SÜLEYMANİYE etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
SÜLEYMANİYE etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

14 Ağustos 2018 Salı

AKAR VE ÇUVALCI GENERAL..

AKAR VE ÇUVALCI GENERAL..


“Çuvalcı” ABD’liden Org. Akar’a “ Nişan ” 




Kuzey Irak’ta 2003’te Türk askerinin başına çuval geçirten ABD’li komutanlardan Odierno  Org. Özel’den sonra Genelkurmay Başkanı olması beklenen 
Org. Akar’a madalya taktı.Haber: Salim Yavaşoğlu ABD Kara Kuvvetleri Komutanı Org. Ray Odierno’nun Washington’ı ziyaret eden mevkidaşı Org. Hulusi Akar’a  taktığı liyakat nişanı ödülünün, Suriye konusundaki tutumu ve Türkiye ile ABD askeri kuvvetlerinin iş birliğine sağladığı katkıdan dolayı verildiği açıklandı. 
Fort Myer askeri üssünde düzenlenen törene 100’e yakın üst düzey askeri yetkili katıldı. Yarına kadar Washington’da kalacak olan Akar, Pentagon’daki 
toplantılara katılacak. Org. Akar’ın, Org. Necdet Özel’den sonra Genelkurmay Başkanı olması bekleniyor.Kuzey Irak’ta 2003’te Türk askerinin başına çuval 
geçirme emrini veren ABD’li komutanlardan Raymond Odierno, Kara Kuvvetleri Komutanı Org. Akar’a  liyakat nişanı taktı .Kuzey Irak’ın Süleymaniye kentindeki 
Türk karargahına 4 Temmuz 2003’te baskın yaparak 3’ü subay 8’i astsubay 11 Türk askerinin başına, ABD’li Korgeneral William C. Mayville, Orgeneral 
David Petraeus’la birlikte çuval geçirerek esir alınması emrini veren ABD Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Raymond Odierno’nun, Genelkurmay 
Başkanı Org. Necdet Özel’in yerine geçmesi beklenen Kara Kuvvetleri Komutanı Org. Hulusi Akar’a liyakat nişanı vermesi şaşkınlıkla karşılandı. 

    Odierno’nun Org. Akar’a takdim ettiği “ Liyakat Nişan ” ı daha önce de eski Genelkurmay Başkanı emekli Org. Yaşar Büyükanıt’a da verilmişti.  
İlginç gerekçeler Org. Raymond Odierno ’nun verdiği madalya için Washington’daki Fort Myer askeri üssünde düzenlenen törene yaklaşık 100 üst düzey askeri  yetkili katıldı. 

   Yapılan seremonide, Org. Raymond Odierno’nun bu madalyayı, Org. Akar’a Türk Kara Kuvvetleri ’nin başarılı bir şekilde yeniden yapılandırmasını 
sağladığı, Türk ve Amerikan kuvvetleri arasında bir koordinasyon oluşturduğu, Suriye konusunda sergilediği tutum, Türk ve Amerikan özel kuvvetleri arasında 
daha geniş bir işbirliği geliştirilmesine katkı sunduğu için verildiği belirtildi.Millet unutmazEmekli paşalar, Org. Akar’ın bu nişanı kabul etmesine tepki gösterdi. 
Emekli Tümgeneral Osman Özbek, “Türk Askerinin başına çuval geçirilmesi emrine veren kişiyi ne Türk Silahlı Kuvvetleri unutur, ne de Türk milleti unutur” dedi. 
Özbek,  Org. Akar’ın Raymond Odierno’nun daveti üzerine ABD’ye gitmesinin ve onun elinden kendisine liyakat nişanı takılmasını kabul etmesinin uygun 
görmediğini belirterek, “Keşke öyle bir şey yapmasıydı. Ne Türk Silahli Kuvvetleri unutur, ne Türk milleti unutur o kişiyi. 

Ama Hulisi Paşa’dan önce de bu tür şeyler oldu. Çuval geçirme emrini veren Orgeneral Ray Odierno geldi Türkiye’ye, Genelkurmay’da karşılandı. 
Silahlı kuvvetlerin bugünkü komuta kademesi bir sakınca görmüyor demekki; çuval hadisesini içine sindirmiş görünüyor” dedi.İçime sindiremedim  
Osman Özbek, açıklamasını şöyle tamamladı: “Türk milleti, normal insan bunu içine sindiremez. Böyle bir davetin kabul edilmesi olmaması gerekirdi. 
Silahlı kuvvetler komuta kademesinin bir bildiği var herhalde. Bizim bilmediğimiz onların bildiği bazı şeyler var demek ki. Bu olay bir tekrar çuval geçiren general 
Genelkurmay’a geldiği zamanda üzüntülerimizi belirtmiştik. Tekrar edilmemesi gerekirdi. Başka birinin daveti üzerine gitseydi daha iyi olurdu.

  ” Mehmetçik 60 saat rehin tutulmuştu Tayyip Erdoğan’ın başbakanlığı döneminde 4 Temmuz 2003 Cuma günü ABD Kara Kuvvetleri’ne bağlı 
173. Hava İndirme Tugayı askerleri, Kuzey Irak Süleymaniye’deki Türk Özel Kuvvetleri Bürosu’na yaptıkları baskın sonucu 3’ü subay 8’i astsubay 
11 Türk Askerini esir aldı. Amerikalılar daha sonra başlarına çuval geçirip Türk yetkilileri 8 araçlık bir konvoyla yanlarında peşmergeler,  Irak’ın işgalinden sonra ABD güçlerinin bölgede karargâh olarak kullandığı Kerkük Havalimanı’na götürdüler. Sorgulama sonrası Türk askerler Bağdat’a  nakledildi. ABD ve Türkiye arasında süren yoğun kriz diplomasisinin ardından 60 saat sonra hepsi serbest bırakıldı. O dönemde albay olan  William C. Mayville, askerlerimizin başına çuval geçirerek Irak’ın işgalinden sonra ABD güçlerinin bölgede karargâh olarak kullandığı Kerkük  Havalimanı’na götüren komutandı. 
Mayville o dönem Türkiye’den Türkmenlere yardım götüren TIR’ları didik didik ediyor ve nefes aldırmıyordu. 
Askerlerimize çuval geçirilmesi emrini veren kişinin dönemin komutanı Orgeneral David Petraeus ve Korgeneral Ray Odierno olduğu ortaya çıkmıştı. 

Petraeus, 2011 yılında Amerikan Merkezi Haberalma Teşkilatı’nın (CIA) Başkanlığı’na getirilmişti. 


Kaynak Yeniçağ: 
29.01.2015 
“ Çuvalcı ” ABD’liden Org. Akar’a “Nişan” 

http://www.yenicaggazetesi.com.tr/cuvalci-abdliden-org-akara-nisan-109152h.htm

***

11 Ağustos 2018 Cumartesi

1 Mart 2003 IRAK Tezkeresi İntikamı Baykalmı., SORUNLU ORTAKLIK.., BÖLÜM 6

1 Mart 2003  IRAK Tezkeresi İntikamı Baykalmı., SORUNLU ORTAKLIK.., BÖLÜM 6







Türk yetkililer ile Barzani arasında dört yıl içinde temas var.

O zamandan beri Türkiye arasında yeni bir yakınlaşma işareti ve KBY artmıştır. 14 Mart 2009'da, Türk Başkanı Abdullah Gül, bir Türk tarafından Irak'a ilk ziyareti Bağdat'a ziyaret etti 33 yıl içinde devlet başkanı. Ziyareti sırasında Gül, KRG ile bir araya geldi Başbakan Nechiryan Barzani, Kürdistan Demokrat Başkanı Parti. Bu, bir Türk liderinin resmi olarak bir araya geldiği ilk kez oldu.

KBY'nin Üst düzey lideri.

Gül’ün ziyareti, Türk’de önemli bir evrimi simgeledi KBY ile başa çıkma yaklaşımı. Ziyaret sırasında Gül'ün bildirdiği gibi Kürdistan'ı KBY'ye atfen kullandı. 
Bu temsil Türkiye'nin, Kürt kimliğini ve KBY'nin toprak bütünlüğünü inkar eden on yıllardır süren politikasından önemli bir kopuş. Gül'ün sözleri
Türk siyasi çevrelerinde büyük bir heyecan yarattı ve “Kürt tabu” nun önemli ölçüde hafifletilmesi. ”15

İstanbul Milliyet gazetesi ile gazeteci Fikret Bila'nın gerçekleştirdiği manzaralar büyüleyici Türk ordusunun 24 yıllık mücadelesi boyunca düşüncesine 
ve yaklaşımına bakış PKK'ya karşı. Yalman’ın düşünceleri için bkz. “PKK Meselesi Onun İçinde Çözülmelidir” Sosyal Sahne, ”Turkish Daily News (İstanbul), 
12 Kasım 2007. Evren’in açıklamaları için bkz. “Kürtleri Yasaklama Bir Hata Oldu”, Turkish Daily News (İstanbul), 16 Kasım 2007.

Gül, yakınlaşmanın en güçlü savunucularından biri oldu KBY ile birlikte “tarihi bir fırsat” bulunduğunu ileri sürdü.
Kürt meselesini çözebilir.16 Bu fırsat ortaya çıktı Gül, Türkçede “yeni bir fikir birliği” nin ortaya çıkması sonucu sivil ve askeri liderlik ve yakın koordinasyon
yetkililer. TGS, önceki itirazlarını düşürmüş görünüyor. KBY makamlarıyla doğrudan diyaloğa son vermek - veya en azından azaltma - hükümetin engellediği  iç farklılıklar Geçmişte KBY'ye yönelik tutarlı bir politikanın takibi. Aynı zamanda, tutumda bir değişim belirtileri olmuştur.

Iraklı Kürtlerin PKK'ya karşı. Gül’ün daha büyük çağrılarına cevap olarak Türkiye ile KBY arasındaki işbirliği, Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabani, PKK'ya silahlı kuvvetini durdurması için açıkça çağrılan bir etnik Kürt mücadele ederek, “ya ​​kollarını yatıracaklar ya da yapacaklar.
Bölgemizi terk edelim. ”17 Ayrıca Gül'ün ziyareti sırasında iki taraf tartışıldı yeni dahil ticaret ve enerji işbirliğini genişletmenin yolları KBY'de Türk yatırımları.18

Son olarak, PKK içinde silahlı mücadelenin değerinin yeniden düşünülmesine dair göstergeler olmuştur. 
Saygın bir röportajda Mayıs ayında Türk gazeteci Hasan Cemal, PKK’nın en üst düzey askeri lideri Murat Karayilan’ın Kürt meselesi ve Erdoğan hükümetinin 
barış elini uzatması durumunda, böyle bir jestin PKK tarafından karşılanacağını söyledi.19

Irak ve Kürt Meselesi 

Kısacası, Türkiye ve KBY uyruk tarafından kenar gibi görünmekte ve yakın ilişkiler kurmaya başlamaktadır. Bir düşman ve güçlü ile karşı karşıya
İran, bölgesel emelleri, Bağdat'taki Shiadomlu merkezi hükümetin artan gücü ve ana akımlarının zayıf etkisi ile ABD’nin patronu olan Iraklı Kürtler, 
Türkiye’ye çitler bağlamaları gerektiğini belirttiler.
Bununla birlikte, Türkiye ile herhangi bir yakınlaşma, KBY yetkililerinin PKK'ya daha ağır bir şekilde saldırmasını ve sınır ötesi saldırılarını azaltmalarını 
gerektiriyor.
Türkiye'ye karşı. Talabani’nin Gül’ün Bağdat’a yaptığı ziyaretinin ardından yaptığı açıklamalar, KBY yetkililerinin artık daha güçlü bir eyleme geçmeye 
hazır olabileceğini gösteriyor.
PKK'ya karşı. Aynı zamanda Türkiye, PKK sorununun ilişkilerinde bir iyileşme olmaksızın çözülemeyeceğini kabul etmiş görünüyor.

KRG'ye. Bu gelişmeler, PKK meselesini etkisiz hale getirmek ve Ankara arasında yakın ilişkiler kurmak için yeni umutların açılabileceğini gösteriyor.
ve KRG. Türkiye ile KBY arasındaki yakınlaşma her iki tarafın çıkarınadır. Türkler ve Iraklı Kürtler ortak. Her ikisi de ağırlıklı olarak Sünni, laik ve yanlısı Batılı. 
Ne de İran'la müttefik bir Irak'ı görmek istemiyor. Ekonomileri İki varlık birbirine sıkı sıkıya bağlıdır ve birbirine bağlıdır. KBY'de satılan malların yaklaşık 
yüzde 80'i Türkiye'de üretiliyor.
Halihazırda inşaat halinde olmakla birlikte petrol aramalarında da Kuzey Irak'ta yaklaşık 1.200 Türk şirketi faaliyet göstermektedir.
2 milyar doların üzerinde ticaret ve yatırım yarattılar ve KBY makamlarının 100 milyar dolarlık yatırım başlatma planının başlıca faydalanıcıları olmaya devam 
ettiler yeni altyapı projeleri.

“Türkiye’nin Kürtleri: Bir Çözüm Doğru”, Türkiye’de, ABD’nin Alman Marshall Fonu, 4 Haziran 2009’da.

 Sorunlu Ortaklık, Irak petrolünü Avrupa pazarlarına kavuşturmak anlamına gelmektedir. Böylece, her iki tarafın siyasi bir konaklama bulmak için güçlü teşvikleri  var Henri Barkey'in uzun vadede “büyük pazarlık” dediği Temmuz 2009 Kürt Seçimlerinin Etkisi Temmuz 2009'daki Kürt parlamentosu ve cumhurbaşkanlığı  seçimlerinin sonuçları, iç güç üzerinde önemli bir etkiye sahip olabilir.
KBY'de dinamikler. Birinci Körfez Savaşı, Kürdistan Demokratının sonundan beri KBY'yi yöneten iki lider Kürt partisi Barzani başkanlığındaki Parti ve Talabani liderliğindeki Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB), Kürdistan Listesi'nde ortak bir platform üzerinde koştu.
İlk kez geldi, Temmuz ayında yapılan parlamento seçimlerinde yüzde 57 oy aldı.

Bununla birlikte, Gorran [Değişim], KYK kurucularından Nishurwan Mustafa tarafından yönetilen ve reform gündemini savunan bir parti yaptı.
beklenenden çok daha iyi ve ikinci sırada geldi, oyların yüzde 23'ünü topladı, partiyi 111 kişide 25 sandalyeye verdi Kürt parlamentosu. Arttırılmış gücünün büyük bir kısmı, son zamanlarda iç çarpışmalarla zayıflamış olan PUK'nın pahasına geldi.
yıl. Özellikle Sulaymaniya'da, KYB'nin kalesi olan Gorran'ın güçlü gösterisinin iç dağılımını etkilemesi muhtemeldir.
KBY'deki güç, Barzani'nin konumunu güçlendirirken Talabani'nin gücünü zayıflatıyor. Gerçekten de, KYB’nin seçimlerdeki performansı, Talabani’nin azalan sağlığı ile birlikte, KYB’nin liderliği için bir mücadeleye yol açabilir.

Irak ve Kürt Meselesi 

Kerkük'ün Sorunu

Kuzey Irak'taki antik Osmanlı kenti Kerkük'ün statüsüne ilişkin farklılıklar, özellikle önemli bir faktör olduğunu kanıtlayabilir.
Türkiye ile KBY arasındaki ilişkiler.21 Kerkük, Kürtler, Araplar ve Türkmenlerden oluşan karma bir nüfusa sahip ve üstte oturuyor
Dünyanın en büyük petrol yataklarından birinin.22 KBY, Kerkük'ün eninde sonunda ümit içinde bilinçli bir “Kürtleşme” politikası izledi.
kontrolü altındaki bölgeye şehri dahil etmek. Son birkaç yılda, tahliye edilen yüz binlerce Kürt Saddam Hüseyin'in 1974 Kürt ayaklanması 
sonrası Kerkük'ü “Araplaştırmak” çabalarının bir parçası olarak evlerini geri almak için Kerkük'e döndü.
ve mülk, kentteki etnik dengeyi değiştirerek birçok Arap ve Türkmen'i terk etmeye zorluyor.

Türkler, Kürtlerin Kerkük'te Kürt kontrolünü kurmaları için hesapladıkları stratejinin bir parçası olarak Kürtleşme sürecini görüyorlar.

  Mayıs 2009'da yayımlanan Birleşmiş Milletler (BM) raporunda, ortak Arap ve Kürt de dahil olmak üzere Kerkük'ü tedavi etmek için çeşitli seçenekler açıklandı.
şehrin kontrolü. Rapor genel olarak Ankara tarafından olumlu görüldü. 24

Ancak, Türk, Irak ve ABD'li yetkililer, Kürt parlamentosunun yeni bir anayasa taslağının çıkmasına ilişkin endişelerini dile getirdi.
24 Haziran 2009. Anayasa, Kerkük'ün yanı sıra, Nineve ve Diyala'nın tartışmalı illeri için de iddiada bulunuyor. Eğer mevcutsa onaylanırsa Biçim, Iraklı Kürtler ve Araplar arasındaki etnik ve siyasi gerginliği ve Türkiye ile kıvılcım gerginliğini artırabilir.

İç Kürt Boyutu

Gelecekte Ankara ve KBY arasındaki ilişkiler de, özellikle Türkiye içindeki iç gelişmelerden önemli ölçüde etkilenecektir.

Türk hükümeti, Türkiye'deki Kürt topluluğunun mağduriyetlerini gidermeye istekli. İktidara geldiğinden beri, AKP Bu şikayetleri ele almak için tasarlanmış bir dizi reform başlattı. Ağustos 2002'de, Kürtçe yayın sınırlı bir şekilde tanıtıldı. 
Ayrıca, aynı reform programının bir parçası olarak, Kürtçe yapılan sınıflar da sınırlı olarak onaylandı.
Bu reformlar başlangıçta AKP'nin, Kürtlerin yaklaşık yüzde 20'sini oluşturan Kürtler arasında siyasi desteğini geliştirmesine yardımcı oldu.

Petrol gelirlerini kimin kontrol edeceği ve bu gelirlerin nasıl dağıtılacağı tartışmalı bir konudur. Şubat 2007’de Irak’taki bir anlaşmaya göre gelirler Irak ulusal hükümeti tarafından kontrol edilecek ve Irak halkı arasında eşit olarak dağıtılacaktır. Exxon Mobil, Chevron gibi büyük  uluslararası firmalar ve BP, siyasi ve yasal belirsizlikler nedeniyle sözleşme imzalamayı reddetmiş, bir dizi küçük firma üretim ve keşif sözleşmelerini  imzalamak için acele etmiştir.

Irak ve Kürt Meselesi 

PKK ile yakın temasta bulunan Demokratik Toplum Partisi (DTP).

Ancak reformlar parça parça olarak tanıtıldı. ve bunların bürokratik engeller tarafından engellenmesi ve bürokrasi. Örneğin, düzenleyici yapmak iki yıl sürdü
Türk devleti tarafından Kürtçe yayın yapılmasına izin verecek değişiklikler istasyonları. Özel televizyon istasyonları iki yıl daha beklemek zorunda kaldı.
evraklarını onayladıktan sonra programlama Günde sadece 45 dakika. Kürt bölgelerinde eğitim benzer gecikmeler ve engeller.25

Bu gecikmeler politikayı azaltmaya hizmet etti reformların etkisi ve birçok arasında belli bir sinizm doğurdu Kürtler, Türk devlet yetkililerinin çabalarının 
samimiyetiyle ilgili olarak Kürt şikayetleri. 2005'ten bu yana Kürt bölgelerinde hoşnutsuzluk artmıştır.

   Ağustos 2005'te Diyarbakır ziyareti sırasında - en önemlisi Türkiye’de Kürt şehri - Erdoğan açık silahlarla karşılandı. daha açık ve daha toleranslı olması 
nedeniyle kentin vatandaşları Kürt haklarına ve kimliğine yaklaşım. Ancak, onun ziyareti sırasında Ekim 2008'de aynı şehir olan Erdoğan, büyük bir boykotla 
karşı karşıya kaldı.
Kentin vatandaşları. Toplu taşıma operasyonda değildi ve yüzde 90 Şehrin mağazalarının ziyareti protesto etmek için kapatıldı. Boykot Türkiye'nin Kürtçesindeki ruh halinin ne kadar dramatik olduğunu canlı bir şekilde gösterdi Son birkaç yılda bölgeler değişti.

   Ağustos 2005'te Erdoğan'a Diyarbakır'da verdiği sıcak karşılama yansıyan Kürt umutlarını yansıtan, daha hoşgörülü bir tutuma dayanan AKP, Kürt endişelerine ve mağduriyetlerine doğru, yeni bir çağın Türk makamları ve Kürtler arasındaki ilişkilerde açılışı nüfus. Ancak, bu umutlar büyük ölçüde hayal kırıklığına uğramıştı. İçinde PKK'nın hızlandırılmış saldırılarına tepki olarak, Erdoğan giderek Kürtçe daha  milliyetçi ve devletçi bir yaklaşım benimsedi. Konu Türkiyede . Bu değişim, AKP ve orduda Kürt nüfusuyla gerginliği artırdı .26

Büyüyen Kürt hoşnutsuzluğu belediyeye yansıtıldı seçimler Mart 2009 sonunda yapıldı.
AKP'yi mağlup etti ve Kürt milliyetçiliğinin devam ettiğini gösterdi yükseliş. Temmuz 2007 seçimlerinde AKP, kentlerin çoğunu kazandı.
ağırlıklı olarak Kürtçe güneydoğu. Ancak, Mart 2009'da belediye seçimleri, AKP'nin güneydoğuda DTP'ye kötü bir şekilde kaybettiği, Kürt kültür kimliğinin bir platformu üzerinde kampanya yürüttü.

AKP'nin kayıpları, belediye başkanının bulunduğu Diyarbakır'da özellikle belirgindi. DTP üyesi Osman Baydemir, yüzde 65.4 ile yeniden seçildi.
oy. AKP adayı Kutbettin Arzu, sadece yüzde 31,6 oy aldı. DTP ayrıca Diyarbakır'ın 17 ilçesinden 14'ünü kazandı.
Seçimde Kürt bölgelerinden gelen mesaj yüksek sesle ve açık: Kürt kimliği Türkiye’nin Kürtleri için daha önemlidir başka bir sorun. Bu malları buzdolapları olarak dağıtarak seçim öncesinde kömür, AKP tarafından Kürt seçmenler kurmaya çalıştı. Mal ve hizmet tedarik etme yeteneğini vurgulamak. Ama bu strateji işe yaramadı. Kürtler DTP için ezici bir oy kullandı, maddi refahı değil, Kürt kültürel kimliğini vurguladı.

Belediye seçimlerinin sonucu keskin bir uyandırma çağrısıydı. AKP için ve bunun için yoğun bir çaba gerektiğine Kürt şikayetleri ve endişelerini gidermek. Belediye seçimlerinden beri, Erdoğan hükümetinin artan işaretleri var.
Kürtlere hitap etmek için kapsamlı bir girişim başlatmak niyetinde konu. Hükümet birçok unsuru olan geniş bir diyaloğu başlattı Türk toplumunun büyük siyasi partiler ve ordu da dahil olmak üzere, inisiyatifin içeriğini şekillendirmek ve yaratmak için bunun için kamu desteği. Hükümetin Kürt inisiyatifi önemli bir gelişmedir. Özal dönemi Kürtlere hitap eden ilk ciddi girişimdir.
konu. Girişim başarılı olursa, önemli sonuçlar doğurabilir. Türkiye'nin siyasi evrimi için ve en Türkiye'nin iç istikrarına yönelik ciddi tehditler.
AB üyeliği yeni ivme kazandı. Ancak, girişim güçlü karşı karşıya milliyetçi haktan muhalefet, özellikle Milliyetçi Eylem Parti ( MHP  )ve CHP'nin bölümleri. 

Böylece, nihai etkisi Erdoğan hükümetinin güçlü bir gelişme yeteneği üzerinde büyük bir önlem inisiyatif için siyasi uzlaşma.

DİPNOTLAR;

1 Bob Woodward, Plan of Attack, New York: Simon & Schuster, 2004, p. 325.
2 El-Süleymaniye olayını çevreleyen kesin şartlar hâlâ karışık.
Sorunun büyük kısmı, ABD ve Türk kuvvetleri arasındaki iletişimin zayıf olmasından kaynaklanmış gibi görünüyor. Her ne kadar ABD, en azından 
Türk gözünde olayla ilgili suçlamaların çoğunu ele geçirse de, Türkler kendi gündemlerini takip ediyor ve ABD komutanlarına planlarına bakmadan 
hareket ediyor gibi görünüyorlar. Olayı kurgudan ayırmak için iyi bir iş çıkaran olayla ilgili detaylı bir tartışma için bkz. 
James E. Kapsis, “Çöl Fırtınadan Metal Fırtına'ya: Irak ABD-Türkiye İlişkilerini Nasıl Bozdu”, Güncel Tarih, Kasım 2005, pp. 380–389.
3 Bu korku, birçok Türk tarafından derinden tutulmuş olsa da, abartılmış olabilir. Stratejik ve sosyal çalışmalar yürüten bağımsız bir merkez olan 
MetroPOLL tarafından yürütülen bir araştırmaya göre, Türkiye'nin güneydoğusundaki çoğunluğun Kürt kökenli olduğu 14 şehirde, katılımcıların sadece 
yüzde 1'i kuzey Irak'ta yaşamayı tercih ediyorlar. orada bağımsız bir Kürt devleti kuruldu. Bkz. Göksel Bozkurt, “Türk Devletinde Kürt Umutları”, 
Turkish Daily News (İstanbul), 12 Kasım 2007.
4 PKK'nın kökenleri, yükselişi ve hedefleri konusunda, bkz. Aliza Marcus, “Türkiye’nin PKK'sı: Yükseliş, Düşüş ve Yükselişin Tekrarı” 
Dünya Politika Dergisi, Cilt. 24, No. 1, Spring 2007b, sayfa 75–84. 
Ayrıca bkz. Henri J. Barkey ve Graham E. Fuller, Türkiye'nin Kürt Sorunu, Lanham, Md . Rowman & Littlefield Publishers, 1998.
5 Pew Küresel Tutumlar Projesi, 2007. Transatlantik Eğilimlerdeki verilere bakınız. Transatlantik Eğilimler: Temel Bulgular 2006, Washington, D.C .: 
Alman Marshall Fonu Amerika Birleşik Devletleri, 2006, s. 18–19; Amerika Birleşik Devletleri.
6 Semih İdiz, “PKK Herkes için Berbat Gelişmeler Sağlıyor,” Turkish Daily News (İstanbul), 15 Haziran 2007a.
7 Bkz. Pew Küresel Tutumlar Projesi, Obama Asansörlerindeki Güven ABD Görüntüsünü Dünya Çapında: Pek Çok Müslüman Kamusal Kolayca Taşınmadı, 
Pew Araştırma Merkezi, 23 Temmuz 2009, özellikle s. 5 ve 17. Pew araştırmasına göre, sadece yüzde 14 ankete katılan Türklerin ABDpolisi, 2008 yılına 
göre yüzde 2'lik bir artışa olumlu bakıyordu. Bu, Avrupa'nın en düşük yüzdesi ve en düşük artışıydı.
8 Avrupa'da anti-Amerikan hissi ile Türkiye'de de önemli bir fark var. Avrupa'da, 2003 sonrası tanıklık eden Amerikan karşıtı düşünceler aslında 
“anti-Bush” hissini temsil ediyordu ve öncelikli olarak Bush'un politikalarına karşı Avrupa muhalefetine dayanıyordu. 
Böylelikle, Bush yenilgiye uğratıldığında ve Başkan Barack Obama, iklim değişikliğine daha fazla destek olmak, bir hazırlık olmak gibi Avrupa politikaları 
ile uyum politikalarını benimsemeye başladı.
Ayrıca, Türkiye'de anti-Amerikancılık, derin bir şüphe ve güvensizlik çekiyor.
Batılı güçlerin Osmanlı imparatorluğunun çöküşü ve yıkılmasında oynadığı rol nedeniyle (“Sevres Sendromu”) Batı. Örneğin, İstanbul Bahçeşehir 
Üniversitesi'nden Yılmaz Esmer tarafından 2009 yılında yayınlanan bir araştırmaya göre, Türk katılımcıların yaklaşık yarısı (yüzde 47) ABD'nin Türkiye'yi 
bölmek istediğine inanıyor. Bu farklı siyasi ve kültürel bağlam, ABD'nin ABD'nin politikacı algılarının Avrupa'nın başka yerlerinden çok daha yavaş değişme 
olasılığını açıklamaya yardımcı oluyor. Esmer'in çalışmasının sonuçları için bkz. “Mahalle Komşuları”, Hürriyet Daily News and Economic Review (İstanbul), 
5 Haziran 2009.
9 Iraklı Kürtler. Bkz. Mehmet Ali Birand, “ Bush Türkiye'yi Risk Altında Kalmadı”, Turkish Daily News (İstanbul), 7 Kasım 2007. Ayrıca bkz. Cengiz Çandar, 
“Beyaz Saraydan Sonuçlar; PKK’nın Eliminasyon Süreci, ”Turkish Daily Haberler (İstanbul), 9 Kasım 2007b; Semih İdiz, 
“Erdoğan-Bush Sohbetleri: Başarılı mı Değil mi?” Türk Daily News (İstanbul), 9 Kasım 2007b.
10 Ümit Enginsoy, “PKK’ya Yapılan Grevde ABD’li Intel’in Yardımları”, Turkish Daily News (İstanbul), 3 Aralık 2007; Ümit Enginsoy ve Burak Ege Bekdil, 
“Türkiye, Türkiye'nin Anti-PKK Grevlerini Destekliyor”, Savunma Haberleri, 10 Aralık 2007e; Ann Scott Tyson ve Robin Wright, “ABD. Türkiye’nin Irak’ta 
isyancı Kürtlere yardım etmesine yardım ediyor, ”Washington Post, 18 Aralık 2007.
11 Transatlantik Eğilimler, Transatlantik Eğilimler: Temel Bulgular 2008, Washington, D.C .:Amerika Birleşik Devletleri Alman Marshall Fonu, 2008, s. 20.
12 Kasım 2007'de yapılan bir röportajda, örneğin, 1998 yılında İkinci Ordu Komutanı General Aytaç Yalman, Türk ordusunun, Kürt çatışmasının “toplumsal 
boyutu” nın önemini, Kürtlerin kendi isteğindeki önemini küçümsediğini kabul etti. Kürtçe ve kültürel ifadede ifade. Bu sosyal yönlerin daha önce daha 
iyi anlaşılsaydı, PKK sorununun çözülmesi daha kolay olurdu ve PKK'nın şiddete dönüşmemiş olabileceğini öne sürdü. Buna ek olarak, 1980 askeri 
darbesini yöneten TGS Genel Başkanı ve daha sonra Türkiye Cumhurbaşkanı General Kenan Evren, geriye dönük olarak, Kürt dillerini yasaklama kararının 
mahmuzda yapılmış bir hata olduğunu kabul etti. anı, yeterli anlayışı olmadan uzun vadeli siyasi yankılar. Bu kabuller, PKK ile mücadelede rol oynayan 
önde gelen Türk askeri komutanlarının bir dizi röportajında yer almaktadır. 
13 Sinan Salaheddin, “Türk Yetkilileri Bağdat'ta Iraklı Kürtlerle Buluşuyor”, Ekim ayında Boston Globe  15, 2008. 
Ayrıca bkz. Gareth Jenkins, “Türkiye, Bullet Bites”, Avrasya Daily Monitor, Vol. 5, No. 196, 14 Ekim 2008b.
14 Bkz. “Irak'taki Kürtçe Deal Tezgahının Anahatları” Hürriyet Daily News and Economic İnceleme (İstanbul), 19 Mart 2009; Charles Recknagel, 
“Irak, Türkiye Deal'a Gitti Bases'in PKK'sından mahrum bırak, ”Radio Free Europe / Radio Liberty, 24 Mart 2009; Semih İdiz,
“Türk Kürt Bağları'nda Yeni Bir Dönem” Hürriyet Daily News and Economic Review (İstanbul), 20 Mart 2009.
15 Bkz. Şaban Kardaş, “Irak Ziyareti Sırasında“ Kürdistan ”diyen Gül,“ Avrasya Daily Monitor, Vol. 6, No. 60, 30 Mart 2009a.
16 Bkz. Şaban Kardaş, “Muhalefet, Gül'ün Kürt Meselesi Üzerine Mutabakat İçin Çağrısını Reddetti”, Avrasya Daily Monitor, Vol. 6, No. 96, 19 Mayıs 2009c.
17 Emrullah Uslu, “Gül’ün Bağdat’a Ziyareti: Kürtlerle Mücadele Anlaşması” Avrasya Daily Monitor, Vol. 6, No. 56, 24 Mart 2009a.
18 Uslu, 2009 a.
19 Emrullah Uslu, “PKK Lideri Murat Karayilan, Türk Basınıyla Nadir Görüşme Yapıyor” dedi Avrasya Daily Monitor, Vol. 6, No. 88, 7 Mayıs 2009c. 
    Ayrıca bkz. Amberlin Zaman,
20 Bkz. Henri J. Barkey, “Kürdistan Anlaşması”, Ulusal Çıkar, Temmuz / Ağustos 2007a, ss 51–57.
21 Kerkük sorunu son derece karmaşıktır ve burada ayrıntılı olarak ele alınamaz. Kapsamlı ve dengeli bir tartışma için bkz. Uluslararası
Kriz Grubu, “Irak ve Kürtler: Kerkük Krizi'nin Çözümlenmesi, ”Middle East Raporu No. 64, Washington, D.C .: Uluslararası Kriz Grubu, 19 Nisan 2007b.
22 Kerkük'ün altında ne kadar petrol yatıyor? Irak Petrol Bakanlığı Kerkük'ün yaklaşık 15 milyar varil petrol içerdiğini tahmin ediyor.
Irak’ın toplamının (ve dünya toplamının yüzde 2’si) kanıtlanmış rezervlerinin yüzdesi. Batı petrol şirketleri tarafından yapılan tahminler 5,5 milyar ila 10,0 milyar arasında
varil. Bkz. Timothy Williams ve Suadad Al-Salhy, “Kerkük Üzerinden Bulutlar Toplama”, Uluslararası Herald Tribune, 29 Mayıs 2009.
23 Sadece Kürtlerin değil, Arap ve Türkmenlerin de desteklediği şehirdeki tüm etnik gruplar arasında güç paylaşılmasını istiyorlar.
ve Kerkük'te yaşayan diğer Iraklı Azınlıklar.
24 “Türkiye BM Raporuyla Tamam”, Hürriyet Daily News and Economic Review (İstanbul), 8 Mayıs 2009.
25 Aliza Marcus, Kan ve İnanç: PKK ve Kürt Bağımsızlık Mücadelesi, New York: New York Üniversitesi Yayınevi, 2007a, ss. 293–294.
26 Erdoğan’ın 2008’in başlarında Hakkari’deki konuşması, özellikle 26 Kürt’ten rahatsız oldu. Devletçi sloganını “bir millet, bir bayrak, bir anavatan ve 
bir devlet” çağrısında bulundu ve öfkeyle, “buna karşı çıkanların gitmesi gerektiğini” talep etti. Bkz. “Erdoğan, Kreuzfeuer der Kritik, ”Neue Zürcher Zeitung,  2 Kasım 2008.
27 Mustafa Akyol, “Yükselişte Kürt Milliyetçiliği Önerdi” Hürriyet Daily News ve Ekonomik İnceleme (İstanbul), 31 Mayıs 2009.
28 Erdoğan hükümetinin Kürt inisiyatifi, Türk basınında geniş çaplı bir tartışma başlattı ve bazıları oldukça şaşırtıcı ve sıra dışı olmak üzere çok çeşitli görüşler ortaya koydu. İdiz'in de belirttiği gibi, tartışmalarda açıkça dile getirilen görüşlerin bir kısmı beş yıl önce bile düşünülemezdi ve Türkiye'nin son 10 yılda Kürt meselesine ve ifade özgürlüğüne yönelik tutumlar açısından ne kadar ilerlediğini gösteriyordu. Bkz. Semih İdiz, “Kürt Açılımı Açılıyor Zihinler”, Hürriyet Daily News and Economic Review (İstanbul), 14 Ağustos 2009 b.
29 Boston Globe, 14 Ocak 2007, John Daly, ABD-Türkiye İlişkileri: Stres Altında Stratejik Bir İlişki, Washington, D.C .: Jamestown Vakfı, Şubat 2008, s. 47.
30 En ciddi olaylardan biri, 28 Haziran 2009'da, KBY hükümetine bağlı askerlerin, Irak'ın kuzeyinde Musul ve Kerkük arasında yer alan ağırlıklı bir Kürt kasabası olan Makhmur'a yaklaşan Arap liderliğindeki bir ordu birimi ile karşı karşıya kaldıklarında meydana geldi. Bu durumda, diğerlerinde olduğu gibi, Kuzey Irak'ta bulunan ABD askeri kuvvetleri tarafından aktif ve zamanında arabuluculuk yoluyla askeri bir çatışma kaçınılmıştır. Bkz. Anthony Shadid, “Kürt Liderleri Maliki'le Suşların Uyarılması”, New York Times, 17 Temmuz 2009.
31 Ayrıntılı bir tartışma için bkz. Semih İdiz, “Irak ve Kürtler: Tetik Hattı Boyunca Sorunlar”, Orta Doğu Raporu No. 88, Washington, D.C .: 8 Temmuz 2009 a.
32 Ümit Enginsoy ve Burak Ege Bekdil, “Türkiye ABD'den Çekilmeye Yardım Etmeyi Kabul Ediyor
    Irak, ”Savunma Haberleri, 30 Mart 2009 a.

7 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,


****

27 Haziran 2017 Salı

Kuzey Irak’ta Bağımsızlıktan Önceki Son Adım: Referandum




Kuzey Irak’ta Bağımsızlıktan Önceki Son Adım: Referandum


Serhat Erkmen
 24 HAZİRAN 2017 - CUMARTESİ


7 Haziran 2017 tarihinde IKBY Başkanı Mesut Barzani, uzun süreden beri tartışılan “ Bağımsızlık Referandum ”unun 25 Eylül 2017’de yapılacağını resmen ilan etti. Birçok gözlemci ve analizciye göre referandum kararı IKBY içindeki güç dengesi ve Bağdat-Erbil ilişkileri ile ilişkili bir siyasi manevra aracı. Referandumun sonucu şimdiden belli olsa da bağımsızlığı otomatik olarak getirmeyecek. Fakat, bu bağımsızlığa giden yolda son adım olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Bölgesel şartlar ve IKBY’nin iç dinamikleri dikkate alındığında IKBY’nin Irak’tan ayrılması sanıldığı kadar uzak bir tarihte olmayabilir.

Referandum Kararına İlişkin Gelişmeler

Mesut Barzani’nin “bağımsızlık”a ilişkin söylemleri hiç de yeni değil. Irak’ın ABD tarafından işgal edilmesinden sonra defalarca bu konu gündeme geldi. Pek çok kez, bu iddia sadece iç politikadaki özgün dengeler ve Irak’ta Kürtlerin daha fazla hak sahibi olması için bir siyasi manevra aracı olarak görüldü. Hatta, öylesine çok dile getirildi ve geçmişte buna ilişkin alarm ziller çalındı ki; artık pek çok kişi son gelişmenin de eskisinden çok da farklı olmadığını düşünüyor. Bu varsayımın altında yatan iki temel açıklama biçimi bulunuyor. IKBY’deki özgün siyasal koşullar ve bölgesel güçlerin bağımsızlığa karşı çıkacağı varsayımı

IKBY’deki Özgün Siyasal Koşullar

IKBY’de son 8 yıl içinde bilinen siyasi dengeler büyük değişiklikler geçirdi. Gorran Hareketi’nin henüz partileşmeden 2009’da parlamento seçiminde gösterdiği başarıyla KDP-KYB ortak hegemonyasına meydan okuyabileceğini göstermesi KYB’yi zayıflattı. KYB’den kopan bir hareket olara Gorran’ın bu çıkışı, aslında KDP açısından IKBY’deki iktidarını tekelleştirmesi yolunda önemli bir adım oldu. KYB-KDP stratejik anlaşması kısa süre içinde çöktü ve hükümet içinde aslan payını KDP aldı. KYB, 2 yıl süreyle başbakanlığı elinde tutmayı başarsa da bu kazanım geçici ve etkisiz oldu.

2013’te yapılan bölgesel parlamento seçiminde KYB’nin yenilgisi katmerlendi ve açıkça Gorran’ın arkasında kaldı. Uzun süren anlaşmazlıklardan sonra yeniden bir ulusal birlik hükümeti kurulsa da bu hükümet, 2015 yılında Gorran Partisi’nden bazı bakanların hükümetten atılmasıyla tamamen KDP denetimine girdi.

Ancak, parlamento ve hükümetin, Başkan karşısında son derece zayıf ve etkisiz olduğu IKBY’de asıl sorun başkanın görev süresi oldu. Normal şartlarda 2013’te Mesut Barzani’nin görev süresi dolmuştu ve “ Temel Yasa ”ya göre tekrar aday olamaması gerekiyordu. Fakat, KDP’nin Barzani’nin başkanlığı konusunda geri adım atmaması, bu soruna yasal değil siyasal bir çözüm bulunarak görev süresinin siyasal bir uzlaşıyla 2 yıllığına uzatılmasıyla sonuçlandı.

Bu süre 2015’te tamamlanınca, bu sefer de Anayasa yazım süreci başladı. Bir Anayasa yazılarak Başkanı’nın yeni yetkilerle donatılması, görev süresinin belirlenmesi ve temelde IKBY’de siyasetin “ Yasal ” zemininin ve elbette siyasal sistemin yeniden tanımlanması öngörülüyordu. Başkan’ın görev süresi ve yetkileri de bu çerçevede belli olacaktı. Yani Mesut Barzani’nin yeniden seçilip seçilemeyeceği, seçilirse ne kadar başkan kalabileceği Anayasa’ya bağlandı. Fakat, Anayasa yazım süreci sonuca ulaşmadı. Üstelik, bölgenin IŞİD saldırısına maruz kalmasıyla, partiler arasındaki ayrılıkların bir yana bırakılması önce temel güvenlik sorunun çözülmesi gerektiği söylemi KDP tarafından güçlü bir biçimde kullanılmaya başladı.

Bu süre zarfında KYB ve Gorran’da da önemli değişiklikler oldu. KYB, Celal Talabani’nin hasta yatağına düşmesinden sonra fiilen en az ikiye bölündü. Bazı gözlemcilere göre bu bölünmenin ikiden fazla kanadı olsa da parti içi ittifaklar hala ikiye bölünmeden bahsetmemize neden oluyor. Bölünen KYB’nin içinden bir grup KDP’yle ilişkiler geliştirdi. Fakat, Celal Talabani’nin karısı ve KYB’nin kurucusu İbrahim Ahmet’in kızı olan Hero Talabani, partinin büyük kısmını kontrolü altında tutmayı sürdürdü. Benzer bir biçimde Gorran’da da içsel karışıklar yaşandı. Partinin içinde bazı kanatlar oluştu. Üstelik kısa bir süre önce partinin lideri Nevsirvan Mustafa öldü. Tüm bu faktörler, KDP güçlenirken diğer partilerin zayıflamasına neden oldu.

Ancak KDP’nin parti olarak bütünlüğünü koruması ve güçlenmesi, IKBY’nin yaşadığı dönüşüm süreci ve sancılı ekonomik durumdan sorumlu tutulmasını engelleyemedi. Birkaç yıl öncesine kadar, Ortadoğu’nun yeni Kuveyt’i ya da Katar’ı olabileceği söylenen IKBY son iki yıldır maaşları doğru dürüst ödeyemeyen, ekonominin durma noktasına geldiği bir bölgeye dönüştü. 3- 4 yıl öncesinde Kerkük petrolüne bile ihtiyaç duymadan kendi kendine yetebilen bir ekonomi kurmaya yetecek petrol rezervine sahip olduğu ve 2015’te günlük 1 milyon varil petrol üretebileceği söylenen bölge hala bu hedefine ulaşmaktan uzak. Küçük ve orta ölçekteki petrol şirketleri ekonomik nedenlerle bölgeden ayrılmaya başladılar. Büyük petrol şirketleri ise jeopolitik risk ve üretim potansiyelindeki yetersizlik nedeniyle yatırımları askıya aldılar. Üstelik, IŞİD’in ortaya çıkmasıyla birlikte, çatışma bölgelerinden 1 milyondan fazla Iraklı IKBY’nin kontrol ettiği bölgelere göç etti. Bu sorunlar IŞİD’in yarattığı güvenlik sorunu öne sürülerek üstü kapatılmaya çalışılsa da halkın memnuniyetsizliği rahatlıkla gözlemlenebiliyor.

Tüm bunlara rağmen IKBY’de son 2 yılda her şey o kadar da kötüye gitmedi. IŞİD’e karşı oluşturulan koalisyon çerçevesinde peşmergeye pek çok ülke eğitim vermeye başladı. Bugün IKBY, 2 yıl öncesine göre daha profesyonel, daha iyi örgütlenmiş ve daha iyi silahlanmış bir silahlı güce kavuştu. Üstelik, IŞİD’i çıkarttığı yerlere yerleşti ve buralardan geri adım atmıyor. Bağdat ile Erbil arasında 2005’ten beri devam eden tartışmalı bölgelerin önemli bir kısmı bugün IKBY’nin fiili olarak kontrolünde bulunuyor. Bu bölgeler arasında Musul’un kuzeyindeki potansiyel petrol zengini bölgeler ve Kerkük’ün dillere destan petrol rezervlerini barındıran alanları da yer alıyor. Kaba bir tahminle, IŞİDle mücadele çerçevesinde IKBY’nin sınırları %35 genişledi. Bu genişleme alanları da Kürtlerin Irak’ta tarihsel olarak hak iddia ettiği alanlarla örtüşüyor. 

Özetle, IŞİD’in Musul’u ele geçirdiği 2014 Haziran’ından bu yana IKBY’de çok önemli değişikliler yaşandı. Ekonomik kriz, kendi Temel Yasası’nı bile uygulamayan bir iktidar, beklentileri karşılamayan bir petrol rezervi, bölünmüş siyasal partiler, hızla genişleyen sınırlar, güçlenen askeri yapı, başarısız Anayasa yazma girişimleri, cılız toplumsal gösteriler ve bunlara karşılık uluslar arası alanda artan sempati. Yukarıda sayılan gelişmelerin hepsi son 3 yılda IKBY’de son derece karmaşık bir iç dinamikler sarmalı oluşturdu.

Barzani Referandum’da Neden Israrcı?

Yukarıda belirtildiği gibi birçok analizci Barzani’nin referandum konusundaki ısrarının bir boyutunu iç politikada yaşanan sıkışıklığı aşmak için kullanmak istemesiyle açıklıyor. Onlara göre, Anayasa başarısız olmuşken, bölge parlamentosu işlevsiz hale gelmişken, ekonomik kriz yaşanıyorken ve görev süresi çoktan dolmuşken Mesut Barzani’nin iktidarını korumasının tek yolu referandum yaparak gündemi değiştirmek ve bağımsızlığın getirdiği dinamikle halkın desteğini yeniden konsolide edip başkanlığını sürdürmek. Böylece, 6 Kasım 2017’de yapılacak seçimler öncesi gündemi daha önce nasıl IŞİD’in yarattığı güvenliğe endeksleyerek ekonomik krizden, yolsuzluklardan ve diğer toplumsal ve siyasal sorunlardan uzaklaştırdıysa bu sefer de bağımsızlık referandumunu öne sürerek milliyetçilik üzerinden gücünü konsolide etmeye çalışıyor. Öte yandan diğer bir açıklama da; bağımsızlık hamlesinin Bağdat-Erbil ilişkilerinde Erbil’in istediklerini koparmasının bir yolu olduğu üzerine inşa ediliyor. Bağdat’ta milis siyaseti ve Maliki’nin sertlik yanlısı çıkışları arasında sıkışan Başbakan Haydar Ibadi’nin, Barzani’ye tavizler vermek zorunda kalacağı ileri sürülüyor. Bu nedenle, Barzani’nin zamanlamasının 2018’deki Irak parlamentosu seçimi öncesinde bir manevra olduğu söyleniyor.

Yani yerli yabancı pek çok gözlemciye göre ortada referandum bulunsa da bağımsızlık ihtimali yok. Bu nedenle, referandum çok da önemsenmemeli. Zaten, IKBY bağımsız olsa dahi mevcut ekonomik koşullarla yaşayamaz. Ayrıca bölge ülkeleri bu bağımsızlığa karşı durumdalar. Hatta, tartışmalı bölgelerden vazgeçmeyen Irak Hükümeti gerekirse güç kullanarak bu bölgelerden peşmergeyi çıkartır ve bu bölgeleri yeniden kontrolü altına alır. Bu nedenle bağımsızlık referandumu genelde Iraklı Kürtlerin iç ve dış politikada elde ettiği avantajları, özelde Mesut Barzani’nin kişisel iktidarını korumak için oynadığı yeni bir karttan ibaret.

Ancak, yıllardır IKBY’deki iç siyaseti ve Irak’ı inceleyen bir gözlemci olarak bu analizin doğru olduğunu düşünmüyorum. Tersine, bu referandumun kısa vadede Irak’tan IKBY’nin ayrılmasından önceki son hamle olduğunu, bölgesel şartlara bağlı olarak bu ayrılmanın 1-3 yıl aralığında ya da daha kısa vadede yaşanacağını varsayıyorum. Elbette, genelin aksine bir iddia da bulunduğunuzda bunu bazı verilerle desteklemeniz gerekmektedir. Gerekçelerimi şöyle sıralayabilirim:

Bağımsızlık Referandumu Neden Bağımsızlık Öncesi Son Adım Olarak Yorumlanmalı

Öncelikle, IKBY’deki ekonomik krizin boyutları ve olası bir Kürt devletinin sürdürülebilirliği konusundaki analizler büyük ölçüde haklı gerekçelere dayandığını kabul edilmeli. Bölgede istatistik tutulmadığından ya da mevcut istatistikler siyasal olarak yönlendirildiğinden bağımsız ve doğru ekonomik tahliller yapmak da son derece güç. Fakat, maaşların ödenmesindeki güçlüklerin piyasaya yansımasının ötesinde IKBY’nin ciddi bir borçlanma sürecine girdiği de açık. Ancak tüm bunlar bağımsızlığın önünde bir engel değil.

Bir kere, IKBY’nin sınırları içinde kalan alanlarda petrolün varlığı, kalitesi ve maliyeti tartışmalı bile olsa olası bir devletin Kerkük’ü içereceği dikkate alındığında büyük bir potansiyele ulaşacağı unutulmamalı. Kerkük gibi bir petrol denizinin varlığı hala tartışmalı alanlardan gelebilecek olan gelirlerle karşılaştırılması doğru değil. Büyük miktarda yatırım çekebileceği gibi yapılacak yatırımlar ve yenileştirmelerle üretimi 1 milyon varilin çok üstüne taşıyabilecek bir potansiyeli olduğu unutulmamalı. Üstelik, IKBY’nin büyük devletlerin temsilcisi olarak saydığı şirketlerle yaptığı petrol anlaşmalarında şirketlere karşı piyasanın ne kadar ötesinde ayrıcalıklar ve iyi şartlar sunduğu dikkate alınırsa bağımsız bir Kürt devletinin başta ekonomik sıkıntılar yaşaması ihtimali olmasına rağmen parçası olacağı ittifakın koruması altında ekonomik durumunun düzelmesi ölümcül bir soruna dönüşmeden halledilebilecek bir mesele gibi görünmektedir. Dünya tarihinde birbirine rakip devletlerin fırsatlardan yararlanmak için yaptığı girişimlerden ders çıkarılmalıdır.

İkincisi Mesut Barzani’nin kişisel kariyerine ve IKBY’deki siyasi denklemlere odaklanan analizler çok önemli bazı verileri ya gözden kaçırmaktadır ya da bilerek tersini yansıtmak için görmezden gelmektedir. Bu veriler şöyle sıralanabilir:

a.       KDP, diğer partilere göre farklı bir tabana sahiptir. Ekonomik kriz, anti demokratik uygulamalar ya da toplumsal sorunlar (istisnalar dışında) KDP’ye oy verenlerin davranışı değiştirmez. Ayrıca, yıllarca Irak’ta ve Kuzey Irak’ta seçim gözlemciliği yapan bir kişi olarak değiştirmek isteseler de mevcut seçim uygulamalarının buna izin vermeyeceğini söyleyebilirim. Üstelik, referandumun yapılması ve sonunun getirilmemesi KDP ve Barzani için başka bir riski beraberinde getirmektedir. Referandumun yapılacağı sınırlar tartışmalı bölgeleri de kapsayacaktır. Bu durumda, KYB’nin çok güçlü olduğu Kerkük, Selahaddin ve Diyala’dan IKBY’nin kontrolünde kalan bölgelerden gelecek oylar, KDP’nin göreli etkinliğindeki (Sincar’da KDP’nin güç kaybı da dikkate alınırsa) Musul civarından gelecek oylardan daha fazladır. Başka bir deyişle, referandum sonucunda IKBY’nin yeni fiili sınırları çizildiğinde yapılacak olan parlamento ve başkanlık seçimlerinde KDP başat konumunu kaybedebilecektir. O halde şu soru sorulabilir. Mevcut halde seçime gitmesi halinde birinci çıkacağı bir seçime ve çoğunluğu (azınlık sandalyelerindeki etkisiyle) kontrol edebileceği bir parlamento dengesine sahipken, Barzani neden mecliste ikinci olmaya, hatta olası bir KYB-Gorran ittifakı sonucunda hükümet dışı kalmaya razı olsun ki? Gündemi değiştirip, karizmasını artırırken başkanlık seçimi ve meclis seçiminde kaybedebileceği bir denkleme sürüklenmesinin hangi tarafı rasyoneldir?

b.      İkincisi, Mesut Barzani, yeni başkanlık seçiminde aday olmayacağını açıklamıştır. Eğer başkan olmayacaksa ve oy dengeleri değişince partisi ikinci konuma düşme tehlikesi yaşayacaksa elde edeceği kişisel karizmanın önemi ne olacaktır?

c.    Üçüncü faktör, Barzani’nin bağımsızlık referandumuyla sanki bir güven oyu alıyor izlenimi oluşturulmaktadır. Zaten oylamadan %99’a yakın bağımsızlık isteği çıkacaktır. Bu ne herkesin Barzani’yi desteklediğini ne de KDP’nin tek bağımsızlık isteyen aktör olduğunu gösterir. IKBY’de siyaset, artık bu manevralarla idare edilebilecek tecrübesizlikte değildir. İdeolojik tercihler ile birey ve grup çıkarları, aşiret tercihlerinin çoktan ötesine geçmiştir. Bu nedenle, Barzani’nin bağımsızlıktan sağladığı itici güçle partisini iktidara taşıyabileceği beklentisi bölgenin siyaseti açısından bir anlam ifade etmemektedir.

d.     Dördüncüsü, bir an için referandumun olmadığını, Barzani’nin 6 Kasımdaki seçimi kaybettiğini ve KDP’nin de KYB-Gorran ittifakına yenildiğini varsayalım. IKBY’de, Mesut Barzani kendisi o koltuktan inmediği sürece, onu oradan indirebilecek ne bir hukuki mekanizma, ne bir siyasi güç ne de bir askeri güç vardır. Patrimonyal ilişkilerin hala siyasetin temelini oluşturduğu ve bu ilişkilerin silahlı boyutunun güçlü bir biçimde devam ettiği bir bölgeye Avrupa tipi demokratik dengeler veya kişisel siyaset beklentisiyle yaklaşmak pek de gerçekçi değildir.

O halde Mesut Barzani’nin referandum yapma kararının arkasında yatan temel düşünce, referandumdan çıkacak olan “bağımsızlık kararı”yla ya 6 Kasım öncesinde bağımsızlığı ilan ederek, bölge siyasetinin denklemini bir başka dengeye taşımak; ya da referandumdan sonra yapılacak seçimde aday olmayarak geçici bir başkanı destekleyip, 2018’de Irak’ta özellikle seçim sonrasında Irak’ta güçlenen milis siyasetinin Nuri Maliki ya da benzeri bir siyasetçiyi iktidara taşıdığı şartlarda bağımsızlığı tetikleyerek Kürt devletinin ilk başkanı olmaktır.

 Bölgesel Dinamikler Bağlamında Referandum

Ortadoğu’da güç mücadelesi pek çok yönden yeni bir çatışmaya doğru evrilmektedir. Suriye’de Rusya ve ABD arasındaki gerilim ile Basra Körfezi’ndeki İran-Suudi Arabistan gerginliği bunun en önemli işaretleridir. Irak’ın parçalanması ise uzun süredir bölgesel denklemler çerçevesinde değerlendirilmiştir. Buna göre Irak’ın iç dinamikleri sonucunda ülke parçalansa ve bir Kürt devleti kurulsa dahi bölge ülkeleri ile bölge dışı güçlerin etkisiyle bu bağımsızlık engellenebilecektir.

Oysa, Ortadoğu’daki dengeler ele alındığında ;bölgede sınırlar bağlamında statükonun korunmasına yönelik ittifakların en zayıf olduğu döneme girildiği görülmektedir. Bu olgu şu biçimde ayrıntılandırılabilir:

IŞİD, sonrası, Ortadoğu’da ve Irak’ta yeni devletler ya da federal bölgeler kurulmasını neredeyse tüm ülkeler kabul etmiş görünmektedirler. Anlaşmazlık, eski merkezi devletlerin gücünün azalması ya da federal/konfederal hale dönüşmesi değil; bu olası bölgelerin sınırları ve bu bölgelerin hamilerinin hangi devletler olacağı bağlamındadır. Bu bağlamda, IKBY, IŞID sonrası Irak’ta eski şartların geçerli olmayacağını görmektedir. Fakat, bunun zamanlaması da önemlidir.

ABD’nin Rusya ile Suriye üzerinde açıkça güç mücadelesine giriştiği bir dönemde ortaya çıkan fırsattan yararlanmak istemektedir. Bugün, ABD, Kürtleri hem Suriye hem de Irak’ta müttefik olarak görmekte ve bölgedeki etkinliğinin en temel dayanağı haline getirmeye çalışmaktadır. Ancak, bunun tek başına yeterli olmayacağını gördüğünden Musul, Anbar, Rakka ve Deir Ez Zor gibi Sünni Arapların yaşadığı bölgelerde eski ve yeni ilişkilerini kullanarak federal bölge fikirlerini desteklemektedir. Bu bağlamda bakıldığında ABD’nin IKBY’deki referandum çağrısına fikren değil zamanlama olarak karşı çıkması daha anlaşılır hale gelmektedir. Şu ana kadar, ABD’den bağımsızlık referandumuna destek mesajı gelmemiştir. Referanduma itiraz bağımsızlık hakkına değil referandumun zamanlamasına yöneliktir. ABD, muhtemelen bir süre daha Irak’taki merkezi hükümetle ilişkilerini korumayı, en azından dengeli bir Irak hükümeti görmeyi arzulamaktadır. Buna karşılık, Kürtlerin bağımsızlığını ilan etmesi halinde 2018’de Irak’taki seçimde tam İran yanlısı bir Şii hükümeti engelleyemeyeceğini hesaplamaktadır. Dolayısıyla, Rakka ve Deir Ez Zor’da kurmayı planladığı düzeni oturtuncaya, Musul’da yeniden Sünni Araplar hakim kılınıncaya kadar ertelenmesi gereken bir durum olarak görmektedir. Yoksa, kesinlikle itiraz etmemektedir.

Rusya ise Mesut Barzani’nin bağımsızlık referandumu kararını ilan etmesinden birkaç gün önce IKBY ile dev bir petrol anlaşması yaparak geleceğe dair konumunu açık etmiştir. En az 20 yıl süreyle Rus petrol şirketi Rosneft’in bölgeyle dev bir ticari ilişkiye girmesini içeren anlaşma IKBY’nin kendisine yeni bir kalkan bulma hamlesi olarak değerlendirilebilir. Normalde petrol piyasalarındaki tüccarlar üzerinden piyasaya petrol satan IKBY’nin doğrudan Rusya devletini de içerecek şekilde bir anlaşma yapması ona ABD’den sonra ikinci bir kalkan sağlamaktadır. Bu anlaşma yıllardır Irak merkezi hükümetiyle olan ilişkileri nedeniyle uzak durduğu Kuzey Irak’taki sahalara doğrudan ve güçlü bir biçimde girme çabasıdır. Üstelik detayları belli olmasa da gelecekte büyük ihtimalle Kerkük’teki sahaları da kapsayabilecektir. Dolayısıyla bu anlaşma sadece bir petrol anlaşması değil, trilyonlarca dolarlık bir ekonomik ilişkiyi içeren bir siyasal müzakere metni olarak okunabilir.

Avrupa ülkelerinden gelen talepler de aslında ABD’ye benzemektedir. Avrupalı devletler de bağımsızlık fikrine ya da hakkına değil zamanlamasına karşı olduklarını ilan etmişlerdir. Şu ana kadar tek istisna görünen Almanya’dır.

Bölge ülkeleri dikkate alındığında da denklemin önceki yıllara oranla değiştiği görülmektedir. Katar Krizi sonrası Suudi Arabistan’ın IKBY’nin bağımsızlığını desteklemeye yönelik kamuoyu çalışmaları, İsrail’in öteden beri bilinen desteğini açığa çıkarması en çok göze çarpan olgular olabilir.

Türkiye ve İran referandum fikrini eleştirmişlerdir. Ancak 90lı yıllardaki açıklamaların tonuyla bugünkü açıklamaların ve girişimlerin tonu arasında büyük farklar bulunmaktadır. İşin en ilginç yanı ise Irak hükümetinin yaptığı açıklamalardır. Başbakan Ibadi, bağımsızlık referandumunu diğer Irak başbakanlarına göre çok daha yumuşak bir dille eleştirmiştir.

Ortadoğu’da verili güç mücadelesine bakıldığında IKBY, bağımsızlık için daha uygun bir bölgesel ve uluslar arası ortam bulamayacağını düşünüyor olabilir. Irak ordusu, Musul’u temizlerken hayli yıpranmıştır. Üstelik, İran’ın etkisiyle Suriye’deki güç mücadelesine dahil olmak üzeredir. Böylesine bir atmosferde, kendisi kadar donanımlı, savunulabilir sınırlar açısından coğrafi avantaja sahip Peşmergeyle dağınık Irak ordusunun ve Haşdi Şahabi’nin uğraşacak gücü olduğu şüphelidir. Suriye’de açık ve yoğun bir güç mücadelesine giren ABD ve Rusya’nın da Irak’ın toprak bütünlüğünü korumak için diplomatik bir çabanın ötesine geçmesi mümkün görünmemektedir. Şu ana kadar telkinlerle Irak’ın toprak bütünlüğü korunsa da tüm devletler güç dengesini değiştirebilecek bir dinamiğe karşı olası tüm aktörleri yanına toplamak istemektedir. Suudi Arabistan ve müttefikleri ile İsrail ise İran ve Türkiye’yi zayıflatacak bu girişimi destekleme eğilimindedir. Bu durumda, son sözü söyleyecek olan İran ve Türkiye olacaktır.

Özetle, geçmişte defalarca tekrarlandığı için artık ilk çıktığı andaki kadar önemsenmeyen bağımsızlık söylemi ve bunun öncülü olan referandum, bugün başka bir yöne doğru yaşanan değişimin ayak sesleri olabilir. Gerek IKBY’deki iç dinamikler gerekse Irak ve Ortadoğu’daki dinamikler Mesut Barzani’nin önüne belki de 20 yıl daha çıkmayacak bir fırsat sunmaktadır. IŞİDle mücadele sürecinin getirdiği uluslar arası sempati, iç dinamiklerin mücadeleyi yoğunlaştırdığı iç siyasi dengeler, zayıf Irak hükümeti, Ortadoğu’da eşzamanlı ve birden çok iç savaşa bölge güçlerinin ve bölge dışı devletlerinin doğrudan ve uzun süreli angajmanı muhtemelen IKBY’ye bağımsızlık için daha iyi bir fırsat olmadığını düşündürmektedir. Bu nedenle referandumu, gelip geçici bir siyasi manevra olmaktan ziyade IKBY’nin bağımsızlığından önceki son adım olarak ciddiye alınması gereken bir gelişme biçiminde değerlendirmek daha doğru olabilir. 

Not: 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü Ortadoğu ve Afrika Araştırmaları Merkezi Başkanı Doç.Dr. Serhat ERKMEN'in bu çalışmsı ilk olarak AA tarafından yayımlanmıştır.

http://www.21yyte.org/tr/arastirma/orta-dogu-ve-afrika-arastirmalari-merkezi/2017/06/24/8665/kuzey-irakta-bagimsizliktan-onceki-son-adim-referandum


29 Temmuz 2015 Çarşamba

3 TEMMUZ ÇUVAL OLAYINI UNUTMA



3 TEMMUZ  ÇUVAL OLAYINI UNUTMA  


Bugün 4 Temmuz 2010. Birileri için bugün dostumuz, müttefiğimiz ve de stratejik ortağımız ABD’nin “Bağımsızlık Günü” olarak hatırlanır ve kutlanır.

                   Oysa 4 Temmuz 2003 tarihi Türk askerinin başına Amerikan askeri çuvallarının geçirildiği kara gündür. Türk milleti için asla unutulmaması ve unutturulmaması gereken tarihi bir gündür.

                   4 Temmuz 2010 tarihli medyamızda ne yazık ki konu ile ilgili en küçük bir haber kırıntısı dahi yoktur. Unutmamamız gereken hususlar bize geçen sürede kolaylıkla unutturulmuştur. Bu durumu milletimizin beyinlerinin küresel psikolojik savaş operasyonlarıyla nasıl satın alındığının tipik bir göstergesi olarak görebiliriz. Ayrıca son durumu; “ABD, Türk milletine karşı yaptığı psikolojik savaşı zaferle sonuçlandırmıştır” şeklinde tanımlayabiliriz.

                  Türk Milletinin gururu,ordumuzun gözbebeği bordo bereli 11 askerimize 4-6 Temmuz 2003’te Irak’ın Süleymaniye kentindeki karârgahlarında yapılan çirkin saldırı Türk milletini derinden yaralamıştır. Türk Devleti son derece pasif davrandığı bu saldırıdan onarılamaz bir yara almıştır.

                 Türkiye’yi yönetenlerin ellerindeki gücü kullanamayan basiretsiz ve cesaretsiz tutum ve davranışları, milletimizi ABD'nin yaptığından çok daha fazla üzmüştür. Cumhuriyet tarihimizde 4-6 Temmuz 2003 tarihinde yaşanan “Türk askerlerinin ABD askerleri tarafından esir alınarak ve başlarına çuval geçirilerek sorgulanmaları olayı” daima kara bir leke olarak hatırlanacaktır. Bu lekenin çıkarılmasının ise bugünkü teslimiyetçi Ak Parti   yönetimiyle mümkün olmadığı  geçen süre zarfında açıkça görülmüştür.

                  Bu olayın her safhası ibret alınacak derslerle doludur. İftihar kaynağımız dünyanın en iyi eğitimini almış, yakın muharebe tecrübesine sahip 11 rütbeli askerimiz hiç bir direniş göstermeden, önceden müttefikleri Türkiye nezdinde hiç bir resmi girişimde bulunulmadan düşman askeri gibi esir alınmışlardır. Şerefimizi ayaklar altına alacak şekilde elleri bağlanmış ve kafasına çuval geçirilmiştir. Türk bayrağının dalgalandığı resmi çalışma büroları talan edilmiştir. Aradan geçen üç gün boyunca Türk yönetimince ABD yetkililerine ulaşılmaya çalışılmıştır. Ama  muhatap bulunamamıştır. Sonunda istedikleri tahribatı elde ettiğini düşünen ABD askerleri tarafından lütfedilip askerlerimiz bırakılmışlardır.

                  Aslında milletçe gözbebeğimiz gibi baktığımız ordumuz bu günler için vardır. Bu zor günlerde ordumuz gücünü gösteremiyorsa başka ne zaman gösterecektir. Hadisenin neresinden bakarsanız bakın yaşananlar bir faciadır. Türk askerlerine karşı plânlı, programlı ve bilinçli bir şekilde gerçekleştirilen bu saldırı aslında devletin bizzat kendisine yapılmıştır.

                     ABD’nin 1991 Birinci Körfez Harekat’ını müteakip 36 paralelin Kuzeyinde kalan Irak topraklarında oluşturulan Çekiç Güç faaliyetleri çerçevesinde bölgeye yerleşen Türk askerleri Kuzey Irak’ı tamamen kontrol eden bir organizasyon meydana getirmişlerdi. Bu sıkı kontrol sonunda PKK terörü tamamen bitmese bile sıfıra yakın bir hale dönüştürülmüştü. 2003’de Irak’ı ikinci kez işgal eden ABD tarafından Kuzey Irak’ta kuracakları müstakil bir Kürt devleti oluşumuna karşı bölgede Türk askeri varlığı istenmemiştir. Bu husus ABD tarafı için Türk askerlerinin kafasına çuval geçirilerek aşağılanması için makul bir neden teşkil edebilirdi. Veya bugüne kadar bilemediğimiz başka bir hedefleri de olabilirdi. Zaten kendilerini haklı gösterecek bir sebepleri olmasa iki müttefik ülke arasında bu şekilde akıldışı bir saldırıya cesaret edemezlerdi.

                    Üzüntümüz onların yaptıklarına değildir. Bizim yapmamız gerekipte yapamadıklarımız içindir. Gücümüz olduğu halde, güçsüz ve çaresiz bir teslimiyet anlamına gelen davranışımız içindir. Üzüntümüz 70 milyonun gözleri önünde tamamen teslimiyetçi tutum izleyen siyasi yönetim ile birlikte hareket eden ordu üst yönetiminin sergilediklerinedir.

                   Ömrünün 36 yılında şerefli asker üniforması taşıyan biri olarak bu üç gün içinde yaşananlardan dolayı halkımızdan utandım. Başımızı eğik tutanları ise asla affetmiyorum. Çünkü ne Türk halkı ve ne de halkının gözbebeği Türk askeri böyle bir davranışı hak etmemiştir.

                  Geçen süre içinde hâlâ cevap bekleyen ve aydınlanamayan hususlar vardır. 11 kişilik özel tim mensupları neden kendilerine emanet edilen silâhları kullanmamışlardır ? Neden savaşmadan teslim olmuşlardır? Bunun hesabı neden kendilerinden sorulmamıştır.? Eğer bu şekilde emir aldılar ise, bu emri verenden bunun hesabı neden sorulmamıştır?

                  Bir diğer önemli soru da şudur. Neden bu timin kurtarılması için telefon etmek ve toplantı yapmak dışında hiç bir ciddi eylem olmamıştır. ABD o günlerde savaş içinde esir düşen Amerikalı kadın asker için Bağdat içinde kurtarma operasyonu yapmış ve bu kadın askeri milli kahraman ilan etmiştir. Biz biliyoruz ki Türk Silâhlı Kuvvetleri esir edilen askerlerini en geç bir saat içinde ABD'nin elinden alabilecek güce sahiptir. Bu neden yapılmamıştır.?  Bu yetişmiş kuvvetlerimizin kullanılması için daha başka ne gibi aşağılayıcı durum gerekiyor du? İşte bunu anlamak mümkün değildir.

                  Ben bir özel tim mensubunun nasıl yetiştiğini ve savaşçılıkta dünyada benzerinin bulunmadığını yakından bilen biri olarak, 11 kişiyi teslim alacak gücün asgari 200 ölü vermesi gerektiğini biliyorum. Askerlikte hiç değişmeyen ve daima başarı vadeden bir kural vardır. Silaha karşı kullanılacak en etkili silah ayni silâhtır. Tanka tankla, topa topla, gerillaya gerilla ile karşı koyacaksın. Peki bizim askerlerimiz bunu bilmiyorlar mi? Çok iyi biliyorlar ama bu güçlerini kullanmaları bir şekilde istenmedi.

                  Olayın siyasi sorumluğunu taşıyan Ak Parti yönetimi tecrübesiz olabilir veya durumun vehametini kavrayamayabilirdi. Nitekim durumun önemini algıyamadılar bile. Fakat binlerce yıllık tecrübeye sahip silâhlı kuvvetlerimizin esir edilen mensuplarını kurtarmak için toplantıdan başka yapacakları şeyler olmalı idi. Bunun için biryerlerden emir ve talimat almalarına da gerek yoktu.

- Olay duyulur duyulmaz; Batıda konuşlanan savaş uçaklarımız Diyarbakır dahil bütün doğu hava alanlarına kaydırılabilir, 24 saat süre ile Irak sınırı boyunca uçaklarımız havada hazır tutulabilirdi.

-  Terhisler ve izinler durdurulur, 2 nci ve 3 üncü Ordu birlikleri tatbikat adı altında Irak sınırı boyunca tespih tanesi gibi dizilebilirdi. 

-  Kuzey Irak’taki birliklerimizi takviye olarak ilk altı saat içinde uçar birliklerle en az 20 Komando Taburu bölgeye indirilebilirdi.

-  Devletler hukukuna göre çok meşru bir davranış olarak derhal Türkiyede  görev yapan ABD askerlerinden yüzü enterne edilebilir ve takas için elde tutulabilirdi.

                 Bunları yapmak en doğal hakkımızdı. Peki neden yapılmadı? Bunların cevabı da bugüne kadar verilmemiştir.

                  O günleri bir kere daha hatırlayacak olursak;

- Devlet televizyonu TRT başta olmak üzere televizyonlarımız olayı küçümsediler ve televoleli eğlence proğramlarına devam ettiler.

-  Siyasi partiler ve sivil toplum örgütleri meydanlara dökülerek ABD şiddetle kınanabilirdi. İşçi Partisi, BBP ve MHP'nin meydanlardaki sesi de ne yazık ki olayın vehameti yanında cılız kaldı.

- Cumhurbaşkanı acilen Milli Güvenlik Kurulunu toplantıya çağırabilir ve bizzat kendisi tarafından halkın hissiyatını yansıtacak ve onların kırılan gururlarını okşayacak bir konuşma yapabilirdi: Ama olmadı..

-  TBMM derhal olağanüstü toplanıp hadise lehimize çözülene kadar görevi başında kalarak milletçe askerlerimizin arkasında durduklarını sergileyebilirdi.   Bunlar halkımızın ordumuzdan haklı beklentileri idi. Ama yapılmadı.

                   Sonuç olarak ABD; “Süleymaniye çuval hadisesi” ile Ortadoğu ve Türkiye bölge için kurguladığı senaryoyu başarı ile uygulamaya geçirmiştir. Bu bölgedeki Amerikan menfaatleri için üniter yapısını koruyan bir Türkiye ve bu yapının yılmaz savunucusu olan güçlü bir Türk ordusu istenmemektedir.

                 Süleymaniye çuval hadisesi ile başlayan Türk Silahlı Kuvvetlerine saldırılar o günden başlayarak giderek artmıştır. Şimdilerde Genellkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ’un devamlı bahsettiği “Türk Silahlı Kuvvetlerine karşı asimetrik psikolojik savaş yürütülmektedir” sözü ile neyi kastettiği çok daha iyi anlaşılmaktadır.

                "Süleymaniye Çuval Olayı" Cumhuriyet orduları için acı bir milattır. Bu hadiseden dersler çıkarılarak dost ve müttefik kabul ettiğimiz ABD ile askeri ilişkilerimizi gözden geçirerek tekerrür etmemesi için ciddi tedbirlerin alınması gerekirken bunun yapılmadığını görmek Ordu-Millet kavramını zafiyete uğratmaktadır.

                4 Temmuz 2010’da artık gerçek bir devlet gibi davranmalıyız. Milli gücümüzü tekrar gözden geçirerek ABD ile bütün ikili ilişkilerimizi yeniden masaya yatırmalıyız.

       (04 Temmuz 2010)

http://www.kumkale.net/makaleler/003df.html


..