Hurşit Tolon etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Hurşit Tolon etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

15 Nisan 2020 Çarşamba

FETÖCÜLERİN HEDEFİ TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİYDİ.,

FETÖCÜLERİN  HEDEFİ  TÜRK  SİLAHLI  KUVVETLERİYDİ.,





Orgeneral Hurşit Tolon.,
FETÖCÜLERİN  HEDEFİ  TÜRK  SİLAHLI  KUVVETLERİYDİ.,

Orgeneral Hurşit Tolon.,


Emekli Orgeneral Tolon: ABD'nin 'çuval olayı'na tepkimden dolayı hedef oldum
TÜRKİYE
13:09 01.07.2019 (Güncellendi 13:11 01.07.2019)


Ergenekon soruşturması kapsamında 2008'de tutuklanan emekli Orgeneral Hurşit Tolon, 11 yıldır süren dava sürecinde yaşadıklarını anlattı. 

Tolon, 'Neden hedef alındınız?' sorusuna, 2003 yılında Erbil'de Türk askerinin başına çuval geçirilmesi üzerine Amerika'da gösterdiği tepkinin nedenlerden biri 
olduğunu söyledi.

Emekli Orgeneral Hurşit Tolon, Ergenekon soruşturması ve yargılamaları sırasında yaşadıklarını ve FETÖ/PDY tarafından kurulan kumpasın amacının neler olduğunu Habertürk'ten Serdar Kulaksız'a anlattı.



 https://www.haberturk.com/hursit-tolon-ilk-kez-haberturke-konustu-yasadiklarini-anlatti-2500203

Zirve Yayınevi davasında 1.5 yıl tutuklu kalan Tolon: 

Alçak FETÖ’cüler hesap verecek
"Maalesef bu süreç çok acı olaylarla doludur. Bu süreçte hayatını kaybedenlere öncelikle Allah’tan rahmet diliyorum. Pek çok insan sağlık yönünden de sıkıntıya 
düşmüşlerdir. Bunlardan biri de benim. Bir kronik hastalığa düçar oldum" diyen Tolon, şöyle devam etti:

"Yüzlerce kişi bu dava sebebiyle bu hukuk dışı bu Türkiye Cumhuriyeti’nin hukuk ilkeleriyle asla bağdaşmayacak bir uygulama sonucu maatteessüf 
(üzülerek söylüyorum) bu süreç bütün olumsuzluğu ile devam etti. Canlar aldı. Sağlıklara sebebiyet verdi. Büyük mağduriyetlere neden oldu."

'TÜRKİYE CUMHURİYETİ MAĞDUR OLDU'



https://tr.sputniknews.com/turkiye/201806091033795258-bulent-arinc-ergenekon-erdogan/

Ergekeon davasıyla Türkiye Cumhuriyeti'nin mağdur edildiğini söyleyen Torun, şu ifadeleri kullandı:

© AA / HALİL SAĞIRKAYA




https://tr.sputniknews.com/turkiye/201609291025055706-zirve-yayinevi-feto/

Arınç: Ergenekon'da tutuklama kararı verilince Erdoğan, 'Utanmıyorlar mı bunlar' dedi
"Mağdur olan kim? Mağdur olan yalnız bu davada sanık sandalyesine oturtulan insanlar değil takdir edersiniz. Toplumun sağduyu sahibi çok büyük bir kesimi ile biz askerler için Türk Silahlı Kuvvetleri mağdur oldu. Sonuçta Türkiye Cumhuriyeti bu Ergenekon davası ile mağdur edildi. Bunu bir başka türlü düşünmem mümkün değil.

Askerler için şöyle bir süreç takip etti. Önce üç tane isim seçtiler. Bir astsubay arkadaşımızı, yıllar önce emekli olmuş şimdi rahmetli olan bir emekli yüzbaşıyı ve Emekli bir Generali seçtiler. Bunu ilk etapta Ergenekon davası içine katmak suretiyle askerlere yönelik hareketlerinin ilk basamakları olarak bunlar üzerinden tırmanmaya başladılar. Baktılar ki bu  konuya tepki göstermesi  gereken yerler bunun yanlış olduğunu haksız olduğunu, hukuksuz olduğunu ve silahlı kuvvetlere yönelik bir hareketin başlangıcı olduğunu anlamayan merciler ses çıkarmadı. Bu sefer bir hamle daha yapalım dediler. O hamleye de bizleri kattılar. 

Sayın Şener Eruygur ve Hurşit Tolon’u kattılar. İki tane emekli orgeneral. Silahlı kuvvetlerin bir küçük rütbelilerinden birden bire büyük rütbelilerine atladılar. 
Daha sonra Genel Kurmay Başkanı’na kadar tırmandıracaklar bunu" ifadelerini kullandı.
' EN BAŞTA ASKERLERİMİZİN BAŞLARINA ÇUVAL GEÇİRİLMESİ OLAYINA TEPKİ GÖSTERDİM '

Başbuğ: Ergenekon komplosunda Bush yönetimi FETÖ'ye destek verdi



https://tr.sputniknews.com/turkiye/201902151037678595-basbug-ergenekon-komplo-bush-feto-destek/

Tolon, "Şimdi şu soru akıllara gelebilir. Siz niye hedeftiniz? İki orduya komutanlık yapmış bir insanım. Hem Ege Ordusu Komutanlığım sırasında hem birinci ordu komutanlığım sırasında emperyalizmin Türkiye üzerindeki pek çok olumsuz tutumuna direkt karşı çıkan insanım. En başta neye karşı çıktınız diyeceksiniz? 

En başta 4 Temmuz 2003 tarihinde Erbil’de kahraman silahlı kuvvetler mensuplarımıza kurulan bir tuzakla başlarına çuval geçirilmesi olayına Amerika’daki bir törene katılmak üzere gitmiş olmama rağmen törene katılmayarak geri dönmekle tepki gösterdim. Ve bunu da kamuoyuna açıkladım. 
Diğer bir konu emekliliğimden sonra, ki onu emekli olurken de kamuoyuna deklare ettim. Türk gençliğine Türkiye’nin başına örülmek istenen çorabı konferanslardaki ifadesiyle de kuşatılan Türkiye başlığı altında davet edildiğim üniversitelere giderek konferans salonunu dolduranlara bugüne nasıl taşınabileceğimize dair görüşlerimi, değerlendirmelerimi sundum" diye konuştu.

' FETÖCÜLERİN HEDEFİ TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİYDİ '

Tolon, Şöyle devam etti:

© REUTERS / OSMAN ORSAL

Savcı mütalaasını açıkladı: Ergenekon Silahlı Terör Örgütü'nün varlığı kanıtlanamadı.,

https://tr.sputniknews.com/turkiye/201811301036408088-ergenekon-davasi-teror-orgutu-ispat-edilemedi/

"Neydi amaçları, neden yapıyorlar bunu? Bana sorarsanız bizler üzerinden giderek tabii ki silahlı kuvvetlerin eski birer mensubu olarak ve kamuoyu tarafından tanınan isimler olarak hem aktif görevimiz sırasında hem sonrasında kamuoyunun bildiği tanıdığı isimlerdik biz. Bunların aydınlatması, karşı çıktığı pek çok olay, gençlerin uyandırılması konusunda FETÖ ve üyeleri bir araya gelerek ‘bunlar ve bunlar gibi olanları derhal susturmamız lazım bu sebeple onları itibarsızlaştıralım. 

Kamuoyu nezdinde ki saygınlıklarını yok edelim, karalayalım’ amacıyla yola çıktılar. Aslında hedef büyük güçlü Türk Silahlı Kuvvetleri'ydi.
Sadece Silahlı Kuvvetler bünyesinde yapmadılar. Yargıda yaptılar. Emniyet teşkilatında yaptılar. Üniversitelerde yaptılar. Kamu kuruluşlarında yaptılar. 

Henüz de bu konuda yapılan mücadelenin sona erdiğine inanmıyorum."

' FETÖ KUMPASIYLA SİLİVRİ’DE ESİR KALDIM '


Ergenekon davasının daha önce yayınlanmamış görüntüleri ortaya çıktı



https://tr.sputniknews.com/turkiye/201804101032980179-ergenekon-davasinin-daha-once-yayinlanmamis-goruntuleri-ortaya-cikti/

"Silivri’de esir olduğumu kabul ettim" diyen Tolon, "Ne yazık ki 47 yıl şerefli üniformamla Türk Silahlı Kuvvetleri, ülkeme milletime hizmet etmiş bir insan olarak alçak FETÖ’cülerin kurmuş olduğu kumpasın bir mağduru olarak esir kaldım. 4 seneye yakın. Eğer yürürlükte olsaydı bu mahkeme bizi çoktan ipe çekmiş olurdu. 

Neden yapardı bunu, çünkü Atatürkçü değerlere sımsıkı sarılmış ülkesinin bölünmez bütünlüğü, ulusal birlik ve beraberliği için ve emperyalizme karşı şiddetle karşı çıkan insanlar olarak bizi tasfiye etmek istiyorlardı. 

Bunu gerçekleştirmek istiyorlardı" ifadesini kullandı.Tolon, "Ergenekon adı altında kurgulanmış, tasarlanmış ona göre planlanıp, bu işi yürütecek elemanları seçilmiş. 
Bir savcı bulunmuş. 
Getirilmiş. 

Neredeki savcı firarda. 

Savcının paralelinde tutuklamaları gerçekleştirmek için iki tane de hakim bulunmuş. Biri yoksa öbürü önüne getirilen herkesi tutukluyor. Siz ne kadar temiz olursanız olun onlar öyle bir çuval hazırlamışlar ki öyle bir kumpas hazırlamışlar ki o kumpasın içersinde sizi de dahil etmek suretiyle kirlenmenizi amaçlıyorlar. 

Ama öyle olmadı. Kamuoyu sonra sizin kirlenmeyeceğinizi anladı" dedi.

' ÖZÜRLE ÖLMÜŞLERİ GERİ GETİREMEZSİNİZ '

Tolon, "Bu süreç içersinde hukuk devletinde hukuk dışı yapılabilecek ne varsa hepsine maruz kaldık. Bunu hiçbir şekilde telafi etme, giderme, zihnimizden çıkarma şansları yoktur. Bunu neyle telefi edeceksiniz özür mü dileyeceksiniz? Özürle bunları telefi edemezsiniz. Özürle ölmüşleri geri getiremezsiniz. Eğer mutlu edilmesi düşünülen bir kitle varsa o bizim için söylüyorum. Önce silahlı kuvvetler sonra tüm Türkiye’nin sağ duyu sahibi insanlarının vicdanıdır" diye konuştu.

https://tr.sputniknews.com/bidebunudinle/201712151031436644-ergenekon-hakimi-koksak-sengun/

' 81 CD EMNİYETTE 86 CD OLDU '

Eski Ergenekon hakimi Şengün: Geçmişte yapılan hataların başka versiyonu şimdi de yapılıyor Yasaya aykırı pek çok şey olduğunu söyleyen Tolon, şunları söyledi:
"Nasıl bu kumpas yürüyor. Yüzlerce, binlerce örneği var. Mesela bu ev aranırken aynı zamanda bir başka ekip oğlumun evinden çıkmasını bekliyor. Kapıcıyı alarak oğlumun evine çıkıyorlar. Kapıyı kırıp içeri giriyorlar. Güya evi arıyorlar. Evden CD’ler alıyorlar. Tanrı’nın verdiği adalet vardır. Oradan aldıkları CD’lerle ilgili tutanak tutuyorlar. Toplam aldıkları CD sayısı 81. 81 tane CD aldık diye bir tutanak düzenliyorlar. Torbaya koyuyorlar güya ama torbayı mühürlemiyor lar. 

Ertesi sabah emniyette bu torba benim yanımda bir polis memuru tarafından açılıyor. Ona mühür kırma diyecekler, mühürü falan yok. Torbayı açıyorlar. 
İçinden 86 tane CD çıkıyor. Tutanakta 81 yazıyor, sayarsanız burada 86 var. 5 tane bilmediğiniz, tanımadığınız CD çıkıyor. Sonraki aşamalarda bu CD’lerin 
sonradan konulduğu, bu CD’lerin içinde sizi suçlayacak her şey var. Hep bunlarla suçluyorlar. Ama ilahi adalet bu ya. Unuttukları bir şey var, o da tuttukları 
tutanakla sonra emniyette sayılanların arasındaki fark. Bunu bugüne geldik daha açıklayabilmiş değiller."

' ZİRVE VE DİNK CİNAYETİNİ BU DAVAYA BAĞLAMAK İSTEDİLER '

Gizli Tanık: Zekeriya Öz, 'Gönderin isimsiz bir dilekçe, Ergenekon'a dahil edelim' diyordu



https://tr.sputniknews.com/turkiye/201612261026490975-zekeriya-oz-ihbar-ergenkon/

Tolon, "Danıştay cinayeti var. Cumhuriyet gazetesinin bombalanması meselesi var. O kadar kalsa iyi aslında daha büyüğü vardı bu olayında bağlayamadılar. 
Malatya’daki Zirve cinayetini de bununla bir araya getirip bağlamak istediler. Niye silahlı terör örgütü kisvesi kazandırmak için yapmak istediler. 
İşte bu Danıştay cinayetini hatta Hrant Dink cinayetini de bunun kapısına kadar getirdiler de kapıdan döndü. O bombalama olaylarını bu çuvalın içerisine bu 
kumpasın içerisine koydular. Bunların hepsi kumpas davaları. FETÖ kumpasları. Altı böyle kalın kalın çizilmeli" diye konuştu.
"Bize soru sorma hakkı tanımadılar" diyen Tolon, "Pek çok olayla hukukun temel ilkeleri dışına çıktılar. 

Yasaları da Çiğnediler. 

Mesela adil savunma hakkımızı son derece kısıtladılar. Tanık dinlediler. Bize soru sorma hakkı tanımadılar. Son derece kutsal olan ve vazgeçilmez olan savunma 
hakkı bu Silivri olaylarında bütünüyle göz ardı edilmiştir. Şimdi onlar hesap veriyor" ifadelerini kullandı.

' DARBE TEŞEBBÜSÜNDE BULUNDULAR '

Tolon, "Geçen bu sürecin içersinde FETÖ ve şürekası (ortakları) maatteessüf (üzülerek söylüyorum) 15 Temmuz iğrenç kalkışmasını, kanlı kalkışmasını Türkiye’nin başına getirdi. Bir darbe teşebbüsünde bulundular. 

Ne kadar lanetlenseler ne kadar suçlansalar bana göre azdır. 
Olmayan bir suç, olmayan bir örgüt. 

Sanığı çok. 

Tanığı yok. Kanıtı yok. Örgüt yok ama davası var. Bu da kısmet olursa bu da önümüzdeki günlerde bitecektir" diye konuştu.


https://tr.sputniknews.com/turkiye/201907011039525025-emekli-orgeneral-tolon-abdnin-cuval-olayina-tepkimden-dolayi-hedef-oldum/


***

29 Eylül 2018 Cumartesi

"Sayın Öcalan'ın Aldığı Kelleler" ve Hedefteki TSK


"Sayın Öcalan'ın Aldığı Kelleler" ve Hedefteki TSK

www.acikistihbarat.com

Fatma Sibel Yüksek
19.03.2007
 
Emekli Orgeneral Hurşit Tolon , geçenlerde Ankara'da 

"Satılmış aydınlar TSK ile uğraşıyor" dedi... 

Son zamanlarda söylenmiş en doğru ve en doğrudan söz... 

İster "asker yanlısı" ister "statükocu" , ister "gerici" desinler, umurumda değil. Hurşit Tolon, milletin zaten farkında olduğu bir gerçeği, lafı hiç evirip çevirmeden dile getirdi... 

"Satılmış aydınlar" marifetiyle gerçekleştirilen milli devleti yok etme ve misak-ı milli sınırlarını ortadan kaldırma girişimlerinin pek çok örneği var.. 

En sonuncusu "andıç" olayıdır... 

Biliyorsunuz, TSK'nın basın için yeni bir "andıç" hazırlayıp, gazetecileri "bizden olanlar-olmayanlar" şeklinde sınıflandırdığı iddia edildi. Bu belgenin "gerçek" olup olmadığına yönelik çeşitli kuşkular var. 

Herneyse, bu belge "pensilvanya grubu medyasına mensup" Nokta dergisi tarafından yayımlandı. 

Haberi yazan gazeteci Ahmet Şık, meslek arkadaşımdır. Radikal gazetesinde bir dönem beraber çalıştık. Dürüst, çalışkan ve emekçi karakterli bir insandır. Eline böyle bir belge geçen hiç bir gazeteci haber yazmamazlık yapamaz. Onun için, Ahmet bu tartışmaların dışında tutulmalıdır. 

Ama... 

Ama, biz şunu biliyoruz ki; böyle bir belgenin (sahte veya değil) basına sızdırılması TSK'yı hedef alan büyük bir kampanyanın ilk adımıydı. 

Seçilen zamanlama da mükemmeldi. 

Askerler Erdoğan'ın "Atatürk'ün koltuğuna oturması" fikrinden son derece rahatsızken, cumhurbaşkanlığı seçimi için aday bildirme süresine bir ay kalmışken ve artık Türkiye'yi bölme provasından başka hiç bir şey olmadığı kesin olarak bilinen "Nevruz kutlamaları" yaklaşmışken... TSK, hedef tahtasına oturtuldu. 

"Andıç"ın yayınlanması ile birlikte basında, Tolon'un söylediği "satılmış aydınlar" vasıtasıyla büyük bir kampanya başlatılacaktı. Ordunun "demokrasinin" önündeki tek engelin ordu olduğu haykırılacaktı, kin kusulacaktı, histeri krizleri geçirilecekti, 

"Ay İğreeenç!" diye efemine efemine yazılar yazılacaktı...

Ne kadar entel, dantel, pornocu, sivil itaatsiz, üçüncü cins, mikro milliyetçi faşist, marjinal vs. tip varsa; "Böyle bir ülkede yaşamaktan utanç duyuyorum!" diyerekten, "aydın tepkisi" ortaya koyacaktı. 

Sonra imza kampanyaları açılacaktı, derken devreye AB girecekti... Biliyorsunuz işte bu tür kampanyaların nasıl yürütüldüğünü... 

"Başbakanlık Andıçı" yayınlandı ve oyun bozuldu... 

Valla bundan sonra böyle..Andıça andıç, dosyaya dosya, kampanyaya kampanya... 

Biz burada "komplo teorileri" mi yazıyoruz? 

Hayır. 

Biz burada, Ankara'nın orta yerinde gözümüzün içine baka baka kurulan tezgahları yazıyoruz... 

AKP, seçim sandığından büyük bir oy farkıyla çıkacağına inanıyor. Cumhurbaşkanlığı da alınırsa, (Tayyip Erdoğan olsun olmasın farketmez) Türkiye'nin idari yapısını değiştirmeye yönelik temel kanunları çıkarmada hiç bir engel kalmayacak. 

Milli devletin yapısı zaten yeterince zafiyete uğratılmış, bu ülkeden başka gidecek yeri olmayanlar köşeye sıkıştırılmış..

Diktatörlük eğilimleri, sertlik denemeleri zaten başlamış vaziyette..

Olur olmaz problemler çıkaran yargı ile YÖK seçimden sonra çıkarılacak "yeniden yapılandırma" kanunları ile halledilecek... 

Geriye ne kaldı? 

Geriye TSK kaldı. Kısa vadeli hedef, bazı subayların emekliye sevkedilmesi. Bunun için sadece sayısal güce değil, kamuoyuna da ihtiyaç var. 

İyi ya işte, verin Nokta dergisine bir andıç, kampanya ufak ufak başlasın... Aklınızı sevsinler sizin...

"Türkiye her yönüyle kuşatılmıştır. Paranoya diyenlere buradan sesleniyorum bu paranoya değildir. Siz halktan sakladığınız için paranoya diyorsunuz" 

diyen Hurşit Tolon, bir de TSK yeminine dikkat çekiyor...

"Sayın Öcalan'ın aldığı kelleler" ha?

TSK yeminini çevirip çevirip tekrar okusunlar..

http://acikistihbarat.com/Haberler/398-Yazilar-%22Sayın%20Öcalan

***

28 Aralık 2017 Perşembe

RECEP TAYYİP ERDOĞAN: BİR DEĞİŞİMİN HİKAYESİ SÜLEYMANİYE KRİZİ 7 EKİM TEZKERESİ BÖLÜM 1

 RECEP TAYYİP ERDOĞAN BİR DEĞİŞİMİN HİKAYESİ SÜLEYMANİYE KRİZİ VE 7 EKİM TEZKERESİ  BÖLÜM 1


.

SÜLEYMANİYE KRİZİ VE 7 EKİM TEZKERESİ SÜRECİNDE ERDOĞAN,

I. Süleymaniye Krizi ve 7 Ekim Tezkeresi Süreci,

ABD’nin Irak’ta gerçekleştireceği operasyona destek olmak amacıyla “Türk Silahlı Kuvvetlerinin yabancı ülkelere gönderilmesi ve yabancı silahlı kuvvetlerin
Türkiye'de bulunması için Hükümet'e yetki verilmesine ilişkin Başbakanlık Tezkeresi’nin” 1 Mart 2003 tarihinde TBMM’de reddedilmesi, hem Türkiye – ABD
ilişkileri açısından bir dönüm noktası olarak ilişkilerin bozulmasına neden olmuş, hem de Türkiye’nin Kuzey Irak politikası, dolayısıyla terörle mücadele açısından
önemli sorunların ortaya çıkmasına yol açmıştır.
Tezkerenin kabul edilmemesi üzerine 20 Mart’ta, hem Türk askerinin Irak’a gönderilmesine hem de ABD’nin Türk hava sahasını kullanmasına izin veren yeni bir tezkerenin kabul edilmiş olmasına rağmen, 1 Mart tezkeresinin kabul edilmemesi Türkiye-ABD ilişkilerinde önemli bir kırılma yaşanmasına ve iki müttefik ülke arasında karşılıklı güvensizliğe yol açmıştır.330 ABD Irak hususunda Türkiye’yi dışlayan bir politikası izlemeye başlamış ve Türkiye’nin bölgeye ilişkin kaygılarını görmezden gelmiştir.

Özellikle tezkereyi izleyen dönemde yaşanan ve Çuval Krizi olarak da adlandırılan Süleymaniye baskınıyla 11 Türk askerinin gözaltına alınmasının net olarak açığa  çıkartmış olduğu bir güven bunalımı yaşayan ilişkiler, 2003 yılının sonbahar aylarından itibaren yeniden AKP hükümetinin gündemine girmiş ve çözüm yolları aranmıştır.

Bu doğrultuda Erdoğan hükümeti, yeni bir tezkere perspektifinde yeni bir Irak politikası oluşturma çabasına girmiştir. Sünni aşiretlerle temas kurulması, Dışişleri, MİT ve Genelkurmay heyetlerinin Irak’ta çeşitli ziyaretler gerçekleştirmeleri331, Kürt grupları ile ilişkilerin yeniden değerlendirilmesi, Irak için özel temsilci atanması332 ve yeni tezkere öncesi bir TBMM heyetinin Irak'ta çeşitli temaslar gerçekleştirmesi, bu çerçevede atılan adımlardan bazılarıdır.

Bu noktada Uzgel, Erdoğan’ın Süleymaniye olayını hiç üstüne alınmamayı becerebildiğini ve bunun bir başarı olduğunu belirtmektedir.333 Irak'a asker
gönderilmesine yetki veren yeni tezkere, 7 Ekim'de Meclis'te kabul edilmiştir. Bu tezkerenin ABD ile ilişkileri eski durumuna getirmeye ve Türkiye’nin Kuzey Irak’a
ilişkin kaygılarını ortadan kaldırmaya yeterli olmamasına rağmen, Türkiye-ABD ilişkilerindeki krizin bu tezkere sayesinde sona erdiği kabul edilebilir.334 

Hatta kimi yazarlar bu kararın Türkiye’nin 21. yy.da aldığı ilk önemli karar olduğunu belirtmiştir.335

Iraklı Kürtlerin Türk askerini Irak’ta istememesi ve ABD'nin Kürtlerin düşüncesine sıcak bakması nedeniyle tezkerenin uygulanması konusunda hükümetin ısrarcı olmaması ise hem ABD hem de Irak'la yeni bir krizi önlemiş ve her iki ülkeyle ilişkilerin rayından çıkmasını engellemiştir.336 Böylece Türkiye Irak'ta savaşmadığı halde, Irak topraklarında koalisyon komutası altında değil, kendi komutası altında asker bulunduran tek ülke konumuna gelmiştir.
Süleymaniye baskını ve bu baskının yarattığı kriz ortamını izleyen 7 Ekim tezkeresinin sahip olduğu bu önem nedeniyle, bu süreçte liderin oynadığı rolün
incelenmesi, Erdoğan’ın nasıl bir liderlik tipine sahip olduğunun ortaya çıkartılması açısından önem taşımaktadır.

Bu inceleme gerçekleştirirken hem karar alma mekanizmasının nasıl işlediği, hem karara etki eden faktörlerin neler olduğu, hem de Erdoğan’ın bu süreçte nasıl bir liderlik izlediği ortaya koyulacaktır.

Bu bölümde, AKP hükümetinin iktidara geldiği 3 Kasım 2002 tarihinden başlayarak II. Körfez Krizi’nin gelişimi ele alınacak; 1 Mart tezkeresi sonrasında
Süleymaniye baskını ile birlikte Türkiye ile ABD arasında yaşanan sorunlar ve Türkiye’nin Kuzey Irak politikasının yüzleştiği durum doğrultusunda 59. hükümet
tarafından TBMM’den tezkere isteme kararının hazırlanma süreci analiz edilecektir.

A. Olayların Gelişimi 337

3 Kasım 2002 seçimlerinin sonucunda AKP oyların %34,2’sini alarak TBMM’de 363 sandalye kazanmıştır. Ancak Erdoğan siyasi yasağı nedeniyle
milletvekili seçilemediği için Başbakanlık görevini Abdullah Gül üstlenmiştir. Seçimden sonra 3 Aralık 2002'de ABD Savunma Bakan Yardımcısı Paul
Wolfowitz ile Dışişleri Bakan Yardımcısı Marc Grossman Türkiye’ye gelerek Başbakan Gül, AKP lideri Erdoğan, Dışişleri Bakanı Yaşar Yakış, Dışişleri
Müsteşarı Uğur Ziyal, Savunma Bakanı Vecdi Gönül ve Genelkurmay İkinci Başkanı Yaşar Büyükanıt görüşmeler gerçekleştirmiştir.

ABD’nin Türkiye’den destek talebine ilişkin resmi teklif, Wolfowitz tarafından Gül’e yapılmıştır. Teklife göre Türkiye savaşın ana ikmal ve tali harekât
üssü olacak; Merkez Komutanlığın Katar'daki ana üsten sonraki ikinci büyük komuta merkezi İncirlik'te kurulacak; Türkiye'deki bazı üs ve limanlar hem ikmal hem operasyon amacıyla kullanılacak; kuzey cephesi askerleri Türkiye'de konuşlanacak; Diyarbakır tali koordinasyon merkezi, Silopi taktik harekât merkezi olacak ve Türk sınırları ABD ve İngiltere birliklerine açılacaktı.

Söz konusu işbirliğinin üç aşamalı olarak yürümesi düşünülmüştü:

1- ABD, Türkiye'de kullanacağı üslerde incelemelerde bulunacaktı. Böylece limanların kapasiteleri, örneğin derinliklerinin ağır tonajlı gemilere uygun olup
olmadığı; kara ve demiryollarının taşıma kapasiteleri ve rotaları; hava üslerinin ne büyüklükte uçakların iniş kalkışına izin verdiği gibi noktalar belirlenecekti. Bu
aşamaya “üs incelemesi” adı verilmişti.
2- İkinci aşama, “üs hazırlama” aşamasıydı. İlk aşamada saptanan eksiklikler yoğun bir teknik çalışma ve inşaat faaliyetiyle giderilecekti. Bu amaçla yabancı
askeri personelin Türkiye'ye gelişine izin verilmesi gerekiyordu.
3- Üçüncü aşama fiziki harekâttı. 60 bin ABD ve İngiltere askeri, bunların kullanacağı tüm araç ve silahlar Türkiye'ye üslenecek ve gerektiğinde savaşmak
üzere Irak'a girecekti.

Gül, hükümetin yetkisi içindeki bazı konularda olumlu yanıt verilebileceğini, ancak tam işbirliği kararının Meclis tarafından alınması gerektiğini belirtmiştir.
Ayrıca üs inceleme izni verebileceklerini, bunun için Türkiye'de konuşlu Amerikan personeli kullanılırsa, TBMM iznine tabi olmaksızın incelemenin
gerçekleştirilebileceği, aksi halde Anayasa'nın 92'nci maddesi gereği Meclis'ten izin alınması gerekeceğini belirtmiştir.

Bu isteklere karşılık olarak ABD ise, Irak'ın bütünlüğünün bozulmayacağını, yani kuzeyde bir Kürt devleti kurulmayacağını taahhüt etmiştir. Ancak Türkiye,
harekâtın planlama aşamasına katılma, ekonomik zararlarının karşılanması, savaş sonrasında Irak'ın yeniden inşasında asli unsur olma gibi birtakım talepleri de öne sürmüştür.

ABD’li uzmanlar 15 Ocak günü İstanbul Kurtköy'deki Sabiha Gökçen Havalimanı'nda; 16 Ocak’ta ise Mersin'in Tarsus İlçesi'ndeki Yenice Tren
İstasyonu’nda incelemelere başlamıştır. Daha sonra ise İskenderun limanı, Gaziantep, Mersin, Mardin ve Çorlu’ya kadar birçok yerde incelemeler
gerçekleştirilmiştir.

17 Ocak’ta Çankaya Köşkü'nde Cumhurbaşkanı Sezer'in başkanlığında konuya ilişkin olarak gerçekleştirilen zirveye Başbakan Gül, Genelkurmay Başkanı
Orgeneral Özkök ile bazı bakanlar katılmıştır. Zirvede, ABD'nin Irak'a olası askeri operasyonu konusunda Türkiye'ye ilettiği talepler gözden geçirilmiş ve belirlenen
yanıtlar ABD'ye iletilmiştir.

TBMM’de 6 Şubat günü yapılan kapalı oturumda, Türkiye'deki askeri üs ve tesisler ile limanlar için gerekli yenileşme, geliştirme, inşaat ve tevsi çalışmalarıyla ilgili olarak ABD'ye mensup teknik ve askeri personelin üç ay süreyle Türkiye'de bulundurulmasına, bununla ilgili gerekli düzenlemelerin hükümet tarafından yapılmasına ilişkin Başbakanlık Tezkeresi kabul edilmiştir.

Aynı tarihlerde Başbakan Gül, Irak sorununun barışçı yollardan çözümü konusunda Suriye, Mısır, Ürdün, Suudi Arabistan ve İran'ın Ankara büyükelçileri ile bir araya gelmiş, kendi inisiyatifiyle “barışçı çözüm” girişimi başlatarak daha sonraki tarihlerde İstanbul ve Şam’da, Irak’a komşu ülkelerin temsilcileriyle bu çabalarını sürdürmüştür.

Türkiye öte yandan, Irak’ta bir savaş olması durumunda sınırlarına mülteci akını olacağı, PKK/KADEK’in bu ortamda Türkiye’ye yeniden sızarak silahlı
eylemlere başlayacağı, Kuzey Irak’taki Kürt gruplar arasında olabilecek rekabet sonucu kargaşa çıkacağı, nihayet Kürtlerin Kerkük’ü ele geçireceği gibi endişelere sahipti. Ankara, “kırmızı çizgiler”338 olarak tanımlanan bu olaylarla karşılaşılmaması için; ayrıca karşılaşılması halinde Kuzey Irak’a askeri müdahalede bulunmak için planlar yapmakta ve ABD ile sıkı görüşmeler yürütmekteydi. Bu sırada 15 Şubat günü yapılan Bakanlar Kurulu toplantısında, kırmızı çizgilerin ihlali halinde alınacak önlemler gözden geçirilmiştir.

ABD ise Irak’a kuzeyden cephe açılmasına olanak sağlanan tezkerenin en geç 18 Şubat'a kadar kabul edilmesi için askeri olduğu kadar diplomatik yönden de
Türkiye’ye baskı yapmaya devam etmiştir. Baskıların da sonucunda, 6 ay süreyle Türkiye'de yabancı asker bulundurulması ve Türkiye'nin yurtdışına asker
gönderilmesine ilişkin tezkere 24 Şubat’ta Bakanlar Kurulu'nda imzaya açılmıştır.

Bu süreçte Cumhurbaşkanı Sezer, tezkerenin ve ABD’nin askeri müdahalesinin uluslararası hukuk açısından meşru olmadığını, bu nedenle müdahaleye ilişkin bir BM kararı olmaksızın tezkerenin geçmemesi gerektiğini  belirtmiştir. 

Asker göndermeye ilişkin olarak ABD ile Türkiye arasında hazırlanan Mutabakat Zabıtlarında eksik kalan unsurların, özellikle Kuzey Irak'ta işbirliği, Türkmenlerin 
durumu ve ekonomik paketteki bazı taleplerin tamamlanması, ABD yönetimi tarafından Türkiye'nin çabalarının takdir edildiği ve zarar görmesi halinde 
destekleneceğini belirten bir mektup yazılması, Kongre'de Türkiye'nin aldığı askeri borçların faizinin silinmesi doğrultusunda süreç başlatılması gibi 
beklentilerle 341 tezkere oylaması TBMM Genel Kurulu'nda 1 Mart günü gerçekleştirilmiştir.

Kamuoyunda “1 Mart tezkeresi” olarak bilinen “Yurtdışına Asker gönderme ve Türkiye'de yabancı asker bulundurma” tezkeresi için gerçekleştirilen oylamaya
533 milletvekili katılmış; 264 kabul, 250 ret, 19 çekimser oy kullanılmıştır. Kabul oyları salt çoğunluğa (267) ulaşamadığı için tezkere kabul edilmemiştir. AKP
içerisinden 66 milletvekili tezkereye ret oyu verirken, 19 milletvekili çekimser oy kullanmıştır.

Tezkereye karşı açıklamalar yapan TBMM Başkanı Bülent Arınç, “Hükümete sesleniyorum: Sizden tezkere değil, 2003 bütçesini bekliyoruz”339
diyerek tezkerenin kabul edilmemesi yönünde iradesini ortaya koymuştur. Başbakan Yardımcısı Ertuğrul Yalçınbayır ise, tezkerenin uluslararası meşruiyeti olmadığını vurgulayarak, tezkere geçmezse demokrasinin güçleneceğini belirtmiştir.

Tezkere oylamasının 27 Şubat’ta yapılması TBMM gündemine alınmıştır. Ertesi gün MGK’nın aylık olağan toplantısı gerçekleştirileceği için Gül başkanlığındaki AKP hükümeti, MGK’dan çıkacak kararı beklemeyi tercih etmiştir.

Bu nedenle tezkere oylaması için Meclis, 1 Mart Cumartesi günü toplantıya çağrılmıştır. MGK toplantısından bir gün önce partisinin Meclis grubunu olağanüstü toplayan AKP lideri Erdoğan, tezkereye olumlu oy verilmesi yönünde milletvekillerine telkinde bulunmuş, ancak bağlayıcı grup kararı alınması için bir
girişimde bulunmamıştır.

28 Şubat’ta gerçekleştirilen MGK toplantısından, tezkereye yönelik herhangi bir karar çıkmamış, toplantıya ilişkin basın bildirisinde sadece “ABD'nin Irak'a olası
askeri müdahalesi konusunda, ABD ile yapılan müzakerelerde ulaşılan sonuçlar değerlendirilmiştir” ifadesine yer verilmiştir.340

Oturumu yöneten Meclis Başkanı Arınç, “Bu karar önünde herkes şapka çıkarmalıdır. Bu tezkerenin tekrar aynı şekilde Meclis'e gelmemesi siyaseten doğru olacaktır” demiştir. Başbakan Gül ise düzenlediği basın toplantısında, “TBMM'nin verdiği karara söyleyecek bir şey yok. Her şey demokratik bir süreç içinde gerçekleşti” ifadesini kullanmıştır. Tezkerenin reddedilmesinin ardından ABD tarafından Türkiye'deki üs ve limanlarda başlatılmış olan modernizasyon
çalışmalarını da askıya alınmıştır.

Irak Savaşı’na gelinceye kadar Türkiye ve ABD’nin Irak konusunda her zaman işbirliği içinde olmasına rağmen, özellikle 1 Mart tezkeresinin kabul
edilmemesi nedeniyle ilişkilerde sorunlu bir dönem başlamıştır.342

9 Mart’taki Siirt seçimlerinde milletvekili seçilerek başbakan olan Erdoğan başkanlığındaki Bakanlar Kurulu, Türk askerinin Kuzey Irak'a gönderilmesi ve ABD uçaklarının Türk hava sahasından geçişlerine izin verilmesine ilişkin yeni bir Başbakanlık tezkeresini 19 Mart’ta TBMM'ye göndermiş ve kabul edilmiştir. 20
Mart günü ise ABD'nin Irak operasyonu, savaş uçakları ve seyir füzelerinin Türk havasından geçerek Irak’ta belirlenen mevzileri vurmasıyla başlamıştır.
Savaş beklenenin aksine kısa bir süre içerisinde sonuçlanmış ve 1 Mayıs’ta Irak savaşının bittiği ABD Başkanı Bush tarafından ilan edilmiştir. Böylece kuzey
cephesi olmadan ABD Irak’la savaşamaz görüşünün bir yanılgı olduğu da ortaya çıkmıştır. Kuzeyde ise beklenildiği gibi Kürtler savaşta ABD’ye yardım
etmişlerdir.343 Savaşın da sona ermesiyle birlikte ABD, destek bulamadığı için Türkiye ile ilişkilerini gözden geçirmeye başlamış; örneğin stratejik ortak ifadesini daha az kullanmaya başlamıştır. ABD'nin tepkisi savaş öncesi başlatılan ekonomik işbirliği toplantılarına da yansımış, projeler rafa kaldırılmıştır.

Haziran ayının ortalarında Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Uğur Ziyal ABD’yi ziyaret ederek, ilişkilerin onarılmasına yönelik birtakım adımlar atılması gerektiği
konusundaki hükümet görüşlerini ABD makamlarına aktarmıştır. 

Ziyal burada özellikle Irak konusuna değinerek, Amerika’nın Irak’ta başarılı olmasının Türkiye’nin çıkarına olacağını belirtmiş ve Irak’ta yeniden yapılandırma projeleri konusunda Amerikan yönetimine Türkiye’nin nasıl katkı sağlayacağına dair birtakım öneriler iletmiştir.344 

Öneri paketinde, siyasi ve ekonomik katkı önerilerinin yanı sıra Irak'ta istikrar gücüne katkı önerisi de yer almıştır.

Yetkin, Irak’a Türk askeri gönderme fikrini yeniden öne süren tarafın Türkiye olduğunu ve bu fikrin Başbakan Erdoğan’ın talimatıyla ortaya atıldığını
belirtmektedir.345 Bu fikrin özellikle 21 Mayıs tarihinde Özkök ve Erdoğan arasında gerçekleştirilen bir toplantıdan sonra ortaya çıktığı ve hem hükümet hem de ordu tarafından 1 Mart’ın telafisi olarak görüldüğü belirtilmektedir. Özellikle Erdoğan, ABD’yle ilişkilerin düzelmesi, Irak’ta söz sahibi olunması ve daha da önemlisi Kuzey Irak’ta PKK varlığı ile mücadele edilmesi için Türkiye’nin ABD ile yeni bir askeri işbirliği yapması gerektiğini düşünmekteydi.

Ancak Kuzey Irak’ta bulunan Kürt grupların verdiği bilgiler doğrultusunda Süleymaniye'deki Türk Özel Timi Bürosu'nu 4 Temmuz günü basan 100 kadar ABD askeri ve kendileriyle işbirliği yapan Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB) peşmergeleri, 3'ü subay, 8’i astsubay olmak üzere 11 Türk askerini başlarına çuval geçirerek gözaltına almış ve Kerkük'e götürmüştür. Bu olay Türkiye-ABD arasındaki ilişkilerin çok ciddi bir krize girmesine neden olmuştur.

   Amerikan makamları daha sonra yaptıkları açıklamalarda, Türk askerlerinin Kuzey Irak’ta ABD tarafından kurulmak istenen istikrarı bozmak için gerçekleştirilen sabotaj faaliyetlerinin bir parçası olduğunu belirterek 346, hem Türkiye’nin bölgedeki askeri varlığına yönelik olumsuz tavrını ortaya koymuş, hem de bu varlığın ortadan kaldırılması için Türkiye’ye üstü kapalı bir tehditte bulunmuştur.

Gözaltına alınan Türk askerleri resmi tatilden ve ABD makamlarının işi ağırdan almasından dolayı ancak 2 gün sonra serbest bırakılmış ve olay Türkiye'de
uzun süre tartışılmıştır. Süleymaniye olayı bir anlamda Türkiye’nin Kuzey Irak politikasında bir dönüşüme neden olmuştur. Kuzey Irak’taki Türk – Amerikan
işbirliğinin parametreleri değişmiş, bölgede bulunan Türk askerlerinin bundan böyle Amerikan yetkilileri tarafından sorun çıkarma potansiyeline sahip unsurlar olarak değerlendirileceği bir dönem başlamıştır.347

Bu tarihten sonra Türkiye ile ABD arasındaki krizin boyutu ve önemi hükümet tarafından fark edilmeye başlanmış ve 7 Ekim tezkeresine giden süreç başlamıştır.

2 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR


***

13 Ekim 2017 Cuma

Bir Tahliye Kararı




Bir Tahliye Kararı


ASKER İŞİ YARGIYLA BİTİRECEK ,
M. Ali Kışlalı/Radikal 

04 Mart 2009 11:51 

TSK'ya en yakın kalem M. Ali Kışlalı, Ergenekon'dan Doğan Grubu'na kesilen cezaya kadar işin bu sefer TSK tarafından yargıyla bitirileceğini açıkça yazdı. 

- Askerin yargıya olan güvenini gösteren değerlendirmesi Ergenekon araştırması sırasında iki emekli orgeneral önce gözaltına alınıp, sonra tutuklandıklarında ve Anayasa Mahkemesi kararlarında da sergilendi. 

- Türkiye’nin değişen koşulları içinde, TSK’nın üzerine titrediği laik temelli Cumhuriyet’in muhafaza edilmesinde, ön plandaki rolün şimdi yüksek yargıya düşmekte olduğu görülüyor. Olaylara bu açıdan bakınca da askerin ağırlığının yargının ardında yer alması rejime, günün koşullarına daha uygun, sağlıklı bir güvence ve yasallık sağlıyor. 

- Doğan Grubu üzerine salınmış görünen mali baskının eninde sonunda, beklediği neticeyi yaratamayacağını da düşünüyorum. Çünkü anlaşmazlık konusu son aşamasında yüksek yargıya ulaştığında, mevcut sistemin adil bir netice yaratacağına inanıyorum. 

- TSK, yakın geçmişte olup bitenlerden aldığı derslerle, kendisinden beklenen rolü günün koşullarına uygun olarak, mevcut olanakları akıllıca kullanarak , rejimin diğer sağlam kurumlarıyla dayanışma içinde oynamaya devam edeceği kanısındayım. 

M. Ali Kışlalı/Radikal 



**************

Rezalet! Tolon Serbest Bırakıldı...




Rezalet! Tolon Serbest Bırakıldı... 


Serdar Akinan

Böyle rezalet olur mu? Böyle skandal olur mu? Hukuk nerede? Bu tahliye kararını kim nasıl izah edecek? 
Hatırlarsınız emekli Orgeneral Hurşit Tolon bir temmuz sabahı yakalanmıştı. 
Savcı Zekeriya Öz'ün titiz çalışmasıyla soruşturma kapsamına alınan Tolon, emniyet istihbaratın aylar süren teknik takibi sonucu Ergenekon terör örgütünün üyesi olduğu anlaşılmış ve askeri lojmanlarda kıskıvrak yakalanmıştı. 
Asıl delil ise oğlunun evinde yapılan aramada ele geçmişti. 
Üzerinde 'Ergenekon yapılanması' yazan bir fotokopi!.. 
Yapılan derinlemesine tahkikatta savcılar şu şok sonuca ulaştılar: 
Ergenekon yapılanmasını anlatan bu belge 6.Dalga'dan hemen önce bazı gazetelerde yayınlanmıştı. Hatta hatta bazı internet sitelerinde günlerce yayınlanmıştı... 
İşte bu kritik belgeye internet aracılığıyla ulaştığı anlaşılan Tolon, 'printer' denen bir alet vasıtasıyla bu belgeyi yazdırmış. 
Hatta bununla yetinmeyerek bir de fotokopisini çekmiş. 
Özellikle fotokopisini çekmesi savcıların dikkatinden kaçmadı. 
Emekli paşa Hurşit Tolon, gazetelerde günlerce yayınlanan bir belgenin fotokopisini neden çektiğini açıklayamayacağından olsa gerek susma hakkını kullanmıştı. 
Sükutun ikrardan geldiğine dalalet eden bu tavır da emniyet istihbaratın ve savcıların dikkatini çekti. 
Gene o süreçte, savcılıktan sızan bazı haberlere göre, Hurşit Tolon'a torunlarıyla yaptığı telefon görüşmeleri sorulmuş, bu kayıtlarda, 'Karne nasıl bakalım, kırık var mı?' cümlesinin Ergenekon örgütünün askeri kanadına bir talimat olup olmadığını açıklaması istenmiş. 
Tolon, bu sorular karşısında da sessizliğini korumuş. 
Ancak tutuklanmasına neden olan asıl gelişmenin, gözaltından birkaç gün önce eşini telefonla arayarak, 'Bi daha bana danışmadan eve misafir çağırma akşam Fener'in maçı vardı. Şimdi izleyemeyeceğim...' demesi olduğu anlaşıldı. 
Bu cümlede geçen 'danışmadan' kelimesinin Danıştay saldırısıyla doğrudan alakalı olduğu söylendi. 
Yazılabilseydi iddianamede bu vahim argümanlara yer verilecekti. 
Ancak asıl hukuk skandalı iste tam burada... 
Dünyanın hangi ülkesinde daha mahkemeye iddianame bile sunulmadan tutuklu bir sanık altı ay sonra serbest kalır? 
Yok, hakikaten bu ülkede yaşanmaz. 
Terör örgütü üyesi adamlar şimdi ellerini kollarını sallayarak aramızda dolaşacak. 
Ben bu ülkenin polisine, savcısına nasıl güveneceğim? 
Adamı tutuklamışsın ne güzel, altı aydır da cezaevi cezaevi gezdirmişsin... Şimdi kalk delil yetersizliğinden serbest bırak... 
Allahtan yurtdışına çıkış yasağı koydular. Maazallah çıkıp dışarıdan darbe falan da tezgahlar bunlar... 
Vedat Yenerer'in Kuzey Irak'tan getirdiği 1930 model vahim nitelikteki tüfek ve boş uçaksavar mermisi kovanlar kullanılırsa ne yapacağız? 
Hurşit Tolon ve Vedat Yenerer artık serbest... 
Türkiye'ye rahat yok... 
Böyle hukuksuzluk olur mu? 
Medya da medya olsa... 
Tutturmuşlar bir Ekrem Tosun... Neymiş Başbakan'ın oğlu ortakmış. 
Olacak tabii... Aç mı kalsaydı çocuk?... 
Tutturmuşlar bir 'Deniz Feneri' dosyası aylardır neden gelmiyormuş? 
Gelemez tabii... Posta kolay mı geliyor taa Almanya'dan? 
Tutturmuşlar bir Cumhurbaşkanı'nın oğlu neden Suudi Arabistan'da iş bağlıyormuş? 
Bağlayacak tabii... Ne yapsın çocuk ticaret sünnet... 
Siz asıl şu hukuksuzluğu yazın... Ergenekon terör örgütü nasıl dışarı çıkmaya başladı? 
Rezalet valla... Rezalet... 

Akşam 



***

24 Şubat 2016 Çarşamba

* GALEYANA GELMEMEK! *



* GALEYANA GELMEMEK! *
























Serdar Ant*
09 01 2009

 Ergenekon duruşmasında savunmasını yapan Doç. Dr. Emin Gürses'in şu iki saptaması özellikle dikkat çekici:

 * *

 *''Ben İhtilâlciyim… Kuvvetim olsa ihtilal yaparım.''*


 "Ergenekon operasyonu, Türk Silahlı Kuvvetlerini kışkırtma operasyonudur.TSK'ye darbe yapsın diye baskı yapıyorlar.
 'Teğmenleri aldım, orgeneralleri de aldım.' diyorlar. TSK galeyana gelmiyor. Bir yönüyle de TSK'yi toplumda
 küçük düşürmek istiyorlar."*
  * *

"Ergenekon davası" çerçevesinde bugüne kadar yapılan tutuklamalardan ve son gözaltılardan sonra Genelkurmay Başkanlığı'nın
 hâlâ sessiz kalmasını *galeyana gelememek* olarak değerlendirmek mümkün mü?


"Ergenekon davası" denilen şu hukuk rezaleti çerçevesinde tutuklanan ve gözaltına alınan komutanlara bir bakın:


 Eski Jandarma Genel Komutanı* E. Org. Şener Eruygur…*

 Eski Ege Ordu Komutanı* E. Org. Hurşit Tolon…*

 Eski MGK Genel Sekreteri* E. Org. Tuncer Kılınç…*

 Eski 2. Ordu Komutanı* E. Org. Kemal Yavuz… *



Şimdi söyleyin bakalım, TSK ve Genelkurmay bu tablo karşısında suskun kaldığı için mi *küçük düşer*, yoksa Emin Gürses'in iddia ettiği gibi bu
kışkırtmaya kapılıp tepki verdiği, galeyana geldiği zaman mı küçük düşer!

 Emin Gürses ve onun gibi düşünenlerin öncelikle açıklaması gereken şudur:


*TSK, neden Galeyana Gelmiyor?*


Türkiye'nin yurtseverleri, ulusalcıları, Atatürkçüleri bir bir tutuklanırken, suskun kalmak galeyana gelememek midir, yoksa bu tasfiye operasyonuna taraf olmak mıdır?



 Genelkurmay Başkanlığı, son operasyon için istenen izni bir saat içinde hemen veriyor! Galeyana gelmemek böyle mi oluyor?
  
 *Bugünkü TSK komuta heyeti, Ergenekon davasında taraftır! Çoğu yurtseverin söyleyemediği, söylemekten çekindiği GERÇEK budur!*

 Türkiye'de bir Saflaşma Yaşanıyor.

 Bir tarafta emperyalizmin, AB ve ABD'nin işbirlikçileri ve uzantıları var. Bu cephede Kürtçüler, şeriatçı gericiler, mandacılar, liboşlar, kısacası bütün Cumhuriyet düşmanları yer alıyor.

 Diğer tarafta da Kemalistler, yurtseverler, ulusalcılar, cumhuriyetçiler var.


  Bütün kurumlar içinde görüyoruz bu saflaşmayı… Basında, iş dünyasında, üniversitelerde, siyasette, sivil toplum örgütlerinde…


 Peki, *TSK bu saflaşmadan bağımsız mı? *Ordu içinde hiç mi emperyalizm işbirlikçisi, AB ve ABD hayranı komutan yok? Ordu bu
 saflaşmanın neresinde?


 "*Ergenekon davası*" çerçevesinde gözaltına alınan ve tutuklanan askerlerin ortak paydası *ABD ve AB'ye karşı olmaları*, emperyalizme karşı mesafeli bir
 çizgiyi savunmalarıdır! İşte bu nedenle, bugünkü TSK komuta heyeti bu kişilerin böyle bir hukuk rezaleti çerçevesinde gözaltına alınıp tutuklanmalarına ses çıkarmamakta, suskun kalmaktadır!

 Ortada, kışkırtmaya kapılmamak ve galeyana gelmemek gibi bir durum söz konusu değildir. Ortada, Türkiye'yi bölme, Atatürk'ün kurduğu Türkiye
 Cumhuriyeti'ni bir "*ılımlı İslam devleti*" haline getirme operasyonuna direnecek kişilerin, aydınların, lider pozisyonunda
 olanların tasfiye edilmesi ve cezalandırılması vardır!

 Bugünkü TSK komuta heyeti bu tablo karşısında suskun kalıyorsa, bu komutanlarımızın "* Terörist "* olarak itham edilmesi karşısında ses
 çıkarmıyorsa, bunun anlamı nedir? Galeyana gelememek mi?

 MGK Genel Sekreterliği yapmış olan Tuncer Kılınç mıdır "*terörist*"?
  
 PKK'ya karşı yıllarca savaşmış Kemal Yavuz mudur "* Terörist *"!

 Şener Eruygur, Hurşit Tolon! Bu komutanlarımız mıdır "*terörist*"!

 Bu komutanlarımız teröre karşı savaşmış kişiler,
 Cumhuriyet için hizmet etmiş askerlerdir! Bu komutanlarımızın hangisinin "Ağlama Duvarı" önünde çekilmiş fotoğrafı vardır? Hangisinin ABD tarafından takılan "Üstün Hizmet
 Madalyası" vardır?

 Bugün Genelkurmay Başkanı ya da herhangi bir yetkili asker çıksa ve bu gözaltına alınan ve tutuklanan komutanlarımıza yapılan muameleyi
 kınadıklarını açıklasa galeyana gelmiş, kışkırtılmış mı olur? Bir askeri yetkili bu tutuklamaların hukuka aykırı olduğunu söylese, hukuka müdahale
 etmiş mi olur? Başbakan değil miydi, "*ben
 Ergenekon savcısıyım*" diyen? Örneğin Genelkurmay Başkanı da bu tutuklanan generalleri savunsa, Başbakan'dan daha fazla mı hukuka müdahale etmiş
 olur?


 Ne acıdır ki, hâlâ gerçekleri görmemekte ısrar ediliyor. Sonra da deniliyor ki, "* Kuvvetim olsa ihtilal yaparım. "*

 * *

 *Hayır, Yapamazsın!*

* *

 Çünkü o ihtilal yapacağın kuvveti tasfiye ediyorlar!
 Cumhuriyet'in yıkımına direnecek olanları, Cumhuriyet'i savunacak olanları cezalandırıyorlar!


  Ve Genelkurmay hâlâ " * Galeyana Gelmiyor "*, " Kışkırtmalara Kapılmıyor*"!

  Ordu, seyirci, suskun ve destekçi…

  Türkiye Cumhuriyeti bu kadar kolay mı teslim olacaktı?

  1.7.2009

SERDAR  ANT

https://groups.google.com/forum/#!topic/turkculer/AVgBPysZl-8