BAE etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
BAE etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

15 Kasım 2020 Pazar

Libya, Suriye, Irak ve PKK.. BÖLÜM 1

Libya, Suriye, Irak ve PKK.. BÖLÜM 1 



Prof.Dr. Sait Yılmaz 
25 Mayıs 2020 


Giriş 


Uluslararası ilişkilerde tesadüf yoktur. Krizler genellikle iyi düşünülmüş ve dikkatli 
hazırlık isteyen bir mühendislik işidir. Ama işler genellikle planlandığı gibi gitmez. 

Bir kriz yönetim uzmanı olarak aklımızda hep şu vardır; ciddi bir krizi asla boşa harcamamalı, daha önce yapamadığın şeyler için bir fırsat olarak görmelisin. Afganistan, Irak ve Suriye‟de olduğu gibi köprünün altından çok sular aktı, ittifaklar değişti, yeni fırsatlar ortaya çıktı ve şimdi yeni oyunlar tezgâhlanıyor. 

Her savaşın arkasında pek çok devlet gözükse de önemli olan oyun kurucuyu bilmek ve izlemektir. Akıllıca olan oyunu kazanacak olanın yanında yer almak, çok çaba harcamadan pastadan pay kapmaktır. Buna “göreceli kazanç” denir ama 
Ortadoğu‟da ilişkiler öyle sıfır toplamlı ki kendi bacağınızdan asılmak zorundasınız. 
Şu anda Yemen, Suriye ve Libya‟da çöl kumu içinde pek çok masum insan iç savaşta öldürülürken, bu ülkelerin halkları satılmış savaşçılar, ajanlar ve hainlerin insafına kalmış durumda. Bu insanlara; Allah için savaş, demokrasi, diktatörden kurtulma, özgürlük, egemenlik, kendi kaderini tayin hakkı yalanı söyleniyor. 

Bir ülkeden diğerine taşınan aynı tip savaşçılar, yerel işbirlikçiler ve arkasındaki devletler, bu ülkelerin topraklarını savaş alanına çevirmiş durumda. Paralı askerler, hackerlar, suikastçılar, intihar bombacıları güç peşindeki liderlerin istihbarat örgütleri ile iç içe. On yıllardır bu izleri takip ediyoruz. Yeni bir ülkede 
daha iç savaş ve aynı oyun başladığında kimse şaşırmayacak. Bu makalede Libya, Suriye ve Irak‟ta planlanan yeni oyunlara ve bekleyen tehlikelere odaklanırken, PKK terör örgütünün durumunu da sorgulayacağız. 

Libya’da bildiklerinizi unutun.. 

Suriye‟de Türkiye‟nin Rusya‟dan uzaklaşması İdlib‟teki çatışmalar öncesi başlamıştı. 

İşin içinde geçen yıl Berlin‟de Libya için yaşanan anlaşmalıklar vardı. Türkiye‟yi Rusya‟nın elinden almak isteyen ABD bunu bir şekilde başardı. Ankara‟nın Esat takıntısını bilen ABD, Suriye ve Libya‟da ortak bir anlayış içinde gibi gözüküyor hatta işin içinde bilmediğimiz bazı gizli pazarlıklar da olabilir. Çünkü bazı şeyler hiçte mantıklı gelmiyor. ABD, Suriye ve Irak‟taki Kürtleri birleştirme kılıfı içinde PKK‟yı bohçalamak oyunu peşinde ve sanki Türkiye de buna razı olmuş gibi. Bunun detaylarına Suriye ile ilgili bölümde değineceğiz. 

Libya‟daki Serrac hükümetinin arkasında sadece Türkiye ve Katar var. Hafter‟in 
arkasında ise Fransa, Mısır, Suudi Arabistan, BAE ve Ürdün gibi ülkeler. Fransızlar Total şirketi ile Hafter ‟in en güçlü destekçisi. Rusların Wagner özel askeri şirketi Hafter‟in yanında. 

ABD Suriye özel temsilcisi James Jeffrey, “Rusya’nın işini Suriye ve Libya’da güçleştirmeye çalışıyoruz” dedi. Bu aslında Türkiye ile aynı yolda olduklarını göstermek için bir mesaj. 
Nitekim ABD, Libya‟da da taraf değiştirdi. Son aylarda ABD, Libya‟da Hafter‟i 
desteklemekten vazgeçmiş rolü oynamaya başladı. ABD, gerçekte resmi olarak artık Serrac hükümetini destekliyor gözükse de Hafter‟i ile de arka planda işleri devam ediyor. Nasıl devam etmesin? Hafter, eski CIA ajanı ve ABD vatandaşı. Libya‟daki BM Temsilcisi de ABD vatandaşı. 

ABD ve diğer ülkeler Hafter‟e büyük yatırım yaptı ve herkes onun işgal ettiği 
bölgelerdeki petrolün peşinde. Hafter‟in askeri olarak işleri bir ay öncesine kadar iyi gidiyordu. Önce Ruslar, Hafter‟e desteği kesti. BM ambargosu neticesi parasız kalan Hafter zor duruma düşünce askeri olarak durum kilitlendi. Üstelik Hafter, kanser hastası ve ömrü çok uzun değil. Başta Almanya ve İtalya olmak üzere Avrupa Birliği ülkeleri (Fransa hariç) ve Rusya, Hafter ve Serrac‟ın yerine Libya‟nın başına ülkeyi bir arada tutacak yeni bir aday aramaya başladılar. 

Ruslar bir ay süren bir saha çalışması ile yeni adayı buldu; Hafter tarafındaki Libya Temsilciler Meclisi (HOR) başkanı Akile Salih. Bu arada şunu not düşelim; her ne kadar Ankara, şimdiye kadar Serrac yönetimini BM‟nin tanıdığı tek hükümet olarak lanse etse de, BM; Serrac hükümetini yürütme, HOR‟u ise yasama organı olarak tanıyor. Salih‟e gelince; aslında Hafter‟in arkasındaki adamdı. Şimdi yeni bir formülle ortaya çıktı ve dedi ki; “Biz yanlış yaptık, yeni bir yapıda taraflar birleşmeli.” Salih‟e göre; Libya Başkanlık Konseyi ve ortak hükümetin başındaki kişiler aynı taraftan olmamalı ve iki organda da taraflardan üyeler bulunmalı. Bunlar teşkil edildikten sonra Anayasa yapılmalı. 
Salih‟i ortaya çıkaran güçler bu düşünceleri hemen desteklediler. Sadece Hafter karşı çıktı. Ancak, Rusya desteği çekince ve Serrac hükümeti de Türkiye‟nin desteği ile daha güçlü saldırınca sahada denge değişmeye başlamıştı. Hafter, 29 Nisan‟da ateşkes ilan etti. Hafter‟in yenilmesini istemeyen Rus tarafı resmen doğrulamasa da 8 adet (MİG 29 ve SU-24) savaş uçağı takviye gönderdi. Libya‟daki bu denklem içinde; 

- Ruslar; Akile Salih ve Hafter tarafında. 
- ABD; Türkiye‟nin yanında gözükmek için Serrac ve Salih yanında ama Hafter ile de arasını bozmadı. 
- Fransa hariç Avrupa Birliği (daha çok Almanya ve İtalya) ise Akile Salih‟in yanında. 

Gelinen aşamada Libya‟da bayram sonrası gelişmeler bekleniyor. 

Türkiye‟nin anlamadığı şey şu; Hafter yenilse bile Libya ikiye bölünecek ve petrolün bulunduğu bölgeler karşı tarafta kalacak. Trablus‟ta kalacak Serrac, parasız uzun süre dayanamaz ve Türkiye‟nin yaptığı anlaşma için karşı taraftaki Parlamento‟nun onayı lazım. 

Özetle, artık Türkiye – diğer ülkeler gibi, her iki taraf için de oynamalı ve bir an önce yeni oyuncu Akile Salih‟e de destek vermeli. 
Libya ile ilgili diğer önemli bir husus petrol oyununa dâhil olmamız. 

Kıbrıs‟ın çevresi için aldığımız, atıl kalmış sondaj gemilerinden bazılarını buraya kiralayarak, belirli bir yüzde için anlaşabiliriz. Bu arada şunları not edelim; sondaj gemimiz var ama çalışanlar yabancı ve sismik analizler yurt dışında yapılıyor. Diğer yandan, petrol ya da doğal gazı bulsak bile çıkarma kabiliyetimiz yok. Doğu Akdeniz‟de bunu yapmak pahalı ve çıkardığın enerjinin fiyatı piyasada rekabet edemez. 

Suriye’de yeni oyunlar.. 

Suriye ile ilgili son dönemde Rusya‟nın Esat‟tan memnun olmadığı ve değiştireceği haberleri ortaya çıktı. Bu daha çok Türkiye‟de belli bir medya tarafında propaganda malzemesi olarak kullanılıyor ama haberin doğru tarafı uzun zamandır tarafların anlaşamadıkları konular var. Bunları şu şekilde sıralayabiliriz; 
(1) Ruslar, Kürtleri yanına çekmek için onlara kültürel özerklik verme konusunda Esat‟ı ikna edemiyor. 
(2) Ruslar, Suriye‟nin güneyinde Lübnan sınırında bulunan iki çatışmasızlık bölgesindeki muhalifleri barıştırmak istemişti ama Esat onlara da terörist muamelesi yaptı. 
(3) Ruslar, Esat‟ın eski Suriye topraklarının bütünlüğünü sağlamak için yeterli gayreti göstermediğini hatta Suriye‟nin batısında elinde tuttuğu topraklarla ve kendi tebaası ile yaşamayı seçtiğini düşünüyor. 

Ruslar, Suriye‟deki rejimin yolsuzluklarından da memnun değil. Suriye ekonomisinin %60-70‟ini bazı Sünni ve Alevi aileler kontrol diyor. Rus mali yardımları da boşa gidiyor. 
Yolsuzlukla uzman Ruslar, Esat‟ın yolsuzluklara karşı müsamahakâr olduğunu düşünüyorlar. 
Türkiye ise şu sıralar ABD ile birlikte Rusya‟ya karşı pozisyonunu güçlendirmeye 
çalışıyor. Gelinen aşamada Türkiye ile Rusya arasında 5 Mart‟ta yapılan sözleşmeye göre, Türkiye‟ye İdlib‟teki cihatçıları tasfiye için altı ay süre tanınmıştı. Türkiye İdlib‟te cihatçılar ile ilgili henüz bir şey yapmış değil. Cihatçıların bir kısmının Libya‟ya gönderilmesi Rusları kızdırdı. Araplar ve İran‟dan destek alan Esat, İdlib bölgesine saldırmak ve cihatçıları kendisi temizlemek istiyor. Ruslar şimdilik izin vermedi ama durumdan çok rahatsız olsalar da 
Türkiye‟nin sözünde durmasını bekliyorlar. 

ABD‟ye gelince, şu anda Suriye‟de üç şey yapmak istiyor; 

(1) Türkiye‟nin derdinin rejimi dolayısıyla Esat‟ı değiştirmek olduğunu bildiği için 
buna oynuyorlar; Ruslara karşı Suriye ve Libya‟da sözde yanımızda duruyorlar. 
(2) İkinci oyun el koydukları Deyrizor‟da topladıkları muhalif ve Irak‟a kaçıp geri 
dönen Kürtleri ve Fırat‟ın doğusundaki YPG/PKK unsurlarını bir arada Cenevre‟de muhalif grupların içinde masaya oturtmak istiyorlar. Böylece Kürtleri Ruslar ve Esat‟ın elinden alacağını hesaplıyorlar. 
(3) ABD, bir yandan, Irak‟ın kuzeyindeki Barzani ile Suriye‟deki YPG/PKK arasında bir ilişki kurma peşinde. ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey, Suriye ve Irak‟taki Barzani etkisindeki Kürt grupları, Suriye Kürt Ulusal Konseyi ENKS altında topluyor. 
Neler olduğunu anlamamız için Fırat‟ın doğusundaki gelişmeler ile ilgili biraz geriye gitmemiz gerekiyor. 

ABD’nin yeni Kürt planı.. 

2015 yılında Kürtler, ABD‟nin kucağına düşene kadar önce Rusya ve Türkiye ile 
pazarlık yaptılar. Ruslar, Kürtlere kültürel özerlik ve Esat ordusu içinde ayrı bir kolordu benzeri birlik olma sözü verdiler. Ancak, Esat kabul etmedi. Esat, Suriye‟deki Kürtlerin Irak‟ın kuzeyindeki gibi bir yapıda olmasını tehlikeli görüyor ve Irak‟taki yapı ile birleşebileceğini hesaplıyordu. 

Türkiye ise 2015 yılında Salih Müslim‟i Çırağan Sarayı‟nda kırmızı halılar ile 
karşıladığı dönemde Suriye‟de Türkiye yanlısı Kürtler olduğu varsayımından hareket ediyordu. Türkiye‟ye göre buradaki Kürtler zaten Şeyh Sait İsyanından kaçıp gelenlerdi ve Salih Müslim‟de İTÜ mezunu idi. Suriye‟deki Süleyman Şah Türbesi‟nin taşınmasını bizzat PYD Başkanı olarak Salih Müslim idare etmişti. Ankara‟dan PYD‟ye verilen söz, Özgür Suriye Ordusu‟na katılmaları ve Esat‟ın devrilmesine yardımcı olmaları karşılığı onların tıpkı Irak‟ın kuzeyinde olduğu gibi refah ve müreffeh bir hayat sürmelerinin sağlanacak olması idi. 

Ancak, Kandil buna razı olmadı. 

Rusların ve Türkiye‟nin kontrolünden çıkan Kürtler, o sırada sahada kendisi için vekil güç arayan ABD‟nin eline düştü. Hikâyenin bundan sonra daha da ilginç. ABD, YPG‟yi kurunca, der ki; “Türkiye sizin PKK olduğunuzu düşünüyor isminizi değiştirin”. Bunun üzerine, 12 Kürt Partisi ve Araplardan Suriye Demokratik Güçleri denen yapıyı icat ederler. 

Şimdi ABD, Fırat‟ın doğusundaki Kürtleri; sözde Türkiye‟ye yakın olanlar, 
YPG/PKK‟dan kalanlar ve Irak‟tan dönenler ile birlikte paketleyip, Türkiye‟nin tanıyacağı bir yapılanmaya sokmak istiyor. Barzani‟nin grupları da Suriye tarafına katılınca sözde Ankara‟nın tavrı yumuşayacak. Barzani de sözde bunlara ağabeylik yapacak. Ancak, göz olanı akıl olacağı görür; muhtemelen ABD, Suriye‟nin kuzeyi ile Irak‟ın kuzeyinin entegre olması için yeni bir oyun tezgahlıyor. Hem Kürtler birleşecek hem de Ankara‟ya bak gördünüz mü PKK değil denecek. Ancak, Barzani ve PKK tarafı birbirine sempatik gelse de pratikte biri diğerinin işleri karıştırdığını düşünüyor. Neler olacak göreceğiz. 

Muhtemelen Türk istihbaratı da bu işin içinde ya da onların bilgisi dâhilinde. Bunların hiçbiri Türkiye için hayırlı şeyler değil. Ama devlete kim nasıl bilgi veriyor, yönlendiriyor ise ABD bunda başarı sağlıyor. Asıl tehlike Suriye ve Irak arasındaki Kürt kuşağının Türkmen bölgesini yutması ve Türkiye‟nin güneyini kapatması. Buna Türkmenler ilgili bölümde değineceğiz. 

Ruslar ise Kürtleri ABD‟nin elinden almak için Fırat‟ın doğusunda devriye gezdiği 
yerlerde onları paralı asker yani kendi YPG/PKK‟sı yapmaya çalışıyor. Ancak, Kürtler daha iyi maddi destek ve daha somut planları olduğu için ABD tarafını seçiyor. 
Özetle, Ruslar Türkiye‟yi Kürtlerle korkutmaya, Amerikalılar ise barıştırmaya (!) çalışıyor. 
PKK terör örgütü ne durumda? 
PKK‟ya gelecek olursak; genel olarak pek mutlu sayılmazlar. Hem Suriye hem Irak‟ta 
2017 sonrası önemli terörist ve alan kaybı yaşadılar. Hâlihazırda; 
- Türkiye içinde insansız hava araçları teknolojisi nedeni ile hareket edemiyor, 
- Irak‟ın kuzeyindeki Türk askeri varlığı örgütü güneye inmeye zorluyor, 
- Suriye‟de bir yıl öncesini çok arıyor; ana üsleri Afrin‟i kaybettikten sonra Fırat‟ın doğusundaki unsurları da bölündü. Suriye‟de sadece alan kaybetmedi, 12 bin civarında terörist kaybetti. Türkiye, Barış Pınarı Harekâtı‟nda kendisine gösterilen boş alana girmek yerine doğrudan YPG/PKK‟yı hedef alsa idi belki de bitirmiştik, tarihi bir fırsat kaçtı. 

Şu anda YPG/PKK, parasını ödeyen ABD‟nin korumasına sığınarak Suriye‟nin 
yeniden yapılanmasında kendine iyi bir pozisyon bulmayı umuyor. 
Suriye Demokratik Güçleri denilen ucube içinde YPG/PKK ve Araplar anlaşamıyor. 
YPG/PKK, diğerlerini domine etmeye çalışıyor. ABD‟nin zoru ile bir aradalar. 
Irak tarafına gelecek olursak; PKK, 2017‟den sonra Irak‟ın içinde de geriledi, yeraltına indi. Ancak, Talabani Partisi içinden bir kadın milletvekilini Irak Parlamentosu‟na soktu. 

Talabani ve Barzani, Bağdat‟tan ortak para almak için işbirliği yapıyor ve bu maksatla merkezi yönetim ile görüşmelerde PKK‟nın öne çıkmasını istemiyorlar. 
PKK‟nın hala Kandil‟de 1000 kadar elemanı var, çoğu eleman yer değiştirmek 
zorunda kaldı. İran sınırına yakın yerlerde gizleniyorlar. Ayrıca Suriye sınırındaki Sincar bölgesinde de kendilerine bir bölge kurdular. Kendilerini gizlemek için sürekli isim değiştiriyorlar ve asıl desteği İran‟dan alıyorlar. İran‟ın vekil gücü Haşdi Şabi gibi örgütlerle işbirliği yaptıkları biliniyor. PKK şu anda Irak ve Suriye‟de alan kontrolüne çalışıyor. 

Türkiye‟nin operasyonları PKK‟nın manevra alanlarını daralttı ancak bu operasyonlar geçici olduğundan geri geliyorlar. Türkiye, Irak‟ın kuzeyine yerleşmeli, Suriye ve Irak arasında sürekli bir tampon bölge kurmalı. 
Irak’ta ABD hareketliliği.. 

Ocak ayında Irak hükümeti, ABD kuvvetlerini resmen ülkeden kovarken, kalmalarının herhangi bir yasaya ya da anlaşmaya dayanmadığını açıklamıştı. Trump ise Irak‟ı ABD‟deki petrol gelirlerinden gelen paralarına el koymakla tehdit etti. 
ABD, Irak‟ta çevre ülkelere komplolar düzenleyeceği üsler olmadan ayrılmak 
istemiyor. Bu yüzden, Irak‟ın kuzeyindeki Kürt Yönetimi Bölgesi‟nde (KYB) İran‟a yakın bir yerde Harir askeri üssünü kuruyor. ABD‟nin Irak rejimine verdiği mesaj, siz (Bağdat yönetimi) istemeseniz de biz kalacak yer buluruz. Bu aslında, ABD‟nin neden Irak‟ı parça parça ettiğinin ve hala etmek istediğinin de bir açıklaması. Kuzeye çekilmesi aynı zamanda güneyi istediği zaman bombalama imkânını daha da umursamaz hale getirecek. Kuzeye Suriye‟den istediği kadar terörist taşıyabilecek. Ancak, buraya gelmesi işleri çözmüyor, merkezi hükümet ile de arası iyi olmalı ki, ikmal ve irtibat devam edebilsin. 

ABD ve BAE, Barzani‟nin en büyük destekçisi ve sürekli silah gönderiyorlar. Yakın 
bir zaman önce Erbil‟e dört kargo uçağı silah getirdiler 1

Bu silahlar, sözde Türkiye‟den çok güneydeki merkezi rejime karşı savunma amaçlı veriliyor. Suriye‟nin kuzeyindeki Kürt bölgesini de destekleyen ABD‟nin bu iki bölgeyi birleştirme planı için de bir hazırlık olarak görülmelidir. 

ABD, şu an Suriye‟nin Deyrizor‟daki petrolünü çalıyor ve Barzani bölgesindeki petrol kuyularına yani Musul ve Kerkük‟ün üzerine de oturacaklar. Bu planda, İsrail‟in de önemli rolü var. Iraklılar ABD‟ye “Joker” lakabı takmışlar çünkü Irak ile ilgili her uğursuzluğun arkasından onlar çıkıyor. ABD‟nin gündeminde şimdi KYB bölgesinin bağımsızlığı var ve Barzani yönetimi de Irak Parlamentosuna her konuda kafa tutmaya başladı. Irak‟ı bölme planlarına aşağıda yer vereceğiz. 
Amerikalılar hala IŞİD‟in büyük tehlike olduğu ve kendileri olmazsa Ortadoğu‟da 
yeniden canlanacakları korkusuna oynuyor. Öte yandan ABD, son aylarda binlerce IŞİD teröristini Suriye‟den Irak‟a taşıdı ve yeni komplolar için hazırlıyorlar. 



Harita 1: ABD’ye Göre IŞİD’in Hala Aktif Olduğu Yerler (Mayıs 2020) 
Thomas Abi-Hanna, Rumblings of Islamic State Resurgence in Iraq, Stratfor, (May 19, 2020). 


Ekim 2019‟da El Bağdadi öldürülmüş olmasına rağmen hala 20 bin IŞİD teröristinin olduğu iddia ediliyor. Mart 2020‟de ABD, sözde IŞİD‟a karşı yeni bir konumlanma ile Musul, Kerkük, Anbar ve Nineveh bölgelerine asker kaydırdı 2. 
Irak‟tan Mart 2020 içinde Çekya, Fransa, Hollanda ve İspanya COVİD-19 neden ile geçici olarak kuvvetlerini çekerken, Almanya ve İngiltere ise kuvvet azalttı. 
Irak’ta işler iyi gitmiyor.. Irak‟ta para çoktan bitti. Irak‟ın gelirlerinin %90‟ı petrol ve doğal gazdan geliyor. COVİD-19 ortaya çıkmadan önce 2020 yılında 42 milyar dolar bütçe açığı olan Irak, petrol fiyatlarının 30 doların altına düşmesi ile çok daha zor durumda kaldı. Irak‟ın petrol satışı varil başına 52 dolar olduğunda bütçe denklik sağlıyordu 3

Kuzeydeki Kürt özerk bölgesi de Bağdat‟ın payını göndermeyince başka bir sorun 
kaynağı daha ortaya çıktı. Kendi başına petrol satıp, üzerine konmaya çalışan kuzeydeki Barzani ile araları değil, çünkü güneye ödemesi gereken payı ödemiyorlar. Barzani tayfası, Türkiye‟nin himmeti ile yaşıyor; aldığı yardımlar, izin verilen petrol taşıması ve ticaret. Şu anda Irak içinde ABD ve İran‟ın çekişmesi var. Buna İsrail istihbaratı da katılmış durumda yani ajan savaşları had safhada. Irak‟ta önceki istihbarat direktörü başbakan Mustafa el-Kadimi‟nin başbakanlığa getirilmesi; İran ve ABD arasında bir anlaşmanın sonucu olarak görülüyor. Irak‟ta sıkışan ABD, İran‟a maksimum baskıya devam edecek ama gizli (!) anlaşmaya göre, İran‟ın Lüksemburg‟daki 1.6 milyar dolarını serbest bırakacak 4
Hâlbuki Kadimi, Ocak ayında Kasım Süleymani‟ye yapılan drone saldırısında ABD ile işbirliği yapmakla suçlanmıştı. 

 Mustafa el-Kadimi (gerçek ismi Abd-el Latif), iyi bilinen bir CIA ajanı; Ahmet Çelebi döneminden beri Amerikalılara çalışıyor ve söylentilere göre, 2003 yılında Bush yönetimine Saddam‟ın kitle imha silahları olduğu yalanını anlatan kişi. Son on yıldır Irak yönetimi içinde İran etkisini azaltmak için CIA ve Suudi İstihbaratı ile işbirliği yapıyordu. Birlikte eski başbakan ve İran‟ın desteklediği Abadi‟ye karşı 2018‟de bir darbe yapmak istediler ama başarılı olamadılar. Kadimi‟nin başbakanlığına ilk tebrik Suudi Arabistan‟dan geldi. 

Bazı yorumcular ise ABD ve İran arasında genel bir yumuşama ihtimalinden 
bahsediyor. ABD‟nin Suudi Arabistan‟dan Patriot füzelerini çekmesini buna delil olarak gösteriyorlar. Obama dönemindeki yumuşama, Umman‟ın aracılığıyla İran‟daki bir Amerikalı mahkûmun serbest bırakılması ile başlamıştı. ABD‟nin Salman‟a Katar‟a üç yıldır süren ambargoyu kaldırması için baskı yaptığı, Kuveyt‟in de Katar‟la ilişki kurmak için bir bakan gönderdiği iddia ediliyor. 

  Bunun anlamı, ABD hala İran‟a maksimum baskı dese de ABD‟nin Yemen‟de Suudilere artık destek verecek halinin kalmaması. İran gibi ABD ve Suudiler de parasız. 

2. Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,,

***

5 Ekim 2019 Cumartesi

Türkiye ve BAE nin Eksen Savaşının Arka Planında ne var?

Türkiye ve BAE nin  Eksen Savaşının Arka Planında ne var?


Fehim Taştekin
Gazeteci-Yazar
5 Mayıs 2019


BAE Devlet Başkanı Şeyh Halife bin Zayid Al Nahyan (ortada)

Türkiye'nin Arap Baharı ile birlikte Müslüman Kardeşler (İhvan) kuşağına desteği yüzünden Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Mısır'ın başını çektiği eksenle yaşadığı "soğuk savaş" yeni eşiklere ilerliyor. ABD'de yeni Ortadoğu politikasını bu eksen üzerine bina eden Trump yönetiminin İhvan'ı "terör örgütleri" listesine alma niyeti, Türkiye'nin sadece Araplarla değil Washington ile ilişkilerini de etkileme potansiyeli taşıyor.
Ankara bu eksendeki Türkiye karşıtlığından özellikle BAE'yi sorumlu tutuyor. BAE adına casusluk yaptıkları ve Cemal Kaşıkçı cinayetiyle bağlantılı oldukları şüphesiyle 9 Nisan'da 2 Filistinlinin tutuklanması ve zanlılardan Zeki Hasan'ın 9 gün sonra hapishanede ölmesi meseleyi daha da karmaşık hale getirdi.

" Hücresinde intihar etti " açıklamasını reddeden ailesi, Hasan'ın işkence sonucu öldüğünü öne sürüp uluslararası soruşturma istedi. Casusluk suçlamasının muhatabı BAE sessizliğini korurken, Körfez medyasında Türkiye'nin işkence siciline dair yorumlar öne çıkıyor.

Devlet olarak 48 yıllık ömrü olan BAE'nin pek çok alanda Türkiye ile bir eksen kavgasına tutuşacağı tahayyül edilemezdi. Türkiye'nin 1979'da, BAE'nin 1983'te elçilik açarak ikili ilişkileri başlatmasından bu yana ticari ilişkiler inşaat, gıda ve savunma sektörlerinde gelişse de, bu ülkenin Türk dış politikasındaki yeri gayet mütevazıydı.

Katar hariç Körfez ülkelerinin alarm pozisyonunda karşıladığı İhvan'ın Arap Baharı sürecinde Türkiye'den himaye görmesi dostluğu husumete çevirdi. Geçmiş dönemlerde belli yerlerde iki ülkenin rakip aktörlere el vermesi sorun teşkil etse de taraflar bunu ilişkilere yansıtmaktan kaçınıyordu.

Hamas lideri İsmail Haniye ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan

Örneğin, Türkiye'nin Hamas'a desteğine karşın BAE, Hamas'ın darbeyle Gazze Şeridi'nden attığı El Fetih'ten Muhammed Dahlan'a kucak açmıştı. Dahlan, Yemen Savaşı dahil birçok yerde yürütülen gizli operasyonlarda Abu Dabi Veliaht Prensi Muhammed bin Zayid'in güvendiği kişi haline geldi.

Müslüman Kardeşler'den neden korkuyorlar?

BAE'nin İhvan hassasiyetinin uzunca bir geçmişi var. İhvan 1970'lerde BAE'nin eğitimli kadro açığını kapatmış, özellikle selefi eğilimin barındığı Ras el Hayma Emirliği'nden himaye görmüş, 1979'da İran İslam Devrimi'nin etkisiyle siyasi talepler artınca bu örgütün önüne set çekilmiş, 1983'te Adalet ve Eğitim Bakanlığı ellerinden alınmış, 2000'lerde Muhammed bin Zayid'in ifadesiyle " Kültürel bir savaş yürütülmüş ", Arap Baharı sonrası iyice alarma geçilmiş, Ocak 2013'te rejimi yıkmaya teşebbüs suçlamasıyla 94 kişi tutuklanmış ve 2014'e gelindiğinde İhvan artık devletin nezdinde " terör örgütü " oluvermişti.

İddiaya göre 2013'te tutuklananlar, İhvan'ın BAE uzantısı Islah hareketiyle bağlantılıydı. Bunlardan 11'inin Mısır vatandaşı olması Muhammed Mursi yönetimiyle de ipleri germişti. Tartışmalı üç adayla ilgisi aniden nükseden İran'ı dış tehdit, İhvan'ı iç tehdit olarak gören BAE'nin güvenlik kaygıları savunma harcamalarını da katladı. BAE 2013 sonrası İhvan'la savaşını bütün Orta Doğu ve Kuzey Afrika'ya yaydı.



Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah el-Sisi ve ABD Başkanı Donald Trump
Eksen savaşının cephe hatları: Suriye, Libya, Mısır, Tunus Türkiye ile ilişkilerdeki asıl kırılma da Temmuz 2013'de Mısır'da Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi'ye yapılan darbeyle yaşandı. Türkiye tepkisini "Rabia" işaretiyle bütün platformlara taşırken darbeci Mareşal Abdulfettah el-Sisi'nin ana finansörlerinden biri BAE idi.

Mısır'dan kaçan İhvan liderlerine platform sunan El Cezire kanalı yüzünden 2014'te Katar-Körfez gerilimi ayyuka çıkarken Türkiye, Doha'yla ortaklığını ilerletmede kararlıydı.

BAE'nin 15 Temmuz darbe girişimini finanse ettiği iddiası örtülü gerilimi açık atışmalara dönüştürdü.

Ankara, "darbe girişimine çanak tutan yayın yapmakla suçladığı", Sky News Arabia ve Al Arabiya kanallarına büyük tepki göstermişti. Bu restleşme etkisini Suriye'de de gösterdi. Fırat Kalkanı Harekâtı'ndan sonra Türkiye'yi "işgalci ve sömürgeci" olarak resmeden BAE bir aşamadan sonra Suriye Demokratik Güçleri'ne (SDG) de destek verdi.

BAE, Libya'da da Ankara'nın tuttuğu Trablus merkezli güçlere karşı ülkenin doğusunu tutan General Halife Hafter'e destek vererek eksen savaşını büyüttü.


Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Katar'ın başkenti Doha'daki Türk üssünü ziyaret ederken

Türkiye de 2017'de Katar'a yönelik ablukayı delmekle kalmayıp bu ülkede askeri üs kurarak keskin bir duruş sergiledi. Katar'a sunulan 13 maddelik talep listesinde beşinci madde şuydu:

" Türkiye'nin Katar topraklarındaki askeri varlığına son vereceksiniz. "

Koşul buyken Katar, Türkiye'den askeri alımlarla ilişkileri daha da derinleştirdi.

Benzer bir rekabet Somali ve Sudan'dan da kendini gösterdi. Türkiye'nin Somali'nin başkenti Mogadişu'da üs edinip yatırımlara girişmesine karşın BAE, Aden Körfezi'ni kontrol etme stratejisinin bir parçası olarak (Somali'den 'de facto' bağımsız) Somaliland'da bir üs (Berbera) ve liman (Hargeisa) edindi.

BAE, 2016'da 2,5 milyar dolarlık yardımla Sudan'ı Yemen Savaşı'na ortak ederken, Türkiye 2018'de Hartum'la 22 anlaşma yapıp Sevakin Adası'nın tahsisini sağladı. Sudan'da 11 Nisan'da Devlet Başkanı Ömer el-Beşir'i devirip yetkiyi ele alan Askeri Geçiş Konseyi'ne BAE ve Suudi Arabistan'ın açık desteğinde de bu rekabet belirleyici.

Tunus ve Irak gibi ülkelerde de BAE ve Türkiye rakip aktörlere el vermiş durumda.

Diplomasinin dili değişti.,

Bu zıtlık medya savaşını kızıştırırken diplomasinin diline de yansıdı. BAE Dışişleri Bakanı Abdullah bin Zayid 2017'de "1916'da Fahri Paşa'nın Medine halkının mallarını ve el yazması eserlerini çaldığını biliyor muydunuz? İşte Erdoğan'ın dedelerinin Araplarla ilişkisi buydu" diye sataştı. Erdoğan ise "Petrol şımarığı" ve "Terbiyesiz adam" ifadeleriyle yanıt verdi. Ankara'da BAE Büyükelçiliği'nin bulunduğu sokağın adı "Fahreddin Paşa" diye değiştirildi.

BAE Dışişleri Bakanı Abdullah bin Zayid

Buna karşın BAE Dış İlişkilerden Sorumlu Devlet Bakanı Enver Gargaş, "Ankara Arap ülkelerinin egemenliğine saygı duymalı ve komşularıyla mantık çerçevesinde ilişki kurmalı" dedi. Gargaş bir başka mesajında ''Arap dünyası Tahran ve Ankara tarafından yönetilmeyecek. Tahran ile Ankara'nın hırslarıyla mücadele etmek için Arap alemi birleşmeli'' ifadelerini kullandı.

Körfez medyasında Türkiye'nin Irak-Şam İslam Devleti (IŞİD) ve El Kaide ile birlikte anılmadığı bir haber ya da yorumun çıkmadığı gün yok. Bitmek bilmeyen bir propaganda savaşı sürüyor. Örneğin Suudi gazetesi Ukaz geçen yıl 24 Mayıs'ta, "Osmanlıcılık ile İhvancılık arasında muta nikâhı" başlığıyla birlikte fes giydirilmiş Erdoğan fotoğrafını basmıştı.

Suudi Arabistan Kralı Selman bin Abdülaziz

Ankara, Abu Dabi'nin Riyad'ın tercihlerini de etkilediğini düşünerek bu "bozucu" faktörü devreden çıkarmanın yollarını da aradı. Tabi İhvan'ın kendinden gördüğü Suudi gazeteci Cemal Kaşıkçı'nın İstanbul'da öldürülmesi Riyad'ı Abu Dabi'den ayrı tutma esnekliğini de yok etti. Yine de Ankara ilişkilerdeki hasarı sınırlı tutmak için Suudi Arabistan Kralı Selman bin Abdülaziz'i ayrı bir kefeye koyup oğlu Veliaht Prens Muhammed bin Selman ile onun akıl hocası olarak görülen BAE Veliaht Prensi Muhammed Bin Zayid'i mimlemeyi tercih etti. Hatta bu ikilinin Washington'daki karar mekanizmalarını da yönlendirdiği değerlendirmesini yaptı.

'İhvan'ı unutun her şey yoluna girer' mesajı İki bakan teamülü bozsa da genel olarak BAE diplomasisi yüksek sesle konuşan bir karaktere sahip değil. Hatta çelişkileri tolere edebilen bir yapısı da var.

Örneğin, İran'ın nüfuzunu kırma hamlelerinde başı çekse de İran dış ticaretinde BAE'nin yeri hala önemli. Aynı şekilde Ankara ile yaşanan soğuk savaş BAE'nin Türk savunma ürünlerine ilgisini azaltmadı. 2017'de 661 milyon dolarlık zırhlı araç alımı gerçekleştirildi. BAE, Orta Doğu'da Türkiye'nin ihracatında Irak'tan sonra ikinci sırada. Siyasi restleşmenin tavan yaptığı 2017'de iki ülke arasındaki Karma Ekonomik Komisyon ve İş Konseyi toplantıları iptal edilmedi. Belki bunda Savunma, Ekonomi ve Ticaret bakanlıklarının Dubai Emirliği'nde olması da etkili olabilir. Dışişleri ve İçişleri bakanlıkları Abu Dabi emirliğinde.

Yine de İhvan iki ülke arasındaki kilitlenme nedeni olmaya devam ediyor. Abu Dabi Eğitim Konseyi Genel Direktörü Ali Raşid el Nuaymi 2017'de Türk basınına verdiği demeçte İhvan korkusunun arkasında yatan nedenlere şöyle değinmişti:

"Geçmişte bize sığınan İhvan üyelerine kucak açtık. Ancak, bir süre sonra tüm eğitim kurumlarımızı, camilerimizi ve dış işlerini ele geçirdiler, kabinede iki bakanlık bile elde ettiler. Tıpkı sizdeki FETÖ gibi. Biz onları kontrol altında tutmaya çalışırken, Mısır'da devleti ele geçirdiler. Sonra aynısını burada yapmak istediler. Hükümetimiz de onları yasa dışı ilan etti.

"Sizin için FETÖ terör örgütü ne ise bizim için de Müslüman Kardeşler odur. Türkiye'de bizim vatandaşımız dokuz terörist var ve iadesini istiyoruz. 15 Temmuz darbe girişiminden hemen sonra FETÖ üyesi iki generali derdest edip Türkiye'ye iade etmiştik. Aynı hassasiyeti Türkiye'den bekliyoruz. Onların kimler olduğunu Hakan Bey (MİT Başkanı Fidan) çok iyi biliyor."

Bu empati çağrısı karşılık bulur mu? Eksen savaşı Mısır, Suriye, Filistin, Sudan, Tunus, Libya ve Somali'ye kadar yayılmışken kızışmanın soğuma ihtimali düşük.


https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-48167646



15 Temmuz Darbe Girişiminde BAE

15 Temmuz Darbe Girişiminde BAE

2013 Gezi Parkı şiddet eylemleri dışında Dahlan’ın BAE adına Suriye’nin kuzeyinde PKK-PYD terör örgütüne bazı finansal kaynaklar açtığı da bilinmektedir. 
Türkiye’de yakalanan BAE ajanlarının da yine Dahlan’a bağlı kişiler olduğu ortaya çıkmıştır.
15 Temmuz Darbe Girişiminde BAE
Taha Dağlı


   15 Temmuz 2016 gecesi o kanlı kalkışma başladığı andan itibaren Türkiye’de herkes darbe girişiminin FETÖ tarafından yapıldığının farkındaydı.

FETÖ bir Amerikan projesi terör örgütüdür ve her terör örgütü gibi de bağlı bulunduğu istihbaratların yönlendirme ve talimatlarıyla harekete geçer. 
FETÖ de tepedeki akla bağlı olmakla beraber o aklın yönlendirdiği ve irtibatlandırdığı finans kaynaklarıyla da ilişki halindedir. Her terör eyleminde olduğu gibi 15 Temmuz darbe girişiminin de bu akıl çerçevesinde bir finansörü vardı. Teröristler tepeden emri aldıktan sonra harekete geçti. Öte taraftan bir başka coğrafyada birileri de o gece Türkiye’de yaşananları anbean takip edip medya yoluyla algı oluşturuyordu. Onlar 15 Temmuz darbe girişiminin finansörleriydi.

Benzer durum aslında 2013’te Gezi Parkı Şiddet Eylemleri sırasında da cereyan etmişti. Sokaklar karıştırılırken hem sokaktaki militanların cebini dolduran hem de olup biteni farklı yorumlarla medyadan lanse eden bir finans merkezi vardı. 2013 sonrası ortaya çıkan detaylar o finans gücünün Birleşik Arap Emirlikleri 
(BAE) üzerinden yönlendirildiğini gösteriyordu. Türkiye’yi son yıllarda hedef alan bir rejim: BAE.

BAE’nin Dönüşümü,

Aslında BAE 2010’ların başına kadar Türkiye ile yakın ilişkiler içerisindeydi. Bugün Türkiye için Katar nasılsa o günlerde BAE de öyleydi. 
Üstelik BAE’nin ilişki ağında Türkiye ile birlikte Katar da vardı, Hamas da. Bugün Katar’ın başkenti Doha nasıl Hamas için güvenli bir liman ise o süreçte 
Dubai de aynısıydı. Mahmut Mabhuh Hamas’ın üst düzey yetkililerinden biriydi. Sürgündeki Filistinli liderin adreslerinden biri Dubai’ydi. Ancak 19 Ocak 2010’da Dubai’de kaldığı otelde infaz edildi. Suikastın arkasından Mossad çıktı. Mossad ajanlarının birçok farklı ülke vatandaşının pasaportlarını kopyalayıp otele girdikleri ve suikastı gerçekleştirdikleri anlaşıldı. Mossad ajanlarına o fırsatı verenin de Dubai istihbaratından bir isim olduğu ortaya çıktı. 

İsrail o Suikastın ardından BAE ile ikili ilişki içerisine girdi.

28 Eylül 2012 ise İsrail-BAE arasındaki ilişkiler açısından büyük öneme sahipti. İsrail Başbakanı Netanyahu o gün BAE’nin Dışişleri Bakanı Abdullah bin Zayed ile New York’ta bulunan Loews Regency Hotel’de çok gizli bir görüşme gerçekleştirdi. Netanyahu BM Genel Kurul toplantıları için gittiği New York’ta o otelde kalıyordu. 

Arap Emirliklerinin bakanı da Netanyahu’nun kaldığı otele gitti ve oto parktan gizlice girip servis asansörüne bindikten sonra kimselere görünmeden Netanyahu’nun süit odasına çıktı. Yıllar sonra Haaretz gazetesinin ortaya çıkardığı o görüşmede Netanyahu’nun BAE’li bakana 2010’daki Hamas liderine yönelik Mossad suikastından dolayı teşekkürlerini sunduğu da öne sürülmüştü.

BAE’nin dönüşümünde Arap Baharı’nın etkili olduğu söylenebilir. 2011 sonrası BAE’ye Arap Baharı’yla yükseliş trendine giren Müslüman Kardeşler alerjisi enjekte edildi. 
Açıkça şu söyleniyordu, “İhvan her yerde devrim yapıyor, önünü almazsanız yarın sıra size gelecek”. Bu korkunun pompalanması BAE’nin Tunus, Mısır ve Suriye’de Müslüman Kardeşleri destekleyen Türkiye’den uzaklaşmasındaki önemli etkenlerden biriydi. 2013’e gelindiğinde BAE ile İsrail’in ortak paydaları genişledi. Türkiye’deki Gezi Parkı Şiddet Eylemleri’yle birlikte Mısır darbesi bu yöndeki en önemli gelişmelerdi, sonrası malum. 

Trump’ın 2016’daki başkanlığıyla beraber bugün Ortadoğu’da “yüzyılın anlaşması” dahil Sudan darbesi, Libya’daki iç çatışmalar, Yemen iç savaşı gibi tüm dizayn çalışmalarında BAE’nin İsrail ABD adına sahadaki en önemli organizatör olduğu görülüyor. Bu tarz organizasyonlarda BAE’nin kullandığı çeşitli araçlar var. 

Örneğin Libya’da Haftar’a darbe girişimi yaptırırken veya Sudan’da darbe sonrası askeri konsey baskı altına alınırken kullanılan araçlar gibi. Tabii buna Yemen’de 
İç savaşı körüklemek adına Güney Amerika’dan getirilen paralı askerler de eklenebilir. İşte bu çalışmaların BAE adına Muhammed Dahlan tarafından yönlendirilmekte olduğuna dair çok ciddi duyumlar vardır. Dahlan’ın adı 2013 Gezi Parkı Şiddet Eylemleri sürecinde de duyulmuştur. Kendisi bir Filistinli olmakla beraber Filistinlilerin yüzde 90’dan fazlasının nefret ettiği bir isimdir. Yaser Arafat’ın sağ koluyken Arafat’ın ölümünde rolü olduğu yönünde ciddi ipuçları ortaya çıkmıştır. 

Dahlan’ın bu anlamda sabıkası bir hayli fazladır.

2013 Gezi Parkı Şiddet Eylemleri dışında Dahlan’ın BAE adına Suriye’nin kuzeyinde PKK-PYD terör örgütüne bazı finansal kaynakları açtığı bilinmektedir. 

Bu anlamda Türkiye’de yakalanan Filistin asıllı BAE ajanlarının da yine Dahlan’a bağlı kişiler olduğu ortaya çıkmıştır. Ama Dahlan’ın Türkiye’ye yönelik en büyük 
saldırısının 15 Temmuz darbe girişimi olduğu söylenebilir. 
FETÖ’nün gerçekleştirdiği darbe girişiminde Dahlan da BAE adına önemli rol üstlenmiştir. 
Filistinli yazar Dr. İbrahim Hamami darbe girişiminden dört gün sonra 19 Temmuz’da kendine ait internet sitesinde yayımladığı makalesinde 15 Temmuz darbe girişimini FETÖ ile beraber BAE’nin gerçekleştirdiğini, darbe öncesi Abu Dabi’nin süreci yönlendirdiğini ve bunlara ait ortada birçok kanıt olduğunu yazmıştır.

FETÖ Destekli Yayınlar 15 Temmuz’a gidilen süreçte BAE ve Dahlan adına en dikkat çekici gelişme 15 Kasım 2015’te Muhammed Dahlan’ın Belçika’nın başkenti Brüksel’deki bir forumda yaptığı konuşmaydı. Dahlan o gün terörizmle mücadeleden bahsediyor, İslamcı teröristlerin Türkiye tarafından desteklendiğini iddia ediyor ve bu anlamda terörle mücadele için Türkiye’ye yönelik adım atılması gerektiğini savunuyordu. 15 Temmuz öncesi yine Arap kaynaklı yayın organlarında önemli bir iddia daha vardı. O da FETÖ elebaşı Gülen ile Muhammed Dahlan arasındaki bir görüşmeydi. Bazı kaynaklara göre Dahlan Pensilvanya’ya gidip Gülen’le görüşmüş, bir başka kaynağa göre ise Gülen darbe girişiminden bir hafta önce BAE’ye gidip Dahlan’la Abu Dabi’de bir araya gelmişti. Arap kaynaklı yayın organlarının bazılarında ise birebir Gülen-Dahlan görüşmesi değil de Gülen’e bağlı bir grup ile Dahlan’ın ekibinin bir araya geldiği yönünde haberler vardı.

Mısır’daki 2013 darbesinin ardından Sisi rejimi üzerinde BAE adına etki sahibi olan Dahlan’a yakınlığıyla bilinen Vatan gazetesi 15 Temmuz darbesinin olduğu 
gece darbenin başarılı sonlanacağından zerre kadar şüphe duymuyor olmalıydı ki 16 Temmuz tarihli sayısında “Türk Ordusu Yönetime Geçti, Erdoğan Bozguna Uğradı” manşetini atmıştı. Mısırlı gazeteci Wael Qandil o gece BAE kontrolündeki Körfez medyasının bilhassa da Al Arabiya ve Sky News Arabic’in 15 Temmuz darbe girişimine yönelik bakışını “Bu darbe Sky News’in himayesinde geliyor, Al Arabiya ile Sky News’in tüm yayınları Türkiye’deki darbeden ne kadar mutlu olduklarını gösteriyor” diyordu.

15 Temmuz gecesi ABD kaynaklı bir iddia da haber sitelerine düşmüştü. Başkan Erdoğan’ın Almanya’ya kaçtığı yönündeki o yalan haber Körfez medyası tarafından hemen dolaşıma sokuldu. Sky News ve Al Arabiya darbenin başarılı olduğunu hatta Erdoğan’ın kaçtığını iddia ediyordu. Darbe püskürtülünce ise BAE destekli Arap yayın organlarının büyük şaşkınlık yaşadığı dikkatlerden kaçmamış tı. İngiliz Sky News’in BAE merkezli Arapça yayın yapan kanalında da haber sunan bazı spikerlerin bastırılan darbe girişimine üzüntüyle tepki verdikleri görülmüştü.

Darbe girişiminde FETÖ ile BAE ve Dahlan arasındaki irtibata yönelik bir diğer önemli iddia da Katar merkezli “raya.com” adlı haber sitesinde 6 Haziran 2017’de yayımlanan “BAE’nin Türkiye’deki Başarısız Darbe Girişimindeki Rolüne Ait Yeni Kanıtlar Var” başlıklı makaleydi. O yazıda BAE’nin ABD merkezli FETÖ’ye de yakın bir STK ile 15 Temmuz irtibatı masaya yatırılıyordu. STK’nın adı Demokrasiyi Savunma Vakfı ve başında Mark Dubowitz bulunuyor. Vakfın üyelerinden biri eski CHP milletvekili Aykan Erdemir. Bu vakfın FETÖ ile yakın irtibatı var ve 17 Aralık sürecinin New York’taki yansıması olan Halkbank davasında önemli rol üstlenmiştir. 
FETÖ’cü polislerin hazırladığı düzmece deliller New York’taki mahkemeye götürülürken bu vakıf o firari FETÖ üyeleri ve Halkbank davasını başlatan FBI ajanlarını ödüllendirmiştir.

Demokrasiyi Savunma Vakfı Türkiye karşıtı faaliyetlerinin bir bölümünü de BAE’nin Washington büyükelçisi Yusuf Uteybe aracılığıyla yürütüyor. 

Yusuf Uteybe Suudi Arabistan veliaht Prensi Muhammed bin Selman’ı Washington’da ABD Başkanı Trump’ın damadı ve danışmanı olan Jared Kushner’e “Suudi Arabistan veliahtlığı için size en uygun isim Muhammed bin Selman” diyerek sunmuştur. Uteybe’nin o konuyla ilgili e-mailleri de basına sızmıştır. 
Basına sızan diğer elektronik yazışmalarında Uteybe’nin BAE adına Türkiye karşıtı kara propaganda için Demokrasiyi Savunma Vakfı yöneticisi Mark Dubowitz ve John Hanna ile de iletişim halinde olduğu ortaya çıkmıştır. 15 Temmuz’dan birkaç ay önce iki isim de ABD Temsilciler Meclisine Türkiye’de Erdoğan’a karşı baskı uygulanması konusunda tavsiyelerde bulunmuş hatta “Gerekirse Erdoğan’a karşı sertleşmeliyiz” ifadelerini kullanan konuşmalar yapmışlardı.

Darbe girişiminin ardından Demokrasiyi Savunma Vakfı yöneticisi Hanna’nın BAE Washington büyükelçisi Yusuf Uteybe’ye gönderdiği elektronik postada ise 
“Türkiye’de darbenin komplocuları arasında vakfımız ile BAE’nin isimleri zikrediliyor, sizinle birlikte anılmaktan onur duydum” ifadeleri yer alıyordu.

İsrail’in Takibi,

İsrail’in 15 Temmuz bakış açısı da BAE’den farklı değildi. BAE darbe sürecinin finansörlüğünü ve medya ayağındaki kara propagandayı üslenirken bunu İsrail’den bağımsız yapmıyordu. İsrail ise tüm olup biteni yakından takip edip15 Temmuz’a yönelik destekleriyle ilgili renk vermemeye özen gösteriyor ancak darbenin başarılı olması yönündeki temennilerini de gizlemiyordu. İsrailli bir televizyon yorumcusu o gece boyunca İsrail kabinesinin güvenlik üyelerinin Türkiye’deki gelişmeleri çok yakından takip ettiğini söylemişti. İsrail Kanal 2 televizyonunda da darbenin İsrail çıkarlarına uygun olacağından söz edilmişti. 
Aynı televizyon kanalı ayrıca İsrail Başbakanı Netanyahu’nun tüm kabine üyelerine kesinlikle Türkiye’deki gelişmelerle ilgili açıklama yapmamaları talimatı verdiğini vurgulanmış, İsrailli bakanların da gece boyunca hiç uyumadan darbenin başarılı olmasını beklediklerini öne sürmüştü.

İsrail Maariv gazetesindeki bir haberde de “İsrail nefesini tuttu ve darbenin başarılı olmasını ümit etti” deniliyordu. Hayom gazetesinin yorumcusu 
Dan Margalit ise “O gecenin sonunda Erdoğan’dan kurtulacağımızı ümit etmiştim” diyordu.

https://kriterdergi.com/dosya/15-temmuz-darbe-girisiminde-bae


***