Hanefi Avcı nın Cem Ersever le karşılaşması, BÖLÜM 2
Hanefi Avcı, Cem Ersever, karşılaşması, Diyarbakır İl Başkanı, Vedat Aydın, Silopi, Cizre, Şırnak, Hüseyin Kocadağ, Derin Devlet, Güncel Hayat ve Siyaset, Haliçte yaşayan Simonlar, Halkın Emek Partisi, Jitem, Kitaplık, MİT, Öteki Tarih,
Yine ” Ben ihbar etmeme rağmen kimse gitmiyor, Cudi Dağı x bölgesinde PKK’lılar var,” diyen bir köylüyü, söylediğinin yalan olduğunu bilmesine rağmen gece önüne katıp Cudi dağına operasyona tek başına gidecek kadar gözü kara idi. İşte Cem böyle biriydi. Bir müddet sonra JİTEM’in kurulmasıyla birlikte, Cem’in ve bazı subayların JİTEM’in bazı kurucuları arasında olduklarını duydum. Cem’in kendisi de bu faaliyetlerin içerisinde olduğunu söylemişti. O ilk başta Silopi
bölgesindeydi, yanında Arif Doğan vardı. Muhtemelen o zaman Arif Doğan daha üst rütbedeydi. Cem ve yanındaki birkaç üsteğmen ve yüzbaşı beraber çalışıyorlardı.
Kendilerine bir helikopter verilmişti. Kuzey Irak’taki yönetimlerle görüşerek
PKK hakkında bilgi toplama faaliyetlerini organize etmeye çalışıyorlardı. Bir
defasında Kuzey Irak’ta irtibat subayı gibi görev yaptıklarını da duymuştum.
PKK hakkında bilgi toplama faaliyetlerini organize etmeye çalışıyorlardı. Bir
defasında Kuzey Irak’ta irtibat subayı gibi görev yaptıklarını da duymuştum.
Bir süre sonra Cem binbaşının elemanlarının Silopi, Cizre ve Şırnak bölgesinde
bulunduklarını ve faaliyet gösterdiğini duydum. Kimi zaman karşılaşıp
konuşuyorduk.
bulunduklarını ve faaliyet gösterdiğini duydum. Kimi zaman karşılaşıp
konuşuyorduk.
Bir müddet sonra Cem binbaşı Olağanüstü Hal Asayiş Kolordu Komutanlığının JİTEM
Grup Komutanı olarak atandı ve bir yıla yakın burada görev yaptı. O süre içinde
bir veya iki defa kendisini ziyarete gitmiştim. Yanında askeri personel olarak,
daha sonra adı JİTEM faaliyetlerinde adı geçen bazı subayları farklı kod
isimleriyle tanımıştım, ayrıca askerlik görevini yapan itirafçılar da bulunuyordu. Bunların bir kısmı daha sonra uzman olarak veya farklı görevlerle resmi kadrolar alarak Cem’in yanında çalışmaya devam etmişlerdi ama daha çok istihbarat toplama faaliyetlerinde bulunuyorlardı.O da bir veya iki kebzenim ziyaretime gelmişti, tabii bu karşılıklı görüşmelerimizde birbirimize itimat ettiğimizden her şeyi çok rahat konuşabiliyorduk. Cem bir gün bana illegal örgüt mensuplarının bazılarını gizli yakaladıklarını, sorguladıklarını söyleyerek onlardan aldığı silah ve malzemeleri gösterdi.Sorgulanan bu insanların akıbetlerinin ne olduğu konusuna açıklık getirilemiyordu, fakat dolaylı olarak sonucun ne olduğu tahmin edilebiliyordu.
bir veya iki defa kendisini ziyarete gitmiştim. Yanında askeri personel olarak,
daha sonra adı JİTEM faaliyetlerinde adı geçen bazı subayları farklı kod
isimleriyle tanımıştım, ayrıca askerlik görevini yapan itirafçılar da bulunuyordu. Bunların bir kısmı daha sonra uzman olarak veya farklı görevlerle resmi kadrolar alarak Cem’in yanında çalışmaya devam etmişlerdi ama daha çok istihbarat toplama faaliyetlerinde bulunuyorlardı.O da bir veya iki kebzenim ziyaretime gelmişti, tabii bu karşılıklı görüşmelerimizde birbirimize itimat ettiğimizden her şeyi çok rahat konuşabiliyorduk. Cem bir gün bana illegal örgüt mensuplarının bazılarını gizli yakaladıklarını, sorguladıklarını söyleyerek onlardan aldığı silah ve malzemeleri gösterdi.Sorgulanan bu insanların akıbetlerinin ne olduğu konusuna açıklık getirilemiyordu, fakat dolaylı olarak sonucun ne olduğu tahmin edilebiliyordu.
Cem PKK ile mücadele etmek için kanun dışı her türlü yöntemin kullanılması
gerektiğini, normal yol ve yöntemlerle bu işin başarılamayacağını ima etmeye,
anlatmaya çalışıyordu. PKK ile ancak böyle mücadele edilebileceğini çünkü bu
kişilerin mahkemelerde ceza almadığını, korktukları için kimsenin onların
aleyhine şahitlik yapmadığını ve davacı olamadığını, olaylar gece gerçekleştiği
için kimsenin bir şey görmediğini, hatta onlara destek veren kişilerin
suçlarının hukuki olarak ispatlanmasının ve cezalandırılmasının çok zor olduğunu
ve bunun için bu kişilerin infaz edilmesi yöntemlerinin kullanılması
gerektiğini, bu örgüt mensuplarının ancak bu tür yöntemlerle durdurulabileceğini
çok hararetle savunuyordu. Bunun üzerine ben anlattığı yöntemlerin doğru yollar
olmadığını söyledim. Çünkü bu bölgedeki PKK varlığının artmasında birçok kişinin
olumsuz faaliyetinin payı olduğunu, bunun içerisinde bu bölgede çalışıp rüşvet
yiyen, hatta koruculuk faaliyetlerinde bile silah dağıtılırken para alan kamu
görevlileri olduğunu, PKK’nın bu açıkları kullanarak taraftar bulduğunu
belirterek terör olaylarının artmasında etkili olan buna benzer yüzlerce başka
olayı anlattım.
“Burada suçlu kim? PKK’ya ekmek veren, onlara yardım eden köylü mü, yoksa burada rüşvet mekanizmasını çalıştırmak suretiyle yanlış uygulamalar yaparak toprak ağalarına ya da nüfuzlu insanlara karşı köylüleri yanlız bırakıp PKK’nın
kucağına atanlar mı?” diye sordum. Cem “Evet sen haklısın,” dedi ama sonra elini
boynuna götürerek “Ben burama kadar bu işe battım, bana anlatma. Bu işe var
mısın, yok musun?” dedi. Ben “yokum” demekle kalmadım, yine ısrarla bu
yöntemlerin olayları daha da azdıracağını, bizim legal yöntemler dışına
çıkmamamız gerektiğini kendisine epeyce anlattım ama o kanunsuz yöntemlere kesin inanıyordu.
Bir müddet sonra iki itirafçı ve bir arkadaşıyla (bunlardan bir tanesi
sanıyorum A.A. idi, önce itirafçı olup devlete sığındı, devlet içindeki
yanlışları da gördükten sonra yurtdışına çıktı, orada PKK hem de bu olaylarla
ilgili tarafsız ve kapsamlı bilgi ve gözlemlerini çeşitli gazetelere anlattı)
yanımıza geldi; dört kişilerdi. O zamanki HEP adlı partinin binasında açlık
grevleri yapılıyordu ve polis açlık grevlerinin olduğu yerde bekliyordu. Binanın
yakınlarına patlayıcı madde koymayı düşündüklerini, herhangi bir polisin veya
bir devlet görevlisinin zarar görmesini istemediklerinden oradaki polisin
çekilmesini, bu konuda yardımcı olmamı istediler. O gün uzun uzun konuştuk,
böyle bir şeyin olamayacağını, bu yolun doğru olmadığını kendisine dilimin
döndüğünce anlattım. Cem hararetle bu tür şeylere taraftardı. Aslında o zamanlar
yeni gerçekleştirilmiş bazı infazlar vardı ama onların yaptığını pek tahmin
etmiyordum. PKK’nın legal yayını görünümündeki bir dergi yayınlanıyordu.
Derginin bulunduğu binaya gidilerek dergi tahrip edilmiş ve buraya patlayıcı
madde konmuştu. Bu arada o zamanki Baro Başkanı ve PKK’yı desteklediği söylenen bir kişinin, polis lojmanlarının hemen yakınında Ofis semtindeki arabasının altına patlayıcı konmuştu. Telsizlerle anonslar edildi. Şüpheli bir aracın
plakası verilmişti. Bir iki dakika geçmeden telsizi dinlediğimde polis ekipleri
plakası verilen aracı durdurmuş, aracın içerisinde Jandarma Asayiş Komutanlığı
JİTEM ‘de çalışan itirafçılarla bazı asker ve subayların olduğu bilgisi verilmişti. Merkez aracı ve içindekilerin bırakılması talimatını verdi.
Bu olayla birlikte artık zihnimde olayları tek tek birleştirmeye, bu türden
olayları gerçekleştirenlerin JİTEM’e mensup görevliler olduğunu düşünmeye
başladım.
Yine bir süre sonra HEP Diyarbakır il başkanı Vedat Aydın Diyarbakır Şehitlik
semtindeki evinden polis görünümündeki kişiler tarafından Emniyete götürüleceği
söylenerek kaçırılmıştı. O zamanlar Cem’in yanındaki bazı kişilere uyan bir
eşkal tarif ediliyordu. Bu eşkallere göre faillerin Cem’in yanında çalışan
insanlardan bazıları olabileceği kanaati bende de uyanmıştı ama tam olarak
netleşmemişti. Olaylarla ilgili tahkikat yapılıyordu ve araştırmada Ankara’dan
görevli olarak gelen insanlar da bulunuyordu. Diyarbakır’daki soruşturmanın
başına o tarihte Emniyet Müdür Yardımcısı olan Hüseyin Kocadağ verilmişti.
gerektiğini, normal yol ve yöntemlerle bu işin başarılamayacağını ima etmeye,
anlatmaya çalışıyordu. PKK ile ancak böyle mücadele edilebileceğini çünkü bu
kişilerin mahkemelerde ceza almadığını, korktukları için kimsenin onların
aleyhine şahitlik yapmadığını ve davacı olamadığını, olaylar gece gerçekleştiği
için kimsenin bir şey görmediğini, hatta onlara destek veren kişilerin
suçlarının hukuki olarak ispatlanmasının ve cezalandırılmasının çok zor olduğunu
ve bunun için bu kişilerin infaz edilmesi yöntemlerinin kullanılması
gerektiğini, bu örgüt mensuplarının ancak bu tür yöntemlerle durdurulabileceğini
çok hararetle savunuyordu. Bunun üzerine ben anlattığı yöntemlerin doğru yollar
olmadığını söyledim. Çünkü bu bölgedeki PKK varlığının artmasında birçok kişinin
olumsuz faaliyetinin payı olduğunu, bunun içerisinde bu bölgede çalışıp rüşvet
yiyen, hatta koruculuk faaliyetlerinde bile silah dağıtılırken para alan kamu
görevlileri olduğunu, PKK’nın bu açıkları kullanarak taraftar bulduğunu
belirterek terör olaylarının artmasında etkili olan buna benzer yüzlerce başka
olayı anlattım.
“Burada suçlu kim? PKK’ya ekmek veren, onlara yardım eden köylü mü, yoksa burada rüşvet mekanizmasını çalıştırmak suretiyle yanlış uygulamalar yaparak toprak ağalarına ya da nüfuzlu insanlara karşı köylüleri yanlız bırakıp PKK’nın
kucağına atanlar mı?” diye sordum. Cem “Evet sen haklısın,” dedi ama sonra elini
boynuna götürerek “Ben burama kadar bu işe battım, bana anlatma. Bu işe var
mısın, yok musun?” dedi. Ben “yokum” demekle kalmadım, yine ısrarla bu
yöntemlerin olayları daha da azdıracağını, bizim legal yöntemler dışına
çıkmamamız gerektiğini kendisine epeyce anlattım ama o kanunsuz yöntemlere kesin inanıyordu.
Bir müddet sonra iki itirafçı ve bir arkadaşıyla (bunlardan bir tanesi
sanıyorum A.A. idi, önce itirafçı olup devlete sığındı, devlet içindeki
yanlışları da gördükten sonra yurtdışına çıktı, orada PKK hem de bu olaylarla
ilgili tarafsız ve kapsamlı bilgi ve gözlemlerini çeşitli gazetelere anlattı)
yanımıza geldi; dört kişilerdi. O zamanki HEP adlı partinin binasında açlık
grevleri yapılıyordu ve polis açlık grevlerinin olduğu yerde bekliyordu. Binanın
yakınlarına patlayıcı madde koymayı düşündüklerini, herhangi bir polisin veya
bir devlet görevlisinin zarar görmesini istemediklerinden oradaki polisin
çekilmesini, bu konuda yardımcı olmamı istediler. O gün uzun uzun konuştuk,
böyle bir şeyin olamayacağını, bu yolun doğru olmadığını kendisine dilimin
döndüğünce anlattım. Cem hararetle bu tür şeylere taraftardı. Aslında o zamanlar
yeni gerçekleştirilmiş bazı infazlar vardı ama onların yaptığını pek tahmin
etmiyordum. PKK’nın legal yayını görünümündeki bir dergi yayınlanıyordu.
Derginin bulunduğu binaya gidilerek dergi tahrip edilmiş ve buraya patlayıcı
madde konmuştu. Bu arada o zamanki Baro Başkanı ve PKK’yı desteklediği söylenen bir kişinin, polis lojmanlarının hemen yakınında Ofis semtindeki arabasının altına patlayıcı konmuştu. Telsizlerle anonslar edildi. Şüpheli bir aracın
plakası verilmişti. Bir iki dakika geçmeden telsizi dinlediğimde polis ekipleri
plakası verilen aracı durdurmuş, aracın içerisinde Jandarma Asayiş Komutanlığı
JİTEM ‘de çalışan itirafçılarla bazı asker ve subayların olduğu bilgisi verilmişti. Merkez aracı ve içindekilerin bırakılması talimatını verdi.
Bu olayla birlikte artık zihnimde olayları tek tek birleştirmeye, bu türden
olayları gerçekleştirenlerin JİTEM’e mensup görevliler olduğunu düşünmeye
başladım.
Yine bir süre sonra HEP Diyarbakır il başkanı Vedat Aydın Diyarbakır Şehitlik
semtindeki evinden polis görünümündeki kişiler tarafından Emniyete götürüleceği
söylenerek kaçırılmıştı. O zamanlar Cem’in yanındaki bazı kişilere uyan bir
eşkal tarif ediliyordu. Bu eşkallere göre faillerin Cem’in yanında çalışan
insanlardan bazıları olabileceği kanaati bende de uyanmıştı ama tam olarak
netleşmemişti. Olaylarla ilgili tahkikat yapılıyordu ve araştırmada Ankara’dan
görevli olarak gelen insanlar da bulunuyordu. Diyarbakır’daki soruşturmanın
başına o tarihte Emniyet Müdür Yardımcısı olan Hüseyin Kocadağ verilmişti.
Bir gün polis evine gittiğimde bir kenarda çalışma yapıyor, kendi aralarında
konuşuyorlardı. Ben de yanlarına gittim ve Hüseyin Kocadağ ortaya konan en ciddi buldukları şüpheyi anlattı:
konuşuyorlardı. Ben de yanlarına gittim ve Hüseyin Kocadağ ortaya konan en ciddi buldukları şüpheyi anlattı:
Vedat Aydın’ın cesedi, Elazığ Maden ilçesi yakınlarında yani Diyarbakır’dan
Ergani Maden istikametine giderken Maden ilçesi sınırları içerisinde bulundu.
Cesedin bulunduğu yerle kaçırıldığı Diyarbakır arasındaki her yere sorup
soruşturulurken yol üzerindeki trafik ekiplerine de sormuşlardı. O gün Ergani’de
bulunan bölge trafik ekibi, Ergani Maden arasında hemen Ergani çıkışında Çimento fabrikasının az ilerisinde yolda trafik kontrolü yapıyormuş. Bu trafik kontrolü esnasında Ergani merkezden, Bölge Trafik İstasyonuna bir anons gelmiş, Ergani Dicle istikametinde (yani ters istikamette) bir trafik kazası olduğu, oraya
bakmaları söylenmiş. Ekip yoldaki kontrolü bırakıp Ergani’ye gitmiş, Ergani’den
Dicle istikametine dönmüş. Belirtilen yere vardıklarında herhangi bir kazanın
olmadığını görmüşler ve tekrar kendi görev yerlerine dönmüşler. İşte ekibin
verdiği bu ifade dikkat çekmişti. Olmayan bir kazanın kontrol edilmesi
bahanesiyle ekip yoldan çekilmişti. Bunun üzerine Hüseyin Kocadağ ve araştırmayı yapan diğer görevliler bu anonsu geçen Ergani polis merkezine neden böyle bir anons yaptıklarını sorduğunda ihbarın İlçe Jandarma Komutanlığından geldiğini söylemişler. İlçe Jandarma Komutanlığına sorulduğunda, bu bilginin Jandarma Bölge Komutanlığından geldiğini anlatmışlar. Jandarma Bölge Komutanlığına sorulduğunda ise bilginin Jandarma Asayiş Kolordu Komutanı Harekat Merkezin den geçindiğini söylemişlerdi. İşte o safhadan sonrası sorulmamıştı veya bana anlatılmadı. Ama ban anlayacağımı anlamıştım.
Ergani Maden istikametine giderken Maden ilçesi sınırları içerisinde bulundu.
Cesedin bulunduğu yerle kaçırıldığı Diyarbakır arasındaki her yere sorup
soruşturulurken yol üzerindeki trafik ekiplerine de sormuşlardı. O gün Ergani’de
bulunan bölge trafik ekibi, Ergani Maden arasında hemen Ergani çıkışında Çimento fabrikasının az ilerisinde yolda trafik kontrolü yapıyormuş. Bu trafik kontrolü esnasında Ergani merkezden, Bölge Trafik İstasyonuna bir anons gelmiş, Ergani Dicle istikametinde (yani ters istikamette) bir trafik kazası olduğu, oraya
bakmaları söylenmiş. Ekip yoldaki kontrolü bırakıp Ergani’ye gitmiş, Ergani’den
Dicle istikametine dönmüş. Belirtilen yere vardıklarında herhangi bir kazanın
olmadığını görmüşler ve tekrar kendi görev yerlerine dönmüşler. İşte ekibin
verdiği bu ifade dikkat çekmişti. Olmayan bir kazanın kontrol edilmesi
bahanesiyle ekip yoldan çekilmişti. Bunun üzerine Hüseyin Kocadağ ve araştırmayı yapan diğer görevliler bu anonsu geçen Ergani polis merkezine neden böyle bir anons yaptıklarını sorduğunda ihbarın İlçe Jandarma Komutanlığından geldiğini söylemişler. İlçe Jandarma Komutanlığına sorulduğunda, bu bilginin Jandarma Bölge Komutanlığından geldiğini anlatmışlar. Jandarma Bölge Komutanlığına sorulduğunda ise bilginin Jandarma Asayiş Kolordu Komutanı Harekat Merkezin den geçindiğini söylemişlerdi. İşte o safhadan sonrası sorulmamıştı veya bana anlatılmadı. Ama ban anlayacağımı anlamıştım.
Bana göre Vedat Aydın’ı kaçıranlar, onu Elazığ Maden ilçesine götürürken yolda trafik ekipleri tarafından kontrol edilme ihtimaline karşı Asayiş Kolordu Komutanlığı ara kademeler üzerinden bilgi aktararak polis ekibinin oradan çekilmesi sağlanmıştı.
Böylece olayın artık kimin tarafından gerçekleştirildiği net olarak
anlaşılıyordu.
anlaşılıyordu.
Vedat Aydın, kaçırılmasından kısa bir süre sonra Diyarbakır’dan 70-80 km
uzaktaki Maden ilçesi yakınlarında Diyarbakır-Elazığ karayolu üzerinde Maden
çayının kenarında kalaşnikof makineli tüfekle ile taranarak öldürülmüş olarak
bulundu. Cesedin bulunmasıyla birlikte de fırtına koptu.
Vedat Aydın’ın cenaze töreni, Diyarbakır’da çok ciddi olaylara sahne olmuştu.
İlk defa Diyarbakır’da geniş bir toplumsal tabana yayılan ciddi manadabir olay
gerçekleşmişti. HEP için Türkiye’nin her yerinden binlerce insan Diyarbakır’a
gelip cenaze törenine katılmış, bu olay büyük bir yürüyüşe ve ciddi tepkilere
neden olmuştu. Bütün devlet kurumlarına (TRT’ye, polise vb.) saldırılmıştı.
Cenaze, defnedileceği yere götürülürken surlarla Mardin Kapı Karakolu arasındaki
dar yoldan geçen cenaze konvoyundaki bazı kişiler (özellikle kontrolden çıkan
gençler ve çocuklar) Polis Karakolunu taşlamış ve karakola saldırmıştı.
Karakoldaki görevlilerin kendilerini korumak için silah kullanması sonucunda
(göstericilerin de silah atması iddiaları vardı) üç kişi ölmüş, 5-6 kişi
yaralanmıştı. Cenazenin defnedilmesinin ardından ise aynı yerden tekrar geçmek
isteyen kalabalık karakola daha yoğun bir şekilde saldırdığında,görevlilerin
tekrar ateş açması sonucunda (bir kısmı düşerek, bir kısmı uçurumlara
yuvarlanarak) on dokuza yakın kişi hayatını kaybetmişti. Yüzlerce de yaralı
vardı. Böyle ağır bir olay daha önce hiç yaşanmamıştı. Aslında bana göre o
cenaze töreni, tören sırasında o bölgede olup biten herşeyi ayrı bir skandaldı,
çünkü cenazenin önce köye götürüleceği köyde defnedileceği belirtilmişti ama
sonra şehir merkezine defnedilerek inanılmaz olaylara sebebiyet verilmişti. Bu
cenaze töreninde HEP’lilerin ve valiliğin yaptığı yanlışlar başka bir kitaba
konu olacak kadar çok ve ibretlik olaylardan oluşmaktadır. Sonuç olarak tüm
tarafların hesapsız ve sorumsuz davranışları 23 kişinin ölümüne sebebiyet
vermişti. İşte Cem aslında bu olayın baş planlayıcısı ve failiydi.
İlgili yazılar:
Hanefi Avcı anlatıyor: Binbaşı Cem Ersever’i kim, neden, niçin ve nasıl öldürdü? ,
Birkaç Kitapta Açık Olarak Anlatıldığı Halde 20 Yıldır Çözülmeyen Musa Anter Cinayeti,
Hanefi Avcı: Devletin psikolojik harekât yöntemleri, insanların olayları anlamalarını imkansızlaştırıyor ,
Hanefi Avcı açıklıyor: ABD Kimi Destekliyor? PKK’yi mi, Türkiye’yi mi?,
Hanefi Avcı anlatıyor: Cemaat Nasıl Yönetiyor, Kimler Yönetiyor?,
Fikret Başkaya: “Çağdaşlaşma, kalkınma… Paradigmasının iflas ettiğini kabullenmeliyiz,
Psikolojik savaş Stratejisi ve medyanın rolü – Şaban İba
Yılmaz Güney: Faşizm Bütün Halkların Düşmanıdır [Siyasal Yazılar, Konuşmalar]
Başbakanın solcusu Doğan Tarkan, Zaman’a ifade verdi: “ Bütün Sol koyun gibidir”
Sonraki İçerik
Öykü | Dur Bakalım Ne Olacak – Aziz Nesin
cafrande.org
DIEGO ARMANDO MARADONA | FUTBOL, UYUŞTURUCU, POLİTİKA VE TANRI’NIN ELİ…
MÜDAHALE ETMEK KİMİN HAKKI? BARBARLIĞA KARŞI EVRENSEL DEĞERLER – IMMANUEL WAILLERSTEIN
“SİYASİ SUÇLU” AHLAKİ VE SOSYAL BAKIMDAN SUÇLU SAYILABİLİR Mİ? – CEMİL MERİÇ
KOMPLO TEORİLERİNİ ANLAMAK TEŞHİS ETMEK VE BAŞA ÇIKMAK
ERİCH REMARQUE: “ÇOCUKLAR!” DİYORUM, NE ÖĞRETEYİM SİZLERE? “EVLERİNİZE GİDİN. BUGÜN OKUL YOK.”
KİTLE VE İKTİDAR: ELE GEÇİRME VE İÇE ALMA – ELİAS CANETTİ
© www. cafrande.org
Farklı fikirlere, renklere ve seslere yolculuk
Kaynak
gösterilmeden alıntı yapılamaz | iletişim:
cafrande.org@gmail.com,
bariskisin@gmail.com
İranlı gazeteci Pervin Ardalan uyardı: “ Herşey yavaş yavaş oluyor gözünüz açık... ''
https://www.cafrande.org/hanefi-avci-anlatiyor-binbasi-cem-erseveri-kim-neden-nicin-ve-nasil-oldurdu/
***
Öykü | Dur Bakalım Ne Olacak – Aziz Nesin
cafrande.org
DIEGO ARMANDO MARADONA | FUTBOL, UYUŞTURUCU, POLİTİKA VE TANRI’NIN ELİ…
MÜDAHALE ETMEK KİMİN HAKKI? BARBARLIĞA KARŞI EVRENSEL DEĞERLER – IMMANUEL WAILLERSTEIN
“SİYASİ SUÇLU” AHLAKİ VE SOSYAL BAKIMDAN SUÇLU SAYILABİLİR Mİ? – CEMİL MERİÇ
KOMPLO TEORİLERİNİ ANLAMAK TEŞHİS ETMEK VE BAŞA ÇIKMAK
ERİCH REMARQUE: “ÇOCUKLAR!” DİYORUM, NE ÖĞRETEYİM SİZLERE? “EVLERİNİZE GİDİN. BUGÜN OKUL YOK.”
KİTLE VE İKTİDAR: ELE GEÇİRME VE İÇE ALMA – ELİAS CANETTİ
© www. cafrande.org
Farklı fikirlere, renklere ve seslere yolculuk
Kaynak
gösterilmeden alıntı yapılamaz | iletişim:
cafrande.org@gmail.com,
bariskisin@gmail.com
İranlı gazeteci Pervin Ardalan uyardı: “ Herşey yavaş yavaş oluyor gözünüz açık... ''
https://www.cafrande.org/hanefi-avci-anlatiyor-binbasi-cem-erseveri-kim-neden-nicin-ve-nasil-oldurdu/
***