Deniz Baykal etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Deniz Baykal etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

21 Ocak 2021 Perşembe

ERDOĞAN PARALEL HÜKÜMETİ İŞBAŞINDA

ERDOĞAN PARALEL HÜKÜMETİ İŞBAŞINDA



Feyzi Çelik
ÇÖZÜMÜN UÇURUMUNDAKİ SÜREÇ VE KÜRDİSTAN

26.06.2015 

Seçimin üzerinden iki haftadan fazla bir zaman geçti. Genel kanı AKP'nin önünün kesildiği yönünde. Ancak, CB Erdoğan icracı bir başbakan gibi Türkiye'yi eskisi gibi yönetmeye devam ediyor. 

CHP Eski Genel Başkanı Baykal'ı Ankara'ya çağırıp görüşüyor. Tüm partileri üstenci bir tavırla koalisyon hükümetini bir an önce kurmaları için emirler yağdırıyor. 
Kendi hukuksuz duruşunu soyrun olarak görmüyor. 

YPG ve Burkan El Fırat tarafından IŞİD'den kurtarılmasından sonra CB Erdoğan ve yakın medya PYD'yi IŞİD'den daha tehlikeli ilan etti. 

AKP Politikalarının en dikkat çekici yanlarından biri sürekli ikilikler taşımasıdır. 

Bir yandan Kürt sorununu çözmek için uğraş verdiğini gösteriyor öte yandan çözüm olmaması için elinden geleni yapıyor. HDP ile ilişkilerinde de ikilik devam ediyor. Hem HDP'yi çözüm sürecinin bir partneri olarak görüyor. Hem de HDP'ye yönelik Diyarbakır'da, Adana'da, Mersin'de saldırılara zemin hazırlıyor. 2013 Yılının başında MİT eliyle Sakine Cansız ve arkadaşlarının katledilmesinde olan tam da buydu. Bunun başka bir anlamı da "hem mücadele hem de müzakere" etmektir. 
CB Erdoğan, Kobani'ye yönelik IŞİD saldırısından sonra da bu söyleme devam ediyor. "Bölgede ölümü gösterip sıtmaya razı etme stratejisi güdülüyor. 

Bu olayları seyirci tribününden izlememizi kimse beklememelidir." Diyerek tehditlerine devam ediyor. Ölüm/Sıtma benzetmesi, PYD, IŞİD'den daha tehlikelidir söyleminin tekrarıdır. Türkiye, Kobani'deki saldırıyı bahane ederek önümüzdeki günlerde "güvenli/tampon bölge" tezine yeniden gündeme getirebilir. Burada ilginç olan husus, bu konudaki açıklamanın başbakandan değil de Erdoğan'dan gelmiş olmasıdır. Öyle anlaşılıyor ki, hükümeti kim kurarsa kursun, Erdoğan paralel hükümetini devreye koymuştur. Askeriyeyi de yanına almıştır. Olan gizli bir darbedir. Kendisi dışında kim varsa darbeci ilan ederken asıl darbeyi yapan kendisidir. Bu nedenle Erdoğan, kalıcı bir hükümetin kurulmaması için elinden geleni yapacaktır. Ülkeyi yeniden seçim atmosferine sokarak yılbaşına kadar zaman kazanmaya çalışacaktır. 

Erdoğan'ın, "DEAŞ terör örgütü, Kobani bölgesinde menfur bir saldırı gerçekleştir di. Masum sivilleri hedef alan bu saldırıları en güçlü şekilde lanetliyor ve telin ediyoruz." Demesi bizi aldatmamalıdır. Onun gözünde asıl terör örgütü HDP'dir anlayışı devam ediyor. Onun derdi varsa yoksa HDP'dir. Aynı açıklamasında, HDP için, "Türkiye partisi olmanın yolu bu çevrelerin taşeronluğunu yapmaktan değil, ülkesine değer vermekten geçer. Herkesten aklı selim davranmalarını tavsiye ediyorum. Türkiye partisi olmak lafla değil icraat ile olur. Artık terörle aralarına mesafe koymalarını bekliyorum." Demesi başka bir anlama geliyor mu? HDP ve diğer partiler Erdoğan'ın hiç de gereği yokken "Yüzde on üç oy alan HDP'ye "terörle aralarına mesafe koymalı" çağrısını ciddiye alıp, HDP'ye olası saldırılara zemin hazırlığını görmeleri gerekiyor. 

IŞİD Saldırısından sonra yaralıların Türkiye'de tedavi edilmesi, Türkiye'nin sorumluluğunu kaldırmaz. 
Tam tersine bu da ikilik politikasının bir gereğidir. 

***

27 Mart 2020 Cuma

Tacı Haine Giydiren Milletin Kanı Dinmez: CHP MUVAZAALARI ve BAYKAL'ın İSTIFASI BÖLÜM 3

Tacı Haine Giydiren Milletin Kanı Dinmez: CHP MUVAZAALARI ve BAYKAL'ın İSTIFASI BÖLÜM 3



CEMAL KUTAY “TÜRKİYE’Yİ YOK EDECEĞİZ” DİYOR”.

“Allahsız bir nesil yetiştirmeye” çalışan zamanın yöneticilerinin bu tutumu, 
giderek laiklik ve Atatürk düşmanı dinci kesimi yüreklendirmiş, “Bizim 
vazifemiz... Türkiye Cumhuriyeti’ni yok etmektir. Her ne surette olursa olsun 
yok etmek ve sünni İslam devletini kurmaktır” biçiminde yayın yapmak noktasına getirmiştir. (Taraf Dergisi, 2-8 Aralık 1994) 

1948 yılında Milli Eğitim Bakanı olan kişi, “Bu memlekette dinci bir yönetim 
kurulacaksa, onu da bir başka parti değil biz yaparız” diyordu. CHP yönetiminin 
son başbakanı din profesörü Şemsettin Günaltay ise “En çok din eğitimi veren 
okulların açılması ile anılacağım” diyordu Meclis kürsüsünden. (age) 
Yani gericilik Menderes’ten önce bizzat devletimizin kurucularından İsmet 
İnönü’nün “Milli Şefliği” döneminde başlamıştı.
II.Dünya Savaşı sonrası Küresel etki alanları.Büyütmek için haritayı tıkla.

1948’de Amerikan yardımının sürmesi karşılığı ilkokullarda okutulmak üzere Milli Eğitim Bakanlığı “Müslüman çocuğun el kitabı” isimli bir ders kitabı 
yayınlamıştı.

Bu bağlamda bir değerlendirmeyi bilginize sunmak istiyorum. 
Yazar, yayıncı Cengiz Özakıncı “İrtica 1945-1999” isimli kitabında şöyle diyor. 
Kuşkusuz elindeki sayısız belgelere dayanarak.

“Demokrat Parti Türkiye’yi ABD’nin istediği gibi bir din devletine dönüştürmek 
üzere kurulmuştu. Ancak CHP, yönetimden düşmemek için ABD’nin din devleti 
isteğini biz yerine getirirsek Amerika Menderes’in Demokrat Partisi’ne gerek 
duymaz, Amerika’nın her dediğini yaparsak yönetimde kalırız” düşüncesiyle 
davranıyordu. (age, sf. 88) 

Sayın Özakıncı ardından ekliyor. 

CHP’li Ankara Valisi Nevzat Tandoğan’ın yakalanan bir solcuya “Yahu size de ne 
oluyor? Bu memlekete komünizmi getirmek gerekiyorsa onu da biz getiririz” 
dediğini anımsatıyor.

ŞİKELER YÜZLERE VURULUYOR;

FEVZİ ÇAKMAK PAŞA’nın PARTİSİ MUVAZAAYI AÇIKLAR;

Devletin nasıl bir entrikaya kurban gittiğini gören ve bunu halkla paylaşarak 
onları uyandırmayı deneyen,DP içindeki sertlik yanlıları DP’den koparak Millet 
Partisini (MP) kurdular (20 Temmuz 1946). Mareşal Fevzi Çakmak’ın fahri başkanı olduğu Millet Parti’si, DP’yi «muvazaa partisi-(Gizli Anlaşma-ŞİKE Partisi)» 
olmakla suçluyor gerçek muhalefeti kendisinin temsil ettiğini ileri sürüyordu.

      DP’nin bir muvazaa partisi olduğu hakkındaki söylentileri Bayar 
      cevaplandırdı(1946): 
      “…Partimizin yurt içinde serpilip gelişmesi yolundaki çalışmalarımızdan 
      bugüne kadar aldığımız sonuç bizi memnun etmektedir… ne Halk Partisi’ne ve ne de partimize böyle küçültücü bir hareketi yüklemeğe imkan yoktur.” 
      Deseler de doğruyu söylememişlerdir.

Muammer AKSOY “CHP ŞİKE PARTİSİ” Açıklaması;

21.5.1970 Milliyet “İNÖNÜ ALDATILDI”-SBF Basın Yayın Yüksek okulu Müdürü 
Prf. Muammer AKSOY,dün yaptığı basın toplantısında “İnönü aldatılmıştır.  İnönü nün Hukuk müşaviri Turan Güneş’in fikrine uyarak söylediği üniversiteye polis girer sözü bize ters geliyor demiştir.
Aksoy, CHP’nin muhalefet partisi olmaktan çok,şike bir muhalefet parti durumuna düştüğünü ileri sürerek şöyşe devam etmiştir.

“Pazar sabahı polis ve jandarma tarafından yapılan baskında kendi makam odası ile öğrenci işleri odasının da arandığını söyleyen Aksoy,”Fikir özgürlüğü 
olmayan yerde demokrasiden bahsedile-meyeceğini öne sürmüş ve polisin 
üniversiteye giremeyeceğini savunmuştur.

Aramayı yapanların siyasilerin emrinde olduğunu da belirtmiş ve Vali ile 
içişleri bakanını suçluyorum.Bir düşünürün dediği gibi Anayasa ile metni 
arasındaki fark uçurum halini alırsa o ülkede patlamalar olur.demiştir.
Aksoy,patlamanın nasıl olacağına dair bir fikri olmadığını,yer altı işlerine 
karışmadığı için bunu söyleyemeyeceğini belirtimiş,”siyasi iktidar,anayasadan 
tamamen uzaklaşmıştır.

CHP-DP Şikesinin F.Çakmak'ın partisi tarafından ifşa edilmesinden 14 yıl 
sonra,ADB Cuntasının kurduğu Yassıada Mahkemelerinde, kendisini savunacak avukat bulamayan Adnan Menderes’e ABD işbirlikçisi cuntanın bulduğu,kendini 
“Hıristiyanlara daha yakın gördüklerini söyleyen solcu-Alevi” cemaatından olan 
avukat Hüsamettin Cindoruk,bu hizmeti yüzünden, Mandacı,feodal,Nurcu-işbirlikçi,faşist,Saltanatçı tayfa tarafından “kutsanıp, koruma altına alınacak”, ABD’ci cuntanın emri ile 2007 yılında Süleyman Demirel’in “gizli talimatıyla” yeniden kurduğu Menderes’in partisine başkan olacak ve onu “Atatürkçü-Demokrat” gösterme şirinliği içinde bu “muvazaa” işini 
de aşağıdaki cümlesinde itiraf edecekti.

64 YIL SONRA H.CİNDORUK DA muvazaa’yı İTİRAF EDER. 

DP Genel Başkanı Hüsamettin Cindoruk’un DP’nin 64. Kuruluş Yıldönümü Töreninde Yaptığı Konuşma ( 07.01.2010 ) ; “Şunu da ifade etmek istiyorum, Demokrat Parti’yi, Atatürk’ün son Başbakanı Celal Bayar ve arkadaşları kurduğu zaman, en büyük itiraz, bu partinin bir muvazaa partisi olduğu yolunda, kendi içlerinden geldi. Aradan geçen 64 sene sonunda şunu söyleyebiliriz, “Evet, Demokrat Parti bir muvazaa partisiydi ama, cumhuriyetle muvazaa yaptı, demokrasi ile muvazaa yapmıştı, laiklikle muvazaa yapmıştı.” Bugün o muvazaa devam ediyor, cumhuriyete, demokrasiye, laikliğe sıkı sıkıya bağlıyız. Çünkü biz, Demokrat Partiyiz. Demokrat Parti’nin içinden çıkan partiler zaman zaman bu ilkelerden vazgeçtiler ya da cumhuriyetin bazı girişimleri, partileri, laiklik ilkesinden vazgeçtiği için bugün bu ilke tartışılır hale geldi.” Diyerek en azından 1945’de başlayan CHP-Celal Bayar’lı,Menderes’li DP şike hükümet bağlantılarını itiraf etmiş olmaktadır.

III.ŞİKE (Muvazaa)

Sayın CHP Genel başkanı Deniz BAYKAL’ın,eski sekreteri,yeni milletvekili Nesrin 
BAYTOK hanımla geçmiş bir yatak hikayesinin 08-09 Mayıs 2010'da görüntülerinin internette yayınlan-masının ardından, AKP yanlısı Vakit gazetesinde de yayınlanması rezaletinden iki,üç gün sonra dün,çok duygusal bir konuşmanın ardından istifasını açıklamıştır.
Olayın,hukuki boyutu polis ve savcıların işidir.Benim vatandaş olarak baktığım 
açı ise “devletin bekası” yönündendir.
Askeri cuntanın Menderes döneminde yaptığını aynen tekrar ederek sayısız “darbe senaryoları” üreterek ,ABD-AB yanlısı AKP hükümetini desteklemesine rağmen, AKP oylarını n %20’lere düştüğü,halkın arayış içine girdiği,hükümetin kendisini kurtarmak için yaptığı belli olan “anayasa değişikliğini” da halk oyuna sunacağı bir zamanda Deniz BAYKAL’ın istifası şaşırtıcıdır.

İki partiyi arenada dövüşen bir gladyatöre benzettiğimizde,dövüşün en heyecanlı bölümünde dövüşçülerden birisinin kendini öldürtecek şekilde rakibine boynunu uzatarak kafasını kırdırdığını düşünün.

Baykal’ın yaptığı da budur.

CHP’nin bel kemiğini oluşturan oylar, Dersim kökenli Alevilere 
dayanmaktadır.Onlar da Deniz BAYKAL’ı istememektedirler.Mustafa Sarıgül veya Kemal Kılıçdaroğlu seçenekleri bu yüzden gündeme getirilmektedir.
Ama,Deniz Baykal’ın olmadığı bir CHP,doğal olarak sadece “Dersim Alevilerinin 
oylarına “ kalacağından BDP benzeri bir partiye dönüşecek ve kısa sürede 
kapatılacak veya eriyip meclis dışı kalacaktır ya da ciddi iç karışıklıkların 
nedeni olacaktır.
Bu yüzden,kendini istemeyenlere karşı kuvvet tazelemek vs.vs olamaz.
Olabilir ama böyle zamanda olamaz.
Önce,Mustafa Sarıgül’ü suçlamaları,ardından Fethullah Gülen Hoca’ya da iltifat 
ederken,AKP’yi suçlaması,bu dayanağının Gülen’ce yalanlanması,olayın önceden 
halk hariç herkesce bilimesi, olayın BAYKAL’ın beklemediği bir şey olmadığının 
açık kanıtıdır.
Şartlar,onun beklediği ama,“istek dışı bir şikeye” maruz kaldığı izlenimini 
veriyor.Olayda bir “centilmenlik antlaşması “ var gibi görünmektedir.Ama darbe 
vurulmuştur.
Baykal,darbeyi yemiş ama kimden geldiğini anlayamadığı ortada.
Centilmenlik antlaşması veya şike bir şekilde bozuldu.
Diğer yandan;
Devlet yönetmeye kalkan ve devlet adamı sıfatı olan,torun torbaya karışmış,evli 
bir adamın,evli bayan bir partilisi ile ince ilişkilerinin olması yetmez mi?
Sibernetik sineklerle,böceklerle dinleme ve gözleme yapılan,teknolojinin 
fırlayıp gittiği bu çağda,bir önder, kişiliğini,hedeflerini,kendine güvenenlerin 
umutlarını tehlikeye atacak işlerden kaçınmalıdır.
İsithbarat sistemleri öyle gelişmiştir ki,camınıza konan bir sinek,duvarınızda 
duran bir tespih böceği, cep telefonunuz,hediye edilen bir kravat 
iğnesi,kalem,kol düğmesi,satın aldığınız elbisenin düğmelerine kadar her şey 
sizi ele vermektedir.

Ruhunuz bile duymaz.

Sayın Baykal’ın bunlardan haberdar olmaması,hem de “dinleme olaylarının” ayyuka çıktığı,milletin telefonlarını bile taşımadığı bir dönemde olur şey mi?
Hem hükümeti “F TİPİ” örgütlenme ile suçlayacaksın hem de “F”ethullah Gülen’in sözüne nasıl değer verdiğini,bağlarını gösterecek,peçe-türban açılımları 
yürüteceksin.

Hatta,CHP'nin özellikle "Ahlak erozyoununa yönelik şikelerinden" birisi de geçen 
yıl Nisan aylarında olmuştu.

Benim,"Din ve Eşcinsellik" başlıklı bir yazıma yapılan yoruma,"Hiç bir dindarın 
ahlakı gerçek bir SOL'cunun ahlakından üstün olamaz " diye yazdığım bir yorumun ardından,Medya'da başlayan ve gittikçe alevlenen bir "sağcı-solcu ahlakı tartışması" sonunda,kızı yandaş medyaların meşhur dizilerinde rol alan bir CHP'li milletvekili,"Kızımın öpüşme sahneleri veya benzeri rolleri beni rahatsız etmez" açıklaması da,Solun Ahlakı" konusunda neticeyi belirlemişti. 
Artık açlıkça görüyoruz ki,CHP ahlaksızlığı ilke edinmiş,utanması arlanması 
olmayanların partisi konumuna düşürülmüştür.

Bu kimin işine yarayacaktır? AKP'nin.
Bu nasıl oluyor diye sormazlar mı?

İşte bu da başka bir şikenin “ayyuka çıkması” değilse nedir?
Baykal’ın bu istifası “şike” değilse sizce nedir?
Bu olaylardan sonra CHP'ye oy verene diğerleri "Siz şöyle ahlaksızsınız" dese 
,CHP'ye kim oy verir?
Bu olaylar apaçık bir faşist Ermeni-Grek,Rum,Kürt ve diğer 
işbirlikçi,teslimiyetçilerin oyunudur.
İki yıl öncesinden yazdığım,"Rum Kürt Ortaklığı","Kürtlerin Gizli 
İlişkileri","Cumhuriyet Entrikaları" başlıklı yazılarım aynen bu 
olaylarda,tekrar tekrar ispat edilmiştir.

Olay o derece “Bizans oyunu” kokmaktadır ki,istifanın açıklandığı günün 
ertesinde,Fener Rum Patrikhanesinin avukatı Kezban Hatemi,Yunanistan ziyaretine gidecek olan başbakan R.T.Erdoğan’a ;
“Papazı da yanında götür!!!

Başbakan’a telkinde bulunan Fener Rum Kilisesi papazı Bartho’nun avukatı Kezban Hatemi, “Erdoğan Atina’ya giderken patriği de yanına alırsa Türkiye’nin ağırlığını gösterir. Yer yerinden oynar” iddiasında bulundu.”

Diğer yandan,AKP ile kurulmak istenilen adı ister “B.O.P” olsun ister “Yeni 
Osmanlı İmpa- ratorluğu” veya ,patrikhane avukatının sıkıştığında kolayca çıkıp 
beyanlarını verdiği,her hafta çıkarılan ilmi kendinen menkul,tarihi Roma 
İmparatorluğu ile başlatan ve Anadolu halklarının hepsinin “Grek-Yunanlı” olduğu şartlamaları yapan tarihçilerin konuşturulduğu Habertürk ve Skytürk (!) 
kanallarının çabalarına bakıldığında “Yeni Bizans İmparatorluğu” olsun,Amerikan 
projelerine “sözde karşı” olan ve her gün yeni darbe senaryoları ile suçlanan 
ordumuzun da bu işe gönüllü olduğu ortadadır.

Gönüllü olunan şey ise ABD jandarmalığıdır.

Umarım,Yunanlıları,Kıbrıs’lıları ve Ermenileri,solculuktan soğutmak,liberalizme 
kazandırmak için sokulduğumuz olaylarda olduğu gibi yeni soykırımlarla 
suçlanacak bir pisliğe girmeyiz.

İşte haber;
Türkiye'de 'süper güç' adımı...-
11 Mayıs 2010 Salı

ABD Jandarması Denizcilerimiz. Göreve çıkarken.

Cumhuriyet tarihinde ilk kez fırkateynlerimizle 'mobil görev' için Adriyatik’e açıldık.

Dört Türk fırkateyni dün Adriyatik ve Akdeniz’de tıpkı Amerikan 6. Filosu gibi 
’mobil görev’ yapmak için açıldı. Gemilerimiz Mısır’dan, Bosna’ya iki ay boyunca 
9 ülke limanına uğrayıp güvenliğe katkıda bulunacak...

Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’nın, ABD’nin dünyaca ünlü 6’ncı filosunun dolaştığı 
Akdeniz’in uluslararası sularında görevlendirmek üzere Türkiye tarihinde ilk kez 
oluşturduğu ’açık deniz filosu’(TDGG) Aksaz Deniz Üs Komutanlığı’ndan hareket 
etti. İki ay boyunca Akdeniz ve Adriyatik’de görev yapacak TCG Kemalreis, 
Turgutreis, Gaziantep, Giresun ve Akar gemileri törenle uğurlandı.
Sırada Hint okyanusu 

6 Mayıs- 5 Temmuz 2010 tarihleri arasında görev yapacak olan Türk Deniz Görev Grubu bu yıl Akdeniz ve Adriyatik ile sınırlı kalacak. TDGG’nin görev alanı 
gelecek yıl Hint Okyanusu’nu da içine alacak şekilde genişletilecek. Gabya 
sınıfı fırkateyn olan TCG Gaziantep ve TCG Giresun’un hava savunma, Yavuz sınıfı olan TCG Turgutreis ve Barbaros sınıfı olan TCG Kemalreis de sualtı savunma ağırlıklı olmak üzere değişik görevlerde faaliyet gösterecekleri bildirildi.

İŞTE FİLONUN GÖREV YERLERİ 

10-20 Mayıs tarihleri arasında Beyez Fırtına Tatbikatı’na katılacak. 26-28 Mayıs 
tarihleri arasında Tunus ve Cezayir liman ziyaretleri, 31 Mayıs-3 Haziran 
İspanya’nın Cartagena Liman ziyareti, 9-12 Haziran İtalya’nın Taranto limanı, 
14-17 Haziran Karadağ Bar limanı, 18-21 Haziran Hırvatistan’ın Split limanı ve 
Bosna Hersek’in Neum limanı, 22-25 Haziran Arnavutluk’un Durres ve Paşa 
limanları, 30 Haziran-3 Temmuz tarihinde ise Mısır’ın İskenderiye limanı ziyaret 
edildikten sonra 3- 5 Temmuz tarihleri arasında ise Aksaz Deniz Üs 
Komutanlığı’na geri dönüş yapılacak.

http://www.bugun.com.tr/haber-detay/102003-turkiye-de-super-guc-adimi-haberi.aspx

Bu haberin öncesi,Aden körfezine de,ardından pasifik Okyanusuna kadar her yere asker göndereceğimizi, Çin ve Rusya’ya karşı savaşa sokulacağımızı da ,körfeze asker gönderilmeden iki ay önce “Korsanlık ve B.O.P İlişkisi” başlıklı yazımda yazmıştım.

Başından beri,PKK orduyu eğitmek için kuruldu,sol,sosyalizmin,SSCB’nin 
yayılmasını önlemek,feodalitenin 1789'daki Fransa Kralının kaderinden 
korktukları için çökertildi, Ülkücülerin bazıları oyunu aydıkları için idam 
edildi,Muhsin Yazıcıoğlu buna son örnektir.
ABD’nin en büyük ortağı başta İsmet paşa’nın kurduğu,sonra ABD’nin “Bizim 
çocuğu” Kenan paşa’nın yapılanmasıdır.
Gerisi kayıkçı kavgasıdır diye boşuna mı yazıyoruz.
“Terör bitmez vatan bölünmez” mi diyelim,yoksa  “Yeni Bizans İmparatorluğu nuz”  hayırlı olsun mu diyelim?

Her yer şike,şike,şike dolu.
İyi yoldayız ey millet,bakın Türkiye küresel süper güç oluyor :))
Hadi hayırlısı,sevinini,sevinin :))
Ne karıştırıyorsun,"adilyargıçlığın" sırası mı yavvvv?????
Yıllardır,manda manda yaşıyoruz şunun şurasında :))

Adilyargic/Keykubat

BİTLİS MAKASININ İHANET BIÇAKLARI;

Günümüzün "KALPAKLI ATATÜRKÇÜSÜ" Yalçın KÜÇÜK (= Ermenice Bogos, Yunanca Paulous İngilizce Pavlus demektir.Hıristiyanlığı Anadolu'da yayan Aziz Pavlus'a(Küçük'e) atfen dönme Ermeni ve Rumların kullandığı bir soy addır.)

Bu video da Bitlis'li dönme Ermeni İsmet İnönü'nün Alevi maskeli dönme Ermeni kanadının ihanetini göstermektedir.

Yalçın KÜÇÜK " OPERASYONU  APO'YA  BİLDİRMEMİ  DEVLET İSTEDİ "

Bu video,ihanetin İngiliz düzenlemesi Kürt Vehhabiliği olan "Bitlis'li dönme 
Ermeni Said-i Nursi'nin "NURCU" kanadının ABD-AB bağlılığının kanıtıdır.

Bu video,ihanetin İngiliz düzenlemesi Kürt Vehhabiliği olan "Bitlis'li dönme 
Ermeni Said-i Nursi'nin "NURCU" kanadının ABD-AB bağlılığının kanıtıdır.

................

 Diğer Popüler Yayınlar;

   COĞRAFİ KEŞİFLER,TİCARET YOLLARI,YAVUZ ve KANUNİ
   BİN YILLIK  TİCARET YOLLARI KAVGASININ SONUCU KEŞİFLER IŞIĞINDA YAVUZ ve 
  KANUNİ DÖNEMİ Bu yazımda,siyasetçilerin ve din adamlarının,Osmanlı ...
   CHP MUVAZAALARI ve BAYKAL'ın ISTIFASI
  CHP- ŞİKELERİ ve BAYKAL’IN İSTİFASI I.ŞİKE- (Muvazaa) ATATÜRK’Ü SAF DIŞI ETME 
  ÇALIŞMALARI 1789 Fransız Devrimi ardından yayılan...
  TOPKAPI SARAYI, ENDERUN ve HAREM
  TOPKAPI SARAYI; Topkapı Sarayı 29 Mayıs 1453’de İstanbul’un Fatih Sultan 
  Mehmet (II.Mehmet) döneminde fethedilmesinden sonra bu günkü...
   ICIMIZDEKI SEVRCILERI NASIL GORECEGIZ
  29 Ağustos 2009 "adilyragıç.blogspot.com" 'da yayınladım. İÇİMİZDEKİ 
  SEVRCİLERİ NASIL GÖRECEĞİZ ? İÇİMİZDEKİ SEVRCİLERİ NASIL GÖRECEĞİZ...
   KABE HACER UL ESVED SEYTAN TASLAMA ,HACI OLDURME
  KABE,TAVAF,ŞEYTAN TAŞLAMA ve HACILARA SALDIRILAR KABE-: Cevheri hazretleri 
  (11.yy.Gazneli Türk İmam) der ki,Kabe denilmesinin sebebi dört k...
   SAID-I KURDI IHANETLERINDEN DEVLETIN TASFIYESINE
  SAİD-İ KÜRDİ’DEN BU GÜNE İHANETLER ve T.C.nin TASFİYESİ İsmet İnönü ve Said-i 
  Kürdi’nin Kürtçülük Faaliyetlerinde Önemi; Kürtçülük harek...
   TURKLUGUMUZU ERMENİ ALI BULACTAN OGRENECEKMISIZ
  TÜRKLÜĞÜMÜZE DE İŞBİRLİKÇİ ERMENİLER KARAR VERİYOR ARTIK.!!! Bu gün evde televizyon kanallarını gezerken malum yandaş medyanın bir kanalın...
   COCUK SUISTIMALLERI ,PEDOFILI.
  PEDOFİLİ HASTALIĞININ KAYNAĞI DİNLERDİR. Yeni Evliler:)) Kız-Roşan Kasım 11 yaşında-Said Muhammed 55-.Afganistan BÜTÜN KÖLECİ SEMİTİK...
  ALEV I ERMENI ALEVI SUNNI TURK ALEV-İ ERMENİ, ALEVİ+SÜNNİ= TÜRK Alev-i Ermeni konusunu daha açık bir şekilde kavrayabilmek için,bu bölgenin “zihin yapısını” oluşturan... L.T

 ZEITGEIST="GENEL GÖRÜŞ-YARATILMIŞ ORTAK KANAAT" KÜRESEL SERMAYENİN 20.21.YY. DÜMENLERİ ve DİNLER DÜŞÜNCELERİNİZİ İNSANLARLA ÜCRETSİZ OLARAK PAYLAŞMIYORSANIZ İSTEDİĞİNİZ DÜNYAYI KURAMAZSINIZ. 
keykubat 
(Alaeddin Yavuz)

KÜRESEL SERMAYENİN 20.YÜZYIL BOYUNCA DİNLERİ VE BASINI KULLANARAK KENDİLERİ İÇİN PLAN YAPMAYAN
MİLLETLERE VE İNSANLARA YAPIP DAYATTIĞI PLANLARI ÖĞRENMEK İÇİN MUTLAKA İZLEYİNİZ

ABD'nin yetkili ağızları " Yeni Dünya Düzeninde "

" Ordular Bölünecek, halk birbirine kırdırılacak " diyor.

FAŞİST YEZİDİ-SİYONİST KÜRT İSTİLASI EŞ BAŞKAN'IN İŞLERİ
Fethullah Gülen Papa'nın Elini Öpme Merasimi
Şeytani (Masonlara ait) El İşaretleri
NURCULAR ADIM ADIM HIRİSTİYANLAŞTIRIYORLAR
Dinlerarası Diyalog - 15 ciafgulen 
DİNLERE GÖRE (NURANİ)KERTENKELE KÖKENLERİMİZ * Video
İÇİMİZDEKİ SEVRCİLERİ NASIL GÖRECEGİZ  
AKP'NİN AÇILIM EMRİ NCAFP'DEN.
-TERCÜME KAN AKMASIN VER GİTSİN 
ATATÜRK'E KARŞI EDİLEN İNTİKAM YEMİNLERİ TUTULMUŞTUR... 


 Diğer Bloglarım;

  adilyargıcc.blogspot 
  8 yaşında çocuğa, saçı göründü diye Kuran eşliğinde recm. Zina olsa ne 
  sorumluluğu var? İslam bu mu?İbretlik! 
  Türkiye Türklerindir 
  Tacı Haine Giydiren Milletin Kanı Dinmez 
  Hakkımda

  Alaeddin YAVUZ 
  İstanbul, Kartal, Turkey 

  KENDİLERİ İÇİN PLAN YAPMAYAN MİLLETLER,BAŞKALARININ KENDİLERİ İÇİN YAPTIKLARI 
  PLANLARA RAZI OLURLAR. Adilyargıç-Keykubat- 

  ATATÜRK'TEN SONRA ÜLKEMİZDEN TÜRK 
  ve MÜSLÜMAN HALKLAR İÇİN PLAN YAPAN ve EZİLEN HALKLARA ÖNDER OLACAK SİYASET 
  İZLEYEN BİR LİDER ÇIKMAMIŞ,ARDILLARI,ONUN İZLEDİĞİ ANTİ EMPERYALİST SİYASETİ 
  TERK ETMİŞ,DEVLETİ AB-D KUCAĞINA ATMIŞ VE ONLARA BAĞLILIĞI ATATÜRKÇÜLÜK 
  SAYMIŞ,HALKIMIZIN DİNİ VE IRKİ DEĞERLERİNİ AŞAĞILAYARAK TAHRİK ETMİŞ, KADEMELİ 
  OLARAK HALKIMIZI HIRİSTİYANLAŞTIRMAK İÇİN DIŞ GÜÇLERCE GİZLİ-AÇIK DESTEKLENEN 
  SAPIK DİNCİ YAPILANMALARI GÜÇLENDİREREK,İKTİDARA TAŞIMIŞ,IRK,MEZHEP BAĞLAMINDA 
  KARŞILIKLI DÜŞMANLIKLAR YARATMIŞ,ÜLKENİN KAYNAK VE SERMAYESİNİ YABANCILARA 
  PEŞKEŞ ÇEKMİŞ,YUKARIDA SAYILAN AB-D PROJELERİNE GÖRE ASKERİ DARBELERLE KENDİ 
  MİLLETİNİ SİNDİREREK BÖLÜNMENİN YAŞANDIĞI BÖYLE GÜNLERDE BİLE TEPKİSİZ 
  KALMASINI SAĞLAYAN KORKU ORTAMINI HAZIRLAMIŞ,BENZER MUHTELİF İHANETLER İÇİNDE 
  BİR ŞEKİLDE YER ALMIŞLARDIR.İÇİNDE BULUNDUĞUMUZ GÜNÜN DURUMU BUDUR-Keykubat 
  İNSAN,PRANGA VURULMAKLA,KIRBAÇLANARAK ÇALIŞTIRILMAKLA ESİR OLUR.ESİRLİĞİ YAŞAM 
  BİÇİMİ OLARAK BENİMSERSE KÖLE OLUR.VATANINIZA,DEĞERLERİNİZE,ÖZGÜRLÜĞÜNÜZE  SAHİP ÇIKIN!!! 

Adilyargıç 

http://adilyargic.blogspot.com/2010/05/chp-sikeleri-ve-baykalin-istifasi-i.html#axzz1OTm9DQMN

***

Tacı Haine Giydiren Milletin Kanı Dinmez: CHP MUVAZAALARI ve BAYKAL'ın İSTIFASI BÖLÜM 2

Tacı Haine Giydiren Milletin Kanı Dinmez: CHP MUVAZAALARI ve BAYKAL'ın İSTIFASI BÖLÜM 2




KÜRT İSYANCI’NIN İNGİLİZLERDEN İSTEDİKLERİ:

Seyit Abdülkadir:(1880 Mahri’li Şeyh Abdullah isyanını çıkaran Şeyh Abdullahın 
oğlu. Medine’ye sürüldü.1908 (Meşrutiyetin İlanı) ihtilalinden sonra İstanbul’a 
döndü.Ayan azası seçildi.Şeyh Sait İsyanından önce bir İngiliz temsilci 
zannettiği Emniyet mensubundan istediği ise :Kürt Krallığı,İngilizlerle 
İşbirliği,Akdeniz’e açılan bir çıkış kapısı,ve 250.000 peşin Altın idi.)
Kürt İsyanlarına aşağıdaki Türk isyanları da eklendi;

“25 Kasım 1925’de Şapka Kanunu'nun çıkmasıyla birlikte Rize, Trabzon, Gümüşhane, Giresun, Samsun ve Tokat, Amasya, Erzurum, Sivas , Maraş, Kırşehir, İzmir-Menemen, Kayseri'de sert direnişler yaşandı.

Şapka gerekçesiyle çıkarılan bölücü ve gerici isyanların bastırılmaları 
sonucunda , başta Erzurum İskilipli Atıf Hoca olmak üzere, Rize'de 8, Maraş'ta 
7, Erzurum'da 4, Sivas'ta 3, İskilip'te 2, Menemen'de 28 olmak üzere, diğer 
yerlerle birlikte toplam 78 kişi idam edildi. Çünkü bu isyanlar yeni kurulan 
devleti yıkmayı ve Sevr planını uygulamanın önünü açmak için dış destekli olarak çıkarılmışlardı.Daha Atatürk zamanında 25 Kasım 1925’de çıkan Şapka Kanunu’na tepki bahanesi ile o zamanki adı Potomya olan Güneysu ilçesinde 28 Kasım 1925’de Laz’lar isyan çıkarırlar.

"Vergi de vermicuuuk askere de gitmicuuk " diye gösteri yapan bu insanların 
askeri karakolları basmaları üzerine isyan alevlenir.İsyan şiddetlenince,yani 
Güneysu dışına da yayılınca ortaya “Lazistan veya Pontus Rum Devleti “ 
mırıltıları da yayılıverir.

Bunun üzerine, o zaman ki Lazistan Vilayeti Valisi Mehmet Hurşit Bey isyanı 
Ankara’ya bildirir.(Bölge Lazistan Vilayeti,Rize Kazası olarak geçer.)
Bu bilgi üzerine rahmetli Atatürk,I.Dünya Savaşında Almanlardan miras kalmış 
Hamidiye zırhlısını gönderir.Rize üzerine toplar yağmaya başlayınca "Atma 
Hamidiye atma ,askere de gidicuuuk vergi de vericuuk" dedikten ve isyancıların 
elebaşları yakalanıp cezaevlerine konulduktan sonra top atışları durdurulur.
Bazı tarih kayıtlarına göre de ülke yararı açısından bu sözler “Şapka da 
takacağuk vergi de vereceğuk” şeklinde yumuşatılarak da verilmektedir.
İsyan sonucunda kurulan İstiklal mahkemelerinde 143 kişi yargılanır ve 
sanıklardan 14’ü On beş 22’si On, 19’u Beş yıla mahkum edilirken 8 idam cezası 
çıkar ve çok sayıda insan Sinop ve Adana cezaevlerine hapsedilirler.Lazistan 
veya Pontus Rum Devleti kurma isyanı da böylece bastırılmış olur.

İsyanda yer alanların büyük kısmı da Şapka Kanununa karşı çıkan gerici hocaların kışkırttığı Türklerdir.Ama "dönme Rumlar”da çoğunluktur.
Amaç,kafa karıştırarak,isyandan bir Pontus Devetli çıkarmaktır.
Oysa, şapkadan başka bir başlık giymekte direnmenin cezası, kanuna göre, üç aya kadar hafif hapisti.

Çünkü bu isyanların ardında Padişahlığı geri getirmek isteyen İngiliz 
mandacıları ile dönme Rum ve Ermenilerin de işbirliği vardı.Amaçları asla 
şapkayı protesto etmek değildi.

Bu isyanların birer “bağımsızlık savaşı” olduğunu ise,ABD’nin “Amerikan Dış 
Politika Milli Kurulu” ajanlarından David L.Phillips’e hazırlattığı 15.Ekim 2007 
tarihli “Kürdistan İşçi Partisinin (PKK) Silahsızlandırılması,Tasfiyesi ve 
Topluma Kazandırılması (DDR Projesi)”nde şöyle itiraf edilmektedir;
“I.Dünya Savaşının ardından şartları itilaf devletlerince konulan 1920 deki Sevr 
Antlaşması Türkiye’yi mevcut topraklarının 1/3’ne indirmiş ve Kürtlerin 
kendilerine ait bir devlet kurmaları için söz vermiştir.
Antlaşmayı ret eden Atatürk,Türkleri “özgürlük savaşı” için toplayarak,1923’de 
Sevr’in yerine Lozan antlaşmasının yerleştirilmesine yöneldi.
Cevaben,1925’de,bağımsız bir vatan kurmak amacı ile Kürtler bir isyan 
çıkardılar. İsyan,zalimce bir şekilde bastırıldı ve elebaşıları Diyarbakır 
meydanında asıldılar.

İsyanlar serisinin 1937’de sonuçlanması ile,Türkiye Kürtlerinin varlıkları 
“onlar dağ Türkleridir” diye adlandırılarak inkâr edildiği zalimce bir politika 
(!) benimsendi.” 

http://adilyargic.blogspot.com/2009/08/akpnin-acilim-emri-ncafpden-tercume.html

Aslında,bu cümlede de apaçık bir çarpıtma vardır.Lozan Antlaşması ile çizilen 
harita,kuzeyden inecek SSCB tehdidini önleyemeye uygun olduğundan büyük 
devletlerce kabul edilmişti ve Kürtlere "ayrı devlet kurmalarının zamana uygun 
olmadığı belirtilmişti.

Atatürk'ün,"Misak-ı Milli Haritası" ve kendi doğum yeri olan Selanik'i bu 
sınırlara katma çabaları olmasaydı,Kürt isyanlarının çıkmayacağı inancında 
olduğumu belirteyim.
Kürt ve diğer gerici isyanlar bu huzursuzluktan dolayı çıkarılacaktır.

Devlet,son 200 yıldır karşılaşmadığı kadar çok iç isyanla karşılaşmış ve 
isyancıların bütün umutlarını toprağa gömmüştür.
Kürdistan,Pontus Rum, Büyük Ermenistan gibi devletler kurup onların başkanları olma hayalleri, maiyetlerine vaad ettikleri yüksek mevki umutları hepsi "idam sehpalarında" son bulmuştu. Henüz "üç yaşında" olan genç cumhuriyet mucizevi bir başarı ile faşist feodal isyanları da isyancıları da bitirmişti.
Kurtuluş savaşının daha başlarından beri,küçük çaplısından,Atatürk’e suikast 
hazırlayan “Ali Galip” olayı olarak da bilinen,Dersim Koçgiri İsyanı ile 
başlayan Mustafa Kemal Atatürk’ü tasfiye etme çabalarının,en tehlikelileri 1925 
Şeyh Sait,Rize,Çorum,Konya,Sıvas Şapka Kanunu isyanları,devletin bölgeye 
yol,okul yapmasından,köylülere ev vermesinden korkan aşiret reislerinin 
Patrikhane-İngiltere ve diğerleri işbirliğinde çıkartılan 1937-38, I.ve II. 
Dersim isyanları ile sürmüştür.

Erciyes Üniversitesi Tarih Bölümü Öğretim Üyeleri’nden Prof. Dr. Metin 
Hülagü’nün “İngiliz Belgeleriyle Vahdettin ve Osmanlı Hanedanı” adlı kitabında 
Atatürk’e ölümüne kadar sadece İtalya ve Almanya’nın “19” kez suikast 
düzenlediğini,bu ülkelerin İsmet İnönü ile çalışmak istediklerini yazmaktadır.
Bu isyanların hepsinin arkasında da İngiltere,Almanya,İtalya yani Amerika 
vardır.Çünkü ABD halen Lozan antlaşmasını tanımadığı gibi İngiltere de 
Türkiye’yi “Saltanat rejimi” içinde görmek istiyordu.
İtalya ve Almanya ise,ABD’den aldıkları desteklerle,İngiltere,Fransa ve 
Rusya’nın sömürgelerine ortak olmak,Kutsal Roma-Germen İmparatorluğunun 
İ.S.950’den beri “Taç Giydiren” milletleri olarak haklarını istiyorlardı.
Alamayınca da Amerika I.Dünya savşında olduğu gibi gene el altından onları 
kışkırtıyordu. Amacı da ,Alman ve İtalyan faşistlerini dünyaya hükümran etmek 
değildi elbet.

Amerika'nın İtalya ve Almanya'ya I.ve II.Dünya savaşlarında para yardımı 
yaptığı, 15.mayıs 1919-İstiklal Harbi Gazetesi'nin haberinde;ABD başkanı 
Willson-İngiltere başbakanı Lloyd George arasında geçen konuşmaların yer aldığı metinde, İtalyan'ların Anadolu'daki işgallerini durdurmak için 
"İtalyanlara,buraları işgal etmeleri ve oralarda durmaları için gereken parayı 
vermeyeceğimiz günler gelebilir" sözünde apaçık ifade edilmektedir.
Ayrıca,Anadolu'ya yapılacak bir Yunan İşgali'nin İtalyan işgallerini 
durdurabileceğini iddia etmektedir.

Yunan işgali de bu konuşmadan "4" dört gün sonra başlayacaktır.

Onlara,Avrupa haritasını yerle bir ettirerek kendisini “kurtarıcı,özgürlük 
meleği” havasında dünya milletlerine kabul ettirmek ve dünyayı tek başına 
yönetmekti.
Almanlar,II.Dünya savaşı sonrasında dümeni anlayacaklar ve “Amerika sahte 
liberaldir. Avrupa'yı kendisi yönetmek istiyor” diyeceklerdi.
İşte,bu sinsi kumpasların ortasında kurulan fesat örgütlenmleleri içinde yer 
alan “yerli mandacı işbirlikçiler” Atatürk’ü öldürerek tarihe gömecek,devleti 
manda edecek kumpaslara alet oldular.
Bunların başında,Cumhuriyetin ilanı sonrası “Tekke ve zaviyelerin 
kapatılması,şey,pir,efendi, hoca,bey gibi sıfatların yasaklanmaları,toprak 
ağalarının topraklarının köylüye dağıtılması,” yani "köleciliğin kaldırılması” 
davası vardı.
Nasıl olurdu da,28 Ekim 1923’de Sultanahmet Avratpazarında (At meydanı-Hipodrom, Dikilataşın cıvarı) dünyanın parası verilerek satın alınan bir köle,29 Ekim sabahı “özgür vatandaş” olabiliyordu.Hem de,ağalar,şeyhler,pirler de sıfatlarını kullanamıyor,din adamları dini kıyafetlerle dolaşamıyordu?
Onlar bunun için mi savaşmışlardı?
Sen savaş,gazi ol,şehitler ver,Mustafa Kemal de tutsun seni bir yarıcı 
marabayla,ameleyle aynı kefeye koysun.
Akıl alır iş değil di bu!

Üstelik hilafet de kaldırılıp,padişahın da dışarı sepetlenmesi de olur şey 
değildi yani!

İşter Atatürk’ü “kahramanlık’tan kurtulunması gereken bir engel” konumuna 
düşüren nedenlerin başı bu olaylardı.
Bir de Lozan’da Selanik, Hatay ,üstelik İngiltere’nin 1946’larda bile 
“Velinimetimiz” diye tarif ettiği, Musul-Kerkük gibi petrol kaynaklarını da 
“Misak-ı Milli” adını verdiği bir bahane ile sahiplenmek istemesi,petrol işleme 
rafinerisnden bile haberi olmayan bir Türkiye için fazla ukalaca (!) bir istekti.

Hemen bu adam değiştirilmeliydi!!!
Atatürk’ün reformları ile prestijleri yerle bir olan ağa,şeyh,hacı hoca tayfası 
için de böyle bir fırsat bir daha ele geçmezdi.
Atatürk,İsmet paşa’yı her iktidardan alışında bir Kürt İsyanı çıkmasından 
şüphelenmiş,İsmet paşa’nın Atataürk’ün el attığı ticari şirketlere rakip 
şirketler kurması da aralarındaki muhalefeti iyice körüklemişti.
Ayrıca Atatürk,İsmet paşa’nın sinsi komplolarla kendisini “yalnızlaştıran” bir 
siyaset içinde olduğundan da kuşkulanıyor gibiydi.
İşte İsmet Paşa'nın bütün görevlerinden alındığını yazan gazate ve yasa metni
Büyütmek için gazeteyi tıkla.

1937’de tekrar başlatılan II.Dersim isyanı sonrasında Atatürk İsmet paşa’yı Kürt 
isyanları ile alakalı görür ve İstanbul Büyük Ada’ya zorunlu ikamete mahkum 
eder.Celal Bayar’a başbakanlığı verir.
Atatürk İsmet paşa’yı CHP Genel başkanlığından ve bütün görevlerinden alır ve 
Büyük Ada’ya İstanbul’a gönderir. Hükümet de parti de Celal BAYAR’dadır.
Bu olaydan sonra,Atatürk’ün ölümüne 18 gün kala bitirilecek olan II.Dersim 
İsyanı tekrar ateşlenir, ama bu defa İsmet paşa davet edilmeden isyan 
bastırılır.

Ama bu olaydan sonra sağlığında yavaş yavaş bozulmalar başlar,kısa sürede 
yatalak hale gelir ve Ankara’ya gidemez olur.
Bir ara Atatürk’e “İsmet paşa’nın trafik kazasında öldüğünü “ yazan bir gazete 
bile gösterilir.(Kaynak Murat Bardakçı-Habertürk -Tarihin Arka Odası prg.)
İşte bu dönemden sonra Atatürk’ün sağlığı bozulmaya başlamıştı.Hepsi yetim 
Ermeni olan evlatlık kızlarından,Dersim isyanı bombacısı pilot Sabiha GÖKÇEN’in 
arasının İsmet paşa ile oldukça iyi olduğu da bilinen bir gerçekti.
O kibarcık elleriyle Atatürk’e ilaçları o mu veriyordu acaba?
Bunu asla öğrenemeyecğiz.Ama,adına Hava Limanı kurulan,en fazla yüceltilen tek o olduğuna göre, sömürgeci devletler onu böyle ödüllendirmişlerdi sonunda. 
Ve,Atatürk devleti yönetemeyecek derecede,hasta,ölüm döşeğindedir.
Yukarıdaki NCAFP raporunda da görüldüğü gibi buisyanların,suikastlerin,deikodu 
ve aslı astarı olmayan uydurma iftiraların hepsi dış kaynaklıdır ve Atatürk’ün 
ölümünün ardından, büyük devletlerin tercihi olan İsmet paşa’nın idareyi alması 
ile isyanlar bıçakla kesilircesine kesilecektir.
Çünkü,İsmet paşanın ilk işi,daha 1921 Koçgiri İsyanında suikast hazırlayan,  Dersim bölgesi dönme Ermenilerini onun partisi CHP’ye ve bütün devlet 
kurum ve kuruluşlarına doldurmak olacaktır.
Ama,şimdi bu aşamanın başlangıcına dönelim;
Şimdi... 10.Kasım 1938'de Atatürk öldü, 11.Kasım 1938'de İnönü yeni 
Cumhurbaşkanı seçildi ve hemen ardından CHP’nin olağanüstü kurultaylarından biri daha toplandı.

Kurultaya,doğal olarak Atatürk'ün "Genel Başkan" olarak atadığı Celal Bayar 
başkanlık ediyordu.

Kurultay’da,darbeci İsmet paşa, Atatürk'ü “Ezeli Başkan”, kendisini 
“Ebedi-Değişmez Başkan” seçtirdi.

Aynı kurultay'a "Genel Başkan" olarak giren Celal BAYAR, “değişmez genel başkan vekiliğine” indiriliyordu.

Oysa yapılan darbeye kadar,başbakan ve CHP genel başkanıydı.
Bir anda gelen darbe ile İsmet paşa onu önce “”değişmez başkan vekilliğine” 
ardından 11.Kasım 1938’deki bu ilandan 75 gün sonra,25.Ocak.1939’da 
başbakanlıktan da azil edecektir. 

Çünkü, Celal, liberal ekonomici ama karma ekonominin mucidi,Türk ve Atatürk’ü de seven biridir.

Oysa İsmet paşa’yı iktidar eden Alman entrikalarıdır.Ona,”sol” gibi 
görünecek,Nasyonal Sosyalist siyaset uygulayacak,Ermeni-Rum,Yunan-Kürt 
işbirliğinde yürüyecek,onun sayesinde adam olmuş bir adam lazımdır.Bu bilgiler 
ışığında İsmet paşa’nın,ilk Ermeni başbuğumuz olduğunu görüyoruz.
Ve bu sıfat aynı Kurultay’ın Milli Şef’e bağlılık mesajında şöyle yer almıştı:
“Partimizin değişmez genel başkanlığına intihap olunan, Türkiye Cumhuriyeti’nin 
büyük Reisicumhuru ve kahraman Türk Ordusu’nun yüce başbuğu, Milli Şef İsmet İnönü’ye Büyük Kurultay’ın yürekten sevgi ve bağlılığının arzına karar 
verilmiştir.”

Pekiiii... Milli Şef’e bağlılık mesajını kim okumuştu?
Kırım Tatarı,İzmir Amerikan Koleji mezunu,Amerikan hayranı,liboş Adnan Menderes!
İsterse okumasın,meclis silahlı askerlerle çevrili.

II.Dünya Savaşı Haritası 1939-45

1943 yılına kadar Hitler’in galip çıkacağını düşünerek “Türk Milliyetçiliği 
ideolojisini” Alman Büyükelçisi Von Papen ile oluşturan,Kıbrıs’lı Rum dönmesi 
olduğu için Harp Okuluna, hatırımda kaldığı kadarı ile aşırı ricalar üzerine 
Fevzi Çakmak’ın torpili ile alınan,Alpaslan Türkeş’i de onunla “kanki” yapan,Köy 
Enstitülerini Hitler’in SS kamplarına göre düzenleyen İsmet İnönü 1943’de Sovyet ordusu karşısında bozguna uğrayan Alman ordusunun yarattığı şaşkınlığı da uzun sürmemiştir.

İlk işi Sovyetleri memnun etmek için 1944’de Nihal ATSIZ ve Alpaslan Türkeş’i 
tutuklatıp el ve ayak tırnaklarını söktürmek,olmuştur.

Ama,aralarında gene şike vardır.1947’de,İsmet paşa onu ABD’ye “Darbeci Kursuna” gönderecektir. 1955’de de Amerikan Harp Akademisini bitirecektir.
Önce Kıbrıs’ta görev alacak ,sonra 1960-1980 dönemleri için de “solcu avına” 
adam yetiştirecektir.İlk yetiştireceği ülkücüler,Abdullah Çatlı gibi Dersim 
kökenli Alevilerden olacaktır.İlginçtir Abdullah Öcalan’da dahil solcular da 
aynı kökenli olacaktır.

Hatta meşhur Susurluk olayına adı karışan,kazada ölen Emniyet Müdürü Hüseyin Kocadağ’ın ve A.Çatlı'nın Alevi olmaları ve yaralı kurtulan toprak ağası Sedat Bucak da,ilginçtir ki,1963’de İsmet İnönü’ye “Federasyon neden Türkiye’de tatbik edilmesin” diye mektup yazan,Türkeş ve arkadaşlarının Sıvas’ta kampa topladığı,daha sonra batı Anadoluya sekiz vilayete dağıttığı, kurtuluş savaşında Atatürk’e asker de vermedikleri bilinen “55” Kürt toprak ağası içinden Mustafa Remzi Bucak’ın da nesidir acaba?

Her yer şike dolu.

II.ŞİKE (Muvazaa) 

İsmet İnönü-Celal Bayar Şikesi.Bu olay,günümüze kadar CHP-Sağ partiler şikesi 
olarak sürecek olan şikenin başlangıcıdır.CHP’nin iktidar edilmeme sebebi bu 
şikedir.

1943 yılında Adana-Yenice tren istasyonunda bir tren vagonunda İngiltere 
Başbakanı Winston Churchill’in,savaşı Amerika’nın girmesi ile I.Dünya savaşında 
olduğu gibi yine kendilerinin kazanacağını,İsmet’in savaşa girmesi halinde 
Türkiye’nin mahvolacağını söyleyerek korkutması üzerine İsmet paşa sadece 
talimatları yerine getirmiştir.

Verilen talimatlardan en önemlisi “Serbest Fırka” dır.Yani CHP’ye muhalif siyasi 
partilerin oluşturulmasıdır.

İsmet İnönü Paşa da Churchill’den aldığı aldığı talimat gereği “Serbest Fırka” 
ortamını kurmak için devletin kurucularından olan Celal Bayar ile gizlice Pembe 
Köşk de 1945’de buluşur ve yeni oluşumu halka sevdirip,İsmet Paşa korkusu 
olmadan rahatça oy verilebilecek bir muhalif parti yaratma planı üzerinde 
çalışmalar başlatırlar.

İsmet İnönü’nün Milli Şef iktidarını “Diktatörlük” olarak yorumlayan ABD’nin 
İsmet Paşanın Churchill tazyiki ile müracaat ettiği “NATO”dan aldığı “ret” 
cevabı üzerine gene Churchill’in tavsiyesi ve 1946’da “dörtlü takrir dümeni” ile 
kurulan İngiliz hayranı İsmet paşa-Celal Bayar-Adnan Menderes şikesi sayesinde Demokrat Parti’yi kurulur.

Demokrat Parti'nin iktidar olacağı 1950 seçimlerine kadar,iktidarı kaybetmek 
istemeyen İsmet İnönü,başlattığı manda olma hazırlıkları ile ,cumhuriyetin bütün kazanımlarını geriye itiyor ve devleti “Sünni Rejime” geçiriyordu;

Amerikan yardımının sürmesini sağlamak için 1947’de, okullarda din dersi 
okutulması, son sınıflara seçmeli din dersi konulması, İmam-Hatip meslek 
okulları açılması ve Yüksek İlahiyat Fakültesi açılması yönünde yasalar 
çıkartılmış ve bu yasaların çıkartılmasından üç ay sonra da yukarıda sözünü 
ettiğimiz yardım anlaşması Amerikan Kongresi’nde kabul edilmiştir. 
Bir noktayı daha vurgulamak gerekiyor. Bunun için de 16 Şubat 1947 tarihli Ulus gazetesinin haberine bir göz atalım:

“...Okullarda din dersi okutulması ve dini meslek okulları açılması işini 
incelemek üzere seçilen parti komisyonu toplantılarına başlamıştır. Komisyon 
başkanlığına B. Tahsin Banguoğlu, katipliğine B. Sedat Pek seçilmişlerdir. 
Cumartesi ve pazar toplantı yapan komisyon şu kanunları ele almıştır.

Okulların son sınıflarına ihtiyari olarak din dersi konulması .
İmam-Hatip ve vaiz yetiştirmek üzere orta dereceli okulların açılması .
Yüksek din adamları yetiştirmek üzere üniversitelerimizde İlahiyat Fakültesi açılması. 

Bununla da yetinilmemiş ve 1926’da 677 sayılı yasa ile kapatılan tekke ve 
zaviyelerin yeniden ziyarete açılmasını öngören yasa 1 Mart 1950’de TBMM’de 
kabul edilmiştir. (Tutanak Dergisi XXXV/1, s.177. Aktaran Cengiz Özakıncı, İrtica 1945-1999)

Cemal Kutay (90 yaşında Atatürkçü olup çıktı) 1946 yılında devletin de 
desteklediği Millet Dergisi’ni yayınlamaya başlar. 2 Ocak 1947’de bir “Açık 
Mektup” yayımlar. Okuyalım bu “Açık Mektup”u.

Mektubun başlığı şöyle: “Bu memleketin bütün ana-babalarına ithaf. Türk 
Gençliği’nin manevi inşaası” 

“Önümde Amerikan liselerinde daha dinamik ve pratik olmak iddiasıyla hazırlanmış ve büyük alakayı çekerek senatoda taraf bulmuş müfredat programı var... Vicdan hürriyetine saygının ve insan haklarının vatanı olan Amerika’da, ailelerle okul elele vererek yeni yetişenin manevi cephesini inşa ediyorlar... Anneler!... 
Babalar!... Vicdan hesaplaşması döneminiz gelmiştir. Yavrularınıza ebedi ve tek 
Allah fikrini telkin ediniz. Allahsız bir nesil yetiştirmeyiniz! Gençliği 
Allahsız ve dinsiz yetişmekten kurtarmalıyız!...” (Cemal Kutay, Türkçe İbadet 2)

3. CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,,

***

Tacı Haine Giydiren Milletin Kanı Dinmez: CHP MUVAZAALARI ve BAYKAL'ın İSTIFASI BÖLÜM 1

Tacı Haine Giydiren Milletin Kanı Dinmez: CHP MUVAZAALARI ve BAYKAL'ın İSTIFASI BÖLÜM 1



Tacı Haine Giydiren Milletin Kanı Dinmez..,

Çanakkale Savaşının ardından 1918'de Yıldırım Orduları Komutanlığını, Alman Liman Von Sanders'ten devir alan Atatürk, madalyaları ile çekilmesine izin verdiği resminin altına Osmanlıca Hz.Muhammed'e saygı için şunu yazdırır; 
“ Bir gaza ettik ki hoşnud eyledik peygamberi!!!” Bu resmin çekilişinden 5 yıl 
sonra,bitirilmiş bir imparatorluktan da bağımsız bir devlet çıkaracaktır. 

Vatan-Millet davası,hiçbir kurum veya kuruluşa havale edilemez,milletçe 
sahiplenilmedikçe hiç bir dava milli değildir.
Davasına sahip çıkmayan halk da millet değil sürüdür.
Adilyargıç / Keykubat.

Bloga,darbeci,cuntacı,işbirlikçi dönmeler,ayrılıkçı faşist veya kökten dinciler, bilip de susanlar, aklen ergenliğe ulaşmamış, din,tarih konularında okul bilgilerini bile öğrenememiş, hayatında bir kez olsun Türkçe Kuran bile okumamış,yaşı "40"ın altıda olanların girmeleri sakıncalıdır.

Bu uyarı sonradan tuhaf soruların sorulmasını engellemek, araştırma,sorgulama 
yetenekleri gelişmemiş olanların dengelerinin korunması amacı ile konulmuştur.

Atatürk'çü,solcu,din dahil her şeyi sorgulayan,iftira,yalan yazı içermeyen,ırk 
ayırımcılığı yapmayan, eleştirinin ayarını kaçırmayan,yazarının bilgisi ile 
sınırlı bir blogdur.

Başka yazılarda ve bu blogda okuyacaklarınıza, araştırmadan soruşturmadan hiç bir şeye inanmayınız.

Hala okumak istiyorsanız buyurunuz.
Saygılar, Sevgiler.


CHP MUVAZAALARI ve BAYKAL'ın İSTIFASI 

CHP - ŞİKELERİ ve BAYKAL’IN İSTİFASI 

12 Mayıs 2010 Çarşamba

I.ŞİKE- (Muvazaa)

ATATÜRK’Ü SAF DIŞI ETME ÇALIŞMALARI

1789 Fransız Devrimi ardından yayılan Napolyon ordularını bozguna çıkarmak 
amacıyla İngiltere ve müttefiki olan Avrupa’nın feodal güçleri,başta 
İspanyollar,İtalyanlar olmak üzere tüm Avrupa’da “Etnik Milliyetçiliği” 
körükleyerek Napolyon ordularını 15 yılda bitirmeyi başarırlar.
Ancak,iyi maya tutan bu etnik milliyetçilik,20.yy.başında Rus Çarlığı,Avusturya 
Macaristan ve Osmanlı İmparatorluklarını tarihe gömecektir.
İşte o gömülme anının son anlarında,işgal altındaki ülkemizde azınlıklar ile 
işgalci güçler arasında müthiş şikeler,işbirlikçilikler yaşanmaktadır.

Sevr Antlaşması Haritası-Büyütmek için haritayı tıkla.

17-20 Nisan 1920 tarihlerinde Sadrazam Damat Ferit Paşa, Anadolu'da barış 
anlaşması şartlarını kabul etmeyen Mustafa Kemal'i durdurmak için İngilizlere, 
Kürtleri kullanmayı önermiştir.

Amiral de Robbeck, Lord Curzon'a Ferit Paşa ile görüştüğünü açıkladı. Robbeck, 
Ferit Paşa'nın, anlaşma şartlarına uygun olarak ayrı bir Kürt devleti kurulması 
için Kürtleri Mustafa Kemal'e karşı kullanmayı önerdiğini açıkladı.

“Kürdistan Türkiye'den tamamen ayrılıp bağımsız olmalıdır. Ermeniler ile 
Kürtlerin çıkarlarını bağdaştırabiliriz. İstanbul'daki Kürt Klübü Başkanı Seyit 
Abdülkadir ve Paris'teki Kürt delegesi Şerif Paşa hizmetimizdedir.”

— Amiral John de Robbeck,İngiliz Yüksek Komiseri,26.Mart 1920, İstanbul
Paris Barış Konferansında 1919 yılı Ocak ayında, Osmanlı delegelerinden Ermeni 
Boghos Nubar Paşa ile Kürt Şerif Paşa bağımsız bir Ermeni ve Kürt devleti 
konusunda anlaşmışlardı. Cemiyet başkanı Âyan'dan Seyit Abdülkadir de Boghos Nubar Paşa ile anlaştıklarını İngiliz Yüksek Komiserliği Danışmanı Hohler ile görüşmesinde anlatır. Ancak Abdülkadir, İngilizlerden kendilerine sunulandan 
daha fazlasını istemektedir. Bu uğurda Mustafa Kemal'i yok etme hareketine 
yardım edeceklerini açıklar. 

İngiliz politikası, doğuda bağımsız bir Kürdistan ve Ermenistan devleti 
kurulmasını amaçlıyordu. Bu sayede hem bolşevikler ile aralarında bir tampon 
bölge oluşturmayı, hem de mütareke şartlarını kabul etmeyen Kemalist milliyetçi 
güçleri meşgul etmeyi ve durdurmayı hedefliyordu. İngilizler, tarihte yaşanmış 
olaylar nedeniyle Ermeniler ile Kürtleri biraraya getirebilmenin zorluğunun 
farkına vardılar. Zira bazı Kürtler, Ermeni egemenliğine razı olmaktansa 
Türkleri tercih edeceklerdi. 23.Eylül 1920 tarihinde İngiliz dışişleri tercümanı 
Ryan raporunda, Kürtleri Türklere karşı kullanmanın çıkarabileceği ters 
sonuçları rapor eder.

I.DÜNYA SAVAŞININ SONUÇLARI ARASINDA,09.Kasım 1918’de bir darbe ile tahttan indirilen Alman imparatoru Kayzer II.Wilhelm İsviçre'ye sürülmüş,iki gün sonra 11. Kasım.1919’da Almanya teslim olmuştur ve Alman Başkomutanı Cumhurbaşkanı olmuştur.

Bu olaydan 56 gün sonra 05.Ocak 1919’da Almanya’da Amerikan destekli ilk Faşist parti kurulmuştur.11.Şubat’ta Cumhuriyetçi yönetim hükümeti devr alır.

Faşist Parti’nin ilanından altı gün sonra Berlin’de Komünistler feci şekilde 
bastırılmışlar dır. 

23 Şubat 1919’da İtalya’da Faşist Partinin kurulmasını, Almanya’nın, Letonya, Litvanya gibi ülkeleri da yanına alarak “Anti Komintern Pakt” ülkelerini oluşturması izleyecektir.
Yani, SSCB’ye ilk duvarı sınırdan örecektir.
I.Dünya Savaşı Ortadoğu'da İngiliz toprakları.(Kırmızı)

Rusya’da bir savaş kazası olarak ilan edilen Sosyalist idare sistemine halkın 
özentisinin önlenmesi için ABD, Almanya ve arkasından bütün küresel kontrol 
alanına girecek Avrupa ülkelerinde “Nasyonal Sosyalizm’i” destekleyecektir.
Nasyonal Sosyalizm,sosyalizm’in evrensel kardeşlik ilkesinden arındırılmış, 
milliyetçi,ırkçı, kafatasçı hale getirilmiş şeklidir.Özellikleri aynen sosyalizm gibidir.

Sosyal devlet,eşitlik,ücretsiz eğitim-sağlık hizmetleri, emeklilik,çalışma saatlerinin düzenlenmesi, kadın-erkek eşitliği,çağdaş medeni hukuk,her 
vatandaşın haklarının anayasa ile korunması gibi ilkeleri de içermektedir. Sosyalizmi kendi milletine uygulama şeklidir. 
Ama,özel mülkiyetin,burjuvazinin korunması şartıyla.

Yani, bu ”Faşizm’dir.”

Alman hukukunun örnek hukuk olma nedeni de SSCB’ye komşu olması nedeniyle,halkın SSCB’ye özenmesine sebep olacak haklar ve özgürlüklerin en aza indirilmesi gayretidir.

Bu işlem Türkiye'de 1924'e kadar uzamasının sebebi de,SSCB’ye batıda sağlam bir set çekmekle meşgul olmalarından hem de bize biçilen paylaşım,idare konularında fikir birliği oluşturamama sonucudur.

İlk dayatma ile ”Türk Milliyetçiliği” kavramının oluşturulması sağlanmıştır.
Böylece,asırlardır “din kardeşliği” ilkesinde birlikte sorunsuz yaşayan Müslüman 
halk’ın içinde “kökene dayalı ayrılıkçılık tohumları” ekilecek,günümüzün “mikro 
milliyetçilik” ile açıklanan,Adalet ve Kalkınma Partisinin temsilciliğini 
yaptığı ülkemizi 36 parçaya bölme projelerine analık edecektir.
Çünkü,Türklerde hiçbir zaman “Türklük” kavramı öne çıkarılmamış aksine 
bastırılmıştır. Benim annem bile bundan iki yıl önce bir konuşmamda “Türk” 
dediğimi duyar duymaz;

-“Oğlum,biz Türk’üz ama Türk demeyecekmişsin çok günahmış,Müslümanım 
diyecekmişsin” diyerek beni uyarmıştı.Validem,1927 doğumludur.
Milliyetçilik kavramı,Sultan Abdülmecit döneminde(1789 Fransız Devriminden sonra olmasına dikkat ediniz) ilk “Türk Dili-Tarihi-Milliyetçiliği” araştırmaları,ilk 
defa Türklere özgü okul ilk okul kitaplarını kaleme almış,Nuruosmaniye’de ilk 
örnek eğitim veren okul açmış, Mecelle’nin (İlk Osmanlı Anayasası) yazarı, 
Sabetayist dönme olduğu öne sürülen, Ahmet Cevdet paşa (1822- 1895-Kavaid-i 
Osmaniye adlı kitabı ile Türkçe’nin ilk kez bilim dili olduğunu kanıtlamıştır. ”Herkesin anlayacağı surette,bir risale (Büroşur-dergi) yazıp 
Takvim’ül Edvâr tesmiye ettim ve Lisan-ı Türkî ilim lisanı olamaz diyenlere 
lisanımızın her şeye kabil olduğunu ve bu lisan ile her fenden,güzel eserler 
yazılabileceğini tasdik ettirdim”. Diyerek,verdiği eserin önemini –Maruzat’ında 
dile getirmiş,Şark’taki Türklerle ilgilenmemiz konusunu da önemle ileri sürmüş 
şuurlu bir Türkçüdür.Günümüz Türkçülerinin çoğunun ondan bir haberleri olmasa da bu böyledir.

Türkçe hakkındaki diğer eserleri,Medhal-i Kavaid,Kavaid-i Türkiyye,Belagat-ı 
Osmaniyye’ dir. ), tarafından,eğitimde dışa bağımlılığı ortadan kaldırmak amacı 
ile başlattığı çalışmalarında görmekteyiz.

Cumhuriyet döneminde de başta “Kürt Milliyetçiliği” konusunda yazan ve Kürt 
Milliyetçisi olduğu iddia edilen Ziya GÖKALP (1876-1924) tarafından 
şekillenecektir.

Turancı Enver Paşa, Gagavuz Türk’ü Hıristiyan dönmesi,Talat Paşa Müslüman 
Arnavut, Cemal Paşa’nın da Gürcü Hıristiyan devşirmesi olduğu iddia edilir.

Daha o zamanlarda Atatürk’ün Boşnak,Sırp,Yahudi kökeni hakkında konuşulup 
yazıldığını biliyoruz.

Malum,henüz bir şey olmayan birini kimse bilmek bile istemez ama,bir başarıya 
imza atıp da kamuya mal olduğu zaman,seyahat için geçtiği yollarda bulunan 
köy,şehir halkları bile bu şahsın kendisinden olduğunu iddia etmeye başlar.
Atatürk’ün adı ile anılan bir çok kasabanın olması (Kemal paşa,Mustafa Kemal 
Paşa gibi) buna en güzel örnektir.

Farz edelim ki bu böyle olsun ki,o zaman “Türk Milliyetçiliği ve Turancılık ” 
kavramlarını yaratanların içinde bir tane TÜRK yoktur.
Böyle olunca da Türk Milletine de “soykırımcı” demek de hak etmediği,apaçık bir 
hakarettir.

Olay tamamen amacı “Sosyalizm’i engellemek” olan İngiliz-ABD 
koalisyonunun,kendileri dışında dayattığı devletleri parçalamak için teşvik 
ettikleri "milliyetçiliğin",Osmanlı'yı da kendi nefsi müdafaasını oluşturma 
fikrine itmesinden başka bir şey değildir.

Her zaman hatırda tutmamız gereken,Türkiye Cumhuriyeti’nin yıkılmış,tarihe 
gömülmüş bir imparatorluktan güç bela kurtarılmış bir devlet olmasıdır.
Yeni kurulan bir devleti de egemen güçlerin bazı isteklerine uyum sağlamadan 
dünya siyaset arenasında yaşatmanın da imkanı yoktur.
Bunu unuttuğumuz an tarihimizi kötüleyen her fikre,işbirliğine kolayca hizmet 
ederiz.

İlginç ama gerçek budur.

1918 tarihli Willson ilkelerinin 1.maddesi gereği Laik Demokratik sistem" 
Osmanlı'dan ve diğer büyük devletlerden boşalan alanlarda kurulacak devletlerde Amerikan şartı" olduğu için benimsenmiştir.

19. yy.İngiliz İmparatorluğu

Daha sonra Amerika bu ilkesinin arkasında durmayınca,İngiltere bunu ret etmiş ve Afganistan'da Topal Molla olayını başlatırken Türkiye'de de Şeyh Sait ve 
Dersim,Kars, Hakkari ve diğer isyanları başlatmıştır.Ama İran'da,26 Ekim 1923'de Monarşik Cumhuriyet rejimini de,Farsi kökenli olduğunu iddia ederek tahta geçirdikleri Şah Rıza Pahlevi diktasını da aynı ilke çerçevesinde kurmuşlardır. 
Türkiye'de ilan edilen Cumhuriyet rejimi ile aralarında sadece "3-üç" gün olması 
dikkat çekicidir.
Atatürk Laik-Cumhuriyet yapılanmasını Fransız Devriminden örnek alarak bir 
yenilenme olarak gördüğü için halkın "kültürel özgürlüğe" kavuşması şartı olarak gördüğü için de koruma yoluna gitmiştir.
Batılı devletlerin ve işbirlikçileri olan,kurtuluş savaşına yardım bile 
göndermeyen,ayrılıkçı feodal,faşist Kürt ağaları ile şeyh ve pirlerinin 
Atatürk’e kızgınlıklarının başında onun Ulusalcılık ilkesine dayalı Cumhuriyeti 
kurma başarısı,ardından tekke ve zaviyelerin kapatılması,efendi,şeyh, 
pir,ağa,bey,maraba gibi sosyal sıfatların yasaklanması,kılık kıyafet 
devrimi,köleciliğin kaldırılması gelir.
Ona olan düşmanlıkları,ölümü ile de bitmeyecek,bu yüzden ilelebet 
sürecektir.Kürtler arasında "kölecilik",Atatürk'ün sağlığında çıkarılan 28 
faşist Kürt isyanı ve diğer gerici ayrılıkçı Rum siyanları yüzünden halen 
sürmektedir."15" yıllık iktidarı işbirlikçi faşist Kürt ve Rum isyanları ile 
geçen Atatürk,Kürtler'de köleciliği kaldırmaya fırsat bulamamıştır.
Ardından gelen işbirlikçi İsmet paşa ve faşist Kürt feodallerinin tam kadro yer 
aldığı Menderes ve diğer hükümetler tarafından da faşist Kürt Feodalitesi resmen kutsanmış,korunmuş, palazlandırılmıştır.

İsmet paşa’nın İngilizlerle tanışıklığı,Yemen’de görev yaptığı yıllara kadar 
uzanmaktadır. Yemen dönüşünde,Diyarbakır’da yaptığı görev sırasında da 1917 
Devrimini hazırlayan Rus kadroları ile tanışma fırsatı olmuştur.
Ama,İsmet paşa’yı etkileyen güç daima İngilizlerdir.O,"güçlü erkekle çiftleşmek 
isteyen dişi hayvanlar" gibi daima güçlüden yana olmuştur.
Onun bu özelliği SSCB'nin atom silahı yaparak "güç dengesini" eşitlemesinin 
ardından ABD'nin geliştirdiği ve Türkiye'yi kendi haline bırakacağından korktuğu 
savunma stratejisi değişikliğine kadar yani 1970'lere kadar sürecektir.
1970'de Abdi İpekçi'ye ,ABD üsleri ve ABD'nin NATO savunma stratejisini 
"Topyekün Mukavemet" kavramından "Esnek Mukavamet" kavramı şeklinde değiştirmesi konularında bir araştırma yaptırır.(Kaynak 22.5.1970 tarihli Milliyet Gazetesi Abdi İpekçi'nin İncirlik Araştırması başlıklı dizi yazıları.)

İlk defa ölmesine iki yıl kala,bu yüzden "ABD Karşıtı" olmaya başladıysa da 
artık tren varacağı istasyona varmıştır,iş işten geçmiştir.

İşte,İsmet paşanın şansı olan bu sihirli güçler,,1919 Mondros mütarekesinden 
sonra,onu birden zamanın genelkurmay başkanı olan Fevzi Çakmak paşa’nın 
yaverliğine taşıyacaktır.
Atatürk Anadolu’ya 19.Mayıs 1919’da geçtikten çok sonra İsmet paşa,Fevzi Çakmak ve İstanbul hükümetinde görevli Kürt Teali Cemiyeti üyesi bazı “faşist Kürtçü” paşaların da telkinleri ile Atatürk’e “göz kulak olması” için gönderilmiş olduğu inancı bende oluşmuştur..
I.İnönü savaşına,”ordu yönetme tecrübem yok” diye itiraz eden İsmet paşayı Fevzi Çakmak ile Atatürk’ün,İsmet paşayı adeta “”ite kaka” razı ettiklerini Ş.Süreyya Aydemir,İsmet paşa’nın 1965'de yazdırdığı “TEK ADAM” adlı kitabında anlatır.Şimdi,Kürt isyanlarına bir bakalım;

1- Kurtuluş Savaşı süresince çıkan isyanlar;

01-1919-22, Simko (Ismail Ağa) İsyanı
02-1919-11 Mayıs, Ali Batı İsyanı
03-1919-21 Mayıs, Mahmut Berzenci İsyanı
04-1921-6 Mart Dersim- Koçgiri İsyanı

2-Cumhuriyet dönemi İsyanları;

05- Mart.06.1924-İsmet paşa başbakanlık’tan alınır.
05-1924-Nisan Eylül,Hakkari Beytüşşebap İsyanı.
06-1924-Eyl.12 Nasturi İsyanı-İngilizler Hakkariyi isterler.İngiliz destekli isyandır.
06- Ksm.22.1924 Görevden alınır.Üç ay sonra,
07--1925-13 Şubat, Lice-Muş,Van-Elazığ Şeyh Said İsyanı-İngilizlerin Türkiye’ye sormadan . Hakkari sınırını çizmelerine karşı Atatürk’ün savaşa kalkıştığı 
      sırada çıkar.
08-1925-10 Haziran, Nehri İsyanı (Şeyh Said’in dedesi Şeyh Ali Septi’nin talebeleri.Koçgiri . İsyanını çıkaranlar.)
09-1925-7 Ağustos, Reşkotan-Raman İsyanı
10-1925.Kasım-1. Sason İsyanı
11--1926-16 Mayıs, 1.Ağrı İsyanı
12-1926-21 Ocak, Hazro İsyanı
13-1926-7 Ekim, Koçuşağı İsyanı
14-1927-26 Mayıs , Mutki İsyanı
15-1927-13 Eylül 2.Ağrı İsyanı
16-1927-7 Ekim Bıcar İsyanı
17-1929-6 Temmuz, İt Resul İsyanı
18-1929-20 Eylül, Tendürek İsyanı
19-1930-26 Mayıs, Savur İsyanı
20-1930-20 Haziran, Zilan (Zeylan) İsyanı
21-1930-21 Temmuz, Oramar İsyanı
22-1930-7 Eylül, 3.Ağrı İsyanı
23-1930-24 Ekim, Dersim-Pülümür İsyanı
24-1930- Eylül, 2. Mahmut Berzenci İsyanı
25-1931- Kasım, Şeyh Ahmet Barzani İsyanı
26-1937- Ocak, 2. Sason İsyanı
27-1937- 21 Mart,I. Dersim İsyanı
28- 1938 I.ve II.Dersim isyanları

2. Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,,

***

9 Aralık 2018 Pazar

Yalçın Bayer, Konuş Baykal

Yalçın Bayer, Konuş Baykal 


30.10.2013

Bugün, Yalçın Bayer’in köşesinde ”Konuş Baykal” başlığını görünce “Tamam dedim, Yalçın Bayer Baykal’dan tüm geçmişin hesabını soruyor!” diye düşündüm.

Ancak (aşağıdadır) yazıyı okuyunca Baykal’dan yalnızca iki konuda hesap sorulmuş; Anasol-D azınlık hükümetini düşürmesi ve Erdoğan için kişiye özel yasa çıkarması…

Sayın Vural Savaş, “AKP ve CHP’nin Gerçek Yüzü” isimli kitabının ön sözünde şöyle diyor: “…okumakta geciken herkese, ‘Keşke bunları daha önce bilseydim!’ dedirtebilirsem, harcadığım emek boşa gitmiş olmayacak…”
Gerçekten ben bu kitabı okuduğumda Sayın Vural Savaş’ın düşündüğü gibi “keşke daha önce okusaydım…” dedim.
Baykal’a konuş derken, Sayın Vural Savaş’ın bu kitabına göre hesap sormak gerek.
Sayın Vural Savaş’ın “AKP ve CHP’nin Gerçek Yüzü” isimli kitabı (Bilgi Yayınevi- 2. Baskı 2007) muhakkak okunması gereken bir kitap.

Adnan Pelvanlar

 ***

Yalçın Bayer: Konuş Baykal! 30.10.2013


DENİZ Baykal TBMM tarihinde uzun süreli görev yapan siyasetçiler arasında, CHP’nin Genel Sekreterlik ve Genel Başkanlık gibi en önemli siyasi pozisyonlarında sorumluluk üstlenmiş...
Akademik kariyerini de siyaset sosyolojisi bilim dalında yapmış, siyasetin teorisi hakkında da en yetkin isimlerden biri...
Giovanni Sartori’nin ‘Demokrasi Kuramı’ başlıklı araştırmasını da Türkçeye tercüme ederek, ‘demokrasi’nin ne olmadığı hakkındaki referans bir eseri demokrasi kültürümüze kazandırmış bir bilim insanı...

DEMOKRASİ ETKİSİ

Yakın siyasi geçmişimizde iki kritik hamle yaptı ve demokratik süreci doğrudan etkiledi...
Anasol-D azınlık hükümetini dışarıdan desteklerken, şaibeli bir işadamının beyanlarına itibar ederek, desteğini çekti, hükümet düştü ve siyasi gelişmeler sonucu 18 Nisan 1999 genel seçimlerinde CHP, Meclis’e girecek çoğunluğu elde edemedi. (İş adamının Anasol-D azınlık hükümeti Başbakanı Mesut Yılmaz hakkındaki suçlamaları, 2002 seçimlerinden sonra oluşan AKP ve CHP Meclis çoğunluğu tarafından, Yüce Divan yargılamasına götürüldü ve Yüksek Mahkeme, sevk maddesi olan “ihaleye fesat karıştırma suçu” bakımından Mesut Yılmaz’ı suçsuz buldu.)

ERDOĞAN’A DESTEK

2002 genel seçimlerinden sonra yasaklı olduğu için seçime giremeyen Tayyip Erdoğan için, CHP olarak -kişiye özel- anayasa değişikliği yapılmasını ve sonuçta da Siirt seçimlerinin tartışmalı bir Yüksek Seçim Kurulu kararı ile iptali sonucu milletvekili olmasını sağladı ve demokratik davranma sorumluluğunun gereğini yerine getirdi. Bugün, seçilmiş milletvekillerinin, “mazbata sahibi” olmalarına rağmen, “mahpus” oldukları nazara alındığında, günümüz ileri demokrasisinin, Baykal’ın CHP’sinin demokrasi anlayışının ilerisinde mi, gerisinde mi olduğu halkın takdirindedir. Siyasal düzen tartışmalı bir dönemden geçiyor, askeri vesayet tasfiye ediliyor iddiaları karşısında, sivil vesayet yoluyla ‘demokrasi’nin giderek otokrat bir tek parti oligarşisine dönüştürüldüğü iddiaları ileri sürülüyor.
TBMM bu ayrışmaya paralel sert tartışmalara sahne oluyor. Gündemin yeni sorunu, AKP’li hanımefendi vekillerin Genel Kurul’a türbanlı halde katılma kararı almaları. AKP ve aynı frekansta siyasi tavır geliştirenler tarafından geç kalmış bir hakkın teslimi olarak değerlendiriliyor. Anayasa ve içtüzük ile ilgili tartışmalar gündemdeki yerini koruyor. CHP Meclis Grubu Genel Kurul’da itirazlarını dile getireceklerini açıkladılar. 1999 seçimleri sonrası Genel Kurul’a türban ile giren vekil hakkında Bülent Ecevit, kürsüden “Burası devlete meydan okunacak yer değildir” itirazını ileri sürmüştü. Devlet ile kastedilen “anayasal” nizam ve “içtüzük” hükümleri idi. Anayasanın ilgili maddeleri ile içtüzük hükümlerinde değişiklik yapılmadı. Başbakan, “gerek olmadığını” ifade etti.

TARİHİ SORUMLULUK

Sayın Baykal, yakın siyasi tarihimizi bu kadar derinden etkilemiş, yaşayan en birikimli siyasetçilerden biri olarak, dini bir simge kabul edilen “türban” ile Genel Kurul’a girileceği yeni dönemde tarihi bir değerlendirme yapmak sorumluluğu altındadır. Cumhuriyet, halk egemenliği, halkın değerleri, demokrasi konularında, TBMM kürsüsünden tarihe not düşmek gereği bulunmaktadır. Siyaset dışına itilme operasyonuna masum bir mart kuzusu gibi boynunu uzatan Baykal sorumluluk altındadır.

 https://groups.google.com/forum/?hl=tr#!search/AKP$20ve$20CHP$20Ger%C3%A7ek$20Y%C3%BCz%C3%BC$2C$20VURAL$20SAVA%C5%9E$2C/dunyaturkbirligi/P4fDhJjj9RY/kvid_P0sRp8J


***

8 Kasım 2018 Perşembe

Buluta İşaret Koyan Deli

Buluta İşaret Koyan Deli





Agah Oktay GÜNER
agahoktayguner@hotmail.com
14 Mart 2011 

Bir deli, Çölde bir şeyler araştırıyordu. 

   Ne aradığını soranlara, buraya Define gömmüştüm, onu arıyorum, dedi. 

Peki bir işaret koymadın mı diye sorulunca da; gerek yoktu, çünkü defineyi gömdüğüm yerin tam üzerinde garip şekilli bir bulut vardı diye karşılık verdi.  

   Bu fıkradaki deli türünden insanımız oldukça fazla ve işin garibi seçimlere yaklaştığımız bu dönemde gündemi seçim değil bulutlara işaret koyan deliler tayin ediyor. 

Ömrümün hiç bir devrinde Cumhuriyet Halk Partili (CHP) olmadım. 

   Ancak CHP’li değerli büyüklerim oldu. 

   CHP’yi her zaman rejimin teminatı, cumhuriyetin temel felsefesinin yaşayan gücü olarak görmek istedim.  

Son birkaç gündür yaşamakta olduğumuz bir hanım gazetecinin söyledikleri ve buna karşı; makul gelmeyen ve sorumsuzluk olarak nitelenebilecek tavırları partinin yönetim kadrosuyla ilgili düşüncelerimi, bir kere daha acı tespitlerle çiviledi. Bunların başında sınıf arkadaşım Deniz Baykal’a karşı takınılan tutum geliyor. Bu yoğun siyasi gündem içinde İklim hanımı görüşecek ve uzun denebilecek süreler ayıracak kadar önemli bulan CHP yöneticileri, nedense Baykal’ı ikaz edecek kadar önemli bulmuyorlar. 

CHP yönetimi kamuoyundaki imajı açısından şu sorulara mutlaka cevap vermelidir: Sayın Kılıçdaroğlu, bu gelişmelerden Sayın Baykal’ı neden haberdar etmemiştir? Bu tip olaylar şahsi değerlendirmelerle önemli veya önemsiz hükmüne götürülemez. Zira CHP’nin  tepesinde dolaşan akbabalar ellerindeki medya hakimiyetiyle  önemsizi önemli kılabiliyorlar. Diğer CHP yöneticileri de olayı dinlemek ve dikkatle Deniz Baykal’dan kaçırmak üslubunu benimsemişler dir. 

Son üç yılın sorumluluk döneminde Deniz Baykal, Türkiye’nin milli fayda çizgisini dikkatle takip etmiştir. 

Emperyalizmin ve tekelci sermayenin Türkiye’nin başına örmeye çalıştığı çoraplara isabetli, doğru teşhisler koyarak  “ Hayır ” demeyi bilmiştir.

Elbetteki Vatanperverlerin, Milli çizgide duranların düşmanı çok olacaktır.

Siyasi Çekişmeler her dönemde olur. 

Ancak bu konularda kolaya sapılmamalı, fazilet ve dürüstlükten ayrılmamalıdır. Unutmayalım ki namuslu ve şerefli insanlar başkalarının namus ve şerefini en az kendi namus ve şerefleri kadar aziz bilirler.

   İklim hanım, onu kullananlar ve susanlar Hz. Ömer’in şu sözünü unutmasınlar: “ Kötü bir işin en gizli şahidi vicdanımızdır.”  Ve günümüzde giderek unutulsa da “ Vefa ” , insanı insan yapan en temel özelliklerden biridir. 

Bu konuda   çok beğendiğim bir hikayeyi sizlere sunmak istiyorum: 

Adam ve hayattaki tek arkadaşı olan köpeği bir kazada birlikte ölmüş, öbür dünyada yürüyorlardı. 

Adam çok susamıştı. 

Birden muhteşem bir yer gördüler. 

Rengarenk çiçekler, altından yapılmış bir bahçe kapısı ve onları karşılayan beyazlar içinde bir kadın. 

Adam sordu:

-Affedersiniz... 

Burası neresi?

-Cennet efendim.Adam bunun üzerine sevinçle “Harika, peki bana biraz su verebilir misiniz?”  “Tabiî, içeri girin. Dilediğiniz kadar su bulabilirsiniz.” Adam köpeğiyle birlikte kapıya yürüdü.Ama kadın onu durdurdu:  “ Üzgünüm efendim, köpeğiniz sizinle gelemez.”  Bunun üzerine adam geri dönüp köpeğiyle birlikte ters yönde yürümeye başladı.

Bir süre sonra tozlu çamurlu bir yolun sonunda karşılarına, çiftlik girişini andıran bir kapıyla yırtık pırtık elbiseli bir dede çıktı... 

Adam sordu:- “Affedersiniz içeride su var mı?” 

Dede, tabii içeride bir çeşme var, dedi. 

Adam  “peki  arkadaşım da benimle gelip oradan içebilir mi?”  deyince 

Dede  “Tabii...” dedi... Adam köpeğiyle birlikte doya doya su içtikten sonra sordu:

-Burası Neresi? -

 “Cennet”  cevabını alınca, nasıl olur? dedi. 
Az önce muhteşem bir yere gittik, orasının da Cennet olduğunu söylediler. Adınızı kullanarak insanları kandırıyorlar. 

Kızmıyor musunuz? Dede gülümsedi:  

“ Orası Aslında Cehennem.  Kızmıyoruz, çünkü onlar, en yakın dostlarını Satanlardan bizi koruyorlar...” 


Kaynak Yeniçağ: Buluta işaret koyan deli 
Agah Oktay GÜNER

http://www.yenicaggazetesi.com.tr/buluta-isaret-koyan-deli-17376yy.htm

***

31 Ekim 2018 Çarşamba

AK PARTİ GRUP BAŞKANLIĞI BASIN MÜŞAVİRLİĞİ

 AK PARTİ GRUP BAŞKANLIĞI BASIN MÜŞAVİRLİĞİ

( LÜTFEN OKUDUKTAN SONRA BİR - BAŞKA MİLLETVEKİLİ NE VERİNİZ)



AKŞAM.,
30 Adrese 28 Şubat Baskını,

28 Şubat soruşturması kapsamında Ankara ve İstanbul'da yaklaşık 30 ayrı adreste arama yapılıyor.
Özel yetkili Ankara Cumhuriyet Başsavcı Vekilliği'nin yürüttüğü 28 Şubat soruşturması kapsamında 30 civarında yerde arama yapıldığı ve emekli Orgeneral Çevik Bir hakkında gözaltı kararı çıkartıldığı bildirildi.
AA muhabirinin edindiği bilgiye göre, aramalar bu sabah saat 08.00 itibarıyla başladı. Arama yapılan yaklaşık 30 adres, Ankara ve İstanbul'un da aralarında olduğu değişik illerde bulunuyor.
Hakkında gözaltı kararı çıkartılan kişiler arasında 28 Şubat sürecinde Genelkurmay 2. Başkanlığı görevinde bulunan emekli Orgeneral Çevik Bir de yer alıyor.

Ankara'da 12, İstanbul'da 18 Adres,

28 Şubat Soruşturması kapsamında Ankara'da 12, İstanbul'da 18 adreste arama yapıldığı bildirildi.
Ankara Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü ekipleri, 28 Şubat Soruşturması kapsamında Ankara'da 12 adreste arama yapıyor.
Soruşturma kapsamında, İstanbul'da da 18 adreste arama yapıldığı belirtildi.

AKŞAM

Yeni TTK'da düzeltme var ama erteleme yok Ali Babacan Babacan, "Türk Ticaret Kanunu'nda bazı sorunlar olduğunu biliyoruz, o düzenlemeleri yapacağız ama erteleme düşünmüyoruz. Temmuzda uygulanmaya başlayacak" dedi ANKARA Sanayi Odası'nın (ASO) Gündem Toplantısında konuşan Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, Türk Ticaret Kanunu'nu Ekonomi Koordinasyon Kurulu'nda (EKK) ele alacaklarını belirterek "İş dünyasından gelen görüşler doğrultusunda düzeltmeler yapacağız, problemlerin olduğunun farkındayız, o düzeltmeleri yapacağız. Ama ertelemeyi düşünmüyoruz. 1 Temmuz'da başlayacak Belki geçiş süreçleri koyacağız, belki rahatlatıcı adımlar olacak ama bir erteleme olmayacak" dedi. 
Teşvik sistemi hakkında da bilgi veren Babacan, "İlgili tebliğ ve kararnameler EKK toplantılarının ardından çıkarılacak. Tüm gri alanlar ve detaylar birkaç hafta içinde netleşecek" dedi. 

KÖTÜ GERİDE KALDI 

Cari açıkla ilgili soruları da yanıtlayan Babacan "Cari açıkta en kötü rakamlar geride kaldı, her yıl yavaş yavaş inecek, beklentimiz bu yönde demiştik. Bu da gerçekleşti. Aylık değişimler tek başına anlamıl değil, önemli olan genel trend. Yeni teşvik .^programı da cari açığı düşürmede etkili olacak" dedi. 

Memura zam hazirana kalabilir MEMUR zammına ilişkin soru üzerine Babacan, önümüzdeki bir aylık sürede memur sendikalarıyla müzakere heyetinin çalışacağını söyledi. Bu süreçte, sendikaların ve kamu işveren tarafının tekliflerinin görüşüleceğini belirten Babacan, "15 Mayıs'a yetişir mi?" sorusuna da "Resmi Gazete'de yayımlandıktan sonra 30 günlük bir süre var. 30 günden daha erken biterse yetişir. O her iki tarafında hem işveren hem de çalışan tarafın müzakere hızına bağlı" yanıtını verdi. 

BUGÜN

PKK'ya Uluslararası Darbe,

Terörle Mücadele Daire Başkanlığı, PKK'nın yaptığı katliamları gözler önüne serdi...
Terörle Mücadele Daire Başkanlığı, PKK 'nın çocuk, kadın, yaşlı ayırt etmeden sivillere yönelik gerçekleştirdiği eylemlerin yer aldığı bir katalog hazırladı. Türkçe ve İngilizce basılan 'İşte PKK /KCK Gerçeği Sivil Katliamlar' adlı katalog, Türkiye'deki yabancı misyona, büyükelçilik ve konsolosluklara da gönderildi. Terörün din, dil, ırk ayrımı yapmaksızın tüm dünyayı tehdit eden uluslararası bir olgu olduğuna dikkat çekilen katalogda, "PKK , 'Kürt kökenli vatandaşlarımızın haklarını savunmak' iddiası ile kan ve gözyaşının simgesi olmuştur. Yıllarca kadınlar, çocuklar, yaşlılar ve hatta bebeklere karşı kin ve nefretini kusan bölücü terör yapmış olduğu katliamlarda ayrım gözetmeksizin tüm vatandaşlarımızı hedef almıştır." ifadelerine yer verildi. Emniyet'in çalışmasında, son dönemde örgütün sivillere yönelik eylemleri sıralandı. Eylemler, şu başlık ve ifadelerle gözler önüne serildi:

8 AYLIK HAMİLE KADINA KURŞUN,

26 Eylül 2011'de Batman'da gasbettikleri araçla polise yönelik eylem düzenleyen PKK 'lılar kaçarken etrafa açtıkları ateş sonucu 8 aylık hamile Mizgin Doru ve kızı Sultan Doru katledildi. Anne karnından kurtarılan bebek, tüm çabalara rağmen ancak bir gün yaşayabildi. Verdiği eylem talimatıyla hamile bir kadını karnındaki bebek ve 7 yaşındaki kızıyla birlikte öldürten sözde komutan Bahoz Erdal'ın olaydan sonra yaptığı şu telsiz konuşması örgütün gerçek yüzünü ortaya koyuyor: "Yeter ki bir polis ölsün, elli sivil ölebilir. Hiç önemi yok."

BOMBANIN ÜZERİNE ATLAYAN ANNE,

29 Ekim 2011. Bingöl'deki Cumhuriyet Bayramı kutlamalarını hedef alan terör örgütü canlı bombalı eylem düzenledi. Hain saldırıda üç sivil vatandaş hayatını kaybederken 21 kişi yaralandı. Saldırıda canlı bombayı fark edip, 'Allah aşkına patlatma' feryadıyla 11 yaşındaki oğlu Veysel Belgin'in üzerine bedenini siper eden Hatice Belgin ile üç çocuk babası Mehmet Çibuk şarapnel parçalarıyla can verdi.


BUGÜN

İran petrol vanalarını kapattı,
İran ham petrol ihracatını durdurduğu ülkeler listesine Almanya’yı da ekledi.
Devlet televizyonu, dün Yunanistan ve İspanya’ya ham petrol satışını kesen İran’ın aynı kararı bugün de Almanya için aldığını duyurdu.

İngiltere ve Fransa’ya 19 Şubat’tan beri petrol satmayan İran’ın, İtalya’yı da bu listeye ekleyeceği belirtildi.

AB, nükleer enerji faaliyetlerinden dolayı İran’a ağırlaştırılmış yaptırım kararı almış ve bu ülkeden ham petrol ithalatına 1 Temmuz itibariyle son verileceğini açıklamıştı.

Tahran yönetimi, AB’den bu kararını gözden geçirmesini istemiş, ayrıca birlik ülkelerine ait petrol şirketlerine uzun süreli anlaşma yapılmaması durumunda ham petrol satılmayacağını bildirmişti.

Dünya petrol rezervlerinin yüzde 12 ila 15’ine sahip olan İran, petrol ihracatında AB’nin yerini başka ülkelerin alacağını belirtiyor.

İran’ın toplam ham petrol ihracatında AB ülkelerinin payının yüzde 18 olduğu açıklanmıştı. 

BUGÜN

Suriye'de Silahlar sustu,
Suriye yönetimine verilen süre bugün doldu, muhalif kaynaklar saat 6 itibari ile silahların sustuğunu açıkladı.
BM ve Arap Birliğinin özel temsilcisi Kofi Annan planına göre Suriye yönetimine verilen süre bu sabah dolarken sıcak bölgelerde çatışma ve operasyonların durduğu bildirildi.

Suriye'li muhalif yapılanmalardan sorumlu Hama Genel Devrim Konseyi üyesi Ebu Adnan, ülke genelindeki sıcak bölgelerde çatışma ve operasyonların durduğunu ve saat 06.00'dan önce bazı yerlerde patlamaların meydana geldiğini söyledi. Patlamalar hakkında ayrıntı edinilemiyor.

Muhalefet kaynaklarına dayanan bazı siteler, Şam'a yakın Zanadani kentinde gece saatlerinde operasyonlar olduğunu ve Şam'ın bazı semtlerinde ve Deyr Ez zor kentinde patlamaların meydana geldiğini kaydetti.

Türkiye'ye geçmek isteyen bir gruba Suriye askerler ateş açtı

Kilis'in Öncüpınar Gümrük Kapısı karşısındaki Esseleme Sınır Kapısı yakınlarında mevzilenen Suriye askerlerinin, Türkiye'ye mayınlı sahadan geçmek isteyen bir gruba ateş açtığı bildirildi.

Kilis'in Öncüpınar Sınır Kapısı yakınlarında, bir grup Suriyeli mayınlı sahayı kullanarak, Kilis'e geçmeye başladı. Kadın ve çocukların da aralarında bulunduğu 10-15 kişilik grubun Türkiye'ye geçişi sırasında silah sesleri duyuldu.

Suriye'nin yüksek tepelerinde mevzilenen askerlerin kısa süreli açtığı ateş sırasında panik yaşandı. Seken kurşunlardan bazılarının konteynerlere isabet ettiği belirtildi.

Ölen ve yaralanan olup olmadığının bilinmediği olayın ardından, Türkiye'ye geçen Suriyeliler, minibüslerle konteyner kente götürüldü. Ancak gecenin karanlığından yararlanan gruptaki bazı kişilerin tekrar Suriye'nin iç kesimlerine kaçtıkları bildirildi. Geçişlerin durması üzerine bölge yeniden sessizliğe büründü. Bölgede polisin güvenlik önlemi aldığı görüldü.

Bu arada, Öncüpınar Gümrük Kapısı yakınlarında bulunan konteyner kentte kalan Suriyelilerin, BM'nin saldırıların bir an önce durdurulması yönünde Beşşar Esed yönetimine verdiği sürenin dolmasına az bir süre kala konteyner kentteki bekleyişi devam ediyor.

HABERTÜRK

Gizli Belgeleriyle 28 Şubat 
28 Şubat’ta ‘MGK kararları’ olarak kamuoyuna yansıyan 406 sayılı kararda, hükümetten Erbakan’ın ve Çiller’in, MGK üyesi bakanların imzası vardı. Ek-18 olarak bilinen MGK kararlarının eki olarak anılan kararlarda refahyol hükümetinden 18 talepte bulunuldu 
28 Haziran 1996’da kurulan Refahyol hükümeti 8 Temmuz’da güvenoyu aldı. Başbakan Necmettin Erbakan, Başbakan Yardımcısıda Tansu Çiller oldu. 28 Şubat 1997’de MGK’da alınan kararlar sonucunda 17 Haziran 1997’de hükümet istifa etmek zorunda kaldı. Postmodern darbe olarak adlandırılan bu süreç sonrasında önce RP, sonra da onun devamı olarak kurulan Fazilet Partisi kapatıldı. Peki 28 Şubat’taki MGK’da ne kararlar alınmıştı? Bu kararlara Başbakan Erbakan imza atmış mıydı? Bu konuda çeşitli rivayetler mevcut. Erbakan’ın Ek-18 olarak bilenen MGK kararlarının eki olarak anılan kararlarda imzası yok. Ancak MGK kararı olarak kamuoyuna yansıyan 406 sayılı kararda hükümetten Erbakan’ın ve Çiller’in, MGK üyesi bakanların imzası bulunuyor. Bu kararlar aslında Ek-18 maddenin özeti gibi ve en az ek maddeler kadar ağır. İşte MGK’nın 18 kararının özeti:


28 ŞUBAT MGK KARARLARI

- Laiklik ilkesi hassasiyetle korunmalı, bunun için mevcut yasalar uygulanmalı, yasalar yetersizse yeni düzenlemeler yapılmalıdır: Türk Ceza Kanunu’nun 312/2, Terörle Mücadele Kanunu’nun 7. ve 8. maddelerinin uygulanması için ilgililer uyarılmalıdır. 

- Tarikatlarla bağlantılı özel, yurt, vakıf ve okullar denetim altına alınmalı ve MEB’e devri sağlanmalıdır: Denetim konusunda MEB uyarılmalı, bunların MEB’e devri için gerektiğinde kamulaştırma yoluna gidilmelidir. 

- a) 8 yıllık kesintisiz eğitim tüm yurtta uygulanmalıdır. 
- b) Kuran kursları MEB sorumluluğu ve kontrolünde olmalıdır. 

- Aydın din adamı yetiştirecek Milli Eğitim kuruluşları ihtiyaç düzeyinde tutulmalıdır. Bu okulların açılması ihtiyaçla sınırlandırılmalıdır. - Yapılan dini tesisler siyasi istismar konusu yapılmamalıdır. 
- Tarikatların faaliyetlerine son verilmelidir: 677 sayılı kanunla tekke ve zaviyelerin açılması yasaklanmıştır. Bu kanunun uygulanması için ilgililer uyarılmalıdır. 
- Medyanın TSK aleyhindeki yayınları kontrol altına alınmalıdır. TSK’nn manevi şahsiyetini alenen tahkir ve tezyif edenler hakkında yasal işlem yapılması için ilgililer uyarılmalıdır. 
- TSK’yla ilişiği kesilen personelin kamu kurum ve kuruluşlarında istihdamına imkân verilmemelidir. 
- Aşırı dinci kesimlerin kamu kurum ve kuruluşları, özellikle üniversite, eğitim kurumları, bürokrasi ve yargı kuruluşlarına sızması önlenmelidir. - İran’a karşı komşuluk münasebetleri ve ekonomik ilişkilerimizi bozmayacak, fakat yıkıcı ve zararlı faaliyetlerini önleyecek tedbirler paketi hazırlanmalı ve yürürlüğe konmalıdır. 
- Aşırı dinci kesimin toplumda kutuplaşmalara yol açacak faaliyetleri yasal ve idari yollarla önlenmelidir: Aşırı dinci kesimin faaliyetleri, Türk Ceza Kanunu ile Terörle Mücadele Kanunu hükümleri göz önünde bulundurularak takip edilmeli, önlenmesi için ilgililer uyarılmalıdır. - Yasalara aykırı olarak sergilenen olayların sorumluları hakkında yasal ve idari işlemler en kısa zamanda sonuçlandırılmalıdır. - Kıyafet Kanunu’na aykırı uygulamalar önlenmelidir. 
- Silah ruhsat işlemleri yeniden düzenlenerek kısıtlama getirilmeli ve pompalı tüfek talepleri değerlendirilmelidir. 
- Kurban derileri kanunda belirtilen kuruluşlarca toplanmalıdır. 
- Özel üniformalı korumalar hakkında yasal işlemler sonuçlandırılmalı, bütün özel korumalar kaldırılmalıdır. 
- Ülke sorunlarının çözümünü ümmet kavramı ile sonuçlandırmayı amaçlayan girişimler önlenmelidir: İlgililer uyarılmalıdır. 
- Atatürk Aleyhine İşlenen Suçlar Hakkındaki Kanun’un istismar edilmesine fırsat verilmemelidir: 5816 sayılı kanunun, tüm yurtta taviz verilmeden uygulanması için ilgililer uyarılmalıdır.

REFAHYOL'UN SONUNU GETİREN YAZI

Cumhurbaşkanlığı Hukuk İşleri, Kanun ve Kararlar Başkanı Kemalettin Alikaşifoğlu’nun 20 Mayıs 1997 tarihinde Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’e ‘arz ettiği’ yazı, daha doğrusu Erbakan hükümetine ültimatom niteliğindeki rapor, “Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Cumhuriyet’i Koruma ve Kollama Görevi” başlığını taşıyor. Kısa bir girişten sonra 04.01.1961 tarih ve 211 sayılı TSK İç Hizmetler Kanunu’nun 35’inci maddesine atıf yapıyor: “TSK’nın vazifesi; Türk yurdunu ve Anayasa ile tayin edilmiş olan Türkiye Cumhuriyeti’ni kollamak ve korumaktır.” 

12 Eylül 1980 darbesinde aynı madde ile devrilen Demirel’e, 17 yıl sonra bu kez mevcut hükümetin iktidardan uzaklaştırılması için öneride bulunuluyordu. 35’inci maddenin haricinde aynı raporda 1’inci, 37’nci, 85’inci ve 86’ncı maddeler hatırlatılıyordu. Demirel de bu hukuki görüşten güç alarak Erbakan’a bir an önce istifa etmesi, yoksa işlerin daha da tehlikeli olabileceğini şifahi olarak iletti. Bu yazıdan sonra refahyol hükümeti 17 Haziran 1997’de istifa etmek zorunda kaldı.

" CUMHURİYET'İ KORUMA VE KOLLAMA GÖREVİ "

- Yüksek malumları olduğu üzere 04.01.1961 tarih ve 211 sayılı “Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu”nun 2’nci maddesinde ‘askerlik’ kavramı; “Türk vatanını, istiklal ve Cumhuriyet’ini korumak için harp sanatını öğrenmek ve yapmak mükellefiyetidir. Bu mükellefiyet özel kanunlarla vaz’olunur” eklinde tarif edildikten sonra, aynı kanunun 35’inci maddesinde; “Silahlı Kuvvetler’in vazifesi; Türk yurdunu ve Anayasa ile tayin edilmiş olan Türkiye Cumhuriyeti’ni kollamak ve korumaktır” hükmüne yer verilmiştir. 
- Yine 37’nci maddede Silahlı Kuvvetler’e katılan her askere, “ant içme” zorunluluğu getirilmiştir: “Barışta ve savaşta, karada, denizde ve havada, her zaman ve her yerde milletime ve Cumhuriyetim’e doğruluk ve muhabbetle, hizmet ve kanunlara ve nizamlara itaat edeceğime ve askerliğin namusunu, Türk sancağının şanını canımdan aziz bilip icabında vatan, Cumhuriyet ve vazife uğrunda seve seve hayatımı feda eyleyeceğime namusum üzerine ant içerim.” 
- “Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Yönetmeliği”nin ‘disiplin’le ilgili 1’inci maddesinde; “yurt ve milletin saadet ve selametini ve istiklalini temin etmek ve Cumhuriyet’i korumanın ancak disiplini mükemmel olan Silahlı Kuvvetler’le kabil olacağı” belirtilmiştir. 
- Yönetmeliğin 85’inci maddesi ise “Vazifesi, Türk yurdu ve Cumhuriyet’ini içe ve dışa karşı, lüzumunda silahla korumak olan Silahlı Kuvvetler’de her asker kendine düşeni öğrenmeye ve öğrendiğini öğretmeye ve icabında son kuvvetini sarf ederek yapmaya mecburdur” hükmünü âmirdir. İlgili kanun ve yönetmelik ilişikte sunulmuştur. Saygı ile arz olunur. (Kemalettin Alikaşifoğlu)

DEMİREL'DEN ERBAKAN'A UYARI MEKTUPLARI.,

Cumhurbaşkanı Demirel, 28 Şubat sürecinde TSK’nın rahatsızlıklarını Başbakan Erbakan’a sürekli iletiyordu. Bunların en önemlisi 4 Şubat 1997’de Erbakan’a yolladığı mektuptu. Mektubun içeriği o dönemde kamuoyunda çokça tartışılan konularla ilgili uyarılar içeriyor. 
1. Kayseri Belediye Başkanı Şükrü Karatepe ile ilgili bir soruşturma dolayısı ile; “cumhuriyet savcısı”na bilirkişi heyetinin seçiminde baskı yapıldığı, 
2. Sincan Belediye Başkanı Bekir Yıldız’ın irticai faaliyetlerin içinde olduğu, 
3. İrticai faaliyetlerinden dolayı askeri şûra kararıyla ordudan çıkarılan subay ve astsubayların belediyelere ve bakanlıklara yerleştirildiği, 
4. Atatürk düşmanlığı yapıldığı, 
5. Bazı siyasi kişiliği olan konuşmacıların; laiklik, ırk ve dil konularında, ulusal değerleri yıpratmaya gayret sarf ettiği hususlarında şikâyetler intikal etmiştir. 

Bu ve benzeri konuların, Önemli hassasiyetlere sebep olduğu, Huzursuzluk doğurduğu, gerçektir. Gereğini rica ederim. (Süleyman Demirel)

HABERTÜRK,

Haberal, Zonguldak'tan ayrıldı.,

CHP milletvekili Mehmet Haberal, Annesinin vefatı dolayısıyla geldiği Zonguldak'tan, 2 Günlük izninin bitmesi üzerine 112 ambulansıyla Silivri Cezaevi'ne götürüldü., 
İkinci ''Ergenekon'' davası kapsamında tutuklu yargılanan CHP Zonguldak Milletvekili Prof. Dr. Mehmet Haberal, annesinin vefatı dolayısıyla geldiği Zonguldak'tan, 2 günlük izninin bitmesi üzerine 112 ambulansıyla Silivri Cezaevi'ne hareket etti. 

Haberal taziyeleri kabul ettiği Yayla Mahallesi'ndeki çalışma ofisi önünde kendisini bekleyen yakınlarıyla vedalaştı. Bazı yakınlarının vedalaşma sırasında duygulu anlar yaşadığı gözlendi. 

İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü'ne bağlı 112 ambulansına konulan Haberal, jandarma görevlilerinin eşliğinde Silivri Cezaevi'ne götürüldü. 

Haberal'a, mahkemenin kararı üzerine biri binbaşı rütbesinde olmak üzere 22 askeri personel de refakat ediyor. 

İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, ikinci ''Ergenekon'' davası kapsamında tutuklu yargılanan CHP Zonguldak Milletvekili Prof. Dr. Mehmet Haberal'a, vefat eden annesi Medine Haberal'ın cenaze törenine katılabilmesi için iki gün izin vermişti.

HÜRRİYET

Milletvekilliği süresi 4 yıl biz de 4 yıl görev yapacağız.,

TBMM Başkam Cemil Çiçek, dün Sosyal Demokrat Parti'nin düzenlediği "Acılan Paylaşmak ve Yaralan Sarmak İçin İlk Adım" başlıklı sempozyuma katıldı. Çıkışta gazetecilerin sorularım yanıtlayan Çiçek, genel seçim süresinin 4 yıldan 5 yıla çıkarılmasına yönelik Başbakan Tayyip Erdoğan'ın konuşması hatırlatılınca, "Konuşmayı dinledim. Meclis gündeminde böyle bir konu şu an için yok. 'Bir düzenleme olacaksa da diğer partilerin de görüşü alınarak, diye de bir ihtirazi kayıtlı' bir ifade kullanıldı. Onun için şu an milletvekilliği süresi 4 yıldır. Biz de bu 4 yıllık süre içerisinde görev yapacağız. Bir değişiklik olacaksa bugünü kapsamayacağı da ifade edüdiğine göre burada tartışüacak bir yanı yok. Olsa olsa siyasi partilerimiz bunu değerlendirir, anayasa çalışmalarında gündeme gelirse o zaman payİaşınz" diye konuştu. Çiçek, anayasa yazımına da 1 Mayıs itibariyle başlanacağım belirtti.

RADİKAL

Sakık'ı, Mesud Barzani teslim etti,
Sakık operasyonunu yürüten emekli Albay Işık Sakık'ın yakalandığı operasyonda Yeşil'in olmadığını belirterek, "İstihbarat da MİT'ten gelmedi. Bize Barzani teslim etti." dedi.
Sakık operasyonunu yürüten emekli Albay Işık Radikal'e açıkladı: "Operasyonda Yeşil yoktu. İstihbarat da MİT'ten gelmedi. Bize Barzani teslim etti."

Faili meçhulleri soruşturan Diyarbakır Özel Yetkili Savcılığı’na ‘gizli’ yazı gönderen MİT’in, “Yeşil’i, Öcalan operasyonu, Sakık’ın getirilmesi dahil 4 olayda kullandık” dediğine dair iddialar tartışma yarattı. Sakık’ı yakalayan Özel Kuvvetler Alay Komutanı emekli kıdemli Albay Mithat Işık Radikal’e bunun doğru olmadığını açıkladı. Işık, “Şemdin Sakık operasyonunda Yeşil yoktu. MİT’ten de istihbarat gelmedi. İstihbaratı Mesud Barzani’den aldık “dedi. 

‘Yeşil Gibilerle çalışmam’

Bir zamanlar PKK’nın 2 numarası olan Sakık, 13 Nisan 1998’deki ‘Yarasa Operasyonu’ ile yakalanmıştı. Sakık’ı yakalayan bordo berelilerin komutanı Albay Mithat Işık, operasyonda MİT ve Yeşil’in katkısı olmadığını söyledi. Sakık operasyonunu baştan sona kendisinin yönettiğini anlatan Işık, “Operasyonda Yeşil yoktu. Yeşil’i hayatım boyunca da görmedim. Zaten o tür kişilerin operasyonda olmasına karşıydım” dedi.

Mithat Işık, Şemdin Sakık’la ilgili istihbarat bilgilerini de Barzani’den aldıklarını belirtti. O zaman Irak’ta 2 tabur olduğunu ve Kürt yönetimiyle ilişkilerin çok iyi olduğunu aktaran Işık, “Irak’ta KDP ile işbirliği yapıyorduk. Barzani bizden peşmergelerini esirgemezdi. Şemdin Sakık’la ilgili istihbaratı da bize Barzani verdi. MİT’ten bize gelen bilgi yok. Eğer Ankara’ya bilgi verdilerse bilmiyorum. Sakık operasyonunda MİT görev almadı” diye konuştu.

Mithat Işık, Şemdin Sakık’ın yakalanışını ‘Yarasa Operasyonu’ adını verdiği kitabında detaylı bir şekilde anlatıyor.

MİLLİYET

2015 İÇİN GİZLİ PLAN

ABD’deki Ermeni diasporası, Dışişleri Bakanlığı’nın 1915 olaylarının 100. yılı için hummalı bir çalışma başlattığını öne sürdü. İddiaya göre Bakan Davutoğlu ‘ılımlı’ Ermenilerle bir araya geldi, ‘önyargılılar’ Türkiye’ye davet edildi
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun 1915 Ermeni olaylarının 100. yılına hazırlanmak için dünyanın dört bir yanında gizli görüşmeler gerçekleştireceğini iddia edildi. Ermeni diasporasının en etkili gazetesi Armenian Weekly’nin yayın yönetmeni Harut Sassunyan, Davutoğlu’nun önce Türk diplomatlara çabaları artırma talimatı verdiğini, daha sonra da Ermeni cemaatinin “ılımlı” liderleriyle bizzat bir araya geldiğini yazdı. Gazetenin iddiasına göre, bu toplantıların ilki geçen ay Washington’da yapıldı. Los Angeles’ta da Türk ve Ermeni cemaatinden seçilmiş isimlerle “Ermeni-Türk uzlaşmasını” konuşmak için buluştu. “Önyargılı” olduğu belirlenen isimler ise ülkeyi yakından tanımaları için Türkiye’ye davet edildi. 

İlk toplantı 12 Nisan’da,

Ermeni diasporası 2015 yılında soykırım iddialarının ABD’de kabul edilmesi için çalışmalarını artırırken Davutoğlu, özellikle bu ülkede iki ülkenin çabalarını ortaya koyacak toplantılar yapılması talimatı verdi. Bu çerçevede “Ermeni-Türk uzlaşması” grubu ilk kez 12 Nisan’da Washington’da toplanacak. Ev sahibi grup “HasNa” toplantıyı Türk hükümetinin tuttuğu lobi firması Arnold&Porter’ın ofislerinde düzenleyecek. Katılımcılar arasında bazı Ermeniler, Türkler, ABD hükümet yetkilileri, medya çalışanları, sivil toplum kuruluşları, akademisyenler var.

‘Mücadele edemezsiniz’

Türkiye’nin girişimlerini köşe yazısında aktaran Sassunyan, Ermeni cemaatini sert bir dille eleştirdi. Sassunyan toplantılara katılan Ermenileri, “Türklerin davetlerinde yer almayı kabul eden Ermeniler para ya da şöhret peşinde olabilir, ya da iyi niyetli olabilirler fakat saflar. Katılım sebepleri ne olursa olsun, hareketlerinin yol açacağı sonuçlar konusunda düşünceli olmalılar” dedi.
Gazeteci “Türk hükümeti, bu çabaları Ermeniler ve Türkler arasında uzlaşma sürecinde olunduğuna dair yanlış izlenimler yaratmak için kullanabilirler. Sadece Ermeni yetkililer ve diplomatik yetisi olan güvenilir liderler uyanık ve yetenekli Türk diplomatlar ile müzakere etmeliler. Yoksa, Türk yetkililer daha az isteyen ve daha uyumlularla akıllıca bir uzlaşma sağlayabilirler” dedi. 

SABAH

Kurmaylar ve 28 Şubat medyası tedirgin Sabah gazetesi yazarı ve 28 Şubat darbe girişimi sürecini en iyi bilen isimlerden Mahmut Övür anlattı. Sırada Karadayı ve Kuvvet komutanları var

Sabah gazetesi yazarı ve 28 Şubat darbe girişimi sürecini en iyi bilen isimlerden Mahmut Övür, AHaber'e konuştu. Çevik Bir sonrası sırada kim alınır şeklindeki soruyu şöyle cevapladı:

"Çevik Bir, 28 Şubat'ta hiyerarşik olarak ikinci isimdi. GenelKurmay Başkanı Karadayı ve kuvvet komutanları var. Bunların hepsi ifade verecektir. Darbe yapanların darbeler yanına kâr kalmayacak diye düşünüyorum. 28 Şubat'ın da 27 Mayıs'a da sıra geleceğini, faili meçhullere de sıra geleceğini biliyorum, düşünüyorum. Albay ve askerleri öldürüp, siyasileri, gazetecileri öldürüp hesap vermeyacaksiniz. Mümkün değil.

Türkiye kendi darbeleriyle ilk defa yüzleşiyor. Ama Türkiye'deki darbelerin çok kendine özgü halleri var. Emir komuta zinciri içinde olsa da sivil toplum örgütlerinden, askerinden, medyasına kadar çok sayıda insan katılmıştır.

Benim gördüğüm, Türkiye'de 35'inci maddenin ele alınmasına giden bir süreç görüyorum."

SABAH

Obama'nın Rakibi Belli oldu

ABD'de başkanlık seçimlerinin güçlü adaylarından Rick Santorum, adaylıktan çekildi. Cumhuriyetçi Parti, seçimlerde Obama'nın karşısına Mitt Romney'i çıkaracak.
Romney, ABD Başkanı Obama'ya karşı yaptığı sert eleştirilerle tanınıyor. Başkanlık seçimlerine doğru giden ABD'de önemli bir gelişme yaşandı. 

Güçlü adaylardan eski Pennsylvania Senatörü Rick Santorum, Cumhuriyetçi Parti'nin başkan adaylığı yarışından çekildiğini açıkladı. 

Bu sayede Santorum'un rakibi eski Massachusetts Valisi Mitt Romney'in Cumhuriyetçi partinin tek başkan adayı olarak önü açılmış oldu. 

Santorum, söz konusu açıklamayı memleketi Pennsylvania'dan yaptı. ''Başkan adaylığı yarışı benim için sona ermiştir'' diyen Santorum, bu kararı hafta sonu eşi ve çocuklarıyla konuşarak aldığını söyledi. 

Santorum, her ne kadar Beyaz Saray yolundaki mücadelesi sona erse de savunduğu değerlere ve Amerikan halkına dair mücadelesinin süreceğini kaydetti. 

Santorum'un bu kararı, memleketi Pennsylvania'da yapılacak ön seçimlerden iki hafta önce geldi. 

Bu kararın, Santorum'un kendi eyaletinde bile Romney'e karşı zorlu mücadele vermesi sonucu ortaya çıktığı yorumları geliyor. Çünkü, eğer Santorum kendi eyaletini kaybetseydi, bu politik kariyeri için ''yıkım'' olacaktı.

Ancak şimdi Santorum, yakaladığı ivmeyle, yarıştan çekilse de partisi ve muhafazakar hareket içindeki yerini koruyarak, stratejik bir karar almış oldu. Ayrıca Santorum'un kararında hasta kızı Bella da etkili oldu.

STAR

Büyük '28 Şubat' Operasyonu,

28 Şubat soruşturması kapsamında 5 ilde 31 adreste arama yapılıyor. Dönemin orgenerallerinden Çevik Bir hakkında gözaltı kararı çıkarıldı. Operasyonun Batı Çalışma Grubuna yönelik olduğu belirtiliyor. Gerekçe Refah-Yol hükümetine yönelik darbe girişimi iddiası..
28 Şubat soruşturmasında önemli bir gelişme yaşandı.
Soruşturma kapsamında Ankara , İstanbul, Niğde, Eskişehir ve Çanakkale'de sabahın erken saatlerinden itibaren 31 ayrı adreste arama yapılıyor.
Dönemin orgenerallerinden 'Batı Çalışma Grubu'nun başında olduğu ifade edilen Çevik Bir'in İstanbul ve Ankara'daki evleri aranıyor. Çevik Bir hakkında gözaltı kararı çıkarıldı.

O dönem komuta kademesi içinde yer alan emekli tuğgeneraller Erol Özkasnak, Abdullah Kılıçarslan ve İdris Koralp'in evinde de arama yapılıyor.
Arama yapılan tüm evler asker kökenli isimlere ait.
Soruşturma 28 Şubat döneminin generallerini kapsıyor. Özel Yetkili Ankara Cumhuriyet Başsavcıvekilliği. mağdur olanların '28 Şubat'la ilgili yaptığı suç duyuruları üzerine soruşturma başlatmıştı.

FENERBAHÇE ORDUEVİ ÖNÜNDE HAREKETLİLİK,

Ankara merkezli yürütülen 28 Şubat sürecine ilişkin soruşturma kapsamında İstanbul'da aramalar sürüyor. Bu kapsamda Fenerbahçe Orduevi'nde de arama yapıldığı iddia edildi. Orduevindeki hareketlilik ve önünde bekletilen ambulans dikkat çekti.

YENİ   ŞAFAK

Skandalı Kabul etti,

CHP Tunceli Milletvekili Kamer Genç, annesinin cenaze törenine katılması için iki gün izin verilen CHP'nin tutuklu millletvekili Haberal'a, Meclis'e gelip yemin etmesi için öneride bulunduğunu söyledi. Haberal'a, 'İzinlisiniz, bu arada Meclis'e gelip yemininizi de yapabilirsiniz' dediğini belirten Genç, ancak Haberal'ın, annesini kaybettiği için üzüntülü olduğunu ve 'Buraya kadar izin aldım' dediğini söyledi. 
Haberal'dan mezar ziyareti İkinci 'Ergenekon' davası kapsamında tutuklu yargılanan CHP Zonguldak Milletvekili Prof. Dr. Mehmet Haberal, anne ve babasının mezarını ziyaret etti. 

YENİ   ŞAFAK

Hakan Fidan sır küpüm, devletin sır küpü'
Çin gezisinin son gününde MİT- yargı kriziyle ilgili konuşan Başbakan Erdoğan, MİT Müsteşarı'na bir kez daha sahip çıktı Başbakan Recep Tayyip Erdoğan Çin gezisinin son gününde iç politikaya döndü. Erdoğan, MİT Müsteşarı Hakan Fidan için, “Sır küpüm, devletin sır küpü” ifadesini kullandı.

Erdoğan, 2014’te kendisi dahil AK Partili bakan ve vekillerin yeniden adaylığını engelleyen düzenleme için, “Koltuğa oturanlar, kalkmak bilmiyor. Türkiye fanilerle değil, ilkelerle yürümeyi öğrenmeli. Tayyip Erdoğan fanidir, öldü ne olacak? Öldüğü zaman ne yapılacaksa vatandaşım onu yapsın” dedi. 

Başbakan Erdoğan, Hürriyet gazetesi yazarı Enis Berberoğlu'nun sorularını yanıtladı 
- AK Parti’de 3 Dönemden sonra yeniden seçilememe düzenlemesinin istikrarı bozacağı endişesi var.

Değerlendirmeniz ne? 

Değerli basın mensubu arkadaşlarımız yıllar yılı şunu yazdılar. Bu koltuğa oturan bir daha kalkmayı bilmez. Biz partiyi kurarken bunu enine boyuna konuştuk. Eskisi gibi mi olacağız. Partide hücre yenilemesi yapacak mıyız? Kaldı ki bırakıp gitmiyoruz. Bir dönem dinleniyorsunuz. Formumuzu muhafaza ediyoruz. Partimizde de hücre değişimini yapmak için bu dönemde 160 arkadaşımızı aday yapmadık. Bize kan kaybettirmedi. Gücümüzü çok daha artırarak devam ettik.

Artık Türkiye fanilerle yürümeyi değil, ilkelerle yürümeyi bilmeli. Tayyip Erdoğan fani, öldü, ne olacak, öldüyse vatandaşım ne yapacaksa şimdi onu yapsın. Olayı faniler üzerine bina etmeye çalışırsak hareket hiçbir zaman beklediğimiz gücü kazanamaz. Süremiz dolduğunda partimiz bize hangi misyonu biçtiyse öyle çalışacağız. Anadolu’yu gezer hallaç pamuğu gibi atarız. Konferanslara, seminerlere katılırız. Ak Parti en ideal kurumsallaşmasını yapan partidir. Kadın kolları, gençlik kolları... Her ay 2-3 araştırma yapan bir parti var mı? Nerede eksik, aksaklık var diye bakıyoruz. Gidermeye çalışıyoruz. 

'Kürt seçmenin oylarını alıyoruz'

- BDP’nin son söylemlerini nasıl değerlendiriyorsunuz? 

Bütün etnik yapıları kuşatan bir partiyiz. 60 civarında Kürt kökenli milletvekili arkadaş var. Kabinemde 5 bakan arkadaşım Kürt. Süs eşyası diye taşımıyorum. Bekir Bey (Bekir Bozdağ) Kürt’tür. Binali Bey (Binali Yıldırım) bile bilmiyor. Böyle bir derdim yok. Derdimiz olmadığı için rahatız. Birbirimize karşı olan sevgimiz aynı. Onların yaklaşımı, BDP için, Kürt partisi yönünde. Biz onların o söyleminin yanlış olduğunu söylüyoruz. Oylarını almak için yapıyorlar. Halbuki biz birinci derecede Kürt seçmenin oylarını alıyoruz. Türkiye’nin partisiyiz. Ben Rizeliyim, bana Laz diyorlar. Halbuki alakam yok. Nusret Bey (Bayraktar) Laz, ama kimse onun öyle olduğunu bilmez. Kucaklayan parti olmamız ve bu yönde çalışma yapmamız bizi yüzde 50’ye taşıdı. Yeni anayasada da biz gelin bunu bir yere yerleştirelim, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı herkesi kucaklasın. Burada rahatsız edici bir şey yok, öbürü rahatsız edici. Burada ezber bozan bir mantık var, artık çözelim istiyoruz. 'Bütün planlarımız yetişecek şekilde'

- Cumhurbaşkanlığı eğitim yasasını onayladı. 17 milyon öğrencinin ailesi uygulamanın önümüzdeki döneme yetişip yetişmediğini merak ediyor. Yetişir mi? 

Hiç endişeniz olmasın bütün planlarımız yetişecek şekilde yapılıyor. Hiçbir sıkıntıya mahal bırakmadan ufak tefek bazı hususlar dışında tereyağından kıl çeker gibi yoluna girecek. 

- Anayasa Mahkemesi cumhurbaşkanlığı konusunda 7 yıllık görev süresini iptal ederse ne olur? 
Yorumu Anayasa Mahkemesi kendi içinde yapacaktır. Yorum yapmadan bizim konuşmamız doğru olmaz. 
- Çin’le ekonomik ilişkilerde bir ilerleme var mı? 
Ekonomik ilişkilerin geliştirilmesinden yanalar. Boğaz köprüsü, demiryolu ağı, nükleer enerji alanlarında işbirliğine girmek istediklerini ifade ettiler. Temenni ederiz ki Çin sermayesinin Türkiye’ye gelmesini sağlamış oluruz. 
- MİT Müsteşarı Hakan Fidan’la ilgili ifade kararı için soruşturma yaptırdığınız doğru mu? 
MİT olayındaki gelişmelerde sessiz kalmak mümkün değil. Niye. Benim malum nekahat dönemime rastlayan süreçti. Benim sır küpüm. Türkiye Cumhuriyeti devletinin sır küpü. Türkiye’nin geleceğinin sır küpü. Uluslararası alanda bu görevi yapanlar ajan olarak nitelendirilir. Operasyon yapacakları zaman görevlendirmeyle devlet adına giderler. ABD, Rusya, Çin, Batı ülkelerinin hepsinde var. İmralı’ya da gönderen benim, Oslo’ya da gönderen benim. Niye, ortada bir problem var. 
Terör mücadelesinde başarılı olmamız lazım. Bunun için bazı bilgi alışverişlerine sahip olmamız lazım. Gazetelerde çıkanın hiçbirisi Müsteşarım tarafından verilmiş söz değil, hepsi yalandır. Yazılı değildir. Konuşmalar görüşmeler olmuştur, asla verilmiş sözler değildir. Bunu söyleyenler siyasi menfaat elde eder miyiz, acaba ne devşirebiliriz gayreti içine girmişlerdir. Gayretlerinden çok çok memnunum. Gerek öncesi, gerek sonrasında ve şimdi, ülkeme çok şeyler kazandırdı. Müsteşar yardımcılığı ve TİKA’nın başında olduğu zaman da iyiydi. İyi yetişmiş bir bürokrattır. İnsan kıyma makinesi değiliz. Bu insan takdir edilmesi gerekirken, bunu yemeye çalışan bazı mahfiller olmuştur. 

Ana muhalefet partisi başta olmak üzere. Yargı, görevi olmayan bir alana girdi. Bu konuda hakkı olmayan konumda kendini hissedince kusura bakmasın bizi karşısında görür. Yargı, kendini yasamanın üzerinde göremez. 250 meselesinden Müsteşar’ı yargılama süreci içine sokmaya çalıştı. Bu konuda ilk kez konuşuyorum.  'Sınır ihlalinde gereken yapılır'

- BM Güvenlik Konseyi’nin son kararı size ulaştı mı? 

Artık Beşar’ın verdiği sözü yerine getirmediğini, muhalif kanadın Kofi Annan’a verdikleri sözleri devam ettirdiklerini görüyoruz. BM’nin konuya eğilmesi istikametinde bir karar çıkıyor. Biz bunu daha sıkı bir şekilde takip etmek suretiyle çalışmalarımızı yürüteceğiz. Tarafımıza gelen yaralılardan ölenlerin sayısı 4’e çıktı. Suriye tarafındaki ölü rakamı 10 bine yaklaştı. Durumlar içler acısı. Kentlerin harap edilmesi, insanların acımasızca öldürülmesi, annelerin gözlerinin önünde... Bunları anlattım Çin tarafına. Durumu tasvip etmediklerini söylediler. Kendilerinin BM’de 8 veto kararı olduğunu, 2 tanesinin Suriye ile ilgili olduğunu hatırlattım. Bundan sonra da böyle bir yaklaşımın kolay kolay olmayacağını söyledim, ‘Hayır’ demediler. Döner dönmez Rusya ile münasebetleri daha da sıklaştıracağız. Perşembe akşamı Suudi Arabistan’a günübirlik bir seyahat yapacağız. Ondan sonra nasip olursa kampları ziyaret edeceğim. Kampları yerinde görmeyi arzuluyorum. Yerinde görmek istiyorum. 

'Zulme Rıza Zulümdür'

- Suriye konusunda Türkiye’nin yaklaşımı ve pozisyonu, BM’ye bir karar aldırmak mı? 

Bu başından beri kovaladığımız bir konu. Bu daha acil bir hale geldi. Şimdiye kadar gelen sığınmacı sayısı 2’ye katlandı. Adeta patlama noktasına geldi. Görüntüler var. Bu insanlar kaçarken vuruluyor. Öleni var yaralananı var. Annelerin feryatları var. Evleri nasıl tarumar ettiklerini, evlatlarının nasıl boğazlarının kesilerek öldürüldüğünü anlattılar Kofi Annan’a. Birleşmiş Milletler bunu takip etmeyecek de neyi takip edecek. Biz takip edeceğiz. Türkiye’nin hassasiyeti bellidir. En üst seviyede ortaya koymamız ve BM nezdinde takip etmemiz gerekir. Zulme rıza zulümdür, buna evet diyemezsiniz. Halkını terörist olarak görüyorlar. Bu yaklaşımları Beşar’ın yaklaşımıyla, ağzıyla konuştuklarını söyledim. Lütfen onların ağzıyla konuşmayın. Ufacık bir çocuk, bebe, terörist olur mu? Bu sizin dini değerlerinizle çatışır. 
Bizim değerlerimizde savunmasız bir insana saldıramazsınız, vuramazsınız. Buna nasıl terörist dersiniz. Bunlar halk. Halkın olduğu sokakta tankın ne işi var. Türkiye’nin Batı’nın uşağı olduğu yönündeki gibi çok çirkin bir şey olmuştu. Esad, olayı çok farklı bir zemine kaydırmak istiyor. Bunu (İranlı) dini lidere de söyledim. ‘Bu savaş Arap milliyetçileriyle İslamcılar arasındaki savaştır.’ Bakın Beşar böyle diyor. Bu tabloya bir değerlendirme yapmadılar. Esad olayı farklı bir yere çekerek güya Arap ligini dağıtmaya çalışacak. 
'5'inci madde görevi'
- 1998’de Kara Kuvvetleri Komutanı Suriye’yi uyardı. Siz de aynı şekilde bir çıkış mı yaptınız? 

Bu 98 olayından çok farklı, o zaman böyle bir şey olmamıştı. Olmadan Atilla Paşa’nın öyle bir çıkışı olmuştu. Şimdi sınır ihlali olmuştur. Dün de sınırımızı aşan silahlı saldırılar oldu. Uluslararası hukuk açısından adeta işaret fişeğidir bu. Yapanın yanında kâr kalamaz. Herhangi bir ülkenin şöyle böyle yaklaşımı bizi enterese etmez. Türkiye Cumhuriyeti’nin kendine has bir tavrı vardır. Tarihte bu vardır. Türkiye en az benzerlerinde ne yapıldıysa onu yapmak durumundadır. Suriye’den gelen kardeşlerimize kapıyı asla kapatmayacağız. Suriye vurmaya devam ederse neticelerine katlanmak durumundadır. BM toplanıp kararını almalı. İstanbul’da bir araya gelen kurum ve kuruluşlar baskı yapıp kararı aldırmak zorundadır. 

- En kötüsü ‘haklısınız’ deyip bir şey yapmamaları. İş bu noktaya geldiğinde Türkiye’nin opsiyonları nelerdir? 
Opsiyonlar çok. Sınır ihlallerine karşı uluslararası hukuktan doğan hakları olan bir ülke var. Sınırın ihlali sebebiyle alacağı tavır karşısında yapacakları şey ortadadır. Bunların hepsi tartışılacak meseleler. BM bunu da açıkladı. Sınır ihlali var dedi. Bunların hepsi masaya yatırılacak konular. Bunların hepsi son görüşmelerimizi yapıp adım atılacak konulardır. Ayrıca NATO’nun Türkiye’nin sınırlarıyla ilgili görevleri var. 5’inci maddeye göre. 

YENİ AKİT

Yabancılara mülk satışı tasarısı komisyondan geçti TBMM TBMM Adalet Komisyonu, yabancılara mülk satışına ilişkin tasarıyı kabul etti. 
AK Parti Ankara Milletvekili Ahmet İyimaya başkanlığında toplanan komisyon, tasarıyı, alt komisyon raporu üzerinden görüştü. Tasarı, müzakerelerin ardından yapılan bazı değişikliklerle kabul edildi. Tasarıya göre, ülke menfaatlerinin gerektirdiği hallerde, yabancı kişiler Türkiye'de taşınmaz edinebilecek. Bu taşınmazların toplamı, ilçe yüzölçümünün yüzde 10'unu, ülke genelinde ise kişi başına 30 hektarı geçemeyecek. Bakanlar Kurulu, 30 hektarı iki katına çıkarabilecek... Yabancı şirketlerin, askeri yasak ve güvenlik bölgelerinde taşınmaz almaları Genelkurmay Başkanlığı'nın. özel güvenlik bölgelerinde taşınmaz almaları ise valiliğin iznine tabi olacak. Bakanlar Kurulu, yabancıların mülk edinmesini kısmen veya tamamen durdurabilecek. sınırlandırabilecek ve yasaklayabilecek.

ZAMAN

 Yazıcıoğlu Ölümüyle ilgili Flaş Gelişme,

Muhsin Yazıcıoğlu'nun hayatını kaybettiği helikopter kazasıyla ilgili önemli bir gelişme yaşandı.
Düşmesinden önce helikoptere 7 km uzaklıkta bir savaş uçağı olduğu belirlendi. Uçağın tam olarak saat kaçta bölgede olduğu araştırılıyor. Genelkurmay'ın savcılığa gönderdiği radar kayıtlarında kaza bölgesine en yakını savaş uçağının 28,5 km mesafede olduğu gözüküyordu.

Eski BBP lideri Muhsin Yazıcıoğlu ve beraberindeki 5 kişinin yaşamını yitirdiği helikopter kazasına ilişkin yürütülen soruşturmada her geçen gün yeni bilgiler ortaya çıkıyor. Düşmeden önce helikoptere 7 km uzaklıkta bir savaş uçağı olduğu tespit edildi. Askerî radarlar kazanın olduğu 15.03 sularında 4 dakika arızalanmış, bölgedeki bütün radarlar kısa süreli karardığı için 15.03.02 ile 15.07.40 arasında görüntü alamamıştı. Genelkurmay'ın verdiği bilgilere göre, helikopterin düşmesinden yaklaşık 5 dakika önce olay mahallinde 28,5 km uzaklıkta iki F-16 ve bir F-4 olmak üzere üç adet uçak vardı. Savcılığa ulaşan yeni kayıtlarda ise helikopter düşmeden önce bölgeyi gösteren yeni görüntüler yer alıyor. Yazıcıoğlu ve beraberindekileri taşıyan helikoptere 7 km yaklaşan savaş uçağına, bu görüntülerden ulaşıldı. Uçağın tam olarak saat kaçta bölgede olduğu araştırılıyor.

Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu'nun kazayla ilgili hazırladığı raporda, savaş uçaklarının helikopterler için tehlike arz ettiği ve yakınından geçtiği bir helikopteri savurabileceği vurgulanmıştı. THY Uçuş Eğitim Akademisi'nde uçuş öğretmeni olarak çalışan emekli asker Mustafa Koç'un Eskişehir 1. Hava Jet Üssü'nde çalışırken benzer bir kaza yaşadığı rapora yansımıştı. Mustafa Koç'un, olayı "UH-1 H tipi bir helikopterde 2 pilot ve 1 teknisyen ile yaz aylarında 500 feet irtifada (yaklaşık 150 metre) 80 nutt hızla tören geçişi yaparken, arkadan gelen bir F4 uçağının helikopteri son anda gördüğü ve helikopterin üzerinden tırmanışa geçtiği, helikopterin uçağın rüzgârıyla tutunamadığı, aşağı itildiği ve savrulduğu ve hızla gölete düştüğü, pilotun belinin kırıldığı, olayın aniden olduğu, egzoz kokusunu hatırlamadığı, olayın 1994 öncesinde gerçekleştiği." şeklinde anlattığı kayıtlara geçmişti.

Öte yandan Zaman'ın incelediği ve Amerika Federal Havacılık Dairesi tarafından hazırlanan Temel Uçuş Bilgileri kitapçığında, bir uçak tarafından oluşturulan hava girdaplarının diğer hava taşıtlarını nasıl etkileyebileceğine dair ilginç bilgiler yer alıyor. Pilotların el kitabı olarak bilinen çalışmaya göre, uçakların kanatlarının altından geçen hava akımı, vorteksi, yani hava girdaplarını meydana getiriyor. Eğer uçaklar arasında yeteri kadar mesafe yoksa bu girdaplar arkadan gelen uçağı düşme noktasına kadar getirebiliyor. Öndeki uçağın yaptığı vorteksin etkisine giren uçakta 'wake türbülans' görülüyor. Uçak, kontrolden çıkıyor.

Kitapçıkta konuya ilişkin ABD'de yaşanan bir olay örnek olarak gösteriliyor. 1972'de DC-10 tipi bir uçağa yaklaşık 3 km yaklaşan DC-9 tipi bir başka uçak kontrolden çıkıyor. 10 bin metreden aşağı düşen uçakta tüm mürettebat hayatını kaybediyor. Konuya ilişkin değerlendirmelerde bulunan pilot Volkan Sürmeli, "Hava girdabını meydana getiren hava aracının arkasından gelen uçak ya da helikopter daha küçükse, bundan çok daha fazla etkilenir." ifadelerini kullanıyor. Özellikle uçakların iniş ve kalkışlarından meydana gelen hava girdapları, 3-4 km mesafedeki bir diğer hava aracını etkisi altına alabiliyor. Fakat normal uçuş sırasında bu etki alanının azaldığı belirtiliyor. Zaman'a konuşan TSK'dan emekli bir pilot, "Yazıcıoğlu helikopterinin bir savaş uçağının etkisiyle düşmüş olma ihtimali var. Fakat uçağın helikoptere çok yakın geçmesi gerekir. Eğer savaş uçağı ses hızını aştıysa, o zaman çok daha uzaktan da helikopteri savurup kontrol dışına çıkarabilir." diyor. DDK raporunda yer alan ve kaza günü civar köylerde gök gürültüsüne benzer patlama seslerinin duyulduğuna dair tespitler soru işaretlerini artırıyor.

ZAMAN

CHP'li Genç'ten Haberal'a şok teklif: Cezaevine dönme Meclis'e götürüp yemin ettirelim Annesinin cenaze törenine katılması için iki gün izin verilen Ergenekon davasının tutuklu sanığı CHP Zonguldak Milletvekili Mehmet Haberal'a şok bir teklif geldiği ortaya çıktı. 

CHP'li Kamer Genç, Haberal'a, "Seni Ankara'ya götürüp yemin ettirelim." dedi. Haberal ise bu öneriyi reddetti. Bu ilginç diyaloğu doğrulayan Genç, Haberal'ı ikna edemediğini açıkladı. 

Hastalığı sırasında görüşemediği annesi Medine Haberal'ın cenaze töreni için mahkemeden iki gün izinle Zonguldak'a giden Haberal, defin töreninden sonra taziyeleri çalışma ofisi olarak adlandırılan Başkent Üniversitesi'nin misafirhanesinde kabul etti. CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, Deniz Baykal ve çok sayıda CHP milletvekili moral için Haberal'ı yalnız bırakmadı. Alınan bilgilere göre Genç, Haberal'a Meclis'e gelerek yemin etme teklifinde bulundu. Dün gazetecilerin konuya ilişkin sorularına muhatap olan Genç, Haberal'a, "Dönmeden Meclise gidelim, yemin et." şeklinde teklifte bulunduğunu ancak kendisinin teklifini kabul etmediğini kaydetti. Haberal'ın cezaevinden izinli olarak çıktığı için yemin edebileceğini savunan Genç, "Jandarma bunu engellemedi. Türkiye'de hukuk yok. Başbakan'ın dediği oluyor. Bu teklif şahsi, Kılıçdaroğlu bu konudaki düşüncemi bilmiyor." iddiasında bulundu. 

Diyaloğun şahitlerinden CHP'li Sinan Aygün ise Haberal'ın bu şekilde Meclis'e gelip yemin etmesinin yanlış olacağını ifade ederek, bunun güveni zedeleyeceğini vurguladı. Kamer Genç'le Haberal arasında yaşanan diyaloğu aktaran Aygün, şöyle konuştu: "Genç, Haberal'a Meclis'te yemin ettirmek istediğini dile getirdi. Öyle bir sessizlik oldu ki o ortamda Kemal Kılıçdaroğlu, Deniz Baykal bir şey söyleyemedi. Milletvekillerine baktım, buz gibi bir hava esti. Onlar bir şey demeyince, 'Böyle saçmalık olur mu?' dedim. Annesi için izin verildi. Bunun karşılığı bu olmaması lazım diye düşündüm." 

Bu arada Haberal, dün annesi Medine ile iki yıl önce vefat eden babası Yaşar Ali Haberal'ın mezarlarını tekrar ziyaret etti. Haberal, ziyaret sırasında Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Başbakan Tayyip Erdoğan'ın, annesinin ölümü nedeniyle kendisine taziyede bulunduklarını söyledi. 


***