29 Mart 2020 Pazar

İstanbul Hükümeti nin Harbiye Nazırı Ziya Paşa

İstanbul Hükümeti nin Harbiye Nazırı Ziya Paşa..,



Yaşanmış bir Olay... Hatırlayalım


İstanbul Hükümetinin Harbiye Nazırı Ziya Paşa her zamanki yumuşaklığı ile;

- "Beyler.." dedi

- ".. İngilizlere Kafa tutamayız. Adamların hiç şakası yok.

Daha geçen gün, bir bahane icat ederek.., 
İzmit'i tekrar işgal ediverdiler."


Sarı Atlas döşeli büyük oda, nezaretin ileri gelen subayları ile doluydu. Hürriyet ve İtilaf Partisi yanlısı olan birkaç gerici subay dışında hepsi, Anadolu'ya geçmeye çoktan hazır, Ankara'nın
İstanbul'da kalmalarını gerekli gördüğü namuslu askerlerdi. 
Kapı açıldı, kapının boşluğu içinde yaver göründü:

- 'Emrettiğiniz Yüzbaşı geldi efendim.'

- 'İçeri al.'

Nazır Subaylara bilgi verdi:

- ' Az önce sözünü ettiğim talihsiz olayın faili.'

Yüzbaşı bekletmeden içeri girdi, kaygılı bakışlarla kendisini
izleyen subayların arasında hızla ilerleyerek nazırın masası önünde durdu, selam verdi:

- ' Yüzbaşı Faruk, İstanbul. Beni Emretmişsiniz.'

Uzun boylu, kumral, yakışıklı, biraz bıçkın havalı bir subaydı.

Nazır önündeki yazıya bakarak yumuşak sesle, 'Oğlum..' dedi, '.. dün akşam Beyoğlu'nda, İngiliz İnzibat Subayı Teğmen Miller'i, emre rağmen selamlamamışsın. Doğru mu?'

- 'Evet efendim, doğru.'

Nazır, dürüst subaya babacanca yol gösterdi:

- 'Herhalde görmediğin için selamlama dın, değil mi çocuğum?'
- 'Hayır efendim, gördüm.'

Nazırın canı sıkıldı:

- 'Niye selamlama dın öyleyse? 

Selamlamanız için Emir verilmişti.'

- 'Rütbesi benden küçük olduğu için selamlama dım Paşam.

Askerlik töresince,  Önce onun beni selamlaması gerekmez miydi?'

Ziya Paşa derin bir kederle ellerini açtı:

- 'Askerlik töresi mi kaldı a yavrum? 
Adamlar galibiyet haklarını kullanıyorlar.
İngiliz Komutanlığı bu sabah olayı protesto etti.
Mesele çıkarılacak zaman değil. 
Hemen şu müzevir teğmeni bul da özür dile.
Olayı kapatalım.'

Başıyla çıkması için izin verdi.

Ama yüzbaşı yerinden kıpırdamadı:


- ' Paşam, bir de beni dinlemenizi rica ediyorum.'


Nazır bıkkınlıkla, 'söyle bakalım' dedi.

Balkan savaşında teğmendim. 
Çanakkale'de üsteğmen,
Suriye cephesinde yüzbaşı oldum.
Ben bu rütbeleri tek başıma savaşarak almadım.
Her rütbem de binlerce şehidin ve gazinin hakkı var.
Onların hakkını korumak namus borcumdur.
Beni affedin, özür dileyemem.


Harbiye Nazırı bozuldu:


- 'Anlamadın galiba. Harbiye Nazırı olarak emrediyorum.'

Yüzbaşı sükûnetle, 'Anladım efendim' dedi, 
Apoletlerini bir hamlede söküp nazırın masasına bıraktı:

- 'Artık Emrinizi dinlemek zorunda değilim!'

Selam vermeden dönüp kapıya yürüdü.

Oturan Subayların, 

İstanbul'u tutan birkaçı dışında, 
Hepsi saygıyla ayağa fırladı.

Hepsinin rütbesi yüzbaşıdan daha büyüktü.

Gözleri dolarak, yüzbaşıya selam durdular...

Bu Cumhuriyeti böyle subaylar kurdular.

Cumhuriyetin nasıl kurulduğunu hiç unutmayın..

Bu Cumhuriyet acıyla, üzüntüyle, kanla ve şerefle kuruldu.

Yoksa onun bunun g.tünü yalayan şerefsizlere kalsaydı nah kurulurdu.

Bu gün de bir çok Şerefsiz;

O gün bu Cumhuriyetin kuruluşunda kanını akıtan ve her türlü emeği geçen o muhteşem insanların 
hakkında ileri geri konuşuyorlar.

(*Şu Çılgın Türkler* Turgut Özakman)

....

***

Sevgili Çanakkale OLAY Okurları, bu “Topraklar” Yüzbaşı Faruk, Yarbay Mustafa Kemal gibi insanlar sayesinde VATAN oldu. Bu Cumhuriyeti böyle subaylar kurdu. Çanakkale Destanının 97. yılını kutladığımız bu günlerde; 

Malatya Kürecikte “Füze Kalkanı” projesi ile İsrail’i İran’dan korumaya yönelik radar üssü ve İncirlikte insansız hava araçları konuşlandırılıyor. 
ABD’den ithal subaylar gelecek. Hollanda NATO’ya bağlı olmasına karşın, Afganistan’dan askerlerini çekti. Türkiye ise, Afganistan’da ki helikopter kazasında 12 Subayını kaybetti.
- Ne uğruna?
- ‘Butik ülke olmamak için(!!!)’
- Taşeron ülke olunca başımız göğe erecek herhalde(!)

Özlü Soru: AKP Hükümetine askeri konularda; ‘ Gerçek Türk Subayı ’ tavrını gösterecek bir Genel Kurmay Başkanımız olmayacak mı?!


__


" Biz daima hakikat arayan, onu bulunca ve bulduguna kani olunca açıkça söylemekten kaçınmayan insanlar olmalıyız." 
Mustafa Kemal Atatürk

Demek ki bu millet hak etmedi Mustafa Kemal'i...
Dünyanın sahiplenip hayran olduğu insan... 
Fazla geldi...


" Bir ülkede Namuslular da en az Namussuzlar kadar cesur olmak zorundadırlar."    
İsmet  İnönü..,


.


http://www.canakkaleolay.com/arsiv.php?haberid=25989


***

SİNEKLERLE DEĞİL BATAKLIKLA MÜCADELE…

SİNEKLERLE DEĞİL BATAKLIKLA MÜCADELE…

Serdar Ant
 Christopher Columbus’dan 518 yıl sonra Türk medyası da Amerika’yı keşfetti! Wikileaks adlı internet sitesinin yayınladığı belgeler sadece ABD’nin değil, dünyanın dört bir tarafında ABD ile işbirliği içinde olan ve “büyük ağabey”in “deliğe süpürmeyip kullandığı” iktidarların da ne mal olduğunu ortaya koyuyor. 60 yılı aşkın bir süredir ABD’nin vazgeçilmez müttefiki olan Türkiye de bu ifşaattan payına düşeni alıyor tabii…
Ne var ki asıl şaşırtıcı olan, bugüne kadar ABD söz konusu olduğunda “kraldan çok daha kralcı” davrananların tavrı… Örneğin “Basında Güven” diyerek kendini pazarlayan Milliyet, “Amerika Çıplak” sürmanşetini çekmiş! “Bağımsız Günlük Gazete”(!) Vatan ise iç sayfalarından birinde “Hükümette ne oluyorsa ABD’nin haberi varmış!” diyor. (30.11.2010)

Bak sen şu işe… Meğer böyleymiş! Allah’tan Wikileaks var da Türkiye’yi yönetenler hakkında bilmediğimiz gerçekleri de öğreniyoruz!
 Başbakan Erdoğan’ın İsviçre Bankaları’nda 8 gizli hesabı varmış.
Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, Londra’da konuştuğu bir grup yatırımcıya “Doğan hisselerini satın, çünkü onlar gidici” demiş.
Erdoğan, “petrol işlerini özelleştirirken kendine de pay alıyor”muş. Herhalde bu petrol işi denilen TÜPRAŞ’ın peşkeş çekilmesi olsa gerek.
Kürşat Tüzmen, Abdülkadir Aksu, Faruk Nafiz Özak gibi AKP’li bakanların ismi yolsuzluğa karışmış.
Dışişleri Bakanı Ahmed Davutoğlu, “ Olağanüstü tehlikeli biri” imiş, üstelik neo-Osmanlıcıymış.
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç ise “Erdoğan’ın buldogu”ymuş.
 Fetullah Gülen’in Meclis’te 80 tane milletvekili varmış. Cemil Çiçek, Hüseyin Çelik gibi bakanlar ve önde gelen kimi AKP’liler meğer Fetullahçı imiş. Dahası AKP’li vekillerin çoğu da tarikat üyesiymiş… Nakşibendisi, Süleymancısı, İskenderpaşalısı…
 Gül, Erdoğan’ın altını oyuyormuş.
 AKP’nin Kürt Açmazı başarılı olamazmış.
 Türkiye AB’ye üye olamazmış.
CHP’liler “Bir avuç gürültücü elitist ”miş.
Başbakan Erdoğan “çok fazla gururlu” imiş, “Allah’ın kendisini Türkiye’yi yönetmek için seçtiğine” inanıyormuş, “maço imajlı”ymış, kadınlara güvenmiyor ve partinin üst yönetiminde kadınlara yer vermiyormuş.
Kısacası, ABD büyükelçilerinin, diplomatlarının ve ABD’ye yakın kimi kaynakların AKP’yi ve Türkiye’yi değerlendirirken kullandığı ifadeler bunlar…
İyi de yeni olan, bilinmeyen ne var bütün bu saptamalar arasında?
Başbakan’ın İsviçre Bankaları’ndaki gizli hesapları, çeşitli bakanların adının yolsuzluklara karışması mı bizleri şaşırtan?
Güldürmeyin adamı! Deniz Feneri yolsuzluğunun yaşandığı (ve benzerlerinin yaşanmaya devam ettiği), milletvekili dokunulmazlığı bahanesiyle TBMM’nin kanundan kaçanların sığınağı haline geldiği bir ülkede yaşıyoruz. Bu ülkenin Başbakanı, devletin valisinden tulum peyniri, alabalık, kovan balı gibi temel tüketim maddelerini bile “hediye” olarak kabul eden bir kişi… Şimdi “petrol işlerini özelleştirirken kendine pay alıyor” ise ya da İsviçre Bankaları’nda 8 gizli hesabı varsa şaşırmak mı gerekiyor?
Asıl şaşırtıcı olan, yıllardan beri Erdoğan’ın malvarlığı gündeme geldiğinde ya da yolsuzluklarla dokunulmazlıklar arasındaki ilişkiye dikkat çekildiğinde “dut yemiş bülbüle” dönen anlı şanlı Türk medyasının şimdiki tavrı değil mi?
Ya da Maliye Bakanı Mehmet Şimşek hakkında şu dile getirilenler... Mehmet Şimşek ve eşinin, yabancı bir ülkenin vatandaşı olduğu yönünde iddialar ya da Mehmet Şimşek’in ABD büyükelçiliğinde çalıştıktan sonra hızla yükselip uluslararası yatırım kuruluşlarında üst düzey yöneticilikten, birden paraşütle Türk ekonomisinin yönetimine indirilmesi karşısında ölüm sessizliğine bürünenler, şimdi Mehmet Şimşek’in “Doğan hisselerini satın, çünkü onlar gidici” dediği ortaya çıkınca neden yaygarayı basıyorlar?  
Veya Meclis’teki şu Fetullahçılar… Ya da AKP milletvekillerinin çoğunun tarikat üyesi olması… Yahut Davutoğlu’nun “neo-Osmanlıcı ve İslamcı” olması…
Evet, bütün bunlar bilinmeyen şeyler mi?
AKP’nin Kürt açılımının başarılı olamayacağının ya da Türkiye’nin AB’ye tam üye olarak kabul edilmeyeceğinin anlaşılması için ABD Dışişleri Bakanlığı’nın bu yönde görüş sahibi olduğunun ortaya çıkması mı gerekiyor?
“Gürültücü, elitist” CHP ile “maço” ve “gururlu” Erdoğan konusuna ise hiç girmiyorum. Görünen köy kılavuz istemez çünkü!
Ne var ki bütün bu açıklanan belgeler arasında 2007 yılında Genelkurmay İkinci Başkanı olan Org. Ergin Saygun ile yapılan bir görüşme de yer alıyor.  ABD Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Nancy Eldowney 27 Nisan 2007 tarihli e-muhtıradan sonra Org. Saygun ile yaptığı görüşmede, “Türkiye’de artan gerilim ve kutuplaşma konusunda temkinli hareket etme ve çatışma yaratmayacak şekilde davranılması” için uyarı yapıyor ve Org. Saygun şu yanıtı veriyor:
“Çatışma isteseydik, tankları sokağa indirirdik. Asıl AK Parti uzlaşmak için hiçbir çaba göstermiyor.”
İşte, al sana “laik-demokratik” Türkiye’nin teminatı bir NATO Paşası… AKP ile uzlaşma istediği konusunda ABD’ye garanti veren bir “sözde Atatürkçü”!
Kısacası bilinmeyen ve şaşırtıcı olan hiçbir şey yok bu açıklanan belgeler arasında…
Peki, bundan sonra ne olacak?
Cumhurbaşkanı Gül, “bundan sonra ne çıkacak görmemiz lazım” dediğine göre demek ki daha ortaya dökülecek çok kirli çamaşır var! Ama bundan sonra daha ne açıklanırsa açıklansın, değişen bir şey olmayacak, pişkinlik hüküm sürmeye devam edecektir.
Örneğin birileri çıkıp “Erdoğan’ın İsviçre’de 8 banka hesabı varmış” dediğinde, karşı taraftan başka birileri de “filanca liderin de yok muydu sanki? Hem falancanın da video kasetleri falan var işte…” diye yanıt verecektir! Siz filanca yolsuzluktan bahsedince, birileri “canım sizin zamanınızda da yolsuzluklar olmuyor muydu?” diyerek kendini savunduğunu sanacaktır.  “Gururlu” Başbakan’ın “maço” ve “pişkin”  nutuklarına, “gürültücü” CHP’nin laftan ibaret muhalefeti eşlik edecektir.
 “Petrol işlerini özelleştirirken kendine de pay alanlar”, yabancı ve yerli yatırımcıya tüyo verenler, önümüzdeki yıllarda otoyolları, köprüleri, barajları, Ziraat Bankası ve Milli Piyango gibi kuruluşları da özelleştirme adı altında yabancılara peşkeş çekmeye devam edeceklerdir. Önümüzdeki dönemde başka bakanların da adının çeşitli yozluluklara karıştığını öğreneceğiz muhtemelen… Ama milletvekilleri daha uzun yıllar “dokunulmaz” olarak kalacağı için yolsuzluk yapanlardan hiçbirine dokunulamayacak!
Çünkü Türkiye’nin sorunu ne Erdoğan’dır, ne Gül’dür, ne Mehmet Şimşek’tir, ne de Arınç’tır, Tüzmen’dir, Aksu’dur… İşte bu nedenle Türkiye’nin kurtuluşu “gürültücü” CHP ya da NATO Paşası, uzlaşmacı, “sözde Atatürkçüler” de değildir! 
Türkiye’nin asıl sorunu, bütün bu isimlerin temsil ettiği zihniyeti şu veya bu şekilde hoş görerek, meşru kabul ederek bu adamları başımıza getiren umursamazlıktır, kişiliksizliktir, omurgasızlıktır. İşte bu nedenle, son 30 yılda isimler sürekli değişmesine rağmen, bu toplumsal çürüme ve yozlaşma her geçen gün daha da derinleşmiş ve bugün açıklanan şu belgeler karşısında bile “dur bakalımbundan sonra ne çıkacak görmemiz lazım” diyenler ülke yönetime egemen olmuşlardır.
Türkiye 1980’lerde Özal ve ANAP’ı; 1990’larda Çiller- Yılmaz ekseninde ANAP-DYP çürümesini yaşadı. Gün, AKP’nin, Erdoğan’ın, Gül’ün günüdür!
Son 30 yıldır liderler de partiler de değişiyor sürekli… Millet, medyanın ve kamusal bilinci şekillendiren odakların da marifetiyle bir “yeni budalası” yapıldı. Özal gidip Çiller geliyor, Çiller gidiyor Yılmaz geliyor, o gidiyor Erdoğan geliyor. Günde 24 saat, yılda 365 gün ise, millete bir “yenileşme”den bahsediliyor sürekli... İşte o sözde “yenileşme”nin özünü Wikileaks’in açıkladığı belgelerde görüyoruz: çirkef!
Kuklalar değişiyor, ama kuklacı hep ABD…  
Partiler ve iktidarlar değişiyor, ama oynanan oyun hep aynı ve bu senaryoyu yazan da nasıl sahneye konulacağını söyleyen de hep ABD…
Açıklanan belgeler hakkında görüşü sorulan emekli büyükelçi İnal Batu, büyükelçilerin bulundukları ülkeler hakkında değerlendirmeler yaptıklarını, bu değerlendirmelerin önemli bir bölümünün de doğru olduğunu vurgulayarak “belgelere inanmamak herkesin işine gelir” diyor ve ekliyor:
 “Zannediyorum ülkeler içlerinden güceneceklerdir. Dünya liderlerine çok çirkin isimler, lakaplar da takılmış. Bunlar ciddiyetten uzak davranışlardır. Bunlara inanmamak ya da kişisel görüşler olduğuna inanmak herkesin işine gelecektir. Aksi takdirde yüz yüze bakamazsınız. Söz konusu olan ülke Amerika olunca herkes biraz daha anlamazlıktan gelir, göz yumar, doğrusu da budurAmerika’nın belgelerde geçen ülkelerle ilişkilerinde derin değişiklikler olacağına inanmıyorum.”

İşte diplomatça ifade edilen bu sakat zihniyet değişmediği sürece, yüzler hep değişecek, ama o yüzlerin gerçek sahibi hep aynı kalacaktır!

Özal, Çiller, Yılmaz, Gül, Erdoğan, Arınç, Öcalan, Bahçeli, Kılıçdaroğlu, Şimşek, Derviş, Öztrak, Güneş, Baykal… Say, say bitmez… Ama hepsinin ortak paydası birdir:

A-B-D…
 İşin özü şudur ki sineklere değil bataklığa karşı mücadele edilmediği sürece sıtmadan kurtuluş yok…
 30.11.2010

--
www.bellek2009.blogspot.com

"Ya istiklal ya ölüm... İşte halâs-ı hakiki isteyenlerin parolası bu olacaktır."
Mustafa Kemal ATATÜRK


--
http://bertanonaran.blogspot.com

--

NE MUTLU, TÜRK'ÜM DİYENE!


https://groups.google.com/forum/#!search/SERDAR$20ANT%7Csort:relevance/erzincan-kemaliye-egin-grubu/Nzd09lfHl54/UU8bbPZGWCgJ

Apo İdamını Neden mecliste Beklettik cevaplıyor;

Apo İdamını Neden mecliste Beklettik cevaplıyor;


 BÜLENT ECEVİT .,  ve Devlet Bahçelinin Başbakan yardımcısı oluduğu yıl..,


_ BUGÜN İSE 2020  NE AB YE GİRDİK NEDE APO' YU İDAM EDEBİLDİK..

BEKAA VADİSİNDE BURNUNU SİLECEK MENDİLİ OLMAYAN BEBEK KATİLİNE ÜSTELİK ADA TAHSİS ETTİK YAŞAMINI O ADADA...
ÖLENE DEK GARANTİ ALTINA ALDIK..,




http://www.youtube.com/watch?v=7SHzH6sragw

***

Türkiye Televizyonlarının yapamadığı haberi Nasr tv yaptı .

Türkiye Televizyonlarının yapamadığı haberi Nasr tv yaptı .


.
SADECE 6 DAKİKANIZI AYIRIN SONRA ZATEN PAYLAŞACAKSINIZ ÇARPICI BİR VİDEO...!

İran tv kanalı Nasr tv'den gerçek habercilik örneği. Gerçekleri su yüzüne çıkaran çarpıcı bir haber video Lütfen Sadece 6 Dakikanız Ayırın.,
Taksim Olayını Sebeplerini Sonuçlarını Örnekleriyle Çok İyi Dile Getiren Bir Video










***

< TÜRK HALKI AKILSIZMI Kİ > * SİZLER AKİL DİYE KARŞIMIZA ÇIKIYORSUNUZ..

< TÜRK HALKI AKILSIZMI Kİ > * SİZLER AKİL DİYE KARŞIMIZA ÇIKIYORSUNUZ..

* SİZİ HALKMI SEÇTİ  BİRİLERİ Mİ..* ?



https://www.youtube.com/watch?feature=player_embedded&v=MYPkqDrv8Uk



***

Koronavirüs ve Anayasa Mahkemesi…

Koronavirüs ve Anayasa Mahkemesi…



Hüseyin GÜLERCE
hgulerce@stargazete.com
Yazarın Sayfası.,
< https://www.star.com.tr/yazarlar/huseyin-gulerce/ >

28 Mart 2020 Cumartesi

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun, Anayasa Mahkemesine yönelik eleştirileri dikkat çekiyor.

Son olarak A Haber’de Anayasa Mahkemesi’nin, bakanlık olarak devletin güvenliğini sağlama görevini yaparken işlerini zorlaştırdığını söyledi.

Devlet, başta sağlık ve içişleri bakanlıkları olmak üzere koronavirüs salgınını kontrol atına alma/önleme adına topyekun canla başla çalışıyor.

Ama devlet ve millet düşmanları da boş durmuyor.

FETÖ, PKK, etki ajanları, beşinci kol faaliyeti içinde görev alanlar; kirli propaganda, manipülasyon, yalana dayalı algı operasyonlarla, verilen mücadeleyi sekteye uğratmaya, başarısız kılmaya çabalıyor.

Bilhassa sosyal medyada, milletimizin moralini bozmak, infial meydana getirmek, halkı panikletmek ve ardından kaos çıkartmak için her türlü melanet işleniyor.

FOX TV’de Fatih Portakal, Sözcü ve Cumhuriyet gazeteleri de bu şer cephesine omuz veriyor. Hiçbir çaba, gayret bu malum medyadan destek görmüyor. Tam tersine her şey kötü gidiyor, her şey kötü yönetiliyor. Gerçekler halka anlatılmıyor…

Mesela Sözcü gazetesi yazarı Yılmaz Özdil’e göre İstanbul’dan sonra virüsten en büyük darbeyi yiyen kent İzmir’miş.“ Hala İran sınırında 50-60 bin kişi elini kolunu sallaya sallaya ülkeye giriyor. Bu nasıl virüsle mücadele "ymiş…

Rakama dikkat edin 50-60 bin kişi. Hem de salgının en çok can aldığı İran’dan elini kolunu sallayarak Türkiye’ye giriyor...

İçişleri Bakanı, “ Yalan söylüyorlar, Ömrüm bu yalanlarla mücadeleyle geçiyor. Ahlaksızca bir şekilde insanları tahrik etmeye çalışıyorlar. Elinde veri varsa açıklamıyorsan ahlaksızlıktır." diye tepki veriyor.

Kızaran bir yüzleri yok ki. Yalan, ahlaksızlık böylelerinin karakteri olmuş.

Bir yanda devletin, güvenlik ve bekamız için verdiği mücadele var.

Bir Tarafta da., Bir Şer Cephesi.

Bu vaziyet karşısında Anayasa Mahkemesi nerede durmalıdır?

İşte Sayın Soylu’yu Anayasa Mahkemesi’nin kararlarını eleştirmeye sevk eden de bu sorunun cevabıdır.

Sosyal medyada provokasyon yapan, bilgi kirliliği ile milleti infiale ve paniğe sevk etmeye çabalayan 2 bin 551 kişi hakkında işlem yapılmış.

İçişleri Bakanı diyor ki; “Provokasyon yapanların yüzde 70'i FETÖ, DHKP-C, PKK…”

Polis, bu görevini, 8 Mart 2018 tarihinde yürürlüğe giren düzenlemeye dayanarak yapıyor. Yasa; “Polis, sanal ortamda işlenen suçlarda, yetkili Cumhuriyet başsavcılığının tespiti amacıyla, internet abonelerine ait kimlik bilgilerine ulaşmaya, sanal ortamda araştırma yapmaya yetkilidir.” diyor.

Anayasa Mahkemesi, 19 Şubat’ta Polis Vazife ve Selahiyetleri Yasası’ndaki bu düzenlemeyi iptal etti.

Önümüzdeki günlerde gerekçesinin yayınlanması beklenen karar yürürlüğe girince, polis; savcı veya hâkim kararı olmadan, sanal ortamda araştırma yapamayacak, internet abonelerine ait kimlik bilgilerine ulaşamayacak ve bunu savcılığa bildiremeyecek…

Anlamı ne bunun?

Bozguncular, yalancılar, Devlet ve Millet düşmanları yapacağını yapacak, güvenlik tedbiri alınıncaya kadar bozgunculuk, ihanet hedefine ulaşacak.

Onun için de Sayın Soylu; “AYM'nin kararları bizi gönülsüzleştirmektedir, şevkimizi kırmaktadır.” demektedir.

İfade özgürlüğü tamam da, dört bir yandan sarılmış, bir de virüs salgını ile uğraşan devletin elini kolunu tutmak neyin nesi?

Bakan Soylu’nun dediği gibi sanki Türkiye Norveç de, yedi düvelle uğraşmıyoruz.

Güvenlik giderse, Anayasa Mahkemesi Hukuk nasihatleri verebilir mi?

https://www.star.com.tr/yazar/koronavirus-ve-anayasa-mahkemesi-yazi-1526037/


27 Mart 2020 Cuma

Tacı Haine Giydiren Milletin Kanı Dinmez: CHP MUVAZAALARI ve BAYKAL'ın İSTIFASI BÖLÜM 3

Tacı Haine Giydiren Milletin Kanı Dinmez: CHP MUVAZAALARI ve BAYKAL'ın İSTIFASI BÖLÜM 3



CEMAL KUTAY “TÜRKİYE’Yİ YOK EDECEĞİZ” DİYOR”.

“Allahsız bir nesil yetiştirmeye” çalışan zamanın yöneticilerinin bu tutumu, 
giderek laiklik ve Atatürk düşmanı dinci kesimi yüreklendirmiş, “Bizim 
vazifemiz... Türkiye Cumhuriyeti’ni yok etmektir. Her ne surette olursa olsun 
yok etmek ve sünni İslam devletini kurmaktır” biçiminde yayın yapmak noktasına getirmiştir. (Taraf Dergisi, 2-8 Aralık 1994) 

1948 yılında Milli Eğitim Bakanı olan kişi, “Bu memlekette dinci bir yönetim 
kurulacaksa, onu da bir başka parti değil biz yaparız” diyordu. CHP yönetiminin 
son başbakanı din profesörü Şemsettin Günaltay ise “En çok din eğitimi veren 
okulların açılması ile anılacağım” diyordu Meclis kürsüsünden. (age) 
Yani gericilik Menderes’ten önce bizzat devletimizin kurucularından İsmet 
İnönü’nün “Milli Şefliği” döneminde başlamıştı.
II.Dünya Savaşı sonrası Küresel etki alanları.Büyütmek için haritayı tıkla.

1948’de Amerikan yardımının sürmesi karşılığı ilkokullarda okutulmak üzere Milli Eğitim Bakanlığı “Müslüman çocuğun el kitabı” isimli bir ders kitabı 
yayınlamıştı.

Bu bağlamda bir değerlendirmeyi bilginize sunmak istiyorum. 
Yazar, yayıncı Cengiz Özakıncı “İrtica 1945-1999” isimli kitabında şöyle diyor. 
Kuşkusuz elindeki sayısız belgelere dayanarak.

“Demokrat Parti Türkiye’yi ABD’nin istediği gibi bir din devletine dönüştürmek 
üzere kurulmuştu. Ancak CHP, yönetimden düşmemek için ABD’nin din devleti 
isteğini biz yerine getirirsek Amerika Menderes’in Demokrat Partisi’ne gerek 
duymaz, Amerika’nın her dediğini yaparsak yönetimde kalırız” düşüncesiyle 
davranıyordu. (age, sf. 88) 

Sayın Özakıncı ardından ekliyor. 

CHP’li Ankara Valisi Nevzat Tandoğan’ın yakalanan bir solcuya “Yahu size de ne 
oluyor? Bu memlekete komünizmi getirmek gerekiyorsa onu da biz getiririz” 
dediğini anımsatıyor.

ŞİKELER YÜZLERE VURULUYOR;

FEVZİ ÇAKMAK PAŞA’nın PARTİSİ MUVAZAAYI AÇIKLAR;

Devletin nasıl bir entrikaya kurban gittiğini gören ve bunu halkla paylaşarak 
onları uyandırmayı deneyen,DP içindeki sertlik yanlıları DP’den koparak Millet 
Partisini (MP) kurdular (20 Temmuz 1946). Mareşal Fevzi Çakmak’ın fahri başkanı olduğu Millet Parti’si, DP’yi «muvazaa partisi-(Gizli Anlaşma-ŞİKE Partisi)» 
olmakla suçluyor gerçek muhalefeti kendisinin temsil ettiğini ileri sürüyordu.

      DP’nin bir muvazaa partisi olduğu hakkındaki söylentileri Bayar 
      cevaplandırdı(1946): 
      “…Partimizin yurt içinde serpilip gelişmesi yolundaki çalışmalarımızdan 
      bugüne kadar aldığımız sonuç bizi memnun etmektedir… ne Halk Partisi’ne ve ne de partimize böyle küçültücü bir hareketi yüklemeğe imkan yoktur.” 
      Deseler de doğruyu söylememişlerdir.

Muammer AKSOY “CHP ŞİKE PARTİSİ” Açıklaması;

21.5.1970 Milliyet “İNÖNÜ ALDATILDI”-SBF Basın Yayın Yüksek okulu Müdürü 
Prf. Muammer AKSOY,dün yaptığı basın toplantısında “İnönü aldatılmıştır.  İnönü nün Hukuk müşaviri Turan Güneş’in fikrine uyarak söylediği üniversiteye polis girer sözü bize ters geliyor demiştir.
Aksoy, CHP’nin muhalefet partisi olmaktan çok,şike bir muhalefet parti durumuna düştüğünü ileri sürerek şöyşe devam etmiştir.

“Pazar sabahı polis ve jandarma tarafından yapılan baskında kendi makam odası ile öğrenci işleri odasının da arandığını söyleyen Aksoy,”Fikir özgürlüğü 
olmayan yerde demokrasiden bahsedile-meyeceğini öne sürmüş ve polisin 
üniversiteye giremeyeceğini savunmuştur.

Aramayı yapanların siyasilerin emrinde olduğunu da belirtmiş ve Vali ile 
içişleri bakanını suçluyorum.Bir düşünürün dediği gibi Anayasa ile metni 
arasındaki fark uçurum halini alırsa o ülkede patlamalar olur.demiştir.
Aksoy,patlamanın nasıl olacağına dair bir fikri olmadığını,yer altı işlerine 
karışmadığı için bunu söyleyemeyeceğini belirtimiş,”siyasi iktidar,anayasadan 
tamamen uzaklaşmıştır.

CHP-DP Şikesinin F.Çakmak'ın partisi tarafından ifşa edilmesinden 14 yıl 
sonra,ADB Cuntasının kurduğu Yassıada Mahkemelerinde, kendisini savunacak avukat bulamayan Adnan Menderes’e ABD işbirlikçisi cuntanın bulduğu,kendini 
“Hıristiyanlara daha yakın gördüklerini söyleyen solcu-Alevi” cemaatından olan 
avukat Hüsamettin Cindoruk,bu hizmeti yüzünden, Mandacı,feodal,Nurcu-işbirlikçi,faşist,Saltanatçı tayfa tarafından “kutsanıp, koruma altına alınacak”, ABD’ci cuntanın emri ile 2007 yılında Süleyman Demirel’in “gizli talimatıyla” yeniden kurduğu Menderes’in partisine başkan olacak ve onu “Atatürkçü-Demokrat” gösterme şirinliği içinde bu “muvazaa” işini 
de aşağıdaki cümlesinde itiraf edecekti.

64 YIL SONRA H.CİNDORUK DA muvazaa’yı İTİRAF EDER. 

DP Genel Başkanı Hüsamettin Cindoruk’un DP’nin 64. Kuruluş Yıldönümü Töreninde Yaptığı Konuşma ( 07.01.2010 ) ; “Şunu da ifade etmek istiyorum, Demokrat Parti’yi, Atatürk’ün son Başbakanı Celal Bayar ve arkadaşları kurduğu zaman, en büyük itiraz, bu partinin bir muvazaa partisi olduğu yolunda, kendi içlerinden geldi. Aradan geçen 64 sene sonunda şunu söyleyebiliriz, “Evet, Demokrat Parti bir muvazaa partisiydi ama, cumhuriyetle muvazaa yaptı, demokrasi ile muvazaa yapmıştı, laiklikle muvazaa yapmıştı.” Bugün o muvazaa devam ediyor, cumhuriyete, demokrasiye, laikliğe sıkı sıkıya bağlıyız. Çünkü biz, Demokrat Partiyiz. Demokrat Parti’nin içinden çıkan partiler zaman zaman bu ilkelerden vazgeçtiler ya da cumhuriyetin bazı girişimleri, partileri, laiklik ilkesinden vazgeçtiği için bugün bu ilke tartışılır hale geldi.” Diyerek en azından 1945’de başlayan CHP-Celal Bayar’lı,Menderes’li DP şike hükümet bağlantılarını itiraf etmiş olmaktadır.

III.ŞİKE (Muvazaa)

Sayın CHP Genel başkanı Deniz BAYKAL’ın,eski sekreteri,yeni milletvekili Nesrin 
BAYTOK hanımla geçmiş bir yatak hikayesinin 08-09 Mayıs 2010'da görüntülerinin internette yayınlan-masının ardından, AKP yanlısı Vakit gazetesinde de yayınlanması rezaletinden iki,üç gün sonra dün,çok duygusal bir konuşmanın ardından istifasını açıklamıştır.
Olayın,hukuki boyutu polis ve savcıların işidir.Benim vatandaş olarak baktığım 
açı ise “devletin bekası” yönündendir.
Askeri cuntanın Menderes döneminde yaptığını aynen tekrar ederek sayısız “darbe senaryoları” üreterek ,ABD-AB yanlısı AKP hükümetini desteklemesine rağmen, AKP oylarını n %20’lere düştüğü,halkın arayış içine girdiği,hükümetin kendisini kurtarmak için yaptığı belli olan “anayasa değişikliğini” da halk oyuna sunacağı bir zamanda Deniz BAYKAL’ın istifası şaşırtıcıdır.

İki partiyi arenada dövüşen bir gladyatöre benzettiğimizde,dövüşün en heyecanlı bölümünde dövüşçülerden birisinin kendini öldürtecek şekilde rakibine boynunu uzatarak kafasını kırdırdığını düşünün.

Baykal’ın yaptığı da budur.

CHP’nin bel kemiğini oluşturan oylar, Dersim kökenli Alevilere 
dayanmaktadır.Onlar da Deniz BAYKAL’ı istememektedirler.Mustafa Sarıgül veya Kemal Kılıçdaroğlu seçenekleri bu yüzden gündeme getirilmektedir.
Ama,Deniz Baykal’ın olmadığı bir CHP,doğal olarak sadece “Dersim Alevilerinin 
oylarına “ kalacağından BDP benzeri bir partiye dönüşecek ve kısa sürede 
kapatılacak veya eriyip meclis dışı kalacaktır ya da ciddi iç karışıklıkların 
nedeni olacaktır.
Bu yüzden,kendini istemeyenlere karşı kuvvet tazelemek vs.vs olamaz.
Olabilir ama böyle zamanda olamaz.
Önce,Mustafa Sarıgül’ü suçlamaları,ardından Fethullah Gülen Hoca’ya da iltifat 
ederken,AKP’yi suçlaması,bu dayanağının Gülen’ce yalanlanması,olayın önceden 
halk hariç herkesce bilimesi, olayın BAYKAL’ın beklemediği bir şey olmadığının 
açık kanıtıdır.
Şartlar,onun beklediği ama,“istek dışı bir şikeye” maruz kaldığı izlenimini 
veriyor.Olayda bir “centilmenlik antlaşması “ var gibi görünmektedir.Ama darbe 
vurulmuştur.
Baykal,darbeyi yemiş ama kimden geldiğini anlayamadığı ortada.
Centilmenlik antlaşması veya şike bir şekilde bozuldu.
Diğer yandan;
Devlet yönetmeye kalkan ve devlet adamı sıfatı olan,torun torbaya karışmış,evli 
bir adamın,evli bayan bir partilisi ile ince ilişkilerinin olması yetmez mi?
Sibernetik sineklerle,böceklerle dinleme ve gözleme yapılan,teknolojinin 
fırlayıp gittiği bu çağda,bir önder, kişiliğini,hedeflerini,kendine güvenenlerin 
umutlarını tehlikeye atacak işlerden kaçınmalıdır.
İsithbarat sistemleri öyle gelişmiştir ki,camınıza konan bir sinek,duvarınızda 
duran bir tespih böceği, cep telefonunuz,hediye edilen bir kravat 
iğnesi,kalem,kol düğmesi,satın aldığınız elbisenin düğmelerine kadar her şey 
sizi ele vermektedir.

Ruhunuz bile duymaz.

Sayın Baykal’ın bunlardan haberdar olmaması,hem de “dinleme olaylarının” ayyuka çıktığı,milletin telefonlarını bile taşımadığı bir dönemde olur şey mi?
Hem hükümeti “F TİPİ” örgütlenme ile suçlayacaksın hem de “F”ethullah Gülen’in sözüne nasıl değer verdiğini,bağlarını gösterecek,peçe-türban açılımları 
yürüteceksin.

Hatta,CHP'nin özellikle "Ahlak erozyoununa yönelik şikelerinden" birisi de geçen 
yıl Nisan aylarında olmuştu.

Benim,"Din ve Eşcinsellik" başlıklı bir yazıma yapılan yoruma,"Hiç bir dindarın 
ahlakı gerçek bir SOL'cunun ahlakından üstün olamaz " diye yazdığım bir yorumun ardından,Medya'da başlayan ve gittikçe alevlenen bir "sağcı-solcu ahlakı tartışması" sonunda,kızı yandaş medyaların meşhur dizilerinde rol alan bir CHP'li milletvekili,"Kızımın öpüşme sahneleri veya benzeri rolleri beni rahatsız etmez" açıklaması da,Solun Ahlakı" konusunda neticeyi belirlemişti. 
Artık açlıkça görüyoruz ki,CHP ahlaksızlığı ilke edinmiş,utanması arlanması 
olmayanların partisi konumuna düşürülmüştür.

Bu kimin işine yarayacaktır? AKP'nin.
Bu nasıl oluyor diye sormazlar mı?

İşte bu da başka bir şikenin “ayyuka çıkması” değilse nedir?
Baykal’ın bu istifası “şike” değilse sizce nedir?
Bu olaylardan sonra CHP'ye oy verene diğerleri "Siz şöyle ahlaksızsınız" dese 
,CHP'ye kim oy verir?
Bu olaylar apaçık bir faşist Ermeni-Grek,Rum,Kürt ve diğer 
işbirlikçi,teslimiyetçilerin oyunudur.
İki yıl öncesinden yazdığım,"Rum Kürt Ortaklığı","Kürtlerin Gizli 
İlişkileri","Cumhuriyet Entrikaları" başlıklı yazılarım aynen bu 
olaylarda,tekrar tekrar ispat edilmiştir.

Olay o derece “Bizans oyunu” kokmaktadır ki,istifanın açıklandığı günün 
ertesinde,Fener Rum Patrikhanesinin avukatı Kezban Hatemi,Yunanistan ziyaretine gidecek olan başbakan R.T.Erdoğan’a ;
“Papazı da yanında götür!!!

Başbakan’a telkinde bulunan Fener Rum Kilisesi papazı Bartho’nun avukatı Kezban Hatemi, “Erdoğan Atina’ya giderken patriği de yanına alırsa Türkiye’nin ağırlığını gösterir. Yer yerinden oynar” iddiasında bulundu.”

Diğer yandan,AKP ile kurulmak istenilen adı ister “B.O.P” olsun ister “Yeni 
Osmanlı İmpa- ratorluğu” veya ,patrikhane avukatının sıkıştığında kolayca çıkıp 
beyanlarını verdiği,her hafta çıkarılan ilmi kendinen menkul,tarihi Roma 
İmparatorluğu ile başlatan ve Anadolu halklarının hepsinin “Grek-Yunanlı” olduğu şartlamaları yapan tarihçilerin konuşturulduğu Habertürk ve Skytürk (!) 
kanallarının çabalarına bakıldığında “Yeni Bizans İmparatorluğu” olsun,Amerikan 
projelerine “sözde karşı” olan ve her gün yeni darbe senaryoları ile suçlanan 
ordumuzun da bu işe gönüllü olduğu ortadadır.

Gönüllü olunan şey ise ABD jandarmalığıdır.

Umarım,Yunanlıları,Kıbrıs’lıları ve Ermenileri,solculuktan soğutmak,liberalizme 
kazandırmak için sokulduğumuz olaylarda olduğu gibi yeni soykırımlarla 
suçlanacak bir pisliğe girmeyiz.

İşte haber;
Türkiye'de 'süper güç' adımı...-
11 Mayıs 2010 Salı

ABD Jandarması Denizcilerimiz. Göreve çıkarken.

Cumhuriyet tarihinde ilk kez fırkateynlerimizle 'mobil görev' için Adriyatik’e açıldık.

Dört Türk fırkateyni dün Adriyatik ve Akdeniz’de tıpkı Amerikan 6. Filosu gibi 
’mobil görev’ yapmak için açıldı. Gemilerimiz Mısır’dan, Bosna’ya iki ay boyunca 
9 ülke limanına uğrayıp güvenliğe katkıda bulunacak...

Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’nın, ABD’nin dünyaca ünlü 6’ncı filosunun dolaştığı 
Akdeniz’in uluslararası sularında görevlendirmek üzere Türkiye tarihinde ilk kez 
oluşturduğu ’açık deniz filosu’(TDGG) Aksaz Deniz Üs Komutanlığı’ndan hareket 
etti. İki ay boyunca Akdeniz ve Adriyatik’de görev yapacak TCG Kemalreis, 
Turgutreis, Gaziantep, Giresun ve Akar gemileri törenle uğurlandı.
Sırada Hint okyanusu 

6 Mayıs- 5 Temmuz 2010 tarihleri arasında görev yapacak olan Türk Deniz Görev Grubu bu yıl Akdeniz ve Adriyatik ile sınırlı kalacak. TDGG’nin görev alanı 
gelecek yıl Hint Okyanusu’nu da içine alacak şekilde genişletilecek. Gabya 
sınıfı fırkateyn olan TCG Gaziantep ve TCG Giresun’un hava savunma, Yavuz sınıfı olan TCG Turgutreis ve Barbaros sınıfı olan TCG Kemalreis de sualtı savunma ağırlıklı olmak üzere değişik görevlerde faaliyet gösterecekleri bildirildi.

İŞTE FİLONUN GÖREV YERLERİ 

10-20 Mayıs tarihleri arasında Beyez Fırtına Tatbikatı’na katılacak. 26-28 Mayıs 
tarihleri arasında Tunus ve Cezayir liman ziyaretleri, 31 Mayıs-3 Haziran 
İspanya’nın Cartagena Liman ziyareti, 9-12 Haziran İtalya’nın Taranto limanı, 
14-17 Haziran Karadağ Bar limanı, 18-21 Haziran Hırvatistan’ın Split limanı ve 
Bosna Hersek’in Neum limanı, 22-25 Haziran Arnavutluk’un Durres ve Paşa 
limanları, 30 Haziran-3 Temmuz tarihinde ise Mısır’ın İskenderiye limanı ziyaret 
edildikten sonra 3- 5 Temmuz tarihleri arasında ise Aksaz Deniz Üs 
Komutanlığı’na geri dönüş yapılacak.

http://www.bugun.com.tr/haber-detay/102003-turkiye-de-super-guc-adimi-haberi.aspx

Bu haberin öncesi,Aden körfezine de,ardından pasifik Okyanusuna kadar her yere asker göndereceğimizi, Çin ve Rusya’ya karşı savaşa sokulacağımızı da ,körfeze asker gönderilmeden iki ay önce “Korsanlık ve B.O.P İlişkisi” başlıklı yazımda yazmıştım.

Başından beri,PKK orduyu eğitmek için kuruldu,sol,sosyalizmin,SSCB’nin 
yayılmasını önlemek,feodalitenin 1789'daki Fransa Kralının kaderinden 
korktukları için çökertildi, Ülkücülerin bazıları oyunu aydıkları için idam 
edildi,Muhsin Yazıcıoğlu buna son örnektir.
ABD’nin en büyük ortağı başta İsmet paşa’nın kurduğu,sonra ABD’nin “Bizim 
çocuğu” Kenan paşa’nın yapılanmasıdır.
Gerisi kayıkçı kavgasıdır diye boşuna mı yazıyoruz.
“Terör bitmez vatan bölünmez” mi diyelim,yoksa  “Yeni Bizans İmparatorluğu nuz”  hayırlı olsun mu diyelim?

Her yer şike,şike,şike dolu.
İyi yoldayız ey millet,bakın Türkiye küresel süper güç oluyor :))
Hadi hayırlısı,sevinini,sevinin :))
Ne karıştırıyorsun,"adilyargıçlığın" sırası mı yavvvv?????
Yıllardır,manda manda yaşıyoruz şunun şurasında :))

Adilyargic/Keykubat

BİTLİS MAKASININ İHANET BIÇAKLARI;

Günümüzün "KALPAKLI ATATÜRKÇÜSÜ" Yalçın KÜÇÜK (= Ermenice Bogos, Yunanca Paulous İngilizce Pavlus demektir.Hıristiyanlığı Anadolu'da yayan Aziz Pavlus'a(Küçük'e) atfen dönme Ermeni ve Rumların kullandığı bir soy addır.)

Bu video da Bitlis'li dönme Ermeni İsmet İnönü'nün Alevi maskeli dönme Ermeni kanadının ihanetini göstermektedir.

Yalçın KÜÇÜK " OPERASYONU  APO'YA  BİLDİRMEMİ  DEVLET İSTEDİ "

Bu video,ihanetin İngiliz düzenlemesi Kürt Vehhabiliği olan "Bitlis'li dönme 
Ermeni Said-i Nursi'nin "NURCU" kanadının ABD-AB bağlılığının kanıtıdır.

Bu video,ihanetin İngiliz düzenlemesi Kürt Vehhabiliği olan "Bitlis'li dönme 
Ermeni Said-i Nursi'nin "NURCU" kanadının ABD-AB bağlılığının kanıtıdır.

................

 Diğer Popüler Yayınlar;

   COĞRAFİ KEŞİFLER,TİCARET YOLLARI,YAVUZ ve KANUNİ
   BİN YILLIK  TİCARET YOLLARI KAVGASININ SONUCU KEŞİFLER IŞIĞINDA YAVUZ ve 
  KANUNİ DÖNEMİ Bu yazımda,siyasetçilerin ve din adamlarının,Osmanlı ...
   CHP MUVAZAALARI ve BAYKAL'ın ISTIFASI
  CHP- ŞİKELERİ ve BAYKAL’IN İSTİFASI I.ŞİKE- (Muvazaa) ATATÜRK’Ü SAF DIŞI ETME 
  ÇALIŞMALARI 1789 Fransız Devrimi ardından yayılan...
  TOPKAPI SARAYI, ENDERUN ve HAREM
  TOPKAPI SARAYI; Topkapı Sarayı 29 Mayıs 1453’de İstanbul’un Fatih Sultan 
  Mehmet (II.Mehmet) döneminde fethedilmesinden sonra bu günkü...
   ICIMIZDEKI SEVRCILERI NASIL GORECEGIZ
  29 Ağustos 2009 "adilyragıç.blogspot.com" 'da yayınladım. İÇİMİZDEKİ 
  SEVRCİLERİ NASIL GÖRECEĞİZ ? İÇİMİZDEKİ SEVRCİLERİ NASIL GÖRECEĞİZ...
   KABE HACER UL ESVED SEYTAN TASLAMA ,HACI OLDURME
  KABE,TAVAF,ŞEYTAN TAŞLAMA ve HACILARA SALDIRILAR KABE-: Cevheri hazretleri 
  (11.yy.Gazneli Türk İmam) der ki,Kabe denilmesinin sebebi dört k...
   SAID-I KURDI IHANETLERINDEN DEVLETIN TASFIYESINE
  SAİD-İ KÜRDİ’DEN BU GÜNE İHANETLER ve T.C.nin TASFİYESİ İsmet İnönü ve Said-i 
  Kürdi’nin Kürtçülük Faaliyetlerinde Önemi; Kürtçülük harek...
   TURKLUGUMUZU ERMENİ ALI BULACTAN OGRENECEKMISIZ
  TÜRKLÜĞÜMÜZE DE İŞBİRLİKÇİ ERMENİLER KARAR VERİYOR ARTIK.!!! Bu gün evde televizyon kanallarını gezerken malum yandaş medyanın bir kanalın...
   COCUK SUISTIMALLERI ,PEDOFILI.
  PEDOFİLİ HASTALIĞININ KAYNAĞI DİNLERDİR. Yeni Evliler:)) Kız-Roşan Kasım 11 yaşında-Said Muhammed 55-.Afganistan BÜTÜN KÖLECİ SEMİTİK...
  ALEV I ERMENI ALEVI SUNNI TURK ALEV-İ ERMENİ, ALEVİ+SÜNNİ= TÜRK Alev-i Ermeni konusunu daha açık bir şekilde kavrayabilmek için,bu bölgenin “zihin yapısını” oluşturan... L.T

 ZEITGEIST="GENEL GÖRÜŞ-YARATILMIŞ ORTAK KANAAT" KÜRESEL SERMAYENİN 20.21.YY. DÜMENLERİ ve DİNLER DÜŞÜNCELERİNİZİ İNSANLARLA ÜCRETSİZ OLARAK PAYLAŞMIYORSANIZ İSTEDİĞİNİZ DÜNYAYI KURAMAZSINIZ. 
keykubat 
(Alaeddin Yavuz)

KÜRESEL SERMAYENİN 20.YÜZYIL BOYUNCA DİNLERİ VE BASINI KULLANARAK KENDİLERİ İÇİN PLAN YAPMAYAN
MİLLETLERE VE İNSANLARA YAPIP DAYATTIĞI PLANLARI ÖĞRENMEK İÇİN MUTLAKA İZLEYİNİZ

ABD'nin yetkili ağızları " Yeni Dünya Düzeninde "

" Ordular Bölünecek, halk birbirine kırdırılacak " diyor.

FAŞİST YEZİDİ-SİYONİST KÜRT İSTİLASI EŞ BAŞKAN'IN İŞLERİ
Fethullah Gülen Papa'nın Elini Öpme Merasimi
Şeytani (Masonlara ait) El İşaretleri
NURCULAR ADIM ADIM HIRİSTİYANLAŞTIRIYORLAR
Dinlerarası Diyalog - 15 ciafgulen 
DİNLERE GÖRE (NURANİ)KERTENKELE KÖKENLERİMİZ * Video
İÇİMİZDEKİ SEVRCİLERİ NASIL GÖRECEGİZ  
AKP'NİN AÇILIM EMRİ NCAFP'DEN.
-TERCÜME KAN AKMASIN VER GİTSİN 
ATATÜRK'E KARŞI EDİLEN İNTİKAM YEMİNLERİ TUTULMUŞTUR... 


 Diğer Bloglarım;

  adilyargıcc.blogspot 
  8 yaşında çocuğa, saçı göründü diye Kuran eşliğinde recm. Zina olsa ne 
  sorumluluğu var? İslam bu mu?İbretlik! 
  Türkiye Türklerindir 
  Tacı Haine Giydiren Milletin Kanı Dinmez 
  Hakkımda

  Alaeddin YAVUZ 
  İstanbul, Kartal, Turkey 

  KENDİLERİ İÇİN PLAN YAPMAYAN MİLLETLER,BAŞKALARININ KENDİLERİ İÇİN YAPTIKLARI 
  PLANLARA RAZI OLURLAR. Adilyargıç-Keykubat- 

  ATATÜRK'TEN SONRA ÜLKEMİZDEN TÜRK 
  ve MÜSLÜMAN HALKLAR İÇİN PLAN YAPAN ve EZİLEN HALKLARA ÖNDER OLACAK SİYASET 
  İZLEYEN BİR LİDER ÇIKMAMIŞ,ARDILLARI,ONUN İZLEDİĞİ ANTİ EMPERYALİST SİYASETİ 
  TERK ETMİŞ,DEVLETİ AB-D KUCAĞINA ATMIŞ VE ONLARA BAĞLILIĞI ATATÜRKÇÜLÜK 
  SAYMIŞ,HALKIMIZIN DİNİ VE IRKİ DEĞERLERİNİ AŞAĞILAYARAK TAHRİK ETMİŞ, KADEMELİ 
  OLARAK HALKIMIZI HIRİSTİYANLAŞTIRMAK İÇİN DIŞ GÜÇLERCE GİZLİ-AÇIK DESTEKLENEN 
  SAPIK DİNCİ YAPILANMALARI GÜÇLENDİREREK,İKTİDARA TAŞIMIŞ,IRK,MEZHEP BAĞLAMINDA 
  KARŞILIKLI DÜŞMANLIKLAR YARATMIŞ,ÜLKENİN KAYNAK VE SERMAYESİNİ YABANCILARA 
  PEŞKEŞ ÇEKMİŞ,YUKARIDA SAYILAN AB-D PROJELERİNE GÖRE ASKERİ DARBELERLE KENDİ 
  MİLLETİNİ SİNDİREREK BÖLÜNMENİN YAŞANDIĞI BÖYLE GÜNLERDE BİLE TEPKİSİZ 
  KALMASINI SAĞLAYAN KORKU ORTAMINI HAZIRLAMIŞ,BENZER MUHTELİF İHANETLER İÇİNDE 
  BİR ŞEKİLDE YER ALMIŞLARDIR.İÇİNDE BULUNDUĞUMUZ GÜNÜN DURUMU BUDUR-Keykubat 
  İNSAN,PRANGA VURULMAKLA,KIRBAÇLANARAK ÇALIŞTIRILMAKLA ESİR OLUR.ESİRLİĞİ YAŞAM 
  BİÇİMİ OLARAK BENİMSERSE KÖLE OLUR.VATANINIZA,DEĞERLERİNİZE,ÖZGÜRLÜĞÜNÜZE  SAHİP ÇIKIN!!! 

Adilyargıç 

http://adilyargic.blogspot.com/2010/05/chp-sikeleri-ve-baykalin-istifasi-i.html#axzz1OTm9DQMN

***

Tacı Haine Giydiren Milletin Kanı Dinmez: CHP MUVAZAALARI ve BAYKAL'ın İSTIFASI BÖLÜM 2

Tacı Haine Giydiren Milletin Kanı Dinmez: CHP MUVAZAALARI ve BAYKAL'ın İSTIFASI BÖLÜM 2




KÜRT İSYANCI’NIN İNGİLİZLERDEN İSTEDİKLERİ:

Seyit Abdülkadir:(1880 Mahri’li Şeyh Abdullah isyanını çıkaran Şeyh Abdullahın 
oğlu. Medine’ye sürüldü.1908 (Meşrutiyetin İlanı) ihtilalinden sonra İstanbul’a 
döndü.Ayan azası seçildi.Şeyh Sait İsyanından önce bir İngiliz temsilci 
zannettiği Emniyet mensubundan istediği ise :Kürt Krallığı,İngilizlerle 
İşbirliği,Akdeniz’e açılan bir çıkış kapısı,ve 250.000 peşin Altın idi.)
Kürt İsyanlarına aşağıdaki Türk isyanları da eklendi;

“25 Kasım 1925’de Şapka Kanunu'nun çıkmasıyla birlikte Rize, Trabzon, Gümüşhane, Giresun, Samsun ve Tokat, Amasya, Erzurum, Sivas , Maraş, Kırşehir, İzmir-Menemen, Kayseri'de sert direnişler yaşandı.

Şapka gerekçesiyle çıkarılan bölücü ve gerici isyanların bastırılmaları 
sonucunda , başta Erzurum İskilipli Atıf Hoca olmak üzere, Rize'de 8, Maraş'ta 
7, Erzurum'da 4, Sivas'ta 3, İskilip'te 2, Menemen'de 28 olmak üzere, diğer 
yerlerle birlikte toplam 78 kişi idam edildi. Çünkü bu isyanlar yeni kurulan 
devleti yıkmayı ve Sevr planını uygulamanın önünü açmak için dış destekli olarak çıkarılmışlardı.Daha Atatürk zamanında 25 Kasım 1925’de çıkan Şapka Kanunu’na tepki bahanesi ile o zamanki adı Potomya olan Güneysu ilçesinde 28 Kasım 1925’de Laz’lar isyan çıkarırlar.

"Vergi de vermicuuuk askere de gitmicuuk " diye gösteri yapan bu insanların 
askeri karakolları basmaları üzerine isyan alevlenir.İsyan şiddetlenince,yani 
Güneysu dışına da yayılınca ortaya “Lazistan veya Pontus Rum Devleti “ 
mırıltıları da yayılıverir.

Bunun üzerine, o zaman ki Lazistan Vilayeti Valisi Mehmet Hurşit Bey isyanı 
Ankara’ya bildirir.(Bölge Lazistan Vilayeti,Rize Kazası olarak geçer.)
Bu bilgi üzerine rahmetli Atatürk,I.Dünya Savaşında Almanlardan miras kalmış 
Hamidiye zırhlısını gönderir.Rize üzerine toplar yağmaya başlayınca "Atma 
Hamidiye atma ,askere de gidicuuuk vergi de vericuuk" dedikten ve isyancıların 
elebaşları yakalanıp cezaevlerine konulduktan sonra top atışları durdurulur.
Bazı tarih kayıtlarına göre de ülke yararı açısından bu sözler “Şapka da 
takacağuk vergi de vereceğuk” şeklinde yumuşatılarak da verilmektedir.
İsyan sonucunda kurulan İstiklal mahkemelerinde 143 kişi yargılanır ve 
sanıklardan 14’ü On beş 22’si On, 19’u Beş yıla mahkum edilirken 8 idam cezası 
çıkar ve çok sayıda insan Sinop ve Adana cezaevlerine hapsedilirler.Lazistan 
veya Pontus Rum Devleti kurma isyanı da böylece bastırılmış olur.

İsyanda yer alanların büyük kısmı da Şapka Kanununa karşı çıkan gerici hocaların kışkırttığı Türklerdir.Ama "dönme Rumlar”da çoğunluktur.
Amaç,kafa karıştırarak,isyandan bir Pontus Devetli çıkarmaktır.
Oysa, şapkadan başka bir başlık giymekte direnmenin cezası, kanuna göre, üç aya kadar hafif hapisti.

Çünkü bu isyanların ardında Padişahlığı geri getirmek isteyen İngiliz 
mandacıları ile dönme Rum ve Ermenilerin de işbirliği vardı.Amaçları asla 
şapkayı protesto etmek değildi.

Bu isyanların birer “bağımsızlık savaşı” olduğunu ise,ABD’nin “Amerikan Dış 
Politika Milli Kurulu” ajanlarından David L.Phillips’e hazırlattığı 15.Ekim 2007 
tarihli “Kürdistan İşçi Partisinin (PKK) Silahsızlandırılması,Tasfiyesi ve 
Topluma Kazandırılması (DDR Projesi)”nde şöyle itiraf edilmektedir;
“I.Dünya Savaşının ardından şartları itilaf devletlerince konulan 1920 deki Sevr 
Antlaşması Türkiye’yi mevcut topraklarının 1/3’ne indirmiş ve Kürtlerin 
kendilerine ait bir devlet kurmaları için söz vermiştir.
Antlaşmayı ret eden Atatürk,Türkleri “özgürlük savaşı” için toplayarak,1923’de 
Sevr’in yerine Lozan antlaşmasının yerleştirilmesine yöneldi.
Cevaben,1925’de,bağımsız bir vatan kurmak amacı ile Kürtler bir isyan 
çıkardılar. İsyan,zalimce bir şekilde bastırıldı ve elebaşıları Diyarbakır 
meydanında asıldılar.

İsyanlar serisinin 1937’de sonuçlanması ile,Türkiye Kürtlerinin varlıkları 
“onlar dağ Türkleridir” diye adlandırılarak inkâr edildiği zalimce bir politika 
(!) benimsendi.” 

http://adilyargic.blogspot.com/2009/08/akpnin-acilim-emri-ncafpden-tercume.html

Aslında,bu cümlede de apaçık bir çarpıtma vardır.Lozan Antlaşması ile çizilen 
harita,kuzeyden inecek SSCB tehdidini önleyemeye uygun olduğundan büyük 
devletlerce kabul edilmişti ve Kürtlere "ayrı devlet kurmalarının zamana uygun 
olmadığı belirtilmişti.

Atatürk'ün,"Misak-ı Milli Haritası" ve kendi doğum yeri olan Selanik'i bu 
sınırlara katma çabaları olmasaydı,Kürt isyanlarının çıkmayacağı inancında 
olduğumu belirteyim.
Kürt ve diğer gerici isyanlar bu huzursuzluktan dolayı çıkarılacaktır.

Devlet,son 200 yıldır karşılaşmadığı kadar çok iç isyanla karşılaşmış ve 
isyancıların bütün umutlarını toprağa gömmüştür.
Kürdistan,Pontus Rum, Büyük Ermenistan gibi devletler kurup onların başkanları olma hayalleri, maiyetlerine vaad ettikleri yüksek mevki umutları hepsi "idam sehpalarında" son bulmuştu. Henüz "üç yaşında" olan genç cumhuriyet mucizevi bir başarı ile faşist feodal isyanları da isyancıları da bitirmişti.
Kurtuluş savaşının daha başlarından beri,küçük çaplısından,Atatürk’e suikast 
hazırlayan “Ali Galip” olayı olarak da bilinen,Dersim Koçgiri İsyanı ile 
başlayan Mustafa Kemal Atatürk’ü tasfiye etme çabalarının,en tehlikelileri 1925 
Şeyh Sait,Rize,Çorum,Konya,Sıvas Şapka Kanunu isyanları,devletin bölgeye 
yol,okul yapmasından,köylülere ev vermesinden korkan aşiret reislerinin 
Patrikhane-İngiltere ve diğerleri işbirliğinde çıkartılan 1937-38, I.ve II. 
Dersim isyanları ile sürmüştür.

Erciyes Üniversitesi Tarih Bölümü Öğretim Üyeleri’nden Prof. Dr. Metin 
Hülagü’nün “İngiliz Belgeleriyle Vahdettin ve Osmanlı Hanedanı” adlı kitabında 
Atatürk’e ölümüne kadar sadece İtalya ve Almanya’nın “19” kez suikast 
düzenlediğini,bu ülkelerin İsmet İnönü ile çalışmak istediklerini yazmaktadır.
Bu isyanların hepsinin arkasında da İngiltere,Almanya,İtalya yani Amerika 
vardır.Çünkü ABD halen Lozan antlaşmasını tanımadığı gibi İngiltere de 
Türkiye’yi “Saltanat rejimi” içinde görmek istiyordu.
İtalya ve Almanya ise,ABD’den aldıkları desteklerle,İngiltere,Fransa ve 
Rusya’nın sömürgelerine ortak olmak,Kutsal Roma-Germen İmparatorluğunun 
İ.S.950’den beri “Taç Giydiren” milletleri olarak haklarını istiyorlardı.
Alamayınca da Amerika I.Dünya savşında olduğu gibi gene el altından onları 
kışkırtıyordu. Amacı da ,Alman ve İtalyan faşistlerini dünyaya hükümran etmek 
değildi elbet.

Amerika'nın İtalya ve Almanya'ya I.ve II.Dünya savaşlarında para yardımı 
yaptığı, 15.mayıs 1919-İstiklal Harbi Gazetesi'nin haberinde;ABD başkanı 
Willson-İngiltere başbakanı Lloyd George arasında geçen konuşmaların yer aldığı metinde, İtalyan'ların Anadolu'daki işgallerini durdurmak için 
"İtalyanlara,buraları işgal etmeleri ve oralarda durmaları için gereken parayı 
vermeyeceğimiz günler gelebilir" sözünde apaçık ifade edilmektedir.
Ayrıca,Anadolu'ya yapılacak bir Yunan İşgali'nin İtalyan işgallerini 
durdurabileceğini iddia etmektedir.

Yunan işgali de bu konuşmadan "4" dört gün sonra başlayacaktır.

Onlara,Avrupa haritasını yerle bir ettirerek kendisini “kurtarıcı,özgürlük 
meleği” havasında dünya milletlerine kabul ettirmek ve dünyayı tek başına 
yönetmekti.
Almanlar,II.Dünya savaşı sonrasında dümeni anlayacaklar ve “Amerika sahte 
liberaldir. Avrupa'yı kendisi yönetmek istiyor” diyeceklerdi.
İşte,bu sinsi kumpasların ortasında kurulan fesat örgütlenmleleri içinde yer 
alan “yerli mandacı işbirlikçiler” Atatürk’ü öldürerek tarihe gömecek,devleti 
manda edecek kumpaslara alet oldular.
Bunların başında,Cumhuriyetin ilanı sonrası “Tekke ve zaviyelerin 
kapatılması,şey,pir,efendi, hoca,bey gibi sıfatların yasaklanmaları,toprak 
ağalarının topraklarının köylüye dağıtılması,” yani "köleciliğin kaldırılması” 
davası vardı.
Nasıl olurdu da,28 Ekim 1923’de Sultanahmet Avratpazarında (At meydanı-Hipodrom, Dikilataşın cıvarı) dünyanın parası verilerek satın alınan bir köle,29 Ekim sabahı “özgür vatandaş” olabiliyordu.Hem de,ağalar,şeyhler,pirler de sıfatlarını kullanamıyor,din adamları dini kıyafetlerle dolaşamıyordu?
Onlar bunun için mi savaşmışlardı?
Sen savaş,gazi ol,şehitler ver,Mustafa Kemal de tutsun seni bir yarıcı 
marabayla,ameleyle aynı kefeye koysun.
Akıl alır iş değil di bu!

Üstelik hilafet de kaldırılıp,padişahın da dışarı sepetlenmesi de olur şey 
değildi yani!

İşter Atatürk’ü “kahramanlık’tan kurtulunması gereken bir engel” konumuna 
düşüren nedenlerin başı bu olaylardı.
Bir de Lozan’da Selanik, Hatay ,üstelik İngiltere’nin 1946’larda bile 
“Velinimetimiz” diye tarif ettiği, Musul-Kerkük gibi petrol kaynaklarını da 
“Misak-ı Milli” adını verdiği bir bahane ile sahiplenmek istemesi,petrol işleme 
rafinerisnden bile haberi olmayan bir Türkiye için fazla ukalaca (!) bir istekti.

Hemen bu adam değiştirilmeliydi!!!
Atatürk’ün reformları ile prestijleri yerle bir olan ağa,şeyh,hacı hoca tayfası 
için de böyle bir fırsat bir daha ele geçmezdi.
Atatürk,İsmet paşa’yı her iktidardan alışında bir Kürt İsyanı çıkmasından 
şüphelenmiş,İsmet paşa’nın Atataürk’ün el attığı ticari şirketlere rakip 
şirketler kurması da aralarındaki muhalefeti iyice körüklemişti.
Ayrıca Atatürk,İsmet paşa’nın sinsi komplolarla kendisini “yalnızlaştıran” bir 
siyaset içinde olduğundan da kuşkulanıyor gibiydi.
İşte İsmet Paşa'nın bütün görevlerinden alındığını yazan gazate ve yasa metni
Büyütmek için gazeteyi tıkla.

1937’de tekrar başlatılan II.Dersim isyanı sonrasında Atatürk İsmet paşa’yı Kürt 
isyanları ile alakalı görür ve İstanbul Büyük Ada’ya zorunlu ikamete mahkum 
eder.Celal Bayar’a başbakanlığı verir.
Atatürk İsmet paşa’yı CHP Genel başkanlığından ve bütün görevlerinden alır ve 
Büyük Ada’ya İstanbul’a gönderir. Hükümet de parti de Celal BAYAR’dadır.
Bu olaydan sonra,Atatürk’ün ölümüne 18 gün kala bitirilecek olan II.Dersim 
İsyanı tekrar ateşlenir, ama bu defa İsmet paşa davet edilmeden isyan 
bastırılır.

Ama bu olaydan sonra sağlığında yavaş yavaş bozulmalar başlar,kısa sürede 
yatalak hale gelir ve Ankara’ya gidemez olur.
Bir ara Atatürk’e “İsmet paşa’nın trafik kazasında öldüğünü “ yazan bir gazete 
bile gösterilir.(Kaynak Murat Bardakçı-Habertürk -Tarihin Arka Odası prg.)
İşte bu dönemden sonra Atatürk’ün sağlığı bozulmaya başlamıştı.Hepsi yetim 
Ermeni olan evlatlık kızlarından,Dersim isyanı bombacısı pilot Sabiha GÖKÇEN’in 
arasının İsmet paşa ile oldukça iyi olduğu da bilinen bir gerçekti.
O kibarcık elleriyle Atatürk’e ilaçları o mu veriyordu acaba?
Bunu asla öğrenemeyecğiz.Ama,adına Hava Limanı kurulan,en fazla yüceltilen tek o olduğuna göre, sömürgeci devletler onu böyle ödüllendirmişlerdi sonunda. 
Ve,Atatürk devleti yönetemeyecek derecede,hasta,ölüm döşeğindedir.
Yukarıdaki NCAFP raporunda da görüldüğü gibi buisyanların,suikastlerin,deikodu 
ve aslı astarı olmayan uydurma iftiraların hepsi dış kaynaklıdır ve Atatürk’ün 
ölümünün ardından, büyük devletlerin tercihi olan İsmet paşa’nın idareyi alması 
ile isyanlar bıçakla kesilircesine kesilecektir.
Çünkü,İsmet paşanın ilk işi,daha 1921 Koçgiri İsyanında suikast hazırlayan,  Dersim bölgesi dönme Ermenilerini onun partisi CHP’ye ve bütün devlet 
kurum ve kuruluşlarına doldurmak olacaktır.
Ama,şimdi bu aşamanın başlangıcına dönelim;
Şimdi... 10.Kasım 1938'de Atatürk öldü, 11.Kasım 1938'de İnönü yeni 
Cumhurbaşkanı seçildi ve hemen ardından CHP’nin olağanüstü kurultaylarından biri daha toplandı.

Kurultaya,doğal olarak Atatürk'ün "Genel Başkan" olarak atadığı Celal Bayar 
başkanlık ediyordu.

Kurultay’da,darbeci İsmet paşa, Atatürk'ü “Ezeli Başkan”, kendisini 
“Ebedi-Değişmez Başkan” seçtirdi.

Aynı kurultay'a "Genel Başkan" olarak giren Celal BAYAR, “değişmez genel başkan vekiliğine” indiriliyordu.

Oysa yapılan darbeye kadar,başbakan ve CHP genel başkanıydı.
Bir anda gelen darbe ile İsmet paşa onu önce “”değişmez başkan vekilliğine” 
ardından 11.Kasım 1938’deki bu ilandan 75 gün sonra,25.Ocak.1939’da 
başbakanlıktan da azil edecektir. 

Çünkü, Celal, liberal ekonomici ama karma ekonominin mucidi,Türk ve Atatürk’ü de seven biridir.

Oysa İsmet paşa’yı iktidar eden Alman entrikalarıdır.Ona,”sol” gibi 
görünecek,Nasyonal Sosyalist siyaset uygulayacak,Ermeni-Rum,Yunan-Kürt 
işbirliğinde yürüyecek,onun sayesinde adam olmuş bir adam lazımdır.Bu bilgiler 
ışığında İsmet paşa’nın,ilk Ermeni başbuğumuz olduğunu görüyoruz.
Ve bu sıfat aynı Kurultay’ın Milli Şef’e bağlılık mesajında şöyle yer almıştı:
“Partimizin değişmez genel başkanlığına intihap olunan, Türkiye Cumhuriyeti’nin 
büyük Reisicumhuru ve kahraman Türk Ordusu’nun yüce başbuğu, Milli Şef İsmet İnönü’ye Büyük Kurultay’ın yürekten sevgi ve bağlılığının arzına karar 
verilmiştir.”

Pekiiii... Milli Şef’e bağlılık mesajını kim okumuştu?
Kırım Tatarı,İzmir Amerikan Koleji mezunu,Amerikan hayranı,liboş Adnan Menderes!
İsterse okumasın,meclis silahlı askerlerle çevrili.

II.Dünya Savaşı Haritası 1939-45

1943 yılına kadar Hitler’in galip çıkacağını düşünerek “Türk Milliyetçiliği 
ideolojisini” Alman Büyükelçisi Von Papen ile oluşturan,Kıbrıs’lı Rum dönmesi 
olduğu için Harp Okuluna, hatırımda kaldığı kadarı ile aşırı ricalar üzerine 
Fevzi Çakmak’ın torpili ile alınan,Alpaslan Türkeş’i de onunla “kanki” yapan,Köy 
Enstitülerini Hitler’in SS kamplarına göre düzenleyen İsmet İnönü 1943’de Sovyet ordusu karşısında bozguna uğrayan Alman ordusunun yarattığı şaşkınlığı da uzun sürmemiştir.

İlk işi Sovyetleri memnun etmek için 1944’de Nihal ATSIZ ve Alpaslan Türkeş’i 
tutuklatıp el ve ayak tırnaklarını söktürmek,olmuştur.

Ama,aralarında gene şike vardır.1947’de,İsmet paşa onu ABD’ye “Darbeci Kursuna” gönderecektir. 1955’de de Amerikan Harp Akademisini bitirecektir.
Önce Kıbrıs’ta görev alacak ,sonra 1960-1980 dönemleri için de “solcu avına” 
adam yetiştirecektir.İlk yetiştireceği ülkücüler,Abdullah Çatlı gibi Dersim 
kökenli Alevilerden olacaktır.İlginçtir Abdullah Öcalan’da dahil solcular da 
aynı kökenli olacaktır.

Hatta meşhur Susurluk olayına adı karışan,kazada ölen Emniyet Müdürü Hüseyin Kocadağ’ın ve A.Çatlı'nın Alevi olmaları ve yaralı kurtulan toprak ağası Sedat Bucak da,ilginçtir ki,1963’de İsmet İnönü’ye “Federasyon neden Türkiye’de tatbik edilmesin” diye mektup yazan,Türkeş ve arkadaşlarının Sıvas’ta kampa topladığı,daha sonra batı Anadoluya sekiz vilayete dağıttığı, kurtuluş savaşında Atatürk’e asker de vermedikleri bilinen “55” Kürt toprak ağası içinden Mustafa Remzi Bucak’ın da nesidir acaba?

Her yer şike dolu.

II.ŞİKE (Muvazaa) 

İsmet İnönü-Celal Bayar Şikesi.Bu olay,günümüze kadar CHP-Sağ partiler şikesi 
olarak sürecek olan şikenin başlangıcıdır.CHP’nin iktidar edilmeme sebebi bu 
şikedir.

1943 yılında Adana-Yenice tren istasyonunda bir tren vagonunda İngiltere 
Başbakanı Winston Churchill’in,savaşı Amerika’nın girmesi ile I.Dünya savaşında 
olduğu gibi yine kendilerinin kazanacağını,İsmet’in savaşa girmesi halinde 
Türkiye’nin mahvolacağını söyleyerek korkutması üzerine İsmet paşa sadece 
talimatları yerine getirmiştir.

Verilen talimatlardan en önemlisi “Serbest Fırka” dır.Yani CHP’ye muhalif siyasi 
partilerin oluşturulmasıdır.

İsmet İnönü Paşa da Churchill’den aldığı aldığı talimat gereği “Serbest Fırka” 
ortamını kurmak için devletin kurucularından olan Celal Bayar ile gizlice Pembe 
Köşk de 1945’de buluşur ve yeni oluşumu halka sevdirip,İsmet Paşa korkusu 
olmadan rahatça oy verilebilecek bir muhalif parti yaratma planı üzerinde 
çalışmalar başlatırlar.

İsmet İnönü’nün Milli Şef iktidarını “Diktatörlük” olarak yorumlayan ABD’nin 
İsmet Paşanın Churchill tazyiki ile müracaat ettiği “NATO”dan aldığı “ret” 
cevabı üzerine gene Churchill’in tavsiyesi ve 1946’da “dörtlü takrir dümeni” ile 
kurulan İngiliz hayranı İsmet paşa-Celal Bayar-Adnan Menderes şikesi sayesinde Demokrat Parti’yi kurulur.

Demokrat Parti'nin iktidar olacağı 1950 seçimlerine kadar,iktidarı kaybetmek 
istemeyen İsmet İnönü,başlattığı manda olma hazırlıkları ile ,cumhuriyetin bütün kazanımlarını geriye itiyor ve devleti “Sünni Rejime” geçiriyordu;

Amerikan yardımının sürmesini sağlamak için 1947’de, okullarda din dersi 
okutulması, son sınıflara seçmeli din dersi konulması, İmam-Hatip meslek 
okulları açılması ve Yüksek İlahiyat Fakültesi açılması yönünde yasalar 
çıkartılmış ve bu yasaların çıkartılmasından üç ay sonra da yukarıda sözünü 
ettiğimiz yardım anlaşması Amerikan Kongresi’nde kabul edilmiştir. 
Bir noktayı daha vurgulamak gerekiyor. Bunun için de 16 Şubat 1947 tarihli Ulus gazetesinin haberine bir göz atalım:

“...Okullarda din dersi okutulması ve dini meslek okulları açılması işini 
incelemek üzere seçilen parti komisyonu toplantılarına başlamıştır. Komisyon 
başkanlığına B. Tahsin Banguoğlu, katipliğine B. Sedat Pek seçilmişlerdir. 
Cumartesi ve pazar toplantı yapan komisyon şu kanunları ele almıştır.

Okulların son sınıflarına ihtiyari olarak din dersi konulması .
İmam-Hatip ve vaiz yetiştirmek üzere orta dereceli okulların açılması .
Yüksek din adamları yetiştirmek üzere üniversitelerimizde İlahiyat Fakültesi açılması. 

Bununla da yetinilmemiş ve 1926’da 677 sayılı yasa ile kapatılan tekke ve 
zaviyelerin yeniden ziyarete açılmasını öngören yasa 1 Mart 1950’de TBMM’de 
kabul edilmiştir. (Tutanak Dergisi XXXV/1, s.177. Aktaran Cengiz Özakıncı, İrtica 1945-1999)

Cemal Kutay (90 yaşında Atatürkçü olup çıktı) 1946 yılında devletin de 
desteklediği Millet Dergisi’ni yayınlamaya başlar. 2 Ocak 1947’de bir “Açık 
Mektup” yayımlar. Okuyalım bu “Açık Mektup”u.

Mektubun başlığı şöyle: “Bu memleketin bütün ana-babalarına ithaf. Türk 
Gençliği’nin manevi inşaası” 

“Önümde Amerikan liselerinde daha dinamik ve pratik olmak iddiasıyla hazırlanmış ve büyük alakayı çekerek senatoda taraf bulmuş müfredat programı var... Vicdan hürriyetine saygının ve insan haklarının vatanı olan Amerika’da, ailelerle okul elele vererek yeni yetişenin manevi cephesini inşa ediyorlar... Anneler!... 
Babalar!... Vicdan hesaplaşması döneminiz gelmiştir. Yavrularınıza ebedi ve tek 
Allah fikrini telkin ediniz. Allahsız bir nesil yetiştirmeyiniz! Gençliği 
Allahsız ve dinsiz yetişmekten kurtarmalıyız!...” (Cemal Kutay, Türkçe İbadet 2)

3. CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,,

***

Tacı Haine Giydiren Milletin Kanı Dinmez: CHP MUVAZAALARI ve BAYKAL'ın İSTIFASI BÖLÜM 1

Tacı Haine Giydiren Milletin Kanı Dinmez: CHP MUVAZAALARI ve BAYKAL'ın İSTIFASI BÖLÜM 1



Tacı Haine Giydiren Milletin Kanı Dinmez..,

Çanakkale Savaşının ardından 1918'de Yıldırım Orduları Komutanlığını, Alman Liman Von Sanders'ten devir alan Atatürk, madalyaları ile çekilmesine izin verdiği resminin altına Osmanlıca Hz.Muhammed'e saygı için şunu yazdırır; 
“ Bir gaza ettik ki hoşnud eyledik peygamberi!!!” Bu resmin çekilişinden 5 yıl 
sonra,bitirilmiş bir imparatorluktan da bağımsız bir devlet çıkaracaktır. 

Vatan-Millet davası,hiçbir kurum veya kuruluşa havale edilemez,milletçe 
sahiplenilmedikçe hiç bir dava milli değildir.
Davasına sahip çıkmayan halk da millet değil sürüdür.
Adilyargıç / Keykubat.

Bloga,darbeci,cuntacı,işbirlikçi dönmeler,ayrılıkçı faşist veya kökten dinciler, bilip de susanlar, aklen ergenliğe ulaşmamış, din,tarih konularında okul bilgilerini bile öğrenememiş, hayatında bir kez olsun Türkçe Kuran bile okumamış,yaşı "40"ın altıda olanların girmeleri sakıncalıdır.

Bu uyarı sonradan tuhaf soruların sorulmasını engellemek, araştırma,sorgulama 
yetenekleri gelişmemiş olanların dengelerinin korunması amacı ile konulmuştur.

Atatürk'çü,solcu,din dahil her şeyi sorgulayan,iftira,yalan yazı içermeyen,ırk 
ayırımcılığı yapmayan, eleştirinin ayarını kaçırmayan,yazarının bilgisi ile 
sınırlı bir blogdur.

Başka yazılarda ve bu blogda okuyacaklarınıza, araştırmadan soruşturmadan hiç bir şeye inanmayınız.

Hala okumak istiyorsanız buyurunuz.
Saygılar, Sevgiler.


CHP MUVAZAALARI ve BAYKAL'ın İSTIFASI 

CHP - ŞİKELERİ ve BAYKAL’IN İSTİFASI 

12 Mayıs 2010 Çarşamba

I.ŞİKE- (Muvazaa)

ATATÜRK’Ü SAF DIŞI ETME ÇALIŞMALARI

1789 Fransız Devrimi ardından yayılan Napolyon ordularını bozguna çıkarmak 
amacıyla İngiltere ve müttefiki olan Avrupa’nın feodal güçleri,başta 
İspanyollar,İtalyanlar olmak üzere tüm Avrupa’da “Etnik Milliyetçiliği” 
körükleyerek Napolyon ordularını 15 yılda bitirmeyi başarırlar.
Ancak,iyi maya tutan bu etnik milliyetçilik,20.yy.başında Rus Çarlığı,Avusturya 
Macaristan ve Osmanlı İmparatorluklarını tarihe gömecektir.
İşte o gömülme anının son anlarında,işgal altındaki ülkemizde azınlıklar ile 
işgalci güçler arasında müthiş şikeler,işbirlikçilikler yaşanmaktadır.

Sevr Antlaşması Haritası-Büyütmek için haritayı tıkla.

17-20 Nisan 1920 tarihlerinde Sadrazam Damat Ferit Paşa, Anadolu'da barış 
anlaşması şartlarını kabul etmeyen Mustafa Kemal'i durdurmak için İngilizlere, 
Kürtleri kullanmayı önermiştir.

Amiral de Robbeck, Lord Curzon'a Ferit Paşa ile görüştüğünü açıkladı. Robbeck, 
Ferit Paşa'nın, anlaşma şartlarına uygun olarak ayrı bir Kürt devleti kurulması 
için Kürtleri Mustafa Kemal'e karşı kullanmayı önerdiğini açıkladı.

“Kürdistan Türkiye'den tamamen ayrılıp bağımsız olmalıdır. Ermeniler ile 
Kürtlerin çıkarlarını bağdaştırabiliriz. İstanbul'daki Kürt Klübü Başkanı Seyit 
Abdülkadir ve Paris'teki Kürt delegesi Şerif Paşa hizmetimizdedir.”

— Amiral John de Robbeck,İngiliz Yüksek Komiseri,26.Mart 1920, İstanbul
Paris Barış Konferansında 1919 yılı Ocak ayında, Osmanlı delegelerinden Ermeni 
Boghos Nubar Paşa ile Kürt Şerif Paşa bağımsız bir Ermeni ve Kürt devleti 
konusunda anlaşmışlardı. Cemiyet başkanı Âyan'dan Seyit Abdülkadir de Boghos Nubar Paşa ile anlaştıklarını İngiliz Yüksek Komiserliği Danışmanı Hohler ile görüşmesinde anlatır. Ancak Abdülkadir, İngilizlerden kendilerine sunulandan 
daha fazlasını istemektedir. Bu uğurda Mustafa Kemal'i yok etme hareketine 
yardım edeceklerini açıklar. 

İngiliz politikası, doğuda bağımsız bir Kürdistan ve Ermenistan devleti 
kurulmasını amaçlıyordu. Bu sayede hem bolşevikler ile aralarında bir tampon 
bölge oluşturmayı, hem de mütareke şartlarını kabul etmeyen Kemalist milliyetçi 
güçleri meşgul etmeyi ve durdurmayı hedefliyordu. İngilizler, tarihte yaşanmış 
olaylar nedeniyle Ermeniler ile Kürtleri biraraya getirebilmenin zorluğunun 
farkına vardılar. Zira bazı Kürtler, Ermeni egemenliğine razı olmaktansa 
Türkleri tercih edeceklerdi. 23.Eylül 1920 tarihinde İngiliz dışişleri tercümanı 
Ryan raporunda, Kürtleri Türklere karşı kullanmanın çıkarabileceği ters 
sonuçları rapor eder.

I.DÜNYA SAVAŞININ SONUÇLARI ARASINDA,09.Kasım 1918’de bir darbe ile tahttan indirilen Alman imparatoru Kayzer II.Wilhelm İsviçre'ye sürülmüş,iki gün sonra 11. Kasım.1919’da Almanya teslim olmuştur ve Alman Başkomutanı Cumhurbaşkanı olmuştur.

Bu olaydan 56 gün sonra 05.Ocak 1919’da Almanya’da Amerikan destekli ilk Faşist parti kurulmuştur.11.Şubat’ta Cumhuriyetçi yönetim hükümeti devr alır.

Faşist Parti’nin ilanından altı gün sonra Berlin’de Komünistler feci şekilde 
bastırılmışlar dır. 

23 Şubat 1919’da İtalya’da Faşist Partinin kurulmasını, Almanya’nın, Letonya, Litvanya gibi ülkeleri da yanına alarak “Anti Komintern Pakt” ülkelerini oluşturması izleyecektir.
Yani, SSCB’ye ilk duvarı sınırdan örecektir.
I.Dünya Savaşı Ortadoğu'da İngiliz toprakları.(Kırmızı)

Rusya’da bir savaş kazası olarak ilan edilen Sosyalist idare sistemine halkın 
özentisinin önlenmesi için ABD, Almanya ve arkasından bütün küresel kontrol 
alanına girecek Avrupa ülkelerinde “Nasyonal Sosyalizm’i” destekleyecektir.
Nasyonal Sosyalizm,sosyalizm’in evrensel kardeşlik ilkesinden arındırılmış, 
milliyetçi,ırkçı, kafatasçı hale getirilmiş şeklidir.Özellikleri aynen sosyalizm gibidir.

Sosyal devlet,eşitlik,ücretsiz eğitim-sağlık hizmetleri, emeklilik,çalışma saatlerinin düzenlenmesi, kadın-erkek eşitliği,çağdaş medeni hukuk,her 
vatandaşın haklarının anayasa ile korunması gibi ilkeleri de içermektedir. Sosyalizmi kendi milletine uygulama şeklidir. 
Ama,özel mülkiyetin,burjuvazinin korunması şartıyla.

Yani, bu ”Faşizm’dir.”

Alman hukukunun örnek hukuk olma nedeni de SSCB’ye komşu olması nedeniyle,halkın SSCB’ye özenmesine sebep olacak haklar ve özgürlüklerin en aza indirilmesi gayretidir.

Bu işlem Türkiye'de 1924'e kadar uzamasının sebebi de,SSCB’ye batıda sağlam bir set çekmekle meşgul olmalarından hem de bize biçilen paylaşım,idare konularında fikir birliği oluşturamama sonucudur.

İlk dayatma ile ”Türk Milliyetçiliği” kavramının oluşturulması sağlanmıştır.
Böylece,asırlardır “din kardeşliği” ilkesinde birlikte sorunsuz yaşayan Müslüman 
halk’ın içinde “kökene dayalı ayrılıkçılık tohumları” ekilecek,günümüzün “mikro 
milliyetçilik” ile açıklanan,Adalet ve Kalkınma Partisinin temsilciliğini 
yaptığı ülkemizi 36 parçaya bölme projelerine analık edecektir.
Çünkü,Türklerde hiçbir zaman “Türklük” kavramı öne çıkarılmamış aksine 
bastırılmıştır. Benim annem bile bundan iki yıl önce bir konuşmamda “Türk” 
dediğimi duyar duymaz;

-“Oğlum,biz Türk’üz ama Türk demeyecekmişsin çok günahmış,Müslümanım 
diyecekmişsin” diyerek beni uyarmıştı.Validem,1927 doğumludur.
Milliyetçilik kavramı,Sultan Abdülmecit döneminde(1789 Fransız Devriminden sonra olmasına dikkat ediniz) ilk “Türk Dili-Tarihi-Milliyetçiliği” araştırmaları,ilk 
defa Türklere özgü okul ilk okul kitaplarını kaleme almış,Nuruosmaniye’de ilk 
örnek eğitim veren okul açmış, Mecelle’nin (İlk Osmanlı Anayasası) yazarı, 
Sabetayist dönme olduğu öne sürülen, Ahmet Cevdet paşa (1822- 1895-Kavaid-i 
Osmaniye adlı kitabı ile Türkçe’nin ilk kez bilim dili olduğunu kanıtlamıştır. ”Herkesin anlayacağı surette,bir risale (Büroşur-dergi) yazıp 
Takvim’ül Edvâr tesmiye ettim ve Lisan-ı Türkî ilim lisanı olamaz diyenlere 
lisanımızın her şeye kabil olduğunu ve bu lisan ile her fenden,güzel eserler 
yazılabileceğini tasdik ettirdim”. Diyerek,verdiği eserin önemini –Maruzat’ında 
dile getirmiş,Şark’taki Türklerle ilgilenmemiz konusunu da önemle ileri sürmüş 
şuurlu bir Türkçüdür.Günümüz Türkçülerinin çoğunun ondan bir haberleri olmasa da bu böyledir.

Türkçe hakkındaki diğer eserleri,Medhal-i Kavaid,Kavaid-i Türkiyye,Belagat-ı 
Osmaniyye’ dir. ), tarafından,eğitimde dışa bağımlılığı ortadan kaldırmak amacı 
ile başlattığı çalışmalarında görmekteyiz.

Cumhuriyet döneminde de başta “Kürt Milliyetçiliği” konusunda yazan ve Kürt 
Milliyetçisi olduğu iddia edilen Ziya GÖKALP (1876-1924) tarafından 
şekillenecektir.

Turancı Enver Paşa, Gagavuz Türk’ü Hıristiyan dönmesi,Talat Paşa Müslüman 
Arnavut, Cemal Paşa’nın da Gürcü Hıristiyan devşirmesi olduğu iddia edilir.

Daha o zamanlarda Atatürk’ün Boşnak,Sırp,Yahudi kökeni hakkında konuşulup 
yazıldığını biliyoruz.

Malum,henüz bir şey olmayan birini kimse bilmek bile istemez ama,bir başarıya 
imza atıp da kamuya mal olduğu zaman,seyahat için geçtiği yollarda bulunan 
köy,şehir halkları bile bu şahsın kendisinden olduğunu iddia etmeye başlar.
Atatürk’ün adı ile anılan bir çok kasabanın olması (Kemal paşa,Mustafa Kemal 
Paşa gibi) buna en güzel örnektir.

Farz edelim ki bu böyle olsun ki,o zaman “Türk Milliyetçiliği ve Turancılık ” 
kavramlarını yaratanların içinde bir tane TÜRK yoktur.
Böyle olunca da Türk Milletine de “soykırımcı” demek de hak etmediği,apaçık bir 
hakarettir.

Olay tamamen amacı “Sosyalizm’i engellemek” olan İngiliz-ABD 
koalisyonunun,kendileri dışında dayattığı devletleri parçalamak için teşvik 
ettikleri "milliyetçiliğin",Osmanlı'yı da kendi nefsi müdafaasını oluşturma 
fikrine itmesinden başka bir şey değildir.

Her zaman hatırda tutmamız gereken,Türkiye Cumhuriyeti’nin yıkılmış,tarihe 
gömülmüş bir imparatorluktan güç bela kurtarılmış bir devlet olmasıdır.
Yeni kurulan bir devleti de egemen güçlerin bazı isteklerine uyum sağlamadan 
dünya siyaset arenasında yaşatmanın da imkanı yoktur.
Bunu unuttuğumuz an tarihimizi kötüleyen her fikre,işbirliğine kolayca hizmet 
ederiz.

İlginç ama gerçek budur.

1918 tarihli Willson ilkelerinin 1.maddesi gereği Laik Demokratik sistem" 
Osmanlı'dan ve diğer büyük devletlerden boşalan alanlarda kurulacak devletlerde Amerikan şartı" olduğu için benimsenmiştir.

19. yy.İngiliz İmparatorluğu

Daha sonra Amerika bu ilkesinin arkasında durmayınca,İngiltere bunu ret etmiş ve Afganistan'da Topal Molla olayını başlatırken Türkiye'de de Şeyh Sait ve 
Dersim,Kars, Hakkari ve diğer isyanları başlatmıştır.Ama İran'da,26 Ekim 1923'de Monarşik Cumhuriyet rejimini de,Farsi kökenli olduğunu iddia ederek tahta geçirdikleri Şah Rıza Pahlevi diktasını da aynı ilke çerçevesinde kurmuşlardır. 
Türkiye'de ilan edilen Cumhuriyet rejimi ile aralarında sadece "3-üç" gün olması 
dikkat çekicidir.
Atatürk Laik-Cumhuriyet yapılanmasını Fransız Devriminden örnek alarak bir 
yenilenme olarak gördüğü için halkın "kültürel özgürlüğe" kavuşması şartı olarak gördüğü için de koruma yoluna gitmiştir.
Batılı devletlerin ve işbirlikçileri olan,kurtuluş savaşına yardım bile 
göndermeyen,ayrılıkçı feodal,faşist Kürt ağaları ile şeyh ve pirlerinin 
Atatürk’e kızgınlıklarının başında onun Ulusalcılık ilkesine dayalı Cumhuriyeti 
kurma başarısı,ardından tekke ve zaviyelerin kapatılması,efendi,şeyh, 
pir,ağa,bey,maraba gibi sosyal sıfatların yasaklanması,kılık kıyafet 
devrimi,köleciliğin kaldırılması gelir.
Ona olan düşmanlıkları,ölümü ile de bitmeyecek,bu yüzden ilelebet 
sürecektir.Kürtler arasında "kölecilik",Atatürk'ün sağlığında çıkarılan 28 
faşist Kürt isyanı ve diğer gerici ayrılıkçı Rum siyanları yüzünden halen 
sürmektedir."15" yıllık iktidarı işbirlikçi faşist Kürt ve Rum isyanları ile 
geçen Atatürk,Kürtler'de köleciliği kaldırmaya fırsat bulamamıştır.
Ardından gelen işbirlikçi İsmet paşa ve faşist Kürt feodallerinin tam kadro yer 
aldığı Menderes ve diğer hükümetler tarafından da faşist Kürt Feodalitesi resmen kutsanmış,korunmuş, palazlandırılmıştır.

İsmet paşa’nın İngilizlerle tanışıklığı,Yemen’de görev yaptığı yıllara kadar 
uzanmaktadır. Yemen dönüşünde,Diyarbakır’da yaptığı görev sırasında da 1917 
Devrimini hazırlayan Rus kadroları ile tanışma fırsatı olmuştur.
Ama,İsmet paşa’yı etkileyen güç daima İngilizlerdir.O,"güçlü erkekle çiftleşmek 
isteyen dişi hayvanlar" gibi daima güçlüden yana olmuştur.
Onun bu özelliği SSCB'nin atom silahı yaparak "güç dengesini" eşitlemesinin 
ardından ABD'nin geliştirdiği ve Türkiye'yi kendi haline bırakacağından korktuğu 
savunma stratejisi değişikliğine kadar yani 1970'lere kadar sürecektir.
1970'de Abdi İpekçi'ye ,ABD üsleri ve ABD'nin NATO savunma stratejisini 
"Topyekün Mukavemet" kavramından "Esnek Mukavamet" kavramı şeklinde değiştirmesi konularında bir araştırma yaptırır.(Kaynak 22.5.1970 tarihli Milliyet Gazetesi Abdi İpekçi'nin İncirlik Araştırması başlıklı dizi yazıları.)

İlk defa ölmesine iki yıl kala,bu yüzden "ABD Karşıtı" olmaya başladıysa da 
artık tren varacağı istasyona varmıştır,iş işten geçmiştir.

İşte,İsmet paşanın şansı olan bu sihirli güçler,,1919 Mondros mütarekesinden 
sonra,onu birden zamanın genelkurmay başkanı olan Fevzi Çakmak paşa’nın 
yaverliğine taşıyacaktır.
Atatürk Anadolu’ya 19.Mayıs 1919’da geçtikten çok sonra İsmet paşa,Fevzi Çakmak ve İstanbul hükümetinde görevli Kürt Teali Cemiyeti üyesi bazı “faşist Kürtçü” paşaların da telkinleri ile Atatürk’e “göz kulak olması” için gönderilmiş olduğu inancı bende oluşmuştur..
I.İnönü savaşına,”ordu yönetme tecrübem yok” diye itiraz eden İsmet paşayı Fevzi Çakmak ile Atatürk’ün,İsmet paşayı adeta “”ite kaka” razı ettiklerini Ş.Süreyya Aydemir,İsmet paşa’nın 1965'de yazdırdığı “TEK ADAM” adlı kitabında anlatır.Şimdi,Kürt isyanlarına bir bakalım;

1- Kurtuluş Savaşı süresince çıkan isyanlar;

01-1919-22, Simko (Ismail Ağa) İsyanı
02-1919-11 Mayıs, Ali Batı İsyanı
03-1919-21 Mayıs, Mahmut Berzenci İsyanı
04-1921-6 Mart Dersim- Koçgiri İsyanı

2-Cumhuriyet dönemi İsyanları;

05- Mart.06.1924-İsmet paşa başbakanlık’tan alınır.
05-1924-Nisan Eylül,Hakkari Beytüşşebap İsyanı.
06-1924-Eyl.12 Nasturi İsyanı-İngilizler Hakkariyi isterler.İngiliz destekli isyandır.
06- Ksm.22.1924 Görevden alınır.Üç ay sonra,
07--1925-13 Şubat, Lice-Muş,Van-Elazığ Şeyh Said İsyanı-İngilizlerin Türkiye’ye sormadan . Hakkari sınırını çizmelerine karşı Atatürk’ün savaşa kalkıştığı 
      sırada çıkar.
08-1925-10 Haziran, Nehri İsyanı (Şeyh Said’in dedesi Şeyh Ali Septi’nin talebeleri.Koçgiri . İsyanını çıkaranlar.)
09-1925-7 Ağustos, Reşkotan-Raman İsyanı
10-1925.Kasım-1. Sason İsyanı
11--1926-16 Mayıs, 1.Ağrı İsyanı
12-1926-21 Ocak, Hazro İsyanı
13-1926-7 Ekim, Koçuşağı İsyanı
14-1927-26 Mayıs , Mutki İsyanı
15-1927-13 Eylül 2.Ağrı İsyanı
16-1927-7 Ekim Bıcar İsyanı
17-1929-6 Temmuz, İt Resul İsyanı
18-1929-20 Eylül, Tendürek İsyanı
19-1930-26 Mayıs, Savur İsyanı
20-1930-20 Haziran, Zilan (Zeylan) İsyanı
21-1930-21 Temmuz, Oramar İsyanı
22-1930-7 Eylül, 3.Ağrı İsyanı
23-1930-24 Ekim, Dersim-Pülümür İsyanı
24-1930- Eylül, 2. Mahmut Berzenci İsyanı
25-1931- Kasım, Şeyh Ahmet Barzani İsyanı
26-1937- Ocak, 2. Sason İsyanı
27-1937- 21 Mart,I. Dersim İsyanı
28- 1938 I.ve II.Dersim isyanları

2. Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,,

***