Abdülkadir Aksu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Abdülkadir Aksu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

29 Mart 2020 Pazar

SİNEKLERLE DEĞİL BATAKLIKLA MÜCADELE…

SİNEKLERLE DEĞİL BATAKLIKLA MÜCADELE…

Serdar Ant
 Christopher Columbus’dan 518 yıl sonra Türk medyası da Amerika’yı keşfetti! Wikileaks adlı internet sitesinin yayınladığı belgeler sadece ABD’nin değil, dünyanın dört bir tarafında ABD ile işbirliği içinde olan ve “büyük ağabey”in “deliğe süpürmeyip kullandığı” iktidarların da ne mal olduğunu ortaya koyuyor. 60 yılı aşkın bir süredir ABD’nin vazgeçilmez müttefiki olan Türkiye de bu ifşaattan payına düşeni alıyor tabii…
Ne var ki asıl şaşırtıcı olan, bugüne kadar ABD söz konusu olduğunda “kraldan çok daha kralcı” davrananların tavrı… Örneğin “Basında Güven” diyerek kendini pazarlayan Milliyet, “Amerika Çıplak” sürmanşetini çekmiş! “Bağımsız Günlük Gazete”(!) Vatan ise iç sayfalarından birinde “Hükümette ne oluyorsa ABD’nin haberi varmış!” diyor. (30.11.2010)

Bak sen şu işe… Meğer böyleymiş! Allah’tan Wikileaks var da Türkiye’yi yönetenler hakkında bilmediğimiz gerçekleri de öğreniyoruz!
 Başbakan Erdoğan’ın İsviçre Bankaları’nda 8 gizli hesabı varmış.
Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, Londra’da konuştuğu bir grup yatırımcıya “Doğan hisselerini satın, çünkü onlar gidici” demiş.
Erdoğan, “petrol işlerini özelleştirirken kendine de pay alıyor”muş. Herhalde bu petrol işi denilen TÜPRAŞ’ın peşkeş çekilmesi olsa gerek.
Kürşat Tüzmen, Abdülkadir Aksu, Faruk Nafiz Özak gibi AKP’li bakanların ismi yolsuzluğa karışmış.
Dışişleri Bakanı Ahmed Davutoğlu, “ Olağanüstü tehlikeli biri” imiş, üstelik neo-Osmanlıcıymış.
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç ise “Erdoğan’ın buldogu”ymuş.
 Fetullah Gülen’in Meclis’te 80 tane milletvekili varmış. Cemil Çiçek, Hüseyin Çelik gibi bakanlar ve önde gelen kimi AKP’liler meğer Fetullahçı imiş. Dahası AKP’li vekillerin çoğu da tarikat üyesiymiş… Nakşibendisi, Süleymancısı, İskenderpaşalısı…
 Gül, Erdoğan’ın altını oyuyormuş.
 AKP’nin Kürt Açmazı başarılı olamazmış.
 Türkiye AB’ye üye olamazmış.
CHP’liler “Bir avuç gürültücü elitist ”miş.
Başbakan Erdoğan “çok fazla gururlu” imiş, “Allah’ın kendisini Türkiye’yi yönetmek için seçtiğine” inanıyormuş, “maço imajlı”ymış, kadınlara güvenmiyor ve partinin üst yönetiminde kadınlara yer vermiyormuş.
Kısacası, ABD büyükelçilerinin, diplomatlarının ve ABD’ye yakın kimi kaynakların AKP’yi ve Türkiye’yi değerlendirirken kullandığı ifadeler bunlar…
İyi de yeni olan, bilinmeyen ne var bütün bu saptamalar arasında?
Başbakan’ın İsviçre Bankaları’ndaki gizli hesapları, çeşitli bakanların adının yolsuzluklara karışması mı bizleri şaşırtan?
Güldürmeyin adamı! Deniz Feneri yolsuzluğunun yaşandığı (ve benzerlerinin yaşanmaya devam ettiği), milletvekili dokunulmazlığı bahanesiyle TBMM’nin kanundan kaçanların sığınağı haline geldiği bir ülkede yaşıyoruz. Bu ülkenin Başbakanı, devletin valisinden tulum peyniri, alabalık, kovan balı gibi temel tüketim maddelerini bile “hediye” olarak kabul eden bir kişi… Şimdi “petrol işlerini özelleştirirken kendine pay alıyor” ise ya da İsviçre Bankaları’nda 8 gizli hesabı varsa şaşırmak mı gerekiyor?
Asıl şaşırtıcı olan, yıllardan beri Erdoğan’ın malvarlığı gündeme geldiğinde ya da yolsuzluklarla dokunulmazlıklar arasındaki ilişkiye dikkat çekildiğinde “dut yemiş bülbüle” dönen anlı şanlı Türk medyasının şimdiki tavrı değil mi?
Ya da Maliye Bakanı Mehmet Şimşek hakkında şu dile getirilenler... Mehmet Şimşek ve eşinin, yabancı bir ülkenin vatandaşı olduğu yönünde iddialar ya da Mehmet Şimşek’in ABD büyükelçiliğinde çalıştıktan sonra hızla yükselip uluslararası yatırım kuruluşlarında üst düzey yöneticilikten, birden paraşütle Türk ekonomisinin yönetimine indirilmesi karşısında ölüm sessizliğine bürünenler, şimdi Mehmet Şimşek’in “Doğan hisselerini satın, çünkü onlar gidici” dediği ortaya çıkınca neden yaygarayı basıyorlar?  
Veya Meclis’teki şu Fetullahçılar… Ya da AKP milletvekillerinin çoğunun tarikat üyesi olması… Yahut Davutoğlu’nun “neo-Osmanlıcı ve İslamcı” olması…
Evet, bütün bunlar bilinmeyen şeyler mi?
AKP’nin Kürt açılımının başarılı olamayacağının ya da Türkiye’nin AB’ye tam üye olarak kabul edilmeyeceğinin anlaşılması için ABD Dışişleri Bakanlığı’nın bu yönde görüş sahibi olduğunun ortaya çıkması mı gerekiyor?
“Gürültücü, elitist” CHP ile “maço” ve “gururlu” Erdoğan konusuna ise hiç girmiyorum. Görünen köy kılavuz istemez çünkü!
Ne var ki bütün bu açıklanan belgeler arasında 2007 yılında Genelkurmay İkinci Başkanı olan Org. Ergin Saygun ile yapılan bir görüşme de yer alıyor.  ABD Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Nancy Eldowney 27 Nisan 2007 tarihli e-muhtıradan sonra Org. Saygun ile yaptığı görüşmede, “Türkiye’de artan gerilim ve kutuplaşma konusunda temkinli hareket etme ve çatışma yaratmayacak şekilde davranılması” için uyarı yapıyor ve Org. Saygun şu yanıtı veriyor:
“Çatışma isteseydik, tankları sokağa indirirdik. Asıl AK Parti uzlaşmak için hiçbir çaba göstermiyor.”
İşte, al sana “laik-demokratik” Türkiye’nin teminatı bir NATO Paşası… AKP ile uzlaşma istediği konusunda ABD’ye garanti veren bir “sözde Atatürkçü”!
Kısacası bilinmeyen ve şaşırtıcı olan hiçbir şey yok bu açıklanan belgeler arasında…
Peki, bundan sonra ne olacak?
Cumhurbaşkanı Gül, “bundan sonra ne çıkacak görmemiz lazım” dediğine göre demek ki daha ortaya dökülecek çok kirli çamaşır var! Ama bundan sonra daha ne açıklanırsa açıklansın, değişen bir şey olmayacak, pişkinlik hüküm sürmeye devam edecektir.
Örneğin birileri çıkıp “Erdoğan’ın İsviçre’de 8 banka hesabı varmış” dediğinde, karşı taraftan başka birileri de “filanca liderin de yok muydu sanki? Hem falancanın da video kasetleri falan var işte…” diye yanıt verecektir! Siz filanca yolsuzluktan bahsedince, birileri “canım sizin zamanınızda da yolsuzluklar olmuyor muydu?” diyerek kendini savunduğunu sanacaktır.  “Gururlu” Başbakan’ın “maço” ve “pişkin”  nutuklarına, “gürültücü” CHP’nin laftan ibaret muhalefeti eşlik edecektir.
 “Petrol işlerini özelleştirirken kendine de pay alanlar”, yabancı ve yerli yatırımcıya tüyo verenler, önümüzdeki yıllarda otoyolları, köprüleri, barajları, Ziraat Bankası ve Milli Piyango gibi kuruluşları da özelleştirme adı altında yabancılara peşkeş çekmeye devam edeceklerdir. Önümüzdeki dönemde başka bakanların da adının çeşitli yozluluklara karıştığını öğreneceğiz muhtemelen… Ama milletvekilleri daha uzun yıllar “dokunulmaz” olarak kalacağı için yolsuzluk yapanlardan hiçbirine dokunulamayacak!
Çünkü Türkiye’nin sorunu ne Erdoğan’dır, ne Gül’dür, ne Mehmet Şimşek’tir, ne de Arınç’tır, Tüzmen’dir, Aksu’dur… İşte bu nedenle Türkiye’nin kurtuluşu “gürültücü” CHP ya da NATO Paşası, uzlaşmacı, “sözde Atatürkçüler” de değildir! 
Türkiye’nin asıl sorunu, bütün bu isimlerin temsil ettiği zihniyeti şu veya bu şekilde hoş görerek, meşru kabul ederek bu adamları başımıza getiren umursamazlıktır, kişiliksizliktir, omurgasızlıktır. İşte bu nedenle, son 30 yılda isimler sürekli değişmesine rağmen, bu toplumsal çürüme ve yozlaşma her geçen gün daha da derinleşmiş ve bugün açıklanan şu belgeler karşısında bile “dur bakalımbundan sonra ne çıkacak görmemiz lazım” diyenler ülke yönetime egemen olmuşlardır.
Türkiye 1980’lerde Özal ve ANAP’ı; 1990’larda Çiller- Yılmaz ekseninde ANAP-DYP çürümesini yaşadı. Gün, AKP’nin, Erdoğan’ın, Gül’ün günüdür!
Son 30 yıldır liderler de partiler de değişiyor sürekli… Millet, medyanın ve kamusal bilinci şekillendiren odakların da marifetiyle bir “yeni budalası” yapıldı. Özal gidip Çiller geliyor, Çiller gidiyor Yılmaz geliyor, o gidiyor Erdoğan geliyor. Günde 24 saat, yılda 365 gün ise, millete bir “yenileşme”den bahsediliyor sürekli... İşte o sözde “yenileşme”nin özünü Wikileaks’in açıkladığı belgelerde görüyoruz: çirkef!
Kuklalar değişiyor, ama kuklacı hep ABD…  
Partiler ve iktidarlar değişiyor, ama oynanan oyun hep aynı ve bu senaryoyu yazan da nasıl sahneye konulacağını söyleyen de hep ABD…
Açıklanan belgeler hakkında görüşü sorulan emekli büyükelçi İnal Batu, büyükelçilerin bulundukları ülkeler hakkında değerlendirmeler yaptıklarını, bu değerlendirmelerin önemli bir bölümünün de doğru olduğunu vurgulayarak “belgelere inanmamak herkesin işine gelir” diyor ve ekliyor:
 “Zannediyorum ülkeler içlerinden güceneceklerdir. Dünya liderlerine çok çirkin isimler, lakaplar da takılmış. Bunlar ciddiyetten uzak davranışlardır. Bunlara inanmamak ya da kişisel görüşler olduğuna inanmak herkesin işine gelecektir. Aksi takdirde yüz yüze bakamazsınız. Söz konusu olan ülke Amerika olunca herkes biraz daha anlamazlıktan gelir, göz yumar, doğrusu da budurAmerika’nın belgelerde geçen ülkelerle ilişkilerinde derin değişiklikler olacağına inanmıyorum.”

İşte diplomatça ifade edilen bu sakat zihniyet değişmediği sürece, yüzler hep değişecek, ama o yüzlerin gerçek sahibi hep aynı kalacaktır!

Özal, Çiller, Yılmaz, Gül, Erdoğan, Arınç, Öcalan, Bahçeli, Kılıçdaroğlu, Şimşek, Derviş, Öztrak, Güneş, Baykal… Say, say bitmez… Ama hepsinin ortak paydası birdir:

A-B-D…
 İşin özü şudur ki sineklere değil bataklığa karşı mücadele edilmediği sürece sıtmadan kurtuluş yok…
 30.11.2010

--
www.bellek2009.blogspot.com

"Ya istiklal ya ölüm... İşte halâs-ı hakiki isteyenlerin parolası bu olacaktır."
Mustafa Kemal ATATÜRK


--
http://bertanonaran.blogspot.com

--

NE MUTLU, TÜRK'ÜM DİYENE!


https://groups.google.com/forum/#!search/SERDAR$20ANT%7Csort:relevance/erzincan-kemaliye-egin-grubu/Nzd09lfHl54/UU8bbPZGWCgJ

19 Eylül 2017 Salı

Barzaninin Kerkük ve Musulu istemesi Ankara Antlaşmasına Aykırı,



   Barzaninin Kerkük ve Musulu istemesi Ankara Antlaşmasına Aykırı,



Barzani'nin Kerkük ve Musul'u istemesi, Ankara Antlaşması'na aykırı

Ali Serdar Bolat 

10 Aralık günü Barzani, Partisinin kongresinde, " Kerkük Kürdistan'ındır, bunu tartışmaya dahi açmıyoruz " dedi.

Salondaki AKP, CHP Miletvekilleri ve elçilerimiz bu iddiaya cevap veremediler.
Musul ve Kerkük Misak-ı Milli'ye dahildir.
İngilizler, Şeyh Sait'e isyan çıkarttırarak ordumuzu meşgul ettiler ve bu yüzden Musul'a askeri harekat yapamadık.
1926 Ankara Antlaşması ile de Musul'u Irak'a bıraktık.
Yani Musul ve Kerkük, Irak Devleti'ne bırakılmıştır.
Musul ve Kerkük'ün Barzani Devleti'nin kontroluna geçmesi Ankara Antlaşması'nın açık ihlalidir.

Bu durumda Türkiye, Antlaşmaya aykırı olan bu emrivakiyi kabul edemez.
Musul ve Kerkük eğer Irak Devleti'nin kontrolünde olmayacaksa, Türkiye bu bölgeler üzerindeki hak iddiasını tekrar öne sürebilir.

Kesinlikle Barzani Devleti sınırları içine sokulamaz.

Bu konuyu bilen Dışişleri bürokratları yok mudur? Siyasi partilere bu konuda bilgi vermemekte midirler?

Antlaşma metnini bulamadım. Antlaşmada Kerkük ile ilgili bölüm var mıdır? Bulan arkadaş varsa lütfen göndersin, inceleyelim, siyasal bilgiler mezunlarından görüş isteyelim.


Beschreibung: Beschreibung: cid:image001.png@01CB9F1E.2F2329E0

KDP (Kürdistan Demokrat Partisi) Başkanı Mesud Barzani, aynı zamanda KDP ve KYB bölgelerini kapsayan Kürdistan Bölgesel Yönetiminin Başkanı
KYB (Kürdistan Yurtseverler Birliği) Başkanı Celal Talabani, aynı zamanda Irak Cumhurbaşkanı


Beschreibung: Beschreibung: cid:image002.png@01CB9F1E.2F2329E0

          Bölge                      Şehir

1.      Bağdat () (Bağdat)
2.      Selahattin () (Tikrit)
3.      Diyala () (Bakuba)
4.      Vasit () (Kut)
5.      Maysan () (Amara)
6.      Basra () (Basra)
7.      Zi Kar () (Nasiriye)
8.      Mutanna () (Samava)
9.      Kadisiye () (Divaniye)
10.  Babil () (Hilla)
11.  Kerbela () (Kerbela)
12.  Necef () (Necef = An Nacaf)
13.  Anbar () (Ramadi)
14.  Nineve () (Musul = Al Mawsil)
15.  Duhok () (Duhok = Dahuk)
16.  Erbil () (Erbil = Arbil))
17.  Kerkük () (Kerkük = Kirkuk)
18.  Süleymaniye () (Süleymaniye)


Lozan Barış Antlaşması'ndan sonra Türkiye'nin uğraştığı sorunlardan biri de Irak sınırı ve Musul sorunudur.İngiltere ile Türkiye arasında barışı tehlikeye sokan Musul sorunu zorlukla çözümlenebildi. Musul Mondros Ateşkes Antlaşması'nın imzalandığı sırada Osmanlı Devleti'ne bağlıydı.Yüzyıllarca Türk egemenliğinde kalan ve yüzde doksanı Türk olan Musul daha sonra Misak- Milli sınırları içinde de yer aldı.

İngiltere,Mondros Ateşkes Antlaşması'nın 7.maddesine dayanarak, antlaşmanın imzalanmasından birkaç gün sonra Musul'u işgal etti.Milli Mücadelenin zor koşulları  içinde TBMM Hükümeti bu bölge ile ilgilenemedi.
Türkiye, Lozan Konferansı'nda Musul'un Misak-ı Milli sınırları içerisinde yer aldığını söyleyerek İngiltere'den Musul'un kendisine bırakılmasını istedi. 


İngiltere,bu bölgenin  Milletler Cemiyeti'ne götürülmesi kararlaştırıldı.

Musul sorununun çözümlenmesi için İngilizlerle ilk kez 1924 yılında İstanbul'da Haliç Konferansı'nda görüşmeler yapıldı.Bu görüşmelerde İngilizler çok fazla istekte bulunduklarından dolayı anlaşmaya varılamadı.Haliç Konferansı'nın başarısızlıkla sona ermesinden sonra İngilizler isteklerini zorla kabul ettirmek için bazı olayları bahane ederek Türk Hükümeti'ne bir ültimatom verdiler.   Ültimatomda,istekleri kabul edilmeyecek olursa askeri girişimlerde bulunacaklarını açıklıyorlardı. 

Türk Hükümeti bu ültimatoma verdiği karşılıkta,sınırlarını ve bağımsızlığını korumak için her türlü önlemi alacağını bildirdi.Bu kesin karar karşısında, İngiltere Hükümeti herhangi bir harekette bulunmaya cesaret edemedi.Fakat Şeyh Sait İsyanı nedeniyle gerekli askeri harekat yapılamadı.

Bunun üzerine,1926 yılında Musul Sorunu Milletler Cemiyeti'ne götürüldü.Sorun burada da çözümlenemeyince Yüksek Adalet Divanı'na verildi.Ama burada da olumlu bir sonuç alınamadı. Nihayet, İngilizlerle Ankara'da bu konu üzerinde yapılan görüşmeler bir anlaşma ile sona erdi.
Sonuç olarak 5 Haziran 1926 tarihinde Ankara Antlaşması imzalandı.

Ankara Antlaşması'na göre;

·         Musul Irak'a ait olacak.
·         Irak Musul'dan elde ettiği petrol gelirinin % 10'unu 25 yıllık bir süre için Türkiye'ye verilecek.
·         Hakkari sınırında Türkiye lehine düzeltme yapılacaktı.

http://tr.wikipedia.org/wiki/Ankara_Antla%C5%9Fmas%C4%B1_(1926)


Barzani hedefini açıkladı: Birleşik Kürdistan

Ali Serdar Bolat


 Beschreibung: Beschreibung: cid:image005.jpg@01CB9F1E.2F2329E0

Irak'ın kuzeyinde Amerika'nın desteği ile kurulmuş olan Kukla Devletin başında peşmerge reisi Mesud Barzani var.
Barzani'nin lideri olduğu Irak Kürdistan Demokrat Partisi'nin (IKDP) kongresi 10 Aralık günü Kukla Devletin başkenti Erbil'de toplandı.
Kongreye 1500 delege ve 1000 civarında diplomat, siyasetçi ve gazeteci katıldı.
Barzani, kongrede yaptığı konuşmada Kerkük hakkında şunları söyledi:
“Sorunlu bölgeler özellikle de Kerkük tüm halkların yaşam kenti olacak.
Kerkük Kürdistanındır, bunu tartışmaya dahi açmıyoruz. Sorunlu bölgelerin bizim tarafa geçmesi, orada yaşayanlar için olumlu olur”

Birleşik Kürdistan oluşturmak istediklerini söyleyen Barzani bu konuda şunları kaydetti:
“Birleşik Kürdistan istiyoruz.
Kürtler tek parça ve bölünemezler. Kürtler parça parça olamazlar artık.
Kürtler tek vücuttur ve dil ekseninde bölünemezler. Çok farklı lehçeler olsa bile, Kürtçe tek dildir."

Kurultaya Türkiye'den katılanlar;

AKP Genel Başkan Yardımcıları Ömer Çelik ve Abdülkadir Aksu ile Bağdat Büyükelçisi Murat Özçelik, özel bir uçakla Ankara'dan Erbil'e uçtular.
Onları Erbil havaalanında Irak Dışişleri Bakanı Hoşyar Zebari, Erbil Başkonsolosu Aydın Selcen ve Kürdistan Demokrat Partisi Dış İlişkileri Sorumlusu 
Sefin Dizayi karşıladı.



Diğer katılımcılar:

CHP Genel Başkan Yardımcısı Mesut Değer, BDP’li Bengi Yıldız, Hamit Geylani ve Eski DEP milletvekili Leyla Zana
Kurultaya katılan Irak yöneticileri
Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabani, Irak Dışişleri Bakanı Hoşyar Zebari, Başbakan Nuri el-Maliki
Abdülkadir Aksu: "İlişkilerimiz derinleşiyor"
Kongrede konuşma yapan AKP Genel Başkan Yardımcısı Abdülkadir Aksu şunları söyledi:
“Irak Kürt bölgesi ile önceliklerimiz örtüşmektedir. Ekonomilerimiz birbirini tamamlamaktadır. Erbil Başkonsolosluğumuz, bu yılın mart ayında açılmıştır. 
Başkan Barzani’nin liderliğindeki Irak Kürt bölgesel yönetiminin ülkemizle olan ilişkilerini derinleştirme, çeşitlendirme ve geliştirmeye katkısını önemsiyoruz. 
Diğer taraftan bölgemizde artık radikal ideolojiler ve terör yöntemlerinin miadı dolmuştur. Türkiye Iraklı Kürt kardeşleriyle dayanışma içinde olmaya devam edecektir”

(Yukardaki bölüm http://www.yg.yenicaggazetesi.com.tr/habergoster.php?haber=43271 sayfasından derlenmiştir ASB)

Türkiye'den katılanlar, Kerkük'ün Kürdistan'a ait olduğunu söyleyip Türkiye'den toprak isteyen Barzani'yi kuzu kuzu dinleyip alkışladılar.
Aksu da "Başkan Barzani" yi yıkayıp yağladı. Mesut Değer sesini çıkarmadı, BDP'liler zevkten beş köşe oldular.

"Kürt açılımı" böylece birkaç adım birden ileri gitmiş oldu.

Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabani, Kürdistan Yurtseverler Birliği'nin Başkanıdır.
Yani Öcalan'ın Türkiye Cumhurbaşkanı olduğunu düşünün. İşte aynen öyle.
Irak Dışişleri Bakanı Hoşyar Zebari de Barzani'nin partisinden.
Bölücüler Irak'ın başına geçmiş Amerika sayesinde...


https://groups.google.com/forum/#!topic/turkcutavir/JF7ikPFG0Y8


***