EMİNE ÜLKER TARHAN etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
EMİNE ÜLKER TARHAN etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

30 Aralık 2017 Cumartesi

Niçin Anadolu Partisi? BİR DAVET VE BİR İSTİFA,



Niçin Anadolu Partisi?


Türker Ertürk
19 Kasım 2014, 16:05
   


Bu köşeyi okuyanlar, Konferanslarımı dinleyenler, Televizyon konuşmalarımı izleyenler bilirler uzun zamandır Türkiye’de yeni bir siyasi harekete ihtiyaç olduğunu söylüyordum. Bilimsel veriler de söylediklerimi doğrular mahiyetteydi. Kamuoyu yoklamalarına göre en büyük parti parti sizlerin partisiydi.

Halk çıkış yolu arıyor! “Anladık ama sandıkta kime oy vereceğiz?” diye soruyor! Ülkemiz emperyalizmin işgali altında, onun yerli işbirlikçileri eliyle her geçen gün biraz daha bölünme, parçalanma ve iç savaş rotasında ilerliyoruz. Ve adım adım karşı devrim sürecini yaşıyor ve Ortaçağ karanlığına doğru sürükleniyoruz.

Bu kötü gidişin önü kesilmesin, hatta bu sürece koltuk değneği olunsun diye CHP’ye operasyon yapıldı, dönüştürülerek YCHP haline getirildi. Yönetimde artık Atatürk düşmanları, ajanlar, Cumhuriyetimizin kurucu ideolojisine muhalefet edenler, Türk üst kimliği ile barışık olmayanlar ve F Tipi Örgütün savunucuları etkin hale geldi. 

Halen bu partide bulunan ve yaklaşan genel seçimler öncesi partiye kenar süsü olarak alınacak olan Atatürkçülerin görevi balık yemi olmaktır. 
Zokayı halka yutturmak  için!

BİRLEŞE BİRLEŞE KAZANACAĞIZ!


Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde halk bir planın parçası olarak seçeneksiz bırakıldı. Öncülük yapan herhangi bir örgüt olmamasına rağmen halk bu durumu protesto etti ve sandığa gitmedi! Seçeneksizliğin devamı durumunda halk kaderine razı olma psikolojisi içine girecek. Bu psikolojinin emarelerini bu yıl içinde 29 Ekim ve 10 Kasım’da gördük. Katılım geçmiş yıllara göre düştü!
“Birleşe birleşe kazanacağız” sloganı güzel ve motive edici. Halk gerçekten birleşilmesini, aydınların ve öncülerin bir araya gelmesini ve ülkemiz için kötüye giden sürecin durdurulmasını istiyor. Burada şüphe yok. Sorun aydınlarda, öncülerde, siyasetçilerde ve örgütlerde! Şahsi ihtiraslar, kişisel ve örgütsel çıkarlar yüzünden bu birleşme sağlanamıyor, “Birleşe birleşe kazanacağız” sloganının arkası doldurulmuyor. Ekranlarda, salonlarda ve meydanlarda size söylediklerinin gereğini yapmıyorlar.

Herkes liderlik ve öncülük peşinde! Herkes bana gel diyor! Ne yazık ki, bazıları 2015’te alınacak seçim yenilgisi üzerinden siyasi ikbal ve liderlik inşa etmeye çalışıyor. 

Oyalamalarla ve engellemelerle gerçekten Millici, Atatürkçü, Ulusalcı, Cumhuriyettin kurucu ideolojisine yürekten inanmış bir siyasi hareketin önü kesilmek isteniyor.

Yurtsever Halk Hareketi!


İşte bu ortamda Sayın Emine Ülker Tarhan bir adım öne çıktı, kimsenin cesaret edemediğini yaptı, risk aldı ve Anadolu Partisi’nin kuruluşuna önderlik etti. Seçimlere çok az bir süre kaldı, zaman baskısı var, parti hızla örgütleniyor, mutlaka başarmalı, yoksa halk yine alternatifsiz kalacak ve sandığa gitmeyecek!
İşte bunun için Anadolu Partisi’ne katıldım ve kurucusu oldum. Anadolu Partisi entelektüellerin öncülük ettiği bir parti kurma girişimi değil, çağdaş uygarlık yolundan sapan ve hızla felakete sürüklenen ülkemizde taşın altına elini sokan, umutsuzluğa ve seçeneksizliğe çare olmak üzere ortaya çıkan yurtsever bir halk hareketidir.

Cumhuriyetin kurucu ideolojisi ile sorunu olmayan, Atatürk’te birleşen, sağ, sol, merkez demeden Millici olan herkese kucak açmaktadır bu hareket. Anadolu Partisi’nin kurucuları arasında “Gezi Parkı Direnişi”nin öncü gençleri ve ilahi mesajı doğru anlamış başörtülü yurtsever kadını da vardır.
Partinin adından, logosundan yola çıkılarak Anadolu Partisi’nin vurmaya çalışmak “Öküzün altında buzağı aramak” olur. Geçtiğimiz günlerde “Emine Ülker Tarhan ilk açıklamasını Amerika’nın Sesine yaptı” başlığını gördüm medyada. Demek istiyor ki, bunlar emperyalizmle işbirliği içinde. Algı operasyonu! Bu köşenin yazarı da aynı parti ikinci kurucu üyesi olarak Rusya’nın Sesi ve Tahran Radyosu tarafından arandı, buna ne diyeceğiz?
Birbirimizle değil ülkemizin düşmanları ile uğraşmalıyız.
Saygılar sunarım.

ÖZEL NOTUMDUR;

BU YAZIYI YAZAN TÜRKER  ERTÜRK ANADOLU PARTİSİNDEN İSTİFA ETTİ  AYRILDIGINI DUYURDU..
http://www.aydinlikgazete.com/nicin-anadolu-partisi-makale,57449.html

BU YAZIYI YAZAN TÜRKER  ERTÜRK ANADOLU PARTİSİNDEN İSTİFA ETTİ  AYRILDIGINI DUYURDU..

Türker Ertürk, Anadolu Partisi'nden istifa etti

Türker Ertürk, kurucusu olduğu Anadolu Partisi'nden istifa etti. Ertürk açıklamasında, "Sayın Emine Ülker Tarhan etrafındaki kuşatmayı yarabilecek liderliği gösterememişti. Bu nedenle Anadolu Partisi’ndeki görevlerimden istifa ediyorum" dedi.

18 Mart 2015 Çarşamba 16:07






Anadolu Partisi kurucularından ve MKYK üyesi Türker Ertürk, partisinden istifa etti. Türker Ertürk, kendisinin Aydınlık'ta yazdığı bir yazıda Recep Tayyip Erdoğan'a hakaret ettiği gerekçesiyle yargılandığı davada Anadolu Partisi'nin kendisiyle ilgili bir açıklama yapmamasından şikayet etti.

TÜRKER ERTÜRK'ÜN İSTİFA AÇIKLAMASI

Sevgili Yurtseverler,

Ülkemiz hızla bölünmeye, parçalanmaya ve Ortaçağ karanlığına doğru sürüklenirken, ana muhalefet partisi CHP operasyon nedeniyle YCHP haline gelerek AKP’ye koltuk değneği görevine soyunduğundan halkın umudu olabilecek yeni bir siyasi harekete olan ihtiyaç çok fazlaydı. İşte bu nedenle Sayın Emine Ülker Tarhan’ın davetini kabul ettim ve Anadolu Partisi’nin kurucusu oldum.

Kuruluşla birlikte Anadolu Partisi’ne karşı ilgi, alaka ve teveccüh çok fazlaydı. Örgütte görev almak ve partiye üye olmak için adeta yarış vardı. Ama başından itibaren iyi gitmeyen şeyler oluyordu. 

Partinin programını yüzeysel bulmuş ve beğenmemiştim. Hemen üzerinde çalışarak düzeltmeler yaptım, ülkemiz için hayati öneme haiz yeni başlıklar ve maddeler ilave ettim ve gönderdim. Ama neredeyse hiçbiri parti programına dahil edilmedi. Zaman baskısı nedeniyle hata yapıldığını düşünerek pişmiş aşa su katmamak için sonra düzeltiriz umuduyla sustum. “Güneydoğu’da feodalizmin tüm kalıntıları temizlenecek ve toprak reformu yapılacak” gibi girişimlerim yok sayılmış ve programa ithal edilmemişti.

En başından itibaren bana karşı örtülü bir savaş, baskılama ve sıradanlaştırma vardı. Vitrinden kalıp Atatürkçü, Millici ve Ulusalcı oylar için cazibe merkezi olmaya devam etmeliydim ama yönetimde etkin olmamalıydım. İsmim daha fazla parlamasın diye örgüte haber gönderiyorlardı “konferans için çağırmayın yazılarını dağıtmayın” diye

Sayın Tarhan parayı da bulan dar bir çevre tarafından kuşatma altındaydı. Bu yakın çevrenin en önemli özelliği partiyi merkez sağ yapma gayretiydi. Ne yazık ki, karşı devrim sürecinin en önemli kilometre taşı olan Turgut Özal bazılarının ilahıydı. 
Genel Merkez, halk, il ve ilçe örgütleri için erişilebilir ve ulaşılabilir değildi. Örgütsel sorunlara çare üretmemek moral ve motivasyonu düşürüyor ve giderek halkın ilgisini azaltıyordu. Ama bu konuda farkındalık yoktu.

Diğer taraftan emperyalizmin süpürgesi işbirlikçileri vasıtası ile Anadolu Partisi’nin kovasının içindeydi. Tekmeler, dışarı atar temizleyebilirdik ama istenmedi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’a “faşist” ve “diktatör” dediğim için hapis istemi ile yargılanıyordum. Sayın Tarhan ve Anadolu Partisi bu konuda bir açıklama yapmadı. Erdoğan ile benim kişisel bir husumetim yoktu. Sorun demokrasi, ifade özgürlüğü, faşizme ve diktatörlüğe direniyor olmamdı! Anadolu Partisi bu konuda kurumsal açıklama yapmayacaktı da, hangi konuda yapacaktı! Sanırım sorun yine Sayın Tarhan’ın kuşatıldığı yakın çevresinin Türker Ertürk’ün ismi fazla parlar endişesiydi.

Halk arasında “hırsızlık yolsuzluk” oylaması olarak bilinen Meclis oturumuna Genel Başkan Tarhan’ın katılmaması tansiyon bile olsa kabul edilemezdi. Destek veren kitlelerde büyük bir düş kırıklığı yarattı.

Divan toplantılarında siyaset ve ülke sorunları dışında ama her şey konuşuluyordu. Türkiye, tarihinde hiç karşılaşmadığı kadar büyük sorunlarla baş başaydı ve yaşamsal olarak tehdit altındaydı. Halka umut olabilmek için radikal söylemlere ihtiyaç vardı. Çiçek, böcek söylemleri ve çevreci yaklaşımlarla halkta umut yaratılamaz, gerekli güç toplanamaz ve sorunlar çözülemezdi.

Bu sorunları ve yapılması gerekenleri Sayın Tarhan ile çok konuştum. Her seferinde tamam diyor, anlıyor gibi gözüküyor ama iş eyleme dökülmüyordu. Çok çok yakınında Atatürk’e tereddütlü yaklaşan, Cumhuriyetimizin kurucu ideolojisine şüphe ile bakan ve “ikinci cumhuriyetçi” STK’larda görev almış birisini tutmaya devam ediyordu. Son olarak uyarı niteliğinde elektronik posta gönderdim, endişelerimi anlattım ve eğer düzelme olmaz ise yolumu ayıracağımı söyledim. Yanıt yok ve sessizlik. Artık yapabileceğim tek şey kalmıştı.

Sayın Emine Ülker Tarhan etrafındaki kuşatmayı yarabilecek liderliği gösterememişti. Bu nedenle Anadolu Partisi’ndeki görevlerimden istifa ediyorum. 

Bana inan insanları daha fazla hayal kırıklığına uğratmak istemiyorum.

Kötü giden tarihsel süreci emperyalizmi yenerek tersine çeviren ve Türkün direnme gücünü tüm dünya gösteren Çanakkale Deniz Zaferi’nin 100. Yılını idrak ettiğimiz bu günden aldığım güçle mücadeleme hiç duraksamadan kaldığım yerden aynen devam edeceğim.
Ya İstiklal Ya Ölüm, Tam Bağımsız Türkiye,
Saygılar sunarım.

ÖZEL NOTUM..; NE  GÜZEL  SİYASET  NE GÜZEL ATATÜRKÇÜLÜK  RUHU..  GÖRDÜNÜZMÜ.? KULLANILMAKMI? HALKIN DUYGULARIYLA BİR YERLERE GELMEKMİ? SİYASET..TAKDİRLERİNİZE..

http://www.aydinlikgazete.com/politika/turker-erturk-anadolu-partisi-nden-istifa-etti-h65469.html

**************

9 Mart 2017 Perşembe

ALIN SİZE ÖNDER; (EMİNE ÜLKER TARHAN GERÇEĞİ )


ALIN SİZE ÖNDER; (EMİNE ÜLKER TARHAN GERÇEĞİ ) 


AHMET AKIN
Ahmet Akın/t2174a
21 Kasım 2014
t2174a@hotmail.com

Bugün ülkenin bir karşı devrim, fiili bir işgal hazırlığı içinde olduğu gerçeğiyle karşı karşıyayız.

Fakat bunlar bir anda değil, adım adım, sindire sindire, hatta göz göre göre yapıldı ki, bu durumun asıl failleri ve sorumluları başta siyasetçiler olmak 
üzere, olacakları bildikleri halde görevlerinin gereklerini yerine getirmeyenlerdir. 

(Sadece son 10 yılı Kastetmiyorum, bugünkü sonuç dünün birikimidir.)

Ve bugün eğer iktidar sahiplerinin çıkarları aksine adım atacak olursanız (ki artık bunu yapamazsınız), gözünüzün yaşına bakılmaksızın, her türlü iftira ve 
yaptırımla karşılaşır, hakkınızı arayacak bir kurum da bulamazsınız.

Gerçek şu ki, artık herkes izin verildiği ölçüde hareket kabiliyetine sahip! Bu çerçevenin dışına çıkıldığı takdirde aklı başında olan herkes neyle karşı 
karşıya kalacağını bilir!..

Buna rağmen ülkede hala bir demokrasi ortamı varmış gibi hava estirilmekte, seçimlerden, partilerden, siyasilerden medet umulmakta, toplumun gözünden 
gerçekler kaçırılmakta ve gizlenmektedir.

Açıkçası bunlar, mevcut ortamda hiçbir getirisi olmayan, halkı oyalama taktikleridir.

Bugün eğer siz insanlık adına bir şeyler yapma niyetinde ve gayretindeyseniz, Atatürk’ün gerçekten manevi mirasçısı ve O’nun fikirlerinin savunucusu iseniz, 
bilin ki size siyasi arenada yahut vb. ortamlarda yaşam hakkı tanınmaz, toplumu yönlendirmenize izin verilmez.

Düşünün ki, halka gerçekleri haykıran Atatürk’ün gerçek manevi mirasçıları Hablemitoğlu, Uğur Mumcu, A. Taner Kışlalı gibi aydınlarımız halihazırda böyle bir ortam oluşmamışken susturuldular.

Sahip çıkan, haklarını arayan da olmadı, çünkü onların arkasında kimse yoktu; tıpkı bugün Türk milletinin sahipsizliği ve arkasında kimse olmadığı gibi…

Şöyle de diyebiliriz, bugün artık birilerinin izni ve onayı olmadan, bu ülkede açıktan kimse Atatürk milliyetçiliği yapamaz. İzin vermezler; sadece 
‘Atatürkçülük’ yapılmasına izin verilir ki, aradaki fark önemlidir.

Ne bir siyasi partinin başı, ne üniversite rektörlüğü, ne bir askeri yahut polis teşkilatının üst kademeleri, ne de belli başlı stratejik noktalar… hiçbir karar 
merciinde söz hakkı tanınmaz, halkı Atatürk’ün milliyetçilik esaslarına göre örgütlemenize müsaade edilmez. Bunun için gerekli tüm önlemler alınmıştır.

Bunların aksini iddia edenler veya edecekler, Akp‘nin bugüne dek yaptıklarına baksınlar;

Kaldı ki adına ‘Ergenekon’ dedikleri aşamada susturulanların, içeri atılanların hepsi Atatürkçü ve vatansever bile değildi, fakat her hükümet karşıtı eylem ve 
söylemde bulunan, muhalif tavır takınan öyle lanse edildi.

Akp ve Erdoğan (daha doğrusu onu yönlendirenler) kendisine ve amacına engel teşkil edecek unsurları susturmuştur, gariptir bunların içinde sosyalisti, 
kürtçüsü de vardır, Apo’nun dostları da… Temelde aynı bölücü zihniyetin hizmetkarlarıdırlar, fakat bunların bir kısmı Amerikancı olmadıkları, bir kısmı 
da Rus emperyalizmi yanlısı oldukları veya Amerikan çıkarlarına karşı oldukları gerekçesiyle içeri alınmışlardır. Kimisi daha sonra içeride devşirilmiş, şartlı 
salıverilmiştir.

( Bunların kimler olduğunu, son dönem gelişmeleri takip edenler tahmin edeceklerdir.)

Bu kişilerden bazılarının Anti Amerikancılık propagandası yapması, halkın gözünden bazı gerçekleri kaçırmak içindi. Mesela bunlar hiçbir zaman bir Rus 
emperyalizmini eleştirmemişlerdir, varsa yoksa Amerikan emperyalizmi… 
Dolayısıyla antiemperyalistlikle alakaları yoktur, amaç bir ‘devir teslim merasimi’nden; yani bahsettikleri gibi tam bağımsızlıktan yana değil, Türkiye’yi 
birinin pençesinden alıp diğerine teslim etmekten ibarettir.

Tabi içeri alınanların tümünü aynı kefeye koymuyoruz. Sapla saman bilinçli olarak karıştırılmıştır çünkü.

İşte, mevcut iktidar sahipleri ve arkasındakiler için her dönem asıl tehlikenin Türk milliyetçiliği olduğu gerçeği göz önünde bulundurulursa, böyle bir ortama 
müsaade edilip edilmeyeceği daha net anlaşılır ki, bugün halkın önüne sürülen bazı milliyetçi yapılanmalar aslında kontrol altında tutulmaktadır.

Fakat bu yapılanmaların içinde olanların birçoğu durumun farkında değildir çünkü iş, hareketin başını çekenlerde bitmektedir.

Bugün belli bir kitle üzerinde söz sahibi olan birtakım kişilerin ya Atatürk’ün devrimcilik anlayışıyla ilgileri yoktur ve bundan dolayı kendilerine yol 
verilmektedir, yahut sistemin çıkarlarına bilerek ya da bilmeyerek hizmet etmekte, dolayısıyla halk oyalanmaktadır ki, boşa akıp geçen zaman karşı tarafın lehine işlemektedir.

Aksi takdirde durumun vehameti görülmüş, artık siyasi partiler ve söylem Atatürkçülüğü ile bir sonuç alınamayacağı anlaşılmış ve halka da uygun bir dille 
anlatılmış olurdu.

Düşünmek gerekir ki, Erdoğan amacına engel teşkil eden herkesi, her kurum, kuruluş, örgüt ve yapılanmayı hiçbir gerekçe göstermeden saf dışı bırakmış, 
kimilerini de devşirmiştir. Bu değişim ve tasfiyeler için gerekli şartlar zaman içinde oluşturulmuş ve kaçınılmaz olan gerçekleşmiştir.

Halka doğruları yazıp söyleyecek bir avuç aydın kesim ise sesini duyuracak ortamlardan mahrum bırakılmış, milliyetçi yapılanmalardan dışlanmıştır.

‘Bakın, ülkede demokrasi var, aksi durum söz konusu olsaydı kimse muhalefet yapamazdı’ izlenimi vermek için de, kimilerinin iktidara açıktan karşı 
propagandada bulunmasına izin verilmiş, göz yumulmuştur. (Yalnız belli koşullarla. Zira bu, oyunun kurallarındandır.)

Fakat inisiyatif ve otorite, mutlak Erdoğan’dadır, çünkü yasalara göre hareket eden değil, yasaları kendine ve amacına alet eden, ‘yasa koyan’ konumundadır ve kimse de bu durum karşısında bir şey yapmamakta, yapamamaktadır.

Bir ‘FAKAT’ daha var ki, o da uyuyan devin uyanması, uyandırılması korkusu ve tehlikesidir! 

İşte Erdoğan ve diğerlerinin asıl korkusu, Türk milletinin ayağa kalkması ve bu oyuna bir son vermesi ihtimalidir.

Bütün bu takiyye, ikiyüzlülük, diktatörlüğünü açıkça ilan edememe vs.. , Türk milletinin gazabından çekindikleri, Türk’e esareti açıkça kabul 
ettiremeyecekleri içindir.

Göstermelik te olsa düzenlenen ‘Atatürk’ü Anma Merasimleri’ de bu sebeptendir. Çünkü Atatürk’ü bu milletin kalbinden ve zihninden kazıyıp atmanın hiç te 
düşündükleri kadar kolay olmadığının bilincindedirler.

Ben burada ne yapılması gerektiğinden ziyade, yapılan yanlışı- yapılmaması gerekeni ortaya koymak istiyorum ki, bu da çözümün bir parçası ve bir adım 
sonrası için önemlidir.

Bugün tam bir kuşatılmışlık altında olduğumuz konusunda kuşkuya yer yok.

Toplum maddi manevi baskı altına alınmış, düşünme ve karar verme yetisi 
zayıflatılmış, psikolojik operasyonlar yaşamın her alanına serpiştirilmiş…

Sağlıklı düşünebilen, bir şeylerin farkında olan çok az, olduğunu zannedenler de 
buzdağının sadece görünen kısmının farkında.

Halkın algısıyla çok rahat oynuyorlar, bir siyasinin (ya da partinin) ömrü biter bitmez (deşifre) hemen bir diğerini öne sürüyorlar ki, o kitle başıboş kalmasın 
ve halk uyumaya devam etsin; toplumda her şeyin, her sorunun mutlak koşul ve şart altında siyasetle çözüleceği görüşü hakim olsun!

İktidara muhalif gözüken partiler ve kadroları bir bayrak yarışı içindelermiş gibi, bayrak bir siyasinin elinden diğerine el değiştirip durmakta, gerçekteyse 
değişen sadece isimler, yüzler olmaktadır. Temel anlayıştaysa değişen bir şey yok ve bugüne kadar bunun örneklerini defalarca gördük, fakat hala da bu ucuz 
numaraları afiyetle yiyoruz.

Birileri çıkıp bunun böyle olmadığını söyleyince de, duygusal davranarak o kişiyi günah keçisi ilan ediyoruz. Ne zaman ki acı gerçeklerle yüzleşiyoruz, o 
vakit aldatıldığımızı fark ediyor, fakat ne fayda ki kaybeden yine biz oluyoruz…

Halbuki biraz üzerinde düşünülse, uyarılara kulak verilse, gözlemlense, araştırılsa her şeyin basit birer siyaset oyunundan ibaret olduğunu göreceğiz.

İş bu noktaya geldiğine göre Chp’den ayrılan ve şimdilerde yeni bir partiyle karşımıza çıkan E. Ülker Tarhan’ın durumundan artık söz edebiliriz.

Kendisine ve partisine gönül vermiş olanlar, samimiyetine inananlar olabileceğini de gözönüne alarak, ben de eleştiri hakkımı kullanmak istiyorum.

Biliyorum ki E. Ülker Tarhan’a ve yeni partisine gönül verenler samimi ve iyi niyetliler, bundan şüphem yok. Ben burada bir girişimi baltalamak amacıyla 
değil, bazı gerçeklere dikkati çekmek, resmin bütününü göstermek amacıyla yazıyorum. O bakımdan bu aslında yapıcı bir eleştiridir.

Yani birinin çıkıp, kralın çıplak olduğunu söylemesi bazılarını rahatsız edebilir.

***

-Chp’nin iki numaralı adamı; Chp Genel Başkan Yardımcısı, Habur’da Pkk’lı teröristlerin davul zurna eşliğinde ülkeye sokulması esnasında başrolde yer alan, Pkk’nın avukatı, Sezgin Tanrıkulu!

-Pkk’lılar tarafından kaçırılma numarasıyla ünlenen, teröriste; ‘’Hak savaşçısı kardeşlerimiz’’, Atatürk’e ‘’soykırımcı’’ diyen Chp Tunceli Milletvekili Hüseyin 
Aygün!

– ‘’ Ne Atatürk rozeti, ne Türk bayrağı, ne türban’’ diyerek Atatürk ve Türk bayrağını türbanla eşdeğer tutan, nötrleştiren Sema Pekdaş!

-‘’Ben Atatürk ilke ve devrimlerinin bekçisi değilim, olmak ta istemiyorum’’ diyen Chp Bursa milletvekili Sena Kaleli!


Çok daha fazlası var, bunlar belli başlı bilinenler ve tüm bunlara sahip çıkan, söylem ve düşünceleriyle onlardan hiç de geri kalmayan, kokmuş balığın başı bir Kemal Kılıçdaroğlu var Chp’nin başında ki; tıpkı diğerleri gibi o da Atatürk’ü soykırımla suçladı, Dersim İsyanı’nı ‘katliam’ olarak niteledi! Hem de bunlar 
bugün değil kaç yıl evvel yazıldı, söylendi.

Böylece Akp ve Kürtçülerle aynı çizgide olduklarını gösterdiler! Yani görmek isteyen için bu kadarı da kafi.

Bu kişiler Chp’nin içine bilinçli eller tarafından bir plan dahilinde sokulan kişiler.
Şimdi bu köstebekler Chp’ye gökten zembille mi indirildi, bir araya toplaştırıldı da, Atatürk’ün kurduğu partinin adına ‘’Y-CHP’’ denildi?

Tüm bunlar olup biterken birileri de ısrarla yazmaya, halkı aydınlatmaya çalışıyordu…

– Peki E. Ülker Tarhan bunlardan bihaber miydi, yahut bu köstebeklerle ülkenin iyiye gideceği gibi iyimser bir beklenti mi içerisindeydi? Yoksa gaflet mi demeliyiz!

– Kürtçüden daha Kürtçü, bölücüden daha bölücü söylem ve eylemlerde bulunan Chp milletvekillerinin asıl niyetlerini, ne amaçla Atatürk’ün partisine monte 
edildiklerini anlayacak bilgi birikimine sahip değil miydi E. Ülker Tarhan?

– Yoksa Chp içinde bizim bilmediğimiz bir ayrılıkçı grup, parti içinde parti örgütlenmesi mi vardı? Var idiyse bu ne menem bir çelişki, nasıl bir anlayıştır?

– Atatürk’e hakaretler edilir, Cumhuriyet’in altı oyulurken, (üstelikte mebusu olduğu partisi Chp ve arkadaşları tarafından) nasıl bunca şeye sabredebildi, 
nasıl onlarla aynı sıraları paylaşabildi, neden gereğini yapıp milletvekilliğinden, tüm konum ve statüsünden vazgeçip sine-i millete dönmedi de 
bu kadar bekledi?

Asıl tehlike arzeden görünürdeki düşman mıdır, yoksa amacını gizleyen mi? Y-Chp’nin Bdp’den ne farkı vardır, adından başka? Kaldı ki Bdp bunlara göre daha 
bile dürüsttür; en azından amaçlarını gizlememektedirler, en azından karşımızdaki düşmanın kim olduğunu ve amacını biliyoruz.

Bunun için ”Y-Chp” denilmedi mi, bu truva atları bu yüzden sokulmadı mı Chp’nin içine?

Türk halkını cepheden yıkamayacaklarını bildikleri için değil midir, cephe gerisinden yıkma gayretleri?

– Peki Chp’nin eski bir milletvekili olarak, ülkenin bölünmesi yolunda atılan adımlar ve alınan kararlarda hiç mi pay sahibi değildir E. Ülker Tarhan? Bu 
vebali nasıl taşımayı düşünmektedir?

– Ülke bölündükten sonra istifa etmenin, bu dakikadan sonra siyasi manevraların, yeni parti kurmanın bu millet için çok geç kalınmış bir proje olduğunun acaba  farkında mıdır E. Ülker Tarhan?

– Uzağa gitmeye gerek yok, daha geçtiğimiz seçimler iktidar sahiplerinin oylar üzerinde göz göre göre nasıl oynadığını ve kendilerini kimseye hesap vermek 
mecburiyetinde dahi hissetmediklerini, artık seçim ve demokrasinin bir oyundan ibaret olduğunu bilmez mi E. Ülker Tarhan?

- Tüm bu bilinen ve bilinmeyen gizli kalmış durumlar yaşanırken, kendisine birileri tarafından susması, sessiz kalması yönünde ikaz ve telkinlerde 
bulunuldu mu, bulunulduysa neden çıkıp bunları açıklamadı? Bulunulmadıysa neden istifa etmedi, neden Atatürk’ün mirasçısına yakışır bir tutum sergilemedi de bu ihanetlere ortak oldu?

Bunlar merak edilen konulardan bazıları.

Bugün Erdoğan padişahlığını ilan etmiş, kim gelirse gelsin değişen sadece isimler olmuş, tüm siyasi partiler aynı amaca kilitlenmiş (görüntüde 
muhalifler), ülke işgal altında parça parça bölünmüş, sınırlar kevgire dönmüş, ‘LOZAN’ yırtılıp çöpe atılmış yerine ‘SEVR’ resmen uygulamaya sokulmuş, T.B.M.M. terör yuvası haline dönüştürülmüş, Atatürk’ün bırakın devlet politikalarını, mecliste ve dahi medyada adını anmak yasaklanmış, ülke yabancı ajanlardan geçilmez olmuş, Türk ordusu sindirilmiş, Türk halkı desen son nefesini vermeye hazırlanmakta… Ve siz, bu şartlar altında hala siyasi partilerden medet mi ummaktasınız!

Bu nasıl bir gaflettir, nasıl bir tezgahtır?

Nerede gerçekçilik ilkesi?
Bu şartlar altında hala bu şekilde düşünebiliyorsa E. Ülker Tarhan, ya çok saftır, ya ne yaptığını bilmiyordur ya da… bir bildiği vardır mutlaka!..

Duruma en iyimser bakış açısıyla yaklaşacak olursak, E. Ülker Tarhan ve kadrosunun sadece ‘Atatürkçülük’ yapmasına izin verirler ki, olan yine Türk 
milletine olacaktır.

VE GERÇEK:

Artık Türkiye’de bir takım şeyler, siyasi ve meşru yollarla düzeltilemeyecek kadar vahimdir! Çünkü bütün köşe başları tutulmuştur.
Bir defa mevcut koşullarda ‘alın size önder’ diyerek önünüze birini sürmezler.

Bu andan itibaren samimiyetine inanılması gereken, önderlik vasfına talip olanlar, siyaset oyunlarının arkasına saklanarak, vatanseverlik postuna 
bürünerek değil, ispatla olmalıdır.

Önderlik odur ki; talip olduğu, çıktığı ve inandığı yolda ölümü göze alabilmelidir. 

Olası başarısızlık ihtimalinde kaybeden sadece halk olmamalı, kendisi de halkla aynı akıbeti paylaşmalıdır.

(Yani bugüne dek görevini ve halkı istismar edenler gibi; ‘çabaladım, elimden geleni yaptım olmadı, ne yapayım’ tarzında duruş sergileyen, sonrasında yaşam 
kalitesinden ödün vermeyen, fakat halkı bir kademe daha çıkmaza sürükleyenlerden 
önder olmaz!)

Kısaca vaat dönemi tükenmiş, artık Türk milletinin boş vaaz dinleyecek zamanı kalmamıştır.

Ahmet Akın/t2174a
21 Kasım 2014
t2174a@hotmail.com

***