28 Aralık 2017 Perşembe

RECEP TAYYİP ERDOĞAN: BİR DEĞİŞİMİN HİKAYESİ SÜLEYMANİYE KRİZİ 7 EKİM TEZKERESİ BÖLÜM 1

 RECEP TAYYİP ERDOĞAN BİR DEĞİŞİMİN HİKAYESİ SÜLEYMANİYE KRİZİ VE 7 EKİM TEZKERESİ  BÖLÜM 1


.

SÜLEYMANİYE KRİZİ VE 7 EKİM TEZKERESİ SÜRECİNDE ERDOĞAN,

I. Süleymaniye Krizi ve 7 Ekim Tezkeresi Süreci,

ABD’nin Irak’ta gerçekleştireceği operasyona destek olmak amacıyla “Türk Silahlı Kuvvetlerinin yabancı ülkelere gönderilmesi ve yabancı silahlı kuvvetlerin
Türkiye'de bulunması için Hükümet'e yetki verilmesine ilişkin Başbakanlık Tezkeresi’nin” 1 Mart 2003 tarihinde TBMM’de reddedilmesi, hem Türkiye – ABD
ilişkileri açısından bir dönüm noktası olarak ilişkilerin bozulmasına neden olmuş, hem de Türkiye’nin Kuzey Irak politikası, dolayısıyla terörle mücadele açısından
önemli sorunların ortaya çıkmasına yol açmıştır.
Tezkerenin kabul edilmemesi üzerine 20 Mart’ta, hem Türk askerinin Irak’a gönderilmesine hem de ABD’nin Türk hava sahasını kullanmasına izin veren yeni bir tezkerenin kabul edilmiş olmasına rağmen, 1 Mart tezkeresinin kabul edilmemesi Türkiye-ABD ilişkilerinde önemli bir kırılma yaşanmasına ve iki müttefik ülke arasında karşılıklı güvensizliğe yol açmıştır.330 ABD Irak hususunda Türkiye’yi dışlayan bir politikası izlemeye başlamış ve Türkiye’nin bölgeye ilişkin kaygılarını görmezden gelmiştir.

Özellikle tezkereyi izleyen dönemde yaşanan ve Çuval Krizi olarak da adlandırılan Süleymaniye baskınıyla 11 Türk askerinin gözaltına alınmasının net olarak açığa  çıkartmış olduğu bir güven bunalımı yaşayan ilişkiler, 2003 yılının sonbahar aylarından itibaren yeniden AKP hükümetinin gündemine girmiş ve çözüm yolları aranmıştır.

Bu doğrultuda Erdoğan hükümeti, yeni bir tezkere perspektifinde yeni bir Irak politikası oluşturma çabasına girmiştir. Sünni aşiretlerle temas kurulması, Dışişleri, MİT ve Genelkurmay heyetlerinin Irak’ta çeşitli ziyaretler gerçekleştirmeleri331, Kürt grupları ile ilişkilerin yeniden değerlendirilmesi, Irak için özel temsilci atanması332 ve yeni tezkere öncesi bir TBMM heyetinin Irak'ta çeşitli temaslar gerçekleştirmesi, bu çerçevede atılan adımlardan bazılarıdır.

Bu noktada Uzgel, Erdoğan’ın Süleymaniye olayını hiç üstüne alınmamayı becerebildiğini ve bunun bir başarı olduğunu belirtmektedir.333 Irak'a asker
gönderilmesine yetki veren yeni tezkere, 7 Ekim'de Meclis'te kabul edilmiştir. Bu tezkerenin ABD ile ilişkileri eski durumuna getirmeye ve Türkiye’nin Kuzey Irak’a
ilişkin kaygılarını ortadan kaldırmaya yeterli olmamasına rağmen, Türkiye-ABD ilişkilerindeki krizin bu tezkere sayesinde sona erdiği kabul edilebilir.334 

Hatta kimi yazarlar bu kararın Türkiye’nin 21. yy.da aldığı ilk önemli karar olduğunu belirtmiştir.335

Iraklı Kürtlerin Türk askerini Irak’ta istememesi ve ABD'nin Kürtlerin düşüncesine sıcak bakması nedeniyle tezkerenin uygulanması konusunda hükümetin ısrarcı olmaması ise hem ABD hem de Irak'la yeni bir krizi önlemiş ve her iki ülkeyle ilişkilerin rayından çıkmasını engellemiştir.336 Böylece Türkiye Irak'ta savaşmadığı halde, Irak topraklarında koalisyon komutası altında değil, kendi komutası altında asker bulunduran tek ülke konumuna gelmiştir.
Süleymaniye baskını ve bu baskının yarattığı kriz ortamını izleyen 7 Ekim tezkeresinin sahip olduğu bu önem nedeniyle, bu süreçte liderin oynadığı rolün
incelenmesi, Erdoğan’ın nasıl bir liderlik tipine sahip olduğunun ortaya çıkartılması açısından önem taşımaktadır.

Bu inceleme gerçekleştirirken hem karar alma mekanizmasının nasıl işlediği, hem karara etki eden faktörlerin neler olduğu, hem de Erdoğan’ın bu süreçte nasıl bir liderlik izlediği ortaya koyulacaktır.

Bu bölümde, AKP hükümetinin iktidara geldiği 3 Kasım 2002 tarihinden başlayarak II. Körfez Krizi’nin gelişimi ele alınacak; 1 Mart tezkeresi sonrasında
Süleymaniye baskını ile birlikte Türkiye ile ABD arasında yaşanan sorunlar ve Türkiye’nin Kuzey Irak politikasının yüzleştiği durum doğrultusunda 59. hükümet
tarafından TBMM’den tezkere isteme kararının hazırlanma süreci analiz edilecektir.

A. Olayların Gelişimi 337

3 Kasım 2002 seçimlerinin sonucunda AKP oyların %34,2’sini alarak TBMM’de 363 sandalye kazanmıştır. Ancak Erdoğan siyasi yasağı nedeniyle
milletvekili seçilemediği için Başbakanlık görevini Abdullah Gül üstlenmiştir. Seçimden sonra 3 Aralık 2002'de ABD Savunma Bakan Yardımcısı Paul
Wolfowitz ile Dışişleri Bakan Yardımcısı Marc Grossman Türkiye’ye gelerek Başbakan Gül, AKP lideri Erdoğan, Dışişleri Bakanı Yaşar Yakış, Dışişleri
Müsteşarı Uğur Ziyal, Savunma Bakanı Vecdi Gönül ve Genelkurmay İkinci Başkanı Yaşar Büyükanıt görüşmeler gerçekleştirmiştir.

ABD’nin Türkiye’den destek talebine ilişkin resmi teklif, Wolfowitz tarafından Gül’e yapılmıştır. Teklife göre Türkiye savaşın ana ikmal ve tali harekât
üssü olacak; Merkez Komutanlığın Katar'daki ana üsten sonraki ikinci büyük komuta merkezi İncirlik'te kurulacak; Türkiye'deki bazı üs ve limanlar hem ikmal hem operasyon amacıyla kullanılacak; kuzey cephesi askerleri Türkiye'de konuşlanacak; Diyarbakır tali koordinasyon merkezi, Silopi taktik harekât merkezi olacak ve Türk sınırları ABD ve İngiltere birliklerine açılacaktı.

Söz konusu işbirliğinin üç aşamalı olarak yürümesi düşünülmüştü:

1- ABD, Türkiye'de kullanacağı üslerde incelemelerde bulunacaktı. Böylece limanların kapasiteleri, örneğin derinliklerinin ağır tonajlı gemilere uygun olup
olmadığı; kara ve demiryollarının taşıma kapasiteleri ve rotaları; hava üslerinin ne büyüklükte uçakların iniş kalkışına izin verdiği gibi noktalar belirlenecekti. Bu
aşamaya “üs incelemesi” adı verilmişti.
2- İkinci aşama, “üs hazırlama” aşamasıydı. İlk aşamada saptanan eksiklikler yoğun bir teknik çalışma ve inşaat faaliyetiyle giderilecekti. Bu amaçla yabancı
askeri personelin Türkiye'ye gelişine izin verilmesi gerekiyordu.
3- Üçüncü aşama fiziki harekâttı. 60 bin ABD ve İngiltere askeri, bunların kullanacağı tüm araç ve silahlar Türkiye'ye üslenecek ve gerektiğinde savaşmak
üzere Irak'a girecekti.

Gül, hükümetin yetkisi içindeki bazı konularda olumlu yanıt verilebileceğini, ancak tam işbirliği kararının Meclis tarafından alınması gerektiğini belirtmiştir.
Ayrıca üs inceleme izni verebileceklerini, bunun için Türkiye'de konuşlu Amerikan personeli kullanılırsa, TBMM iznine tabi olmaksızın incelemenin
gerçekleştirilebileceği, aksi halde Anayasa'nın 92'nci maddesi gereği Meclis'ten izin alınması gerekeceğini belirtmiştir.

Bu isteklere karşılık olarak ABD ise, Irak'ın bütünlüğünün bozulmayacağını, yani kuzeyde bir Kürt devleti kurulmayacağını taahhüt etmiştir. Ancak Türkiye,
harekâtın planlama aşamasına katılma, ekonomik zararlarının karşılanması, savaş sonrasında Irak'ın yeniden inşasında asli unsur olma gibi birtakım talepleri de öne sürmüştür.

ABD’li uzmanlar 15 Ocak günü İstanbul Kurtköy'deki Sabiha Gökçen Havalimanı'nda; 16 Ocak’ta ise Mersin'in Tarsus İlçesi'ndeki Yenice Tren
İstasyonu’nda incelemelere başlamıştır. Daha sonra ise İskenderun limanı, Gaziantep, Mersin, Mardin ve Çorlu’ya kadar birçok yerde incelemeler
gerçekleştirilmiştir.

17 Ocak’ta Çankaya Köşkü'nde Cumhurbaşkanı Sezer'in başkanlığında konuya ilişkin olarak gerçekleştirilen zirveye Başbakan Gül, Genelkurmay Başkanı
Orgeneral Özkök ile bazı bakanlar katılmıştır. Zirvede, ABD'nin Irak'a olası askeri operasyonu konusunda Türkiye'ye ilettiği talepler gözden geçirilmiş ve belirlenen
yanıtlar ABD'ye iletilmiştir.

TBMM’de 6 Şubat günü yapılan kapalı oturumda, Türkiye'deki askeri üs ve tesisler ile limanlar için gerekli yenileşme, geliştirme, inşaat ve tevsi çalışmalarıyla ilgili olarak ABD'ye mensup teknik ve askeri personelin üç ay süreyle Türkiye'de bulundurulmasına, bununla ilgili gerekli düzenlemelerin hükümet tarafından yapılmasına ilişkin Başbakanlık Tezkeresi kabul edilmiştir.

Aynı tarihlerde Başbakan Gül, Irak sorununun barışçı yollardan çözümü konusunda Suriye, Mısır, Ürdün, Suudi Arabistan ve İran'ın Ankara büyükelçileri ile bir araya gelmiş, kendi inisiyatifiyle “barışçı çözüm” girişimi başlatarak daha sonraki tarihlerde İstanbul ve Şam’da, Irak’a komşu ülkelerin temsilcileriyle bu çabalarını sürdürmüştür.

Türkiye öte yandan, Irak’ta bir savaş olması durumunda sınırlarına mülteci akını olacağı, PKK/KADEK’in bu ortamda Türkiye’ye yeniden sızarak silahlı
eylemlere başlayacağı, Kuzey Irak’taki Kürt gruplar arasında olabilecek rekabet sonucu kargaşa çıkacağı, nihayet Kürtlerin Kerkük’ü ele geçireceği gibi endişelere sahipti. Ankara, “kırmızı çizgiler”338 olarak tanımlanan bu olaylarla karşılaşılmaması için; ayrıca karşılaşılması halinde Kuzey Irak’a askeri müdahalede bulunmak için planlar yapmakta ve ABD ile sıkı görüşmeler yürütmekteydi. Bu sırada 15 Şubat günü yapılan Bakanlar Kurulu toplantısında, kırmızı çizgilerin ihlali halinde alınacak önlemler gözden geçirilmiştir.

ABD ise Irak’a kuzeyden cephe açılmasına olanak sağlanan tezkerenin en geç 18 Şubat'a kadar kabul edilmesi için askeri olduğu kadar diplomatik yönden de
Türkiye’ye baskı yapmaya devam etmiştir. Baskıların da sonucunda, 6 ay süreyle Türkiye'de yabancı asker bulundurulması ve Türkiye'nin yurtdışına asker
gönderilmesine ilişkin tezkere 24 Şubat’ta Bakanlar Kurulu'nda imzaya açılmıştır.

Bu süreçte Cumhurbaşkanı Sezer, tezkerenin ve ABD’nin askeri müdahalesinin uluslararası hukuk açısından meşru olmadığını, bu nedenle müdahaleye ilişkin bir BM kararı olmaksızın tezkerenin geçmemesi gerektiğini  belirtmiştir. 

Asker göndermeye ilişkin olarak ABD ile Türkiye arasında hazırlanan Mutabakat Zabıtlarında eksik kalan unsurların, özellikle Kuzey Irak'ta işbirliği, Türkmenlerin 
durumu ve ekonomik paketteki bazı taleplerin tamamlanması, ABD yönetimi tarafından Türkiye'nin çabalarının takdir edildiği ve zarar görmesi halinde 
destekleneceğini belirten bir mektup yazılması, Kongre'de Türkiye'nin aldığı askeri borçların faizinin silinmesi doğrultusunda süreç başlatılması gibi 
beklentilerle 341 tezkere oylaması TBMM Genel Kurulu'nda 1 Mart günü gerçekleştirilmiştir.

Kamuoyunda “1 Mart tezkeresi” olarak bilinen “Yurtdışına Asker gönderme ve Türkiye'de yabancı asker bulundurma” tezkeresi için gerçekleştirilen oylamaya
533 milletvekili katılmış; 264 kabul, 250 ret, 19 çekimser oy kullanılmıştır. Kabul oyları salt çoğunluğa (267) ulaşamadığı için tezkere kabul edilmemiştir. AKP
içerisinden 66 milletvekili tezkereye ret oyu verirken, 19 milletvekili çekimser oy kullanmıştır.

Tezkereye karşı açıklamalar yapan TBMM Başkanı Bülent Arınç, “Hükümete sesleniyorum: Sizden tezkere değil, 2003 bütçesini bekliyoruz”339
diyerek tezkerenin kabul edilmemesi yönünde iradesini ortaya koymuştur. Başbakan Yardımcısı Ertuğrul Yalçınbayır ise, tezkerenin uluslararası meşruiyeti olmadığını vurgulayarak, tezkere geçmezse demokrasinin güçleneceğini belirtmiştir.

Tezkere oylamasının 27 Şubat’ta yapılması TBMM gündemine alınmıştır. Ertesi gün MGK’nın aylık olağan toplantısı gerçekleştirileceği için Gül başkanlığındaki AKP hükümeti, MGK’dan çıkacak kararı beklemeyi tercih etmiştir.

Bu nedenle tezkere oylaması için Meclis, 1 Mart Cumartesi günü toplantıya çağrılmıştır. MGK toplantısından bir gün önce partisinin Meclis grubunu olağanüstü toplayan AKP lideri Erdoğan, tezkereye olumlu oy verilmesi yönünde milletvekillerine telkinde bulunmuş, ancak bağlayıcı grup kararı alınması için bir
girişimde bulunmamıştır.

28 Şubat’ta gerçekleştirilen MGK toplantısından, tezkereye yönelik herhangi bir karar çıkmamış, toplantıya ilişkin basın bildirisinde sadece “ABD'nin Irak'a olası
askeri müdahalesi konusunda, ABD ile yapılan müzakerelerde ulaşılan sonuçlar değerlendirilmiştir” ifadesine yer verilmiştir.340

Oturumu yöneten Meclis Başkanı Arınç, “Bu karar önünde herkes şapka çıkarmalıdır. Bu tezkerenin tekrar aynı şekilde Meclis'e gelmemesi siyaseten doğru olacaktır” demiştir. Başbakan Gül ise düzenlediği basın toplantısında, “TBMM'nin verdiği karara söyleyecek bir şey yok. Her şey demokratik bir süreç içinde gerçekleşti” ifadesini kullanmıştır. Tezkerenin reddedilmesinin ardından ABD tarafından Türkiye'deki üs ve limanlarda başlatılmış olan modernizasyon
çalışmalarını da askıya alınmıştır.

Irak Savaşı’na gelinceye kadar Türkiye ve ABD’nin Irak konusunda her zaman işbirliği içinde olmasına rağmen, özellikle 1 Mart tezkeresinin kabul
edilmemesi nedeniyle ilişkilerde sorunlu bir dönem başlamıştır.342

9 Mart’taki Siirt seçimlerinde milletvekili seçilerek başbakan olan Erdoğan başkanlığındaki Bakanlar Kurulu, Türk askerinin Kuzey Irak'a gönderilmesi ve ABD uçaklarının Türk hava sahasından geçişlerine izin verilmesine ilişkin yeni bir Başbakanlık tezkeresini 19 Mart’ta TBMM'ye göndermiş ve kabul edilmiştir. 20
Mart günü ise ABD'nin Irak operasyonu, savaş uçakları ve seyir füzelerinin Türk havasından geçerek Irak’ta belirlenen mevzileri vurmasıyla başlamıştır.
Savaş beklenenin aksine kısa bir süre içerisinde sonuçlanmış ve 1 Mayıs’ta Irak savaşının bittiği ABD Başkanı Bush tarafından ilan edilmiştir. Böylece kuzey
cephesi olmadan ABD Irak’la savaşamaz görüşünün bir yanılgı olduğu da ortaya çıkmıştır. Kuzeyde ise beklenildiği gibi Kürtler savaşta ABD’ye yardım
etmişlerdir.343 Savaşın da sona ermesiyle birlikte ABD, destek bulamadığı için Türkiye ile ilişkilerini gözden geçirmeye başlamış; örneğin stratejik ortak ifadesini daha az kullanmaya başlamıştır. ABD'nin tepkisi savaş öncesi başlatılan ekonomik işbirliği toplantılarına da yansımış, projeler rafa kaldırılmıştır.

Haziran ayının ortalarında Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Uğur Ziyal ABD’yi ziyaret ederek, ilişkilerin onarılmasına yönelik birtakım adımlar atılması gerektiği
konusundaki hükümet görüşlerini ABD makamlarına aktarmıştır. 

Ziyal burada özellikle Irak konusuna değinerek, Amerika’nın Irak’ta başarılı olmasının Türkiye’nin çıkarına olacağını belirtmiş ve Irak’ta yeniden yapılandırma projeleri konusunda Amerikan yönetimine Türkiye’nin nasıl katkı sağlayacağına dair birtakım öneriler iletmiştir.344 

Öneri paketinde, siyasi ve ekonomik katkı önerilerinin yanı sıra Irak'ta istikrar gücüne katkı önerisi de yer almıştır.

Yetkin, Irak’a Türk askeri gönderme fikrini yeniden öne süren tarafın Türkiye olduğunu ve bu fikrin Başbakan Erdoğan’ın talimatıyla ortaya atıldığını
belirtmektedir.345 Bu fikrin özellikle 21 Mayıs tarihinde Özkök ve Erdoğan arasında gerçekleştirilen bir toplantıdan sonra ortaya çıktığı ve hem hükümet hem de ordu tarafından 1 Mart’ın telafisi olarak görüldüğü belirtilmektedir. Özellikle Erdoğan, ABD’yle ilişkilerin düzelmesi, Irak’ta söz sahibi olunması ve daha da önemlisi Kuzey Irak’ta PKK varlığı ile mücadele edilmesi için Türkiye’nin ABD ile yeni bir askeri işbirliği yapması gerektiğini düşünmekteydi.

Ancak Kuzey Irak’ta bulunan Kürt grupların verdiği bilgiler doğrultusunda Süleymaniye'deki Türk Özel Timi Bürosu'nu 4 Temmuz günü basan 100 kadar ABD askeri ve kendileriyle işbirliği yapan Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB) peşmergeleri, 3'ü subay, 8’i astsubay olmak üzere 11 Türk askerini başlarına çuval geçirerek gözaltına almış ve Kerkük'e götürmüştür. Bu olay Türkiye-ABD arasındaki ilişkilerin çok ciddi bir krize girmesine neden olmuştur.

   Amerikan makamları daha sonra yaptıkları açıklamalarda, Türk askerlerinin Kuzey Irak’ta ABD tarafından kurulmak istenen istikrarı bozmak için gerçekleştirilen sabotaj faaliyetlerinin bir parçası olduğunu belirterek 346, hem Türkiye’nin bölgedeki askeri varlığına yönelik olumsuz tavrını ortaya koymuş, hem de bu varlığın ortadan kaldırılması için Türkiye’ye üstü kapalı bir tehditte bulunmuştur.

Gözaltına alınan Türk askerleri resmi tatilden ve ABD makamlarının işi ağırdan almasından dolayı ancak 2 gün sonra serbest bırakılmış ve olay Türkiye'de
uzun süre tartışılmıştır. Süleymaniye olayı bir anlamda Türkiye’nin Kuzey Irak politikasında bir dönüşüme neden olmuştur. Kuzey Irak’taki Türk – Amerikan
işbirliğinin parametreleri değişmiş, bölgede bulunan Türk askerlerinin bundan böyle Amerikan yetkilileri tarafından sorun çıkarma potansiyeline sahip unsurlar olarak değerlendirileceği bir dönem başlamıştır.347

Bu tarihten sonra Türkiye ile ABD arasındaki krizin boyutu ve önemi hükümet tarafından fark edilmeye başlanmış ve 7 Ekim tezkeresine giden süreç başlamıştır.

2 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR


***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder