1960 Öncesi, 1980 Sonrası, Faşizme Karşı Dilekçeler. BÖLÜM 37
Suphi Karaman (Devamla): Sayın arkadaşlarım, 50 yılını dolduran Cumhuriyet yönetimimizin hiçbir döneminde, iç isyanlarda ve İstiklal Mahkemelerinde olanlar
da dahil, 12 Marttan bu tarafa sıkıyönetim mahkemeleri soruşturmalarında olduğu gibi yaygın baskı ve işkence iddiaları ileri sürülmemiş, basına yansımamıştır.
Mehmet Sırrı Turanlı (Adıyaman): Sizin devrenizde oldu.
Suphi Karaman (Devamla): Yok efendim, hayır efendim, (AP sıralarında
gürültüler) onu ayrıca tartışırız sayın arkadaşlarım.
Başkan: Lütfen müdahale buyurmayınız efendim, sükunet içinde takip edelim.
Edip Somunoğlu (Erzurum): Zorluk yapanlar sizin döneminizdeydi.
Suphi Karaman (Devamla): Yani siz şimdi bunu…
Başkan: Müsaade buyurun, cevap vermeyiniz sayın Karaman, rica ediyorum efendim.
Suphi Karaman (Devamla): Peki efendim.
Mehmet Sırrı Turanlı (Adıyaman): Canlı misali burada.
Suphi Karaman (Devamla): Pek çok sanığın hakim önüne duruşmaya çıkışında ilk soruşturmalarındaki ifadelerini reddettiği, yeni ve farklı ifadeler vermekte
olduğu görülmektedir. Neden bu sanıklar duruşmaları sırasında hakim önündeki bu ifadelerini ilk soruşturmalarda vermemekte, kendileri ve çevreleri aleyhinde
beyanda bulunmaktadırlar. Bunun bir sebebi olması lazımdır. Demek ki, kapalı soruşturma yerlerinde, açık olmayan bir tarzda alınan ilk ifadelerinde sanıklar hür iradelerine sahip değillerdir. Yani açıkçası, ortada insan haklarının ihlal edildiği, kanun ve hukuk dışı baskıların yapıldığı, zor ve işkence kullanılarak anayasanın 33. maddesinin dördüncü fıkrasında yazılı “Kimse, kendisini veya kanunun gösterdiği yakınlarını suçlandırma sonucu doğuracak beyanda bulunmaya veya bu yolda delil göstermeye zorlanamaz.” Hükmünün ihlal edildiği gibi durumlar vardır.
Bu ilk soruşturmalarda bir kısım sanıkların işlemedikleri suçları kabule zorlandıkları mahkeme tutanaklarına geçen iddialarından da anlaşılmaktadır.
Örnekleri çoğaltılabilen bu iddialara rağmen yetkili mercilerce kanuni kovuşturmaya gidilmemiştir. Bu iddiaların basına yansıması karşısında da
sorumlu hükümetler bugüne kadar bu konuda araştırma yapmamışlar, soruşturma açtırmamışlar ve buna dayanarak da kamuoyunu tatmin edecek bir
açıklama yapamamışlardır.
Bu sorumsuz ekipler tutukluları Sıkıyönetim Tutuk Evlerinden gözleri bağlı olarak kapalı bir arabaya bindirmekte ve bilinmeyen bir semte götürmektedirler.
Sanıklar burada yine gözleri bağlı olarak özel hazırlanmış işkence aletleriyle işkence yapılarak işlemedikleri suçları kabule zorlanmaktadırlar. Sorgusu yapılanın mukavemeti kırılıp kendisine atfedilen suçlar kendi sesiyle banda alınmak, el yazılarıyla yazdırılmak ve imzalattırılmak suretiyle sonuç alınmaktadır.
Mehmet Sırrı Turanlı (Adıyaman): Sizin yaptığınız o.
Suphi Karaman (Devamla): Evet, siz öyle zannedin.
Başkan: Devam buyurun efendim.
Nurettin Ertürk (Sivas): Öyle idi değil, öyle.
Başkan: Lütfen müdahale buyurmayınız efendim.
Devam ediniz sayın hatip. Devam ediniz ve bitiriniz lütfen.
Suphi Karaman (Devamla): Vücutlarındaki işkence izleri kayıp oluncaya kadar ne avukatlarına, ne yakınlarına gösterilmekte ve ne de mahkeme önüne
çıkarılmaktadır lar. Her zaman basınımızda ve daha birkaç gün önce radyo programlarında kötülenen, dikta rejimlerinde uygulanan ve demokratik rejimlerde uygulanmadığı birçok kez tekrar edilen bu tür işkencelerin bizde de uygulanmadığı intibaının verilmesi ve bunun yetkililer ve sorumlular tarafından
enerjik davranışlarla yok edilemeyişi bir hukuk devleti olan ülkemizi küçük düşürmektedir.
Bu işkence olayları üzerinde başta Sayın Başbakan olarak bütün ilgili sorumluları dikkate, konu üzerinde ciddiyetle eğilmeye, işkence örgütünün mahiyetini,
kimlerden emir aldığını ortaya çıkarmaya davet ediyorum.
Bu örgüt mensuplarının bu yerlerden geçirilen sanıklara kendilerinin bir kotr-gerilla örgütü mensubu oldukları izlenimini özellikle vermeye çalıştıkları dikkat çekicidir. Daha da dikkati çeken nokta, mensuplarının asker kişiler olduğu kanısını vermek için gösterdikleri gayrettir. Bu suretle Silahlı Kuvvetlerimiz, zulüm ve işkence aracı gösterilerek, tarih ve milet önünde küçük düşürülmeye çalışılmaktadır. Tarih boyunca, yabancı esirlere bile insanca davranma gereğine dünyaca saygı duyulan Türk Silahlı Kuvvetlerini bu türlü lekelendirmelerden arındırmak başta gelen bir görev olmuştur. Aslında zulüm ve işkence yapılan bir kimse hiçbir zaman Türk Silahlı Kuvvetlerinin mensubu değildir ve olamaz.
Sayın Senatörler, bu baskı ve işkenceler hakkındaki iddiaların yaygınlığını demokratik rejimin kaderi için son derecede tehlikeli bulduğumu huzurlarınızda
belirtmek isterim. Özgürlüklere dayalı demokrasi ile idare edilen ülkelerde herhangi bir nedenle, bir geçiş dönemine bir ara rejimine girilince, yönetimin
yumuşak tutulması, hukuk dışına taşmaması, geride tortu ve birikim bırakmaması demokratik rejime dönebilmek için son derece önemlidir, tıpkı 27 Mayısta yapıldığı gibi (AP sıralarından “Yaşa, Varol” sesleri) hınç alma eğilimi bu konuda geçerli ve yararlı bir metot olamayacağı gibi, demokratik rejim bakımından da gayeden uzaklaştırıcı bir nitelik taşımaktadır.
Sayın Senatörler, uzun zamandan beri içte ve dışta yurdumuzdaki işkence iddiaları tekrarlanmaktadır. Mahkeme tutanaklarına bu işkence iddiaları
geçmekte ve fakat resmi ağızlar her defasında yalanlamaktadırlar.
Mehmet Sırrı Turanlı (Adıyaman): Bunların hepsi komünist iddialardır.
Başkan: Müsaade buyurun efendim, lütfen konuşmayı sükunetle takip edelim efendim.
Mehmet Sırrı Turanlı (Adıyaman): Bu mudur anayasaya hürmet Sayın Başkan.
Başkan: Sayın Karaman, lütfen cevap vermeden sükunet içinde konuşmanızı tamamlamanızı rica ediyorum.
Suphi Karaman (Devamla): Cevap vermiyorum, bir hukuk devleti içerisinde ibretle izliyorum. Evet ibretle izliyorum. Herkesin ne dereceye kadar hukuk devleti ilkelerine, insan haklarına saygılı olduğu anlaşılmaktadır. (AP sıralarından gürültüler, anlaşılamayan müdahaleler)
Başkan: Sayın Karaman, konuşmanızı lütfen tamamlamanızı rica ediyorum efendim.
İskender Cenap Ege (Aydın): Sayın Karaman, bunları başkaları konuşsun.
Başkan: Devam buyurun Sayın Hatip.
Suphi Karaman (Devamla): Mahkeme tutanaklarına bu işkence iddiaları geçmekte ve fakat resmi ağızlar her defasında yalanlamaktadırlar. Ortada bir
bulanıklık vardır. Hükümet konuyu sorumluluğu içinde ciddiyetle ele almalı, yapacağı araştırmayla gerçeği ortaya çıkarmalı ve varsa önce bu işkence
mekanizmasının işlemesi durdurulmalı, sonra sorumluları adalete teslim edilmek üzere haklarında kovuşturma açılmalıdır.
Yüce Senatoya saygılarımı sunarım.
Başkan: Hükümet adına Başbakan Yardımcısı Sayın Kemal Satır, buyurun efendim.
Başbakan Yardımcısı Kemal Satır (M. Meclisi Adana Üyesi): Sayın Başkan, Yüce Senatonun değerli üyeleri;
Suphi Karaman arkadaşımızın gündem dışı konuşmalarına cevap vermek üzere huzurunuzda bulunuyorum. Sayın arkadaşımızın müsterih olmasını açıkça
belirtmek isterim. Hiçbir devlet sorumlusu suç icat ederek, icat ettiği suça uydurma suçlu aramaya çalışmaz. Bu, medeni bir devletin temel ilkesidir. Şüphe
yok ki, Cumhuriyet Hükümeti de uydurma bir suçlu icat ederek, suç icat ederek uydurma suçlular bulmaya çalışan bir idare değildir. Biz hepimiz aynı milletin
çocukları olarak kanundışı ve insanlığa aykırı bir hareketin sorumluluğuna asla iştirak edemeyiz.
Sıkıyönetim Komutanlarımız kendilerine intikal eden konuları, işkence isnadı konularını derhal yetkili uzman doktorlara intikal ettirerek isnatların sıhhat
derecesini hemen aramakta ve onları raporlara bağlamak suretiyle neticelendirmektedirler.
Bugüne kadar bize hükümet olarak Ankara’da bir babanın müracaatı oldu. Baba, Ankara Sıkıyönetim Mahkemesinde oğlunun sorgusu sırasında işkence
yapıldığını, elektriğe tutulduğunu ve bu yüzden de elinin kötürüm olarak tutmadığını ifade etti. Olaya Hükümet olarak hemen vaziyet ettik. Yetkililere
konuyu intikal ettirmek suretiyle araştırma yaptık. Mütehassıs heyet doktorları önünde yapılan bu araştırma ve tahkikatta, muayene neticesinde iddiaların
varit olmadığı meydana çıktı.
Bize intikal etmeyen İstanbul olayı ise, Sıkıyönetim Komutanlığımızca tahkik edilmiş ve üç kişiden teşekkül eden bir mütehassıs doktor heyeti tarafından
isnatların doğru olmadığı raporla tespit edilmiştir. (AP sıralarından “ne oldu şimdi” sesleri.)
Haydar Tunçkanat (Tabii Üye): Kaç gün sonra yapıldı bu tahkikat?
Başkan: Müdahale buyurmayınız lütfen efendim. Devam ediniz Sayın Bakan.
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Kemal Satır (Devamla): Sayın arkadaşlarımızın elinde bunun dışında işkence yapıldığı iddialarını ispatlayacak
herhangi bir delili Hükümet olarak bize intikal ettirecek olursa, konunun üzerine memnuniyetle eğilip, meseleyi ciddi olarak tahkik edeceğimizden hiç şüpheleri
olmasın.
Sayın arkadaşımızın da belirttiği gibi, sözlerinin sonunda “şayet varsa” diye ifade buyurdular; “şayet varsa” ile böyle bir isnadın yapılması şüphesiz ki doğru
değildir. Bunun dışında olarak ifade etmek isterim; bu işkence isnatları aslında iki hedefe yönelmiş olarak ifade edilmektedir, öne sürülmektedir, iddia
edilmektedir.
Bunlardan birisi hüsnüniyetle yapılan iddialardır. Bu doğrudan doğruya müdafaada kolaylığı sağlamak için kullanılan bir silahtır. İşkence iddiası yapılıyor
ve bu bir müdafaa silahı olarak müvekkillerin savunulmasında kullanılıyor.
Diğeri, birtakım rejim düşmanları milli varlığımızı ortadan kaldırmaya teşebbüs eden bedbahtların, yurt dışında memleketimizi müttefik devletlere jurnal etmeleri şeklinde tecelli etmektedir. Bu bizim memleketimiz içinde hiçbir arkadaşımızın ne uygulamayı düşündüğü, ne de aklından geçirdiği bir metot değildir.
Bu memleketimizi Avrupa Konseyinden çıkararak arzuladıkları rejime kavuşma iddiasında olan birtakım zavallı insanların öne sürdükleri mesnetsiz iddialardan
ibarettir.
Bugün Sayın Karaman arkadaşımızın ifade ettiği meselelerin içerisinde kendisinin de ifade buyurdukları gibi “sigayı şartiye vardır” şayet varsa…”
denilmektedir. Bize intikal etmiş ve ciddi olarak delile dayanan hiçbir ihbar bugüne kadar vaki olmamıştır. Arkadaşımızın bugün gazetelerde intikal eden
yazılara dayanarak ifade ettiği işkence isnatlarının üzerinde ciddi olarak durup, tahkikat yapacağız. Aslında Türk Silahlı Kuvvetlerine kendi mensuplarına, ne de
Türk Milletinin herhangi bir ferdine kanundışı, İnsanlık dışı herhangi bir işkence yapmayı aklından geçirmez. Türk Silahlı Kuvvetlerinin dostu olmayan çevrelerin
bu güce ve sıkıyönetime yönelmiş olan iftiraların ciddi olarak ele alıp incelemeyi hükümet olarak kendimize vazife bilmekteyiz. Şayet ben de “şayet” olarak ifade
ediyorum; kanundışı bir hareket varsa, bu kanundışı hareket komutanların bilgisi dışında, henüz mahkemelere intikal etmeyen vakalarda eğer vuku buluyorsa,
bunların da suçlularını arayıp bulmak Hükümet olarak, sıkıyönetim olarak hepimize düşen görevdir.
Arz eder, saygılar sunarım efendim. (AP ve Cumhuriyetçi Güven Partisi sıralarından alkışlar)
Başkan: Sayın senatörler, gündemimiz müsait olduğu zaman, gündem dışı konuşma istemlerinin hepsini karşılamaya gayret sarfetmekteyiz. Bugün
gündemimiz yüklüdür. Ancak, iki sayın üyeye söz vermek gibi bir imkan içindeyiz.
Daha üç sayın üyenin gündem dışı konuşma istemi vardır. Sayın Özmen, kalifiye işçilerimizin dışarıya gitmesini önleyecek tedbirlerin alınmasına mütedair.
Sayın Hüseyin Kalpaklıoğlu, İncesu ilçesindeki sel olayları nedeniyle gündem dışı konuşma talep etmektedir.
Sayın Delivelioğlu, örfi idare makamlarınca yürütülen muameleler ve işkence iddiaları üzerinde konuşma talep etmektedir. Bu istemlere imkân verme
durumunda değiliz. Direnme olursa Yüce Senatonun oylarına müracaat edeceğiz.
Mustafa Deliveli (Hatay): Tutumunuz hakkında söz istiyorum.
Başkan: Efendim.
Mustafa Deliveli (Hatay): Konuşma hususunda direneceğim Sayın Başkan.
Başkan: Direnme istemleri olup olmadığını sordum.
Mustafa Deliveli (Hatay): Sormadınız Sayın Başkan.
Başkan: Evet efendim öyle dedim. Direniyor musunuz efendim?
Mustafa Deliveli (Hatay): Evet.
Başkan: Hay hay efendim, müsaade buyurun.
Sayın Deliveli’nin gündem dışı konuşma istemini okuyup, direnişini oylarınıza arz ederim.
Sayın Başkanlığa,
Örfi idare makamlarınca yürütülen muameleler ve işkence iddiaları hususunda gündem dışı konuşmak istiyorum. Müsaadelerinizi rica ederim.
Hatay
Mustafa Deliveli Başkan: Bu istemin yerine getirilmesini isteyenler lütfen işaret buyursunlar…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Buyurunuz. Sayın Deliveli. Konuşmalarımız 10 dakika ile kayıtlıdır Sayın Deliveli.
Mustafa Deliveli (Hatay): Sayın Başkan, muhterem arkadaşlar
Bu mevzuda konuşmama imkan verdiğiniz için teşekkürlerimi sunarım.
Eğer biz şu memlekette hukuk devleti içinde olduğumuzu eden anayasası ile, mevzuatı ile, tatbikatı ile hukuk devletinin hüküm sürdüğü bir memlekette işkence yapıldığını katıksız, düşünen mücerret bir işkencenin karşısına çıkan bir arkadaşımı şu kürsüde hem alkışlamak hem de aşağıda sarılıp öpmek isterim.
Bu memlekette işkencelere karşı bağırma bir kişiye değil, ve hepimize düşen bir vazifedir. Yalnız gazetelerde okudum, Sayın Milli Birlik Grubu üyelerinin toplantı
yaptığını, yazılı sual sorduğunu ve ayrıca gündem dışı bir konuşma ile de bu mevzuu kürsüye getireceklerini ifade eden yazıyı okudum. Düşündüm. İşkence
için bu kürsüye getirsinler. Olur ya şöyledir veya böyledir. Bir işkencenin yapılmamasını isteyen bir konuşmanın aleyhine ne için Deliveli çıkıyor?
Duramadım, onun için çıktım.
Sayın arkadaşlarım, bu memlekette Jandarma Genel Komutanına silah atıldığı gün çıkmadınız, bu memlekette Emniyet Kuvvetlerine, polislere silah çekilip…
Suphi Karaman (Tabii üye): Söz istiyorum.
Başkan: Müdahale etmeyiniz lütfen efendim.
(...)
Talat Turhan Hakkında
1924 yılında Elazığ’da doğdu. O tarihte babası Elazığ Müdde-i Umumisi (Savcı) idi. Baba tarafı Rize ilinin Çayeli ilçesinin tanınmış ailelerinden Şerifoğulları’na
mensuptur. Anne tarafı Elazığ Harput’un tanınmış ailelerinden Efendigiller’ dendir. Babasının görevi nedeniyle yurdun çeşitli yörelerinde öğrenim hayatını sürdürdü. Örneğin, 1929 yılında Ardahan’da başladığı ilkokulu 1935 yılında Zonguldak Gazi Mustafa Kemal İlkokulunda tamamladı. Zonguldak’ta başladığı ortaokul yaşamını 1939 yılında Elazığ’da bitirdi.
Daha sonra 1940 yılında İstanbul Çengelköy’de bulunan Kuleli Askeri Lisesi’nde öğrenimini sürdürdü. II. Dünya Savaşı’nın başlaması nedeniyle İstanbul’un
seyrekleştirilmesi planı çerçevesinde okulu Konya’ya taşındı, devam eden öğrenimini 1942 yılında orada tamamladı. Mezuniyetinde tarih dersi birinciliği
nedeniyle ödüle layık görüldü. O dönemde Askeri Liseyi bitirdikten sonra Samsun’da 15. Topçu Alayı’nda askerlik stajını tamamladı.
(1944 yılında Harp Okulu mezuniyet sonrasında başarı durumuna göre meslek seçimi yapabildiği için Topçu sınıfına ayrıldı.)
Staj sonrası 1942/1944 yılları arasında Ankara’da Harp Okulu’nda öğrenimini tamamladı ve 30 Ağustos 1944’te Asteğmen rütbesiyle Türk Silahlı Kuvvetleri’ne
katıldı. Daha sonra 1944/1946 yılları arasında Polatlı’da bulunan Topçu Okulu’nda mesleki öğrenim gördü. Asteğmenliğinden 6 ay sonra Teğmenliğe
yükseldi. Okulu bitirdiğinde Adapazarı’nda bulunan 17. Tümen’e bağlı 17. Koşulu Topçu Alayı’na (Atlı) atandı. Bu arada bir süre Kandıra’da görevini sürdürdü.
Bir yıl orada görev yaptıktan sonra şark (doğu) hizmeti için 156. Ağır Topçu Taburu Müstakil Takım Komutanı olarak Erzurum Tafta köyüne atandı ve sırasıyla; 1948 Topçu Okulu emrinde Müstakil Topçu Takım Komutanı (kıta ile naklen) Polatlı; 1948/1950 Topçu Üsteğmen Erzurum Gez köyü ve Aziziye Tabyası 13’ncü Uçaksavar Alayı Topçu Takım Komutanlığı ve Batarya Komutanlığı (vekaleten); 1948/1949 Kursiyer Uçaksavar Okulu Ağır Uçaksavar M-8 Komuta Aleti ve SCR 584 Radarı Kursu Tuzla; 1950 1. Uçaksavar Alayı Topçu Takım Komutanı; İstanbul–Rami, Bandırma (kıta ile naklen); 1950 Yedek Subay Taburu Takım Komutanı Tuzla Uçaksavar Okulu; 1950 Kursiyer (Kurs Birincisi) İzmir Gaziemir Ulaştırma Okulu Motor ve Bakım Kursu; 1950/1951 Üçüncü Bakım Kademesi Komutanı, Öğretmen Subay Kursu Tuzla; 1951-1953 Genel Konular Bölümü Motor Öğretmeni– Tuzla Uçaksavar Okulu (orada Motor bölümü kürsüsünü kurarak ilk bölümün öğretmenliğini yaptı); 1953 yılı Kara Harp Akademisi Sınavı Giriş Birincisi İstanbul-Yıldız; 1953/1954 5’nci Kore Tugayı Uçaksavar Batarya Komutan mv. Ankara ve Seferihisar (Türkiye’de hazırlık); 1954-1955 5’nci Kore Tugayı Uçaksavar Batarya Komutanı mv. (Batarya Birleşmiş Milletler Birincisi) Topçu Yüzbaşı Kore 1955/1956 Uçaksavar Alayı 187’nci Hafif Uçaksavar Batarya Komutanı İstanbul Orhaniye Kışlası; 1955 Kursiyer Polatlı Topçu Tekamül Kursu; 1958/1959 2’nci Ordu Karargah Harekat Başkanlığı Kurmay Stajyeri Topçu Binbaşı Konya; 1959/1960 39’ncu Tümen Topçu Komutanlığı Ağır Topçu Tabur Komutanlığı mv. – Kurmay Binbaşı Dörtyol; 1959/1960 39’ncu Tümen Harekat ve Eğitim Şube Müdür vk. İskenderun; 1960 Genel Kurmay Harekat Başkanlığı Plan Harekat Dairesi Plan Kısım Amiri Ankara; 1960/1962 Milli Savunma Bakanlığı Kara Emir Subayı Topçu Kurmay Yarbay Ankara (1960 Yılında atandığı bu görevinde 30 Ağustos 1962 yılında Yarbaylığa terfi etmiştir); 1960/1962 Milli Savunma Bakanlığı Özel Kalem Müdür vk. Ankara; 1961/1962 Ordu Dil Okulu İngilizce bölümü (9 ay süreli bu kurs devam ederken 22 Şubat 1962 başkaldırı girişimi meydana gelmiş, bu olay nedeniyle kursu tamamlamadan ilişkisi kesilerek Afyon Batı Menzil Komutanlığı Plan ve Prensipler Şubesi Kısım Amirliğine sürgün edilmiştir. Daha sonra Danıştay’da
dava açarak, dil kursunda bıraktığı yerden devam etme hakkını geri kazanmıştır.
27 Mayıs 1960’tan sonra Ankara’da Milli Savunma Bakanlığı (MSB) Özel Kalem Müdürlüğü görevinde bulunduğu evrede Silahlı Kuvvetler içindeki
dalgalanmalarda yer aldı. O dönemden itibaren ülkemizin yakın tarihine ilişkin olaylara devrimci inançları doğrultusunda doğrudan ya da dolaylı olarak katıldı.
Silahlı Kuvvetler Birliği’ne üye oldu.
Özellikle Ankara’daki görevi sırasında ABD emperyalizminin güdümüne sokulan ülke düzeninin kokuşmuşluğunu algıladı. Bu tavrı düzene egemen olan güçler
tarafından gözden kaçırılmadığı için, 22 Şubat 1962 olaylarına katılmış olma bahanesiyle Afyon’a sürgün edildi.
Daha sonra Genç Kemalistler Ordusu adlı bir dava nedeniyle Mamak Askeri Ceza ve Tutukevi’nde 1963 yılında 4 ay 17 gün tutuklu kaldı ve üç buçuk yıl
askeri yargıda yargılandı. Dava devam ederken hiçbir gerekçe gösterilmeksizin 42 sayılı yasayla emekliye ayrıldı. Emekli edildiğinde devresinde bulunan
kurmay subaylar arasında kıdem bakımından birinci konumda bulunuyordu.
Kurmay Yarbay rütbesiyle emekliye ayrıldığı 1964 yılından bu yana kendisine yapılan tüm iş önerilerini reddedip düzen dışında kalmayı yeğledi ve 1965 yılında
yazın yaşamına başladı.
Egemen güçler peşini bırakmadılar. 1972/1974 yılında Bomba Davası adlı üst düzey cuntacı generallerin birbirleriyle olan makam ve çıkar çatışmaları üzerine
düzenlenen komplo bir davanın baş sanığı olarak Ziverbey İşkence Köşkü’nde bir ay işkence gördü ve iki yılını Selimiye Askeri Ceza ve Tutukevi’nde geçirdi.
İdam istemiyle yargılandığı bu davada af kabul etmemesine karşın, politik durumdaki değişime uyarlı olarak davası örtbas edildi.
1973 yılında cezaevinde yatarken kontrgerilla işkencecileri hakkında TBMM araştırması isteyerek bu konuyu ülke gündemine soktu.
1990 yılında İtalya’da patlak veren Gladio gizli örgütü, öne sürdüğü tüm savları doğrulamasına karşın, TBMM’de bu konudaki tüm girişimler bugüne kadar
sonuçsuz kalmıştır. Susurluk kazasıyla da daha önce öne sürdüğü savlar Türkiye yönünden doğrulandı.
37 yıldan bu yana çeşitli gazete ve dergilerde politik, stratejik, istihbarat ve güvenlik örgütleri, insan hakları, olağanüstü yargı, kontrgerilla, terörizm ve
emperyalizmin örgütleri vb. yakın konularda araştırma ve inceleme türü dizi yazıları yayınlandı.
Özellikle 1990’dan beri ilgi alanı içine giren konularda 17’si yurtdışında olmak üzere 120’ye yakın konferans, açıkoturum, panel vb. gibi etkinliklere katıldı.
Bazı Özel TV Kanallarındaki belgesel ve söyleşilerde yer aldı. Basın toplantıları düzenledi.
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder