12 MART 1971 MUHTIRASI ARAŞTIRMA RAPORU. BÖLÜM 26
1. FARUK GÜRLER’İN CUMHURBAŞKANLIĞI ADAYLIĞI
1973 yılındaki siyasi gelişmeler, Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’ın görev süresinin sona ermesi nedeniyle yeni cumhurbaşkanının kim olacağı sorusuna düğümleniyordu. Ordunun belli kesimlerinde hâkim olan düşünce: Atatürk ve İnönü dönemlerinden sonra Bayar’ın cumhurbaşkanlığını gören ülkenin, sivil bir cumhurbaşkanıyla yapamayacağı yönündeydi. Bayar gibi sivil kanattan gelen bir cumhurbaşkanından sonra bu makama kesinlikle asker bir şahsın gelmesi gerektiği düşüncesi aslında kerhen de olsa kimi sivil kesimlerde de mevcuttu. Sorun asker olup olmamasında değil hangi askerin cumhurbaşkanı olması gerektiğinde çetrefilleşiyordu. Bir darbe lideri olarak bu makama gelen Cemal Gürsel’in, sıhhî problemlerine rağmen bu yüce makamdaki dengeleri gözeten yönetimi, halefi Cevdet Sunay’ın askeri ve sivil kesimler arasında imkânları elverdiği ölçüde oynamaya çalıştığı uzlaştırıcı rol, ordu nazarında bu makama asker, tercihen emekli bir Genelkurmay Başkanı istemesinin gerekçelerini
oluşturmaktadır. Sırasıyla Gürsel ve Sunay’ın bu makama gelmeleri neredeyse Genelkurmay Başkanlığının, cumhurbaşkanlığı öncesi son makam olduğunu gelenek haline getirecekti. İşte sivillerin önemli bir kesiminin tahammül edemedikleri de budur. Demirel, Gürler’in adaylık süreci hakkında şu yorumu yapmaktadır:
Şimdi, 1973’e geldik, 73’te Cumhurbaşkanı seçilecek, Sunay’ın dönemi doldu. Faruk Gürler çıktı ortaya “Ben olacağım.” dedi. Faruk Gürler soyundu ve Meclise gitti, Senatoya gitti. Ben, Sunay’a dedim ki: “Bunu soyma, bunu soyarsan bizim başımıza iş çıkarırsın. Biz bunu Cumhurbaşkanı yapmayız. Neden yapmayız. Bunu Cumhurbaşkanı yaptığımız takdirde bundan sonraki Cumhurbaşkanları ancak Genelkurmay başkanları olur. Bu gider, bunun müddeti dolduğu zaman kimse Genelkurmay başkanı o olur, o gider o gelir. O zaman ne olur?
Cumhurbaşkanlığı ordunun, Meclis milletin olur. Bu olmaz, demokrasi paylaşılamaz. Bunu yapma.” Dayanamadı onun tazyikine, yaptı. “Pekâlâ, sen yaptın mı? Bunu yaptım. Ben de bunu Mecliste hallederim.” Biz, Meclise gittik. Gürler daha önce gruplar arasında çalışmış, çeşitli milletvekillerini burada toplamış, her birisine de birer bir şeyler de söylemiş, birtakım partilerden adam ayartmış, benim partiden de ayartmış ama ben onları biliyorum kimleri
ayarttığını. Biz gittik, oturduk Meclise, bizim adayımız Tekin Paşa’ydı. Birinci oylamada Tekin Paşa 292 oy aldı, Gürsel 175 oy. Ondan sonrakinde zaten tutmazdı dikiş. Bizim parti 20 zayiat verdi. Sonra biz de o 20 kişide hıncımızı bırakmadık, seçim geliyordu, onları seçmedik şeye. Yani artık bu partiyi dinlemiyorsan, onun şeyi de bir başka yere gidersin. Sonra geldiler “Bizim
kusurumuz ne?”, “Sizin kusurunuz sadakat eksikliği.” ve biz yeni baştan Fahri Korutürk’le çalışmaya başladık. Fahri Korutürk o gün için, o gün için gene, en münasip kişiydi “o gün için” diyordum, “en iyi Cumhurbaşkanıydı demiyorum.572
Nitekim Gürler’in Genelkurmayın başına getirilmesi bile teamüller dışında
gerçekleşmiştir. Şöyle ki; Tağmaç’ın görev süresi yaş haddinden 7 Eylül 1972’de doluyordu. Eğer Tağmaç o tarihe kadar beklerse, Gürler’in 30 Ağustos’ta Kara Kuvvetleri Komutanlığındaki görev süresi dolacağından emekli olacak, Genelkurmay Başkanlığı’na Semih Sancar gelecekti. Tağmaç’ın 15 Ağustos’ta istifasını vererek Gürler’in önünü açacağı haberleri dolaşmaya başlayınca Tağmaç bunu yalanlamış, ancak baskılar karşısında dayanamayarak buna
razı olmuştur. Tağmaç’ın bu kadar çabuk pes etmesi ilginç ancak Talat Turhan’ın Tağmaç hakkındaki kanaati daha da ilginçtir:
Bakın, yani Memduh Tağmaç’la beraber çalıştım, IQ’ su en düşük adamdır. Geldi
Türkiye’yi idare etti. Nereden biliyorsun? Tekâmül kısmında 14 numara aldı atıştan, topçular, en temel atış. …den 40 aldı. Öğretim kurulu kararıyla çıktı, adam geldi, Genelkurmay Başkanı oldu Amerikancı olduğu için, oradan darbe başkanı oldu adam yahu. Şimdi, bu adamlarla nereye götürürüz biz ülkeyi?573
Şimdi sıra atama kararnamesinin imzalanmasından geçiyordu. İşte tam bu noktada Batur devreye girdi. Bakanlar Kurulu çalışma halindeyken bir taraftan alçaktan jetler uçurulurken, bir taraftan da gönderilen tehdit mektuplarıyla “Gürler’i Genelkurmay’a getirmezseniz yok olduğunuzu bilin” mesajı verildi. Tağmaç bu baskılar karşısında 19 Ağustos’ta istifa ediyor; yerine önce vekâleten, sonra ise asaleten Gürler atanıyordu.
Ferruh Bozbeyli, Demokratik Parti adayı olarak katıldığı seçimlerde, Tekin Arıburun’dan eksilen 45 oyun, Gürler baskısına karşı olan direnci zayıflatıp zayıflatmadığı şeklindeki bir soruya şu cevabı vermiştir:
Adalet Partisi Sayın Tekin Arıburnu’nu aday gösterdiği zaman bizim arkadaşlar dediler ki: “Biz seni aday göstermek mecburiyetindeyiz çünkü kime rey verdiğimiz belli olacak, Adalet Partisinin adayına da vermeyeceğiz, Halk Partisinin adayına da vermeyeceğiz. Ama böyle kalırsak, ‘Verdi’ derlerse, propagandaları büyük partilerin üstün oluyor, küçük partilerin az oluyor. Büyük partilerin propagandaları, gazetelerde de taraftarları çok oluyor.” Ve ben kabul
ettim. Şunun için kabul ettim: Biz de Cemal Gürsel’i seçmeyecektik. Ragıp Gümüşpala rahmetliye “Seni aday gösterelim. Hiç olmazsa sana verdiğimiz belli olsun.” dedik. “Hayır, kabul etmem. Ben Cemal Gürsel’in yanında söz verdim, bütün parti başkanlarını topladılar ve bizden söz aldılar ‘Cemal Gürsel’den başka kimse aday olmayacak.’ diye.574 Onun için ben aday olmam.” dedi. Ben de Gümüşpala’nın durumuna düşmemek için “Ben aday olmam” diye ısrar etmeyi anlamsız buldum, kabul ettim. Biliyordum ki seçilmeyeceğim. Ama dedim ki: Sizden tam rey isterim. Hakikaten biz 45 kişiydik, 45–45–45 ve aldım. Ha, bundan dolayı Adalet Partililer bu şeyi kullandılar. Dediler ki, haklısınız: “Partiyi böldü” dediler benim için. Neresinden böldümse? Ortasından mı böldüm, kenarından mı böldüm bilmiyorum. “Böldü.” dediler filan. Ondan sonraki seçimde 2 Mart’tan sonra da 149 mebusa düştüler.575 Kendileri düştü. Ama bizim
arkadaşlarımızın da yani bir parti olarak yeni bir hizmeti ortaya koymak yerine bir reaksiyon grubu oldukları da ortaya çıktı, hepsi de geri gittiler.576
Rasim Cinisli’ye de cumhurbaşkanlığı seçimleri esnasındaki siyasi tavırlarının gerekçesi sorulmuş ve şu cevap alınmıştır:
Efendim, biz Reisicumhur seçimi başlamadan önce, iki ay önce Adalet Partisine hitaben, biz o zaman Demokratik Partiliyiz, sebebi de şu: Gürsel’in Reisicumhur olduğu seçimde 100 kadar oy Gürsel’e verilmemiştir. İhtilal dalgası geçtikten sonra herkes “Ben de vermedim.” demeye başlamıştır, yiğitlik taslamaya başlamıştır. Biz, Demokratik Parti olarak bu türlü rivayetlere meydan vermemek için Adalet Partisine hitaben: “Adayınız kimse söyleyiniz, destekleyeceğiz.” dedik. Seçimin yapıldığı gün saat ona kadar aday yok. Grup toplantısı
yapılıyor, Adalet Partisi grubu yapılıyor aday yok. Üçte Meclis toplanıyor, iki İstanbul milletvekilinin önergesiyle Tekin Paşa aday gösteriliyor. Yani herkesten gizli. O zaman o güne kadar biz düşünüyoruz, diyoruz ki: Biz şimdi… Gürsel Paşa da apoletleriyle Anayasa Mahkemesini teftiş ediyor, kurumları teftiş ediyor ve hatta “Reisicumhur Gürsel Paşa’ya kayıtsız şartsız oy verilecek.” dedi. Bunun üzerine, Bozbeyli bir basın toplantısı yaptı: “Biz kayıtsız şartsız oy vermeyeceğiz, gerekirse cesetlerimize basarak girerler Meclise.” ve o suretle demokrasiyi ve vatandaş hakkını biz koruyacağız iddiasını ortaya koydu. Biz düşündük “Peki, ne
yapabiliriz?” Arkadaşlar bir gün akşam beşten sabah altıya kadar, dediler ki: “Arkadaşlar, aramızdan birisini aday gösterelim. ‘Kimi gösterelim?’ Ömer Lütfi Hocaoğlu, Trabzon Senatörü. ‘Tamam.’”dedik, sonra Saadettin Bey, rahmetli, dedi ki: “Arkadaşlar, biz siyaset yapıyoruz, devlet ciddi bir iştir. Biz gerçekten iktidar olur isek kimi aday göstereceğiz, birinci adayı mı göstereceğiz, Ömer Lütfi Hocaoğlu’nu?” dedik ki: “Birinci adamımızı göstereceğiz.” O hâlde, Ferruh Bey’e dönüldü, dedik ki: “Birinci adam sensin, aday olacak isim de sensin.” Allah için,
Ferruh Bey dedi ki: “Ben seçilmeyeceğimi bile bile aday olurum ama sizden bir isteğim var.
Sonuna kadar, oylamaların sonuna kadar, kırk yedi oyumuz varsa kırk yedi oyun Ferruh Bozbeyli adına verilmesini isterim.” Kabul ettik ve Ferruh Bey’in adaylığı böyle gerçekleşti. Oylama başladı, Faruk Paşa… O zaman, yine Sabit Osman Avcı’nın kitabında var, Adalet Partisinin 127 mi, 150’ye kadar milletvekilinden yazılı taahhüt almışlar. Hatta o ev toplantıları, Sunalp’ın evindeki yapılan toplantılara parti başkanlarını çağırmışlar idi ve o çağırılmalar sırasında, Süleyman Bey’in de o meşhur “Dün dündür, bugün bugündür.” sözü çıkmıştır.
Gazeteciler sordular: “Siz de gittiniz mi?”, “Hayır, ben milletten başka kimseye hesap vermem.” dedi, ertesi gün Semih Paşaya sordular: “Süleyman Bey böyle diyor, geldi mi gelmedi mi?” Semih Paşa da “Geldi.” dedi. Tekrar gazeteciler Süleyman Bey’e döndüler, dediler ki: “Semih Paşa gittiğini söylüyor, sen ‘Gitmedim.’ diyorsun, bu nasıl iştir?”, “Dün dündür, bugün bugündür." dedi. Arkadaşlar, bugününden ötürü kimseyi suçlamak istemem ama tekrar edeyim:
Siyaset adamının, hele liderlerin yapmadıklarından da sorumlu olduklarını düşünürüm. Bizim seçimlerimizde kırk yedi oyumuzu Ferruh Bozbeyli üzerinde kullandık. Son seçim enteresandır arkadaşlar. Muhsin Batur’la Faruk Gürler’in arası açılıp da Muhsin Batur Meclise haber gönderdi “İstediğinizi seçebilirsiniz.” dediği an Faruk Paşanın oyları arttı, Tekin Paşanın oyları azaldı. İşte, Saatçi bunu söylüyor, ben bunu bilmiyordum. Saatçi diyor ki: “Biz Tekin Paşaya oy
vermemeye kararlıydık.” Zaten grupta karar alınmamış. Saatçi’nin mert bir arkadaş olduğunu bilirim, tanırım, kendisini de bilirim ama o söz doğru değil çünkü kendi aralarında böyle bir kavil olsaydı o kadar oyu Gürler Paşa’nın alması mümkün değildi ve de tek başına Senato Başkanı Tekin Paşanın seçilmesi mümkün. En son seçimde de ikisi birden çekilmiştir. Hâlbuki Faruk Gürler’in çekilmiş olması Tekin Paşa’nın seçilmesini gerektirirdi. Biz ertesi günü de
tekrar ifade ettik “Tekin Paşa adaylığını koysun oy vereceğiz.” dedik, koyulmadı, ikisi birden çekildiler. Bu da Süleyman Bey’in -yorumlar kendilerine aittir- tavrının bir başka ifadesidir.577
Gürler olayında ilk kez yaşanan sivil direniş, gelecekteki bir hadiseye de referans olmuştur. 12 Eylül’den sivil rejime geçildikten sonra, Necdet Üruğ’un erken emekliliğini isteyerek Necdet Öztorun’un bu makama gelmesinin önünü açmaya çalışması hadisesi de bu tip bir amacın ilk merhalesiydi. Bu hamleye karşı Özal’ın ise Evren’le işbirliği yaparak Öztorun yerine Necip Torumtay’ı Genelkurmay Başkanlığına atayarak; ordu içinde Cumhurbaşkanlığına
ilişkin asker şahıslardan oluşan Genelkurmay Başkanlığı ile Cumhurbaşkanlığı arasında kurulmaya çalışılan halef-selef ilişkisine mani olmaya çalışmıştır.578
1961 Anayasasına göre cumhurbaşkanı seçilmenin şartları belliydi. 95’inci maddeye göre adaylar senato ya da meclis üyesi olmak zorundaydılar; yüksek öğrenim görmüş olmaları, 40 yaşını bitirmiş olmaları gerekiyordu. Gerek sırada Org. Kemal Atalay varken Kara Kuvvetleri Komutanlığına atanması gerekse ordunun içindeki ilk kaynamayla, günü gelmeden cebren emekli edilen Memduh Tağmaç’ın579 yerine Genelkurmay Başkanlığına getirilmesi, cumhurbaşkanı olmak isteyen Faruk Gürler’in ordu tarafından, önceleri itirazsız olarak kabul
edileceğini düşündürmüştür.
Askeri bir rejimde cumhurbaşkanı olmakla, görece sivil bir rejimde bu makama gelmek arasındaki farkı çok iyi bilen Gürler’in, 12 Mart öncesi ihtilâl planları yapılırken kendisine devlet başkanlığı makamı teklif edildiğinde bu makamı küçümsercesine, Genelkurmay Başkanlığını istemesi ilginçtir. Bu hususu kanıtlarcasına Gürler’in, devrim (!) sonrasında kendisinin Devlet Başkanlığına getirileceği teklifi karşısında Gürkan’a söylediği şu sözler, anayasal kaidelere rağmen Türk siyasi sisteminde gücün kimde olduğunu çok güzel özetlemektedir. “Celil Paşa! Ben General Necip olmak istemem! Siz bana Genelkurmay
Başkanlığını, Arslanlı Kapı’yı veriyor musunuz? Onu söyleyin! Ne yapacağım ben otoritesiz, yetkisiz devlet başkanlığını?”.580
Bazı kaynaklarda, Gürler’in cumhurbaşkanlığı konusunda teşvik gördüğü anlatılmaktadır. Bu teşvikçilerin en önde gelenlerinin arasında Turgut Sunalp ve onu mevcut yerinden etmek isteyen bazı parlamenterlerin olduğu iddia edilmektedir. İkincileri suçlayan Batur, Gürler’in bir kısım parlâmenterler tarafından oyuna getirildiğini iddia etmektedir. Söylediğine göre, kendisine
oy vereceklerin listelerini getiren bu şahıslar Gürler’i heveslendirmişlerdir. Batur, yaklaşık 130 küsur kişilik isim listesinin bir tertip olduğunu buna kanmaması gerektiğini Gürler’e ifade etmesine rağmen Gürler’in bu oyuna geldiğini belirterek, sonradan desteğini çektiği, jetleri uçurmadığı suçlaması karşısında, kaçan Genelkurmay Başkanlığının bunda rol oynamadığını, bu makama gelemeyeceğini bildiği için böyle bir beklenti içinde asla olmadığını belirtiyor.581
Sonuçta her şey belli bir plan eşliğinde yürütüldü. Altı aylık Genelkurmay Başkanı Gürler önce bu görevinden istifa ederek emekliliğini istedi; ardından Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay tarafından kontenjan senatörü yapılarak seçilme şartlarından eksik olan yerine getirildi. Gürler, adaylığının kamuoyu nezdinde kabul edilebilirliğinin sağlanması için basınla da temasa geçiyor ve şu cümleyi sarf ediyordu: “Devlet başkanı seçimi önemli bir aşama, bize yardımcı olun”.582
TBMM’nin dinleyici localarına çeşitli rütbelerden subaylar dolduruldu. Meclis
koridorlarında ellerinde silâhlarıyla dolaşan subaylarca milletvekilleri kimi zaman tehdit boyutunda takibe alındılar. İki büyük partinin liderleri olan Ecevit ve Demirel böylesi bir dayatmaya karşı çıktılar.583 Demirel’in ifadeleriyle: 1973 Cumhurbaşkanlığı seçimi hadisesi Türkiye’deki bu karmakarışık siyasetin en başarılı işlerinden biridir, Parlamentonun yaptığı işlerden biridir.584 İlk tur oylamalarda en yüksek oyu almasına rağmen bir türlü üçte ikilik oy oranına ulaşamayan Gürler, ilerleyen turlarda oy kaybetmeye başlayınca adaylıktan çekildi.
“Dimyat’a pirince giderken, evdeki bulgurdan olmak” özdeyişinin çok iyi açıkladığı bu hadise Gürler’in Çankaya’yı umarken, Arslanlı Kapı’yı da kaybetmesiyle neticelenmiş; biraz da bu olayın etkisiyle de olsa gerek Gürler, 2 yıl sonra vefat etmiştir. 585
Gürler’in cumhurbaşkanı seçilememesi olayında sivil direnç kadar, ordu içindeki
bölünmenin de etkisi olduğu iddia edilmektedir. Buradaki en büyük neden Batur faktörüdür. Muhsin Batur, havacı olduğu için uçuş kıdemleriyle birlikte erken terfilerle diğerlerinden yaşına göre erken orgeneral olduğundan yüksek komuta kademesindeki en genç fakat en kıdemli orgeneraldi. Hava Kuvvetleri Komutanlığına kadar yükselmiştir. Üstelik muhtıra imzacısı arkadaşlarının hepsi emekli olmuş, kendisi ise hâlâ muvazzaftır ve henüz elli iki yaşındadır. Yeni
gelen komutanlar ise Kara Kuvvetleri Komutanı Semih Sancar ile Deniz Kuvvetleri Komutanı Kemal Kayacan’dı. Dolayısıyla hâlihazırdaki en kıdemli kuvvet komutanı orgeneral olarak kendisi bulunuyordu. Gürler’den boşalan yere gelmesi gerekiyordu. Yasal bir engel olmamasına rağmen ordudaki geleneklere göre Genelkurmay Başkanları karacılardan çıkıyordu. İddiaya göre: Batur böylesi bir geleneğin anlamlı olmadığı kanısındaydı ancak süreç, bilindiği gibi işledi
ve yeni Genelkurmay Başkanı Semih Sancar oldu. İşte bu aşamada Batur’un duyduğu kızgınlık, Memduh Tağmaç’ın Genelkurmay Başkanlığından günü dolmadan emekli edilmesi esnasında Ankara semalarında alçaktan uçurulan jetlerin bu kez üslerinde bekletilmesi sonucunu yaratmıştır. Bu bilinçli atalet, Gürler’in cumhurbaşkanlığı hususunda, ordunun o kadar da ısrarcı olmadığı kanısını yaratınca sivil mukavemeti güçlendirmiştir.
Diğer taraftan, bir başka boyutuyla ordu içinde belli bir klikleşme olduğu iddialarını inandırıcı kılacak yorumlar yapılmaktaydı. Buna göre ordunun üst düzeyinde, Gürler-Batur-Kayacan üçlüsüyle Sunay-Tağmaç-Türün üçlüsü arasında bir mücadeleye sahne olmaktaydı. Özellikle E. Kur. Yb. Talat Turhan tarafından gündeme getirilen bu iddiaya göre: kontrgerillanın Ziverbey’deki Zihnipaşa Köşkündeki işkenceli sorgulamalardaki ana gaye, sorgulananlara
Gürler aleyhinde ifade verdirebilmektir. Yapılanların Sunay-Tağmaç-Türün üçlüsünün siyasi hasımlarını bertaraf etmek, intikam alma amaçlı olduğunu belirten Turhan, askeri savcılar Nevzat Çizmeci ve Süleyman Takkeci’nin bu iş için bizzat görevlendirildiklerini iddia etmektedir.586
Dönemin 1. Ordu ve Sıkıyönetim Komutanı Org. Faik Türün’ün amacının: Gürler’in önünü kesmek üzere Sunay ve Tağmaç’ın elini güçlendirmek olduğu iddia edilmektedir. Buna göre, sorgulamalarda, ifadesi alınanlardan Gürler aleyhine ifadeler alınmaya çalışılmıştır.
BU BÖLÜM DİPNOTLARI;
572 9’ncu Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in 07.06.2012 Tarihli Dinleme Tutanağı, TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı [Saat: 14.45–18.55].
573 Talat Turhan’ın 26.06.2012 Tarihli Dinleme Tutanağı, TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı [Saat: 17.37–19.00].
574 Buna rağmen bazı AP’lilerin Ord. Prof. Dr. Ali Fuad Başgil’i cumhurbaşkanlığı adaylığına ikna ettiği; lakin Sıtkı Ulay’ın MBK’nin havacı üyelerinden Haydar Tunçkanat’la Başgil’i, adaylığını geri çekmekle Etlik’e gömülmek
arasında tercih yapmaya zorladıkları iddia edilmektedir. Başgil’in bu tehdit üzerine bırakın adaylıktan, senatörlükten bile istifa ederek İsviçre’ye gittiği biliniyor. Bkz. Örsan Öymen, Bir İhtilâl Daha Var 1908–1980,
İstanbul: Milliyet Yayınları, 1987, s.342; Sıtkı Ulay, Giderayak, İstanbul: Ad Yayınları A.Ş. 1996. Sıtkı Ulay, Harbiye Silâh Başına! (27 Mayıs 1960) (General Sıtkı Ulay’ın Anıları), İstanbul: Ar Matbaası, 1968, s.231.
575 Ayrıca bkz. Ferruh Bozbeyli, Birinci Cemre “Siyasi Hikâyeler”, İstanbul: Selçuklu Yayınları, 1977, s.122.
576 Ferruh Bozbeyli’nin 31.10.2012 Tarihli Dinleme Tutanağı, TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı [Saat: 14.03–15.26].
577 Rasim Cinisli’nin 11.10.2012 Tarihli Dinleme Tutanağı, TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı [Saat: 18.02–19.05].
578 Erbil Tuşalp, Ben Tarihim Bay Başkan, Ankara: Bilgi Yayınevi, 1989, s.59 vd.
579 Demirel, 12 Mart’ın İçyüzü (Nasıl Geldi, Nasıl Geçti?), ss.191–194.
580 Celil Gürkan, 12 Mart’a Beş Kala, İstanbul: Tekin Yayınevi, 1986, ss.225–226.
581 Ilıcak, 12 Mart Cuntaları (Demokrasinin Sırtındaki Hançer), s.142.
582 Mustafa Ekmekçi, “Bir Başkanlık Seçimi” (Yazı Dizisi), Cumhuriyet, 17 Mart 1980.
583 Ilıcak, 12 Mart Cuntaları (Demokrasinin Sırtındaki Hançer), s.142.
584 9’ncu Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in 07.06.2012 Tarihli Dinleme Tutanağı, TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı [Saat: 14.45–18.55].
585 Mehmet Ali Birand, Can Dündar ve Bülent Çaplı, 12 Mart (İhtilâlin Pençesindeki Demokrasi), Ankara: İmge Kitabevi, 1994, s.248.
586 Talat Turhan, Bomba Davası (Savunma–1), İstanbul: Yazarın Kendi Yayını, 1986, s.143.
27 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,
***