27 Mart 2020 Cuma

Tacı Haine Giydiren Milletin Kanı Dinmez: CHP MUVAZAALARI ve BAYKAL'ın İSTIFASI BÖLÜM 2

Tacı Haine Giydiren Milletin Kanı Dinmez: CHP MUVAZAALARI ve BAYKAL'ın İSTIFASI BÖLÜM 2




KÜRT İSYANCI’NIN İNGİLİZLERDEN İSTEDİKLERİ:

Seyit Abdülkadir:(1880 Mahri’li Şeyh Abdullah isyanını çıkaran Şeyh Abdullahın 
oğlu. Medine’ye sürüldü.1908 (Meşrutiyetin İlanı) ihtilalinden sonra İstanbul’a 
döndü.Ayan azası seçildi.Şeyh Sait İsyanından önce bir İngiliz temsilci 
zannettiği Emniyet mensubundan istediği ise :Kürt Krallığı,İngilizlerle 
İşbirliği,Akdeniz’e açılan bir çıkış kapısı,ve 250.000 peşin Altın idi.)
Kürt İsyanlarına aşağıdaki Türk isyanları da eklendi;

“25 Kasım 1925’de Şapka Kanunu'nun çıkmasıyla birlikte Rize, Trabzon, Gümüşhane, Giresun, Samsun ve Tokat, Amasya, Erzurum, Sivas , Maraş, Kırşehir, İzmir-Menemen, Kayseri'de sert direnişler yaşandı.

Şapka gerekçesiyle çıkarılan bölücü ve gerici isyanların bastırılmaları 
sonucunda , başta Erzurum İskilipli Atıf Hoca olmak üzere, Rize'de 8, Maraş'ta 
7, Erzurum'da 4, Sivas'ta 3, İskilip'te 2, Menemen'de 28 olmak üzere, diğer 
yerlerle birlikte toplam 78 kişi idam edildi. Çünkü bu isyanlar yeni kurulan 
devleti yıkmayı ve Sevr planını uygulamanın önünü açmak için dış destekli olarak çıkarılmışlardı.Daha Atatürk zamanında 25 Kasım 1925’de çıkan Şapka Kanunu’na tepki bahanesi ile o zamanki adı Potomya olan Güneysu ilçesinde 28 Kasım 1925’de Laz’lar isyan çıkarırlar.

"Vergi de vermicuuuk askere de gitmicuuk " diye gösteri yapan bu insanların 
askeri karakolları basmaları üzerine isyan alevlenir.İsyan şiddetlenince,yani 
Güneysu dışına da yayılınca ortaya “Lazistan veya Pontus Rum Devleti “ 
mırıltıları da yayılıverir.

Bunun üzerine, o zaman ki Lazistan Vilayeti Valisi Mehmet Hurşit Bey isyanı 
Ankara’ya bildirir.(Bölge Lazistan Vilayeti,Rize Kazası olarak geçer.)
Bu bilgi üzerine rahmetli Atatürk,I.Dünya Savaşında Almanlardan miras kalmış 
Hamidiye zırhlısını gönderir.Rize üzerine toplar yağmaya başlayınca "Atma 
Hamidiye atma ,askere de gidicuuuk vergi de vericuuk" dedikten ve isyancıların 
elebaşları yakalanıp cezaevlerine konulduktan sonra top atışları durdurulur.
Bazı tarih kayıtlarına göre de ülke yararı açısından bu sözler “Şapka da 
takacağuk vergi de vereceğuk” şeklinde yumuşatılarak da verilmektedir.
İsyan sonucunda kurulan İstiklal mahkemelerinde 143 kişi yargılanır ve 
sanıklardan 14’ü On beş 22’si On, 19’u Beş yıla mahkum edilirken 8 idam cezası 
çıkar ve çok sayıda insan Sinop ve Adana cezaevlerine hapsedilirler.Lazistan 
veya Pontus Rum Devleti kurma isyanı da böylece bastırılmış olur.

İsyanda yer alanların büyük kısmı da Şapka Kanununa karşı çıkan gerici hocaların kışkırttığı Türklerdir.Ama "dönme Rumlar”da çoğunluktur.
Amaç,kafa karıştırarak,isyandan bir Pontus Devetli çıkarmaktır.
Oysa, şapkadan başka bir başlık giymekte direnmenin cezası, kanuna göre, üç aya kadar hafif hapisti.

Çünkü bu isyanların ardında Padişahlığı geri getirmek isteyen İngiliz 
mandacıları ile dönme Rum ve Ermenilerin de işbirliği vardı.Amaçları asla 
şapkayı protesto etmek değildi.

Bu isyanların birer “bağımsızlık savaşı” olduğunu ise,ABD’nin “Amerikan Dış 
Politika Milli Kurulu” ajanlarından David L.Phillips’e hazırlattığı 15.Ekim 2007 
tarihli “Kürdistan İşçi Partisinin (PKK) Silahsızlandırılması,Tasfiyesi ve 
Topluma Kazandırılması (DDR Projesi)”nde şöyle itiraf edilmektedir;
“I.Dünya Savaşının ardından şartları itilaf devletlerince konulan 1920 deki Sevr 
Antlaşması Türkiye’yi mevcut topraklarının 1/3’ne indirmiş ve Kürtlerin 
kendilerine ait bir devlet kurmaları için söz vermiştir.
Antlaşmayı ret eden Atatürk,Türkleri “özgürlük savaşı” için toplayarak,1923’de 
Sevr’in yerine Lozan antlaşmasının yerleştirilmesine yöneldi.
Cevaben,1925’de,bağımsız bir vatan kurmak amacı ile Kürtler bir isyan 
çıkardılar. İsyan,zalimce bir şekilde bastırıldı ve elebaşıları Diyarbakır 
meydanında asıldılar.

İsyanlar serisinin 1937’de sonuçlanması ile,Türkiye Kürtlerinin varlıkları 
“onlar dağ Türkleridir” diye adlandırılarak inkâr edildiği zalimce bir politika 
(!) benimsendi.” 

http://adilyargic.blogspot.com/2009/08/akpnin-acilim-emri-ncafpden-tercume.html

Aslında,bu cümlede de apaçık bir çarpıtma vardır.Lozan Antlaşması ile çizilen 
harita,kuzeyden inecek SSCB tehdidini önleyemeye uygun olduğundan büyük 
devletlerce kabul edilmişti ve Kürtlere "ayrı devlet kurmalarının zamana uygun 
olmadığı belirtilmişti.

Atatürk'ün,"Misak-ı Milli Haritası" ve kendi doğum yeri olan Selanik'i bu 
sınırlara katma çabaları olmasaydı,Kürt isyanlarının çıkmayacağı inancında 
olduğumu belirteyim.
Kürt ve diğer gerici isyanlar bu huzursuzluktan dolayı çıkarılacaktır.

Devlet,son 200 yıldır karşılaşmadığı kadar çok iç isyanla karşılaşmış ve 
isyancıların bütün umutlarını toprağa gömmüştür.
Kürdistan,Pontus Rum, Büyük Ermenistan gibi devletler kurup onların başkanları olma hayalleri, maiyetlerine vaad ettikleri yüksek mevki umutları hepsi "idam sehpalarında" son bulmuştu. Henüz "üç yaşında" olan genç cumhuriyet mucizevi bir başarı ile faşist feodal isyanları da isyancıları da bitirmişti.
Kurtuluş savaşının daha başlarından beri,küçük çaplısından,Atatürk’e suikast 
hazırlayan “Ali Galip” olayı olarak da bilinen,Dersim Koçgiri İsyanı ile 
başlayan Mustafa Kemal Atatürk’ü tasfiye etme çabalarının,en tehlikelileri 1925 
Şeyh Sait,Rize,Çorum,Konya,Sıvas Şapka Kanunu isyanları,devletin bölgeye 
yol,okul yapmasından,köylülere ev vermesinden korkan aşiret reislerinin 
Patrikhane-İngiltere ve diğerleri işbirliğinde çıkartılan 1937-38, I.ve II. 
Dersim isyanları ile sürmüştür.

Erciyes Üniversitesi Tarih Bölümü Öğretim Üyeleri’nden Prof. Dr. Metin 
Hülagü’nün “İngiliz Belgeleriyle Vahdettin ve Osmanlı Hanedanı” adlı kitabında 
Atatürk’e ölümüne kadar sadece İtalya ve Almanya’nın “19” kez suikast 
düzenlediğini,bu ülkelerin İsmet İnönü ile çalışmak istediklerini yazmaktadır.
Bu isyanların hepsinin arkasında da İngiltere,Almanya,İtalya yani Amerika 
vardır.Çünkü ABD halen Lozan antlaşmasını tanımadığı gibi İngiltere de 
Türkiye’yi “Saltanat rejimi” içinde görmek istiyordu.
İtalya ve Almanya ise,ABD’den aldıkları desteklerle,İngiltere,Fransa ve 
Rusya’nın sömürgelerine ortak olmak,Kutsal Roma-Germen İmparatorluğunun 
İ.S.950’den beri “Taç Giydiren” milletleri olarak haklarını istiyorlardı.
Alamayınca da Amerika I.Dünya savşında olduğu gibi gene el altından onları 
kışkırtıyordu. Amacı da ,Alman ve İtalyan faşistlerini dünyaya hükümran etmek 
değildi elbet.

Amerika'nın İtalya ve Almanya'ya I.ve II.Dünya savaşlarında para yardımı 
yaptığı, 15.mayıs 1919-İstiklal Harbi Gazetesi'nin haberinde;ABD başkanı 
Willson-İngiltere başbakanı Lloyd George arasında geçen konuşmaların yer aldığı metinde, İtalyan'ların Anadolu'daki işgallerini durdurmak için 
"İtalyanlara,buraları işgal etmeleri ve oralarda durmaları için gereken parayı 
vermeyeceğimiz günler gelebilir" sözünde apaçık ifade edilmektedir.
Ayrıca,Anadolu'ya yapılacak bir Yunan İşgali'nin İtalyan işgallerini 
durdurabileceğini iddia etmektedir.

Yunan işgali de bu konuşmadan "4" dört gün sonra başlayacaktır.

Onlara,Avrupa haritasını yerle bir ettirerek kendisini “kurtarıcı,özgürlük 
meleği” havasında dünya milletlerine kabul ettirmek ve dünyayı tek başına 
yönetmekti.
Almanlar,II.Dünya savaşı sonrasında dümeni anlayacaklar ve “Amerika sahte 
liberaldir. Avrupa'yı kendisi yönetmek istiyor” diyeceklerdi.
İşte,bu sinsi kumpasların ortasında kurulan fesat örgütlenmleleri içinde yer 
alan “yerli mandacı işbirlikçiler” Atatürk’ü öldürerek tarihe gömecek,devleti 
manda edecek kumpaslara alet oldular.
Bunların başında,Cumhuriyetin ilanı sonrası “Tekke ve zaviyelerin 
kapatılması,şey,pir,efendi, hoca,bey gibi sıfatların yasaklanmaları,toprak 
ağalarının topraklarının köylüye dağıtılması,” yani "köleciliğin kaldırılması” 
davası vardı.
Nasıl olurdu da,28 Ekim 1923’de Sultanahmet Avratpazarında (At meydanı-Hipodrom, Dikilataşın cıvarı) dünyanın parası verilerek satın alınan bir köle,29 Ekim sabahı “özgür vatandaş” olabiliyordu.Hem de,ağalar,şeyhler,pirler de sıfatlarını kullanamıyor,din adamları dini kıyafetlerle dolaşamıyordu?
Onlar bunun için mi savaşmışlardı?
Sen savaş,gazi ol,şehitler ver,Mustafa Kemal de tutsun seni bir yarıcı 
marabayla,ameleyle aynı kefeye koysun.
Akıl alır iş değil di bu!

Üstelik hilafet de kaldırılıp,padişahın da dışarı sepetlenmesi de olur şey 
değildi yani!

İşter Atatürk’ü “kahramanlık’tan kurtulunması gereken bir engel” konumuna 
düşüren nedenlerin başı bu olaylardı.
Bir de Lozan’da Selanik, Hatay ,üstelik İngiltere’nin 1946’larda bile 
“Velinimetimiz” diye tarif ettiği, Musul-Kerkük gibi petrol kaynaklarını da 
“Misak-ı Milli” adını verdiği bir bahane ile sahiplenmek istemesi,petrol işleme 
rafinerisnden bile haberi olmayan bir Türkiye için fazla ukalaca (!) bir istekti.

Hemen bu adam değiştirilmeliydi!!!
Atatürk’ün reformları ile prestijleri yerle bir olan ağa,şeyh,hacı hoca tayfası 
için de böyle bir fırsat bir daha ele geçmezdi.
Atatürk,İsmet paşa’yı her iktidardan alışında bir Kürt İsyanı çıkmasından 
şüphelenmiş,İsmet paşa’nın Atataürk’ün el attığı ticari şirketlere rakip 
şirketler kurması da aralarındaki muhalefeti iyice körüklemişti.
Ayrıca Atatürk,İsmet paşa’nın sinsi komplolarla kendisini “yalnızlaştıran” bir 
siyaset içinde olduğundan da kuşkulanıyor gibiydi.
İşte İsmet Paşa'nın bütün görevlerinden alındığını yazan gazate ve yasa metni
Büyütmek için gazeteyi tıkla.

1937’de tekrar başlatılan II.Dersim isyanı sonrasında Atatürk İsmet paşa’yı Kürt 
isyanları ile alakalı görür ve İstanbul Büyük Ada’ya zorunlu ikamete mahkum 
eder.Celal Bayar’a başbakanlığı verir.
Atatürk İsmet paşa’yı CHP Genel başkanlığından ve bütün görevlerinden alır ve 
Büyük Ada’ya İstanbul’a gönderir. Hükümet de parti de Celal BAYAR’dadır.
Bu olaydan sonra,Atatürk’ün ölümüne 18 gün kala bitirilecek olan II.Dersim 
İsyanı tekrar ateşlenir, ama bu defa İsmet paşa davet edilmeden isyan 
bastırılır.

Ama bu olaydan sonra sağlığında yavaş yavaş bozulmalar başlar,kısa sürede 
yatalak hale gelir ve Ankara’ya gidemez olur.
Bir ara Atatürk’e “İsmet paşa’nın trafik kazasında öldüğünü “ yazan bir gazete 
bile gösterilir.(Kaynak Murat Bardakçı-Habertürk -Tarihin Arka Odası prg.)
İşte bu dönemden sonra Atatürk’ün sağlığı bozulmaya başlamıştı.Hepsi yetim 
Ermeni olan evlatlık kızlarından,Dersim isyanı bombacısı pilot Sabiha GÖKÇEN’in 
arasının İsmet paşa ile oldukça iyi olduğu da bilinen bir gerçekti.
O kibarcık elleriyle Atatürk’e ilaçları o mu veriyordu acaba?
Bunu asla öğrenemeyecğiz.Ama,adına Hava Limanı kurulan,en fazla yüceltilen tek o olduğuna göre, sömürgeci devletler onu böyle ödüllendirmişlerdi sonunda. 
Ve,Atatürk devleti yönetemeyecek derecede,hasta,ölüm döşeğindedir.
Yukarıdaki NCAFP raporunda da görüldüğü gibi buisyanların,suikastlerin,deikodu 
ve aslı astarı olmayan uydurma iftiraların hepsi dış kaynaklıdır ve Atatürk’ün 
ölümünün ardından, büyük devletlerin tercihi olan İsmet paşa’nın idareyi alması 
ile isyanlar bıçakla kesilircesine kesilecektir.
Çünkü,İsmet paşanın ilk işi,daha 1921 Koçgiri İsyanında suikast hazırlayan,  Dersim bölgesi dönme Ermenilerini onun partisi CHP’ye ve bütün devlet 
kurum ve kuruluşlarına doldurmak olacaktır.
Ama,şimdi bu aşamanın başlangıcına dönelim;
Şimdi... 10.Kasım 1938'de Atatürk öldü, 11.Kasım 1938'de İnönü yeni 
Cumhurbaşkanı seçildi ve hemen ardından CHP’nin olağanüstü kurultaylarından biri daha toplandı.

Kurultaya,doğal olarak Atatürk'ün "Genel Başkan" olarak atadığı Celal Bayar 
başkanlık ediyordu.

Kurultay’da,darbeci İsmet paşa, Atatürk'ü “Ezeli Başkan”, kendisini 
“Ebedi-Değişmez Başkan” seçtirdi.

Aynı kurultay'a "Genel Başkan" olarak giren Celal BAYAR, “değişmez genel başkan vekiliğine” indiriliyordu.

Oysa yapılan darbeye kadar,başbakan ve CHP genel başkanıydı.
Bir anda gelen darbe ile İsmet paşa onu önce “”değişmez başkan vekilliğine” 
ardından 11.Kasım 1938’deki bu ilandan 75 gün sonra,25.Ocak.1939’da 
başbakanlıktan da azil edecektir. 

Çünkü, Celal, liberal ekonomici ama karma ekonominin mucidi,Türk ve Atatürk’ü de seven biridir.

Oysa İsmet paşa’yı iktidar eden Alman entrikalarıdır.Ona,”sol” gibi 
görünecek,Nasyonal Sosyalist siyaset uygulayacak,Ermeni-Rum,Yunan-Kürt 
işbirliğinde yürüyecek,onun sayesinde adam olmuş bir adam lazımdır.Bu bilgiler 
ışığında İsmet paşa’nın,ilk Ermeni başbuğumuz olduğunu görüyoruz.
Ve bu sıfat aynı Kurultay’ın Milli Şef’e bağlılık mesajında şöyle yer almıştı:
“Partimizin değişmez genel başkanlığına intihap olunan, Türkiye Cumhuriyeti’nin 
büyük Reisicumhuru ve kahraman Türk Ordusu’nun yüce başbuğu, Milli Şef İsmet İnönü’ye Büyük Kurultay’ın yürekten sevgi ve bağlılığının arzına karar 
verilmiştir.”

Pekiiii... Milli Şef’e bağlılık mesajını kim okumuştu?
Kırım Tatarı,İzmir Amerikan Koleji mezunu,Amerikan hayranı,liboş Adnan Menderes!
İsterse okumasın,meclis silahlı askerlerle çevrili.

II.Dünya Savaşı Haritası 1939-45

1943 yılına kadar Hitler’in galip çıkacağını düşünerek “Türk Milliyetçiliği 
ideolojisini” Alman Büyükelçisi Von Papen ile oluşturan,Kıbrıs’lı Rum dönmesi 
olduğu için Harp Okuluna, hatırımda kaldığı kadarı ile aşırı ricalar üzerine 
Fevzi Çakmak’ın torpili ile alınan,Alpaslan Türkeş’i de onunla “kanki” yapan,Köy 
Enstitülerini Hitler’in SS kamplarına göre düzenleyen İsmet İnönü 1943’de Sovyet ordusu karşısında bozguna uğrayan Alman ordusunun yarattığı şaşkınlığı da uzun sürmemiştir.

İlk işi Sovyetleri memnun etmek için 1944’de Nihal ATSIZ ve Alpaslan Türkeş’i 
tutuklatıp el ve ayak tırnaklarını söktürmek,olmuştur.

Ama,aralarında gene şike vardır.1947’de,İsmet paşa onu ABD’ye “Darbeci Kursuna” gönderecektir. 1955’de de Amerikan Harp Akademisini bitirecektir.
Önce Kıbrıs’ta görev alacak ,sonra 1960-1980 dönemleri için de “solcu avına” 
adam yetiştirecektir.İlk yetiştireceği ülkücüler,Abdullah Çatlı gibi Dersim 
kökenli Alevilerden olacaktır.İlginçtir Abdullah Öcalan’da dahil solcular da 
aynı kökenli olacaktır.

Hatta meşhur Susurluk olayına adı karışan,kazada ölen Emniyet Müdürü Hüseyin Kocadağ’ın ve A.Çatlı'nın Alevi olmaları ve yaralı kurtulan toprak ağası Sedat Bucak da,ilginçtir ki,1963’de İsmet İnönü’ye “Federasyon neden Türkiye’de tatbik edilmesin” diye mektup yazan,Türkeş ve arkadaşlarının Sıvas’ta kampa topladığı,daha sonra batı Anadoluya sekiz vilayete dağıttığı, kurtuluş savaşında Atatürk’e asker de vermedikleri bilinen “55” Kürt toprak ağası içinden Mustafa Remzi Bucak’ın da nesidir acaba?

Her yer şike dolu.

II.ŞİKE (Muvazaa) 

İsmet İnönü-Celal Bayar Şikesi.Bu olay,günümüze kadar CHP-Sağ partiler şikesi 
olarak sürecek olan şikenin başlangıcıdır.CHP’nin iktidar edilmeme sebebi bu 
şikedir.

1943 yılında Adana-Yenice tren istasyonunda bir tren vagonunda İngiltere 
Başbakanı Winston Churchill’in,savaşı Amerika’nın girmesi ile I.Dünya savaşında 
olduğu gibi yine kendilerinin kazanacağını,İsmet’in savaşa girmesi halinde 
Türkiye’nin mahvolacağını söyleyerek korkutması üzerine İsmet paşa sadece 
talimatları yerine getirmiştir.

Verilen talimatlardan en önemlisi “Serbest Fırka” dır.Yani CHP’ye muhalif siyasi 
partilerin oluşturulmasıdır.

İsmet İnönü Paşa da Churchill’den aldığı aldığı talimat gereği “Serbest Fırka” 
ortamını kurmak için devletin kurucularından olan Celal Bayar ile gizlice Pembe 
Köşk de 1945’de buluşur ve yeni oluşumu halka sevdirip,İsmet Paşa korkusu 
olmadan rahatça oy verilebilecek bir muhalif parti yaratma planı üzerinde 
çalışmalar başlatırlar.

İsmet İnönü’nün Milli Şef iktidarını “Diktatörlük” olarak yorumlayan ABD’nin 
İsmet Paşanın Churchill tazyiki ile müracaat ettiği “NATO”dan aldığı “ret” 
cevabı üzerine gene Churchill’in tavsiyesi ve 1946’da “dörtlü takrir dümeni” ile 
kurulan İngiliz hayranı İsmet paşa-Celal Bayar-Adnan Menderes şikesi sayesinde Demokrat Parti’yi kurulur.

Demokrat Parti'nin iktidar olacağı 1950 seçimlerine kadar,iktidarı kaybetmek 
istemeyen İsmet İnönü,başlattığı manda olma hazırlıkları ile ,cumhuriyetin bütün kazanımlarını geriye itiyor ve devleti “Sünni Rejime” geçiriyordu;

Amerikan yardımının sürmesini sağlamak için 1947’de, okullarda din dersi 
okutulması, son sınıflara seçmeli din dersi konulması, İmam-Hatip meslek 
okulları açılması ve Yüksek İlahiyat Fakültesi açılması yönünde yasalar 
çıkartılmış ve bu yasaların çıkartılmasından üç ay sonra da yukarıda sözünü 
ettiğimiz yardım anlaşması Amerikan Kongresi’nde kabul edilmiştir. 
Bir noktayı daha vurgulamak gerekiyor. Bunun için de 16 Şubat 1947 tarihli Ulus gazetesinin haberine bir göz atalım:

“...Okullarda din dersi okutulması ve dini meslek okulları açılması işini 
incelemek üzere seçilen parti komisyonu toplantılarına başlamıştır. Komisyon 
başkanlığına B. Tahsin Banguoğlu, katipliğine B. Sedat Pek seçilmişlerdir. 
Cumartesi ve pazar toplantı yapan komisyon şu kanunları ele almıştır.

Okulların son sınıflarına ihtiyari olarak din dersi konulması .
İmam-Hatip ve vaiz yetiştirmek üzere orta dereceli okulların açılması .
Yüksek din adamları yetiştirmek üzere üniversitelerimizde İlahiyat Fakültesi açılması. 

Bununla da yetinilmemiş ve 1926’da 677 sayılı yasa ile kapatılan tekke ve 
zaviyelerin yeniden ziyarete açılmasını öngören yasa 1 Mart 1950’de TBMM’de 
kabul edilmiştir. (Tutanak Dergisi XXXV/1, s.177. Aktaran Cengiz Özakıncı, İrtica 1945-1999)

Cemal Kutay (90 yaşında Atatürkçü olup çıktı) 1946 yılında devletin de 
desteklediği Millet Dergisi’ni yayınlamaya başlar. 2 Ocak 1947’de bir “Açık 
Mektup” yayımlar. Okuyalım bu “Açık Mektup”u.

Mektubun başlığı şöyle: “Bu memleketin bütün ana-babalarına ithaf. Türk 
Gençliği’nin manevi inşaası” 

“Önümde Amerikan liselerinde daha dinamik ve pratik olmak iddiasıyla hazırlanmış ve büyük alakayı çekerek senatoda taraf bulmuş müfredat programı var... Vicdan hürriyetine saygının ve insan haklarının vatanı olan Amerika’da, ailelerle okul elele vererek yeni yetişenin manevi cephesini inşa ediyorlar... Anneler!... 
Babalar!... Vicdan hesaplaşması döneminiz gelmiştir. Yavrularınıza ebedi ve tek 
Allah fikrini telkin ediniz. Allahsız bir nesil yetiştirmeyiniz! Gençliği 
Allahsız ve dinsiz yetişmekten kurtarmalıyız!...” (Cemal Kutay, Türkçe İbadet 2)

3. CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,,

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder