kerkük etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
kerkük etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

14 Ağustos 2018 Salı

Bölükbaşı 1 Mart Tezkeresi Kabul Edilseydi...


Bölükbaşı 1 Mart Tezkeresi Kabul Edilseydi... 



Kaynak Yeniçağ Bölükbaşı 
1 Mart tezkeresi kabul edilseydi...
05.11.2017 10:27



Emekli Büyükelçi Bölükbaşı, katıldığı bir panelde AKP'nin herhangi Türkmen politikasının olmadığını söyledi. Hasan Çekiç / misak.millidusunce.com
Eski Büyükelçi Deniz Bölükbaşı, Türk Ocakları Ankara Şube’sinin davetlisi olarak Türkiye Kamu-Sen Genel Merkez salonunda “Irak ve Suriye’de Gelişmeler, Türkiye Üzerine Etkileri” konulu  panelde konuştu.

Deniz Bölükbaşı'nın konuk olduğu panelin açılış konuşmasını Ankara Türk Ocağı Şube Başkanı Türkan Hacaloğlu  yaptı. Hacaloğlu, konuşmasında "Bugün Türk kelimesini ağızlarına almaktan rahatsız olanlar, hatta Türkçülük bölücülük diyen bir zihniyetle Türkmen kardeşlerimiz ateş çemberinden nasıl kurtarılacak?Türk’ün ve onun ülkesi Türkiye’nin çıkarlarını savunmaktan aciz, soy ve vicdan kusurlu insanların ipliklerini tam anlamıyla pazara çıkarmak, Atatürk İlkelerini benimsemiş bütün Türkçüler’in en önde gelen görevleri olmalıdır..’’ diyerek AKP'ye yüklendi. Hacalooğlu ardından mikrofonu Deniz Bölükbaşı'na bıraktı.

Deniz Bölükbaşı'nın , Irak ve Suriye’deki gelişmeler konusunda değerlendirmelerde bulunduğu panelde ön plana çıkan başlıklar şunlar;

IRAK VE SURİYE'NİN ORTAK ÖZELLİKLERİ



Belki de cumhuriyet tarihimizde ilk kez Türkiye, iki komşu ülkede askeri güç bulundurmakta ve askeri harekât icra etmektedir. Irak’ta kuzeyde PKK’ya karşı yürütülen askeri faaliyetler, ayrıca Başika Eğitim Kampı’ndaki Türk askeri mevcudiyeti ve uzun bir süredir Irak’ta bulunan Türk Özel Birlikleri İrtibat Timleri –ki benim Dışişlerinden emekli olmadan önceki dönemde bunların sayısı 2 bin kadardı şimdi de aşağı yukarı aynıdır diye düşünüyorum- Irak’taki askeri varlığımız ve icra ettiğimiz askeri operasyonlardır. Suriye’ye gelince, malumunuz Fırat Kalkanı harekâtıyla Cerablus-El Bab-Maden Hattında oluşturduğumuz güvenli bölge, son olarak da İdlib’de “çatışmasızlık” Astana Misyonu çerçevesinde icra ettiğimiz askeri faaliyet, Türk Silahlı kuvvetlerinin Suriye’deki mevcudiyetidir. Hiçbir dönemde Türk Silahlı Kuvvetleri iki komşu ülkede askeri harekât yapmamıştır. İlk defa Cumhuriyet tarihinde iki komşu ülkede birden Türk Silahlı Kuvvetleri askeri faaliyet icra etmektedir.

Her iki ülkeye de PKK’nın yerleşmiş olmasıdır. Irak’ın kuzeyinde uzun bir süredir bulunan PKK, Kandil ve Kuzey Irak’taki kamplı bölgelerinin dışında bugün güneye de inmiş, Sincar’da Şengal’de önemli bir askeri mevcudiyet bulundurmaktadır. Suriye’ye gelince, PKK’nın Suriye kolu PYD, üç kantonlu, El Cezire, Kobani ve Afrin,  ilerde bağımsız ve otonom bir Kürt yönetim merkezi olacak şekilde, şimdiden yarı bağımsız bir statüde, Suriye’nin yeni siyasi mimarisine hazırlık sürecinde, Suriye’nin kuzeyine yerleşmiştir. Böylece Türkiye’nin güneyinde bir terör koridoru oluşturulmaya çalışılmaktadır. İkinci ortak özellik PKK’nın mevcudiyeti.

Irak ve Suriye’ye bakınca her iki ülkedeki Kürt nüfusun, özerklikten bağımsız bir devlet olma yolunda iç dinamiklerinin harekete geçmiş olmasıdır. Irak’ta Barzani’nin geçtiğimiz 25 Eylül’de akil kalan bağımsızlık referandumu. Suriye’de de PYD’nin bu sözde 3 kantonun ilerde bir otonom Kürt Bölgesi’ne dönüşmesi planları.

PKK’nın Irak ve Suriye üzerinden uluslararası meşruiyet kazanıyor olmasıdır. Bugün PKK, Irak’ta Amerika’nın yakın himayesine ve Barzani’nin doğrudan himayesine mazhar bir siyasi aktör haline gelmiştir. Suriye’de de, PKK’nın Suriye kolu PYD, Suriye’nin yeni siyasi mimarisinin belirlenmesi sürecinde –ki bu, iç savaşın bitmesi sonrası dönemde olacaktır – bir siyasi aktör olarak sahnede yerini alacaktır. Bugün itibariyle PYD ve onun asli kolu olan YPG, ABD’nin IŞİD’e karşı yürüttüğü askeri harekâtlarda koalisyon güçlerinin stratejik ortağı olarak görülmekte ve kara ordusu olarak kullanılmaktadır.

Dördüncü ortak noktaya bakarsak, hem Irak’ta hem Suriye’de İran’ın nüfusunun giderek artıyor olması karşımıza çıkmaktadır. Türkiye bir yandan Kuzey Irak ve Kuzey Suriye’de PKK terör koridoruyla çevrelenirken aynı zamanda bir Şii koridoruyla da çevrelenmektedir. Hem Irak’ta hem Suriye’de İran’ın artan nüfusuyla.

Belki bunların bir doğal sonucu olarak Türkiye’nin hem Irak’ta hem Suriye’deki etkisi ve nüfusunun giderek aşınıyor, giderek azalıyor olmasıdır.
Altıncı ve belki de en önemli ortak noktalardan biri Irak ve Suriye’de yaşanan çatışma ve savaş ortamından en fazla zarar gören grubun Irak ve Suriye Türkmenleri olmasıdır.
Bu altı ortak noktaya baktığımızda, aslında bunlar bizim Irak ve Suriye ile ilişkilerimizde bugün ve görülebilir gelecekte sorun alanlarının da bir özetidir.

AKP'NİN BİR TÜRKMEN POLİTİKASI YOKTUR



Bugün bizim Irak ve Suriye ile ilişkilerimizde üç sorun alanından birincisi, PKK’nın mevcudiyeti, o ülkeleri Türkiye’ye karşı bir saldırı cephesi olarak kullanması.
İkincisi, o ülkelerdeki Kürt nüfusun özerklikten bağımsız bir devlet olmaya giden yolda mesafe alıyor olmaları.
Üçüncüsü de hem Irak’taki hem Suriye’deki Türkmen kardeşlerimizin hak ve hukuklarının korunmasında ilerde çok daha ciddi sıkıntılarla karşılaşacağımız bir sürece gidiyor olmasıdır.
Bugün, her iki ülkedeki Türkmenler de milli kimlik, milli benlik ve milli varlık mücadelesi vermişlerdir ve vermektedirler. Bu mücadeleyi verirken maalesef Türkiye’den bekledikleri ve olması gereken ölçüde yardım ve destek görememişlerdir. 

Adalet ve Kalkınma Partisi hükümetinin 15’inci iktidar yılında bir kez daha acı bir şekilde görülmüştür ki AKP’nin bir Türkmen politikası yoktur.
Türk Milliyetçiliği ile Kürt Milliyetçiliğini, Türkçülük ile Kürtçülüğü aynı kefeye koyan bir zihniyetten tutarlı, etkili ve kapsamlı bir Türkmen politikası belirlemesi esasen beklenemeyecektir. 

Kaynak Yeniçağ: Bölükbaşı: 1 Mart Tezkeresi kabul edilseydi... 

 SURİYE'NİN DURUMU

Şimdi bu genel resimden sonra Irak ve Suriye’deki son durumu kısaca sizlerle paylaşmak isterim. İsterseniz önce Suriye’den başlayalım. İç savaşın altıncı yılının sonuna yaklaştığımız bu dönemde karşımızdaki tablo şudur: Kürtler PKK’nın Suriye kolu PYD vasıtasıyla kuzeyde ilerde otonom bir bölgeye dönüşecek bir varlık tesis etmişler, buraları sözde kanton ilan etmişler. Geçtiğimiz ay bu üç kantonda da, mahalle ve köy temsilciliği seçimlerini yapmışlar. Önümüzdeki Kasım ayında da Belediye seçimlerini, Ocak 2018’de de yerel parlamento seçimlerini yapma kararlarını almışlardır. Bu PYD, Amerika’nın Suriye’de bugün stratejik ortağıdır. IŞİD’e karşı yürütülen harekâtlarda Amerikan güçleri tarafından kara ordusu olarak kullanılmaktadır. Son olarak Rakka’nın IŞİD’den alınması sürecinde İmralı canisinin büyük boy posterlerinin Rakka sokaklarında sergilenmesi, bu hareketin PKK ile organik bağını hiçbir tereddüde mahal bırakmayacak şekilde ortaya koymuş olmasına rağmen, Amerika hala PKK’yı terör örgütü, PYD’yi ise stratejik ortak olarak görmektedir.
Türkiye, Fırat Kalkanı harekâtıyla bu üç kantonun birleştirilip kesintisiz bir koridor olarak Lazkiye’nin kuzeyinden Akdeniz’e açılmasını önlemiştir. En batıdaki Afrin kantonun Kilis ve Hatay illerimizin hemen dibinde Kobani kantonu ile birleşmesi böylece önlenmiştir. Şimdi, İdlib Çatışmasızlık Astana Mutabakatı uygulama harekâtında Türk Silahlı Kuvvetleri henüz açıklanmamış olsa bile Astana Mutabakatı’na göre rejim güçleri ile muhalif güçlerin çatışmasını önleme misyonu yanı sıra bir vadede Afrin’e karşı da bir harekât icra etmek durumundadır. Bu harekât, doğrudan Afrin’e girme şeklinde olmayabilir. Orada az sayıda da olsa Rus askerleri bulunmaktadır. Türkiye, El Bab, Cerablus, Azez Güvenlik Bölgesini Fırat Kalkanı harekâtıyla oluştururken küçük bir bölüm açık kalmıştır. Tel Rıfat bölümü. O bölgeyi de İdlib askeri harekatında ya Türk silahlı kuvvetleri yahut da Özgür Suriye ordusu kontrol ederse Afrin tamamıyla izole edilmiş olacak ve Lazkiye’nin kuzeyinden Akdenize o koridorun uzanması artık mümkün olamayacaktır.

SURİYE TÜRKMENLERİ YETERLİ YARDIM VE DESTEĞİ GÖRMEDİLER

Suriye’de, burada tabi Mehmet Şandır’ın yanında Bayır-Bucak Türkmenlerinin Hama, Humus Türkmenlerinin durumu hakkında konuşmak çok zor. 
Fakat Suriye coğrafyasına baktığınız zaman Türkmenlerin coğrafi olarak dağınık yaşadığı görülmektedir. Lazkiye, Bayır-Bucak, Hama, Humus, Halep, kuzeyde 
sözde üç PYD kantonundaki Türkler, bir de ortada güney bölgeleri Türkleri. Türkmenler dağınık yaşamakta, Türkmenler birbirinden kopuk yaşamaktadır. 
Türkmenlerin güvenli bir bölgesi yoktur. Türkmenlerin, Kürtlerin ve diğer grupların olduğu gibi nizami bir savunma güçleri de yoktur. 
Türkiye ile coğrafi bağları da kopmuştur. Bayır-Bucak Türkmenlerini belki bunun dışında tutmak mümkündür. İç savaşın başladığı günden bu yana yaşanan 
gelişmelere baktığınızda, Esad Ordusu Türkmenleri vurmuştur, Rus hava bombardımanı Türkmenleri hedef almıştır. İran Hizbullah’ı Türkmenleri vurmuştur. 
Kuzeyde fiili durum yaratan PKK’nın Suriye kolu PYD ve YPG, Türkmenleri yaşadıkları bölgelerden göçe zorlamış, katliamlar yapmıştır. 
IŞİD Türkmenleri vurmuştur. Velhasıl Türkmenler, Suriye sahnesindeki tüm aktörlerin mağduru olmuştur. Türkiye’den yeterli desteği, yardımı görmüşler mi?  
Bugün Türkmenlerin içinde bulunduğu duruma baktığınız zaman, bunu görmüş olduklarını söylemek mümkün değildir. 

Bucak Türkmenleri bitme noktasına gelmiştir. 

Bayır Türkmenleri biraz direnmektedir. Halep Türkmenlerinin bir kısmı göç etmiş bir kısmı İdlib bölgesindedir. Çaresiz, kimsesiz gelecek ümidi örselenmiş bir 
toplum olarak bir tür varlık savaşı vermektedir. Bu Suriye tablosunun karşımızdaki ana hatları.

TÜRKİYE NE YAPABİLİR

Önümüzdeki dönem bu konularda 

Türkiye neler yapabilir? Bunu tabi bir ölçüde yaşanan gelişmeler tayin edecek. Ama çok kaba hatlarıyla bazı tespitlerde bulunmam gerekirse, birincisi; 
Fırat Kalkanı Harekâtı ve İdlib Harekâtıyla Türkiye’nin Suriye topraklarına askeri güçle girmiş olması sadece kuzeydeki terör koridorunun birleşmesini 
önlemek sonucunu doğurmayacak, aynı zamanda iç savaşın bitmesinden sonraki dönemde, Suriye’nin yeni siyasi mimarisinin oluşması sürecinde Türkiye’nin 
bir ölçüde söz sahibi olmasını da sağlayacaktır.
İdlib, Afrin kantonunun güneyinde yer alıyor. Afrin’in batısı ve kuzeyi Türk toprakları Türk sınırıdır. 

Doğusu, Fırat Kalkanı Harekatı ile oluşturduğumuz El Bab, Cerablus ve Mare hattı. Güneyinde de İdlib var. Eğer güneyini biz tutmamış olsaydık, PYD’nin doğru  İdlib’e inme ihtimali vardı. İdlib’e inseydi Kobani’yi birleştirmek için Kobani kantonuyla güneyden bir koridor açılabilecekti. Akdeniz kısmına gelince, 
Lazkiye’nin kuzeyinden de Akdeniz’e uzatabilecekti terör koridorunu. İdlib harekatının bize sağladığı imkan; güneye inmesinin önünü kesmek, bir de 
doğuda küçük bir cep açık kaldı. Orayı da kapatıp iyice izole etme imkanı da verdi.

Bu neden önemlidir? Bu iki açıdan özel önem taşımaktadır. 

Birincisi, kuzeydeki PKK uzantısı PYD’nin tıpkı Irak örneğindeki Barzani modelinde, bir özerk bölge ve ileriki bir vadede bu özerk bölgenin bağımsız bir 
Kürt devletine dönüşmesi imkânını sağlayacak bir anayasal hak elde etmesini, Suriye anayasasında önlemek bakımından önemlidir.  
Eğer uluslararası konjonktürün de yardımıyla Türkiye ağırlığını bu konuda ortaya koyabilirse, belki iç savaş sonrası Suriye’nin yeni siyasi yapısının ortaya 
çıkacağı süreçte, kuzeyde ileride bir bağımsız Kürt devletine dönüşecek bir PYD kanton yapılaşması önlenebilecektir.

Türkiye’nin ağırlığının İkinci önemli sonucu, bu yeni siyasi yapıda Suriye Türkmenlerinin hak ve hukuklarının hükümetçe güvence altına alınacağı, bir 
anayasal çerçeve çizilmesine yol açacak süreci başlatabilecek olmasıdır. Bugün maalesef Suriye’de Türkmenlerin coğrafi dağılımına, birbirinden kopuk 
yaşadıkları bölgelere baktığınızda, bağımsız bir Türkmen otonom bölgesi oluşması fiilen pek mümkün görülmemektedir. Suriye’nin yeni siyasi yapılanması üç unsur üzerinde şekillenecek gibi görünmektedir. 

Birincisi Beşar Esad ve Nuseyri azınlığın hakim olduğu bölgeler; Lazkiye Hama, Humus, Halep’i de içine alan Suriye’nin batı kesimi.  Kuzeyde, Kürtlerin 
ağırlıklı olarak etkili olacakları bir Kürt bölgesi. Orta ve güney Suriye’de de Sünnilerin daha etkili olacakları bir bölge. Suriye’nin toprak bütünlüğü korunabilse bile bundan sonra siyasi birliğinin üniter siyasi yapısının korunması güçtür. Türkmen kardeşlerimiz bu üç bölgede dağınık olarak yaşayacaklardır. 
O bakımdan hak ve hukuklarının eşit vatandaşlık statülerinin, kültürel ve siyasal haklarının, sağlam anayasal teminatlara bağlanması hayati önem taşımaktadır. 
Bu da Türkiye’nin savaş sonrası siyasi süreçte ne derece etkili olacağına bağlıdır. Fırat Kalkanı harekâtı ve İdlib harekatı bu açıdan, ilerde Türkiye’nin böyle 
bir rol oynayabilecek konumda olabileceği ümidini bizlerde yaratmaktadır. İnşallah yanılmayız.

IRAK'IN DURUMU

Irak’a gelince; Irak’taki tablo biraz daha karışıktır. Yine Irak’la aramızda üç temel sorun bulunmaktadır. PKK’nın mevcudiyeti, Kürtlerin bağımsız Kürt devleti kurma niyeti ve Irak’lı Türkmen kardeşlerimizin, maalesef yeni Irak Anayasası ile ikinci sınıf vatandaş sayılabilecek bir konuma girmiş olmaları ve ciddi güvenlik sorunlarıyla karşı karşıya bulunmaları temel sorunlardır.

TÜRKMENLER

Türkmenlerden başlayalım. Irak Türkmenleri Irak’ın 2003 Amerika’nın işgali sonrası fiilen üçe bölünmesi sonucu Türkmeneli coğrafyası da parçalanmış ve bölünmüştür. Kuzeyde Barzani’nin otonom bölgesi, Bağdat yönetimi ve ortada da Şiilerin bulunduğu bölge. 
Irak haritasını gözünüzün önüne getirirseniz Türkmeneli coğrafyasını, Sincar’ın güneyinden Telafer, Musul, Kerkük ve Tuzhurmatu’ya kadar güneye uzatmak 
mümkündür. Burada saydığım bu bölgelerin özelliği, Amerikan işgali sonrası yeni Irak Anayasası yapıldığında, bu bölgelerin -Telafer  hariç- nihai statüsü 
belirlenmemiş tartışmalı bölge sayılmış olmalarıdır. Bu bölgelerin özelliği budur. Irak Türkmenleri IŞİD’den çekmiştir, Barzani’den çekmiştir, İbadi’den çekmiştir, 
Bağdat Hükümetinden çekmiştir… Velhasıl kim gelse Türkmenlere yol vermiştir.
Türkmenlerin Irak’ın kuruluşunda bir özelliği vardı. 1930’da Irak, İngiltere’den 
bağımsızlığını kazanırken o zamanki Birleşmiş Milletlerin muadili Cemiyeti Akvam’a bir siyasi deklarasyonda bulundu.  Bu deklarasyonda Irak’ın üç aslı unsuru vardır: 

Araplar, Türkmenler ve Kürtler deniliyordu. Irak, bu şartlarla bağımsız bir devlet oldu. Bunun sonucu, Türkmenlerin çoğunlukta yaşadıkları yerlerde 
Türkmence, hem resmi dil hem eğitim dili oldu. Ek olarak birçok imtiyaz ve hakları da vardı.

Bugün nedir Türkmenlerin durumu? 2003 Amerikan işgali sonrası, yeni Irak Anayasası hazırlanırken Irak’ın üç asli unsurundan biri olan Türkmenler devre dışı bırakılmıştır. Şimdi Irak’ın iki asli unsuru var; Araplar ve Kürtler. 
Türkmenler ise Keldanilerle, Asurilerle ve hatta Ermenilerle birlikte folklorik azınlık konumuna itilmiştir anayasa ile. Bu tabi yığınakta yapılan hataların sonucudur.
 Yani 15 yıl önce yaptığımız bir hatanın sonucudur. 1 Mart 2003 Irak Tezkeresi TBMM tarafından reddedilmesi ve Türkiye’nin Irak’a girememiş olmasının 
sonucudur.  Eminim ki birçoğunuz 1 Mart Irak Tezkeresine karşıydınız farklı nedenlerle. Duygusal nedenlerle, belirsizlik unsurunun fazla olmasının sizde 
yarattığı tedirginlikle. Bendeniz o dönemde, Amerikalılarla askeri müzakereleri yürüten, Türkiye’ye getiren ekibin başkanlığını yapmıştım. 

Tezkere ile bu açıdan da bir gönül bağım olduğu söylenebilir. Ama o gönül bağından bahsetmeyeceğim. 15 yıl sonra bugün Irak tablosunu çizdikten sonra, 
15 yıl geriye gidelim ve şimdi oradan bakalım. Eğer Tezkere geçmiş olsaydı bu tablo bugün daha mı iyi olurdu? Daha mı kötü olurdu?

1 MART TEZKERESİ KABUL EDİLSEYDİ NE OLURDU?

2003 yılında Türkiye şöyle bir tablo ile karşı karşıyaydı. En önemli müttefikimiz Amerika 11 Eylül’de (9/11) büyük bir terör saldırısına uğramış ve bundan Irak’ı 
mesul tutuyor. Irak’ı cezalandırmaya karar vermiş. Siz ne yaparsanız yapın bunun önüne geçmeniz mümkün değil! Amerika Irak’ı vuracak, işgal edecek. 

Bunun sonucu ne olacak? Savaşın tüm olumsuzluklarını Türkiye yaşayacak. Nedir bu olumsuzluklar? Önce insani şeylerden başlayalım. 

Büyük bir göç dalgası, Türkiye’nin güney sınırlarına Irak’tan gelecek. 

İkincisi PKK bu kaos ortamından yararlanarak yeniden toparlanacak, güçlenecek. 

Üçüncüsü, böyle bir savaş sonrası Türkmenlerin ne olacağını bilemiyorsunuz. 

Dördüncüsü, bu savaşın başta ilan edilmiş tek bir müttefiki var Barzani-Talabani,  Kuzeydeki Kürt bölgesi. Türkiye durup dururken Irak’a girelim diye Meclis’e tezkere sevk etmedi. Amerikalılar, Kuveyt üzerinden güneyden giriyorlar, kuzeyden de Türkiye üzerinden bir cephe açılırsa hem çifte kıskaç içine alınır Saddam, daha az zayiatla, daha kısa sürede Irak harekâtı bitirilir hem de savaş sonrası dönemde Türkiye’nin ne düşündüğünü dikkate alırız dediler ve bir teklifle geldiler. 

Zaman zaman basında yer aldığı gibi 90 bin Amerikan askeri gelmeyecekti, Türkiye’de kalmayacaktı. Trabzon Limanı’nı istemediler. 

Bunlar yazıldı çizildi o dönemde. Belli sayıda Amerikan askeri, Türkiye üzerinden Irak’a geçecekti. Biz o zaman dedik ki, peki biz de girersek Irak’a, bunu 
düşünebiliriz. Bunu Amerika istemedi. Çünkü en büyük müttefiki Barzani idi, Kürtler idi. Onlar, Türklerin girmesini istemediği için Amerika da istemiyordu. 
Ama kuzeyden ikinci bir cephe açması için Türkiye’nin rızasını almasının ancak Türk Silahlı Kuvvetleri’nin de oraya girmesi ile mümkün olacağını görünce, 
teklifi kabul etmek zorunda kaldı. Neydi o zamanki amacımız? Her askeri harekâtın bir siyasi amacı olur, siyasi hedefi olur. Hükümetler Meclisten kuvvet 
kullanma izni isterler tezkere ile. O izni Meclis verir. Hükümetler de Genelkurmay’a siyasi direktif verir. Siyasi hedefler ve amaçlar şunlardır diye. Ki Genelkurmay güç projeksiyonunu, kuvvet planlamasını, harekât esaslarını o siyasi amaç ve hedeflere göre belirlesin. Neydi bu siyasi amaçlarımız?
Birincisi, terörist başının yakalanmasından sonra, terörist başı tüm silahlı unsurların Türkiye sınırları dışına çıkarılması talimatını verdi ve hepsi Kuzey Irak’a çekildi. 

Türkiye’de 400-450 civarında silahlı PKK unsuru bulunuyordu. Tümü Kuzey Irak’taydı. Dağılmış vaziyetteydiler. Yeniden toparlanma dönemi geçiriyorlardı. 
Birinci amacımız buydu: PKK’yı bitirme imkanı doğabilir mi, diye düşündük.
İkinci siyasi amacımız Amerikan askeri müdahalesi sonrası Irak’ta yeni bir siyasi 
yapı oluşacaktı. Türkiye acaba Irak’a girerek bu yeni siyasi yapıda Iraklı Türkmen kardeşlerimizin hak ve hukukunu, statüsünü teminat altına almada daha etkili olabilir mi, diye düşündük.
Üçüncüsü, Irak’ın yeni anayasasında toprak bütünlüğünün yanı sıra Irak’ın üniter siyasi yapısının da sağlam teminat altına alınması; Barzani’nin bölgesel özerkliği bağımsız Kürt devletine dönüştürme emellerine, Irak anayasasıyla mani olabilir miyiz,  set çekebilir miyiz, diye düşündük.

Bu üç değerlendirme sonunda Meclis’e tezkereyi AKP hükümeti sunma kararı aldı. Ben de henüz Dışişleri Bakanlığı’ndan emekli olmamıştım, Amerikalılarla görüşmeleri yürütme görevi bendenize verildi. Türk heyetinin başkanıydım.
1 Mart tezkeresi kabul edilseydi ne olacaktı?  Türkiye 31 bin askerle Irak’ın 40 km. içine girecekti. Bu 31 bin asker, 2 tank 1 zırhlı tugayı, Bolu’dan bir dağ komando tugayı, Hakkari Dağ Kumanda Tugayı, onun yanı sıra Akrep Timleri girecekti. 2 bin Özel Kuvvet Bordo Bereliler de, Türkiye girmeden önce girmişti. Dohuk, Erbil ve Süleymaniye bölgesinde irtibat görevi yapıyorlardı. 

31 bin Türk askeri de cephenin hemen gerisinde ihtiyat olarak bekleyecekti. Bu takviyeli tugaylar, her türlü teçhizatla donatılmış tank taburları olacaktı. 200 uçaklık hava desteği olacaktı. Batman, Diyarbakır, Mardin, El Hac havaalanında Türk savaş uçakları konuşlanmıştı. 

Ve biz Saddam Hüseyin güçleriyle ya da Barzani Peşmergeleriyle çatışmak için girmeyecektik oraya. O 40 km alan, bugün PKK’nın bütün kamplarının bütün 
cephaneliklerinin, eğitim alanlarının, Türkiye’ye giriş yollarının, konaklama yollarının, bütün tesislerinin bulunduğu bölgeyi tutuyordu, 31 bin askerle, bir zırhlı kolordu düzeyinde askerle PKK’yı acaba bitirebilir miydik, PKK’nın beli bir daha doğrulmayacak şekilde bükülmez miydi?  

Eğer diyorsanız ki, evet PKK bitirilebilirdi, o zaman 1 Mart’ta tezkereyi reddederek meclis tarih yazmamış, tarihin başka türlü ve Türkiye tarafından yazılması imkânını heba etmiştir sonucuna varmanız gerekecektir.

İkinci siyasi amacımız Türkmenlerin hak ve hukuku. Eğer Türkiye 31 bin askerle oraya girseydi, Irak’ta savaş bittikten sonra –savaş dediğiniz de 3 hafta sürmüştür, kuzeyden cephe açılmamasına rağmen 3 haftada bitmiş, Bağdat düşmüştür- Türkiye, Irak’taki yeni siyasi yapının belirlenmesi için toplanacak konferansın eş başkanlarından biri olacaktı. Bu konuda bir siyasi belgede müzakere etmiştik. O belgede şunlar vardı; Irak’ın 3 asli unsuru vardır, Araplar, Kürtler ve Türkmenler. Irak’ın hiçbir şehri tek bir guruba ait değildir. (Musul ve Kerkük üzerinde Kürt emellerini kesmek için.) 

Yeni anayasa bu üç kurucu unsurun eşit hak ve çıkarları üzerine bina edilecektir.
Dördüncü bir husus -ki bu askeri mutabakat muhtırasında vardı- eğer herhangi bir grup Irak’ta “Yeşil Hat “ dediğimiz  (Erbil ve Süleymaniye’yi, Kerkük ve Musul’la ayıran hat) hattın güneyine inerse ki Nisan 2003’de Kürtlerin, Musul ve Kerkük’e inip tapu ve nüfus kayıtlarını yok etme durumu- bölgede bulunan Türk ve Amerikan silahlı kuvvetleri -eğer girmiş olsaydık müşterek müdahale edecekler ve iki şehri de kontrol altına alacaklardı.

Şimdi 1 Mart tezkeresi kabul edilip Türkiye Irak’a girebilmiş olsaydı Türkmenler bugün olduğu gibi, Kürtler ve Araplar asli kurucu, Türkmenler de Keldani ve Ermenilerle birlikte folklorik azınlık durumuna düşer miydi?

Eğer girebilseydik, Barzani Kerkük’e Kürtlerin Kudüs’ü diyebilir miydi? Peşmergeler silah zoruyla el koymaya cüret edebilir miydi? Bunların hiçbiri olmazdı diyorsanız 1 Mart’ta Meclis, tezkereyi kabul etmemekle hata etmiştir.  Tezkereyi kabul etmemekle tarih yazmamış, tarihin başka türlü yazılması fırsatını heba etmiştir.

Gizli oylamada CHP “ Hayır ” diyeceğini açıklamıştı, AKP de 99 fire verdi. 1 Mart gizli oturumundan önce, şubat ayının sonlarına doğru,  Saddam muhalifleri, 
Irak’ın Selahaddin kentinde bir araya geldiler. Toplantıya Barzani ve Irak Türkmen Cephesi adına da Cüneyt Mengü katılmıştı. Bu toplantıda Barzani’nin 
söylediği aynen şudur: 

“Merak Etmeyin tezkere geçmeyecek, Türk askeri gelmeyecek, TBMM’de 70 adamım var.” Barzani’nin Meclisteki adamlarını bilmiyorum ama bugün bildiğim 
bir şey var, son bağımsızlık referandumu sürecinde yaşanan krizde, ne zaman Türkmenlerin hak ve hukuku desek hemen bir Kürt düşmanlığıyla yaftalanıyor duk. 

Ne zaman tarihi Türkmen şehri Kerkük desek, karşımızda kendi tabirleriyle Kobani milliyetçiliği çıkıyordu. 

Kaynak Yeniçağ: DENİZ BÖLÜKBAŞI
1 Mart tezkeresi kabul edilseydi... 

http://www.yenicaggazetesi.com.tr/bolukbasi-1-mart-tezkeresi-kabul-edilseydi-176503h.htm

***

11 Ağustos 2018 Cumartesi

1 Mart 2003 IRAK Tezkeresi İntikamı Baykalmı., SORUNLU ORTAKLIK.., BÖLÜM 6

1 Mart 2003  IRAK Tezkeresi İntikamı Baykalmı., SORUNLU ORTAKLIK.., BÖLÜM 6







Türk yetkililer ile Barzani arasında dört yıl içinde temas var.

O zamandan beri Türkiye arasında yeni bir yakınlaşma işareti ve KBY artmıştır. 14 Mart 2009'da, Türk Başkanı Abdullah Gül, bir Türk tarafından Irak'a ilk ziyareti Bağdat'a ziyaret etti 33 yıl içinde devlet başkanı. Ziyareti sırasında Gül, KRG ile bir araya geldi Başbakan Nechiryan Barzani, Kürdistan Demokrat Başkanı Parti. Bu, bir Türk liderinin resmi olarak bir araya geldiği ilk kez oldu.

KBY'nin Üst düzey lideri.

Gül’ün ziyareti, Türk’de önemli bir evrimi simgeledi KBY ile başa çıkma yaklaşımı. Ziyaret sırasında Gül'ün bildirdiği gibi Kürdistan'ı KBY'ye atfen kullandı. 
Bu temsil Türkiye'nin, Kürt kimliğini ve KBY'nin toprak bütünlüğünü inkar eden on yıllardır süren politikasından önemli bir kopuş. Gül'ün sözleri
Türk siyasi çevrelerinde büyük bir heyecan yarattı ve “Kürt tabu” nun önemli ölçüde hafifletilmesi. ”15

İstanbul Milliyet gazetesi ile gazeteci Fikret Bila'nın gerçekleştirdiği manzaralar büyüleyici Türk ordusunun 24 yıllık mücadelesi boyunca düşüncesine 
ve yaklaşımına bakış PKK'ya karşı. Yalman’ın düşünceleri için bkz. “PKK Meselesi Onun İçinde Çözülmelidir” Sosyal Sahne, ”Turkish Daily News (İstanbul), 
12 Kasım 2007. Evren’in açıklamaları için bkz. “Kürtleri Yasaklama Bir Hata Oldu”, Turkish Daily News (İstanbul), 16 Kasım 2007.

Gül, yakınlaşmanın en güçlü savunucularından biri oldu KBY ile birlikte “tarihi bir fırsat” bulunduğunu ileri sürdü.
Kürt meselesini çözebilir.16 Bu fırsat ortaya çıktı Gül, Türkçede “yeni bir fikir birliği” nin ortaya çıkması sonucu sivil ve askeri liderlik ve yakın koordinasyon
yetkililer. TGS, önceki itirazlarını düşürmüş görünüyor. KBY makamlarıyla doğrudan diyaloğa son vermek - veya en azından azaltma - hükümetin engellediği  iç farklılıklar Geçmişte KBY'ye yönelik tutarlı bir politikanın takibi. Aynı zamanda, tutumda bir değişim belirtileri olmuştur.

Iraklı Kürtlerin PKK'ya karşı. Gül’ün daha büyük çağrılarına cevap olarak Türkiye ile KBY arasındaki işbirliği, Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabani, PKK'ya silahlı kuvvetini durdurması için açıkça çağrılan bir etnik Kürt mücadele ederek, “ya ​​kollarını yatıracaklar ya da yapacaklar.
Bölgemizi terk edelim. ”17 Ayrıca Gül'ün ziyareti sırasında iki taraf tartışıldı yeni dahil ticaret ve enerji işbirliğini genişletmenin yolları KBY'de Türk yatırımları.18

Son olarak, PKK içinde silahlı mücadelenin değerinin yeniden düşünülmesine dair göstergeler olmuştur. 
Saygın bir röportajda Mayıs ayında Türk gazeteci Hasan Cemal, PKK’nın en üst düzey askeri lideri Murat Karayilan’ın Kürt meselesi ve Erdoğan hükümetinin 
barış elini uzatması durumunda, böyle bir jestin PKK tarafından karşılanacağını söyledi.19

Irak ve Kürt Meselesi 

Kısacası, Türkiye ve KBY uyruk tarafından kenar gibi görünmekte ve yakın ilişkiler kurmaya başlamaktadır. Bir düşman ve güçlü ile karşı karşıya
İran, bölgesel emelleri, Bağdat'taki Shiadomlu merkezi hükümetin artan gücü ve ana akımlarının zayıf etkisi ile ABD’nin patronu olan Iraklı Kürtler, 
Türkiye’ye çitler bağlamaları gerektiğini belirttiler.
Bununla birlikte, Türkiye ile herhangi bir yakınlaşma, KBY yetkililerinin PKK'ya daha ağır bir şekilde saldırmasını ve sınır ötesi saldırılarını azaltmalarını 
gerektiriyor.
Türkiye'ye karşı. Talabani’nin Gül’ün Bağdat’a yaptığı ziyaretinin ardından yaptığı açıklamalar, KBY yetkililerinin artık daha güçlü bir eyleme geçmeye 
hazır olabileceğini gösteriyor.
PKK'ya karşı. Aynı zamanda Türkiye, PKK sorununun ilişkilerinde bir iyileşme olmaksızın çözülemeyeceğini kabul etmiş görünüyor.

KRG'ye. Bu gelişmeler, PKK meselesini etkisiz hale getirmek ve Ankara arasında yakın ilişkiler kurmak için yeni umutların açılabileceğini gösteriyor.
ve KRG. Türkiye ile KBY arasındaki yakınlaşma her iki tarafın çıkarınadır. Türkler ve Iraklı Kürtler ortak. Her ikisi de ağırlıklı olarak Sünni, laik ve yanlısı Batılı. 
Ne de İran'la müttefik bir Irak'ı görmek istemiyor. Ekonomileri İki varlık birbirine sıkı sıkıya bağlıdır ve birbirine bağlıdır. KBY'de satılan malların yaklaşık 
yüzde 80'i Türkiye'de üretiliyor.
Halihazırda inşaat halinde olmakla birlikte petrol aramalarında da Kuzey Irak'ta yaklaşık 1.200 Türk şirketi faaliyet göstermektedir.
2 milyar doların üzerinde ticaret ve yatırım yarattılar ve KBY makamlarının 100 milyar dolarlık yatırım başlatma planının başlıca faydalanıcıları olmaya devam 
ettiler yeni altyapı projeleri.

“Türkiye’nin Kürtleri: Bir Çözüm Doğru”, Türkiye’de, ABD’nin Alman Marshall Fonu, 4 Haziran 2009’da.

 Sorunlu Ortaklık, Irak petrolünü Avrupa pazarlarına kavuşturmak anlamına gelmektedir. Böylece, her iki tarafın siyasi bir konaklama bulmak için güçlü teşvikleri  var Henri Barkey'in uzun vadede “büyük pazarlık” dediği Temmuz 2009 Kürt Seçimlerinin Etkisi Temmuz 2009'daki Kürt parlamentosu ve cumhurbaşkanlığı  seçimlerinin sonuçları, iç güç üzerinde önemli bir etkiye sahip olabilir.
KBY'de dinamikler. Birinci Körfez Savaşı, Kürdistan Demokratının sonundan beri KBY'yi yöneten iki lider Kürt partisi Barzani başkanlığındaki Parti ve Talabani liderliğindeki Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB), Kürdistan Listesi'nde ortak bir platform üzerinde koştu.
İlk kez geldi, Temmuz ayında yapılan parlamento seçimlerinde yüzde 57 oy aldı.

Bununla birlikte, Gorran [Değişim], KYK kurucularından Nishurwan Mustafa tarafından yönetilen ve reform gündemini savunan bir parti yaptı.
beklenenden çok daha iyi ve ikinci sırada geldi, oyların yüzde 23'ünü topladı, partiyi 111 kişide 25 sandalyeye verdi Kürt parlamentosu. Arttırılmış gücünün büyük bir kısmı, son zamanlarda iç çarpışmalarla zayıflamış olan PUK'nın pahasına geldi.
yıl. Özellikle Sulaymaniya'da, KYB'nin kalesi olan Gorran'ın güçlü gösterisinin iç dağılımını etkilemesi muhtemeldir.
KBY'deki güç, Barzani'nin konumunu güçlendirirken Talabani'nin gücünü zayıflatıyor. Gerçekten de, KYB’nin seçimlerdeki performansı, Talabani’nin azalan sağlığı ile birlikte, KYB’nin liderliği için bir mücadeleye yol açabilir.

Irak ve Kürt Meselesi 

Kerkük'ün Sorunu

Kuzey Irak'taki antik Osmanlı kenti Kerkük'ün statüsüne ilişkin farklılıklar, özellikle önemli bir faktör olduğunu kanıtlayabilir.
Türkiye ile KBY arasındaki ilişkiler.21 Kerkük, Kürtler, Araplar ve Türkmenlerden oluşan karma bir nüfusa sahip ve üstte oturuyor
Dünyanın en büyük petrol yataklarından birinin.22 KBY, Kerkük'ün eninde sonunda ümit içinde bilinçli bir “Kürtleşme” politikası izledi.
kontrolü altındaki bölgeye şehri dahil etmek. Son birkaç yılda, tahliye edilen yüz binlerce Kürt Saddam Hüseyin'in 1974 Kürt ayaklanması 
sonrası Kerkük'ü “Araplaştırmak” çabalarının bir parçası olarak evlerini geri almak için Kerkük'e döndü.
ve mülk, kentteki etnik dengeyi değiştirerek birçok Arap ve Türkmen'i terk etmeye zorluyor.

Türkler, Kürtlerin Kerkük'te Kürt kontrolünü kurmaları için hesapladıkları stratejinin bir parçası olarak Kürtleşme sürecini görüyorlar.

  Mayıs 2009'da yayımlanan Birleşmiş Milletler (BM) raporunda, ortak Arap ve Kürt de dahil olmak üzere Kerkük'ü tedavi etmek için çeşitli seçenekler açıklandı.
şehrin kontrolü. Rapor genel olarak Ankara tarafından olumlu görüldü. 24

Ancak, Türk, Irak ve ABD'li yetkililer, Kürt parlamentosunun yeni bir anayasa taslağının çıkmasına ilişkin endişelerini dile getirdi.
24 Haziran 2009. Anayasa, Kerkük'ün yanı sıra, Nineve ve Diyala'nın tartışmalı illeri için de iddiada bulunuyor. Eğer mevcutsa onaylanırsa Biçim, Iraklı Kürtler ve Araplar arasındaki etnik ve siyasi gerginliği ve Türkiye ile kıvılcım gerginliğini artırabilir.

İç Kürt Boyutu

Gelecekte Ankara ve KBY arasındaki ilişkiler de, özellikle Türkiye içindeki iç gelişmelerden önemli ölçüde etkilenecektir.

Türk hükümeti, Türkiye'deki Kürt topluluğunun mağduriyetlerini gidermeye istekli. İktidara geldiğinden beri, AKP Bu şikayetleri ele almak için tasarlanmış bir dizi reform başlattı. Ağustos 2002'de, Kürtçe yayın sınırlı bir şekilde tanıtıldı. 
Ayrıca, aynı reform programının bir parçası olarak, Kürtçe yapılan sınıflar da sınırlı olarak onaylandı.
Bu reformlar başlangıçta AKP'nin, Kürtlerin yaklaşık yüzde 20'sini oluşturan Kürtler arasında siyasi desteğini geliştirmesine yardımcı oldu.

Petrol gelirlerini kimin kontrol edeceği ve bu gelirlerin nasıl dağıtılacağı tartışmalı bir konudur. Şubat 2007’de Irak’taki bir anlaşmaya göre gelirler Irak ulusal hükümeti tarafından kontrol edilecek ve Irak halkı arasında eşit olarak dağıtılacaktır. Exxon Mobil, Chevron gibi büyük  uluslararası firmalar ve BP, siyasi ve yasal belirsizlikler nedeniyle sözleşme imzalamayı reddetmiş, bir dizi küçük firma üretim ve keşif sözleşmelerini  imzalamak için acele etmiştir.

Irak ve Kürt Meselesi 

PKK ile yakın temasta bulunan Demokratik Toplum Partisi (DTP).

Ancak reformlar parça parça olarak tanıtıldı. ve bunların bürokratik engeller tarafından engellenmesi ve bürokrasi. Örneğin, düzenleyici yapmak iki yıl sürdü
Türk devleti tarafından Kürtçe yayın yapılmasına izin verecek değişiklikler istasyonları. Özel televizyon istasyonları iki yıl daha beklemek zorunda kaldı.
evraklarını onayladıktan sonra programlama Günde sadece 45 dakika. Kürt bölgelerinde eğitim benzer gecikmeler ve engeller.25

Bu gecikmeler politikayı azaltmaya hizmet etti reformların etkisi ve birçok arasında belli bir sinizm doğurdu Kürtler, Türk devlet yetkililerinin çabalarının 
samimiyetiyle ilgili olarak Kürt şikayetleri. 2005'ten bu yana Kürt bölgelerinde hoşnutsuzluk artmıştır.

   Ağustos 2005'te Diyarbakır ziyareti sırasında - en önemlisi Türkiye’de Kürt şehri - Erdoğan açık silahlarla karşılandı. daha açık ve daha toleranslı olması 
nedeniyle kentin vatandaşları Kürt haklarına ve kimliğine yaklaşım. Ancak, onun ziyareti sırasında Ekim 2008'de aynı şehir olan Erdoğan, büyük bir boykotla 
karşı karşıya kaldı.
Kentin vatandaşları. Toplu taşıma operasyonda değildi ve yüzde 90 Şehrin mağazalarının ziyareti protesto etmek için kapatıldı. Boykot Türkiye'nin Kürtçesindeki ruh halinin ne kadar dramatik olduğunu canlı bir şekilde gösterdi Son birkaç yılda bölgeler değişti.

   Ağustos 2005'te Erdoğan'a Diyarbakır'da verdiği sıcak karşılama yansıyan Kürt umutlarını yansıtan, daha hoşgörülü bir tutuma dayanan AKP, Kürt endişelerine ve mağduriyetlerine doğru, yeni bir çağın Türk makamları ve Kürtler arasındaki ilişkilerde açılışı nüfus. Ancak, bu umutlar büyük ölçüde hayal kırıklığına uğramıştı. İçinde PKK'nın hızlandırılmış saldırılarına tepki olarak, Erdoğan giderek Kürtçe daha  milliyetçi ve devletçi bir yaklaşım benimsedi. Konu Türkiyede . Bu değişim, AKP ve orduda Kürt nüfusuyla gerginliği artırdı .26

Büyüyen Kürt hoşnutsuzluğu belediyeye yansıtıldı seçimler Mart 2009 sonunda yapıldı.
AKP'yi mağlup etti ve Kürt milliyetçiliğinin devam ettiğini gösterdi yükseliş. Temmuz 2007 seçimlerinde AKP, kentlerin çoğunu kazandı.
ağırlıklı olarak Kürtçe güneydoğu. Ancak, Mart 2009'da belediye seçimleri, AKP'nin güneydoğuda DTP'ye kötü bir şekilde kaybettiği, Kürt kültür kimliğinin bir platformu üzerinde kampanya yürüttü.

AKP'nin kayıpları, belediye başkanının bulunduğu Diyarbakır'da özellikle belirgindi. DTP üyesi Osman Baydemir, yüzde 65.4 ile yeniden seçildi.
oy. AKP adayı Kutbettin Arzu, sadece yüzde 31,6 oy aldı. DTP ayrıca Diyarbakır'ın 17 ilçesinden 14'ünü kazandı.
Seçimde Kürt bölgelerinden gelen mesaj yüksek sesle ve açık: Kürt kimliği Türkiye’nin Kürtleri için daha önemlidir başka bir sorun. Bu malları buzdolapları olarak dağıtarak seçim öncesinde kömür, AKP tarafından Kürt seçmenler kurmaya çalıştı. Mal ve hizmet tedarik etme yeteneğini vurgulamak. Ama bu strateji işe yaramadı. Kürtler DTP için ezici bir oy kullandı, maddi refahı değil, Kürt kültürel kimliğini vurguladı.

Belediye seçimlerinin sonucu keskin bir uyandırma çağrısıydı. AKP için ve bunun için yoğun bir çaba gerektiğine Kürt şikayetleri ve endişelerini gidermek. Belediye seçimlerinden beri, Erdoğan hükümetinin artan işaretleri var.
Kürtlere hitap etmek için kapsamlı bir girişim başlatmak niyetinde konu. Hükümet birçok unsuru olan geniş bir diyaloğu başlattı Türk toplumunun büyük siyasi partiler ve ordu da dahil olmak üzere, inisiyatifin içeriğini şekillendirmek ve yaratmak için bunun için kamu desteği. Hükümetin Kürt inisiyatifi önemli bir gelişmedir. Özal dönemi Kürtlere hitap eden ilk ciddi girişimdir.
konu. Girişim başarılı olursa, önemli sonuçlar doğurabilir. Türkiye'nin siyasi evrimi için ve en Türkiye'nin iç istikrarına yönelik ciddi tehditler.
AB üyeliği yeni ivme kazandı. Ancak, girişim güçlü karşı karşıya milliyetçi haktan muhalefet, özellikle Milliyetçi Eylem Parti ( MHP  )ve CHP'nin bölümleri. 

Böylece, nihai etkisi Erdoğan hükümetinin güçlü bir gelişme yeteneği üzerinde büyük bir önlem inisiyatif için siyasi uzlaşma.

DİPNOTLAR;

1 Bob Woodward, Plan of Attack, New York: Simon & Schuster, 2004, p. 325.
2 El-Süleymaniye olayını çevreleyen kesin şartlar hâlâ karışık.
Sorunun büyük kısmı, ABD ve Türk kuvvetleri arasındaki iletişimin zayıf olmasından kaynaklanmış gibi görünüyor. Her ne kadar ABD, en azından 
Türk gözünde olayla ilgili suçlamaların çoğunu ele geçirse de, Türkler kendi gündemlerini takip ediyor ve ABD komutanlarına planlarına bakmadan 
hareket ediyor gibi görünüyorlar. Olayı kurgudan ayırmak için iyi bir iş çıkaran olayla ilgili detaylı bir tartışma için bkz. 
James E. Kapsis, “Çöl Fırtınadan Metal Fırtına'ya: Irak ABD-Türkiye İlişkilerini Nasıl Bozdu”, Güncel Tarih, Kasım 2005, pp. 380–389.
3 Bu korku, birçok Türk tarafından derinden tutulmuş olsa da, abartılmış olabilir. Stratejik ve sosyal çalışmalar yürüten bağımsız bir merkez olan 
MetroPOLL tarafından yürütülen bir araştırmaya göre, Türkiye'nin güneydoğusundaki çoğunluğun Kürt kökenli olduğu 14 şehirde, katılımcıların sadece 
yüzde 1'i kuzey Irak'ta yaşamayı tercih ediyorlar. orada bağımsız bir Kürt devleti kuruldu. Bkz. Göksel Bozkurt, “Türk Devletinde Kürt Umutları”, 
Turkish Daily News (İstanbul), 12 Kasım 2007.
4 PKK'nın kökenleri, yükselişi ve hedefleri konusunda, bkz. Aliza Marcus, “Türkiye’nin PKK'sı: Yükseliş, Düşüş ve Yükselişin Tekrarı” 
Dünya Politika Dergisi, Cilt. 24, No. 1, Spring 2007b, sayfa 75–84. 
Ayrıca bkz. Henri J. Barkey ve Graham E. Fuller, Türkiye'nin Kürt Sorunu, Lanham, Md . Rowman & Littlefield Publishers, 1998.
5 Pew Küresel Tutumlar Projesi, 2007. Transatlantik Eğilimlerdeki verilere bakınız. Transatlantik Eğilimler: Temel Bulgular 2006, Washington, D.C .: 
Alman Marshall Fonu Amerika Birleşik Devletleri, 2006, s. 18–19; Amerika Birleşik Devletleri.
6 Semih İdiz, “PKK Herkes için Berbat Gelişmeler Sağlıyor,” Turkish Daily News (İstanbul), 15 Haziran 2007a.
7 Bkz. Pew Küresel Tutumlar Projesi, Obama Asansörlerindeki Güven ABD Görüntüsünü Dünya Çapında: Pek Çok Müslüman Kamusal Kolayca Taşınmadı, 
Pew Araştırma Merkezi, 23 Temmuz 2009, özellikle s. 5 ve 17. Pew araştırmasına göre, sadece yüzde 14 ankete katılan Türklerin ABDpolisi, 2008 yılına 
göre yüzde 2'lik bir artışa olumlu bakıyordu. Bu, Avrupa'nın en düşük yüzdesi ve en düşük artışıydı.
8 Avrupa'da anti-Amerikan hissi ile Türkiye'de de önemli bir fark var. Avrupa'da, 2003 sonrası tanıklık eden Amerikan karşıtı düşünceler aslında 
“anti-Bush” hissini temsil ediyordu ve öncelikli olarak Bush'un politikalarına karşı Avrupa muhalefetine dayanıyordu. 
Böylelikle, Bush yenilgiye uğratıldığında ve Başkan Barack Obama, iklim değişikliğine daha fazla destek olmak, bir hazırlık olmak gibi Avrupa politikaları 
ile uyum politikalarını benimsemeye başladı.
Ayrıca, Türkiye'de anti-Amerikancılık, derin bir şüphe ve güvensizlik çekiyor.
Batılı güçlerin Osmanlı imparatorluğunun çöküşü ve yıkılmasında oynadığı rol nedeniyle (“Sevres Sendromu”) Batı. Örneğin, İstanbul Bahçeşehir 
Üniversitesi'nden Yılmaz Esmer tarafından 2009 yılında yayınlanan bir araştırmaya göre, Türk katılımcıların yaklaşık yarısı (yüzde 47) ABD'nin Türkiye'yi 
bölmek istediğine inanıyor. Bu farklı siyasi ve kültürel bağlam, ABD'nin ABD'nin politikacı algılarının Avrupa'nın başka yerlerinden çok daha yavaş değişme 
olasılığını açıklamaya yardımcı oluyor. Esmer'in çalışmasının sonuçları için bkz. “Mahalle Komşuları”, Hürriyet Daily News and Economic Review (İstanbul), 
5 Haziran 2009.
9 Iraklı Kürtler. Bkz. Mehmet Ali Birand, “ Bush Türkiye'yi Risk Altında Kalmadı”, Turkish Daily News (İstanbul), 7 Kasım 2007. Ayrıca bkz. Cengiz Çandar, 
“Beyaz Saraydan Sonuçlar; PKK’nın Eliminasyon Süreci, ”Turkish Daily Haberler (İstanbul), 9 Kasım 2007b; Semih İdiz, 
“Erdoğan-Bush Sohbetleri: Başarılı mı Değil mi?” Türk Daily News (İstanbul), 9 Kasım 2007b.
10 Ümit Enginsoy, “PKK’ya Yapılan Grevde ABD’li Intel’in Yardımları”, Turkish Daily News (İstanbul), 3 Aralık 2007; Ümit Enginsoy ve Burak Ege Bekdil, 
“Türkiye, Türkiye'nin Anti-PKK Grevlerini Destekliyor”, Savunma Haberleri, 10 Aralık 2007e; Ann Scott Tyson ve Robin Wright, “ABD. Türkiye’nin Irak’ta 
isyancı Kürtlere yardım etmesine yardım ediyor, ”Washington Post, 18 Aralık 2007.
11 Transatlantik Eğilimler, Transatlantik Eğilimler: Temel Bulgular 2008, Washington, D.C .:Amerika Birleşik Devletleri Alman Marshall Fonu, 2008, s. 20.
12 Kasım 2007'de yapılan bir röportajda, örneğin, 1998 yılında İkinci Ordu Komutanı General Aytaç Yalman, Türk ordusunun, Kürt çatışmasının “toplumsal 
boyutu” nın önemini, Kürtlerin kendi isteğindeki önemini küçümsediğini kabul etti. Kürtçe ve kültürel ifadede ifade. Bu sosyal yönlerin daha önce daha 
iyi anlaşılsaydı, PKK sorununun çözülmesi daha kolay olurdu ve PKK'nın şiddete dönüşmemiş olabileceğini öne sürdü. Buna ek olarak, 1980 askeri 
darbesini yöneten TGS Genel Başkanı ve daha sonra Türkiye Cumhurbaşkanı General Kenan Evren, geriye dönük olarak, Kürt dillerini yasaklama kararının 
mahmuzda yapılmış bir hata olduğunu kabul etti. anı, yeterli anlayışı olmadan uzun vadeli siyasi yankılar. Bu kabuller, PKK ile mücadelede rol oynayan 
önde gelen Türk askeri komutanlarının bir dizi röportajında yer almaktadır. 
13 Sinan Salaheddin, “Türk Yetkilileri Bağdat'ta Iraklı Kürtlerle Buluşuyor”, Ekim ayında Boston Globe  15, 2008. 
Ayrıca bkz. Gareth Jenkins, “Türkiye, Bullet Bites”, Avrasya Daily Monitor, Vol. 5, No. 196, 14 Ekim 2008b.
14 Bkz. “Irak'taki Kürtçe Deal Tezgahının Anahatları” Hürriyet Daily News and Economic İnceleme (İstanbul), 19 Mart 2009; Charles Recknagel, 
“Irak, Türkiye Deal'a Gitti Bases'in PKK'sından mahrum bırak, ”Radio Free Europe / Radio Liberty, 24 Mart 2009; Semih İdiz,
“Türk Kürt Bağları'nda Yeni Bir Dönem” Hürriyet Daily News and Economic Review (İstanbul), 20 Mart 2009.
15 Bkz. Şaban Kardaş, “Irak Ziyareti Sırasında“ Kürdistan ”diyen Gül,“ Avrasya Daily Monitor, Vol. 6, No. 60, 30 Mart 2009a.
16 Bkz. Şaban Kardaş, “Muhalefet, Gül'ün Kürt Meselesi Üzerine Mutabakat İçin Çağrısını Reddetti”, Avrasya Daily Monitor, Vol. 6, No. 96, 19 Mayıs 2009c.
17 Emrullah Uslu, “Gül’ün Bağdat’a Ziyareti: Kürtlerle Mücadele Anlaşması” Avrasya Daily Monitor, Vol. 6, No. 56, 24 Mart 2009a.
18 Uslu, 2009 a.
19 Emrullah Uslu, “PKK Lideri Murat Karayilan, Türk Basınıyla Nadir Görüşme Yapıyor” dedi Avrasya Daily Monitor, Vol. 6, No. 88, 7 Mayıs 2009c. 
    Ayrıca bkz. Amberlin Zaman,
20 Bkz. Henri J. Barkey, “Kürdistan Anlaşması”, Ulusal Çıkar, Temmuz / Ağustos 2007a, ss 51–57.
21 Kerkük sorunu son derece karmaşıktır ve burada ayrıntılı olarak ele alınamaz. Kapsamlı ve dengeli bir tartışma için bkz. Uluslararası
Kriz Grubu, “Irak ve Kürtler: Kerkük Krizi'nin Çözümlenmesi, ”Middle East Raporu No. 64, Washington, D.C .: Uluslararası Kriz Grubu, 19 Nisan 2007b.
22 Kerkük'ün altında ne kadar petrol yatıyor? Irak Petrol Bakanlığı Kerkük'ün yaklaşık 15 milyar varil petrol içerdiğini tahmin ediyor.
Irak’ın toplamının (ve dünya toplamının yüzde 2’si) kanıtlanmış rezervlerinin yüzdesi. Batı petrol şirketleri tarafından yapılan tahminler 5,5 milyar ila 10,0 milyar arasında
varil. Bkz. Timothy Williams ve Suadad Al-Salhy, “Kerkük Üzerinden Bulutlar Toplama”, Uluslararası Herald Tribune, 29 Mayıs 2009.
23 Sadece Kürtlerin değil, Arap ve Türkmenlerin de desteklediği şehirdeki tüm etnik gruplar arasında güç paylaşılmasını istiyorlar.
ve Kerkük'te yaşayan diğer Iraklı Azınlıklar.
24 “Türkiye BM Raporuyla Tamam”, Hürriyet Daily News and Economic Review (İstanbul), 8 Mayıs 2009.
25 Aliza Marcus, Kan ve İnanç: PKK ve Kürt Bağımsızlık Mücadelesi, New York: New York Üniversitesi Yayınevi, 2007a, ss. 293–294.
26 Erdoğan’ın 2008’in başlarında Hakkari’deki konuşması, özellikle 26 Kürt’ten rahatsız oldu. Devletçi sloganını “bir millet, bir bayrak, bir anavatan ve 
bir devlet” çağrısında bulundu ve öfkeyle, “buna karşı çıkanların gitmesi gerektiğini” talep etti. Bkz. “Erdoğan, Kreuzfeuer der Kritik, ”Neue Zürcher Zeitung,  2 Kasım 2008.
27 Mustafa Akyol, “Yükselişte Kürt Milliyetçiliği Önerdi” Hürriyet Daily News ve Ekonomik İnceleme (İstanbul), 31 Mayıs 2009.
28 Erdoğan hükümetinin Kürt inisiyatifi, Türk basınında geniş çaplı bir tartışma başlattı ve bazıları oldukça şaşırtıcı ve sıra dışı olmak üzere çok çeşitli görüşler ortaya koydu. İdiz'in de belirttiği gibi, tartışmalarda açıkça dile getirilen görüşlerin bir kısmı beş yıl önce bile düşünülemezdi ve Türkiye'nin son 10 yılda Kürt meselesine ve ifade özgürlüğüne yönelik tutumlar açısından ne kadar ilerlediğini gösteriyordu. Bkz. Semih İdiz, “Kürt Açılımı Açılıyor Zihinler”, Hürriyet Daily News and Economic Review (İstanbul), 14 Ağustos 2009 b.
29 Boston Globe, 14 Ocak 2007, John Daly, ABD-Türkiye İlişkileri: Stres Altında Stratejik Bir İlişki, Washington, D.C .: Jamestown Vakfı, Şubat 2008, s. 47.
30 En ciddi olaylardan biri, 28 Haziran 2009'da, KBY hükümetine bağlı askerlerin, Irak'ın kuzeyinde Musul ve Kerkük arasında yer alan ağırlıklı bir Kürt kasabası olan Makhmur'a yaklaşan Arap liderliğindeki bir ordu birimi ile karşı karşıya kaldıklarında meydana geldi. Bu durumda, diğerlerinde olduğu gibi, Kuzey Irak'ta bulunan ABD askeri kuvvetleri tarafından aktif ve zamanında arabuluculuk yoluyla askeri bir çatışma kaçınılmıştır. Bkz. Anthony Shadid, “Kürt Liderleri Maliki'le Suşların Uyarılması”, New York Times, 17 Temmuz 2009.
31 Ayrıntılı bir tartışma için bkz. Semih İdiz, “Irak ve Kürtler: Tetik Hattı Boyunca Sorunlar”, Orta Doğu Raporu No. 88, Washington, D.C .: 8 Temmuz 2009 a.
32 Ümit Enginsoy ve Burak Ege Bekdil, “Türkiye ABD'den Çekilmeye Yardım Etmeyi Kabul Ediyor
    Irak, ”Savunma Haberleri, 30 Mart 2009 a.

7 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,


****

19 Eylül 2017 Salı

Barzaninin Kerkük ve Musulu istemesi Ankara Antlaşmasına Aykırı,



   Barzaninin Kerkük ve Musulu istemesi Ankara Antlaşmasına Aykırı,



Barzani'nin Kerkük ve Musul'u istemesi, Ankara Antlaşması'na aykırı

Ali Serdar Bolat 

10 Aralık günü Barzani, Partisinin kongresinde, " Kerkük Kürdistan'ındır, bunu tartışmaya dahi açmıyoruz " dedi.

Salondaki AKP, CHP Miletvekilleri ve elçilerimiz bu iddiaya cevap veremediler.
Musul ve Kerkük Misak-ı Milli'ye dahildir.
İngilizler, Şeyh Sait'e isyan çıkarttırarak ordumuzu meşgul ettiler ve bu yüzden Musul'a askeri harekat yapamadık.
1926 Ankara Antlaşması ile de Musul'u Irak'a bıraktık.
Yani Musul ve Kerkük, Irak Devleti'ne bırakılmıştır.
Musul ve Kerkük'ün Barzani Devleti'nin kontroluna geçmesi Ankara Antlaşması'nın açık ihlalidir.

Bu durumda Türkiye, Antlaşmaya aykırı olan bu emrivakiyi kabul edemez.
Musul ve Kerkük eğer Irak Devleti'nin kontrolünde olmayacaksa, Türkiye bu bölgeler üzerindeki hak iddiasını tekrar öne sürebilir.

Kesinlikle Barzani Devleti sınırları içine sokulamaz.

Bu konuyu bilen Dışişleri bürokratları yok mudur? Siyasi partilere bu konuda bilgi vermemekte midirler?

Antlaşma metnini bulamadım. Antlaşmada Kerkük ile ilgili bölüm var mıdır? Bulan arkadaş varsa lütfen göndersin, inceleyelim, siyasal bilgiler mezunlarından görüş isteyelim.


Beschreibung: Beschreibung: cid:image001.png@01CB9F1E.2F2329E0

KDP (Kürdistan Demokrat Partisi) Başkanı Mesud Barzani, aynı zamanda KDP ve KYB bölgelerini kapsayan Kürdistan Bölgesel Yönetiminin Başkanı
KYB (Kürdistan Yurtseverler Birliği) Başkanı Celal Talabani, aynı zamanda Irak Cumhurbaşkanı


Beschreibung: Beschreibung: cid:image002.png@01CB9F1E.2F2329E0

          Bölge                      Şehir

1.      Bağdat () (Bağdat)
2.      Selahattin () (Tikrit)
3.      Diyala () (Bakuba)
4.      Vasit () (Kut)
5.      Maysan () (Amara)
6.      Basra () (Basra)
7.      Zi Kar () (Nasiriye)
8.      Mutanna () (Samava)
9.      Kadisiye () (Divaniye)
10.  Babil () (Hilla)
11.  Kerbela () (Kerbela)
12.  Necef () (Necef = An Nacaf)
13.  Anbar () (Ramadi)
14.  Nineve () (Musul = Al Mawsil)
15.  Duhok () (Duhok = Dahuk)
16.  Erbil () (Erbil = Arbil))
17.  Kerkük () (Kerkük = Kirkuk)
18.  Süleymaniye () (Süleymaniye)


Lozan Barış Antlaşması'ndan sonra Türkiye'nin uğraştığı sorunlardan biri de Irak sınırı ve Musul sorunudur.İngiltere ile Türkiye arasında barışı tehlikeye sokan Musul sorunu zorlukla çözümlenebildi. Musul Mondros Ateşkes Antlaşması'nın imzalandığı sırada Osmanlı Devleti'ne bağlıydı.Yüzyıllarca Türk egemenliğinde kalan ve yüzde doksanı Türk olan Musul daha sonra Misak- Milli sınırları içinde de yer aldı.

İngiltere,Mondros Ateşkes Antlaşması'nın 7.maddesine dayanarak, antlaşmanın imzalanmasından birkaç gün sonra Musul'u işgal etti.Milli Mücadelenin zor koşulları  içinde TBMM Hükümeti bu bölge ile ilgilenemedi.
Türkiye, Lozan Konferansı'nda Musul'un Misak-ı Milli sınırları içerisinde yer aldığını söyleyerek İngiltere'den Musul'un kendisine bırakılmasını istedi. 


İngiltere,bu bölgenin  Milletler Cemiyeti'ne götürülmesi kararlaştırıldı.

Musul sorununun çözümlenmesi için İngilizlerle ilk kez 1924 yılında İstanbul'da Haliç Konferansı'nda görüşmeler yapıldı.Bu görüşmelerde İngilizler çok fazla istekte bulunduklarından dolayı anlaşmaya varılamadı.Haliç Konferansı'nın başarısızlıkla sona ermesinden sonra İngilizler isteklerini zorla kabul ettirmek için bazı olayları bahane ederek Türk Hükümeti'ne bir ültimatom verdiler.   Ültimatomda,istekleri kabul edilmeyecek olursa askeri girişimlerde bulunacaklarını açıklıyorlardı. 

Türk Hükümeti bu ültimatoma verdiği karşılıkta,sınırlarını ve bağımsızlığını korumak için her türlü önlemi alacağını bildirdi.Bu kesin karar karşısında, İngiltere Hükümeti herhangi bir harekette bulunmaya cesaret edemedi.Fakat Şeyh Sait İsyanı nedeniyle gerekli askeri harekat yapılamadı.

Bunun üzerine,1926 yılında Musul Sorunu Milletler Cemiyeti'ne götürüldü.Sorun burada da çözümlenemeyince Yüksek Adalet Divanı'na verildi.Ama burada da olumlu bir sonuç alınamadı. Nihayet, İngilizlerle Ankara'da bu konu üzerinde yapılan görüşmeler bir anlaşma ile sona erdi.
Sonuç olarak 5 Haziran 1926 tarihinde Ankara Antlaşması imzalandı.

Ankara Antlaşması'na göre;

·         Musul Irak'a ait olacak.
·         Irak Musul'dan elde ettiği petrol gelirinin % 10'unu 25 yıllık bir süre için Türkiye'ye verilecek.
·         Hakkari sınırında Türkiye lehine düzeltme yapılacaktı.

http://tr.wikipedia.org/wiki/Ankara_Antla%C5%9Fmas%C4%B1_(1926)


Barzani hedefini açıkladı: Birleşik Kürdistan

Ali Serdar Bolat


 Beschreibung: Beschreibung: cid:image005.jpg@01CB9F1E.2F2329E0

Irak'ın kuzeyinde Amerika'nın desteği ile kurulmuş olan Kukla Devletin başında peşmerge reisi Mesud Barzani var.
Barzani'nin lideri olduğu Irak Kürdistan Demokrat Partisi'nin (IKDP) kongresi 10 Aralık günü Kukla Devletin başkenti Erbil'de toplandı.
Kongreye 1500 delege ve 1000 civarında diplomat, siyasetçi ve gazeteci katıldı.
Barzani, kongrede yaptığı konuşmada Kerkük hakkında şunları söyledi:
“Sorunlu bölgeler özellikle de Kerkük tüm halkların yaşam kenti olacak.
Kerkük Kürdistanındır, bunu tartışmaya dahi açmıyoruz. Sorunlu bölgelerin bizim tarafa geçmesi, orada yaşayanlar için olumlu olur”

Birleşik Kürdistan oluşturmak istediklerini söyleyen Barzani bu konuda şunları kaydetti:
“Birleşik Kürdistan istiyoruz.
Kürtler tek parça ve bölünemezler. Kürtler parça parça olamazlar artık.
Kürtler tek vücuttur ve dil ekseninde bölünemezler. Çok farklı lehçeler olsa bile, Kürtçe tek dildir."

Kurultaya Türkiye'den katılanlar;

AKP Genel Başkan Yardımcıları Ömer Çelik ve Abdülkadir Aksu ile Bağdat Büyükelçisi Murat Özçelik, özel bir uçakla Ankara'dan Erbil'e uçtular.
Onları Erbil havaalanında Irak Dışişleri Bakanı Hoşyar Zebari, Erbil Başkonsolosu Aydın Selcen ve Kürdistan Demokrat Partisi Dış İlişkileri Sorumlusu 
Sefin Dizayi karşıladı.



Diğer katılımcılar:

CHP Genel Başkan Yardımcısı Mesut Değer, BDP’li Bengi Yıldız, Hamit Geylani ve Eski DEP milletvekili Leyla Zana
Kurultaya katılan Irak yöneticileri
Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabani, Irak Dışişleri Bakanı Hoşyar Zebari, Başbakan Nuri el-Maliki
Abdülkadir Aksu: "İlişkilerimiz derinleşiyor"
Kongrede konuşma yapan AKP Genel Başkan Yardımcısı Abdülkadir Aksu şunları söyledi:
“Irak Kürt bölgesi ile önceliklerimiz örtüşmektedir. Ekonomilerimiz birbirini tamamlamaktadır. Erbil Başkonsolosluğumuz, bu yılın mart ayında açılmıştır. 
Başkan Barzani’nin liderliğindeki Irak Kürt bölgesel yönetiminin ülkemizle olan ilişkilerini derinleştirme, çeşitlendirme ve geliştirmeye katkısını önemsiyoruz. 
Diğer taraftan bölgemizde artık radikal ideolojiler ve terör yöntemlerinin miadı dolmuştur. Türkiye Iraklı Kürt kardeşleriyle dayanışma içinde olmaya devam edecektir”

(Yukardaki bölüm http://www.yg.yenicaggazetesi.com.tr/habergoster.php?haber=43271 sayfasından derlenmiştir ASB)

Türkiye'den katılanlar, Kerkük'ün Kürdistan'a ait olduğunu söyleyip Türkiye'den toprak isteyen Barzani'yi kuzu kuzu dinleyip alkışladılar.
Aksu da "Başkan Barzani" yi yıkayıp yağladı. Mesut Değer sesini çıkarmadı, BDP'liler zevkten beş köşe oldular.

"Kürt açılımı" böylece birkaç adım birden ileri gitmiş oldu.

Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabani, Kürdistan Yurtseverler Birliği'nin Başkanıdır.
Yani Öcalan'ın Türkiye Cumhurbaşkanı olduğunu düşünün. İşte aynen öyle.
Irak Dışişleri Bakanı Hoşyar Zebari de Barzani'nin partisinden.
Bölücüler Irak'ın başına geçmiş Amerika sayesinde...


https://groups.google.com/forum/#!topic/turkcutavir/JF7ikPFG0Y8


***

27 Haziran 2017 Salı

Kuzey Irak’ta Bağımsızlıktan Önceki Son Adım: Referandum




Kuzey Irak’ta Bağımsızlıktan Önceki Son Adım: Referandum


Serhat Erkmen
 24 HAZİRAN 2017 - CUMARTESİ


7 Haziran 2017 tarihinde IKBY Başkanı Mesut Barzani, uzun süreden beri tartışılan “ Bağımsızlık Referandum ”unun 25 Eylül 2017’de yapılacağını resmen ilan etti. Birçok gözlemci ve analizciye göre referandum kararı IKBY içindeki güç dengesi ve Bağdat-Erbil ilişkileri ile ilişkili bir siyasi manevra aracı. Referandumun sonucu şimdiden belli olsa da bağımsızlığı otomatik olarak getirmeyecek. Fakat, bu bağımsızlığa giden yolda son adım olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Bölgesel şartlar ve IKBY’nin iç dinamikleri dikkate alındığında IKBY’nin Irak’tan ayrılması sanıldığı kadar uzak bir tarihte olmayabilir.

Referandum Kararına İlişkin Gelişmeler

Mesut Barzani’nin “bağımsızlık”a ilişkin söylemleri hiç de yeni değil. Irak’ın ABD tarafından işgal edilmesinden sonra defalarca bu konu gündeme geldi. Pek çok kez, bu iddia sadece iç politikadaki özgün dengeler ve Irak’ta Kürtlerin daha fazla hak sahibi olması için bir siyasi manevra aracı olarak görüldü. Hatta, öylesine çok dile getirildi ve geçmişte buna ilişkin alarm ziller çalındı ki; artık pek çok kişi son gelişmenin de eskisinden çok da farklı olmadığını düşünüyor. Bu varsayımın altında yatan iki temel açıklama biçimi bulunuyor. IKBY’deki özgün siyasal koşullar ve bölgesel güçlerin bağımsızlığa karşı çıkacağı varsayımı

IKBY’deki Özgün Siyasal Koşullar

IKBY’de son 8 yıl içinde bilinen siyasi dengeler büyük değişiklikler geçirdi. Gorran Hareketi’nin henüz partileşmeden 2009’da parlamento seçiminde gösterdiği başarıyla KDP-KYB ortak hegemonyasına meydan okuyabileceğini göstermesi KYB’yi zayıflattı. KYB’den kopan bir hareket olara Gorran’ın bu çıkışı, aslında KDP açısından IKBY’deki iktidarını tekelleştirmesi yolunda önemli bir adım oldu. KYB-KDP stratejik anlaşması kısa süre içinde çöktü ve hükümet içinde aslan payını KDP aldı. KYB, 2 yıl süreyle başbakanlığı elinde tutmayı başarsa da bu kazanım geçici ve etkisiz oldu.

2013’te yapılan bölgesel parlamento seçiminde KYB’nin yenilgisi katmerlendi ve açıkça Gorran’ın arkasında kaldı. Uzun süren anlaşmazlıklardan sonra yeniden bir ulusal birlik hükümeti kurulsa da bu hükümet, 2015 yılında Gorran Partisi’nden bazı bakanların hükümetten atılmasıyla tamamen KDP denetimine girdi.

Ancak, parlamento ve hükümetin, Başkan karşısında son derece zayıf ve etkisiz olduğu IKBY’de asıl sorun başkanın görev süresi oldu. Normal şartlarda 2013’te Mesut Barzani’nin görev süresi dolmuştu ve “ Temel Yasa ”ya göre tekrar aday olamaması gerekiyordu. Fakat, KDP’nin Barzani’nin başkanlığı konusunda geri adım atmaması, bu soruna yasal değil siyasal bir çözüm bulunarak görev süresinin siyasal bir uzlaşıyla 2 yıllığına uzatılmasıyla sonuçlandı.

Bu süre 2015’te tamamlanınca, bu sefer de Anayasa yazım süreci başladı. Bir Anayasa yazılarak Başkanı’nın yeni yetkilerle donatılması, görev süresinin belirlenmesi ve temelde IKBY’de siyasetin “ Yasal ” zemininin ve elbette siyasal sistemin yeniden tanımlanması öngörülüyordu. Başkan’ın görev süresi ve yetkileri de bu çerçevede belli olacaktı. Yani Mesut Barzani’nin yeniden seçilip seçilemeyeceği, seçilirse ne kadar başkan kalabileceği Anayasa’ya bağlandı. Fakat, Anayasa yazım süreci sonuca ulaşmadı. Üstelik, bölgenin IŞİD saldırısına maruz kalmasıyla, partiler arasındaki ayrılıkların bir yana bırakılması önce temel güvenlik sorunun çözülmesi gerektiği söylemi KDP tarafından güçlü bir biçimde kullanılmaya başladı.

Bu süre zarfında KYB ve Gorran’da da önemli değişiklikler oldu. KYB, Celal Talabani’nin hasta yatağına düşmesinden sonra fiilen en az ikiye bölündü. Bazı gözlemcilere göre bu bölünmenin ikiden fazla kanadı olsa da parti içi ittifaklar hala ikiye bölünmeden bahsetmemize neden oluyor. Bölünen KYB’nin içinden bir grup KDP’yle ilişkiler geliştirdi. Fakat, Celal Talabani’nin karısı ve KYB’nin kurucusu İbrahim Ahmet’in kızı olan Hero Talabani, partinin büyük kısmını kontrolü altında tutmayı sürdürdü. Benzer bir biçimde Gorran’da da içsel karışıklar yaşandı. Partinin içinde bazı kanatlar oluştu. Üstelik kısa bir süre önce partinin lideri Nevsirvan Mustafa öldü. Tüm bu faktörler, KDP güçlenirken diğer partilerin zayıflamasına neden oldu.

Ancak KDP’nin parti olarak bütünlüğünü koruması ve güçlenmesi, IKBY’nin yaşadığı dönüşüm süreci ve sancılı ekonomik durumdan sorumlu tutulmasını engelleyemedi. Birkaç yıl öncesine kadar, Ortadoğu’nun yeni Kuveyt’i ya da Katar’ı olabileceği söylenen IKBY son iki yıldır maaşları doğru dürüst ödeyemeyen, ekonominin durma noktasına geldiği bir bölgeye dönüştü. 3- 4 yıl öncesinde Kerkük petrolüne bile ihtiyaç duymadan kendi kendine yetebilen bir ekonomi kurmaya yetecek petrol rezervine sahip olduğu ve 2015’te günlük 1 milyon varil petrol üretebileceği söylenen bölge hala bu hedefine ulaşmaktan uzak. Küçük ve orta ölçekteki petrol şirketleri ekonomik nedenlerle bölgeden ayrılmaya başladılar. Büyük petrol şirketleri ise jeopolitik risk ve üretim potansiyelindeki yetersizlik nedeniyle yatırımları askıya aldılar. Üstelik, IŞİD’in ortaya çıkmasıyla birlikte, çatışma bölgelerinden 1 milyondan fazla Iraklı IKBY’nin kontrol ettiği bölgelere göç etti. Bu sorunlar IŞİD’in yarattığı güvenlik sorunu öne sürülerek üstü kapatılmaya çalışılsa da halkın memnuniyetsizliği rahatlıkla gözlemlenebiliyor.

Tüm bunlara rağmen IKBY’de son 2 yılda her şey o kadar da kötüye gitmedi. IŞİD’e karşı oluşturulan koalisyon çerçevesinde peşmergeye pek çok ülke eğitim vermeye başladı. Bugün IKBY, 2 yıl öncesine göre daha profesyonel, daha iyi örgütlenmiş ve daha iyi silahlanmış bir silahlı güce kavuştu. Üstelik, IŞİD’i çıkarttığı yerlere yerleşti ve buralardan geri adım atmıyor. Bağdat ile Erbil arasında 2005’ten beri devam eden tartışmalı bölgelerin önemli bir kısmı bugün IKBY’nin fiili olarak kontrolünde bulunuyor. Bu bölgeler arasında Musul’un kuzeyindeki potansiyel petrol zengini bölgeler ve Kerkük’ün dillere destan petrol rezervlerini barındıran alanları da yer alıyor. Kaba bir tahminle, IŞİDle mücadele çerçevesinde IKBY’nin sınırları %35 genişledi. Bu genişleme alanları da Kürtlerin Irak’ta tarihsel olarak hak iddia ettiği alanlarla örtüşüyor. 

Özetle, IŞİD’in Musul’u ele geçirdiği 2014 Haziran’ından bu yana IKBY’de çok önemli değişikliler yaşandı. Ekonomik kriz, kendi Temel Yasası’nı bile uygulamayan bir iktidar, beklentileri karşılamayan bir petrol rezervi, bölünmüş siyasal partiler, hızla genişleyen sınırlar, güçlenen askeri yapı, başarısız Anayasa yazma girişimleri, cılız toplumsal gösteriler ve bunlara karşılık uluslar arası alanda artan sempati. Yukarıda sayılan gelişmelerin hepsi son 3 yılda IKBY’de son derece karmaşık bir iç dinamikler sarmalı oluşturdu.

Barzani Referandum’da Neden Israrcı?

Yukarıda belirtildiği gibi birçok analizci Barzani’nin referandum konusundaki ısrarının bir boyutunu iç politikada yaşanan sıkışıklığı aşmak için kullanmak istemesiyle açıklıyor. Onlara göre, Anayasa başarısız olmuşken, bölge parlamentosu işlevsiz hale gelmişken, ekonomik kriz yaşanıyorken ve görev süresi çoktan dolmuşken Mesut Barzani’nin iktidarını korumasının tek yolu referandum yaparak gündemi değiştirmek ve bağımsızlığın getirdiği dinamikle halkın desteğini yeniden konsolide edip başkanlığını sürdürmek. Böylece, 6 Kasım 2017’de yapılacak seçimler öncesi gündemi daha önce nasıl IŞİD’in yarattığı güvenliğe endeksleyerek ekonomik krizden, yolsuzluklardan ve diğer toplumsal ve siyasal sorunlardan uzaklaştırdıysa bu sefer de bağımsızlık referandumunu öne sürerek milliyetçilik üzerinden gücünü konsolide etmeye çalışıyor. Öte yandan diğer bir açıklama da; bağımsızlık hamlesinin Bağdat-Erbil ilişkilerinde Erbil’in istediklerini koparmasının bir yolu olduğu üzerine inşa ediliyor. Bağdat’ta milis siyaseti ve Maliki’nin sertlik yanlısı çıkışları arasında sıkışan Başbakan Haydar Ibadi’nin, Barzani’ye tavizler vermek zorunda kalacağı ileri sürülüyor. Bu nedenle, Barzani’nin zamanlamasının 2018’deki Irak parlamentosu seçimi öncesinde bir manevra olduğu söyleniyor.

Yani yerli yabancı pek çok gözlemciye göre ortada referandum bulunsa da bağımsızlık ihtimali yok. Bu nedenle, referandum çok da önemsenmemeli. Zaten, IKBY bağımsız olsa dahi mevcut ekonomik koşullarla yaşayamaz. Ayrıca bölge ülkeleri bu bağımsızlığa karşı durumdalar. Hatta, tartışmalı bölgelerden vazgeçmeyen Irak Hükümeti gerekirse güç kullanarak bu bölgelerden peşmergeyi çıkartır ve bu bölgeleri yeniden kontrolü altına alır. Bu nedenle bağımsızlık referandumu genelde Iraklı Kürtlerin iç ve dış politikada elde ettiği avantajları, özelde Mesut Barzani’nin kişisel iktidarını korumak için oynadığı yeni bir karttan ibaret.

Ancak, yıllardır IKBY’deki iç siyaseti ve Irak’ı inceleyen bir gözlemci olarak bu analizin doğru olduğunu düşünmüyorum. Tersine, bu referandumun kısa vadede Irak’tan IKBY’nin ayrılmasından önceki son hamle olduğunu, bölgesel şartlara bağlı olarak bu ayrılmanın 1-3 yıl aralığında ya da daha kısa vadede yaşanacağını varsayıyorum. Elbette, genelin aksine bir iddia da bulunduğunuzda bunu bazı verilerle desteklemeniz gerekmektedir. Gerekçelerimi şöyle sıralayabilirim:

Bağımsızlık Referandumu Neden Bağımsızlık Öncesi Son Adım Olarak Yorumlanmalı

Öncelikle, IKBY’deki ekonomik krizin boyutları ve olası bir Kürt devletinin sürdürülebilirliği konusundaki analizler büyük ölçüde haklı gerekçelere dayandığını kabul edilmeli. Bölgede istatistik tutulmadığından ya da mevcut istatistikler siyasal olarak yönlendirildiğinden bağımsız ve doğru ekonomik tahliller yapmak da son derece güç. Fakat, maaşların ödenmesindeki güçlüklerin piyasaya yansımasının ötesinde IKBY’nin ciddi bir borçlanma sürecine girdiği de açık. Ancak tüm bunlar bağımsızlığın önünde bir engel değil.

Bir kere, IKBY’nin sınırları içinde kalan alanlarda petrolün varlığı, kalitesi ve maliyeti tartışmalı bile olsa olası bir devletin Kerkük’ü içereceği dikkate alındığında büyük bir potansiyele ulaşacağı unutulmamalı. Kerkük gibi bir petrol denizinin varlığı hala tartışmalı alanlardan gelebilecek olan gelirlerle karşılaştırılması doğru değil. Büyük miktarda yatırım çekebileceği gibi yapılacak yatırımlar ve yenileştirmelerle üretimi 1 milyon varilin çok üstüne taşıyabilecek bir potansiyeli olduğu unutulmamalı. Üstelik, IKBY’nin büyük devletlerin temsilcisi olarak saydığı şirketlerle yaptığı petrol anlaşmalarında şirketlere karşı piyasanın ne kadar ötesinde ayrıcalıklar ve iyi şartlar sunduğu dikkate alınırsa bağımsız bir Kürt devletinin başta ekonomik sıkıntılar yaşaması ihtimali olmasına rağmen parçası olacağı ittifakın koruması altında ekonomik durumunun düzelmesi ölümcül bir soruna dönüşmeden halledilebilecek bir mesele gibi görünmektedir. Dünya tarihinde birbirine rakip devletlerin fırsatlardan yararlanmak için yaptığı girişimlerden ders çıkarılmalıdır.

İkincisi Mesut Barzani’nin kişisel kariyerine ve IKBY’deki siyasi denklemlere odaklanan analizler çok önemli bazı verileri ya gözden kaçırmaktadır ya da bilerek tersini yansıtmak için görmezden gelmektedir. Bu veriler şöyle sıralanabilir:

a.       KDP, diğer partilere göre farklı bir tabana sahiptir. Ekonomik kriz, anti demokratik uygulamalar ya da toplumsal sorunlar (istisnalar dışında) KDP’ye oy verenlerin davranışı değiştirmez. Ayrıca, yıllarca Irak’ta ve Kuzey Irak’ta seçim gözlemciliği yapan bir kişi olarak değiştirmek isteseler de mevcut seçim uygulamalarının buna izin vermeyeceğini söyleyebilirim. Üstelik, referandumun yapılması ve sonunun getirilmemesi KDP ve Barzani için başka bir riski beraberinde getirmektedir. Referandumun yapılacağı sınırlar tartışmalı bölgeleri de kapsayacaktır. Bu durumda, KYB’nin çok güçlü olduğu Kerkük, Selahaddin ve Diyala’dan IKBY’nin kontrolünde kalan bölgelerden gelecek oylar, KDP’nin göreli etkinliğindeki (Sincar’da KDP’nin güç kaybı da dikkate alınırsa) Musul civarından gelecek oylardan daha fazladır. Başka bir deyişle, referandum sonucunda IKBY’nin yeni fiili sınırları çizildiğinde yapılacak olan parlamento ve başkanlık seçimlerinde KDP başat konumunu kaybedebilecektir. O halde şu soru sorulabilir. Mevcut halde seçime gitmesi halinde birinci çıkacağı bir seçime ve çoğunluğu (azınlık sandalyelerindeki etkisiyle) kontrol edebileceği bir parlamento dengesine sahipken, Barzani neden mecliste ikinci olmaya, hatta olası bir KYB-Gorran ittifakı sonucunda hükümet dışı kalmaya razı olsun ki? Gündemi değiştirip, karizmasını artırırken başkanlık seçimi ve meclis seçiminde kaybedebileceği bir denkleme sürüklenmesinin hangi tarafı rasyoneldir?

b.      İkincisi, Mesut Barzani, yeni başkanlık seçiminde aday olmayacağını açıklamıştır. Eğer başkan olmayacaksa ve oy dengeleri değişince partisi ikinci konuma düşme tehlikesi yaşayacaksa elde edeceği kişisel karizmanın önemi ne olacaktır?

c.    Üçüncü faktör, Barzani’nin bağımsızlık referandumuyla sanki bir güven oyu alıyor izlenimi oluşturulmaktadır. Zaten oylamadan %99’a yakın bağımsızlık isteği çıkacaktır. Bu ne herkesin Barzani’yi desteklediğini ne de KDP’nin tek bağımsızlık isteyen aktör olduğunu gösterir. IKBY’de siyaset, artık bu manevralarla idare edilebilecek tecrübesizlikte değildir. İdeolojik tercihler ile birey ve grup çıkarları, aşiret tercihlerinin çoktan ötesine geçmiştir. Bu nedenle, Barzani’nin bağımsızlıktan sağladığı itici güçle partisini iktidara taşıyabileceği beklentisi bölgenin siyaseti açısından bir anlam ifade etmemektedir.

d.     Dördüncüsü, bir an için referandumun olmadığını, Barzani’nin 6 Kasımdaki seçimi kaybettiğini ve KDP’nin de KYB-Gorran ittifakına yenildiğini varsayalım. IKBY’de, Mesut Barzani kendisi o koltuktan inmediği sürece, onu oradan indirebilecek ne bir hukuki mekanizma, ne bir siyasi güç ne de bir askeri güç vardır. Patrimonyal ilişkilerin hala siyasetin temelini oluşturduğu ve bu ilişkilerin silahlı boyutunun güçlü bir biçimde devam ettiği bir bölgeye Avrupa tipi demokratik dengeler veya kişisel siyaset beklentisiyle yaklaşmak pek de gerçekçi değildir.

O halde Mesut Barzani’nin referandum yapma kararının arkasında yatan temel düşünce, referandumdan çıkacak olan “bağımsızlık kararı”yla ya 6 Kasım öncesinde bağımsızlığı ilan ederek, bölge siyasetinin denklemini bir başka dengeye taşımak; ya da referandumdan sonra yapılacak seçimde aday olmayarak geçici bir başkanı destekleyip, 2018’de Irak’ta özellikle seçim sonrasında Irak’ta güçlenen milis siyasetinin Nuri Maliki ya da benzeri bir siyasetçiyi iktidara taşıdığı şartlarda bağımsızlığı tetikleyerek Kürt devletinin ilk başkanı olmaktır.

 Bölgesel Dinamikler Bağlamında Referandum

Ortadoğu’da güç mücadelesi pek çok yönden yeni bir çatışmaya doğru evrilmektedir. Suriye’de Rusya ve ABD arasındaki gerilim ile Basra Körfezi’ndeki İran-Suudi Arabistan gerginliği bunun en önemli işaretleridir. Irak’ın parçalanması ise uzun süredir bölgesel denklemler çerçevesinde değerlendirilmiştir. Buna göre Irak’ın iç dinamikleri sonucunda ülke parçalansa ve bir Kürt devleti kurulsa dahi bölge ülkeleri ile bölge dışı güçlerin etkisiyle bu bağımsızlık engellenebilecektir.

Oysa, Ortadoğu’daki dengeler ele alındığında ;bölgede sınırlar bağlamında statükonun korunmasına yönelik ittifakların en zayıf olduğu döneme girildiği görülmektedir. Bu olgu şu biçimde ayrıntılandırılabilir:

IŞİD, sonrası, Ortadoğu’da ve Irak’ta yeni devletler ya da federal bölgeler kurulmasını neredeyse tüm ülkeler kabul etmiş görünmektedirler. Anlaşmazlık, eski merkezi devletlerin gücünün azalması ya da federal/konfederal hale dönüşmesi değil; bu olası bölgelerin sınırları ve bu bölgelerin hamilerinin hangi devletler olacağı bağlamındadır. Bu bağlamda, IKBY, IŞID sonrası Irak’ta eski şartların geçerli olmayacağını görmektedir. Fakat, bunun zamanlaması da önemlidir.

ABD’nin Rusya ile Suriye üzerinde açıkça güç mücadelesine giriştiği bir dönemde ortaya çıkan fırsattan yararlanmak istemektedir. Bugün, ABD, Kürtleri hem Suriye hem de Irak’ta müttefik olarak görmekte ve bölgedeki etkinliğinin en temel dayanağı haline getirmeye çalışmaktadır. Ancak, bunun tek başına yeterli olmayacağını gördüğünden Musul, Anbar, Rakka ve Deir Ez Zor gibi Sünni Arapların yaşadığı bölgelerde eski ve yeni ilişkilerini kullanarak federal bölge fikirlerini desteklemektedir. Bu bağlamda bakıldığında ABD’nin IKBY’deki referandum çağrısına fikren değil zamanlama olarak karşı çıkması daha anlaşılır hale gelmektedir. Şu ana kadar, ABD’den bağımsızlık referandumuna destek mesajı gelmemiştir. Referanduma itiraz bağımsızlık hakkına değil referandumun zamanlamasına yöneliktir. ABD, muhtemelen bir süre daha Irak’taki merkezi hükümetle ilişkilerini korumayı, en azından dengeli bir Irak hükümeti görmeyi arzulamaktadır. Buna karşılık, Kürtlerin bağımsızlığını ilan etmesi halinde 2018’de Irak’taki seçimde tam İran yanlısı bir Şii hükümeti engelleyemeyeceğini hesaplamaktadır. Dolayısıyla, Rakka ve Deir Ez Zor’da kurmayı planladığı düzeni oturtuncaya, Musul’da yeniden Sünni Araplar hakim kılınıncaya kadar ertelenmesi gereken bir durum olarak görmektedir. Yoksa, kesinlikle itiraz etmemektedir.

Rusya ise Mesut Barzani’nin bağımsızlık referandumu kararını ilan etmesinden birkaç gün önce IKBY ile dev bir petrol anlaşması yaparak geleceğe dair konumunu açık etmiştir. En az 20 yıl süreyle Rus petrol şirketi Rosneft’in bölgeyle dev bir ticari ilişkiye girmesini içeren anlaşma IKBY’nin kendisine yeni bir kalkan bulma hamlesi olarak değerlendirilebilir. Normalde petrol piyasalarındaki tüccarlar üzerinden piyasaya petrol satan IKBY’nin doğrudan Rusya devletini de içerecek şekilde bir anlaşma yapması ona ABD’den sonra ikinci bir kalkan sağlamaktadır. Bu anlaşma yıllardır Irak merkezi hükümetiyle olan ilişkileri nedeniyle uzak durduğu Kuzey Irak’taki sahalara doğrudan ve güçlü bir biçimde girme çabasıdır. Üstelik detayları belli olmasa da gelecekte büyük ihtimalle Kerkük’teki sahaları da kapsayabilecektir. Dolayısıyla bu anlaşma sadece bir petrol anlaşması değil, trilyonlarca dolarlık bir ekonomik ilişkiyi içeren bir siyasal müzakere metni olarak okunabilir.

Avrupa ülkelerinden gelen talepler de aslında ABD’ye benzemektedir. Avrupalı devletler de bağımsızlık fikrine ya da hakkına değil zamanlamasına karşı olduklarını ilan etmişlerdir. Şu ana kadar tek istisna görünen Almanya’dır.

Bölge ülkeleri dikkate alındığında da denklemin önceki yıllara oranla değiştiği görülmektedir. Katar Krizi sonrası Suudi Arabistan’ın IKBY’nin bağımsızlığını desteklemeye yönelik kamuoyu çalışmaları, İsrail’in öteden beri bilinen desteğini açığa çıkarması en çok göze çarpan olgular olabilir.

Türkiye ve İran referandum fikrini eleştirmişlerdir. Ancak 90lı yıllardaki açıklamaların tonuyla bugünkü açıklamaların ve girişimlerin tonu arasında büyük farklar bulunmaktadır. İşin en ilginç yanı ise Irak hükümetinin yaptığı açıklamalardır. Başbakan Ibadi, bağımsızlık referandumunu diğer Irak başbakanlarına göre çok daha yumuşak bir dille eleştirmiştir.

Ortadoğu’da verili güç mücadelesine bakıldığında IKBY, bağımsızlık için daha uygun bir bölgesel ve uluslar arası ortam bulamayacağını düşünüyor olabilir. Irak ordusu, Musul’u temizlerken hayli yıpranmıştır. Üstelik, İran’ın etkisiyle Suriye’deki güç mücadelesine dahil olmak üzeredir. Böylesine bir atmosferde, kendisi kadar donanımlı, savunulabilir sınırlar açısından coğrafi avantaja sahip Peşmergeyle dağınık Irak ordusunun ve Haşdi Şahabi’nin uğraşacak gücü olduğu şüphelidir. Suriye’de açık ve yoğun bir güç mücadelesine giren ABD ve Rusya’nın da Irak’ın toprak bütünlüğünü korumak için diplomatik bir çabanın ötesine geçmesi mümkün görünmemektedir. Şu ana kadar telkinlerle Irak’ın toprak bütünlüğü korunsa da tüm devletler güç dengesini değiştirebilecek bir dinamiğe karşı olası tüm aktörleri yanına toplamak istemektedir. Suudi Arabistan ve müttefikleri ile İsrail ise İran ve Türkiye’yi zayıflatacak bu girişimi destekleme eğilimindedir. Bu durumda, son sözü söyleyecek olan İran ve Türkiye olacaktır.

Özetle, geçmişte defalarca tekrarlandığı için artık ilk çıktığı andaki kadar önemsenmeyen bağımsızlık söylemi ve bunun öncülü olan referandum, bugün başka bir yöne doğru yaşanan değişimin ayak sesleri olabilir. Gerek IKBY’deki iç dinamikler gerekse Irak ve Ortadoğu’daki dinamikler Mesut Barzani’nin önüne belki de 20 yıl daha çıkmayacak bir fırsat sunmaktadır. IŞİDle mücadele sürecinin getirdiği uluslar arası sempati, iç dinamiklerin mücadeleyi yoğunlaştırdığı iç siyasi dengeler, zayıf Irak hükümeti, Ortadoğu’da eşzamanlı ve birden çok iç savaşa bölge güçlerinin ve bölge dışı devletlerinin doğrudan ve uzun süreli angajmanı muhtemelen IKBY’ye bağımsızlık için daha iyi bir fırsat olmadığını düşündürmektedir. Bu nedenle referandumu, gelip geçici bir siyasi manevra olmaktan ziyade IKBY’nin bağımsızlığından önceki son adım olarak ciddiye alınması gereken bir gelişme biçiminde değerlendirmek daha doğru olabilir. 

Not: 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü Ortadoğu ve Afrika Araştırmaları Merkezi Başkanı Doç.Dr. Serhat ERKMEN'in bu çalışmsı ilk olarak AA tarafından yayımlanmıştır.

http://www.21yyte.org/tr/arastirma/orta-dogu-ve-afrika-arastirmalari-merkezi/2017/06/24/8665/kuzey-irakta-bagimsizliktan-onceki-son-adim-referandum