Ortadoğu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Ortadoğu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

10 Ekim 2021 Pazar

ULUSLARARASI İLİŞKİLERİN PERDE ARKASI. BÖLÜM 4

ULUSLARARASI İLİŞKİLERİN PERDE ARKASI. BÖLÜM 4




ABD ve Afganistan.. 

 Amerika 20 yıldır yani bir insan nesli süresince Afganistan‟ı bombalıyor. Usame Bin 
Ladin‟in ekibi Afganistan‟ı çoktan terk etti, kendisi de uzun zaman önce öldü. Taliban ise 
ABD‟ye hiç saldırmadı. O zaman ABD ve NATO neden hala orada? 20 yıllık Afgan macerası 
ABD‟ye 2.26 trilyon dolara mal oldu26. Bu süre zarfında çocuklar okula gidemedi, ABD‟nin 
ülke inşası başarısız oldu. Afganistan‟ın tek kazananı uçak ve bomba üreten Amerikan 
şirketleri. 
 Biden, 11 Eylül‟ün 20. Yıl dönümünde Afganistan‟ı terk edeceklerini açıkladı. Ancak, 
ABD askeri çekilse de CIA, paralı askerler ve özel askeri şirketlerin artan bir güç ve rolle 
Afganistan‟da kalacağı biliniyor. Halen CIA, Afganistan içinde kendine yerel güçlerden bir 
ordu kurmuş durumda ve Kabil‟deki Afgan istihbaratı da CIA‟nın kontrolünde. 
Doha‟da yapılan ve ABD, Rusya, Çin ve Pakistan‟ın katıldığı görüşmeler de Aşraf 
Gani hükümeti ve Taliban ile istişare edilerek, barış için bir yol haritası oluşturuldu. Buna 
göre, ABD kuvvetleri 1 Mayıs‟ta çekilmeye başlayacak ve 11 Eylül‟de çekilme tamamlanmış 
olacak. Üzerinde anlaşılan müşterek bildiriye göre; çekilme sürecince taraflar çatışmayacak, 
barış görüşmeleri devam edecek, NATO askerleri ve büyükelçiliklerin güvenliği sağlanacak, 
BM Güvenlik Konseyi Taliban‟da uygulanan yaptırımları gözden geçirecek, barış 
görüşmelerinde BM daha çok rol alacak. 

 Bildirinin en önemli yanı; “Bağımsız, egemen, birleşik, barışçı, demokratik, tarafsız ve 
kendi kendine yeterli bir Afganistan” vurgusunun yapılması. Afgan topraklarında yabancı güç 
kalmayacak ve Afganistan herhangi bir askeri ittifaka veya bloka katılmayacak. Ancak, Orta 
Asya‟da başlayan büyük oyunda Afganistan‟ın tarafsız kalması zor gözüküyor. 
 ABD ve Taliban arasında yapılan görüşmelerde Afgan hükümeti ile iktidarı 
paylaşması, bunun içinde ortak bir geçici hükümet kurulması tartışılıyor27. Bu da aslında bir 
süre sonra Kabil‟den başlayarak Taliban‟ın ülkeye tamamen hâkim olması demek. 
 ABD‟nin Afganistan‟dan çekilmesinin arkasında yeni bir plan olduğu ortaya çıkıyor. 
Bu yeni bir ABD-Cihatçı işbirliği olabilir. ABD‟nin çekilmesini müteakip ülkede tekrar iç 
savaşın başlaması ve ülkeye gelecek diğer cihatçılar ile birlikte Çin‟e karşı planların 
yürürlüğe sokulacağı konuşuluyor28. Bu plan ile sadece Çin‟in Afganistan ile bağlantıları 
değil, İpek ve Kuşak Yolu üzerindeki projeleri de hedef haline gelecek. Çin ile ilgili planların 
hedeflediği Harita-4 aşağıda görülmektedir. Detaylarını Büyük Avrasya Projesi başlıklı 
makalemizde anlatmıştık. 

Harita 4: Gerçek Çin 



En büyük hedef, Çin-Pakistan Ekonomik Koridoru. Her yanı her çeşit cihatçı ile 
dolacak Afganistan‟ın Çin ile olan dağlık sınırı uygun bir savaş ortamı da sağlıyor. 
Afganistan; Orta-Güney-Batı Asya üçgenini kontrol eden merkezi bir coğrafyaya sahip. 
 Sonuç olarak, ABD on yıldır küresel terör örgütleri listesinde en başa koyduğu Taliban 
ile şimdi barış görüşmeleri yapıyor. Moskova ve Pekin‟in de Afganistan için ayrı ayrı 
hesapları var. Afganistan‟da yeni dönemde özel askeri şirketlere sonsuz savaş için daha çok 
görev verileceği düşünülüyor. Bu şirketlerin Orta Asya‟da yeni düşük yoğunluklu savaş 
senaryolarında kullanılacağı konuşuluyor29. Yani işler Asya‟da da daha kötüye gidecek gibi. 
Taliban olsun ya da olmasın ABD çoktan Çin‟e karşı ayaklanma stratejilerinin sahnesini 
hazırlamaya başladı. ABD, buraya Çeçenleri ve Uygurları yerleştirerek, Orta Asya-Kafkasya 
ekseninde örtülü operasyonlar planlıyor30. Hedefte Doğu Türkistan ve Kuzey Kafkasya vd. 
bölgeler var. 

 Rusya ve Orta Asya; en zayıf halka Kırgızistan… 

Çin ise İpek Yolu projesi üzerinden Orta Asya‟da sürdürülebilir müttefikler edinerek 
kendi eksenini Avrupa‟ya kadar uzatmak peşinde. ABD ise kuşatma ve istikrarsızlaştırma 
stratejisi izliyor. Bu coğrafyada kritik eksen Orta Asya-Afganistan-Pakistan hattı ve bu hattın 
en zayıf ve kırılgan kesimi ise Tacikistan-Kırgızistan arasında. Rusya, burada oyunu yeniden 
kurguluyor. Rusya, Hazar Denizi‟nin doğu ve batısını kontrol etmek istiyor. Bu nedenle, 
Kafkasya ve Orta Asya coğrafyasındaki sorunlarda çözüm istemiyor, sınır ihtilaflarını sürekli 
hale getirmek, Rus askeri varlığının kalıcılığı demek. 

Kırgızistan, Orta Asya ülkeleri içinde en sıkıntılı ülke. Bu kara ülkesi tamamen dağlık 
olduğu için ekonomik kalkınması çok zor. Sınırlarında Çin, Kazakistan, Özbekistan ve 
Tacikistan var. Ülkede biraz altın maden var ama diğerlerindeki gibi petrol ve doğal gazı yok. 
Sonuçta eski Sovyet coğrafyasındaki en fakir ülke. Bu dağlık ülkede aynı zamanda iç siyasi 
ve sosyal bölünmeler var. Özellikle kuzey ve güney bölgeleri arasında, birbirinden ayrı iki 
nüfus ve iki siyasi merkez var. Biri başkent Bişkek‟te, diğer Oş ve Celal-Abad arasındaki 
koridorda. Bu durum ülkede sürekli istikrarsızlık yaratıyor. 

1924 yılında Stalin, Orta Asya‟nın sınırlarını çizerken bölgedeki Fergana Vadisi‟ni 
kasıtlı olarak üçe böldü, üç ayrı siyasi kimliğe ayırdı. Kırgızistan‟da büyük bir Özbek nüfus 
ve azınlık olarak güneyde Tacik nüfus bıraktı. İlave olarak, Kırgızistan ve Tacikistan 
arasındaki sınırlarda sınırlı su kaynakları üzerinde anlaşmazlık konuları yarattı ki, bugünkü 
çatışmalarının kaynağını teşkil ediyor. 

 Coğrafi nedenlerle ekonomik, güvenlik ve siyasi sorunlara rağmen, Kırgızistan 
stratejik konumu itibarı ile büyük güçlerin rekabet alanı içinde. Rusya, Kırgızistan‟ın en 
büyük ticaret ortağı ve Kant‟ta Rus askeri üssü var. Manas‟ta ise ABD üssü var ve bu üs 
yakındaki Afganistan‟da NATO harekâtı için kullanılıyor. 
 Tacikistan ve Kırgızistan arasına 29 Nisan 2021‟de sınır sorunu nedeni silahlı çatışma 
yaşandı. Sovyetler Birliği çöktüğünden beri Orta Asya bölgesindeki sınır sorunları nedeni ile 
bu tür düşük yoğunluklu çatışmalar sık sık yaşanıyor31. 
Kırgız-Tacik sınırında yaşanan olaylar, ABD‟nin Afganistan‟dan çekilme sürecinde 
Orta Asya‟da yaşanan en önemli çatışmalardan ilkini oluşturmaktadır. Bu çatışma, yeni bir 
dönemin başlangıcı olmakla birlikte, aslında Rusya ile ABD arasındaki rekabette devrilen ilk 
domino taşlarından biri olarak okunabilir. 
Bundan sonraki süreçte toplumsal hareketler, terörizm faaliyetleri ve sınır sorunları 
gibi konuların Orta Asya gündemini daha da meşgul edeceği öngörülebilir. Dolayısıyla artık 
Fergana merkezli gelişmeler üzerinden Orta Asya‟yı kontrol altında tutmayı amaçlayan bir 
güç mücadelesi başlamıştır. Fergana, “Büyük Oyun”un kalpgâhıdır 32. 

Harita 5 : Fergana Vadisi 
 

Kaynak: Stratfor, Kyrgyzstan's Geographic Challenge, (October 16, 2012). 

Kırgız-Tacik Sorunu, en temelde bölge devletleri arasındaki sınır ihtilafı gibi 
görünmekle birlikte, asıl hedef bu ülkelerin aralarındaki olası bir uzlaşmanın yol açacağı 
“Fergana Birliği”nin önüne geçmektir33. Yani hedef, kalpgâhı kontrol etmektir ve bölge 
devletlerinin bu bağlamda Fergana‟da söz sahibi olması istenmemektedir. Bu, en temelde 
Rusya ve ABD‟nin bölge ile ilgili hedeflerine uygun düşse de “Çin faktörü”nü de göz ardı 
etmemek gerekmektedir. “Çin faktörü”, daha çok bölgede artan bir gücün önünü kesmeye 
yönelik olarak görülmektedir. 

Rusya ve Azerbaycan.. 

Kırgızistan gibi özellikle son zamanlarda hassas konumda olan diğer bir ülke Azerbaycan. Önce Rusya-Ermenistan ilişkileri ile ilgili yeni gelişmeleri özetleyelim, sonra Azerbaycan neden hassas anlatalım. Ermenistan‟ı Dağlık-Karabağ ile yola getiren Rusya, bölgeye yerleştikten sonra şimdi meyvelerini topluyor. İki önemli gelişme var. 

Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, geçen hafta Ermenistan'ın başkenti Erivan'da 
Ermenistan başbakanı Nikol Paşinyan ile görüştü. Paşinyan‟ın açıklaması ilginç; “Dağlık 
Karabağ ihtilafına AGİT Minsk Grubu tarafından yapılan ilkeler temelinde nihai bir çözüme 
ulaşmak için barış sürecini yeniden başlatma ihtiyacına ilişkin tutumumuzu vurgulamak 
istiyorum.” Arkasından Paşinyan, Rusya ordusunun Ermenistan'ın güneyinde Azerbaycan sınırı 
yakınında "ek güvenlik garantisi" olarak iki yeni askeri üs kurduğunu açıkladı. 
Ruslar, sanki bundan sonraki süreçte Ermenileri kollama sözü veriyor. Ermenistan‟ın 
güneyine askeri olarak iyice yerleşmesi ise Azerbaycan-Nahçivan-Türkiye arasını kontrolüne 
alması anlamına geliyor. 
Rusya-Azerbaycan ilişkilerine gelince, Ruslar, artan Türkiye etkisi karşısında yeni 
bazı şeyler denemek, Aliyev rejimini değiştirmek derdindeler. 
Azerbaycan konusunda Rusya‟nın çevirdiği dolaplar ile ilgili elimizde uzun bir liste 
var. Bunları başka bir makaleye bırakıp, kısa bir özet yapalım. 
Azerbaycan‟ın 1991 sonrası dış politikasında başlangıçta Rusya ve Batı arasında bir 
denge politikası izlemeye başladı. İki tarafla da askeri ittifak ve tam bir bölgesel ekonomik 
entegrasyondan kaçındı. Tercihini enerji işbirliği için Batı‟dan yana kullandı ve bu dönemde 
Moskova‟nın güç projeksiyonu azaltmak isteyen Batının siyasi desteğini aldı. Ancak, 
ABD‟nin Kafkasya politikası 2008 yılındaki Rusya-Gürcistan Savaşı‟ndan sonra radikal 
olarak değişmeye başladı. Bu durum Obama‟nın ikinci dönemi ve Trump döneminde daha 
belirgin hale geldi. Daha öncesinde Rusya‟nın etkisine karşı bir güçlü alternatif oluşturan 
ABD, bölgenin Moskova‟nın arka bahçesi haline gelmesine göz yumdu. 2013 yılına kadar 
Azerbaycan‟ın denge politikası başarılı oldu. 2014 yılındaki Ukrayna krizinden sonra 
Moskova‟nın baskısı artınca Azerbaycan, Rusya ile ilişkileri derinleştirme ihtiyacı duydu. 
Özellikle Kırım‟ın işgalinden sonra Azerbaycan, Rusya‟ya kapıları daha çok açtı ve Rus 
yumuşak gücü ülkeye yerleşti. Azerbaycan yönetimi böylece Rusların Dağlık-Karabağ 
sorununda tavrını kendi lehine değiştireceğini umdu. 

Öte yandan, bugüne kadar Batının ekonomik ve demokratik reform istekleri bölgenin 
ve ülkenin şartları ile uyumlu değildi ve kötü niyetli olarak algılandı. 2013 sonrası Batı‟nın 
Azerbaycan‟ı demokratik reform isteği ile eleştirmesi Rusların komplo teorilerini 
destekliyordu. Batı düşmanı eski elit, sadece ülke içinde değil hükümet içinde de güçlü bir 
Rusya yanlısı kadro kurdu. 2014 yılında ABD‟nin Ukrayna‟daki başarısız darbe girişimi 
deneyimi Batı karşıtı söylemin artmasına yaradı. Azerbaycan yönetimi, ülkedeki NGO‟ları 
baskı altına alacak yeni bir yasa çıkardı, yabancı ülkelerden fon alan NGO‟ları kapattı. Batılı 
kurumların yerel ofisleri kapatıldı. Azerbaycan, böylece Rusya‟nın gücünü tanımış oldu, Batı 
karşıtı elit ülke içinde güçlü bir hale geldi ve artık Batı ile ilişkilerde denge arayışı yoktu. 
Aliyev yönetimine göre, Batı ülkedeki rejimi de değiştirmek istiyordu. Rus yanlısı elit istediği 
propaganda ortamını bulmuş, güçlenmişti. 

Azerbaycan‟ın Rusya ile olan ilişkilerinin arkasında gittikçe güçlenen bir grup 
Azerbaycanlı elit var. Rusya ise ülke içinde algıları değiştirmeye ve kendine uygun koşullar 
ortaya çıkarmaya yarayan bazı vasıtalar geliştirdi. Rusya, özellikle Azerbaycan‟ın medya ve 
eğitim sektörlerinde etkili. Azerbaycan içinde Rus dilinin kullanılmasını ve halkın Rus 
medyasından haber almasını istiyor. Rusya‟da iş imkânı bulacağını düşünen yeni nesil 
Azerbaycanlılar, Rusça kurslarına katılıyor. 

Bir de diaspora konusu var. Rusya içinde çoğu işçi göçmeni yaklaşık 1 milyon 
Azerbaycanlı yaşıyor. Azerbaycan‟ın yönetimi için diaspora bağımsızlığın kazanıldığı 
günlerden beri hep bir endişe konusu oldu ve Rusya‟nın manipülasyon aracı olarak görüldü. 
Ülkeden kaçan eski Azerbaycan yöneticileri de Bakü yönetimi aleyhine güçlü bir muhalif ağı 
kuruyordu. Rusya, diasporayı iki nedenle kullanmaya devam etmek istiyor. Öncelikle 
Azerbaycanlı göçmenlerin geri gönderilmesi Azerbaycan‟da önemli ekonomik gelir kaybına 
ve sosyal istikrarsızlığa (muhalefete) neden olabilir. Bu kozu elinde tutmak istiyor. İkincisi, 
diaspora Azerbaycan‟ın Avrasya Ekonomik Birliğe katılımına vasıta olabilir. Üye ülkeler 
arasında serbest işçi akımı, diasporanın da işine gelebilir. Sonuçta, Ruslar için eski Sovyet 
coğrafyasında diaspora sadece siyasi bir manivela.
 
Rusya‟nın Azerbaycan‟ı manipüle etme stratejisi etnik gerilimleri kullanma üzerine 
olagelmiştir ve bu diğer komşu ülkeleri için de böyledir. 1990‟larda Rusya, Azerbaycan‟daki 
etnik azınlıklara finansal ve lojistik destek sağladı. Amaç, Aliyev ve etrafındaki iç halkaya 
karşı bir kalkışma sağlamaktı. Bu amaçla, Rusya içinde Lezgin, Avar ve Taliş azınlıklarının 
hakları için konferanslar düzenledi. Sonraki adımda Rusya içinde bölücü örgütler kuruldu; 
Dağıstan‟da Lezgin Ulusal Hareketi (Sadval) ve Taliş Gençlik Örgütleri. Sadval, 
Azerbaycan‟da yasaklandı. Rusya‟nın bu örgütlere desteği aktif ve görünür idi. Rusya, 2012 
yılında Azerbaycan‟da kurulacak Rus radar üsleri için yapılan görüşmelerde istediği sonucu 
alamayınca hem muhalif diasporaya hem de bölücü örgütlere desteğini artırmaya başladı34. 
Rusya‟nın yumuşak güç uygulamasına gelince; Azerbaycan‟da birkaç Rus Üniversitesi 
çeşitli bölümler açtı. Ayrıca, propaganda amaçlı enstitüler kuruldu ve Rusya Avrasya 
Çalışmaları Kalkınma Fonu tarafından finanse edilen proje çalışmaları yapıyorlar. 2011 
yılında Bakü‟de Rus Bilgi ve Kültür Merkezi kuruldu. Okul müfredatlarında Rus dil eğitimine 
yer verilmesi için Bakü‟de Rus büyükelçiliği, Azerbaycan Milli Eğitim Bakanı ile anlaşma 
imzaladı. Böylece 50 okulda Rusça öğretilmeye başlandı. Azerbaycanlı öğrencileri Rusya‟ya 
çekmek diğer bir öncelikli konu oldu. ABD destek programlarının azalması Rusların işine 
yaradı. Rusya Eğitim Bakanlığı, Rossotrudnichestvo yolu ile Rus üniversitelerine gidecek 
Azerbaycanlı öğrencilere burs veriyor. 
Rusya‟nın diğer bir önemli hedefi Azerbaycan‟ı Avrasya Ekonomik Birliği‟ne 
çekmek. 2012 yılından beri Rusya, Azerbaycan dâhil tüm aday ülkelerde medya ve Avrasya 
Kulübü gibi NGO kurgusu ile propaganda yapıyor. Üniversite öğrencilerini “Avrasyacılık” 
fikirleri ile bir araya getiriyor. Ülkelerde kurulan Avrasya Hareketi örgütleri doğrudan 
Rusya‟daki askeri ve siyasi yapılarla bağlantılı çalışıyor. 2015 yılından itibaren Rusya, 
Azerbaycan‟da bu tür gayretlere yoğunlaştı. Önce Mayıs 2015‟de Sputnik Haber internet 
portalı kuruldu. Sputnik bir yandan Azerbaycan hükümetini destekleyen yayınlar yapıyor, 
diğer yandan Batı karşıtlığını pompalıyor. 
 Bütün bunların ötesinde Rusya, eski Sovyet Cumhuriyeti döneminden kalan bu 
ülkelerdeki KGB bağlantılarını yeniden kurgulayarak ülkenin iç işlerine ve egemenliğine 
müdahale etmektedir. Azerbaycan içinde de Rusya‟nın dediğinden çıkmayan kukla bakanlar 
ve Rus istihbaratı tarafından işkence gören generaller ve subaylar ya da Dağlık-Karabağ 
çatışmalarında savaşın başarısız olması için çalışan askerler bulunmaktadır. Azerbaycan-
Rusya dengeleri özellikle Türkiye için çok hassas bir şekilde takip edilmesi gereken bir 
süreçtedir. 

Sonuç.. 

Devletleri yönetenlerin asıl vazifesi, tarihin kırılma noktalarından geçerken ülkelerini 
bekleyen fırsat ve tehditleri önceden görmek ve bu kapsamda ulusal gücü hazırlamak ve 
zamanı geldiğinde tereddüt etmeden kullanmaktır. Her ülkenin kısa ve orta vadeli politikaları 
yanında asıl “büyük oyun”u var. Ama önemli olan öndeki hükümet yetkilileri değil sahnenin 
gerisinde oyunu kuranlar çünkü oyunu kuran kazanacak olanlardır. Bu alanda her türlü hile, 
tuzak, barbarlık ve delilik geçerlidir. Büyük oyunların oynanmasında yol haritası çoğu kez 
kazaya uğrar, planlar değişir. Tarihi değiştiren genellikle liderlerin kabiliyetleri değil, 
tesadüfler ve yapılan hataların ortaya çıkardığı yeni durumlardır. Yanlış kararların arkasında 
ülkeleri yöneten liderlerin durumu nasıl algıladıkları, kişisel özellikleri ve insanlığın 
geleceğini nasıl hafife aldıkları gibi faktörler bulunur. Ancak, günümüzde artık para ve güç 
arayışı devletin önüne geçmektedir. Ülke çıkarları lafta kalmış, siyasi iktidarı ve statüsünü 
korum endişesi yönetimlerin içinde egemen olmaya başlamıştır. Bu yüzden, dünya genelinde 
otokratik eğilimler artmaktadır. Dünyamızın evrensel yani tüm insanlığı düşünen bilge 
liderlere ihtiyacı var. Bunun olması için de dünyanın yeniden tuzla buz olması ve büyük 
hesaplaşmadan yeni ve evrensel bir kahraman doğması gerekiyor. 

DİPNOTLAR:

1 E.C. Knuth, The Empire of The City, 1946, aktaran Kevin Cahill: Who Owns the World: The Surprising Truth 
About Every Piece of Land on the Planet, Grand Central Publishing, 2010, p.144. 
2 Caroll Quigley, Tragedy and Hope: A History of the World in Our Time, GSG and Associates, (1975), p.267. 
3 Nicholas Shaxson, Treasure Islands, Tax Havens and the Men Who Stole the World, The Bodley Head, 
(London, 2011), p.147. 
4 Charlie Edwards, National Security for the Twenty-first Century, Demos, (London, 2007), 60. 
5 Peter Harris, Keys to the Kingdom: Who Will Govern the UK? Politics at Earlham College, (April 30, 2015). 
6 Alan Duncan, In the Thick of It, William Collins, (April 2021). 
7 Chris Mullin, Alan Duncan Diaries: An Insider’s Account of Boris Johnson, Middle East Eye, (May 3, 2021). 
8 Michael Sobolik, Countering China’s Global Great Game, (April 29, 2021). 
9 Paul R. Pillar, Foreign Election Interference and the Other Ills of American Democracy, (April 28, 2021). 
10 Ted Galen Carpenter, Joe Biden’s Foreign Policy Dream Team Is Disappointing, Cato Institute, (January 6, 2021). 
11 Brett Wilkins, Counter-Terrorism’?: Two Decades after 9/11, New Interactive Map Details Footprint of US War Machine in 85 Countries, Common Dreams, (25 February, 2021). 
12 Rick Rozoff, Pentagon Adds Africa to Global Battleground with China and Russia, Anti-bellum, (19 April, 2021). 
13 Robert A. Manning, Peter A. Wilson, Offshore Balancing Strategy Can Correct America’s Middle East Approach, Atlantic Council, (February 26, 2021). 
14 Manning, ibid, (February 26, 2021). 
15 Jan Oberg, Biden Bombs in Syria — Helping to Steal Its Oil but What Is There to Talk About? (March 02, 2021). 
16 Michael Sobolik, Countering China’s Global Great Game, (April 29, 2021). 
17 Will Lowry, Fear and Unknowing in the Indo-Pacific Region, Press the Button, (May 4, 2021). 
18 Michael Sobolik, Countering China’s Global Great Game, (April 29, 2021). 
19 Paul Antonopulos, Washington to Organize Ukraine, Georgia and Moldova to Challenge Russia in the Black Sea, InfoBricks, (February 15, 2021). 
20 Brian Kalman, Will the Montreux Convention Prevail? South Front, (18 April 2021). 
21 Stratfor, Russia: Moscow to Withdraw Troops Near Ukraine, But Keep Weapons, (April 22, 2021). 
22 Lyle J. Goldstein, The Shadow of a New Cold War Hangs over Europe, U.S. Naval War College, (March 30, 2021). 
23 Medea Benjamin, Nicolas J.S. Davies, What Planet Is NATO Living On? CODEPINK for Peace, (February 24, 2021). 
24 Sonja van den Ende, EU Provoking Russia by Attempting Color Revolutions in Belarus, Ukraine and Crimea, InforBricks, (April 06, 2021). 
25 Bonnie Kristian, Four Pivots Joe Biden Should Make with Russia, The Week, (May 2, 2021). 
26 Brown University‟s Cost of War Project has detailed, the US has wasted $2.26 trillion dollars 
27 Michal Senk, Whether America Stays or Goes, the Taliban Will Control Afghanistan, Charles University, (April 7, 2021). 
28 Bob Goush, Biden’s Afghanistan Withdrawal Is A Blow to China, Blooomberg, (April 15, 2021). 
29 Andrew Korybko, What’s the Future of Afghanistan After Trump? US Troops Replaced by Private Military Contractors? OneWorld, (January 13, 2021). 
30 M.K. Bhadrakumar, Breakthrough in Afghan Peace Process! Indian Puncline, (May 1, 2021). 
31 Stratfor, Tajikistan, Kyrgyzstan: Militaries Exchange Gunfire at Border in Water Dispute, (Apr 29, 2021). 
32 M.Seyfettin Erol, Kırgız-Tacik Sınır Çatışmaları Ya Da “Büyük Oyun”un Dönüşü, ANKASAM, (30 Nisan, 2021). 
33 Erol, (30 Nisan, 2021). 
34 Zaur Shiriyev, Azerbaijan’s Relations with Russia Closer by Default, Chatham House, Russia and Eurasia Programme Research Paper, (March 2019). 

***

ULUSLARARASI İLİŞKİLERİN PERDE ARKASI. BÖLÜM 3

ULUSLARARASI İLİŞKİLERİN PERDE ARKASI. BÖLÜM 3




 Çin’in Büyük Planı.. 

Çin, on yıllardır ABD ile rekabet konusunu derin derin düşünüyor. Xi Jinping‟in işlediği “ortak kader topluluğu” mottosu aslında ABD‟nin müttefik ağını diplomatik yollarla kırmak ve kendi yörüngesine çekmek için geliştirilmiş Çin Planı‟nın bir parçası. Xi‟nin vizyonunun tehlikesi, Batının özgürlük ve demokrasi değerlerini sahiplenirken kendi bindiği dalı kesecek olması. Çin Komünist Partisi, tabii ki ülkeye özgürlük ve demokrasi ya da evrensel insan haklarını getirmek istemiyor. Çin‟in yeni dünya vizyonunun merkezinde “Tek Yol Tek Kuşak (TYTK)” inisiyatifi var ve bu projeye dayalı dış politika ile ABD‟nin hegemon konumunun yerini alacaklarını hesaplıyorlar. Öte yandan Pekin, Tek Çin prensibi ile Tayvan ile birleşmek istiyor, ada devletini savunmayı ABD‟ye pahalıya getirmek istiyor. 

Avrasya coğrafyasını Çin pazarı haline getirmek için her limana her ulaştırma yoluna 
el atmak, kendi planlarına entegre etmek istiyorlar. Bunun için “21. Yüzyıl Marshall Planı” 
denilen bir fon ile para akıtıyorlar. TYTK üzerindeki ülkelere cömert yatırım projeleri sunarak 
para dağıtıyor ve etki sahasında yeni nüfuz bölgeleri açıyorlar. COVİD-19 nedeni ile ülkelerin 
mali sıkıntılar yaşaması Çin parasını daha cazip kılıyor. 

Tek Yol, eski İpek Yolu‟na benzer şekilde Çin‟den Avrupa‟ya uzanan güzergâhta Rusya, Orta Asya, Güneybatı Asya ve Ortadoğu‟ya da uğrayan rotalara sahip. Tek Kuşak adı verilen deniz rotası ise Güneydoğu Asya‟yı Batı‟ya bağlıyor. Son altı yılda TYTK kapsamında pek çok Avrasya projesi ortaya çıktı. Hatta bunların bazıları Afrika ve Latin Amerika‟yı da kapsamayı hedefliyor. TYTK ile Xi Jinping‟in izlediği yöntem ve dünyaya mesajı Çin‟in küresel hegemonya ya doğru yürüdüğüdür. Bu başarı Çin Komünist Partisi için tartışılamaz bir gerçektir. 

TYTK‟nın en büyük önceliği Hint Okyanusu‟na olan kara rotalarının güvenliğini 
sağlamaktır. Hint Okyanusu‟na Pakistan ve Burma üzerinden gidilerek Malakka Boğazı ve 
Hindistan by pass edilecektir. İkinci büyük öncelik Tayland Körfezi‟ni kontrole almaktır. 
Böylece Güney Çin Denizi‟nde çıkacak bir çatışmada Kamboçya‟da konuşlanan Çin Ordusu 
unsurları ile birlikte Tayland ve Vietnam etkisiz hale getirilecektir. Tek Kuşak‟ın diğer bir 
amacı da Hint Okyanusu‟ndan başlayarak ABD‟nin 5. ve 7. Deniz filolarının engellenmesidir. 
ABD ile tek tek güç kıyaslaması yapıldığında Çin‟in pek çok asimetrik hassasiyeti var. 
Çin Komünist Partisi her alanda yaratıcı ve saldırgan taktikler izliyor. Kendi stratejik 
avantajlarını artırmak için ABD‟nin zaaflarından faydalanıyor. Çin‟in Güney Çin Denizi‟nde 
suni adalar işgal ederek Vietnam, Filipinler ve diğer ülkelere egemenlik hakkı iddia etmesi 
doğrudan bir yaklaşım değil, salam taktiğidir. Böylece kendine karşı koymayacak güçlere 
karşı “de facto” münhasır ekonomik bölgeler inşa ediyor. 

ABD-Çin çekişmesi.. 

ABD ve Çin arasında bir yanda hegemonik rekabet diğer yanda ideolojik farklılıklar 
var. ABD içindeki milliyetçi ve küreselci kanat, bugüne kadar savunmacı olan anlayıştan 
“dayak atan” bir stratejiye geçme, tembelliğe ve tevazuya son verme konusunu tartışıyor. 
ABD‟nin TYTK ile başlayan Çin‟in uzun vadeli oyununa karşı politikası henüz netleşmedi. 
Çin‟in dolarına karşı dolar öne sürmek pek akıllıca değil, bunun yerine saldırgan bir yöntem 
seçilerek, Çin‟i masaya oturtmak ve albatros (yani avcı büyük kuş) konumuna düşürmek bir 
seçenek 16 olarak görülüyor. 

ABD‟nin öncelikli çıkarı, stratejik deniz yolları üzerindeki hâkimiyetini sürdürmek ve 
Avrasya‟dan bir hegemon güç çıkmasını önlemek. Şu anda Avrasya‟daki durum 19. Yüzyılda 
Orta Asya ve Güney Asya‟yı kontrol etmek isteyen İngiltere-Rusya “Büyük Oyun”una 
benziyor. Ancak, Çin bir de denizden kesintisiz bir deniz güzergâhı kontrolü (Tek Kuşak) 
istiyor. Bu, ABD Deniz Kuvvetleri‟nin uluslararası ticaretin güvenliğini sağlama görevine bir 
meydan okuma. Çin bu planda savunmacı değil, İran Körfezi ve Doğu Akdeniz‟de düzenli 
devriye uygulamaları yaparak ABD‟yi test ediyor. Pasifik‟te ise meydan okuma daha belirgin. 
ABD; Palau, Mikronezya ve Marshall Adaları ile yeniden masaya oturmaya hazırlanırken, Çin bölgeye para akıtmaya başladı, liman inşaatı planlıyor ve temaslarını sıklaştırıyor. 

Sonuç olarak, TYTK; ABD için jeopolitiğin ötesinde bir meydan okumayı temsil ediyor. Yani sadece ABD‟nin Asya‟da statüsüne değil küresel düzendeki değerlerine de rakip oluyor. Çin, kendisinin merkezinde olduğu, hem de fiziksel hem de entelektüel olarak yeni bir dünya kurmak istiyor. 

 ABD‟de Çin karşıtlığı anti-Çin ırkçılığına ve „Asyalı‟ hatta „Asyalı Amerikan‟ düşmanlığına dönüşüyor. Korona virüs döneminde bu daha belirgin hale geldi. Şimdilerde ABD‟deki Çinli öğrencilerin ülkeye nüfuz etmesinden duyulan rahatsızlık ve ülkelerine geri gönderilmesi konuşuluyor. Ülke içinde Asyalı Amerikalılara artık şüphe ile bakılıyor. İşin ilginç yanı Çinlilerle ayırt edilmesi güç olan Japon ve Güney Koreliler de bundan nasibini alıyor. Bunlara “ebedi yabancı” ya da “beşinci kol” gözü ile bakılıyor. Doğu Asyalıları güvenilmez, sırlı ve tuhaf gösteren karikatürler yayınlanıyor 17. 

ABD ve Çin hatta bütün dünya ile Çin arasındaki sorunun temeli aynı; 
“bilinmemezlik”. Tıpkı Kuzey Kore veya Soğuk Savaş döneminin Sovyetler Birliği gibi. Ve 
birlikte yaşamayı öğrenmek yerine, “bilinmeyen” problem olarak görülüyor ve yok edilmek 
isteniyor. Daha pragmatik ve daha az ırkçı çözümden gittikçe uzaklaşıyoruz. ABD; Çin, 
Kuzey Kore ve İran gibi ülkelerle birlikte yaşamak yerine yıllardır “havuç-sopa” stratejisi 
uyguladı ama sonuç yok. 

 Gelinen aşamada, ABD-Çin ilişkileri Korona virüs dönemi ile birlikte geçen 40 yılın 
ardından önemli bir dönemece geldi. Geçmişin görünüşte işbirliği ve “kazan-kazan” süreci 
Biden yönetimi ile birlikte hızla “karşı olma” ve “savaşçı kurt diplomasisi”ne dönüştü 18. 
Korona öncesi ABD, Çin ile ilgili itirazlarını insan hakları ve gümrük vergilerini artırması 
şikâyeti ile sınırlı tutuyordu. Kırılmanın nedenlerinden birisi Çin‟in Hong-Kong‟a olan baskısı 
ve şehrin otonomisi ile ilgili beklentiler. ABD tarafı artık Çin ile ilgili acemilik ve pasiflik 
döneminin bittiğini söylüyor. Trump yönetimi, Çin‟in eşit olmayan ticaret koşulları ve 
entelektüel bilgi hırsızlığı karşısında “karşılılık” politikası başlatmıştı. Ardından ilişkileri 
yeniden tanımlamak gündeme geldi. 2019‟da ABD, Çin‟i adil olmamak ve kötü niyetle 
suçlamaya başladı. Hedefte düşman olarak ifade edilen Çin Komünist Partisi var. Nixon 
döneminden beri süren ama arka plana itilen derin güvensizlik sözlere de yansıdı. 
 2020 yılında ortaya çıkan COVİD-19, stratejik kaymaya neden oldu. Çin‟in virüsün 
ortaya çıkışını saklaması ve devamında bilgi paylaşımını sansüre tabi tutması, kişisel koruma 
cihazlarını stoklayıp kar etmeye kalkması ve virüsün orijini hakkında dezenformasyona 
başlaması ABD tarafında sinirleri bozdu. Amerikalı politika yapıcılar hızla Çin‟e karşı iyi 
düşünülmemiş seçeneklere odaklandılar ve Çin‟e kapıyı göstermek istiyorlar. Biden ve 
danışmanlarının yeni Çin politikası, Çin Komünist Partisi‟ne karşılık verecek bir strateji 
üzerine kurulu. Bir yandan Çin ile olan tedarik zincirlerinin yollarının değiştirilmesi 
planlanıyor, diğer yandan Trump‟ın düşündüğü gibi Dünya Ticaret Örgütü‟nden de çıkmak tasarlanıyor. Amaç, Çin‟i uluslararası ticaret sisteminden dışlamak, izole etmek. Ancak, 
Çin‟in de kozları var. Örneğin dünya üzerinde az bulunan mineraller ve eczacılık maddeleri 
Çin‟de önemli miktarda var. Çin Komünist Partisi‟nden sonra ABD‟nin hedefinde Çin 
şirketleri ve Konfüçyüs Enstitüsü var. Kissinger‟ın Çin‟e yönelik pragmatik politikasının 
arkasında büyük planda Çin‟e angaje olmak vardı. Şimdi ABD bundan vazgeçiyor. 
ABD ve Rusya arasında gelişmeler.. 

 ABD ve NATO, dünyanın her yerinde Rusya ve Çin‟e karşı mücadele başlattı. 
ABD‟nin Rusya ile olan gerginliği artırma stratejisi Çin ile ilişkilerinde de izleniyor. ABD‟de 
2014 yılında Ukrayna darbesini planlayanlar iktidarda. Biden yönetimi dış politikada oldukça 
hırslı, Çin ve Rusya‟yı hedef listesine koyarak Washington‟un dünya liderliğini kanıtlamaya 
çalışan, şahinlerden oluşuyor. Bunların başında da Dışişleri Bakanı Antony Blinken geliyor. 
Böyle olunca da ABD, bildik örtülü işlere, sonsuz savaşlara yönelme eğiliminde. Biden‟ın 
Obama döneminden kalma özellikle Ukrayna‟da olanlarla ilgili Ruslara karşı özel bir hıncı 
var. Rusya, olabilecek her istikametten ve her yöntemle köşeye sıkıştırılıyor. Ve bu işte ABD 
ile işbirliği yapmayanları da hedef tahtasına konuyor. 

 ABD‟nin ekonomik yaptırımları Rusya, Kuzey Kore ve İran‟ı hedef alıyor. Rusya‟ya 
uygulanan yaptırımların arkasında şunlar var; 

 - ABD seçimlerine müdahale etmesi, 
 - Ukrayna‟nın doğusundaki örtülü işgali ve Kırım‟ın ilhakı, 
 - Suriye‟ye müdahale ve ABD‟nin desteklediği güçlere saldırı. 

 ABD ve Rusya ile arasında artan gerilim sadece Ukrayna değil Arktik bölgeden 
başlayarak tüm coğrafyayı geçip Doğu Avrupa ve Kafkasya‟ya oradan Ortadoğu‟nun 
derinliklerine ulaşıyor. Amerikan uçakları Rusya‟nın kanatlarında düzenli olarak uçuyor, 
denizaltıları çevreliyor ve NATO tatbikatları sınırları dibinde gövde gösterisi yapıyor. Rusya 
ise beş ana modernizasyon programı ile karşılık vermeye hazırlanıyor; nükleer saldırı 
kuvvetleri (yeni ICBM‟ler dâhil), bombardıman uçakları, drone‟lar ve taktik nükleer silahlar. 

    15 Mart 2021 tarihinde yapılan NATO Tatbikatında (Defender Europe 2021), 27 
ülkeden yaklaşık 28 bin kişi katıldı. Bunun yaklaşık 20 bini Amerikan askeriydi. Tatbikatın 
amacı Ukrayna‟nın savunulmasıydı ve bu tür tatbikatlara Polonya, Bulgaristan, Romanya ve 
Ukrayna‟da devam edilecek. 

ABD, Karadeniz‟de kıyısı olan NATO üyeleri Romanya ve Bulgaristan dışında 
Ukrayna için Karadeniz bölgesinde yeni ittifak arayışları içinde. Türkiye‟nin konumunun 
belirsiz olması nedeni ile Ukrayna, Gürcistan ve Moldova‟yı bir araya getirmeye çalışıyor19. 
Moldova‟nın Karadeniz‟de kıyısı olmamasına rağmen, Tuna Nehri‟ndeki Giurgiuleşti Limanı 
ile geçiş sağlıyor. Ancak, bu ülkelerin ateş gücü sınırlı olması nedeni ile beklenti daha çok 
NATO‟ya destek olmaları yönünde. 

Son gerilimde Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, eğer ülkesinin işgal altındaki 
Donbas bölgesine müdahale etmeye kalkarsa Ukrayna‟yı yok ederiz tehdidinde bulundu. 
Ardından iki ordu askeri Ukrayna sınırına gönderdi ve denizden kuşattı. 
 ABD, Montrö Anlaşmasına göre olması gerekenden 15 gün önceden Boğazlardan iki 
savaş gemisi için izin istedi ve Türkiye izni verdi20. Aslında ABD‟ni 6. Filosu rutin olarak 
Karadeniz‟e savaş gemileri göndermekte ve geçen ay Ukrayna‟ya destek gösterisinde 
bulundular. 15 Nisan 2021 günü Biden ve Putin‟in telefon görüşmesinden sonra transit geçiş 
isteği reddedildi. Bu gerginliği azaltan bir adım oldu. Rusya‟nın sözde Ukrayna sınırına 
tatbikat için gelen birlikleri çekilse de ağır silahlarını bıraktılar 21. 

 Montrö Anlaşması olmasaydı Ukrayna‟da bizi yeni bir Normandiya çıkarması ya da 
bizim de katıldığımız 1856 Kırım Savaşı gibi bir savaş bekliyor olabilirdi. Konuya diplomasi 
ile çözüm bulmak yani büyük pazarlıkta Rus tarafı Kırım‟a karşılık Ukrayna‟nın NATO‟ya 
girmesini kabul edebilir22. Ukrayna‟nın tarafsız kalması da iki tarafı rahatlatabilir. 

 ABD‟nin Rusya yönelik askeri planı, çoklu-ortam operasyonları dâhilinde Rus komuta 
merkezleri ve savunma birliklerini füze ve topçu ateşleri ile vurduktan sonra, teslim olana 
kadar Rusya‟da seçilmiş anahtar bölgeleri ve şehirleri işgal etmek23. Buna karşılık Rusya‟nın 
niyeti ise teslim olmamak, ABD ve müttefiklerine nükleer silahlarla karşılık vermek. Çin‟e 
karşı planlar da benzer şekilde öncelikle Pasifik‟teki gemiler ve üslerden atılacak füzeler ile 
Çin‟i vurmak. Çin‟den de nükleer reaksiyon bekleniyor. 

 Rusya ile çekişmede Avrupa’nın konumu.. 

 Avrupa Birliği (AB); Beyaz Rusya ve Kırım‟da renkli devrimler peşinde. AB, Kırım 
Tatarlarını melez savaşa ikna etmeye çalışıyor. Haziran 2020‟de AB; ABD ile işbirliği içinde 
Beyaz Rusya‟da bir renkli devrime girişti. Hollanda ve İngiliz istihbaratı kritik roller 
edinmişlerdi. Hollanda‟nın Minsk‟te bulunan büyükelçiliği İnsan Hakları Fonu ve Hollanda 
Bölgesel Ortaklık Fonu (NFRP-Matra) kapsamında gençliği eğitmek ve örgütlemek için 50 
bin Euro harcadı24. ABD tarafında ise Soros vardı. Renkli devrim girişimi başarılı olamadı 
çünkü seçilen muhalif lider Sviatlana Tsikhanouskaya yetersiz kaldı. Öğretmen olan 
Sviatlana, bir ülkeyi yönetecek siyasi birikime sahip değildi. Sokaklara çıkan gençlik ise 
Beyaz Rusya rejimini destekleyen Rusya‟yı korkutacak kadar kalabalık değildi. Bir tarafta 
melez savaş adı altında başka ülkelere ordusunu sokan ve işgal eden Rusya var, diğer tarafta 
hala rejim değişikliği ile etki ve kontrol sağlamaya çalışan Batı. Tabii ki zor oyunu bozuyor. 
 Rusya‟ya karşı Avrupa içinde de ABD ile dayanışma var. Bu özellikle son zamanda 
Rus diplomatların ABD‟den kovulması döneminde de yaşandı. Çek Cumhuriyeti 18 Rus 
diplomatı sınır dışı etti. Gerekçe Vrbteice bölgesindeki mühimmat deposunun uçurulması. 
Mühimmat deposunu patlatma işi Ruslara ait bir eylem tipi ve Türkiye‟de pek çok kez 
yaşanan bir olay. Suçluların GRU mensubu olduğu iddia ediliyor. Ancak, olay 2014 yılında 
meydana gelmiş yani zamanlama ABD-Rusya ilişkilerinin en gergin olduğu dönem. 
Rusya‟nın açıklaması daha da ilginç. Çekya‟nın Biden yönetimi ile birlikte Beyaz Rusya 
başkanı Alexander Lukaşenko‟ya yönelik suikast girişimini Rus FSB‟nin ortaya çıkardığını 
iddia ediyorlar. Bu da yeni bir girişim değil. Çekya‟nın Rusya‟ya yönelik suçlamalarının 
arkasında casusluk meseleleri var. Ruslara göre, Beyaz Rusya‟da darbe girişimine katılan iki 
kişiyi teslim etmedikleri için bunlar oldu. Bu arada Ruslar da 20 Çek diplomatı sınır dışı etme 
kararı aldı. Ancak, Ruslarla arası oldukça bozulan sadece Çekya değil, Bulgaristan ile de 
benzer durum var. 

ABD ve İngilizlerin karanlık gündeminde uzun vadede Rusya‟yı bölmek var ve bu 
olana kadar zayıflatmak ve provoke etmek stratejisi izleniyor. Avrupa‟da Rusya‟ya karşı 
Amerikan örtülü savaşında CIA‟nın yanında İngiliz MI6‟nında aktif rol aldığı örnekler 
çoğalıyor. Bu işbirliği en çok Avrupalıların Rusya ile yakınlaşmasını önlemeyi amaçlıyor. 
İngilizler, ABD‟den sonra Rusların ikinci en önemli düşmanı konumundalar. 
Avrupa Birliği‟nin lideri Almanya ise Rusya ile ilişkiler konusunda endişeli. Kuzey 
Akımı II projesine (Harita 3) getirilen yaptırımlar ABD ile Almanya‟nın arasında bir sorun olabilir. 

Harita 3: Kuzey Akım Doğal Gaz Hatları 


 Haziran‟da G7 ve NATO Zirveleri var. Biden ve Putin, bu toplantılar esnasında 
yapacakları görüşmenin detaylarına hazırlanıyorlar. Görüşme teklifi Biden‟dan geldi25. 
Hâlbuki Biden, yakın zaman önce Putin‟e “katil” demiş ve Rus siber saldırılarına karşı yeni 
yaptırımlar yürürlüğe koymuştu, Ukrayna krizinin tırmanması sonrası durum soğumuşken 
şimdi kartlar yeniden açılacak. ABD niyetini ilişkileri normalleştirme, çatışma ve tırmanma 
döngüsünden kurtarma şeklinde belli etti. Ama Yeni START, Açık Semalar ve Orta Menzil 
Nükleer Silahlar anlaşmaları konusunda bir gelişme olmadıkça gerilim hep olacak. 
Arkasından Ukrayna, Suriye ve İran konuları geliyor. Rusya tarafında ise masada canını uzun 
zamandır acıtan Amerikan yaptırımları olacak. İki ülke dünyanın en büyük nükleer silah 
envanterine sahip. 

ULUSLARARASI İLİŞKİLERİN PERDE ARKASI. BÖLÜM 2

ULUSLARARASI İLİŞKİLERİN PERDE ARKASI. BÖLÜM 2





Bunları öğrendikten sonra insan, Kraliçe‟nin günlüğünü tutanın kim olduğunu ve ne 
yazdığını merak ediyor. Yıllar önce kraliçe hakkında şöyle bir fıkra ortaya çıkmıştı. Bir gün 
bir İngiliz hükümet memurunun kraliçe için “aptal” dediği duyulur. Memur hakkında, 
kraliçeye hakaretten değil, devlet sırrını ifşa etmekten dava açılır. Herhalde kraliçenin 
günlüğü de bu yüzden sansüre uğruyordur. 

Alan Duncan‟a dönecek olursak, İngiliz politikaları hakkında çok sır vermiyor, konuyu kişiselleştirmişe benziyor. Büyük ihtimalle kitap sansürden geçti ve zavallı İngiltere 
imajı yaratılıyor. Kanaatimce şu konulara girmedi veya girmesi engellendi; 

- Uluslararası finans piyasasını kontrol eden küresel sermaye ağı ile İngilizler ve “City of London” bölgesinin ilişkileri, 

- Kraliçenin başında olduğu Avrupa‟daki Karanlık Asalet‟in Yahudi aileleri ve Uzak Doğu‟daki uyuşturucu kaçakçılığı ile bağlantıları, 

- İngiltere‟nin Uzakdoğu, Orta Asya ve Rusya, Ortadoğu, Karadeniz ve Afrika‟da ABD ile nasıl bir iş bölümü yaptığı. 

Şimdilik, İngiltere zaman kazanıyor ve tarihteki büyük değişimler için bekliyor. Pek 
çok kişi İngiltere‟nin artık batmakta olan bir transatlantik köprü ya da uçak gemisi olduğu 
yorumunu da yapıyor. Krallık bir yandan oluşturucu devletlerin kendi kaderini tayin hakkı 
etrafında manevra yaparken, ulusal çıkar ve ulusun ne olduğu üzerinde kafa yoruyor. 
 
ABD’nin Büyük Planı.. 

Sovyetler Birliği‟nin çöküşü sonrası kendini küresel güç dengesinin en üstünde yalnız 
bulan ABD, dünyanın tartışmasız hegemon gücü olmuştu. Bunu sürdürebilmek için Amerikalı 
politika yapıcılar ulusal güvenlik konusunda proaktif olmak istediler. ABD‟nin büyük 
stratejisi üç adımlı bir rotada uygulanacaktı 8; 

(1) Hayati çıkarları belirlemek. 
(2) Bu çıkarlara karşı duran tehditleri belirlemek. 
(3) Çıkarları korumak ve tehditleri yatıştırmak için ülke kaynaklarını seferber etmek. 

Bu süreç, ABD‟nin sürekli yüksek derecede reaktif olmasına ve bir krizden diğerine 
koşmasına neden oldu. Kaçınılmaz hegemon öyle bir yolda yürümeye başladı ki her şeyi 
kaybedebilir ama çok az kazanabilirdi. Yürünen yolda hala ödül yerine risk daha çok. Hâlbuki 
stratejik rakiplerin nispeten kaybedecekleri pek çok şey yok ama kazanacakları çok şey var. 
ABD içinde “kuvvetler dengesi” anlayışı Trump ile birlikte siyasi bir paylaşım ve 
kurumlar arası çatışma alanına dönüştü. Örneğin ABD istihbarat kurumları son yıllarda 
yürütme ve yasamadan bağımsız çalışmaya başlamıştı. Trump‟ın özellikle yargı ve denetim 
mekanizmaları ile ilgili en üst düzeyde yaptığı tayinler, kendisine açılan davalarda yanında 
olabilecek kişilerden öte, ilgili kurumların içini de yeniden düzenlemeyi amaçlıyordu. 
Geçmişte yasama, yürütme ve yargı dengesinin dışında kalan Amerikan medyası daha çok 
yolsuzluk, çıkar çatışmaları gibi siyasi konulara duyarlılık gösterirken, şimdi onlar da iç 
kavganın bir parçası haline geldiler. Ama bütün bunların arkasında Trump‟ın aptallıkları 
değil, küresel elitin çıkar beklentisi var ve yeni dönemde hem ülke demokrasisine hem de 
kurumlara ilgili yeni bir şekil vermek istiyorlar. Ancak, bu şekillendirme kurumlar arası 
çekişme ve kutuplaşmaları daha da artırabilir. 

Özgürlük ve insan hakları şampiyonu görülen ABD, Freedom House‟a göre, küresel 
özgürlük sıralamasında ABD, 55. Sırada, siyasi haklarda ise 72. sıraya kadar inmiş durumda. 
Ülkede en büyük paranoyalarından biri seçimlere Rus müdahalesi olduğu. Trump döneminden 
kalan tek kanıt seçim kampanyası danışmanlarından birinin Rus istihbaratına çalışıyor olması. 
Gelinen aşama Amerikan siyasi hayatının “siyasi tarikatçılığa” dönüşmesi9. Yani kendi 
görüşünde olmayanı vatandaşa bile tahammül etmeyen bir güvensizlik ortamı ülkeye hâkim. 
Obama döneminde de dış politikada işler iyi gitmemişti. Libya, Suriye ve Yemen‟de 
üç askeri müdahaleye girilmiş ama daha çok kaos ve zarar yaratılmıştı. Ama asıl hata 
Ukrayna‟da düzenlenen renkli devrim ile yapıldı. Rusya, hazır beklemekteydi ve Ukrayna 
topraklarının doğusunu işgal ederken, Kırım‟ı ilhak etti. Bu şok, Rusya ile ilişkilerde yeni bir 
dönüm noktası oldu. 

ABD‟nin yeni başkanı Joe Biden, önceki yönetimlerde bütün yanlış dış politikaların 
içinde oldu. Gene de 2003‟de Irak‟a askeri müdahaleyi destekleyen Biden, Libya ve Suriye‟ye 

müdahaleyi desteklememişti. Afganistan‟a daha fazla asker gönderilmesini de istememişti. 
Bunların hepsi içgüdüseldi yani pek zeki biri değil. Ukrayna‟da felakete yol açan renkli 
devrimin destekçisi oldu. 

 Joe Biden‟ın dış politika ekibi büyük ölçüde konvansiyonel düşünen bir ekipten 
oluşuyor. Çoğu Obama döneminin kıdemsiz ya da genç ekibinden geliyor. Trump döneminde 
ABD‟nin dünyadaki statüsünün zarar gördüğünü ve bunu restore etmek gerektiğini 
düşünüyorlar. Biden‟ın Dışişleri Bakanlığı‟na seçtiği Antony Blinken, Libya ve Suriye‟de 
askeri yöntemlerin yanındaydı. Suriyeli isyancıların silahlandırılmasını istedi. Biden‟ın diğer 
tercihi Jake Sullivan, şimdi ulusal güvenlik danışmanı. Avril Haines ise Ulusal İstihbarat 
Direktörü oldu. Haines, ününü rejim değişikliği savaşları ve diğer şüpheli işler üzerine yaptı 10. 

Savunma Bakanlığı‟na seçilen emekli general Lloyd Austin, ABD Merkez Komutanlığı‟nın 
başı idi. Obama döneminin Ortadoğu‟nun altını üstüne getiren politikalarının yanındaydı. 
General, ABD‟nin askeri maceralarından en çok para kazanan Raytheon savunma şirketinin 
yönetim kurulunun üyesi. 

 Bu ekipten Obama dönemine göre yeni bir fikir çıkması beklenmiyor. Moskova‟ya 
karşı sert tutum birinci öncelik olacak. Yeni dışişleri bakanına göre, saldırgan Putin‟e karşı 
NATO ve caydırıcılığın güçlendirilmesi öncelikli gündem olacak. Ukrayna, Gürcistan ve Batı 
Balkan ülkelerine güçlü güvenlik yardımı yapılacak. Moskova‟ya verilecek küçük bir barış 
dalı dahi olmayacak. 

 Soğuk Savaş döneminde Avrupa‟da 400 bin kişilik askeri birliği olan ABD‟nin şu 
anda Avrupa‟da 34.500 kişilik bir askeri gücü var. Bunun 25 bini Almanya‟da. Rusya‟ya karşı 
1.000 kişi Polonya‟ya gönderildi. ABD 2018 yılından beri 85 ülkede sözde terörle mücadele 
ediyor (Harita 1)11. Pek çok askeri üssü kapattığını ilan etmesine rağmen hala ülke dışında 
yaklaşık 800 askeri üssü var. Başka ülkelerin topraklarında kendi adına sonu gelmeyen 
savaşlar yapıyor. Sonsuz savaşların gerekçesi her zaman olduğu gibi demokrasi, barış ve 
Amerikan çıkarlarını korumak. Aynı savaşlar Irak, Afganistan, Yemen ve Libya‟da 
tekrarlandı. ABD çarkı, bitmeyen savaşlar ve düşmanlarla dönüyor. 

Harita 1: ABD’nin Sonsuz Savaşları 



Kaynak: Kim Hijelmgaard, A Reckoning is Near: America Has a Vast Overseas Military Empire. Does It Still Need It? USA Today, (February 25, 2021). 

 ABD Afrika Komutanı Stephen J. Towsend‟a göre ülkesi Afrika‟da Çin, Rusya ve El 
Şaab iken mücadele halinde. Bu mücadele Somali, Mali, Orta Afrika Cumhuriyeti, Kongo, 
Güney Sudan, Uganda başta olmak üzere her yerde devam ediyor 12. 

Çin, Afrika Boynuzu‟nda Cibuti‟ye odaklanmış durumda. Ama genel resme bakarsak Sovyetler Birliği dönemi mirasını kullanan Rusya ile Çin, Afrika‟da özellikle orta ve güney bölgede daha etkili. Ruslar, Orta Afrika Cumhuriyeti ve Mozambik‟e oynuyorlar. 

ABD ve Ortadoğu.. 

 Ortadoğu‟da şimdi planlar farklı. Öncelikle, Ortadoğu‟daki çekişme Suudi Arabistan-
İran bölgesel çekişmesine dönüştürülüyor. BAE-Bahreyn-Fas-Sudan-İsrail normalleşmesi ile 
İsrail düşman listesinden çıkarılıyor. Ortak düşman İran; Yemen, Irak ve Suriye‟deki iç 
savaşın sorumlusu olarak lanse ediliyor. 

 İkinci önemli değişim Suriye iç savaşında Türkiye‟ye yeni rol verilmesi13. Türkiye‟ye 
Sünni devlet havucu gösterilerek, Suriye‟de Rusya ve İran ile arasının açılması son birkaç 
yıldır devam eden bir Batı stratejisi. Projenin arkasında tabii ki İsrail var. Suriye‟nin 
bölünmesi; yani Alevi, Sünni ve Kürt devletleri kurulması İsrail‟in planı. İsrail, bütün Arap 
devletlerini tek tek zayıflatarak onların dini ve etnik üstünlüğünü eşitlemek istiyor. 
Üçüncü önemli değişim Doğu Akdeniz‟deki doğal gaz rezervleri kapsamında 
gelişiyor. Halen Türkiye‟nin Libya‟daki Ulusal Uyum Hükümeti ile ittifakı Yunanistan-Mısır-
İsrail cephesi ile karşı karşıya. ENI‟nin şirket çıkarları için İtalya da Türkiye‟nin yanında 
gözüküyordu. Ama Libya‟daki koalisyona Mısır, BAE, Rusya ve Fransa da katılınca Türkiye 
için şartlar çok değişti. Askeri gerilim sadece Libya‟da değil Doğu Akdeniz‟de de yaşandı. 
Şimdilik sular durulmuş olsa da her an ısınabilir. 

 Dördüncü önemli değişim, Karadeniz-Kafkasya ekseninde yaşanıyor. Dağlık-Karabağ 
Savaşı‟nda Türkiye ve İsrail‟in Azerbaycan‟a belirleyici askeri desteğinden sonra Türkiye‟nin 
Ukrayna‟ya askeri desteği bölgede Ukrayna-Türkiye-Gürcistan-Azerbaycan eksenini ortaya 
çıkardı. Kiev ve Ankara, Rusları kızdıran askeri anlaşmalara imzalar attılar. Bu kapsamda, 
Azerbaycan‟dan Balkanlar ve Avrupa‟ya Trans-Anadolu Doğal Gaz Boru Hattı‟nın 
tamamlanacak olması dikkate değer. Ancak, Ruslar Kafkasya ve Orta Asya‟da yeni oyunlar 
peşinde. Bunlara sonraki bölümlerde değineceğiz. 
 ABD‟nin stratejik ağırlığı küresel GDP‟deki yeri sadece %3.2 olan Ortadoğu‟dan 
küresel ekonomin yoğunluk merkezi olan Asya-Pasifik‟e kayıyor. Hegemonik güç 
mücadelesinde rakipleri Çin ve Rusya. Bununla beraber, bir yandan pandemi diğer yandan 
ülke içinde artan eşitsizlik ve ırkçı adaletsizlik alarm çanları çalıyor. Bunun anlamı, ABD çok 
fazla risk alamaz. Bu yüzden, askeri operasyonlardan çok örtülü yani karanlık işlere dönmek 
zorunda. İran ile yapılacak görüşmeler Ortadoğu için de çok önemli hale geliyor. ABD‟nin 
çok az hata payı var. 

 ABD, 2001 yılından beri süregelen savaşlara 6.4 trilyon dolar harcadı ama Ortadoğu 
artık eskisi kadar para etmiyor14. 
ABD‟nin kaya gazı Ortadoğu‟ya bağımlılığı azaltıyor ve Suudi Arabistan ile ilişkileri çehre değiştiriyor. Ortadoğu petrol ve doğal gazının %75‟i 
Asya‟ya (Çin, Japonya, Güney Kore ve Hindistan) gidiyor. 

Harita 2: Suriye’deki ABD Üsleri 

Suriye‟den çekilmekten bahseden ABD‟nin bu ülkede 10 yasa dışı askeri üssü var ve 
11‟ncisini Hasakah‟ta inşa ediyor (Harita 2). Hasakah‟taki petrol yataklarından her gün 140 
bin varil petrol çalınıyor ve tankerlerle Irak‟a taşınıyor15. Suriye‟de Esat‟ın kontrolünde 
olmayan yerlerde çalınan petrolün gelirleri PKK ve adına muhalif denilen cihatçılara gidiyor. 
 ABD, kendisini Suriye‟nin doğusunda marjinal bir askeri oyuncu konumuna düşürmüş 
gözüküyor. ABD‟nin rolü kaosun ve ülkenin imhasının devamını sağlamak. IŞİD‟i yaratarak 
Suriye‟nin içini oyan ABD, vekil gücü YPG/PKK ile işgalini sürdürüyor. 

***

ULUSLARARASI İLİŞKİLERİN PERDE ARKASI. BÖLÜM 1

ULUSLARARASI İLİŞKİLERİN PERDE ARKASI. BÖLÜM 1





Prof.Dr.Sait Yılmaz 
10 Mayıs 2021 

Giriş.. 

 Arktik bölgeden Afrika‟ya, Avrupa‟dan Güney Amerika‟ya, Ortadoğu‟dan Asya-Pasifik‟e  her kategoride askeri veya sivil pek çok karanlık oyun oynanıyor. Bu oyunların arkasında ticaret ve finans, enerji kaynakları ve stratejik güzergâhlarının kontrolü, teknoloji yarışı, kritik mineral ve diğer ham madde kaynakların sömürülmesi, silah veya demokrasi satmak gibi pek çok amaç sayılabilir. Uluslararası ilişkilerin ön cephesinde her gün TV ya da medyada gördüğünüz gülümseyerek el sıkışan liderler, bakanlar, devlet yetkilileri var. Onların hemen gerisinde ise dış politikanın ön cephesi olan büyükelçilik ve diğer diplomatik misyonlar, NGO‟lar, STÖ.ler vb. sivil yapılanmalar bulunuyor. Perde arkası ise istihbarat örgütlerinin yani tamamen illegal işlerin oyun alanı. İstihbarat örgütleri illegal ortamda çalışır, pasaport sahte, kişi sahte, amaçlar sahte, hedefler sahte, hepsi bir oyunun parçası. 

İşin içinde olanlar bile asıl hikâyeyi yani “büyük oyunu” genellikle göremez. Orada 
ülkelerin özel kuvvetleri, desteklediği terör örgütleri, vekil güçler, mafya vd. aktörlerin yer 
aldığı iç savaşlar, darbeler, katil robot testleri, virüs üreten biyolojik gizli deneyler, 
uyuşturucu ve kara para işleri, cinayetler, suikastlar, diğer kirli işler ve oyunlar var. Siber 
saldırılar, dezenformasyon, sosyal medya operasyonlarını da unutmayalım. Bu makalede, 
uluslararası ilişkilerin perde arkasında büyük güçlerin yani ABD, Çin ve Rusya‟nın büyük 
planlarına ve bizi bekleyen oyunlarına değineceğiz. Önceki makalelerimizde Amerikalı ve 
Rus liderlerin özelliklerinden bahsetmiştik. Yakın zaman önce İngiltere‟de yeni bir günlük 
yayınlandı. Makalemize İngiliz liderlerle başlayalım. Sonra Uzak Doğu, Orta Asya ve 
Ortadoğu‟da bizi bekleyen büyük oyunlardan bahsedelim. 

Bu arada Kırgızistan ve Azerbaycan‟a özel dikkat çekeceğiz. 
Anlatacak ne çok şey var. Gene uzun bir makale olacak. 

 İngiltere’yi yönetenler.. 

Önceki makalelerimizde İngiliz devlet yönetiminin sorunlarından bahsetmiştik. 
İngiltere‟nin başındaki Kraliçe Elizabeth II, 1940‟larda 31 diğer ülke toprağını kontrol 
ediyordu. Dünya kara parçalarının 6‟da biri ona aitti ve bu toprakların değeri 28 trilyon 
dolardı. Dünya üzerindeki en zengin kişi idi1. İngiliz kraliyet ailesi dünyaya hükmediyor ama 
bunu yalnız başına yapmıyordu. En az üç aktör ile işbirliği içinde idi; merkez bankaları, Cecil 
Rhodes‟in mirası ve Rothschild‟ler. İngiltere'nin “süper güç” konumunu kaybetmesi üzerine 
küresel sermaye at değiştirerek Londra‟dan New York‟a taşındı. Küresel sermaye, 1947‟den 
sonra Amerikan atına bindi, onu dünyanın hemen her yerinde kendi planları için koşturmaya 
devam etmektedir. Onlar da 1954‟de Bildelberg‟i ve 1973‟de Trilateral Komisyonu‟nu teşkil 
etti2. CFR, Bilderberg, Trilateral gibi birçok düşünce kuruluşu İngiliz Chatham House 
prensiplerini örnek alarak kurulmuştur. Chatham House, Anglo-Amerikan işbirliğinde küresel 
sermayenin dünyayı nasıl ele geçirebileceğinin plan ve projelerini geliştiren bir kuruluştur. 
Londra‟da ayrı bir devlet gibi olan “City of London”, imparatorluğun finansal makinesini işleten centilmenler kulübünden, Amerikan bankalarının hâkim olduğu kanunsuz küresel finans merkezlerine dönüştü3. İngiliz offshore ağı, City yolu ile üç şey sağlar; vergiden kaçan yabancı iş ve diğer kaynakların Londra‟ya gelmesini, varlıklar için depolama mekanizması ve kara paranın aklanması. City‟nin küresel off-shore sisteminde en büyük rolü İngiliz örümcek ağı ile ilişkileridir. 

 Bununla beraber, İngiliz ulusal güvenlik sistemi Soğuk Savaş döneminden kalma, modası geçmiş daire ve yapılardan oluşmaktadır. İngiliz güvenlik yapılanması, istihbarat örgütleri ve polisin oluşturduğu mimaride çok az bir değişiklik oldu. Bunun temel nedeni tutucu İngiliz güvenlik sisteminin yenilik ve reformlara pek açık olmamasıdır 4. Bakanlıklar kendi politikalarına, bütçelerine ve kurum içi kültürlerine odaklanmıştır. Seçilmiş politikacılar sivil bürokrasiye yani atanmışlara müdahale edemez. Krallığı gerçekte kimin yönettiğinin 
sorusu ortadadır ve anayasal yorumlara açıktır. Eski başbakanlardan Gordon Brown‟ın dediği gibi, egemenlik anayasanın temeli olsa da bir masaldan öte değildir 5. 

Her İngiliz hükümetinin gizli bir günlükçüsü vardır yani başbakanın etrafında dolaşan 
bir kişi gelişen olayları izler ve notlar alır. Örneğin Thatcher döneminde Savunma 
Bakanlığı‟nda orta seviyeli bir memur olan Alan Clarck‟ın günlüğü dönemin olaylarını 
aydınlatmıştı. 1990‟ların ortasında Gyles Brandreth, John Major hükümetinin nasıl 
parçalandığını açıkladı. Sonraki dönemde İşçi Partisi‟nin yaşadıkları üç cilt halinde 
yayınlandı. Daha yakın zamanda David Cameron hükümetinde bir bakanlık çalışanı olan 
Sasha Swire, 2010-2016 arasında İngiliz yönetimi içindeki küçük bir elitin marifetlerini 
anlattı. Şimdi ise Dışişleri Bakanlığı‟nda başka bir orta seviyeli memur olan Alan Duncan, “In 
the Thick of It”6 adlı kitabı ile sahne arkasını, son beş yılda İngiltere siyasi hayatının 
görünmeyen yüzünü aydınlattı. Ana konuları içinde; Brexit, Boris Johnson‟ın yükselişi ve 
İngiltere‟nin dünyada azalan rolü var. 

İlginç konular arasında İngiltere‟nin az bilinen Umman devleti ile yakın ve stratejik 
ilişkileri bulunuyor. İngiltere‟nin uzun zamandır Umman‟a odaklandığı ve orada en büyük 
askeri üslerinden birini bulundurduğu sır değil. İngiliz subayları Umman ordusu içinde ve 
İngiliz sinyal istihbaratı GCHQ‟nün orada bir üssü var. Tabii, Sultanlık, İngiltere için önemi 
bir silah pazarı. Detaylara gelince Duncan, Cameron tarafından 2014 yılında Sultan‟ın Özel 
Konseyi‟ne danışmanlık yapmak için atanır. Konseyin altı üyesi İngilizlere aittir ve yılda bir 
kez Sultan‟a tavsiyede bulunmak için toplanırlar. Duncan, 2001 yılından beri bu toplantılara 
14 kez katılmıştır. Konsey‟de şu kişiler yer almış; İngiliz istihbarat servisinin eski başkanları, 
Kraliçenin özel sekreteri, silahlı kuvvetlerin eski genelkurmay başkanları ve Bank of England‟  ın (Merkez Bankası) eski başkanı Mervyn King. Günlükte Umman ile ilgili anlatılanlar, aslında İngiltere‟nin bugünkü hükümetinin Ortadoğu konusunda nerede durduğunu da gösteriyor. 

 Duncan‟a göre, İngiltere Ortadoğu‟da korkak bir politika izliyor. Bunun nedeni, 
İsrail‟in İngiliz Muhafazakâr Parti içindeki dostları. Filistin‟e sempati duyanlara Dışişleri 
Bakanlığı‟nda etkili görev verilmiyor. Nitekim Boris Johnson da bu yüzden kendisini 
atayamamış, baskı görmüş. Örneğin, Shai Masot isimli İsrailli diplomatın Duncan‟ı görevden 
alması isteği kamera kayıtlarına bile girmiş. Özetle, İngiltere, Filistin‟e sempati duyar gibi 
gözüküp, asla büyük sözler vermiyor. İsrail yanlısı gruplar Başbakanlık Ofisi (Number 10) 
içinde lobi yapıyor ve Duncan‟a göre bu kolay değişmeyecek bir espiyonaj faaliyeti. Duncan, 
Shai Masot‟un İsrail askeri istihbaratında birinci ya da ikinci sekreter olduğunu ve örtülü 
propaganda işlerinden sorumlu olarak parlamenter görüntüsü altında çalıştığını söylüyor. 
Masot, İşçi Partisi ile temaslarını ülkesine aktarıyor. Ama İngiliz hükümeti bu iddiaları 
araştırmaya bile gerek görmemiş. 

Duncan, Brexit‟i anlatırken aslında Muhafazakâr Parti‟nin şifrelerini veriyor. Eski 
başbakan Theresa May için “Sempatik görünmesine rağmen, diğerleri gibi empati eksikliği 
yaşıyor, karizma ve kişiliği geçin ne ağırbaşlılık ne duruş var” diyor. Temmuz 2016‟da Boris 
Johnson Dışişleri Bakanlığı‟na atandığında Duncan, onun yardımcısıydı ama asıl işi onu 
izlemek yani günlük yazmaktı. Boris Johnson, onu bu göreve vermekle iyi etmemiş çünkü 
söyledikleri yenilir yutulur şeyler değil. Bakın, Duncan, başbakan Boris Johnson için ne 
diyor; “Kendini yeni Churchill sanıyor, kendi kendini kandıran, sahte romantik, sadakatsiz. 
Kendini on yıldır parlatan medyaya bir teşekkür bile etmedi. İşleri ciddiye almak yerine, 
komedi rutin hale geldi. Soytarının biri idi ve aklı karışıktı, diplomatik değerlendirmeleri 
sıfırın altındaydı. Uluslararası şöhretine rağmen, yalnız, bencil, karmakarışık, disiplinsiz, 
utanmaz birisi 7.” 

2. BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,,

***

17 Ocak 2021 Pazar

ORTADOĞU, SURİYE VE 7 HAZİRAN SEÇİMLERİ

ORTADOĞU, SURİYE VE 7 HAZİRAN SEÇİMLERİ




Feyzi Çelik
ÇÖZÜMÜN UÇURUMUNDAKİ SÜREÇ VE KÜRDİSTAN
12.05.2015 

Suriye'de Özgür Suriye Ordusun(ÖSO) El Qaide bağlantılı El Nusra örgütüyle birlikte hareket etmesi, Müslüman Kardeşler(MK) ile El Qaide'nin ittifakı anlamına gelmektedir. Bu ittifakın oluşmasında en büyük rolü de Türkiye/Katar/Suudi Arabistan/Ürdün rol oynamıştır. MK, Mısır'dan çok Suriye'de etkin olmaya çalışacaktır. Suriye'de önce İdlib'in alınması, şimdi de Halep'e yönelik hazırlıkların olması bu ittifakın sonuçlarıdır. Yemen'e hava harekatına Mısır'ın katılması, Türkiye'nin ise desteğini açıklamış olması, Türkiye ile Mısır ilişkilerinin düzeldiği anlamına gelmez. Zaman zaman birlikte hareket ettikleri izlenimi verse de Sisi'nin MK konusundaki dışlayıcı politikası devam ettiği müddetçe Türkiye ile aynı çizgide hareket etmesi mümkün değildir. Bu nedenle El Qaide aşılı Suriye Müslüman Kardeşlerin Esad karşısında başarılı olma şansı yoktur. Bundan bir iki ay önce Rusya Devlet Başkanı Putin'in Mısır ziyareti ve sonrasında Rusya ile Mısır arasında askeri malzeme konusunda yapılan anlaşma, son olarak Rusya'nın Moskova'daki askeri gövde gösterisine Sisi'nin katılmış olması, Mısır'ın tercihini Türkiye, Suudi Arabistan ve Katar'dan yana kullanmayacağını gösteriyor. Esad'ın devrilmesi, ABD açısından radikal İslamcıların, Mısır açısından da Müslüman Kardeşlerin hakim olması anlamına geleceği için Mısır'ın Rusya ile anlaşma yapmasına ABD karşı çıkmaz. ABD ve Rusya bir çok konuda birbirine ters düşse de Mısır ve Suriye konusunda aynı hareket ettiklerinin çokça işaretleri mevcuttur.

El Nusra'nın bu ittifakın ana dinamiklerinden biri olduğu dikkate alındığında, bu ittifakta IŞİD'in yerinin ne olacağı tartışılabilir. Şu anda görüldüğü kadarıyla El Nusra ve IŞİD aynı tarafta yer almıyor. Hatta yer yer çatıştıkları söylenebilir.  El Qaide-IŞİD rekabeti sert bir şekilde devam ediyor. Son günlerde Idlib ve civarında içinde El Nusra'nın da bulunduğu Fetih grubunun başarı göstermesinden sonra Halep'te Suriye rejimine yönelik başarı elde edilmesi halinde, radikal İslamcı gruplar arasındaki ilişki ve çatışmalar yeni bir boyut kazanacaktır. Türkiye-Suudi-Katar'ın öncülüğünde örgütlenen bu yapının Halep'i İdlib gibi düşürmesi halinde bu büyük bir prestij oluşturacak, Suriye'de şimdiye kadar 'muhaliflerin' elde ettiği en somut başarı olacaktır. Suriye'nin ekonomik başkenti olarak da adlandırılan Halep'in bu şekilde muhaliflerin eline geçmesi, Esad'ı Şam'a sıkıştıracak, Şam'ın farklılıkları barındıran toplumsal yapının etkisiyle Esad en zorlu dönemini yaşayabilir. Esad, bu zorluğu aşabilmek için Hizbullah'tan daha fazla yararlanacaktır. İsrail'e dişini göstermek bakımından El Fetih ve Hamas'tan daha fazla etkili olan Hizbullah'ın zayıflamasını İsrail'in istediği de biliniyor. Suriye üzerinden Hizbullah/Suriye Muhalifleri çatışmasından en çok faydalanacak gücün İsrail olacağı unutulmamalıdır.

İsrail’in, 5+1 devletlerin İran'la yaptıkları nükleer anlaşmayı içine sindirmediği de biliniyor. İleriki aşamalarda İsrail’in fırsat bulması halinde bunu engelleyecek manevralara girebilir. Esad’ın dolayısıyla İran’ın başarılı olması halinde İsrail’in bunu engellemesi kolay olmayacaktır. ABD, AB ve Rusya’nın radikal İslam tehlikesi önceliği Esad ve İran’a avantajlar sağlıyor.

Rojava’daki Kürtlerin Durumu

Esad'ın sıkışıklığı, Esad'ın Kürtlerle özerkliği konuşmaya kadar götürüyor. Özellikle önümüzdeki günlerde başlanacak Cenevre görüşmelerine PYD'nin çağrılı oluşu, Esad rejiminin politik değişikliğini gösteriyor. Bu şekilde PYD/Suriye rejimi ilişkileri Halep ve Afrin'deki Kürtlerle muhalifler arasındaki ilişkilere yeni bir boyut getiriyor. PYD ile muhalifler arasında çatışmalar yaşanabilir.

Türkiye'nin içinde bulunduğu koalisyon, Kürtleri kendi tarafına geçmeye zorlamak için her şeyi yapabilir. Kobani benzeri manzaranın daha kötüsü Halep ve Afrin'de meydana gelebilir. Bu konuda kesin karar verilmiş olsa da nasıl uygulanacağı seçim sonrasına bırakılmış durumdadır. Seçimlerde AKP'nin yeniden tek başına hükümet kuracak sayıyı bulması halinde, Türkiye, fiili askeri gücünü de devreye sokabilir. Bunun anlamı, Türkiye Kürdistan'ında önceki yıllarda olduğu gibi KCK benzeri kitlesel gözaltı ve tutuklamaları gündeme getirebilir. Bu açıdan 7 Haziran seçimleri, sadece Türkiye'yi değil, Ortadoğu'yu da doğrudan etkileyecektir.

Irak Kürdistan’ı

Ortadoğu'daki yeni bloklaşmada, Sünni eksenli Türkiye, Katar, Suudi Arabistan ve Mısır'ın konumu eskisinden farklıdır. Bu farklılık, Sünni bloğun İran/Şii karakterinden ileri gelmektedir. ABD'nin bu bloklaşmadaki konumu, İran'a daha yakındır. Bu da ister istemez Sünni blokla ABD arasında çelişki ve çekişmeye neden olmaktadır. Tam bu sırada Kürtlerin önemi artmaktadır. Her iki taraf Kürtleri kendi yanına çekmek için çaba sarf ediyor. Sünni blok, Güney Kürdistan'a bağımsızlık önerisini daha fazla gündemine almış olabilir. Çünkü Irak Kürdistan'ının Irak'tan kopması demek Sünni Irak bölgesinin de Irak'tan kopması anlamına gelecektir. Bu şekilde Sünni bloklaşma, Irak Kürdistan’ı ve Sünni bölgesi üzerinde kontrolü ele geçirecek ileriki süreçte Irak'ın Güney'ine sıkışan Irak yönetimi giderek zayıflayıp İran'ın etkisinden çıkarılmaya çalışacaktır. Tüm bunların olabilmesi için Irak Kürdistan Bölgesel yönetiminin tavrı belirli olacaktır. Bu açıdan Barzani'nin ABD ziyareti kritik bir öneme sahiptir. Bazı Kürt çevreler bu ziyareti Kürdistan'ın bağımsızlığı yönünde bir adım gibi görmek istese bile ortaya çıkan tablo daha farklıdır. Irak'ın bütünlüğü mesajının verilmiş olması Bağımsız Kürdistan'ın öyle sanıldığının tersine gündeme gelmemiştir. Temel konu ABD'nin "düşmanları" çerçevesinde konumlanmıştır. Bu da IŞİD'le mücadele ve Musul'a yapılacak operasyonla sınırlı olacaktır.

Türkiye, milliyetçi bir söyleme doğru bir yol almış olsa da Irak Kürdistan'ın tüm Kürtlerin cazibe merkezi olmasını istiyor. Seçime yönelik planları bu yöndedir. HDP'nin seçim barajını aşmayacağını düşünerek kendi listelerinde çok sayıda geçmişinde politik Kürtlük bulunan  isimlere yer vermiş olması seçimlerde Irak Kürdistan'ına yönelik ne tür politika yürüteceğinin işaretleri mevcuttur. Ancak HDP'nin barajı aşması halinde AKP'nin başkanlık dahil hiçbir politikası gerçekleşme şansı bulmayacaktır. Tayyip Erdoğan'ın başkanlık hayali Türkiye ile sınırlı değildir. O başkanlığında Suriye ve Irak'tan toprak dahil etmek istemektedir.
Türkiye'nin mezhepsel savaşa sürüklenmesi, Türkiye Kürdistan'ında aşiretlerin kendi aralarında bölünmesi ile sonuçlanabilir. AKP ve CHP Kürdistan'da son hamlelerini yaparak, Kürt halkının aşiretler arası yarışı bir tarafa bırakıp HDP'de bütünleşmesini önlemek için elinden geleni yapıyorlar. Bucak gibi önemli bir aşiretin önde gelenlerinin bağımsız aday ve CHP'den aday olmaları bir kısmının da AKP'yi destekliyor oluşu, bütünsel olarak görülen aşiretlerin bile iç çatışmaya doğru sürüklenebilir. Bu sürüklenişin önlenebilmesi HDP'nin güçlü bir şekilde mecliste temsili ile olacaktır. Benzer durum, Kürdistan'daki diğer aşiretler için de geçerlidir.

Türkiye Kürdistan'ında kaba PKK karşıtlığından öte siyasi yorum getirmekten aciz bazı kişiler, Barzani'nin son ABD ziyaretinin Bağımsızlık ilanı ile ilgili olduğu yorumlarını ön plana çıkarıyorlar. Bundan hareketle PKK'nin Irak Kürdistan'ının bağımsızlığını engellediğini söylüyorlar. Bu yorumlar doğru değildir. Tam tersine, Türkiye'nin Irak Kürdistan'ının Sünni blokla birlikte hareket etmesi halinde bağımsızlığını destekleme ihtimali daha yüksektir. Ancak, ABD ve Rusya gibi küresel güçlerin karşı çıkacağı bağımsızlığın gerçekçi olmayacağını Barzani herkesten daha fazla bilmektedir. Çünkü Türkiye ve Arabistan'ın bağımsız Kürdistan’ı desteklemesi Musul'un Irak'tan kopmasına bağlıdır. Bu da radikal İslamcıların etkinliğinin sürmesi anlamına geliyor. Musul düştükten sonra IŞİD'in Erbil'e doğru ilerleyişini Barzani'nin unutması mümkün değildir. Kaldı ki, bu şekilde oluşacak Kürdistan'ın yaşama şansı yoktur. Kim ne derse desin ABD'nin onaylamadığı Bağımsız Kürdistan'ın yaşama şansı yoktur. Barzani ziyaretinin en önemli sonuçlarından biri de Barzani'nin bunu anlamış olmasıdır. Barzani'nin bundan sonra Sünni blokla hareket etmesinin koşulları kalmamıştır. Sünni blokla birlikte hareket etmemek Kürtleri değişik güçler karşısında üçüncü bir güç üçüncü bir yola daha fazla yaklaştırmaktadır. Üçüncü güç olmak hem Kürtlere karşı düşmanların artmaması hem de Kürtler arası barışçı ilişkilere zemin hazırlamaktadır.

Türkiye Kürdistan’ı, 7 Haziran Seçimleri ve Barajın aşılması sorunu
Türkiye Kürdistan’ı açısından düşünüldüğünde AKP'nin, HDP'yi parlamentoya sokmama yönündeki tehlikeli politikalar Türkiye Kürdistan'ında Kürtler arası çatışmayı tetikleyecek niteliktedir. AKP'nin planlarını HDP'siz yaparak, HDP'yle yakınlaşan aşiretlerin bazı önde gelenlerine yer vermiş olması ileride HDP'siz bir mecliste onları Kürtler arası çatışma zemini yaratmak içindir.

(Irak Kürdistan Bölgesel Yöntemi)KBY'nin hem kendi içinde ilkeli duruşu hem de diğer Kürt örgütleriyle ilişkilerini hukuki ve ahlaki bir zemine oturtmasında yarar vardır. İlişkilerin düzeyi Kürdistan'daki aşiret ilişkilerine de bir düzey getirecektir.
TIR Savcılarının tutuklanmalarıyla Suriye'ye müdahale arasında bağ vardır. Ancak Türkiye seçimi bekleyecektir. 1974 Kıbrıs harekatı seçimden sonra yapılmıştı. AKP, çoğunluğu sağlamasa da MHP'yle birlikte yapabilir. Bu konuda karşı çıkış noktasında en net tavrı koyanlar CHP ve HDP'dir. MHP, Suriye tezkeresine evet demişti. Süleyman Şah operasyonundan beri hazırlıklar yapılıyor. Bir gece aniden Türk ve yeni koalisyon uçakları Yemen'de olduğu gibi yapabilirler. Mısır ne yapacak Mısır hem ABD ile Hem de Rusya ile denge politikası izleyerek kendisini yaşatmaya çalışan bir ülkedir. İç siyasi kazanımlar karşılığında Suriye müdahalesine destek verebilirse de Suriye'de Esad'ın düşmesi MK'nın başarı kazanması Filistin'deki Hamas'ın da MK'nın Suriye kolu olduğu dikkate alınırsa bu MK'nın güçlü bir şekilde Mısır'la komşu olması anlamına geleceği için Sisi'nin bunu kabul etmesi mümkün değildir.

AKP-MHP Birlikteliği olabilir mi?

İsrail'in Suriye karşıtlığı temelinde Suudi / Türkiye birlikteliğine destek vereceği yönündeki yorumlar doğru değildir. 

MK'nın yönettiği Suriye, İsrail'in geleceği için daha tehlikelidir. 
Tıpkı MK'nın Mısır'da yaptığı gibi. Öyle anlaşılıyor ki, gerek Türkiye'nin gerekse Suudi Arabistan'ın Suriye'ye müdahale etmek istemeleri kendi iç 
siyasetlerindeki çekişme ve bölünmeden ileri gelmektedir. Yakın zamanda Türkiye'de yapılacak seçimler AKP'nin kaderini belirleyecektir. 
Bir anda tersi de olabilir. Ancak MHP'nin AKP'ye koltuk değneği olma ihtimali her zamandan çoktur. Özellikle çözüm sürecinin kaldırılması, Qandil'e Türk 
Bayrağı dikilmesi arzusu MHP'yi AKP'nin maceralarına dahil edebilir. 
Seçimlerde MHP'ye oy vermeyi düşünen Cemaat taraftarlarının bu hususu dikkate alıp o şekilde tavır almaları beklenebilir. 

Aynı şekilde Vatan Partisi adı altında bir araya gelen Ergenekoncular da bu konuda Truva atı rolünü oynayabilirler. 

HSYK yapısındaki Ulusalcı, Milliyetçi ve Muhafazakar koalisyon bu konuda fikir verebilir. Seçimlere bu kadar yakın bir süre kala hakim ve savcıların 
tutuklanması bu birlikteliğin somut sonucudur. Seçimlerdeki başarıya göre bu daha da görünür olacaktır. Bu nedenle MHP'nin göstereceği başarı 
AKP'yi durdurmayacaktır. AKP'yi durduracak olanlar HDP, CHP ve SP+BBP olabileceği söylense de CHP'de şimdilik görünür olmasa da yaşanan iç çelişki 
ve çekişmeler CHP'nin mevcut potansiyelinin altına doğru gerilemesiyle sonuçlanabilir. Bu olasılık HDP faktörünün bu seçimler için ne kadar önemli 
hale geldiğini gösteriyor. HDP'ye değişik kesimlerden gelen desteği sadece "Erdoğan'ı durduracak güç HDP'dir." argümanı ile açıklamak yeterli değildir. 
CHP'deki yetmezlik ve alternatifsizlik de bunda etkilidir. CHP'ye oy verme alışkanlığı olan kitle CB Seçimlerinde CHP'yi desteklemede büyük bir kırılma yaşadı. 

Bu kırılma Erdoğan'ın fiili başkan olmasının yolunu açtı. 

CB seçimlerinde böyle bir kırılma yaşayan liderliklerin bu seçimlerde cezalandırılacaklarını düşünüyorum. 

Benzer durum MHP için de geçerlidir. Planlarını ikincilik üzerine kurup da iktidarı AKP'nin doğal alanı gibi gören CHP ve MHP'nin AKP ile ilişkiler 
yönünden HDP kadar radikal olmayışları da bu partilerin en zayıf noktasıdır.


***