to the CFSP - Avrupa Birliği Ortak Dış veGüvenlik Politikası Teorileri ve Yaklaşımları Toplantısı, London School of
Economics), Londra, 7/8 Kasım 2003,
www.fornet.info/documents/White_presentation%20November%202003.pdf, (10 Temmuz 2008 ).
· www.onuroymen.com/docs/yazilibasin139.doc, (14 Kasım 2008).
· Kılınç, Tanıl, Karizmatik Liderlik: Tanımları ve Olumlu-Olumsuz Yönleri,
http://www.merih.net/m2/lid/karizmatik.htm, (04 Mayıs 2009).
· House, Robert, Fiol, C. Marlene ve Harris, Drew, Charismatic Leadership:
Strategies for Effecting Social Change, 1999,

http://leadership.wharton.upenn.edu/l_change/publications/House/Charismatic%20Leadership%20-%20House%20.doc (10 Mayıs 2009).

DİĞER KAYNAKLAR

· Hermann, Richard, “The Construction of Images in International Relations
Theory: American, Russian and Islamic World Views”, Uluslararası Çalışmalar
Derneği 34. Konferansı, Acapulco, Meksika’da Sunulmuş Bildiri, 23-27 Mart 1993.
· “Tarihi Krizin Ortasındaki Büyükelçi Faruk Loğoğlu Perde Arkasında Yaşananları
Milliyet’e Anlattı” Yazı Dizisi, Milliyet, 11-13 Eylül 2006.

· Millî Güvenlik Kurulu'nun 28 Şubat 1997 tarih ve 406 Sayılı Kararına Ek-A (Rejim
Aleyhtarı İrticai Faaliyetlere Karşı Alınması Gereken Tedbirler)
· “Kerkük´te Amerikan Askerlerince Gözaltına Alınan 11 Türk Silahlı Kuvvetleri
Mensubu”, Dışişleri Bakanlığı Basın Açıklaması, No:111. 5 Temmuz 2003.
· Recep T. Erdoğan, 8 Temmuz 2003 tarihli AKP Grup Toplantısı Konuşması.
· “Karar No: 782”, Resmi Gazete, 8 Ekim 2003, No:25253.
· TBMM Tutanak Dergisi, Dönem:22, Cilt:27, Yasama Yılı:2,3.
· Başbakanlık Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü, “Dış Basında Irak”
Bülteni, No: 12.
· Mehmet Ali Birand, Cengiz Çandar, “Paul Wolfowitz ile Röportaj”, CNN Türk, 6
Mayıs 2003.
· “Tarihi Krizin Ortasındaki Büyükelçi Faruk Loğoğlu Perde Arkasında Yaşananları
Milliyet’e Anlattı” Yazı Dizisi, Milliyet, 11-13 Eylül 2006.
· “Abramowitz Tayyip’i Erbakan’ın Yerine Hazırlıyor”, Aydınlık Dergisi, 20 Ekim 1996.


ÖZET

Ak, Ömer, Dış Politika Analizi ve Liderlik: Süleymaniye Krizi Sürecinde R. T.
Erdoğan Örneği, Yüksek Lisans Tezi, Danışman: Prof. Dr. İlhan Uzgel, 218 s.
Bu çalışmanın en temel amacı, Dış Politika Analizi yaklaşımı çerçevesinde
Recep Tayyip Erdoğan’ın liderlik özelliklerini ele almaktır. Bu amaçla, bir dış
politika krizi doğrultusunda liderlerin dış politika karar alma süreçlerinin incelenmesiyoluyla liderlik tipleriyle ilgili tespitlerin yapılmasına olanak sağlayan ve Hermannve diğerleri tarafından geliştirilmiş olan liderlik analizi yöntemi kullanılmıştır.
Çalışmanın birinci bölümünde bu alandaki literatür ortaya koyulduktan sonra
Hermann ve diğerlerinin geliştirdiği liderlik tipolojisi açıklanmıştır. Analizin daha
sağlıklı yapılabilmesi amacıyla ikinci bölümde Erdoğan’ın hayatı önemli dönüm
noktaları çerçevesinde ortaya koyulmuştur. Ardından siyasi ve kişisel değişimi, budoğrultuda dış politikaya ilişkin görüşlerindeki farklılaşma ele alınmıştır. Çalışmanınson bölümünde ise Süleymaniye krizi ve 7 Ekim tezkeresi sürecinde izlenen kararalma süreci doğrultusunda Erdoğan’ın liderlik tipi analiz edilmiştir.
Bu analiz doğrultusunda Erdoğan’ın “Karizmatik lider” özelliklerine sahip
olduğu ortaya çıkmıştır. Bu çalışmadan çıkartılabilecek diğer bir sonuç, karizmatik liderlerin Türk dış politikası üzerinde belirleyici olabileceğidir. Ayrıca laiklik,demokrasi ve hukuk devleti kriterleri açısından yapılan değerlendirme sonucunda,Erdoğan'ın siyasi olarak değişim geçirmiş olduğu da ortaya koyulmuştur.
Bu tezin bir diğer sonucu ise, Erdoğan'ın dış politika anlayışının geçirdiği
değişimdir. Erdoğan'ın bir Milli Görüş'çü olarak temelde karşı çıktığı Batı (özelde

ABD ve AB) ve İsrail ile ilişkiler, anti-Siyonizm ve Kıbrıs gibi konulara yukarıda belirtilen değişim sürecinden sonra tamamen farklı bakmakta olduğu görülmektedir.



***