DEMOKRASİ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
DEMOKRASİ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

31 Ekim 2018 Çarşamba

12 TEMMUZ BEYANNAMESİ’NİN TÜRK SİYASİ TARİHİNDEKİ YERİ ETKİSİ VE ÖNEMİ.

12 TEMMUZ BEYANNAMESİ’NİN TÜRK SİYASİ TARİHİNDEKİ YERİ ETKİSİ VE ÖNEMİ. 



Fehmi AKIN
* Yrd. Doç. Dr., Afyon Kocatepe Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü, 03200 AFYONKARAHİSAR. 
Sosyal Bilimler Dergisi 

ÖZET 

DP kurulduktan sonra bir süre iktidar partisinin hoşgörüsüyle karşılassa da, belediye seçimlerini boykot etmesi ve umulanın üzerinde bir örgütlenme başarısı göstermesi üzerine iktidar partisinin ona karşı tutumu giderek sertleşmiştir. Gerginliğin doruga çıkması üzerine İnönü devreye girmiş ve iki parti arasında ara buluculuğa soyunmuştur. Cumhurbaşkanı İnönü, Tarihe “12 Temmuz Beyannamesi” olarak geçen bildirisiyle muhalefetin de iktidar partisinin koşulları içinde çalışacagı güvencesini vermiş ve çok partili dizgenin süreğenliğini sağlamıştır. 

Anahtar Kelimeler: Demokrat Parti, Cumhuriyet Halk Partisi, 12 Temmuz Beyannamesi, İsmet İnönü, Celal Bayar,


*** 

GiRİŞ;


Demokrat Parti (DP) 7 Ocak 1946’da kuruldu. 1946 Mayısında yapılan belediye seçimlerini boykot etse de 21 Temmuz 1946’da yapılan erken genel seçimlere katılarak 66 milletvekili çıkardı. Kurulmasından tam bir yıl sonra birinci büyük kongresini yaptı. 7 Ocak 1946’dan 12 Temmuz 1947 Beyannamesine degin geçen bir buçuk yıllık süre DP ile iktidar partisi 

CHP arasında zaman zaman siddetini artıran gerginliklere sahne oldu. Bu makalede önce 12 Temmuz’a giden süreç ele alınmıs, sonra da beyannamenin sonuçları üzerinde durulmustur. 

12 Temmuz Beyannamesi 

DP Birinci Büyük Kongresi ve hemen ardından yapılan Muhtar seçimlerinden kısa bir süre sonra iki parti arasında adım adım tırmanan gerginlik “Aldogan Olayı”ndan sonra1 zirveye ulastı. İnönü, 6 Haziran’da, İngiltere’den yeni dönmş olan Fuat Köprülü’yü telefonla arayarak kendisiyle görüsmek istedigini söyledi. İki saat süren görüsmede Köprülü, İngiltere izlenimlerini anlattı2, sonra da Türkiye’deki iç politika konusuna girdi. Köprülü’nün en çok yakındıgı konu, yöneticilerin baskısıdır. Köprülü ayrıca, halkı ayaklandırma gibi, ihtilale tesvik etme gibi konuların siddetle aleyhinde oldugunu ekledi. 

Bu arada, DP Ankara İl Baskanı Üzeyir Avunduk ve İşadamı Vehbi Koç’un iki parti arasında arabuluculuk girisiminde bulundugu görülmektedir. 
İnönü, Avunduk ve Koç’la görüstügünü, daha sonra da 7 Haziran’da Bayar’a randevu verdigini anılarında anlatır3. Bayar, görüsme sırasında yine yöneticilerin baskısına degindi. Partisine mensup olanların dövüldügünü, tehdit edildigini, islerinden çıkarıldıgını anlattı. Muhtar seçimleri sırasında yasanan olayları gündeme getirdi. 21 Temmuz seçimlerinden sözederek yüzlerce milletvekilinin kendilerinden haksız olarak alındıgını söyledi. nönü’nün buna, bazı haksızlıkların olmu olabilecegi, ancak bunların Meclis’teki komisyonlarda görüsülüp karara 
baglandıgı biçiminde karsı çıktıgı görülüyor. nönü bir de Bayar’a “Meclis çogunlugunu haklı olarak CHP’nin kazanmı oldugundan süpheniz var mı?” 
sorusunu yöneltince Bayar’ın, zaten yeteri kadar aday göstermediklerini, dolayısıyla çogunlugun CHP’de olacagını söylemesi anlamlıdır4. Bayar, aynı 
görüsmede, partisine hakim oldugunu, asırıların hakkından gelecek güce sahip oldugunu belirtmiştir. 

Bayar bir de, ordunun politikaya karıstırılmasının tümüyle aleyhinde oldugunu göstermeye çalısmıstır. İnönü, görüsmenin sonunda bir çıkar yol bulmaya 
çalısacagını ve görüsmelerin sürecegini söylüyor5. İnönü, Bayar’la görüsmesinin hemen ardından Peker’le bir araya geldi ve Bayar’ın “bundan sonra baskı 
yapılmayacagı” yolunda bir genelge çıkarılmasını arzu ettigini hatırlattı. Peker’in ise buna yanasmadıgını ve kendisine, simdilik görüsmelerin kesilmesinin 
daha dogru olacagını söyledigini aktarıyor İnönü 6. 

11 Haziran’da nönü, Bayar’la yeniden bir araya geldi ve yakınma konularını hükümet kanadına ilettigini söyledi. nönü, ayrıca bundan sonraki görüsmenin iki tarafın da hazır bulundugu bir biçimde yapılması önerisinde bulundu ve Bayar, bu öneriyi yerinde buldu. 14 Haziran’da bu dogrultuda taraflar bir araya geldi. Görüsmede iktidar kanadını Peker’le birlikte CHP Genel Baskan Yardımcısı Mümtaz Ökmen temsil ediyordu. Bayar ise yalnız gelmeyi yeglemisti7. Basta İnönü, iki tarafı da dinleyip bir çıkar yol bulmayı amaçladıgını söyledi. Sonra Bayar söz aldı. Bayar, her zaman oldugu gibi en büyük sorunun yöneticilerin baskısı oldugundan dem vurdu. Yakındıkları konular hakkında iktidarın hiçbir islem yapmadıgını söyledi. Basbakan ise, bunun dogru olmadıgını, sikayetlerin üzerine gidildigini fakat yüzde 90’ının dogru çıkmadıgını ifade etti. Ökmen de onu onayladı. Basbakan ayrıca, muhalefetin ihtilal metotlarından yakındı. “Üç aya, altı aya kadar iktidara gelecegiz. Nasıl gelecegiz, geldigimiz zaman görürsünüz” gibi sözlerin baska anlamı olamayacagını söyledi. Bayar, bu iddiaları siddetle reddetti ve söz konusu ihtilal iddialarına dayanak olusturan olayların seçimlerin hemen ertesinde yasanan “infial”lerden ibaret oldugunu vurguladı8. 

İnönü ise, iki tarafın da söylediklerinin önemli oldugunun altını çizerek yine de anlasmaya engel bir durum görmedigini söyledi. 

İnönü, bu sırada Peker’e, Bayar’ı hosnut etmek için ne yapılabilecegini sordu ise de Peker’den tatmin edici bir yanıt alamadı. Görüsmenin özeti sudur: 
Bayar, sikayet konularını sıralayarak, hükümetten, baskı yapılmayacagına iliskin bir genelge yayınlamasını istemektedir. Peker ise, böyle bir genelgenin 
simdiye dek baskı yapıldıgı anlamı çıkarılabilecek bir itiraf gibi anlasılmasından korkmaktadır. İki taraf arasındaki diyalog bu noktada tıkanma göstermektedir. nönü ise, Bayar’ın bütün hırçınlıgına ve Peker’in de bütün vurdumduymaz tavırlarına ragmen pes etmemekte ve iki taraf arasında ortak noktalar bulmaya çalısarak, sonuna kadar hakemlik tutumunu sürdüreceginin isaretlerini vermektedir. 

İnönü ile Bayar arasındaki dördüncü görüsme 17 Haziran tarihlidir. 
Bu görüsme Bayar’ın istegi üzerine yapılmıstır9. Bayar, görüsmeye daha önceki görüsmelerini arkadaslarına anlattıgını söyleyerek baslamıs, partili arkadasları nın oynadıgı hakemlik rolünden dolayı nönü’ye minnet ve sükranlarını sunduklarını belirtmistir. Bayar, ardından baskı iddialarını ve hükümet tarafından kamuoyuna bir açıklamada bulunulması isteginin arkasında durduklarını yinelemistir. Ancak, Bayar, İnönü’nün, böyle bir açıklamanın soru-cevap biçiminde yapılması istegine çekince koymustur. Bayar bu endisesini su sekilde belirtmistir: “Kanun dısı hareket, ihtilal tesebbüsleri düsünmüyoruz demek bile gücüme gidiyor”10 . İnönü’nün Bayar’a bu noktada hak verdigi anlasılıyor. İnönü’nün “tatilde ne yapacaksınız?” sorusundan sonra “mitingler olacak mı?” diye de sorması, mitinglerin iktidarca etkili bir yöntem olarak kabul edildigi biçiminde yorumlanabilir. Öte yandan muhalefet kanadında, Bayar’la İnönü arasında yapılan bu görüsmelerin DP’nin tabanında “muvazaa” seklinde 
algılanmaması için bir çaba içine girildigi de görülmektedir. nönü, Bayar’ın kendisini oyalanıyor olarak gördügünü, bu yüzden de kendisini örgüte 
“yürüdügümüz yolda devam edecegiz” anlamında genelgeler göndermek zorunda hissettigini belirtiyor11 . 

İnönü’yle Bayar arasındaki besinci görüsme 20 Haziran 1947’de bu kez İnönü’nün istegi üzerine gerçeklesmistir. İnönü Bayar’a, konustuklarını 
Peker’e aktardıgını söyledi. Peker’in iki parti arasındaki iliskilerden övgüyle söz ettigini belirtti. Bayar ise buna, henüz fiili bir sonuca ulasamadıkları biçiminde karsılık verdi. İnönü, geçmisteki olayların sürekli gündeme getirilmesinin yanlıslıgından bahsetti. “Siz baskıdan sikayetçisiniz. Yani çalısma emniyeti istiyorsunuz. Hükümet sizin ihtilal metotları takip ettiginizi ileri sürüyor. İlk isimiz, bu iki nokta üzerinde arada bir emniyet kurulmasıdır” dedi12 . İnönü, görüsmeler sürerken gösterdigi anlayı ve hosgörünün, muhataplarında, yalnız kendilerini haklı görmek egiliminin güçlenmesine neden oldugundan yakınmaktadır13 . İnönü, Bayar’ın bir yandan kendisiyle görüsürken, bir yandan da örgütünün heyecanını gönderdigi genelgelerle ayakta tutma çabalarını yadırgadıgını saklamamaktadır. İnönü, Bayar’la yaptıgı görüsmelerin kamuoyunda yanlı yorumlara yol açmaması için bir tebli yayımlamıstır. İnönü, tebliginde, Bayar’la memleket sorunları etrafında görüstüklerini, görüsmenin ardından Bayar’ın “Cumhurbaskanından baskının kaldırılması için delaletlerini rica ettim. Herhalde hükümetle görüstükten sonra olacak, baskının kaldırılacagını hükümetin vadettigini söylediler” dedigini, sonra da muhalefet liderinin Sivas’a hareket ettigini belirtmistir14 . İnönü, H. Suphi Tanrıöver’i Bayar’la görüsmesi için görevlendirmis, Tanrıöver de Bayar’la görüsmesini İnönü’ye aktarmıstır. Tanrıöver, Bayar’ın ardından Köprülü ile de bir görüsme 
yapmıstır. Görüsmede, nönü’nün partiler arasındaki arabuluculuk tutumunun takdire sayan oldugu yinelenmis. Köprülü, karsılarında CHP gibi bir partinin bulunmaması durumunda bir yıl bile dayanamayacaklarını söylemis. Çünkü, DP’nin içinde “ihtiras adamları, muvazenesizler, kötü ruhlu ve hesapsız unsurlar” vardır15 . 

Bayar, bu arada, 27 Haziran’da Sivas’ta halka yönelik bir konusma yaptı16 . Bayar, her zaman yaptıgı gibi, Sivas’taki konusmasına da, Sivas’lıları överek basladı. Bayar’a göre, “Sivas ve Sivas’lılar, mazideki tarihi medeniyet eserleriyle birlikte Türk inkılabının temelinin kendi sehirlerinde atılmı olmasıyla da haklı olarak ögünebilirler”. Bayar, yurttasların siyasal görüsleri yüzünden baskılara ugramaması gerektigini, DP iktidara geldiginde bu ilkeyi içtenlikle uygulayacagını söyledi. Bayar, radyonun ve halkevlerinin yalnızca iktidar partisine hizmet ettiginden yakındı ve esit muamele istedi. Bayar’a göre, memleketin çıkarı DP Kongresinde alınan Hürriyet Misakı kararları geregince Meclis’ten çekilmeyi gerektirirse bunda tereddüt edilmeyecektir. Suikast, hükümet darbesi gibi seyler asla akıllarından geçmiş degildir. Bayar, son zamanlarda İnönü ve Peker’le yaptıgı görüsmelere temas etti ve Peker’e, partinin kurulusundan bu yana geçirilen asamaları ve zorlukları anlattıgını ve bunların çözümünü istedigini belirtti. Bayar’a göre Peker, DP’nin hükümetin düsmanlıgına maruz kalmadıgını düsünmektedir ve hükümetin DP’ye karsı tarafsız davrandıgı kanısındadır17 . Bayar, bir de her zaman oldugu gibi, devlet baskanı ile parti baskanının aynı kiside birlesmemesi geregi üzerinde durmustur. Bayar’a göre Atatürk, Serbest Fırka zamanında Ben particilere karsı bitarafım. Reisicumhur oldugum müddetçe partinin reisligini yapmayacagım. Bu vazifeyi bilfiil İsmet Pasa görecektir” anlamına gelen bir söz söylemi ve böylelikle geçmiste hayırlı bir yol açmıs. Bayar, aynı tutumu Atatürk’ün ardılından da beklemektedir18 . 

İnönü, 5 Temmuz’da Bayar’la bir kez daha görüstü. Bu görüsmede, muhalefetin İnönü’den bekledigi hakemlik müdahalesinin içerigi üzerinde duruldu. İnönü’nün düsündügü formül, simdiye kadarki durumun hikaye edilmesi ve güvenceleri de içeren dileklerin kagıda dökülmesidir19 . 

İnönü ile Bayar, 7 Temmuz günü bir kez daha görüstüler20 . Bu görüsmede kamuoyuna duyurulacak bildirinin biçimlendigi anlasılıyor. 
İnönü, tasarladıgı bildiri metnini Bayar’a verdi21 . 

Bu arada Bayar ile Peker arasında karsılıklı demeç düellosu basına yansımaktadır. Peker, Bayar’ın Sivas konusmasına sert bir sekilde karsılık 
verdi22 . Bayar ise Peker’in bu açıklamasıyla, iç politikada memleket ve dünya sartlarının gereklerini yerine getirme yeteneginden uzak oldugunu 
ortaya koydugunu söyledi23 . 

İnönü, Bayar’ı 10 Temmuz günü yeniden kabul etmis, bu görüsmede “beyanname” üzerinde uzlasmaya varılmıstır. nönü’den beyanname 
örnegini alan Bayar, DP Genel dare Kurulunu toplantıya çagırdı. Bayar, toplantıda o güne dek yaptıgı görüsmeleri anlattı ve bildiri örnegini okudu. 
Bu noktada DP önde gelenleri ikiye ayrıldı. Üyelerin bir bölümü bildiriyi olumlu karsılarken, bir bölümü de karsı çıkıyordu. Partideki ılımlı kanat, bildirinin DP’ye yönelik baskıyı ortadan kaldırması bakımından yararlı olacagını vurguluyorlardı. “Müfrit”ler ise, nönü’nün devlet baskanlıgı ile parti baskanlıgından hiç birisini bırakmadan demokrasi oynamak istedigini iddia ediyor ve bildirinin kabul edilmemesini, görüsmelerin kesilmesini istiyorlardı24. Yusuf Kemal Tengirsenk, Ahmet Tahtakılıç ve Ahmet Oguz partideki asırıları temsil ediyorlardı. DP’nin kurucuları ise, ılımlı kanattandı ve Bayar’ın bunlara dahil olması güçlerini artırıyordu. Toplantının ilerleyen bölümlerinde Tengirsenk’in dısındaki asırıların yumusadıgı anlasılıyor. 
Ancak asırılar, bildiri metninde ufak tefek bir takım degisiklikler yaptırmayı basarıyorlar. Bildirinin sonuna ise, “beyanatın nesrinden önce basbakanla 
muhalif parti lideri görmüslerdir” kaydının konması çogunlukla benimseniyor25. Aykırı kalan tek kisi Yusuf Kemal Tengirsenk’tir26 . 

“12 Temmuz Beyannamesi” adıyla ünlenen bildiri, 11 Temmuz günü radyoya ve Ajans’a verilmis, 12 Temmuz günü ise ulusal gazetelerde yayımlanmıstır27 . nönü’nün bu bildirisi, muhalefete verilen güvenceler açısından çok önemlidir. İnönü, bildiride önce, iktidar ve muhalefet kanadıyla yapmı oldugu görüsmeleri hikaye etmis, sonra da iki taraftan beklentilerini açıga vurmustur. nönü, bildirinin amacını, iki taraf arasında dügümlenen iliskileri yansız konumuyla çözmek olarak açıklıyor. Ona göre, suasamada kimin haklı kimin haksız oldugunu ortaya koymanın bir yararı yoktur. 

İnönü, asırıya kaçmakla birlikte iki tarafın da yakınmalarında haklılık payı oldugu kanaatini tasımaktadır. İnönü’nün bu sözlerinden, Peker’e ragmen, muhalefetin dillendirdigi baskı iddialarını kabul ettigi anlamı çıkıyor. İnönü, iki partiye de esit uzaklıkta oldugunu, “ihtilalci bir tesekkül degil, bir kanuni siyasi partinin metotları ile çalısan muhalif partinin, iktidar partisi sartları içinde çalısmasını saglamak gerekir” sözleriyle ortaya koyuyor28 . İnönü’ye göre, “mesru ve kanuni siyasi partilere karsı tarafsız ve esit muamele mecburiyeti, siyasi hayat emniyetinin temel sartıdır”. Ancak siyasi partiler de, mensuplarının ya da öyle görünen özel amaç sahiplerinin “sirretliklerini pervasız olarak tesirsiz bırakmak hususunda” dikkat göstermelidirler. İnönü’nün varmak istedigi sonuç, iki partinin birbirlerine güven duymalarını saglamaktır. “Muhalefet, teminat içinde yasayacak ve iktidarın kendisini ezmek niyetinde olmadıgından müsterih olacaktır. İktidar, muhalefetin kanun haklarından baska bir sey düsünmediginden emin bulunacaktır”. Bu sözlerden de anlasıldıgı 
gibi, 12 Temmuz Bildirisi, ülkenin geri dönülmez bir biçimde çok partili yasama geçmiş oldugunu ortaya koyan bir belge niteligindedir. İnönü, 1959 yılında 
Akis’ten Hamdi Avcıglu’nun, Türkiye’de çok partili yasama geçilmesinin asamaları hakkında sordugu bir soruya su yanıtı vermistir: “Demokratik 
hayata geçmek kararımızın ciddiyetine inanılmak için oldukça zaman geçmistir. DP’nin kurulmasından sonra da endiseleri yenmek için uzun müddet sabır ve yardım göstermemiz lüzumlu olmustur. Kararın dönülmez tabiatta oldugu anlasıldıktan sonra, gittikçe artan bir siyasi cesaret havası yayılmıstır. Ölçülerin kaçtıgı, sabırların tükendigi devreye girmistik. 1947 hakiki bir buhran noktasıdır. Ümitsizlik asikar bir hale geldigi zaman 12 Temmuz Beyannamesiyle demokrasi hayatının yerlesmesi için kat’i tedbir tarafımızdan alınmıştır”29 . 

Muhalefete en yetkili agız tarafından güvence verilmistir. nönü bu bildirisiyle muhalefetin kurumsallasmasına çok önemli bir katkıda bulunmustur. 
Bildiriden sonra, iki parti arasındaki iliskilerin tümüyle bahar havasına girdigi sanılmamalıdır. DP yönetiminin, içindeki “müfrit”leri zaptetmek için tuttugu 
iki yönlü politikanın bundan sonra da sürdügü görülüyor. İnönü’nün ise partiler üstü konumunu iyice kanıksadıgı bir döneme giriliyor. 

Beyannamenin Yankıları ve Sonuçları 

Bildirinin yayımlanmasından sonra, parti baskanlıgından çekilecegi söylentileri ortalıkta dolasmaya baslayınca İnönü, bunu yalanlama geregi  duydu 30. 
CHP zmir Bölge Müfettisi Kamran Örs’ün Genel Merkeze yazdıgı 18 Temmuz 1947 tarihli raporda Örs, bildirinin İzmir ve çevresinde uyandırdıgı yankıları anlatmıstır31 . DP’liler, İnönü’nün yüksek hakemliginden dolayı sevinçlidir. “Her vesile ile edep ve terbiye sınırlarını asan zehirli ve mütecaviz dillerini kısmıslardır”. Rapora göre bildiri, tarafsızlar üzerinde olumlu bir etki yapmı olsa da, CHP’ye mensup olanlar üzerinde o denli olumlu bir izlenim bırakmamıstır. Çünkü CHP’liler, İnönü’nün Genel Baskanlıktan ayrılmasını istememektedirler. “DP’lilerin İnönü’yü “harp dısı” ilan etmesi yani ona dokunulamayacagına hükmetmesi ise, bundan sonra hücumların, kin ve husumetlerin bir taraftan CHP’ye, öte yandan Peker Hükümetine yönelmesine neden olacaktır.” DP’lilerin istedikleri yasalar Meclis’ten geçerse, bu kez de, “eski kanunlarla bu 
Meclis’in devamı demokratik sayılamaz” savıyla Meclis’in yenilenmesi mücadelesine baslayacaklardır. Örs’e göre, nönü’nün, Parti Baskanlıgından 
ayrılma düsüncesinin kendisinin içten isteginden çok, Bayar’ın baskısı sonucu olustugu hakkında DP’lilerin sasmaz bir kanaatı vardır. İnönü’nün 
Genel Baskanlıktan ayrılmasının, DP’nin daha anlayıslı ve daha makul bir dogrultuda ilerlemesine yardımı dokunacagı kuskuludur. Ayrıca, eger bu 
çekilme gerçeklesecek olursa, üç sene sonraki seçimde CHP iktidarı kaybedecektir. Öte yandan bu çekilme, örgütün bünyesinde siddetli bir kriz 
doguracaktır. “İlk zamanlarda, dagılmalar, firarlar olacaktır, bocalama olacaktır. Fakat kalanlar daha mütecanis ve daha mistik bir baglanısla partiyi 
kuvvetlendirmeye çalısacaklardır.” Örs’e göre, eger, bundan sonraki seçimi DP kazanır da, çok zayıf bir olasılıkla nönü’yü cumhurbaskanı yapmak 
isterlerse, İnönü’nün bunu kabul etmeyerek azınlıkta kalan partisinin basına geçmesi gerekir. Bu durum, CHP’yi kısa zamanda iktidara götürecek en 
kestirme yoldur. 

Anlasıldıgı kadarıyla, 12 Temmuz Beyannamesi, CHP’liler arasında, İnönü’nün Genel Baskanlıktan ayrılacagı ve parti gelecek seçimlerde iktidarı kaybetse bile devletin basında kalmaya devam etmeyi düsündügü yolunda kuskular uyanmasına neden olmuştur. 

12 Temmuz niçin önemlidir? Çünkü bu tarih, iki parti arasındaki gerginligin yerini yumusamaya bırakmaya basladıgı tarihtir. İnönü, açıkça arabuluculuga soyunmus, CHP Genel Baskanı olmasına ragmen iki partiye de esit uzaklıkta duracagına iliskin söz vermistir. Öte yandan bu tarih, iki partide de asırıların güç yitirdigi ve partilerinden dıslanmasına kadar varan bir sürecin baslangıcını olusturması itibariyle de önemlidir. Ancak içeride bu olup bitenleri dı iliskilerden soyut degerlendiremeyiz. İçerideki bu gelismeler, ABD ile iliskilerdeki ilerleme ve yardım kararı çıkmasıyla kosut degerlendirilmelidir. Beyannamenin imzalandıgı gün Ankara’da, ABD ile Türkiye arasında ABD’nin Türkiye’ye yapacagı yardıma iliskin bir anlasma imzalanması rastlantı degildir. 

12 Temmuz, nönü’nün CHP Genel Baskanı gibi degil, Cumhurbaskanı gibi davrandıgı bir olaydır. 12 Temmuz’la nönü, partilerüstü bir durusla iki partiye de esit uzaklıkta oldugunu ifade etti. 12 Temmuz ile yönetenler çok partili süreci tescil ettiler ve muhalefetin sürekliligini güvence altına aldılar. Yani 12 Temmuz, geçi sürecinin geri dönülemez bir süreç haline dönüstügünün bir belgesidir. 12 Temmuz ile ülkedeki ihtilal havası ortadan kalktı. Siyasi tansiyon yumusadı. Bu aynı zamanda adı konmamı bir siyasi sözleşmedir. 

12 Temmuz’la muhalefetin yasal yöntemlerle çalısması durumunda iktidar partisinin olanakları içinde etkinlikte bulunabilecegi belirtildi. 
Böylece mesru olmayan muhalefete izin verilmeyecegi açıkça vurgulanmı oldu. Hangi muhalefetin mesru oldugunu belirleme yetkisi ise, iktidar seçkinlerine aitti. Mesru olduguna karar verilen muhalefet, rejimin varlıgını tehlikeye düsürmeyecegine inanılan muhalefetti. Dolayısıyla ne irtica anlamındaki saga, ne de komünist sola yasama sansı verilmedi. Sol ise konjonktürel olarak asırı saga göre bile daha sanssız bir konumdaydı. 
Erogul’un deyisiyle halk, siyaset sahnesine, ancak sınıf bilincinin gelismesi yasaklanarak kabul edildi32 . Bir diger husus da, CHP’nin muhalefetin 
varlıgını kendisi için tehlikeli görmedigini deklare etmi olmasıdır33 . 

12 Temmuz’dan önce DP, halkın destegini arkasına almak suretiyle hükümete baskı kurmaya çalıstıysa da, beyannameden sonra isteklerini daha 
çok Meclis yoluyla gerçeklestirmeye özen gösterdi34 . 

12 Temmuz’dan sonra nönü, (özellikle 1947 Kurultayında) yetkilerini fiilen Genel Baskan Vekiline bırakarak daha partiler üstü bir konuma geçmeye çalıstı. Belki iktidarı kaybederse Cumhurbaskanı olarak kalmanın hesaplarını yapıyordu 35 . İnönü, daha sonraları 1 Kasım 1949’da Meclis’i açı konusmasında 12 Temmuz Beyannamesi’nin iktidarla muhalefetin karsılıklı yükümlülüklerini ve sorumluluklarını ifade etmek için yazıldıgını ve iyi sonuçlar verdigini söylemistir. İnönü, bu bildirinin tek taraflı bir borç senedi gibi anlaşılmasının niteliğine ve yazılı amacına aykırı olduğunu belirtmiştir 36 . 

Bayar daha sonra 1949 yılında bildiri hakkında sunları demistir: “12 Temmuz Beyannamesi... 21 Temmuz seçimlerindeki hareketin ve ondan sonra Recep Peker Hükümetinin tedhi ve tazyik politikasının yürüyemeyecegine dair olan kanaatin ifadesidir... Bu beyanname sırasında bizim karsımıza iki yol çıkmı idi. Birisi ihtilal yolu idi, igtisa ve isyan yolu idi. İkinci yol, memlekette istikrarı muhafaza ederekten müskül dahi olsa, zaman kaybetmek bahis mevzuu dahi olsa istikrar yolu idi. Bizler sizlere itimat ederek ikinci yolu seçtik... Eger beyannameyi reddetseydik elimize ne geçecekti? Kabul ettik... Simdi onlar, bizim reddettigimiz takdirde düsecegimiz vaziyete düsmek istidadındadırlar... Her seyi o günkü sartlarında mütalaa etmek lazımdır”37. Menderes de, bildiriden sonra DP’nin tuttugu yolun haklılıgını, 15 Subat 1948 tarihli zmir konusmasında söyle ifade etmistir: “12 Temmuz’dan sonra bizim sadece taktigimiz degismistir. Daha evvel bize karsı siddetle hareket edenlere misli ile mukabeleden 
çekinmedik... Artık karsı taraftan bize hücum ve taarruz gelmiyordu ki, biz hücum ve taarruzlarda bulunalım.” Menderes, ayrıca DP’nin taktiginin 
isabetini, sıkıyönetimin kaldırılmı olması ve valilerin degismesini örnek göstererek destekliyor38 . 

12 Temmuz Bildirisinin en önemli sonuçlarından birisi, iki partide de asırıların tasfiye edilme sürecini baslatmı olmasıdır. Aslında bu sürecin daha nönü ile Bayar arasındaki görüsmeler devam ederken, Haziran ayında basladıgı da söylenebilir. Haziran’da DP Haysiyet Divanı, Dr. Mustafa Kentli’nin partiden çıkarılmasına, General Rasim Altu ve Harun Dikmen’e ihtar cezası verilmesine karar verdi39 . 12 Temmuz’la birlikte muhalefetin iyice mesruiyet kazanmasında, DP’den ayrılan “müfrit”lerin tutumunun da etkisi oldu. DP’den ayrılan bu kisiler, kurdukları olusumlarla, DP’yi “merkez”e çekmi oldular. 

Bu bildiriyle iktidar, muhalefetin varlıgına tahammül etmeyi, onunla bir arada yasamayı kabul ediyordu. Bu arada nönü, çıktıgı dogu gezisine DP’li Nuri Özsan’ı da götürdü. nönü, bu gezisinde yaptıgı konusmalarda, partiler arasındaki iliskilerin iyilestirilmesi geregi üzerinde durdu ve gittigi yerler de DP merkezlerini de ziyaret etti. Böylece bir yılı askın bir savasımdan sonra artık DP, iktidar tarafında tahammül edilen bir muhalefet olarak güçleniyordu. Ancak bu güçlenme, beraberinde kimi sakıncalar da dogurmus, DP’nin içindeki sertlik yanlıları, DP yönetimini İnönü ile isbirligi yapmakla suçlamışlardır40 . 

Beyannamenin İktidar ve Muhalefet Partisi Üzerindeki Etkileri 

12 Temmuz’un CHP üzerindeki etkisi, Peker’in başbakanlık tan çekilmesi ve muhalefete karsı ılımlı bir politika izlenmesini savunan grubun partide etkili bir duruma gelmesi oldu. Peker’in 12 Temmuz Beyannamesi’yle muhalefetin yüreklendirilmesinden ve İnönü’nün  hükümetin islerine karısmasından rahatsız oldugu biliniyordu. 26 Agustos 1947’de Peker, CHP Meclis Grubundan güvenoyu istedi. 35 kisi aleyhte oy  verdi 41. 
Bu hareket bu kisilerin sayısından hareketle “ 35’ler Hareketi” olarak tarihe geçti. Bu kisilerin İnönü’yle sıkı ilişki içinde olmaları kuvvetle muhtemeldir. 
35 güvenoyu eksigine ragmen Peker istifa etmedi ve karsı atak olarak hükümette kimi üyeleri degistirmek için Meclis Grubu’ndan izin istedi. Bu kez aleyhte oy kullananların sayısı 47’ye ulasınca 9 Eylül 1947’de İnönü’ye istifasını sunmak zorunda kaldı. nönü, hükümeti kurma görevini Hasan Saka’ya verdi. Peker ise, Aralık 1947’deki Kurultay’da genel baskanlık yarısında neredeyse hiç oy alamadı. Ardından Genel Baskan Vekilligine adaylıgını koydu. Bu seçimde oylarını bir miktar artırdıysa da İnönü’nün adayı Hilmi Uran’a karsı yenilgiye ugradı. Peker’in tasfiyesiyle kosut ve e zamanlı olarak Falih Rıfkı da yıllardır sürdürdügü Ulus basyazarlıgı görevinden ayrıldı. 

Beyannamenin DP üzerinde hemen yıkıcı bir etki yapmadıgı görülüyor. DP’nin içindeki hareketlilik, Aralık 1947’de hükümetin milletvekili maaslarına zam yapılması yolundaki önerisiyle siddetlendi. DP, grup kararı alarak, önerinin reddedilmesine karar verdi fakat Kemal Silivrili bu karara uymayarak kabul oyu verdi. Silivrili’ye göre, aslında DP yöneticileri bu farkı almak istiyorlar fakat nasıl olsa onların hayır oyuna ragmen öneri geçecegi için siyasal bir taktik olarak muhalefet ediyorlardı42 . Hatta, Köprülü’nün “kırmızı oylar sandıga, paralar cebe” dedigi her yerde konusuluyordu. Öneri Meclis’te kabul edildikten sonra, DP Genel Merkezi, maaş farklarının partiye verilmesini istedi. Bir kısım milletvekilleri bu çagrıya uymadı. Öte yandan DP Meclis Grubu, grup yöneticilerini istifa etmiş sayarak yenilerini seçmeye karar verdi43 . Yapılan seçimde Köprülü, 
yeniden Meclis Grubu ikinci baskanlıgını kazanamadı. Bunun üzerine Bayar da Meclis Grup Baskanlıgından istifa ettigini duyurdu44. Ardından DP Genel 
İdare Kurulu, parti-içi dayanısmayı zayıflattıkları savıyla be milletvekilini Haysiyet Divanı’na verdi. Haysiyet Divanı da bu milletvekillerinin partiden 
ihracına karar verdi. Bu milletvekilleri sunlardır: Osman Nuri Köni, Necati Erdem, Mithat Sakaroglu, Sadık Aldogan ve Kemal Silivrili 45. Genel İdare 
Kurulu’nun altı üyesi bu kararı boykot amacıyla GİK’ten istifa ettiler ancak onlar da Haysiyet Divanı’nın kararıyla partiden ihraç edilmekten kurtulamadılar46 . 
Bu çıkarılmalardan sonra DP’nin milletvekili sayısı 31’e indi. DP’den ayrılanların bir kısmı Millet Partisi’ni kurdular47 . 
Partinin baskanlıgına da Hikmet Bayur’u getirdiler. Bir kısım milletvekilleri de Müstakil Demokratlar Grubu adıyla bir olusum kurdular. 
Bu grup da bir süre sonra Millet Partisi’ne katıldı. Millet Partisi, yayın organı olan Kudret gazetesi aracılıgıyla hem CHP’ye, hem de DP’ye saldırıyordu. 
DP’ye saldırılarının baslıca konusunu, bu partinin bir “muvazaa” eseri oldugu suçlaması olusturuyordu. 
Bayar’ın DP’yi kurmadan önce, İnönü’yle görüsmesi bu suçlamaların dayanak noktasıydı. Bu görüsmede, Bayar’ın İnönü’ye kurulacak parti hakkında 
garantiler verdigi ve gizli pazarlıklar yapıldıgı ileri sürülüyordu. K. Öner de anılarında, DP’nin iktidarın izni ve hosgörüsü dahilinde kuruldugunu ve DP’ye 
girmeden önce “muvazaa” haberleri aldıgını iddia ediyor48 . Ancak bu kisilerin neden DP’nin bünyesinde yer alırken degil de, partiden ayrıldıktan sonra 
bu iddiaları dillendirmeye basladıkları sorulmaya deger. İnönü’nün DP kurulur ken bazı sözler aldıgı zaten anılarında yazılan bir husustur. Bunun dısında İnönü ve Bayar arasında, Serbest Fırka olayında oldugu gibi bir danısıklılık olmadıgı söylenebilir. Çünkü Atatürk ile Okyar arasındaki iliskiyle nönü ve Bayar arasındaki iliski aynı degildir49 . Yani İnönü, Bayar’a “muvazaa” ile parti kurdurtacak bir konumda degildi. 

SONUÇ 

İktidar kanadında Basbakan Peker, asırıları temsil ediyor ve karsıt partiye ödün vermeye yanasmıyordu. Sonuçta nönü, Aralık 1946’da oldugu 
gibi yeniden devreye girdi ve arabuluculuga soyundu. nönü bu amaçla Basbakan Peker’i ve muhalefet lideri Bayar’ı bir araya getirdi. Yaklasık bir 
ay süren görüsmeler sonunda İnönü, “12 Temmuz Beyannamesi” adıyla ünlenen bildiriyi yayımladı. DP’nin 12 Temmuz Beyannamesi’yle resmiyet 
kazandıgı ve varlıgını güvence altına aldıgı söylenebilir. DP’nin kurumsallasmasında bildirinin çok önemli yeri vardır. Bildiri muhalefete 
önemli mevziler kazandırdı ve çok partili süreci bir daha geri dönülemez biçimde saglamlastırdı. Her iki partideki asırılar ya partilerinden ayrıldılar ya 
da etkisizlestirildiler. DP’den ayrılanlar kurdukları olusumlarla ve temsil ettikleri asırı sagcı fikirlerle DP’yi merkeze çekmi oldular. 

12 Temmuz Beyannamesi, hem geriye dönüsün artık olanaksız oldugunu belgelemis, hem de iktidar-muhalefet iliskilerinde yeni bir çıgır 
açmıstır. 12 Temmuz Beyannamesi, muhalefetin mesruiyetini ve kurumsallasmasını güçlendiren bir belge olarak kabul edilebilir. Ancak 
yukarıda anılan yasal düzenlemelerle bu mesruiyet daha da güçlendirilebilirdi ki, bu da geçi sürecinde adım adım yapılmıştır. 
Örneğin sıkıyönetim, Aralık 1947’de temelli kaldırıldı. İdare amirlerine, mıntıkaları içinde, emniyet ve asayi bakımından süpheli kabul ettigi 
kimseleri 3 aya kadar varan süreyle nezarette bulundurma yetkisi veren 4 Temmuz 1934 tarih ve 2559 sayılı Polis Vazife ve Selahiyetleri 
Kanunu’nun 18. maddesi, 2 Şubat 1948 tarih ve 5188 sayılı yasayla degistirildi. İstiklal Mahkemeleri Kanunu ise, 4 Mayıs 1949’da çıkarılan 
5384 sayılı yasa ile yürürlükten kaldırıldı. Muhalefetin sürekli üzerinde durdugu adil ve serbest seçim yasasına ise 1950 Şubatı’ nda kavuşuldu. 

EK _   12 Temmuz Beyannamesi (Cumhurbaskanı İsmet İnönü tarafından 12 Temmuz 1947 tarihinde yayımlanmıstır.)  

    Hükümet Reisiyle ve Muhalefet Lideri ile son günlerde memleketin iç durumu üzerindeki konusmalarımı ve bu hususta kanaatlerimi ve  fikirlerimi söylemek zamanı gelmiştir. 

7 Haziran tarihinde görüsmek üzere çagırdıgım Bay Celâl Bayar bana, Demokrat Partinin, idare mekanizmasının baskısı altında bulundugunu beyan ve sikayet etti. Haberdar ettigim Basbakan aynı mevzuları daha evvel aralarında görüstüklerini hikaye ederek, böyle bir baskının olmadıgını, idare mekanizması nın memleketin huzurunu bozacak mahiyette tahriklere karsı çok güç durumda kaldıgını beyan eyledi. Bundan sonra, iki tarafı bir arada dinlemek için 14 Haziran tarihli bulusmayı tanzim ettim. Basbakan ve yardımcısı Devlet Bakanı ile Demokrat Parti Baskanı hazır bulundular. İki taraf arasında karsılıklı tartısma içinde iki buçuk saat devam eden bu konusma, basladıgı noktada bitti. Demokrat Parti Baskanı, partisinin baskı altında bulundugu noktasında ısrar ve partisinin kanun dısı maksatlar ve ihtilal usulleri takip ettigine dair ihtimalleri reddetti. Hükümet Reisi, idare mekanizmasının baskı yaptıgı iddiasını kabul etmeyecegini ve sikayet vesikalarını tetkik ve takibe hazır oldugunu tekrar söyledi ve muhalif partinin çalısma usullerini düzeltmesi lazım oldugu iddiasında kaldı. 

17 Haziran tarihinde Bay Bayar’ı tekrar kabul ettim. Bana vaziyeti arkadasları ile görüstügünü, benim durumuma karsı tesekkürle mütehassis olduklarını söyledikten sonra, baskı vardır kanaatında olduklarını teyit eyledi. Bunun üzerine, iki defa görüstügüm Basbakan, iktidar partisi ile muhalefet partisinin Büyük Meclisteki münasebetleri ve karsılıklı çalısmaları yolunda hayırlı terakkiler oldugunu takdirle söyledikten sonra, “biz de kendimize düsen vazifeleri sadakatla ifa edecegiz, size söz veriyorum.” dedi ve iki ay sonra Büyük Millet Meclisi toplanıncaya kadar partilerin münasebetlerinde itimadı artıran terakkiler olacagına ümidi kuvvetli oldugunu ilave eyledi. 

Bu beyanatı Bayar’a 24 Haziran tarihinde naklettim. Bay Bayar bana, fiili neticeye intizar edilmesi lazım gelecegini bildirdi. Bundan sonraki tartışmalar, muhalefet liderinin Sivas nutkunda ve Hükümet reisinin 2 Temmuz tarihli beyanatında ve ondan sonraki karsılıklı cevaplarda görülmüştür. Vaziyet hülasa olunursa, iki taraf sikayetlerinde ve savunmasında ısrar etmi ve siddetli tartısmalar esnasında karsılıklı iyi niyetlerinin ifadesi olan bazı tatmin edici parçalar hatırda kalmıstır. Siyasi havayı yumusatan bir iyilik olmak üzere, dertleri bilenlerin kendilerinden, karsı tarafı teskin edici tedbirler alacakları ümidi uyanmıstır. Bunun dısında olarak durum, muhalefet partisi liderinin “fiili bir netice bekleme” seklinde ifade ettigi hükümde görülür. Yani, bir baska türlü söylenirse vaziyet, karsılıklı iddialar bakımından dügüm halini muhafaza etmistir. 

Simdi ben bu dügümü çözmeye çalısacagım. İki tarafın sikayet ve müdafaaları nın delillerini tafsil etmekte faide görmüyorum. Zaten bunlar umumi efkarca da kafi derecede bilinmektedir. Gördüm ki taraflardan hangisinin haksız, yahut hangisi daha evvel karsısını kırmaya baslamı oldugunu aramakta da fayda yoktur. Ben, idare mekanizmasının baskı yaptıgını hükümet reisinin kabul etmemesini bir teminat ifadesi olarak aldım ve bunu Bay Bayar’a söyledim. Ben, muhalefet liderinin kanun dısı maksatlar ve metotlar isnadını reddetmesini, muhalif parti çalısması için şart olan kanun içinde kalmak esasının göz önünde tutulduguna ve tutulacagına dair tatmin edici bir teminat olarak kabul ettim ve Basbakana bunu söyledim. 
Her iki tarafla uzun konusmalardan çıkardıgım bu neticelere inanmak istiyorum ve inanıyorum. Bizi bu inanısa getiren bugünkü durumu, memlekette siyasi partilerin çalısıp gelisecegine kati ümit veren en mühim merhale sayıyorum. Simdiye kadar, memlekette geçen iktidar ve muhalefet tecrübesinin muvaffak olmamasını bir seneden beri geçirdigimiz tecrübelere onların dayanamamı ve bugünkü siyasi durumu elde edememi olmalarında görüyorum. Benim kanaatimce, bir buçuk seneden beri geçirdigimiz tecrübeler agır ve bazen ümit kırıcı olmustur. Ama gelecek için her türlü ümitleri haklı çıkaracak bir muvaffakiyet de temin edilmistir. Bu durumu muhafaza etmek ve onun gelismesini saglamak, iktidar ve muhalefet partilerinin vazifeleri olmak lazım gelir. 

Gelecek için tedbirler, benim kabul ettigim gibi, su noktadan hareket etmekle bulunabilir. Benim bu son dinledigim karsılıklı sikayetler içinde 
mübalaga payı ne olursa olsun, hakikat payı da vardır. htilalci bir tesekkül degil, bir kanuni siyasi partinin metodları ile çalısan muhalif partinin, iktidar 
partisi sartları içinde çalısmasını temin etmek lazımdır. Bu zeminde ben, devlet reisi olarak kendimi her iki partiye karsı müsavi derecede vazifeli gördüm. 

İdare mekanizması, yani valilerimiz ve maiyetleri bir seneden beri çok agır bir tecrübe geçirmislerdir. Öyle zamanlar oldu ki, memlekette hükümetin mevcut olup olmadıgı bile süphe götürür idi. 

Sorumlu hükümetin huzur ve asayi vazifesi münakasa götürmez. Fakat, mesru ve kanuni siyasi partilere karsı tarafsız, esit muamele mecburiyeti, siyasi hayat emniyetinin temel sartıdır. Bu arada, siyasi partilere mensup olan veya görünen hususi maksat sahiplerinin sirretliklerini pervasız olarak tesirsiz bırakmak hususunda partilerin dikkat göstermeleri icap eder. Siyasi partilerin hangisi i basına gelirse gelsin, onlar, idare mekanizmasında çalısanların haklarına ve itibarlarına karsı adaletli bir zihniyette olacaklarına inandıracaklardır. 

Zannediyorum ki, hükümet reisi ile muhalefet lideri arasında son tartısma, iki tarafı sebat ettikleri noktadan ayırmak gayretine düsmeksizin, her iki tarafın bekledikleri seyleri söylemi ve temin etmi oluyorum. 

Vatandaslarıma, hükümetle ve iktidar partisi ile muhalefet arasında görüsme ve araya girme safhalarını oldugu gibi anlatmı oldugumu ümidi ederim. 
Varmak istedigim netice, baslıca iki parti arasında temel sartın yani emniyetin yerlesmesidir. Bu emniyet, bir bakımdan memleketin emniyeti manasını tasıdıgı için gözümde çok ehemmiyetlidir. Muhalefet, teminat içinde yasayacak ve iktidarın kendisini ezmek niyetinde olmadıgından müsterih olacaktır. İktidar, muhalefetin kanun haklarından baska bir sey düsünmediginden müsterih bulunacaktır. Büyük vatanda kütlesi ise, iktidarın su partinin veya öteki partinin elinde bulunması ihtimalini vicdan rahalıgı ile düsünebilecektir. Bu neticeye varmak için karsılastıgım güçlükler, çok zaman yalnız ruhi mahiyette olan âmillerdir. Bu güçlükleri yenmek için siyasi hayatımızı idare eden, iktidarda ve muhalefetteki liderlerin samimi yardımlarını isterim. 

Bu beyanatımı, neşrinden önce başbakanla muhalefet lideri görmüşlerdir. (Kaynak: Ulus, 12 Temmuz 1947) 

KAYNAKÇA 

Agaoglu, Samet ; Siyasi Günlük, (Yay. Haz. Cemil Koçak), 2. (1993) Baskı, letisim Yay., İstanbul. 
Avcıoglu, Hamdi ; “Çok Partili Hayatın Ondördüncü Yılında (1959) İnönü ile Mülakat”, Akis, Cilt XVI, Sayı 269, 22 Eylül. 
Baban, Cihad (1970) ; Politika Galerisi (Büstler ve Portreler), Remzi Kitabevi, İstanbul. 
Bayar, Celal (Tarihsiz) ; Basvekilim Adnan Menderes, (Der. İsmet Bozdag), Birinci Basım, Baha Matbaası, İstanbul. 
Bozdag, İsmet (1975) ; Demokrat Parti ve Ötekiler, Kervan Yay., İstanbul. 
Cihan, Ali Rıza (Der.) (1993) ; İsmet nönü’nün TBMM’deki Konusmaları (1920-1973), , Cilt 2, TBMM Kültür, Sanat ve Yayın Kurulu Yay., No.57, Ankara. 
Çavdar, Tevfik (1983) ; “Demokrat Parti”, Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi, Cilt 8, İletisim Yay., İstanbul. 
Derin, Haldun (1995) ; Çankaya Özel Kalemini Anımsarken (19331951), (Yay. Haz. Cemil Koçak), Tarih Vakfı Yurt Yay., İstanbul. 
Erogul, Cem (1997) ; Anatüzeye Ankara. Giris, Besinci Bası, İmaj Yay., 
Esirci, Sükrü (1967) ; Menderes Diyor ki, Birinci Kitap, (7 Ocak 1946-14 Mayıs 1950), Demokrasi Yay., İstanbul. 
Gologlu, Mahmut ; Demokrasiye Geçi 1946-1950, Kaynak Yay., (1982) İstanbul. 
İnönü, İsmet (2001) ; Defterler (1919-1973), Cilt 1, (Haz. Ahmet Demirel), Yapı Kredi Yay., 1. Baskı, İstanbul. 
Kara, Nihal (1982) ; Türkiye’de Çok Partili Sisteme Geçi Kararı (1945), Yayımlanmamı Doktora Tezi, Ankara Ü. Siyasal Bilg. Fak. 
Karpat, Kemal (1996) ; Türk Demokrasi Tarihi, Afa Yay., stanbul. 
Öner, Kenan (1948) ; Siyasi Hatıralarım ve Bizde Demokrasi, Osmanbey Matbaası, İstanbul. 
Toker, Metin (1990) ; Tek Partiden Çok Partiye (1944-1950), Bilgi Yay., Ankara. 
Turgut, Nükhet (1984) ; Siyasal Muhalefet, (Batı Demokrasileri-Sosyalist Ülkeler-Türkiye), Birey ve Toplum Yay., Ankara. 
Uran, Hilmi (1959) ; Hatıralarım, Ayyıldız Matbaası, Ankara. Basbakanlık Cumhuriyet Arsivi, 490 01 165 658 1. 
Vatan, Ulus, Cumhuriyet ve Tanin Gazeteleri 

DİPNOTLAR;

1 DP Milletvekili Sadık Aldogan, meclis kürsüsünden, o zaman yürürlükte olan sıkıyönetimin “Mutlakiyet idaresine rahmet okutacak zalimane bir idare 
tarzı” oldugunu söyleyince meclis başkanlıgı sözlerini geri almasını istedi. Aldogan buna yanasmayınca 15 gün süreyle meclisten çıkarma cezası aldı. 
2 10 Mayıs 1947’de Meclis’ten bir delege heyeti, İngiltere’ye iyi niyet ziyaretinde bulundu. Heyette CHP’den H. C. Yalçın, N. Erim, N. Esat Sümer, Fuat Sirmen, Esat Uras ve Sait Odyak, DP’den ise, F. Köprülü ve Enis Akaygen yer alıyordu. Ulus, 11 Mayıs 1947. Yolculuk sırasında Erim’le Köprülü arasında sıcak bir diyalog kurulmu ve partiler arasında daha ılımlı bir siyaset izlenmesi gerektigi konusunda görüş birligine varılmıştır. Dönüste İnönü, heyetin tamamını Çankaya’ya yemege çagırarak iki parti arasındaki buzların erimesine katkıda bulunmuştur. İsmet İNÖNÜ, Defterler (1919-1973), Cilt 1, (Haz. Ahmet DEMİREL), Yapı Kredi Yay., 1. Baskı, İstanbul, Aralık 2001, s.456. Köprülü’nün Londra gezisinde N. Erim’le “Can Ciger Kuzu Sarması” olması ve Londra’da verdigi demeçler Tahtakılıç ve arkadaslarını rahatsız etmistir. Cihad BABAN, Politika Galerisi (Büstler ve Portreler), Remzi Kitabevi, İstanbul, 1970, s.421. 
3 İNÖNÜ, A.g.e., s.454. 
4 A.g.e., s.455. 
5 A.g.e., s.455. 
6 A.g.e., s.456. Her ne kadar Bayar ile Peker arasında ciddi anlasmazlık noktaları görülüyorsa da Bayar anılarında Peker’i hayırla anıyor. Bayar anılarında, Peker’in hükümet 
üyeleri ve kurtuluş Şavasına katılmı bazı yüksek rütbeli eski askerlerle birlikte bir toplantı yaptıgını ve bu toplantıda DP’nin kapatılmasının gündeme geldigini 
anlatır. Bakanlardan biri, Bayar ve Maresal’in mahkemeye verilmesi kosuluyla DP’nin kapatılmasından yana oldugunu söylemiş. 
Peker ise bu öneriye, DP’yi kuran insanların vatansever ve namuslu insanlar oldukları, onlardan memlekete bir kötülük gelmesine imkan olmadıgı gerekçesini 
ileri sürerek karşı çıkmıs. Bayar bunu aktardıktan sonra, siyasi mücadeleleri sırasında ve o günün koşulları içinde “Recep Peker’le demokrasi yapılamaz” 
dedigi için pişman oldugunu belirterek Peker’in ruhundan af diliyor. Celal BAYAR, Başvekilim Adnan Menderes, (Der. İsmet 
Bozdag), Birinci Basım, Baha Matbaası, İstanbul, (Tarihsiz), s.74-75. 
7 İnönü, “Defterler”de, Bayar’ın gelirken yanında “Grup Baskan Vekili” sıfatıyla Köprülü’yü de getirmesini istedigini belirtiyor. Defterler, s.457. 
Agaoglu da bunu dogruluyor. Samet AGAOGLU, Siyasi Günlük, (Yay. Haz. Cemil KOÇAK), 2. Baskı, İletisim Yay., İstanbul, 1993, s.78. Ancak anlaşılan 
Bayar oralı olmamış. 
8 İNÖNÜ, A.g.e., s.458-459. 
9 A.g.e., s.460. 
10 A.g.e., s.461. Haldun DERN, Çankaya Özel Kalemini Anımsarken (1933-1951), (Yay. Haz. Cemil Koçak), Tarih Vakfı Yurt Yay., İstanbul, Ocak 1995, s.211. 
11 İNÖNÜ, A.g.e., s.461. 
12 İNÖNÜ, A.g.e., s.462. 
13 DERİN, A.g.e., s.212. 
14 İNÖNÜ, A.g.e., s.463. 
15 A.g.e., s.464. 
16 Vatan, 28 Haziran 1947. 
17 Bayar, burada Sivas’lılara, hükümet DP’ye karsı tarafsız mıdır diye sormu ve kalabalık hep bir agızdan “hayır” diye bagırmıstır. Vatan, 28 Haziran 1947. 
18 Vatan, 28 Haziran 1947. 
19 İNÖNÜ, A.g.e., s.465. 
20 Ulus, 8 Temmuz 1947. 
21 İNÖNÜ, A.g.e., s.466. 
22 Ulus, 3 Temmuz 1947. 
23 Vatan, 8 Temmuz 1947. 
24 Mahmut GOLOGLU, Demokrasiye Geçi 1946-1950, Kaynak Yay., İstanbul, 1982, s.169. 
25 AGAOGLU, A.g.e., s.430. (DP Genel dare Kurulu’nun 18 sayılı kararı, 10/7/1947) 
26 A.g.e., s.430. 
27 Ulus, Cumhuriyet, Tanin, Vatan, 12 Temmuz 1947. 
28 O tarihte İçisleri Bakanı olan Hilmi Uran’a göre, bildirinin ilk biçiminde İnönü, Cumhurbaskanının aynı zamanda Parti Genel Baskanı olmasını anayasaya 
baglıyor ve ilk parti kurultayında bu durumun düzeltilecegini söylüyordu. Böylece arabuluculuk yapmasını haklı ve mazur göstermeye çalısıyordu. 
Nedense bu ifadeler, asıl metinde yer almadı. Hilmi URAN, Hatıralarım, Ayyıldız Matbaası, Ankara, 1959, s.475. 
29 Hamdi AVCIOGLU, “Çok Partili Hayatın Ondördüncü Yılında İnönü ile Mülakat”, Akis, Cilt XVI, Sayı 269, 22 Eylül 1959. 
30 “Defterler”de 16 Temmuz 1947 tarihli bir not: “Parti üyelikten çekilecegim havadisini yalanlama”. İNÖNÜ, Ag.e., s.468. 
31 Basbakanlık Cumhuriyet Arşivi, 490 01 165 658 1. 
32 Cem EROGUL, Anatüzeye Giriş, Besinci Bası, maj Yay., Ankara, 1997, s.230. 
33 Nükhet TURGUT, Siyasal Muhalefet, (Batı Demokrasileri-Sosyalist Ülkeler-Türkiye), Birey ve Toplum Yay., Ankara, 1984, s.268. 
34 Kemal KARPAT, Türk Demokrasi Tarihi, Afa Yay., stanbul, 1996, s.270. 
35 Toker, Nihat Erim’in ve kimi DP’lilerin (Köprülü gibi), baslarda İnönü’yü seçimleri yitirse bile Cumhurbaskanı kalmaya devam 
edecegine inandırmayı basardıklarını ancak 1950’ye yakın böyle bir olasılıga nönü’nün pirim vermeyi bıraktıgını yazar. Metin TOKER, Tek 
Partiden Çok Partiye (1944-1950), Bilgi Yay., Ankara, 1990, s.240-242. 
36 İsmet İnönü’nün TBMM’deki Konusmaları (1920-1973), (Der. Ali Rıza Cihan), Cilt 2, TBMM Kültür, Sanat ve Yayın Kurulu Yay., No.57, Ankara, 1993, s.88. 
37 Vatan, 24 Haziran 1949. 
38 Sükrü ESİRCİ, Menderes Diyor ki, Birinci Kitap, (7 Ocak 1946-14 Mayıs 1950), Demokrasi Yay., İstanbul, 1967, s.125-126. 
39 Vatan, 19 Haziran 1947. 
40 Tevfik ÇAVDAR, “Demokrat Parti”, Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi,Cilt 8, İletisim Yay., İstanbul, 1983, s.2067. 
41 Bu milletvekilleri su isimlerden olusuyordu: Nihat Erim, Vedat Dicleli, Kasım Eren, Kasım Gülek, Cevat Dursunoglu, İ.Rüstü Aksal, Cavit Oral, 
Sinan Tekelioglu, Fahri Kurtulus, Mahmut N. Gündüzalp, Hamdullah S. Tanrıöver, C. Sait Siren, Sevket Hatipoglu, Ali Fuat Cebesoy, Nazif Erkin, 
Tahsin Banguoglu, Tezer Taskıran, İhsan Hamit Tigrel, Sait Odyak, Sedat Çumralı, M. Adil Binal, Hasan S. Adal, Avni Refik Bekman, Muhtar Ertan, Ali Kemal 
Yigitoglu, Abdurrahman Melek, Vehbi Sarıdal, Hilmi Atlıoglu, Kamil Kitapçı, Hilmi Öztarhan, S. Kemal Yetkin, Rasit Börekçi, Osman Agan, Bekir Kaleli 
ve Memduh Sevket Esendal. TOKER, A.g.e., s.200. 
42 KARPAT, A.g.e., s.182. 
43 Gelinen noktada partide bir Meclis Grubu-Genel Merkez karsıtlıgından söz etmek mümkündür. Bayar-Köprülü-Menderes üçlüsü, Genel Merkeze hakimken, 
Meclis Grubuna o denli sözleri geçmiyordu. 
44 KARPAT, A.g.e., s.182. 
45 A.g.e., s.183. 
46 A.g.e., s.183. 
47 Bozdag’a göre, bazı kimselerin DP’den ayrılarak ayrı bir olusum kurma yoluna gitmeleri bazı nedenlere baglanabilir: 
1) Demokrat Parti’ye hizmeti geçmiş bazı kimselerin parti içinde hizmetleri ölçüsünde söz sahibi olmak istemeleri ve Genel İdare Kurulu egemenligini kabul 
etmemeleri, 
2) Bazılarının kisisel çıkarlar nedeniyle, bazılarının da politik mizaçları bakımından siddet taraftarı olmaları. İsmet BOZDAG, Demokrat Parti ve Ötekiler, 
Kervan Yay., İstanbul, 1975, s.31. 
48 Kenan ÖNER, Siyasi Hatıralarım ve Bizde Demokrasi, Osmanbey Matbaası, İstanbul, 1948, s.9. 
49 Nihal KARA, Türkiye’de Çok Partili Sisteme Geçi Kararı (1945), Yayımlanmamı Doktora Tezi, Ankara Ü. Siyasal Bilg. Fak., 1982, s.350. 


***

15 Şubat 2018 Perşembe

ÇOK PARTİLİ SİYASİ HAYAT, PARTİLERİN SEÇİM BEYANNAMELERİ ve PROPAGANDA GÖRSELLERİ BÖLÜM 6

ÇOK PARTİLİ SİYASİ HAYAT, PARTİLERİN SEÇİM BEYANNAMELERİ ve PROPAGANDA GÖRSELLERİ BÖLÜM 6


İletişim ve Diplomasi / Siyasal İletişim İ. Köse: Çok Partili Siyasi Hayat, Partilerin Seçim Beyannameleri ve Propaganda Görselleri 
gözlemlen mektedir. Fakat bu tekrarın her zaman aynı yelpazedeki partiler tarafından yapıldığı söylenemez. Yine bazen partilerin seçmenin algısını ve
reflekslerini harekete geçirebilecek sloganlar ve görseller de ürettikleri görülmektedir.
Her durumda seçim kampanyalarında kullanılan bildirge, beyanname
ve sloganlar çok partili demokratik yaşamın olmazsa olmazıdır denilebilir
ve partiler bu sayede kendilerini hedef seçmen kitlesine tanıtmakta ve bir
bakıma seçmen tarafından beğenilmeye çalışmaktadır.

Son Not:


Yrd. Doç. Dr. İsmail KÖSE, Erciyes Üniversitesi İİBF, Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi.





Tablo 1: 1946-2011 Yılları Arasındaki Çok Partili Siyasi Dönemde TBMM’ye Girebilen Partilerin Aldıkları oy oranları ve kazandıkları milletvekillikleri


İletişim ve Diplomasi / Siyasal İletişim İ. Köse: 
Çok Partili Siyasi Hayat, Partilerin Seçim Beyannameleri ve Propaganda Görselleri,

Tablo, metin içindeki atıflarda ve Kaynakça’da sayfa numaraları, yayın yılları ile diğer ayrıntıları belirtilen, TUİK Verileri, Milliyet, Cumhuriyet, 
http://www.secim-sonuclari.com,
Resmi Gazete, TBMM Tutanak Dergisi vd. kaynaklardaki veriler karşılaştırılarak hazırlanmıştır.
Sıralama ölçeği alfabetiktir.
Yüzde oranlarındaki küsuratlar en yakın üst ya da alt rakama yuvarlanmıştır. Örneğin %35,6 şeklindeki oran %36; %35,4 şeklindeki oran %35 şeklinde kaydedilmiştir.

M: Milletvekili, 
X: seçime girmedi, 
-: Meclis’e giremedi ya da %10 Ülke Barajını geçemedi.

SİYASİ PARTİLERİN SEÇİM SLOGANLARI; (30 Mart 2014 Yerel Seçimleri) Milliyetçi Hareket Partisi (MHP)


“Evi Olmayana Bedava Arsa”
“Yapacaklarımız: Engelliler Planlama Kurulu,
 Ücretsiz Sağlık Hizmeti, Belediye Spor Okulu”
“Ankara’nın Yeni Yüzü, Yeni Gücü”
“Üretken Belediyecilik, Ayrıştıran Değil,
 Birleştiren Belediyeciliktir”
“Artık Yeter! Şimdi Söz Senin Kadıköy”



DİPNOTLAR;

1 Rauf Orbay ve Refet Bele Cumhuriyet ilan edilmeden dört gün önce ABD Yüksek Komiseri Amiral Bristol ile yaptıkları görüşmede bu durumu 
   açıkça ortaya koymuşlardır.
2 Bkz. DP Seçim Görseli, EK-I
3 Bkz. CHP Seçim Görseli, EK-II.
4 Bkz. Tablo-I.
5 Bkz. Tablo-I.
6 Bkz. Seçim görselleri EK-III.
7 6-7 Eylül Olayları ile ilgili olarak bkz. M. Hulus Dosdoğru, 6-7 Eylül Olayları, Bağlam Yayınları,İstanbul 1993.
8 Bkz. CHP Seçim Görseli EK-III.
9 Bkz. Seçim görselleri EK-V.
10 Bkz. Seçim görselleri EK-V.
11 Bkz. DP Seçim Görseli EK-IV.
12 Bkz. Seçim Görselleri EK-V.
13 Bkz. Tablo-I.
14 Bkz. Seçim Görselleri EK-VI.
15 Bkz. Seçim Görselleri EK-VI.
16 Bkz. Tablo I.
17 Bkz. Tablo I.
18 Bkz. Seçim Görselleri EK-III ve EK-V.
19 Bkz. Seçim Görselleri EK-V.
20 Bkz. Tablo I.
21 Bkz. Seçim Görselleri, EK-VI.
22 Bkz. Seçim Görselleri, EK-VII.
23 Bkz. Seçim Görselleri, EK-V.
24 Bkz. Seçim görselleri, EK-VII.
25 Bkz. Seçim Görselleri, EK-IV.
26 Bkz. Tablo-I.
27 Bkz. Seçim Görselleri, EK-IV.
28 Bkz. Seçim Görselleri, EK-VIII.
29 Bkz. Seçim Görselleri, EK-IV.
30 Bkz. Seçim görselleri, EK-V.
31 Bkz. Tablo-I.
32 Bkz. Tablo-I.
33 Bkz. Seçim Görselleri EK-IX.
34 Bkz. Seçim Görselleri EK-IX.
35 Bkz. Seçim Görselleri EK-IX.
36 Bkz. Seçim Görselleri EK-IX.
37 Bkz. Seçim Görselleri EK-IX.
38 Bkz. Seçim Görselleri EK-IX.
39 Bkz. Tablo-I.
40 Bkz. Seçim Görselleri EK-IX.
41 Bkz. Seçim Görselleri EK-IX.
42 Bkz. Tablo-I.
43 Bkz. Tablo-I.
44 Bkz. Seçim Görselleri EK-IX.
45 Bkz. Seçim Görselleri, EK-IX.
46 Bkz. Seçim Görselleri, EK-IX.
47 Bkz. Tablo-I.
48 Bkz. Seçim Görselleri, EK-IX.
49 Bkz. Seçim Görselleri, EK-IX; Ayrıca bkz. DP Seçim Görseli EK-I.
50 Bkz. Seçim Görselleri, EK-IX.
51 Bkz. Seçim Görselleri, EK-IX.
52 Bkz. Tablo-I.
53 Bkz. Seçim Görselleri, IX.
54 Bkz. Seçim Görselleri, IX.
55 Bkz. Seçim Görselleri, IX.
56 Bkz. Tablo-I.
57 IRA ve Sinn Féin ile ilgili bilgi için bkz. Kieran McEvoy, “Law, Struggle, and Political

KAYNAKÇA


ADALET PARTİSİNİN ANA GÖRÜŞÜ (1963). [TBMM] Genel Kurul[und]a İncelenmek
Üzere. İzmir: TBMM Kütüphanesi.
ADALET PARTİSİ 1973 SEÇİM BEYANNAMESİ (1973). Ankara: TBMM Kütüphanesi.58
ADALET PARTİSİ SEÇİM BEYANNAMESİ (1977). Ankara: TBMM Kütüphanesi.
AKP SEÇİM BEYANNAMESİ 2002. (2002). Ankara: TBMM Kütüphanesi, No: 2002-
2429.
ALBAYRAK, M. (2004). Türk Siyasi Tarihinde Demokrat Parti (1946-1960). Ankara:
Phoenix Yayınevi.
ANADOL, C. (2004). Türkiye Siyaset Tarihinde Demokrat Parti. İstanbul: Yeni Kuvayı
Milliye Yayınları.
ANAVATAN PARTİSİ 6 KASIM 1983 SEÇİM BEYANNAMESİ (1983). Ankara: TBMM
Kütüphanesi.
ANAP 29 KASIM 1987 SEÇİM BEYANNAMESİ (1987). Ankara: TBMM Kütüphanesi,
No: 88-704.
ANAVATAN PARTİSİ SEÇİM BEYANNAMESİ (Ekim 1991). Ankara: TBMM Kütüphanesi,
No: 91-3941.
ANAP SEÇİM BİLDİRGESİ ve TÜRKİYE SÖZLEŞMESİ (1995). Ankara: TBMM Kütüphanesi,
No: 99-941.
ARMAOĞLU, F. (b.t.y.). 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi (1914-1995). İstanbul: Alkım Yayınevi.
BAŞAR, A. H. (Haziran 1964). 27 Mayısın Nedeni. Barış Dünyası, C. 3, S. 25.
BURGAÇ, M. (Bahar 2013). 1946 Genel Seçimlerinde Propaganda. Çağdaş Türkiye
Tarihi Araştırmaları Dergisi, XIII/26, 163-184.
ÇAYHAN, E. (1997). Dünden Bugüne Türkiye Avrupa Birliği İlişkileri ve Siyasal Partilerin
Konuya Bakışı. İstanbul: Boyut Yayınları Araştırma Dizisi 5.
C.H.P. PROGRAMI (1935). Ankara: TBMM Kütüphanesi, No: 110/1936.
C.H.P. PROGRAMI (1969). Ankara: [TBMM Kütüphanesi, No: 76-1700.
CHP 2002 SEÇİM BİLDİRGESİ (2002). Ankara: TBMM Kütüphanesi.
CHP İSTANBUL İL KONGRESİ 1968 (12-13 Ekim 1968). Ankara: Spor ve Sergi Sarayı.
CUMHURİYET HALK PARTİSİ PROGRAMI (27-30 Kasım 1976). Ankara: TBMM Kütüphanesi, 74-1103.
CUMHURBAŞKANLIĞI TARİHİ, 1923-2005 (2005). Ankara: Cumhurbaşkanlığı Yayını.
DAGMCA - DEVLET ARŞİVLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ CUMHURİYET ARŞİVİ (3
Temmuz 1946). “C.H.P. Genel Sekreterliği Yüksek Katına”. Elazığ.
DSP SEÇİM BİLDİRGESİ (1999). Ankara: TBMM Kütüphanesi. No: 99-941.
DUMAN, D., & İPEKŞEN, S. S. (Yaz 2013). Türkiye’de Genel Seçim Kampanyaları
(1950-2002), Turkish Studies, s. 8/7. 117-135.
58 TBMM Kütüphanesindeki resmi belgelere (19 Mart 2014), http://www.tbmm.gov.tr/develop/
owa/e_yayin.liste_q?ptip=SIYASI%20PARTI%20YAYINLARI, adresinden erişildi.
İletişim ve Diplomasi / Siyasal İletişim İ. Köse: Çok Partili Siyasi Hayat, Partilerin Seçim Beyannameleri ve Propaganda Görselleri
DYP 1987 SEÇİM BEYANNAMESİ (1987). Ankara: TBMM Kütüphanesi, No: 88-21.
DYP SEÇİM BİLDİRGESİ (1991). Ankara: TBMM Kütüphanesi, No: 91-4305.
DYP 1946’DAN 21. YÜZYILA II. DEMOKRASİ PROGRAMI (2000). Ankara: TBMM Kütüphanesi, No: 2000-23.
ECEVİT, B. (1999). “Türkiye Yunanistan İlişkileri ve Kıbrıs” konulu konuşması. Ankara Üniversitesi DTCF Dergisi, s. 1-2, No: 367, C. 39. 1-25.
FAİK, B. (15 Mayıs 1950), Dünkü Seçimden Bazı Notlar. Milliyet. 
http://gazetearsivi.milliyet.com.tr/Ara.aspx?araKelime=bedii%20faik%20D%C3%BCnk%C3%-BC%20Se%C3%A7imden%20Baz%C4%B1%20Notlar,&isAdv=false     
adresinden erişildi.
FP SEÇİM BEYANNAMESİ (1999). Ankara: TBMM Kütüphanesi, No: 88-97.
GERMEN, A. (12 Temmuz 1955). Türkiye’de Demokrasiye Geçiş Sebepleri. Ulus, No:16965.
GÜVEN PARTİSİ SEÇİM BEYANNAMESİ (1969). Ankara: TBMM Kütüphanesi, No: 1969-6193.

http://bianet.org (20 Mart 2014) tarihinde erişildi.
http://gazetearsivi.milliyet.com.tr (20 Mart 2014) tarihinde erişildi.
http://gazeteler.ankara.edu.tr (20 Mart 2014) tarihinde erişildi.
http://www.cumhuriyetarsivi.com (24 Mart 2014) tarihinde erişildi.
http://www.resmigazete.gov.tr (22 Mart 2014) tarihinde erişildi.
http://www.resmigazete.gov.tr (21 Mart 2014) tarihinde erişildi.
http://www.secim-sonuclari.com (23 Mart 2014) tarihinde erişildi.
http://www.tbmm.gov.tr (25 Mart 2014) tarihinde erişildi.
İNÖNÜ, İ. (18 Mart 2014). http://www.ismetinonu.org.tr/tek-dereceli-ilk-secimler.html adresinden erişildi.
KARACAN, A. N. (17 Mayıs 1950). Halk Partisi Ektiğini Biçmiştir. Milliyet. http://gazetearsivi.
milliyet.com.tr/Ara.aspx?araKelime=Karacan,%20Halk%20Partisi%
20Ekti%C4%9Fini%20Bi%C3%A7mi%C5%9Ftir,&isAdv=false adresinden erişildi.
LIBRARY OF CONGRESS MANUSCRIPT DIVISION (LCMD) (25 Ekim 1923). The
Papers of Mark L. Bristol-V War Diary. Washington: Library of Congress.
McEVOY, K. (Aralık 2000). Law, Struggle, and Political Transformation in Northern
Ireland, Journal of Law and Society, C. 27, No. 4. 542-571.
MHP SEÇİM BEYANNAMESİ (1995). Ankara: TBMM Kütüphanesi.
MHP SEÇİM BEYANNAMESİ (1999). Ankara: TBMM Kütüphanesi, No: 85-3130. Milliyet.
NADİ, N. (29 Nisan 1950). C.H.P. Seçim Beyannamesi. Cumhuriyet. https://www.
cumhuriyetarsivi.com/secure/sign/buy_page.xhtml?page=5762406 adresinden erişildi.
NARA (National Archives and Records Administration), (26 Ekim 1949), İstanbul:
ABD Başkonsolosluğu, Baldwin’den Berkins’e, Kutu 1.
REFAH PARTİSİ SEÇİM BEYANNAMESİ (Ekim 1991). Ankara: TBMM Kütüphanesi, No: 91-3939.
REFAH PARTİSİ SEÇİM BEYANNAMESİ (1995). Ankara: TBMM Kütüphanesi, No: 91-3939.
SEÇİM SONUÇLARI (20 Mart 2014). http://www.secim-sonuclari.com, adresinden erişildi.
SHP TÜZÜK (1985). Ankara: TBMM Kütüphanesi, No: 86-906.
SHP SEÇİM BİLDİRGESİ (1991). Ankara: TBMM Kütüphanesi.
SOUTER, D. (Temmuz 1984). An Island Apart: A Review of the Cyprus Problem, Third World Quarterly, s. 6, No: 3. 657-674.
TÜRKİYE GAZETESİ (1990).
TBMM DİPLOMASİ VE PROTOKOL MÜDÜRLÜĞÜ (Aralık 1996). Ankara.
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ ZABIT CERİDESİ-GİZLİ CELSE ZABITLARI
[TBMMZC-GCZ] (20 Eylül 1923). Ankara: C. II, D. I, İçtima Senesi: III.
TBMMZC-GCZ (24 Eylül 1923). Ankara: C. II, D. I, İçtima Senesi: I.
TBMM TUTANAK DERGİSİ (26 Mayıs 1950). Ankara: D. IX, C. I. İkinci Birleşim.
TBMMZC (5 Temmuz 1954). Ankara: D. X, C. 1, On Yedinci İnikat.
TCRG [T.C. RESMİ GAZETE] (15 Ağustos 1946). TBMM Kararı, S. 6386, K. No: 1504.
http://www.resmigazete.gov.tr/arsiv/6386.pdf adresinden erişildi.
TCRG (20 Temmuz 1961). Ankara: Türkiye Cumhuriyeti Anayasası, S. 10859. http://
www.resmigazete.gov.tr/arsiv/10859.pdf adresinden erişildi.
TCRG (9 Kasım 1982). Ankara: Türkiye Cumhuriyeti Anayasası, S. 17863-Mükerrer,
Kanun No: 2709. http://www.resmigazete.gov.tr/arsiv/17863_1.pdf adresinden erişildi.
TCRG (6 Temmuz 1993). Ankara: S. 21629. 
http://www.resmigazete.gov.tr/main.aspx?home=
http://www.resmigazete.gov.tr/arsiv/21629.pdf&main=
http://www.resmigazete.gov.tr/arsiv/21629.pdf adresinden erişildi.
TCRG (17 Ekim 1995). Ankara: S. 22436. 
http://www.resmigazete.gov.tr/main.aspx?home=
http://www.resmigazete.gov.tr/arsiv/22436_1.pdf&main=
http://www.resmigazete.gov.tr/arsiv/22436_1.pdf adresinden erişildi.
TCRG (3 Ocak 1996). Ankara: S. 225112 Mükerrer. 
http://www.resmigazete.gov.tr/main.aspx?home=
http://www.resmigazete.gov.tr/arsiv/22512_1.pdf&main=
http://www.resmigazete.gov.tr/arsiv/22512_1.pdf adresinden erişilmiştir.
TCRG (30 Temmuz 2007). Mükerrer, S. 26598, K. No: 739. 
http://www.resmigazete.gov.tr/main.aspx?home=
http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2007/07/20070730M1.htm/20070730M1.htm&main=
http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2007/07/20070730M1.htm adresinden erişildi.
TCRG (23 Haziran 2011). S. 27973, K. No: 739. 
http://www.resmigazete.gov.tr/main.aspx?home=
http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2011/06/20110623.htm/20110623.ht186
İletişim ve Diplomasi / Siyasal İletişimm&main=
http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/ 2011/06/20110623.htm adresinden erişildi.
TÜİK – TÜRKİYE İSTATİSTİK KURUMU (Haziran 2012). Milletvekili Genel Seçimleri.1923-2011. 
http://www.tuik.gov.tr/Kitap.do?metod=KitapDetay&KT_ID=12&KITAP_ID=152.htm adresinden erişildi.
TÜRKİYE İŞÇİ PARTİSİ SEÇİM BİLDİRİSİ (1963). İstanbul: TBMM Kütüphanesi,76-196.
TÜRKİYE İŞÇİ PARTİSİ PROGRAMI (1964). İstanbul: TBMM Kütüphanesi, 76-193.
TÜRKİYE İŞÇİ PARTİSİ SEÇİM BİLDİRGESİ (1977). Ankara: TBMM Kütüphanesi,1977-572.
WALZ, J. (16 Eylül 1960). Greek Patriarch at Turkish Trial. New York Times.


http://aves.ktu.edu.tr/YayinGoster.aspx?ID=9840&NO=29



***

ÇOK PARTİLİ SİYASİ HAYAT, PARTİLERİN SEÇİM BEYANNAMELERİ ve PROPAGANDA GÖRSELLERİ BÖLÜM 5

ÇOK PARTİLİ SİYASİ HAYAT, PARTİLERİN SEÇİM BEYANNAMELERİ ve PROPAGANDA GÖRSELLERİ BÖLÜM 5



2002 GENEL SEÇİMLERİ, İKİ PARTİLİ MECLİS YAPISI ve 2011 SEÇİMLERİNE GİDEN SÜREÇ

18 Nisan 1999 tarihinde yapılan genel seçimlerden sonra, DSP-MHP-ANAP
Koalisyon Hükümeti kurulmuştu. Söz konusu hükümet aslında son on yıldaki
zorlama koalisyonların ve 1975 sonrasındaki Milli Cephe hükümetlerinin tipik
bir örneğiydi. Tek farkla, DSP Lideri Bülent Ecevit liderliğinde kurulmuş olan
Koalisyon, Milli Cephe hükümetlerinin daha geniş bir politik polarizasyona
yayılmış formuydu. Bu durum, seçmenin ilk seçimde 12 Eylül sonrasındaki reflekslerini harekete geçirerek 2001 yılında kurulmuş olan Adalet ve Kalkınma
Partisi’nin (AK Parti) ezici bir çoğunlukla tek başına iktidara gelmesini sağlamıştır.
AK Parti’nin Meclis aritmetiğini tamamen değiştiren seçim başarısında,
%10’luk ülke barajını AK Parti ile CHP’nin geçebilmiş ve AK Parti’nin oyların
çoğunluğunu aldığı için milletvekilliklerinin de kahır ekseriyetini elde etmiş olmasından kaynaklanmıştı. 2002 seçimleri ile 12 Eylül sonrası kurulan partilerin
hemen hepsi Meclis dışında kalarak, iki yeni parti AK Parti ve CHP Meclis’te
temsil hakkı elde etmiştir. Başka bir deyişle 2002 yılında seçmen istikrarlı ve
özgürlükçü bir yönetim talebini sandığa başarılı bir şekilde yansıtmıştır.
Başkanlık sisteminin uygulandığı meclis örneklerinde olduğu gibi, 1946
sonrasında tarihinde ilk defa AKP temsilinde merkez sağ ve CHP temsilinde
merkez sol parti olmak üzere iki partinin iktidar ve muhalefet hakkı kazandığı
Meclis aritmetiğinin oluşmasında 28 Şubat sonrasında kendisini her yerde
baskıcı bir şekilde hissettiren askeri vesayete karşı oluşan seçmen reflekslerinin
yanında seçim kampanyalarının ve görsellerinin de etkisi büyüktür.
AK Parti ve CHP’nin seçim bildirgelerine bakıldığında, AK Parti’nin Seçim
Beyannamesi’nin başlığında “Her Şey Türkiye İçin” sloganının tercih edildiği
görülür. Seçim Beyannamesi’nde ayrıca “AK Parti Demokrattır”, “AK Parti
Muhafazakârdır”, “AK Parti Yenilikçi ve Çağdaştır” ara başlıkları tercih edilmiş,
ilerleyen sayfalarda özgürlük alanlarının genişletileceği kaydedilmişti
(AK Parti Seçim Beyannamesi, 2002, ss. 1-21). CHP’nin Seçim Bildirgesi’nde
ise, “Güzel Günler Göreceğiz!” başlığı tercih edilmişti. Bu slogan Edip Akbayram’a ait türkünün ilk dizesiydi. Bildirge’nin girişinde, “Türkiye’nin bir
yol ayrımında olduğunun, 3 Kasım’da krizden çıkılacağının” altı çizilmişti
(CHP Seçim Bildirgesi, 2002, ss. 1-3).

Seçim görsellerinde ise, AK Parti’nin en önemli sloganı “Adalet için, Kalkınma
için, İstikrar için, Türkiye için, Tek başına İş başına” şeklindeydi. AK Parti’nin hemen hemen tüm görsellerinde 2002 yılında siyaseten yasaklı olan R. Tayyip Erdoğan’ın resmi yer almaktaydı.45 



CHP’nin seçim görsellerinde de İletişim ve Diplomasi / Siyasal İletişim İ. Köse: Çok Partili Siyasi Hayat, 
Partilerin Seçim Beyannameleri ve Propaganda Görselleri Deniz Baykal merkezli bir tema işlenmişti. 
Gazetelerde yayınlanan bir görselde, “Ocağınıza İncir Ağacı Dikilmesin, Gizli Saklısı Olan Değil Dürüst Olan Kazansın”, “Çekil Aradan, Din de Bizim Devlet de Bizim Millet de Bizim” ve Atatürk’ün “Benim İki Eserim Vardır; Biri Türkiye Cumhuriyeti diğeri, Cumhuriyet Halk Partisi’dir ” sözü yer alıyordu. Son görselde Atatürk’ün portre resmi kullanılmıştı.46 2002 yılı genel seçim kampanyası çok renkli bir kampanyadır ve partiler kampanyaları esnasında müzikler ile birlikte çok sayıda slogan ve görsel kullanmışlardır.

Seçimler Sonucunda, 
AK Parti; 363 milletvekilliği; 
CHP; 178 milletvekilliği
kazanmıştır. 
DYP, MHP, GP, DEHAP, ANAP, SP, %10’luk ülke barajının altında
kalarak Meclis’e girememiştir. 
(TÜİK, 2012, ss. 4, 93; Seçim Sonuçları, 2014). 47 

Seçim sonuçlarına bakıldığında kampanyaların ne kadar sandığa yansıdığının
tartışılabileceği bir durum ortaya çıkmıştır. Çünkü seçimlerde parlamentoya
sadece iki parti girebilmiş, AK Parti aldığı oy oranı ile asimetrik çoğunluk ta olabilecek sandalye elde etmiştir. 27 Mayıs Darbesi’nden sonra ilk defa parlamento demokratik yollarla merkez sağ ve merkez sol olmak üzere
iki partili bir yapıya kavuşmuştur.

Uzun süre devam eden işlemez koalisyonlardan sonra kurulabilen tek parti
hükümetine rağmen 2002-2007 yılları arasındaki dönemde de askeri vesayetin
etkilerinin devam ettiği görülür. Fakat yine de ilk beş yıllık AK Parti iktidarı döneminde etkisi yadsınamaz bir normalleşme ile ekonomik büyüme
ve istikrar sağlanmıştır. 2007 seçimlerine bu şartlar altında girilmiş ve bu seçimlerde Meclis’teki temsil yelpazesi biraz daha genişlemiştir.
2007 seçimlerinde AK Parti’nin en önemli sloganı “Milletin Adamları” görselidir.
Görselde, Tayyip Erdoğan öncesindeki iki merkez sağ lider olan Adnan
Menderes ve Turgut Özal ile birlikte Tayyip Erdoğan’ın resmi yer almaktaydı.
Adnan Menderes’in resmi askeri vesayete karşı çıkışın bir sembolüydü
ve Turgut Özal, Özallı yıllarda elde edilen kalkınma hamlesine bir göndermeydi.
48 Kolaylıkla görülebileceği gibi merkez sağın diğer bir önemli figürü
AP’nin ve daha sonra DYP’nin Genel Başkanı Süleyman Demirel AK Parti’nin
afişinde yer almamaktaydı. Bu tercihin nedeni TSK tarafından 28 Şubat muhtırası verildiğinde Süleyman Demirel’in Cumhurbaşkanı olması ve 28 Şubat örtülü darbesini açıktan desteklemesiydi. 2007 yılında AK Parti’nin diğer en önemli seçim sloganı “ Durmak Yok Yola Devam ” ve “ Yeter Karar Milletindir ” şeklindeydi. Kolaylıkla anlaşılabileceği gibi AK Parti ’nin Milletli sloganı DP’nin 1950 yılında kullanmış olduğu “ Yeter, Söz Milletindir” sloganından yararlanmıştı. Görsellerde ise yine AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Erdoğan’ın cephe resmi öne çıkartılmıştı.49

CHP’nin en önemli sloganı ise, ”Cumhuriyet Kazanacak! Halk Kazanacak!”
şeklindeydi. CHP’nin diğer sloganı yolsuzluk söylentilerine yönelikti
ve “CHP İktidarında Halkı Ezdirmeyeceğiz! Ülkemizi Soydurmayacağız,
Devletimizi Böldürmeyeceğiz” şeklindeydi.50 Görselde Başbakan Erdoğan’ın
resminin bir gemi içinde yer alarak yolsuzluk söylentilerine gönderme yapılmış
olması şikâyet konusu olmuş fakat YSK görselin kullanılmasına izin
vermiştir. 2002 seçimlerinde Meclis dışında kalmış olan MHP 2007’de tekrar
Meclis’e girebilmeyi başarmıştır. MHP’nin seçim görsellerinde işlenen ana
tema; “Tek Başına İktidar”, “60. Hükümet Milliyetçi Hareket”, “Devletin Başına
Devlet Gelecek”, “Umudunuzu Yitirmeyin MHP Geliyor” şeklindeydi.51
Her ikisi de hemen hemen aynı tabana hitap ettiği için sloganlardan da anlaşılabileceği gibi 2007 seçimlerinde MHP ile AK Parti arasında seçmenin oyunu kazanabilmek için yoğun bir yarış yaşanmıştır.
2007 yılında MHP’nin ve AK Parti’nin seçim kampanya ve sloganlarının
seçmenin beğenisini kazandığını söylemek mümkündür. Çünkü 2007 seçimleri
sonucunda MHP; 70 milletvekilliği kazanmış ve Meclis’e girebilmiştir. AK
Parti ise oyunu %13 artırarak 341 milletvekilliği kazanmıştır. 2007 seçimlerinde
CHP durağan bir seyir izleyerek oylarını %1 artırabilerek 112 milletvekilliği
kazanmıştır. Bunlara ek olarak 2007 seçimlerinde Meclis’e 26 bağımsız
milletvekili girmiştir52 (TÜİK, 2012, ss. 4, 93; TCRG, 2007).

65 yıllık çok partili Türk siyasal sisteminde ele alınacak olan son seçimler
2011 seçimleridir. 2007 seçimlerine AK Parti yine dört yıl süren tek parti
iktidarından sonra katılmıştır ve bu seçimlerde de Meclis yapısı çok fazla
değişmemiştir. 2011 seçimlerinde AK Parti’nin merkez sağdaki tabanını
daha geniş bir zemine yaymaya çalıştığı görülür. Bu seçimlerde kullanılan en
önemli sloganların başında “Büyük Millet, Büyük Güç, Hedef 2023” gelmekteydi.
Önceki seçimlerde olduğu gibi, “Durmak Yok Yola Devam” sloganı da
kullanılmıştır.53 CHP, 2011 seçimlerine genel başkan değişikliği ile girmiştir.
Seçimlerde kullanılan en önemli sloganların başında “Özgürlüğün ve Umu-

İletişim ve Diplomasi / Siyasal İletişim İ. Köse: Çok Partili Siyasi Hayat, Partilerin Seçim Beyannameleri ve Propaganda Görselleri dun Ülkesi Herkesin Türkiye’si” ve “Herkes İçin CHP” şeklindeydi.54 Son on yılın en renkli ve canlı seçim kampanyası 2011 yılında yaşanmıştır. MHP’nin ağırlıklı sloganı “Ses Ver Türkiye” şeklindeydi.55 MHP, milliyetçilik vurgusu yüklü bu sloganı ile 2007 yılında elde etmiş olduğu seçim başarısını daha ileri, hatta tek başına iktidar düzeyine taşımayı hedeflemişti.
12 Haziran 2011 günü yapılan seçimlerde, Meclis’te temsil edilen iki parti oylarını artırarak AK Parti; 327, CHP; 135 milletvekilliği kazanmıştır. AK Parti’nin
oyları ortalama %3, CHP’ninkiler ise %5 artmıştı. MHP’nin oyları ise %1 azalmıştı ve milletvekilliği sayısı 53’e düşmüştü. 2007’de 25 sandalye kazanan bağımsızlar bu sefer 35 sandalye kazanmayı başarmıştır56 (TÜİK, 2012, ss. 4, 93; TCRG, 2011).
Sonuçlardan da kolaylıkla anlaşılabileceği gibi MHP’nin sloganları seçmen
üzerinde istenilen etkiyi yaratamamış ve MHP tabanından AK Parti’ye
oy gitmiştir. 2007 ve 2011 seçimlerindeki diğer önemli gelişme, 2002 seçimlerinde %10 ülke barajını geçemediği için Meclis dışında kalan Demokratik
Toplum Partisi’nin (DTP) 2007 seçimlerine bağımsız adaylarla katılarak Meclis’te
grup kurabilecek milletvekilliği elde edebilmiş olmasıdır. Etnik kökene
dayalı bir politika takip eden ve söylemleri Kuzey İrlanda Kurtuluş Örgütü
IRA’nın sözcülüğünü yapan Sinn Féin57 ile örtüşen DTP 2008 yılında Anayasa
Mahkemesi tarafından kapatılmış ve 2011 seçimlerine DTP’nin yerine kurulan
ve aynı söylemleri devam ettiren Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) alarak
yine bağımsız adaylarla katılmıştır.

SONUÇ


Türk Siyasi hayatının 1946 yılı ile 2011 yılları arasındaki yaklaşık 65 yıllık
çok partili kesitine bakıldığında seçmen üzerine uygulanan baskının sandığa
güçlü bir sağ iktidar olarak yansıdığı görülmektedir. 65 yıllık bu kesit içinde
Türk Silahlı Kuvvetleri iki kez fiilen (1960, 1980) ve iki kez de dolaylı yoldan
(12 Mart 1971, 28 Şubat 1997) ülke yönetimine müdahale ederek askeri vesayetin devamını garanti altına almaya çalışmış ve Türk demokrasisine olumsuz etkileri on yıllarda giderilebilen zararlar vermiştir. Buna rağmen askeri
darbelerden istenilen uzun erimli sonuçlar elde edilememiştir. Çünkü darbe
sonrası yapılan seçimlerde Türk halkının kedisine dayatılmak istenilen siyasi
konumlanmayı ve idare biçimini reddettiği görülmektedir.

Transformation in Northern Ireland”, Journal of Law and Society, C. 27, No. 4 (Aralık 2000).
Açık oy gizli tasnifin uygulandığı 1946 seçimleri dahil edilirse, 65 yıllık çok
partili siyasi hayat dönemi içerisinde 17 genel seçim yapılmış ve 1950 yılından
itibaren siyasi partiler seçmeni etkilemeye yönelik propaganda faaliyetleri yürütmüşlerdir.
61 yıllık dönemi kapsayan bu zaman kesiti içerisinde aynı siyasi
yelpazedeki partilerin DP ile AK Parti örneğinde bariz olarak görüldüğü gibi
benzer sloganlar ile görselleri kullanarak seçmen reflekslerini başarılı şekilde
hayata geçirdikleri gözlenmektedir. Seçim propaganda görselleri, sloganlar
ve seçim beyannameleri, içinde bulunulan siyasi ve ekonomik şartlara göre
şekillenmiş, partiler seçmene güven, istikrar ile ekonomik kalkınmaya yönelik
vaatlerde bulunmuşlardır. Askeri vesayetin sonlandırılacağına yönelik
seçim propaganda görsellerinin, sloganlarının ve beyannamelerinin de üstü
kapalı olarak seçmenin beğenisine sunulduğu görülmektedir. 61 yıllık siyasi
hayat içinde kendisini kapalı ya da açık hissettirsin, askeri vesayetin etkinliği
azalmakla birlikte tehdit unsuru olma durumunu 2010’lu yıllar gibi çok yakın
bir tarihe kadar devam ettirmiştir.

İki defa fiilen, iki defa da dolaylı olarak sekteye uğrasa da 65 yıllık çok partili
siyasi hayatta 1973 yılında CHP’nin elde ettiği 185 sandalye sayısına ulaşan birinci parti olma durumu hariç merkez sağ seçmenin askeri vesayetin aksi istikamette bir tutum takındığı ve kendisini, özgürlük, ekonomik gelişmişlik ile istikrar sağlayacağına inandırabilen merkez sağ partileri iktidara taşıdığı görülmektedir.
1946 yılı sonrasında çok partili Türk siyasal sistemine bakıldığında merkez
sağ oyları temsil eden partilerin 1950: DP, 1965: AP, 1983: ANAP, 2002:
AK Parti, usulüne göre yapılmış adil seçimlerde hiçbir partinin ulaşamadığı
oy oranlarına ulaşabilen bu dört merkez sağ partinin en önemli özelliği, her
üçünün de askeri vesayet ve dikta rejimleri sonrasında %50’lere yaklaşan oy
miktarları ile TBMM’ye girebilmiş ve muzaffer konumlarını birkaç seçim sürdürebilmiş olmalarıdır. Bu başarıda, seçim propaganda görselleri, sloganlar
ve seçmenin güvenini kazanan söylemlerin yadsınamaz payı vardır.
1946 ile 2011 yılları arasındaki 65 yıllık çok partili Türk siyasal hayatının
en önemli iki özelliğinden biri, bu dönemde belli aralıklarla fiili ya da dolaylı
olarak siyasete yön vermeye çalışan askeri müdahaleler ile kurulan militarist
vesayet rejimleridir. İkincisi ise, her askeri müdahale sonrası karizmatik
liderler idaresindeki merkez sağ partilerin dik bir açı ile yükselen ve lider
sonrasında yine aynı şekilde düşen başarı çizgisidir.

Seçim kampanyaları siyasi partilerin kendilerini halka, başka bir deyişle
seçmene beğendirmek için uyguladıkları tüm görsel, işitsel ve duygusal çalışmalardan oluşmaktadır. Seçim kampanyalarında kullanılan özellikle propagandaların zaman zaman partiler tarafından farklı formlarda tekrarlandığı

6 CI BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR,

***

ÇOK PARTİLİ SİYASİ HAYAT, PARTİLERİN SEÇİM BEYANNAMELERİ ve PROPAGANDA GÖRSELLERİ BÖLÜM 4

ÇOK PARTİLİ SİYASİ HAYAT, PARTİLERİN SEÇİM BEYANNAMELERİ ve PROPAGANDA GÖRSELLERİ BÖLÜM 4



12 EYLÜL DARBESİ’NDEN 28 ŞUBAT MÜDAHALESİNE KADAR GEÇEN SÜREDEKİ SEÇİM BEYANNAMELERİ ve PROPAGANDA ÇALIŞMALARI (1980-1997)

1977 seçimlerinden sonra beklenilen siyasi istikrar bir türlü kurulamamış ve
sokak olayları önlenemez bir hal almıştı. Bu gelişmeler TSK’nın 27 Mayıs geleneğini takip ederek yönetime el koyması için gerekli şartların oluşması anlamına geliyordu. 12 Eylül 1980 Darbesi’nin ayak sesleri 27 Aralık 1979 tarihinde, başka bir deyişle askeri darbeden yaklaşık sekiz ay önce Cumhurbaşkanlığına gönderilen muhtıra nitelikli mektupta görülür. Mektuba Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk tarafından aynı gün düşülen “27.XII. 79, K.’larla birlikte görüşmek [görüşerek] ve ondan sonra harekete geçmeyi uygun görüyorum, 1 Ocakta onlarla görüşeceğim, 2.I.80 [2 Ocak 1980]” tarihli derkenar ile mektup işleme konulmuştur (Cumhurbaşkanlığı Tarihi, 2005, s. 222). Söz konusu derkenar notuna rağmen darbe niyetlerini açıkça dile getiren TSK komuta kademesinin asli görevlerine dönmelerini sağlamak mümkün olamamıştır.
Bu bildiriden sekiz ay sonra, 12 Eylül 1980 tarihinde TSK, emir komuta
zinciri içinde darbe yaparak Anayasal sistemi askıya aldı (Milliyet, 1980, s. 1).
Darbe ertesinde bıçak gibi kesilen sokak çatışmaları, TSK’nın bu hareketleri
kışkırttığı kuşkusunu doğurdu (Milliyet, 1980). Darbeden sonra yapılan ilk
eylem olağanüstü hal uygulamasının yürürlüğe konulması ve siyasi partile-

İletişim ve Diplomasi / Siyasal İletişim İ. Köse: Çok Partili Siyasi Hayat, Partilerin Seçim Beyannameleri ve Propaganda Görsellerinin yasaklanarak parti liderlerinin tutuklanması oldu (Hürriyet, 12/09/1980. s. 1). 

Darbecilerin, 27 Mayısçıların takip etmiş olduğu yönteme benzer olarak
diğer ivedilikli düzenlemesi yeni bir anayasa yazımı için çalışmaların başlatılmasıdır.
Yeni anayasa 7 Kasım 1982 tarihinde referanduma sunularak kabul
edilmiştir (TCRG, 1982).

12 Eylül Darbesi sonrasında ilk genel seçimler darbeden üç yıl sonra, 6 Kasım
1983 tarihinde yapılmıştır. Seçimlere katılım Milli Güvenlik Kurulu (MGK)
iznini bağlıydı. Bu nedenle Süleyman Demirel tarafından kurdurulmuş olan
Büyük Türkiye Partisi (BTP) ve Erdal İnönü liderliğindeki Sosyal Demokrat
Parti (SODEP) MGK tarafından veto edilerek seçimlere katılmalarına izin verilmemiştir.



Seçimler, Turgut Özal liderliğinde kurulan Anavatan Partisi’nin
(ANAP) kesin zaferi ile sonuçlanmıştır. Bu seçimlerde ANAP %45’lik oy oranı
ile 211 milletvekilliği kazanmıştır. Turgut Özal, 24 Ocak 1980 tarihinde alınan
ekonomik kararların teknisyen kurulunu idare etmişti. Seçimlerde ikinci parti,
117 milletvekilliği kazanan Halkçı Parti (HP) ve üçüncü parti 71 milletvekilliği
kazanan Milliyetçi Demokrasi Partisi (MDP) olmuştur.32 Her iki parti
de ANAP ile benzer olarak 12 Eylül Darbesi sonrasında kurulmuştu. MDP,
emekli generaller tarafından kurulmuştu ve MGK tarafından destekleniyordu
(TÜİK, 2012, ss. 4, 93; Milliyet, 1983, s. 1). Buna rağmen merkez sağın oylarını
almayı başarmış olan ANAP seçimlerden birinci parti olarak çıkmıştır.
1983 seçimlerini tam anlamıyla demokratik seçimler olarak kabul etmek
olanaksızdır. Çünkü seçimlere sadece MGK’nın izin verdiği partiler katılabilmiş
ve askeri vesayet seçimlerin her aşamasında varlığını hissettirmiştir. 1983
seçimleri öncesinde ANAP’ın açıklamış olduğu Seçim Beyannamesi’nde, “milliyetçi, muhafazakâr, sosyal adaletçi ve rekabete dayalı serbest pazar ekonomisini esas alan” bir parti olduğu belirtilmiştir. Seçim Beyannamesinde ayrıca, 1983 seçimlerinin demokrasiye geçiş için bir fırsat olduğu da vurgulanmıştı (ANAP 6 Kasım Beyannamesi, 1983, ss. 9, 13). Mİlliyet gazetesinde yayınlanan seçim görselinde ise; “Kaşıkla Verip Kepçeyle Almak, Vatandaş Türkiye’nin Çözümlenemeyecek Hiçbir Sorunu Yoktur… Oyunu ANAP’a Ver” şeklindeydi. ANAP’ın diğer sloganı ise, “Konut Sıkıntısını Çözeceğiz” şeklindeydi (Milliyet, 1983, s. 7). MDP’nin seçim sloganı; “Türkiye İçin Evet, Dün Ne İçin Evet Dedikse Bugün de Onun İçin Evet” şeklindeydi.33 MDP, seçim görselinde halkın milliyetçi duygularına hitap edilerek askeri idareye onay istemekteydi.

“Bu Devleti Kolay Kurmadık, Bu Ülkeyi Sokakta Bulmadık… MGK’ya Evet”
MDP’nin seçim sloganları arasındaydı.34 (Milliyet, 1983, ss. 1, 8).

Seçimlerden sonra Turgut Özal liderliğindeki ANAP tek başına iktidar olmuştur.
ANAP’ın ilk döneminde askeri vesayet varlığını devam ettirmiş fakat
ekonomide liberal uygulamalar yürürlüğe konulmuştur. Dört yıl sonra, 29 Kasım
1987 tarihinde yapılan genel seçimlere bu defa MGK’nın bir önceki seçimde
veto ettiği partiler de katılabilmiştir. 1987 seçimleri Türk siyasi hayatında
%93.3’lük oranla katılımın en yüksek olduğu seçimlerdir.35 Seçimler sonucunda
sadece üç parti, ANAP, SHP ve DYP Meclise girebilmeyi başarmıştır. MSP’nin
devamı olan Refah Partisi (RP) ile MHP’nin devamı olan Milliyetçi Çalışma
Partisi (MÇP) barajın altında kalarak Meclis’e girememiştir. Seçimlerde ANAP
oylarını artırarak milletvekili sayısını 292’ye çıkartmıştı. SHP; 99, DYP ise 59
milletvekilliği kazanmıştı36 (TÜİK, 2012, ss. 4, 93; Milliyet, 1987, s. 1).
Seçim Beyannamelerine bakıldığında, 1987 seçimleri öncesinde SHP’nin
tüzüğünde; “Atatürk devrim ve ilkeleri doğrultusunda, Türk Ulusu’nun bağımsızlığını, ülkesi ile bölünmez bütünlüğünü…” korumayı amaçladığı kaydı
yer almaktaydı (SHP, Tüzük, 1985). DYP’nin Seçim Beyannamesinde; “Büyük
Türkiye Programı Hürriyet, Güvenlik ve Refah İçin El Ele” sloganı kullanılmıştı
(DYP Seçim Beyannamesi, 1987). ANAP’ın seçim Beyannamesinde
ise; dört yıllık ANAP iktidarı döneminde yapılan çalışmaların altı çizilerek
“Türkiye ANAP Döneminde Çağ Atlamıştır” sloganı kullanılmıştı (ANAP Seçim
Beyannamesi, 1987, s. 5). Seçim öncesinde ANAP’ın seçimden bir gün
önceki sloganlarından bir tanesi; “Yarın Çağ Atlayan Türkiye’nin Eteğinden
Çekmelerine İzin Vermeyin” şeklinde iken, SHP’ninki; “Yarın Bu Dönemi Bitirelim” şeklindeydi ve görselde limon sıkan bir el vardı. DYP’nin seçimden
bir gün önce yayınlamış olduğu seçim görselinde “Asgari ücrete zam yapılacağı,
emeklilik yaşının kısaltılacağı, köylülerin borçlarının faizlerinin silineceği” vaat edilmişti.37

1990’lı yıllar dünyada önemli değişimlerin yaşandığı yıllardır. Bu yılların en
önemli gelişmesi ve dünya siyasi yapısını derinden etkileyen en önemli olayı
Komünist Blok’un çökmesi sonrasında Soğuk Savaş’ın sona ermesidir. Kendisine
bağlı cumhuriyetlerin bağımsızlıklarını kazanmaları ile 21 Aralık 1991’de Sovyetler Birliği resmen ortadan kalkmıştır. Komünist Blok’un çökmesinden sonra uluslararası ortam yeniden yapılanmaya başlamıştır 
(Armaoğlu, bty, s. 885).

1990-2001 döneminin diğer önemli olayı 1 Ağustos 1990 tarihinde Irak’ın
Kuveyt’i işgal etmesidir. İşgal sonrasında soruna barışçıl çözüm bulunamaması
üzerine 17 Ocak 1991’de ABD’nin öncülüğünde I. Körfez Savaşı başlamış

İletişim ve Diplomasi / Siyasal İletişim İ. Köse: Çok Partili Siyasi Hayat, Partilerin Seçim Beyannameleri ve Propaganda Görselleri ve Irak yoğun bombardımanlar sonucunda yenilgiye uğramıştır. Savaştan sonra ABD ve müttefikleri Irak’a karşı ağır ekonomik ve sosyal yaptırımları uygulamaya koymuşlardır. Körfez Savaşı sonrasında Tiananmen Olayları sebebiyle
kötüleşen Çin-Batı ilişkileri düzelmeye başlamıştır.

Dünyadaki bu gelişmelerden Türk dış politikası doğrudan etkilenmiştir.
Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla Orta Asya’daki Türk Cumhuriyetleri ve
akraba topluluklar bağımsızlıklarını kazanmışlar, bunun hemen akabinde
Türkiye, yeni kurulan devletlerle yakın ilişkiler geliştirmeye başlamıştır. Türkiye’nin ikinci etkilendiği alan ise, Doğu Avrupa’da bağımsızlığını kazanan
devletler ve AB’nin bu devletlere artan ilgisi olmuştur. Sovyetler Birliği’nin
dağılmasından sonra AB, yakın çevresi Doğu Avrupa ile Soğuk Savaş süresince
Sovyet idaresinde kalmış devletlerle yakın ilişkiler kurma yoluna gitmiş,
Türkiye’yi önceliklerinin sonuna doğru itmiştir. AB’nin ilgisinin bu yeni devletlere
yönelmesi, AB ile ilişkilerde Türk dış politikası için olumsuz bir gelişme
olurken, yeni kurulan Türk Cumhuriyetleri için olumlu bir gelişme olmuştur.
Söz konusu gelişmelerin etkisi altında, 20 Ekim 1991 tarihinde yapılan 12
Eylül sonrasının üçüncü genel seçimlerinde ANAP büyük bir hezimet yaşarken,
DYP birinci parti konumuna yükselmiş, bir önceki seçimde Meclis dışında
kalmış olan RP ve DSP de Meclis’te temsil hakkı elde etmiştir. Seçim öncesinde
renkli bir kampanya dönemi yaşanmıştı. ANAP’ın en önemli seçim sloganı
“Türkiye’de Hızlı Gelişmenin Devamı İçin Siyasi İstikrar Şartsa… Mesut
Yılmaz” idi. Bilindiği gibi Turgut Özal’ın Cumhurbaşkanı olması ile ANAP
Genel Başkanlığına Mesut Yılmaz seçilmişti. DYP’nin en önemli sloganları
arasında “Türkiye’de İlk Kez DYP İktidarı İle Zam Değil İndirim Yapılacağı”
belirtilmekteydi. SHP ise sol oyları bir araya toplamaya çalışarak, “Türkiye
İçin, Sosyal Demokratlar İçin Yol Ayrımı” sloganını kullanmıştı. RP’nin seçim
propagandası “Refahın Adil Ekonomi Düzeninde Enflasyon Yok” şeklindeydi.
DSP ise, “Ulusal Birlik İçin Evetler Güvercine” sloganını tercih etmişti.38
Hiçbir partinin tek başına hükümet kurmak için gerekli çoğunluğu sağlayamadığı
seçimlerde, 1983 yılından buyana devam eden ANAP iktidarı sona ermiştir. Seçimler sonrasında DYP ile SHP arasında, DYP Genel Başkanı Süleyman Demirel Başbakanlığında Koalisyon Hükümeti kurulmuştur.

1991 yılı seçimleri öncesinde siyasi partilerin yayınlamış oldukları seçim
beyannamelerine bakıldığında, RP’nin 1991 Seçim Beyannamesi’nde; “İnsanlık
ve Türkiye, Hak ve Batıl ve Mutluluk ve Zulüm Mücadelesinin Neresindedir”
sloganını kullanılmış ve seçim “asrın değil asırların en mühim olayı” olarak nitelenmişti. Beyanname’nin ilerleyen sayfalarında bir tarih diyagramı çizilerek “MS. 2000 Adil Düzen” yazılmıştı (RP Seçim Beyannamesi, 1991, ss. 3, 5). 

Refah Partisi söz konusu sloganı ile merkez sağ seçmenin kendi partisi
altında toplanmasını amaçlamıştı. 1991 seçimlerinde Meclis’e girebilecek
yeterlilikte oy aldığı dikkate alınırsa, RP’nin kamplaştırıcı sloganlarının seçmen
üzerinde etkide bulunduğu görülmektedir. SHP’nin Seçim Bildirgesi’nde
ise, “Onurlu, Sağlıklı, Varlıklı Bir Türkiye Kurmak İçin Halkımızdan Bize
Tek Başımıza İktidar Görevi Vermesini İstiyoruz” sloganı kullanılmıştı (SHP
Seçim Bildirgesi, 1991, s. 3). ANAP’ın Seçim Beyannamesi’nde “Ekonomisiyle
Dünya Rekabet Sisteminde Ben de Varım Diyen Bir Türkiye”, “Demokrasisiyle
Balkanlara, Orta Asya’ya ve Orta Doğu’ya Örnek Bir Türkiye”, “Örnek ve
Önder Türkiye İçin Elele” sloganları tercih edilmişti (ANAP Seçim Beyannamesi,
1991, ss. 7, 8). Fakat ne bu sloganlar ne de seçimlerin bir yıl öne alınması
ANAP’ın seçimlerde hezimet yaşamasını engelleyememiştir.39

1991 seçimlerinin galibi, her ne kadar tek başına iktidar olamasa da Süleyman
Demirel liderliğindeki DYP’dir. DYP’nin Seçim Bildirgesi’nde önce
dünyada son on yılda meydana gelen gelişmeler değerlendirilmiş ve sonra
temel misyonun “Demokrat Büyük Türkiye” olduğu belirtilmişti (DYP Seçim
Bildirgesi, 1991. ss. 1-19). DYP’nin 365 sayfa gibi hemen hemen diğer partilerin
seçim beyannamelerinin iki katı hacimdeki seçim bildirgesinde vaat ettikleri
ve misyonu ile elde etmeyi amaçladığı oylar büyük oranda parlamento
aritmetiğine yansımıştır.

MUHAFAZAKÂR SAĞIN ÖNLENEMEZ YÜKSELİŞİ ve 28 ŞUBAT MUHTIRASINA GİDEN SÜREÇ


1990’lı yıllardan sonra muhafazakâr sağın yükselişi, iktidara gelişi ve demokratik
olmayan usullerle, başka bir deyişle askeri ve bürokratik müdahale ile iktidardan
uzaklaştırılışı esnasında takip edilen metot ve bu süreç üzerinde özellikle
durmak gerekir. Süreç aslında Kenan Evren’nin Cumhurbaşkanlığı görevinin
sona ermesi ve askeri vesayetin en azından fiili olarak bitmesi ile başlamıştır.
1993 yılının Türk siyaseti açısından en önemli gelişmesi Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın bir kalp krizi sonrası hayatını kaybetmesi olmuştur. 
Özal’ın vefatından sonra DYP Genel Başkanı ve Başbakan Süleyman Demirel TBMM’de yapılan oylamada Cumhurbaşkanı seçilmiştir. 
Demirel’in Cumhurbaşkanlığı görevine gelmesinden sonra Haziran ayı içerisinde yapılan DYP Kongresinde Tansu Çiller DYP Genel Başkanlığına seçilmiş ve SHP ile Koalisyonu devam ettirerek Başbakan olmuştur (Çayhan, 1997, s. 380). Tansu Çiller, Türk siyasi hayatındaki ilk kadın başbakandır. 5 Temmuz 1993’te TBMM’de yapılan oylamada DYP-SHP Koalisyon Hükümeti 247 oyla güvenoyu almıştır (TCRG, 1993). DYP-SHP Koalisyon Hükümeti Kasım 1994’te SHP’nin CHP ile birleşmesi sonucu DYP-CHP Koalisyon Hükümeti’ne dönüşmüştür. 
Temmuz 1992’de MÇP’den (1993’te adını değiştirerek MHP adını almıştır) ayrılan milletvekilleri 1993 Ocak ayı içerisinde Büyük Birlik Partisi’ni (BBP) kurmuşlardır.
1995 yılına gelindiğinde Hükümet’teki koalisyonun iki ortağı DYP ve CHP
arasındaki anlaşmazlıklar sonucunda 20 Eylül’de DYP-CHP koalisyonu sona
ermiştir. ANAP’ın DYP ile koalisyon, DYP’nin de RP ile koalisyon kurmak istememesi sonucu hükümet bunalımıyla karşı karşıya kalınmıştır. DYP lideri Tansu Çiller son çare olarak, DSP, MHP ve MP ile azınlık hükümeti kurmuştur.
Azınlık jükümeti TBMM’den güvenoyu alamamıştır (TCRG, 1995, s. 1). Bunun
üzerine DYP ve CHP 1995 tarihinde genel seçimler yapılması şartıyla yeni
bir Koalisyon Hükümeti kurmuşlardır. 24 Aralık 1995 genel seçimlerine bu
şartlar altında gidilmiştir.

12 Eylül Askeri Darbesi sonrasında dördüncü genel seçimler, Darbe’den 15
yıl sonra; 24 Aralık 1995 tarihinde yapılmıştır. Bu seçimlerin oluşturmuş olduğu
parlamento aritmetiğinin 12 Mart benzeri bir muhtıraya neden olacağı ve Türk siyasal sistemini tekrar büyük bir savruluşa iteceği, seçimler öncesinde
tahmin edilebilen bir durum değildi. Fakat 12 Eylül sonrasında, yerleşik
devlet bürokrasisi karşısında meşruiyet sorunu yaşayan partilerin başında
RP geliyordu. RP’nin 1991 ve 1995 seçimlerinde artarak devam eden yükseliş
trendi iktidarı sivillere yeni devretmiş olan ve askeri vesayeti devam ettirme
kararlılığını sürdüren TSK için kabul edilebilir bir durum değildi. Bu nedenle
askeri erkan siyasi yaşamı yine namlu ile düzene koyma denemesine girişmiştir.
Bu girişimin sonuçları ciheti askeriye tarafından da öngörülemeyecek kadar geniş çaplı olacaktır.

1995 Seçimlerine tüm siyasi partiler yoğun bir faaliyet ile hazırlanmışlardır.
1993 yılında Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın ölümü TBMM’deki siyasi partilerde de lider değişikliklerine neden olmuştu. Seçimlere bu şartlar altında girilmiş fakat ANAP bir türlü eski günlerine dönmeyi başaramamıştır.
Seçim görsellerine bakıldığında, ANAP’ın en önemli seçim sloganlarından bir
tanesi; “Enflasyonu %150’lere Çıkartanları Süpür Gitsin” şeklindeydi.40 Slogan
son dönem Çiller Hükümeti’nin başarısız ekonomi politikalarını eleştirmekteydi.
DYP’nin seçim sloganı; “Yarınlarımız İçin Ya Karanlık… DYP’ye Verilen Her Oy Karanlığı Kovacaktır”, şeklindeydi. RP’nin seçim sloganı, “Terör Yarası Refahla Sarılacak” şeklindeydi. DSP, “Ulusal Birliğin İnançlara Saygılı Laikliğin Hakça Bir Düzenin Ve Güçlü Bir Türkiye’nin Güvencesi

DSP” şeklindeydi. MHP’nin seçim sloganı ise; “Türkiye’yi Harekete Geçireceğiz”
şeklindeydi. CHP ise, “Hayatı -Sağa- Kaymış Bir Türkiye İstemiyorsanız
Bütün Oylar CHP’ye” şeklindeydi.41 
Seçim beyannamelerinde ise, RP, “ 25 Aralık Sabahı Türkiye Yeniden Doğacak ” sloganını tercih etmişti (RP Seçim Beyannamesi, 1995, s. 1). MHP’nin Seçim Beyannamesi’nde ise, “ MHP Büyük Hedeflerin Partisidir MHP Türkiye’ yi Harekete Geçirecek Parti’dir, Biz Milliyetçiyiz Sözümüzün Eriyiz, Biz Türkiye Sevdalısıyız” sloganı vardı 
(MHP Seçim Beyannamesi, 1995, s. 1). 
ANAP’ın Seçim Bildirgesi’nde, “ Türkiye Bugün 21. yüzyılın Dünyasındaki
Yerini Belirleme Aşamasındadır ” şeklinde bir slogan tercih edilmişti (ANAP Seçim Bildirgesi, 1995, s. 5).

Sloganların, renkli kampanyaların ve karşılıklı iddiaların neticesinde 24
Aralık 1995 tarihinde yapılan seçimlerde beklenmedik şekilde RP birinci parti
olmuş fakat tek başına iktidar için gerekli çoğunluğa ulaşamamıştır. Bu durum,
uzun süren koalisyon hükümetlerinden sonra yeni bir siyasi krizin habercisiydi.
Seçim sonucunda 
RP; 158, 
DYP; 135, 
ANAP; 132, 
DSP; 76, 
CHP; 49 Milletvekilliği kazanmıştı 
(TÜİK, 2012, ss. 4, 93; TCRG, 1996, s. 1). 42

 Birinci parti olmasına rağmen hem merkez sağ hem de merkez sol partiler RP ile kurulacak bir koalisyon hükümetine temkinli yaklaşıyorlardı  (Milliyet, 1995, s. 1). 

RP, ayrıca AB karşıtı Söylemleriyle biliniyordu.


Seçimler sonrasında ANAP ile DYP arasında, başbakanlık ANAP Genel Başkanı
Mesut Yılmaz ve DYP Genel Başkanı Tansu Çiller tarafından dönüşümlü
olarak yapılmak üzere, Mart ayında Koalisyon Hükümeti kuruldu. Fakat iki lider
arasında derin anlaşmazlıklar vardı ve yürümeyeceği baştan belli olan Koalisyon
Hükümeti Haziran ayı içerisinde sona erdi. ANAP-DYP Koalisyon Hükümeti’nin
sona ermesinden sonra DYP ve RP arasında Temmuz ayı içerisinde, yine başbakanlığın dönüşümlü olacağı Koalisyon Hükümeti kuruldu. RP-DYP
Hükümeti 1997 Haziran ayı içerisinde TSK’nın dolaylı fakat fiili sayılabilecek
müdahalesi ile sona ermiş yerine ANAP lideri Mesut Yılmaz Başbakanlığında, ANAPDSP- DTP Koalisyon Hükümeti kurulmuştur. Buna ek olarak 1998 Ocak ayı içerisinde
Anayasa Mahkemesi RP’yi kapatmıştır (TCRG, 1998, ss. 17-18).
ANAP-DSP-DTP Koalisyon Hükümeti 1998 yılı Kasım ayı içerisinde sona
ermiştir. DSP lideri Bülent Ecevit Başbakanlığında 1999 Ocak ayı içerisinde bir
Azınlık Hükümeti kurulmuştur. Görüldüğü gibi, askeri vesayetin en azından
fiilen sonra ermesinden sonra Türk siyasal hayatının 1991-1999 yılları arasındaki
on yıllık dönemi çalkantılı bir dönem olmuştur ve 1997 yılında 12 Mart Muhtırası’ na benzer bir askeri müdahale yaşanmıştır. 

İletişim ve Diplomasi / Siyasal İletişim İ. Köse: Çok Partili Siyasi Hayat, Partilerin Seçim Beyannameleri ve Propaganda Görselleri


Bu dönemde kurulan ve yapı itibarıyla 1975-1980 yılları arasındaki Milli Cephe hükümetlerine benzeyen zorlama koalisyonlar bir türlü istikrarın sağlanmasının yolunu açamamıştır. Söz konusu şartlar altında erken seçim kararı alınarak 18 Nisan 1999 tarihinde genel seçimler yapılmıştır.

18 Nisan 1999 tarihinde yapılan genel seçimlerde, DSP; 136, MHP; 129, Fazilet
Partisi (FP); 111, ANAP; 86, DYP; 85 milletvekilliği almıştır43 (TÜİK, 2012,
s. 4, 93; TCRG, 1999). 18 Nisan seçimlerinde RP’nin kapatılmasından sonra
kurucularının ağırlıklı olarak RP yöneticilerden oluştuğu FP önemli oranda gerileme yaşayarak seçimlerden üçüncü parti olarak çıkmıştı. Seçimlerden sonra
DSP-ANAP-MHP Koalisyon Hükümeti kuruldu. 
Siyasi yelpazenin zıt polarizasyonların da yer alan bu zorlama koalisyonun da ömrü uzun olmamıştır.
1999 seçimleri öncesinde yapılan kampanya çalışmaları aslında 1997 Askeri Müdahalesinin gölgesinde gerçekleşmiştir. Seçim öncesinde; DSP’nin en önemli sloganı “Hakça Düzen İçin Demokratik Solda Köylü İşçi Girişimci El Ele” şeklindeyken, MHP’nin sloganı İddiamız Büyüktür ve Talip Olduğumuz Sorumluluğun Farkındayız. Çünkü Hedefimiz, Lider Ülke Türkiye’dir” şeklindeydi. MHP’nin diğer sloganı; “Ürkek Değil, Erkek” şeklindeydi. MHP bu sloganı ile FP’nin 28 Şubat sürecindeki başarısızlığına gönderme yaparak, seçmeni FP’nin yapamadığını kendisinin yapacağına inandırmayı amaçlamıştı. FP’nin sloganı ise, “ Fazilet’e Verilmeyen Her Oy, Yolsuzluk, Haksızlık, Baskı, Rüşvet, Hayat Pahalılığı Olarak Geri Dönebilir!” şeklindeydi. DYP, “Devletle Milleti Barıştıracağız” şeklinde bir slogan kullanmayı uygun görmüştü. ANAP ise, “ Yarın Kullanacağınız Oy 1 Gün İçin Değil, 5 Yıl İçindir ” şeklindeydi.44 
Sloganlardan da kolaylıkla anlaşılabileceği gibi seçim öncesi kampanyalarda, ekonomik sorunlardan ziyade, meşruiyet ve kendisini her alanda hissettiren askeri vesayet sorununun aşılmasına önem verilmiştir.

Seçim Beyannamelerinde ise; RP’nin yerine kurulmuş olan FP’nin sloganı
“Gün Işığında Türkiye” şeklindeydi (FP Seçim Beyannamesi, 1999). Sloganda
üstü kapalı olarak askeri vesayetin oluşturmuş olduğu baskıcı rejimin FP ile
sona erebileceği anlatılmak istenmişti. DSP’nin Seçim Bildirgesi’nde, “Dürüst
Yönetim, Hakça Düzen Ulusal Birlik, İnançlara Saygılı Laiklik” sloganı tercih
edilmişti (DSP Seçim Bildirgesi, 1999). MHP’nin Seçim Beyannamesi’ndeki
slogan şu şekildeydi, “Lider Türkiye’ye Doğru” (MHP Seçim Beyannamesi,
1999). DYP’nin sloganı ise, “Yeter Hak Milletin Olacak” şeklindeydi (DYP,
1946’dan 21. Yüzyıla II. Demokrasi Programı, 2000). Görüldüğü gibi seçim
görsellerinin benzeri olarak seçim beyannameleri de üstü kapalı olarak askeri
vesayetin sonlandırılmasını öncelikleri arasına almışlardı.

5 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR,


***