Gürcistan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Gürcistan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

4 Kasım 2020 Çarşamba

Dağlık Karabağ Uyuşmazlığında Self-Determinasyon Tezlerinin Göreceliği. BÖLÜM 4

Dağlık Karabağ Uyuşmazlığında Self-Determinasyon Tezlerinin Göreceliği. BÖLÜM 4 


Av. Dr. Deniz AKÇAY, Dağlık Karabağ Uyuşmazlığı, Self-Determinasyon, Tezlerinin Göreceliği, Avrasya İncelemeleri Merkezi,
Ruhi Alagöz, Mehmet Oğuzhan Tulun, Selim Seçkin,Ermenistan, Azerbaycan,Gürcistan,Karabağ, Minsk Üçlüsü ,



Bunu takiben, 22 Haziran 2006’da AGİT Minsk Grubu eş-başkanları İ. Aliyev ve Koçaryan’a sunduklarını belirttikleri yedi maddeden oluşan bir ‘temel 
prensipler’ listesini hazırladıkları bir raporda kamuoyuyla paylamıştır. Açıklanan prensipler şunlardır:32 
- Kelbecer ve Laçin’le ilgili özel yöntemler belirlenmek kaydıyla, Ermeni birliklerinin Azerbaycan topraklarından aşamalı geri çekilmesi; 
- Bu toprakların askerden arındırılması; 
- Dağlık Karabağ’ın nihai statüsünün belirleneceği, tarihi ve yöntemi sonraki görüşmelerde belirlenecek bir referandum veya halk oylaması; 
- Uluslararası bir barış gücünün konuşlandırılması; 
- Anlaşmanın uygulanması için ortak bir komisyonun oluşturulması; 
- Mayınların temizlenmesi, tahrip olan altyapının yeniden inşası ve yerinden edilmiş kişilerin (IDP) yeniden yerleştirilmeleri için uluslararası yardımın sağlanması. Geçici düzenlemelerle Dağlık Karabağ’ın yardım kuruluşlarıyla dolaysız ilişkilerinin sağlanması. 
- Güç kullanımı veya güç kullanma tehdidinin reddedilmesi; 
- Uluslararası ve ikili güvenlik teminatları. 
Bu raporda dikkat çeken bir husus, sürecin ilerlememesinden duyulan rahatsızlığın açıkça ifade edilmesi ve tarafların uzlaşı yönünde adım atmaması 
halinde AGİT Minsk Grubu’nun bu konuda daha fazla çaba sarf etmeyeceğinin ima edilmesidir.33 

Dağlık Karabağ’ın statüsünün belirleneceği referandumla ilgili prensip tarafların farklı nedenlerle itirazlarına neden olmuştur. 
Azerbaycanlı yetkililer referandumun sadece Dağlık Karabağ’da değil, tüm Azerbaycan’da yapılması gerektiğini öne sürmüşlerdir. Azerbaycan bu görüşünü günümüzde de savunmaktadır. Dağlık Karabağ’daki de facto yetkililer ise, muhtemelen Erivan’ın görüşünü de yansıtan bir şekilde, hâlihazırda 1991 yılında Dağlık Karabağ’da bir referandum yapıldığını ve Dağlık Karabağ halkının bağımsızlıktan yana bir tercihte bulunduğunu belirtmişlerdir. Ayrıca, yapılacak 
bir referandumun Dağlık Karabağ’ın çevresindeki bölgelerden Ermeni birliklerin çekilmesinden sonra değil önce yapılması gerektiğini iddia etmişlerdir.34 10 Aralık 2006’da Dağlık Karabağ’da bölgenin bağımsızlık ve egemenliğiyle ilgili bir maddenin de bulunduğu “anayasa” referandumun yapılması,35 bu itirazlar çerçevesinde atılmış stratejik bir adım olarak düşünülebilir. Esasen, Dağlık Karabağ’ın nihai statüsünün belirleneceği referandumun zamanı ve yöntemi, bununla bağlantılı olan Dağlık Karabağ’ın etrafındaki işgal altındaki bölgelerden Ermeni birliklerinin çekilmesi konusuyla birlikte, en çok tartışma yaratan husus olarak karşımızda durmaktadır. 

‘Temel prensipler’in açıklamasından sonra tarafların sergiledikleri tavır Kasım 2007’de düzenlenen AGİT Minsk Grubu toplantısında Azerbaycan ve 
Ermenistan dış işleri bakanlarının bir araya gelmeyi reddetmesine kadar varmıştır. Buna karşılık AGİT Minsk Grubu, dış işleri bakanlarına ayrı ayrı 
prensiplerin son halini içeren ve ‘Madrid Prensipleri’ diye anılmaya başlanan belgeyi sunmuştur.36 

Mayıs 2009’da AGİT Minsk Grubu’nun ABD’li eş-başkanı Matthew Bryza Doğu Ortaklığı Girişimi’nin (İng. EasternPartnership Initiative) ilan edildiği 
zirve çerçevesinde bir araya gelen iki cumhurbaşkanının ‘Madrid Prensipleri’nin üzerinde durduğu bazı temel meseleler hakkında anlaşmaya vardıklarını duyurmuştur. 10 Temmuz tarihinde İtalya’da AGİT Minsk Grubu eş-başkanı ülkelerin devlet başkanları bir açıklama yaparak İ. Aliyev ve Serj Sargsyan’ın bazı ufak ayrılıklar hariç ‘Madrid Prensipleri’nin biraz daha işlenmiş halleri olan ‘temel prensipler’ üzerinde anlaştıklarını duyurmuş ve bazı kaynaklara göre toplam on dört maddeden oluşan ‘Madrid Prensipleri’nin altı temel prensibinin yer aldığı bir belgeyi kamuoyuyla paylaşmışlardır. 

Açıklanan belgede yer alan prensipler şunlardır:37 

- Dağlık Karabağ’ın çevresindeki bölgelerin Azerbaycan’ın kontrolüne geri verilmesi; 
- Dağlık Karabağ’a güvelik ve öz yönetim garantileri sağlayan geçici bir statü; 
- Ermenistan’ı Dağlık Karabağ’a bağlayan bir koridor; 
- Dağlık Karabağ’ın nihai yasal statüsünün gelecekte yasal olarak bağlayıcı bir irade bildirimiyle belirlenmesi; 
- Tüm yerlerinden edilmiş kişilerin ve muhacirlerin eskiden yaşadıkları yerlere dönme hakkı; 
- Barış gücü operasyonunu da içeren uluslararası güvenlik garantileri. 
Ne var ki, özellikle Dağlık Karabağ’ın statüsünün belirlenmesiyle ilgili madde olmak üzere, açıklanan prensipler bir kez daha Azerbaycan, Ermenistan ve 
Dağlık Karabağ kamuoylarında tepki ve hararetli tartışmalara neden olmuştur.38 Bunun yanında, Azerbaycan bazı çekincelerle birlikte ‘temel prensipler’e karşı 
daha olumlu bir yaklaşım sergilemiş, Ermenistan ise prensiplere dair yeni bir taslak talep etmiştir.39 
‘Madrid Prensipleri’ halen barış görüşmelerinin üzerinde yürütüldüğü zemini teşkil etmektedir. Ne var ki, bu prensipler sunulurken yaşanan bu sahne bile, 
yani Azerbaycan ve Ermenistan dış işleri bakanlarının bir araya gelmemesi, Dağlık Karabağ sorunun çözümünden ne denli uzakta olunduğunu bir kez daha 
gözler önüne sermiştir. Bundan sonra da, bu çerçevede dikkate değer bir mesafenin kat edildiğini söylemek mümkün değildir. Taraflar birbirlerini 
açıklanan prensipleri kendi çıkarına olacak şekilde kötü niyetli yorumlamakla suçlamaya devam etmektedirler. Bu durum karşısında AGİT Minsk Grubu 
yaşanan durumdan dolayı yaşadıkları hayal kırıklığını açık olarak ifade etmekten imtina etmemektedir. Öyle ki, AGİT Minsk Grubu, Dağlık Karabağ sorununun çözümünün sorumluluğunun Azerbaycan ve Ermenistan’da olduğu belirten açıklamalar yaparak bir yandan artık kendilerinin yapabileceği şeylerin 
sınırına gelindiğini ima etmekte, öte yandan üstü örtük bir şekilde de olsa sorunun çözülememesinin sorumluluğunun Azerbaycan ve Ermenistan’da 
olduğunu belirtmektedirler. Sonuçta, ‘Madrid Prensipleri’nin açıklanması, Dağlık Karabağ sorununun çözümüyle ilgili AGİT Minsk Grubu’nun son önemli adımı olmuştur; bundan sonra, günümüze geçen süre zarfında, dikkate değer bir başka girişimi söz konusu olmamıştır. 

‘Madrid Prensipleri’nin açıklanmasının ardından, 19 Şubat 2008’de Ermenistan’da gerçekleştirilen cumhurbaşkanlığı seçimleri sonrasında kanlı olaylar yaşanmış, 4-9 Mart’ta ise Azerbaycan-Ermenistan cephe hattında yoğun çatışmalar yaşanmıştır. Bu çatışmaları, 25 Nisan’da Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun, Ermenistan’ın işgal ettiği topraklardan çekilmesini talep eden bir karar alması takip etmiştir. Bu kararla ilgili olarak, AGİT Minsk Grubu eş başkanı olan üç ülkenin bu karar aleyhine oy kullanmış olması dikkat çekicidir.40 
 
  ABD, Fransa ve Rusya’nın bu ve benzeri tavırları AGİT Minsk Grubu’na karşı duyulan güvenin zedelenmesine neden olan önemli etmenlerdir. 

   Kasım 2007’de ‘Madrid Prensipleri’nin açıklanması, yukarıda ifade edildiği üzere AGİT Minsk Grubu’nun Dağlık Karabağ sorununun çözümüyle ilgili 
geliştirdiği son önemli öneridir. Bunun yanında, bundan sonra yaklaşık dört senelik süreçte konuyla ilgili AGİT Minsk Grubu’nun eş-başkanlarından 
Rusya’nın öne çıkan girişimleri olmuştur. Bu süreç içerisinde, Haziran 2008’den 2012 yılı Ocak ayı sonuna kadar İ. Aliyev ve Sargsyan arasında gerçekleştirilen on beş görüşmenin on biri dönemin Rusya Cumhurbaşkanı Dmitry Medvedev’in ev sahipliğinde gerçekleştirilmiştir.41 
   Dağlık Karabağ sorununun çözümüne liderlik etme çabasının Rusya’nın daha geniş perspektifli jeopolitik hesaplarının bir yansıması olduğu akla gelmektedir. 
Rusya’nın çabalarının ilk meyvesi 2 Kasım 2008’de Medvedev’in ev sahipliğinde bir araya gelen İ. Aliyev ve Sargsyan’ın Moskova Deklarasyonu adıyla anılan belgeyi imzalamalarıdır. Ne var ki, ‘Moskova Deklarasyonu,’ esasında oldukça genel geçer iyi niyet bildiriminden öte bir belge değildir. Öte yandan, Mayıs 1992’de imzalanan Tahran Deklarasyonu ve 1994’te Bişkek’te imzalanan ateşkes anlaşmasından sonra iki ülkenin imza koyduğu ilk ortak metin olması itibariyle sembolik bir öneme sahip olabilir.42 

Süreç içinde son önemli girişim, AGİT Minsk Grubu eş-başkanı ülkelerin Azerbaycan ve Ermenistan devlet başkanlarını Medvedev’in ev sahipliğinde 
Haziran 2011’de Rusya’nın Kazan kentinde düzenlenen toplantıda ‘Madrid Prensipleri’ üzerinden formüle edilmiş ve kimi kaynaklarda ‘Kazan Belgesi’ 
olarak anılan bir metni imzalamaları için baskı yapmaları olmuştur. Ne var ki, bu baskıya rağmen Kazan toplantısı da bir sonuç elde edilememesi dolayısıyla 
diğer süreçler gibi başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Bu çerçevede son bir toplantı Haziran 2012’de Rusya’nın Soçi kentinde düzenlenmiş ancak bundan da bir 
sonuç çıkmamıştır. Böylelikle, Medvedev’in esas aktör olarak ortaya çıktığı 2008-2012 süreci son bulmuştur.43 

Medvedev’in girişimlerinin damgasını vurduğu 2008-2012 yıllarından sonraki süreçte yaşananlar, uluslararası toplumda Dağlık Karabağ sorununun 
çözümüne dair ümitlerin iyice azaldığını düşündürmektedir. Öyle ki, geldiğimiz noktada AGİT Minsk Grubu’nun esas çabasının iki ülke arasındaki tüm bağların kopmasıyla barış sürecinin çökmesini engellemek ve iki ülke arasında sıcak çatışmaları önlemek çerçevesine sıkıştığı görülmektedir. Bir başka deyişle, son yıllarda AGİT Minsk Grubu’nun tek hedefinin Dağlık Karabağ sorununun çözümü değil, sıcak çatışmaların önlenmesi haline geldiği söylenebilir. Ne var ki, sıcak çatışmaların önlenmesi çabalarının da sonuç vermediğini, cephe hattında sürekli bir hal alan ve her iki taraftan da kayıplara neden olan irili ufaklı ateşkes ihlalleri göstermektedir. Bunun yanında, 2016 yılı Nisan ayında yaşanan ‘Dört Gün Savaşı’44 ve 12 Temmuz 2020 tarihinde Karabağ cephe hattının yaklaşık 100 km kuzeyindeki Tovuz bölgesinde başlayıp birkaç gün süren büyük çaplı çatışma,45 ateşkes ihlallerinin ötesinde bir savaşın yaşanmasının ihtimal dışı olmadığına işaret etmektedir. Bu durum, ‘Madrid Prensipleri’nin duyurulduğu 2007 yılı milat alınırsa, sonraki yaklaşık on üç yıllık sürede ihtilafın çözümüne ilişkin aslında ilerleme değil bir gerileme kaydedildiğini göstermektedir.
 
Sonuç 

Toparlamak gerekirse, iki yüz yılı aşan bir tarihsel arka planı olan Dağlık Karabağ sorunu, 1987 yılının sonlarında SSCB içinde bir etnik çatışma olarak ortaya çıkmış ve SSCB’nin dağılmasıyla bağımsızlığını kazanan iki devlet olan Azerbaycan ve Ermenistan arasındaki bir devletlerarası savaş halini almıştır. 
Çatışmanın devletlerarası bir savaş halini alması üçüncü devletlerin ve uluslararası kuruluşların çatışmanın sonlandırılması ve barışın sağlanması için 
devreye girmesini beraberinde getirmiştir. Böylece, ihtilaf aynı zamanda uluslararasılaşmıştır 1994 yılında, günümüzde halen faaliyette olan, AGİT 
Minsk Grubu barış sürecindeki temel üçüncü aktör konumundadır. Bu çerçevede, 1997’den bu yana AGİT Minsk Grubu eş-başkanları olan ABD, Fransa ve Rusya’nın, Azerbaycan ve Ermenistan’la birlikte, sürecin en önemli üçüncü aktörleri olduğu da söylenmelidir. ABD, Fransa ve Rusya arasında ise 
Rusya daha da öne çıkan bir ülkedir. 

1998’de görevi bırakıncaya kadar Ermenistan’ın cumhurbaşkanı olan Levon Ter-Petrosyan sorunun karşılıklı tavizler yoluyla çözümüne yönelik görece olumlu bir yaklaşım sergilemişse de, Ermenistan’daki elit ve halkın muhalefeti nedeniyle, Ter-Petrosyan döneminde çözüme dair bir başarı sağlanamamıştır. 

BU BÖLÜM DİPNOTLARI;

32 Remler, Chained to the Caucasus, 95. Bu prensiplerle ilgili AGİT Minsk Grubu’nun açıklaması için bk. “Statement by the OSCE Minsk Group 
    Co-Chairs,” OSCE, Temmuz 06, 2006, erişim Eylül 05, 2020, https://www.osce.org/mg/47496. 
33 Remler, Chained to the Caucasus, 95. 
34 Remler, Chained to the Caucasus, 96-97. 
35 Remler, Chained to the Caucasus, 97-98. 
36 Remler, Chained to the Caucasus, 97-98. 
37 Remler, Chained to the Caucasus, 103-104. Ayrıca bk. “Joint Statement on the Nagorno-Karabakh Conflict,” The White House, Temmuz 10, 2009, erişim Eylül 05, 2020, 
 https://obamawhitehouse.archives.gov/the-press-office/joint-statement-nagorno-karabakh-conflict. 
38 Remler, Chained to the Caucasus, 104. 
39 de Waal, Black Garden, 301. 
40 Remler, Chained to the Caucasus, 98.
41 Remler, Chained to the Caucasus, 100.
42 de Waal, Black Garden, 295; Remler, Chained to the Caucasus, 102.
43 de Waal, Black Garden, 302-303; Remler, Chained to the Caucasus, 109-110.
44 ‘Dört Gün Savaşı’ hakkında bir değerlendirme için bk. Turgut Kerem Tuncel, “Güney Kafkasya’da 25 Nisan 2016’da Yaşanan 4 Gün Savaşı,
     ” Ermeni Araştırmaları 53 (2016): 301-338. 
45 Bu çatışma hakkında bir değerlendirme için bk. Turgut Kerem Tuncel, “Azerbaycan-Ermenistan Sınır Hattında 12 Temmuz 2020’de Patlak Veren 
    Çatışma ve Karabağ İhtilafı Hakkında Değerlendirmeler,” Analiz No: 2020 / 27, AVİM, Temmuz 23, 2020, erişim Eylül 05, 2020, 
     https://avim.org.tr/tr/Analiz/AZERBAYCAN-ERMENISTAN-SINIR-HATTINDA-12-TEMMUZ

DAĞLIK KARABAĞ UYUŞMAZLIĞINDA SELF-DETERMİNASYON TEZLERİNİN GÖRECELİĞİ 
Av. Dr. Deniz AKÇAY* 
* Doctorat d’Etat en Droit Public, Ortak Hükümet Ajanı, Emekli T.C. Dışişleri Bakanlığı Mensubu 


Dağlık Karabağ Uyuşmazlığında Self-Determinasyon Tezlerinin Göreceliği. BÖLÜM 3

Dağlık Karabağ Uyuşmazlığında Self-Determinasyon Tezlerinin Göreceliği. BÖLÜM 3 


Av. Dr. Deniz AKÇAY, Dağlık Karabağ Uyuşmazlığı, Self-Determinasyon, Tezlerinin Göreceliği, Avrasya İncelemeleri Merkezi,Ruhi Alagöz, Mehmet Oğuzhan Tulun, Selim Seçkin,Ermenistan, Azerbaycan,Gürcistan,Karabağ, Minsk Üçlüsü ,


Sonu Gelmeyen Barış Süreci 

AGİT’in Aralık 1996’da Lizbon’da gerçekleştirdiği zirve, Dağlık Karabağ sorununun çözümü konusunda AGİT Minsk Grubu’nun ilk önemli girişimine sahne olmuştur. Lizbon Zirvesi’nde Azerbaycan’ın toprak bütünlüğüne yönelik iddialarının savunulduğu çözüme yönelik prensiplerle ilgili bir açıklama yapılmış, ancak Ermenistan’ın itirazı nedeniyle sonuç bildirisine dâhil edilmemiş, Ermenistan’ın cevaplarıyla birlikte ek kısmında yer almıştır.17 

Bunun yanında, sorunun çözümüne yönelik Dağlık Karabağ’a ‘Azerbaycan içinde en yüksek derecede özerklik’ fikri bu zirvede gündeme gelmiş, Azerbaycan bu fikri çekinceleri olsa da kabul etmiştir.18 

1997 yılının başında AGİT Minsk Grubu’nun yapısında bazı değişikler yaşanmış, Azerbaycan’ın itirazına rağmen Fransa eş-başkan olmuştur. Aynı süreçte, Azerbaycan’ın itirazlarını dindirmek için ABD de bir diğer eş-başkan olarak kabul edilmiştir.19 Böylece, ABD ve Fransa, 1994’ten bu yana İsveç ve sonrasında Finlandiya’yla birlikte eş-başkanlık görevini yürüten Rusya’yla birlikte20 AGİT Minsk Grubu’nun daimi eş-başkanları olarak barış görüşmelerinin en önemli üçüncü aktörleri haline gelmiştir. 
Günümüzde de, 1997’de belirlenen eş-başkanlar –ABD, Fransa, Rusya– görevlerine devam etmektedir. 
AGİT Minsk Grubu eş-başkanlığında yaşanan değişimi Mayıs 1997’de sunulan yeni bir barış önerisi takip etmiştir. Ermenistan itiraz etse de, bu öneri 
Azerbaycan ve Ermenistan tarafından prensipte kabul edilmiştir. Detayları kamuoyuna açıklanmayan bu planın, ilk aşamada, Dağlık Karabağ’ın çevresindeki işgal edilmiş diğer bölgelerden Ermeni güçlerin çekilmesi karşılığında, Dağlık Karabağ’ı Ermenistan’a bağlayan Laçin koridorunun Ermeni güçlerinin kontrolü altında kalmasını öngördüğü Haydar Aliyev tarafından kamuoyuna duyurulmuş tur.21  
Bundan sonraki süreçte, Ermenistan’ın Dağlık Karabağ’ın çevresindeki işgal ettiği bölgelerden çekilmesi konusu barış görüşmelerinin en temel tartışma konularından biri haline gelmiştir. Planın Dağlık Karabağ’daki de facto yetkililerin itirazıyla karşılaşması nedeniyle, Eylül ayında, ilk olarak Ermeni birlikleri Dağlık Karabağ’ın etrafındaki işgal ettikleri yerlerden çekilmeleri ve yerinden edilmiş kişilerin yerlerine geri dönmelerini, bu aşamadan sonra Dağlık Karabağ’ın statüsüne karar verilmesini öngören yeni bir ‘adım-adım’(İng. step-by-step) barış planı sunulmuştur. Barış için karşılıklı tavizlerin şart olduğunu düşünen Ermenistan Cumhurbaşkanı Levon Ter-Petrosyan bu planı desteklemiş, ancak bu tutumu çalışma arkadaşları ve Ermenistan kamuoyu tarafından tepkiyle karşılanmıştır. 

Dağlık Karabağ’daki de facto yetkililer ise ‘adım-adım’ çözüme dair güvenlikle ilgili çekincelerini öne sürerek planı reddetmiş ve bir ‘paket çözüm’ün (İng. 
package solution) gerekli olduğunu savunmuşlardır.22 Aynı yetkililer, konfederasyon tipi bir çözümün tartışılabileceğini, ancak bunun Dağlık 
Karabağ’ın Bakü’nün kontrolüne girmesi anlamına gelmemesi gerektiği fikrini ifade etmiştir. Bu tepkilere rağmen, Ermenistan bu planı bazı çekincelerle 
sonraki müzakereler için bir temel olarak kabul etmiştir. Aralık ayında Kopenhag’da gerçekleştirilen AGİT Minsk Grubu toplantısında ise ‘adım adım’ 
çözüm önerisi Ermenistan’ın itirazları nedeniyle reddedilmiş, buna ek olarak, Ermenistan’ın 1996 ‘Lizbon Prensipleri’nin vurgulanmasına karşı çıkması nedeniyle yeni bir belge ortaya çıkartılamamıştır. Bu toplantıda Dağlık Karabağ’daki de facto yapının üçüncü bir taraf olarak görüşmelerde yer alması 
önerisi de reddedilmiştir. 

1998 yılının başında Dağlık Karabağ sorununun çözümü için taviz vermeye hazır bir görüntü veren Ter-Petrosyan’a karşı Ermenistan’daki siyasi elitin tepkisi iyice artmış ve 3 Şubat’ta Ter-Petrosyan cumhurbaşkanlığından istifa etmiştir. 
Bu istifa sonrasında, Mart ayında, Robert Koçaryan’ın Ermenistan’ın ikinci cumhurbaşkanı olarak göreve başlamıştır. Her ne kadar Koçaryan, TerPetrosyan’a göre daha katı ve uzlaşmaz bir tutum sergiler gibi görünse de 1999 yılından H. Aliyev’in Aralık 2003’teki ölümüne kadar geçen sürede sorunun çözülebileceği hakkında umut yaratan adımların atılmış olması dikkat çekicidir. 

1998 Kasım ayında AGİT Minsk Grubu çözüm için “ortak devlet” önerisini getirmiş, ancak Dağlık Karabağ’daki de facto yetkililerin olumlu yaklaştığı bu 
öneri Azerbaycan tarafından reddedilmiştir.23 
1999 yılı Nisan ayında H. Aliyev ve Koçaryan NATO’nun kuruluşunun 50. yılı dolayısıyla Washington’da  gerçekleştirilen zirvede baş başa bir görüşme gerçekleştirmişlerdir. Bu görüşme, 1993 yılından sonra iki ülkenin cumhurbaşkanlarının bir araya geldiği ilk buluşma olarak kayda geçmiştir. Bundan sonra iki cumhurbaşkanı arasındaki görüşmeler yaklaşık iki yıl kadar devam etmiştir. Bu süre içinde yaklaşık on beş kez görüşmüşlerdir.24 
1999 yılının Temmuz-Ekim aylarında birçok kez bir araya gelen H. Aliyev ve Koçaryan, Azerbaycan’la Ermenistan arasında, Dağlık Karabağ ile Ermenistan’ı bağlayan ‘Lâçin Koridoru’ na - ve muhtemelen Dağlık Karabağ’a - karşılık Meğri bölgesinde Azerbaycan ve Nahçıvan’ı bağlayacak bir koridorun - ve muhtemelen Meğri bölgesinin - takas edilmesini öngören bir planı müzakere etmiş ve anlaşmaya çok yaklaşmıştır. 1997 yılından sonra bir kez daha Karabağ sorununun çözümünün sağlanabileceği umudunun ortaya çıktığı bu süreçte, aynı zamanda, bu plana karşı Azerbaycan’da ama daha da çok Ermenistan’da ciddi tepkiler ortaya çıkmıştır. Sonuçta, Ermenistan’daki tepkiler nedeniyle ve bu ülkede 27 Ekim 1999’da yaşanan ve Ermenistan siyasetinin iki ağır topunun da aralarında olduğu sekiz kişinin hayatını kaybetmesiyle son bulan parlamento baskını sonrasında ‘toprak takası planı’ gündemden düşmüştür.25 

İki cumhurbaşkanı Eylül 2000’de New York’ta gerçekleştirilen Birleşmiş Milletler Binyıl Zirvesi’nde (İng. UN Millenium Summit) ve 2001 yılının Ocak ve Mart aylarında Paris’te ikili görüşmelerde bulunmuştur. Bunları, aynı yılın Nisan ayında Florida, Key West’teki süreç içindeki en önemli noktalardan biri 
olarak görülen görüşmeler takip etmiştir. Ne var ki, bazı yazarların üzerinde büyük oranda anlaşıldığını söyledikleri Key West’te müzakere edilen plan 
üzerinde de nihai anlaşmaya varılamamış ve H. Aliyev ve Koçaryan’ın Kasım ayı sonunda geçekleştirilmesi beklenen görüşmeleri gerçekleşmemiştir.26 

Remler, bu planın iki tarafın üzerinde müzakere ettiği ve nihai barışın şartlarını belirleyen, yani Azerbaycan-Ermenistan savaşını sonlandıracak en son plan 
olduğunu belirtmektedir.27 

H. Aliyev ve Koçaryan arasında Dağlık Karabağ sorunun çözümüne yaklaşıldığına dair ümit veren görüşmelerin gerçekleştirildiği bir dönemde, Azerbaycan ve Ermenistan’da sürece dair yükselen ve zaman zaman dozu oldukça artan eleştirilerin ortaya çıkmış olması, bir kısım elitle birlikte iki toplumda da karşılıklı tavizler üzerinden şekillenecek bir barış anlaşmasına karşı bir havanın oluşmakta olduğuna işaret etmektedir. Buradan yola çıkarak, her iki ülke kamuoyunun da zaman geçtikçe karşılıklı tavizler yoluyla uzlaşı anlayışından uzaklaştığı ve bu durumun sorunun çözümünde engel teşkil eden bir unsur olarak belirdiği düşünülebilir. Günümüzde, bu hususun daha da belirgin bir hal aldığını gösteren işaretler mevcuttur. Liderler arasında içerikleri toplumlara açıklanmayan gizli görüşmelerle sürecin yürütülmeye çalışılması, toplumlarda ortaya çıkan güvensizlik ve endişelerin bir nedeni olabilmektedir. 

2003 yılının ortalarından itibaren Haydar Aliyev’in sağlığı iyice bozulmuş, Ekim ayında oğlu İlham Aliyev Azerbaycan’ın cumhurbaşkanı seçilmiştir. 12 Aralık 
2003’de Haydar Aliyev’in vefat ettiği duyurulmuştur. Böylece, sorunun çözümüne yönelik H. Aliyev ve Koçaryan tarafından yakalanan ivme de son bulmuştur. 
İ. Aliyev iktidara geldikten sonra, 2004 yılının hemen başlarında, Azerbaycan’ın Dağlık Karabağ’ın bağımsızlığını veya Ermenistan’a bağlanmasını hiçbir zaman kabul etmeyeceğini açıklamış, Dağlık Karabağ’ın etrafındaki işgal edilmiş bölgelerden Ermeni güçlerinin çekilmesine karşılık, Azerbaycan’ın Ermenistan’a uyguladığı ekonomik ambargonun kaldırılmasını içeren bir teklif sunmuştur. Aynı öneriyi, Avrupa Parlamentosu’nun Güney Kafkasya Baş Raportörü Per Gahrton’da dile getirmiştir. Ancak, Ermenistan bu öneriyi reddetmiş, Avrupa Parlamentosu da Gahrton’un teklifini desteklememiştir. Ermenistan’ın sorunun çözümü yönünde adımlar atmasına karşılık ekonomik ödüllerin sunulması anlayışı olarak özetlenebilecek bu yaklaşım, bundan sonra Azerbaycan’ın temel söylem ve taktiklerinden biri haline gelmiştir. Ancak, Ermenistan’ın bu öneriye başından beri olumlu yaklaşmadığı da görülmektedir. 

Temmuz ayına gelindiğinde AGİT Minsk Grubu bundan sonra sorunun çözümüne yönelik yeni öneriler getirmeyeceğini, sorunun çözümünü sağlayacak anlaşma için sorumluluğa sahip olan tarafların Azerbaycan ve Ermenistan olduğunu açıklamıştır. Taraflara bir uyarı mahiyetinde değerlendirilebilecek bu açıklama, AGİT Minsk Grubu’nun sürecin ilerletilmesi anlamında gitgide daha ümitsiz ve etkisiz bir noktaya geldiğine işaret eden göstergelerinde ilklerindendir. 

2005 yılının Ocak ayında Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi (AKPM) Ermenistan’ın Azerbaycan topraklarını işgalini eleştiren bir karar almıştır. 
Kararda, bölgelerde Ermeni güçlerin Azerbaycanlılara karşı gerçekleştirdiği etnik temizliğe dair imaların olması dikkat çekmektedir.28 Şubat ayında ise 
AGİT, Ermenistan’ın kontrolündeki Azerbaycan topraklarındaki ilk gözlem misyonunu gerçekleştirmiştir.29 

AGİT, gözlemleri sonucunda Dağlık Karabağ’ın çevresinde sayısı artmaya başlayan Ermeni yerleşimlerinin ortaya çıkmasında Ermenistan’ın ciddi bir dahlinin olmadığını, Laçin’deki ve daha az olmakla beraber Agdere’deki (Erm. Mardakert) yerleşimlerin ise Dağlık Karabağ’daki de facto yetkililerin bir noktaya kadar desteğiyle geçekleştiğini belirtmiştir. Sorun çözüm sürecinin önemli adımlarından biri olarak tartışılan Dağlık Karabağ’ın çevresindeki bölgelerdeki işgalin sonlandırılması konusuyla bağlantılı olan Ermeni yerleşimciler konusu günümüzde de gitgide derinleşen bir sorun olmaya devam etmektedir. 

16-17 Mayıs 2005’te Avrupa Konseyi Varşova Zirvesi’nde de İ. Aliyev ve Koçaryan, Dağlık Karabağ’ın çevresindeki bölgelerden Ermeni güçlerinin 
çekilmesi konusunu görüşmüşlerdir. Bunun yanında, bu görüşmede, kapsayıcı bir barış planı yerine, barış sürecinin genel prensiplerinin ne olacağının 
tartışılmış olması önemlidir. Buna göre, taraflar ilk olarak ‘temel prensipler’ üzerinde anlaşmaya vardıktan sonra üzerinde anlaşma sağlanan bu prensipler 
üzerinden müzakereler ve barış süreci sürdürülecektir. Bu prensiplerin ne olduğu kamuoyuna açıklanmamış olsa da, Ermeni tarafının yaptığı açıklamalarda bunlardan en önemlilerinin Dağlık Karabağ’ın etrafındaki Ermeni işgali altında bölgelerden Ermeni birliklerinin geri çekilmesi ve Dağlık Karabağ’ın statüsünün sonraki yıllarda, üzerinde mutabık kalınacak bir mekanizma yoluyla belirlenmesi olduğu anlaşılmıştır.30 Mayıs 2005’teki barış sürecinin ‘temel prensipleri’ne dair görüşmenin ardından günümüze kadar geçen süreçte bu prensipler üzerinde anlaşmaya varılmaya çalışılmaktadır. Bir başka deyişle, geçen yaklaşık on beş yıllık sürede halen ‘temel prensipler’ üzerinde anlaşma sağlanıp barış süreci ileri aşamalarına geçilememiştir. İkinci olarak, Mayıs 2005’e kadar genel barış süreci üzerinde tartışılırken bundan sonra bu sürecin temellerini oluşturacak prensiplerin tartışılmaya başlanması 2005 yılına gelindiğinde 1994 yılından daha geri bir noktada bulunulduğunu, sürecin başladığı noktadan daha geriye gittiğini göstermektedir. 

2006 yılında da detaylı barış planının yerine ‘temel prensipler’in tartışıldığı süreç devam etmiştir. Bu kapsamda, 10-11 Şubat tarihlerinde Fransa’nın Rambouillet kentinde gerçekleştirilen görüşme ümit yaratmış, ancak Dağlık Karabağ’ın etrafındaki bölgelerden Ermeni işgal güçlerinin çekilmesi ve nihai statü hakkındaki referanduma dair anlaşmazlıklar nedeniyle bu görüşmeden de bir sonuç çıkmamıştır. Süreçte bir türlü anlamlı ilerlemelerin kaydedilememesi AGİT Minsk Grubu eş-başkanları arasında hayal kırıklığını arttırmış ve iki tarafın niyetinin gerçekten soruna bir çözüm bulmak olup olmadığı sorgulanmaya başlanmıştır.31 

BU BÖLÜM DİPNOTLARI;

17 de Waal, Black Garden, 267. 
18 Cornell, The Nagorno-Karabakh Conflict, 123-124. 
19 Cornell, The Nagorno-Karabakh Conflict, 124; de Waal, Black Garden, 269. 
20 Cornell, The Nagorno-Karabakh Conflict, 123; de Waal, Black Garden, 266. 
21 de Waal, Black Garden, 269. 
22 Cornell, The Nagorno-Karabakh Conflict, 125; de Waal, Black Garden, 269-270. 
23 Cornell, The Nagorno-Karabakh Conflict, 127-129. 
24 de Waal, Black Garden, 274. 
25 de Waal, Black Garden, 274-275&277; Remler, Chained to the Caucasus, 78-83. 
26 de Waal, Black Garden, 277-278; 
27 Remler, Chained to the Caucasus, 84-85. 
28 Bu karar için bk. “The Conflict over the Nagorno-Karabakh Region dealt with by the OSCE Minsk Conference,” Council of Europe Parliamentary Asembly, Ocak 25, 2005, erişim Eylül 05, 2020, 
https://pace.coe.int/pdf/71abaad2a06910e613bdedda2048c0d7d7e987183326667a8259ffe25682ae848428feba12/resolution%201416.pdf. 
29 AGİT Minsk Grubu’nun bu gözlem misyonuyla ilgili açıklaması için bk. “OSCE Minsk Group Fact-Finding Mission Visits Occupied Regions of Azerbaijan,”OSCE, Şubat 10, 2005, erişim Eylül 05, 2020, 
https://www.osce.org/mg/57187. U gözlem misyonu sonrası hazırlanan rapor için bk. “Report of the OSCE 
Fact-Finding Mission (FFM) to the Occupied Territories of Azerbaijan Surrounding Nagorno-Karabakh (NK),” European Parliament, Şubat 28, 2005, erişim Eylül 05, 2020, https://www.europarl.europa.eu/ 
meetdocs/2004_2009/documents/fd/dsca20050413_08/dsca20050413_08en.pdf. Bölgede ikinci bir gözlem misyonu 7-12 Ekim 2010 tarihlerinde gerçekleştirilmiş tir. Ancak bu misyonla ilgili bir sayfadan da kısa bir ‘özet rapor’ yayınlanmıştır. Bu ‘özet rapor’ için bk. “Executive Summary of the “Report of the OSCE Minsk Group Co-Chairs’ Field Assessment Mission to the Occupied Territories of 
Azerbaijan Surrounding Nagorno-Karabakh,” OSCE, erişim Eylül 05, 2020, 
https://www.osce.org/files/f/documents/7/d/76209.pdf. 
Ocak 2018’de üçüncü bir gözlem misyonunun gerçekleştirilmesi gündeme gelmiştir. Bu fikre Bakü olumlu yaklaşmış, Ermeni tarafı ise aksi bir tutum sergilemiştir. Aynı yıl Nikol Paşinyan’ın Ermenistan’da iktidara gelmesinin ardından, Erivan bir gözlem misyonunu gündeme getirmiş, ancak bu misyonun Sovyet dönemindeki Dağlık-Karabağ bölgesinin savaşın sıcak evresi sonrasında Bakü’nün kontrolünde kalan çok küçük bir kısmında gerçekleştirilmesini önererek ciddiyetsiz ve açıkça propaganda amaçlı bir şekilde tavır sergilemiştir. Bu öneriyi Bakü reddetmiştir. 
30 Remler, Chained to the Caucasus, 92-93. 
31 de Waal, Black Garden, 287-288; Remler, Chained to the Caucasus, 94. 



***

Dağlık Karabağ Uyuşmazlığında Self-Determinasyon Tezlerinin Göreceliği. BÖLÜM 1

Dağlık Karabağ Uyuşmazlığında Self-Determinasyon Tezlerinin Göreceliği. BÖLÜM 1 


Av. Dr. Deniz AKÇAY, Dağlık Karabağ Uyuşmazlığı, Self-Determinasyon, Tezlerinin Göreceliği, Avrasya İncelemeleri Merkezi,
Ruhi Alagöz, Mehmet Oğuzhan Tulun, Selim Seçkin,Ermenistan, Azerbaycan,Gürcistan,Karabağ,


AVİM 
AVRASYA İNCELEMELERİ MERKEZİ 
Rapor • No: 18 • Eylül 2020 



Dağlık Karabağ Uyuşmazlığında Self-Determinasyon Tezlerinin Göreceliği 
Av. Dr. Deniz AKÇAY 
Ankara • 2020 
Avrasya İncelemeleri Merkezi 
Eylül 2020 
Ankara 
AVİM Rapor No: 18 
TERAZİ YAYINCILIK 
Terazi Yayıncılık Bas. Dağ. Dan. Eğt. Org. Mat. Kırt. Ltd. Şti. 
Abidin Daver Sok. No. 12/B Daire 4 06550 Çankaya/ANKARA 
Tel: 0 (312) 438 50 23-24 • Faks: 0 (312) 438 50 26 
E-mail: teraziyayincilik@gmail.com 
Avrasya İncelemeleri Merkezi (AVİM) 
ISBN: 978-605-69199-5-4 
YAZAR 
Av. Dr. Deniz Akçay 
EDİTÖR 
Selim Seçkin 

REDAKSİYON 
Mehmet Oğuzhan Tulun, 

TASARIM 
Ruhi Alagöz, 
BASKI 
Sonçağ Yayıncılık Matbaacılık 
İstanbul Cad. İstanbul Çarşısı No: 48/48-49 İskitler / ANKARA 
Tel: +90 312 341 36 67 
Sertifika No: 47865 
BASKI TARİHİ 
Eylül 2020 

© Avrasya İncelemeleri Merkezi - 2020 Her hakkı saklıdır. Bu yayının hiçbir bölümü izinsiz kopyalanamaz, dağıtılamaz ya da çoğaltılamaz. 
Bu ve diğer AVİM yayınlarına ulaşmak için: www.avim.org.tr adresini ziyaret Ediniz. 

İÇİNDEKİLER 
Sunuş ............................................................................................................................................................V 
Yazar Hakkında ......................................................................................................................................VII 

Giriş 
Dağlık Karabağ İhtilafının Kısa Tarihçesi ...................................................................................1 
Dr. Turgut Kerem TUNCEL 
Dağlık Karabağ Uyuşmazlığında Self-Determinasyon Tezlerinin Göreceliği.......21 
A) Hocalı Katliamı, Birleşmiş Milletler Üyeliği, Güvenlik Konseyi Kararları........21 
1) Minsk Grubu: BM İlkelerinin Görecelileşmesi...............................................................23 
2) Minsk Grubu'nun Çözüm Arayışı: “Ortak Devlet” Formülü ve Devam Eden Görecelilik..........26 
3) BM Genel Kurulu'nun Dağlık Karabağ Sorununun Çözümüne İlişkin Çizdiği Çerçeve: 14 Mart 2008 tarihli ve 62/243 sayılı Karar ....28 
4) Minsk Grubu'nun Çözüme Yönelik Mevcut Eğilimi: 9 Mart 2019 tarihli Açıklama..................29 
B) Self-Determinasyon İlkesinin Dağlık Karabağ Uyuşmazlığında Uygulanabilirliği..................31 
1. Self-determinasyon İlkesinin Devletler Hukuku'nda Uygulanma Koşulları.......31 
1.1. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nun 1514 (XV) sayılı Bildirisinin Uygulanma Koşulları ve Sınırları ....32 
1.2. Self-determinasyon ve BM Genel Kurulu'nun 2625(XXV) sayılı Bildirisi .........................................34 
1.3. UAD'nin 22 Temmuz 2010 Tarihli Kosova Kararı .............................................37 
2. Dağlık Karabağ Açısından Self-Determinasyon Tezlerinin Geçerliliği......................39 
2.1. Self-Determinasyona İlişkin Koşullar.............................................................39 
2.2. Chiragov Kararı Işığında Dağlık Karabağ Hakkındaki Selfdeterminasyon Tezlerinin “Gerçekliği”..........41 
Sonuç ......................................................................................................................................44 
Kaynakça...................................................................................................................................46 

AVİM Rapor No: 18 • Eylül 2020 

SUNUŞ 
Kasım 1989’da Berlin Duvarı’nın yıkılması ve Aralık 1991’de Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla, yaklaşık kırk beş yıl süren iki bloklu Soğuk 
Savaş dönemi sona ermiş, önce tek kutuplu, kısa bir süre sonra çok kutuplu dünya düzeni olarak adlandırılan yeni bir döneme girilmiştir. Tarihte yaşanan 
en önemli ideolojik ve jeopolitik dönüşümlerden biri olan bu sürecin, yaşanan değişimlerin boyutlarına kıyasla görece istikrarlı ve çatışmasız bir şekilde 
yaşanmış olması dikkat çekicidir. Bu anlamda, Doğu Blokunun dağılması ideolojik ve siyasi bir ‘medeni boşanma’ olarak tanımlanabilir. SSCB’nin 
dağılmasının, Rusya Federasyonunun kimliğini korumasının da, bu sürecin fevkalade sonuçları düşünüldüğünde, aynı şekilde, göreceli olarak oldukça 
‘yumuşak bir geçiş’ olduğu söylenebilir. 
Bu süreçte, ‘medeni olmayan’ boşanmalar da yaşanmıştır. Yugoslavya Sosyalist Federal Cumhuriyeti’nin dağılması ile bu federatif yapıyı oluşturan altı 
anayasal sosyalist cumhuriyetin ve Kosova’nın bağımsız devletler olarak ortaya çıkması sürecinde yaşanan etnik çatışma, savaş ve katliamlar, ‘medeni 
olmayan’ boşanmaların dramatik bir örneği olarak görülebilir. Eski Sovyetler Birliği’nde ise Çeçenistan (Rusya), Transdinyester (Moldova), Abhazya ile 
Güney Osetya’da (Gürcistan) ve Karabağ’da (Azerbaycan) yaşanan çatışmalar diğer örnekler olarak karşımızda durmaktadır. 
1989-1991 yıllarındaki büyük altüst oluşun bir sonucu olarak ortaya çıkan bu çatışmaların bir kısmı çözüme ulaşmışken, diğer bir kısmı halen 
süregelmektedir. Yaklaşık otuz yıldır çözüme kavuşmamış bu sorunları bir kısım yazar ‘donmuş çatışma/ihtilaf’ olarak adlandırmaktadır. Ancak bu 
adlandırmanın var olan durumu tanımlamakta yetersiz olduğu da görülmektedir. Bu çatışmalar ‘donmuş’ olmak bir yana sürekli evrilmekte, 
tarafların iddiaları şekil değiştirmekte, yeni çözüm önerileri gündeme getirilmekte ve dünya siyaseti dönüştükçe bu çatışmaların niteliği de 
farklılaşmakta, bunun bir sonucu olarak üçüncü tarafların tutumları da değişmektedir. Bu nedenle, bu çatışmalar için ‘sürüncemede kalmış 
çatışma/ihtilaf’ adlandırması günümüzde daha çok kabul görür hale gelmiştir. Ermenistan’ın mücavir alanlarıyla işgal ettiği Dağlık Karabağ (Azerbaycan) 
bölgesi böyle bir çatışmanın önde gelen örneğini oluşturmaktadır. 
1989-1991 sürecinde ortaya çıkan sürüncemede kalmış çatışmaların tümünün Türkiye’nin de içinde bulunduğu bölgede yer alan ülkelerde olması Türkiye 
açısından ayrı bir önem arz etmektedir. 
Azerbaycan ve Ermenistan arasındaki Karabağ çatışması kapsamında ortaya çıkan ve çatışmanın farklı boyutlarını ve tarafların iddialarını şekillendiren 
temel hususlardan birisi, çatışmanın özüne dair farklılaşan iddialardır. Ermeni tarafı çatışmayı kendi kaderini tayin hakkı – self-determinasyon ilkesi 
çerçevesinde tanımlarken, Azerbaycan ülkesel bütünlük – toprak bütünlüğü ilkesine dayandırmaktadır. Bu iki ilkenin uluslararası hukuktaki temel 
ilkelerden olması, çatışmanın hukuki boyutu konusunda kavram karışıklıklarına ve fikir ayrılıklarına neden olabilmektedir. 
Avrupa Konseyinde Daimi Temsilcilik dönemimde beraber çalışmakla üstün niteliklerini yakından gözlemlediğim, Avrupa Konseyi ve bünyesinde bulunan 
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi nezdinde Bakanlar Kurulu Kararnamesi ile iki ortak hükümet ajanından biri olarak atanan, değerli hukukçu Dr. Deniz 
Akçay, daha önce Ermeni Araştırmaları dergisinin altmış beşinci sayısında aynı başlıkla Türkçe, Review of Armenian Studies dergisinin kırk birinci 
sayısında “The Relativity of Self-Determination Conceptions Regarding the Nagorno-Karabakh Conflict” başlığıyla İngilizce yayınlanan, “Dağlık Karabağ 
Uyuşmazlığında Self-Determinasyon Tezlerinin Göreceliği” başlıklı çalışmasında, uluslararası anlaşmaları, mahkeme kararlarını ve 
tavsiye görüşlerini, Birleşmiş Milletler kararlarını inceleyerek, Karabağ çatışmasında kendi kaderini tayin hakkı – self-determinasyon tezinin ne ölçüde 
uygulanabilirliğini değerlendirmektedir. Bu değerlendirmenin, çatışmanın özüne dair aydınlatıcı bir çalışma olduğu kanaatindeyiz. 
Karabağ çatışmasının izini sürmeye en az iki yüz yıl öncesinden başlamak mümkündür. Son otuz yıldır çözülememiş bir çatışma olarak uluslararası 
gündeme yerleşmiştir. Bu ihtilaf, yukarıda belirtildiği üzere ‘sürüncemede kalmış’ ve otuz yılı aşkın süre boyunca farklı boyutlar edinmiştir. Bu süreçte 
sürdürülen barışçı bir çözüm sağlama görüşmelerinde maalesef arzulanan sonuç sağlanamamış, işgalin cezalandırılması bir yana, Ermenistan’ın işgali 
kalıcı bir statüye dönüştürme girişimlerine sessiz kalınmıştır. Barış görüşmelerinin sürdürülmesi sorumluluğunu üstlenen AGİT Minsk Grubunun 
çalışmalarında da değişimler gözlemlenmiştir. Karabağ ihtilafının tarihsel köklerinin ve barış süreci de dâhil olmak üzere bu ihtilaf kapsamdaki 
gelişmelerin genel hatlarıyla okuyucuya sunulması maksadıyla, elinizdeki rapora Merkezimizin kıdemli uzman analisti Dr. Turgut Kerem Tuncel’in 
kaleme aldığı “Dağlık Karabağ Sorununun Kısa Tarihçesi” başlıklı bir giriş bölümü de dâhil edilmiştir. 
Değişen küresel jeopolitik ve evrim içinde bir Avrasya oluşumu bağlamında, hem Avrupalı hem Asyalı olan ve Avrasya’nın bağlantısını oluşturan 
Türkiye’nin karşı karşıya olduğu sorun ve fırsatların anlaşılmasına katkı sağlamak amacıyla Avrasya bölgesindeki gelişmeler hakkında çalışmalar yapan 
bir düşünce kuruluşu olarak, elinizdeki bu raporu, Karabağ ihtilafıyla ilgili önemli bir kaynak oluşturduğu inancıyla sunmaktan mutluluk duyuyoruz. 
Alev KILIÇ 
E. Büyükelçi 
AVİM Başkanı 
AVİM Rapor No: 18 • Eylül 2020 

Av. Dr. Deniz AKÇAY 
1982 yılında Nancy Üniversitesi’nden Devlet Doktorası (Doctorat d’Etat en Droit Public) diploması 
alan Deniz Akçay, 1986-1988 yılları arasında BNP-AK Bankası’nda hukuk müşaviri olarak görev yapmış, 1988 
yılında Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı Avrupa Konseyi Nezdindeki Daimi Temsilciliği’nde uzman 
hukukçu statüsünde çalışmaya başlamıştır. 1998 yılında Bakanlar Kurulu kararıyla Ortak Hükümet Ajanı 
unvanına layık görülülen Deniz Akçay, 2005 yılında Avrupa Konseyi İnsan Hakları Yönetim Komitesi’nin 
(CDDH) yardımcı başkanlığına, 2007’de de aynı Komitenin başkanlığına seçilmiştir. 
Deniz Akçay, 2010 yılında emekli olmuştur. 
Giriş 

DAĞLIK KARABAĞ İHTİLAFININ KISA TARİHÇESİ., 

Dr. Turgut Kerem TUNCEL 
Dağlık Karabağ Sorununun Tarihsel Arka Planı 

16. yüzyılın ortalarından itibaren doğuya doğru genişlemeye başlayan Moskova Çarlığı, 1721’de Rusya İmparatorluğu adını almıştır.1 Rusya 
İmparatorluğu, 18. yüzyılın sonlarında Kafkasya’ya doğru yayılmaya başlamış, Gürcistan’ı ilhak ettikten sonra, güneye doğru ilerleyişini sürdürmüştür. 1804 
yılında başlayan Rus-İran Savaşı devam ederken, 1805 yılında Karabağ Hanlığı, Rusya İmparatorluğu’nun himayesine girmiştir. 1813’de Rus-İran 
Savaşı’nı sonlandıran Gülistan Anlaşması imzalanmış, böylece İrevan ve Nahçıvan hanlıkları haricindeki kuzeydeki etnik Azerbaycan topraklarıyla (İng. 
Ethnic Azerbaijani territory) birlikte Karabağ Hanlığı Rusya İmparatorluğu’nun topraklarına katılmıştır. Rusya İmparatorluğu’nda yaşanan 
kargaşalı dönemden yararlanarak kaybettiği toprakları geri almak niyetindeki İran, 1826 yılında Rusya İmparatorluğu’yla yeniden savaşa girişse de bu savaşı 
da kaybetmiş ve 1828 yılında iki devlet arasında İrevan ve Nahçıvan hanlıklarının da Rusya İmparatorluğu topraklarına dâhil edildiği Türkmençay 
Anlaşması imzalanmıştır. Böylece etnik Azerbaycan toprakları Rusya İmparatorluğu hâkimiyetindeki ‘Kuzey Azerbaycan’ ve İran hâkimiyetindeki 
‘Güney Azerbaycan’ olarak ikiye bölünmüştür. 
Dr. Turgut Kerem TUNCEL 
1828 Türkmençay Anlaşması, İran içinde yaşayan Ermenilerin Rusya İmparatorluğu sınırlarına dâhil olan Güney Kafkasya’ya göçlerinin önünü 
açmıştır. Bunu, 1828-1829 Osmanlı-Rus Savaşı’ndan sonra imzalanan Edirne Anlaşması ile Osmanlı Ermenilerinin Güney Kafkasya’ya göçleri izlemiştir. 
1828-1830 yıllarında Güney Kafkasya’ya, 18.000’i Karabağ Hanlığı topraklarına olmak üzere, 130.000 Ermeni’nin göç ettiği varsayılmaktadır. 
Bundan sonraki on yılda, yani 1830-1840 yıllarında, ise en az 84.000 Ermeni’nin bölgeye geldiği düşünülmektedir. Bu rakam bazı kaynaklarda 
200.000’e kadar çıkabilmektedir. 1853-1856 Kırım Savaşı ve 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı da bölgeye yönelen Ermeni göçlerinin arttığı dönemler 
olmuştur. 1896-1908 yılları arasında da 300.000’den fazla Ermeni’nin bölgeye yerleştirildiğini gösteren belgeler mevcuttur. Aynı dönemde aksi yönde, yani 
Rusya İmparatorluğu’nun hâkimiyetine giren topraklardan İran ve Osmanlı topraklarına doğru Azerbaycanlıların göçleri olduğu da bilinmektedir. Bir başka 
deyişle, 1828 yılından 20. yüzyılın ilk yıllarına kadar geçen süre zarfında bir yandan Güney Kafkasya’ya Ermenilerin büyük çaplı göçleri yaşanırken, diğer 
yandan Azerbaycanlıların bu bölgenin dışına doğru hareketleri söz konusu olmuştur. 
Bu nüfus hareketleri neticesinde, 1823 yılında Dağlık Karabağ’da %9 olan Ermeni nüfus oranı 1880 yılında %53 seviyesine çıktığı, Karabağ genelinde 
ise, 1917 yılında, nüfusun %57’sinin Azerbaycanlılar, %41’inin Ermeniler tarafından teşkil edildiği belirtilmektedir. Farklı kaynaklarda verilen nüfus 
oranlarının mutlak anlamda doğru olmayabileceği akla gelse bile, kesin olan şey içeri doğru (Ermenilerin Güney Kafkasya’ya göçleri) ve dışarı doğru 
(Azerbaycanlıların Kafkasya’dan göçleri) yaşanan nüfus hareketlerinin bölgedeki etno-demografik dengeyi ciddi şekilde değiştirmiş olduğudur. Bunun 
yanında, Kafkasya’yı ilhak eden Rusların, bu bölgede İran ve Osmanlı ile tarihi, dini ve etnik bağları nedeniyle güvenilmez unsurlar olarak gördükleri 
Azerbaycanlılara karşı daha güvenilir bir unsur olarak addettikleri Ermenilere yönelik kayırmacı bir politika sergilemeleri, bölgedeki etnik gruplar arasındaki 
sosyo-ekonomik ve siyasi dengelerin Ermeniler lehine değişmesi sonucunu da doğurmuştur.2 
1804-1828 sürecinde etnik Azerbaycan topraklarının ikiye bölünmesi, Güney Kafkasya’ya yönelen Ermeni ve Güney Kafkasya dışına doğru yaşanan 
Azerbaycanlıların göçleri ve Rusya İmparatorluğu’nun politikaları bölgedeki sosyo-ekonomik ve siyasi dengeleri bozmuştur. Bu gelişmeler günümüzde otuz 
yılı aşkın süredir devam eden Dağlık Karabağ sorununun arka tarihsel arka planını oluşturan tarihsel olgulardır. 
20. Yüzyıl Başlarında Güney Kafkasya’da Etno-Teritoryal Mücadele Güney Kafkasya’da Azerbaycanlılar ve Ermeniler arasındaki ilk büyük etnik 
çatışma 1905 yılında, 19. yüzyılın sonlarına doğru petrol endüstrisinin gelişmesi sonucu önemli bir merkez haline gelen Bakü’de ve Karabağ’ın Şuşa 
kentinde yaşanmıştır. Erivan, Gence ve Nahçıvan’da da benzer çatışmalar meydana gelmiştir. Bu olayların neden ve sonuçları hakkında farklı yorumlar 
söz konusudur. Ermeni Devrimci Federasyonu-Taşnaksutyun’un (ARFTaşnaksutyun) Azerbaycanlılara saldırılarının olayları başlattığı ve bu olaylar 
neticesinde 10.000 civarında Azerbaycanlının hayatını kaybettiğini belirten araştırmacılar vardır. Ermeni yanlısı yazarlar ise olayların Azerbaycanlıların 
saldırıları ve Ermenilerin bu saldırılara karşılık vermesi nedeniyle ortaya çıktığını iddia etmektedir.3 
Bundan on üç yıl sonra, 1918 yılının Mart ve Eylül ayları arasında, yine Bakü başta olmak üzere çeşitli bölgelerde Azerbaycanlılar ve Ermeniler arasında 
önemli kayıpların yaşandığı etnik çatışma ve katliamlar meydana gelmiştir. Aynı yılın 28 Mayıs’ında Azerbaycan ve Ermenistan bağımsızlıklarını ilan 
etmişler ve bunu takiben ‘sınır anlaşmazlıkları’ nedeniyle özellikle Erivan, Karabağ, Nahçıvan, Zengezur’da çatışmalar yaşanmıştır. ARF-Taşnaksutyun 
önderliğindeki Ermeni birlikleri sınırları belli olmayan Ermenistan Demokratik Cumhuriyeti’ne nüfusu Ermenilerden oluşan bir ülke oluşturmak üzere 
buralardaki Azerbaycanlı nüfusun temizlenmesine yönelik, yani etnik temizlik kastıyla, silahlı faaliyetlerde bulunmuşlardır. 
1918 yılının sonlarında İngilizler bölgede hâkim hale gelmiştir. İngilizlerin büyük ölçüde Rusların 19. yüzyıldaki politikalarına benzeyen, ancak bunlardan 
farklı olarak Azerbaycanlıları gözeten politikalarına rağmen, Ermeniler bu dönemde de, özellikle Karabağ, Nahçıvan ve Zengezur’da Azerbaycanlılara 
karşı saldırılarına devam etmiştir. Bu dönem, Kızıl Ordu’nun 1920 yılında Kafkasya’yı işgal etmesinden sonra ARF-Taşnaksutyun’un Zengezur’da kalan 
son unsurlarını da yok ettiği 1921 yılına kadar devam etmiştir.4 
Büyük oranda Ermenistan Demokratik Cumhuriyeti’nde iktidarda olan ARF-Taşnaksutyun’un nüfusu Ermenilerden oluşan homojen bir Ermenistan ülkesi 
oluşturma maksadıyla Azerbaycanlılara karşı giriştiği etnik temizlik kampanyasının bir sonucu olan bu çatışmalar, farklı şartların hâkim olduğu 
farklı bir tarihsel dönem içinde yaşanmış olsa da, günümüzde halen devam eden Dağlık Karabağ sorununun öncülü olan bir tarihsel dönem olarak 
düşünülebilir. 

BU BÖLÜM DİPNOTLARI;

1 Dağlık Karabağ ihtilafının özet tarihçesinin sunulduğu bu metinde, başlıca olayların kronolojisi çıkartılırken, çok sayıda çevrimiçi haber, yorum ve 
analiz portalı, AGİT Minsk Grubu resmi websitesi ve Azerbaycan ile Ermenistan’ın ilgili devlet kurumlarının websitelerinden faydalanılmıştır. 
Bunun yanında, temel olarak şu kaynaklar kullanılmıştır: Cavid Abdullahzade, Hukuki Yönleriyle Dağlık Karabağ Sorunu (Ankara: Adalet Yayınevi, 2014); 
Svante E. Cornell, The Nagorno-Karabakh Conflict, Report no. 46 (Uppsala, Department of East European Studies Uppsala University, 1999), 
https://is.muni.cz/el/1423/podzim2012/MVZ208/um/35586974/Cornell_The_NagornoKarabakh_Conflict.pdf; 
Thomas de Waal, Black Garden: Armenia and Azerbaijan through Peace and War (New York ve Londra: New York University Press, 2013). 
Philip Remler, Chained to the Caucasus: Peacemaking in Karabakh, 1987-2012 (New York: International Peace Institute, 2016). 
Metinde, çok sayıda dipnottan kaçınmak maksadıyla, olayların kronolojisi çıkartılırken faydalanılan çevrimiçi portallara, AGİT Minsk 
Grubu resmi websitesine ve devlet kurumlarının websitelerine atıf yapılmamış, yalnızca yukarıda başlıkları anılan kaynaklara referans verilmiştir. 
2 Abdullahzade, Hukuki Yönleriyle Dağlık Karabağ Sorunu, 26-42; Cornell, The Nagorno-Karabakh Conflict, 5-6. 
3 Abdullahzade, Hukuki Yönleriyle Dağlık Karabağ Sorunu, 44; Cornell, The Nagorno-Karabakh Conflict, 6; 
4 Abdullahzade, Hukuki Yönleriyle Dağlık Karabağ Sorunu, 45-52; Cornell, The Nagorno-Karabakh Conflict, 6-8. 

2. Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,,

***

11 Ağustos 2018 Cumartesi

1 Mart 2003 IRAK Tezkeresi İntikamı Baykalmı., SORUNLU ORTAKLIK.., BÖLÜM 10


1 Mart 2003 IRAK Tezkeresi İntikamı Baykalmı., SORUNLU ORTAKLIK.., BÖLÜM  10

Türk-Ermeni Yakınlaşması

Ağustos 2008'de Rusya ve Gürcistan arasında beş günlük savaş başlatıldı Kafkasya'da yeni bir bölgesel dinamikler kümesi. Bir yandan
bölgedeki eski siyasi dengeyi parçaladı ve Rusya’yı güçlendirdi Kafkasya'da bir Ordnungsmacht [bölgesel hegemon] olarak rol. üzerinde öte yandan, Ankara için yeni zorluklar yarattı ve yeni bir kıvılcım yarattı Türk politikasında Kafkasya'ya yönelik aktivizmi güçlendirmek için tasarlandı bölgesel istikrar ve istikrarı bozan politik dinamikleri hafifletme Rus işgali tarafından serbest bırakıldı. Bu yeni aktivizmin en önemli tezahürü olmuştur.
Ankara’nın Erivan ile ilişkileri iyileştirme çabası. İle ilişkiler Ermenistan özellikle iki mesele ile gerilmiştir: 
(1) Ermenistan’ın kitlesel ölümler için Türkiye'yi soykırımdan suçluyor 1915'te Ermeniler ve 
(2) Ermenistan’ın işgali ve işgali Azerbaycan'da Dağlık Karabağ. Ermeni işgali sonrasında Ankara, sınırını Ermenistan ile kapattı ve çabalarını erteledi
Erivan ile diplomatik ilişkiler kurmak. İlişkiler kaldı Daha sonra esasen donmuş.

Ancak, Ağustos 2008’de Gürcistan’ın Rus işgalinden beri, Türkiye, Ermenistan ile ilişkileri geliştirmek için çabalarını yoğunlaştırdı.
Bu çaba, Cumhurbaşkanı Gül'ün tarihi tarafından önemli bir ivme kazandı. Eylül 2008'de Erivan'a bir futbol maçına katılmak için Türkiye ve Ermenistan. Gül’ün ziyareti Ermenistan’a yapılan ilk ziyaretti. bir Türk devlet başkanı ve yoğun bir diplomasi turu başlattı ikili ilişkileri normalleştirmeyi amaçladı.

22 Nisan 2009'da, bir yıldan fazla perde arkasından diplomatik görüşmeler, Türkiye ve Ermenistan ortak bir açıklama yayınladılar iki tarafın normalleşmek 
için bir yol haritası için bir çerçeve üzerinde anlaşmış olduğu ilişkiler. Yol haritasının içeriği kamuya açık olmasa da açıklandı, 
(1) Diplomatik kurulmasını içerdiğine inanılıyor Her ülkede temsil, 
(2) Türklerin kademeli olarak yeniden açılması Ermenistan sınırı, 
(3) Türkiye'nin uluslararası alanda tanınması sınırları ve 
(4) Araştırmak için tarihi bir komisyon kurulması 1915.7 tartışmalı olaylar Türk-Ermeni ilişkilerinin normalleşmesi birkaç tane olurdu.

Önemli Faydalar: 

Birincisi, Ermenistan'ın Moskova'ya ekonomik ve politik bağımlılık. 
İkincisi, o verir Türkiye'nin AB üyelik hedefine yeni bir ivme kazandırdı. 
Üçüncü olarak, Ermenistan bölgesel ekonomik ve enerji planlarına entegre edilecek şu anda hariç tutulmaktadır. Sonunda, basıncı etkisiz hale getirecekti
Ermeni Soykırımı Kararını şu andan önce geçmek Temsilciler Meclisi (sonraki bölümde daha ayrıntılı olarak tartışılan bir konu) Bununla birlikte, Ermenistan ile ilişkilerin normalleşmesi bir yapılan anlaşma. Türkiye ile Ermenistan arasındaki artan yakınlaşma, Türkiye'nin  Azerbaycan'la ilişkilerinde ciddi gerilimlere neden olmuştur. Bakü Ermenistan ile müzakerelerde önemli bir güç kaybına uğrayacağından korkuyor Ankara'nın diplomatik bağları yeniden kurması halinde Dağlık Karabağ üzerinden Erivan ve Türk-Ermeni yakınlaşması için desteğini bir araya getirdi. Dağlık Karabağ yerleşimine doğru ilerlemek 8

Azerbaycan'ın endişelerini gidermek amacıyla Ankara güvence verdi. Türk-Ermenistan sınırının Erivan'a kadar açılmayacağı Bakü birliklerini Dağlık Karabağ'dan geri çekiyor.9 Ankara görüyor Sınırın açılması ve Dağlık Karabağ'da paralel ilerlemesi ve karşılıklı olarak  güçlendirici süreçler. Aslında, uygulamanın hızı Türk-Ermenistan yol haritasına bağlandı Dağlık Karabağ sorununun çözümüne ilişkin ilerleme.  Bu muhtemelen Türk-Ermeni’nin normalleşme sürecini karmaşıklaştırmak ilişkiler.

Rusya da tam normalleşmeye engel teşkil edebilir. Türk-Ermeni ilişkileri. Türk-Ermeni ilişkilerinin normalleşmesi Erivan’ın Moskova’ya olan desteğini 
azaltacak ve açılacak Ermenistan'ın Batı ile olan bağlarını genişletme umutları.  Böyle bir gelişme Rusya’nın çıkarında değil çünkü Moskova’nın kaldıracını 
azaltacak Erivan ve Kafkasya'daki nüfuzu daha geniş. Böylece, Bir noktada Moskova yakınlaşmanın gerekli olduğuna karar verebilirdi. Kafkasya'daki 
çıkarları için çok fazla risk var ve Yerevan'ın Türk-Ermeni uzlaşması sürecine girmesi soğumaya veya alçalmaya. Ayrıca uzlaşma süreci iç muhalefetle 
karşı karşıyadır. Hem Türkiye hem de Ermenistan'da. Türk muhalefet partileri ve baskı gruplar Türk-Ermeni’nin açılmasına itiraz ettiler Dağlık bir çözüme doğru ilerlemeden sınır Karabağ sorunu. Onlar da Erdoğan hükümetini Azerbaycan'ın çıkarlarını ihmal etme suçlamasıyla suçladılar. 
22 Nisan anlaşması geldi Ermenistan'daki milliyetçi kuvvetlerden de şiddetle eleştirildi. Kamuoyu anketleri, nüfusun yarısından fazlasının olduğunu 
göstermektedir. anlaşmaya karşı çıkıyor.

Yakınlaşmaya Eklem ile yeni bir ivme kazandırıldı.

31 Ağustos 2009’da Türkiye’nin ve Ermenistan’ın iki protokol başlattı.11 diplomatik ilişkiler, iki taraf diplomatik kurmaya söz verdi.
ilk ayın ilk gününde, Protokolü onaylamak ve iki ay içinde sınırını açmak protokol. İkili gelişimin ikinci protokolünde diplomatik ile aynı anda 
yürürlüğe girmesi planlanan ilişkiler Açılış, iki tarafın işbirliğini ilerletme sözü verdi.

Turizmden enerji altyapısına kadar çeşitli alanlar. Protokoller ayrıca iki tarafı da “tarihsel” üzerine diyalog kurma taahhüdünde bulundular.
boyut ”- üzerinde duygusal olarak yüklü anlaşmazlık için kod kelimesi azalan günlerde 1.5 milyona kadar Ermeni ölümü I. Dünya Savaşı'nın sonunda Osmanlı 
imparatorluğu Anlaşma mutabakat sürecinde önemli bir adımdır Türkiye ile Ermenistan arasında. Bu işlem büyük olasılıkla zaman ve özellikle dikkatle, 
dikkatle yönetilmelidir Türkiye'nin Azerbaycan ile ilişkileri üzerinde etkisi. Ancak, adımlar Ortak açıklama tamamen uygulandı, önemli olabilirdi Türkiye ve Ermenistan arasındaki ikili ilişkiler için sonuçlar aynı zamanda Kafkasya’daki geniş siyasi dinamikler için olduğu kadar Türkiye'nin AB ile ilişkileri.

Ermeni Soykırımı Çözümü

   Türk-Ermeni yakınlaşması süreci daha da karmaşık ABD Kongresi'nde Ermeni soykırımı sorunuyla. Ermeni Amerika Birleşik Devletleri'ndeki diaspora 
düzenli olarak bir karar vermeye çalışıyor yüz binlerce Ermeni'nin ölümüne Türkiye'yi kınamak 1915'te. Bu kararlar sert bir şekilde mahk condm edildi.
Türkler ve Türk-Türk ilişkilerinde ciddi bir uyumsuzluk kaynağı olmuştur.

Bush yönetimi, 2007 sonbaharında ciddi bir şekilde ciddi bir şekilde önlendi. Ankara ile sadece son dakika, hepsi bir arada lobi kampanyasıyla
Ermeni Soykırımı Kararının (H. 106) gelmesini engelledi ABD Temsilciler Meclisi'nin zemine oy vermek. Karar, 2009 yılında tekrar tanıtıldı.
ABD başkanlık kampanyasında Obama kararı destekledi Hillary Clinton). Ancak başkan olarak Obama'ya öncelik vermiştir.
Türkiye'ye bağları güçlendirmek. Nisan 2009'da Türkiye'ye yaptığı ziyaret sırasında, Ankara'yı tarihi konulara eğilmek için ciddi bir çaba göstermeye teşvik etti 1915 olaylarını çevreleyen sorunlar, ama dikkatle kaçınıyordu Ermeni Hatırlama hakkındaki ifadesinde soykırımla ilgili özel bir referans 24 Nisan 2009 günü.  Bu, onun desteklemeyeceğini gösteriyor. Yakın vadede kararın geçişi. Bir soykırım kararının geçmesi, Obama yönetiminin ABD-Türkiye ilişkilerini daha sıkı  bir hale getirme çabaları ayaklanması ve Türkleri misilleme eylemi yapmaya davet edebilir, potansiyel olarak, ABD’nin Türk tesislerini kullanması konusunda 
kısıtlamalar getiriyor.
Türk-Ermeni uzlaşması sürecini de ciddi bir şekilde yeniden kurabilir şu anda devam ediyor ve daha açık tavrı zayıflatıyor Ortaya çıkan Ermeni meselesini 
ele alma yönünde Son birkaç yılda Türkiye 12

Geniş Bölgesel Boyut

Türkiye’nin Ermenistan’la ilişkileri ilerletme hareketi bir parçasıydı. Kafkasya'da barışı ve istikrarı artırmak için Ankara'nın daha geniş çabaları bölgesel düzeyde. Bu çabanın merkezi, Erdoğan oldu Hükümetin Kafkas İstikrarı ve İşbirliği Platformu için girişimi. Rus işgalinin hemen ardından başlatıldı Gürcistan, platform bölgesel işbirliğini geliştirmek için tasarlanmıştır Rusya, Türkiye, Gürcistan, Azerbaycan ve Ermenistan arasında. Ancak, inisiyatif birlikte 
tokatlanmış görünüyor Batılı müttefikler ile koordine etmek için az çaba harcayarak hızlı bir şekilde. Üstelik, sınırlama getirmesi muhtemel bir dizi zayıflığa  sahiptir. Başarı şansı. İlk olarak, bir Rus askeri işgali yaşadı, Gürcistan'ın bölgesel bir plana katılma konusunda çok az ilgisi var. Rusya’nın Kafkasya’daki  ekonomik ve  politik katılımını arttırmak. Azerbaycan ve Ermenistan arasında çözülmemiş toprak çatışması Dağlık Karabağ üzerinden ikinci önemli bir engel  teşkil ediyor.
Planın gerçekleştirilmesi. Çözümlemeye doğru önemli bir ilerleme kaydedilene kadar Bu konu, Azerbaycan'ın işbirliğine çok fazla ilgi göstermemesi muhtemel
Ermenistan ile Rusya’nın Gürcü ayrılık bağımsızlığını tanıması Abhazya ve Güney Osetya bölgeleri üçüncü önemli Girişimin başarısını sınırlayan engel. Rus
eylem bölgedeki az sayıda ülkenin ayrılıkçılık için bir örnek oluşturuyor meşrulaştırmak için istekli. Bu Türkiye için özellikle doğrudur çünkü Abhazya ve Güney Osetya'nın bağımsızlığının tanınması Türkiye'deki Kürt ayrılıkçılığını teşvik etmek ve meşrulaştırmak. Dördüncüsü, inisiyatif ABD'yi, AB'yi içermiyor.
ya da İran, hepsi Kafkasya'da önemli aktörler. Bu aktörler Girişimin başlatılmasından önce istişar edilmiş görünmüyorsa, ve inisiyatif için destekleri en  iyilik olmuştur. Bu nedenle, Girişimin çok acil bir başarı ile karşılaşması muhtemel görünmüyor. Ancak, Türk makamları bunu ek bir araç olarak görüyor
Ermenistan’ı meşgul etmek için uzun vadede bölgesel işbirliği.

Rusya ve Avrasya Enerji Boyutu

Kafkasya'da Türk politikasını yönlendiren enerji önemli bir faktördür. ve Hazar bölgesi. Gürcistan ve Rusların Rus işgali 2009'un başlarında Ukrayna'daki 
gaz anlaşmazlığı ihtiyacın altını çizdi Avrupa için tedarikçilerini çeşitlendirerek enerji güvenliğini artırıyor ve AB içinde artan ilgiye katkıda bulundu.
Hazar gazını Avrupa'ya Avrupa'ya ulaştıracak Nabucco projesi Türkiye'den Romanya, Macaristan üzerinden geçecek boru hattı ve Avusturya (bkz. Şekil 5.1).

Ancak Nabucco projesi, bir dizi engelle karşı karşıya. yaşayabilirliği hakkında sorular sordu. En ciddi sorun Boru hattını ticari olarak uygulanabilir kılmak için 
yeterli gazı bulmak. için tarih, sadece Azerbaycan boru hattına gaz tedarik etmeyi taahhüt etmiştir.

Ancak Bakü, boru hattının kapasitesinin sadece bir kısmını karşılayabilir. Olmak Ticari olarak uygun olan Nabucco, diğer tedarikçileri bulmaya ihtiyaç duyuyor
31 bcm yıllık taşıma kapasitesine katkıda bulunuyor. Şekil 5.1

HARİTA EKLE
Nabucco Boru Hattı




KAYNAK: Sémhur, Atelier Graphique, GNU Özgür Belgeleme Lisansı. RAND MG899-5.1

Bazı AB yetkilileri, İran'ın bazı eksiklikleri telafi edebileceğini ileri sürüyor. Bununla birlikte, bu seçenek, ABD ve AB'nin İran'ın nükleer programı üzerindeki 
bir karşıtlık karşısında kilitli kaldığı sürece, bir nonstarter. İran’ın nükleer politikasında bir değişiklik olmadığı sürece ABD’nin yetkilileri İran’ı Nabucco’nun 
tedarikçisi olarak kabul ettiler. Türkmenistan bir başka potansiyel tedarikçidir. Şu anda, Rusya'nın Türkmenistan'dan yaptığı gaz ihracatında tekel var. 
Ancak, Türkmenistan Gazprom ile bir fiyat anlaşmazlığında kilitlendi ve ihracatını çeşitlendirmek istiyor. Türkmenistan'daki yeni rezervlerin son keşfi, ikinci 
yarısında Bu on yıl içinde Türkmenistan, gazının bir kısmını Nabucco boru hattıyla göndererek mevcut düşüşü azaltmaya yardımcı oldu. Irak ve Katar da 
olası tedarikçiler. 
Rusya, 2009'dan itibaren Azerbaycan'ın tüm ihracat hacimlerini satın almayı önererek Nabucco projesinin gerçekleştirilmesini engellemeye çalıştı. 
Şimdiye kadar Bakü, Moskova’nın teklifini reddetti çünkü Azerbaycan’ın Batı ile enerji ortaklığını zayıflatacak ve ulusal bağımsızlığını ciddi ölçüde kısıtlayacaktı. 
Ancak Bakü, seçeneklerini açık tutuyor gibi görünüyor. Mart 2009 sonunda, Devlet Petrolü Azerbaycan Şirketi, geliştirme için Gazprom ile bir Mutabakat 
Zaptı imzaladı Doğal gaz ile ilgili işbirliğinin geliştirilmesi.13 MOU, Moskova ile ciddi bir işbirliği genişlemesine yol açıyorsa, Bakü, 2010 yılına kadar Rusya 
üzerinden doğalgazın büyük bir kısmının nakliyesine başlayabilir. Bu, Nabucco'nun yaşayabilirliğine ve Türkiye'nin, Hazar gazının Avrupa'ya ihracatı için  önemli transit güzergah. Moskova, Nabucco’ya benzeyen ve aynı ülke grubunu hedef alacak bir yol boyunca ilerleyecek Güney Akımı boru hattının inşasını  önererek Nabucco’yu da alt etmeye çalıştı. Güney Akımı boru hattı, Güneydoğu Avrupa'daki doğalgaz piyasasını sele edecek ve Nabucco'nun arkasındaki  bankacıların AB destekli projeyi finanse etmeye çalıştığı müşterileri kilitleyecek. İçinde  ek olarak, Rusya petrol ve doğal gaz boru hatlarının kontrolünü  ele geçirmeye çalıştı. AB topraklarında rafineriler.14

Nabucco ayrıca iç çatışmaların içinde AB, projeyi finanse etmek için. Budapeşte'de üst düzey bir toplantıda 26-27 Ocak 2009 tarihlerinde Avrupa Komisyonu  ve AB tarafından finanse edildi ödünç veren kurumlar Nabucco'yu destekleme planlarını açıkladı. Ancak, Mart 2009 başında Brüksel'deki gayri resmi bir zirvede, Almanya Başbakanı Angela Merkel Nabucco için AB finansmanını engelledi Proje için yeterli sayıda özel kredi sağlandığı gerekçesiyle.
Nabucco için bazı fonlar daha sonra geri yüklendi, ancak belli değil. Mevcut küresel ekonomik krizin tam etkisi hissedilmeye başlıyor, AB, projeyi finanse etmek için yeterli kaynak bulacaktır.

Türkiye'nin eylemleri de projedeki gecikmelere katkıda bulundu. Türkiye, transit konusunu bir kaldıraç aracı olarak kullanmaya çalıştı.
AB ile daha geniş bir ilişki. Ankara hak talebinde bulundu Türkiye'den geçecek olan transit gazın yüzde 15'ini satın alın Avrupa'ya giden yol. 
Bu “kaldırma” kısmı daha sonra yeniden satılabilir veya kullanılabilir iç tüketim Türkiye de daha yüksek vergi talep etti ve Diğer konsorsiyum üyelerine göre transit ücretleri.

Ancak Nabucco’nun umutları birkaç kişi tarafından desteklendi. gelişmeler. 13 Temmuz 2009, Bulgaristan, Romanya, Macaristan ve Avusturya, Türkiye ile 
hükümetler arası geçiş anlaşması imzaladı. Anlaşmanın Nabucco'ya yeni ivme kazandıracağı ve artıracağı bekleniyor tedarikçiler ile güvenilirliği. 

Buna ek olarak, Irak Arzını teklif etti Nabucco için ihtiyaç duyulan 31 bcm gazın yaklaşık yarısı kadar 15 bcm gaz tam kapasitede faaliyet göstermektedir.17 
Türkmenistan da bazı gemileri sevk etmeyi teklif etti Nabucco üzerinden gazını ikinci aşamada. Ayrıca, düşen emtia ve çelik fiyatları boru hattının inşa edilmesinin tahmini maliyetini azalttı, Projenin gerekli gördüğü umutları arttırmak finansman. Türkiye, Nabucco'nun en büyük faydalanıcılarından biri olmaya adaydır. sonunda inşa edildi. Boru hattı, Türkiye'nin rolünü önemli olarak artıracaktır.
bölgesel aktör ve Türkiye’yi Avrupa'nın çabalarında anahtar bir enerji bağımsızlığına kavuşur. Türkiye'nin genişlemesini sağlayacak
İran ve Irak başta olmak üzere yakın komşularıyla olan etkisi.

Önemli ekonomik faydalar da olacak. Önemli bir geçiş olarak boru hattının yarısından fazlası Türk topraklarında olacak Türkiye vergi gelirlerinin yüzde 60'ını alacak. Boru hattı da Altyapı yatırımını çekmesi ve yeni işler yaratması bekleniyor.

Ancak Nabucco bitmiş bir anlaşma değil. Irak ve Türkmenistan'dan teklifler Nabucco üzerinden gaza gönderilecekse, uygulanacaksa uzun süre
tedarik problemini çözme yolu. Ancak, birçok enerji uzmanı Irak’ın Irak’ın güvenilir bir tedarikçi olarak kabul edilip edilemeyeceği sorusu KBY ile enerji kaynaklarını ve gelirini paylaşma konusunda anlaşmazlıklar. Eğer KBY ve Bağdat'taki merkezi hükümet arasındaki gerginlik Artan, Maliki hükümeti iyi yapmak zor bulabilir Nabucco üzerinden taşımayı teklif ettiği 15 bcm'lik gazı tedarik etme teklifini verdi.
Türkmenistan da güvenilir bir tedarikçiden uzak ve gelebilir Nabucco'ya gaz tedarik etmemek için güçlü bir Rus baskısı altında. Yine de, bazı belirsizlikler ve engeller kalsa da, Nabucco'nun nihayetinde inşa edileceği beklentileri önemli ölçüde arttı gelişmiş. 
Proje imza ile yeni bir ivme kazandı 13 Temmuz 2009, hükümetler arası anlaşma ve güçlü hem Brüksel'de hem de Washington'da siyasi destek. 
Ve Rusya’nın Güney’in çoğunu terk eden Ukrayna’ya gaz kesme kararı ve Doğu Avrupa, haftalarca gazsız bir acı kışla karşı karşıya gelecek azaltmak için birçok Avrupa milletinin kararlılığını güçlendirdi 

Bu ekler Artan önemli bir yeni politik psikolojik boyut Nabucco'nun sonunda inşa edilme şansı. Aynı zamanda Türkiye, işbirliğine kapıyı açık tuttu Rusya ile. Erdoğan tarafından imzalanan enerji anlaşmaları seti ve Putin’in 6 Ağustos 2009’da Ankara’ya yaptığı ziyarette Putin’in Moskova’nın desteklediği Rusya’nın desteklediği Güney Akım boru hattına Nabucco'ya alternatif olarak terfi ettiler ve büyümeyi güçlendirdiler Rusya ve Türkiye arasındaki ekonomik ve siyasi bağlar son on yılda gelişti. Güney Akımı boru hattı izin verecek Rusya, Rusya enerjisinin yüzde 80'ini  Ukrayna üzerinden atlatacak şu anda Avrupa'ya ihracat yapıyor ve böylece Ukrayna’nın Avrupa'ya Rus enerji kaynaklarını kesti.

Ancak Güney Akımı bir dizi büyük lojistik ve finans ile karşı karşıya. inşaat ve ticari canlılığını yüksek yapan engeller belirsiz. Doğal gazın Rus'dan  taşınması gerekiyor Novorossiysk'in Karadeniz limanı, 560 mil boru hattının altında Karadeniz ve daha sonra karaya uzun mesafeler taşınmalıdır.
İtalya ve Avusturya'ya varmak. Bu kadar geniş bir boru hattının inşa edilmesi hiç bir anlamı yok . 
Ayrıca, inşaat için fatura kimin ayağa kalkacağı belli değil 10 milyar dolar - 30 milyar dolara mal olduğu tahmin edilen boru hattının. 
Bu büyük bir miktardır ve harcama Rusya’nın enerjisinin geldiği bir zamanda gelir. sanayi küresel ekonomik krizden çok zarar gördü. Böylece Güney
Akışın uzun dönüm boyunca yaşayabilirliği açık bir sorudur.

Bununla birlikte, 6 Ağustos 2009’un imzalanması, Moskova, hem giderek artan önemli stratejik rolün altını çiziyor Türkiye, Avrupa ve Avrasya'da  geçiş rotası olarak oynamaya başladı enerji planları ve Türkiye'nin büyüyen ekonomik bağlarının önemi Rusya'ya. Bu bağlar yakın izleme gerektirir. 
Artsalar da Türkiye'nin bölgesel bir aktör olarak stratejik önemi, onlar da Ankara'ya veriyorlar Moskova ile iyi siyasi ilişkileri sürdürme konusunda güçlü bir pay.  Bu bir narin dengeleme eylemi ve Batı'nın ilişkilerinde bir gerileme varsa Rusya ile sürdürmek gittikçe zorlaşabilir.

BU BÖLÜM DİPNOTLARI;

1 Kapsamlı bir tartışma için bkz. F. Stephen Larrabee ve Ian O. Lesser, Turkish Belirsizlik Çağında Dış Politika, Santa Monica, Kaliforniya: RAND Corporation,
   MR-1612-CMEPP, 2003, sayfa 99–126.
2 Ayrıntılı bir tartışma için bkz. Suat Kınıklıoğlu, “Türk-Rus İlişkilerinin Anatomisi” Insight Türkiye, Vol. 8, No. 2, Nisan-Haziran 2006.
3 Bkz. Genel Tuncer Kilınç, Savaş Akademisi'nde konuşma, 7 Mart 2002, İstanbul. Konuşmayı yapan Kilınç, Türk Milli Güvenlik Konseyi sekreteri oldu.
4 Burak Bekdil, “Ankara'da Bulunmayan Bir Saldırı” Haberler (İstanbul), 8 Haziran 2007.
5 Ian O. Lesser, “Gürcistan'dan Sonra: Türkiye’nin Yükselen Dış Politikası İkilemleri” Türkiye’de Amerika Birleşik Devletleri Alman Marshall Fonu, 
   26 Ağustos 2008a, s. 2.
6 Tuğba Tekerek, “Kriz Rusya'da Türk Projelerine Hükmediyor”, Turkish Daily News (İstanbul), 18–19 Ekim 2008
7 Ortak bildirinin yayınlanma zamanlaması - kutlamadan iki gün önce Ermeni Anma Günü, ABD başkanının geleneksel olarak bir açıklama yaptığı bir gün
   1915'te öldürülen Ermenilerin kitlesel ölümlerini anmak, Ortak açıklama, öncelikle Obama’daki “soykırım” kelimesinin kullanılmasını önlemek için tasarlandı.
   Obama’nın 6-8 Nisan’da Türkiye’ye yaptığı yolculuktan önce soykırım meselesini açıklama ve erteleme, 2009.
8 Emrullah Uslu, “Ankara-Yerevan Rapprochement Strains Turkey’s Relations with Azerbaijan,” Eurasia Daily Monitor, Vol. 6, No. 68, April 9, 2009 b. 
   See also Barçin Yinanc, “Outreach to Armenia Prompts Azeri Threat,” Hürriyet Daily News and Economic Review (Istanbul), April 2, 2009.
9 Emrullah Uslu, “Erdogan Reassures Azerbaijan on Turkey’s Border Policy with Armenia,” Eurasia Daily Monitor, Vol. 6, No. 93, May 14, 2009 d.
10 Ayrıntılı bilgi için bkz. "Türkiye sorunu Ermenistan'ı böldü", 13 Mayıs'ta Neue Zürcher Zeitung, 2009 yılında.
11 "Ermeniler ve Türkler Soykırıma Gittiler", Uluslararası Herald Tribünü, Eylül 1, 2009.
12  2008'in sonunda, önde gelen Türk aydınlar, akademisyenler ve gazetecilerden oluşan bir grup. İnternette dolaşmaya Ermenilere duydukları yakınlığı ifade 
eden açık bir mektup başladı 1915'te öldürüldü ve Türk vatandaşlarını toplu ölümlerden dolayı özür dilemeye çağırdı. Türkiye ayrıca söz konusu döneme 
ait Osmanlı arşivlerini alimlere de açtı olayları daha iyi anlayabilmeleri ve değerlendirebilmeleri için (yabancı Türkçenin yanı sıra) 1915. 2009 yılından 
itibaren Türk üniversitelerinde Ermeni dili ve edebiyatı öğretilecek. Bkz. Şaban Kardaş, “Türkiye Tarihinde İtiraz Edilen Bir Dönemle Karşılaşıyor”, 
Avrasya Günlük Monitör, Vol. 5, No. 240, 17 Aralık 2008.
13 Stephen Blank, “Azerbaycan: Rusya, Hazar Enerjisi Üzerindeki Tutkusundan Giderek Artırılıyor”, Avrasya Insight, Eurasianet.org, 30 Mart 2009. 
Ayrıca bkz. Roman Kupchinsky, ek olarak, Rusya petrol ve doğal gaz boru hatlarının kontrolünü ele geçirmeye çalıştı. AB topraklarında rafineriler.14
“Azerbaycan ve Rusya Mürekkep Geçici Gaz Anlaşması”, Avrasya Daily Monitor, Vol. 6, 62, 1 Nisan 2009.
14 Mart 2009 sonunda Kremlin kontrollü Surgut Neftegaz en büyüğü oldu MOL Macar Petrol ve Gaz Şirketi'nde hissedar. MOL en verimli
Orta Avrupa'daki rafineriler ve Hırvatistan'ın doğalgaz ve petrol şirketindeki baskın paydaş İÇİNDE. Aynı zamanda Nabucco projesinde bir ortaktır. 
Böylece MOL'un kontrolü Rusya, Avrupa enerji piyasasını etkilemek için önemli bir araç. Nabucco. Bkz. Vladimir Socor, “Rusya’nın Macaristan’daki Stratejik 
Etkileri MOL, ”Eurasia Daily Monitor, Vol. 6, No. 77, 22 Nisan 2009 b.
15 Vladimir Socor, “Başbakan Merkel Nein'i Nabucco'ya,” dedi Avrasya Daily Monitor, Vol. 6, No. 45, 9 Mart 2009a. Ayrıca bkz. “AB Boru Hattında Nabucco 
Projesi”, Hürriyet Günlük Haberler ve Ekonomik İnceleme (İstanbul), 18 Mart 2009.
16 Sabrina Tavernise ve Sebnem Arsu, “Türkiye'den Gaz Boru Hattı Desteği Kazanıyor Avrupa, ”New York Times, 14 Temmuz 2009.
17 Delphine Strauss ve Ed Cooks, “Irak Nabucco için Yarım Gaz İhtiyacı Sağlıyor,” Financial Times (Londra), 13 Temmuz 2009.

11 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,


***