JİTEM etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
JİTEM etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

23 Aralık 2020 Çarşamba

Hanefi Avcı nın Cem Ersever le karşılaşması, BÖLÜM 2

Hanefi Avcı nın Cem Ersever le karşılaşması, BÖLÜM 2



Hanefi Avcı, Cem Ersever, karşılaşması, Diyarbakır İl Başkanı, Vedat Aydın, Silopi, Cizre, Şırnak, Hüseyin Kocadağ, Derin Devlet, Güncel Hayat ve Siyaset, Haliçte yaşayan Simonlar, Halkın Emek Partisi, Jitem, Kitaplık, MİT, Öteki Tarih,


      Yine ” Ben ihbar etmeme rağmen kimse gitmiyor, Cudi Dağı x bölgesinde PKK’lılar var,” diyen bir köylüyü, söylediğinin yalan olduğunu bilmesine rağmen gece önüne katıp Cudi dağına operasyona tek başına gidecek kadar gözü kara idi. İşte Cem böyle biriydi. Bir müddet sonra JİTEM’in kurulmasıyla birlikte, Cem’in ve bazı subayların JİTEM’in bazı kurucuları arasında olduklarını duydum. Cem’in kendisi de bu faaliyetlerin içerisinde olduğunu söylemişti. O ilk başta Silopi 
bölgesindeydi, yanında Arif Doğan vardı. Muhtemelen o zaman Arif Doğan daha üst rütbedeydi. Cem ve yanındaki birkaç üsteğmen ve yüzbaşı beraber çalışıyorlardı. 

Kendilerine bir helikopter verilmişti. Kuzey Irak’taki yönetimlerle görüşerek 
PKK hakkında bilgi toplama faaliyetlerini organize etmeye çalışıyorlardı. Bir 
defasında Kuzey Irak’ta irtibat subayı gibi görev yaptıklarını da duymuştum. 
Bir süre sonra Cem binbaşının elemanlarının Silopi, Cizre ve Şırnak bölgesinde 
bulunduklarını ve faaliyet gösterdiğini duydum. Kimi zaman karşılaşıp 
konuşuyorduk.

 Bir müddet sonra Cem binbaşı Olağanüstü Hal Asayiş Kolordu Komutanlığının JİTEM 

Grup Komutanı olarak atandı ve bir yıla yakın burada görev yaptı. O süre içinde 
bir veya iki defa kendisini ziyarete gitmiştim. Yanında askeri personel olarak, 
daha sonra adı JİTEM faaliyetlerinde adı geçen bazı subayları farklı kod 
isimleriyle tanımıştım, ayrıca askerlik görevini yapan itirafçılar da bulunuyordu. Bunların bir kısmı daha sonra uzman olarak veya farklı görevlerle resmi kadrolar alarak Cem’in yanında çalışmaya devam etmişlerdi ama daha çok istihbarat toplama faaliyetlerinde bulunuyorlardı.O da bir veya iki kebzenim ziyaretime gelmişti, tabii bu karşılıklı görüşmelerimizde birbirimize itimat ettiğimizden her şeyi çok rahat konuşabiliyorduk. Cem bir gün bana illegal örgüt mensuplarının bazılarını gizli yakaladıklarını, sorguladıklarını söyleyerek onlardan aldığı silah ve malzemeleri gösterdi.Sorgulanan bu insanların akıbetlerinin ne olduğu konusuna açıklık getirilemiyordu, fakat dolaylı olarak sonucun ne olduğu tahmin edilebiliyordu.

 Cem PKK ile mücadele etmek için kanun dışı her türlü yöntemin kullanılması 
gerektiğini, normal yol ve yöntemlerle bu işin başarılamayacağını ima etmeye, 
anlatmaya çalışıyordu. PKK ile ancak böyle mücadele edilebileceğini çünkü bu 
kişilerin mahkemelerde ceza almadığını, korktukları için kimsenin onların 
aleyhine şahitlik yapmadığını ve davacı olamadığını, olaylar gece gerçekleştiği 
için kimsenin bir şey görmediğini, hatta onlara destek veren kişilerin 
suçlarının hukuki olarak ispatlanmasının ve cezalandırılmasının çok zor olduğunu 
ve bunun için bu kişilerin infaz edilmesi yöntemlerinin kullanılması 
gerektiğini, bu örgüt mensuplarının ancak bu tür yöntemlerle durdurulabileceğini 
çok hararetle savunuyordu. Bunun üzerine ben anlattığı yöntemlerin doğru yollar 
olmadığını söyledim. Çünkü bu bölgedeki PKK varlığının artmasında birçok kişinin 
olumsuz faaliyetinin payı olduğunu, bunun içerisinde bu bölgede çalışıp rüşvet 
yiyen, hatta koruculuk faaliyetlerinde bile silah dağıtılırken para alan kamu 
görevlileri olduğunu, PKK’nın bu açıkları kullanarak taraftar bulduğunu 
belirterek terör olaylarının artmasında etkili olan buna benzer yüzlerce başka 
olayı anlattım.
“Burada suçlu kim? PKK’ya ekmek veren, onlara yardım eden köylü mü, yoksa burada rüşvet mekanizmasını çalıştırmak suretiyle yanlış uygulamalar yaparak toprak ağalarına ya da nüfuzlu insanlara karşı köylüleri yanlız bırakıp PKK’nın 
kucağına atanlar mı?” diye sordum. Cem “Evet sen haklısın,” dedi ama sonra elini 
boynuna götürerek “Ben burama kadar bu işe battım, bana anlatma. Bu işe var 
mısın, yok musun?” dedi. Ben “yokum” demekle kalmadım, yine ısrarla bu 
yöntemlerin olayları daha da azdıracağını, bizim legal yöntemler dışına 
çıkmamamız gerektiğini kendisine epeyce anlattım ama o kanunsuz yöntemlere kesin inanıyordu.
 Bir müddet sonra iki itirafçı ve bir arkadaşıyla (bunlardan bir tanesi 
sanıyorum A.A. idi, önce itirafçı olup devlete sığındı, devlet içindeki 
yanlışları da gördükten sonra yurtdışına çıktı, orada PKK hem de bu olaylarla 
ilgili tarafsız ve kapsamlı bilgi ve gözlemlerini çeşitli gazetelere anlattı) 
yanımıza geldi; dört kişilerdi. O zamanki HEP adlı partinin binasında açlık 
grevleri yapılıyordu ve polis açlık grevlerinin olduğu yerde bekliyordu. Binanın 
yakınlarına patlayıcı madde koymayı düşündüklerini, herhangi bir polisin veya 
bir devlet görevlisinin zarar görmesini istemediklerinden oradaki polisin 
çekilmesini, bu konuda yardımcı olmamı istediler. O gün uzun uzun konuştuk, 
böyle bir şeyin olamayacağını, bu yolun doğru olmadığını kendisine dilimin 
döndüğünce anlattım. Cem hararetle bu tür şeylere taraftardı. Aslında o zamanlar 
yeni gerçekleştirilmiş bazı infazlar vardı ama onların yaptığını pek tahmin 
etmiyordum. PKK’nın legal yayını görünümündeki bir dergi yayınlanıyordu. 
Derginin bulunduğu binaya gidilerek dergi tahrip edilmiş ve buraya patlayıcı 
madde konmuştu. Bu arada o zamanki Baro Başkanı ve PKK’yı desteklediği söylenen bir kişinin, polis lojmanlarının hemen yakınında Ofis semtindeki arabasının altına patlayıcı konmuştu. Telsizlerle anonslar edildi. Şüpheli bir aracın 
plakası verilmişti. Bir iki dakika geçmeden telsizi dinlediğimde polis ekipleri 
plakası verilen aracı durdurmuş, aracın içerisinde Jandarma Asayiş Komutanlığı 
JİTEM ‘de çalışan itirafçılarla bazı asker ve subayların olduğu bilgisi verilmişti. Merkez aracı ve içindekilerin bırakılması talimatını verdi. 
    Bu olayla birlikte artık zihnimde olayları tek tek birleştirmeye, bu türden 
olayları gerçekleştirenlerin JİTEM’e mensup görevliler olduğunu düşünmeye 
başladım.
 Yine bir süre sonra HEP Diyarbakır il başkanı Vedat Aydın Diyarbakır Şehitlik 
semtindeki evinden polis görünümündeki kişiler tarafından Emniyete götürüleceği 
söylenerek kaçırılmıştı. O zamanlar Cem’in yanındaki bazı kişilere uyan bir 
eşkal tarif ediliyordu. Bu eşkallere göre faillerin Cem’in yanında çalışan 
insanlardan bazıları olabileceği kanaati bende de uyanmıştı ama tam olarak 
netleşmemişti. Olaylarla ilgili tahkikat yapılıyordu ve araştırmada Ankara’dan 
görevli olarak gelen insanlar da bulunuyordu. Diyarbakır’daki soruşturmanın 
başına o tarihte Emniyet Müdür Yardımcısı olan Hüseyin Kocadağ verilmişti. 

Bir gün polis evine gittiğimde bir kenarda çalışma yapıyor, kendi aralarında 
konuşuyorlardı. Ben de yanlarına gittim ve Hüseyin Kocadağ ortaya konan en ciddi buldukları şüpheyi anlattı:

Vedat Aydın’ın cesedi, Elazığ Maden ilçesi yakınlarında yani Diyarbakır’dan 
Ergani Maden istikametine giderken Maden ilçesi sınırları içerisinde bulundu. 
Cesedin bulunduğu yerle kaçırıldığı Diyarbakır arasındaki her yere sorup 
soruşturulurken yol üzerindeki trafik ekiplerine de sormuşlardı. O gün Ergani’de 
bulunan bölge trafik ekibi, Ergani Maden arasında hemen Ergani çıkışında Çimento fabrikasının az ilerisinde yolda trafik kontrolü yapıyormuş. Bu trafik kontrolü esnasında Ergani merkezden, Bölge Trafik İstasyonuna bir anons gelmiş, Ergani Dicle istikametinde (yani ters istikamette) bir trafik kazası olduğu, oraya 
bakmaları söylenmiş. Ekip yoldaki kontrolü bırakıp Ergani’ye gitmiş, Ergani’den 
Dicle istikametine dönmüş. Belirtilen yere vardıklarında herhangi bir kazanın 
olmadığını görmüşler ve tekrar kendi görev yerlerine dönmüşler. İşte ekibin 
verdiği bu ifade dikkat çekmişti. Olmayan bir kazanın kontrol edilmesi 
bahanesiyle ekip yoldan çekilmişti. Bunun üzerine Hüseyin Kocadağ ve araştırmayı yapan diğer görevliler bu anonsu geçen Ergani polis merkezine neden böyle bir anons yaptıklarını sorduğunda ihbarın İlçe Jandarma Komutanlığından geldiğini söylemişler. İlçe Jandarma Komutanlığına sorulduğunda, bu bilginin Jandarma Bölge Komutanlığından geldiğini anlatmışlar. Jandarma Bölge Komutanlığına sorulduğunda ise bilginin Jandarma Asayiş Kolordu Komutanı Harekat Merkezin den geçindiğini söylemişlerdi. İşte o safhadan sonrası sorulmamıştı veya bana anlatılmadı. Ama ban anlayacağımı anlamıştım. 
Bana göre Vedat Aydın’ı kaçıranlar, onu Elazığ Maden ilçesine götürürken yolda trafik ekipleri tarafından kontrol edilme ihtimaline karşı Asayiş Kolordu Komutanlığı ara kademeler üzerinden bilgi aktararak polis ekibinin oradan çekilmesi sağlanmıştı. 

Böylece olayın artık kimin tarafından gerçekleştirildiği net olarak 
anlaşılıyordu.

 Vedat Aydın, kaçırılmasından kısa bir süre sonra Diyarbakır’dan 70-80 km 
uzaktaki Maden ilçesi yakınlarında Diyarbakır-Elazığ karayolu üzerinde Maden 
çayının kenarında kalaşnikof makineli tüfekle ile taranarak öldürülmüş olarak 
bulundu. Cesedin bulunmasıyla birlikte de fırtına koptu.

 Vedat Aydın’ın cenaze töreni, Diyarbakır’da çok ciddi olaylara sahne olmuştu. 
İlk defa Diyarbakır’da geniş bir toplumsal tabana yayılan ciddi manadabir olay 
gerçekleşmişti. HEP için Türkiye’nin her yerinden binlerce insan Diyarbakır’a 
gelip cenaze törenine katılmış, bu olay büyük bir yürüyüşe ve ciddi tepkilere 
neden olmuştu. Bütün devlet kurumlarına (TRT’ye, polise vb.) saldırılmıştı. 
Cenaze, defnedileceği yere götürülürken surlarla Mardin Kapı Karakolu arasındaki 
dar yoldan geçen cenaze konvoyundaki bazı kişiler (özellikle kontrolden çıkan 
gençler ve çocuklar) Polis Karakolunu taşlamış ve karakola saldırmıştı. 
Karakoldaki görevlilerin kendilerini korumak için silah kullanması sonucunda 
(göstericilerin de silah atması iddiaları vardı) üç kişi ölmüş, 5-6 kişi 
yaralanmıştı. Cenazenin defnedilmesinin ardından ise aynı yerden tekrar geçmek 
isteyen kalabalık karakola daha yoğun bir şekilde saldırdığında,görevlilerin 
tekrar ateş açması sonucunda (bir kısmı düşerek, bir kısmı uçurumlara 
yuvarlanarak) on dokuza yakın kişi hayatını kaybetmişti. Yüzlerce de yaralı 
vardı. Böyle ağır bir olay daha önce hiç yaşanmamıştı. Aslında bana göre o 
cenaze töreni, tören sırasında o bölgede olup biten herşeyi ayrı bir skandaldı, 
çünkü cenazenin önce köye götürüleceği köyde defnedileceği belirtilmişti ama 
sonra şehir merkezine defnedilerek inanılmaz olaylara sebebiyet verilmişti. Bu 
cenaze töreninde HEP’lilerin ve valiliğin yaptığı yanlışlar başka bir kitaba 
konu olacak kadar çok ve ibretlik olaylardan oluşmaktadır. Sonuç olarak tüm 
tarafların hesapsız ve sorumsuz davranışları 23 kişinin ölümüne sebebiyet 
vermişti. İşte Cem aslında bu olayın baş planlayıcısı ve failiydi.

İlgili yazılar:

  Hanefi Avcı anlatıyor: Binbaşı Cem Ersever’i kim, neden, niçin ve nasıl öldürdü? ,
  Birkaç Kitapta Açık Olarak Anlatıldığı Halde 20 Yıldır Çözülmeyen Musa Anter     Cinayeti, 
  Hanefi Avcı: Devletin psikolojik harekât yöntemleri, insanların olayları anlamalarını imkansızlaştırıyor ,
  Hanefi Avcı açıklıyor: ABD Kimi Destekliyor? PKK’yi mi, Türkiye’yi mi?, 
  Hanefi Avcı anlatıyor: Cemaat Nasıl Yönetiyor, Kimler Yönetiyor?, 
  Fikret Başkaya: “Çağdaşlaşma, kalkınma… Paradigmasının iflas ettiğini kabullenmeliyiz, 
  Psikolojik savaş Stratejisi ve medyanın rolü – Şaban İba 
  Yılmaz Güney: Faşizm Bütün Halkların Düşmanıdır [Siyasal Yazılar, Konuşmalar] 
Başbakanın solcusu Doğan Tarkan, Zaman’a ifade verdi: “ Bütün Sol koyun gibidir”

Sonraki İçerik
Öykü | Dur Bakalım Ne Olacak – Aziz Nesin
cafrande.org

DIEGO ARMANDO MARADONA | FUTBOL, UYUŞTURUCU, POLİTİKA VE TANRI’NIN ELİ…
MÜDAHALE ETMEK KİMİN HAKKI? BARBARLIĞA KARŞI EVRENSEL DEĞERLER – IMMANUEL WAILLERSTEIN
“SİYASİ SUÇLU” AHLAKİ VE SOSYAL BAKIMDAN SUÇLU SAYILABİLİR Mİ? – CEMİL MERİÇ
KOMPLO TEORİLERİNİ ANLAMAK TEŞHİS ETMEK VE BAŞA ÇIKMAK
ERİCH REMARQUE: “ÇOCUKLAR!” DİYORUM, NE ÖĞRETEYİM SİZLERE? “EVLERİNİZE GİDİN. BUGÜN OKUL YOK.”
KİTLE VE İKTİDAR: ELE GEÇİRME VE İÇE ALMA – ELİAS CANETTİ
© www. cafrande.org 
Farklı fikirlere, renklere ve seslere yolculuk 
Kaynak 
gösterilmeden alıntı yapılamaz | iletişim: 
cafrande.org@gmail.com, 
bariskisin@gmail.com
İranlı gazeteci Pervin Ardalan uyardı: “ Herşey yavaş yavaş oluyor gözünüz açık... ''

https://www.cafrande.org/hanefi-avci-anlatiyor-binbasi-cem-erseveri-kim-neden-nicin-ve-nasil-oldurdu/

***

Hanefi Avcı nın Cem Ersever le karşılaşması, BÖLÜM 1

Hanefi Avcı nın Cem Ersever le karşılaşması, BÖLÜM 1


Hanefi Avcı, Cem Ersever, karşılaşması, Diyarbakır İl Başkanı, Vedat Aydın, Hüseyin Kocadağ, Derin Devlet, Güncel Hayat ve Siyaset, 
Haliçte yaşayan Simonlar, Halkın Emek Partisi, Jitem, Kitaplık, MİT, Öteki Tarih,

cafrande.org -
12/10/2010
Hanefi Avcı’nın Cem Ersever’le karşılaşması, HEP* Diyarbakır İl Başkanı Vedat Aydın’ın öldürülmesi

*HEP:Halkın Emek Partisi Vedat Aydın kimdir?.

Vedat Aydın, 1953 yılında Diyarbakır’ın Bismil İlçesi’ne bağlı Kürthacı Köyü’nde 
dünyaya geldi. 1979′da Diyarbakır’daki Dicle Üniversitesi Eğitim Enstitüsü 
Edebiyat Bölümü’nden mezun oldu. 12 Eylül harekatından sonra tutuklanıp 4 yıl 
hapis yattıktan sonra 1990 yılında Diyarbakır’da İnsan Hakları Derneği’nin 
kurucu üyesi oldu. 28 Ekim 1990′da İHD Genel Kurulu’nda yaptığı Kürtçe 
konuşmadan dolayı tekrar tutuklandı. Kapatılan Devlet Güvenlik Mahkemesi’ndeki 
duruşmada Türkçe konuşmayı reddetti. 5 ay tutuklu kaldıktan sonra serbest kalan Vedat Aydın, İHD Diyarbakır Şube Başkanlığı’na seçildi. 1991 yılı Haziran ayında HEP Diyarbakır İl Kongresi’nde başkanlığa seçildi. Başkan seçildikten 20 gün sonra kaçırılarak işkenceyle öldürüldü. Diyarbakır’da 10 Temmuz 1991 günü cenaze töreni düzenlendi. Aydın’ın Mardinkapı Mezarlığı’na defnedilmesi sırasında çıkan olaylarda mezarlık çevresindeki Surların üzerinden kalabalığa açılan ateş sonucu 3 kişi öldü, çok sayıda kişi yaralandı.

Hanefi Avcı itiraf ediyor…
Cem Ersever’in öldürülmesi Güneydoğu’daki olayları veya Türkiye’deki iç güvenlik 
anlayışını (veya JİTEM anlayışını) birçok açıdan ibret alınacak şekilde gözler 
önüne seren bir olaydı. Yalnızca bu olayın irdelenmesi ve tam manasıyla 
aydınlatılması ve faillerinin yargılanması bile Türkiye’de Susurluk ve Ergenekon 
anlayışının teşhiri ve ne olduğunun anlaşılması açısından yeterlidir. 

Ama maalesef her şeyi ile açık ve net olmasına rağmen bu olay hala istenilen 
seviyede soruşturulup, failleri yargılanamadı. Cem Ersever’in öldürülmesi ile 
ilgili olarak Meclis Susurluk Araştırma Komisyonunda ve daha sonra adliyede 
geniş olarak ifade verdim ama bu ifadeler hep resmi kalıplar içerisinde kaldığı 
için belki şimdi olayı bir hikaye ya da bir film senaryosu içerisinde anlatmak 
ve daha iyi anlaşılır hale getirmek gerekiyor.

Cem Ersever’i ne zaman tanıdım? Eruh ve Şemdinli ilçelerinin 15-16 Ağustos 
1984’te PKK gerillaları tarafından basılmasından sonra Güneydoğu illerini 
terörle mücadele ve istihbarat açısından desteklemek amacıyla yapılan 
çalışmalarda, ben de çalıştığım Mersin Terörle Mücadele Şubesinde mimlenip önce 
İstihbarat Daire Başkanlığının açtığı Yeraltı Yıkıcı Faaliyetlerle Mücadele 
(YYFM) kursuna alındım. 

   Daha sonra, 1984 yılının son günlerinde de bir grup arkadaşımla birlikte tayinim Diyarbakır’a çıktı ve hemen gidip göreve başladım. 

Yeni atanan grubun amiri bendim, ekip halinde hızlı bir şekilde Güneydoğu’daki 
olayları öğrenmeye çalışıyorduk. Diyarbakır İstihbarat Şube Müdür Vekiliydim ama Diyarbakır’dan çok tüm Güneydoğu bölgesinde görev almak gereğini duyuyordum veya Genel Müdürlük de bana biraz böyle bir görev biçiyordu. 

Tabi i sıkıyönetim komutanlığının Diyarbakır’da olması, bölgesel düzeyde bir görev olması ve bizim sıkıyönetim karargahında bulunmamız da böyle bir imkanı bize veriyordu. Göreve başlamamdan birkaç gün sonra, SASON operasyonu olmuş ve Ali Ozansoy isimli örgütün önemli kadrolarından Sason bölge komitesi sorumlusu, geniş bilgi birikimine sahip entelektüel bir örgüt yöneticisi yakalamıştı. Ali Ozansoy’un ilk sorgulanması sırasında PKK’nın kuruluşundan o güne kadarki (yani 1985 yılı itibariyle) geçmişini, varlığını, yurtdışı ve yurtiçi faaliyet ve hedefleri, bu 
yeni çıkışının amacının ne olduğunu, ne yapömak istediğini bir bütünlük içerisinde kapsamlı olarak anlatan ifadesini bir videobanda kaydetmiştik. Sonra bu kaydı sistematik yazılı bir metin haline getirip, bölgedeki görevlilere dağıtarak herkesin PKK hakkında bilgi sahibi olmasını sağlamıştık. Bu farklı bilgi alma yöntemi, PKK’yı gösteren faaliyetimiz bize önemli bir güç ve bilgi kazandırmış, aynı zamanda Sıkıyönetim Komutanlığı ve Emniyet Genel Müdürlüğü düzeyinde farklı bir bakış açısı edindirmişti.
   O güne kadar bazı terör faaliyetleri gerçekleştirilmiş, Eruh ve Şemdinli 
ilçelerinin basılmış olmasına karşın güvenlik kuvvetleri karşılarındaki grubun, 
PKK’nın amacının ne olduğunu, ne yapmak istediğini bilmiyordu. Hatta birçoğu 
Eruh ve Şemdinli baskınlarını Suriye’den gelen insanların yaptığını 
zannediyordu. 
    Eruh Şemdinli baskınından sonra bölgeye gönderilen Güvenlik Kuvvetlerinin aldığı ilk ifadelerde çok ilginç noktalar vardı. İnanılmaz ve tuhaf bir biçimde ifade alınmıştı; olay bir türlü kavranamamış, olayın ne olduğu hakkında bir fikir sahibi olunamamıştı. Bu yüzden tüm yönleriyle almış olduğumuz Ali Ozansoy’un ifadesi, PKK’nın ne olduğunu, ne yapmak istediğini, gelecekte PKK’nın neler yapacağını, hedeflerinin ne olduğunu ortaya koyan çok önemli bir belgeye dönüşmüştü. PKK’nın yeni süreçteki çıkışı, o güne kadar daha derli toplu anlatılmamıştı.

İlk yıllarda Diyarbakır’da fazla bir PKK varlığı yoktu, daha doğrusu Alaattin 
Zuhurlu ve bölge halkından birkaç arkadaşından oluşan bir gerilla grubu vardı 
ama onlar da pek fazla etkin değillerdi. Eylemsel olarak da fazla bir şey 
yapmamışlardı, daha çok keşif, belki bölgeyi tanıma gibi faaliyetlerde 
bulunuyorlardı. Bizim Genel Müdürlük adına PKK faaliyetlerinin daha yoğun olduğu birçok yere ( Siirt, Hakkari ve Şırnak bölgelerine ) gidip oralarda inceleme 
yapma imkanlarımız vardı. Güneydoğu illerini gezip tanımaya ve oradaki 
meslektaşlarımızla veya askeri yetkililerle ya da sıkıyönetim görevlileriyle 
görüşerek PKK hakkında bilgi toplamaya yönelik bu tür inceleme çalışmalarının 
birinde Siirt’e gittik. O zamanlar Siirt’te Emniyet Terörle Mücadele Şube 
Müdürümüz Cafer Şahin’di. Bu konulara yatkın ve yetenekli biriydi. Zaten daha 
önce Ankara Asayiş Cinayet Masasında çalışmış, siyasi örgütleri sorgulamış 
olduğundan bu konuda oldukça donanımlı biriydi. Cafer Şahin’in örgüt mensupları, onların faaliyetleri, kod isimleri vs. hakkında tuttuğu küçük not defterinin bir fotokopisini almıştım. Bu defter bizim çok işimize yaramıştı.

İşte o arada birileriyle konuşurken, Siirt Jandarmasında sorgu operasyonları 
işlerine bakan Cem Ersever’le karşılaştım. O zamanlar üsteğmen veya yüzbaşıydı. 
Karşılaştığımızda, nereye gitse hep bizden bahsedildiğini söyledi. Genel Müdürlük adına yapılacak bazı görevler dolayısıyla defalarca Şırnak’a Hakkari’nin en ücra ilçesi Beytüşşebap’a gidiyor, buradaki meslektaşlarımızla ve halkla görüşerek bölgeyi ve insanları tanımaya, olayların iç yüzünü anlamaya çalışıyorduk. Biraz da belki Diyarbakır bölgesinde örgütün pek etkin olmamasından dolayı oradan gelmenin rahatlığıyla etrafta çekinmeden dolaşıyorduk. Birçok insan oralara gelip gittiğimizi ve adımızı biliyordu ama bizi polis değil de daha çok Milli İstihbarat Teşkilatının elemanı zannediyorlardı. Çünkü polisin oralarda dolaşması pek alışılmış bir şey değildi. 

Siirt İl Jandarma Alay Komutanlığı bölgesinde çalışan Cem yüzbaşı da tüm bölgeyi 
dolaşan, bölgede olup biten her şeyi kontrol eden gözü kara biriydi. İşte 
bölgede dolaşırken Siirt’teki bütün köylerde, mezralarda bizim adımızı duyduğunu 
söyledi. Bir süre Cem’le sohbet ettik. Kısa süre içerisinde onun işine sarılan, 
bütün mesaisini ve zamanını her şeyiyle canı gönülden işine adayan, sürekli işi 
takip eden, olayları çok önemseyen ve bu davaya inanmış biri olduğu kanaatine 
vardım.
 O da belki bende belli şeyleri gözlemlemişti. İlk karşılamamızla birlikte 
aramızda aynı inanç ve düşünceyi paylaşan insanların yakınlığı ve samimiyeti 
oluşmuştu. Görevle ilgili her konuda rahat konuşabileceğim, derdimi rahat 
anlatabileceğim, farklı konularda tartışıp fikir birliği kurabileceğim biri gibi 
görünüyordu. Çünkü biz bütün varlığımızla, bütün mealimizle üzerinde olduğumuz 
işe odaklanmamız gerektiğine inananlardandık. O da bu anlayıştaydı.
Daha sonraki dönemlerde çok sık görüşemedik. Çok nadiren birkaç defa karşı 
karşıya gelmiştik. Ama kendimizi birbirimize çok yakın hissediyor, her 
karşılaşmamızda kimseyle paylaşmadığımız sırlarımızı birbirimizle 
paylaşabiliyorduk. Aradan epey bir zaman geçti. Bu arada Şırnak’ta bir iki defa 
karşılaştık zannediyorum. O karşılaşmalarımızda çok daha kızgındı. Özellikle 
askeri birimlerin şuurlu, makul ve mantıklı şekilde hareket edemediklerinden 
bahsediyordu. Hatta ilginç denemeler yapıyordu, daha sonra uyguladığı bu 
yöntemlerin bazılarından yazdığı kitaplarda da bahsetti.
 O zamanlar Şırnak Uludere arasında gelip geçen herkes askerler tarafından 
sürekli kontrol ediliyordu. Durdurup araçları arıyorlar, yolcuların nereden 
gelip nereye gittikleri ve isimleri defterlere kayıt ediyorlardı. Ve tabii 
herkesten kimlik soruyorlardı. Cem kendisi için, PKK’nın o zamanki en önemli 
yöneticilerinden Duran Kalkan veya herkes tarafından Selim Hoca diye bilinen 
Selahattin Çelik gibi birkaç insan adına sahte kimlikler hazırlamıştı. Bir gün 
Cem otomobile sivil olarak binmiş, otomobil kontrol için durdurulduğunda 
askerlere kendi kimliği yerine bir seferinde Duran Kalkan’ın, başka bir sefer de 
Selahattin Çelik’in kimliğini göstermiş, kayıtlara da bu isimler geçmişti. Daha 
sonra tugay yetkililerine gidip, Şırnak’taki kontrol noktalarından Selahattin 
Çelik ve Duran Kalkan’ın geçtiğini söylemişti.
Bunun üzerine askerler Şırnak’ın giriş ve çıkışında gelip geçen herkesin 
kimliklerinin yazıldığı defterleri getirip baktıklarında gerçekten Selahattin 
Çelik ve Duran Kalkan’ın adları yazılıydı. Cem’in göstermek istediği durum da 
buydu. Kontrol noktalarında bölgelere girip çıkanların adı yazılıyor, kimlikleri 
kaydediliyordu fakat örgüt mensupları, yöneticileri hakkında hiç kimse bilgi 
sahibi olmadığından örgütün yönetici kadrolarından ya da aranan bir kişi bile bu 
kontrol noktalarından çok rahatça geçebiliyordu. İsimler hakkında bilgi sahibi 
olmadan yapılan bu kontrol ya da kayıt tutmaların hiçbir işlevi olmuyordu. İşte 
Cem bu türden denemeler yapmıştı, kendisi bana bunları anlatmıştı, hatta daha 
sonra kitabında da benzeri şeyleri okumuştum. Kabına sığmayan sürekli koşturan biriydi.
 Bu bölgedeki terör olayları nedeniyle hepimiz örgütün yeri ve faaliyetleri 
hakkında istihbarat almaya çalışıyorduk. Bazı insanlar da bu durumdan istifade 
etme gayretindeydi. Cem yüzbaşı (bir müddet sonra binbaşı olmuştu sanıyorum) 
bunlardan bir kısmını deşifre etmişti. Bu insanlar önce Jandarma Emniyet veya 
diğer istihbarat birimlerine gidip şu kişiler PKK’ya yardım ediyor, şu gün PKK 
mensupları onların yanına geldi, şu olayda kavuzluk yaptılar, şu kişi şu olayda 
PKK mensuplarına öncülük yaptı gibi ihbarlarda bulunuyorlardı. Sonra ihbar edip 
yakalattığı kişilerin evlerini ziyaret ediyor, polis ve askerlere rüşvet vererek 
onları kurtarabileceklerini söyleyip ailelerinden para alıyorlardı. Ardından 
Jandarmaya ya da polise gidip, bu kişilerin devlete çalışarak PKKhakkında tekrar 
bilgi aktaracaklarını söyleyerek onların salıverilmesini sağlıyorlardı. Masum 
insanları örgütle irtibatlı oldukları iddiasıyla yakalatıp daha sonra onları 
kurtarma vaadiyle yakınlarından para alan bu kişiler bu işi meslek haline 
getirmişlerdi. Bu yöntem maalesef bu bölgede çok yaygındı. Kimileri de önce 
jandarmaya gelip bir müddet bilgi vererek Jandarmayı oyalıyor, sonunda verdiği 
bilgilerin yanlış olduğu ortaya çıkıyordu. Bu defa Emniyete gidiyor, bir süre 
aynı şekilde emniyet mensuplarına bilgi veriyor, Emniyet bu kişilerin sahtekar 
olduklarını fark edince bu kez Milli İstihbarat Teşkilatına yöneliyorlardı. 
Orada da bu insanların üçkağıtçı oldukları anlaşılıncaya kadar epeyce bir zaman 
geçiyordu. İşte Cem binbaşı bunlardan bazılarını ilçe merkezlerine götürüp,” 
Sizi ihbar eden, hakkınızda iftira atan ve bize ihbar mektubu yazan üçkağıtçılar, sahtekarlar bunlar,” diyip onları kahvelerin orta yerinde teşhir etmişti.


***

19 Ağustos 2019 Pazartesi

UYUŞTURUCUDAN SUSURLUK'A BÖLÜM 38

UYUŞTURUCUDAN  SUSURLUK'A  BÖLÜM 38


Nuri Gündeş (4),
20/8/2001 - 11:00  
Atin,


Nuri Gündeş'in TBMM Susurluk Komisyonu'na verdiği ifadenin son bölümüne geldik.



Devam eden soru-cevap şeklindeki konuşmalarda Nuri Gündeş'in alakasız cevaplar verdiğini, bir söylediğini biraz sonra inkar ettiğini göreceksiniz. Boş, faydasız ve manasız konuşmalar.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Şöyle mi diyelim, dediniz ki, eşiyle Sayın Başbakanla ilişkimiz olmuyordu, zaman zaman Sayın Cumhurbaşkanı çağırıyordu, zaman zaman bir başkası çağırıyordu, onlar bana göreve devam etmemi söylüyorlardı, ben de tabii ki, beni buraya getiren, kendisine danışmanlık yapmak durumunda olduğum zat benimle görüşme fırsatı, zaman mekân vesaire itibarla bulamayınca, baktım bir de rahatsızlık da oluyor ayrılmak zorunda kaldım dediniz. Acaba bu dönemde Sayın Başbakanla görüşemediğinizi eşiyle görüşerek mi şey ediyordunuz?
NURİ GÜNDEŞ -Ben eşiyle görüşme, bir salahiyeti yok ki eşinin.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - O ayrı bir şey. İşte, demin söylediğiniz gibi aktarsın, söylesin kabilinden.

Sayın Başbakana Vermek Üzere Kapalı Zarf

NURİ GÜNDEŞ - Hayır, aktarsın, söylesin diye bir şey yok. Nasıl mesela zatıâliniz bakan olduğu zaman yerinizde değilseniz, bir zarfı götürüyoruz bunu Sayın Topçu'ya verir misiniz diyoruz. Sayın Başbakana vermek üzere kapalı zarf...
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - O bir kere olur, mutat olursa...
NURİ GÜNDEŞ - Efendim, çok yok yani, Fikri Bey, benim verdiğim rapor çok yok. Niye ayrıldım ben, deli değilim ki,. geldiğim yerde devlete hizmet...
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Bunlar rapor kabilinden şeyler diyorsunuz.
NURİ GÜNDEŞ - Yani, şeyler bilgiler, başka bir şey değil. Gizli istihbarat asla. Zaten, benim gizli istihbaratı yapmama ne imkânım var, bir tane sekreterim var. Teşkilat bana verecek, ben götüreceğim. Halbuki teşkilatın...
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Peki, size son bir sorum var. Siz Başbakanlıkta bu görevle danışman olarak çalıştığınız süre içinde, bugün bu Komisyonun soruşturma alanına giren işlerden, işte Abdullah Çatlı olayıdır yahut Kocaeli’ndeki Hadi Özcan olayıdır, Yüksekova olayıdır, benzeri olaylar, Cantürk olayıdır, Tarık Ümit olayıdır, vesaire. Bunlardan bu süre içerisinde hiç bilgi sahibi olduğunuz bir olay; yani, bu olay şöyle oldu ya da ben de eski bir istihbaratçı olarak bu olaya baktım, bundan da Başbakanlığı haberdar ettim diyebileceğiniz bir şey oldu mu?
NURİ GÜNDEŞ - Asla.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Hiç ilgilenmediniz?..
NURİ GÜNDEŞ - Hiç ilgilenmedim. Zaten bana böyle bir haber gelmedi.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Nasıl haber gelmedi. Bu herkesin gözü önünde oldu. Yani, herkesin gözü önünde oldu derken, siz MİT'tesiniz, şimdi ben sizin oradaki durumunuzu biliyorum. Sizin buraya çağırılmasını isteyen de benim. Siz, Başbakanlıkta MİT danışmanısınız, kadronuz MİT'te. MİT Müsteşarıyla birlikte birtakım organizasyonlar yapıyorsunuz. Şimdi, MİT Müsteşarı da elbette ki bütün bu söylediğim olaylardan, herkesin bildiği dediğim bu olaylardan haberdar. Zaten, bize de dedi ki; sorarsanız, bizim arşivimizde bilgi vardır veririz. Şimdi, bu kadar o teşkilatın içinde bulunmuş bir kişi olarak sizin bu olaylardan hiç haberdar değilim demenizi yadırgadım.
NURİ GÜNDEŞ - Ben söyleyeyim; çünkü, ben oradan ayrıldım, ne MİT Müsteşarlığından bir bilgi aldım ne de başka yerden. MİT Müsteşarıyla zaten demin söylediğim...
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Dışarıdan da duymadınız?

Benim Kaynaklarım Yok ki

NURİ GÜNDEŞ - Hayır hayır, benim kaynaklarım yok ki.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) -Peki.
NURİ GÜNDEŞ - Benim bir tek odam var Başbakanlıkta, bir daktilom var, bir de şeyim var.
MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Sayın Gündeş, ben bir cümlenizden yola çıkarak soru tevcih edeceğim. Biraz evvel dediniz ki "Hiram Abas tarafından bozulan reorganizasyonu yeniden kurmak üzere görevli geldim" Bu bozulmanın boyutları ne kadardı?
NURİ GÜNDEŞ - Bozulan reorganizasyon şeklî; yani, bağlantı itibariyle. Organizasyon metot tekniğinden yetiştiğim için, bu eğitimi aldığım için...
MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Biraz açabilir misiniz...

Hamza Paşa'nın Zamanında

NURİ GÜNDEŞ - Bizim zamanımızda toplar, değerlendirir ve bu iki faaliyeti desteklerde üç ana ünite vardı. Şimdi, o zaman Hamza Paşanın zamanında şu noktadan hareket ettik. Bir adam hem haberi toplar hem de değerlendirirse, sübjektif olarak kendi topladığı habere doğrudur der. Onun için toplamayla değerlendirme arasına bir çelik duvar girsin, haber faktörlerinden yoksunsa değerlendirme, yahu sen bana bu haberi gönderdin ama, üç tanesi noksan... Yani, bir oto kontrolle böyle bir sistem yapmıştık. Bu da birçok temel istihbarat kitaplarının yazılmasına sebep olmuştu. O grup da bunun böyle olmadığını, toplamanın ve değerlendirmenin aynı ünite olduğu üzerinde ısrar ediyordu.
MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Peki bu uygulamaya geçildi mi, Hiram Abas’ın bu düşüncesinin üzerinde...
NURİ GÜNDEŞ - O zaman öyle bir programa geçildi.
MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Peki, bunun ne etkisi oldu; yani, değerlendirmeyi ve bilgi toplamayı aynı kurumun veya aynı insanların yapması üzerinde, bazı spesifik örnekler verebilir misiniz?
NURİ GÜNDEŞ - Tez ve antitez. Yani, onlar da bunu kabul ediyoruz, diyorlar ki; bu şey daha iyidir.
MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Niçin rahatsızlık duyuldu? Mesela siz bundan rahatsızlık duydunuz.
NURİ GÜNDEŞ - Ben rahatsızlık değil de, ben daha aktif olduğu organizasyonun daha randımanlı olacağını, onlar da öbür organizasyonun daha randımanlı olacağını iddia ediyorlardı.
MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Peki, Millî İstihbarat Teşkilatında çok açıkça soruyorum, çok önemli bir konu benim için ideolojik farklılaşmadan kaynaklanan bir çekişme var mıydı?
NURİ GÜNDEŞ - Hayır.
MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Kesinlikle yok mu?
NURİ GÜNDEŞ - Hayır, kesinlikle yok.
MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Yani, bunun böyle olmadığını çok rahatlıkla söyleyebiliyorsunuz?
NURİ GÜNDEŞ - Tabiî, tabiî, rahatlıkla söylüyorum.
MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Halbuki, çok değişik insanlar var Millî İstihbarat Teşkilatında görev yapan. Bu insanlar arasında diyalogu sağlayacak veya ortak çalışmayı sağlayacak değerler çok güçlü mü ki, herkes kendi ideolojisi doğrultusunda...
MİT'e İnsanları Çok Seçerek Alırlar..
NURİ GÜNDEŞ - Biliyorsunuz, MİT'e insanları çok seçerek alırlar ve çok tahkikattan geçer ve bunlar bir de kendi üniteleri içerisinde birbirini kontrol ederler. Kimse, yasaların dışına çıkarak ideolojik yapısını vazifesine katmaz.
MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Bunun örnekleri yok mu?
NURİ GÜNDEŞ - Vallahi ben görmedim. ,
MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Peki, tekrar bir soru soracağım. Türkiye'de istihbarat birimleri var. Millî İstihbarat Teşkilatı, Emniyet var, JİTEM var. Bunlar arasında bir konum çatışması var mı?
NURİ GÜNDEŞ - Benim zamanımda yoktu. Daha çok, ahenkli bir çalışma vardı. Demin de söylediğim gibi, sonuca randımanlı bir şekilde gidiyorduk. Benim zamanımda yoktu.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Sizin zamanınızda JİTEM de yoktu.

Benim Zamanımda JİTEM Yoktu

NURİ GÜNDEŞ - JİTEM de yoktu evet, Emniyette de yoktu bir şey.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Bir tek siz vardınız.
BAŞKAN - Var mı başka? Buyurun Metin Bey.
METİN ÖNEY (İzmir) - Sayın Gündeş, Özer Beye zarflar veriyorum dediniz demin, rapor anlamında kullandığınızı söylediniz. Mahiyetleri neydi genelde; yani, hangi konuları kapsıyordu bu zarflar?
NURİ GÜNDEŞ - Ben Özer Beye vermiyordum...
METİN ÖNEY (İzmir)- Yani, Başbakanı bulamadığınız zaman...
NURİ GÜNDEŞ - Benim bir ulaşma kanalım olması lazım.
MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Bu zarfların muhtevası nedir?
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - İyi ya işte ulaşma kanalı olarak Özer Beye zarf teslim ettin mi?
NURİ GÜNDEŞ - Evet.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Bunun içinde ne vardı diyor.
MİT Müsteşarı'nın Değişmesine Gerek Yok Dedim
NURİ GÜNDEŞ - Genelde teşkilatın, Hanımefendinin istediği aktiviteyi sağlamak için teşkilatın nasıl, kimlerle, ne şekilde bir şeyde... Bana geldiğim gün şey söylediler, işte MİT demin Fikri Beyin söylediği gibi müsteşarın değişeceği falan şeklinde. Buna hiç gerek yok. Sayın Müsteşarımız var, burada onunla da aktivite sağlanır dedik. Yani, değişmesi mevzubahis...
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Ama, şunlar şunlar, şu isimler olursa daha iyi falan gibi...
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - İşte demin benim sorduğum soru oydu. Ona cevap vermek istemediniz. Benim de sorduğum oydu zaten. Ben böyle bir şey, hayır dedi ona.
NURİ GÜNDEŞ - Benim yegâne şeyim, şunu şuraya kaydırırsak...
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Yani, örgütlenme, yapılanma filan bunlarla ilgili...
BAŞKAN - Sayın Gündeş, son bir soru sorayım, burada eskiden verdiğiniz ifadede, beyanda da öyle söylüyorsunuz, ASALA ile ilgili. Gerçekten, ASALA yok edildi. Yani, bunu biz mi yok ettik, kendi iç bünyelerinde mi çatışma doğdu veyahut kendiliğinden mi dağıldı? Yani, bizim çalışmalarımız neticesinde mi oldu?

ASALA'yı Kendi İç Çekişmeleri Bitirdi

NURİ GÜNDEŞ - Efendim, burada bir işlevlerin sona ermesi meselesidir. Orly katliamından sonra kendileri birbirlerine girdiler. Ara Toranyan ile Agob Agobyan çekişmesi oldu. Ondan sonra dağıldılar. Şimdi, Yaşar Bey, yalnız bir şey tevcih etmek istiyorum. Ben tecrübeli bir bürokratım, elli sene üzerinden emekli oldum ve ne için ne yaptığımı bilirim. Eğer, ben rahatsızlık duymasaydım zaten ayrılmazdım.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Orasına ben itiraz etmedim. Rahatsızlık duyuşunuzun...
NURİ GÜNDEŞ - Rahatsızlık duymasaydım, ben her gün birkaç defa görmem lazım gelen bağlı olduğum kişiyi göremezsem, ona yazılı ulaşmazsam ben orada vazifemi yapamıyorum demektir.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Biz orasına bir şey demedik zaten:
MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Sayın Gündeş, özür dilerim, rahatsızlık duyduğunuz konu sadece Sayın Başbakanı görememiş olmanız mıdır?
NURİ GÜNDEŞ - Tabiî, tabiî. Ben çünkü Başbakana bir şeyler söylemek...
MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Ama, siz biraz evvel dediniz ki, benim istihbarat yapma imkânım da yoktu, bir sekreterim vardı ben... Neye göre anlatacaktınız?

Activite Yapamıyacaksam Ne İşim Var Orada

NURİ GÜNDEŞ - Şimdi, öyle değil. Neyi anlatacağım, ben söyleyeyim anlatacağımı. Ne maksatla geldim buraya; aktivite vermek maksadıyla geldim ve aktiviteyi orada uygulayacak ve kimseyle koordinasyon yapamayacak durumdaysam ne işim var orada?
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Sayın Gündeş, bizim o kısmına bir şey dediğimiz yok. Biz, burada görevlendirdiğimiz süre içinde, bizdeki bilgi, bendeki bilgi de devletin resmî kurumlarına dayanıyor. Yani, ben sokaktan toplama bilgiyi söylemiyorum size. Sizin, burada yapılanma için, birtakım şeylerde bulunduğunuz, Emniyette yapılanma için birtakım...
NURİ GÜNDEŞ - Emniyette yok.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Ben size söylüyorum, siz de yok dediniz zaten. Sonra, bu bilgileri Başbakana ulaşamadığınız için Başbakanın eşiyle paylaştığınız yolunda bilgi geldi bana.
NURİ GÜNDEŞ - Hayır.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Resmî bilgi bendeki canım, siz hayır diyorsunuz. Ben de diyorum ki... Yok demiyor, teyit ediyor. Diyor ki, Başbakana ulaşmak üzere zarfı kendisine verdim.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Bilgi resmiyse yanlış olur, sokaktan topladığın bilgi doğrudur.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Hayır, bendeki resmî bilgi dediğim, resmî kanallardan gelen bilgi. Şimdi, kendisi teyit ediyor. Bana gelen bilgilerin yanlış olmadığı görülüyor. Biz oranın, sizin Başbakanlıkta sıkıldığınız, görüşemediğiniz için bu işten fevkalade rahatsız olduğunuz, o sizin takdiriniz biz orasında değiliz. Biz, onun dışındaki bölümüne bakıyoruz. Sizin kendi takdiriniz, kendi hayatınızla ilgili, kendi tutumunuzla ilgili kararınızı siz kendiniz verirsiniz. O bizim işimiz değil.
NURİ GÜNDEŞ - Zaten bir fonksiyonum olmadı.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Yani, şöyle diyebilir miyiz?..
NURİ GÜNDEŞ - Fonksiyonel bir durum olmadı.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR {İçel) - Sizin rahatsızlığınız sizinle sadece ilişki kurmamaları, sizin bilgilerinize...
NURİ GÜNDEŞ - Görevsel durumdan da...
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Yani, onun dışında başka...

Ben Orada Sepet Gibi Oturmam

NURİ GÜNDEŞ - Yani, bir danışmanın manası devlet hizmetinde senelerce onur görmüş, tecrübelerinden siyasîlere bir şeyler verecek bir adam. Ben orada oturuyorum, benden istifade edilmiyor. Ben orada sepet gibi oturmam...
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Ama, başkalarından istifade ediliyor muydu o sırada? Yani, onu görüyordunuz herhalde.
NURİ GÜNDEŞ - Mesela Volkan Bey'den ediliyordu, Ali Tigrel'den ediliyordu. Onlar toplantılara gidiyordu, ben çağrılmıyordum.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Sizden de edilmedi değil aslında. Ben, konuyu değiştirmek istemedim. Başbakanlık bünyesinde bir Yüksek Güvenlik Kurulu kuruldu, sizin söylediğiniz anlamda.
NURİ GÜNDEŞ - O zaman ben dışlanmış oldum demek ki.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Sayın Gündeş olmadı demesine rağmen Başbakanlıkta bir Yüksek Güvenlik Kurulu oluşturuldu. Şimdi diyor ki, benim dışımda, diyor; ama, oluşturuldu.
NURİ GÜNDEŞ - Hayır, hayır, Başbakanlıkta değil, Millî Güvenlik Kurulunda.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Hayır, Başbakanlıkta, Başbakanın kendisi belli kişileri bir araya getirerek...
NURİ GÜNDEŞ - Ondan haberdar değilim, samimi söylüyorum haberdar değilim.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Yani, Sayın Gündeş, kısaca şunu sormak istiyoruz. Sayın Çiller, bir istihbarat örgütü kurmak istedi mi; kurabildi mi; bunun için sizden yardım alacaktı da alamadı mı?
NURİ GÜNDEŞ - Hayır, samimî söylüyorum; bana böyle bir teklifte bulunmadı.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Böyle bir çalışma yapıldı mı?
NURİ GÜNDEŞ - Böyle bir çalışma içerisinde olmadım.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Ama oldu...
NURİ GÜNDEŞ - Olduğunu sizden duyuyorum; vallahi bilmiyorum.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Hayır, güvenlik kuruldu canım. Neyse, tamam... Kaç defa toplantısı yapıldı.
BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Gündeş.

Özal Bey Öyle Bir Şey Kurdu

NURİ GÜNDEŞ - Beni ekarte edip, Sayın Özal Bey öyle bir şey kurdu; bunu Hasan Celal Güzel Bey de söyledi. Ben, o zaman, bu kitapta yazdığı gibi, hem Genelkurmayın hem Başbakanlığın namzet olduğu halde, bu hiyerarşiyi bozdular dışarıdan getirdiler.
MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Sayın Gündeş, bir daha söyler misiniz...
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Nasıl bir örgüt kurdu?

Devlet Umuru Görmüş İnsanlar

NURİ GÜNDEŞ - Örgüt değil; kendi istedikleri adamları... Bakın, ben size bir şey söyleyeyim, Yaşar Bey oranın eski şeyi. Yani, bu enteresan. Bazı insanların özellikleri, bazı bilgileri alt kademeden toplamak isterler. Halbuki, devlet umuru görmüş insanlar buna yanaşmazlar; devlet umuru görmüş insanlar tepeden alırlar; tepedeki adamı beğenmiyorlarsa, onu değiştirirler. Bize yakışmaz bu.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Ne yaptılar? Sayın Özal bir şey mi yaptı?..
NURİ GÜNDEŞ - Ben gazetelerden duyuyorum; kadın kaçırmışlar, damat kaçırmışlar, şunu yapmışlar, bunu yapmışlar... Bilmiyorum. Ben de sizin gibi kitaplardan...
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Hayır, yani, böyle bir örgüt, böyle bir istihbarat...
NURİ GÜNDEŞ - Hayır, böyle bir örgüt yok; yani, oradan kendi özel...
MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Yani, özel bir büro mu kurulmuş?
NURİ GÜNDEŞ - Hayır, özel bir büro değil; yani, kendi adamlarını getirmek suretiyle güvenceye almak; yani, kendi güvendiği adamları getirmek için...
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Nasıl, nereye?..

Hiram Abas Benim Yerime Geldi Oraya

NURİ GÜNDEŞ - MİT'e... Hiram Abas benim yerime geldi ya oraya...
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Özal diyor, anladığım kadarıyla... Bu, MİT'e, vesaireye kendi adamlarını getirip yerleştirmek suretiyle kendisini daha güvenceye almak istedi. Öyle mi; onu mu kastediyorsun?..
NURİ GÜNDEŞ - Onu söylüyorum.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Sayın Güneş, izin verir misiniz. Söylediğinizin farkına varıyorsunuz değiştiriyorsunuz. Biraz evvel dediniz ki "Özal, özel bir büro kurdu..."
NURİ GÜNDEŞ - Hayır, hayır... Bakın, yanlış anlaşılmış...
MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Sayın Gündeş, siz biraz evvel dediniz ki "devlet umuru görmüş insanlâr, yukarıdan bilgiyi alırlar; çok çok yukarıdakileri değiştirirler" dediniz. Sayın Özal, eğer, birtakım atamalar yapmış ise, bunda kanıksanacak ya da bunda eleştirilecek bir durum yok; ama, siz eleştirel bir yaklaşımla bunun özel bir çalışma olduğunu ima ettiniz biraz evvel, yahut da...
NURİ GÜNDEŞ - Hayır, ben sizin düşündüğünüz gibi düşünmüyorum. İşin başındaki dururken alttaki adamdan haber alınırsa, o adam devleşir, yukarıdaki adamı da tanımaz.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Öyle oldu diyor. Hiram Abas filan...
NURİ GÜNDEŞ - O zaman müsteşarı tanımamaya başlar; bürokraside patoloji başlar...
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Böyle bir örgütlenme söz konusu değil mi?..

Özel Bir Örgüt Asla Kurulmamıştır

NURİ GÜNDEŞ - Hayır, özel bir örgüt asla kurulmamıştır.
BAŞKAN - Peki, teşekkür ederiz.
NURİ GÜNDEŞ - Ben teşekkür ederim.



N o t: Nuri Gündeş'in de dediği gibi, MİT'e alınacak personel uzun tahkikatlardan ve bir takım imtahanlardan geçer. Buna rağmen alınanlar arasında, o teşkilata yakışmayan bir takım kişiler çıkar. Bunların bir kısmı Teşkilat'tan uzaklaştırılırlar, bir kısmı ise "kol kırılır yen içinde kalır" mantığı ile idare edilirler.

Nuri Gündeş gibi asker kökenli kişiler için doğru dürüst bir tahkikat yapıldığını söylemek mümkün değil. Zaten MİT'in yakın tarihine bakılacak olursa, MİT'te görevli olup casusluk, Mafya ilişkileri, yolsuzluk, yargısız infaz olaylarında adı geçen kişilerin büyük bir bölümünün, maalesef asker kökenli kişiler olduğu görülecektir. 

Bu ordunun elit ve vasıflı subaylarını kendine saklayıp MİT'e diğerlerini yollamasından kaynaklanmaktadır.

MİT'te Görev yaptığı dönem içinde kendi çıkarları dışında bir şey düşünmeyen, Silah satışı, Mafya babalarından hediye alma, holdinglerden çıkar sağlama, gümrük kaçakçılığına yardım etmek gibi bir çok olayda adı geçen Nuri Gündeş, yalan, dolan, hizipçilik ve entrika yöntemleri ile Teşkilat'a kötü tohumlar ekmiş, tamiri güç bir yozlaşmanın mimarı olmuştur. Gündeş, MİT tarihinde kara bir leke olarak anılacaktır.

http://www.atin.org/detail.asp?cmd=articledetail&articleid=353

39. CU BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***

UYUŞTURUCUDAN SUSURLUK'A BÖLÜM 37

UYUŞTURUCUDAN  SUSURLUK'A  BÖLÜM 37



Nuri Gündeş (3),
2/8/2001 - 11:00 
Atin,


Nuri Gündeş



DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR 
BAŞKAN - Şimdi diyelim ki şöyle:..
NURİ GÜNDEŞ - İstihbarat elemanı kendi imkânlarıyla gider pasaportunu alır gider, normal gider; yani, istihbarat yapmakla yükümlü adam pasaportunu kendisi alır gider.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Öyle mi, vermez misiniz?

Biz Pasaport Vermeyiz

NURİ GÜNDEŞ - Biz pasaport vermeyiz.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Nasıl olur ya, o zaman, burada örgütün özelliği nerede kalıyor?
BAŞKAN - Özellikle de şu var yani, özel bir mesele, diyelim ki, herhangi bir kişi istihbarat elemanı olarak kullanılacak, MİT karar verdi, adamın bir sürü şeyleri tutuyor, yurtdışına gidecek, tabiî, yurtiçinde bu söz konusu değil. Bu adam, memuriyet falan yapmadı, yeşil pasaport alma hakkı da yoksa, şimdi biliyorsunuz, birçok ülkeler vize durumları söz konusu, adam nasıl gidecek yani?
NURİ GÜNDEŞ - Efendim, usulleri var. Muhtelif ticarî müesseselerle işbirliği yapılarak, orada çalıştığına dair yazılar alınır, vize alınır yani.
BAŞKAN - MİT'in bu adamın gönderilmesi için bir katkısı olmaz mı, onu öğrenmek...
METİN ÖNEY (İzmir) - Efendim; istihbarat elemanı elini kolunu sallayarak bir ülkeye girmez.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Öyle şeyler soruyorsunuz ki, hadiseler başka tarafa dolaştı. Şimdi, özel merakları bırakalım, bunlar geçmiş hadiseler.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Peki, o zaman sizi ilgilendiren konuya geleyim. Ne zaman Başbakanlık Danışmanı oldunuz?
NURİ GÜNDEŞ - 1993'te oldum.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Bir sene kaldınız?..

Başbakanlık Danışmanlığında 1 sene 3 Ay Kaldım

NURİ GÜNDEŞ - Bir sene üç ay.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Peki bu Başbakanlık danışmanında aslında sizi MİT müsteşarı yapılma, doğrultusunda, o niyetle getirildiği doğru mu?
NURİ GÜNDEŞ - Olur mu efendim, 68 yaşındayım. Kanun 68 yaşına kadar...
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - O iş üçlü kararname ne olacak.

MİT Müsteşarı'nı Rahatsız Etmemek İçin Köşeme Çekildim

NURİ GÜNDEŞ - Olur mu efendim, Emekli Sandığı kabul eder mi? Şimdi. bu spekülatif bir şeydi, benim gelmemden endişe duyanlar ne mecmualarda ne yazılar yazmadılar, eski MİT raporunu ortaya attılar, bilmem ne yaptılar, beni tedirgin ettiler. Yani, her yerde bir karşıtlık var. Ben Sayın Müsteşarı da rahatsız etmemek için köşeme çekildim, böyle yazılar karşısında ve onun üzerine gittim zaten...
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - O zamanın başbakanı sizin, daha doğrusu mevcut MİT'ten hiçbir bilgi gelmediğine dair bu kitapta da yazıyor. özellikle yazıyor. Sayın Çiller "kör duvar gibiyiz, hiçbir bilgi gelmiyor" yahut buna benzer bir deyim kullanıyor, bilgi gelmediğini ve onun için de sizin bu konuda çok yardımcı olabileceğinizi, dolayısıyla, MİT'in Müsteşarı olan Sönmez Köksal'ın değişmesi gerektiğini ve sizin orada çok deneyimli bir kişi olarak edilmesi gerektiği doğrultusunda etrafına böyle bir çalışmanın kararnamenin...

Eve Kuma Gelmiş Gibi Oldum

NURİ GÜNDEŞ - Başlangıçta bu niyetle olabilir; yani, teşkilatı daha aktivite etmek, daha benim zamanımdaki, yani bulunduğum zamandaki aktiviteyi vermek amacına matuf gelmiş olabilir; ama, şimdi, MİT Müsteşarlığı üzerinde bugüne kadar böyle bir yaptırım uygulanmamış. Yani, bir eve kuma gelmiş gibi bir durum olmaya başladı, sıkıntı yaratmaya başladı benim durumum. Ben de orada fazla olduğumu; çünkü, bir yerde resmî lider varken, tabiî liderin resmî liderin muvafakati olmadan bir şey yapmanıza imkân yok, sürtüşmelere yol açacak, teşkilat yara alacak. Ben hayatımı vermişim bu teşkilata, niye teşkilatım yaralansın. En iyisi istifa etmek de buldum şeyi.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Yani, Sayın Gündeş şöyle mi, ben yanlış anlamadıysam, MİT’ten bilgi gelmiyor Başbakanlığa; ama, o zaman Başbakanlıkta yeni; çünkü siz de dediniz, istihbarat -ben ilk defa duydum, ben de bakanlık yaptım ama, Başbakanlıkta böyle bir şey olduğunu bilmiyordum - ne dediniz?
NURİ GÜNDEŞ - İstihbarat Başdanışmanı...
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - İstihbarat Başdanışmanı diye...
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Emniyet Başdanışman var, Silahlı Kuvvetler Başdanışmanı, üç tane...
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - İstihbaratta başdanışman var mı?
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - İşte istihbaratınki Nuri Bey. Benim çağrılmasını teklif edişimin sebebi o zaten.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - İstihbarat başdanışmanıyla kasıt Başbakanlıkta da bir istihbarat yapabilecek bir örgütlenmenin olması mı?
NURİ GÜNDEŞ - Hayır, hayır.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Çünkü, bu daha önceden de böyle bir niyet vardı.
NURİ GÜNDEŞ - Böyle bir şey olsa teşkilat kadrosunda olmam. Teşkilat kadrosundayım ben, demin de söyledim.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Ama o zorunlu olarak dediniz; yani orada...

Nasıl Dürüst, Namuslu Bir İnsan Olduğum Yazıyor.

NURİ GÜNDEŞ - Hayır, bakın ben size bir şey söyleyeyim. Hiçbir böyle bir niyet yoktu, hiçbir şey yoktu. Doğrudan doğruya Türk gizli servisinin faaliyetlerine aktivite getirmek için benim gibi tecrübeli bir insanı yaş... İşte o kitapta da yazıyor, onu okumuyor beyefendi, benim ne müsteşarlığa geleceğim hakkında, nasıl dürüst, namuslu bir insan olduğumu da yazıyor, o okunmuyor.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - O tarafı biliyoruz. Ama, müsteşarlığa geleceğinizi söylüyorlardı.

Tam Müsteşar Olacağım Sırada İnönü Mani Oldu

NURİ GÜNDEŞ - Tam geleceğim sırada da Sayın İnönü "asker" demiş mani olmuş. Belki, sonradan böyle ismi geçen, tecrübeli bir insanı hiç olmazsa bu vasıfla çağırırsak... Ben müsteşarla beraber işbirliği yaptım, gidiyorum efendim şunu nasıl yapalım?.. Onun dışında başka bir vazife ne bana yakışır, başkalarına yakışır, bana yakışmaz. Ben, yani, MİT'in üzerinde...
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Ama, sizin oradaki varlığınız, müsteşar olacaksınız diye de adınızın çıkmasından dolayı...
NURİ GÜNDEŞ - Rahatsız oldum.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Siz rahatsız oldunuz, örgüt peki? Yani. MİT rahatsız oldu mu?
NURİ GÜNDEŞ - Örgüt rahatsız olanlar da oldu, sevinenler de oldu.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Ama, bu arada, siz bir seneyi aşkın bir süre görev yaptınız, ne görevi yaptınız?

Ben Gelen Bilgileri Aktardım

NURİ GÜNDEŞ - Ben ne görevi yaptım size söyleyeyim. Ben, gelen bilgileri aktardım.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Size gelen?..
NURİ GÜNDEŞ - Bana gelen bilgileri aktardım.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Ayrı gelen bilgileri?..
NURİ GÜNDEŞ - MİT'ten gelen bilgileri aktardım, oradan gelenleri MİT’e aktardım. Bu da çok kısa sürdü; yani, bu aktivite süresi çok kısa sürdü.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Çok da kısa değil, bir seneyi aşkın...
NURİ GÜNDEŞ - Ama, aktivite süresi. Dedim ya size Dünya Kupasını seyrettim, oturdum orada.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Ağustosta dünya kupası maçları bitmişti.
NURİ GÜNDEŞ - Ağustosta bitti, zaten ekimde de ayrıldım.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Şimdi, ben şunu sormak istiyorum: Siz, Başbakanlıkta bulunduğunuz süre içerisinde Emniyet Genel Müdürlüğüyle birlikte yeni bir istihbarat örgütü kurulması çalışması içine girdiniz mi?
NURİ GÜNDEŞ - Hayır, ben hiçbir toplantıya katılmadım.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Ama, böyle bir çalışmanın...

MGK Bünyesinde İstihbarat Birimi Kurulması Girişimi Vardı

NURİ GÜNDEŞ - Hatta, sitem de ettim şeye, askerî.....gidiyorsunuz. ben gitmiyorum... Ben hiçbir toplantıya katılmadım. Yalnız, Millî Güvenlik Kurulu bünyesinde bir böyle koordinasyon şeyi için bir birim kurulması için bir girişim vardı, başına emekli bir korgeneral getireceklerdi, o ne oldu bilmiyorum. Yani oraya, Millî Güvenlik Kurulunun içerisinde böyle istihbarat koordinasyonunu sağlayarak... Halbuki ben onlara dedim ki, istihbarat koordinasyonu bizim kanunun 20.nci maddesinde yazılı, koordinasyonu da biz yaparız. Yani eğer koordinasyon gerekirse koordinasyonu da bizim yapmamız lazım dedim; ama olmadı. Bizim de ömrümüz vefa etmedi. Zaten, sizin söylediğiniz eylül ayında bir ay hastalandım, izin aldım, ondan sonra istifamı verdim.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Siz göreve başladığınızda Mehmet Eymür de MİT'te başladı mı? Aynı anda mı başladınız?
NURİ GÜNDEŞ - 6 ay sonra filan...
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - 6 ay sonra başlamasının nedeni, yani sizin bu müsteşarlık meselesi bittikten sonra mı başladı, müsteşarlıkla mı?..

Eymür'ün Gelişini Önleyici Şeyler Vardı

NURİ GÜNDEŞ - Şimdi efendim, Mehmet Eymür'ün oraya gelmesini önleyici bir şeyler vardı, mesela Hüsamettin Bey vardı, Nevzat Ayaz vardı şunlar bunlar vardı. Onların raporda isimleri olduğu için, bazı şeyler onların rızasını alıncaya kadar tahmin ediyorum beklediler.
DURMUS FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Hiram Abas’ın öldürülmesinin nedeni nedir?
NURI GUNDEŞ - Sol örgütlerin...
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Teşkilat içindeki çatışmadan kaynaklanıyor...
NURİ GÜNDEŞ - Teşkilat hiçbir zaman yapmaz.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Peki, teşekkür ederim.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) -Şimdi, Nuri Bey, sizin MİT'te birtakım çalışmalar yapmak üzere geldiğiniz izlenimi bende uyandı, doğru mudur?
NURİ GÜNDEŞ - Nerede?..
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - MİT'le birlikte birtakım çalışmalar yapmak üzere getirildiğiniz göreve Başbakanlık?..
NURİ GÜNDEŞ - Başbakanlık...
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Doğru mudur?
NURİ GÜNDEŞ - Doğru, MİT'le çalıştım, MİT'le beraber...
MEHMET BEDRİ İHCETAHTACI (Gaziantep) - Soruyu anlayamadı.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Bir daha sorayım mı efendim? Sizin, Başbakanlık MİT danışmanlığına MİT'le birlikte bazı çalışmalar yapmak ve bu bilgileri Başbakanlığa aktarmak için geldiğiniz anlaşılıyor, öyle bir şey...

MİT'in Reorganizasyonu İçin Rapor Verdim

NURİ GÜNDEŞ - Benim oraya gelişimin yegâne sebebi, Millî İstihbarat Teşkilatından mazide yapmış olduğum reorganizasyonu, Hiram Abas tarafından bozulan reorganizasyonu toplama, değerlendirme ve destekleme konularıyla tekrar reorganizasyon yapma amacına matuftu ve bunu da raporda verdim.
YAŞAR TQPÇU (Sinop) - Anladım efendim. Siz o zaman müsteşar olmadığınıza göre, nasıl yapacaktınız onu?
NURİ GÜNDEŞ - Müsteşarla işbirliği yaparak.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - İyi ya benim söylediğim çıktı ortaya işte.
NURİ GÜNDEŞ - Haa, anladım.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Yani, ben de dedim ki zaten, siz Başbakanlık danışmanlığına MİT'le işbirliği yaparak birtakım işleri yapmak için geldiniz. Peki, bu ihtiyaç nereden doğdu; yani, size ne dendi de gelin bu işi böyle yapalım... Yani, o zamanki Başbakan, şimdiki Başbakan Yardımcısı MİT'in mahiyetini ve çalışma tarzını, şeyini bilmez.
NURİ GÜNDEŞ - Vallahi efendim, herhalde benim mazide çalıştığım askerler, siviller vesaireler benim çalışma muvaffakiyetimi vesaireyi bildikleri için...
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Kim mesela, isim verebilir misiniz?

Beni Güreş Paşa Tavsiye Etmiş Olabilir

NURİ GÜNDEŞ - Genelkurmay Başkanı olabilir mesela.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - O zamanın Genelkurmay Başkanı. Ben de öyle biliyorum da onun için, sordum.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Genelkurmay Başkanı kim?
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Güreş Paşa.
NURİ GÜNDEŞ - Demişler ki, Nuri Gündeş diye biri var, mazide çok muvaffakiyetli hizmetler yapmıştır demiştir, bilmiyorum ama Hüsamettin Bey söylemiş olabilir.
YASAR TOPÇU (Sinop) - Hüsamettin Bey değil, birincisinde bilgi.

Hüsmettin Cindoruk da Söylemiş Olabilir

NURİ GÜNDEŞ - Hüsamettin Bey de ben zannediyorum. Hüsamettin Bey arkadaşımdı benim, o söylemiş olabilir.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Mehmet Eymür söylemez.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Hayır, Mehmet Eymür meselesi değil. Sizi danışman yapanla o dönemdeki ilişkisi bu düzeyde değildi. Bunu ben biliyorum. Şimdi, peki sizin MİT'in bu yeniden bir düzene sokulması aşamasında ya da çalışmasında MİT'e yeniden görevlendirilmesi veya teşkilat içerisinde yer alması için tavsiye ettiğiniz kişiler oldu mu?
NURİ GÜNDEŞ - Dışarıdan?..
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Dışarıdan, içeriden...
NURİ GÜNDEŞ - İçeriden vardı tabiî. Şu şekilde bir şey yaparsanız burası şey olur diye.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Dışarıdan?..
NURİ GÜNDEŞ - Dışarıdan yok.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Emniyetle koordineli çalışması için Emniyet üzerinde bir tasarrufunuz oldu mu, tavsiyeniz oldu mu?
NURİ GÜNDEŞ - Hayır.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Hiç?..
NURİ GÜNDEŞ - Hiç.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Yani, Emniyetteki ve MİT'teki kadrolaşma hareketinde sizin bir dahliniz yok mu?
NURİ GÜNDEŞ - Hayır.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Hiç?..
NURİ GÜNDEŞ - Hiç yok.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Peki o zaman bu şeyi nasıl yapacaktınız? Baştan söylediniz, biz yeniden bir reorganizasyon yapıp sizin zamanınızdaki aktiviteye gelmesini...
NURİ GÜNDEŞ - Sayın Topçu, şimdi, bir yerde, müsteşar, resmî lider bu işe muvafakat etmeden benim bir şey yapmama imkân yok.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - O ayrı efendim, onu biliyorum.
NURİ GÜNDEŞ - Kadrolaşma hareketinden kasıt?..
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Sayın Gündeş...
NURİ GÜNDEŞ - Yani, ben aktif hale gelmeyi kadrolaşma...
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Sayın Gündeş, benim söylediğim orası değil. Şimdi, bakınız, ben gayet bilinçli söylüyorum. Bende birtakım bilgiler var, ona göre soruyorum, şimdi arkasından bir soru daha soracağım. Şimdi, tabiî ki, orada bir kadrolaşma hareketi olacaksa imzayı müsteşar atacak, sizin atmanız mümkün değil. Ben hukukçuyum, ben MİT'çi değilim...
NURİ GÜNDEŞ -Yalnız, kadrolaşma hareketinden maksadınızı anlamadım. Kadrolaşma benim anladığım manada teşkilatı daha aktif hale getirmek için bir kadrolaşma.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Hayır, kişisel bazda söylüyorum. Sizin MİT'te ve Emniyette kadrolaşma konusunda tavsiyeleriniz yahut bu yönde birtakım telkinleriniz oldu mu Sayın Başbakana.

MİT ve Emniyet'te Kadrolaşma Konusunda Tavsiyem Olmadı

NURİ GÜNDEŞ - Hayır. -
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Peki, Sayın Başbakanın eşini tanır mısınız?
NURİ GÜNDEŞ - Tanırım.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Nereden tanırsınız?
NURİ GÜNDEŞ - Zaman zaman gördüm kendisini.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Yani, bu konuda bir ilişkiniz oldu mu?
NURİ GÜNDEŞ - Hayır.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Hangi bu konu dediğim, sizin oradaki göreviniz konusunda.

Bazı Şeyleri Zarf İçinde Özer Çiller'e Veriyordum

NURİ GÜNDEŞ - Görevim konusunda olmadı; ama, bazı şeyleri zarf içerisinde oraya götürüp veriyordum hanımına vermek üzere.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Anladım efendim.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Nasıl efendim?
NURİ GÜNDEŞ - Yani, bir irtibat kanalı oluyordu, kapalı zarfla gönderip veriyorduk; ama, çok gizli bir şey vermiyorduk.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Başbakanın eşinin bir resmî sıfatı var mıydı?

Özer Çiller Özel Kalem Gibi Çalışıyordu

NURİ GÜNDEŞ - Özel kalem gibi çalışıyordu, özel kaleme de veriyoruz biz.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Yani, ben milletvekili ya da bakanım benim eşime kimse getirip zarf vermiyor. Hele böyle istihbarî konularda.
NURİ GÜNDEŞ - Yok yok, istihbari konular zaten benim işim değildi.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Neyse, önemli konular bunlar.
NURİ GÜNDEŞ - İstihbarî konular, bakın yani ...


N o t: MİT'te 14 Şubat 1994'te yeniden işe başlamadan önce Başbakanlık Konutu'na çağırılmıştım. Burada Özer Çiller'le görüştüm. Özer Bey bana Başbakanlık İstihbarat danışmanı Nuri Gündeş'in MİT'in reorganizasyonu ile ilgili bir proje verdiğini, bu projeye göre MİT'in 'Toplama' ve 'Değerlendirme' diye ikiye ayrılmasının planlandığını belirterek bu konudaki görüşümü sordu. Kendisine, bunun prensip olarak doğru olmakla birlikte şu anda tatbikinin uygun olmadığını, MİT'in, Türkiye'nin nüfusuna, yüzölçümüne ve yaşadığı olaylara oranla zaten sayıca yetersiz bir teşkilat olduğunu, bir de bu teşkilat ikiye bölünürse zafiyetin artacağını, esasında bu denemenin daha önce yapıldığını ve yürümediğini belirttim. Özer Bey bunun üzerine Nuri Gündeş'in MİT Müsteşarlığı için tavsiye ettiği bir isim listesi göstererek bunlar hakkında ne düşündüğümü sordu. İsimlerin başında MİT'in eski Personel Başkanı Erkan Ersil ve Azerbeycan'da ihtilal teşebbüsü olayında ismi geçtiği için emekli edilen Ertuğrul Güven vardı. Erkan Ersil'in Personel Başkanlığı zamanında MİT Mensuplarının parasını toplayıp "bankerlik" yaptığını ve olayın örtbas edildiğini, personel işleri haricinde mesleki bir tecrübesi bulunmadığını, ayrıca eşi ABD Sefaretinde çalıştığı için böyle bir göreve getirilmesinin uygun olmadığını belirttim. Ertuğrul Güven'in de istihbaratçılıktan çok "kooperatifçilik" konularında ihtisas sahibi olduğunu, mesleki geçmişi itibariyle operasyonel bilgisinin yeterli olmadığını, her iki ismin de Nuri Gündeş'e çok yakın kişiler olduğunu söyledim. Bu bakımdan Nuri Gündeş yukarıda anlattığı hiç bir konuda samimi değildir. Yaşı itibariyle MİT Müsteşarlığına gelişi mümkün olmayan Gündeş, Müsteşarlığa kendisine çok yakın isimlerden birini atayarak "Gölge Müsteşar" olabilmek için çaba sarfetmiş ancak buna muvaffak olamamıştır. Mehmet Eymür)

http://www.atin.org/detail.asp?cmd=articledetail&articleid=350

38. Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***