NATO etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
NATO etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

19 Aralık 2020 Cumartesi

27 Mayıs Yönetimi Dış Politika Prensipleri

27 Mayıs Yönetimi Dış Politika Prensipleri

     
         27 Mayıs Yönetimi Dış Politika Prensipleri


27 Mayıs darbesini yapan grup içinde ideolojik bir birlik söz konusu
olmamış, radikaller ve ılımlılar olarak ikiye ayrılan yönetimde darbeden bir
süre sonra ülkenin geleceği konusundaki fikirler farklılaşmaya başlamış, bu
durum da halk üzerinde ve yönetim içinde huzursuzluğa yol açınca, radikaller
olarak adlandırılan Alparslan Türkeş önderliğindeki grup yönetimden tasfiye
edilmişlerdir. İç politikada yaşanan ayrılıkçı düşünce yapısı dış politikaya da
yansımıştır.  27 Mayıs yönetimi ilke ve uygulama düzeyinde geleneksel Türk
dış politikasına bağlı kalacaklarını belirtirken, bir yandan da Türkiye’nin
yaşadığı tarih gereği Bağlantısızlar Hareketi’ne yakın olması gerektiğini
belirtmiş, Bağlantısızlara duydukları sempatiyi söylemekten geri kalmamışlar dır.97  
Duyulan bu sempatinin yanında geleneksel dış politika bağlılığın vurgulanması 27 Yönetimi açısından oldukça önemliydi, bu önem darbenin halka duyurulduğu radyo konuşmasında;

Müttefiklerimize, komşularımıza ve bütün dünyaya hitap ediyoruz.Gayemiz,
Birleşmiş Milletler Anayasası’na ve insan hakları prensiplerine tamamen riayettir.
Büyük Atatürk’ün “Yurtta Sulh,Cihanda Sulh” prensibi bayrağımızdır.Bütün
ittifaklarımıza ve taahhütlerimize sağdığız.NATO’ya inanıyoruz ve bağlıyız. 

'' CENTO’ya bağlıyız.Tekrar ediyoruz; düşüncelerimiz ,yurtta sulh, cihanda
sulhtur.'' Şeklinde belirtilmiştir. Batıyla yakın ilişkiler içinde, profesyonel bir diplomat olan Selim Sarper98 27 Mayıs yönetiminin dış işleri bakanı olarak
atandığında,dış politikada devamlılık sözü vermiş, 1 Haziran 1960’taki ilk
basın toplantısında bu sözünü teyit etmiştir.99Dış işleri Bakanlığı’na öncelikle
Fahri Korutürk’ün getirileceği kamuoyuna duyurulmuş, ancak Selim Sarper’in
Batıyla iyi ilişkiler içinde olması ve askerler tarafından politikaya karışmayan
biri olarak görülmesi nedeniyle getirilmiştir...

Sarper, 27 Mayıs’ın ilk saatlerinde evine gönderilen askeri bir ciple alınıp sıkı yönetim komutanlığına getirildiğinde ABD, NATO ve CENTO’ya bağlı kalınacağının belirtilmesini takdirle karşıladığını belirtmiştir100. Türkiye’nin geleneksel dış politikasını 27 Mayıs yönetiminin ABD’ye ve NATO’ya olan bağlılığını belirtmesinin en büyük nedeni ABD’nin 5 Mart 1959 tarihinde imzalanan Türk Amerikan
Güvenlik İşbirliği Anlaşması101’na dayanarak bir müdahalede bulunması
olasılığıdır. MBK bu durumdan duyduğu korku neticesinde bağlılığını bir çok
defa belirtmiştir.102

MBK yönetimi dış politikada, geleneksel dış politikaya bağlı kalıp, daha bağımsız bir politika izlemek istediği bir çok defa teyit etmiştir ancak, hem mevcut anlaşmalara bağlı kalıp hem de daha bağımsız bir dış politika izleneceği konusunda her hangi bir çözüm yolu önerilmemiştir.

MBK yönetiminin dış politikada sağlamak istediği öncelikli hedef darbeyle kurulan rejimin batı tarafından bir an önce tanınması olmuştur.

Sarper’in çalışmaları sonucunda 30 Mayıs’ta ilk olarak İngiltere ve ABD MBK
yönetiminin darbeyle kurduğu yeni rejimi tanıdıkları belirttiler, bu sayı 3
Haziran ‘a gelindiğinde Sovyetler Birliği de dahil 31 ‘ çıkmıştır. Bu dönemde
yayınlanan bildiriler, uygulanan politikalar ve programlar incelendiğinde
“bağımsız, bağlantısız” dış politika isteklerinin olduğunu ancak bu isteklerinin
gerçekleşmesinin olanak bulmadığı görülmüştür.103

MBK’ nın dış ilişkilerin tabanını genişletme ve bağımsız hale getirme
gereksinimi isteği doğrultusundaki ilk girişimi, 11 Temmuz 1960 hükümet
programının kamuoyuna duyurulmuştur. Bu duyuruda Cemal Gürsel
programın dış politika ilgili bölümlerinde “Türkiye’nin kimseye karşı düşmanlık
beslemediğini, uzatılan her dost elini sıkacağı ve kendisine karşı gösterilen
hakiki ve samimi dostluğa, aynen mukabele edeceğini” açıklamıştır.104Bu
program 4 Aralık 1957’de TBMM’de okunan hükümet programı ile
karşılaştırıldığında, hem iç hem de dış politikada önemli sayılabilecek
değişiklikler olmuştur.

İlk olarak; Menderes hükümeti uluslar arası sistemin tanımlamasını
yaparken barışın sağlanmasını temel dış politika amacı olarak belirlemişti.
İkinci Dünya Savaşı’nın ardından yıllar geçmiş olmasına rağmen ülkeler
arasında uluslar arası sistem içinde kalıcı barışın tam olarak sağlamadığını
belirtmiş ve “Hür milletlerin adil bir sulh nizamı bulmak ve bunu kabul
ettirebilmek hususunda ki bunca gayretlerin, teessürle ifade edelim ki henüz
neticesi alınmamıştır. Buna mükabil harp giderek şiddetini arttırmakta ve her
gün biraz daha tehlikeli bir hal almaktadır” açıklamasını yaparak dünyanın
bloklaşmış yapısını ve barışı sağlamak için gösterilen çabanın Batılı ülkeler
tarafından geldiğini vurgulamıştır. Sovyetler Birliği’ne karşı Batı desteklenmiş tir. Ayrıca; Menderes hükümeti” bağlantısızlar hareketi” ni savununa ülkelere tepki ile bakmış NATO ve Bağdat Paktı’na bağlılığı belirterek Türkiye’nin daha açık olması gerektiğini belirtmişlerdir.

27 Mayıs hükümetinin dış politika vurgusunda en önemli sorun barışın
sağlanması olarak belirtilmiş, bloklaşma ve Soğuk Savaş üzerine herhangi bir
vurgu yapılmamış, sosyalist blok Sovyetler Birliği barışı bozan taraf olarak
gösterilmemiştir. Soğuk Savaş döneminde bir bloğa kesin taraf olduğunu
belirtilmesi yerine Türk milletinin çıkarları ön planda tutulmuş buna göre
hareket edilmiştir. DP hükümeti dış politika uygulamalarının da bu yönde
olduğu,27 Mayıs hükümetinin dış politika uygulamalarında herhangi bir
farklılık getirmediği açıkça belli olmuştur.

Dış siyasetin temelleri bu şekilde belirtildikten sonra, BM, NATO ve
CENTO barışı sağlamanın bir aracı olarak görülmüştür. Ancak, Menderes
hükümetindeki NATO’ya bakış değişime uğramıştır. Eşitlik ve egemenlik
ilkelerine vurgu yaparak,”dost ve müttefik memleketlerle münasebetlerimizi
her sahada eşitlik ve egemenlik esasları dairesinde yürütmek ve geliştirmek
siyasetimizin başlıca prensiplerindendir” şeklinde belirtilmiştir.105

İkinci olarak; Menderes hükümetinin dış politika programında Sovyetler Birliği’ ne bakış NATO’nun bir üyesi olarak temkinli bir şekilde sürdürülmüştür.106 

Bu durum Menderes programında;

“Sovyetler ile münasebetlerimize gelince; Bu münasebetlerin mensup
bulunduğumuz müdafaa topluluklarından tecrit edilerek mütalaasına imkan
yoktur.NATO ve Bağdat teşekkülleri azası olarak vaziyeti mütalaa edip
hissedeceğimiz emniyet nispetinde ve müttefiklerimizle aynı seviyede olmak
üzere Rusya ile olan münasebetlerimizi devam ettirmek kararındayız”107
şeklide belirtilmiştir. Sovyetler Birliği ile kolektif bir ilişki kurma yolu tercih
edilmiştir.

27 Mayıs hükümeti ise hükümet programında Sovyetler ile kuracağı ilişkilerin esasını ; ”Sovyetler Biriliği ile münasebetlerimizi karşılıklı saygı esasına müstenit iyi komşuluk çerçevesinde ilerletmeyi samimiyetle arzu etmekteyiz” vurgusunu yaparak belirtmiştir. NATO dışında da komşuluk temellerinin oluşturulmak istenmiştir.108Sovyetler Birliği ile genel anlamda bakıldığında dış politika da 
27 Mayıs hükümetinin getirdiği ciddi bir fark olmamıştır. Eğer 27 Darbesi gerçekleşmeyip,DP hükümeti iktidarda olsaydı, Başbakan Menderes Temmuz 1960’da SSCB ile ilişkilerin daha iyi noktaya gelmesini sağlayacak bir gezide bulunmayı planlamıştır.

Üçüncü olarak; Menderes hükümeti Soğuk Savaş döneminde, Türkiye’nin Ortadoğu’daki coğrafyası nedeniyle stratejik önemini arttırmış, askeri ve siyasi pozisyonu açısından en fazla ihtiyaç duyulan ülke durumuna gelmiştir. 109

Başbakan Menderes, Ortadoğu’da Suriye ile olan sorunlara dikkat çekmiş ve bu bölgede bölge dışındaki bir devletin emniyeti ve istikrarı tehlikeye düşürmesi sadece bu Ortadoğu’daki barışı değil tüm dünya barışını tehlikeye düşüreceğini belirtmiş ve daha dar kapsamlı Ortadoğu politikası izlemeyi tercih etmiştir.110 27 Mayıs yönetimi dış politika programında Arap ülkeleriyle, özellikle de Birleşik Arap Cumhuriyet’i ve Irak ile uluslar arası sistem düzeyinde ilişkilerinin önemi vurgulanmış daha küresel Ortadoğu politikası benimsemiştir.111 Soğuk Savaş konjonktür, başta Ortadoğu bölgesi olmak üzere Balkanlar, Yugoslavya, Afrika ve Latin Amerika ile yakın ilişkiler içinde olunması verilmesi gerektiğini belirtmiştir.

Son olarak Menderes hükümeti ve 27 Mayıs hükümetlerin dış politikaları arasında ki farklılık Avrupa ile olan ilişkiler noktasında olmuştur. DP hükümeti 1957 yılında kamuoyuna sunduğu dış politika programında Avrupa’nın bütünleşme yolunda bir örgütlenme içinde olduğunu, bu bütünleşme içinde az gelişmiş ülkelere yapılan yardımlardan Türkiye’nin yararlanması, payını alması gerektiğini belirtilmiştir.27 Mayıs hükümeti Avrupa ile olan ilişkiler de Avrupa Konseyi’ne yer vermiş,konseyin
çalışmalarına her bireyin insan hakları ve hürriyetlerinden faydalanmasını
sağlamak amacıyla aktif bir şekilde katılmak gerektiğini belirtmiştir.Ancak 27
Mayıs hükümeti, Avrupa Konseyi demokrasiyi rafa kaldırdığı gerekçesi ile
Türkiye’yi dışlamış,Türkiye için temel sorun kaybettiği bu imajı yeniden
kazanıp,ilişkileri normal seviyeye getirmek için çaba sarf etmiştir.112

27 Mayıs darbesi uluslar arası sistemde büyük yankı uyandırmış, darbe öncesinde ve sonrasında Türkiye’nin iç ve dış politika uygulamaları yabancı ülkeler tarafından dikkatle incelenmiştir. Örneğin; Türk siyasetini ve devletin durumunu iyi bir şekilde çözen, Ankara’daki İngiliz Büyükelçisi Burrows, ülkesini Türkiye’de yaşanan tüm olaylar hakkında bilgilendirmiştir.

22 Nisan 1960 tarihli raporunda Menderes’in kendisine karşı oluşan
muhalefete ve basına karşı bir önlem aldığını alınan bu önlemin son derece
hatalı olduğunu belirtmiş, ülke içinde taşrada çıkan olayları, ordu içindeki
kaynamaları ve oluşan genel havayı birebir ülkesine iletmiştir. Büyükelçi
Burrows, darbeden bir ay önce de darbe ortamının var olabileceğini
öngörmüş, ancak yapılabilecek her hangi bir müdahalenin de Türkiye’nin bir
iç meselesi olarak görmüş, onları ilgilendiren konunun Türkiye’de yaşayan
İngiliz vatandaşlarının ve Kıbrıs’ın durumunun olduğunu vurgulamıştır. İngiliz
dış politikasında Kıbrıs meselesinin çözümü Türkiye’nin siyasi ortamından
daha önemli olmuştur. Darbe gerçekleştikten bir hafta sonra İngiliz
makamlarına ulaştırdığı genel durumu belirten raporunda; Menderes
hükümetinin, 1955-1960 yılları arasında özellikle entelektüel kesimin
desteğini geniş ölçüde yitirdiğini, DP iktidarından hoşlanmayan kesimlerin
darbeden önce var olduğunu bildirmiştir.113

Genel olarak bakıldığında;

Türkiye’de 27 Mayıs 1960 darbesinden sonra da yeni yönetimin dış
politikası eskiye göre kayda değer herhangi bir değişiklik göstermemiştir.
Zaten 27 Mayıs yönetimi, darbenin ertesi günü yayınladığı bildiride de,
Türkiye’nin bütün ittifaklarına ve taahhütlerine sadık kalacağını NATO’ya ve
CENTO’ya bağlı olduğunu bildirmiştir. Yani, dış politikada herhangi bir
değişikliğin olmayacağı darbenin ilk günün de açıklamıştır. Dış politika da
Türkiye’yi ileriye taşıyacak bir değişiklik olmazken, 1960’lı yılların ortasında
Soğuk Savaş dönemindeki yumuşamayla birlikte Türkiye iki blok arasındaki
önemini kaybetmeye ve uluslar arası sistemde yalnızlaşmaya başlamıştır.114

           Uluslar arası Sistemde Diğer Devletlerle Olan İlişkiler

27 Mayıs darbesinin dış işleri bakanı Selim Sarper 11 Temmuz 1960’taki ilk basın toplantısında dış politikada, NATO, CENTO, VE BM’ye bağlı kalacağını birdirmiş, batıya bu yolla devamlılık sözü vererek batı karşısında Türkiye’nin durumunu garantiye almıştır.115

Dış politika konusunda son derece duyarlı olan İsmet İnönü, Selim Sarper’le yaptığı görüşmede Batı Bloğunda kalmanın Türkiye açısından son derece yararlı olacağını, NATO, CENTO ve BM’ye olan devamlılık ve bağlılığın bildirilmesinin çok doğru ve yerinde bir açıklama olduğunu belirtmiş, bu birliklerde olan üye ülkeler arasında istenmeyen bir üye konumunda olmanın Türkiye için çok olumsuz sonuçlar doğuracağını bu yüzden uyumlu bir üyelik sürdürülmesi gerektiğini eklemiştir.

27 Mayıs hükümeti genel olarak dış politikada içe ve dışa dönük davranışlar içinde olmuştur. İç politikada ve dış politikada radikal değişikler yapmaktan kaçınmıştır. Yani dış politikada darbe ile gelen hiçbir değişiklik olmamıştır. 116


                      Amerika Birleşik Devletleri- Türkiye İlişkileri


Yakın tarihe bakıldığında ABD ‘nin askeri rejimlerle daha içli dışlı ilişkiler içinde olduğu, daha iyi ilişkiler kurduğu görülmüştür. DP milletvekillerinden Adnan Selekler, 27 Mayıs müdahalesinin ertesi gününde, harp okulunda tutuklu oldukları sırada Fatin Rüştü Zorlu’ya:
“Beyefendi Amerika askeri müdahaleye ne der?” şeklinde bir soru yöneltmiştir. Zorlu’nun yanıtı ise :
“…Amerika askeri rejimleri tercih eder. Amerikalılar askerlerle daha kolay
anlaşırlar.”Şeklinde olmuştur.

Amerika’nın askeri rejimlerle anlaşmasının en önemli nedeni; askeri
rejimle yönetilen ülkedeki subayların Amerikan eğitimi almaları ve genelde
dünyayı Amerikan perspektifinden bakamaya koşullandırılmış olmaları
olmuştur.117Örnek olarak 2009 yılında Honduras’ta Cumhurbaşkanı Manuel
Zelaya karşı darbe yapan Romeo Vasquez, Amerika’da ABD Okulu’nda
eğitim almıştır.ABD Honduras’daki darbeyi yakından izlemiş, olup biteni
dikkatle takip etmiştir.118

ABD Dışişleri Bakanlığı’nın 17 Nisan 1961 günlü 8453 sayılı ,

”Türk Siyasetinde Silahlı Kuvvetlerin Rolü” adındaki gizli raporunda 27 Mayıs
darbesi şu şekilde değerlendirilmiştir:

27 Mayıs 1960 tarihinde başbakan Adnan Menderes hükümetini deviren
Türkiye Silahlı Kuvvetlerince yapılan darbe Türkiye dışında genellikle ağırlık taşıyan, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin apolitik olduğu ve ciddi bir siyasi bunalımda müdahale etmeyeceği yolundaki inancı yıkılmıştır…Ordunun Türk Siyasi hayatı üzerindeki etkisi,bu nedenle hiç şüphe yok ki ,devam edecektir ve ordu, yeni bir siyasi bunalım ortaya çıkması halinde ,eskiye oranla müdahale etmeye daha hazır olacaktır.”119

Washington büyükelçisi Melih Esenbel Türkiye’nin bütün uluslar arası
yükümlülüklerine bağlı kalacağını Amerikan hükümetine bildirmiş, darbe
sonrasında Türk- ABD ilişkilerinin geleceğini garantiye almaya çalışmıştır.
Amerikan Büyükelçisi Fletcher Warren darbenin iç politikadan kaynaklandığını, bu durumunda Amerikan karşıtı bir politika olmadığını belirten bir mesaj göndererek 27 Mayıs Darbesi hakkında ABD’nin görüşünü bildirmiştir. Büyükelçi Warren daha sonra darbe hakkında daha fazla bilgiye sahip olmak istemiş ve darbenin ertesi günü 28 Mayıs 1960’da Cemal Gürsel ile bir görüşme yapmıştır.120 

Bu görüşme sırasında Warren Gürsel’e ;

”Şimdiye kadar şahit olduğum en kesin, etkili ve çabuk darbe. 

Ankara halkının sonuçtan memnun olduğunu gösteriyor” demiştir 121
Görüşmede, Türkiye’nin mali açıdan ABD yardımına ihtiyacı olduğu açık
bir dille Cemal Gürsel tarafından bildirilmiş, ABD hükümeti bu görüşmeden
kısa bir süre sonra 27 Mayıs yönetimine istediği krediyi vermiştir. Ayrıca ABD
hükümeti 30 Mayıs 1960’da 27 Mayıs hükümetini tanığını belirtmiş, bu durum
diğer Avrupa ülkelerinin Türkiye’de darbe sonrasında kurulan yeni hükümeti
tanımaları açısından örnek teşkil etmiş ve etkili olmuştur. 122

ABD, MBK yönetimini tanıdığını ilan etmiş ancaki Menderes hükümeti
döneminde yapılmış olan ve büyük bir kısmı TBMM’ye getirilmeden yürürlüğe
girmiş olan ikili anlaşmaların geçerli olup olmayacağı ABD tarafından merak
edilen bir konu olmuştur.27 Mayıs hükümeti dış işleri bakanı Selim Sarper 
Haziran 1960, Türkiye’nin eski dönemlerde yapılan anlaşmalarının hepsinin
geçerli olduğunu ve yükümlülüklerine bağlı kalınacağını belirtmiştir. 

Bu durum ABD tarafından son derece olumlu bir şekilde karşılanmıştır.123
11 Haziran 1960 tarihinde ABD başkanı Dwight D.Eisenhower MBK
hükümetinin başkanına gönderdiği iyi niyet mektubunda Gürsel hükümetinin
seçimlerin yapılması ve hükümeti iradesinin sivil idareye devredilmesi
hususunda gösterdiği azmi takdir ettiğini ayrıca, Türkiye’nin NATO, CENTO
ve BM olan bağlılığını devam ettireceğinin açıklanmasını memnuniyetle
karşıladığını, bundan sonraki süreçte de iki ülke arasındaki ilişkilerin dostluk
ve işbirliği içinde devam edeceğini belirtmiştir. ABD başkanı tarafından
gönderilen bu iyi niyet mektubuna cevaben Gürsel, ABD ve Türkiye
arasındaki sağlam temellere dayanan ilişkilerin hiçbir şekilde sekteye
uğramadan dostluk ve barış içinde devam edeceğini dile getiren bir mesaj
göndermiştir.124

Bu durum akla 27 Mayıs darbesinden, ABD’nin önceden haberi olup
olmadığı, darbenin ABD desteği ile yapılıp yapılmadığı sorusunu getirmiştir.
Bu sorunun ortaya çıkması ve bir çok çevre tarafından tartışılmasının nedeni;
Büyükelçi Warren’in Washington’a yollamış olduğu raporda Türkiye’ de
ordunun müdahalesinin söz konusu olmadığını, Menderes hükümeti ile iyi
ilişkiler içinde bulunan Genelkurmay Başkanı Rüştü Erdelhun’ nun hükümet
ile olan ilişkilerinin dengeli olduğunu, Genelkurmay’ın herhangi bir müdahale
olursa destekte bulunmayacağını bildirmiştir. Ancak bir taraftan da CIA’ nın
ve MİT ile ordu içinde yakın haber alma kaynaklarını kullanarak aslında
darbenin tüm hazırlıklarından haberdar olduğunu ve bu konuda merkezi
uyardığının düşünülmesi olmuştur.125

Menderes hükümetinin on yıllık iktidarı boyunca ABD siyasetini
sorgusuz bir şekilde desteklemiş, ABD’ye karşı eksiksiz sadakat
göstermiştir.126 Ordunun yönetime el koymasıyla birlikte dış politika
devamlılık için söz verirken bir yandan da Arap ülkeleri ve bağlantısızlar
hareketi ile ilişkileri geliştirmek istediğini belirtmiştir.127

27 Mayıs hükümetinin her fırsatta batıya bağlılığını belirtmesinin en büyük nedeni, dışarıdan gelebilecek herhangi bir müdahaleye karşı yanında batıyı destek olarak görmek istemesi olduğu kadar, ekonomik sorunlar içinde olup, ülkenin istikrara kavuşması ve kalkınmasını sağlamak için almak istediği acil ekonomik yardımlarında etkisi önemli olmuştur.128 İhtiyaç duyulan ekonomik yardımlar için ABD ve Batı dünyasının desteğinin alınması gerektiği düşüncesi MBK ‘nın radikal ve ılımlı kanadının da hemfikir olduğu bir düşünce olmuştur.129

Ekonomiyi iyi bir noktaya taşımak isteyen 27 Mayıs hükümeti, Devlet
Planlama Teşkilatı’nın hazırlıklarına başlamış, ordu içindeki gereksiz
fazlalıkları azaltmak için tasfiyeler yapmıştır. Amaç, ordu içindeki muhalif
kesimi çıkarmaktır. ABD’nin verdiği 12 milyon dolarlık yardım ile tasfiye
gerçekleştirilmiş, DP döneminin sonlarında uygulanan ekonomik yardım
kesintilerine son verilmiştir. ABD Büyükelçisi Warren Türkiye’ye yapılan
yardımların devam edeceğini belirtmiştir. 1960 yılı içinde Türkiye dış
yardımının %75’ni ABD’den almıştır. Menderes hükümeti zamanında
bozulmaya başlayan Türk-Amerikan ilişkileri MBK yönetimi döneminde tekrar
canlanmaya başlamıştır.130

1960’lar boyunca Amerikancı, ABD destekli dış politika çizgisinden
vazgeçilmesinin gerektiği kamuoyunda giderek artan bir şekilde dile
getirilmeye ve talep edilmeye başlamıştır. ABD’ye bağımlı dış politika
istemeyen kamuoyu içinde anti-Amerikancı hareketlerin yayılmaya
başlaması, uluslar arası sistemdeki ülkeler arasındaki bloklaşmanın
azalması, Türkiye’nin bağlantısızlar hareketine olan yakınlığının artması gibi
durumlardan dolayı bu dönemde Türk –Amerikan ilişkilerinde sarsıntılar
yaşanmaya başlamıştır.131

DİPNOTLAR:

97 Fırat.a.g.e.,29
98 “ Türk siyaset adamı. İstanbulda doğmuştur. Amerikan Kolejinde lise öğrenimini gördükten
sonra, Almanya’da hukuk öğrenimi yapmıştır. Memuriyet hayatına öğretmenlikle başlamış,
sonradan Dışişleri Bakanlığına girerek, çeşitli memuriyetlerde bulunmuştur. İkinci Dünya
Savaşı yıllarında Matbuat Umum Müdürlüğü yapmış, Moskova büyükelçisi olmuş, Birleşmiş
Milletlerdeki devamlı delegeliğimize getirilmiştir. 27 Mayıs, 1960 hareketinde Dışişleri
Bakanlığına getirilmiş, 15 Ekim 1961 genel seçimlerinde C.H.P. adayı olarak İstanbuldan
milletvekili seçilmiştir ”Bkz.”Selim Sarper”. http://www.bibilgi.com/Selim-Sarper-(1899--?)
99 Ahmad.a.g.e.512
100 Fırat.a.g.e.,s.30-31
101 5 Mart 1959’da imzalanan Türk Amerikan Güvenlik İşbirliği Anlaşmasına göre; Türk-ABD
ilişkileri Eisenhower Doktrini temelinde en üst düzeye çıkarılmıştır. Bu doktrin özetle;
ABD’nin dolaylı ya da dolaysız bir şekilde komünizmin saldırısına hedef olacak Ortadoğu
ülkelerine, gerekirse silahlı kuvvetlerini de kullanarak yardım etmesini öngörülmüştür.ABD
anayasasına uygun olarak Türkiye’ye herhangi bir saldırı olması durumunda Türk
hükümetinin de isteği ile her türlü uygun harekette bulanabilecektir.Bkz.”Atatürk Sonrası
Türkiye”, http://www.ait.hacettepe.edu.tr/egitim/ait203204/II12.pdf
102 Müge Aknur.”27 Mayıs Darbesi ve Dış Politika”.(der.)Haydar Çakmak.Türk Dış Politikası
(1918-2008).s.549-551
103 Fırat.a.g.e.,s.29-33
104 Aknur.a.g.e.,s.550
105 Fırat.a.g.e.s,32-33
106 Aknur.a.g.e.,s.551
107 Fırat.a.g.e.,s.34
108 Fırat.a.g.e.,s.34
109 Sönmezoğlu.a.g.e.s,95
110 Fırat.a.g.e.,s.34.
111 Ahmad.a.g.e.s.512
112 Fırat.a.g.e.,s.34-36
113 İngiliz Kaynaklarına Göre 27 Mayıs Darbesi, 
      http://www.vaziyet.net/ingiliz-kaynaklarinagore-27-mayis-darbesi/.20 Ocak 2010
114 Sadık Can.Atatürk Sonrası Dış Politika. 
      http://www.sadikcan.com/13-konu-ataturksonrasi-dis-politika.html.20 Ocak 2010
115 Ahmad,a.g.e.,s.512
116 Fırat.a.g.e.,s.42-43
117 Yetkin.a.g.e.s.76
118 “Generals Who Led Honduras Military Coup Trained at the School of the”Americas.
       http://www.democracynow.org/2009/7/1/generals_who_led_honduras_military_coup.23 Ocak 2011.
119 Yetkin.a.g.e.s.83
120 Fırat.a.g.e.,s.42-43
121 Kamil Karavelioğlu.Bir Devrim İki Darbe.Gürer Yayınları,İstanbul,2007,s.89
122 Aknur.a.g.e.,s.551
123 Baskın Oran,Türk Dış Politikası Kurtuluş Savaşından Bugüne Olgular, Belgeler, Yorumlar. İletişim Yayınları, İstanbul ,2009.s.681
124 Aknur.a.g.e.,s.551
125 Fırat.a.ge.,s.43-44
126 Burcu Bostanoğlu.”Türk Dış Politikasında Çok Odaklılık Arayışı”. Türkiye-ABD ilişkilerinin Politikası.İmge Kitapevi,Ankara,2008.
127 Yakup Beriş, Aslı Gürkan.”Türk Amerikan İlişkilerine Bakış Ana Temalar ve Güncellemeler”.Temmuz 2002, 
       http://www.tusiad.us/Content/uploaded/TURKIYEABD_ILISKILERI-UPDATE2.PDF.24 Ocak 2010.
128 Fırat.a.g.e.,45
129 Aknur.a.g.e.s,652
130 Fırat.a.g.e.,s.45-46
131 Bostancıoğlu,a.g.e.,s.373-374

***

26 Eylül 2020 Cumartesi

Parçalı Suriye ve PKK/YPG'ye Hayat Alanı.,

 Parçalı Suriye ve PKK/YPG'ye Hayat Alanı.,



Cahit Armağan Dilek 

23 Ekim 2019

Türkiye, 35 yıldır terörle mücadele ediyor. Çok Büyük kayıplar yaşadı, tecrübeler kazandı. Ama bir şeyi gözden kaçırıyor.

O da özellikle 11 Eylül saldırılarından bu yana küresel boyutlara ulaşmasıyla birlikte terörün bir dış politika aracı olduğudur.

Terörle mücadele kazanılıyor başarı gibi görülüyor ama terörün yaşandığı bölgelerdeki dönüşümle terörü dış politika aracı olarak kullanan aktörlerin hedefine ulaşmış olabileceği gözden kaçırılıyor.

El Kaide ile mücadele ve teröre destek veriyorlar bahanesiyle ABD liderliğindeki koalisyon, Afganistan'ı ve Irak'ı işgal etti. Irak, Afganistan ve Pakistan terör sarmalının içine düştü. El Kaide yok edilemediği gibi örgütün küresel yayılımının önü açıldı, üç ülke de başarısız devlet kategorisine düştü.

İşgal edilen Irak'taki El Kaide'den yeni terör örgütleri doğdu. 2014'te Suriye ve Irak'ın büyük bölümünü işgal eden IŞİD terör örgütü bunlardan biri oldu.

Bu sefer IŞİD'le müdahale için ABD liderliğindeki koalisyon yeniden Irak'a döndü, Suriye'de buna dahil edildi.

Koalisyon Suriye'de IŞİD'le müdahale için başka bir terör örgütü PKK/YPG'yi kara gücü olarak kullandı. Sözde IŞİD'ten kurtarılan PKK/YPG işgali altındaki bölgelerde süreç uzadıkça PKK devletçiğinin temelleri atıldı.

Türkiye'nin yanlış kurgulanmış Suriye politikası ve stratejisi de orada PKK devletçiğinin güçlenmesine neden oldu. 

Stratejinin üç temel unsuru zaman, mekan ve kuvvettir. Türkiye'nin doğru stratejisi, tehdit algılaması ve öngörüsü olsaydı doğru strateji Haziran 2015'te 

Tel Abyad PKK/YPG'nin eline geçip Fırat'ın doğusunun coğrafi bir bütünlük altında ele geçtiği anda Türkiye'nin harekatını yapması gerekirdi.

Zamanında o harekat yapılsaydı bugün ne Menbic'i ne Kobani'yi ne de Fırat doğusunu konuşuyor olacaktık. Suriyeli sığınmacı krizi bu boyutlara ulaşmayacaktı.

Barış Pınarı Harekâtı geç de olsa yapılması gereken bir harekât olarak başladı ancak ABD'nin araya girmesiyle ara verildi. Bu büyük bir hata olarak tarihteki yerine alacaktır. Arazideki durum harekâtı tamamen durdurdum demeye de uygun değil. Çünkü YPG tam çekilmedi.

ABD, Rusya ve Avrupa'dan gelen tehdit ve şantaj içerikli açıklamalar, uluslararası alanda Türkiye'ye yönelen savaş suçu gibi sözde suçlamalar Türkiye'yi 

harekatı yeniden başlatma kararını vermekten uzak tutuyor. YPG'nin çekilmesine fırsat tanımak bahanesiyle birkaç gün daha uzatmak sonra tamamen durdurmak olasılığı daha yüksek.

Türkiye, Suriye kuzeyinde kendisine yönelen terör tehdidiyle mücadele ederken oradaki terör yapısının tamamen ortadan kaldırılmasını ve son teröristin etkisiz hale getirilmesini nihai hedef olarak açıklamıştı.

Ama teröristlerin silahlarıyla birlikte çekilmesini öngören mutabakatı ABD ile imzalaması bu hedeften vazgeçtiğini, sınırda belli bir mesafede terör yapısının bulunmasına razı olduğunu gösteriyor.

İki gün önce ABD'li senatör Graham, Türkiye-Suriye sınırında Türklerle Kürtler (!) arasında çatışmayı önlemek için uluslararası güç denetiminde havadan 

ABD destekli tampon bölge önerisini Trump'ın fikri olarak açıkladı. Peşinden SDG/YPG benzer taleplerini açıkladı.

Son olarak Alman savunma bakanı aynı öneriyi desteklediklerini ve Perşembe günü NATO savunma bakanları toplantısına getireceklerini açıkladı. 

Anlaşılan o ki, ABD ve Avrupa arasında bu iş pişiriliyor. NATO bu gücün sorumluluğunu alırsa şaşırmamak lazım.

Trump'ın Türklerle Kürtler(!) savaşıyor twitlerinin aslında neye hizmet ettiğini görüyor musunuz?

Pompeo'nun dün Trump'ın askeri güç kullanmaktan çekinmeyeceğini söylemesini buraya not edelim. Röportajın gelişiminden askeri güç kullanmaktan kastın 

Türkiye'ye karşı fiziken askeri saldırıdan ziyade sınır hattına ABD gözetiminde uluslararası güç yerleştirilerek Türkiye'nin harekatını sınırlandırmak olduğu büyük olasılık.

Trump'ın, Suriye doğusunda kalma, SDG/YPG'yi korumaya devam etme, Irak'ın batısında yeniden konuşlanma, petrolü kontrol etme kararını da buna ekleyin. 

Yani ABD, Suriye'yi yine terk etmiyor. Edemez çünkü İsrail'in güvenliği buna izin vermez.

Lavrov'un tüm Kürt yapılarının Suriye anayasasına sağlam şekilde yazılması açıklamasını da dikkate aldığımızda, Türkiye halen terörle mücadele safhasında iken diğer aktörler planladıkları parçalı yeni Suriye'yi hayata geçirme safhasında.

Türkiye, Suriye kuzeyinde terör yapılanmasını oradan kaldıramadığı gibi IŞİD'le mücadele adı atında PKK/YPG'nin terörden aklanarak Suriye'de diğer aktörlerce de desteklenen ve kabul edilen bir devletçik yapısına dönüşmesini de engelleyememekle karşı karşıya.

Suriye krizinde kartların yeniden karıldığı günleri yaşıyoruz. Türklerle Kürtlerin savaşmasını (Aslında PKK/YPG'nin imhasını engelleyerek yeni hayat alanı açmak) önlemek üzere aramıza girmeye hazırlanan ABD/Batı aynı zamanda Suriye ile aramıza girip işbirliğini önlemeye hatta Ortadoğu ile bağımızı koparmaya çalışıyor.

Suriye'de, ABD/Batı askeri olarak da Türkiye'nin karşısında pozisyon alıyor. Türkiye bu açmazdan ABD/Batı'nın beklemediğini yapmalı, Suriye ile derhal 

işbirliğiyle Adana Mutabakatı üzerinden PKK/YPG konusunu Şam'a bırakmalı, anayasa komitesinde de Esad ile mutlaka birlikte hareket etmeli.

Yoksa.., Önce Suriye sonra Türkiye bölünür.

https://21yyte.org/tr/suriye/parcali-suriye-ve-pkk-ypg-ye-hayat-alani

***


2 Ekim 2019 Çarşamba

Muavenet gemisinin ABD’ye ait Saratoga tarafından vurulması

Muavenet gemisinin ABD’ye ait Saratoga tarafından vurulması



















1 Ekim 1992’de Türk donanmasına ait Muavenet gemisinin ABD Deniz Kuvvetlerine ait Saratoga gemisi tarafından vurulmasıyla ilgili Meydan Milliyet gazetelerinde çıkan haberler…

Aptal Coni,


ABD’nin Saratoga uçak gemisinden atılan füzeyle Türk muhribi Muavenet’in vurulması, tüm dünyayı şaşırttı. O hayda kasıt yoksa, geriye tek ihtimal kalıyor: Geri zekalılık. Gemi komutanı yarbayla 4 denizcinin şehit olması, 11 subay ve erin yaralanması yurtta üzüntü ve tepki yarattı.

Ege Denizi’ndeki “Kararlılık Gösterisi-92” tatbikatına katılan uçak gemisi Saratoga’dan önceki gece 22 sularında ateşlenen iki “Sea Sparrow” füzesinden biri, 3 mil uzaktaki Türk muhribi Muavenet’i vurdu. Kaptan köşkü havaya uçan gemide komutan Kurmay Yarbay Kudret Güngör ile 4 denizci şehit oldu. Komutan yardımcısı binbaşı ile 10 denizci de yaralandı.

https://2.bp.blogspot.com/-fwBPeU7C3Cw/WgJJuFUSkxI/AAAAAAAAOPc/ppXU-UPOhpI_9tMPrE6n-lagJzebaBlJACLcBGAs/s1600/Ege%2BDenizi%25E2%2580%2599ndeki%2B%25E2%2580%259CKararl%25C4%25B1l%25C4%25B1k%2BG%25C3%25B6sterisi-92%25E2%2580%259D%2Btatbikat%25C4%25B1na%2Bkat%25C4%25B1lan%2Bu%25C3%25A7ak%2Bgemisi%2BSaratoga%25E2%2580%2599dan%2B%25C3%25B6nceki%2Bgece%2B22%2Bsular%25C4%25B1nda%2Bate%25C5%259Flenen%2Biki%2B%25E2%2580%259CSea%2BSparrow%25E2%2580%259D%2Bf%25C3%25BCzesinden%2Bbiri%252C%2B3%2Bmil%2Buzaktaki%2BT%25C3%25BCrk%2Bmuhribi%2BMuavenet%25E2%2580%2599i%2Bvurdu.%2BKaptan%2Bk%25C3%25B6%25C5%259Fk%25C3%25BC%2Bhavaya%2Bu%25C3%25A7an%2Bgem.jpg

DOĞU Akdeniz’de başlayan Ege Denizi’nde süren NATO “Kararlılık Gösterisi-92” tatbikatının önceki geceki Sakız Adası açıklarındaki bölümünde bilinmeyen bir nedenle ABD deniz kuvvetlerine ait Saratoga uçak gemisinden ateşlenen bir füze, “Muavenet” adlı Türk muhribine isabet etti. Olayda gemi komutanı dahil beş subay ve er şehit oldu. Türk muhribinin köprüsünün tümüyle havaya uçmasına neden olan olayda 11 subay ve asker de yaralandı. Olay önceki gece 23.13’te meydana geldi. Yunanistan’ın İkarya Adası’nın 20 mil kuzey-batısında bulunan Saratoga uçak gemisinden bilinmeyen bir nedenle bir füze fırladı. Isıya duyarlı, tahrip gücü yüksek “Sea Sparrow” güdümlü füze, uçak gemisinin 3 mil açığında, Sakız Adası ile Pisara Adası arasındaki bölgede bulunan Muavenet muhribinin köprüsüne isabet etti. Tatbikatı izlemek üzere götürülen gazetecilerin bulunduğu Karamürsel-B muhribinin paralelinde bulunan muhripte şiddetli bir patlama meydana geldi. ABD yardımı olarak Türkiye’ye verilen muhripler arasında yer alan Muavenet’in köprüsü, şiddetli patlamayla birlikte havaya uçtu. Saratoga gemisinden 22.59′ da atılan füzeden bir dakika sonra İngiliz gemisi Andremoda’nın olaydan bilgisi oldu. İngiliz gemisi personeline, bir füzenin çıkış yaptığını duyurdu. Ancak Saratoga gemisi, durumdan diğer gemileri haberdar etmedi. İlk yaralı dün sabah saatlerinde getirildi. Hava Eğitim Komutanlıgı helikopter pistine indirilen ve Teğmen Ahmet Tırnova olduğu belirtilen yaralı, buradan Dokuz Eylül üniversitesi Hastanesi’ne kaldırılarak ameliyata alındı. Tırnova’nın başına şarapnel parçası isabet ettiği bildirildi.

Yine dün 13.30 sıralarında ise NATO’ya ait Marines 14 isimli bir helikopterle ikisi ağır 5 yaralı getirildi, Hava Eğitim Komutanlığı Hastanesi’nde tedaviye alındı. Aynı saatlerde Marines 10 isimli helikopterle getirilen beş şehidin cenazeleri, ambulanslara konarak Kara Kuvvetleri Komutanlığı’na ait Hatay’daki askeri hastaneye götürüldü.

SARATOGA: ‘HATA BIZDE’


Türk ve yabancı gazetecilere, saat 16.30’da Saratoga’da filo komutanı Koramiral Phillp A. Dur, Gemi Komutanı Albay James M. Drager ve 17. Hava Grup Komutanı Albay George N. Crim’in katıldığı brifing verildi. Koramiral Dur, şöyle konuştu: “Füze yanlışlıkla ateşlendi ve Türk gemisine isabet etti. Bu trajedik durumdan çok üzgünüz, ama kaza olur olmaz sıhhi, hasar kontrol, kurtarma ve yangın ekiplerimiz Türk gemisine gittiler. Helikopterlerimiz, Türk gemisinden Saratoga’ya yüzlerce sefer yaptılar.”

Dur, “Bu sistem, tatbikat zamanları yan otomatik olarak çalışır. Ateşlenmesi için mutlaka birinin düğmeye basması gerekir” dedi.

Dur, füze komuta kontrol odasının ve atış platformunun gazetecilere gösterileceğini söyledikten sonra bir binbaşı Sea Sparrow füzeleri hakkında bilgi verdi. Sistemin, radar, atış rampası ve ateş kontrol ünitesinden oluştuğunu kaydeden binbaşı, füzelerin tam ya da yarı otomatik olarak ateşlenebileceğini belirterek, şunları söyledi: “Sistem tatbikat ve normal seyirde yarı otomatikte tutuluyor. Tam otomatikte hedefe kilitlendikten sonra atış kararını da kendisi veriyor. Bu ancak savaş zamanı olur. Hata bizdedir, karşı tarafta değil. Üzgünüz.”



https://4.bp.blogspot.com/-FAKcSkAb6Oc/WgJJ8PD8WgI/AAAAAAAAOPg/yu_XaQpSuzsMsKk31rN_q5w0mw5CEd_UwCLcBGAs/s1600/Dur%252C%2Bf%25C3%25BCze%2Bkomuta%2Bkontrol%2Bodas%25C4%25B1n%25C4%25B1n%2Bve%2Bat%25C4%25B1%25C5%259F%2Bplatformunun%2Bgazetecilere%2Bg%25C3%25B6sterilece%25C4%259Fini%2Bs%25C3%25B6yledikten%2Bsonra%2Bbir%2Bbinba%25C5%259F%25C4%25B1%2BSea%2BSparrow%2Bf%25C3%25BCzeleri%2Bhakk%25C4%25B1nda%2Bbilgi%2Bverdi.%2BSistemin%252C%2Bradar%252C%2Bat%25C4%25B1%25C5%259F%2Brampas%25C4%25B1%2Bve%2Bate%25C5%259F%2Bkontrol%2B%25C3%25BCnitesinden%2Bolu%25C5%259Ftu%25C4%259Funu%2Bkayded.jpg












‘OLAY TAMAMEN KAZA’

Donanma Komutanı Oramiral Güven Erkaya, dün Muavenet muhribinde incelemelerde bulunduktan sonra yaptığı açıklamada, şunları söyledi: “Maalesef tamamen bir kaza neticesi, ABD gemisinden ateşlenen güdümlü merminin isabet ederek patlaması sonucu, olay meydana geldi.”


Şehit olan beş denizcinin cenazelerinin, Gölcük’e gönderileceği, pazartesi günü burada düzenlenecek askeri törenden sonra toprağa verilecek.

EVLERDE MATEM,


Muavenet muhribinde 4 kişiyle birlikte hayatını kaybeden Kurmay Yarbay Kudret Güngör’ün Gölcük’teki evinde matem yaşanıyor. Kocasını kaybettiğini sabah erken saatlerde öğrendikten sonra fenalaşarak sinir krizleri geçiren Deniz Güngör, doktor kontrolüne alındı. Körfez ilçesine bağlı Tütünçiftlik’teki Oruçreis Anadolu Lisesi üçüncü sınıf öğrencisi şehit yarbayın tek çocuğu Görkem Güngör, dün sabah babasının ölümünden habersiz olarak gittiği okulundan evlerine getirildikten sonra acı haberi öğrendi.

Şehit ve yaralılar • 

Şehitler: Muhrip Komutanı Dz. Kur. Yb. Kudret Güngör, 
Uçaksavar Yardımcı Subayı Dz. Tğm. Alper Tunga Akan, 
Telsiz Astsb. Çvş. Serkan Aktepe, 
Top Er Recep Akan, 
İkm. Çvş. Mustafa Kılıç.

https://3.bp.blogspot.com/-dy499YokPzA/WgJKLbePO6I/AAAAAAAAOPk/Vsjv7EfY-L4uZSaFX9V5VOsVKKjCmzDWwCLcBGAs/s1600/Manyak%2BAmerikal%25C4%25B1%2BEge%25E2%2580%2599yi%2Bkana%2Bbulad%25C4%25B1.jpg


Yaralılar: 
Muhrip ci Komutanı Dz. Kur. Kd. Bnb. Necati Erol, 
Harekat Subayı Dz. Ütğm. Fahrettin Kalkır, 
Muhabere Subayı Dz. Tğm. Ahmet Tırnava, 
Uçaksavar Yardıma Subayı İkm. Ütğm. M. İlter Özdil, 
Seyir Üçvş. Faruk Sarıyıldırım, 
Top. Astsb. Çvş. Taner Pişkin, 
Top. Astsb. Çvş. Tuncer Pınar, 
Top. Er Hakverdi Aydın, 
İkm. Er Ömer Hekim, 
       Serdümen Onbaşı 
       Tolga Işıklar. (Milliyet)

Manyak Amerikalı Ege’yi kana buladı,


Ege Denizi’nde devam eden NATO’nun Kararlılık Gösterisi – 92 Tatbikatı sırasında Amerikan Saratoga uçak gemisinden ateşlenen 2 füzeden biri muhribimize isabet etti.

Patlayıcı başlıklı güdümlü füze, savaş gemimizin kaptan köşkü ve radar merkezinin bulunduğu bölüme çarparak infilak etti. Patlama sırasında Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’na bağlı Muavenet muhribinin Komutanı Kurmay Yarbay Kudret Güngör ile 1 subay, 1 astsubay ile 2 er şehit oldu.

Olayda, Türk muhribinin 2. Komutanı Necati Erol’un da aralarında bulunduğu 14 mürettebat yaralandı. Patlama ile çıkan yangın başta Amerikan muhribi U.S.S. Gates olmak üzere diğer savaş gemilerinin personeli tarafından söndürüldü. Genelkurmay yetkilileri, kazanın ABD gemisinin hatası sonucu geliştiğini açıkladı.

Ege Denizi’nde devam eden NATO’nun Kararlılık Gösterisi 92 Tatbikatı sırasında, Amerikan Saratoga uçak gemisinden ateşlenen 2 füzeden biri muhribimize isabet etti.

Patlayıcı başlıklı güdümlü füze, savaş gemimizin kaptan köşkü ve radar merkezinin bulunduğu bölüme çarparak infilak etti. Patlama sırasında Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’na bağlı Muavenet gemisinin Komutanı Kurmay Yarbay Kudret Güngör ile 1 subay, 1 astsubay, 2 er şehit oldu. Olayda Muavenet’in 2. Komutanı Necati Erol’un da aralarında bulunduğu 14 mürettebat yaralandı. Patlama ile çıkan yangın başta Amerikan Muhribi U.S.S. Gates olmak üzere diğer savaş gemilerinin personeli tarafından söndürüldü. Genelkurmay yetkilileri, kazanın ABD gemisindeki hatası sonucu geliştiğini açıkladı.



https://4.bp.blogspot.com/-q8mkWtGiO2Y/WgJKZMcei8I/AAAAAAAAOPs/pda8idUf2vwuumGC5xP2G9OsB6_PCQHzwCLcBGAs/s1600/Patlay%25C4%25B1c%25C4%25B1%2Bba%25C5%259Fl%25C4%25B1kl%25C4%25B1%2Bg%25C3%25BCd%25C3%25BCml%25C3%25BC%2Bf%25C3%25BCze%252C%2Bsava%25C5%259F%2Bgemimizin%2Bkaptan%2Bk%25C3%25B6%25C5%259Fk%25C3%25BC%2Bve%2Bradar%2Bmerkezinin%2Bbulundu%25C4%259Fu%2Bb%25C3%25B6l%25C3%25BCme%2B%25C3%25A7arparak%2Binfilak%2Betti.%2BPatlama%2Bs%25C4%25B1ras%25C4%25B1nda%2BDeniz%2BKuvvetleri%2BKomutanl%25C4%25B1%25C4%259F%25C4%25B1%25E2%2580%2599na%2Bba%25C4%259Fl%25C4%25B1%2BMuavenet%2Bgemisinin%2BKomutan%25C4%25B1%2BKurmay%2BYarbay%2BKudret%2BG%25C3%25BCng%25C3%25B6.jpg






Türk Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’na bağlı Muavenet gemisinin bu sabah iki gemi eşliğinde Gölcük Deniz Üssü’ne çekileceği öğrenildi.

Genelkurmay Başkanlığı, Ege Denizinde devam eden Kararlılık Gösterisi 92 Tatbikatı sırasında ABD uçak gemisi Saratoga’dan kaza sonucu ateşlenen güdümlü füzelerin Türk Muhribi Muavenet’e isabet etmesiyle ilgili olarak Genelkurmay Basın ve Halkla İlişkiler Şube Müdürü Kurmay Albay Haluk Alper imzasıyla bir açıklama yaptı. Açıklamada şöyle denildi:

‘Ege Denizinde devam etmekte olan NATO’nun planlı tatbikatlarından ‘Kararlılık göslerial-92’ tatbikatının Saros Körfezine intikal ve fiili atış eğitimi olmayan bir safhasında, İzmir’in yaklaşık 80 mil batısında 1 Ekim saat 23.13’teUSS Saratoga Uçak Gemisinden bir hata sonucu ateşlenen güdümlü mermi TCG Muavenet Muhribinin köprü üstüne isabet etmiştir. Çıkan yangın, diğer Türk ve müttefik gemiler yardımı ile söndürülmüş, ABD gemisinin hatası sonucu meydana gelen müessif olayda gemi komutanı Deniz Kurmay Yarbay Kudret Güngör ve 4 personel şehit olmuş, 15 personel yaralanmıştır. Türk ve ABD yetkilileri tarafından olaya ilişkin gerekli soruşturmaya başlanmıştır. Müttefik Basın Bilgi Merkezi Komutanı Topçu Kıdemli Binbaşı İlhan Köksal, olayla ilgili soruşturmanın sürdürüldüğünü belirterek olayın meydana geliş saatini de 22.11 olarak açıkladı.

Saratoga uçak gemisinden iki füzenin kimin tarafından ateşlendiği araştırılıyor.


https://1.bp.blogspot.com/-oCsuac1p5Q0/WgJKmQE9ESI/AAAAAAAAOPw/b9BUTxsNBXgExqeU9P1uQQBb5fXOzCUcgCLcBGAs/s1600/Mons%25E2%2580%2599taki%2BNATO%2BAvrupa%2BM%25C3%25BCttefik%2BKuvvetler%2BY%25C3%25BCksek%2BKarargah%25C4%25B1%2BS%25C3%25B6zc%25C3%25BCs%25C3%25BC%252C%2Bolay%2Bs%25C4%25B1ras%25C4%25B1nda%2BCanl%25C4%25B1%2BAt%25C4%25B1%25C5%259F%2Btatbikat%25C4%25B1%2Bolmad%25C4%25B1%25C4%259F%25C4%25B1n%25C4%25B1%2Bdo%25C4%259Frulad%25C4%25B1.%2BS%25C3%25B6zc%25C3%25BC%252C%2B5%2Bki%25C5%259Finin%2B%25C3%25B6l%25C3%25BCm%25C3%25BCne%252C%2B14%2Bki%25C5%259Finin%2Bde%2Byaralanmas%25C4%25B1na%2Bneden%2Bolan%2Bf%25C3%25BCzelerin%2Bkimin%2Btaraf%25C4%25B1ndan%2Bate%25C5%259Flendi%25C4%259Finin.jpg











Mons’taki NATO Avrupa Müttefik Kuvvetler Yüksek Karargahı Sözcüsü, olay sırasında Canlı Atış tatbikatı olmadığını doğruladı. Sözcü, 5 kişinin ölümüne, 14 kişinin de yaralanmasına neden olan füzelerin kimin tarafından ateşlendiğinin araştırıldığını ve kısa sürede suçlunun ortaya çıkarılmasını beklediklerini ifade etti.

Sözcü, Saratoga’nın tatbikattan çekilmesini, “Manevraların bir bölümünün olaydan sonra askıya alındığı” şeklinde izah ederken, bir başka yetkili ise Saratoga’nın soruşturma amacıyla Napoli’ye geri çağrıldığını söyledi.

Müttefik Basın Bilgi Merkezi’nde Türk ve ABD’li subaylar tarafından düzenlenen kazayla ilgili  toplantıda, Amerikan 6. Filosu temsilcisi bir yüzbaşı, ateşlenen füzelerden birinin 12 feet uzunluğunda, 8 inç çapında, 500 libre ağırlığında ve içinde patlayıcı tahrip maddesi bulunan bir başlığa sahip olduğunu belirtti. ABD’li subay, füzelerin kutu kapağı açıldığında ateşlenebildiğini anlattı.

Ayaz: Karşı taraf özür diledi
Milli Savunma Bakanı Nevzat Ayaz, elde olmayan nedenlerden dolayı bir kaza olduğunu, karşı tarafın da bunu kabul edip özür dilediğini belirterek şöyle konuştu:

“Bu tür tatbikatlarda, zaman zaman büyük veya küçük olaylar olabiliyor. Ama bu tür olayların kaza olması, üzüntü yönünü azaltıyor. Kasıtlı olsaydı o zaman çok daha üzücü olurdu. Yapılacak tahkikatlar neticesinde, olayın ne şekilde cereyan ettiği belli olacak. Karşı taraf, bu konuda süratle tahkikatları yapmak için teşebbüse geçmiştir. Olayın nasıl meydana geldiği tahkikat sonucu meydana çıkacaktır. Gereken her şeyin yapılması için direktif vermişlerdir.”

TBMM Başkanı Hüsamettin Cindoruk da bir başsağlığı mesajı yayınlayarak üzüntüsünü dile getirdi.


Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş, kendisine yöneltilen sorular üzerine açıklama yapmadı ve bu konuda açıklamayı Milli Savunma Bakanı Nevzat Ayaz’ın yapacağını bildirdi.

Erbakan: Kaza değil kasıt


Refah Partisi Genel Başkanı Necmettin Erbakan olayın kasıtlı olduğunu ileri sürdü. Erbakan yaptığı yazılı açıklamada kaza ile ilgili olarak Başbakan Süleyman Demirel’i de eleştirdi.


https://2.bp.blogspot.com/-WdoQFg4oBvw/WgJK1x9PFEI/AAAAAAAAOP0/UdBCWidu0EY4jAtYFnbf6J4gyAtp0DVoQCLcBGAs/s1600/Olayda%2B%25C5%259Fehit%2Bd%25C3%25BC%25C5%259Fenler%2Bi%25C3%25A7in%2Bb%25C3%25BCy%25C3%25BCk%2B%25C3%25BCz%25C3%25BCnt%25C3%25BC%2Bduyduklar%25C4%25B1n%25C4%25B1%2Bbelirten%2BErbakan%252C%2B%25E2%2580%259COlay%25C4%25B1n%2Btatbikat%2Bat%25C4%25B1%25C5%259F%2Be%25C4%259Fitimi%2Bile%2Bilgisi%2Bolmayan%2Bbir%2Bsafhada%2Bmeydana%2Bgelmi%25C5%259F%2Bolmas%25C4%25B1%252C%2Bkas%25C4%25B1tl%25C4%25B1%2Bbir%2Bhareket%2Bolmas%25C4%25B1%2Bihtimalini%2Bson%2Bderece%2Bkuvvetlendirmi%25C5%259Ftir.%2BMillet%25C3%25A7e.jpg












Olayda şehit düşenler için büyük üzüntü duyduklarını belirten Erbakan, “Olayın tatbikat atış eğitimi ile ilgisi olmayan bir safhada meydana gelmiş olması, kasıtlı bir hareket olması ihtimalini son derece kuvvetlendirmiştir. Milletçe son derece büyük bir ilgiyle olayın üzerinde durmamızı gerektiriyor” dedi.

Demirel: Kazanın Arkasında ne çeşit yanlışlık var bilmiyoruz.

Başbakan Süleyman Demirel, Ege Denizi’nde devam eden NATO tatbikatı sırasında, Amerikan uçak gemisi Saratoga’dan ateşlenen güdümlü füzelerin Muavenet’e isabet etmesinin bir kaza sonucu meydana geldiğini söyledi. Demirel, Ankara’dan uçakla İstanbul’a gelişinde Atatürk Havalimanında gazetecilerin olayla ilgili sorusunu cevaplandırırken, “Olay bir kazadır. Henüz bu kazanın arkasında ne çeşit bir yanlışlık var bilmiyoruz. Biraz beklemek lazım. Olay aydınlanacak” dedi.

Başbakan Süleyman Demirel’i arayan ABD Başkanı George Bush üzüntülerini bildirdi.


Uzmanlar, Sea Sparrow Güdümlü füzesinin hata sonucu Türk muhribini vurmasını zayıf bir ihtimal olarak görüyor.

Uzmanlara göre, karmaşık bir elektronik sistemle yönetilen güdümlü füzenin fırlatılması için önce hedefin saptanması ve atış kontrol radarının hedefe kilitlenmesi gerekiyor.

Uzmanlar, füzeyi fırlatan rampanın kapaklarının ancak, silah operatörünün ateşe hazır hale getirmesinden sonra açılabileceğine dikkat çekerken “Füzenin ateşlenmesi için de düğmeye basılması gerekir” diyorlar.



https://1.bp.blogspot.com/--Hj65vj5JMc/WgJLC9DXJNI/AAAAAAAAOP8/LxTFoW4T7XoChCDoZ2kwAEfjKPi9ERqPgCLcBGAs/s1600/NATO%25E2%2580%2599nun%2Bsonbahar%2Bserisi%2Bplanl%25C4%25B1%2Btatbikatlar%25C4%25B1ndan%2Bolan%2B%25E2%2580%259CDisplay%2BDetermination%2B92%2B%2BKararl%25C4%25B1l%25C4%25B1k%2BG%25C3%25B6sterisi%2B92%25E2%2580%2599de%2Bya%25C5%259Fanan%2Bdeh%25C5%259Fet%2Bverici%2Bolay%252C%2Bhaf%25C4%25B1zalardan%2Buzun%2Bs%25C3%25BCre%2Bsilinmeyecek..jpg



















NATO’nun sonbahar serisi planlı tatbikatlarından olan “Display Determination 92 / Kararlılık Gösterisi 92’de yaşanan dehşet verici olay, hafızalardan uzun süre silinmeyecek.

Savunma ve saldırı sistemlerinde yüksek teknoloji ürünü silahları kullanmasıyla ünlü ABD silahlı kuvvetlerine ait 60 borda numaralı USS Saratoga’nın “Kaza sonucu” Türk Deniz Kuvvetlerine bağlı TCG Muavenet’e iki güdümlü füze fırlatması, askeri gözlemciler tarafından garip karşılandı.

Zira, ateşleme sistemi elektronik olarak yönetilen ve hedefe yine elektronik olarak yönlendirilen “Sea Sparrow” tipi güdümlü füzelerinin fırlatma sistemleri “Tetiğe yanlışlıkla bastık” gibi basit bir açıklamayla geçiştirilemeyecek düzeyde karmaşık.

Askeri uzmanlar, tipi ne olursa olsun, güdümlü bir füzenin fırlatılması için, silahın önce “ateşe hazır hale getirilmesi” gerektiğini vurguluyorlar. Ardından “Atış Kontrol Radarı”ndan vurulacak hedefin tespit edilmesi, tanımlanması (Koortinatları, büyüklüğü, hızı vs.) ve bilgisayar aracılığı ile bu bilgileri güdümlü füzenin içindeki yön bulucuya bildirilmesi gerektiğini de sözlerine ekliyorlar.

Komutları alan güdümlü füze rampası bunun üzerine hedefe yöneliyor. Silahın, “Sessiz konumdan”, “ateşe hazır” hale geçmesi, çeşitli ses ve ışık cihazlarıyla sistemi yöneten silah sistem operatörlerine iletiliyor. İşte bundan sonra sıra, güdümlü füzeyi fırlatmak üzere düğmeye basmaya geliyor.

İşin bir ilginç yanını ise güdümlü füze atış kontrol merkezinin, gemideki diğer silah sistemlerinden farklı bir yerde bulunması oluşturuyor. Bu da USS Saratoga’da görevli 5300 kişiden herhangi birinin suçlu duruma düşmesini engelliyor. Çünkü silahı kullanmak sadece o bölümün yetkililerinin kontrolünde gerçekleşebiliyor. DM 357 borda numaralı TCG Muavenet muhribini hedef alan atışta, ikinci bir Sea Sparrow’un daha gönderilmiş olması, olayın üzerindeki kuşkuları artırıyor.

Not: Haberi hazırlarken yararlandığımız Milliyet ve Meydan gazetelerinde İkinci günün ardından olayla ilgili haber yer almamaktadır.

Türkiye Gerçeklerini açıklayanları ABD yalakası yavşaklar sevmezler.


http://acikistihbarat-bilgipaylasim.blogspot.com/2017/11/muavenet-gemisinin-abdye-ait-saratoga.html