Rifat Serdaroğlu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Rifat Serdaroğlu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

27 Mart 2020 Cuma

Seni İlgilendirmez.,

Seni İlgilendirmez.,

Rifat Serdaroğlu
21 OCAK 2014


   Tansu Çiller, Vanlı Yalım Erez ve uyuşturucu Baronu Mustafa Bayram sayesinde siyasete giren AKP “Parti Komiseri” Hüseyin Çelik, Cumhuriyet Savcısı tarafından Jandarma ile aranan ve ikisinde silah bulunan TIR’larla ilgili olarak şunları söyledi;
“TIR’lardaki malzemenin ne olduğu kimseyi ilgilendirmez. TIR’ların durdurulması had bilmezliktir. O malum Savcıyı hiç ilgilendirmez. Zaten Reyhanlı ve Cilvegözündeki patlamalarda olay yerine bir hafta sonra gitmişti.”
Bir parti yöneticisinin Cumhuriyet Savcısına TV Canlı yayınında hakaret etmesi kelimenin tam anlamıyla “Had Bilmezliktir.”
Türkiye sanki Komünist Rejim altında bir “Parti Devleti” imiş gibi Hüseyin Çelik, yetkisi olsun olmasın her konuda saçma-sapan konuşuyor!
Kendisine televizyon yayınında hakaret etmekten çekinmeyen yetkisiz, ilgisiz, saygısız bir parti yöneticisine haddini bildirmek o Cumhuriyet Savcısının görevidir. Makamı ne olursa olsun, kişi kim olursa olsun, hiç kimse bir Cumhuriyet Savcısına hakaret edemez. Eğer Cumhuriyet Savcıları bu sokak kabadayısı kılıklı kişilerden çekinir ve hadlerini bildirmezlerse, yol olur.
Böyle ağır bir hakarete göz yuman Cumhuriyet Savcısının da o önemli makamda durmaması gerekir…
AKP’li yöneticiler çok ilginç kişiler. Normal insan davranışları bunlardan beklenemez. Her olay için başka türlü, işlerine geldiği gibi konuşurlar.
Başbakan Erdoğan da, Hüseyin Çelik de, aynı üslupla Cumhuriyet Savcısını suçluyorlar;
“Reyhanlı’daki patlamadan ancak bir hafta sonra olay yerine gitti” diye.
Adana’da bir tane mi Savcı var? O Savcı gitmediyse başka Savcı gitmiştir. Sonuçta devletin işi aksamamıştır. Eğer aksama olduysa, yetkililer
“İdari Soruşturma” başlatırlar. Ne Erdoğan’a ne de Çelik’e söz düşmez…
Gelelim Türkiye yönetiminden sorumlu Başbakan’a;
Erdoğan, patlamanın olduğu ve 52 vatandaşımızın öldüğü, yüzlerce vatandaşımızın yaralandığı, sakat kaldığı, tarihimizin en büyük terör saldırısının gerçekleştiği Reyhanlı İlçemize tam 14 (ON DÖRT) gün sonra binlerce polis eşliğinde gidebildi. Parti Komiseri ise hiç gitmedi…

Koyun, hendekten atlarken kuyruğu kalkmış ve poposu görünmüş. Keçi; “Popon göründü, popon göründü” diye alay etmeye başlamış. Koyun, bir Keçinin yüzüne, bir de sürekli açık olan poposuna bakmış ve “Yahu seninki sürekli olarak açık, dön de kendi popona bir bak” demiş…
AKP’lilerin anlayışına göre Cumhuriyet Savcılarını ilgilendirmeyen olaylar şunlardır;

*Yolsuzluk-Hırsızlık-Rüşvet suçlarını işleyen Bakanlar ve Bakan çocukları, Savcıları ilgilendirmez.
*Ayakkabı kutularındaki avanta milyonlarca Avro, Savcıları ilgilendirmez.
*Silah yüklü TIR’lar, Savcıları ilgilendirmez.
*Başbakan’ın çocuklarının Vakfı, Savcıları ilgilendirmez.
*Devlet Kurumlarının, iktidar eliyle Cemaat ve Tarikatlara peşkeş çekilmesi Savcıları ilgilendirmez.
*Özellikle İstanbul’da yapılan “İmar Değişiklikleri” Savcıları ilgilendirmez.
*Alan Rıza-Veren Rıza sistemiyle işleyen altın ticareti Savcıları ilgilendirmez.
*İsviçre’de Milyarlarca Dolarlık 8 gizli hesap, Savcıları ilgilendirmez.
*Gemicikler, Pırlantacılar, Villalar, Medya Kuruluşları, Gizli ortaklıklar, Savcıları ilgilendirmez.
*Gezi’de gözleri çıkıp kör olan gençlerin durumu, Savcıları ilgilendirmez.
*Anayasa’nın AKP Hükümeti tarafından paspas edilmesi, Savcıları ilgilendirmez…
Bakın Sayın Savcılar;
Bizler iki satır bir şey yazdığımızda anında dava açıyorsunuz. Yine açmaya devam edin. Devam edin de esas görevinizi, Anayasa’nın ve Yasaların size emrettiği görevinizi korkmadan, çekinmeden yerine getirin.
Başbakan Erdoğan’ın bir sözünü Sayın Cumhuriyet Savcılarına hatırlatıp yazıyı sonlandıralım;
“Sayın Savcılar, yasaları uygulayın. Acımayın, acınacak duruma düşersiniz. Kadılar gelir, işinizi elinizden alırlar.” Demedi demeyin…


***

24 Ocak 2020 Cuma

ÇUVALDAN PAPAZA

ÇUVALDAN PAPAZA



RIFAT SERDAROĞLU : 

RIFAT SERDAROĞLU,ÇUVALDAN PAPAZA, Habur, Rıza Zarrab ,

   Bu ülkenin yönetimine talip olanlar seçim kazanmak için her türlü çirkinliğe hileye başvuranlar demokrasiyi kendilerini menzile götürecek bir araç olarak görenler davasının başarıya ulaşması için papaz elbisesi giymeyi göze alanlar Habur’da seyyar mahkeme kurup PKK’lı katilleri serbest bırakanlar FETÖ denen belayı 11 yıl boyunca besleyip devletin ve ordunun tepelerine yerleştirenler modern devlet ekonomisini (hesap sorulabilir olmak) terk edip köy bakkalı anlayışıyla ekonomiyi yönettiğini sananlar doları 5 TL’nin üzerine çıkarıp Türk Milletini zamlar karşısında ezilmeye mahkûm edenler şunu bilmelisiniz;

·        2002 yılından bu yana başımıza gelen iç ve dış kaynaklı belaların sebebi ve siyasi sorumluları ülkeyi yönetenler olarak sizlersiniz.

·        Hiçbir şey bilmemenize fakat biliyormuşçasına olan tavrınız ve cehaletiniz ile başımızı dertten derde sokanlar sizlersiniz.

·        ABD’ye gidip “TBMM’de çoğunluk bizde ABD Askerleri Türkiye’de konuşlanabilir ben size söz veriyorum” diyen sizsiniz.

·        TBMM’de 1 Mart tezkeresi geçmeyince Türk Askerinin başına çuval geçirilmesini hazmeden ve “Ne Notası yahu müzik notası mı” diyen sizlersiniz.

·        2003-2004 yıllarında Türkiye’ye istihbarat vermeyerek çok sayıda askerimizin PKK tarafından şehit edilmesine ve ABD’nin PKK’yı desteklemesine ses çıkarmayan sizlersiniz.

·        Zarrab denen sahtekârı önce “Hayırsever” sonra “casus” ilan eden ve Türkiye’yi dünyaya rezil eden sizlersiniz.

·        IŞİD’in Musul Mali Emiri olan Salim Mustafa Muhammed El Mansur denen katili 2017 başından beri Türkiye’de barındıran sizlersiniz.

Türkiye’yi “Hukuk Devleti” olan ülkeler arasında 130’ncu sıradan 103’cülüğe düşüren ve Türk Yüksek Yargısını FETÖ’ne teslim etmek için koca ülkeyi referanduma götüren yine sizsiniz. (Mezardakiler de oy kullansın- Okyanus ötesine minnettarız)

·        Rahip Brunson davasında “Ver Papazı al Papazı” deyip Türkiye’nin Hukuk Devleti olmadığını dünyaya ilan eden sizlersiniz.

·        Yurt dışında tek kuruşluk birikimleri olmayan iki Bakanı Türkiye’den dışarı çıkamaz hale getiren ve bu yaptırımların “Dikkat edin sıra yurt dışında milyarlar ca doları bulunanlarda” demek olduğunu hala anlamayan sizlersiniz…

Sözün özü;         
           
Siz Türk Devletini yönetemediniz. Kendiniz gibi ne kadar beceriksiz zavallı varsa etrafınıza topladınız ve Türkiye’yi hür dünyada tek dostu kalmamış hukuk devleti ilkesi yerlerde sürünen ekonomik olarak tükenme noktasına gelmiş yolsuzluk çamuruna itilmiş bir devlet haline getirdiniz…

Değerli Okurlar;

Bu yazdıklarımdan sakın ola ki ABD’yi desteklediğimiz anlayışı çıkmasın.

Ama sizler yani Türkiye’yi yönetenler ABD ve diğer emperyalist devletlerin bölgemiz hakkındaki yüzlerce yıllık projelerini bilmez ve kendilerini uyaranları dinlemezseniz üstelik bu tuzağın Eşbaşkanlığını kabul eder ve bununla gururlanırsanız sonunda kurt kapanına düşersiniz!

Şimdiki evanjelist ABD yönetimi herkesten kendisine şartsız itaat edilmesini ister. Bizdeki yönetim ile tek benzerlikleri ikisinin de “Biat Kültürüne” göre yönetmek istemeleridir.

ABD’nin çatlak Başkanı eğer ki Türkiye üzerindeki bizce bilinen planlarını yürürlüğe koymaya kalkarsa Türk Milleti olarak dünyayı ona dar edeceğimizi bilmelidir.

ABD denen haydut devlet henüz kurulmadan binlerce yıl evvel biz Türkler dünyayı yönetiyorduk.

ABD yöneticileri şu tarihi gerçeği hiç akıllarından çıkarmamalıdır;

Sizin atalarınız Avrupa’dan sürülen it-uğursuz-katillerden ve hastalıklı fahişelerden oluşan güruhlardır. Sizin geldiniz bozuk tapunuz deliktir.

Bir avuç toprak için Amerikan yerlilerine “Çiçek mikrobu” bulaştırılmış battaniyeler dağıtıp bir gecede 1 milyon 200 bin Kızılderili’yi katleden sizin o bozuk atalarınızdır!

Bizim atalarımız her gittikleri yere medeniyet-adalet-özgürlük götürdüler. Kimsenin inancına karışmadılar.

Teknolojik silahlarda üstünlüğünüz olabilir ama bu vatanın her bir çakıl taşı bombalarınızdan daha büyük tehdit olur sizler için. Vietnam’da-Irak’ta-Suriye’de milyonlarca insanı çocuğu katlettiniz.
Ama hep siz yenildiniz. Yine yenilirsiniz… Watch Your Step kovboy…

     Not; Hulusivil Paşa “ABD’nin Bakanlarımıza yönelik skandal yaptırım kararı Türkiye’nin kutlu yürüyüşünü durdurmaya yöneliktir” dedi!

 Bakan Paşa lütfen şu sorulara yanıt verir misin?

-Sizin bu kutlu yürüyüşünün menzili hedefi neresidir? Hedefi olmayan yürüyüş olmayacağına göre şu menzilinizi açıklayıver. Yoksa kutlu yürüyüşünüzün menzili hedefi “Aynı menzilin yolcusuyuz” dediğiniz FETÖ’nun hedefi mi?

-Siz henüz birkaç aylık seçilmemiş bir Bakansınız. Daha önce tarafsız bir devlet memuru idiniz! Siz ne zamandır bu kutsal yürüyüşün yolcususunuz?

Hadi de bakalım. Belki biz de senin arkana takılırız? Kim bilebilir ki?

 https://groups.google.com/forum/#!search/RIFAT$20SERDARO%C4%9ELU%7Csort:relevance/turkculer/Uh_2lU2Tnyg/_akzA4kgCgAJ

***

5 Kasım 2019 Salı

KİN KAPISINDA HANGİ TÜRK ASILACAK?

KİN KAPISINDA HANGİ TÜRK ASILACAK?


 Rifat Serdaroglu

"Yılmaz ARSLAN" 
<y.arslan57@gmail.com>: 
Feb 08 03:36AM +0200
Rıfat Serdaroğlu

Osmanlı Döneminde üç Patrik, ihanetlerinden dolayı asılmıştır.

1) Patrik Birinci Kiril.

Dördüncü Murat zamanında, Cizvitler ile Kalvinciler arasında ölümüne bir kavga vardı. Cizvitlerin yönlendirdiği Fransız ve Avusturya Elçileri, dört defa azlettirdikleri fakat tekrar seçilen Patrik Kiril'i "Hıristiyanlıkta Reform" yapıyor suçlamasıyla Saray'a şikayet ettiler.
Yapılan incelemede, Patrik Kiril'in "Rum Teb'a arasına dinî nifak soktuğu" gerekçesiyle suçlu bulundu ve 26 Haziran 1638 de Rumelihisarı'nda asıldı.

2) Patrik Üçüncü Parthenius.

Eflâk ve Boğdan Voyvodaları, Patrik Üçüncü Parthenius tarafından Osmanlı'ya karşı isyana kışkırtıldılar ve isyan ettiler. Köprülü Mehmet Paşa, Patriğin Ruslara gönderdiği mektubu ele geçirince asılmasını emretti. Patrik, 24 Mart 1657 de İstanbul-Beyoğlu-Parmakkapı'da asıldı.

3) Patrik Beşinci Gregorius;

Patrik tarafından, Megalo İdea yönünde faaliyet gösteren Etnik-i Eterya Cemiyetinin merkezi İstanbul-Balat'a taşındı. Mora isyanına, Patrikhanenin Papazları öncülük etti. Ön binlerce insanımız katledildi. Patriğin yeraltı faaliyetleri belgelendi. Patrik, "Görevimi yaptım" dedi. Yargılandı ve Sultan İkinci Mahmut'un emriyle, Patrikhanenin orta kapısı önünde astırdı.
Patrikhane o kapıyı zincirle bağlayarak kapattı. Kapıya "KİN KAPISI" adı verildi. Asılan Patrik ile aynı seviyede bir Türk Devlet Adamı, aynı yerde asılıncaya kadar, kapının kapalı kalacağı ilan edildi.
Kin Kapısı halen kapalıdır.

Erdoğan'ın izniyle, Yunan Başbakanı Çipras'ın ziyaret ettiği yer işte burasıdır.
Osmanlı'ya bağlı olduğunu sıkça söyleyen Erdoğan, Sultan İkinci Mahmut'un yaptığı hakkında ne düşünmektedir?

Değerli Okurlar;

Türk Milleti olarak bizler herkesin inancına, etnik kökenine, kültürüne saygı duyar ve onları koruruz. Göreme Açık Hava Müzesini ziyaret ederseniz, Katolik Hıristiyanların katliamından kaçan Ortodoks Hıristiyanların mağara kiliselerine sığındıklarını, dönemin Türk Boylarının onları koruduğunu görürsünüz!
Atalarımız, Avrupa'da-Afrika'da-Kafkaslar ve Ortadoğu'da hakimiyet kurduklarında, kimseyi asimile etmek yoluna gitmediler. Herkesin kutsalına saygı duydular. Bizler de aynıyız. Herkesin inancını, etnik kökenini, kültürünü, geleneklerini onların onuru kabul eder ve saygı duyarız.

Fakat Devletlerarası ilişkilerde sadece "Karşılıklılık" esası geçerlidir.
"Kardeşlik Hukuku", "Biz dostuz", "Stratejik Ortağız", "Biz Eşbaşkanız" gibi ilkellikler ancak "Devlet Adamı" vasfı taşımayan cahillerin işidir. Tıpkı Yunanistan tarafından işgal edilen vatan topraklarını görmezden gelenler gibi!

Yunanistan'ın, ülkesinde kendi vatandaşları olan Müslüman Türklere nasıl davrandığını kısaca özetleyelim mi?
-Yunanistan'da ki Müslümanlar, kendi Müftülerini seçemezler. Yunan Devleti onların başına bir Müftü tayin eder.
-AKP; Türkiye'de Patrik Bartholomeos başkanlığındaki "Sen Sinod Meclisinin" İzmir'e Metropolit atamasına bile izin verdi!

-Yunanistan'daki Osmanlı-Türk eserleri çürümeye bırakılmıştır. Yunanlılar ne bizim onarmamıza izin verirler ne de kendileri onarırlar. Yunanlılar bir tek ata yadigarı eserin tapusunu bize devretmediler.
-AKP, ülkemizdeki azınlıklara üzerinde hak iddia ettikleri malların tamamının tapularını devretmiş ve ata yadigarı tarihi eserler, Türk Milletinin elinden kaçmıştır.

-Atina'da resmi izinle yapılmış 1 tane Cami vardır. (2017 de açıldı)
Caminin 7 kişilik yönetim kurulu vardır. (1 Kişi Eğitim Bakanlığından-1 kişi Maliye Bakanlığından- 2 kişi Belediyeden-1 Yüksek Mahkeme Üyesi- Yunanlıların seçeceği iki kişi) Camiyi bu yedi kişi yönetir.
-Türkiye'de 349 kilise, 38 adet Sinagog var. Ayrıca AKP'nin izin verdiği binlerce apartman dairesi kilisesi ve buralarda misyonerlik yapan binlerce eleman vardır.
Hepsi de faaliyetlerine özgürce, devlet müdahalesi olmadan devam etmektedir.

Sizlerin şahitliğinde Erdoğan'a bir soru soralım mı?
Siz Çipras'ın, Patrik Bartholomeosu ve kapalı Heybeliada Ruhban Okulunu (Kin Kapısını) ziyaret etmesine izin verdiniz.
Dostunuz Çipras'tan, Atina'da ki Camide Kur'an okumak için izin isteyin lütfen!
Bakalım size izin verebilecek mi? Yoksa sizi yedi kişilik komiteye mi yönlendirecek?

Bu arada, Çipras'tan Yunanlıların yasa dışı işgal ettikleri Türk Adaları ile Yunanistan'a iltica eden 15 Temmuz darbecilerini "Türkiye'ye Teslim Etme" sözü aldınız mı?
Duyamadım, lütfen bir daha söyler misiniz?

Sağlık ve başarı dileklerimle.,
 07 Şubat 2019
Rifat Serdaroğlu


---------

İslam, İslamcılardan çektiğini kimseden çekmedi. İslam; dinimin adıdır, İslamcılık ise Emevi Arapçılığının... Boyun eğmiyoruz Muaviye'nin torunlarına, boyun eğmiyoruz, eğmeyeceğiz!


**************

14 Ekim 2019 Pazartesi

Ya, Siz Kimsiniz Ya

Ya, Siz Kimsiniz Ya,

Rifat Serdaroğlu


İstanbul İmamı Başbakan Erdoğan, yeni icat edilen “Kız Çocuklarını anma” gününde yine “sinirlenip” şunları söyledi;

“Ya, siz kimsiniz ya? Millet bu işin kararını vermiş, bu iş bitmiş. Artık bu ülkede ulusalcı-mulusalcı diye bir şey yok, bu ülkede millet gerçeği var, bunu göreceksiniz.”

Deveye sormuşlar “Boynun neden eğri”, “Nerem doğru ki” diye cevap vermiş!
İstanbul İmamı Erdoğan, millete sorduk diyor. Nasıl sordunuz? İstihareye mi yattınız, rüyasını mı gördünüz? Neyi sordunuz, adını söyleyemediğiniz
Türk Milletine?

*Milli Andımızı kaldırırken Türk Milletine sordunuz mu?

*Resmi Dairelerin levhalarındaki Türkiye Cumhuriyeti(TC) adını kaldırırken
Türk Milletine sordunuz mu?

*PKK Uyuşturucu-Terör Örgütü ile bir masaya otururken Türk Milletine sordunuz mu?
*“Ne Mutlu Türküm Diyene” yazısını kaldırırken Türk Milletine sordunuz mu?
*Birdenbire maaile süper zengin olurken Türk Milletine mi sordunuz?
*El-Kaide’yi, El-Nusra’yı içimize sokarken Türk Milletine mi sordunuz?
*Hizbullah Terör Örgütü militanlarını serbest bırakırken Türk Milletine mi sordunuz?
*Deniz Feneri’nin yürüttüğü milyarlarca Avro’nun akıbetini Türk Milletine mi sordunuz?
*Terör Örgütü ile canları pahasına mücadele eden kahramanları, cemaat tetikçilerine ezdirirken Türk Milletine mi sordunuz?
Yaptığınız her uygulamanın Türk Milletinin içini acıttığını görmüyor musunuz?
Siz Türk Milletini aptal-geri zekâlı mı zannediyorsunuz?
Yaptığınız yıkımların verdiğiniz zararların hesabının sorulmayacağını mı sanıyorsunuz?

Siz, Başbakan olarak Türk Milletine yalan söyleyip, bağıramazsınız. Lütfen kendinize gelin ve Türk Milletine saygılı olun. Türk Milleti “Ulusalcı-Vatansever” olurken sizden, din bezirgânlarından seccade şeytanlarından veya Pensilvanya’dan izin mi alacak?

Soruyu Türk Milleti sorar, Türk Milletinin fertleri sorar, siz ancak cevap verirsiniz.
Şimdi şu soruya lütfen cevap verin;
*Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi bir karar aldı. Türkiye bu karara uyarak, “El-Kaide” ile bağlantısı tespit edilen 219 kişinin, “Taliban” ile bağlantısı tespit edilen 130 kişi ve 4 kurumun mal varlıklarını dondurdu.

Bu kişilerden biri, sizin dizinin dibine çökerek Türk Milletine “O bir kahramandı” diye anlattığınız Gülbettin Hikmetyar’dır.

Ne olacak şimdi? 

Dizinin dibine çöktüğünüz adamın “Uluslararası Terörist” olduğunu, siz hükümet olarak ilan ettiniz!

Siz Türk Milletine bağıracağınıza, akıl vermeye kalkacağınıza, nereye oturacağınıza, kimin dizinin dibine çökeceğinize dikkat edin.
Lütfen Türk Milletine karşı konuşurken sesinizi yükseltmeyin, biraz kibar olun…

“Temel gece evine dönüyor. Etraf zifiri karanlık. Yerde bir karaltı görür, eğilir eline alır, önce biraz tadar, sonra koklar ve “ Ula az daha köpek bokuna basaydım” der… 

Ülkeyi yönetenler dikkatli olup, Temel’in durumuna düşmemelidirler.

Allah kimsenin aklını alıp, onu konu komşuya rezil etmesin.

Unutmamamız gereken neydi;

Katırdan at, Bademden Demokrat, olmaz.

***

21 Ekim 2018 Pazar

Yağmurdan Doluya


Yağmurdan Doluya


Rifat Serdaroğlu,


Anadolu Ajansı, Konya’dan gerçek bir olayı aktardı. Olay tam bir fıkra gibi!
42 KT 759 plakalı otoda bulunan kişiler, ilerideki trafik kontrolünü fark edince arabalarını kenara çekerler. Araba sahibinin ehliyetine 

“Alkollü araç kullandığından” zaten daha önce el konulmuştur.
Diğerleri de zil-zurna sarhoştur. Yoldan geçmekte olan 26 yaşındaki Haldun Torunoğlu’na durumu anlatıp, kontrolden geçinceye 

kadar arabayı kullanmasını rica ederler. Delikanlı kabul eder ve direksiyona geçer. Trafik arabayı durdurur ve Torunoğlu’ndan alkolmetreye üflemesini ister.

Kontrol sonunda Torunoğlu 76 promil alkollü çıkar, ehliyetine ve araca el konur, 590 TL para cezası kesilir. Arabası elinden alınan adam ve içkili arkadaşları, “niye alkollü olduğunu söylemedin” diye Torunoğlu’nu döverler ve hepsi birden geceyi nezarette geçirirler!...

Tam da “Yağmurdan kaçarken doluya tutulmak” deyişinde olduğu gibi.
AKP’li Bakanların ve çocuklarının dibine kadar bulaştığı, ucunun Erdoğan Ailesine kadar gideceği kesin olan “Yolsuzluk-Rüşvet-Hırsızlık” olayı ardından yaşananları “Devlet Krizi” olarak niteleyen eski CHP Genel Başkanı Antalya Milletvekili Baykal “devreye girmeye” karar vererek, bir dizi görüşmeler yaptı!

Deniz Baykal 76 yaşında, Türk Siyasetinin deneyimli, birikimli ustalarındandır.
Baykal’ın “Kuyudan Adam Çıkartıp, Türk Milletinin Başına Bela Etme” gibi ilginç bir huyu da vardır.
Milletvekili seçilme hakkı olmayan Tayyip Erdoğan’ı, Anayasa’yı-Yasaları-Yüksek Seçim Kurulunu eğip bükerek, önce Milletvekili sonra Başbakan yapan kişi Deniz Bey’dir.

Deniz Bey şimdi de Başbakan yaptığı Erdoğan’ı, 12 yıl sonra Türkiye’yi
Devlet Krizine” sokmasından dolayı şikâyet etmek için turlara başladı!
Deniz Bey, Erdoğan’ı kimlere şikâyet edip çare arıyor?
TBMM Başkanı Cemil Çiçek ve Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e!
Aynen “Davacının şaşkını, derdini mübaşire anlatırmış” deyişinde olduğu gibi!
Türk Siyasetinde en uzun süre parlamenterlik yapmış, CHP Genel Başkanlığı gibi önemli bir makamda bulunmuş, Başbakan 

Erdoğan’dan 16 yaş daha büyük ve tecrübeli Lider Baykal’a beraberce soralım;

* Siz Erdoğan’ın siyasi geçmişini, demokrat olmadığını, hedefinin İslam Devleti kurmak olduğunu bilmiyor muydunuz?
* Siz “Hak Yatırım’ı”, “Akabe İnşaat’ı” ,“Bereket Vakfını”, “Rabıta Örgütünü”, “Al Baraka Türk Ortaklığını”, “M.Latif Topbaş-Abdullah Tivnikli-Erdoğan-Gül tanışlığını” hiç duymadınız mı?
* Siz, “Erdoğan-Yasin El Kadı” dostluğunun esas sebebini bilmez misiniz?
* 76 yıllık ömrünüzde, rahmetli Uğur Mumcu’nun hiçbir kitabını okumadınız mı?
* Libya’da çadırda Kaddafi’nin, Erbakan ve Abdullah Gül’ün yüzlerine karşı söylediklerini ve Erbakan’ın gizli görevini duymadınız mı?
* Bosna Yardım paralarının yürütülmesini, Beşir Darçın’ı- A. Mercimek’i hiç işitmediniz mi?
* Erdoğan-Gül-Çiçek AKP’yi beraberce kurmadılar mı?
* Deniz Fenerini soruşturan Savcıların başına gelenleri ben mi yaptım?
* Bu güne kadar yapılan, Lâik Cumhuriyeti-Atatürk Türkiye’sini-Türk Ordusunu- Türk Siyasi hayatını çökertme çabalarını bunların beraberce planladıklarını bilmiyor musunuz?
* Bugün “Anayasa’nın 138. Maddesi ölmüştür” diyen Çiçek, daha önce iki kez Adalet Bakanlığı yapmadı mı? Bu makam Anayasa’mızın ve kişi hak özgürlükleri nin hançerlendiği makam değil midir?
* Sizin “Montaj Kasetinizin” bu ekip tarafından kullanıldığını, Genel Başkanlıktan ayrılmak zorunda kaldığınızı unuttunuz mu?
* AKP+Cemaat+CIA işbirliği ile hazırlanan sahte-düzmece dijital delillerle, Türk Ordusunun Komuta Heyetinin yarıya yakınının zindana atılmasından Abdullah Gül’ün haberi yok mu sanıyorsunuz?
* Bu konuda Fehmi Koru’nun yazılarını da okumadınız mı?
* Tüm bunlar olurken, Lâik Cumhuriyete her gün saldırılırken, Türklük ve Atatürk Milliyetçiliği ayaklar altına alınırken, “Ne Mutlu Türküm Diyene” ilkesi çiğnenirken, Türkiye badem takımı tarafından soyulurken, Cumhuriyet Savcılarına hakaret edilirken, Mahkeme Kararları polis tarafından bilerek uygulanmazken, yani “DEVLET KRİZİ” oluşurken, Abdullah Gül TC Cumhurbaşkanı değil miydi?
* Deniz Bey, yoksa bir kaset daha mı var? Tehdit mi ediliyorsunuz? Türkiye’yi bu hale getiren kişileri, sizin gibi deneyimli biri nasıl tanımaz? Ne yapmak istiyorsunuz? Kötü örnek olduğunuzun farkında değil misiniz?

  Faydalı bir şey yapacaksanız, giyin çarıklarınızı, Anadolu’yu köy-köy dolaşıp
Türk Milletine doğruları anlatın…



Yazıyı, Türkiye Barolar Birliği Başkanı Sayın Profesör Metin Feyzioğlu’na da bir öneriyle tamamlayalım.

Sayın Feyzioğlu;

Ülkemizin yetiştirdiği çok değerli bir aydınsınız. Siyasetçi bir aileden gelmeniz, akademik kimliğiniz ve mesleğinizin en üst kurulunun başkanlığını yapmanız da olumlu artılarınız. İnanıyorum ki, siz ve sizin gibi değerli insanlar Türkiye’nin geleceğinde önemli görevler üstleneceksiniz.

Lütfen acele ile hareket edip, yanlışa düşmeyin. Ülkemizin bu günkü hale gelmesinden birinci derecede sorumlu olan kişilerden “çare” aramak, onları meşrulaştırmaktan başka bir işe yaramaz.
Unutmayın ki, bu yönetim, “özellikle tepedekiler” her yaptıklarını planlayarak yaparlar ve herkesi kullanmak isterler. Biraz rahatlayınca o kişiyi derhal atarlar. Hedefleri bellidir. Geri adım atmaları da taktik gereğidir.
Kendinizi, çizginizi ve kariyerinizi “Lâik Cumhuriyet-Atatürk ve Türk Milleti” düşmanı kişilere boşuna dert anlatarak harcamayın. 
Sizler Türk Milleti için çok kıymetlisiniz. Önümüzdeki günlerde nasılsa bir araya gelip, daha ayrıntılı konuşacağız. Biraz daha sakin olun, biraz daha sabır lütfen.
Bırakın, “işkembe b.kuyla kaynasın.” Türk Milleti hırsızları iyice tanısın…


***

1 Mart 2018 Perşembe

Hukuk Yoksa Hayat Da Yok,

Hukuk Yoksa Hayat Da Yok,


Rifat Serdaroğlu


Dünya kurulduğu andan günümüze kadar her türlü doğal afete, savaşlara, yıkımlara rağmen insanoğluna sürekli olarak hayat vermeye devam etmiş,
çeşitli medeniyetlere beşiklik etmiş bir coğrafyada yaşıyoruz.
İslam inanışına göre, dört kutsal kitabın indirildiği, dünyadaki çok çeşitli tohumların üretildiği, yeraltı zenginliklerinin ve enerji kaynaklarının büyük bir kısmının bulunduğu bir coğrafyadır burası.

Bir ülkenin uygarlık göstergesi sadece bilim-zenginlik-mimari-müzik-felsefe-edebiyat ve benzerleri değildir. Bunların yanında en az onlar kadar önemli bir diğer gösterge daha vardır. O da HUKUKTUR.

Hukuk, çağdaş bireyler için hava kadar, su kadar ekmek kadar önemlidir.
Uygar ülkelerin hukuku da, ülke yönetimlerinin hukuka bağlılığı da uygar olur.
Hukuk Tarihinde kısa bir gezi yapalım mı;
-Hitit Kanunlaştırma hareketleri M.Ö XIV. Yüzyılda sistematik bir hale dönüşmüştür. Öyle bir hukuk bilinci ki, kölelere bile haklar sağlıyor.
Kralı denetleyen Panku adındaki meclis, Kralı tahttan indirebiliyordu.
-Ur-Sümer-Akkad ülkesi Kralı Nammu’nun kanunlaştırma çalışmaları M.Ö 2100 yılında yayınlanmıştır. Daha sonra yenilenerek Lipit-İştar Kanunnamesi adını almış ve Hak-Adalet kavramlarının önemi vurgulanmıştır.
-Arkasından Hammurabi Kanunları bu toprakların ve dünyanın, bilinen en eski sistematik hukuk anıtı olarak M.Ö 1175 yılında yürürlüğe girmiştir.
-Ve bugünkü Batı Hukuk Sisteminin temel kaynağı olan 529 tarihli“Corpus Juris Civilis “ ve 534 yılındaki “Justinianus Kodifikasyonu”.
İstanbul’da bu çalışmayı yapan heyetin o zaman ki çalışma mekânı, bu günkü İstanbul Üniversitesi Merkez Binası…

-Türkler İslam dinine geçince, İslam Hukuk Sistemine girdiler. İslam Hukukunun temel kaynakları; Kur’an-Sünnet-İcma-Kıyas idi. Bu kaynaklar, yaşadığımız coğrafyanın eski hukuk sistemi ile harmanlanmıştı.
-İslam Hukuku-Roma Hukukunun etkileşiminin daha da ilerisine gidebilen Osmanlı, Örfî Hukuk (Akla dayanarak, İslam Hukukunun düzenlemediği konularda konulan kurallar) sistemini kurarken, Doğu Roma Hukuk Sistemini örnek almıştır.

-Batı’da XVIII Yüzyılda başlayan kanunlaştırma hareketleri Osmanlıyı da etkiledi ve Ahmet Cevdet Paşa başkanlığındaki bir heyet dokuz yıl çalışarak Mecelle’ yi tamamladı. Mecelle 1926’ ya kadar yürürlükte kaldı.
-Cumhuriyetle birlikte “Şer’i Hukuk” terkedilerek, “Pozitif Hukuk” denen modern ve çağdaş hukuka geçildi.
Görüldüğü gibi Hukuk Geleneği bu toprakların ruhuna işlemiştir. Henüz Roma XII Levha Kanunları dikilmemişken, henüz Atina’da Solon yokken, Anadolu da hak ve hukuk bilinci gerçekleşmişti.
Bu coğrafyada “HUKUK” her zaman var olmuştur.
Fakat Demokratik rejimle yönetimlerin işbaşına geldiği andan bugüne dek,
AKP İktidarı kadar HUKUKU KATLEDEN bir iktidar gelmemiştir.

Değerli Okurlar;

Ülkemiz, bu günlerde hukuk tarihinin en acıklı günlerini yaşamaktadır.
*Türkiye’de bugün Yargı Bağımsız değildir. Adalet Yoktur.
*Türkiye’de dengesini ve doğru düşünme yetisini kaybetmiş bir iktidar, hukuku katletmektedir.
*AKP İktidarı, dünyanın gözü önünde davalara doğrudan müdahale etmekte, Yargıç ve Savcıları sürmekte, Mahkeme kararlarının uygulanmaması için Polise emir vermektedir.
*Bir yolsuzluk çetesi ülkeyi soymakta, açıkça milletin hakkına tecavüz etmektedir.
*Anayasa ve yasalar, iktidar tarafından adeta paspas edilircesine çiğnenmektedir.
*İktidar, Hitler zamanında kitap yakılması benzeri, Twitter’ı yasaklamıştır.
*Medyanın büyük bir kısmı “Hırsızlık Paralarıyla” satın alınmış, diğerleri ise devlet gücüyle çöktürülmüştür.
Türkiye’de, TÜRK MİLLETİ adına görev yapan Sayın Yargıçlar-Savcılar.
Türk Bağımsız Yargısının tepe noktalarında bulunan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı-Danıştay-Yargıtay-Sayıştay Başkanları;
Türkiye; Hukukun AKP İktidarı tarafından bilerek ve isteyerek katledildiği,
Çoğunluk Türklerin, azınlık bir sosyo-etnik cunta tarafından her gün bayrağımıza ve değerlerimize küfredildiği bir neo-baas rejimine döndürülmüştür.
Allah Aşkına, sizler yaşıyor musunuz?
Eğer AKP İktidarının yaptıklarını onaylıyorsanız, çıkın Türk Milletine bunu söyleyin.

Onaylamıyorsanız, niçin susuyorsunuz? Yapılan yanlışları Türk Milletine niçin anlatmıyorsunuz?

Bir araya gelip, Türk Milletine ve Türk Tarihine, gerçekleri bir bildiri ile anlatmaktan aciz misiniz?

Anayasa ve Yasalarımızın sizlere verdiği yetkileri kullanıp, ülkeyi soyan hırsızları niçin yakalamıyorsunuz? Mahkeme kararlarını uygulatmayan siyaset çakallarını niçin gıyaplarında yargılayıp, mahkûm etmiyorsunuz?

Biz gayet iyi biliyoruz ki; Hukuk yoksa Hayat ta yoktur. Sizler bilmiyor musunuz?
Not; Her hava sahamızı ihlal eden uçağı düşürseydik, Ege Denizi “Yunan Uçakları mezarlığına” dönerdi. Amacının Türkiye’yi korumak olmadığını hepimiz biliyoruz. Dostun Barzani’nin bölgesinden gelen yüzlerce PKK militanı, her gün sınır güvenliğimizi ihlal etmiyor mu? Senin adamların olan El Kaide katilleri sınırımızı yolgeçen hanına çevirmediler mi? Ege’de ki 16 adaya Yunanistan el koymadı mı? Hırsızlıkları örtmek için Suriye ile savaş çıkaracaksan, yanına
Bilal oğlanı, Reza’yı, Yasin El Kadı’yı, küfürbaz boyundan kafalı Muammeri,
ağız ishali olmuş Egemen’i, saatçi Zafer’i, TOKİ’ci Erdoğan’ı al gir, kendin savaş.
Ne olsa ser ’de delikanlılık yok mu? Yoksa o da kalmadı mı?



****

DÜRÜST OL DÜRÜST

DÜRÜST OL DÜRÜST


 Rifat Serdaroğlu
31 Aralık 2013

Başbakan Erdoğan’ı ve ekibini çok iyi tanıdığımızdan, belediyeci badem takımının geçmişlerini iyi incelediğimizden, bunların yeteneksizliklerini bildiğimizden sürekli olarak eleştirir ve Türk Milletini bunların yalan ve iftiralarına karşı uyarmaya gayret ederiz.

Bu gün tam aksini yapıp, Başbakan Erdoğan’a içine düştüğü “Yolsuzluk Kuyusundan” çıkabilme yolunu göstereceğiz. Eğer bizi dinler ve dediklerimizi yaparsa, hakkındaki tüm iddialar anında çürüyecek ve Erdoğan partisinin adı gibi “AK” hale gelecektir. Ondan sonra Cumhurbaşkanlık yolu da, Başkanlık yolu da, isterse Halife-Sultan olmasının yolu da kendisine açılacaktır!

Erdoğan ikide bir gerek siyasi rakiplerine, gerekse kendisini eleştirenlere “Dürüst Ol Dürüst” diye bağırır. Şimdi biz kendisine aynı şekilde sesleniyoruz; “Dürüst olduğunuzu iddia ediyorsanız, bizim dediklerimizi yapacaksınız.”
Aksi takdirde size daha önce hatırlattığımız Anadolu deyişini haklı çıkaracaksınız; “Yamuk ağaçtan düz baston çıkmaz…”
Hadi bizi yanıltın ve ne kadar dürüst bir adam olduğunuzu tüm dünyaya gösterin lütfen.

Yapacağınız iş çok basit.

 *Önce siz, eşiniz-oğullarınız-kızlarınız- dünürleriniz-gelinler ve damatlarınız müşterek bir basın toplantısı düzenleyeceksiniz.
 *Hemen yan masaya bir Sayın Noter ve ekibini oturtacaksınız.
 *Emekli olmuş, devletle-parayla-pulla-mevki ile ilgisi kalmamış ve görevleri süresince hiçbir soruşturma geçirmemiş;
“Hazine Müsteşarı- Maliye Bakanlığı Müsteşarı- Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı-Gümrük Müsteşarı-MİT Müsteşarı- Emniyet Genel Müdürü- MASAK Başkanı- Hesap Uzmanları Kurulu Başkanından” oluşan bir “Akil ve Namuslu İnsanlar” komitesi kurduğunuzu açıklayacaksınız.
 *Bu Komiteye siz-eşiniz-çocuklarınız- dünürleriniz ve tüm Bakanlarınız “Tam Yetkili Vekâletname” vereceksiniz.
 *Bu komite sizlerin yurt dışında ve yurt içindeki tüm nakit-banka hesapları- gayrimenkullerinizi varsa araştırıp, bulacak.
 *Siz TC Başbakanı olarak, bu komiteye İstanbul ilinde 1994 yılından beri (sizin Başkan olduğunuz mübarek yıl) yapılan “İmar değişikliklerini” inceleme görevi vereceksiniz.
 *Siz TC Başbakanı olarak, Almanya’da görülüp karara bağlanan “Deniz Feneri e.V” davasında belgelenen ve Türkiye’ye gönderilen paraların kimlere gittiğini araştırma görevini de bu komiteye vereceksiniz.
 *Bu dürüst kişiler yapacakları çalışma sonucunu rapora bağlayıp Türk Milletine açıklayacaklardır.
 *Bu ekibin tüm masrafını, bizler yani “Sizin ve ailenizin dürüst olduğuna inanmak isteyen” kişiler, yani Türk Milletinin diğer %50’ si karşılayacağız.

Sayın Erdoğan;

 Gördüğünüz gibi AK olmanız çok basit. Yapacağınız iş, dürüstlükleri tüm
 Türk Milleti tarafından kabul edilen bu emekli bürokratlara bir vekâletname vermekten ibaret.

Sayın Erdoğan,

 Bildiğiniz gibi benim rahmetli babam Demokrat Parti Milletvekili idi. Ben TC Bakanı olarak görev yaparken siz Belediye Başkanı idiniz. Yani sizden istediğim bu basit işi, sizin de benden isteme hakkınız var. Ben size hem kendi ailem, hem de birinci-ikinci-üçüncü derece tüm akraba- dost ve arkadaşlarımdan dilediğiniz kişinin vekâletini vermeyi peşin-peşin taahhüt ediyorum…

Hadi Sayın Erdoğan;
 Siz cesur adamsınız, dürüst adamsınız, sizin ve ailenizin boğazından tek lokma haram geçmedi. Lütfen şu dediğimi yapın da, hem siyasi rakiplerinizin, hem size ihanet eden eski yol arkadaşınız, TV canlı yayınında “Okyanus ötesine selam-sevgi-bağlılık” gönderiyorum dediğiniz şom ağızlıların, ağızları mühürlensin, yele-yeksan olsunlar, inşallah.
 Hadi delikanlım, göster kendini, Kükre ve dürüst ol, dürüst…

Sağlık ve başarı dileklerimle 
31 Aralık 2013
Rifat Serdaroğlu

https://rifatserdaroglu.com/2013/12/31/durust-ol-durust/

***

MİLLETE HİZMET YOLUNDA

MİLLETE HİZMET YOLUNDA


Rifat Serdaroğlu
01 Ocak 2014


Eşine ancak Faşist ve Komünist rejimlerde rastlanan, çok eskilerde kalmış, basit, ilkel ve izlenme oranı binde birlerin altında sürünen bir programın adıdır, “Millete Hizmet Yolunda” safsatası.

Erdoğan’ın danışmanları ve propaganda uzmanları aldıkları milyonlarca lira karşılığında her ay bu programları hazırlarlar, Erdoğan’a ve ailesine beğendirirler ve yazdıklarını Erdoğan’a okuturlar.
 Erdoğan, cama yazılanları “Bizim oğlan bina okur, döner-döner gene okur” deyişindeki gibi, bir “Sultan” edasıyla okur, ama kendisini ailesi-yandaşları ve yağcılarından başka kimse seyretmez.

Gazetelerden okuduğumuza göre Erdoğan, 2013 yılını değerlendirdiği son “Millete Hizmet Programında”, artık alışkanlık haline getirdiği “Türk Milletine Doğruları Söylememek” gibi çok çirkin olan davranışına devam etmiş ve
3 önemli konuda Türk Milletini yanıltmaya kalkmıştır.
 Söylenenleri ciddi bulduğumuzdan değil, fakat tarihe doğru notlar düşmek adına bu üç vahim çarpıtmayı, yeni yılın ilk günlerinde sizlerle paylaşmak istedik…

1) Diyarbakır’da Tarihi Bir Buluşmaya Şahit Olduk. (R. T. Erdoğan)
 Erdoğan; “Diyarbakır’da Sayın Barzani, 38 yıldır ülkesinden uzak kalan Şivan Perver, değerli sanatçımız İbrahim Tatlıses ve on binlerce Diyarbakırlı ’nın bulunduğu tarihi buluşmaya şahit olduk. Diyarbakır ve diğer 80 İl’de insanlar sevinç gözyaşları döktüler. 76 milyon bu buluşmayı Yeni Türkiye’nin güçlü, büyük ve kardeşlik içindeki Türkiye’nin buluşması olarak gördüler” dedi.

*Türk Milleti’nin Diyarbakır’da gördüğü tablo net olarak şudur;

 TC Başbakanı Erdoğan, Türk Milletinin binlerce askerini- binlerce polisini-kundaktaki bebeklerden, yaşlı ninelere-dedelere kadar on binlerce günahsız insanını acımadan katleden bir çeteyi kendi hâkimiyetindeki topraklarda barındırıp-besleyen ve üzerimize gönderen bir kanlı katil olan eşkıya başı
Barzani, Türkiye’ye “Terörist Devlet” diyen bir bölücü olan Şivan Perver, karısını bir tetikçiye bacağından vurduracak kadar zavallı bir insan İbrahim Tatlıses, el ele vermişler ve beraberce Türk Millet ile alay ediyorlar! İşte Türk Milletinin Diyarbakır’da gördüğü “İhanet Tablosu” budur.
 Bu tablo tüm Türk Milletini derinden yaralamış, şehit-gazi yakınları ve bu kahramanları kendi evlatları gibi gören Türk Milleti kahrından ve üzüntüsünden gözyaşı dökmüştür.
 Gerisi bu aziz vatana yapılan ihaneti saklama- örtme çabalarıdır…

2) Gezi Olayları Ağaç-Çevre Kılıfına Saklanmış Suikast Girişimidir. ( R. T. Erdoğan)
   Erdoğan bizzat kendi emriyle Polise aşırı güç kullandırarak, 7 gencimizin öldüğü-12 gencimizin gözlerini kaybedip kör olduğu, 7 binden fazla gencin işkence gördüğü, binlercesinin gözaltına alındığı, AKP Hükümetinin yüz karası eylemlerini örtmek amacıyla Gezi Olayları için, “Suikast” kelimesini kullanmaktan çekinmemiş ve Türk Milletine bir kez daha hakaret etmiştir.

*Türk Milletinin Gezi Olayları hakkındaki düşüncesi net olarak şudur;
 Gezi Olayları Türk Milletinin hem Çevre hassasiyetini hem de insan haklarını- toplantı gösteri yürüyüş haklarını hiçe sayan faşist bir anlayışa sahip iktidara karşı gerçekleştirdiği onurlu bir direniş ve demokratik tepki hakkını kullanmasıdır. Biat Kültürü ile yetişenlerin, demokrasiden nasibini almamışların, Türk Milletinin ve Türk Gençliğinin bu davranışını anlamamaları gayet doğaldır.

3) 17 Aralık Komplosu, yolsuzluk ambalajına gizlenmiş bir suikast girişimidir.
 (R. T. Erdoğan)
 Erdoğan; “17 Aralık komplosu milletin hükümetini hedef almıştır. Bunun da ötesinde, milli iradeyi, demokrasiyi, sandığı hedef almıştır.
 Yargı ve Emniyet başta olmak üzere, devlet kurumları içine yerleşmiş bir örgüt, dışarıdan aldığı talimatlarla, Türkiye’nin istikrarına, güven ortamına, Türkiye’nin büyüyen ekonomisine ve kardeşliğine suikast girişiminde bulunmuştur” dedi…

*Türk Milletinin 17 Aralık Yolsuzluk ve Rüşvet Operasyonu ilgili kanaati net olarak şudur;
 - Bosna’ya Yardım- Deniz Feneri e.V(Asrın en büyük yardım soygunu)- Mısır’daki Müslüman Kardeşler Örgütüne Yardım olaylarında olduğu gibi, 17 Aralık’ta ortaya çıkan yolsuzluk olayları da gerçektir.
- Erdoğan, nasıl Deniz Feneri Davasını örtmeye çalıştı ise, bu yolsuzluğu da örtmeye çalışmaktadır.
-Bu 87 Milyar Dolarlık yolsuzluk olayı, önce Erdoğan’ın ailesine, sonra da doğrudan Savcıların “Hırsızlar İmparatoru” dediği kişiye ulaşacaktır.
- Binlerce polisin yer değiştirilmesi, Savcılara çok ağır hakaret ve tehditler, “Hırsızlığı Örtme” çabasıdır.
- Eğer devlet kurumları içinde yabancı bir yapı var ise, bu kanunsuz yapı 12 yıldır “TEK BAŞINA” iktidar olan AKP tarafından devletin en hassas birimlerine sokulmuştur.
- Erdoğan hala çarpıtmalar yapmakta ve aklı sıra Türk Milletinin hafızası ile alay etmektedir. Referandum öncesi “Mezarlıktakiler bile oy kullansın” diyen Cemaat önderine, referandumdan sonra kim “Okyanus ötesindeki dostumuza teşekkür ve minnetlerimi sunuyorum” dediyse, iyi bilin ki, bu kanunsuz yapıyı devletin içine sokan da aynı kişidir.
- Türk Milletinin kendilerine verdiği Yüce Makamları, “yol bulma-rüşvet alma-zengin olma-adam kayırma amacıyla kullananlar, iyi bilinsin ki, önümüzdeki seçimlerde “Oy Çalmak” dâhil, her türlü kumpası yapacak tıynettedirler.

Erdoğan; “Milletin ve Allah’ın huzuruna alnımız AK çıkmak, bizim yegâne gayemizdir” demektedir.

 Almanya’da gerek Almanlar, gerekse Almanya’da yaşayan Türklerin, “Türkiye’nin Hitleri” adını yakıştırdıkları Erdoğan, bu yolsuzluk soruşturmalarına engel olmaya devam ettiği sürece, Türk Milleti nezdindeki azalan itibarını tamamen kaybedecek ve sokağa çıkamaz hale gelecektir…

Sağlık ve başarı dileklerimle 
01 Ocak 2014
Rifat Serdaroğlu

https://rifatserdaroglu.com/2014/01/01/millete-hizmet-yolunda/


***


BÖYLE PARTİ OLUR MU?

BÖYLE PARTİ OLUR MU?


Rifat Serdaroğlu,
03 Ocak 2014

1977 yılı 14 Aralık’ta yapılan yerel seçimlerinde Adalet Partisi Adayı olarak girdiğimiz seçimleri kazandık ve Bergama Belediye Başkanı olduk.
 Seçim mazbatasını alıp, Belediye’ye gittiğimde “Başkanlık Odası Görevlisi” rahmetli Nuri Amca bana bir sürü anahtar verdi!

“Ne bunlar Nuri Amca” dediğimde, “Belediyenin Anahtarları, eski Başkan bıraktı” dedi. Daha sonra, bürokratik sıkıştırmalar başladı! Fen İşleri Müdürü olan Mühendis; “Başkanım, şu konudaki emriniz nedir” , Sağlık İşleri Müdürü olan Doktor; “Başkanım, bu konudaki emriniz nedir” diye sormaya başladılar. İktisat Fakültesi Maliye Bölümünü bitirdim ama “Belediyecilik-Şehir Yönetimi” ile ilgili gram bilgim yoktu. Derhal eski Belediye Başkanlarını davet edip, ne yapacağımı, rezil olmadan bu işten nasıl çıkacağımı sordum, düşünce ve önerilerini aldım.
 Öncelikle Belediyenin karar organlarından en önemlisi olan Belediye Encümenine, çoğunluğum olmasına rağmen CHP’den bir Belediye Meclis Üyesini davet ettim. AP ve CHP’li üyelerden oluşan Belediye Meclisi artık her türlü harcamadan anında haberdar ediliyor ve bir problem varsa daha başlamadan çözülüyordu. Belediyenin Daire Amirlerine de yazı ile “Yetki Devri” yapıp “Sorumluluklarını” bildirdim ve her Belediye Meclis Toplantısında tümünün Meclise hesap vermelerini sağladım.
 Tam Belediyeciliği, Bergama gibi Tarihi ve Turistik bir “Dünya Şehrini” öğrendim derken, 12 Eylül Askeri Darbesi oldu ve tüm seçilmişler görevlerinden alındı ve ben de 31 yaşında “Siyasi Yasaklı” oldum.

Bergama Şehrinin dünyada 6 “Kardeş Şehri” vardır. Bunlardan biri Almanya’nın Böblingen Şehridir. Böblingen Belediye Başkanı ve heyeti Bergama’ya konuk olarak geldiler. Bir yemekte Başkan Brumme bana “Siz nasıl Belediye Başkanı oldunuz” dedi! İçimden, bu ne biçim bir soru dedim ama konuğumuzu kırmamak için sakin bir şekilde, Türkiye’nin Demokratik bir rejime sahip olduğunu, seçimlerde aday olup kazandığımı ve Başkan olduğumu söyledim.
 Brumme, “Benim söylemek istediğim o değil, siz hiç Belediyecilik Eğitimi aldınız mı?” diye sordu!
 Sonra da 40 yaşlarında bir Belediye Meclis Üyesini çağırıp bana takdim etti;
“Sayın Başkan bu bey bizim partimizin gelecek seçimlerdeki adayıdır. Ailesini-servetini-alışkanlıklarını-dürüstlüğünü biliriz. Kendisini partimiz 12 yıldır Belediye Meclis Üyesi olarak seçtiriyor. Ben de onu belediyenin tüm birimlerinde çalıştırıp, Belediyeciliği öğretiyorum. Böylelikle eğer seçilirse, hizmete hazır bir Başkan olarak göreve başlayacak” dedi!…

Başımdan aşağı kaynar sular döküldü. Bu yüzden adamların şehirleri düzen içinde, bu yüzden her gelen bir öncekinin yaptığını bozmuyor, bu yüzden oralarda imar yolsuzlukları-hırsızlıklar olmuyor.
 Bu yüzden biz onlara imrenerek bakıyoruz.

Biz ne yapıyoruz? Hangi okulu bitirdiğini dahi bilmediğimiz, cahil-görgüsüz-geçmişe saygısı olmayan birini büyük bir Anakente Belediye Başkanı yapıyoruz. Adam birdenbire “ne oldum delisi oluyor” ve görev süresi sonunda “1,5 Milyar Dolar Serveti Oldu” iddiasına karşı, yargıya dahi gidemiyor ve suskun kalıyor…

Daha sonra Hollanda ve Almanya’daki Siyasi Parti yapılanmalarını inceledim;
 Her siyasi partinin bir “Kadrobank” denen kuruluşu vardı. Bu kuruluş tüm üyelerini ve kendi meslek dallarında parlayan, ülkeye hizmet edeceğine inandıkları kişileri seçer. Onları en ufak ayrıntıya kadar inceler, gerekli elemeleri yaptıktan sonra o kişinin hangi makama gelirse iyi ve başarılı hizmet edebileceğini tespit eder. Böylelikle o kişi partinin gelecekteki kadrosundaki yerini alır.
 Parti seçimleri kazanır ve iktidar olursa, Başbakan kabineyi kadrobank’a danışarak oluşturur, Bakanlara da kimlerin Müsteşar- Genel Müdür yapılması gerektiği bir liste halinde bildirilir. Hizmete hazır, bilgisi ve görgüsü sağlam olan, konusunun uzmanı bir kadro işbaşına gelmiş olur.
 Parti seçimi kaybederse, bu kadrolar anında istifa ederek, seçimi kazanan kadrolara yer açarlar.

Bizdeki gibi, Cami avlularında beraber sadaka paraları topladığınız arkadaşınızı Başdanışman, damadını da Bakan yapamazsınız, asker arkadaşınızı Bakan olarak atayamazsınız. Bu yüzden oralarda yolsuzluk olmaz. Bu yüzden sadece
“bir çatı” çöktüğü için o Başbakan halkından özür diler ve derhal istifa eder…

Şimdi beraberce düşünelim;

-Eğitimsiz, servetinin hesabını veremeyen, çocukları kısa sürede süper zengin olup üniversite kurmaya kalkışan bir kişiyi, Avrupa’da Başbakan yaparlar mı?
-Avrupa’nın herhangi bir ülkesinde bir Bakan Oğlu, Valiyi koluna takıp dolaşarak, hazine arazisi seçebilir mi?.
-Avrupa’da, bir Başbakan’ın oğlu, o ülkenin önemli bir sanatçısına yaya geçidinde ehliyetsiz olarak çarparak öldürüp, bir dakika bile gözaltına alınmadan dolaşabilir mi?.

-Avrupa’da bir Kamu Bankası Genel Müdürünün evinde, ayakkabı kutularının içinde 4,5 Milyon Avro olur mu?. O ülkenin Başbakan’ı, o paranın hayır parası olduğunu söyleyip bu hırsızlığa sahip çıkabilir mi?

O Başbakan, koltuğunda bir dakika olsun oturabilir mi?

-Siz hiç Avrupa’da evinde 6 tane para kasası, para sayma makinası, aylık kirası bir memurun 1 yıllık maaşına denk bir evde oturan Bakan veledi gördünüz mü?
 Göremezsiniz, çünkü böyle densizlikler olmaz, olursa da adamı rezil edip, kovarlar.

Bizde tüm bu rezillikler olacak, her şey milletin gözü önünde olacak sonra da “Bu yapılanlar Milli İradeye-Demokrasiye-Sandığa yapılan suikasttır. Bunlar yolsuzluk kılıfı giydirilmiş suikast planlarıdır” deyip Müslüman olduğunuzu öne sürüp, utanmadan Türk Milletinden oy isteyeceksiniz.

 Ne böyle insan olur, ne böyle Müslüman!…

AKP’ye oy veren dostlar, bilmem anlatabildim mi? Siz anladınız onu!

Sağlık ve başarı dileklerimle 
03 Ocak 2014
Rifat Serdaroğlu

https://rifatserdaroglu.com/2014/01/03/boyle-parti-olur-mu/


***

29 Kasım 2017 Çarşamba

AKP’NİN ÇETELERİ VE 15 TEMMUZ

AKP’NİN ÇETELERİ VE 15 TEMMUZ

“Türkiye Cihad’ın ve IŞİD’in otoyolu oldu!”
Yeni emekli olmuş değerli bir Büyükelçimiz söyledi; “Avrupa’da görev yapan yüzlerce yabancı Büyükelçiler arasında Türkiye’nin adı maalesef Cihad ve IŞİD otoyoludur!”
Neden böyle diyorlar?
Türkiye’de bizlerden saklanan gerçekler, yabancı Büyükelçiler ve
o devletlerin istihbarat örgütleri tarafından belge-fotoğraf-film olarak biliniyor da ondan!
Peki, bu örgütlerin AKP ile ne ilgisi var diye sorarsanız, ona da beraberce bakalım;

IŞİD/DEAŞ;

-Başbakan Davutoğlu, bunlar için “Öfkeli Sünni çocuklar” demedi mi?
-Putin TV de sordu; Bunlara silahları kim veriyor? Silahları alıp, petrol bölgelerini işgal ediyorlar. Petrolü satıp yine silah alıyorlar! Bunlardan petrolü kim alıyor? Amerika, IŞİD petrolünü kimin damadının aldığını bilmiyor mu?
-AKP Hükümetleri, IŞİD yöneticilerinin “Dernekler” kanalıyla İstanbul-Ankara-Gaziantep-Diyarbakır-Konya-Adıyaman-Bingöl ve Adapazarı’nda örgütlenip, Suriye’de savaşacak militan toplamalarına ve militanları otobüslerle sınırdan geçirmelerine izin vermedi mi?
-Silahların tırlarla kimlere gittiğini bilmeyen var mı?
FETÖ yani Gülen Cemaati Çetesi;

AKP Hükümetlerinin, Gülen Cemaati Çetesini devletin içine soktuğunun yüzlerce kanıtı var, sadece ben bu konuda 15 Temmuzdan önce iki kitap yazdım ama size en önemlilerinden birkaç örnek verelim;
-Eski Gen. Kur. Bşk. Hilmi Özkök 2004 yılındaki MGK toplantısında, FETÖ’nün tehlikesini anlattı. AKP Hükümeti, görmezden geldi!
-MİT Müsteşarlığı iki kez rapor vererek, FETÖ’nün devletteki yapılanmasını AKP Hükümetine bildirdi. AKP Hükümeti raporları dikkate almadı.
-Eski HSYK Başkan Vekili Ahmet Hamsici, Adalet Bakanı Müsteşarının Yargıtay seçimleri için kendisine “Cemaatle anlaşın” emrini verdiğini, görüşmeler sonucu 160 Yargıtay üyesinden 120 tanesinin Cemaate verildiğini açıkladı.
-M. Eğ. Bakanlığı bünyesinden FETÖ’cü diye uzaklaştırılan 15.200 kişi, özellikle İl-İlçe M. Eğ. Müdürleri olmak üzere yöneticiler, AKP’li Bakanların haberi olmadan işe alınabilirler mi?
-Eski İçişleri Bakanı, “Göreve geldiğim anda 81 İl Emniyet Müdürünün 74’ü FETÖ’cu idi” dedi!
İl Emniyet Müdürleri, Cumhurbaşkanı-Başbakan-İçişleri Bakanının müşterek imzasıyla “Üçlü Kararname” denilen yolla atanırlar.
Yani bu üç kişiden birinin istemediği kişi İl Emniyet Müdürü olamaz. Yeterince açık mı? Bizim menzilimiz aynı, denmedi mi?
PKK Narko-Terör Örgütü;

AKP’nin bu konudaki ihanete varan yanlışları ile kitap yazılabilir.
Size tek delil sunacağım!
-PKK’nın en güçlü koruyucusu ABD uşağı Barzani değil midir?
-Barzani denen eşkıya, AKP Kongresinin “Onur Konuğu” değil mi?
-Barzani “Türkiye’ye değil PKK’yı, Kürdün kedisini bile vermem” demedi mi?
-PKK militanları, Barzani’nin topraklarından geçip bizim Askerimizi-Polisimizi öldürmüyor mu?
-Kuzey Irak Petrolünü Barzani satmıyor mu?
-Bu Petrolü Berat Albayrak’ın ortak olduğu şirket taşıyıp, kara ve deniz yoluyla satmıyor mu?
15 Kasım Kontrollü Darbe Girişimi;

21 Kasım 2016 tarihinde, bu konudaki görüşlerimi yazmıştım.
Her türlü terör örgütü ve çetelerle içli-dışlı olan AKP’nin “Mağdur” rolünü oynadığı 15 Temmuz darbe girişiminin üzerinden 4,5 ay geçti. Her gün yeni bir patlak, her gün ortaya çıkan bir delik, kafası biraz çalışan ve araştırmaya meraklı insanı tek noktaya doğru yönlendiriyor!
15 Temmuz, AKP-FETÖ ve FETÖ-CIA önderlerinin ilişkileri sonucu doğmuş bir piç’tir. Bu piç’in gerçek babasını belirlemek için MİT Müsteşarı-Genelkurmay Başkanı-Emniyet Genel Müdürünün sorgulanmaları gerekir…
AKP’nin çetelerle iş birliğinin suç ortağı olan bu kişiler ve özellikle dönemin Vali’leri yargılandıkça bu gerçek net olarak görülecektir.
Soru şudur;
Nasıl oluyor da Cumhuriyet Savcıları, 15 Temmuz’u planlayan siyasileri ve üst düzey bürokratları görmezden gelip, öğretmenlerle-mübaşirlerle-memurlarla uğraşıyorlar? Nasıl, nasıl, nasıl?
Bazı sözler vardır, bunlar cam kırıkları gibidirler. Konuşursanız diliniz, yutkunursanız boğazınız kan içinde kalır! Susar, kalırsınız!
Fakat, gerçeklerin de bir müddet sonra ortaya çıkmak gibi bir inatları vardır. Yakında…
Sağlık ve başarı dileklerimle 08 Aralık 2016
Rifat Serdaroğlu

NAMUS BORCUNUZU ÖDEYİN,

NAMUS BORCUNUZU ÖDEYİN
2002 yılından bu yana Türkiye’yi “TEK BAŞINA” yöneten AKP’de Cumhurbaşkanlığı-TBMM Başkanlığı-Başbakanlık-Bakanlık yapmış kişilerin aşağıda sorulan basit sorulara yanıt vermeleri, eğer “NAMUS” kavramı onlar için bir şey ifade ediyorsa kendilerinin “namus borçlarıdır!”
Çünkü karalanmak, alnına leke sürülmek istenen Türk Milletidir.
Türk Milletine bu kötülüğü yapmaya kimsenin hakkı ve haddi olamaz.
Açık ve tane-tane soruyorum ki aynı şekilde yanıt alayım;
Ortaokul mezunu 1984 doğumlu Reza Zarraf’ın patronu “Kont” lakaplı Babek Zencani, idama mahkûm edildiği son duruşmasında şunları söyledi;
“Türkiye’de 8,5 Milyar Dolar rüşvet dağıttım. 3 Bakana da ayrıca 137 Milyon Dolar rüşvet verdim…” 
(Yaklaşık 548 Milyon TL. Milli Piyango yılbaşı ikramiyesi 61 Milyon TL. Yani 9 tane büyük ikramiye!)
-T.C Hükümetleri olarak, Bakanlarımızı ve iş adamlarımızı rüşvet almak gibi ağır ve yüz kızartıcı suçla itham eden bu kişi için İran’a bir nota verdiniz mi?
Rüşvet alanların isimlerini öğrendiniz mi?
– “Biz inceledik, böyle bir olay gerçek değildir, iftiradır” diye kamuoyuna bir açıklama yaptınız mı?
– Bir insan ölüme giderken, bir vincin ucunda Tahran’ın en büyük meydanında sallandırılacakken yalan söyleyebilir mi, komşu bir devlete iftira atabilir mi?
T.C Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Hayırsever ve başarılı bir iş adamıdır” diye tüm dünyaya ilan ettiği 1984 doğumlu Ortaokul mezunu Reza Zarraf, Türkiye’de iken Başbakanlarla, Bakanlarla istediği an telefonla görüşebilecek kadar itibarlı ve korunan biriydi!

– Reza Zarrab, güvende ve itibarlı olduğu Türkiye’den, tutuklanacağını bile bile ABD’ye neden isteyerek kaçtı?
-Aklı başında biri, ülkenin tüm güvenlik güçlerinin başında olan İçişleri Bakanının onu korumak için “önüne yattığı” bir yerden niçin kaçsın ve kendi ayaklarıyla cezaevine girmeyi neden tercih etsin?

– İran Ajanları, İstanbul’da Zarraf’ı kaçırmak için operasyon düzenlediler mi?
-Ahmet Hakan’ı evinin önünde döven itlerin sahibi, Reza Zarraf’a suikast hazırlığında mıydı?
Gördüğünüz gibi bu soruların ne uluslararası komplolarla ne üst akılla ne alt akılla ne kumpaslarla ne aldatılma ve ne de kandırılmalarla ilgileri yok.
Sonuç olarak;

Türk Tarihi, Türk Milleti, boğazından haram geçmemiş Türk Bürokratları gözlerini ve kulaklarını sizlere çevirmiş, bu sorulara yanıt bekliyor.
Cevap vermek zorundasınız.

Eğer Türk Milletine, tatmin edici bir açıklama yapmazsanız, hepiniz yani yukarıdaki makamlarda bulunan sizler, bu rezaletin altında kalırsınız!
Sadece sizler mi? Yakınlarınız bile sokağa çıkamaz hale gelir…
Not;
10 gün süreyle, yurtdışında olacağım. Yazıları aksatmamaya gayret edeceğim ama bazı aksamalar olursa şimdiden özür dilerim.
Sağlık ve başarı dileklerimle 25 Kasım 2017,

Rifat Serdaroğlu

13 Kasım 2017 Pazartesi

Müjdeler Olsun

Müjdeler Olsun  

Rifat Serdaroğlu

Müjdeler olsun, müjdeler olsun, uzun zamandır sesleri-solukları çıkmayan
“Akil İnsanlar” nihayet ortaya çıktılar. Türkiye’yi “Türk Milletinin” parasıyla dolaşıp, beş yıldızlı otellerde eğlendikten sonra, gittikleri her yerde halk tarafından rezil edilmişlerdi. Epeydir ekranlarda görünmüyorlardı.
Ne kadar da özlemişiz fikirleri köhneleşmiş, yüzleri pörsümüş, ihanetle beslenen Ermenistan ve Soros beslemesi bu kâzip şöhretleri!
Türkiye’de yeterince “Hain” konuşmuyormuş gibi, Türkiye Cumhuriyeti Devleti, her gün içimizden çıkan hainler tarafından bıçaklanmıyormuş gibi, bu sepetler de ortaya çıktılar.
Gerçi Başbakan’dan Beşir Atalay’a, 63 kişiden 12 kişiye düşmüşlerdi ama olsun, aldıkları paraları hak etmek için mutlaka konuşmalıydılar ve sonunda konuştular…
Can Paker’den Zübeyde Teker’e, Doğu Ergil’den Levent Korkut’a kadar tüm “Taşnak Severler” Beşir Atalay ile görüştükten sonra şu açıklamayı yaptılar;
“Hükümet çözüm süreci ile ilgili iradede herhangi bir zayıflama olmadığını söylüyor. Bunu biz de gördük. İrade yerinde duruyor. Fakat bu iradenin içeriği ve şekli belki belirsizlikler taşıyor. İmralı ile görüşmelerin yoğun bir şekilde devam ettiğini anladık. Zaten Sayın Atalay, Öcalan’ı Kürtlerin doğal lideri olarak ilan etmişti. Bu beyan içimize su serpti” dediler.
Değerli Okurlar;
Bu adamları lütfen iyi tanıyın. Taşnak Sever bu sepetler, sadece görmek istediklerini görürler.
Şu an TC Devletinin, hedefleri “Federe İslam Devleti” olan “Uluslararası İllegal Dini Kuruluş” Cemaat ile asla demokrat olmayan AKP tarafından parçalanmak üzere olduklarını görmezler.
Yolsuzluk, Hırsızlık ve Rüşvetin Başbakan’ın oğluna kadar gittiğini görmezler.
Yargı kararlarının, Adalet Bakanının emriyle Polis tarafından uygulanmadığını görmezler. Hukuk Devleti İlkesinin saldırı altında olduğunu görmezler.
Lâiklik İlkesinin paspas edilmesini görmezler.
Ekonominin çökme noktasına geldiğini, ülkenin borca battığını görmezler.
Bu sepetlerin görmediği en önemli şey ise, kendi sonlarıdır. Tarihimiz, önünü dahi göremeyen satılmış hainlerin ibretlik sonlarıyla doludur…

KOKUN KOKMAZ SENİN

Recep kahvede arkadaşlarıyla kâğıt oynuyormuş. Gaz sıkıştırınca, oturduğu iskemleyi gıcırdatıp, yellenmiş. Yanındaki Temel burnunu kapatıp sormuş; “Hadi iskemleyi oynatıp sesini sakladın, ya kokuyu ne yapacaksın?” Recep yanıt vermiş; “Binali koku dağıtıyormuş. O kokudan aldık mı, iş tamamdır.”
Temel; “Onun esas kokusu yakında ortaya çıkacak, dikkatli ol!”
Buradan Binali Yıldırım’a bir çağrıda bulunalım.
Bak Binali; Gerek seçim merkezin, gerek otobüsler-araçlar-reklam harcamaları, gerek kalemler, gerek “Siyah Orkide” ve “Paçuli” adındaki organik yağla yapılan lüks parfümler, gerekse “Bambu Çubuklu Oda Kokuları” için çok ama çok ayakkabı kutusu ister. Senin ömür boyu aldığın maaşları hiç harcamamış olsan bile, bunların kırkta birini almaya bu para yetmez.
Soru; Bu değirmenin suyu nereden ve kimlerden geliyor, kim bu paraları veriyor?

Soru; “Yolsuzluk var diye bir yaygara gidiyor. İş yapıyor kardeşim, iş yapan adam hata yapar” dediniz. Hem düzgün iş yapıp, hem namuslu kalınmaz mı? İlla hata yapmak mı lazım?
Soru; O zaman “Hem Hırsız, hem Müslüman” olunabilinir mi?
Bak Binali, senin oğlanın da gemi filosu varmış. Haydi, senin-ailenin-çocuklarının servetini ve nasıl kazandığınızı bir açıklayıver. Yakında öyle bir koku çıkacak ki, değil senin bedava dağıttığın parfümler, yolları gül suyuyla yıkasak, yine de o pis kokuları önleyemeyeceğiz.
Senin kokun da kokmaz olacak be Erzincanlı kardeş…

***

31 Ekim 2017 Salı

LÂİKLİK NEDİR” PANELİ

LÂİKLİK NEDİR” PANELİ



Rifat Serdaroğlu
31 Ekim 2017

Moderatör; Kadir İnanır!
Panelistler; 
AKP Genel Başkanı Erdoğan- Kadir Mısıroğlu-Cübbeli Ahmet Hoca-Sinan Çetin!
Komser Şekspir filminde etek giyip bonus kafa peruklar taktığı için karizmayı çizdiren, Çözüm Süreci denen ihanet sürecinin “ Akil İnsanı ” etekli Kadir, toplantıyı açıp ilk sözü Kadir Mısıroğlu’na verdi!

Kadir Mısıroğlu;

“Ne lâikliği yahu! Yere batsın bu lâiklik! Kurtuluş Savaşını Türkler kazandığı için lâik olmuşuz. Keşke savaşı Yunanlılar kazansaydı! O zaman ne hilafet yıkılırdı 
ne şeriat kaldırılırdı ne medrese lağvedilirdi ne hocalar asılırdı! Bunların hiçbiri olmazdı” dedi ve kafasındaki fesi yere atıp üzerinde tepinmeye başladı…
Cübbeli Ahmet Hoca;

“Muhterem Zevat; Lâiklik, çevik ve atik olmayı icap ettirir. Ben bu yüzden jetskisine binerim. Önümde oturan o iriyarı delikanlıya arkadan sıkı-sıkı sarılırım, düşmemek için! Siz de yapın.
İyi bir Müslüman donanımlı olmalıdır. Bu yüzden sizlere şimdilik iki yeni ürün takdim ediyorum.
Biri, kabir azabını azaltan ve yanmayan kefen. Giydiniz mi cuuup cennettesiniz!
Diğeri, Ayağınıza giydiğiniz gece rüyanızda Hz. Peygamberi gösteren terlik!
Kefen 150 TL, Terlik 130 TL. Kapış-kapış gidiyor, yetişin siz de alın…”

Sinan Çetin;

“Burada olmayan, hangi nedenle olmadığını bilmediğim büyük bir düşünür, din adamı bir insana teşekkür ederim. Ona teşekkür etmemin en önemli tarafı bu ülkeyi, bu insanları, bu dili sevdirdiği için, Orhan Pamuk’a ‘seni öldüreceğiz’ diyenlere bu ülkeyi bırakmadığı için, bu ülkeyi sevmenin bir suç olmadığını hatta gurur verici olduğunu, dünya ile bütünleştirdiği için Fethullah Gülen Hocaefendi Hazretlerine teşekkür ederim…”

Erdoğan;

“İnsan hem lâik hem Müslüman olmaaaazzz!
Ya Müslüman olacaksın ya da Lâik! İkisi bir arada olmaz!
Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir lafı külliyen yalandır yalan!
Müslüman’ın yaratıcısı olan Allah, kayıtsız şartsız egemendir! Allah’u Ekber!”
Türk Ordusunun Genelkurmay Başkanı Hulusivil Paşa, miting meydanında gördüğü Cübbeli Hoca ile tokalaşarak sohbet etti, hasret giderdi!
Aynı Hulusivil Paşa yanına Oslo işbirlikçisi Hakan Fidan’ı alıp “Yaşasın Şeriat” ve “Cumhuriyet okullarında okuyanların çoğu din düşmanı, işbirlikçidir” diyen 
Nuri Pakdil’i evinde ziyaret edip elini öptüler.
Bunlar ise izleyici olarak en ön sırada yerlerini almışlardı…
Akşam, Saraydaki yemek masasında Erdoğan’ın sağında Fesli Kadir Mısıroğlu solunda Cübbeli Ahmet Hoca oturuyordu. Karşısında ise göğsü madalyalar omuzu yıldızlarla dolu Hulusi Sivil Paşa vardı!

Değerli Okurlar;

Bu kişiler yukarıda yazılan sözleri ve hareketleri farklı zamanlarda, farklı yerlerde söylediler ve yaptılar. Biz sadece bir gülmece derlemesi yaptık.
T.C Devletini yöneten AKP Hükümetleri ve Erdoğan’ın meşru kabul ettikleri hukuk İslam Hukukudur, yani şeriattır. Anayasa Mahkemesi bu sebeplerden AKP’yi “Lâiklik karşıtı eylemlerin odağı” olarak görmüş ve 11 üyenin 10 tanesinin oyuyla mahkûm etmiştir. Karar halen yürürlüktedir.
AKP, lâikliğe düşman, bilimsel düşünceye karşı, özgür düşünceyi yok etmek isteyen, biat kültürüne inanan bir organizasyondur.  Bu iktidar sürü haline getirilmiş, itaat eden, boyun eğen, sorgulamayan, itiraz etmeyen, yalnızca verilen sadakaya şükreden bir toplum dizayn etmeye çalışmaktadır.
Siz kendinizi nerede ve nasıl konumlandırıyorsunuz? 
Eğer bizler gibi özgür düşünceden yana iseniz, sesinizi çıkaracaksınız. 
Hem de her gün daha yüksek, daha gür bir sesle haykıracaksınız…
Sağlık ve başarı dileklerimle 
31 Ekim 2017
Rifat Serdaroğlu


***

29 Mart 2017 Çarşamba

BAYRAM ŞEKERİ 2

Bayram Şekerleri (2) 


Rifat Serdaroğlu
Perşembe, Eylül 01, 2011


Cumhurbaşkanı Gül, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Rektörlüğüne Profesör Dr. Hasan Gönen’i atadı.
Cumhurbaşkanı bu atamayı Anayasamızın 104. Maddesi (b) fıkrasından aldığı yetki ile yapmaktadır.
Aynı Anayasamızın 101. Maddesi, cumhurbaşkanının tarafsız olması gerektiğini, seçildiği andan itibaren varsa, partisi ile ilişkisinin kesileceğini emretmektedir…
Türkiye Cumhuriyeti Devleti bir Hukuk Devleti olduğuna ve kimseye canı istediği gibi davranma yetkisi verilmediğine göre, Cumhurbaşkanı da Anayasa’ya ve yasalara uymak zorundadır…
Bu düşünceler ışığında, Cumhurbaşkanı Gül’ün yaptığı bu atamayı beraberce inceleyelim;
Profesör Dr. Hasan Gönen,  son yerel seçimlerde Eskişehir AKP Büyükşehir Belediye Başkanı adayı oldu.  Seçimi Prof. Yılmaz Büyükerşen kazandı, Prof. Hasan Gönen kaybetti. Yani Prof. Gönen bir siyasi partiye üye olup, o partinin adayı olmuş ve günlerce hem partisinin ve kendisinin yapacağı hizmetlerini anlatmış, hem de rakiplerinin çalışmalarını eleştirmişti. O artık bir siyasetçiydi…
Cumhurbaşkanı bu gerçeği bilerek, Prof. Gönen’i rektörlüğe atadı.
“Ben yaptım oldu” mantığı  ve “ Kabile Devleti ” anlayışıyla hareket ederseniz bu atama “cuk” diye yerine oturmuş olur!…

Fakat Hukuk Devleti mantığıyla bakarsanız, görün bakın neler olur;
*Cumhurbaşkanı, “AKP ye mensup birini” Üniversite Rektörü atayarak, kendi tarafsızlık ilkesini çiğnemiştir.

*Cumhurbaşkanı, Rektör seçimlerinde birinci olamayan birini atayarak, Üniversitedeki Bilim İnsanlarının iradelerini yok saymıştır.
*Cumhurbaşkanı, bir Bilim Yuvası olan Üniversite’ye eski partisi AKP’den bir partiliyi atayarak, Üniversitenin içine siyaseti bizzat sokmuştur.
*Cumhurbaşkanı, Eskişehir halkının belediyeyi teslim etmediği kişiye, Eskişehir de ki bir üniversiteyi teslim ederek, Eskişehir halkı ile dalga geçti.
Bu olaydan çıkarılacak  “Doğru Fikir” şu olmalıdır;
-Cumhurbaşkanı Gül, Anayasamızın  101. Maddesindeki  “Tarafsızlık” ilkesini çiğneyerek, Anayasayı ihlal suçu işlemiştir. Böylelikle hem kendisinin, hem de makamının saygınlığına büyük bir darbe vurmuştur.  Sayın  Gül, tarafsız bir Cumhurbaşkanı olamamıştır…

Bayram Alayları;

Padişahların Bayram Namazlarını kılmak için camiye gidiş ve dönüşlerine “Bayram Alayları” adı verilirdi. Bu törenler çok muhteşem olurdu. Hele,altın ve gümüş süslemeleriyle donatılmış, dünyanın en güzel ve safkan atlarından oluşan alayın başında Padişahın at üstünde geçişinin seyrine doyum olmazdı. Öyle bir zenginlik, öyle bir debdebe dünyada zor görülebilecek olaylardandı.
Padişahın hemen yanında “Darüssaade Ağası” , solunda ise “Silahtar” bulunurdu. Herkesin duracağı yer ve söyleyeceği sözler belli idi.

Yoksulluk ve yokluk içindeki zavallı halk bu törenleri izler ve sanki o atın üstünde, o zenginlik içinde olan kendisi imiş gibi çılgınca alkışlardı…
2011 yılında, Başbakan Erdoğan’ın  “Bayram Alayları”  şanlı geçmişimize uygun olarak ve üstüne biraz “İleri Demokrasi” sosu ilave edilerek yapılıyor.
Atların yerini son model koruma arabaları, dev gibi cipler, motorlu polisler, özel timciler, trafik otoları, sinyal kesici Jammer otoları aldı. Padişahların  50-60 atına karşı, Başbakanın 90-100 araçtan oluşan konvoyu, bayram alayını oluşturuyor…
İsveç-Norveç-Finlandiya-İngiltere-Fransa-İtalya gibi ülkelerin Başbakanlarında, bakanlarında böyle şatafatlı konvoylar göremezsiniz. Onlar kendi halkları gibi yaşarlar. Siyaset sebebiyle yaptıkları görevin geçici olduğunu baştan hazmetmişlerdir ve bir gün seçimle biteceğine inanmışlardır. Başbakanlığa bisikleti ile giden Başbakan da gördüm, yürüyerek giden Bakanlar da gördüm. Onların kişi başına düşen gelirleri bizim en az 5 katımız…

İran-Suriye-Irak-Suudi Arabistan- Yemen- Katar gibi ülkelerin konvoyları bizimkinden çok kalabalık. Yöneticiler çok zengin, halkları çok fakir…
Bu konuda onlardan çok geride kaldık… Sadece bu konuda mı?…
Gerçekten bu konvoyları kalabalık ve şatafatlı ülkelerden geri kaldığımız bazı konular var;

*Türbanı henüz İlkokula kadar indiremedik, İran’dan geri kaldık.
*Hala başı açık gezen, çalışan, otomobil kullanan, televizyon seyreden, karma eğitimde kız-erkek karışık okuyan eğitim sistemimiz var, Afganistan’dan geri kaldık.

*Erkekler olarak rezil durumdayız, hala 4 kadın almayı serbest bırakamadık. Bu konuyu yasaya bağlayan Barzani’den geri kaldık.

*Yolsuzlukta 185 ülke içinde 78 inci olduk.  107 ülkenin gerisinde kaldık.
*Adamlar Deniz Feneri e.V davasını açtılar. Hırsızları yargılayıp, cezalarını kestiler. Biz, aradan yıllar geçmesine rağmen, hala soruşturmayı bitiremedik.  Oklar AKP’nin tepe noktalarını ve İstanbul Belediyesini  gösterince, savcıları sepetledik, yerine cici savcılar koyduk, yargı bağımsızlığında Pakistan’ın fersah, fersah gerisinde kaldık…

*Dünyada en çok gazeteciyi hapse attık, Suriye’den geri kaldık.
Bu olaylardan çıkaracağımız “Doğru Fikir” şu olmalıdır;

Demokrasi, Cumhuriyet, Lâiklik ve Hukuk Devleti ve Çağdaşlık bir yaşam biçimidir. Eğer kafanızda, beyninizde, ruhunuzda onu sindirmemişseniz ve biat kültüründen geliyorsanız, istediğiniz kadar “İleri Demokrasi” deyin, demokrat olamazsınız. Olsanız olsanız sadece komik olusunuz….

Sağlık ve başarı dileklerimle


https://haberguncel.blogspot.com.tr/2011/09/bayram-sekerleri-2-rifat-serdaroglu.html


***