DENİZ BAYKAL etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
DENİZ BAYKAL etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

17 Ocak 2021 Pazar

ERGENEKONCULUKTA YENİ SAHNE: PERİNÇEK, EGEMEN BAĞIŞ, BAYKAL

ERGENEKONCULUKTA YENİ SAHNE: PERİNÇEK, EGEMEN BAĞIŞ, BAYKAL




Feyzi Çelik
ÇÖZÜMÜN UÇURUMUNDAKİ SÜREÇ VE KÜRDİSTAN
29.01.2015 

Erdoğan'da, Cumhurbaşkanı olduktan sonra Türk etnik kökenine bağlılık daha fazla ön plana çıktı. Başbakanlığında, sürekli olarak etnik/dinsel/bölgesel milliyetçiliği "ayakları altına aldığını" söyleyen Erdoğan, Cumhurbaşkanı, olduktan sonra bu söylemini "ayakları altına alırcasına" vazgeçmiş durumdadır. Cumhurbaşkanı olmasıyla birlikte kendisin yarı başkan/kral olarak görmeye başlayarak kendisini 17.Türk devletinin "başı" olarak görmeye başladı. Türkiye'de sanki Kürtler yokmuş gibi, Kobani'de olduğu gibi "Kürtlerin acısını, kendi acısı, Kürtlerin sevincini kendi sevinci" gibi görmedi. Kürtler acı ve keder içindeyken, o bayram ederken, Kobani'nin kurtarılmasına sevinen ve bu kurtuluşu bayram havasında kutlayan Kürtleri aşağılayacak bir şekilde "çiftte telli" oynamakla suçlama yolunu seçti. Bu da Erdoğan'ın kendisini Ergenekonculuğun başı olarak görmesi anlamına geliyor. Türkiye'de, Ergenekonculuğun ne canlı olduğu, AİHM Büyük Daire’de 28 Ocak’ta görülen davasına katılması için Doğu Perinçek'in yurtdışı yasağını kaldıran mahkeme kararı ile ortaya çıktı. tarihi dava öncesi ilk başarı Doğu Perinçek’in yurtdışı yasağının kaldırılmasıyla geldi. 
 
Bilindiği gibi, “Ermeni soykırımı emperyalist bir yalandır” dediği için İsviçre Mahkemesi tarafından para cezasına çarpıtılan Doğu Perinçek, AİHM'ne başvurmuş, AİHM'nin işgili dairesi İsviçre Mahkemesinin kararını AİHS'ne aykırı bulmuştu. AİHM'sinin kararı, ifade özgürlüğünün ihlali olarak görüldüğü halde Perinçek ve onun taraftarları, AİHM'nin bu kararını "Ermeni Soykırımı yoktur" anlamında kamuoyuna yansıtmışlardır. Yurtdışı yasağının kaldırılması için, mahkemeye verilen dilekçede de bu husus ileri sürülmüştür. 
 
Doğu Perinçek'in bireysel davası olarak görülen bu dava bu şekilde Türkiye aleyhine açılan bir dava haline getirilmiştir. Dava, ilgili daire tarafından İsviçre aleyhine sonuçlandıktan sonra İsviçre davayı AİHM Büyük Daire’ye taşıdı. Perinçek, yurtdışı yasağının kalkması için kendi bireysel başvurusunu "Türkiye’nin Kurtuluş Savaşı’nı savunmak" olarak niteleyerek mahkemeye başvurmuş, İstanbul 4. Ağır Ceza Mahkemesi, Yargıtay'da bulunan bir dava ile ilgili karar verme yetkisi olmadığı halde, oybirliği ile Perinçek’in yurtdışı çıkış yasağının kaldırılmasına karar verdi. Burada ilginç olan, mahkemenin yetkisiz olduğu bir yana, kararın gerekçesinin hukuktan uzak siyasi ve ideolojik saiklerle verilmiş olmasıdır. Kararda, "AİHM’de görülecek davanın Perinçek’in 1915 olaylarına dair şahsi görüşüyle sınırlı olmayıp Türk devletinin 1915 yılı Ermeni olayına ilişkin resmi tezlerinin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nce kabul görülüp görülmeyeceği, Perinçek'in AİHM’deki duruşmaya katılması şahsi bir durumdan ziyade, Türkiye Cumhuriyeti’nin Ermeni olayı hakkındaki tez ve savunmalarını da yakından ilgilendiren bir husustur” ifadelerine yer verilerek HSYK seçimlerinde ifadesini bulan ittifakın sonuçları bu kararla yaşam alanı bulmuştur. "Perinçek’in yasağı kalkmalı” hükümet ve muhalefet elbirliği ve işbirliği içinde dile getirilmesinden sonra Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Adalet Bakanı Bekir Bozdağ ve TBMM Başkanı Cemil Çiçek yasağın kalkması gerektiğini söylediler. Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın da aynı görüşte olduğunu açıkladı. Böylece, Doğu Perinçek'in yurtdışı yasağının kalkması için yasama/yürütme/yargı işbirliği ve eşgüdüm içinde olduklarını göstermiş oldular. Aynı günü, Cumhurbaşkanı Erdoğan Yasama/Yürütme/Yargı mensuplarını AKSarayında ağırlıyordu. 
 
Perinçek'in yasağının kalkmasındaki bu eşgüdüm, Strasbourg'daki mahkemeye de yansıdı. Makara yaparcasına Egemen Bağış, Doğu Perinçek ve Deniz Baykal 
yanyana geldiler. Adalet Bakanlığının ve Erdoğan'ın yolsuzluk tapelerinde adı geçen avukatı da müştemilatıyla birlikte orada yerini almıştı. 
Ergenekon ve ergenokonizm yeni canı ve kanıyla yeni versiyonuyla sahnede yerini alırken, Perinçek "baş aktörlüğü" oynamaya devam ediyordu. 

***

21 Ekim 2018 Pazar

Yağmurdan Doluya


Yağmurdan Doluya


Rifat Serdaroğlu,


Anadolu Ajansı, Konya’dan gerçek bir olayı aktardı. Olay tam bir fıkra gibi!
42 KT 759 plakalı otoda bulunan kişiler, ilerideki trafik kontrolünü fark edince arabalarını kenara çekerler. Araba sahibinin ehliyetine 

“Alkollü araç kullandığından” zaten daha önce el konulmuştur.
Diğerleri de zil-zurna sarhoştur. Yoldan geçmekte olan 26 yaşındaki Haldun Torunoğlu’na durumu anlatıp, kontrolden geçinceye 

kadar arabayı kullanmasını rica ederler. Delikanlı kabul eder ve direksiyona geçer. Trafik arabayı durdurur ve Torunoğlu’ndan alkolmetreye üflemesini ister.

Kontrol sonunda Torunoğlu 76 promil alkollü çıkar, ehliyetine ve araca el konur, 590 TL para cezası kesilir. Arabası elinden alınan adam ve içkili arkadaşları, “niye alkollü olduğunu söylemedin” diye Torunoğlu’nu döverler ve hepsi birden geceyi nezarette geçirirler!...

Tam da “Yağmurdan kaçarken doluya tutulmak” deyişinde olduğu gibi.
AKP’li Bakanların ve çocuklarının dibine kadar bulaştığı, ucunun Erdoğan Ailesine kadar gideceği kesin olan “Yolsuzluk-Rüşvet-Hırsızlık” olayı ardından yaşananları “Devlet Krizi” olarak niteleyen eski CHP Genel Başkanı Antalya Milletvekili Baykal “devreye girmeye” karar vererek, bir dizi görüşmeler yaptı!

Deniz Baykal 76 yaşında, Türk Siyasetinin deneyimli, birikimli ustalarındandır.
Baykal’ın “Kuyudan Adam Çıkartıp, Türk Milletinin Başına Bela Etme” gibi ilginç bir huyu da vardır.
Milletvekili seçilme hakkı olmayan Tayyip Erdoğan’ı, Anayasa’yı-Yasaları-Yüksek Seçim Kurulunu eğip bükerek, önce Milletvekili sonra Başbakan yapan kişi Deniz Bey’dir.

Deniz Bey şimdi de Başbakan yaptığı Erdoğan’ı, 12 yıl sonra Türkiye’yi
Devlet Krizine” sokmasından dolayı şikâyet etmek için turlara başladı!
Deniz Bey, Erdoğan’ı kimlere şikâyet edip çare arıyor?
TBMM Başkanı Cemil Çiçek ve Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e!
Aynen “Davacının şaşkını, derdini mübaşire anlatırmış” deyişinde olduğu gibi!
Türk Siyasetinde en uzun süre parlamenterlik yapmış, CHP Genel Başkanlığı gibi önemli bir makamda bulunmuş, Başbakan 

Erdoğan’dan 16 yaş daha büyük ve tecrübeli Lider Baykal’a beraberce soralım;

* Siz Erdoğan’ın siyasi geçmişini, demokrat olmadığını, hedefinin İslam Devleti kurmak olduğunu bilmiyor muydunuz?
* Siz “Hak Yatırım’ı”, “Akabe İnşaat’ı” ,“Bereket Vakfını”, “Rabıta Örgütünü”, “Al Baraka Türk Ortaklığını”, “M.Latif Topbaş-Abdullah Tivnikli-Erdoğan-Gül tanışlığını” hiç duymadınız mı?
* Siz, “Erdoğan-Yasin El Kadı” dostluğunun esas sebebini bilmez misiniz?
* 76 yıllık ömrünüzde, rahmetli Uğur Mumcu’nun hiçbir kitabını okumadınız mı?
* Libya’da çadırda Kaddafi’nin, Erbakan ve Abdullah Gül’ün yüzlerine karşı söylediklerini ve Erbakan’ın gizli görevini duymadınız mı?
* Bosna Yardım paralarının yürütülmesini, Beşir Darçın’ı- A. Mercimek’i hiç işitmediniz mi?
* Erdoğan-Gül-Çiçek AKP’yi beraberce kurmadılar mı?
* Deniz Fenerini soruşturan Savcıların başına gelenleri ben mi yaptım?
* Bu güne kadar yapılan, Lâik Cumhuriyeti-Atatürk Türkiye’sini-Türk Ordusunu- Türk Siyasi hayatını çökertme çabalarını bunların beraberce planladıklarını bilmiyor musunuz?
* Bugün “Anayasa’nın 138. Maddesi ölmüştür” diyen Çiçek, daha önce iki kez Adalet Bakanlığı yapmadı mı? Bu makam Anayasa’mızın ve kişi hak özgürlükleri nin hançerlendiği makam değil midir?
* Sizin “Montaj Kasetinizin” bu ekip tarafından kullanıldığını, Genel Başkanlıktan ayrılmak zorunda kaldığınızı unuttunuz mu?
* AKP+Cemaat+CIA işbirliği ile hazırlanan sahte-düzmece dijital delillerle, Türk Ordusunun Komuta Heyetinin yarıya yakınının zindana atılmasından Abdullah Gül’ün haberi yok mu sanıyorsunuz?
* Bu konuda Fehmi Koru’nun yazılarını da okumadınız mı?
* Tüm bunlar olurken, Lâik Cumhuriyete her gün saldırılırken, Türklük ve Atatürk Milliyetçiliği ayaklar altına alınırken, “Ne Mutlu Türküm Diyene” ilkesi çiğnenirken, Türkiye badem takımı tarafından soyulurken, Cumhuriyet Savcılarına hakaret edilirken, Mahkeme Kararları polis tarafından bilerek uygulanmazken, yani “DEVLET KRİZİ” oluşurken, Abdullah Gül TC Cumhurbaşkanı değil miydi?
* Deniz Bey, yoksa bir kaset daha mı var? Tehdit mi ediliyorsunuz? Türkiye’yi bu hale getiren kişileri, sizin gibi deneyimli biri nasıl tanımaz? Ne yapmak istiyorsunuz? Kötü örnek olduğunuzun farkında değil misiniz?

  Faydalı bir şey yapacaksanız, giyin çarıklarınızı, Anadolu’yu köy-köy dolaşıp
Türk Milletine doğruları anlatın…



Yazıyı, Türkiye Barolar Birliği Başkanı Sayın Profesör Metin Feyzioğlu’na da bir öneriyle tamamlayalım.

Sayın Feyzioğlu;

Ülkemizin yetiştirdiği çok değerli bir aydınsınız. Siyasetçi bir aileden gelmeniz, akademik kimliğiniz ve mesleğinizin en üst kurulunun başkanlığını yapmanız da olumlu artılarınız. İnanıyorum ki, siz ve sizin gibi değerli insanlar Türkiye’nin geleceğinde önemli görevler üstleneceksiniz.

Lütfen acele ile hareket edip, yanlışa düşmeyin. Ülkemizin bu günkü hale gelmesinden birinci derecede sorumlu olan kişilerden “çare” aramak, onları meşrulaştırmaktan başka bir işe yaramaz.
Unutmayın ki, bu yönetim, “özellikle tepedekiler” her yaptıklarını planlayarak yaparlar ve herkesi kullanmak isterler. Biraz rahatlayınca o kişiyi derhal atarlar. Hedefleri bellidir. Geri adım atmaları da taktik gereğidir.
Kendinizi, çizginizi ve kariyerinizi “Lâik Cumhuriyet-Atatürk ve Türk Milleti” düşmanı kişilere boşuna dert anlatarak harcamayın. 
Sizler Türk Milleti için çok kıymetlisiniz. Önümüzdeki günlerde nasılsa bir araya gelip, daha ayrıntılı konuşacağız. Biraz daha sakin olun, biraz daha sabır lütfen.
Bırakın, “işkembe b.kuyla kaynasın.” Türk Milleti hırsızları iyice tanısın…


***

11 Ağustos 2018 Cumartesi

1 Mart 2003 IRAK Tezkeresi İntikamı Baykalmı., SORUNLU ORTAKLIK.., BÖLÜM 9


1 Mart 2003 IRAK Tezkeresi İntikamı Baykalmı., SORUNLU ORTAKLIK.., BÖLÜM  9


Rusya ve Avrasya.,

Soğuk Savaşın sona ermesinden bu yana Orta Asya önemli bir yer olarak ortaya çıktı. Türk dış politikasının odak noktası. Bu endişe Merkez ile Asya, Türkiye'nin dış politikasında önemli bir değişimi temsil ediyor. Altında Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk, Türkiye bilinçli olarak çabalarından  kaçındı ötesinde Türk ve Müslüman nüfusu ile temas kurmak sınırları. Sovyet sisteminin kapalı yapısı ve Rus duyarlılıkları Rus olmayan milletler üzerindeki  kontrolün sürdürülmesi hakkında Orta Asya halkları ile iletişimi ve iletişimi zorlaştırdı.
Sonuç olarak, bu alan büyük ölçüde Türk diplomasisine sınırsızdı 20. yüzyılın büyük bir kısmı için. Sovyetler Birliği'nin çöküşü yeni açıldı Türk diplomasisi için fırsatlar ve yeni zorluklar. İle Sovyetler Birliği'nin çöküşü, daha önce yepyeni bir “Türk dünyası”, Türk politikasına kapalı, açıldı. Türk politikacıları, özellikle Özal, Orta Asya'yı Türkçeyi genişletmek için “yeni bir sınır” olarak görüyor
Türkiye'nin stratejik önemini etkilemek ve geliştirmek. Zaman, Türk liderleri dengelemek için bir yol olarak Orta Asya'nın açılışını gördü Türkiye’nin Avrupa’daki zorlukları.

Ancak, ilk Orta Asya'nın yeni olacağını umuyor Türk diplomasisi için El Dorado abartılı olduğunu kanıtladı. Sadece sahip olmak Sovyet hakimiyeti on yıllardan bu yana, Orta ülkeleri Asya, bir “büyük kardeş” ile bir başkasını değiştirmeye hazır değildi. Türkiye aynı zamanda Türk modelinin çekiciliğini başlangıçta abartma Orta Asya: Birçok Orta Asya lideri, Türkiye'nin ekonomik ilerleme, 
çoğulcu demokratiklerini taklit etmek istemişti Kendi otokratik güçlerini zayıflatacak olan sistem.

Orta Asya'daki Rus etkisi de daha güçlü ve daha fazla oldu Türk yetkililerden daha kalıcı olması bekleniyordu. Rusya Devlet Başkanı Boris Yeltsin Orta Asya'ya büyük ilgi gösterdi ve Rusya’ya bölgeye atrofiye bağlar. Ancak Başkan Vladimir Putin ve halefi, Cumhurbaşkanı Dmitry Medvedev,  yüksek öncelik vermiş Orta Asya'ya, özellikle ekonomik bağlara olan bağların güçlendirilmesi. Rusya'nın Orta Asya'daki politik ve ekonomik etki bu yüzden  çok daha güçlü bugün Yeltsin döneminde.

Sonuç olarak, Türkiye politik ve ekonomik çıkarımlarda bulundu Orta Asya'da başlangıçta beklenenden daha sert. Her ne kadar Orta Asya Türkiye ilgisinin önemli bir alanı olmaya devam ediyor, ilk öfori belli oluyor Özal yönetiminde daha büyük bir gerçekçilik duygusuyla taviz verilmiştir. bölgedeki Türk nüfuzunu genişletme umutları.

Rus Faktörü

Türkiye’nin Rusya’yla ilişkileri önemli bir değişim geçirdi. Soğuk Savaşın sonu. Tarihsel olarak, Rusya ve Türkiye olmuştur acı düşmanlar. Son birkaç yüzyılda, 13 savaşla savaştılar. Birbirlerine karşı, çoğu Türkiye'yi kaybetti. Bu tarihsel düşmanlık Stalin’in Türkiye’ye yönelik saldırgan politikası Türkiye'nin kararının arkasındaki itici güç olan Soğuk Savaş 1952'de NATO'ya katıl.

Son on yılda, Türkiye'nin Rusya ile ilişkileri var. Özellikle ekonomik alanda belirgin bir şekilde gelişti. Türkiye’nin Rusya’sı en büyük ticaret ortağı ve en büyük doğal gaz tedarikçisi.

Rusya aynı zamanda Türk inşaat sektörü için önemli bir pazardır. Rusya'daki projeler, taşınan tüm projelerin yaklaşık dörtte birini oluşturuyor Türk müteahhitleri tarafından dünya çapında. Enerji, son yoğunlaşmanın önemli bir itici gücü olmuştur.
Ankara ve Moskova arasındaki ilişkilerin. Rusya, TurRusya'nın yüzde 65'ini tedarik ediyor ve Avrasya 49 anahtarın doğal gaz ithalatı ve ham petrol 
ithalatının yüzde 40'ı. Türk yetkililer, mevcut eğilimlerin devam etmesi halinde doğal gazın Rusya'dan yapılan ithalatlar önümüzdeki on yılda yüzde 80'e 
yükselebilir.
Türkiye'de enerji yatırımları, özellikle enerji, turizm ve Telekomünikasyon sektörleri de son yıllarda gözle görülür biçimde büyüdü.
İki ülke arasındaki siyasi ilişkiler de ısındı. Aralık 2004, Putin ilk Rus devlet başkanı oldu Türkiye 32 yıldır. Ziyaret, ortak bir beyanname ile taçlandırıldı.
“Dostluğun ve Çok Boyutlu Ortaklığın Derinleştirilmesi”, Çok çeşitli ortak ilgi alanlarına ve karşılıklı iki ülke arasında gelişen güven ve güven son yıllar. O zamandan beri Ankara’nın üst düzey siyasi ilişkileri ve Moskova görünürde arttı. Ankara ve Moskova arasında ortaya çıkan yakın ilişkiler Son on yılda, özellikle ekonomik alanda Türkiye'yi Kafkasya / Orta Asya'daki Rus kaygılarına daha duyarlı. Gerçekten Orta Asya ve Hazar ile ilgili bir dizi  konuda Güvenlik, Ankara’nın konumu Moskova’nın Washington’dan daha yakın. Mesela Ankara, Bush yönetimine çok az ilgi gösterdi.

Orta Asya'da demokrasiyi teşvik etme çabaları. Moskova gibi Ankara, ABD'nin bölgedeki rejimlere baskı yapmaya teşebbüsünden korktu Demokratikleşmek rejimleri istikrarsızlaştırabilir ve artmasına yol açabilir bölgesel türbülans ve siyasi huzursuzluk.

Türkiye'nin ABD ve Avrupa ile ilişkileri var daha gergin olmak, bazı Türk stratejistleri aramaya başladı Rusya olası bir stratejik alternatif olarak 3
Rusya ile ittifak azınlık görüşünü temsil ediyor, bu pozisyona destek son yıllarda büyüdü. Burak Bekdil'in belirttiği gibi: “Ne olabilir?
“Eksantrik, çılgın bir fikir” olarak fırlatıldı çeşitli gri ofis binalarında çok dikkatli ve ihtiyatsız destekçiler Ankara’da. ”4  Ancak, Batı'dan ciddi bir stratejik 
yeniden düzenleme Rusya'ya karşı çeşitli nedenlerle olası değildir. 

   İlk olarak, son zamanlara rağmen Türk-Rus ilişkilerinde iyileşme, Rusya'nın güvensizliği  derinden Türk tarihi bilincine gömülü. 
   İkincisi ve bir çok alanda Rus hedefleri ve hırsları çatışıyor, ve özellikle Kafkaslar (Türkiye'nin derin ve uzun süredir  var olduğu bir bölge) stratejik çıkarlar). 
   Bu çatışan çıkarlar ve hedefler herhangi bir ciddi yeniden düzenleme olasılığı yoktur.

   Üçüncü olarak, Rusya ve Türkiye Hazar'da enerji rakipleridir ve Orta Asya. Rusya dağıtım ve ihracat kontrol etmek istiyor Bu bölgelerdeki enerji kaynaklarının  hatları ve bu tür şemalara karşı çıktı Transcaspian ve Nabucco boru hatları gibi Bölgenin enerji kaynaklarını ihraç etmek için alternatif araçlar Avrupa. 
Ancak Türkiye, hem inisiyatifleri hem de Avrupa'ya doğal gazın taşınması için bir merkez haline gelmek.
   Dördüncü ve belki de en önemlisi, Rusya'ya doğru bir düzenleme Batılılaşma politikasının reddini temsil eder.

Türk siyasetinin kuruluşundan bu yana Türk politikasının temel taşı olmuştur 1923'te Atatürk tarafından Cumhuriyet. Kemalizmin temel ilkeleri, çoğunluğa 
yönelik bir afet olacaktır Türklerin ve her şeyden önce kendini gören Türk ordusuna Atatürk'ün mirasının koruyucusu olarak. Gürcistan'ın Rus işgali sonrasında Rusya’nın Rusya’daki gelişmeleri Rus ilişkilerini büyük ölçüde etkileyecek. Batı'ya, özellikle de ABD'ye daha geniş bağlar. Ankara'da bir Washington ve  Moskova arasındaki iyi bir iklimde güçlü bir pay. Lesser'ın da belirttiği gibi, Türkiye'nin bir genişlik politikası yürütme yeteneği Farklı ortakları çatışan  çıkarlarla meşgul etmek için derinlikten ziyade eşzamanlı olarak - daha fazla açıklıkla ciddi şekilde kısıtlanacaktır. Rusya ve Batı arasındaki rekabet 5. 
Soğukluğun Sonundan Savaş, Türkiye arasında seçim yapmak zorunda kalmama lüksüne sahip oldu. Batı ve Avrasya çıkarları. Ancak, ABD-Rus bileme Rekabet, Türkiye'nin bunları dengelemesini zorlaştıracak özellikle Kafkasya'da rekabet eden çıkarlar ve Ankara’daki baskıyı seçmek.

Küresel ekonomik kriz de olumsuz etki yaratabilir Türkiye'nin Rusya ile ekonomik ilişkileri. Kriz sonucu kredi Rusya'da kurudu ve yatırımcılar yapmaktan  kaçındılar yatırımlar. Rusya'da faaliyet gösteren Türk inşaat firmaları Özellikle krizden çok etkilendi. Çok sayıda Türk projesi durma noktasına geldi ya da  hızını yavaşlatmak zorunda kaldı Türk firmalarına önemli finansal kayıplar 6

10 CU BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,

***

17 Mart 2017 Cuma

GERÇEKLERİ SÖYLEYEN HOLLANDALI SİYASETÇİ


GERÇEKLERİ SÖYLEYEN HOLLANDALI SİYASETÇİ

Ali Serdar Bolat

17 MART 2017


Gerçekler acıdır bazan. Bize tatlı gelen yalanları dinlemekten zevk alırız çoğu 
zaman. Ve acı gerçekleri söyleyenlere kızarız, dinlemek istemeyiz onları. 
Hollanda Özgürlük Partisi Lideri Geert Wilders konuşuyor.
Duymak istemediğiniz gerçekleri söylüyor.
Türkçe alt yazılı video

http://medyaningucu.net/hollanda-nin-asiri-sagci-lideri-geert-wilders-turk-vatandaslari-icin-turkce-alt-yazili-bir-video-paylasti-hukumetiniz-sizi-kandiriyor-izleyin-paylasin-derim-1

"Bugün Türklere bir mesajım var:
Hükumetiniz, sizin bir gün Avrupa Birliği üyesi olacağınıza 
inanmanızı sağlayarak sizi kandırıyor.
Bunu unutun. Siz Avrupalı değilsiniz ve hiç bir zaman olmayacaksınız.
Türkiye gibi bir İslam devleti Avrupa'nın bir parçası olamaz.
Avrupa'nın savunduğu tüm değerler - özgürlük, demokrasi, insan hakları -
İslam ile uyumsuzdur.
Türklerin vizesiz bir şekilde Avrupa'ya seyahat etmesini de istemiyoruz.
Halk, bunu kabul eden Avrupa hükumetlerine oy vermeyerek görevden
uzaklaştıracaktır.
Türkiye, tehlikeli bir İslamcı olup İslam bayrağını taşıyan Erdoğan için oy
kullanmış bulunmaktadır. Daha fazla İslam istemiyoruz, azalmasını istiyoruz.
Bu nedenle, Türkiye, bizden uzak dur. Seni burada istemiyoruz"

****


Tabii burada küçük bir saptırma yapıyor. Sorun AKP veya Tayyip Bey değildir.
1963'den AKP'nin iktidara geldiği 2002'ye kadar geçen 39 yılda Türkiye'nin
başında Tayyip Bey mi vardı? Aksine, laik hükumetler vardı. Demek ki, AB
kapısında bekletilmemizin nedeni Tayyip Bey veya AKP değil. Neden şu:
Avrupa Birliği, kalabalık nüfuslu Müslüman bir ülkeyi tam üye yapmak istemi-
yor. Bosna-Hersek gibi 3 milyonluk bir ülke olsaydık sorun çıkmazdı.

****


Demirel, Kenan Evren, Özal, Ecevit, Çiller, Mesut, Türkeş, Bahçeli, 
Baykal, Kılıçdaroğlu, Tayyip Bey, Abdullah Gül, Davutoğlu...

1963'den beri Türkiye'yi yönetenler halkımızı hep aldattılar.
Hep gerçeklerin tam tersini söylediler:

-AB'ye gireceğiz, tam üye olacağız
-Avrupa medeniyetin merkezidir
-Atatürk Batı'yı hedef göstermişti
-Avrupa'da vizesiz dolaşacağız
-İşsizlerimiz Avrupa'da iş bulacak
-Başımızdan aşağı Avrolar yağacak

Bu söylediklerinin doğru olmadığını biliyorlardı. Geert Wilders'in söylediği gibi
halkımızı 54 yıldır kandırıyorlar. 1963'den beri... (Since 1963) Marka gibi...
Halen kandırmaya devam ediyorlar. Hepsinin partilerinin programlarında "He-
defimiz AB'ye tam üye olmak" yalanı var...

***

Türkiye'yi AB'ye aday üye yapma projesi ABD imalatıdır.
Avrupa Birliği Türkiye'yi aday üye yapmak istemeyince ABD derhal devreye
girmiş ve AB şeflerini şöyle uyarmıştı:

"Yahu siz deli misiniz? Tavuğu tam yolma kıvamına getirmişken elimizden 
kaçıracaksınız. Siz aday üye yapmazsanız gider başka kocaya kaçar.
Rusya'ya yanaşır, Avrasya'ya yanaşır. Size Türkiye'yi tam üye yapın diyen
mi var? Bağlayın kapıya, oyalayın. Elimizden kaçırırsak hem Kürdistan kur-
ma hem de Kıbrıs'ı geri alma şansımızı kaybederiz"

***

Bunun üzerine aday üye yapıldık. 
O zamandan beri AB'nin Türkiye'ye dayattığı 4 şey var

1- Türk Ordusu Kıbrıs'ta işgalcidir. Kıbrıs AB toprağıdır. Türk Ordusu çıkmalı.
KKTC işgal edilen AB toprağı üzerinde kurulmuş sahte bir devlettir.
2- Kemalizmin modası geçti. O adamın resimlerini indirin.
Dinsel örgütler sivil toplumdur, demokrasinin vazgeçilmez parçasıdır.
3- PKK ile silahlı mücadeleden vazgeçin, özerklik verin.
Etnik örgütler sivil toplumdur, demokrasinin vazgeçilmez parçasıdır.
4- Çiftçinizi desteklemeyin. (Biz size borç verelim, tarım ürünlerini ithal edin.)

Sanayinizi desteklemeyin. (Bizden yedek parça alıp montaj yapın.)
Gümrükleriniz AB ile uyumlu olsun (Gümrük Birliği=tarım ve sanayi ürün-
leriniz bizimkiler ile rekabet edemesin, bunları biz daha ucuz ürettiğimiz
için bizden almaya mecbur kalın.)

İşte halkımıza anlatılmayan Avrupa Birliği gerçeği bu.

Peki, yöneticilerimiz niçin bu tuzağa düştüler? Niçin halkımızı hep aldattılar?
Kesinlikle maddi değil, tamamen duygusal nedenlerle...


http://aliserdarbolat.blogspot.com.tr/2017/03/gercekleri-soyleyen-hollandal-siyasetci.html


3 Şubat 2017 Cuma

CHP DEN DSP YE


CHP DEN DSP YE 

CHP Bugüne Kadar 6 Başkan gördü

CHP'de bugüne kadar 32 Kurultay ve 14 Olağanüstü kurultay toplandı.

Cumhuriyet.com.tr 
Yayınlanma tarihi: 
20 Mayıs 2010 Perşembe, 12:06

CHP tarihinde, 12 Eylül öncesinde 24 kurultay ve 8 olağanüstü kurultay; 12 Eylül sonrasında ise 8 kurultay ve 6 olağanüstü kurultay olmak üzere toplam 32 kurultay ve 14 olağanüstü kurultay gerçekleştirildi. CHP'de genel başkanlığı bugüne kadar 6 isim üstlendi.

CHP'de genel başkanların değiştiği kurultaylar şöyle:

Atatürk'ün Ebediyete intikalinin ardından 26 Aralık 1938 tarihinde toplanan 1. Olağanüstü Kurultayda, İsmet İnönü ''değişmez genel başkanlığa'' seçildi ve 33 yılı aşkın bu görevi sürdürdü.

İnönü'nün istifasının ardından, 14 Mayıs 1972'de ''Genel Başkanlık Seçimi Özel Kurultayı'' toplandı ve Bülent Ecevit genel başkanlığa seçildi.

12 Eylül askeri müdahalesinin ardından partiler kapatıldı ve yöneticilerine siyasi yasak getirildi. Kapatılan bu partilerin yeniden açılmasına olanak sağlayan yasanın çıkmasından sonra 9 Eylül 1992'de toplanan 25. Kurultayda CHP'nin yeniden açılması kararı alındı. Genel Başkanlığa Antalya Milletvekili Deniz Baykal seçildi.

SHP ile CHP arasındaki birleşme sürecinde 8 Şubat 1995'de yapılan bütünleşme kurultayında Hikmet Çetin CHP Genel Başkanlığını üstlendi.

Bundan yaklaşık yedi ay sonra, 9 Eylül 1995 tarihinde toplanan 27. Kurultayda Hikmet Çetin aday olmadı. Deniz Baykal, Murat Karayalçın ile yarıştı ve genel başkanlığa seçildi. 18 Nisan 1999'da yapılan seçimlerde CHP meclis dışında kaldı ve Baykal 22 Nisan'da genel başkanlıktan istifa etti.

CHP'nin 9. Olağanüstü Kurultayı 22 Mayıs 1999 tarihinde yapıldı ve Altan Öymen genel başkanlığa seçildi. Öymen, CHP'nin 6. genel başkanı oldu.

Parti içi gruplar arasındaki çekişmeler yüzünden 15 ay sonra olağanüstü kurultaya gidildi. 30 Eylül 2000 tarihindeki 11. Olağanüstü Kurultayda Deniz Baykal yeniden genel başkanlığa seçildi. Baykal, istifa ettiği 10 Mayıs 2010 tarihine kadar bu görevi sürdürdü.

Atatürk Dönemi

Sıvas Kongresi'nde, kurtuluş ve bağımsızlık için faaliyet gösteren dernekler ''Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti'' adı altında birleşti. Mustafa Kemal başkanlığında 16 kişilik ''Heyet-i Temsiliye'' oluşturuldu. Sıvas Kongresi (4 Eylül 1919), kimi tarihçilerce CHP'nin de ilk kongresi olarak kabul ediliyor. CHP'nin kuruluşunun bu kongreyle filizlendiği ve bu nedenle ''Devlet kuran parti'' tanımlaması yapılıyor.

CHP, Atatürk tarafından '' Halk Fırkası '' adı altında 9 Eylül 1923'de kuruldu. 20 Kasım 1923'de '' Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti '' Halk Fırkası bünyesine katıldı. Partinin adı 10 Kasım 1924'de ''Cumhuriyet Halk Fırkası'', 1935'de de '' Cumhuriyet Halk Partisi '' oldu.

CHP'nin kurultayları ve o dönemlere ilişkin bazı siyasi gelişmeler şöyle:

-2. Kurultay 15 Ekim 1927'de toplandı. Atatürk'ün ''Büyük Nutuk''u okuduğu kongrede ''Cumhuriyetçilik'', ''Halkçılık'', ''Milliyetçilik'' ve ''Laiklik'' partinin dört temel ilkesi olarak benimsendi. Bu kurultayda, Mustafa Kemal partinin ''değişmez genel başkanı'' olarak belirlendi.

-3. Kurultay 10 Mayıs 1931'de yapıldı. Tüzükten ayrı bir program yapıldı. Dört temel ilkenin yanı sıra ''Devletçilik'' ve ''İnkılapçılık'' da tüzük ve programına girdi. Böylece partinin simgesi ''Altı Ok''a anlamını veren altı ilke belirlendi.

-4. Kurultay 9 Mayıs 1935'de toplandı. Atatürk'ün katıldığı bu son kurultayda partinin adı '' Cumhuriyet Halk Partisi ''ne dönüştürüldü. Tüzük değişikliğiyle parti ile hükümetin kaynaştırılması yoluna gidildi. Genel Başkan Vekili İsmet İnönü'nün yayımladığı genelgeyle İçişleri Bakanı parti yönetim kuruluna alındı ve genel sekreterlik görevi verildi; parti il başkanlıklarına il valileri getirildi. 1937'de, Anayasaya ''Türkiye devleti, cumhuriyetçi, milliyetçi, halkçı, devletçi, laik ve devrimcidir'' şeklindeki CHP'nin altı ilkesi eklendi.

" Milli Şef " Dönemi

-Atatürk'ün vefatının ardından 26 Aralık 1938'de 1. Olağanüstü Kurultay toplandı. Cumhurbaşkanı İsmet İnönü ''değişmez genel başkanlığa'' seçildi; Atatürk'e '' Ebedi Şef '', İnönü'ye de '' Milli Şef '' unvanı verildi. Parti Genel Başkan Yardımcılığına Başbakan Celal Bayar, Genel Sekreterliğine İçişleri Bakanı Refik Saydam getirildi.

-5. Kurultay 29 Mayıs 1939'da toplandı ve tüzükte değişiklik yapıldı. Başbakanın aynı zamanda parti genel başkanı olması uygulamasına son verildi. İçişleri Bakanı'nın parti genel sekreteri, valilerin il başkanı olması uygulaması terk edildi, memurların partiye üyeliği yasaklandı.

-6. Kurultay 8 Haziran 1943'de toplandı. Bu, CHP'nin tek parti döneminde yaptığı son kurultay oldu. 2. Dünya Savaşı sürecinde toplanan kurultayda, parti programında ulusal savunma ile dış ilişkiler konularına ağırlık verildi.

DP'nin İktidara Gelişi

Daha sonraki süreçte, 2 Ocak 1946'da Demokrat Parti (DP) kuruldu. Celal Bayar, partinin kuruluşunu basın toplantısıyla açıkladı.

-CHP'nin 2. Olağanüstü Kurultay'ı 10 Mayıs 1946'da toplandı. İnönü, yeni seçim kanununun yasalaşmasından sonra seçimlere gidileceğini açıkladı. Tüzükteki '' değişmez genel başkan '' ifadesi '' Genel Başkan '' şeklinde düzenlendi.

Çok partili döneme geçişin ardından 21 Temmuz 1946'da ilk genel seçim yapıldı. Tek dereceli seçim ve ''açık oy, gizli sayım'' esasının uygulandığı seçimde CHP 396, DP 62 milletvekili çıkardı, 7 bağımsız da Meclise girdi.

-7. Kurultay 17 Kasım 1947'de toplandı. Parti genel başkanının Cumhurbaşkanı kaldığı sürece, başkanlık yetkilerinin kurultayca seçilen genel başkan vekiline devretmesi tüzüğe konuldu. Parti örgütlerinin seçimle işbaşına gelmesi ilkesi benimsendi. İnönü, ilk kez oybirliği olmaksızın genel başkan seçildi.

Çok partili dönemin ikinci seçimi 14 Mayıs 1950'da yapıldı ve CHP'nin 27 yıllık iktidarı sona erdi. DP oyların yüzde 53,3'ünü alarak tek başına iktidara geldi. CHP ise 69 milletvekili çıkarabildi.

-8. Kurultay 29 Haziran 1950'de toplandı. Genel başkan vekilliği kaldırıldı, genel sekreterin kurultayca seçilmesi benimsendi. İnönü'nün yeniden genel başkan seçildiği kurultayda, 7 adaylı genel sekreterlik yarışını Kasım Gülek kazandı.

-9. Kurultay, 26 Kasım 1951'de yapıldı. Kurultaya, istifalar, parti içi çatışmalar ve 16 Eylül 1951 ara seçimi yenilgisinin etkisi altında gidildi. Gençlik ve kadın kolları kurulması benimsenen kurultayda, İnönü yeniden genel başkanlığa, Kasım Gülek de genel sekreterliğe yeniden seçildi.

-10. Kurultay, parti içi çekişme ve gruplaşmaların yaşandığı bir dönemde 22 Haziran 1953'de toplandı. İnönü ile Gülek arasında sert tartışma yaşandı. ''Hukuk devleti'' kavramı, iki meclisli bir sisteme geçilmesi, Anayasa Mahkemesinin kurulması, seçim güvenliği, yargıç bağımsızlığı, sendika ve meslek örgütleri kurma özgürlüğü, grev hakkı gibi görüşler programa yansıtıldı.

-3. Olağanüstü Kurultay, seçimlere hazırlık amacıyla 25 Şubat 1954'de yapıldı. 2 Mayıs'taki genel seçim DP'nin üstünlüğüyle sonuçlandı. Seçimde, DP'den 505, CHP'den 31 milletvekili TBMM'ye girdi.

-11. Kurultay, 26 Temmuz 1954'de ve 2 Mayıs seçimlerinin sonuçlarının etkisi altında toplandı. İnönü yeniden Genel Başkanlığa, Gülek de genel sekreterliğe seçildi.

-12. Kurultay (21 Mayıs 1956) Gülek'in '' Tartışılmaz ikinci Adamlığının '' yara aldığı süreç oldu. Gülek, İnönü ile çatışmasına rağmen yeniden bu göreve seçildi, ancak parti meclisine kendisine muhalif kesimler de girmeyi başardı.

-13. Kurultay 9 Eylül 1957'de toplandı. DP iktidarına karşı muhalefetteki iki parti (Cumhuriyetçi Millet Partisi, Hürriyet Partisi) ile işbirliği yapılması kararlaştırıldı. 27 Ekim 1957'de yapılan seçimlerde, DP oy oranının düşmesine karşın iktidarını korudu.

-14. Kurultay (12 Ocak 1959) ve sonraki süreçte parti politikalarında önemli değişim yaşandı. İnönü ve Gülek yeniden seçildi; ancak 40 kişilik parti meclisinde Gülek muhalifleri çoğunluğu sağladı. Gülek, 27 Eylül'de genel sekreterlikten istifa etti, yerine İsmail Rüştü Aksal getirildi.

1961 Askeri Müdahalesi

27 Mayıs 1960' ta Türk Silahlı Kuvvetleri yönetime el koydu. Yönetimi üstlenen Milli Birlik Komitesince TBMM feshedildi, anayasa askıya alındı. DP yöneticileri tutuklandı ve yargılandı; sonraki süreçte Adnan Menderes ile iki arkadaşı idam edildi.

-15. Kurultay (24 Ağustos 1961) İnönü ve Gülek taraftarları arasında çekişmeye sahne oldu. İnönü'nün, delegelere ''ya o ya ben'' demesi üzerine Gülek ağır yenilgiye uğradı. İsmail Rüştü Aksal genel sekreter seçildi. Tüzük değişikliğiyle genel sekreter seçimi parti meclisine bırakıldı. Bülent Ecevit ve arkadaşlarının önergesi doğrultusunda, seçimlerde genel merkeze yüzde 15'i geçmemek üzere kontenjan hakkı tanındı. 15 Ekim 1961'deki seçimde CHP 173, Adalet Partisi (AP) ise 158 milletvekili çıkardı. Cumhuriyet tarihinin ilk koalisyonu diye nitelenen olarak CHP-AP hükümeti kuruldu.

-16. Kurultay (14 Aralık 1962) parti içi grupların mücadelesine sahne oldu. İnönü ile partideki etkili isimlerden Kasım Gülek, Nihat Erim ve Avni Doğan arasındaki uyuşmazlık kurultaya doğru çatışmaya dönüştü. Gülek, Erim ve Doğan kurultay öncesinde bir yıl partiden ihraç edildi. Genel sekreterliğe Kemal Satır getirildi. İnönü yeniden genel başkan oldu ve parti meclisinde genel merkez yanlıları çoğunluğu sağladı.

-17. Kurultay 16 Ekim 1964'de toplandı. Hizip mücadelesinin yaşanmadığı kurultayda teşkilatlanma ve delege sayılarına yönelik tüzük değişikliği yapıldı. İnönü yeniden genel başkan seçildi, Nihat Erim parti meclisine girdi. 10 Ekim 1965'deki seçime CHP 134 milletvekili, seçimin galibi AP ise 240 milletvekili çıkardı.

Ortanın Solu ve Ecevit



-18. Kurultay 18 Ekim 1966'de yapıldı. İnönü, ''ortanın solunda olmanın sosyalist parti anlamına gelmediğini'' ifade ederek, ''CHP sosyalist değildir, sosyalist parti olmayacaktır'' dedi. Ecevit ise ''ortanın solu, partinin sosyal yenileşme döneminin bilincine varış demektir'' diye konuştu. İnönü, 1222 delegeden 929'unun oyunun alarak yeniden genel başkan oldu. Parti meclisinde Bülent Ecevit genel sekreterliğe seçildi.

-4. Olağanüstü Kurultay (28 Nisan 1967): 18. Kurultayda partinin resmi görüşü olarak benimsenen ''Ortanın Solu'' hareketinin, partide tartışma ve anlaşmazlığa neden olması üzerine olağanüstü kurultaya gidildi. Turhan Feyzioğlu ve arkadaşlarının oluşturduğu '' Sekizler Grubu '' ortanın solu hareketine karşı çıkıyordu. İnönü, kurultayda Ecevit'ten yana tavır koydu. 30 Nisan'da, ''Sekizler'' grubundakilerin de aralarında bulunduğu toplam 49 milletvekili ve senatör partiden istifa etti. Bunlar 12 Mayıs'da Güven Partisi'ni kurdu. 2 Haziran 1968'de yapılan senato yenileme ve ara seçimlerde AP başarılı çıktı.

-19. Kurultaya (18 Ekim 1968) ''Ortanın Solu'' tartışmaları damgasını vurdu. İnönü yeniden genel başkan seçildi. Parti meclisi ise İnönü ile Ecevit'in birlikte hazırladığı listeden oluştu. Ecevit yeniden genel sekreterliğe seçildi. 12 Ekim 1969'daki seçimde CHP 143, AP ise 256 milletvekili çıkardı.

-20. Kurultaya (3 Temmuz 1970) seçim sonuçları ve Ecevit-Kemal Satır ekipleri arasındaki çekişme ortamında gidildi. Parti meclisi Ecevit'in listesinden oluştu. Muhalif kanattan sadece Kemal Satır ve Kemal Demir parti meclisine girdi, ancak bir süre sonra istifa etti. İnönü ve Ecevit yeniden seçildi.

12 Mart 1971'deki askeri muhtıranın ardından AP Genel Başkanı Süleyman Demirel'in başkanlığındaki hükümet istifa etti. CHP'den ayrılan Nihat Erim hükümeti kurmakla görevlendirildi. CHP'de, Ecevit bu hükümete katılmamak, İnönü ile katılmaktan yanaydı. İnönü'nün görüşünün hayata geçmesi üzerine, önce Ecevit ardından merkez yönetim kurulu istifa etti. Genel sekreterliğe önce Şeref Bakşık, ardından da Kamil Kırıkoğlu getirildi.


Ecevit, Partinin kurucuları arasında yer almayan ilk Genel başkan oldu

İsmet İnönü'nün İstifasının ardından CHP'nin Başına geçen Bülent Ecevit, Parti kurucuları arasında yer almayan ilk genel başkan oldu.

CHP'de İnönü'nün istifasının ardından yapılan kurultaylar ve o süreçteki bazı gelişmeler şöyle:



-5. Olağanüstü kurultaya (5 Mayıs 1972) parti içi mücadelenin çözümü için gidildi. Ecevit yanlısı parti meclisinin güven oyu aldı. İsmet İnönü, 8 Mayıs 1972'de, 33 yılı aşkın süredir yürüttüğü genel başkanlıktan istifa etti.

14 Mayıs'ta, genel başkan seçimi için özel kurultay toplandı. 51 il başkanı tarafından aday gösterilen Bülent Ecevit, 913 delegeden 826'nın oyuyla seçildi. Ecevit, Mustafa Kemal Atatürk ve İsmet İnönü'den sonra CHP'nin üçüncü genel başkanı oldu.

-21. Kurultayda (30 Haziran 1972) parti tüzüğünde köklü değişiklik yapıldı. İnönü, son kez katıldığı parti kurultayında ''yeni genel başkanın başarılı olması için çalışılmasını'' istedi. Ecevit yeniden seçildi. İnönü, 5 Kasım 1972'de, yaklaşık yarım yüzyıldır üyesi olduğu CHP'den istifa etti. İnönü'nün ardından partiden ayrılan milletvekili ve senatörlerin sayısı 59'a ulaştı.
Bu süreçte, genel sekreterlikten ayrılan Kamil Kırıkoğlu'nun yerine Orhan Eyüboğlu seçildi. 14 Ekim 1973'deki seçimlerde CHP 185, AP ise 149 milletvekili çıkardı. 26 Ocak 1974'te Ecevit'in başkanlığında CHP-Milli Selamet Partisi (MSP) koalisyon hükümeti kuruldu. Bu hükümet döneminde Kıbrıs Barış Harekatı yapıldı. Ortaklar arasındaki anlaşmazlık yüzünden koalisyon 18 Eylül 1974'de sona erdi. Deniz Baykal, bu hükümette Maliye Bakanı idi.
CHP'de 28 Haziran 1974'te yapılan tüzük kurultayında 1970'de ortaya atılan '' Demokratik Sol '' söylemi doğrultusunda parti tüzüğü değiştirildi.

Baykal ve Arkadaşları

-22. Kurultaya (14 Aralık 1974) hükümetin bozulması ile parti içindeki ''demokratik sol'' ve ''ortanın solcuları'' kavramlarına ilişkin tartışmalarla gidildi. Genel sekreterliğe Orhan Eyüboğlu, yardımcılıklarına ise Deniz Baykal ve Mustafa Üstündağ getirildi.
Baykal, 8 Mart 1976'da, görüş ayrılıkları gerekçesiyle dört MYK üyesiyle birlikte istifa etti. CHP tarihinde bu olay ''5'ler hareketi'' olarak yer aldı. Ekim ayında yapılan senatonun üçte birinin yenilenmesi ve milletvekili ara seçiminde CHP 25 senatör ve 1 milletvekili, AP ise 27 senatör ve 5 milletvekili çıkardı.

-23. Kurultay (27 Kasım 1976) öncesinde parti içi tartışma ve gruplaşmalar yoğunluğunu daha da artırdı. Tüzük değişikliğiyle parti meclisi ve merkez yönetim kurulu kaldırıldı, yerine 21 kişilik ''Genel Yönetim Kurulu'' oluşturuldu. Sosyalist Enternasyonel'e katılım kararı alındı. Ecevit, yeniden genel başkan seçildi. Baykal ekibi genel yönetim kurulu seçiminde varlık gösteremedi, Orhan Eyüboğlu yeniden genel sekreter oldu.

5 Haziran 1977'deki seçimde CHP 213, AP 189 milletvekili kazandı. Ecevit'in kurduğu azınlık hükümeti güvenoyu alamadı. Süleyman Demirel başkanlığındaki AP, MHP ve MSP (Milliyetçi Cephe) koalisyon hükümeti de bir süre sonra verilen gensorunun ardından düştü. Ecevit, AP'den istifa eden 11 bağımsızın yanı sıra CGP ve DP'nin desteğiyle yeni hükümeti kurdu. 12 Kasım 1979'a kadar görev yapan bu hükümette CHP Genel Sekreteri Orhan Eyüboğlu başbakan yardımcısı, Deniz Baykal ise Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı oldu. Genel sekreterliğe ise Mustafa Üstündağ seçildi.

-7. Olağanüstü Kurultay (4 Kasım 1978), 29 Kasım'da toplanması planlanan 24. Kurultay için üye yazımının yetiştirilememesi ve Anayasa Mahkemesi'nden alınan uyarı üzerine gerçekleştirildi.



-24. Kurultaya (24 Mayıs 1979), kaldırılan parti meclisinin yeniden oluşturulması tartışması altında gidildi. Ali Topuz ve Deniz Baykal grupları muhalefeti oluşturuyordu. Parti meclisinin yeniden oluşturulması kabul edilmedi. Genel başkanlığa Ecevit seçildi, genel sekreterliği ise Mustafa Üstündağ üstlendi. 14 Ekim'deki ara seçimde 5 milletvekilliğini de AP kazandı. Ecevit istifa etti ve yeni hükümet Demirel tarafından kuruldu.

-8. Olağanüstü kurultay (4 Kasım 1979) Ecevit'in güvenoyu istemi üzerine gidildi. Muhalif Deniz Baykal ve Ali Topuz gruplarının sert eleştirilerine sahne olan kurultayda Ecevit güven tazeledi. Mustafa Üstündağ yeniden genel sekreterliğe getirildi.

12 Eylül Süreci

12 Eylül 1980'de Türk Silahlı Kuvvetleri yönetime el koydu, parlamento feshedildi ve siyasi partiler kapatıldı. Ecevit, 30 Ekim 1980'de CHP Genel Başkanlığından istifa etti. Yeni anayasanın kabulünün ardından Anavatan Partisi (ANAP), Milliyetçi Demokrat Parti (MDP), Halkçı Parti (HP) ve Sosyal Demokrasi Partisi (SODEP) kuruldu. Veto engelini aşan üç partinin (ANAP, MDP ve HP) katıldığı seçimlerde, Turgut Özal liderliğindeki ANAP tek başına iktidara geldi.

''Solda birlik'' adı altında yürütülen görüşmelerin ardından HP'nin adı Sosyaldemokrat Halkçı Parti (SHP) olarak değiştirildi ve SODEP ile HP bu çatı altında birleşti. Genel başkanlığa önce Aydın Güven Gürkan, daha sonra Erdal İnönü seçildi. Bu süreçte Rahşan Ecevit'in başkanlığında Demokratik Sol Parti (DSP) kuruldu.

12 Eylül'den 7 yıl sonra yapılan referandumla siyasi yasaklar kalktı. Bülent Ecevit DSP, Süleyman Demirel DYP, Alparslan Türkeş MÇP ve Necmettin Erbakan da RP'nin genel başkanlığını üstlendi. 29 Kasım 1987'de yapılan seçimlerde ANAP 292, SHP 99, DYP 59 milletvekili çıkardı.

SHP'nin ikinci kurultayında Erdal İnönü yeniden genel başkan seçildi, Deniz Baykal ise genel sekreter oldu. 26 Mart 1989'daki yerel seçimlerden SHP birinci parti çıktı. Bundan üç yıl sonra yapılan kurultayın ardından SHP'den ayrılan 10 milletvekili, Fehmi Işıklar başkanlığındaki Halkın Emek Partisi'ni (HEP) kurdu. SHP'de genel sekreter Deniz Baykal ile arkadaşlarının istifası üzerine olağanüstü kurultaya gidildi. Erdal İnönü yeniden seçildi, Hikmet Çetin genel sekreter oldu. Daha sonraki kurultayda ise Baykal ekibi parti meclisine girmeyi başardı.

20 Ekim 1991'de yapılan seçimlerde DYP 178, SHP 88 milletvekili çıkardı. HEP'in SHP listelerinden seçime girmesi uzun süre tartışıldı. 20 Kasım'da, Süleyman Demirel'in başbakanlığındaki DYP-SHP koalisyonu kuruldu. Erdal İnönü başbakan yardımlığını, Hikmet Çetin ise Dışişleri Bakanlığını üstlendi. SHP'de, İnönü-Baykal çatışması sürecinde gidilen olağanüstü kurultayda İnönü yeniden seçildi. Genel sekreterliğe ise Cevdet Selvi getirildi.


CHP'nin Yeniden açılışı

12 Eylül döneminde kapatılan partilerin açılmasına olanak sağlayan yasa, 19 Haziran 1992'de TBMM'de kabul edildi.

-CHP'nin 25. Kurultayı 9 Eylül 1992 yapıldı. 1979'daki 24. Kurultay delegeleriyle yapılan bu kurultayda genel başkanlığa SHP Antalya Milletvekili Deniz Baykal seçildi. CHP'nin genel başkanlığını üstlenen 4. isim olan Baykal, 11 Eylül'de SHP'den istifa etti. CHP, 21 milletvekili ile TBMM'de grup kurdu. Parti genel sekreterliğine Ertuğrul Günay seçildi.

Sekizinci Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın vefatının ardından, 16 mayıs 1993'de, Süleyman Demirel Cumhurbaşkanı seçildi ve DYP'nin başına ise Tansu Çiller geçti. Çiller, 25 Haziran'da SHP ile koalisyon hükümetini kurdu. SHP'de genel başkanlık koltuğuna Murat Karayalçın oturdu. SHP-CHP arasındaki ''birleşme'' sürecinde Hikmet Çetin'in genel başkanlığında uzlaşıldı.

-18 Şubat 1995'deki 26. Kurultay birleşmeye yönelikti. SHP, CHP'ye katıldı ve genel başkanlığa Hikmet Çetin seçildi. Çetin, CHP'nin 5. Genel Başkanı oldu. Bu süreçte partiden ayrılan Ertuğrul Günay'ın yerine Adnan Keskin genel sekreterliğe seçildi.

-27. Kurultaya (9 Eylül 1995) genel başkanlık tartışmaları altında girildi. Murat Karayalçın ile Deniz Baykal arasındaki yarışın galibi Baykal oldu. Adnan Keskin'in genel sekreter olduğu kurultayda, İsmail Cem ve Hasan Fehmi Güneş listeyi delerek parti meclisine girdi.

DYP-CHP koalisyon hükümeti, Çiller ile Baykal arasında uzlaşmaya varılamaması üzerine bozuldu. Çiller'in daha sonra kurduğu azınlık hükümeti de güvenoyu alamadı. Baykal ile Çiller, erken seçim koşuluyla yeni hükümeti kurdu.

24 Aralık 1995'de yapılan seçimden Refah Partisi (RP) birinci çıktı. Necmettin Erbakan'ın hükümeti kurma girişimleri başarılı olamadı. Bunun üzerine Mesut Yılmaz başkanlığında ANAP-DYP hükümeti kuruldu, ancak Çiller-Yılmaz anlaşmazlığı yüzünden bozuldu. Ardından, Erbakan başkanlığındaki RP-DYP koaliyonuna gidildi. MGK'nın ''28 Şubat kararları'' ve sonraki süreçte hükümet istifa etti. DYP'den ayrılanlar Demokrat Türkiye Partisi'ni (DTP) kurdu. Mesut Yılmaz'ın başkanlığındaki ANAP-DSP-DTP koalisyonuna, CHP de dışarıdan koşullu destek verdi. CHP'nin ısrarı üzerine erken seçim kararı alındı.

CHP Meclis dışı kaldı, Baykal İstifa etti

-28. Kurultaya (23 Mayıs 1998) erken seçim tartışmaları altında gidildi. Baykal, yeniden genel başkanlığa seçildi. Yolsuzluk iddiaları ve Türkbank ihalesine ilişkin gensoruyla Yılmaz hükümeti düştü. Ecevit'in başkanlığındaki DSP azınlık hükümetiyle seçime gidildi. 18 Nisan 1999'daki seçimde CHP Meclise giremedi, DSP 136 milletvekili çıkardı. Baykal, seçim yenilgisinin ardından genel başkanlıktan istifa etti. Cevdet Selvi genel başkan vekilliğine getirildi ve olağanüstü kurultay kararı alındı.

Seçimlerin ardından Ecevit'in başkanlığındaki DSP, MHP ve ANAP koalisyon hükümeti kuruldu.

-9. Olağanüstü Kurultay 22 Mayıs 1999'da yapıldı. Altan Öymen, Hasan Fehmi Güneş, Murat Karayalçın, Ertuğrul Günay ve Hurşit Güneş arasındaki yarışın galibi Öymen oldu. Parti meclisine seçilenler istifa etti.

-10. Olağanüstü Kurultayda (26 Haziran 1999) parti meclisi için seçim yapıldı. Hiziplerin liste savaşına sahne olan kurultayda, Baykal ekibi 60 kişilik parti meclisinde çoğunluğu ele geçirdi. Genel sekreterliğe Tarhan Erdem getirildi.

-11. Olağanüstü Kurultay 30 Eylül 2000'de toplandı. Baykal; Altan Öymen, Hasan Fehmi Güneş ve Sefa Sirmen arasındaki mücadeleden galip çıktı, 15 ay sonra yeniden genel başkanlık koltuğuna oturdu. Bu süreçte, RP'nin yerine kurulan Fazilet Partisi (FP) de 22 Haziran 2001'de Anayasa Mahkemesince kapatıldı, Erbakan ve bazı yöneticilere siyasi yasak getirildi.

-29. kurultayda (30 Haziran 2001) Deniz Baykal, rakipleri Ertuğrul Günay ve Birol Başaran karşısında koltuğunu korudu. Kurultayda tüzükte bazı değişiklikler yapılarak genel başkan adaylığı zorlaştırıldı. Bu süreçte, 14 Ağustos 2001 tarihinde AK Parti kuruldu. DSP, MHP ve ANAP koalisyon hükümeti erken seçim kararı aldı.

-30. Kurultaya (24 Ekim 2003) Deniz Baykal tek aday olarak katıldı ve sandığa giden 1089 delegeden 973'ünün oyunu aldı. 3 Kasım 2002'de yapılan seçimlerde AK Parti tek başına iktidara geldi. DSP'nin parlamento dışı kaldığı seçimde, CHP 178 milletvekili ile anamuhalefet partisi konumuna geldi.

-12. Olağanüstü Kurultay (3 Temmuz 2004) muhaliflerin tüzük kurultayı toplama girişimi üzerine gerçekleştirildi. Baykal'ın güvenoyu istemi doğrultusunda yapılan kurultay seçimsiz gerçekleştirildi. Bazı üyeler bu kurultayın iptali için dava açtı.

-13. Olağanüstü Kurultayda (29-30 Ocak 2005) Deniz Baykal, rakibi Mustafa Sarıgül'ün karşısında galip çıktı.

-31. Kurultayda (19 Kasım 2005) muhaliflerin tüzük değişikliği önerisi reddedildi. Baykal, geçerli 1158 oyun tamamını alarak yeniden genel başkan seçildi.

-32. Kurultayda (26 Nisan 2008), Deniz Baykal'ın karşısında tek aday olarak Haluk Koç vardı. Baykal, kurultayda genel başkanlık koltuğunu korudu.

-14. Olağanüstü Kurultay 21 Aralık 2008'de toplandı, partinin tüzük ve programında değişiklikler yapıldı.

Baykal, görüntülerinin yer aldığı iddia edilen kaset ve daha sonraki süreçte, 10 Mayıs 2010'da CHP Genel Başkanlığından istifa etti. Parti Meclisi Cevdet Selvi'yi genel başkan vekilliğine getirdi. Partinin 33. Kurultayına kısa süre kala CHP Grup Başkanvekili Kemal Kılıçdaroğlu genel başkanlığa aday olacağını açıkladı. Kılıçdaroğlu, bu göreve seçilmesi durumunda CHP genel başkanlığını üstlenen 7. isim olacak.


http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/diger/146654/CHP_bugune_kadar_6_baskan_gordu.html


***

14 Ağustos 2016 Pazar

Öcalan'ın yeğeni Baykal'a yardımcı olacak




Öcalan'ın yeğeni Baykal'a yardımcı olacak



Uzun mesai nedeniyle en genç 6 milletvekili geçici katip üye sıfatıyla TBMM Başkanlık Divanı’da Baykal’a yardımcı olacak.


22.Haziran.2015

 Öcalan'ın yeğeni Baykal'a yardımcı olacak


TMM'nin 25. dönem çalışmaları, yarın yapılacak yemin töreniyle başlayacak. Oturumu en yaşlı üye sıfatıyla CHP Antalya Milletvekili Deniz Baykal yönetecek. Terör örgütü PKK’nın lideri Abdullah Öcalan’ın yeğeni HDP Milletvekili Dilek Öcalan da Başkanlık Divanı’nda görev yapacak.
Baykal, görevi eski başkan Cemil Çiçek’ten devraldıktan sonra saat 14.00’te Atatürk Anıtı’na çelenk koyacak ve ardından saat 15.00’te özel oturumu yönetecek. 77 yaşındaki Baykal, TBMM’nin diktirdiği frakla kürsüdeki yerini alacak. Baykal Meclis Başkanı seçilmese de ölçüler üzerine göre alındığı için frak kendisinde kalacak. Meclis, tek kullanım için pahalı olduğu eleştirilerine karşın, Baykal’ın frağını bin 100 TL’ye erkek giyiminin öncü markalarından birine diktirdi.
TBMM, yemin gününde ilk uzun mesaisini yapacak. 550 milletvekili teker teker kürsüye çıkıp anlaşılır şekilde, Türkçe olarak Anayasa’da yazılı milletvekili yeminini okuyacak. Bu, her vekil için yeminin 1 dakika sürdüğü hesaplandığında, hiç ara verilmese bile yaklaşık 10 saatlik bir mesai anlamına geliyor.
Uzun mesai nedeniyle en genç 6 milletvekili geçici katip üye sıfatıyla TBMM Başkanlık Divanı’da Baykal’a yardımcı olacak, dönüşümlü olarak milletvekillerinin isimlerini okuyacak. TBMM Başkanlık Divanı’da görev yapacak genç vekiller şunlar: HDP/Tuğba Hezer-1989, AK Parti/Fatma Gaye Güler-1988, HDP/Dilek Öcalan-1987, AK Parti/Abdurrahim Boynukalın- 1987, HDP/Enise Güneyli-1986, AK Parti/ Sena Nur Çelik-1986.
Yemin töreninin ardından Meclis Başkanı adaylarının başvuru süreci için genel kurul çalışmalarına 5 gün ara verecek. Bu sürenin sonunda Meclis Başkanlığı seçiminin ilki turu yapılacak.
Bu arada milletvekillerinin yemin günü odalarını kullanabilmeleri için dün TBMM Başkanlık Divanı salonunda parti gruplarının temsilcileri eşliğinde kura işlemi yapıldı. (Habertürk)




6 Ocak 2016 Çarşamba

Baykal'ın Asıl ihaneti Atatürk'e




Baykal'ın Asıl ihaneti Atatürk'e  





Özgür Erdem

Namus tüccarı Şeriatçılar..,

Baykal'ın asıl ihaneti Atatürk'e
19 Mayıs törenlerinde kız çocuklarının diz kapaklarının, dirseklerinin görünmesine bile tahammül edemeyen Şeriatçı kafa, aslında öyle sapık bir zihniyettir ki, Baykal’ın ve Baytok’un en mahrem görüntülerini internet sitelerinde yayınlamaktan çekinmedi. Günlerce resmen “pornografik yayın” yaptılar!


Baykal’ın “ Kaset Skandalı ” sonrası istifası Türk siyaset düzeni hakkında birtakım sonuçlara varmayı gerektiriyor. Bunların üzerinde duralım...
Öncelikle, Baykal’ın görüntülerinin yayınlandığı site Vakit gazetesinin internet sitesi...
19 Mayıs kutlamalarında küçük kız çocuklarının dizlerinin görünmesine bile tahammül edemeyen bir Şeriatçı gazete yani…
Bu Şeriatçı kafa öyledir ki, kendilerine verilen reklamlarda, kadın vücudu kendi sapık ölçütlerine göre çok fazlaysa, bilgisayarda bulanıklaştırırlar, buzlu cam görüntüsü yaparlar...
Bunlar için kadın vücudu o kadar tehlikelidir ki, kadınlarını dışarı bile salmazlar, çarşafa kapatırlar...
Ancak aynı Şeriatçı kafa, Baykal’ın ve Baytok’un en mahrem, en gizli, en özel görüntülerini çekinmeden, bulanıklaştırmadan sitelerinde yayınlayabilir... Ve resmen “ Pornografik yayın ” yaparlar...

Bir de habere yayın yasağı gelince de tepki gösterirler.
Kardeşim, siz değil miydiniz, televizyon dizilerinde en ufak öpüşme sahnesinden bile rahatsız olan?
Demek ki ortada büyük bir ikiyüzlülük var. Şeriatçının “sapık” kafası, aslında kadın mahremiyetini ayaklar altına alıyor, cinsellik sömürüsünün en alasını yapıyor.
Namus ticareti yapıyorlar...

“ Gizli Kamera ” Terör Örgütü

Ergenekon soruşturmasında tutuklanan Erzincan eski Başsavcısı Cihaner mahkemede güzel bir açıklama yapmış: “Bu örgütün ismi GTTÖ’dür.” Yani Gizli Tanık Terör Örgütü...
Doğru demiş...
Sadece gizli tanık ifadeleriyle oluşturulmuş iddianamelerle yüzlerce kişi gözaltına alındı, onlarcası tutuklandı bu ülkede...
Gelelim Baykal’ın görüntülerine...
Görüntüleri yayınlayan site metacafe diye bir internet sitesi... Yabancı bir video paylaşım sitesi.
Bu siteyi Ergenekon tertibi sırasında emekli orgenerallerin, Genel Kurmay Başkanı Başbuğ’un, GATA Komutanının ve pek çok başka önemli ismin telefon konuşmalarını yayınlamasından hatırlayacaksınız...
İşte Türkiye’de siyasetin ne hallere düştüğünün güzel bir göstergesi...
Emekli ordu komutanını tutuklatmak mı istiyorsunuz? Kaydedin telefon konuşmasını, yükleyinmetacafe’ye...
Baykal’ı tasfiye etmek mi istiyorsunuz? Görüntüleri gönderin metacafe’ye...
İşte Türkiye’de siyaset kurumu bu derece yozlaşmıştır. Artık fikirler, politikalar, sorunlar, çözümler değil, kim telefonda kime ne dedi, kim kimin karısıyla beraber oldu, kim kiminle konuşurken kime küfretti... Bunlar konuşuluyor...
Bugün Baykal’ın gizli görüntülerini yayınlamaktan çekinmeyen bu “siyaset kurumu” emin olun yarın da aynısını Tayyip için yapacaktır...

Kameranın ardında ABD var!

Gizli kameralar ve telefon dinlemeleri bütün siyasetçiler üzerinde “Demokles’in kılıcı”na dönüşmüştür.
Ey siyasetçiler!
Sadece telefonlarının dinlenmesiyle sınırlı bir izlenme içinde olmadığının farkına varın artık!
Artık her hareketiniz izleniyor, yatak odanız bile kameraya alınıyor!
Üstünüz çizilirse, kontrolden çıkarsanız, işte bu kayıtlar devreye girecektir!
Peki kim bu üstünüzü çizecek olan?
Baykal’ın yatak odasına, Genelkurmay Başkanı’nın karargahına, GATA komutanının odasına kim girebilir?
Metacafe’de hatırlarsanız Dağlıca baskınının uydu görüntüleri de yayınlanmıştı. Kimin uydularıyla çekilebilir o görüntüler?

Gayet açık değil mi?

Baykal’ın ortaya çıkan bu görüntüleri, aslında yaklaşan seçimler öncesinde bütün Türk siyasetçilerine ABD’nin gözdağıdır.
Artık siyasetçiler, ABD’nin Kürt devleti planına ve Ermeni meselesiyle ilgili görüşlerine karşı çıkacakları zaman Baykal’ınkine benzer görüntülerinin yayınlanabileceğinin bilincinde hareket edecektir. Önümüzdeki bir yıl içerisinde yalnızca CHP’nin değil, MHP’
sinden Sarıgül hareketine, AKP’sinden DP’sine bütün partilerin çok daha Amerikancı, çok daha işbirlikçi ve ABD’ye karşı çok daha bağımlı hale geleceklerini hep beraber göreceğiz.
Buna direnecek olanları da metacafe’de izleyeceğiz...

Namus timsali kesilen “ Sağ ” ın namussuzluğu...

İşin ilginci, “ Sağ ”ın bir anda namus timsali kesilmesiydi. Çıplak görüntüleri yayınlamaktan çekinmeyen Şeriatçı basın bir yandan da “ Baytok’u Baykal’ı kocası pazarlıyordu ” propagandasına başladı.

Amaç ortada: Kadınıyla erkeğiyle, kocasıyla karısıyla, genel başkanıyla milletvekiliyle bütün “Sol” ahlaksızdır izlenimi yaratmak...
“Solcular da hep böyledir kardeşim” diyenlere Şener Şen’in filmini hatırlatırız: 

“ Namussuzmuş Namuslu...”

Çok geriye gitmeye gerek yok. Çok uzağa da... Baykal’ın görüntülerini yayınlayan Vakit gazetesine bakalım mesela. Yazarları Hüseyin Üzmez’in sübyancılığını hatırlayın...
Üstelik o dönem, bütün Şeriatçı yazarlar bu olayı ya görmezden gelmiş ya da Üzmez’in arkasında durmuştu...
Ve bugün Baytok’u kocasının pazarladığını öne sürenler, Üzmez’in sarkıntılık ettiği kız çocuğunu bizzat annesiyle pazarlık yaparak ikna ettiğinden hiç bahsetmemişlerdi.
Yani bugün namus timsali kesilen “sağ” söz konusu Üzmez olunca, üstelik olay tam bir sübyancılıkken, sus pus olmuşlardı.

Menderes karısını kaç kez aldatmıştı?

Bugünlerde Şeriatçı gazetelerin birinci sayfalarını Baykal haberleri süslüyor. En arka sayfalarında ise bir ilan: 14 Mayısın yani DP’nin iktidara gelmesinin yıldönümü şerefine verilmiş.“Demokrasinin Yıldızları” başlığı altında Menderes, Özal ve Tayyip’in resimleri...
Öyleyse namus timsali kesilen Şeriatçılara sormak hakkımız: Bugün baş tacı ettiğiniz Menderes de çapkınlıklarıyla ünlü biri değil miydi?
Üstelik bütün Ankara’nın gözü önünde yaşanan ilişkilerdi bunlar. Menderes örneğin dönemin ünlü opera sanatçısı Ayhan Aydan’la yıllarca birlikte olmuştu. Hatta bu konu 27 Mayıs sonrası Yassıada’daki mahkemelerde de gündeme gelmiş, hem Menderes hem de Aydan tarafından kabul edilmişti...
Ankara bu ilişkinin dedikodularıyla çalkalanmaya başlayınca Menderes’in isteğiyle Aydan eşinden boşanmıştı. Ancak Adnan Menderes’in eşi Berrin hanımla evliliği devam etmişti! Üstelik Ayhan Aydan’la ilişkisinden gayrimeşru bir çocuk da doğmuştu...
İşin çok daha vahimi, bu meselenin Yassıada mahkemelerinde gündeme gelmesi yıllardır sağcılar tarafından eleştirilir durur. “Bebek Davası” olarak bilinen bu meseleyi yıllardır 27 Mayıs hukukunun hafifliğinin, zayıflığının ve saçmalığının kanıtı olarak gösterirler...
Baytok’un eşini karısını pazarlamakla suçlayan sağcılar Menderes’in metreslerinden Suzan Sözen’in şu açıklamasını bilmiyor mu sanıyorsunuz:
“Menderes geleceği vakit, kocam hasta dahi olsa evden çıkardı. Pencerede parolamız vardı. Kocam başvekilin gittiğini anlar, dönerdi.”

En büyük namussuzluk Vatan satıcılığıdır...


Baykal'ın asıl ihaneti Atatürk'e
Kimse Baykal için ah edip vah edip inlemesin. 
Çünkü Baykal’ın asıl büyük ihaneti Derviş’leri partiye alması, CHP’yi Kılıçdaroğlu ekibine teslim etmesi, AKP’ye layıkıyla muhalefet etmemesi ve çar­şaflı kadınlara Altı Ok rozeti takmasıdır. 
Olcay Baykal, Deniz Baykal’ın ihanetini bir kadın olarak affeder mi bilmiyoruz. Bu kendi aralarında halledecekleri bir şey. Ama çarşaflı kadınlara CHP rozeti takarak çarşafı meşrulaştıran Baykal bütün Türk kadınlarına ihanet etmiştir. İşte bunun unutulacağını sanmıyoruz. Baykal belki eşini ikna eder. Ama Türk kadınını ikna etmesi çok zor... Güle güle Baykal... Eşine ihanet ettiğin için değil, Atatürk’e ihanet ettiğin için kaybettin koltuğunu...
Bak seni koruyacak, kurtaracak tek bir Atatürkçü var mı? Güle güle...
Menderes gibi sağcıların bu tür çapkınlıkları Sol için hiçir zaman önemli olmadı.
Çünkü en büyük namussuzluk vatanı satmaktır!
Vatanı satarsanız, bundan milyonlarca Türk insanı etkilenir.
Sol da meseleye bu şekilde bakar zaten.
Bu açıdan bugünlerde “sol” karşı namus timsali kesilen sağa asıl Menderes gibi “ahlaksız” geleneklerini değil, “namussuz” yani Türk insanının en büyük namusu olan vatan toprağını satan geleneklerini hatırlatmak gerekir.
Örneğin, vatanı İngilizlere satan, Kuvayı Milliye’ye karşı çıkan, Mustafa Kemal hakkında idam fermanı çıkartan ve Kurtuluş Savaşı başarıya ulaşınca utanmadan İngiliz zırhlısına binip Malta’ya kaçan Vahdettin...
Kore’de Amerikan çıkarları için binlerce Türk gencinin ölümüne neden olan, onlarca Amerikan üssü açan, ABD’yle pek çok gizli ikili anlaşma yapan Menderes...
60’lı yıllarda Türkiye’nin ABD’nin yarı-sömürgesi haline gelmesini sağlayan Demirel...
12 Eylül’le birlikte Türkiye’de solculuğu, demokratlığı silindir gibi ezen, Şeriatçılığın ve Kürtçülüğün önünü açan, ülkeyi ABD’ye daha da bağımlı hale getiren, Türk ekonomisini yabancı tekellere pazarlayan 24 Ocak kararlarının uygulanmasını sağlayan Evren...
12 Eylül’ün açtığı yolu devam ettiren, özelleştirmelerle Türk ekonomisini felce uğratan, Türk lirasını mahveden, Kürt devletinin ortaya çıkmasına sessiz kalan hatta Türkiye’de federasyon tartışmasını ilk başlatan Özal...
Ve...
ABD’nin Kürt açılımının ülkemizdeki uygulayıcısı, bitmekte olan PKK’ya hayat öpücüğü veren, Kürt bölücülüğünün azgınlaşmasına göz yuman, Kıbrıs meselesinden Ermeni meselesine Türk Devletinin dış politikadaki temel kırmızı çizgilerini çiğneye çiğneye paspasa döndüren Tayyip...
Bizim için en büyük vatan satıcıları bunlardır.
En büyük namussuzlar da...

Her gelişmeyi izleyen Baykal en mahrem görüntülerini internetten izlemek zorunda


Bütün bu kaset olayının baş aktörü Baykal’a dönersek, pek de mağdur olmadığını ortaya koymak durumundayız. Bir insanın en mahrem anlarının milyonlarca kişinin önünde paylaşılması tabii ki hoş değil. Ancak Baykal bunun AKP döneminde izlediği bütün o teslimiyetçi çizginin sonucu olduğunu görmesi gerekir.
Baykal 8 yıllık AKP iktidarında hep CHP’nin başındaydı.
AKP’nin gerici uygulamalarına karşı layıkıyla muhalefet yapmadı. İzledi.
AKP’nin ülkeyi adım adım bir faşist diktatörlüğe götürdü. İzledi.
Irak’ta bir Kürt devletinin oluşmasına karşı çıkmadı, hatta bundan faydalanmamız gerektiğini söyledi. İzledi.
Tayyip’in milletvekilliğinin önündeki engelleri kaldırarak başbakan olmasının yolunu açtı. İzledi.
Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanlığını “sine-i millete” dönerek engelleme şansı vardı. İzledi.
Adım adım büyüyen PKK terörünü ve Kürt bölücülüğünü izledi.
Kürt bölücülüğüne karşı oluşan milliyetçi tepkiye destek vermedi, izledi.
Obama’nın Türkiye’ye gelip TBMM çatısı altında direktif vermesini içine sindirdi, hatta alkışladı, hatta ve hatta Obama’yla baş başa görüştü. Türkiye’nin Obama tarafından yönetilir hale gelmesini izledi.
Gürsel Tekin-Kemal Kılıçdaroğlu liderliğindeki Kürtçü ekibin CHP’yi kontrol altına almasını izledi.
Şimdi de Türkiye onun en mahrem görüntülerini internetten izliyor...
Olacağı buydu.
Bu kadar gelişmeyi bir muhalefet lideri olarak izlersen, karşı çıkman gereken güçler de senin kasetini servis ediverir böyle...
Bunca yıldır izlemekten başka bir şey yapmazsan, kendi çöküşünü izlemek zorunda kalırsın...
Kendin ettin kendin buldun Deniz Baykal.
Hiç de mağdur değilsin.

Baykal’ın son sözü: Direniş değil ABD’ye ve Fethullah’a teslimiyet

Baykal açısından en vahim gelişme ise istifa açıklamasında gizliydi.
Bu konuşmasında AKP’ye vurdu durdu Baykal. Bir hukuk mücadelesi başlatacağını söyledi. Herkes de inandı bu açıklamalarına.
Halbuki konuşmanın özü tam bir teslimiyetti.
Her şeyden önce böyle bir komplonun ardından istifa etmesi teslimiyetin daniskasıydı.
Ancak çok daha büyük teslimiyet, CHP’yi göz göre göre Kürtçü ekibe teslim etmesidir. CHP Kongresindeki adayını Kılıçdaroğlu olarak açıklamasıdır.
Ve açıklamasında Fethullah Gülen’in suçsuzluğundan bahsetmesidir.
Çok ilginç. 50-60 cümlelik bir açıklama yapıyorsun. Ama bu kısacık açıklamanın bir kısmını Fethullah Gülen’i övmek, ona teşekkür etmek, onu suçsuz ilan etmek için harcıyorsun...
Baykal bunu belki de Fethullahçı basını da karşısına almamak için yaptı. Gerçekten de Fethullahçı yandaş basın pek üstüne gitmedi Baykal’ın. Hatta gizliden gizliye desteklediler, komployu eleştirdiler.
Çünkü mesele CHP tabanını ikna etmekti.
Sıradan bir Zaman okurunun Baykal hakkındaki fikri zaten ortada.
Hürriyet okuyan CHP’li ikna edilmeliydi. Habertürk izleyicilerinin Kılıçdaroğlu hayranı olması sağlanmalıydı. CHP kongresi öncesi Baykal’ın önünü kapanmalı, Kürtçü darbe ekibinin önü açılmalıydı.
Baykal artık AKP’ye karşı mücadele etse ne olur?
Bu komplonun ardında tabii ki AKP de var.
Ama Baykal’ın CHP’nin başından ayrılması AKP’nin değil CHP içindeki Kürtçü darbe ekibinin işine yarar.
Neden mi dersiniz?
Baykal’ın muhalefetinin bugüne kadar AKP’ye bir zararı mı dokunmuş ki, AKP Baykal’ı devirsin!

Baykal’ın en büyük ihaneti Eşine değil Kemalizme...

TÜRKSOLU henüz 12. sayısındayken “Kemalizme İhanet” başlığıyla çıkmıştı. O dönem Kemal Derviş CHP’ye katılmıştı ve biz bunu Kemalizme İhanet sürecinin son halkası olarak değerlendirmiştik.
İnönü döneminde başlayan CHP içindeki Kemalizme İhanet süreci esas olarak Baykal döneminde hızlandı.
Ve süreç o kadar ilerledi ki Baykal’ı bile devirerek yoluna devam ediyor.
Ve ne acı tesadüf ki Kemalizme İhanet sürecinin son lideri Baykal, eşine ihanet ettiği için koltuğundan oluyor!
Kimse Baykal için ah edip vah edip inlemesin.
Çünkü Baykal’ın asıl büyük ihaneti Derviş’leri partiye alması, CHP’yi Kılıçdaroğlu ekibine teslim etmesi, AKP’ye layıkıyla muhalefet etmemesi ve çarşaflı kadınlara Altı Ok rozeti takmasıdır.
Olcay Baykal, Deniz Baykal’ın ihanetini bir kadın olarak affeder mi bilmiyoruz. Bu kendi aralarında halledecekleri bir şey.
Ama çarşaflı kadınlara CHP rozeti takarak çarşafı meşrulaştıran Baykal bütün Türk kadınına ihanet etmiştir.
İşte bunun unutulacağını sanmıyoruz.
Baykal belki eşini ikna eder. Ama Türk kadınını ikna etmesi çok zor...
Güle güle Baykal...
Atatürk’e ihanet ettiğin için kaybettin koltuğunu...
Bak seni koruyacak, kurtaracak tek bir Atatürkçü var mı?
Güle güle...


http://www.turksolu.com.tr/283/erdem283.htm

..