15 Temmuz Darbe Girişiminde BAE
2013 Gezi Parkı şiddet eylemleri dışında Dahlan’ın BAE adına Suriye’nin kuzeyinde PKK-PYD terör örgütüne bazı finansal kaynaklar açtığı da bilinmektedir.
Türkiye’de yakalanan BAE ajanlarının da yine Dahlan’a bağlı kişiler olduğu ortaya çıkmıştır.
15 Temmuz Darbe Girişiminde BAE
Taha Dağlı
15 Temmuz 2016 gecesi o kanlı kalkışma başladığı andan itibaren Türkiye’de herkes darbe girişiminin FETÖ tarafından yapıldığının farkındaydı.
FETÖ bir Amerikan projesi terör örgütüdür ve her terör örgütü gibi de bağlı bulunduğu istihbaratların yönlendirme ve talimatlarıyla harekete geçer.
FETÖ de tepedeki akla bağlı olmakla beraber o aklın yönlendirdiği ve irtibatlandırdığı finans kaynaklarıyla da ilişki halindedir. Her terör eyleminde olduğu gibi 15 Temmuz darbe girişiminin de bu akıl çerçevesinde bir finansörü vardı. Teröristler tepeden emri aldıktan sonra harekete geçti. Öte taraftan bir başka coğrafyada birileri de o gece Türkiye’de yaşananları anbean takip edip medya yoluyla algı oluşturuyordu. Onlar 15 Temmuz darbe girişiminin finansörleriydi.
Benzer durum aslında 2013’te Gezi Parkı Şiddet Eylemleri sırasında da cereyan etmişti. Sokaklar karıştırılırken hem sokaktaki militanların cebini dolduran hem de olup biteni farklı yorumlarla medyadan lanse eden bir finans merkezi vardı. 2013 sonrası ortaya çıkan detaylar o finans gücünün Birleşik Arap Emirlikleri
(BAE) üzerinden yönlendirildiğini gösteriyordu. Türkiye’yi son yıllarda hedef alan bir rejim: BAE.
BAE’nin Dönüşümü,
Aslında BAE 2010’ların başına kadar Türkiye ile yakın ilişkiler içerisindeydi. Bugün Türkiye için Katar nasılsa o günlerde BAE de öyleydi.
Üstelik BAE’nin ilişki ağında Türkiye ile birlikte Katar da vardı, Hamas da. Bugün Katar’ın başkenti Doha nasıl Hamas için güvenli bir liman ise o süreçte
Dubai de aynısıydı. Mahmut Mabhuh Hamas’ın üst düzey yetkililerinden biriydi. Sürgündeki Filistinli liderin adreslerinden biri Dubai’ydi. Ancak 19 Ocak 2010’da Dubai’de kaldığı otelde infaz edildi. Suikastın arkasından Mossad çıktı. Mossad ajanlarının birçok farklı ülke vatandaşının pasaportlarını kopyalayıp otele girdikleri ve suikastı gerçekleştirdikleri anlaşıldı. Mossad ajanlarına o fırsatı verenin de Dubai istihbaratından bir isim olduğu ortaya çıktı.
İsrail o Suikastın ardından BAE ile ikili ilişki içerisine girdi.
28 Eylül 2012 ise İsrail-BAE arasındaki ilişkiler açısından büyük öneme sahipti. İsrail Başbakanı Netanyahu o gün BAE’nin Dışişleri Bakanı Abdullah bin Zayed ile New York’ta bulunan Loews Regency Hotel’de çok gizli bir görüşme gerçekleştirdi. Netanyahu BM Genel Kurul toplantıları için gittiği New York’ta o otelde kalıyordu.
Arap Emirliklerinin bakanı da Netanyahu’nun kaldığı otele gitti ve oto parktan gizlice girip servis asansörüne bindikten sonra kimselere görünmeden Netanyahu’nun süit odasına çıktı. Yıllar sonra Haaretz gazetesinin ortaya çıkardığı o görüşmede Netanyahu’nun BAE’li bakana 2010’daki Hamas liderine yönelik Mossad suikastından dolayı teşekkürlerini sunduğu da öne sürülmüştü.
BAE’nin dönüşümünde Arap Baharı’nın etkili olduğu söylenebilir. 2011 sonrası BAE’ye Arap Baharı’yla yükseliş trendine giren Müslüman Kardeşler alerjisi enjekte edildi.
Açıkça şu söyleniyordu, “İhvan her yerde devrim yapıyor, önünü almazsanız yarın sıra size gelecek”. Bu korkunun pompalanması BAE’nin Tunus, Mısır ve Suriye’de Müslüman Kardeşleri destekleyen Türkiye’den uzaklaşmasındaki önemli etkenlerden biriydi. 2013’e gelindiğinde BAE ile İsrail’in ortak paydaları genişledi. Türkiye’deki Gezi Parkı Şiddet Eylemleri’yle birlikte Mısır darbesi bu yöndeki en önemli gelişmelerdi, sonrası malum.
Trump’ın 2016’daki başkanlığıyla beraber bugün Ortadoğu’da “yüzyılın anlaşması” dahil Sudan darbesi, Libya’daki iç çatışmalar, Yemen iç savaşı gibi tüm dizayn çalışmalarında BAE’nin İsrail ABD adına sahadaki en önemli organizatör olduğu görülüyor. Bu tarz organizasyonlarda BAE’nin kullandığı çeşitli araçlar var.
Örneğin Libya’da Haftar’a darbe girişimi yaptırırken veya Sudan’da darbe sonrası askeri konsey baskı altına alınırken kullanılan araçlar gibi. Tabii buna Yemen’de
İç savaşı körüklemek adına Güney Amerika’dan getirilen paralı askerler de eklenebilir. İşte bu çalışmaların BAE adına Muhammed Dahlan tarafından yönlendirilmekte olduğuna dair çok ciddi duyumlar vardır. Dahlan’ın adı 2013 Gezi Parkı Şiddet Eylemleri sürecinde de duyulmuştur. Kendisi bir Filistinli olmakla beraber Filistinlilerin yüzde 90’dan fazlasının nefret ettiği bir isimdir. Yaser Arafat’ın sağ koluyken Arafat’ın ölümünde rolü olduğu yönünde ciddi ipuçları ortaya çıkmıştır.
Dahlan’ın bu anlamda sabıkası bir hayli fazladır.
2013 Gezi Parkı Şiddet Eylemleri dışında Dahlan’ın BAE adına Suriye’nin kuzeyinde PKK-PYD terör örgütüne bazı finansal kaynakları açtığı bilinmektedir.
Bu anlamda Türkiye’de yakalanan Filistin asıllı BAE ajanlarının da yine Dahlan’a bağlı kişiler olduğu ortaya çıkmıştır. Ama Dahlan’ın Türkiye’ye yönelik en büyük
saldırısının 15 Temmuz darbe girişimi olduğu söylenebilir.
FETÖ’nün gerçekleştirdiği darbe girişiminde Dahlan da BAE adına önemli rol üstlenmiştir.
Filistinli yazar Dr. İbrahim Hamami darbe girişiminden dört gün sonra 19 Temmuz’da kendine ait internet sitesinde yayımladığı makalesinde 15 Temmuz darbe girişimini FETÖ ile beraber BAE’nin gerçekleştirdiğini, darbe öncesi Abu Dabi’nin süreci yönlendirdiğini ve bunlara ait ortada birçok kanıt olduğunu yazmıştır.
FETÖ Destekli Yayınlar 15 Temmuz’a gidilen süreçte BAE ve Dahlan adına en dikkat çekici gelişme 15 Kasım 2015’te Muhammed Dahlan’ın Belçika’nın başkenti Brüksel’deki bir forumda yaptığı konuşmaydı. Dahlan o gün terörizmle mücadeleden bahsediyor, İslamcı teröristlerin Türkiye tarafından desteklendiğini iddia ediyor ve bu anlamda terörle mücadele için Türkiye’ye yönelik adım atılması gerektiğini savunuyordu. 15 Temmuz öncesi yine Arap kaynaklı yayın organlarında önemli bir iddia daha vardı. O da FETÖ elebaşı Gülen ile Muhammed Dahlan arasındaki bir görüşmeydi. Bazı kaynaklara göre Dahlan Pensilvanya’ya gidip Gülen’le görüşmüş, bir başka kaynağa göre ise Gülen darbe girişiminden bir hafta önce BAE’ye gidip Dahlan’la Abu Dabi’de bir araya gelmişti. Arap kaynaklı yayın organlarının bazılarında ise birebir Gülen-Dahlan görüşmesi değil de Gülen’e bağlı bir grup ile Dahlan’ın ekibinin bir araya geldiği yönünde haberler vardı.
Mısır’daki 2013 darbesinin ardından Sisi rejimi üzerinde BAE adına etki sahibi olan Dahlan’a yakınlığıyla bilinen Vatan gazetesi 15 Temmuz darbesinin olduğu
gece darbenin başarılı sonlanacağından zerre kadar şüphe duymuyor olmalıydı ki 16 Temmuz tarihli sayısında “Türk Ordusu Yönetime Geçti, Erdoğan Bozguna Uğradı” manşetini atmıştı. Mısırlı gazeteci Wael Qandil o gece BAE kontrolündeki Körfez medyasının bilhassa da Al Arabiya ve Sky News Arabic’in 15 Temmuz darbe girişimine yönelik bakışını “Bu darbe Sky News’in himayesinde geliyor, Al Arabiya ile Sky News’in tüm yayınları Türkiye’deki darbeden ne kadar mutlu olduklarını gösteriyor” diyordu.
15 Temmuz gecesi ABD kaynaklı bir iddia da haber sitelerine düşmüştü. Başkan Erdoğan’ın Almanya’ya kaçtığı yönündeki o yalan haber Körfez medyası tarafından hemen dolaşıma sokuldu. Sky News ve Al Arabiya darbenin başarılı olduğunu hatta Erdoğan’ın kaçtığını iddia ediyordu. Darbe püskürtülünce ise BAE destekli Arap yayın organlarının büyük şaşkınlık yaşadığı dikkatlerden kaçmamış tı. İngiliz Sky News’in BAE merkezli Arapça yayın yapan kanalında da haber sunan bazı spikerlerin bastırılan darbe girişimine üzüntüyle tepki verdikleri görülmüştü.
Darbe girişiminde FETÖ ile BAE ve Dahlan arasındaki irtibata yönelik bir diğer önemli iddia da Katar merkezli “raya.com” adlı haber sitesinde 6 Haziran 2017’de yayımlanan “BAE’nin Türkiye’deki Başarısız Darbe Girişimindeki Rolüne Ait Yeni Kanıtlar Var” başlıklı makaleydi. O yazıda BAE’nin ABD merkezli FETÖ’ye de yakın bir STK ile 15 Temmuz irtibatı masaya yatırılıyordu. STK’nın adı Demokrasiyi Savunma Vakfı ve başında Mark Dubowitz bulunuyor. Vakfın üyelerinden biri eski CHP milletvekili Aykan Erdemir. Bu vakfın FETÖ ile yakın irtibatı var ve 17 Aralık sürecinin New York’taki yansıması olan Halkbank davasında önemli rol üstlenmiştir.
FETÖ’cü polislerin hazırladığı düzmece deliller New York’taki mahkemeye götürülürken bu vakıf o firari FETÖ üyeleri ve Halkbank davasını başlatan FBI ajanlarını ödüllendirmiştir.
Demokrasiyi Savunma Vakfı Türkiye karşıtı faaliyetlerinin bir bölümünü de BAE’nin Washington büyükelçisi Yusuf Uteybe aracılığıyla yürütüyor.
Yusuf Uteybe Suudi Arabistan veliaht Prensi Muhammed bin Selman’ı Washington’da ABD Başkanı Trump’ın damadı ve danışmanı olan Jared Kushner’e “Suudi Arabistan veliahtlığı için size en uygun isim Muhammed bin Selman” diyerek sunmuştur. Uteybe’nin o konuyla ilgili e-mailleri de basına sızmıştır.
Basına sızan diğer elektronik yazışmalarında Uteybe’nin BAE adına Türkiye karşıtı kara propaganda için Demokrasiyi Savunma Vakfı yöneticisi Mark Dubowitz ve John Hanna ile de iletişim halinde olduğu ortaya çıkmıştır. 15 Temmuz’dan birkaç ay önce iki isim de ABD Temsilciler Meclisine Türkiye’de Erdoğan’a karşı baskı uygulanması konusunda tavsiyelerde bulunmuş hatta “Gerekirse Erdoğan’a karşı sertleşmeliyiz” ifadelerini kullanan konuşmalar yapmışlardı.
Darbe girişiminin ardından Demokrasiyi Savunma Vakfı yöneticisi Hanna’nın BAE Washington büyükelçisi Yusuf Uteybe’ye gönderdiği elektronik postada ise
“Türkiye’de darbenin komplocuları arasında vakfımız ile BAE’nin isimleri zikrediliyor, sizinle birlikte anılmaktan onur duydum” ifadeleri yer alıyordu.
İsrail’in Takibi,
İsrail’in 15 Temmuz bakış açısı da BAE’den farklı değildi. BAE darbe sürecinin finansörlüğünü ve medya ayağındaki kara propagandayı üslenirken bunu İsrail’den bağımsız yapmıyordu. İsrail ise tüm olup biteni yakından takip edip15 Temmuz’a yönelik destekleriyle ilgili renk vermemeye özen gösteriyor ancak darbenin başarılı olması yönündeki temennilerini de gizlemiyordu. İsrailli bir televizyon yorumcusu o gece boyunca İsrail kabinesinin güvenlik üyelerinin Türkiye’deki gelişmeleri çok yakından takip ettiğini söylemişti. İsrail Kanal 2 televizyonunda da darbenin İsrail çıkarlarına uygun olacağından söz edilmişti.
Aynı televizyon kanalı ayrıca İsrail Başbakanı Netanyahu’nun tüm kabine üyelerine kesinlikle Türkiye’deki gelişmelerle ilgili açıklama yapmamaları talimatı verdiğini vurgulanmış, İsrailli bakanların da gece boyunca hiç uyumadan darbenin başarılı olmasını beklediklerini öne sürmüştü.
İsrail Maariv gazetesindeki bir haberde de “İsrail nefesini tuttu ve darbenin başarılı olmasını ümit etti” deniliyordu. Hayom gazetesinin yorumcusu
Dan Margalit ise “O gecenin sonunda Erdoğan’dan kurtulacağımızı ümit etmiştim” diyordu.
https://kriterdergi.com/dosya/15-temmuz-darbe-girisiminde-bae
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder