Cevdet Sunay etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Cevdet Sunay etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

12 Ağustos 2019 Pazartesi

1960 Öncesi, 1980 Sonrası, Faşizme Karşı Dilekçeler. BÖLÜM 37

1960 Öncesi, 1980 Sonrası, Faşizme Karşı Dilekçeler. BÖLÜM 37


Suphi Karaman (Devamla): Sayın arkadaşlarım, 50 yılını dolduran Cumhuriyet yönetimimizin hiçbir döneminde, iç isyanlarda ve İstiklal Mahkemelerinde olanlar
da dahil, 12 Marttan bu tarafa sıkıyönetim mahkemeleri soruşturmalarında olduğu gibi yaygın baskı ve işkence iddiaları ileri sürülmemiş, basına yansımamıştır.
Mehmet Sırrı Turanlı (Adıyaman): Sizin devrenizde oldu.
Suphi Karaman (Devamla): Yok efendim, hayır efendim, (AP sıralarında
gürültüler) onu ayrıca tartışırız sayın arkadaşlarım.
Başkan: Lütfen müdahale buyurmayınız efendim, sükunet içinde takip edelim.
Edip Somunoğlu (Erzurum): Zorluk yapanlar sizin döneminizdeydi.
Suphi Karaman (Devamla): Yani siz şimdi bunu…
Başkan: Müsaade buyurun, cevap vermeyiniz sayın Karaman, rica ediyorum efendim.
Suphi Karaman (Devamla): Peki efendim.
Mehmet Sırrı Turanlı (Adıyaman): Canlı misali burada.
Suphi Karaman (Devamla): Pek çok sanığın hakim önüne duruşmaya çıkışında ilk soruşturmalarındaki ifadelerini reddettiği, yeni ve farklı ifadeler vermekte
olduğu görülmektedir. Neden bu sanıklar duruşmaları sırasında hakim önündeki bu ifadelerini ilk soruşturmalarda vermemekte, kendileri ve çevreleri aleyhinde
beyanda bulunmaktadırlar. Bunun bir sebebi olması lazımdır. Demek ki, kapalı soruşturma yerlerinde, açık olmayan bir tarzda alınan ilk ifadelerinde sanıklar hür iradelerine sahip değillerdir. Yani açıkçası, ortada insan haklarının ihlal edildiği, kanun ve hukuk dışı baskıların yapıldığı, zor ve işkence kullanılarak anayasanın 33. maddesinin dördüncü fıkrasında yazılı “Kimse, kendisini veya kanunun gösterdiği yakınlarını suçlandırma sonucu doğuracak beyanda bulunmaya veya bu yolda delil göstermeye zorlanamaz.” Hükmünün ihlal edildiği gibi durumlar vardır.
Bu ilk soruşturmalarda bir kısım sanıkların işlemedikleri suçları kabule zorlandıkları mahkeme tutanaklarına geçen iddialarından da anlaşılmaktadır.
Örnekleri çoğaltılabilen bu iddialara rağmen yetkili mercilerce kanuni kovuşturmaya gidilmemiştir. Bu iddiaların basına yansıması karşısında da
sorumlu hükümetler bugüne kadar bu konuda araştırma yapmamışlar, soruşturma açtırmamışlar ve buna dayanarak da kamuoyunu tatmin edecek bir
açıklama yapamamışlardır.

Bu sorumsuz ekipler tutukluları Sıkıyönetim Tutuk Evlerinden gözleri bağlı olarak kapalı bir arabaya bindirmekte ve bilinmeyen bir semte götürmektedirler. 
Sanıklar burada yine gözleri bağlı olarak özel hazırlanmış işkence aletleriyle işkence yapılarak işlemedikleri suçları kabule zorlanmaktadırlar. Sorgusu yapılanın mukavemeti kırılıp kendisine atfedilen suçlar kendi sesiyle banda alınmak, el yazılarıyla yazdırılmak ve imzalattırılmak suretiyle sonuç alınmaktadır.
Mehmet Sırrı Turanlı (Adıyaman): Sizin yaptığınız o.
Suphi Karaman (Devamla): Evet, siz öyle zannedin.
Başkan: Devam buyurun efendim.
Nurettin Ertürk (Sivas): Öyle idi değil, öyle.
Başkan: Lütfen müdahale buyurmayınız efendim.
Devam ediniz sayın hatip. Devam ediniz ve bitiriniz lütfen.
Suphi Karaman (Devamla): Vücutlarındaki işkence izleri kayıp oluncaya kadar ne avukatlarına, ne yakınlarına gösterilmekte ve ne de mahkeme önüne
çıkarılmaktadır lar. Her zaman basınımızda ve daha birkaç gün önce radyo programlarında kötülenen, dikta rejimlerinde uygulanan ve demokratik rejimlerde uygulanmadığı birçok kez tekrar edilen bu tür işkencelerin bizde de uygulanmadığı intibaının verilmesi ve bunun yetkililer ve sorumlular tarafından
enerjik davranışlarla yok edilemeyişi bir hukuk devleti olan ülkemizi küçük düşürmektedir.

Bu işkence olayları üzerinde başta Sayın Başbakan olarak bütün ilgili sorumluları dikkate, konu üzerinde ciddiyetle eğilmeye, işkence örgütünün mahiyetini,
kimlerden emir aldığını ortaya çıkarmaya davet ediyorum. 
Bu örgüt mensuplarının bu yerlerden geçirilen sanıklara kendilerinin bir kotr-gerilla örgütü mensubu oldukları izlenimini özellikle vermeye çalıştıkları dikkat çekicidir. Daha da dikkati çeken nokta, mensuplarının asker kişiler olduğu kanısını vermek için gösterdikleri gayrettir. Bu suretle Silahlı Kuvvetlerimiz, zulüm ve işkence aracı gösterilerek, tarih ve milet önünde küçük düşürülmeye çalışılmaktadır. Tarih boyunca, yabancı esirlere bile insanca davranma gereğine dünyaca saygı duyulan Türk Silahlı Kuvvetlerini bu türlü lekelendirmelerden arındırmak başta gelen bir görev olmuştur. Aslında zulüm ve işkence yapılan bir kimse hiçbir zaman Türk Silahlı Kuvvetlerinin mensubu değildir ve olamaz.

Sayın Senatörler, bu baskı ve işkenceler hakkındaki iddiaların yaygınlığını demokratik rejimin kaderi için son derecede tehlikeli bulduğumu huzurlarınızda
belirtmek isterim. Özgürlüklere dayalı demokrasi ile idare edilen ülkelerde herhangi bir nedenle, bir geçiş dönemine bir ara rejimine girilince, yönetimin
yumuşak tutulması, hukuk dışına taşmaması, geride tortu ve birikim bırakmaması demokratik rejime dönebilmek için son derece önemlidir, tıpkı 27 Mayısta yapıldığı gibi (AP sıralarından “Yaşa, Varol” sesleri) hınç alma eğilimi bu konuda geçerli ve yararlı bir metot olamayacağı gibi, demokratik rejim bakımından da gayeden uzaklaştırıcı bir nitelik taşımaktadır.

Sayın Senatörler, uzun zamandan beri içte ve dışta yurdumuzdaki işkence iddiaları tekrarlanmaktadır. Mahkeme tutanaklarına bu işkence iddiaları
geçmekte ve fakat resmi ağızlar her defasında yalanlamaktadırlar.
Mehmet Sırrı Turanlı (Adıyaman): Bunların hepsi komünist iddialardır.
Başkan: Müsaade buyurun efendim, lütfen konuşmayı sükunetle takip edelim efendim.

Mehmet Sırrı Turanlı (Adıyaman): Bu mudur anayasaya hürmet Sayın Başkan.
Başkan: Sayın Karaman, lütfen cevap vermeden sükunet içinde konuşmanızı tamamlamanızı rica ediyorum.
Suphi Karaman (Devamla): Cevap vermiyorum, bir hukuk devleti içerisinde ibretle izliyorum. Evet ibretle izliyorum. Herkesin ne dereceye kadar hukuk devleti ilkelerine, insan haklarına saygılı olduğu anlaşılmaktadır. (AP sıralarından gürültüler, anlaşılamayan müdahaleler)
Başkan: Sayın Karaman, konuşmanızı lütfen tamamlamanızı rica ediyorum efendim.
İskender Cenap Ege (Aydın): Sayın Karaman, bunları başkaları konuşsun.
Başkan: Devam buyurun Sayın Hatip.
Suphi Karaman (Devamla): Mahkeme tutanaklarına bu işkence iddiaları geçmekte ve fakat resmi ağızlar her defasında yalanlamaktadırlar. Ortada bir
bulanıklık vardır. Hükümet konuyu sorumluluğu içinde ciddiyetle ele almalı, yapacağı araştırmayla gerçeği ortaya çıkarmalı ve varsa önce bu işkence
mekanizmasının işlemesi durdurulmalı, sonra sorumluları adalete teslim edilmek üzere haklarında kovuşturma açılmalıdır.
Yüce Senatoya saygılarımı sunarım.
Başkan: Hükümet adına Başbakan Yardımcısı Sayın Kemal Satır, buyurun efendim.

Başbakan Yardımcısı Kemal Satır (M. Meclisi Adana Üyesi): Sayın Başkan, Yüce Senatonun değerli üyeleri;
Suphi Karaman arkadaşımızın gündem dışı konuşmalarına cevap vermek üzere huzurunuzda bulunuyorum. Sayın arkadaşımızın müsterih olmasını açıkça
belirtmek isterim. Hiçbir devlet sorumlusu suç icat ederek, icat ettiği suça uydurma suçlu aramaya çalışmaz. Bu, medeni bir devletin temel ilkesidir. Şüphe
yok ki, Cumhuriyet Hükümeti de uydurma bir suçlu icat ederek, suç icat ederek uydurma suçlular bulmaya çalışan bir idare değildir. Biz hepimiz aynı milletin
çocukları olarak kanundışı ve insanlığa aykırı bir hareketin sorumluluğuna asla iştirak edemeyiz.
Sıkıyönetim Komutanlarımız kendilerine intikal eden konuları, işkence isnadı konularını derhal yetkili uzman doktorlara intikal ettirerek isnatların sıhhat
derecesini hemen aramakta ve onları raporlara bağlamak suretiyle neticelendirmektedirler.
Bugüne kadar bize hükümet olarak Ankara’da bir babanın müracaatı oldu. Baba, Ankara Sıkıyönetim Mahkemesinde oğlunun sorgusu sırasında işkence
yapıldığını, elektriğe tutulduğunu ve bu yüzden de elinin kötürüm olarak tutmadığını ifade etti. Olaya Hükümet olarak hemen vaziyet ettik. Yetkililere
konuyu intikal ettirmek suretiyle araştırma yaptık. Mütehassıs heyet doktorları önünde yapılan bu araştırma ve tahkikatta, muayene neticesinde iddiaların 
varit olmadığı meydana çıktı.

Bize intikal etmeyen İstanbul olayı ise, Sıkıyönetim Komutanlığımızca tahkik edilmiş ve üç kişiden teşekkül eden bir mütehassıs doktor heyeti tarafından
isnatların doğru olmadığı raporla tespit edilmiştir. (AP sıralarından “ne oldu şimdi” sesleri.)

Haydar Tunçkanat (Tabii Üye): Kaç gün sonra yapıldı bu tahkikat?

Başkan: Müdahale buyurmayınız lütfen efendim. Devam ediniz Sayın Bakan.
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Kemal Satır (Devamla): Sayın arkadaşlarımızın elinde bunun dışında işkence yapıldığı iddialarını ispatlayacak
herhangi bir delili Hükümet olarak bize intikal ettirecek olursa, konunun üzerine memnuniyetle eğilip, meseleyi ciddi olarak tahkik edeceğimizden hiç şüpheleri
olmasın.

Sayın arkadaşımızın da belirttiği gibi, sözlerinin sonunda “şayet varsa” diye ifade buyurdular; “şayet varsa” ile böyle bir isnadın yapılması şüphesiz ki doğru
değildir. Bunun dışında olarak ifade etmek isterim; bu işkence isnatları aslında iki hedefe yönelmiş olarak ifade edilmektedir, öne sürülmektedir, iddia 
edilmektedir.
Bunlardan birisi hüsnüniyetle yapılan iddialardır. Bu doğrudan doğruya müdafaada kolaylığı sağlamak için kullanılan bir silahtır. İşkence iddiası yapılıyor
ve bu bir müdafaa silahı olarak müvekkillerin savunulmasında kullanılıyor.
Diğeri, birtakım rejim düşmanları milli varlığımızı ortadan kaldırmaya teşebbüs eden bedbahtların, yurt dışında memleketimizi müttefik devletlere jurnal etmeleri şeklinde tecelli etmektedir. Bu bizim memleketimiz içinde hiçbir arkadaşımızın ne uygulamayı düşündüğü, ne de aklından geçirdiği bir metot değildir. 
Bu memleketimizi Avrupa Konseyinden çıkararak arzuladıkları rejime kavuşma iddiasında olan birtakım zavallı insanların öne sürdükleri mesnetsiz iddialardan
ibarettir.

Bugün Sayın Karaman arkadaşımızın ifade ettiği meselelerin içerisinde kendisinin de ifade buyurdukları gibi “sigayı şartiye vardır” şayet varsa…”
denilmektedir. Bize intikal etmiş ve ciddi olarak delile dayanan hiçbir ihbar bugüne kadar vaki olmamıştır. Arkadaşımızın bugün gazetelerde intikal eden
yazılara dayanarak ifade ettiği işkence isnatlarının üzerinde ciddi olarak durup, tahkikat yapacağız. Aslında Türk Silahlı Kuvvetlerine kendi mensuplarına, ne de
Türk Milletinin herhangi bir ferdine kanundışı, İnsanlık dışı herhangi bir işkence yapmayı aklından geçirmez. Türk Silahlı Kuvvetlerinin dostu olmayan çevrelerin
bu güce ve sıkıyönetime yönelmiş olan iftiraların ciddi olarak ele alıp incelemeyi hükümet olarak kendimize vazife bilmekteyiz. Şayet ben de “şayet” olarak ifade
ediyorum; kanundışı bir hareket varsa, bu kanundışı hareket komutanların bilgisi dışında, henüz mahkemelere intikal etmeyen vakalarda eğer vuku buluyorsa,
bunların da suçlularını arayıp bulmak Hükümet olarak, sıkıyönetim olarak hepimize düşen görevdir.

Arz eder, saygılar sunarım efendim. (AP ve Cumhuriyetçi Güven Partisi sıralarından alkışlar)

Başkan: Sayın senatörler, gündemimiz müsait olduğu zaman, gündem dışı konuşma istemlerinin hepsini karşılamaya gayret sarfetmekteyiz. Bugün
gündemimiz yüklüdür. Ancak, iki sayın üyeye söz vermek gibi bir imkan içindeyiz.
Daha üç sayın üyenin gündem dışı konuşma istemi vardır. Sayın Özmen, kalifiye işçilerimizin dışarıya gitmesini önleyecek tedbirlerin alınmasına mütedair.
Sayın Hüseyin Kalpaklıoğlu, İncesu ilçesindeki sel olayları nedeniyle gündem dışı konuşma talep etmektedir.

Sayın Delivelioğlu, örfi idare makamlarınca yürütülen muameleler ve işkence iddiaları üzerinde konuşma talep etmektedir. Bu istemlere imkân verme
durumunda değiliz. Direnme olursa Yüce Senatonun oylarına müracaat edeceğiz.

Mustafa Deliveli (Hatay): Tutumunuz hakkında söz istiyorum.
Başkan: Efendim.
Mustafa Deliveli (Hatay): Konuşma hususunda direneceğim Sayın Başkan.
Başkan: Direnme istemleri olup olmadığını sordum.
Mustafa Deliveli (Hatay): Sormadınız Sayın Başkan.
Başkan: Evet efendim öyle dedim. Direniyor musunuz efendim?
Mustafa Deliveli (Hatay): Evet.
Başkan: Hay hay efendim, müsaade buyurun.
Sayın Deliveli’nin gündem dışı konuşma istemini okuyup, direnişini oylarınıza arz ederim.

Sayın Başkanlığa,

Örfi idare makamlarınca yürütülen muameleler ve işkence iddiaları hususunda gündem dışı konuşmak istiyorum. Müsaadelerinizi rica ederim.
Hatay

Mustafa Deliveli Başkan: Bu istemin yerine getirilmesini isteyenler lütfen işaret buyursunlar…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Buyurunuz. Sayın Deliveli. Konuşmalarımız 10 dakika ile kayıtlıdır Sayın Deliveli.
Mustafa Deliveli (Hatay): Sayın Başkan, muhterem arkadaşlar
Bu mevzuda konuşmama imkan verdiğiniz için teşekkürlerimi sunarım.
Eğer biz şu memlekette hukuk devleti içinde olduğumuzu eden anayasası ile, mevzuatı ile, tatbikatı ile hukuk devletinin hüküm sürdüğü bir memlekette işkence yapıldığını katıksız, düşünen mücerret bir işkencenin karşısına çıkan bir arkadaşımı şu kürsüde hem alkışlamak hem de aşağıda sarılıp öpmek isterim.
Bu memlekette işkencelere karşı bağırma bir kişiye değil, ve hepimize düşen bir vazifedir. Yalnız gazetelerde okudum, Sayın Milli Birlik Grubu üyelerinin toplantı
yaptığını, yazılı sual sorduğunu ve ayrıca gündem dışı bir konuşma ile de bu mevzuu kürsüye getireceklerini ifade eden yazıyı okudum. Düşündüm. İşkence
için bu kürsüye getirsinler. Olur ya şöyledir veya böyledir. Bir işkencenin yapılmamasını isteyen bir konuşmanın aleyhine ne için Deliveli çıkıyor?
Duramadım, onun için çıktım.

Sayın arkadaşlarım, bu memlekette Jandarma Genel Komutanına silah atıldığı gün çıkmadınız, bu memlekette Emniyet Kuvvetlerine, polislere silah çekilip…
Suphi Karaman (Tabii üye): Söz istiyorum.

Başkan: Müdahale etmeyiniz lütfen efendim.

(...)

Talat Turhan Hakkında

1924 yılında Elazığ’da doğdu. O tarihte babası Elazığ Müdde-i Umumisi (Savcı) idi. Baba tarafı Rize ilinin Çayeli ilçesinin tanınmış ailelerinden Şerifoğulları’na
mensuptur. Anne tarafı Elazığ Harput’un tanınmış ailelerinden Efendigiller’ dendir. Babasının görevi nedeniyle yurdun çeşitli yörelerinde öğrenim hayatını sürdürdü. Örneğin, 1929 yılında Ardahan’da başladığı ilkokulu 1935 yılında Zonguldak Gazi Mustafa Kemal İlkokulunda tamamladı. Zonguldak’ta başladığı ortaokul yaşamını 1939 yılında Elazığ’da bitirdi.
Daha sonra 1940 yılında İstanbul Çengelköy’de bulunan Kuleli Askeri Lisesi’nde öğrenimini sürdürdü. II. Dünya Savaşı’nın başlaması nedeniyle İstanbul’un
seyrekleştirilmesi planı çerçevesinde okulu Konya’ya taşındı, devam eden öğrenimini 1942 yılında orada tamamladı. Mezuniyetinde tarih dersi birinciliği
nedeniyle ödüle layık görüldü. O dönemde Askeri Liseyi bitirdikten sonra Samsun’da 15. Topçu Alayı’nda askerlik stajını tamamladı.

(1944 yılında Harp Okulu mezuniyet sonrasında başarı durumuna göre meslek seçimi yapabildiği için Topçu sınıfına ayrıldı.)

Staj sonrası 1942/1944 yılları arasında Ankara’da Harp Okulu’nda öğrenimini tamamladı ve 30 Ağustos 1944’te Asteğmen rütbesiyle Türk Silahlı Kuvvetleri’ne
katıldı. Daha sonra 1944/1946 yılları arasında Polatlı’da bulunan Topçu Okulu’nda mesleki öğrenim gördü. Asteğmenliğinden 6 ay sonra Teğmenliğe
yükseldi. Okulu bitirdiğinde Adapazarı’nda bulunan 17. Tümen’e bağlı 17. Koşulu Topçu Alayı’na (Atlı) atandı. Bu arada bir süre Kandıra’da görevini sürdürdü. 
Bir yıl orada görev yaptıktan sonra şark (doğu) hizmeti için 156. Ağır Topçu Taburu Müstakil Takım Komutanı olarak Erzurum Tafta köyüne atandı ve sırasıyla;  1948 Topçu Okulu emrinde Müstakil Topçu Takım Komutanı (kıta ile naklen) Polatlı; 1948/1950 Topçu Üsteğmen Erzurum Gez köyü ve Aziziye Tabyası 13’ncü Uçaksavar Alayı Topçu Takım Komutanlığı ve Batarya Komutanlığı (vekaleten); 1948/1949 Kursiyer Uçaksavar Okulu Ağır Uçaksavar M-8 Komuta Aleti ve SCR 584 Radarı Kursu Tuzla; 1950 1. Uçaksavar Alayı Topçu Takım Komutanı; İstanbul–Rami, Bandırma (kıta ile naklen); 1950 Yedek Subay Taburu Takım Komutanı Tuzla Uçaksavar Okulu; 1950 Kursiyer (Kurs Birincisi) İzmir Gaziemir Ulaştırma Okulu Motor ve Bakım Kursu; 1950/1951 Üçüncü Bakım Kademesi Komutanı, Öğretmen Subay Kursu Tuzla; 1951-1953 Genel Konular Bölümü Motor Öğretmeni– Tuzla Uçaksavar Okulu (orada Motor bölümü kürsüsünü kurarak ilk bölümün öğretmenliğini yaptı); 1953 yılı Kara Harp Akademisi Sınavı Giriş Birincisi İstanbul-Yıldız; 1953/1954 5’nci Kore Tugayı Uçaksavar Batarya Komutan mv. Ankara ve Seferihisar (Türkiye’de hazırlık); 1954-1955 5’nci Kore Tugayı Uçaksavar Batarya Komutanı mv. (Batarya Birleşmiş Milletler Birincisi) Topçu Yüzbaşı Kore 1955/1956 Uçaksavar Alayı 187’nci Hafif Uçaksavar Batarya Komutanı İstanbul Orhaniye Kışlası; 1955 Kursiyer Polatlı Topçu Tekamül Kursu; 1958/1959 2’nci Ordu Karargah Harekat Başkanlığı Kurmay Stajyeri Topçu Binbaşı Konya; 1959/1960 39’ncu Tümen Topçu Komutanlığı Ağır Topçu Tabur Komutanlığı mv. – Kurmay Binbaşı Dörtyol; 1959/1960 39’ncu Tümen Harekat ve Eğitim Şube Müdür vk. İskenderun; 1960 Genel Kurmay Harekat Başkanlığı Plan Harekat Dairesi Plan Kısım Amiri Ankara; 1960/1962 Milli Savunma Bakanlığı Kara Emir Subayı Topçu Kurmay Yarbay Ankara (1960 Yılında atandığı bu görevinde 30 Ağustos 1962 yılında Yarbaylığa terfi etmiştir); 1960/1962 Milli Savunma Bakanlığı Özel Kalem Müdür vk. Ankara; 1961/1962 Ordu Dil Okulu İngilizce bölümü (9 ay süreli bu kurs devam ederken 22 Şubat 1962 başkaldırı girişimi meydana gelmiş, bu olay nedeniyle kursu tamamlamadan ilişkisi kesilerek Afyon Batı Menzil Komutanlığı Plan ve Prensipler Şubesi Kısım Amirliğine sürgün edilmiştir. Daha sonra Danıştay’da
dava açarak, dil kursunda bıraktığı yerden devam etme hakkını geri kazanmıştır.

27 Mayıs 1960’tan sonra Ankara’da Milli Savunma Bakanlığı (MSB) Özel Kalem Müdürlüğü görevinde bulunduğu evrede Silahlı Kuvvetler içindeki
dalgalanmalarda yer aldı. O dönemden itibaren ülkemizin yakın tarihine ilişkin olaylara devrimci inançları doğrultusunda doğrudan ya da dolaylı olarak katıldı.
Silahlı Kuvvetler Birliği’ne üye oldu.
Özellikle Ankara’daki görevi sırasında ABD emperyalizminin güdümüne sokulan ülke düzeninin kokuşmuşluğunu algıladı. Bu tavrı düzene egemen olan güçler
tarafından gözden kaçırılmadığı için, 22 Şubat 1962 olaylarına katılmış olma bahanesiyle Afyon’a sürgün edildi.

Daha sonra Genç Kemalistler Ordusu adlı bir dava nedeniyle Mamak Askeri Ceza ve Tutukevi’nde 1963 yılında 4 ay 17 gün tutuklu kaldı ve üç buçuk yıl
askeri yargıda yargılandı. Dava devam ederken hiçbir gerekçe gösterilmeksizin 42 sayılı yasayla emekliye ayrıldı. Emekli edildiğinde devresinde bulunan 
kurmay subaylar arasında kıdem bakımından birinci konumda bulunuyordu.
Kurmay Yarbay rütbesiyle emekliye ayrıldığı 1964 yılından bu yana kendisine yapılan tüm iş önerilerini reddedip düzen dışında kalmayı yeğledi ve 1965 yılında
yazın yaşamına başladı.

Egemen güçler peşini bırakmadılar. 1972/1974 yılında Bomba Davası adlı üst düzey cuntacı generallerin birbirleriyle olan makam ve çıkar çatışmaları üzerine
düzenlenen komplo bir davanın baş sanığı olarak Ziverbey İşkence Köşkü’nde bir ay işkence gördü ve iki yılını Selimiye Askeri Ceza ve Tutukevi’nde geçirdi. 

  İdam istemiyle yargılandığı bu davada af kabul etmemesine karşın, politik durumdaki değişime uyarlı olarak davası örtbas edildi. 
1973 yılında cezaevinde yatarken kontrgerilla işkencecileri hakkında TBMM araştırması isteyerek bu konuyu ülke gündemine soktu.

1990 yılında İtalya’da patlak veren Gladio gizli örgütü, öne sürdüğü tüm savları doğrulamasına karşın, TBMM’de bu konudaki tüm girişimler bugüne kadar
sonuçsuz kalmıştır. Susurluk kazasıyla da daha önce öne sürdüğü savlar Türkiye yönünden doğrulandı.

37 yıldan bu yana çeşitli gazete ve dergilerde politik, stratejik, istihbarat ve güvenlik örgütleri, insan hakları, olağanüstü yargı, kontrgerilla, terörizm ve
emperyalizmin örgütleri vb. yakın konularda araştırma ve inceleme türü dizi yazıları yayınlandı.

Özellikle 1990’dan beri ilgi alanı içine giren konularda 17’si yurtdışında olmak üzere 120’ye yakın konferans, açıkoturum, panel vb. gibi etkinliklere katıldı. 

Bazı Özel TV Kanallarındaki belgesel ve söyleşilerde yer aldı. Basın toplantıları düzenledi.


***

1960 Öncesi, 1980 Sonrası, Faşizme Karşı Dilekçeler. BÖLÜM 36

1960 Öncesi, 1980 Sonrası, Faşizme Karşı Dilekçeler. BÖLÜM 36



Ek 56


Ön Anayasa Taslağı Eleştirisi
İstanbul, 5 Kasım 1974
1. Ordu Komutanlığı 3 No.lu Sıkıyönetim Askeri Mahkemesi Başkanlığına,
Dosya No: 1973/89
Sanık: M. Talat Turhan.
Konusu: “Ön Anayasa” iddiasının eleştirisi.

İlgi:

(a) İstanbul Sıkıyönetim Komutanlığı Askeri Savcılığının; Sayı: 1973/5, Esas No:
1973/79, İddia No: 1973/33 ve 3 Nisan 1973 tarihli iddianamesi,
(b) 13 Aralık 1973 tarihinde mahkemeye sunduğum, 3 sahifelik dilekçe, (Du. Tu. Sh. 389)
(c) 7 Aralık 1973 tarihinde mahkemeye sunduğum, 3 sahifelik dilekçe, (Du. Tu. Sh. 389)
(d) İstanbul Sıkıyönetim Komutanlığı Askeri Savcılığının; Sayı 1973/5, 1973/79, 1973/33 ve 7.6.1973 tarihli Ek İddianamesi,
(f) İstanbul Sıkıyönetim Komutanlığı Askeri Savcılığının; Sayı: 1973/5, Esas No: 1973/79, İd. No: 1973/47 ve 22 Mayıs 1973 tarihli Ek İddianamesi,
(g) İstanbul Sıkıyönetim Komutanlığı Askeri Savcılığının; Sayı: 1973/5, Esas No: 1973/79, İddia No: 1973/53 ve 25 Mayıs 1973 tarihli Ek İddianamesi.

Konunun eleştirisi:

1- a- İlgi(a)’daki iddianamme’nin 14. sahifesinde, “Ön Anayasa Taslağı’nın hazırlanması çalışmalarından uzak kalmamakla” suçlanmaktayım.
b- 15 Ekim 1974 günkü duruşmada okunan, Emin Değer’in ifadesi ile bu konu benim açımdan tam bir açıklığa kavuşmuş bulunmaktadır. Nitekim bu ifadenin
okunmasından sonra söz alarak (Du. Tu. Sh. 575, Satır 19:23)’te, şu beyanda bulunduğum anlaşılmaktadır. “Sanık Talat Turhan söz isteyerek, okunan ifade
beni ilzam etmemektedir, ön anayasa meselesi o zaman Silahlı Kuvvetlerde görev yapmış olan kişileri ilgilendirmektedir, bazı komplolar hazırlanmıştı, bu
ifadeye (karşı) anayasa taslağı ile ilgili hususları ilerde yazılı olarak detaylı şekilde eleştirip mahkemeye bildireceğim” dedi.
c- 353 Sayılı Yasanın, 159. maddesinin bana sağladığı haktan yararlanarak, bu iddianın benimle ilişkisini eleştirerek mahkemeye sunuyorum. (Du. Tu. Sh. 575,
Satır 19:23 e bakınız.)
2- a- İddianame sahife 14’teki, benimle ilgili, “Ön Anayasa Taslağ”ı hazırlığı iddiasının kaynağı, sadece Atamer Erol’un, Dosya Sıra No: 691/9, Satır 26-
38’deki Kontr-Gerilla ifadesindeki beyanlarıdır. (İfade tarihi 27.10.1972)
b- Atamer Erol’un bu beyanları, Dosya Sıra No: 693/3, P.1 ve 2 deki Askeri Savcılık ifadesindeki beyanları ile doğrulanmakta ise de, nakli bir beyan haline
dönüşmektedir. Bu beyanda mealen: “Benim de dahil olduğum, Ön Anayasa hazırlama çalışmalarına katılan kişilerin isimlerini Memduh Eren’den duyduğu”
ifade edilmektedir. (İfade tarihi 30.10.1972)
c- Atamer Erol hücrede ve ihtilattan men durumunda iken, 17.11.1972 tarihinde verdiği bir dilekçede ise, (Dosya Sıra No: 834/3) “Ön Anayasa Taslağı”nı
hazırlayanın yalnız Mehmet Çınar olduğunu beyan etmektedir.
d- Atamer Erol, bu konudaki Kontr-Gerilla ve Askeri Savcılık ifadelerinin gerçekdışı olduğunu, sorgusunda beyan etmiştir.

(1) Duruşma Tutanağı Sahife 406 Satır 10-14
(2) Duruşma Tutanağı Sahife 407 Satır 47-50
(3) Duruşma Tutanağı Sahife 407 Satır 55-57
(4) Duruşma Tutanağı Sahife 408 Satır 1-3
(5) Duruşma Tutanağı Sahife 408 Satır 12-15
(6) Duruşma Tutanağı Sahife 408 Satır 18-21
(7) Duruşma Tutanağı Sahife 409 Satır 36-37
(8) Duruşma Tutanağı Sahife 410 Satır 48-50
(9) Duruşma Tutanağı Sahife 413 Satır 32-37
(10) Duruşma Tutanağı Sahife 413 Satır 38-46
(11) Duruşma Tutanağı Sahife 414 Satır 11-15

3- a- Atamer Erol’un ifadelerinde, “Ön Anayasa Taslağı” hazırlamak gibi önemli bir iddia ile suçlanan kişilerden, (Talat Turhan, Memduh Eren, Salim Yavuz)
sanık olanların Kontr-Gerilla ve Askeri Savcılık ifadelerinde bu iddianın karşılığı olan herhangi bir beyanları yoktur.
b- Anılan ifadede, aynı suçla suçlanan kişilerden bir kısmı, (Saim Deliismailoğlu, Osman Deniz, Numan Esin, Mehmet Çınar) Atamer Erol’dan 8 ay sonra
gözaltına alınmışlardır.
c- Diğer bir kısım kişiler hakkında ise hiçbir soruşturma yapılmamıştır.
d- Anayasa gereğince, kanunlar önünde kişiler eşit olduğuna göre, böyle bir uygulamayı, hak, hukuk ve adelet ile açıklama olanağı elbette bulunamaz. Fakat
bu davayı düzenleyen çevre ve kişiler, hukuka entrika ve politika karıştırmaktan çekinmemişlerdir.
4- a- Atamer Erol’un ifadesinin benimle ilgili İlgi (b)’deki dilekçemle eleştirmiş bulunuyorum.
b- Özellikle, “Ön Anayasa Taslağı” hazırlamak iddiası İlgi (b) dilekçemin 13-16. sahifelerinde eleştirilmiştir. (Du. Tu. Sh. 416)
5- a- Gerçekte, delil yetersizliği içinde bulunan Askeri Savcı Nevzat Çizmeci, (İlgi
(a) sahife 2’ye bakınız) önce, ön yargı ile kişileri suçlamış daha sonra bu yönde, yeni gözaltına almalar ve ikrarlarla politik durumun müsaadesi nispetinde davayı
yürütmeye çalışmıştır.
b- (1) Bu anlayışın bir sonucu olarak, benimle ilgili “Ön Anayasa Taslağı” hazırlama iddiasının yetersizliğnin farkına varan Askeri Savcı Nevzat Çizmeci,
soruşturmayı yürütenlerle irtibatlı bulunmuş olmalı ki, ilk atfı cürüm sahibi Atamer Erol’tan 7 ay sonra gözaltına alınan, Saim Deliismailoğlu’nun Kontr-Gerilla ifadesinin 4. sahifesinde mealen: “Memduh Eren’in evinde “Ön Anayasa Taslağı” okunması toplantısına benim de katıldığım” suçlamasına ve bu “Anayasa
Taslağı”nı hazırlayanların Yalçın Küçük ve Salim Yavuz olduğu şeklinde bir beyana yer verilmiştir. (İfade tarihi: 8 Mayıs 1973)
(2) Saim Deliismailoğlu, Askeri Savcılık ifadesinin 1. ve 2. sahifesinde, Kontr- Gerilla ifadesinin bir bölümünü doğrulamış ve benim Memduh Eren’in evinde,
“Ön Anayasa Taslağı”nın okunduğu bir toplantıya katıldığıma dair beyana yer verilmiş ve “Talat turhan’ın toplantıda konuşma yapıp yapmadığı hatırımda
kalmadığı” denildikten sonra, aynı ifadenin 2. ve 3. sahifelerinde de başka hiçbir sanık tarafından doğrulanmayan Atamer Erol’un, Ankara, Küçükesat’ta
yapıldığını beyan etitği, “Ön Anayasa Taslağı” toplantısı reddedilmiştir.
(3) Saim Deliismailoğlu sorgusunda, bu konudaki Kontr-Gerilla ve Askeri Savcılık ifadelerinin gerçekdışı olduğunu beyan etmiştir.
(a) Duruşma Tutanağı Sahife 386, Satır 30-35.
Bazı isimleri tanımadığımı söyledim. Bir de Talat Turhan’ı Memduh Eren’in evinde görmüş olduğum hususunu kabul ettirmek istediler. Oysa ben Talat
Turhan’ı hiç tanımam, ismini dahi duymamıştım… Ancak Talat Turhan’ı ısrar üzerine tutanağa geçirdiler.
(b) Duruşma Tutanağı Sahife 386, satır 45:49, “…Ayrıca son gidişim bir toplantı haline sokuldu… Talat Turhan’ı ben orada görmediğim gibi…”
(c) Duruşma Tutanağı Sahife 387, satır 33-41
(d) Duruşma Tutanağı Sahife 388, satır 10-11
c- (1) Yukarıda açıkça görüldüğü gibi, hiç tanımadığım bir kişi olan Saim Deliismailoğlu’ndan, tertipçilerce düzenlenen Atamer Erol’un ifadelerindeki “Ön
Anayas Taslağı” hazırlama suçlamasını kuvvetlendirmek için yararlanılmış ve bu suretle benim üzerimdeki tertibe devam edilmeye çalışılmıştır.
(2) Saim Deliismailoğlu’nun ifadesindeki “Ön Anayasa Taslağı” hazırlama suçlamasını, İlgi (b) dilekçemle (Du. Tu. Sh. 389) eleştirmiş bulunuyorum.
6- a- Ön Anayasa Konusu’nda Numan Esin’in, Kontr-Gerilla ifadesinin 9. sahifesinin, 4. paragrafında Atamer Erol ve Saim Deliismailoğlu’nun aynı konuya
ilişkin suçlamalarından farklı bir beyan yer almış ve “Ön Anayasa Taslağı” hazırlayıcıları olarak başka kişiler gösterilmiştir.
b- Numan Esin’in bu konuya ilişkin beyanları Askeri Savcılık ifadesinin 4. sahifesinin 2. paragrafına intikal etmiştir.
c- Numan Esin sorgusunda bu suçlama ile ilgili olarak:
(1) Memduh Eren’in evindeki “Ön Anayas Taslağı” toplantısını reddetmiş (Du. Tu. Sh. 377, satır 1-3) ve
(2) Du. Tu. Sh. 378, satır 2-4’de: “Ön Anayasa çalışmaları… iddiaları ile herhangi bir ilgim yoktur. Ve çalışma yapılmış olsa bile kimler katılmıştır bilemem.”
Şeklinde beyanda bulunmuştur.
d- (1) Numan Esin’in sorgusunu İlgi (c)’deki dilekçemle cevaplandırmış bulunuyorum.
(2) Özellikle “Ön Anayasa Taslağı” iddiasını İlgi (b) dilekçemin 17. sahifesinde eleştirmiş bulunuyorum.
7- a- İlgi (b) dilekçemin 17. ve 18. sahifelerinde de açıklandığı gibi bu iddiaya ilişkin suçlamaları bulunan kişilerin beyanları; zaman, yer ve Ön Anayasa’yı
hazırlayan kişiler açısından çelişkiler içindedir.
b- Atamer Erol, Saim Deliismailoğlu ve Numan Esin’in ifadelerine göre “ Ön Anayasa Taslağı ”nı hazırlayan kişiler birbirinden farklıdır.
8- a- Yüksek Mahkemeniz, Atamer Erol ve Saim Deliismailoğlu ifadelerinin bu konuya ilişkin suçlamalarını gayri ciddi bulmuş olmalı ki; Ön Anayasa
Toplantısı’na katılmak ve Ön Anayasa Hazırlamak gibi suçlamalarla suçlanan birtakım kişileri, (Şuayıp Dilmen, Yalçın Küçük) tanık olarak dahi dinlemeye gerek görmemiştir.
b- Buna karşılık, Numan Esin’in, “Ön Anayasa Taslağı” hazırlanmasına ilişkin beyanlarının mahiyetinin incelenmesine gerek görülmüş olmalı ki, İlyas Albayrak
ve Emir Değer’in dinlenilmesine karar verilmiştir.
c- Bilindiği gibi, bu konuyla ilgili olarak dinlenen tanıkların (1) Fakih Özfakih, (Du. Tu. Sh. 497, Satır 50:55)
(Du. Tu. Sh. 468, Satır 1)
(2) Celil Gürkan, (Du. Su. Sh. 520:523) de yer alan beyanları da suçlama ile ilişkimin olmadığını göstermektedir.
9-a- Tanık olarak dinlenen İlyas Albayrak ifadesinde de görüldüğü gibi (Du. Tu. Sh. 560 ve 561) “Ön Anayasa Taslağı” hazırlama iddiası, tamamen Türk Silahlı
Kuvvetlerinin 12 Mart öncesi kendi bünyesi içindeki çabalarına dayalıdır.
b- İlyas Albayrak’ın ifadesinde, hiyerarşi içinde ve Komutanlarından aldıkları emir üzerine, “Ön Anayasa Taslağı” hazırlama girişiminde bulunan kişiler içinde,
Kemal Tunusluoğlu ile 5 General, 5 Albay’dan bahsedilmekte ve dosyanın Hava Kuvvetlerinden, Genel Kurmay’a sunulduğundan söz edilmektedir.
c- Eğer, Yüksek Mahkeme bu konuda daha da aydınlanmak isterse, yukarda adı geçen kişilerle, zamanın Hava Kuvvetleri Komutanını ve Genel kurmay
Başkanlarını tanık olarak dinleyebilir.
d- Du. Tu. Sh. 561, Satır 18:22 de İlyas Albayrak’ın beyanlarını cevaplandırmış bulunuyorum.
10- a- Aynı konuda dinlenen diğer tanık, Emin Değer’dir. (Du. Tu. Sh. 575)
b- Emir Değer’in ifadesi de İlyas Albayrak’ın beyanlarını doğrulamaktadır.
11-a- Yukarıdaki eleştirilerimide açıkça görüldüğü gibi, benim açımdan, “Ön Anayasa Taslağı” suçlamasının kaynağını teşkil eden Atamer Erol suçlamaları
Dosya Sıra No: 384/2 deki 17.11.1973 tarihli rücu dilekçesi ile kaldırılmıştır. (Du. Tu. Sh. 417)
b- Atamer Erol’dan 7 ay sonra gözaltına alınıp aynı konuda beni suçlamak için tertipçicilerce kendisinden yararlanılan kişi, Saim Deliismailoğlu’dur. Bu kişi,
sorgusunda beni tanımadığını beyan etmiştir. Doğal olarak, bir kişinin tanımadığı bir kişiyle aynı toplantıda bulunması olanaksızdır. (du. Tu. Sh. 386:388)
c- (1) Aynı konuda, Numan Esin’in ifadelerinde adı geçen kişiler, tanık olarak dinlenilmiş, (Fakih Özfakih, Celil Gürkan, İlyas Albayrak, Emir Değer) suçlamanın benimle ilgisi olmadığını ve Türk Silahlı Kuvvetleri içindeki çalışmalar cümlesinden olduğunu beyan etmişlerdir.
12- a- Atamer Erol’un beyanına göre, “Ön Anayasa Taslağı”nı hazırlayan Mehmet Çınar’dır. (Dosya Sıra No: 384/3)
b- Saim Deliismailoğlu’nun ifadesine göre, “Ön Anayasa Taslağı”nı hazırlayan: Yalçın Küçük ve Salim Yavuz’dur. (Em. İf. Sh. 4, Sav. İf. Sh. 2)
c- Numan Esin’in ifadesine göre, “Ön Anayasa Taslağı”nı hazırlayan: Emin Değer, Hidayet Ilgar, Fakih Özfakih, İlyas Albayrak’tır. (Emniyet İfadesi Sahife-9, Askeri Savcılık İfadesi-4)
d- İlyas Albayrak’ın ifadesine göre, “Ön Anayasa Taslağı”nı hazırlayan ve bilgisi olan kişiler yukarda adı geçenlerden başka, 5 Alb ve 5 Generalden kurulu bir
komite ve Genel Kurmay Başkanıdır.
13-a- Askeri Savcı, İlgi (a) iddianamesindeki iddilarla çeliştiği halde, hiçbir inceleme yapmaksınız, ilgi (e) Ek iddianame Sh. 4 ve İlgi (f) Ek İddianamesi Sh.
4-5’deki iddiaları serdedebilmiş ve adeta bu tavrı ile gizli örgütlerce hazırlanan tertip senaryolarına göre alınan emniyet ve Kontr-Gerilla ifadelerini
meşrulaştırma çabasına düşmüştür.
b- Tek dayanağının, sanıkların birbirine yaptıkları atfı cürümler olduğunu beyan eden Askeri Savcı Nevzat Çizmeci’nin, (İlgi (a) Sahife 2) Duruşma Tutanağı Sh.
303’te yer alan “Emniyet beyanının tam anlamı ile doğru olduğu şeklinde kendimizi angaje etmek istemeyiz.” Diyebilmesi ibret verici bir örnek olup, yüksek heyetinizce elbette değerlendirilecektir.

Sonuç:

1- Yukardaki eleştirilerden kolaylıkla anlaşılacağı gibi “Ön Anayasa Taslağı” hazırlama çalışmalaı ile uzaktan yakından hiçbir ilgim yoktur.
2- Diğer tanıklarca da doğrulanan İlyas Albayrak’ın ifadesinde de açıkça görüldüğü gibi “Ön Anayasa Taslağı” hazırlama çalışmaları Türk Silahlı
Kuvvetlerinin yetkili Komutanlarının müsaadesi ile oluşturulmuş girişimlerden ibarettir.
3- 
a- Bomba Davası, Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde iktidar olma kavgası içinde bulunan, Sunay-Tağmaç-Türün kliğinin, Gürler-Batur-Kayacan kliğini
bertaraf etmek için düzenlediği bir provokasyon sonucu huzurunuza getirilmiştir.
b- Politik durum ve iç ve dış koşullar Sunay-Tağmaç-Türün kliğinin ve onların gizli tertip örgütlerinin planları doğrultusunda gelişmediğinden, bu davadaki çelişkiler iddianamelere yansımıştır.
c- Örneğin; Gürler’in bazı zorlamalar sonucu, Genel Kurmay Başkanı olduğunu bilmeyen kalmamıştır. Bu nedenle 1972 Haziran, Temmuz, Ağustos aylarında
Gürler-Batur-Kayacan aleyhinde alınan Kontr-Gerilla ifadelerinin bir kısmı hasır altı edilmesine rağmen Türün’ün müsaadesi ile, Selahattin Fırat ve Nevzat
Çizmeci 404/2’deki ifadeyle daha 5 Ağustos 1972’de Gürler-Batur-Kayacan’ı cuntacı olarak ilan eden ifadeyi alabilmişlerdir. Bu ifadeden 10 gün sonra, bilinen
şekilde, Gürler Genel Kurmay Başkanı olunca, adı geçen ifadenin bir bölümü görülmemiş ve dava açılmışıtr. Ne zaman ki Faruk Gürler Cumhurbaşkanı
seçilememiş, yeni gözaltına alınmalar ve yeni Kontr-Gerilla ifadeleri ile 5 Ağustos 1972’deki tertibe kalındığı yerden devam edilmiştir. 
İlgi (g) Ek İddianame ile 25 Mayıs 1973 te Faruk Gürler, Cuntabaşı olarak ilan edilmiş ve fakat bu iddianamenin kaynaklandığı ifadede yer alan, Kemal Kayacan ve Muhsin Batur’un cuntadan olduklarına dair beyanlar görmemezlikten gelinmiştir.
4- Doğal olarak, bu kadar tertibi ve provakasyonu hukuk kalıpları içine sığdırmaya olanak yoktur. Bu nedenle, tertibi düzenleyenler daha bugünden
kamu vicdanında mahkum olmuşlardır.
5- İlyas Albayrak’ın ifadesine göre, “Ön Anayasa Taslağı”, 13 Mart 1971 de Genel Kurmay’a sunulmuştur. (Du. Tu. Sh. 561, Satır 3-4) Eğer bu girişimler bir
suç ise, böyle bir girişime müsaade veren ve olanak sağlayan, zamanın Genel Kurmay Başkanı Memduh Tağmaç, “Ön Anayasa Taslağı” suçlamasının baş
sanığı olarak huzurunuza getirilmelidir.

Saygılarımla.
M. Talat Turhan

Ek 57

Bomba Davası Sanıklarına İşkence Yapıldığı İddialarıyla İlgili Cumhuriyet Senatosu Görüşmeleri Cumhuriyet Senatosu Başkanlığına,
Gazetelerde Sıkıyönetim Mahkemelerinde yargılanan sanıklara hakim önüne çıkarılmadan önce özel sorgulamalarda işkence yapıldığına dair haberler yeniden
yer almıştır.
Cumhuriyet Senatosunun 13 Haziran 1973 Çarşamba günü yapılacak oturumunda bu konuda görüşlerimi belirtmek için 10 dakikayı geçmemek üzere
gündem dışı söz verilmesini saygılarımla rica ederim.

Suphi Karaman, Tabii Üye

Mustafa Deliveli (Hatay): Bu mevzuda benim de söz talebim var.
Refet Rendeci (Samsun): Mahkemede bulunan işler için açıklama yapılır mı
Sayın Başkan.
Başkanlık: Başkanlık divanına intikal etmiş bir isteminiz var mı?
Mustafa Deliveli (Hatay): var efendim.
Başkan: Mahkemede bulunan işler için Başkanlık Divanı gereken hassasiyeti gösterecektir efendim. Emin olmanızı istirham ederim. Buyurun Sayın Karaman.
Suphi Karaman (Tabii Üye): Sayın Başkan, Sayın Senatörler, bu kutsal çatı altında bulunan ayrıntısız hepimiz insan haklarına dayalı demokratik hukuk
devletinin korunması ve yaşatılması için namus ve şeref yemini yapmış kimseleriz. Bu yeminimizin gereğini hayatımız pahasına da olsa yerine getirmek
azim ve imanı içerisindeyiz. Demokrasimizin bu geçiş döneminden arızasız geçmesi, Ekim ayında yapılacak genel seçim gününe huzurla kavuşması ve
ondan sonra da gene başarı ile gelişmesi emel ve arzusu içerisindeyiz.
9 Haziran 1973 tarihli gazeteler İstanbul 3 No.lu Sıkıyönetim Mahkemesinde görülmekte olan “Bomba Olayı Davası” ile ilgili duruşmada bazı sanıkların hakim
önüne çıkarılmadan önce kendilerine hukuken yetkisi olmayan kişiler tarafından yapılan özel sorgulamalarda baskılar yapıldığını, işkenceye maruz kaldıklarını
bunun sonucunda kendilerine bazı suçları işlediklerinin kabul ettirilmiş olduğunu beyan ettiklerini yazmışlardır. Bu haberi veren gazeteler şu veya bu eğilimdeki 
bir iki gazete değildir. Her birinin çeşitli görüşleri yansıttıkları bilinen bütün gazeteler bu baskı ve işkence haberlerini vermişlerdir. Hem de İstanbul Sıkıyönetim Komutanlığının bu konuda daha önce koymuş olduğu yayın yasağına rağmen.
Sıkıyönetim Komutanlığı Mahkemelerinde yargılanan sanıklara özel sorgulama ekipleri tarafından, gözleri bağlı olarak, baskı ve işkence yapıldığı ve ifadelerinin
alındığı haberleri duruşmalardaki sanık ifadelerine dayanılarak birçok defalar Türk basınında yer almıştır. Bunun dışında herkes gibi bizim de işkenceler ve
örnekleri üzerinde bazı özel duyuşlarımız olmuştur. Fakat resmiyet kazanmadıkları için bunlara inansak bile, bugünedek bu tür bilgilerimizi bu
kürsülerden açıklamamış ve bunlara dayalı yorumlarda bulunmamışızdır. Ancak, özel duyuşlara dayalı bu tür işkence haberlerini sivil ve asker sorumlu kişilere
zamanında ve resmen aktarmışızdır. Duruşmalardaki sanık ifadelerine dayalı ve basına yansıyan baskı ve işkence olaylarını yasama faaliyetleri içinde bulunan ve
bu kürsülerde dile getirmek hukuk devleti ilkesine bağlı bir yasama meclisi üyesi için kaçınılmaz görevdir.

Nitekim, bu cümleden olarak daha önceleri de gene basına akseden bu tip işkence olayları için grup arkadaşlarımızdan Sayın Sami Küçük 8 Kasım 1971
tarihinde, Başbakan tarafından cevaplandırılmak üzere, bir yazılı soru önergesini Cumhuriyet Senatosu Başkanına sunmuşlar ve altı ay sonra 10 Mayıs 1972
tarihinde de bu soru İçişleri Bakanı tarafından cevaplandırılmıştır. Bu gayret ve uyarılarımızla yetkisiz kişilerin kanundışı davranışları ile sorumlu makamları
müşkül duruma sokmalarını önlemeyi amaç edinmişizdir. İşte şimdi de 9 Haziran 1973 tarihli gazetelerde ve bugünkü gazetelerde de yer alan bu tür haberlerden
ötürü konuyu gündem dışı bir konuşma ile huzurlarınıza getirmiş bulunuyorum.
Bomba olayı ile ilgili olarak ilk defa hakim önüne çıkarılan bir sanığın maruz kaldığı baskı ve işkenceyi mahkeme önünde şu sözlerle anlattığı basında yer
almıştır. Bu sanık demiştir ki; “Emniyette maddi ve manevi zor durumda bırakılarak ifadem alınmıştır. Bu hareketin vücudumda etkilerini taşıyorum.
Hastaneye sevkimi ve bir bilirkişi marifetiyle bunların tespitini istiyorum. ” Bu sanık ayrıca şunları da söylemiştir:

“Bu iddianame hukuk dışı, anayasa ve kanundışı bir malzeme ile hazırlanmıştır.
Söz konusu ikrar baskı ürünüdür. Savcının bu işkenceleri bilmemesine imkan yoktur. Bu ifadeler savcıya niyabeten alınmıştır. Tabanımda ve vücudumda baskı
izlerini taşımaktayım, göstermek istiyorum.” Sanık ayrıca duruşma heyetine verdiği bir dilekçe ile 353 Sayılı Yasanın 122. ve müteakip maddelerine göre
kendisinin bildireceği üç doktor tarafından muayene edilip işkence izlerinin tespit ettirilmesini savunma delili olarak mahkemeden istemiştir. 
Bazı gazetelerde bu sanığın çıplak ayağını duruşma hakimlerine gösterirken çekilmiş resmi de vardır.
Bilirkişiye sevk isteği üzerine duruşma hakiminin bu sanığa verdiği cevap ilginçtir.
“Burada basın mensupları var diye ayakkabınızı çıkarıyorsunuz.” Diyerek onu şantaj yapmış gibi gösterme gayreti içinde bir ithamın altında tutuyor ve fakat bu ithamını pekiştirmek için sanığın iddiası doğrultusunda kanun hükümlerinin gereğini yapmaktan çekiniyor. Üzerinde işkence izleri bulunan bir çıplak ayağın
görüntüsüne rağmen bu ayağın sahibinin bilirkişiye ve o anda muayeneye sevk isteğini reddediyor.
Oysa sanığın bu isteği yasalara aykırı işlem yaparak kendisine işkence edip suç işleyen kimselerin cezalandırılmasını temin için yapılmış bir ihbar sayılıp işleme
konulması gerekli idi. Bugünkü gazetelerden anlaşılıyor ki, mahkemenin yapması gereken bu görevi, bir gün sonra olsa bile, Komutanlık yapmış, iddia sahibini
hastaneye sevk etmiştir.
Ayrıca söz konusu ifadelerin işkence ile alınmış olup olmadığının mahkemece araştırılması, ifadelerin hukuki değerinin tayini için de gerekli idi.
Başkan: Sayın Karaman, bir dakikanızı istirham ediyorum mahkeme işlemlerinin eleştirilmesi şeklinde olmamasını istirham ediyorum.
Mustafa Deliveli (Hatay): Bu konuşma mahkemelere tesiridir.
Başkan: Mahkeme işlemleri konusunda, o işlemlerin eleştirilmesi sahasına intikal ettirilmemesini bilhassa istirham ediyorum.
Suphi Karaman (Devamla): Efendim, bir cümlem var burada müsaade ederseniz bitireyim. Nitekim Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 17.4.1963 gün ve 892/1434 karar
sayılı kararında ikrarın zorlanmaya dayandığı iddiasının mahkemece tetkik ve tespiti gerektiğini kabul etmiştir. Bu konu ile ilgili olarak bugünkü Cumhuriyet
gazetesinde Türkiye Barolar Birliği Başkanı Faruk Eren’in yazdıkları makale ve ortaya koyduğu görüşler ilginçtir.
Diğer taraftan, sanık hakkındaki davanın açıldığı tarihin iddianamenin mahkemeye verildiği 7.6.1973 günü olduğu ve davanın ilk duruşma gününün de
ertesi günü, yani 8.6.1973 günü olduğu göz önüne alınırsa bu duruşma hazırlığı safhası fiilen ortadan kaldırılmış ve sanığın 353 Sayılı Kanunun 122. ve müteakip
maddelerinden yararlanma olanağı yok edilmiştir.
Sayın arkadaşlarım, 50 yılını dolduran Cumhuriyet yönetimimizin hiçbir döneminde iç isyanlarda…
O. Mecdi Agün (Rize): Anayasaya aykırı konuşma yapılıyor Sayın Başkan.
Başkan: Efendim, müsaade buyurun, ben takip ediyorum.

Devam buyurun efendim.


37. Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***

1960 Öncesi, 1980 Sonrası, Faşizme Karşı Dilekçeler. BÖLÜM 35

1960 Öncesi, 1980 Sonrası, Faşizme Karşı Dilekçeler. BÖLÜM 35




Ek 54

Duruşma Tutanağı Düzeltme İstemi
İstanbul, 5 Kasım 1974
1. Ordu Komutanlığı 3 No.lu Sıkıyönetim Askeri Mahkemesi Başkanlığına,

Sanık: M. Talat Turhan

Konusu: 15 Ekim 1974 tarihli duruşma tutanakları ile ilgili olarak “Duruşma Tutanağı” düzeltilmesi istemini kapsamaktadır.

Konunun açıklanması:

1- Duruşma tutanağı Sahife 575, satır 41’de “Ve köprünün” diye başlayan cümlenin 44. satıra kadar olan bülümünün aşağıdaki şekilde ve duruşmadaki
beyanlarım doğrultusunda düzeltilmesini talep ediyorum.
a- (… ve köprü “ayaklarının 1972 Şubatında inşaatına başlanmış olması da nazarı dikkate alındığında, 1970 ve 1971 seneleri içine” olmayan bir şeyin tahribi
için nasıl toplantı yapılabiliyor.)
b- Ve bu cümleden sonra, Du. Tu. Sh. 575, Satır 43’e beyanlarımın doğru tesbiti açısından aşağıdaki ilavenin yapılmasını talep ediyorum. (Köprü provakasyonu
için kimin evinde, kimlerin iştiraki ile hangi tarihlerde toplantılar düzenlendiğini ve bu iddianın hukuki durumunu, 5 Nisaan 1974 tarihinde mahkemeye sunduğum dosyanın 182 ve 184. sahifeleri ve bölüm III, Ek-8’deki çizelge ile eleştirmiş bulunuyorum. Bu çizelgedeki tarihlerle, köprü inşaatının bulunduğu safhalar karşılaştırıldığı takdirde provakasyon sırıtacaktır.) (Bizce, kişilerin suçlu olup olmadığnın saptanılmasından daha önemli olan, idarenin bir kısım fertler
üzerinde provakasyon düzenleyecek kadar bozulmuş olduğunun saptanmasıdır.

Çünkü böyle bir zihniyetle bir devleti yaşatmak mümkün değildir.)

2-a- Duruşma tutanağı sahife 576, Satır 34-35’teki “Söz konusu ifade tutanağı okundu, bunda Talat Turhan’ın evinden götürüldüğü konusunda beyanlarda
bulunulmuş olduğu anlaşıldı.” Cümlesinin aşağıdaki şekilde düzeltilmesini Yüksek Mahkemeden talep ediyorum. “Söz konusu ifade tutanağı okundu, bunda
Talat Turhan’ın Milli Emniyet tarafından götürüldüğü konusunda beyanlarda bulunulmuş olduğu anlaşıldı.”
b- Bu istemin gerekçesi:
(1) Gözaltına alınan bir kişinin evinden alınıp götürülmesi doğaldır. Doğal bir hususun saptanılması için tanık dinletilmesi söz konusu olmasa gerekir.
(2) Esasen, alınan ifade tutanağının muhtevasından anlaşılacağı gibi, benim alınıp götürülmemden ziyade, Milli İstihbarat teşkilatı’nda ifade verdiğimin
saptanılması için bu ifade mahkemeye sunulmuştur.
(3) Bu ifade, Klasör II ve Dizi Sıra No: 314-315’te bulunan ve benim milli İstihbarat Teşkilatı’nda sorgulandığımı açıklayan resmi belgeyi de teyit ve
doğrular nitelikte olduğu için amacının bu tarzda tutanağa geçmesi gerekir.
(4) Askeri Savcıların bu gerçeği bile bile kabul etmemeleri karşısında, bi r sanığın gerçeğin ortaya çıkarılması çabasında bulunmasından daha doğal bir tutumu olamaz.
3- Duruşma tutanağı Sahife 576, Satır 39-40’taki “evvelce tespit edilen ifadelere biraz dikkat etselerdi anlarlardı.” Cümlesi aşağıdaki şekilde düzeltilmelidir.
Çünkü: Duruşmadaki beyanlarım böyledir… Askeri Savcılar “Dava dosyasının, Klasör II ve Dizi Sıra No: 314 ve 315 Sayılı Milli Emniyet hizmetleri İstanbul Bölge Başkanlığının 1.7.1972 tarihli yazısını görmemezlikten gelmekte ısrar etmektedirler. Onları bu yanılgıdan kurtarmak için 5 Şubat 1974 tarihinde Yüksek Mahkemeye bir dosya sundum. Bu dosyanın da okunmadığı anlaşılıyor. Veya bu gerçek bile bile görmemezlikten geliniyor. Çünkü, o taktirde MİT veya Kontr-Gerilla örgütünün aldığı ifadeler geçersiz hale gelecek, bu ifadelere dayalı iddianame hazırlayan Askeri Savcılar görevlerini kötüye kullanmaktan suçlu
duruma düşeceklerdir.”

Sonuç ve İstek:
Yukarda arzettiğim şekilde duruşma tutanaklarının düzeltilmesini arzederim.
Saygılarımla.
M. Talat Turhan


Ek 55

Askeri Savcıya Cevap
İstanbul, 5 Kasım 1974
1. Ordu Komutanlığı
3 No.lu Sıkıyönetim Askeri Mahkemesi Başkanlığına,
Sanık: M. Talat Turhan
Konusu: Askeri Savcının 15 Ekim 1974 tarihli duruşmadaki beyanlarının, 353 Sayılı Yasanın 159. maddesi uyarınca cevaplandırılmasından ibarettir.

İlgi:

(a) 1 Eylül 1972 tarihinde, avukatlarım tarafından Askeri Savcılığa ve İstanbul Sıkıyönetim Komutanlığına verilen dilekçe.
(b) 8 Haziran 1973 tarihinde, mahkemeye sunduğum dilekçe.
(c) 12 Haziran 1973 tarihinde, mahkemeye sunduğum dilekçe.
(d) 5 Şubat 1974 tarihinde, mahkemeye sunduğum dosya.
(e) 5 Nisan 1974 tarihinde, mahkemeye sunduğum dosya.
(f) 11 Haziran 1974 tarihinde, avukatlarım tarafından Yüksek Mahkemeye sunulan, soruşturmanın genişletilmesi talepleri hakkındaki dilekçe.
(g) 18 Temmuz 1974 tarihinde, mahkemeye sunduğum Akeri Savcılığı cevaplayan dilekçe ve ekleri.
(h) 18 Temmuz 1974 tarihinde, mahkemeye sunduğum Faik Türün’ün beyanatını eleştiren dosya.
(i) Duruşma tutanaklarında yer alan, işkence ve işkenceciler hakkındaki beyanlarım. (Özellikle Du. Tu. Sh. 16, 26, 32’ye bakınız.)
(j) Klasör II, Dizi Sıra No: 314 ve 315’te bulunan, Milli Emniyet Hizmetleri İstanbul Bölge Başkanı Turan Deniz’in tutuklanacak şahıslar kaydı ile Sıkıyönetim

Komutanlığına gönderdiği 1.7.1972 tarihli zata mahsus yazısı. Konunun eleştirisi:

1- a- Askeri Savcı Süleyman Takkeci; 15 Ekim 1974 tarihli duruşmadaki mütalaasında, aynen şöyle söylemiştir: (Du. Tu. Sh. 577, Satır 42-47) “Sanık
Talat Turhan ve Hidayet Ilgar tarafından tevdii edilen Faruk Ateşdağlı’nın noterce tespit edilen ifadesine belirtilen hususlar, delil niteliği değildir, zira sanıkların
tespit edilen ifadeleri altındaki imzalardan kimin tarafından tespit edilmiş olduğu anlaşılmaktadır…”
b- Bu mütalaanın özellikle altını çizdiğim kısmı beni fazlası ile ilgilendirmekte olduğundan, 353 Sayılı Yasanın, 159. maddesi uyarınca cevaplandırıyorum.
c- Akeri Savcının halâ, ifadelerin, altında imzası olan şahıslarca, yani polis memuru Orhan Özmen ve komiser H. İbrahim Tuncer tarafından alındığını iddia
edebilmesi ibret verici bir olgudur.
2- a- Yasadışı gizli örgütler tarafından işkence ile sorgulandığımı içeren ve bu konunun tahkikini, İlgi (a) ve (j)’deki belgelerle ilgili ve yetkili kişilerden talep ettik.
b- Yasadışı bir gizli örgütün varlığı ve bu örgütün işkenceyle ifade alması, bir kamu suçu olduğu halde, ne Askeri Savcılar, ne de diğer ilgili merciiler, bu
konunun üzerine giderek bugüne kadar görevlerini ifa etmiş değillerdir. Çünkü: bütün dilekçelerim, Anayasa ve Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanun ve
Yönetmeliği ve Tebligat Kanununundaki amir hükümlere rağmen cevapsız bırakılmıştır.

Oysa: İlgi (j)’deki MİT belgesi açıklıkla MİT’te sorgulandığımı göstermekte ve emniyette ifade verdiğimi beyan eden Askeri Savcıları doğrulamamaktadır.
Çünkü, MİT İstanbul Bölgesi Daire Başkanı bu belgenin 4. maddesinde, (Klasör II, Dizi 315) içinde benim de bulunduğum birtakım kişelerin, “MİT Bürosuna
sevkini” istemektedir. MİT’te sorgulandığımın bundan açık ve kesin bir kanıtı olamaz. Askeri Savcı Süleyman Takkeci, bu belgenin sahte olduğunu ispat
etmeksizin, benim ifademin İstanbul Emniyet Müdürlüğünde alındığını iddia edemez.

Kaldı ki, THKP-C davasında emniyet ifadesi diye dosyaya konan ifadeler altındaki imzaların, sahiplerine ait olmadığı, yapılan bir grafolojik inceleme
sonucu ortaya çıkmış bulunmaktadır. Bomba Davasında da, emniyet ifadeleri altındaki imzaların sahte olduğu ve grafolojik incelemeye tabii tutulması
hakhakkında 2 sanık tarafından talepte bulunulmuş, fakat Askeri Savcı bu talepleri mutadı olduğu üzere görmemizlikten gelmiş olmalı ki, bu konuda
mütalaa serdetmemiştir.
d- 15 Ekim 1974 tarihinde Yüksek Mahkemeye sunduğum ve mahkemece kabul edilmeyen Sayın Faruk Ateşdağlı’nın ifadesi de, benim MİT’te sorgulandığımı
açıklar mahiyette idi.
4- As. Savcı Süleyman Takkeci, bu gerçeği bile bile görmemezlikten gelmektedir. Çünkü o taktirde, bir gizli örgüt veya sorgulama hakkı olmayan MİT ve daha da fazlası illegal Kontr-Gerilla Örgütü tarafından alınmış ifadelere dayanarak, iddianame tanzim etmenin, ya da salt bizim davamız açısından tanzim edilmiş bir iddianameye yürekten sahip çıkmanın, maddi ve manevi suçlusu durumuna gelmiş olacaktır.
5- Halbuki, bir Askeri Savcı sırtını sıvazlayan kişilerin, kendisini yalnız bıraktığından geçenlerde dert yandı. Sayın Takkeci bu yalnızlığı henüz
hissetmemiş olmalı ki, gerçeklere bile bile sırtını çevirmekte ısrarlı ve kararlı görülmektedir.
6- İfadem ve beni suçlayan ifadeler, MİT’in Erenköy’deki sorgulama bürosunu ele geçiren, yasadışı Kontr-Gerilla örgütünde hazırlanan bir tertip senaryoya göre alınmıştır. Bu yöndeki iddialarım ilgili ve sorumlu mercilerce incelenmemiştir.
7- Gerçek suçlular, idareyi kendi karanlık amaçlarına alet ederek, kullanmağa tevessül eden ve buna alet olan zavallılardır. Bu suçlulardan bugün suçlarının
hesabı sorulmuyorsa da, yarın bu hesap mutlaka sorulacaktır. Yunanistan örneği, bunun en yakın ve somut kanıtı olarak halen sahnede durmaktadır.

Sonuç:

Askeri Savcıların ifadelerin emniyette alındığına ait beyanları gerçekdışıdır.
Çünkü bu konudaki hiçbir talebimiz incelenmemiş, yaptığımız bütün müracaatlar cevapsız bırakılmıştır.

Saygılarımla.
M. Talat Turhan


36. CI BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***

1960 Öncesi, 1980 Sonrası, Faşizme Karşı Dilekçeler. BÖLÜM 34

1960 Öncesi, 1980 Sonrası, Faşizme Karşı Dilekçeler. BÖLÜM 34



4- Rapor Sahteliği:

a- 6 Mayıs 1974 günkü duruşmada bu konudaki istem ve iddialarımı içeren bir dilekçeyi Yüksek Mahkemenize sunmak istedim. Daha sonra verilmesini uygun
gördünüz. Mahkemenizi işgal etmemek için 11 Haziran 1974 tarihli Sayın müdafilerimin bu konudaki soruşturmanın genişletilmesi talepleri ile yetinmeyi
düşünmüştüm.
b- Savcılık mütalaasında, bize tutarsız gelen görüşleri dinledikten sonra, mahkemenizin bu konudaki kararına rağmen bu dilekçemi tarihi bir belge olarak
ekte sunmak gereğini duydum. (Ek-1)
c- Bu konudaki ısrarımın nedeni; idarenin hakkımdaki subjektif menfi niyetinin saptanması yanında, yeteneksiz, bilgisiz, zavallı kişilerin ellerine bir yetki
geçirdiklerinde, hiyerarşinin verdiği gücü de azamî ölçüde istismar ederek, görevlerini kanun çerçevesi içinde yapan örgüt ve kişileri kendi emellerine
kolayca hizmet ettirebildiklerinin saptanması ve bunun sonucunda bir düzenin icraatının sergilenmesi ve belgelenmesidir.
d- Çünkü şahsıma karşı oyunlarını sahte rapor düzenleyerek de devam ettirenler, aynı zamanda idarenin her katını Gizli Örgütleri olan Kontr-Gerilla’yı kullanarak bu davayı şahsım üzerine monte eden kişilerdir.

5- Taksim Soygunu Olayı:

a- Duruşma tutanakları sahife 555’te Askeri Savcı eski iddialarını unutur görünerek yeni iddialar ortaya atmışıtr. Onu da cerh edecek en uygun kaynak
iddianame olsa gerektir.
b- İddianame sahife 9’da yer alan bu konuya ilişkin iddia, aynı sahifede yer alan bir başka iddia ile kendiğinden kakzedilmiştir. (Sahife 9 sondan 5. satıra bakınız)
c- Yargılamanın bugüne kadarki safhasında da iddiayı doğrulayacak Kontr - Gerillaa ifadesi dışında yeni bir kanıt getirilmiş değildir.
d- İddianamenin buna ait bölümünde (Sahife 14) diğer bölümlerle çelişmeye düşülmemesi için sadece 12 Mart toplantısında A. Çakmak- R. Kaplancı- F.
Özkaya tanıştırılmasından söz edilmiştir. Buna karşılık iddianame sahife 33, 34, 57 de “12 Mart’tan hemen sonra,” Sahife 63’te ise “1971 yılı son aylarında”
denilmektedir.
Bütün bu iddiların tek kaynağı dosya 176/16-18’deki ifadedir.
e- İddianamenin bana ait bölümünde meşkuk geçilen bu konu, Sahife 33, 34, 57 ve 63’te benim evimde yapıldığı iddia edilen 12 Mart toplantısı ile Taksim
Soygunu olayına bağlanmıştır.
Savcının Du. Tu. Sh. 555’teki beyanları ile iddianame çelişmektedir.
f- Askeri Savcının Du. Tu. Sh. 555’teki yarım kartla ilgili beyanları, iddianame sahife 11 ve 12’deki iddialarla çelişmektedir. Ve şunu da ifade edeyim ki, bu
konudaki yeni beyanlar lehimdedir. Buna rağmen eleştiriyorum.
g- Yarım kart iddiası, 84 sanıklı davanın kararına aykırıdır. Bunun yanında bu konudaki Yargıtay kararı ile de Askeri Savcı çelişkiye düşmektedir. İddianame
Sahife 11’de yarım kartı Kaplangı’dan alıp Solmazer’e intikal ettirdiğim iddia edildiğine ve kartı aldığım ve verdiğim iddia edilen kişiler beraat ettiğine göre
bana bu konuda suç izafe etmek ceza hukukundaki illiyet prensibinden vazgeçmek olacaktır.
h- Bu konuda Du. Tu. Sh. 66, 73’te ve 5 Nisan 1974 tarihinde mahkemeye sunduğum dosyanın (Bölüm III) 84-92 ve 107-113. Sahifelerinde ve Ek-7’de
ayrıntılı açıklamalara yer verilmiştir.

Sonuç:

Yargılamanın bugüne kadarki seyri boyunca konunun aydınlığa kavuşturulması için müteaddit dilekçeler vermiş bulunuyorum. Özellikle 5 Şubat 1974 tarihli 169
Sahifelik dosya (Bölüm I ve II), 5 Nisan 1974 tarihli 213 Sahifelik dosya (Bölüm III) ve 6 Mayıs 1974 tarihli 11 Sahifelik dosya (Bölüm V) da soruşturmanın
genişletilmesi talebinde bulunurken ayrıntılı açıklamalar yapmak gereğini duymamın nedeni, Askeri Savcıya, Çizmeci’in hatalarının miraşçısı olmamak
olanağını bahşetmekti. Fakat mütalaasından açıkça anlaşıldığı üzere bunları okumamıştır. Eğer okumuş olsaydı oradaki beyanlarıma mütalaasında yer verirdi.
Bundan çıkarılacak tek sonuç onun da Çizmeci’niin hatalı tutumunda ısrar etmekte kararlı olduğudur.
Umut ederiz ki, Esas hakkındaki mütalaasında önerilerimizi değerlendirirken reddi mirasta bulunur ve bir hukukçuya yakışacak şekilde davranır.

Saygılarımla.
M. Talat Turhan

Notlar:

1- Bu dilekçe, 18 Temmuz 1974 günkü duruşmada, mahkemeye verilmiştir.
2- Duruşma Tutanağı Sahife 562-563’e bakınız.

Ek 53

Duruşmadaki Beyanlarımın Doğruluğunu Saptayan Belgeler Hakkında İstanbul, 5 Eylül 1974
1. Ordu Komutanlığı 3 No.lu Sıkıyönetim Askeri Mahkemesi Başkanlığına,
Sanık: M. Talat Turhan
Konusu: Duruşmadaki beyanlarımın doğruluğunu saptayan belgeler hakkındadır.

Konunun incelenmesi:

1. Memduh Eren’le ilişki:

a- Askeri Savcı, Memduh Eren’le ilişkime örgütsel nitelik kazandırmak için özel bir çaba harcamıştır.
b- Oysa, (Du. Tu. Sh. 33)’teki benim beyanlarım ve benden sonra sorgusu yapılan Memduh Eren (Du. Tu. Sh. 95) ve Nuri Yazıcı (Du. Tu. Sh. 203)’nın beni
teyit ettikleri beyanlarında da açıkça görüleceği gibi, Memduh Eren’le tanışmam, hasta olan yengemi tedavi amacıyla kendisine götürmem nedeniyle olmuştur.
c- Benim ve dolayısıyla Memduh Eren ve Nuri Yazıcı’nın bu konuya ilişkin beyanlarının doğruluğunu saptamak için, 3.2.1968 tarihli Memduh Eren’e ait
reçeteyi (Ek-1)’de ve tedavinin devamını kanıtlayan 26.2.1968 ve 6.4.1968 tarihli reçeteleri (Ek-2) ve (Ek-3)’te sunuyorum.
d- Reçetede adı geçen Zehra Şerifoğlu, Amcam Şevket Şerifoğlu’nun eşi olup, (Üsküdar, Fıstıkağacı, Devrim Apartmanının 17 No.lu dairesinde) ikamet
etmektedir. Yüksek Mahkemeniz, bu kişinin yengem olduğunu tevsike gerek görürse, gayet tabii olarak gereğine tevessüh eder.
2- Nuri Yazıcı’yla ilişki:
a- Askeri Savcı, Nuri Yazıcı ile olan ilişkime de örgütsel bir nitelik vermek çabasına düşmüştür.
b- Oysa, (Du. Tu. Sh. 39 ve 74)’te yer alan benim beyanlarım ve benden sonra sorguları yapılan Memduh Eren (Du. Tu. Sh. 98) ve Nuri Yazıcı (Du. Tu. Sh. 203
ve 204’teki beni teyit eden beyanlarında da açıkça görüleceği gibi, Nuri Yazıcı ile olan ilişkim, bir akrabamın bir davası nedeniyle avukat tutulmasına yardımcı
olmam nedeniyle başlamış ve bu davaya müstağni kalması nedeniyle de esasen sınırlı olan ilişkimiz. Bir daha düzelmemek üzere bozulmuştur.
Nuri Yazıcı, daha hücredeyken vermiş olduğu bir dilekçede (Dosya sıra No. 450) bu hususu itiraf etmektedir.
c- Bu hususu tevsik etmek için, 16 Haziran 1973 tarihinde, mahkemeye bir dilekçe vermek istedim. Yüksek Mahkemenizce dilekçem o tarihte alınmayarak,
duruşmanın bu evresinde vermem önerisinde bulunuldu. Bu öneriye dayanarak adı geçen dilekçemin bir suretini ve bu surete ekli olan Esat Efendigil’in tarafıma
verdiği Genel Vekaletnameyi (Ek-4)’te sunuyorum.
d- Nuri Yazıcı’ya davasının verilmesine aracı olduğum akrabam, dayımın oğlu olup, (Elazığ, İstasyon Caddesi No: 50’de) ikamet etmekte ve (Elazığ, Yakup
Şevki Caddesi No:5/C de) otomobil parçası ticareti yapmakta olan Esat Efendigil’dir.
e- Nuri Yazıcı ile aramdaki ihtilaf, Atamer Erol’un emniyet ve Askeri Savcılık ifadelerinde de görülmektedir.
Bundan başka (Ek-4)’teki dilekçemde görüldüğü üzere, dava sahibi Esat Efendigil ve o tarihte Üsküdar Savcı Muavini olan sayın Tevfik Barut, Yüksek
Mahkemeniz gerek görürse bu kişileri de dinleyebilir. (Sayın Tevfik Barut, halen Sandıklı Cumhuriyet Savcısıdır.)
f- Normal beşeri ilişkiler içerisinde ve ücreti vekaletini peşinen takdir hudutları içerisinde, normal rayiçten daha fazla alan, buna rağmen kendisine verilen
davayla asla ilgilenmeyen bir kişiyle, örgütsel ilişki içinde gösterilmem, iddianameyi oluşturan sakat bir mantığın tipik bir örneği olarak görülmektedir.
3- Turhan Önalan’la ilişki:
a- Askeri Savcı, Turhan Önalan’la olan sınırlı ilişkime de kendine özgü yöntemi içinde özel manalar vermekte yarar görmüştür.
b- Oysa, Turhan Önalan’ın Dosya Sıra No: 52/7 Paragraf 5’teki emniyet ifadesinde ve benim Dosya Sıra No: 384 Paragraf 6’daki askeri savcılık
ifadem-de açıkça görüleceği gibi, Turhan Önalan’la tanışmam kızım Feza Turhan’a ders vermesi için kendisini öğretmen olarak tutmam nedeniyle olmuştur.
c- Bu hususu sorgumda (Du. Tu. Sh. 41 ve 79) da ayrıntılarıyla açıklamış bulunuyorum. İfadelerimizin bu konuda birbirine uyması yanında, sorgudaki
beyanlarım da Turhan Önalan’ın (Du. Tu. Sh. 226 ve 234) teki beyanlarıyla teyiden doğrulanmaktadır.
d- Turhan Önalan’la ilişkimin iddia paralelinde olduğuna dair hiçbir sanığın veya tanığın emniyet ve Askeri Savcılık ifadelerinde ve sorgularında herhangi bir
beyana rastlamamaktayız.
e- Turhan Önalan’la müştereken Kuzguncuk’ta ikamet etmekteyiz. Evlerimiz birbirine çok yakın olduğundan, kendisini kızım Feza Turhan’a ders vermek
amacıyla o tarihte öğretmen olarak tutmuş bulunuyordum. Kızım Feza Turhan Ek-5’te fotokopisini sunduğum karnesinde görüleceği üzere, 1971-1972 ders
yılında ve Şubat 1972 ayı sonunda verilen birinci kanaat notunu belirleyen karnesinde Matematik’ten 4 ve Fen Bilgisinden 4 olmak üzere kırık notlar almıştı.
Bu nedenle kendisine öğretmen tutmak gereğini duymuştuk.
f- Bu karnenin alındığı tarihe kadar, kızım Feza Turhan’ın hiçbir dersten kırık not aldığını hatırlamıyorum. İlk defa olarak kırık not getirdiği için bu gerek
duyulmuştur. Sorgumda da belirttiğim gibi, Turhan Önalan’ın bu amaçla öğretmen olarak tutulduğu tarih Mart 1972 dir. Esasen kendisiyle tanışmamız da
bu tarihe rastlamış ve öğretmenlik ilişkisi bir iki kereye münhasır kalmıştır.

Bilindiği gibi Turhan Önalan, Mayıs 1972 başında tutuklanmıştır. Böylece, tanışmadan tutuklanmaya kadar geçen çok kısa bir dönem içinde, yaş ve sosyal
durumları birbirinden çok farklı iki kişi arasındaki beşeri ilişkiden örgütsel mana çıkartabilmek için, ya bir tertibin maşası olmak, ya da Nevzat Çizmeci 
mantığına sabip olmak gerekir.

4- Mahmut Dondurmacı ile ilişki:

a- Askeri Savcının beşeri ilişkilerden örgütsel ilişkiler çıkartmak yöntemi içinde benimle ilişkili gösterdiği bir kişi de Mahmut Dondurmacı’dır.
b- Bu kişi ile olan ilişkimi (Du. Tu. Sh. 42) de belirtmiş bulunuyorum. Benden sonra sorgu veren Mahmut Dondurmacı da, kendisiyle olan beşeri ilişkimin
mahiyetini benim beyanlarım doğrultusunda açıklamıştır. (Du. Tu. Sh. 390)
c- Sorgumda da belirttiğim üzere, Mahmut Dondurmacı ile ilişkim, Birinci Ordu Saymanlığından, kızım Feza Turhan’ın Ortodonti tedavisi nedeniyle namıma
tahakkuk eden paraların alınması için mutemet tayin etmem nedeniyle devam etmiştir. Çünkü: Kızım Feza Turhan’ın bu tedavisi senelerce sürmüş ve
dolayısıyla Mahmut Dondurmacı’nın mutemetliği de bu süre içinde devam etmiştir.
d- Bu hususa ait belgeler Ek-6’da ve 8 belge halinde ilişikte sunulmuştur.
e- Bu belgelerin bazıları asılları olup, bir kısmı da tasdiksiz suretler halindedir.
Mahkemeniz gerek görürse, belgelerin asıllarını celbederek, beyanlarımızın doğruluğunu saptayabilir.
f- Eğer iddia edildiği gibi, Mahmut Doğramacı ile örgütsel ilişki içinde bulunsaydım, onu mutemet tayin etmemin ve bu suretle ilişki içinde bulunduğum belgelenmesini akıllı dahi izah mümkün olmazdı. Kaldı ki Ceza Hukukunda örgütsel ilişkiler bilimsel bir açıklığa kavuşmuş bulunmaktadır. İki kişinin işkence altında birbirlerine atmak zorunda kaldıkları atfı cürümlerden örgütsel ilişki anlamı çıkaran Askeri Savcı Nevzat Çizemeci’nin mesleki yetenekleri hakkında ciddi şüpheler taşımaktayız. Bu yeteneksizliği tespitle görevli mercilerin onu görevlere atamış olduklarını görmekle de ibret, hayret ve dehşetle ürperiyoruz.

5- Osman Deniz’le ilişki:

a- Osman Deniz ifadeleri ve sorgusunun, ne ölçüde gerçeği yansıttığını, 6 Mayıs 1974 tarihinde mahkemeye sunduğum dosyada (Bölüm V, Ek-3) 8 sanık ve 3
tanık beyanına dayanarak eleştirmiş bulunuyorum. (Osman Deniz atfıf cürümlerinin bu 11 kişi dışında benimli ilgili tanık ve sanığı da yoktur.)
b- Bu kişinin sorgusu ile teyit edilen, emniyet ve Askeri Savcılık ifadelerinde, 12 Mart’tan hemen sonra, çalıştığım iş yerine geldiğini ve 12 Mart’a ilişkin olaylar
hakkında, Hürriyet gazetesinde çıkan yazı üzerine kendisiyle tar-tış-tığımızı ve bu tartışma sonucunda, benim olayları çok yakından bilmem ne-deniyle, olayların içinde olduğum kanaatına vardığına dair (mealen) bir atfı cürmü bulunmaktadır.

Gerçekte ipe kadar giden hukuki bir deneyden geçen bir kişinin, kanaat serdederek bir kişiyi suçlayamayacağını bilmesi gerekirdi. Fa-kat o, art hesapları
içerisinde, Askeri Savcılık ifadesinin sonunda, kendisine muhbirlik sıfatını dahi yakıştıracak bir seviyeye düşmüş bulunmaktadır. Muh-birlik dışında hukuk
literatüründe bir de müfterilik sıfatı vardır. Kişilerin bu sıfatını da tarih önünde saptamak Yüksek Mahkemenize düşen bir görevdir.
c- Osman Deniz’in sorgusunu, duruşmanın ileri safhalarını beklediğim için, başlangıçta kısaca cevaplandırdım. (Du. Tu. Sh. 360) Duruşmanın ilerdeki
safhaları, gerçekte tamamen beni doğrular şekilde ve maalesef onu yalanlar tarzda bir gelişme gösterdi. (6 Mayıs 1974 tarihli dosyanın Ek-3’üne bakınız.)
d- Osman Deniz sorgusuna karşı beyanlarıma karşılık vermemiştir. Yalnız (Du. Tu. Sh. 362)’de yer alan ve kendisini Yüksek Mahkemeye karşı angaje eden
aşağıdaki beyanlarına rastgelmekteyiz: “Esasen kısa sorgumda bu konularda tensibinize sunacağım tevzii tahkikat taleplerimiz de olacağını
arzetmiştim.”demekle yetinmiştir.
e- Bilindiği üzere, mahkemeniz tevsii tahkikat için gerekli mehilivermiştir. Bu mehil içinde, ne Osman Deniz’in, ne de müdafiinin bu konuda herhangi bir
talepleri olmamıştır.
f- Aksine, onun angaje olmasına rağmen, ben, Osman Deniz’le olan ilişkilerimin, daha da aydınlığa kavuşmasını sağlamak amacıyla birtakım taleplerde
bulundum.
g- (1) Yukarda da belirttiğim gibi, Osman Deniz sorgusuyla da teyet ettiği emniyet ve Askeri Savcılık ifadelerinde, 12 Mart’tan sonra çalıştığım işlerine gelerek, 12 Mart’a ilişkin olayları Hürriyet gazetesi neşriyatı üzerine görüştüğümüzden söz etmektedir.
(2) Yüksek Mahkeme, tevsii tahkikat talepleri hakkında aldığı bir karar göre de benim işe başladığım tarihi saptayacaktır. Bu tarih, 12 Mart’tan tam beş ay
sonradır. Gene, Osman Deniz’in beyanlarına göre bu konuda konuşmak üzere işyerime işe başladıktan iki ay sonra geldiğinden sözedilmektedir. 17 Mart 1971
tarihli Hürriyet gazetesinde çıkan ve 1. ve 9. sayfalarda yer alan (olayların hikayesi) adlı ve Yılmaz çetiner tarafından yazılmış olaylar üzerine
konuşulduğundan söz edildiğine göre, aradan 6-7 aylık bir süre geçmiş olmaktadır. 6-7 ay sonra aktüalitesini sürdüren bir gazete haberinin
bulunacağından söz etmek gerçekle bağdaşmaz. Adı geçen Hürriyet gazetesi (Ek-7)’de sunuyorum.
(3) Bu açık belge ve gerçek karşısında Osman Deniz’in iki şıktan birini tercih durumunda kalmış olmaktadır. Ya hafızası kendisini aldatmakta, ya da bilerek
kasıtlı beyanda bulunmaktadır.
6- Toplantılar iddiaları ile ilgili belgeler:
a- İçişleri Bakanı Faruk Sükan’a yazılan mektup:
(1) Sorgumda (Du. Tu. Sh. 50, 54, 55 ve 82)’de belirttiğim üzere, özellikle emekli edildikten sonra evim ve kendim devamlı olarak emniyet kuvvetleri tarafından kontral altında tutulmuştur.
(2) Büyük sahtekârların, uluslararası şebekeler halinde iktidarlarını Mafia’laştırarak, kendilerine ve çevrelerine çıkarlar sağladığı bir dönemde,
yurtseverlerin izlenmesinden daha doğal bir şey olamaz. Fakat, bu izleme bir dönem geldi ilkel, bayağı bir şekle dönüştü ki, durumu zamanın İçişleri Bakanı
Faruk Sükan’a 14 Eylül 1966’da bir mektupla bildirmek ve bu iğrenç takibin önlenmesi ricasında bulunmak zorunluluğunu duydum. (Adı geçen mektup ile bu
mektubun merciine gittiğine dair belgelerin fotokopilerini Ek-8’de sunuyorum.)
(3) Bu belgeden anlaşılacağı üzere, en azından 1966’dan bu yana ısrarla izlendiğini bilen bir kişi olarak, evimde örgütsel amaçlarla toplantı yapmam
düşünülemez. Bunun içindir ki bu tip iddialarda bulunanları da ancak gaflet içinde bulunmakla nitelemekteyiz.
b- 1968-1969 senelerindeki toplantı iddiaları:
(1) Bu dönemde, Fıstıkağacı’ndaki evimde bir kısım Havacı Subaylarla toplandığım ve Maran Restoran’da, Nuri Yazıcı’nın evinde birtakım kişilerle
toplandığımıza dair iddialara yer verilmiştir.
(2) Dosya sıra numarası 176/1-26’daki ifadeden kaynaklanan bu iddiaların sanıkların dahi emniyet ifadelerinde karşılığı bulunmadığı ve hiçbir maddi kanıta
dayanmadığına dair ayrıntılı eleştirimizi 5 Nisan 1974 tarihinde mahkemeye sunduğum dosyanın (Bölüm III) sayfa 7-12 ve (Ek-1, 2, 3)’ünde mahkemeye
sunmuştuk.
(3) Arzettiğim bu eleştiriler karşısında dahi iddialar gülünçleşmekte ve bu iddiaları serdeden kişi güç bir duruma düşmüş olmasına rağmen, gerçeğe olan
saygımızdan ve Türkiye’de bir kısım sahtekârların yeniden tertip düzenlemesini önlemeye yararlı olur umuduyla, bu konuda da belge sunmayı uygun mütalaa
ettim.
(4) Oyla, (Ek-9)’da sunduğum evimin tamir ruhsatı ve (Ek-10)’daki tapu senedindeki kayıtlardan açıkça anlaşılacağı gibi; 25/7/1968 tarihinden, 1 Mayıs
1969 tarihine kadar evimin inşaatını fiilen yaptırmış bulunmaktayım. (Ek-9’daki belgede adı geçen Reşide Turhan annemdir.)
(5) Bu dönemde, bütün gün hiçbir yere ayrılmaksızın inşaat yaptırdığıma dair sayısız tanıklar göstereceğim hususundaki sorgumdaki beyanlarım
mahkemenizce gerekli görülmediğinden tanıkların celbi için bir karar alınmamıştır. Bunun yanında gene gerek görülürse bu dönemde Üsküdar,
Fıstıkağacı, Devrim Apartmanı Daire 17’de oturduğumu da Kuzguncuk ve Fıstıkağacı muhtarlıklarından saptamak mümkündür.
(6) Arzettiğim belgeler incelendiğinde ve gerek görülen bu konuya ilişkin tespitler yapıldığında, bu kadar yoğun bir çaba içinde olan bir kişinin, ilişkileri çok sınırlı olan başka kişilerle örgütsel çalışmalar içersinde bulunamayacağı açıkça anlaşılabilir.
(7) Esasen bu tertibi hazırlayanlar ve bu tertibe dayanarak iddianame düzenlemeye cür’et eden kişiler ve bunların akıl hocaları, Türkiye’deki politik
ortamın kendi iğrenç niyetleri doğrultusunda gelişmediğini gördüklerinde bir yandan meydanı boş bırakmayı kendi çıkarları açısından yeğlerken, bir yandan
da çekildikleri inlerinde susmak yolunu seçmişlerdir.
7- Rafet Kaplangı’nın davası ile ilgilenme:
a- Bu konuda sorgum esnasında Yüksek Mahkemenin bir sorusuna muhatap olmuş ve bu soruyu aşağıdaki şekilde cevaplandırmıştım. (Du. Tu. Sh. 79)
“Soruldu: Rafet Kaplangı tutuklandıktan sonra aynı tutuklu koğuşunda beraber kaldığı bir kişinin tavsiyesi ile Kemal Kumkumoğlu isimli kimseyi vekil tutmak
istedi. Delalet ettim, kabul etti. Daha sonra iki taraf ücret meselesinde anlaşamadılar ve Rafet Kaplangı başka bir avukat bulmamı istedir. Ben de bunun
üzerine 1970 yılında Memduh Eren delaletiyle tanımış olduğum Salim Yavuz’u kendisine tavsiye ettim ve vekaletini aldı” dedi.
“Soruldu: Rafet Kaplangı’nın durumuyla işin başından beri ilgiliydim kendisi bana devamlı olarak davasıyla ilgilenmemi bir yönden avukatının ciddiyetle davayı
takibetmesini sağlamamı isterdi. Bu cümleden olarak işin başında Kemal Kumkumoğlu’nun avukatlığı sırasında dahi iddianame üzerinde çalışmalarım
olmuştur. Son safhada da yine bu maksatla Salim Yavuz’un yazıhanesinde birkaç gün dava konusu üzerinde çalışmalarım olmuştur” dedi.
b- Yukardaki beyanlarıma karşı Rafet Kaplangı’nın adı geçen diğer kişlerin mukabil ve beni nakseden herhangi bir beyanları olmamıştır.
c- Bu beyanlarımın doğruluğunu saptamak için, 84 sanıklı dava ile ilgilenmemi kanıtlayan, Avukat Sayın Kemal Kumkumoğlu’ndan aldığım el yazımla yazılmış
ve 84 sanıklı dava iddianamesi üzerindeki çalışmalarımı içeren belgeleri (Ek- 11)’de sunuyorum.
d- Sorgumda da belirtildiği gibi bu çalışma Rafet Kaplangı’nın arzusu üzerine ve avukatlarının dava ile yakından ilgilenmelerini sağlamak için bir arkadaşlık görevi
olarak yapılmıştır.
8- Yüksek Mahkemenize sunduğum (Ek-1 ve Ek-11)’deki belgeler dışında, özellikle fikri yapımı keyfi, indi ve ilkel eleştirilere tabii tutarak ve bilimsel veriler
dışında iddialar serdeden, Nevzat Çizmeci’yi cevaplandırmak için bir kısım belgeleri ayrıca sunacağım.
Haddizatında Türk Silahlı Kuvvetlerinin safları arasında önemli görevler ifa etmiş ve devletin bütün sırlarına vakıf olmaya layık görülmüş bir kişiyi, bu derece çirkin olarak suçlayabilmek bildiğimiz hiçbir insani değer normlarıyla bağdaştırılamaz.
Bir tertibe alet olarak beni sanık yapanlar, şerefli askerlik hayatımın bütün evrelerini sicil dosyamı celbederek görebilirlerdi. Fikri niteliğim hakkında, bu
dosyadan daha emin bir kaynağın varlığını iddia etmek, bana çok onurlu sicil veren değerli komatanlara da bir anlamda hakaret anlamını taşır.

Saygılarımla.

M. Talat Turhan

Notlar:

1- Bu dilekçe bir dosya halinde, 5 Eylül 1974 günkü duruşmada mahkemeye verilmiştir.
2- Duruşma tutanağı Sahife 570, st. 5-7’de kayıtlıdır.
3- Ekli belgeler, dilekçelerin suretlerini içeren “Dilekçeler Dosyası”ndadır.


35. Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***