SAVAŞ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
SAVAŞ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

21 Aralık 2019 Cumartesi

Barış Koridoru ve Hedef..,

Barış Koridoru ve Hedef..,


Barış Koridoru ve Hedef
Ünal Atabay 02 Ağustos 2019
Yayınlandığı Kategori. SURİYE, ORTADOĞU.,



“Barış Koridoru” Güvenli Bölgenin Bir Sonucudur.
Suriye iç savaşı başladığı günlerden itibaren, kamuoyunda çok sık adı duyulan kavramlardan birisi de, “Güvenli Bölge” söylemidir. 30 Temmuz 2019 günü yapılan Milli Güvenlik Kurulu toplantısında, güvenli bölge kavramına “Barış Koridoru”[[i]] adı altında bir söylemin eklendiğini görmekteyiz.
“Barış Koridoru” yeni bir söylem gibi görünse de, esasen güvenli bölgenin ruhunda ve işlevinde barış kavramı vardır. Nitekim uluslararası alanda, ateşkes ve barışın sağlanması gibi saha çalışmalarında “Barış Gücü” adı altında güçler konuşlandırılır ve bunlar genellikle çatışan iki devlet, kuvvet, toplum gibi unsurlar arasında tayin edilen bir bölgede, hat üzerinde veya kuşakta yer alırlar.
Güvenli bölge, barış ve barış gücü gibi kavramların uluslararası alanda kabul görmüş birçok tanımı bulunurken, “Barış Koridoru” nun özel bir tanımı yoktur. Çünkü, bunun karşılığı güvenli bölgenin ruhunda var olduğu gibi, güvenli bölgenin oluşturulmasını müteakip meydana gelebilecek bir sonucun da parçasıdır “Barış Koridoru”.
Suriye’ye yönelik güvenli bölge kavramının ortaya atıldığı günden itibaren, bu kavramın yanlış ifade edildiği, bundan sakınılması gerektiği ve güvenlik nedeniyle haklı olduğumuz bu Suriye meselesinde, uluslararası hukuk üzerinden yanlış algılara sebebiyet verilebileceği defalarca gündeme getirilmişti.
Çünkü uluslararası anlamda “Güvenli Bölge”; ‘sivil halkı çatışan taraflardan veya bir devletin baskı, şiddet ve insan hakları ihlallerinden korumak amacıyla tesis edilir’ şeklinde tanımlanmaktadır.[[ii]] Bu tanım üzerinden, bizim Suriye’de yaşayan Kürtlere sözde baskı ve şiddet uygulayacağımızın algısı yaratılmaktadır.
Nitekim, 21.Yüzyıl Türkiye Enstitüsü’nde yayımlanan bir makalede, bu tür kavram tartışmalarından uzak durmak için, “Güvenli Bölge” yerine “İstikrar Kuşağı” kavramının kullanılmasının daha uygun olacağı ifade edilmişti.[[iii]] Gelinen noktada, söz konusu tartışmaların da etkisiyle, güvenli bölge söyleminin yeni bir kavramla yani “Barış Koridoru” söylemiyle güçlendirilmek/desteklenmek istendiği anlaşılmaktadır.
Oysa ki Türkiye’nin güvenli bölgeden kastettiği, terörden arındırılmış bir bölgedir. Güvenli bölgenin uluslararası alandaki tanımından ziyade, bizim neyi kastettiğimizin iyi anlatılma ihtiyacı vardır. Şüphesiz bu anlatamama sorunu “Barış Koridoru” nu doğurmuştur.

“Barış Koridoru” Söylemi Türkiye’nin Tarihsel Birikimidir.

Türkiye esas itibariyle, Uluslararası alandaki tartışmaların önüne geçmek ve haklılığımızı güçlendirmek adına, tarihsel birikiminin de dürtüsüyle bu bölgeyi “Barış Koridoru” olarak nitelendirmek zorunda kalmıştır. Esasen bu kavram, Türkiye için çok yabancı değildir. Barış koridoru kavramının içerisinde; Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet’in temel felsefesinin ve yine Atatürk’ün söylediği “Yurtta Barış, Dünyada Barış” ilkesinin yansımasını görmekteyiz.
Çünkü ülkemiz, barışı önceleyen geleneğini öteden beri gerek diplomaside gerekse sahada tüm uygulamalarında göstermiştir. Bu nedenle, “Barış Koridoru” da bu geleneğin ifadesidir. Tarihseldir ve “Kıbrıs Barış Harekâtı” ile “Kıbrıs Türk Barış Kuvvetleri” ifadesi de bu tarihsel birikimin sonucudur.
Öte yandan, bölgenin coğrafi anlamda tanımlanması ve algının daha iyi yönetilebilmesi adına, yukarıda da ifade edildiği gibi “Güvenli Bölge” kavramından şimdilik tamamen vaz geçilemeyeceğini de söylemek yerinde olacaktır. Bir taraftan güvenli bölge ifadesi kullanılırken, diğer taraftan da “Barış Koridoru” söyleminin tamamlayıcı manada kullanılması uygun düşecektir.
Barış koridoru, Türkiye’nin bölgeye müdahalesinde; siyasi, askeri, coğrafi, sosyo-kültürel, demografik ve insani boyutlara bakış açısını ortaya koyması bakımından, güvenli bölgenin güçlendirilmesi adına değer ifade etmektedir. Barış koridoru; sahada yaratılmak istenilen etkiden ziyade, daha çok diplomasiyi çağrıştıran bir üslubu içerirken, “Güvenli Bölge” terimi ise; verilecek etkininin sahadaki somut yansımasını ve coğrafi ifadesini anlatmaktadır. Her hâlükârda, “Barış Koridoru” söylemi, güvenli bölgeyle birlikte telaffuz edilmek zorundadır.
Suriye özelinde “Barış Koridoru”; diplomasiyi önceleyen, bu mümkün olmadığı takdirde güvenli bölge sahası içerisinde yaşayan tüm etnik, dini ve mezhebi grupları terör örgütü YPG/PKK’nın boyunduruğundan, baskısından, şiddetinden ve insan hakları ihlallerinden kurtaran bir yaklaşımın ifadesi olarak söylenebilir.
“Barış Koridoru” Nihai Hedefe Giden Bir Atlama Taşıdır.

Öte yandan, “Güvenli Bölge” ve “Barış Koridoru”; herhangi bir harekâta ihtiyaç kalmadan terörden arındırılmış bir saha olarak birlikte mütalaa edilmeli ve esas olan bu sahanın üzerinden YPG/PKK’nın koridor dışında kalan varlığının ortadan kaldırılması nihai hedef olarak belirlenmeli ve uygulanmalıdır. Yani, “Barış Koridoru” nihai hedefe giden bir atlama taşı olarak kabul edilmelidir.
Güvenli Bölge / Barış Koridorunun dışında kalan saha içerisinde YPG/PKK varlığını sürdürmesi halinde; ABD’nin kanatları altında Türkiye’nin sözde hışmından korunan Kürtler’in olduğu ve bunlara koruma kalkanı uygulandığı şeklinde bir meşruiyet zırhı giydirilmiş olacaktır ki, bu durumda bazı art niyetli ülkeler ve uluslararası kuruluşlar Türkiye’nin YPG/PKK ile defacto (Hukuki olarak fiili durum) durumunda olduğunu gündeme getirebilirler. Bu nedenle, “Barış Koridoru” nu güvenli bölge sahası ile sınırlandırmamak gerekir.

 “Barış Koridoru” ve ABD

Güvenli bölge içerisinde, “Barış Koridoru” nun tesisi, öncelikle güç kullanmadan ABD ile birlikte bir uzlaşıyı içerebilmelidir. Bu uzlaşı doğrultusunda, daha önce varılan yol haritası mutabakatı çerçevesinde; YPG/PKK’nın silah, mühimmat ve teçhizatının toplanması ve Fırat’ın doğusundan tamamen tasfiyesini kapsamalıdır.
Güç kullanmak suretiyle barış koridorunun tesisi halinde ise, ABD ile uzlaşı pek mümkün görünmemektedir. İşte bu noktada, güvenli bölge/barış koridorunun güneyinde kalacak olan terör unsurlarının varlığı ve tehdidi devam edecektir. Buradaki tehdidin de ortadan kaldırılması için, “Barış Koridoru” güvenli bölge sınırlarını aşan bir hareket tarzını içermelidir.
Diğer taraftan barış koridorunu; sadece YPG/PKK’nın silahtan arındırılması ile elde edilebilecek bir sonuç olarak değerlendirmek de mümkün değildir. Aynı zamanda, ABD ile gerilen ilişkilerin yeniden düzeltilmesi/düzenlenmesi ve stratejik ortaklığın yeniden tesisi için değer biçilen kriterlerde buluşmanın zemini olarak da düşünülebilir.

 [[i]]  MGK “30 Temmuz 2019” Tarihli Toplantısı, https://www.mgk.gov.tr., 30 Temmuz 2019.

[[ii]] Oktay Bingöl-A.Bilgin Varlık, “Korunmuş Bölgeler Bilgi Notu”, Merkez Strateji Enstitüsü, 29 Eylül 2014.

[[iii]]Ünal Atabay, Suriye’nin Kuzeyinde “Güvenli Bölge” Tesisi, https://21yyte.org., 22 Ocak 2019.

https://21yyte.org/tr/suriye/baris-koridoru-ve-hedef

***

19 Eylül 2017 Salı

1925 KÜRT HAREKETİNİN YAPISI VE HEDEFLERİ BÖLÜM 4


1925 KÜRT HAREKETİNİN YAPISI VE HEDEFLERİ BÖLÜM 4




HAREKETİN BAŞLAMASI VE SONRASI,

Yusuf Ziya Bey, pesinden Cıbranlı Halit Bey’in tutuklanması, Seyh Sait, Hasenanlı Halit Bey ve Hacı Musa Bey’in, Bitlis Harp Divanına ifadeye çagrılmaları panik havası yaratmıstı. Halit Bey’in tutuklanmasından sonra,Cıbranlıların ,Bitlis’i basıp Halit Bey’i kurtarma tesebbüsleri olmustur. Hem Ahmet Sever’in anlattıklarından hem de Kargapazarlı Cıbran Beylerinden Resit Bey’in*, oglu Kasım Demiralp’ın babasının kendisine anlattıklarından, Cıbranlılar Halit Bey’i kurtarmak için, Mus-Bitlis arasında yerlesmis olan Hoyti asireti ile temasa geçtiklerini, ancak olumlu bir yanıt alamadıklarını söylemislerdi.
Cezaevinde bulunan Halit Bey’le iliskiyi, Halit Bey’in özel hizmetlerini yapan Hamit(Hemide Mamasi) adlı kisiyle saglıyorlardı. Bu kisi dısında kimseyle 
görüsmesine izin verilmiyordu.
Hamit, Halit Bey’in söylediklerini kardesleri Ahmet ve Selim Beylere iletiyordu. Bilgiler bu kanalla Seyh Sait’e ve gerekli yerlere iletiliyordu. 
Ahmet Sever’e iletilen bilgilere göre Halit Bey’in düsüncelerinde bir degisiklik yoktur. Tutuklamaların örgütün daha önce yaptıgı takvimde bir degisiklige 
gerek olmadıgını, panige kapılmak için bir sebep bulunmadıgını, çalısmaların devam etmesini, kafaların kendisinin Bitlis’ten kurtarılması  üzerine
yogunlasmaması gerektigini, kendi tabiri ile “dısarıda” islerin iyi gitmesi halinde kendileriyle ilgili kaygıların yersiz oldugunu belirtmistir. 
Halit Bey, özellikle kıs aylarında ve hazırlıklar tamamlanmadan baslayacak bir hareketin basarı sansı olmadıgı söylüyordu.
Bundan dolayıdır ki bazı kesimlerce ileri sürülen, ortaya çıkan yeni gelismelerden dolayı, örgütün bu arada bir kongre toplayıp, yeni yöneticiler ve yeni bir 
tarih belirledigi yolundaki açıklamaları destekleyecek bilgi ve belge yoktur. Bu tür açıklamalar yazarların kendi yorumlarından kaynaklanmaktadır.

Bunun üzerine Seyh Sait, Susar üzerinden Karlıova’ya gelmis ilk toplantısını Kırıkhan da yapmıstır. İkinci toplantısı Karlıova’da Cıbranlarla yapmıstır. 
Üçüncü toplantısı Melekan’da Seyh Abdullah ile olacaktır. Bu bölgedeki son toplantı Çan’da yapılacaktır.
Hasan Siyar Serdi, Çan toplantısının 1 Subat 1925 yılında yapıldıgını ve Azadî’nin ikinci kongresi oldugunu söylemektedir. 
Bütün veriler degerlendirildiginde bunun bir kongre degil kapsamlı bir toplantı oldugu anlasılmaktadır. Daha sonra Genç üzerinden Piran bölgesine
geçecektir. Seyh Sait’in Hınıs’tan ayrılmasının iki sebebi vardır. Tutuklanma ihtimaline karsı daha güvenli bir bölgeye gitmek ve çalısmaları hızlandırmak. 
Hazırlıklar hızlandırılacak ve uygun mevsimsel kosularda hareket kuzeyden baslatılacaktır. Azadî kadrolarında iki hususta tedirginlik vardır. Subay olan 
kadrolarının tutuklanması, hareketin vaktinden önce baslamasıdır. Korkulan olmus, hareket 13 Subat 1925 günü Piran’da baslamıstır. 
Bu tarih örgütün planladıgı tarih degildir. Bir provokasyon sonucunda hareket baslamıstır. Bu olayın olmasında Seyh Abdurrahim’in tez canlılıgının rolü büyüktür. 
Hareket hızla çok genis bir alana yayılmıs, bir çok il ve ilçe ele geçirilmistir. Piran’da baslayan hareketin engellenmesi için Azadî Örgütü’nün Diyarbekir 
Subesi çaba sarf etmisse de basarılı olamamıstır. Hareketin kısın en olumsuz kosularında baslaması, hazırlıkların tamamlanmamıs olması ve hükümet 
kuvvetlerinin askeri üstünlügü, askeri hareketi yönetecek subay kadrolarının tutuklu bulunması, hareketin basarısızlıkla sonuçlanmasına sebep olmustur.

Seyh Sait, Diyarbakır’ın ele geçirilmemesi üzerine kuzeye yönelmis, Serafettin Daglarını asıp, Murat Nehrini geçerek 'ran’a gitmeyi planlamıs, önünün askerlerce kesilmesi üzerine Mus-Varto arasında Murat Nehri üzerinde bulunan Abdurrahman Pasa köprüsüne geri geldiklerinde, Binbası Kasım’ın ihbarıyla 
15 Nisan 1925 günü yakalanmıslardır. Seyh Sait ve arkadaslarının abluka altına alındıkları 14 Nisan1925 günü, Cıbranlı Kürt Miralay Halit Bey, Bitlis
Milletvekili Yusuf Ziya Bey, kardesi Teymen Ali Rıza, Damadı Faik Bey ve Mele Abdurrahman, Bitlis’te idam edildiler. Seyh Sait ve arkadasları Diyarbakır’a 
getirilmis Sark İstiklal Mahkemesinde yargılamadan sonra 48 arkadası ile beraber 28 Haziran 1925 günü idam cezasına çarptırılmıslar ve 46 kisi aynı gece 
infaz edilmislerdir. Doktor Fuat, 17 Nisan 1925, Seyit Abdulkadir, Oglu, Seyit Mehmet, Palulu Abdullah Sadi, Bitlisli Kemal Fevzi, Hacı Ahti, Mehmet Tevfik, Hoca Askeri 27 Mayıs 1925 günü idam edilmislerdir.

Geriye kalanlar iki guruba ayrılmıs, Hasenanlı Halit Bey, Kolagası Kerem Bey, Seyh Ali Rıza Bey’in bulundugu gurup 'ran’a, Halit Bey’in kardesi Ahmet ve 
Selim Beyler iki yüz kisilik bir kuvvetle iki yıl daglarda geçirmis, 1927 yılında Suriye’ye giderek Fransızlardan iltica talebinde bulunurlar. İran’a geçenler, 
İran askerleriyle aralarında çatısma çıkmıs, bu çatısmada Kolagası Kerem Bey ve Hasenanlı Halit Bey’in oglu Semsettin ölmüslerdir. Seyh Ali Rıza Bey Suriye’ye geçmis, Hasenanlı Halit Bey, bir süre Kürt lideri Sımko’nun yanına gitmis, 1926 yılında döndügünde yakalanmış,  31 Temmuz 1926 günü Diyarbakır’da idam edilmistir.


HAREKETİN NİTELİGİ VE SONUÇLARI

Resmi tarih 1925 Kürt Ulusal Hareketini “İngiliz destekli, irticai hareket” olarak nitelemistir. Her ne kadar resmi tarih böyle lanse ederse de, bu dönemin 
devlet yetkilileri bunun bir milli hareket oldugunu itiraf edeceklerdir. Dönemin Basbakanı İsmet İnönü,1987 yılında yayınlanan anılarında 1925 hareketi için sunları söyleyecekti:
“Seyh Sait İsyanı’nın sebeplerini degerlendirirken dikkatli olmak gerekir kanaatindeyim. Herhalde bunu bir milli hareket olarak kabul etmek
lazımdır.”(İsmet 'nönü, Hatıralar, 2.kitap, Bilgi yayıevi, Ankara, 1987, s.202)
Bugün bunun gibi bir çok itirafa rastlamak mümkün. Arada geçen seksen yıllık süreçte Komünist Enternasyonalin etkisiyle “aydın ve sol” geçinen çevrelerin, 
olaya bakıslarının, agırlıkla devletin genel bakıs perspektifini asmadıgını da belirtmek gerekir.
Bu durumu dile getirenlerin basında arastırmacı Mehmet Bayrak gelir. 
Mehmet Bayrak,1925 Kürt Ulusal Hareketini degerlendirirken; “ Neden Seyh Sait İsyanı degil?” diye sorar ve devam eder:

“Sahiden hiç düsündünüz mü? Neden resmi görüs, bir Koçgiri Hareketi’ne Alisan Bey Hareketi veya Aliser Hareketi;bir Dersim Hareketi’ne Seyit Rıza Hareketi demez de 1925 Kürt Ulusal Direnme Hareketi’ne “Seyh Sait 'syanı” der?

Kimi kavramları ve terimleri, çogu kez irdelemeden, sorgulamadan egemen düsüncenin dayattıgı ve bizlere kanıksattıgı sekliyle söyleriz. Farkına
varmadan egemen deger yargıların söylemini kullanırız. Bunun tipik örneklerinden biri de kuskusuz Cumhuriyet döneminin en büyük Kürt Ulusal
Hareketlerinden biri olan 1925 Kürt Ulusal Direnme Hareketi’dir”41

1925 Kürt Ulusal Hareketi, tarihte esine az rastlanır bir örnekle adı ve niteligi bakanlar kurulu kararı ile belirlenmistir. Hareket devam ederken, 
Genel Kurmay Baskanlıgı, Bakanlar Kurulu’na 30 Nisan 1925’te bir yazı yazarak; isyanın iç ve dıs basında bir milli hareket olarak yansıtılmasının ulusal 
çıkarlara uygun olmadıgını, bu nedenle hareketin bir Kürt milli hareketi olarak degil, bir irtica ve igfal hareketi olarak yansıtılması
dogrultusunda önlem alınmasını istiyor.

Genel Kurmay Baskanlıgının teklifi üzerine toplana Bakanlar Kurulu 3 Mayıs 1925’teki toplantısında, teklif dogrultusunda karar alır, kararın uygulanması 
ve gerekli önlemlerin alınması konusunda Dısisleri Bakanlıgını görevlendiriyor:
Sayın Bayrak, bu konuya deginiyor ve söyle degerlendiriyor:
“Kısaca anlayacagımız, bir hareketin niteligi de bilim yöntemiyle degil, asker emirleriyle belirleniyor. Tarihler buna göre yazılıyor, eserler buna göre
kotarılıyor, politikacılar buna göre biçimleniyor. Acı degil mi? 'sten bundan dolayı diyoruz ki Cumhuriyet dönemi basta olmak üzere Anadolu halklarının
tarihi yeniden yazılmalıdır”42

Sayın Bayrak’ın belirttigi gibi 1925 Kürt Ulusal Hareketi, bilimsel tarih yazıcılıgı esas alınarak degil, verilen talimatlar esas alınarak yazılmıs ve lanse edilmistir. 
Seyh Sait ve arkadaslarının iddianamesini hazırlayan Savcı Ahmet Süreyya Özgeevren, olayın olus nedenini söyle anlattır:

“Türk ülkesinin sark vilayetlerinin belirli bir kısmında bütün dünyanın muhtelif sekillerde ögrendigi bir isyanın hadisesi vardır. İsyan hiç süphe yok ki
senelerce içerde ve isyan sahası dısından vaki olmus telkinler ve tasavvurlarla eskıya hareketinin fiilen gözükmesiyle meydana çıkmıstır. 'syan hadisesi,
iddianamede anlatıldıgı üzere, guya peygamber dininin yükseltilmesi perdesi altında meydana getirilmistir. Halbuki asıl gaye Türk vatanının muayyen bir
kısmını ana yurttan ayırmak, vatanın birlik ve beraberligini bozup dagıtmaktan ibaretti”43

Savcı Özgeevren, asıl gayenin bagımsız bir devlet kurmak oldugunu söylerken, resmi agızlar dünyaya bunun bir irtica hareketi oldugunu söylüyorlardı.
Ugur Mumcu, Kürt-'slam Ayaklanması adlı kitabında, Sark 'stiklal Mahkemesinde Seyh Sait ve arkadaslarının yapılan sorgularının, Bitlis Harp Divanı’nın 
tutanaklarına göre yapıldıgını söylemektedir. Bitlis Harp Divanı’nın tutanakları seksen yıldır kamu oyunun bilgisinden saklanmaktadır. 

Seyh Sait, sorgusunda bu isin aceleye geldigini kabul ediyor ve savcının sorusu üzerine: “Ben bu isin ne önündeyim, ne arkasındayım. Herkes gibi içindeyim Savcı Bey!” diyordu.

Mahkeme üyesi Ali Saip’in sorusu üzerine.

“Yusuf Ziya’yı tanırım; bana gelmisti. Ramazanda idi. Bitlisli Haydar Efendi, Yusuf Ziya Bey’in Muslu Resit Bey’i ziyarete geldigini bana söyledi.
Kendisinden ders okumustum. Tanıdım. Yusuf Ziya’nın Bitlis milletvekili oldugunu orada ögrendim. Bir saat kaldılar, çay içtiler ve kalktılar, gittiler. Bir
müddet sonra bahar eyyamı idi, Hınıs’a gelmisti, benim köyüme misafir geldi, orada açtı, dedi ki Kürdistan Hükümeti teskil etmek üzereyiz, bu muhaldir
dedim, fikrim bunu kabul edemiyordu. Sonra Erzurum’a gitti.” Halit Bey’le görüstünüz mü? sorusuna, Seyh Sait’tin cevabı “hayır”dır. Bunun
üzerine Binbası Kasım devreye girer, görüsmeyi söyle anlattır: “Geçen sene Kemal Pasa geldiklerinde heyet-i istikbaliye meyanına gittim.
Hailt Bey’de kaldım. Bana dedi ki Seyh Said geldi, “bu güz çıkacagım bana intiba edenlere (uyanlara) Kur’an-ı temhir ettirecegim” dedi
Binbası Kasım, mahkeme sorgusunda devamla sunları söylemektedir: “Bu kıyam için bunlar avamil oldu. Fakat asıl sebep Kürdistan istiklali idi.
Kürdistan Cemiyeti, nihayet Kürdistan 'stiklal ve 'stihlas Cemiyet-i inkılap etti. O yemin o kadar müthistir ki müntesibinin kafasını kesseler söylemezler. 
Ben bu cemiyete dahil olmadım.

Kürtler iki zümredir:

1)Siyasiyun,
2)Diniyun.

Mesela Halit Bey filan siyasiyun idi. Onlar komiteler yaparlardı. Seyh Said Efendi de diniyundandı.Siyasiyun cihetinin amil ve müessiri Halit Bey, Kerem
gibi adamlardı.
Buranın efkar-ı umumiyesine ve Seyh Said’de bu cesareti veren bu gazetelerdi.
Yoksa bu kadar çabuk olmazdı. Bagdat’taki komiteleri 'ngilizler’le, Halep’teki komiteleri Fransızlar’la görüsüyordu, isleri bitiremediler. Seyh Said Efendi çok
acele etti.
Bu teskilat sırf dini olsa Seyh Said Efendi Darahini’yi isgal ettigi zaman hırsızlık eden maiyetinin ellerini kesmesi gerekirdi. Dini zümre seklinde bir cemiyet
degildir.
Erzurum’dan Halit Bey’in 336’da Erzurum’a gittigi sırada Mithat Bey, Hoca Raif Efendi ile bir muhalefet gurupları vardı. Halit Bey her tarafın Kürtleriyle
temas ettigi için efkarı ummumiyeyi %80 nisbetinde Kürtlüge çevirdiler. Mustafa Kemal Pasa’ya arz etmistim ve tedabir ittihazı lüzumunu bildirmistim,
tedabir gecikti ve Seyh Said Efendi de persembeyi çarsambadan evvel getirdi, iste bu”44

Bütün bu ifadelerden çıkarılan sonuç, hareketin bagımsız bir Kürdistan kurmaya yönelik oldugudur. Burada Binbası Kasım’ın altını çizerek söyledigi, hareketin 
vaktinden önce basladıgıdır. Zaten mahkeme kararının gerekçesinde de amacın bagımsız bir devlet olduguna vurgu yapılıyor. 
İstiklal Mahkemesi Baskanı Mazhar Müfit(Kansu), kararı su sözlerle noktalıyor:

“Kiminiz hasis sahsi menfaatlerinize bir zümreyi alet, kiminiz ecnebi kıskırtmasını ve siyasi hırslarını rehber ederek, hepiniz bir noktaya yani
müstakil Kürdistan teskiline dogru yürüdünüz”45
Müstakil bir Kürdistan pesinden kostukları için yüzlerce kisiyi daragacına gönderenler, dünyaya bunları birer “irticacı” olarak lanse edeceklerdi. 
Yapılanlar bununla sınırlı kalmayacaktı. Hareketin liderleri hakkında karalama kampanyaları da baslatacaklardı. Talimatla M.Serif Fırat’a yazdırılan bir kitapla, 
Cıbranlı Kürt Miralay Halit Bey’in ”Hamidyeci” ve asiret çatısmalarının odagındaki isim olarak lanse edilecekti. M.Serif Fırat bu dönemi söyle akatarıyor:

“Yine 1318-1902 yılının Temmuz ayında ,'stanbul asiret mektebinden mezun olan, maktul Cibranlı Mahmut Bey’in oglu Halit Bey,babasının yerine ikinci
Cibran asiret kaymakamı olarak asiretinin basına geçmis,bu adam ,üçüncü Cibran alay kaymakamı olan diger Halit Bey’le görüserek Zeynel’in takibi için
Bingöl daglarına saskeri kuvvetler tahrik ettikten sonra ,bütün asiretiyle Varto ve Hormek köylerine ve Selim’e saldırmıslardır”46

Serif Fırat’ı referans alan Ugur Mumcu, Kürt- İslam Ayaklanması adlı kitabında aynı degerlendirmeleri yapıyor:

“Halit Bey komutasındaki Cibran alayı, sırtını da padisah 2. Abdulhamid’de dayamıstı. Dayadıgı için de bölgede tam bir egemenlik kurmustu. Hormek
köyleri Halit Bey komutasındaki Alay tarafından sık sık basılıyor ve Hormekliler öldürülüyordı. Bu düsmanlık bir kan davası biçimine bürünerek 2.
Mesrutiyet’ten sonra da sürmüstü”47

Kaynakların sınırlı ve tek yanlı olusu bu dönemle ilgili Robert Olson gibi saygın bilim adamlarının da yanılgıya düsmesine sebep olmustur.
Robert Olson ,aynı dönemle ilgili sunları söylemektedir:

“Bu sahıs(Halit Bey kastediliyor),1892’de 'kinci Hamidiye Alayı kumandasını üstlenen ve 1906’da 'brahim Talu’nun oglu Hormekli Zeynel Talu’ya karsı
taaruza geçen Halit Bey’in kendisidir”48

Bu dönemin kosuları dikkate alındıgında Kürtler’de asiret yapılanmasının güçlü oldugunu ayrıca belirtmeye gerek yoktur. Uluslasma öncesi geri bir toplumsal 
yapının ürünü olan asiretlerin dogal olarak kendi egemenlik alanlarını korumak gibi bir egilimi tasımaları ve bunun sonucunda diger asiretlerle çatısmaların 
oldugu bilinmektedir. Bu açıdan bakıldıgında komsu olan ve aralarında mezhep farklılıkları bulunan Cıbran ve Hormek asiretleri arasında zaman zaman çesitli 
tahriklerin etkisiyle çatısmalar oldugu dogrudur.

Ancak iddia edildigi gibi Halit Bey bu çatısmaların içinde degildir.

1892’de Hamidiye Alayı komutanlıgı üstlendigi iddia edilen Halit Bey on yasındadır, okumak üzere Asiret Mektebi’ne o yıl gönderilmistir. 
Bes yıl süreli olan okulu 1897 yılında, akabinde Yıldız Harp Okulunu 1902 yılında bitiren 15 yaver yüzbasıdan biridir. Osmanlı Ordusuna kurmay yüzbası 
rütbesiyle Filistin Cephesine atanmıstır. Ardından 'ran cephesinde görev yapmıstır. Birinci Dünya Savası ile baslayan Rus isgali üzerine, ismi
degistirilen ve yeniden toparlanan Cıbran Hafif Suvari Alayları Komutanlıgına getirilmistir. İstanbul’da ögrenci iken Kürt yurtsever çevreleriyle iliskileri olan ve 
Kürt ulusal bilincine sahip biridir. Kendi bölgesine geldiginde ulusal bilinçle hareket etmis, asiret çatısmalarının önüne geçmek istemistir. 
Osmanlı subayı olması ve yaratacagı bagımlılık iliskileri ayrı bir tartısma konusudur. Ancak “Hamidyeci” diye tanımlanması hem dayanaksızdır hem de haksızlıktır.

1925 Kürt Ulusal Hareketi, kapsamı, niteligi ve hedefleriyle,1919-1938 Kürt hareketleri içerinde en büyügü olmustur. Bu hareket için söylenen “İngiliz destekli”  tezi havada kalacak, bu politikanın mimarlarından 'smet 'nönü bir konusmasında “Ne yazık ki Seyh Sait hareketinde ,ngiliz parmagı rastlanmamıstır” diyecektir.

Azadî’nin Bolseviklere Önerdigi Protokol Metni Erzurum Komitesinin Kararı ve Kosulları

1-Kürdistan; Erzurum, Van, Musul, Bitlis, Diyarbakır, Harput, Suriye’nin batı bölgesi ve Kermansah, Sine, Sakız, Mahabad, Urmiye, ve Selmas yörelerinden
olusur.
2-Bu vilayetlerde bagımsız bir Kürdistan kurulacaktır.
3-Kürt devleti siyasi, idari, ekonomik, ve askeri iliskilerinde bagımsız, ancak Rusya’nın himayesini kabulleneceklerdir. (O dönemde Sovyetler Birligi yönetimi
vardı.)
4-Rusya’nın himayesi; petrol, maden ve Kürdistan daglarındaki zenginliklerin isletilmesi, demiryollarının yapımı, askeri ve teknik elemanlarının yetistirilmesi
konularında olmalıdır.
5-Kürt devleti ve önderleri, komünist ilkelere ve Rusya’nın ilerlemesine karsı olmayacaklardır.
6-Üçüncü bölümde belirttigimiz gibi Kürt devleti Rusya’nın himayesini kabullenmektedirler. Ancak böyle bir Kürt devletinin kurulması için Rusya’da ekonomik 
ve siyasi yardımda bulunmalıdır. Rus hükümeti, önderlerin gereksinimleri için borç para vermeli ve askeri hazırlıklara yardım etmeli.
7-Kurulacak Kürt devleti, kendi özgür iradesiyle yönetim seklini seçecektir. Rusya devleti, siyasi, mali, idari ve askeri konularda müdahale etmemelidir.
8-Eger Kürt önderler, Kürdistan’ı kurma çabalarında Rusya’ya geçme zorunda kalırlarsa, ulasabilmek için Rusya devletinin onlara yardımcı olması gerekir.
9-Birinci bölümde belirtilen yöreler Kürdistan devletinin sınırları içine alınmazsa, Kürtler Rusya’nın yardımıyla dısarıda kalan bölümleri elde etmek için
çalısmalıdır.
10-Rusya devleti yukarıdaki 9 maddeyi olumlu bulur ve Kürt devletinin kurulmasını kabul ederse, Kürt önderleri aktif olarak harekete geçeceklerdir.

Cıbranlı Halit Bey’in Mektubu

Üyesi bulundugum Kürt halkının genel kanısına göre, Kürtler 'ngiltere yanlısı bir egilime sahiptir. 'ngilizler, Kürtlerin özgürlükleri ve bagımsızlıklarından
yana olduklarını propaganda ediyorlar. Böyle bir izlenim vermek istiyorlar.
Sahsen 'ngiltere sempatizanlıgının hiçbir yarar saglayacagına inanmıyorum. Halkımızın Rusların yardımıyla özgürlesebilecegine inanıyorum. Kürtlerin
İngiltereye sempati duyup yandaslıga kapılması önlenmeli. Ruslara daha sıcak bakmalı ve bu ugurda çalısmalı. Buna uygun ortam hazırlanmalı.. Böyle bir
tabanın olusturulması için kararımızı ve on maddelik görüslerimizi size bildirdik.
Rusya devleti önerilerimizi olumlu bulursa ve bu çerçevedeki bir Kürt devletinin kurulmasına yardımcı olacaksa, bize açık ve olumlu sekilde yanıt vermenizi
diliyoruz. Devletinizin olumlu yanıtı geldiginde, örgütümüzü genisletme ve ileri götürme olanakları elde etmis olacagız. Böylece asiret reisleri ve siyasi önderler
aktif bir sekilde toparlanmıs olur. Böylesi bir durumda, komitemizin sorumlularını, isimleri ve geçmisleriyle tanıma olanagınızda gerçeklesecektir.
Buna söz veriyorum. Rusya’nın yardımıyla komitemizin örgütlülügü ve eylemliligi de artacaktır. Kürt asiret reisleri ve halk önderleri bana güveniyorlar. Bende
halkımın Ruslara güven ve sevgi ile yaklasacagına inanıyorum.

Azadî Örgütü Lideri
Cıbranlı Miralay Halit Bey

Kaynak: Ahmet Ferit- Çıra Dergisi, Stockholm, 1996, Sayı: 8, Aktaran Naci
Kutlay- Kürtler, Sayfa:278-280
Tahsin Sever - 1925 Kürt Hareketinin Yapısı ve Hedefleri
Yayına Hazırlayan: www.peyamaazadi.com


DİPNOTLAR;

1 Aydemir, Şevket Süreyya,( 1971) Mekadonya’dan Ortaasya’ya Enver Pasa, C.1 S:101, İstanbul: Yükselen Yayınları 
2 Atatürk, M.Kemal (1987) Gazi Mustafa Kemal’den Bize, Aktaran Cemil Gündogan, 1924 Beytüssebap İsyanı ve Seyh Sait Ayaklanmasına Etkileri, Komal, 
1. Basım, İstanbul, Agustos-1994, s.53 
3 Atatürk, M. Kemal (1968) Nutuk Milli Egitim Basımevi--9.Basım, İstanbul C.3, S:962-963 
4 Dersimi, Dr.Vet. M. Nuri (1992) Kürdistan Tarihinde Dersim, Dilan Yayınları, Dördüncü Baskı, Ocak, S:119, 120
5 Fırat M. Serif (1983) Dogu İlleri ve Varto Tarihi,Türk Kültürünü Arastırma Enstitüsü, Besinci Baskı, ,Ankara S: 157, 160
6 Atatürk, M. Kemal (1968) Nutuk Milli Egitim Basımevi--9.Basım, İstanbul, C.1 S:67-70-71
7 Aktaran Medya Günesi, Sayı.7 Sayfa:20-21
8 Aktaran Adımlar Dergisi 14-17 Ocak -1990 S:14
9 Aybars, Ergun (1988) Yakın Tarihimizde Anadolu Ayaklanmaları Türk Kültürünü Arastırma Vakfı, İstanbul S:28
10 Lazarev, M.S.(1989) Emperyalizm ve Kürt Sorunu, 1917-1923, Öz-Ge Yayınları ,Ankara S:111-112-121
11 Dersimi,.M.Nuri (1992) Kürdistan Tarihinde Dersim, Dilan Yayınları, Dördüncü Baskı, Ocak, S:119, 120, 129, 173
12 Mumcu, Ugur (1991) Kürt-İslam Ayaklanması(1919-1925) Tekin Yayınevi, İkinci Baskı, Ankara , s. 39-40
13 Age, s.45
14 Mumcu, Ugur Kürt-İslam Ayaklanması, Tekin Yayınevi, ikinci baskı, s.46
15 Mumcu Ugur, Kürt-İslam Ayaklanması, Tekin Yayıevi, ikinci baskı s. 48
16 Bruinessen, Martin van ( ) Aga, Seyh ve Devlet. Kürdistan’ın Sosyal ve Politik Örgütlenmesi, Öz-Ge Yayınları, s:348-349
17 Olson, Robert (1992) Kürt Milliyetçiliginin Kaynakları ve Seyh Said #syanı, Özge Yayınları, Birinci Basım, Ankara, s. 65
18 Gündogan, Cemil (1994) 1924 Beytüssebap İsyanı ve Seyh Sait Ayaklanmasına Etkileri, Komal Yayınları I.Basım, s.60-61, İstanbul
19 Olson, Robert (1992) Kürt Milliyetçiliginin Kaynakları ve Seyh Said #syanı, Özge Yayınları, Birinci Basım, Ankara, s. 53
20 Esengin, Kenan( ), Kürtçülük Sorunu, aktaran Sevket Beysanoglu, Diyarbakır Tarihi, 3.Cilt, s.1004, 2001, Diyarbakır Büyüksehir Yay.
21 Bruinessen, Martin van ( ) Aga, Seyh ve Devlet. Kürdistan’ın Sosyal ve Politik Örgütlenmesi, Öz-Ge Yayınları, s:348-349
22 Serdi, Hasan Siyar (1994) Görüs ve Anılarım, Med yayınları, stanbul, s.193
23 Bruinessen, Martin van ( ) Aga, Seyh ve Devlet. Kürdistan’ın Sosyal ve Politik Örgütlenmesi, Öz-Ge Yayınları, s:348-349
24 Saweys, smail Hakkı, Komitaya İstiklala Kurdistane isimli makalesi yazarın Jiyan u Berhemekani İsmail Hakki Saweys adlı kitabından alınmıstır. 
Aktaran Bir Dergisi 2. sayı, 2005, s: 35-36
25 Sasuni, Garo (1986) Kürt Ulusal Hareketleri ve Ermeni-Kürt İliskileri, Orfeus Yayınevi, Stockholm, s:169-171
26 Olson, Robert (1992) Kürt Milliyetçiliginin Kaynakları ve Seyh Said #syanı, Özge Yayınları, Birinci Basım, Ankara, s. 51-77
27 Sasuni, Garo (1986) Kürt Ulusal Hareketleri ve Ermeni-Kürt #liskileri, Orfeus Yayınevi, Stockholm, s:169 -171
28 Dersimi,.M.Nuri (1992) Kürdistan Tarihinde Dersim, Dilan Yayınları, Dördüncü Baskı, Ocak, s: 173
29 Saweys, İsmail Hakkı, Komitaya İstiklala Kurdistane isimli makalesi yazarın Jiyan u Berhemekani İsmail Hakki Saweys adlı kitabından alınmıstır. 
Aktaran Bir Dergisi 2. sayı, 2005, s:35-36
30 Küçük, Yalçın(1990) Kürtler Üzerine Tezler, Dönem Yayınevi, Birinci Baskı,İstanbul s.101-102
31 Sasuni Garo, Kürt Ulusal Hareketleri ve Kürt- Ermeni İliskileri, Orfeus Yayınevi,Stocholm-1986, s.171
32 Bulut, Faik (1991) Devletin Gözüyle Türkiye’de Kürt İsyanları –Yön Yayıncılık, Birinci Baskı, s:12-13
33 Aybars, Ergun (....) Yakın Tarihimizde Anadolu Ayaklanmaları, Türk Dünyası Arastırmaları Vakfı Yayınları,Birinci Baskı, İstanbul . s.29
34 Gündogan, Cemil (1994) 1924 Beytüssebap İsyanı ve Şeyh Sait Ayaklanmasına Etkileri, Komal Yayınları I.Basım, s.75, İstanbul
35 Olson, Robert (1992) Kürt Milliyetçiliginin Kaynakları ve Seyh Said İsyanı, Özge Yayınları, Birinci Basım, Ankara, s. 74-75
36 Bruinessen, Martin van ( ) Aga, Seyh ve Devlet. Kürdistan’ın Sosyal ve Politik Örgütlenmesi, Öz-Ge Yayınları, s:349
37 Mumcu, Ugur (1991) Kürt-İslam Ayaklanması(1919-1925) Tekin Yayınevi, İkinci Baskı, Ankara , s. 66
38 Gündogan, Cemil (1994) 1924 Beytüssebap #syanı ve Seyh Sait Ayaklanmasına Etkileri, s.112, Komal Yayınları I.Basım, İstanbul
39 Olson, Robert (1992) Kürt Milliyetçiliginin Kaynakları ve Seyh Said İsyanı, Özge Yayınları, Birinci Basım, Ankara, s. 77
40 Mumcu, Ugur (1991) Kürt-İslam Ayaklanması(1919-1925) Tekin Yayınevi, İkinci Baskı, Ankara , s. 111
41 Bayrak, Mehmet (1999) Kürt Sorunu ve Demokratik Çözüm, Özge Yayınları, Subat, s:334
42 Age, s.346
43 Beysanoglu, Sevket (2001) Diyarbakır Tarihi, Diyarbakır Büyüksehir Belediyesi Yayınları, C.3, s.998
44 Beysanoglu, Sevket (2001) Diyarbakır Tarihi, Diyarbakır Büyüksehir Belediyesi Yayınları, C.3, s.974
45 Age s.998
46 Fırat M.Serif (1983) Dogu #lleri ve Varto Tarihi,Türk Kültürünü Arastırma Enstitüsü, Besinci Baskı, ,Ankara s135
47 Mumcu, Ugur (1991) Kürt-İslam Ayaklanması(1919-1925) Tekin Yayınevi, kinci Baskı, Ankara , s. 54-55
48 Olson, Robert (1992) Kürt Milliyetçiliginin Kaynakları ve Şeyh Said İsyanı, Özge Yayınları, Birinci Basım, Ankara, s. 51




KAYNAKLAR:

• Aydemir, Sevket Süreyya,( 1971) Mekadonya’dan Ortaasya’ya Enver Pasa, C.1 S:101, İstanbul: Yükselen Yayınları
• Mumcu, Ugur (1991) Kürt-İslam Ayaklanması(1919-1925) Tekin Yayınevi, kinci Baskı, Ankara
• Bruinessen, Martin van ( ) Aga, Seyh ve Devlet. Kürdistan’ın Sosyal ve Politik Örgütlenmesi, Öz-Ge Yayınları
• Esengin, Kenan( ), Kürtçülük Sorunu, Yayınevi, Kaçıncı Basım, Yayın Yeri
• Saweys, İsmail Hakkı, Komitaya İstiklala Kurdistane isimli makalesi yazarın Jiyanu Berhemekani İsmail Hakki Saweys adlı kitabından alınmıstır. 
Aktaran Bir Dergisi 2. sayı, 2005
• Aybars, Ergun (....) Yakın Tarihimizde Anadolu Ayaklanmaları,Yayinevi,Kacinxci baski, basim yeri .
• Beysanoglu, Sevket (2001) Diyarbakır Tarihi, Diyarbakır Büyüksehir BelediyesiYayınları, C.3
• Bayrak, Mehmet (1999) Kürt Sorunu ve Demokratik Çözüm, Özge Yayınları
• Lazarev, M.S.(1989) Emperyalizm ve Kürt Sorunu, 1917-1923, Öz-Ge Yayınları,Ankara
• Serdi, Hasan Siyar (1994) Görüs ve Anılarım, Med yayınları, İstanbul, s.193
• Dersimi, Dr.Vet.M.Nuri (1992) Kürdistan Tarihinde Dersim, Dilan Yayınları, Dördüncü Baskı, Ocak,
• Olson, Robert (1992) Kürt Milliyetçiliginin Kaynakları ve Seyh Said syanı, ÖzgeYayınları, Birinci Basım, Ankara
• Bulut, Faik (1991) Devletin Gözüyle Türkiye’de Kürt syanları –Yön Yayıncılık, Birinci Baskı
• Küçük, Yalçın(1990) Kürtler Üzerine Tezler, Dönem Yayınevi, Birinci Baskı İstanbul
• Aybars, Ergun (1988) Yakın Tarihimizde Anadolu Ayaklanmaları Türk Kültürünü Arastırma Vakfı, İstanbul
• Atatürk, M.Kemal (1987) Gazi Mustafa Kemal’den Bize, Hürriyet Vakfı Yayınları İstanbul
• Sasuni, Garo (1986) Kürt Ulusal Hareketleri ve Ermeni-Kürt İliskileri, Orfeus Yayınevi, Stockholm
• Fırat M.Serif (1983) Dogu İlleri ve Varto Tarihi,Türk Kültürünü Arastırma Enstitüsü, Besinci Baskı, ,Ankara
• Aktaran Adımlar Dergisi 14-17 Ocak -1990
• Atatürk, M.Kemal (1968) Nutuk Milli Egitim Basımevi--9.Basım, stanbul C.3
• Gündogan, Cemil (1994) 1924 Beytüssebap İsyanı ve Şeyh Sait Ayaklanmasına Etkileri, Komal Yayınları I.Basım, İstanbul
• Aktaran Medya Günesi, Sayı.7
• Ahmet Ferit- Çıra Dergisi, Stockholm, 1996, Sayı: 8, Aktaran Naci Kutlay-Kürtler

Sözlü Kaynaklar:

• Ahmet Sever ( Cıbranlı Halit Bey’in kardesi)
• Halil Kılıçoglu (Cıbranlı Halit Bet’in amcası oglu)
• Kasım Demiralp(yazılı ve sözlü)
• İbrahim Sever(Cıbranlı Halit Bey’in oglu)
• Dr. Dıler Saweys( smail Hakkı Saweys’in oglu


Yayına Hazırlayan: 
www.peyamaazadi.com 


**

1925 KÜRT HAREKETİNİN YAPISI VE HEDEFLERİ BÖLÜM 3


1925 KÜRT HAREKETİNİN YAPISI VE HEDEFLERİ BÖLÜM 3




Kürt Önderleri, Kürt giysileri Giymeye, Kürtçe konuşmaya, asiretler arasıda iyi bilinen Kürt siirlerini dolastırmaya baslamıslar.1920 yılı boyunca Halit Bey,
hayli taraftar ve düsman kazanmıs bulunmaktaydı. Halit Bey, Fırat’ın belirttigi üzere, Sevr Muahedesi’nden sonra 1920 yaz ve sonbahar ayları boyunca Kürt
Teali Cemiyeti ve 'stanbul Kürtleriyle simdiye kadar düsünüldügünden çok daha fazla temas içinde oldugunu gösterir. Bu isbirligi Ciwata Xweseria
Kurd(Kürt 'stiklal Cemiyeti) veya 1921’de Erzurum’da halk arasında bilindigi üzere Azadî’nin kurulmasından çok daha önce mevcut görülmekteydi. Cibranlı
Halit Bey, 1920 sonbaharı boyunca daha sonra Seyh Said 'syanı’na katılacak olan Varto, Bulanık, Malazgirt, Hınıs, Karlıova, Solhan ve Çapakçur
bölgesindeki asiretler arasında gezip teskilatlandırdı. Seyhler, hocalar, imamlar ve muhtarlarla konustu. Alevi asiretler arasında pek basarıya
ulasmadı. Alevileri Kürt milliyetçiliginin haklılıgına ikna için nutuk atmak kafi gelmedigi zaman zorbalıga basvurdugu vakidir. Kemalistler 1920 yazı sonlarına
gelindiginde, Halit Bey’in faaliyetlerinden gittikçe süphelenmeye basladılar; 1920 Agustosu’nda kendisine yeni vazifeler yükleyerek Erzurum’a tayin edildi.
Cibranlı Halit Bey, Erzurum’da münasip bir zaman kollayarak beklerken1920 Kasım’ında Dersim (bugün Tunceli) havalisinde bir Kürt isyanı patlak verdi”19

Robert Olson’un yer yer Serif Fırat’a dayanarak aktardıklarıyla, Ahmet Sever’in anlattıkları, Serif Fırat anlattıgı bir olay dısında çakısıyor. Fırat’ın aktardıgı, 
Cibranlı Halit Bey’in 15 Haziran 1920’de Varto’nun Karaç köyünde düzenledigi ve Varto’daki Kürt Alevi asiretlerini ikna etmeye yönelik toplantısından olumlu 
bir sonuç çıkmayınca, Hormek ve Lolan asiretlerine saldırdıgı iddiasıdır. Ahmet Sever ve Halil Kılıçoglu, bu toplantının ve bundan sonraki olayların tanıklarıdır. 

Her ikisinin anlattıkları söyle özetlenebilir:

a) Söz konusu toplantıda Hormek ve Lolan Kürt Alevi asiretlerini ikna etmek olanaklı olmamıstır. Zira Varto’da Kürt Alevi asiretleri ikisinden ibaret degildir.
Bunların dısında Kürt Alevi asireti olan Avdelanlar vardır. Halit Bey’in kendisi bir dönem Avdelanların Kalçıg köyünde, kardesi Ahmet Sever, Avdelanlar’ın Kovik
köyünde ikamet ediyorlardı. 'liskileri dostane ve son derece sıcaktır.
Toplantıdan sonra, toplantıdan rahatsız olan güçlerin tahriki ile Hormek ve Lolanlılar’ın bir kısmı, Ahmet Sever’in Kovik’taki evine saldırmıslar ve talan
etmislerdir. Halit Bey, olayların kimler tarafından ve ne amaçla tezgahlandıgını bildiginden kendisine baglı güçleri Varto merkezine çekmistir.
b) Yüz yıllardır devam eden asiret ve mezhep farklılıkların egemen yönetimlerce tahriki ile derinlesen çeliskilerin bir veya birkaç toplantıyla çözülemeyeceginin
farkındadır Halit Bey. Çalısmalar bu dönemde baslamıssa da Kürtlerin örgütlülük seviyesi dikkate alındıgında, harekete geçmek için uygun zamanın gelmedigi
düsüncesindedirler.
c) Azadî kadrolarının Kemalist harekete umut bagladıkları ve destek oldukları iddiası destekleyen hiçbir belge ve bilgi yoktur. Azadî kadrolarının KTC’inde su
yada bu kümeye yakın durdugunu söylemek çok zordur. Bir dönem KTC içinde yer aldıkları dogrudur. Bu isin 'stanbul merkezli yürümeyeceginin farkındadırlar.
Bu nedenle Erzurum merkezli ve kısa adı Azadî olarak somutlasan örgütlenme, otonomcu veya bagımsızlıkçı tüm Kürt örgütlenmeleri bir araya yetirme çabası
içindedirler. Dolaysiyle Binbası Kasım’ın mahkemede birbiriyle çelisen ifadelerine dayanarak saglıklı yorum yapmak oldukça zordur. Kaldı ki Binbası
Kasım’ın ifadesinin bir yerinde örgütün ismini söylerken ilave olarak söyledigi “İstihlas” sözcügü Osmanlıcada kurtulus anlamındadır. Buradan da anlasılan
örgütün ismini söylerken kendi yorumunu katarak birbirine yakın sözcükleri bir arada kullandıgıdır.

AZADİ (KÜRDİSTAN İSTİKLAL KOMİTESİ )  1921 

Azadî Örgütü hakkında bugüne kadar terli-toplu bir çalısma yapılmamıstır. Örgüt ile ilgili bilgiler birbirinde kopuktur. Azadî’nin önemini vurgulayan ilk 
akademisyen Martin Van Bruinessen’dir. Robert Olson, Kürt Milliyetçiliginin Kaynakları ve Seyh Said ,syanı adlı kitabında ,1925 Hareketinde Azadî’nin rolü ve önemini vurgular. Keza Cemil Gündogan’ın 1924 Beytüssebap ,syanı ve Seyh Sait Ayaklanmasına Etkileri çalısması ciddi çalısmalardan biridir.
Azadî ile ilgili belirtilmesi gereken, 1924 Beytüssebap 'syanı ve akabindeki 1925 Kürt Hareketinin arkasındaki örgüt olmasıdır. Örgütün Kürt tarihinin bir 
dönemine damgasını vurdugu kesindir. Ancak resmi tarih, Azadî’yi hep atlamıstır. Dolayısıyla devletin resmi kaynaklarında ve resmi ideolojinin perspektifleriyle olaya bakan çevrelerin degerlendirmelerinde Azadî pek geçmez. Zira Azadî’nin varlıgı ve kabulü, talimatlarla insa edilen resmi ideolojinin yıkımı demektir.
Örgütün siyasal hedefleri net olmakla beraber, yapısı ve faaliyet alanlarıyla ilgili bilgiler sınırlıdır. 'lk bakısta kısa adı Azadî olan Örgütün isminde bir 
karısıklık da mevcuttur. İsim karısıklıgının bir sebebi, devletin Kürt örgütleriyle ilgili özensizliginin ötesinde Azadî’yi yok saymasıdır. Devletin Kürt örgütleriyle 
ilgili degerlendirmelerinde özensiz davrandıgı kesindir. Ancak Azadî konusunda devletin tavrını özensizlikle açıklamak, devletin yaptıgını basitte indirgemektir.

1925 Hareketi ve Azadî söz konusu olunca devletin organize bir çaba içinde oldugu anlasılmaktadır. Bunun için devletin resmi ve gayrı-resmi sözcülerinin 
degerlendirmelerine bir bakalım. Örnegin devletin ilgisi ve bilgisi dahilinde yazdırılan, Bruinessen’in” garip kitap” dedigi M. Serif Fırat’ın Dogu İlleri Varto Tarihi adlı kitabında Azadî ismi geçmezken, bunun yerine ”Kürdistan Teali Cemiyeti 'cra Kuvveti” ismini kullanır. M. Serif Fırat gibi devletle iliskili birinin 
Azadî hakkında bilgi sahibi olmaması düsünülemez. Yine General Kenan Esengin, Kürtçülük Sorunu adlı kitabında sunları söylemektedir:

“Kürt Teali Cemiyetinin yürütme gücü olan Halit ve Yusuf Ziya esas maksatlarını gizliyerek din maskesi altında fikirlerini Seyh Said aracılıgı ile
Kormanco ve Zazaların seyh ve hocalarına bu yoldan asılamıslardır”20
Her ikisinin degerlendirmeleri aynıdır. Binbası Kasım da Sark 'stiklal Mahkemesi’ndeki ifadelerinde isimle ilgili çeliskili açıklamalarda bulunuyor. İfadesinin bir
yerinde Kürdistan İstiklal ve stihlas Cemiyeti olarak geçerken, bir baska yerinde Kürdistan İstiklal Cemiyeti21 ismini kullanıyor. 

İfadesinin bir baska yerinde ise, bu teskilat Bitlis’te herhalde vardır. Çünkü Ziya orada idi. Erzurum’da Kürt teskilatı olmasa bile bir
muhalif teskilat vardı. Ancak ifadelerinin bir yerinde örgütün ismini dogru kullanıyor.
Örgüt merkezinin Erzurum oldugunu herkes tarafından biliniyorken, devletle iliskisi olan ve örgüt kadrolarının birçogunu yakından tanıyan birinin, birbirini 
tutmayan varsayımlarla konusması kafa karıstırmaya yönelik bir çaba gibi gözüküyor.
Öte yandan örgüte yer almıs veya örgüte yakın insanların degerlendirmelerinde çok fazla bir karısıklıga rastlanmaz. Örnegin; Örgütün en aktif üyelerinden 
biri olan İsmail Hakkı Saweys’in, Örgütü anlattıgı makalesinin adı Kürdistan İstiklal Komitesidir. Yine Garo Sasuni tarafından aktarılan

”Trosnak”ın 1925 Aralık sayısında yayımlanan ve İsmail Hakkı’ya atfedilen (bunun İsmail Hakkı Saweys oldugu tahmin edilmektedir) raporda, örgüt ismi 
Kürdistan Bagımsızlık Komitesi olarak geçer. İstiklal ve bagımsızlık sözcüklerinin aynı anlama geldigi dikkate alınırsa, buna bir çeliski olarak bakılamaz. 
Ancak Saweys, anlattıklarından birbirine baglı iki örgüt ihtimalini de düsündürmektedir. Saweys’in “Kürdistan 'stiklal Komitesi” isimli
makalesinde örgütün, bütün Kürt örgütlerini bir araya getirdigini, ayrıca Yusuf Ziya Bey tarafından Ankara’da kurulan stiklala Kurdistan isimli örgütle 
birlestiklerini anlatır.
Burada anlatılanlar dogru ise ortada birden fazla örgüt oldugu ihtimali çıkıyor. Bu, Kürdistan stiklal Komitesinin cephe tipi bir çatı örgütü oldugu ihtimalini
güçlendirmektedir. Bundandır ki birden fazla örgüt isminin söylenmesi çeliski gibi görünmez.

Örgütün Diyarbakır subesini olusturanlardan Kadri Cemilpasa ve Ekrem Cemil Bey, örgütten sadece “Azadî” diye bahsederler. Azadî örgütün sadece kısa adıdır. 
Örgütün Diyarbakır’daki önemli kadrolarından Dr. Fuat, Mahkeme ifadesinde örgütten Kürt İstiklal Komiteleri, Koçgiri ve Dersim hareketlerinin liderlerinde 
Dr.Vet. M. Nuri Dersimi; Kürt İstiklal Komitesi ismini kullanmaktadır. Bunun bir çeliskiden öteye, Kürt ve Kürdistan sözcüklerinin çogu zaman birbiri yerine 
kullanılma ihtimalinden kaynaklanabilir. Hasan Siyar Serdi, örgüt için Berevaniya Mafe Kurd22 ismini kullanacaktır.
Örgütle ilgili çeliski gibi görünen, örgütün kurulus tarihiyle ilgilidir. Bu durum bazı arastırmacıların örgütün faaliyetlerini yogunlastırdıgı 1923 yılını kurulus tarihi olarak kabul etmeleriyle ilgilidir. Bunların basında Martin Van Bruinessen gelir. Bruinessen, Azadî’nin kurulusunu söyle aktarmaktadır:

“Türkiye’de ise 1923’te Azadî Örgütü kuruldu. Daha önceki örgütlemelere göre epey farklı bir örgüt kurulmustu. Bu Örgütün kadrosunu kent soylular degil
(birkaç kisisel etki dısında), deneyimli askerler olusturuyordu. Merkez İstanbul’da yada Ankara’da degil, 8. Kolordunun bulundugu Erzurum’daydı.
Merkez yöneticileri: Xalit Bey, II.Abdulhamit’tin Hamidiye orduları için kurdugu okula devam etmisti. Milis kuvvetleri içinde büyük bir saygınlıga
sahipti ve düzenli orduda albay rütbesindeydi. Gördügü sehir egitimden olacak, digerlerine göre daha ulusalcıydı. Yusuf Ziya Bey, Bitlis milletvekiliydi;
bu nedenle süphe çekmeden gezip temaslar kurabiliyordu”23

Bruinessen, Azadî’nin kurulusunu 1923 olarak veriyorsa da, mevcut veriler degerlendirildiginde, örgütün kurulus tarihinin 1921 oldugu ortaya çıkmaktadır; 
Ancak örgütün çalısmalarını yogunlastırması 1923 sonrasına rastlar. İsmail Hakkı Saweys, Komitaya stiklala Kurdıstane isimli makalesinde,
örgütün kurulus tarihini 1921 olarak verir. Saweys, örgütün kurulusunu şöyle aktarır:

“Qumandane alayiye Miralay Xalid Bege Cibri ku seroke esira Cibran a li herema Xinis ü Muse akincih bu, di sala 1921 de li Erzirome komeleyeke
pinhan(illegal), Komiteya stiklala Kurdistane ava kir”24
Ancak aynı 'smail Hakkı oldugu tahmin edilen, kendisi tarafından yazılan, Garo Sasuni’nin aktardıgı, “Trosnak”’ın 1925 Aralık sayısında yayımlanan raporunda, 
örgütün kurulus tarihini 1920’nin sonbaharı olarak verir. Söz konusu rapordan bir bölümü aktaralım:

“Türklerin devamlı hücumlarına maruz kalmıs olan ve onların yok etme siyaseti altında inlemekte olan Kürt ulusu önderlerinin etrafında toplandı.
Cibran asiret reisi Albay Halit Bey’e Kürt halkının haklarını isteme ve elde etme görevi güvenle ve oybirligi ile verildi. Halit Bey ilk kez 1920 Ekiminde
gizli olarak merkezi Erzurum’da bulunan bir Kürdistan Bagımsızlık Komitesi kurdu. Komite Türklerin boyundurugundan kurtulmayı ve bagımsızlıga
kavusmayı amaç edinmisti”25
Her ne kadar yazının birisinde 1920, digerinde ise 1921 geçiyorsa da örgütün 1920’li yılların sonu, 1921 basında kuruldugu en güçlü olasılıktır. 
Robert Olson da 1921 tarihine dikkat çeker:
“Ancak isyan, milliyetçi Kürt cemiyetleri, asiret reisleri ve seyhler arasında isbirliginin mümkün oldugunu göstermistir. Dahası Kürt milliyetçiligi ve hatta
muhtariyet için verilen mücadele vilayetlere kaymıstır ve buradan devam edecekti.Yabancı bir sehirde veya 'stanbul’da kurulmus olmayan ilk milliyetçi
Kürt cemiyeti, faaliyetlerine 1921 yıllında Erzurum’da basladı”26

Garo Sasuni, tarih olarak 1920’li yılların Kasım ayını isaret etmektedir. Sasuni, Azadî’nin kurulusunu söyle anlatmaktadır:
“Kürtler artık yeni Türk devleti karsısında yapayalnız kalmıs olduklarını gördüklerinde , İslam olmalarının ve daha önce Türklere yapmıs oldukları
yardımların artık hiç dikkate alınmadıgını ve bilakis tam aksine

“Türk”tehlikesinin yalnız kendilerine yönelmis oldugunu anlayarak, 1920 yılının Kasım ayında Cibranlı asiret reisi Albay Halid, Bitlis Mebusu Ali Rıza* ve
Kemal Fevzi Beyler ile Seyh Said Naksibendi’nin yönetiminde bir iç örgüt kurmaya yöneldiler.Bu örgüt Kürt ulusu içerisinde yavas yavas kök salarak,
birkaç yıllık bir çalısmadan sonra mükemmel bir ag halinde bütün Kürdistan’ı sardı”27

Dr.Nuri Dersimi ise 1922 yılını vermektedir. Dersimi sunları söylemektedir:

“Kürt haklarını korumak amacıyla 1922 yılında Cibranlı Miralay Halit Bey’in baskanlıgında ve Bitlis Mebusu Yusuf Ziya ile bir çok Kürt subayların istiraki ile
Erzurum’da Kürt 'stiklal Cemiyeti adlı bir parti kurulmustu.Bu parti ile isbirligi yapan Kürt subay ve aydınlarının maksadı, bütün Kürdistan’ı kavrayan bir
tesekkül yaratmaktı”28

Degişik tarihler söylenmekle beraber, örgütün 1921 ‘de kuruldugu anlasılmaktadır. Bu su açıdan önemlidir. Örgüt kadrolarının 1920’li yıllardan itibaren örgütlenme faaliyetleri içine girmeleri, Azadî kadrolarının en azından bir kısmının Kemalist harekete umutla baktıkları tezini çürütmektedir.

AZADİ’NİN  YAPISI  VE  HEDEFLERİ



Azadî’nin, dönemin bütün legal ve illegal Kürt örgütlerini bir araya getirme çabasında oldugu anlasılmaktadır. Bu amaç büyük oranda gerçeklesmistir. 
Örgüt, illegal bir çekirdek ve buna baglı cephe tipi bir örgütlenmedir. Askeri ve siyasi bir örgütlenmedir.
Çekirdek örgüt, hücre sistemi ile çalısmakta ve sifre ile haberlesmektedir. ismail Hakkı Saweys, örgüt yapısı ve hedeflerini söyle anlatır:

“Ev komele dı demeki kurt de li Kurdistana Tirkiye li her ses bajaren mezın belav bu u dest bi xabate kir.Komeleyen eskera u niheni (legal ve ilegal) yen
Kurdistane, wek komela Tealiya Kurdistane, Teskilata 'ctimai, Hevi, demokratu sosyalisten Kurdistane xwe gihadın hev…
Bi vi awayi l isalen 1921-1922 yan , çi eskera, çi niheni, hemu parti u komeleyen siyasi yen gele Kurd li Kurdistana Tirkiye lesgeri, ango artes u
siyaset ali hember devre , divet ku ev du gel serbixwe bijin; gele Kurd biz iman u çanda xwe ya netewatiye u li gor baweriya xwe ya dini u kurdayetiye
di Kurdistane idare bike u aboriya xwe ji cihe be, eyni minani Awusturya u Macaristane, wek konferasyoneke Kurd u Tirk de bi hev re bijin u wek du bira
kedre hev bizanin”29

İsmail Hakkı Saweys, Azadî’nin legal ve ilegal bütün Kürt örgütlerini bir araya getidigini söylüyor. Ve bu örgütleri sıralıyor. KTC, Teskilata 'çtimai, Hevi’den 
demokrat ve sosyalistlere kadar herkesin yer aldıgı söylemektedir. Bruinessen, Azadî için “daha önceki örgütlenmelere göre epey farklı bir örgüt..” 
belirlemesi yapmaktadır. Robert Olson, Azadî’nin farklı sosyal grup ve katmanların bir araya gelip beraber hareket edebileceklerinin örnegi olduguna vurgu yapmaktadır. Basında Prof. Hasretyan bulundugu bir grup Sovyet Kürdologun hazırladıgı derlemede su degerlendirmeler yapılmaktadır:
“Sonraları Seyh Said 'syanı adını alan hareketin baslangıç tarihi 1920 yıllarının baslarına gidiyor.1923 Mayıs ayında tüm Kürt yer altı gruplarının harekete
geçmesi ile Azadî Kürdistan, Kürdistan Özgürlük Komitesi’nin baskanlıgında tek bir örgütte birlesme imkanı yaratıldı.”

“Örgüt konsprateryal karakter tasıyordu ve her birisi bes kisiden olan gizli gruplardan olusuyordu. Komitenin Baskanı Albay Cıbranlı Halit Bey’dir.
Cıbranlı Halit Bey, göreceli olarak kısa bir zamanda Mutki asiretinin reisi ve 1919’da Erzurum’da Heyet-i Temsiliye üyesi Hacı Musa’nın, Hasananlı asiret
reisi Hasananlı Halit Bey’in ve diger Kürt asiret reilerinin isbirligini saglamayı basardı. Komite ordu içinde de örgütlendi ve subayların bir bölümünü kendi
yanına çekti. Bunlar arasında Irak kökenli olanlar vardı ve bunlarda Bagdat ve Halep ile bag kurulmasını kolaylastırdı.”

“ İsyan seyhler tarafından degil, esas olarak, basında Türk ordusunda Albay Cıbranlı Halit Bey, gazeteci Kemal Fevzi, Doktor Fuat gibi tanınmıs aydınların
bulundugu Azadî Kürdistan Komitesi tarafından hazırlandı”30

Yine Kadri Cemil Pasa, örgütün yapısı ve amaçlarını söyle anlatmaktadır:

“Kürdistan’ı istiklaline kavusturacak yeterli derecede bir savas örgütünün geregine inanan milletsever Kürt aydınları bunun icrasına çalısıyorlardı.Kürt
subaylarda Bitlisli 'hsan Nuri ,Süleymanyeli Mülazım 'smail Hakkı Saveys, Herbutlu Hursit örgütün önemli üyeleriydiler.
Diyarbekir’de ben, Cemil Pasazade Kasım Bey,Doktor Fuat, dava vekili Mehmet Efendi,Bave Tujo mesur Hacı Ahti, Ekrem Cemil ve bazı diger arkadasların 
istirakıyla örgütün bir subesi açıldı.”

Orgütün önemli kadrolarından Kemal Fevzi, mahkeme sorgusunda;

“Evet,ben,Kürtlük için ve bir Kürt hükümeti kurulması için çok çalıstım. Bu yüzden daha önce de ölüm cezasına çarptırılmıstım. Bu ugurda benim gibi
çalısanların bir kısmı bagımsızlık, bir kısmı özerklik istiyordu. Bunların fikirlerini birlestirmek ve bu gaye ugruna bunları birlestirmek mümkün olmadı.”
(Beysanoglu Sevket, Diyarbakır Tarihi, 3.Cilt, s.952, 2001, Diyarbakır Büyüksehir Yay.)

Bütün bunları aktarmamızın sebebi örgüt yapısı hakkında bilgi sahibi olunmasını saglamaktır. Toparlarsak Azadî farklı düsüncelerin, farklı sosyal grupların 
bir araya geldigi, Seyithan Kuris’in deyimi ile ulusal bir platform niteligindedir. Basında Cıbranlı Halit Bey’in bulundugu, Hasenanlı Halit Bey 
(Hasenan asiret reisi), Hacı Musa Bey (Mutki asiret reisi), Yusuf Ziya Bey (Bitlis Milletvekili), Doktor Fuat, Gazeteci Kemal Fevzi, Hacı Ahti,
Cemilpasalardan Ekrem ve Kadri Beyler, Kürdistan Teali Baskanı Seyit Abdulkadir, Agrı Hareketinin lideri 'hsan Nuri Pasa, Binbası 'smail Hakkı Saweys, 
Tayip Ali ve sosyalist düsünceleriyle tanınan Fehmi Bilal gibi bir çok Kürt ulusalcısını ve aydınını bir araya getirebilmistir.

Örgütün amacına gelince bütün arastırmacılar örgütün bagımsızlıgı hedefledigini belirtmektedirler. Ancak 'smail Hakkı Saweys, hem “Koçgiri” makalesinde 
hem de “Komiteya 'st'klala Kurdistane” makalesinde, Avustuya-Macaristan tipi bir konfederasyon istendigini belirtiyor. Düsüncemize göre böyle bir istek, 
örgütün  kurulus öncesi ve kurulus asamasında, Sevr Anlasmasının uygulanmasını saglamak amacıyla öncelikli hedef olarak konmustur. Çünkü örgüt kurulmadan öncede Azadî kadroları, Sevr’in uygulanması için yogun çaba sarf etmislerdir. Ancak hem devletin resmi kaynakları hem de örgüte yakın
kaynaklar hedefin bagımsızlık oldugunu belirtmektedirler. Saweys, Trosnakta yayımlanan raporunda ise örgütün amacını söyle anlatır:

“Komitenin ulusal çalısmalarının bütün amacı, Kürtlere kendi kültürlerini unutturmamak ,onlara Türkün “kan ve demir” siyasetini anlatmak ve her ne
pahasına olursa olsun Türk boyundurugundan kurtularak Bagımsız bir Kürdistan kurulmasının zorunlu oldugunu göstermekti”31

Faik Bulut tarafından derlenen “Devletin Gözüyle Türkiye’de Kürt 'syanları” adlı kitapta söyle söylenmektedir:

“Kürt Bagımsızlık Komitesi:
Birinci Dünya Harbinden sonra mütareke sıralarında bir çok aydın dogulu Türk, sırf mukavemet örgütlerini kuvvetlendirmek için Kürt Teali Cemiyetine
girmisti.Bu vatanperverlerin bir kısmı, Türklügün parçalanmaz bir bütün olduguna inananlar, Milli mücadelenin baslaması ile birlikte hemen o davaya
katılmıslar, kendilerini Kürt sayanlar ise, el altından fesat karıstırmaya devam etmekle beraber zamanı gelince, ortaya çıkmak emeliyle muvakkaten
gizlenmislerdi.

Kürt Teali Cemiyeti, Damat Ferit Kabinesinin,”Büyük Ermenistan “Projesine siddetle muhalefet ederken 'tilaf ve Hürriyet Partisiyle özerk bir Kürdistan
kurulması konusunda sözlesme yapmaktan geri durmuyordu.Bu cemiyet cumhuriyetin ilanından az önce kapatılmıstı. Fakat buna karsılık 1923’te
(cumhuriyetin ilan senesinde) Seyit Abdulkadir, Hesenanlı Halit, Hacı Musa, eski milletvekillerinden Yusuf Ziya ve ailelerinden mütesekkil olmak üzere
gizli bir komite teskil edildi.Bu komitenin de gayesi ,Kürdistan’ın bagımsızlıgını saglamaktı.Komiteye Yusuf Ziya aracılıgı ile Hınıs’ta oturan Seyh
Sait ve ailesi alınmıstı”32

Harekete devletin gözüyle bakan Prof. Dr. Ergun Aybars da “gizli bir komite kurularak, Kürt devletinin kurulması çalısmaları sürdürüldü” demektedir33.
Her ne kadar resmi söylemde, “irticai hareket” olarak lanse edilmisse de resmi kaynaklarda Azadî’nin bagımsız bir Kürt devletini hedeflediginin altı çizilmektedir. 
Örgüt bu hedefe yönelik örgütlenme ve hazırlıklarını sürdürürken süreç Lozan’a dogru ilerlemektedir. Bu süreçte ibre Kemalistlerin İngilizlerle anlastıklarını 
göstermektedir.
Lozan’da “Türkleri ve Kürtleri” temsil ettiklerini söyleyenler, Kürtlere hiçbir hakkın verilmemesini basarmıslardır. Bunun karsılıgı süphesiz Kerkük-Musul’un İngiliz egemenligine bırakılmasıdır. Lozan öncesi bu anlasma belirtilerinin ortaya çıkması Kürtlerde ciddi tepkiler yaratmıstır. 

Tepki Kürtlerin parçalanmasına yöneliktir. Lozan Heyetinin meclise bilgi vermesi amaçlı 6 Mart 1923 tarihli gizli oturumda, Bitlis Milletvekili ve Azadî önde 
gelen kadrolarından Yusuf Ziya Bey, sunları söylemektedir:

“Arkadaslar temenni ederdim ki Türkiye’nin bir cüz’i denilsin. Çünkü Türklerle Kürtlerin meskün Türkiye’nin parçasıdır. Nıfsından fazlası Kürttür.
Musulun; Kürdün tarihinde bir kiymeti, bir ehemmiyeti vardır….'htimal ki baska bir yer olsaydı bu kadar telas etmezdim. Musulu Kürdün tarihinde bir 
sandalyesi vardır. Arkadaslar; bir insanı ikiye bölmek ve yahut herhangi bir parçasını ayırmak mümkün degil ise Musul’u Türkiye’den ayırmak öylece 
mümkün degildir arkadaslar”34

Yusuf Ziya Bey’in bu siddetli tepkisinin altında Kürtlerin bölünmesine duyulan öfke vardır. Zira Kürtlerin bölünmesinin kendileri açısından hangi anlama 
geldiginin farkındalar.
Zaten daha önce Fransızlarla anlasılmıs ve Suriye sınırı çizilmistir. Irak sınırının çizilmesi ile Kürt cografyası tam ortadan ikiye bölünmektedir. 
Bu tepki yalnız Yusuf Ziya Bey’in tepkisi degildir. Bir çok Kürt milletvekili aynı tepkiyi göstermistir. 'ngilizlerle anlasılması Lozan
sürecinin tamamlanması demektir. 24 Temmuz 1923’te Lozan Anlasması imzalanmıstır.

Lozan Anlasmasında Kürtler yoktur. Azınlıklara tanınan haklar, sadece dini azınlıklar için yorumlanmıs ve sadece onlara uygulanmıstır. 
Lozan sonrası süreçte Kemalistler manevralarını bir tarafa bırakarak gerçek niyetlerini uygulamaya baslamıslardır.
Kendilerinin de kullandıkları Kürt ve Kürdistan kavramlarını yasaklayarak red ve inkar politikasına baslamıslardır. Dini reformlar adı altında tek ulus 
yaratmanın projesi uygulamaya konmustur. Gelinen yeni asama Kürtlerde yeni bir hareketlenme yaratmıstır.

Robet Olson’un, 'ngiliz kaynaklarından alınan ve Kürt subaylarından alınan bilgilere dayanarak verdigi Kürt istek ve sikayetleri sunlardır:

“1-Azınlıklar iliskin yeni bir kanun hali hazırda Hıristiyanlar için uygulanmıstır; Türk hükümetinin niyeti, Dogu vilayetlerindeki bütün Kürt nüfusu Batı
Anadolu’ya nakletmek, yerine göçmenleri ve Türk ırkından olanları yerlestirmek, böylece Akdeniz ve Anadolu, Kafkasya ve Hazar ötesinden
Türkistan’a uzanan genis Turan bölgesindeki kesintiyi ortadan kaldırmaktır.
2-Türk Hükümet’ince halifeligin kaldırılması; bu, Türkler ve Kürtler arasındaki çok az baglardan birini ortadan kaldırmıstır.
3-Mahkemelerde ve okullarda dilin Türkçe ile sınırlandırılması ve okullarda Kürtçe ögretilmesinin yasaklanması. Bu tedbirlerin Kürtler arasında egitimi
fiiliyatta tamamen sona erdirmis oldugu ifade edilmektedir. Türkler, Kürt ırkın halen tek egitim kaynagı olan tekke ve medreselerin de kapatmıstır.
4-“Kürdistan” kelimesi bütün egitim kitaplarından çıkarılmıstır. Bütün ülkedeki Kürtçe cografi isimler kademeli olarak Türkçe isimlerle degistirilmektedir.
5-Türkiye Kürdistan’ındaki bütün üst düzey yöneticiler, yani vekiller ve mutasarııflar, uygulamada tamamen Türkler’dendir ve kaymakamların yarısı
Türk ve yarısı Kürttür. Küçük memurların çogu Kürt olmasına ragmen, Türkler, kimi istihdam ettikleri konusunda asırı dikkatlidir ve bütün süpheli Kürt
milliyetçileri dıslanmaktadır.
6-Vergilerin yılda birden çok toplanmasına ragmen, ödenen vergilerden yarar saglanmamaktadır. Rüsvet olmadan mahkemelerde adalet saglanmamaktadır.
7-Hükümetin Kürdistan vilayetlerindeki Türkiye Büyük Millet Meclisi mebus seçimlerine müdahale etmesi. Sonuçta bütün mebuslar halkın serbest oyuyla
degil, Türk Hükümeti’nin emirleri dogrultusunda “seçilmislerdir”.
8-Hükümetin siyasi karar ve uygulamalarına karsı bir direnis kudreti mamasına da gelebilecek olan( Kürt ) ırksal birligini engellemek maksadıyla sürekli olarak
bir Kürt asiretini bir digerine karsı kıskırtmaya Türk politikası.
9-Hayvanların götürülmesi ve el konulan seylerin karsılıgının verilmesi, Kürt köylerinin askerlerce yagmalanması.
10-Orduda Kürt askerlerin ve zabitlerin rütbelerinin düsük tutulması ve onları zor ve hos olmayan görevlere seçme alıskanlıgı.
11-Türk Hükümeti’nin, Alman sermayesi yardımıyla Kürtler’in maden zenginliklerini sömürme girisimleri”35

Kürtlerin istek ve sikayetleri, Ankara Hükümeti’nin, Lozan sonrası süreçte uygulamaya soktugu politikayı gözler önüne sermektedir. Sürtüsmelerle devam eden iliskiler kopmustur. En azından Kemalistlerden umutlu olan kesimin umutları tükenmistir.

Azadî Örgütü hareketlenme için sartların olgunlasmaya basladıgı kararındadır. Bunun için de 1924 yılı içinde kongresini toplamıstır. Kongrenin 1924 yılının 
Agustos ayında olma ihtimali yüksektir. Bu kongrede yurtsever din adamlarının harekete katılımının saglanması kararı alınmıstır. 1924 ilkbaharı ile Yusuf Ziya 
Milletvekili olma avantajını kullanarak bölgeyi dolasmakta din adamlarını ve asiret reislerini ikna etmekle ugrasmaktadır. Cıbranlı Halit Bey, Erzurum’a çagırdıgı  insanlarla görüsmektedir. Bu dönemde önemli iki konugu olacaktır. Birincisi, Seyh Sait, digeri Said-i Nursi olacaktır. Seyh Sait’in ziyaret tarihi 1924’ün ilkbaharıdır. Daha önce Yusuf Ziya Bey , kendisini Hınıs’ın Kolhisar köyünde ziyaret etmistir. O sıralar harekete katılma konusunda ikna olmadıgı; Seyh Sait’in  Erzurum ziyaretinden sonra ikna oldugu anlasılmaktadır. Diger önemli ziyaret Said-i Nursi’nin ziyaretidir. Bu ziyaretin tanıklarından birisi Halit Bey’in amcazadesi  Halil Kılıçoglu’dur. Halil Kılıçoglu, Said-i Nursi’nin, Halit Bey’in evinde bir hafta kaldıgını, bu süre içinde bütün çabalara ragmen ikna olmadıgını söylüyordu. 
Bu ziyaret, Said-i Nursi’nin Kürt hareketiyle iliskisini kesip, kösesine çekildigi ziyaret oluyordu. Martin Van Bruinessen, 1924 yılında yapılan temaslara dikkat 
çekiyor ve sunları söylüyor:

“Örgütün ilk hazırlıkları bazı subaylarca yürütüldü. Kürdistan’ın her tarafında, nüfuzlu kimselerle baglantı kuruldu. 1923’te Meclis için yeni bir seçim
gündemde oldugundan, Yusuf Ziya, seçim bahanesiyle rahatlıkla baglantılar kuruyordu.

Örgütün ilk kongresi 1924’te yapıldı. Kongrede bulunan Naksibendi seyhi Sex Seid, Xalid Bey’in hısmıydı ve Diyarbakır’ın kuzeydogusundaki Zaza Kürtler
arasında epey bir etkinligi vardı. Bundan dolayı(Hamidiye) milisleri komutanlarını bagımsız bir Kürdistan için ikna etti. Kongreden iki önemli karar çıktı:

1-Kürdistan’da genel bir ayaklanma baslatılacak ve bunu bagımsızlık ilanı izleyecekti. Ayaklanma bütün ayrıntılarıyla planlanacak ve bu is uzun zaman
alacagından, katılanlar, kendilerinden beklenen görevlerle ilgili olarak tam bilgilendirilecekti.
2-Harekete gerekli dıs destek, 'ngiliz, Fransız ve Ruslar’dan saglanmaya çalısılacaktı”36

Genç eski milletvekili Hamdi Bey, yapılan temasları ve Said-i Nursi –Halit Bey görüsmesini 'çisleri Bakanlıgına gönderdigi 24 Eylül 1924 tarihli sifreli yazı 
ile bildiyordu:
“Molla Saidi Kürdi diye bilinen kisi 'stanbul’dan bulunan Kürt Cemiyeti’nce kararlastırıldıgı üzere Kürdistan adıyla özerk bir devlet kurmak için Erzurum’a
gelerek Varto Asiret Reisi Miralay Kürt Halit Bey’le, sonra da Ognut bucagından geçerken Asiret Reisi Binbası Baba ile görüserek….”37
Alınan kararlar geregince harekete destek saglamak amacıyla Bolvesikler, İngilizler ve Fransızlarla iliskiler kurulmustu. Bolvesiklerin yanıtı olumsuzdur. 
Bu konuda baska iddialar da söz konusudur. Ancak bunları ispatlayacak durumda degiliz. Söylenen sudur:
Azadî kadroları, Bolsevikleri ikna etmek için, örgütün yapısı ve gücü hakkında kendilerine bilgi verirler ve bu bilgilerin bir kanalla Ankara Hükümetine 
ulastırıldıgı söylenmektedir.
Elimizde söylenenleri dogrulayacak belge de yoktur. 'ngiliz ve Fransızlarla yapılan temaslardan olumlu bir sonuç alınmamıstır.
Azadî’nin, bir dizi küçük ayaklanmayla, genel bir ayaklanmaya gitmeyi planladıgı anlasılmaktadır. Bunun anlasılabilir sebepleri vardır. 
Zira 1924 Hakkari bölgesinde devam eden “Nasturi Ayaklanması” karsı Kürt asiretlerin kullanılmasını engellemek istiyordu.
'kinci sebepte ayaklanmayı sınır bölgesinden baslatıp, 'ngilizlerle iliski içine girme çabasıydı. Nasturi Ayaklanması, Ankara Hükümeti için önemli bir fırsat 
yaratmıstı. Hem Nasturiler üzerinden Musul konusunda baskı yaratmak, Nasturi Ayaklanması bahanesiyle bölgeye askeri yıgınak yapmak, hem de Nasturilere 
karsı Kürtleri kullanmak. Bu dönemi degerlendiren Cemil Gündogan, sunları söylemektedir:

“Dolaysıyle Nasturilere saldırmak, üç yönlü kazanç saglayabilirdi. Birincisi, Musul meselesi resmi bir çözüme baglanmadan Nasturileri sınırların dısına atmak.Böylece 'ngilizlerin kendilerine karsı kullanabilecekleri bir gücü saf dısı bırakmak .

İkincisi, Nasturilerle Kürtler arasındaki anlasmazlık ve çatısmalardan istifade ederek , Kürtleri T.C.’nin yanına çekmek.

Üçünçüsü de, Nasturileri bahane ederek Kürdistan’a asker yıgmak. 

Böylece Kürtler arasında Lozan günlerinden baslayıp giderek derinlesen ayrısma ve kopusların fiili bir eyleme dönüsmesini mümkün mertebe engellemek, 
Kürtleri kontrol altına almak için gerekli askeri tedbirleri hayata geçirmek”38
Bütün bu sebepler, Azadî’nin Beytüssebap Ayaklanmasına karar verdigi anlasılıyor. Her ne kadar örgütün Diyarbekir Subesi temsilcileri; 

Beytüssebap Ayaklanmasının, Yusuf Ziya Bey’in kardesi Teymen Rıza’ya gönderdigi telgrafın yanlıs anlasılmasından çıktıgını söylüyorlarsa da , sifre sistemini iyi kullanan örgütün, böyle bir yanlısa düstügü düsüncesinde degiliz. 

Diyarbekir subesinin basında bulunan Cemilpasaların genel ayaklanmada pasif kalmaları düsüldügünde, bunun sebepleri ayrıca arastırılmalıdır.

1923 yılı olaganüstü hareketli geçmektedir. Kürtler arasında yogun bir kaynasma baslamıstır. Azadî Örgütünün faaliyetleri yogunlastıkça çesitli kanallardan Ankara hükümetine ihbar bilgileri akmaktadır. Genç eski milletvekili Hamdi Bey’in, Varto’da Hormek agalarının ve Binbası Kasım’ın kendi ifadeleriyle degisik tarihlerde Mustafa Kemal’e ve hükümete bilgi aktardıkları anlaşılmakta dır.  Bu nedenle örgüt kadroları arasında genel bir ayaklanmanın vaktinden önce provoke edilerek patlak vermesinden, çogu subay olan örgüt kadrolarının imhasına kadar bir dizi endise devam etmektedir. Bunun altını çizen Robert Olson, bu durumu söyle aktarmaktadır:

“Azadî, tüm Kürdistan’da küçük ayaklanmalar çıkarmak istiyordu.Böylece Türk ordusundaki subayların yüzde ellisinin Kürt oldugu iddiasını da kanıtlanarak,
yabancı güçler amaçların olabilirligini görebileceklerdi. Hepsinden ziyade, eger 'ngiliz destegi saglanırsa, isyan üç nedenden ötürü Sırnak bölgesinden
baslamalıydı: en güvenilir asiretler buradaydı; bölge en kolay savunulabilecek bir yerdi ve Sırnak ,Irak’taki 'ngiliz kuvvetlerine yakın bir yerdi.
Azadî mensubu Kürt subayların korkuları da vardı ve bunların en basta geleni Türk’lerin Musul’a yönelik olduklarını söyleyecekleri, fakat fiilen Kürt
hareketini bastırmak için kullanılacak güçlü bir kuvveti harekete geçirme ihtimali idi. Bu korku sonradan gerçege dönüstü. Subayların ikinci temel
korkusu, Türkler’in faaliyete katılan Kürt subayları hapsedebilecegi, öldürebilecegi ve isyanın vakit kemale ermeden baslama ihtimali idi. Kısa bir
süre sonra gerçeklesecek bu korku, Azadî’yi, 'ngilizler’den derhal destek görmek için bastırmaya zorladı.

Kürt subayların Türkler’in Azadî’de aktif olarak bilinen Kürt subayları hapsedip öldürecekleri korkusunun dayanagı vardı. Türk istihbaratının, 'hsan Nuri ve 4
Eylül Beytüssebap 'syanı’nın diger firarilerine yönelik tutumları, Azadî’nin faaliyetlerine iliskin esaslı Türk müdahalesinin bir örnegidir”39

3-4 Eylül gecesi Beytüssebap’ta birçogu subay 500 asker ayaklandılar. Ayaklanmaya bölgedeki asiretler katılımı saglanamadı. Ayaklamanın önde gelen liderleri, İngilizlerin kontrolündeki Irak’a kaçmak zorunda kaldılar.

Kürtler’deki hareketliligin farkında olan Kemalistler, 1 Agustos’ta Diyarbakır’da Türk-Kürt kongresi düzenleyecek, Mustafa Kemal 1924 Sonbaharında Erzurum’da Kürt asiretleriyle bir toplantı yapacaktı. Erzurum’daki toplantının bilgi kaynagı Cıbranlı Halit Bey’in kardesi Ahmet Sever’dir. Toplantıya Hasenan asiretini temsilen Hasenanlı Halit Bey, Zırkan asiretini temsilen Kolagası Kerem Bey, Sipkan asiretini temsilen Abdulmecit Bey, Haydaran asiretini temsilen 
Kör Hüseyin Pasa, Mutki asiretini temsilen Hacı Musa Bey ve Cıbran asiretini temsilen Binbası Kasım katılmıslardır. Toplantıya katılanlar, toplantıdan
önce Cıbranlı Halit Bey’in baskanlıgında toplandılar. Toplantıda ortak bir tutum belirlediler. Belirledikleri ortak talepleri Mustafa Kemal’e iletmeye karar verdiler.
Toplantı Mustafa Kemal’in baskanlıgında yapıldı. Toplantıda Binbası Kasım farklı bir tutum takınmıstır. Heyetin geriye kalan üyeleri alınan kararları Mustafa 
Kemal’e iletirler. Binbası Kasım’ın farklı tutum takınması heyet üyeleri arasında öfke yaratmıstır. Toplantı çıkısında bu tepkilerini dile getirirler. 
Bunun üzerine Binbası Kasım, geri döner ve Mustafa Kemal ile yalnız görüsür. Bu görüsmenin içerigi bilinmemektedir. Ahmet Sever’in anlattıklarıyla,
Binbası Kasım’ın 13 Ocak 1945 yılında Söke Kaymakamına anlattıgı ve Ugur Mumcu tarafından ortaya çıkarılıp aktarılan ifadesi birbirini tutmaktadır. 
Binbası Kasım, Kürdistan İstiklal Komitesi’ni nasıl ihbar ettigini Söke Kaymakamı Kazım Atakul’a söyle anlatıyordu:

“1924 yılında Atatürk Erzurum’a geldi. Halkın saygılarını sunmak için Muslular ile birlikte Erzurum’a gitmistim. Kabulden sonra Atatürk’ten özel görüsme
istedim. Kabul edildim. 9.Kolordu Komutanı Ali Sait Pasa (Aybaytugan) hazırdı”40

İkisinin anlattıgı görüsme aynı görüsme mi bilemiyoruz. Aynı görüsme olma ihtimali çok yüksektir. 'ki anlatım arasındaki fark, Ahmet Sever görüsmenin 
Kürt asiret temsilcileriyle Atatürk arasında, Binbası Kasım ise Mus heyeti ile Atatürk’ü ziyarete gittigini söylüyor. Binbası Kasım Kürt asiret temsilcileriyle, 
Kürtlerin isteklerini iletmek üzere görüsmeye gittiklerini gizlemis olması ihtimalidir. Görüsmeden dönen heyet Cıbranlı Halit Bey’e giderek durumu 
degerlendirirler. Binbası Kasım’ın tutumunu Halit Bey’e iletirler. Cıbranlıların neden Binbası Kasım tarafından temsil edildigi sorusuna Ahmet Sever, asiretin
büyügü 'smail Aga’ydı. 'smail Aga, Binbası Kasım’ın gitmesini istedi. 'smail Aga, Halit Bey’in amcasıydı ve yaslıydı. Halit Bey amcasını kırmak istemedi diye 
yanıtlıyordu.
Bu görüsmelerden sonra devletin operasyonları baslayacaktı. Yusuf Ziya Bey, bazı kaynaklara göre 10 Ekim 1924 günü, bazı kaynaklara göre de 10 ile 16 Ekim arasında bir gün tutuklanarak Bitlis cezaevine gönderildi. Bu tutuklamalardan önce Erzurum ahalisinden olan Bitlis Valisi Zihni Bey, Bitlis Valiliginden alınarak yerine Kazım Dirik Pasa getirildi.

Ardından Cıbranlı Halit Bey, 20 Aralık 1924 günü tutuklanarak Bitlis cezaevine gönderilecekti. Tutuklandıgında amcazadesi Halil Kılıçoglu yanındadır. 
Halil Kılıçoglu, Halit Bey’in tutuklandıktan sonra bir hafta süreyle Erzurum’da bilinmeyen bir yerde tutuldugunu, daha sonra Bitlis’e sevk edildigini anlatıyordu.

Mustafa Kemal, Erzurum dönüsünden sonra son bir hamle daha yapar. Mus milletvekili 'lyas Sami’yi Halit Bey’e görüsmeye gönderir. Görüsmenin içerigini 
Ahmet Sever yıllar sonra ögrenir. 

Ahmet Sever, hareketin bastırılmasından sonra, Suriye’de Fransız yönetimince kendilerine iltica hakkı tanındıgını, 1928 yılında af ilan edildiginde geri
döndüklerini, 1930 yılında “Simali Kürdistan Cemiyeti” kurmak iddiasıyla tutuklanarak Ankara getirilip yargılandıklarını, delil yetersizliginden bırakıldıklarını söylüyordu. Ankara’da bırakıldıktan sonra, en son Halit Bey’le İlyas Sami’nin görüstügünü bildigini, içerigini ögrenmek için İlyas Sami’yle görüsmeye gittigini söyler: “Beni Keçiören’deki evine davet etti” der. Mustafa Kemal’in görüsme için 'lyas Sami’yi seçmesi tesadüf degildir. 'lyas Sami, Kürdistan Teali Cemiyeti üyesiydi. 'lyas Sami aynı zamanda din adamıydı. 

Dolaysıyla Halit Bey’in yakından tanıdıgı bir insandı. 'lyas Sami, devletin size yaptıkları az bile dedikten sonra görüsmelerini anlatır:

“Gazi Hazretleri bir gün beni çagırarak, sen Halit Bey’i iyi tanırsın. Eski dostlugunuz vardır. Düsünce ve tekliflerimizi kendisine ilet. Kendi sahsı için
isteyecegi her türlü teklifine hazır oldugunu(Genel Kurmay Baskanlıgı hariç, Halit Bey’in terfisi 1920’den beri durdurulmustu),bu isten vazgeçmemesi
halinde kendisi için çok kötü olacagını kendisine iletmemi istedi. Bunun üzerine Erzurum’a gittim. Fuadiye oteline yerlestim. Kendisine bir pusula
yazarak, kendisiyle görüsmek için geldigini, otelde kendisini bekledigini belirtip bir görevli ile pusulayı Halit Bey’e gönderdim. Bir süre sonra görevli
verdigim pusula ile geri döndü. Pusulanın arkasına, görüsmeye gerek yok deyip, altına Halit yazıp geri göndermisti. Bu duruma çok sinirlenmistim. Ben
ta Ankara’dan onunla görüsmeye geliyorum, o benimle görüsme geregi duymuyor. Bir an sinirlenip geri dönmeyi düsündüm. Sonra Gazi Hazretlerinin
bana verdigi görevi yerine getirmek için evine gitmeye karar verdim. Evine gittigimde divanında oturuyordu. 'çeri girdim. Beni görmezlikten geldi. Ben
Hoca 'lyas, beni tanımadın mı? dedim. Sen Hoca 'lyas degilsin dedi. Hoca 'lyas, Kürt’tü ve dinine baglıydı, dedi. Bu hos olmayan karsılamadan sonra gelis
sebebimi ve Gazi Hazretlerinin tekliflerini aktardım. Tepkisi çok sert oldu.
Eger benim boynum için bir ip hazırladıysanız, Halıt’tın boynu buna hazırdır dedi ve kestirip attı. Bunun üzerine Ankara’ya döndüm ve durumu Gazi
Hazretlerine ilettim.”

Ahmet Sever, 'lyas Sami’nin Halit Bey ile görüsmesinin içerigini böyle anlattıgını aktarıyor. Burda anlatılanlar dogru ise Mustafa Kemal’in, Elcezire Komutanı 
Nihat Pasa’ya gönderdigi talimatlarda yer alan Kürt liderlerini idari ve askeri görevlere getirme karsılıgında kendimize baglama siyasetinin bir devamı görülüyor. 

Ancak bu taktik Halit Bey’e karsı tutmamıstır. Bütün bu tehditlere ragmen Halit Bey’in Erzurum’u neden terk etmedigi sorusuna Ahmet Sever, Halit Bey’in 
Erzurum’dan ayrılması için kendisine defalarca yapılan önerileri ret ettigini, gerekçesinin de Erzurum’dan ayrılmasının, hareketin fiilen baslaması demek 
oldugunu, devletin de böyle bir fırsat bekledigini, kısa girilirken baslayacak bir hareketin basarı sansının olmadıgı düsüncesini tasıyordu. Halit Bey, bu düsüncesini tutuklanmasından sonrada sürdürecekti. Bugünde en çok sorulan sorulardan birisi budur. Azadî Örgütü liderinin kendi etrafındaki çember 
daralırken neden resmi görevini bırakıp ayrılmadıgıdır. Çevresindeki insanların anlatımlarından anlasıldıgı kadarıyla Halit Bey, planlanan hareketin baslaması 
için yeterli örgütlülüge ulasmadıgı düsüncesindedir. Bununla beraber örgütle baglantılı bazı asiret reislerinin bile ikircikli davrandıklarını görmektedir. 
Özellikle Hacı Musa Bey’in tutumundan son derece rahatsızdır. Bu durumu hem Halil Kılıçoglu’nun anlatımlarında hem de Kasım Demiralp’ın
yazılı olarak aktardıgı bilgilerden anlasılmaktadır.

4 CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.

***