TÜRKER ERTÜRK etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
TÜRKER ERTÜRK etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

11 Mart 2021 Perşembe

Boğazlıyan Kaymakamı,

Boğazlıyan Kaymakamı,



 

Türker Ertürk
erturkturker@gmail.com
1 Mart Pzt 07:31 (1 gün önce)
bcc: kotanlartr

Ergenekon-Balyoz mahkemeleri, ha Kemal Bey’in yargılandığı uyduruk mahkeme! Bugün, Boğazlıyan (Yozgat) Kaymakamı Kemal Bey’in doğum günü. Kemal Bey, işgalcileri memnun etmek için “Ermeni tehciri sırasında hatalı olduğu” gerekçesiyle, 8 Nisan 1919’da uyduruk bir yargılamayla idam cezasına çarptırılmıştı. Kemal Bey, idam edilirken Türk Milletine şöyle seslenmişti; "Yurttaşlarım, yemin ederim ki hiçbir suçum yoktur. Son sözüm bugün de budur, ahirette de budur. İşgalci devletlere yaranmak için beni asıyorlar. Eğer adalet buna diyorlarsa, kahrolsun adalet. Çocuklarımı, soylu Türk Milletine emanet ediyorum. Borcum var, servetim yok. Üç çocuğumu millet yolunda yetim bırakıyorum.” Atatürk, yurtsever Kemal Bey’in ailesine sahip çıktı. Doğum gününde onu saygı ve minnetle anıyoruz. Ruhu şâd olsun.

Türker Ertürk
ADD Genel Başkan Adayı
Kuvayı Milliye Grubu ve Mücadele Arkadaşları
kotanlartr@googlegroups.com

****

26 Ekim 2019 Cumartesi

GEÇMİŞİMİZLE BUGÜNÜ MUKAYESE YAZILARI., BÖLÜM 3

GEÇMİŞİMİZLE BUGÜNÜ MUKAYESE YAZILARI.,   BÖLÜM 3



Bahçeli Kimin Velespitini sürüyor ?..

"Yılmaz ARSLAN" 
<y.arslan57@gmail.com>: 
May 26 01:13AM +0300


Bahçeli kimin velespitini sürüyor?..

Ahmet TAKAN.,

Ağır abi rollerinde devlet adamı pozları vereceksin... Sonra da devletin milletin güvenlik sigortalarını yakacak kadar tehlike arz eden bir konuda ulu orta ısrarla konuşmaya devam edeceksin!.. Hem de Türkiye genel af konusunda bugüne kadar onlarca acı ve kanlı tecrübe yaşamışken... Hem de her genel affın arkasından çok kısa sürede hapishanelerin tekrar dolduğu ile ilgili rakamlar devlet arşivlerinde kapı gibi dururken. Her genel affın arkasında açılan daha büyük sosyal yaraların nelere mal olduğu da kayıtlarda haykırırken.

Bir genel af attı ortaya, bugüne kadar kendi tarzı olmayan bir ziyaret gerçekleştirdi. Servis ettirdiği fotoğrafların diline bakın. Hepsi hareketli kareler. Doktor Devlet Bahçeli'den hiç alışık olmadığımız bir tarz. Sürekli ellerini kollarını sallayarak konuştuğunu gösteren kareler. Basın toplantılarında bile az konuşan çok az hareket eden çok nadir gülümseyen Bahçeli bu kadar hararetli ne anlatmış olabilir diye merak etmeden geçemedim. Acaba bu hareketli karelerle ne mesaj vermek istiyor diye sorarken önceki gün akşam gazetecilerle yaptığı iftar sohbetinde "şüyuu vukuundan beter"e tam gaz devam etmiş. 2000 yılının Aralık ayında başlayan hayata dönüş operasyonunu hatırlatırken "Erken uyarı yapıyoruz. Dikkatli olun, yarın ne olacağı belli olmaz" demiş. Daha önce de içeriden gizli bilgiler geldiğini söylüyor ama içerik açıklamıyordu. Peki niye kimse sormuyor, "Sayın Bahçeli bu sözleriniz cezaevlerini bir anda barut fıçısına çevirebilir. Birilerinin aklına karpuz kabuğu getirebilir veya hainlere yol olabilir. Dediklerinizin doğru olduğunu kabul edelim. Siz, Erdoğan ile kamuoyuna açık/kapalı onlarca görüşme yapıyorsunuz. Böyle riskli bir konuda, devlet ve millet güvenliğini tehlikeye atabilecek bir konuda elinizdeki bilgileri Erdoğan ile neden kapalı bir toplantıda konuşmuyorsunuz. Cini şişesinden çıkarmanın kime faydası olur?" diye...

Eski Bakan'dan Kritik uyarı

Hayata dönüş operasyonları sırasında Adalet Bakanı koltuğunda oturan değerli hukukçu Hikmet Sami Türk ise genel af tartışmalarını kaygı ile izliyor. Türk, YENİÇAĞ'a yaptığı değerlendirmelerde, "Cezaevleri disiplini, otoriteyi sağlamakta zorlanıyor" uyarısı yaptı. Hikmet Sami Türk, hayata dönüş operasyonları öncesinde ve sonrasında yaşanan günleri hatırlattıktan sonra şunları söyledi;

"Bugün cezaevlerinde aşırı sayıda hükümlü ve tutuklu olduğunu öğreniyoruz. 170 bin insan var. F tipine geçildi ama, cezaevlerinde kapasitenin üzerinde yığılma var. Devlet Bahçeli'nin affı gündeme getirmesi bununla ilgili olabilir. Hayata dönüş operasyonuna neden olan duruma düşülmemesi için gerçi şu anda böyle bir şey yok. Tekrar bu duruma düşülmemesi için bu affı öneriyor. MHP'nin seçim beyannamesinde bu af konusu yer alabilir. Afların çok sık gündeme getirilmesi cezaların caydırıcılığını ortadan kaldırır. Bahçeli'nin bu konuyu gündeme getirmesi cezaevlerinde aşırı yoğunluğu rahatlatmayı sağlamaya yönelik. Bunun seçim vaadi olarak kullanılması doğru değil. Bu af diş macunu gibi bir kere sıktığınız zaman geri girmiyor. Açıkladığınız zaman bir beklenti yaratıyor. Bir şey yapmanız gerekiyor. Bu bir talep olarak karşınıza çıkar. Yeni TBMM'nin karşısına ilk gelecek konu bu. Çünkü cezaevlerinde beklenti yaratıyor. Cezaevleri disiplini, otoriteyi sağlamakta zorlanıyor. Mekan olarak da hükümlü ve tutukluların insan onuruna uygun koşullarda olmaları gerekiyor. Buna ilişkin bir çok düzenleme getirildi. Yeni cezaevleri yapılıyor.

Türkiye'de son zamanlarda kamu kesiminden ihraçlar oldu. Çok kolaylıkla tutuklama kararı verebiliyor hâkimlerimiz. Anayasada, CMUK'da öngörülen koşullar var, o koşulların gerçekleşmesi gerekir. Aşırı doluluğun nedeni uygulama. Ondan sonra bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesi bir çok insanın tutuklanmasını iptal etti, bazı tahliyeler oldu. Buna gerek kalmaması gerekir. Türkiye'nin bunca tecrübeden sonra, bu kadar deneyim varken, insan haklarına uygun koşulları cezaevlerinde sağlaması gerekir. Aşırı doluluğun nedeni; kolay tutuklama."

Hikmet Sami Türk, Bahçeli'nin Alaattin Çakıcı ile yaptığı görüşmeyi doğru bulmadığını da sözlerine ekledi, "Ülkücü topluma bir mesaj gibi geliyor bana" dedi.

Siyasi sicilinde, bebek katili Öcalan'ın idam dosyasını rafa kaldırma, Ülkücü mahkûmlara af konusunda parmağını bile kıpırdatmama ve hatta o uğurda çalışanları da bitirme gibi lekeler bulunan Doktor Devlet Bahçeli'nin bu çıkışlarını samimi bulmuyorum. Afrin'den gelmeye devam eden iç karartıcı haberler, İngiltere derin devletinin kuruluşu Democratik Progress İnstitute ile sürdürülen yeni açılım görüşmeleri, bildiğim İmralı trafiği, bende derin şüphelere sebep oluyor. Acaba, Ülkücüler üzerinden yeni bir operasyon mu çekiliyor?.. Acaba o meşhur villa projesinin hayata geçirilmesi için vakit yaklaştı mı?..

Türkiye için çok uyanık olma vakti!..

http://www.yenicaggazetesi.com.tr/bahceli-kimin-velespitini-suruyor-47547yy.htm

ahttakan@gmail.com
25 Mayıs 2018


***************



25 HAZİRAN İÇİN BİR İŞARET FİŞEĞİ


İsrail Suriye'ye saldırdığında sevinen, Filistin'e saldırdığında siyaseten üzülen kişiye " Siyasal İslamcı" denir.


25 HAZİRAN İÇİN BİR İŞARET FİŞEĞİ

"Yılmaz ARSLAN" 
<y.arslan57@gmail.com>: 
May 26 12:44AM +0300

25 HAZİRAN İÇİN BİR İŞARET FİŞEĞİ

Naci Kaptan
Değerli arkadaşlar ,

Yazımın başlığını 25 HAZİRAN İÇİN BİR İŞARET FİŞEĞİ koydum. Nedenini yazıyı okudukça sizler bulacaksınız .Bu bir YAP-BOZ oyunudur. Puzzle'ı sizler kurgulayacaksınız

Ülkemiz 2002'den buyana küresel baronların tam da istediği gibi İSTİKRARSIZLAŞTIRILMIŞTIR (Destabilazation) ne yazık ki iktidar hükümeti AKP bu konuda küresel baronlarla işbirliği yapmıştır. Ülkemizin her yönüyle çökertilmesine katkı vermiş , kişisel büyük hırsları ve yetersiz politikalarıyla ülkeleri ayakta tutan temel direklerin , Yargının , ordunun , Güçler ayrılığının , demokrasinin , Laik yapının , Parlamentonun yozlaşmasına neden olmuştur. Ülkemiz tüm evrensel değerlerin sıralamalarında en diplere düşmüştür. Türkiye Yetkin olmayan politikalar/politikacılar nedeniyle diğer ülkeler tarafından dışlanarak ulıuslararası saygınlığını kaybetmiştir.

Devletin kurumsal yapısı bütünüyle tahrip edilmiştir. Kamu kurumları liyakatsiz , yetersiz kişilerle doldurulmuş , Devlet işlemez hale gelmiştir. Küresel baronlar ,oltaya takılan ülkeleri EKONOMİK olarak BORÇLANDIRARAK işgal ediyorlar. Ülkemiz çok büyük borç altına sokulmuş , Ekonomiyi ayakta tutan tüm Milli kurumlar yabancılara satılmış , R.T.Erdoğan'ın deyişiyle TULUMBANIN SUYU bitmiştir.

2002'den bu yana ülkemizde hiç bir yabancı ülkede olmadığı kadar YOLSUZLUK LAR , ne yazık ki iktidar partisinin mensupları tarafından yapılmıştır.

Ve yabancı ekonomistlerin uzunca zamandır söylediği gerçekleşmiş ; Hazinede borcumuzu dahi ödeyecek para kalmamıştır .Türkiye ekonomik bağlamda hızlı bir serbest düşüşe başlamıştır. R.T.Erdoğan borç aramak için İngiltere'ye gitmiş fakat elleri boş olarak geri dönmüştür. Yabancı ekonomistlerin yaptıkları değerlendirmeye göre Türkiye'nin borçlanma maliyetleri Afrika ülkesi olan Senegal'in üzerine çıkmıştır. Çok yüksek faizlerle Borç para bulunsa da , bulunan para ile ancak borçların bir kısmı ödenecektir . 

Ya Sonrası?

Hazinede para kalmamasına rağmen R.T.Erdoğan Okluk koyundaki 300 odalı sarayını yaptırmaya devam etmektedir. Ve dolaşan , doğruluğu bilinmeyen bir fısıltıya göre Zarrap davası nedeniyle ABD mahkemesi tarafından HALK BANKASINA çok büyük oranda bir ceza verilmiş olup bu konuda pazarlık etmek üzere bir grup yetkili Amerika'ya gitmiştir. Cezanın açıklanması ise seçim sonrasına bırakılmıştır.

Özetle Türkiye her yönüyle bir yangın yeridir. Döviz ise çok büyük rakamlara ulaşmış , TL büyük oranda değer kaybetmiştir. Ülkemiz hiç bir zaman böylesi çoklu tehlike ve karmaşa içine düşmemişti. Bu nedenle seçimlerin öne alınmış olması var olan tehlikelerin daha da büyümemesi için yararlı olmuştur.

YAP-BOZ SORUSU

24 Haziran Seçimleri 2002'den buyana yapılan seçimlerden çok farklı ve önemlidir. Şimdiye kadar yapılan tüm seçimlerde AKP lehine hileler yapıldığının kanıtları vardır . (Beş bölümlük SEÇSİS -SEÇİM GÜVENLİĞİ başlıklı yazı dizisini okumanızı öneririm. http://nacikaptan.com/?p=8242 )

>> Aşağıda son iki senelik arşivlerden çıkardığım yazılarda konu edilen toplumun bir bölümünün silahlandırılmasının amacı nedir ?

>> R.T.Erdoğan sarayının çevresini neden tahkim etmekte ve sarayda neden ÖZEL GÜVENLİK MÜDÜRLÜĞÜ'nü seçim öncesi kurdurmaktadır ?

>> "R.T.Erdoğan , İngiltere'de Bloomberg televizyonuna verdiği röportajda, kendisinin yeniden bu göreve seçilmesi, ancak parlamentoda partisinin çoğunluğu kaybetmesi durumunda neler yaşanabileceği yönündeki soruya "Dereyi görmeden paçalar sıvanmaz. Böyle bir neticeye göre hazırlıklarımız şüphesiz olacaktır. A, B, C planlarımız var" karşılığını verdi. " Sizce bu A B C planları neler olabilir ?

VE EN ZOR SORU ;

Erdoğan her şeye rağmen seçimleri kaybederse DEMOKRASİ KURALLARINA göre makamını terk edecek midir ? 

Naci Kaptan / 24.05.2018

İsrail Suriye'ye saldırdığında sevinen, Filistin'e saldırdığında siyaseten üzülen kişiye " Siyasal İslamcı" denir.

http://nacikaptan.com/?p=57993

Naci Kaptan / 24.05.2018
www.nacikaptan.com


http://nacikaptan.com/?p=57993


 ***

DÜN SIĞINILACAK LİMANDI, YA BUGÜN ?


ÖZEL-BÜRO /// ANALİZ /// 

E. TUĞA. TÜRKER ERTÜRK : DÜN SIĞINILACAK LİMANDI, YA BUGÜN ?...

Sili Ozerdim.,

<siliozerdim@gmail.com>: 
May 25 06:23PM +0200

*LİNK : *
*http://www.turkererturk.com.tr/dun-siginilacak-limandi-ya-bugun/*


*Bir önceki hafta sonu gibi, geçtiğimiz hafta sonu da Almanya’da gurbetçilerimizle beraberdik ve yine 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve
Spor Bayramı kapsamında düzenlenen etkinliklere katıldık. Bu sefer duraklarımız; Hannover ve Hildesheim’di. Bu mükemmel organizasyona imasını
atan Hildesheim Atatürkçü Düşünce Derneği’ni ve onun değerli başkanı Fatma Anders’i gerçekten kutlarım. *

*Bu tür etkinlikleri, özellikle Almanya başta olmak üzere Avrupa’da düzenlemek gerçekten zor. Çünkü Türkiye’deki iktidar iradesi, milli bayramlarımızın kutlandığı bu tür etkinlikleri desteklemiyor, hatta düşmanca yaklaşıyor. Yabancı ülkelerde bulunan diplomatik temsilciliklerimiz de iktidarın korkusundan bu tür etkinliklere katılmıyor, katılamıyor! Türkiye’de de milli bayramlarımıza karşı ne gibi şeytani düşmanlıklar yapıldığını yaşayarak gördük ve görüyoruz. Güçleri tamamen yettiği anda, milli bayramlarımızı kaldıracaklar ve yasaklayacaklar. *

*Çağdışı Bir Kimlik Peşindeler*

*19 Mayıs, önemli bir tarih. Bir anlamda; akıl ve bilim ilkeleri üzerine inşa edilen, laik, demokratik bir hukuk devleti olması planlanan Türkiye
Cumhuriyeti’nin doğum günü. Gazi Mustafa Kemal Atatürk de Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu babası. İktidar için sorun burada başlıyor! Çünkü
halen Türkiye’yi yöneten iktidar iradesi Siyasal İslamcı; yani laikliğe, akli olmaya, evrensel hukuka, ulus devlete ve ulus kimliğe karşı. Yani iktidar; çağdışı bir dünya görüşünün, çağdışı bir devlet ve kimlik yapılanmasının peşinde!*

*İşte, iktidarın bu çağdışı ideolojisi nedeniyle ülkemiz felakete sürükleniyor ve iç barışımız dinamitleniyor. Din üzerinden yapılan siyaset toplumu birleştirmiyor, bölüyor, parçalıyor ve un ufak ediyor. Almanya’da yaşayan gurbetçilerimiz, din üzerinden yapılan siyasetin toplumu nasıl paramparça ettiğini adeta ispatlayan bir laboratuvar gibi.*

*Veremeyecekleri Ödün Yoktur!*

*İktidarın tek bir hedefi var; 24 Haziran, bilemediniz 8 Temmuz’da Cumhurbaşkanlığı seçimini her ne pahasına olursa olsun almak. Çünkü; büyük
suçlar işlendi, hesap verebilir durumda değiller! Bu nedenle; iktidardan gitmemek için ülkemizin ve milletimizin geleceğinden, güvenliğinden ve
yaşamsal çıkarlarından veremeyeceği ödün yoktur!*

*Geçen hafta biz Almanya’da iken, Cumhurbaşkanı Erdoğan Londra ziyareti yaptı. Bu ziyaret sırasında Almanya Milli Takımı’nın Türk kökenli oyuncuları olan ama İngiltere’de top koşturan Mesut Özil ve İlkay Gündoğan’la görüşülmüş, medyada boy boy fotoğrafları yer almış ve imzalı formalar verilmişti. Esasında; bu gençler seçim malzemesi olarak kullanılmış, yaşadıkları ve yaşamlarını kazandıkları ülkede gelecekleri ve güvenlikleri yok sayılmıştı. Gerçekten de böyle oldu ve Almanya basınında ve kamuoyunda bu olay geniş şekilde tartışıldı, eleştirildi ve her iki oyuncunun Almanya Milli Takımı’ndan atılması ve cezalandırılması dahi gündeme geldi. *

*Almanya’da İnfial Vardı!*

*Her iki oyuncu, sanırım danışmanlarının da tavsiyesi ile Almanya kamuoyundaki infiali yatıştırabilmek için Almanya Cumhurbaşkanı Frank-Walter Steinmeier’i ziyaret etmek istedi. Ziyaretten sonra oyuncularla fotoğraflarını paylaşan Almanya Cumhurbaşkanı Steinmeier;

“Yanlış anlamayı düzeltmek, iki futbolcu için önemliydi” diye yazdı.
Almanya basınının ve kamuoyunun Özil ve Gündoğan için itirazları ve infiali; “Nasıl demokrasiyi katleden, insan hak ve özgürlüklerini yok eden
otoriter birisinin yanında durarak, onun seçim manipülasyonuna malzeme olursunuz!” şeklindeydi. Bunu Almanya’da bizzat yaşayarak gördük!*

*Dün ve özellikle Atatürk zamanında Türkiye, Almanya’nın Nazi rejiminden kaçanlar için sığınılacak bir limandı. Çok sayıda bilim insanı ülkemize
sığındı ve üniversitelerimizde çalıştı. Bazıları, Nazi rejimi çöktükten ve harp bittikten sonra bile geriye dönmedi ve hep ülkemizde yaşadı!*

*Edirnekapı Şehitliğinde Yatıyor*

*Bunlardan birisi de Alman mimar ve kent tasarımcısı Bruno Taut’dur. Nazi rejiminden kaçarak, 1936’da Türkiye’ye sığınır ve bugün Mimar Sinan
Üniversitesi olan Güzel Sanatlar Akademisi Mimarlık Bölümüne öğretim üyesi olur. 
Bruno Taut (1880-1938), Milli Eğitim Bakanlığı mimarı olarak eğitim yapıları tasarlar.*

*Taut**’un Türkiye’deki bazı Eserleri; 

Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya Fakültesi, Trabzon Lisesi, Ankara Atatürk Lisesi, İzmir Cumhuriyet Kız Enstitüsü, Ankara Cebeci Ortaokulu ve 
Atatürk’ün Dolmabahçe Sarayı’ndaki katafalkıdır. Atatürk’ün hayranı olan Taut, Atatürk’ün ölümünden kısa bir süre sonra yaşamını kaybeder 
ve Edirnekapı Şehitliği’ne defnedilir.*

*Mimari Bir Harika*

*Almanya’**da iken, 

Bruno Taut’un Bremen yakınlarında bulunan ve çok görmek istediğim müze evini gezdim. Bana bu imkânı sunan Bremen ADD’nin Başkanı Aydın Genca’ya ve yardımcısı Recep Ali Tüfek’e teşekkür ederim. 10m² taban alanı üzerine oturtulmuş, üç katlı ve doğanın içine gömülmüş bir yaşam alanı. Her metre karesi değil, her milimetre karesi gözetilmiş ve kullanılabilir kılınmış. Tam bir mimari harika, mutlaka görmelisiniz!*

*Türkiye**’nin kucak açtığı isimlerden biri de Prof. Dr. Ernst Hirsch’dir.

 Atatürk’ün vefatı sırasında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde öğretim üyesiymiş. Derste öğrencilerin üzgün halini görünce, rektörü arayıp
“Bugün ders veremeyeceğim, ne yapmamı önerirsiniz?” diye sormuş.*

*Rektör de “Sizin memleketinizde büyük bir adam ölünce ne yapılıyorsa, onu yapın” demiş. Prof. Dr. Hirsch; “Bizim ülkemizde hiç bu kadar büyük bir
insan ölmedi” yanıtını vermiş. Bana bu anekdotu bir Alman vatandaşı anlattı.*

* Skolastik Düşünce ve Engizisyon *

*Atatürk Türkiye**’si, Avrupa’nın faşizmin çizmeleri altında ezildiği bir dönemde, gerçekten aklın, bilimin ve hoşgörünün egemen olduğu kaçılacak ve sığınılacak limandı. Ama bugün, tam tersi bir iklim var ülkemizde. Ülkemizin nitelikli insanları; baskı, zulüm, hukuksuzluk, adaletsizlik, soygun ekonomisi ile bozulan ekonomik şartlar ve liyakatin yok sayılması gibi nedenlerle yabancı ülkelere gidiyorlar.*

*Halbuki bugün, insanlığın ulaştığı medeniyet seviyesine ancak ve ancak nitelikli insanlarla ulaşabiliriz, Cübbeli Şukufettin Hoca gibi çağdışı dünya görüşünün temsilcileri ile değil! Avrupa’yı Avrupa yapan, çağdaş ve gelişmiş ülkeleri bulundukları duruma getiren skolastik düşünce (dinsel düşünce) ve engizisyon (dinsel mahkeme) değil, sorgulayıcı aklı esas alan, bilim egemen kafa yapısıdır. Bugün ülkemizi felakete sürükleyen iktidar; hiç şüpheniz olmasın, bir anlamda skolastik düşüncenin ve engizisyon kafasının günümüzdeki temsilcisidir*

*Türker Ertürk*

*E. Amiral, Araştırmacı **–** Yazar*
[ ANALİZ, E. TUĞA., TÜRKER ERTÜRK]

--

Sili Ozerdim 
<siliozerdim@gmail.com>: 
May 25 06:23PM +0200
[image:
http://sphotos-a.ak.fbcdn.net/hphotos-ak-snc6/215290_10200934840280643_385814596_n.jpg]  

E-Posta ile gönderdiğim tüm demokratik protesto, bilgi, haber, yorum ve sosyal/siyasal içerikli paylaşımlar TC Anayasasının;
*MADDE 25:* "*Düşünce ve Kanaat Hürriyeti*";
*MADDE 26:* "*Düşünceyi Açıklama ve Yayma Hürriyeti*" kapsamında tarafımdan yapılmıştır.
Demokratik düşünce ve kanaatlerimin engellenmesi ve/veya şiddet/baskı altına alınması, bu nedenle

"* Hakkımda olası her türlü anti-demokratik yasal girişimi *",

TC Anayasası, AİHM ve İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi kapsamında, her türlü yasal haklarım saklı kalmak üzere, peşinen reddederim.

<https://mail.google.com/mail/u/0/?ui=2&ik=63f172f7c2&view=att&th=13a97a5993d1e823&disp=zip&zfe=cp857>
(sıkıştırma hedefi:
Türkçe [image: Dosya adı kodlama menüsü]
( Tüm resimleri görüntüle ) 
<https://mail.google.com/mail/u/0/?ui=2&ik=63f172f7c2&view=att&th=13a97a5993d1e823&disp=imgs>

[image: ata ve bayrak.jpeg]

<https://mail.google.com/mail/u/0/?ui=2&ik=63f172f7c2&view=att&th=13a97a5993d1e823&attid=0.1&disp=inline&realattid=f_h8pql53l0&safe=1&zw>
*ata ve bayrak.jpeg*

YURTTA SULH CİHANDA SULH
PEACE AT HOME PEACE ON EARTH
K. ATATURK


***

30 Aralık 2017 Cumartesi

Niçin Anadolu Partisi? BİR DAVET VE BİR İSTİFA,



Niçin Anadolu Partisi?


Türker Ertürk
19 Kasım 2014, 16:05
   


Bu köşeyi okuyanlar, Konferanslarımı dinleyenler, Televizyon konuşmalarımı izleyenler bilirler uzun zamandır Türkiye’de yeni bir siyasi harekete ihtiyaç olduğunu söylüyordum. Bilimsel veriler de söylediklerimi doğrular mahiyetteydi. Kamuoyu yoklamalarına göre en büyük parti parti sizlerin partisiydi.

Halk çıkış yolu arıyor! “Anladık ama sandıkta kime oy vereceğiz?” diye soruyor! Ülkemiz emperyalizmin işgali altında, onun yerli işbirlikçileri eliyle her geçen gün biraz daha bölünme, parçalanma ve iç savaş rotasında ilerliyoruz. Ve adım adım karşı devrim sürecini yaşıyor ve Ortaçağ karanlığına doğru sürükleniyoruz.

Bu kötü gidişin önü kesilmesin, hatta bu sürece koltuk değneği olunsun diye CHP’ye operasyon yapıldı, dönüştürülerek YCHP haline getirildi. Yönetimde artık Atatürk düşmanları, ajanlar, Cumhuriyetimizin kurucu ideolojisine muhalefet edenler, Türk üst kimliği ile barışık olmayanlar ve F Tipi Örgütün savunucuları etkin hale geldi. 

Halen bu partide bulunan ve yaklaşan genel seçimler öncesi partiye kenar süsü olarak alınacak olan Atatürkçülerin görevi balık yemi olmaktır. 
Zokayı halka yutturmak  için!

BİRLEŞE BİRLEŞE KAZANACAĞIZ!


Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde halk bir planın parçası olarak seçeneksiz bırakıldı. Öncülük yapan herhangi bir örgüt olmamasına rağmen halk bu durumu protesto etti ve sandığa gitmedi! Seçeneksizliğin devamı durumunda halk kaderine razı olma psikolojisi içine girecek. Bu psikolojinin emarelerini bu yıl içinde 29 Ekim ve 10 Kasım’da gördük. Katılım geçmiş yıllara göre düştü!
“Birleşe birleşe kazanacağız” sloganı güzel ve motive edici. Halk gerçekten birleşilmesini, aydınların ve öncülerin bir araya gelmesini ve ülkemiz için kötüye giden sürecin durdurulmasını istiyor. Burada şüphe yok. Sorun aydınlarda, öncülerde, siyasetçilerde ve örgütlerde! Şahsi ihtiraslar, kişisel ve örgütsel çıkarlar yüzünden bu birleşme sağlanamıyor, “Birleşe birleşe kazanacağız” sloganının arkası doldurulmuyor. Ekranlarda, salonlarda ve meydanlarda size söylediklerinin gereğini yapmıyorlar.

Herkes liderlik ve öncülük peşinde! Herkes bana gel diyor! Ne yazık ki, bazıları 2015’te alınacak seçim yenilgisi üzerinden siyasi ikbal ve liderlik inşa etmeye çalışıyor. 

Oyalamalarla ve engellemelerle gerçekten Millici, Atatürkçü, Ulusalcı, Cumhuriyettin kurucu ideolojisine yürekten inanmış bir siyasi hareketin önü kesilmek isteniyor.

Yurtsever Halk Hareketi!


İşte bu ortamda Sayın Emine Ülker Tarhan bir adım öne çıktı, kimsenin cesaret edemediğini yaptı, risk aldı ve Anadolu Partisi’nin kuruluşuna önderlik etti. Seçimlere çok az bir süre kaldı, zaman baskısı var, parti hızla örgütleniyor, mutlaka başarmalı, yoksa halk yine alternatifsiz kalacak ve sandığa gitmeyecek!
İşte bunun için Anadolu Partisi’ne katıldım ve kurucusu oldum. Anadolu Partisi entelektüellerin öncülük ettiği bir parti kurma girişimi değil, çağdaş uygarlık yolundan sapan ve hızla felakete sürüklenen ülkemizde taşın altına elini sokan, umutsuzluğa ve seçeneksizliğe çare olmak üzere ortaya çıkan yurtsever bir halk hareketidir.

Cumhuriyetin kurucu ideolojisi ile sorunu olmayan, Atatürk’te birleşen, sağ, sol, merkez demeden Millici olan herkese kucak açmaktadır bu hareket. Anadolu Partisi’nin kurucuları arasında “Gezi Parkı Direnişi”nin öncü gençleri ve ilahi mesajı doğru anlamış başörtülü yurtsever kadını da vardır.
Partinin adından, logosundan yola çıkılarak Anadolu Partisi’nin vurmaya çalışmak “Öküzün altında buzağı aramak” olur. Geçtiğimiz günlerde “Emine Ülker Tarhan ilk açıklamasını Amerika’nın Sesine yaptı” başlığını gördüm medyada. Demek istiyor ki, bunlar emperyalizmle işbirliği içinde. Algı operasyonu! Bu köşenin yazarı da aynı parti ikinci kurucu üyesi olarak Rusya’nın Sesi ve Tahran Radyosu tarafından arandı, buna ne diyeceğiz?
Birbirimizle değil ülkemizin düşmanları ile uğraşmalıyız.
Saygılar sunarım.

ÖZEL NOTUMDUR;

BU YAZIYI YAZAN TÜRKER  ERTÜRK ANADOLU PARTİSİNDEN İSTİFA ETTİ  AYRILDIGINI DUYURDU..
http://www.aydinlikgazete.com/nicin-anadolu-partisi-makale,57449.html

BU YAZIYI YAZAN TÜRKER  ERTÜRK ANADOLU PARTİSİNDEN İSTİFA ETTİ  AYRILDIGINI DUYURDU..

Türker Ertürk, Anadolu Partisi'nden istifa etti

Türker Ertürk, kurucusu olduğu Anadolu Partisi'nden istifa etti. Ertürk açıklamasında, "Sayın Emine Ülker Tarhan etrafındaki kuşatmayı yarabilecek liderliği gösterememişti. Bu nedenle Anadolu Partisi’ndeki görevlerimden istifa ediyorum" dedi.

18 Mart 2015 Çarşamba 16:07






Anadolu Partisi kurucularından ve MKYK üyesi Türker Ertürk, partisinden istifa etti. Türker Ertürk, kendisinin Aydınlık'ta yazdığı bir yazıda Recep Tayyip Erdoğan'a hakaret ettiği gerekçesiyle yargılandığı davada Anadolu Partisi'nin kendisiyle ilgili bir açıklama yapmamasından şikayet etti.

TÜRKER ERTÜRK'ÜN İSTİFA AÇIKLAMASI

Sevgili Yurtseverler,

Ülkemiz hızla bölünmeye, parçalanmaya ve Ortaçağ karanlığına doğru sürüklenirken, ana muhalefet partisi CHP operasyon nedeniyle YCHP haline gelerek AKP’ye koltuk değneği görevine soyunduğundan halkın umudu olabilecek yeni bir siyasi harekete olan ihtiyaç çok fazlaydı. İşte bu nedenle Sayın Emine Ülker Tarhan’ın davetini kabul ettim ve Anadolu Partisi’nin kurucusu oldum.

Kuruluşla birlikte Anadolu Partisi’ne karşı ilgi, alaka ve teveccüh çok fazlaydı. Örgütte görev almak ve partiye üye olmak için adeta yarış vardı. Ama başından itibaren iyi gitmeyen şeyler oluyordu. 

Partinin programını yüzeysel bulmuş ve beğenmemiştim. Hemen üzerinde çalışarak düzeltmeler yaptım, ülkemiz için hayati öneme haiz yeni başlıklar ve maddeler ilave ettim ve gönderdim. Ama neredeyse hiçbiri parti programına dahil edilmedi. Zaman baskısı nedeniyle hata yapıldığını düşünerek pişmiş aşa su katmamak için sonra düzeltiriz umuduyla sustum. “Güneydoğu’da feodalizmin tüm kalıntıları temizlenecek ve toprak reformu yapılacak” gibi girişimlerim yok sayılmış ve programa ithal edilmemişti.

En başından itibaren bana karşı örtülü bir savaş, baskılama ve sıradanlaştırma vardı. Vitrinden kalıp Atatürkçü, Millici ve Ulusalcı oylar için cazibe merkezi olmaya devam etmeliydim ama yönetimde etkin olmamalıydım. İsmim daha fazla parlamasın diye örgüte haber gönderiyorlardı “konferans için çağırmayın yazılarını dağıtmayın” diye

Sayın Tarhan parayı da bulan dar bir çevre tarafından kuşatma altındaydı. Bu yakın çevrenin en önemli özelliği partiyi merkez sağ yapma gayretiydi. Ne yazık ki, karşı devrim sürecinin en önemli kilometre taşı olan Turgut Özal bazılarının ilahıydı. 
Genel Merkez, halk, il ve ilçe örgütleri için erişilebilir ve ulaşılabilir değildi. Örgütsel sorunlara çare üretmemek moral ve motivasyonu düşürüyor ve giderek halkın ilgisini azaltıyordu. Ama bu konuda farkındalık yoktu.

Diğer taraftan emperyalizmin süpürgesi işbirlikçileri vasıtası ile Anadolu Partisi’nin kovasının içindeydi. Tekmeler, dışarı atar temizleyebilirdik ama istenmedi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’a “faşist” ve “diktatör” dediğim için hapis istemi ile yargılanıyordum. Sayın Tarhan ve Anadolu Partisi bu konuda bir açıklama yapmadı. Erdoğan ile benim kişisel bir husumetim yoktu. Sorun demokrasi, ifade özgürlüğü, faşizme ve diktatörlüğe direniyor olmamdı! Anadolu Partisi bu konuda kurumsal açıklama yapmayacaktı da, hangi konuda yapacaktı! Sanırım sorun yine Sayın Tarhan’ın kuşatıldığı yakın çevresinin Türker Ertürk’ün ismi fazla parlar endişesiydi.

Halk arasında “hırsızlık yolsuzluk” oylaması olarak bilinen Meclis oturumuna Genel Başkan Tarhan’ın katılmaması tansiyon bile olsa kabul edilemezdi. Destek veren kitlelerde büyük bir düş kırıklığı yarattı.

Divan toplantılarında siyaset ve ülke sorunları dışında ama her şey konuşuluyordu. Türkiye, tarihinde hiç karşılaşmadığı kadar büyük sorunlarla baş başaydı ve yaşamsal olarak tehdit altındaydı. Halka umut olabilmek için radikal söylemlere ihtiyaç vardı. Çiçek, böcek söylemleri ve çevreci yaklaşımlarla halkta umut yaratılamaz, gerekli güç toplanamaz ve sorunlar çözülemezdi.

Bu sorunları ve yapılması gerekenleri Sayın Tarhan ile çok konuştum. Her seferinde tamam diyor, anlıyor gibi gözüküyor ama iş eyleme dökülmüyordu. Çok çok yakınında Atatürk’e tereddütlü yaklaşan, Cumhuriyetimizin kurucu ideolojisine şüphe ile bakan ve “ikinci cumhuriyetçi” STK’larda görev almış birisini tutmaya devam ediyordu. Son olarak uyarı niteliğinde elektronik posta gönderdim, endişelerimi anlattım ve eğer düzelme olmaz ise yolumu ayıracağımı söyledim. Yanıt yok ve sessizlik. Artık yapabileceğim tek şey kalmıştı.

Sayın Emine Ülker Tarhan etrafındaki kuşatmayı yarabilecek liderliği gösterememişti. Bu nedenle Anadolu Partisi’ndeki görevlerimden istifa ediyorum. 

Bana inan insanları daha fazla hayal kırıklığına uğratmak istemiyorum.

Kötü giden tarihsel süreci emperyalizmi yenerek tersine çeviren ve Türkün direnme gücünü tüm dünya gösteren Çanakkale Deniz Zaferi’nin 100. Yılını idrak ettiğimiz bu günden aldığım güçle mücadeleme hiç duraksamadan kaldığım yerden aynen devam edeceğim.
Ya İstiklal Ya Ölüm, Tam Bağımsız Türkiye,
Saygılar sunarım.

ÖZEL NOTUM..; NE  GÜZEL  SİYASET  NE GÜZEL ATATÜRKÇÜLÜK  RUHU..  GÖRDÜNÜZMÜ.? KULLANILMAKMI? HALKIN DUYGULARIYLA BİR YERLERE GELMEKMİ? SİYASET..TAKDİRLERİNİZE..

http://www.aydinlikgazete.com/politika/turker-erturk-anadolu-partisi-nden-istifa-etti-h65469.html

**************

31 Ekim 2017 Salı

Keşke Cahil Olsalar


Keşke Cahil Olsalar!


"Türker Ertürk"
erturkturker@gmail.com:
 29 MART 2017



Geçen gün, bir arkadaşımın söyleşisine katıldım.* “Bunlar Cahil! 72
Milletle bizi kavgalı hale getirdiler ve ekonomimizi iflas ettirdiler.
Ülkemizin hiçbir sorununu çözmedikleri gibi katmerleştirdiler ve
sorunlarımıza daha başka sorunlar kattılar” *diyerek başlangıç yaptı*.*
 
Söyleşiden sonra, yalnız kalınca kendisine itiraz ettim*. “Bunlar cehaletin
işi değil! Bunlar; yanlış, çağdışı ve bilimsel olmayan, akılcı sorgulamada
sınıfı geçme imkanı bulunmayan ve kendi içerisinde bile tutarlılığı olmayan
bilgiler yığınının eğitimle enjekte edildiği insan kadrolarının işi”* dedim.
 
*Hasta Adam*
 
Sevgili okurlar, durum gerçekten böyle! Emin olun; sokaktan rastgele insan
toplasaydık, bir bakanlar kurulu kursaydık ve onlara ülkemizi 15 yıl idare
ettirseydik, halen içinde bulunduğumuz durumda olmazdık.
 
Bugün ülkemiz aynen *Osmanlı *gibi yine *“Hasta Adam” *durumuna düştüyse,
bunun esas nedeni; İktidarın *Siyasal İslamcı* ideolojisi, *Yeni Osmanlıcı*
hayali ve mezhepsel bakış açısıdır.
 
*İslam ve Müslümanlar Zarar Görüyor! *
 
İşte bu kafa yapısı nedeniyle; bölgemizde yalnızlaştık, dünyada
ötekileşiyoruz ve *“Haydut Devlet”* statüsüne doğru emin adımlarla
gidiyoruz. Bu yüzden; *Rusya* ile papaz olduk, *Suriye*’de emperyalizmin
vekalet savaşına destek verdik ve ülkemize 3 milyonu aşkın sığınmacı doldu.
Terör bu yüzden azdı, üretim ve turizm bitti, *Türkiye* istikrarsızlaştı ve
toplum kafaca ayrıştı, bölündü ve kamplaştı.
 
*Siyasal İslam* denince, sakın ama sakın muhafazakar ve mütedeyyin
insanlarımız yanlış anlamasın. *Siyasal İslam*; kutsal dinimiz *İslam*’ın
siyasetin kirli bir aracı haline getirilmesi demektir. *Siyasal İslam*’ın
en çok zarar verdiği iki şey; *İslam* ve *Müslümanlardır*!
 
*Asimilasyona Hayır, Entegrasyona Evet! *
 
İşte bu zihniyet, geçtiğimiz Pazar günü (26 Mart 2017) yapılan *Bulgaristan*
seçimlerinde yine kafasını duvara vurdu. Bu yüzden hem *Türkiye *kaybetti,
hem *Bulgaristan*’da ve *Türkiye*’de yaşayan *Türk* asıllı *Bulgar*
vatandaşları kaybetti! Ayrıca, iyi ilişki içinde olduğumuz *Bulgaristan*’la
ilişkilerimiz bozuldu!
 
Daha önceki yazılarımızda anlatmıştık *AKP*’nin din üzerinden
siyasetinin *Bulgaristan
Türklerini* nasıl bölüp parçaladığını. *HÖH* (Hak ve Özgürlükler
Hareketi) *Bulgaristan
Türklerinin* kurduğu laik bir parti. Asimilasyona *“Hayır”*, entegrasyona
*“Evet”* diyen, çağdaş bir yapı. Geçmiş seçimlerde hep üçüncü parti olarak
çıkıyor, meclis aritmetiği nedeniyle anahtar konumunda oluyor ve hükümete
bakan bile verebiliyordu.
 
*AKP, ATAKA’yı Üçüncü Parti Yaptı! *
 
*AKP* her tarafta yaptığını burada da yaptı, din üzerinden siyaset yaparak
ve operasyonlar düzenleyerek kendisine yakın *DOST* partisini kurdurdu.
Geçtiğimiz Pazar günü yapılan seçimlerin sonuçlarında ise; *AB* yanlısı *GERB
*yüzde 32,65 ile 95 sandalye, *BSP* (Bulgaristan Sosyalist Partisi) yüzde
27.20 ile 80 sandalye kazandı.
 
*HÖH *ise; daha önceki seçimde üçüncü parti, oy oranı yüzde 14,84 ve
sandalye sayısı 38 iken, bu seçimde dördüncü parti durumuna düştü, oy oranı
yüzde 9’a ve sandalye sayısı da 26’ya geriledi. *AKP*’nin din üzerinde
yaptığı bu siyaset nedeniyle; *Türkler* bölündü, HÖH anahtar durumunu
kaybetti ve işin daha kötüsü *Türk* düşmanlığı yapan, ırkçı ve aşırı sağcı
*ATAKA* ittifak yaparak oy oranını ikiye katladı ve üçüncü parti konumuna
geldi.
 
*AKP Seçimleri Kaybetti! *
 
*AKP*’nin örtülü ödeneklerle, *Bulgaristan*’da bulunan din görevlileri,
camiler, diplomatik misyonla ve *Trakya*’da bulunan mülki amirlerle
desteklediği *DOST *partisi ise; yüzde 4’lük barajı geçemedi! Yani,
seçimlerin bir kaybedeni de AKP oldu! *AKP*’nin tek yapabildiği;
*Türkleri *bölmek,
*Bulgaristan* siyasetinde etkisizleştirmek ve ötekileştirerek şüphe ile
bakılan unsur haline getirmekti!
 
Son seçimlerde *Türklerin* bölünmesinin yanında, *Türk* partilerinin toplam
oy oranı da yaklaşık 71 bin azaldı. Bu da gösteriyor ki; *Türklerin* bir
bölümü bu bölünmüşlük nedeniyle, *AB*’ci *GERB* ve ana muhalefet
durumunda 
olan *Bulgaristan Sosyalist Partisi’*ne oy vermişler.
 
*Evlad-ı Fatihan*
 
*AKP*’nin mezhepçi bakış nedeniyle anlayamadığı diğer husus; *Bulgaristan*
ve *Rumeli*’de yaşayan ve *“Evlad-ı Fatihan”* dediğimiz *Osmanlı*’nın
bakiyesi durumunda bulunan insanlarımızın ezici ağırlıkla *Bektaşi *ve
*Türkmen* kökten ve gelenekten gelmekte olduğudur.
 
Zaten; hoşgörüden uzak *Vahhabi *kafası ve *Selefi* anlayışı ile buraları
fethetmek, yüzyıllarca yönetmek, *Müslümanlaştırmak *ve hala izlerini
koruyor olmak mümkün olamazdı.
 
 
Türker Ertürk
E. Amiral, Araştırmacı - Yazar

 

http://www.turkererturk.com.tr/keske-cahil-olsalar/

 

***

26 Şubat 2017 Pazar

Üniformayla Türban Olur mu?


Üniformayla Türban Olur mu?



*Milli Savunma Bakanlığı*’nın düzenlemesine ve Kuvvet Komutanlıklarına
gönderdiği talimata göre; kadın subay ve astsubaylar türban takabilecek. Bu
düzenleme, askeri öğrencileri de kapsamaktaymış.

Öncelikle şunu vurgulamak isteriz; *Milli Savunma Bakanlığı*’nın Kuvvet
Komutanlıklarına gönderdiği talimat yasadışıdır. Ben kuvvet komutanı olsam,
böyle bir talimatı uygulamam. Çünkü; Anayasamızın çizdiği sınırların
dışında ve gayri hukuki!

*Referandum Hamlesi!*

*Türk Silahlı Kuvvetleri*’nin komuta yapısı ve birliği, 15 Temmuz
sonrasında çıkarılan KHK’larla tahrip edilmiş ve bozulmuştur. KHK’larla
yapılacak düzenlemeler, olağanüstü halin amacını ve sınırlarını aşamaz.
Burada, KHK’larla yok edilmiş komuta yapısını fırsat bilerek, karşı darbe
ve referandum hamlesi yapılmıştır.

Dünyanın hiçbir yerinde, çağdaş ve ileri gitmiş bir ülkenin silahlı
kuvvetlerinde görev yapan kadınların, üniforma beraberliğini ve
birlikteliğini bozan bir farklılık yaratmasına müsaade edilmemiştir.

*Düşman Seviyesinde Saldırı*

Üniforma; mesleki ve kurumsal gerekçelerle giyilen, tek tip kıyafettir.
Asker, polis, itfaiyeci, doktor, hemşire ve öğrenci üniforması gibi
çeşitleri vardır. Aynı mesleğe sahip olan kimselerin üniformaları genel
olarak aynı olmasına rağmen; çeşitli renk ve aksesuar farklılıkları
olabilir. Ama bu farklar; cinsiyet, rütbe, kıdem, branş, bölüm ve başarı
gibi farklılıklarla belirlenir. Örneğin; inanç ve inancın gerektirdiğine
inanılan kıyafetler bu farklılıklardan olamaz.

Olursa, onun adı üniforma olmaz. Birlik, beraberlik ve uyum bozulur. Aynı
üniformayı giyiyor olmanın getirdiği aidiyet duygusu yok olur ve çözülür.
Üniforma sözcüğü, *Türkçemize İtalyancadan* geçmiştir. *“Üni”* tek
anlamında, *“Forma”* ise biçim anlamındadır. Yani *“üniforma”* tek biçim
demektir. “İsteyen türban takabilir” demek; *Türk Silahlı Kuvvetleri’*nin
tek biçimliliğine, birlikteliğine, aidiyet duygusuna ve dayanışmasına
yönelik düşman seviyesinde bir saldırıdır.

*Nerem Doğru ki?*

Çok arayan oldu; *“Ne diyorsun Türk Silahlı Kuvvetleri subay ve astsubaylarında serbest bırakılan türban işine?”* diye. Ne diyeyim ki!
Deveye sormuşlar; 
*“Boynun neden eğri?”* diye. Deve de *“ Nerem doğru ki?” * demiş.

Gerçekten, deve misalinde olduğu gibi! Bu iktidarın nesi doğru ki! İflas ettirdikleri ekonomiden işsizliğe, hırsızlıktan yolsuzluğa, teröre ve
darbeye kadar, ülkemizin içine ettiler. Şimdi, utanmadan sultanlık yetkisi istiyorlar! Sanki ülkemizi yaklaşık 15 yıldır yöneten, onlar değilmiş gibi!
Niçin biliyor musunuz; iktidardan düşer ve koltuklarından kalkarlarsa, alttan pislik çıkacak!

*“Hayır”lar Çok Önde!*

Kamuoyu yoklamaları ve çalışmalarımız gösteriyor ki; 
*“Hayır”*lar en az yüzde 60 seviyesinde. Bu, iktidarı çıldırtıyor. 
*“Evet”* için yapmadıkları ve yapamayacakları hile, desise ve melanet yok! Onlar açısından işin kötüsü; 
* AKP *’ye 2002’den bu yana oy vermiş seçmenin en az yüzde 15’i
*“Evet”*oyu vermeyecek, yüzde 10’u ise kararsız, aklı gidiyor ve geliyor!

İşte bu Ortamda; 

*Türk Silahlı Kuvvetleri*’nde türban serbestisinigetirerek, referandum için hamle yapıyorlar. Yine tartışma çıksın, insanlar
kamplaşsın ve gerginlik artsın diye. Temiz duygulara sahip dindarlarımızıve türban giyen kadınlarımızı ve kızlarımızı; 

*“Bakın işte, bunlar size karşı” 

* Diyerek kandırmak ve aldatmak için! Ülke ve toplum 

*“ Çat ” * diye ortadan ikiye ayrılmış; umurlarında değil.

* Hafta Sonu İnegöl’deyiz 

* Ne yazık ki; iktidar kin ve nefret söylemlerinden medet umuyor. Bugünülkemizin istikrarı ve güvenliği için en büyük sorun; halen ülkemizi gayri
anayasal ve gayri hukuki olarak yöneten iktidar iradesidir. 16 Nisan’da yapılacak 

*“Halk Oylamasında”* vereceğiniz *“Hayır”*oyu; ülkemizin felakete doğru gidişine dur demek olacaktır.

Hafta sonu, niçin “Hayır” dediğimizi ayrıntıları ile anlatmak için İnegöl
ve köylerinde olacağız.


*Türker Ertürk*
E. Amiral, Araştırmacı - Yazar


*RESMİ İNTERNET SİTESİ:*

http://www.turkererturk.com.tr


http://www.turkererturk.com.tr/uniformayla-turban-olur-mu/

***



29 Ocak 2017 Pazar

Defol


Defol


Türker Ertürk

Geçtiğimiz hafta Türkiye’nin Kahire Büyükelçisi Hüseyin Avni Botsalı Mısır’dan kovuldu. Kelimenin tam anlamıyla kendisine “ Derhal Mısır’ı terk et, defol “ dendi. Tabi ki bu kovma işlemi diplomatik bir dille ifade edildi. Çünkü diplomaside “ Ananı sinkaf ederim “ demenin bile bir usulü, özel bir dili, yolu ve yordamı var. Botsalı’nın Mısır’da “ Persona non grata “ ( İstenmeyen kişi ) ilan edildiği haberleri bahsettiğimiz bu diplomatik dilin ifadesidir.
Büyükelçimizin Mısır’dan kovulması ve ilişkilerimizin maslahatgüzar seviyesine düşürülmesi Türkiye açısından onur kırıcıdır. Türkiye’nin buna misilleme olarak yaptıkları kırılan onurumuzu onarmaz ve komiklikten öteye gitmez. AKP hükümetinin sınır dışı ettiğini söylediği Mısır’ın Ankara Büyükelçisi zaten çok önceden çekilmiştir ve ülkesindedir.

Bardağı taşran son damla

Bu aşağılayıcı duruma maruz kalmamızın nedeni Başbakan’ın uzun süredir Mısır’a karşı sürdürdüğü düşmanlık ve bardağı taşıran son damla olarak Rusya’ya giderken havaalanında “ Ben Sayın Mursi’nin yargı karşısındaki tutumunu alkışlıyorum, ona saygı duyuyorum, onu yargılayanlara benim saygım yok “ diyen diplomatik dilden ve nezaketten zerre kadar nasibini almayan açıklamalarıdır.
Gerçekten Mısır yönetiminin suçladığı gibi Erdoğan, uluslararası toplumu Mısır aleyhine tahrik etmeye, ülkeyi istikrarsızlaştırmaya çalışan Müslüman Kardeşler gibi örgütlere yardım etmeye ve Mısır halkının ortaya koyduğu iradeyi yok saymaya çalışmaktadır.
Gerginleşen ve her geçen gün düşmanlaşan Türkiye-Mısır ilişkilerinin bu hale gelmesinin sorumluluğu ve suçu Erdoğan’a aittir. Erdoğan ve liderliğindeki AKP hükümeti, sürdürdüğü politikalar ile hem ülkemiz hem de bölgemiz barışı ve istikrarı için tehdittir.

Katliniz vacip karılarınız hediye

Hadi diyelim Mısır haksız! Ya diğer bölge ülkeleri! Herkes mi haksız! Lübnan Türkiye’nin bölgede istikrarsızlık kaynağı olduğunu söylüyor. Suriye Türkiye’nin ülkesine terör ihraç ettiğini, teröristleri koruduğunu ve ülkesini bölmeye çalışan emperyal planın taşeronluğunu yaptığını ifade ediyor.
Irak, Türkiye’nin ülkesinde bölücülük yaptığını, mezhepsel çatışmayı tetiklemeye çalıştığını ve teröristlikten hüküm giymiş suçluları barındırdığını açıklıyor. İran, Türkiye’nin emperyalist işbirlikçiliği yaptığını, bölgede etnik ve mezhepsel ayrışmayı körüklediğini söylüyor.
Bölgedeki Türkmenler Türkiye’nin kendilerini sattığını ve ihanet içinde olduğunu söylemekten kaçınmıyor. Türkiye’nin desteklediği El Nusra Suriyeli Türkmenlere saldırıyor ve “ Katliniz vacip, karılarınız hediye “ diye tehdit savuruyor.

İstisnasız nefret ediyorlar

Çok fazla sayıda Azeri dostum ve öğrencim var. Azeri Türkleri her konuda yaptığı düşmanlık nedeniyle Erdoğan’dan istisnasız nefret ediyorlar.
Türkiye-Rusya ilişkileri her geçen gün bozuluyor. Bunun nedeni Türkiye’nin yanlış ve saldırgan Ortadoğu politikaları. Sırbistan, Erdoğan’ın yeni Osmanlı hayali içeren sorumsuzluk örneği açıklamalarından rahatsız!
Erdoğan’dan kim memnun merak ediyorum! Haziran isyanı gösterdi ki, satılmışlar, bölücüler, dinle kandırılmışlar ve nemalandırılanlar hariç Türk halkı Erdoğan’ı “ Persona non grata “ ilan etmiş durumda. Şimdilik polis gücü ile iktidarda kalmaya devam ediyor.

“ Değerli yalnızlık “ Türkiye’nin çevresine ve komşularına emperyalizme taşeronluk uğruna yaptığı gayri milli, gayri ahlaki ve gayri insani düşmanlığının doğal bir sonucudur.

Halk ve Ordu uyandı

Hiç düşündünüz mü, niçin tüm dünya yeni yönetimi bir şekilde kabul etmesine rağmen hala Erdoğan Mısır’a karşı düşmanlığa devam ediyor. Bunu demokrasi aşkı ile izah edebilmek mümkün mü?
Erdoğan, Mursi ile kendi arasında çok haklı olarak büyük benzerlik kuruyor. Çünkü ikisi de darbeci, demokrasiyi tramvay olarak görüyor, gizli ajandaları var, iktidara gitmemek üzere gelmişler, devleti hücrelerine kadar ele geçirip ve dönüştürüp İslami diktatörlük kurmak istiyorlar. Bunu yaparken de ihtiyaç duydukları gücü emperyalizme taşeronluk yaparak bulmayı planlamışlar.
Tek fark, Türkiye tecrübesi nedeniyle Mısır’da halk ve Ordu çabuk uyandı ve darbecileri hak ettikleri yere gönderdi. Erdoğan bunu gayet iyi bildiği için bir türlü durumu kabullenemiyor ve Türkiye’ye örnek olacağından korkuyor.
Saygılar sunarım.



***

30 Nisan 2015 Perşembe

TÜRKER ERTÜRK’ÜN İSTİFASI VE “BİRİSİ”…



TÜRKER ERTÜRK’ÜN İSTİFASI VE “BİRİSİ”…


Serdar Ant

“Anadolu Partisi MKYK üyesi, Aydınlık yazarı TÜRKER ERTÜRK kurucusu olduğu Anadolu Partisi'nden istifa etti.

Ertürk’ün istifasını duyururken yaptığı açıklamanın tamamı ODA TV adlı internet sitesinden okunabilir. (http://www.odatv.com/n.php?n=istifa-etti-1803151200)

Böylece Türker Ertürk’ün yaklaşık 4 ay süren Anadolu Partisi macerası da son bulmuş oldu. Sanırım yakında Ertürk’ün Vatan Partisi’ne katıldığını da öğreniriz!  Vatan Partisi’nde bir Genel Başkan Yardımcılığı da Türker Ertürk’e tahsis edilir.

Türker Ertürk’ün istifasıyla ilgili olarak yaptığı açıklamada bir nokta dikkatimi çekti. Şöyle diyor:

Bu sorunları ve yapılması gerekenleri Sayın Tarhan ile çok konuştum. Her seferinde tamam diyor, anlıyor gibi gözüküyor ama iş eyleme dökülmüyordu. Çok çok yakınında Atatürk’e tereddütlü yaklaşan, Cumhuriyetimizin kurucu ideolojisine şüphe ile bakan ve 'ikinci cumhuriyetçi' STK’larda görev almış birisini tutmaya devam ediyordu. Son olarak uyarı niteliğinde elektronik posta gönderdim, endişelerimi anlattım ve eğer düzelme olmaz ise yolumu ayıracağımı söyledim. Yanıt yok ve sessizlik. Artık yapabileceğim tek şey kalmıştı. Sayın Emine Ülker Tarhan etrafındaki kuşatmayı yarabilecek liderliği gösterememişti. Bu nedenle Anadolu Partisi’ndeki görevlerimden istifa ediyorum. Bana inan insanları daha fazla hayal kırıklığına uğratmak istemiyorum."

İnsan bu satırları okuyunca merak ediyor. Türker Ertürk’ün ifadesiyle Emine Ülker Tarhan’ın “Çok çok yakınında, Atatürk’e tereddütlü yaklaşan, Cumhuriyetimizin kurucu ideolojisine şüphe ile bakan ve 'ikinci cumhuriyetçi' STK’larda görev almış” olan o “BİRİSİ” kimdir?

Türker Ertürk, “kızım sana söylüyorum, gelinim sen anlama” tarzında bir söylemle konuşmak yerine, bu bahsettiği kişinin kim olduğunu kamuoyuna neden açıklamıyor? Ertürk’ün sözlerinden anlaşıldığı kadarıyla Anadolu Partisi Genel Başkanı Emine Ülker Tarhan kuşatma altındadır, ama dahası “etrafındaki kuşatmayı yaracak liderliği de gösterememiştir.” Ve anlaşıldığı kadarıyla Türker Ertürk en sonunda kurucusu olduğu partiden istifa etmeyi bu “kuşatmayı yarmanın” tek yolu olarak görmüştür!

İyi de Türker Ertürk bu “liderliği” sergilerken neden açık değil? Madem “Atatürk’e tereddütlü yaklaşan, Cumhuriyetimizin kurucu ideolojisine şüphe ile bakan ve 'ikinci cumhuriyetçi' STK’larda görev almış birisi”, Anadolu Partisi’nin Genel Başkanı’nın kararlarını etkileyecek kadar etkili durumdadır ve Türker Ertürk bile en nihayetinde kurucusu olduğu partiden istifa etmekten başka bir çare görememiştir, o zaman bu “BİRİSİNİN” kim olduğunu adıyla sanıyla açıklayıp kamuoyunu bilgilendirmek gerçek liderliğin gereği değil midir?

Siyasette herhangi birini “Atatürk’e tereddütlü yaklaşan”, “Cumhuriyetimizin kurucu ideolojisine şüphe ile bakan” ve 'ikinci cumhuriyetçi' STK’larda görev almış” şeklinde nitelemek yasal olarak suç değil ki… O zaman Türker Ertürk neden açık olmayıp üstü kapalı bir şekilde konuşmayı yeğliyor?

Lider gibi davranmak böyle mi oluyor?  

18.3.2015

-- 
"Ya istiklal ya ölüm... İşte halâs-ı hakiki isteyenlerin parolası bu olacaktır."
Mustafa Kemal ATATÜRK,