Faruk Arslan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Faruk Arslan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

5 Temmuz 2019 Cuma

ERGENEKON UN., KARANLIK İSMİ KARA KUTU TUNCAY GÜNEY., BÖLÜM 27

ERGENEKON UN., KARANLIK İSMİ KARA KUTU TUNCAY GÜNEY., BÖLÜM 27


Baronu illegal mafya örgütlenmeleriyle irtibatlandırmak, başı gibi göstermek yakışıksızdır. 

Dedesi, babası, annesi ve kendisi hacca gitmiş biri olan Rahmi Koç, kimseyi öldürtmeyecek kadar insaflı bir kapitalist, gerçek bir İstanbul beyefendisidir!.. 
Alman ve Amerikan Gladioların savaşı! 

Soğuk savaş döneminde kurulan NATO.nun Gladioları, Türkiye, Almanya ve Kanada dışında tasfiye edildi. Tüm Gladioların finansörü Rockfeller Grubudur. 
En güçlüleri Almanlarınkidir. Eğer çökertilmek istenirse Almanya ekonomisi batar ve Avrupa Birliği dağılır. Uzun yıllar Alman Gladiosuna Türk Gladiosu Ergenekon.u kontrol ve idare görevi verildi. Bu nedenle ülkemizde en fazla ajana sahip ülke Almanya.dır. CIA.dan bağımsızlığını ilan etmek isteyen Almanların Gladiosu, Türk Ergenekon.unda kanına girdi. Kalemleri okyanus ötesinde kırıldı! Ergenekon.un Alman ve Amerikan kanadı hep rekabet halindeydi. Bugün bir kanadı hapsi boylarken, diğer kanadı Amerikan ve Alman Gladioları arasında ortada kaldı. 

2. Dünya savaşından sonra Amerikalıların özel görevler verdiği Hitler.in Gestapo.su eski SS üyelerinin kurduğu bir örgüt olan ODESSA (Organisation 
Der Ehemaligen SS-Angehörügen) Murat Bayrak.ı Yugoslavya.dan Türkiye.ye kaçırdı. Gladio eğitim kampları ve organizasyonunda etkin rol oynayan Nazi Generali Reinhard Gehlen ile irtibattaydı. Almanların BND.sini ve derin devletini 1952.de kuran Gehlen, tüm NATO ülkelerinde de Gladioları örgütleyen en derin istihbaratçıydı. Aralık 2000.da açılan CIA.nın gizli belgelerinde Gehlen ve eski Nazi subaylarıyla hangi örtülü operasyonlar gerçekleştirildiği ortaya çıktı. Yazdığım bilgiler artık açık bilgidir, yıllarca kamuoyunun dikkatinden kaçırılan bu bilgileri ders olması açısından yazmak gazetecinin kamu görevidir. Ülkücüleri gaza getirmekle görevli Murat Bayrak, Türkiye.deki tüm faaliyetlerini “Hançer Birliği” adına yürüttü. 
Bayrak, 12 Eylül darbesi sırasında MHP Genel Yönetim Kurulu Üyesi olmasına karşın tutuklanmayan tek isimdi. Onun gibi serbest bırakılan diğer isimlerdi Özel Harpçiydi ve Gladio.ya çalışıyordu. 

Yugoslavya göçmeni Bayrak aynı zamanda CIA ajanları ve Gladio yapılanma sında kilit rol oynayan Paul Henze ile Frank Terpil.le de bağlantılı idi. 
Bayrak MHP.den önce Adalet Partisi.nde de milletvekilliği yapmıştı. 
2. Dünya savaşından sonra, Gehlen ile sonradan Alparslan Türkeş.in yakın dostu olacak olan Ruzi Nazar ABD.ye götürüldü. Türkeş.e NATO kamplarında eğitim verilirken, kendi isteği üzerine „Ergenekon. kod adını aldı. Özbek kökenli Ruzi Nazar, savaş sonrasında Alman ordularına sığınmış bir isimdi. General Gehlen ve Nazar ikilisi, CIA içerisinde görevlendirildi. Nazar bu görevde CIA Türkiye İstasyon Şefliğine kadar yükseldi. Enver Altaylı gibi Özbek kökenlileri MİT.de kritik görevlere getirdi. Türk Kontragerillasını finanse eden Rockfeller, Özel Harp Dairesi ile özel ilişkiler geliştirdi. Üst düzey subaylarımızı eğittiler, beyinlerinı yıkadılar ve kendi halkını ve dinini dahi düşman görecek kodlarla robotlaştırdılar. 

Alman istihbaratı ülkemizde dört vakfı, şirketleri ve diplomatik dokunulmazlığa sahip ajanlarıyla mükemmel çalışır. Bu vakıflar, Hıristiyan Demokrat Parti.nin (CDU) Kondrad Adenauer Vakfı, Sosyal Demokrat Parti.nin (SPD) Friedrich Ebert Vakfı, Özgürlükçü Libera Parti.nin ( FDP) Friedrich Naumann Vakfı ve Yeşiller Partisi.ne ait Henrich Bölll Vakfı. Kürt sorununun siyasileştirilmesi ve Aleviliğin İslam.dan ayrılarak ayrı bir din haline getirilmesi üzerinde yoğunlaşmıştır. Dünya altın borsasını elinde bulunduran Almanların bir hedefide Türklerin kendi altın madenini çıkartıp, işlemesini engellemek. Alman vakıflarının istihbarat faaliyetleri ve altın hesabı konusunda kitap yazan Necip Hablemitoğlu.nu öldürtmesi için Veli Küçük.e kimin emir verdiği ortada! Küçük, Almanların sırlarına sahip kilit bir Silivri sanığı... 

Alman BND si nasıl çalışıyor? 

1970 ile 2005 arasında Almanya.da 42 bin 664 kişi, Alman derin devleti için ajanlık, muhbirlik ve köstebeklik yaptı. 
Bunlar arasında Doğu Alman sayısı 9 bin 822.dir. Almanya.da yararlandığı gurbetçi ve ülkemizde kullandığı ajan sayısı onbinleri geçti. Hedefledikleri Türk veya Kürtleri, Alman sempatizanı, etki ajanı ve ücretli ajan yapma kategorileri bulunuyor. Bayan kullanma, zenginleştirme ve kasetli şantaj en fazla 
kullandıkları yöntemler. Almanlar uzun yıllardır telefonlarımızı dinliyor. Kimin ne gibi zafiyeti olduğunu, nasıl ele geçirilebileceğini biliyor. 

Türkiye.de kullandıkları üst düzey üç ajana verdikleri kod lakap isimler, “Baron”, “Kumarbaz” ve “Tilki”. 
Ülkemizin doğusunda faaliyet gösteren yabancı ajan sayısı beş bini geçiyor. Almanlar doğu illerimize su arıtma tesisi, küçük barajlar yapma bahanesiyle 
çok sayıda ajanını yerleştirdi. 

Bunların pek çoğu Türkçe ve Kürtçeyi ana dili gibi biliyor. İstihbarat organlarımız, bu ajanların çoğunun aslında kim olduğunu kısa sürede fark 
ediyor, ancak yakalamıyor ve sınırdışı etmiyor. Geçtiğimiz günlerde rutin dışına çıkılarak 10 yıldır Diyarbakır merkez olmak üzere doğu illerimizde Mossad adına casusluk yapan bir İsrail vatandaşı askeri istihbarat tarafından yakalandı. 

Bu bilgi ve haberi Türk medyasında okuyamadınız, çünkü daha kimseye servis yapılmadı! Gazeteciler zaten hiç bir zaman haber ele geçirmez, hep birileri tarafından avuçlarına konan servis haberlerle „süper gazetecilik. yaparlar! Özel kaynaklarım vasıtasıyla elde ettiğim bu bilgiyi paylaşmayı tarihe düşülecek bir not olarak görüyorum. 

Mossad ajanı, ana dili gibi Türkçe ve Kürtçe biliyor. Sabaha kadar süren sorgu sonrası çözülmüş. Anlattığı bilgileri buraya yazsam, 12 Haziran seçimleri 
yapılamaz. Konu sadece Yüksek Seçim Kurulu.nun adaylığına iptal ettiği, sonrada yeniden onayladığı adaylardan ibaret değil. Bölgede milletvekilliğine 
bağımsız aday olan Kürt kökenli milletvekillerimizin bazıları yabancı istihbarat örgütlerine çalışıyor. Kimi sempatizan, kimi etki ajanı, kimi ise kadrolu ajan. En fazla milletvekili adayı devşiren BND, CIA ve Mossad. Bu adayların bir kısmı parlamentoya girecek ve çalıştıkları yabancı ülkenin politikalarını ülke gündemine taşıyacaklar. 

Onları suçlamayalım. “Hain”, “satılmış” diyerek aşağılamayalım. Yılllarca kendi ülkesinin vatandaşını „iç düşman. gören Gladio zihniyeti, onları yabancı 
istihbaratların kucağına itti. Bir suçlu aranacaksa, Ergenekon.u ülkemizin başına bela edenleri önce bulalım ve cezalandıralım. Hiç kimse Türk milliyetçiliğini körükleyerek ve Kürt milletini küçümseyerek politika apmasın. 
Alman ve Amerikan Gladiosunun filleri ve piyonları çarpışırken altında 
ezilenleri kurtarmak vatandaşlık görevidir! Ergenekon buzdağının tam resmi! 

Ergenekon.un bir konseyi olduğunu sağır sultan bile duydu. Sivil ve askeri kanatta liderleri ve toplum mühendisliği ekipleri bulunduğunu da. Öyleyse 
CHP ve MHP.nin kaset operasyonları ile yeniden şekillendirilmesine neden şaşırıyoruz? O kasetleri gizlice çekenlerin adresi belli, failler belli ama basiret 
gözleri bağlı olanlar, safca „Ergenekon yok. görüşünde! Siyaseti, yargıyı, medyayı, iş dünyasını ve bürokrasiyi yıllardır kontrol etmiş ve kadrolarını isim 
isim belirlemiş derin yapı çatırdıyor. Son kozlarını oynuyorlar. Soruşturmalar lider kadroya yakınlaştıkca gerginlik tırmandırılıyor. Dolaylı yazdığım 
yazılardan büyük resmi göremeyenler için en iyisi buzdağının tamamını özetliyeyim. 

27 Mayıs 1960 darbesinden sonra oluşturulan 12 kişilik Milli Birlik Komitesi, hiç bir zaman dağılmadı. Konsey üyelerinden, MHP liderliğine oynatılacak 
Prof. Dr. Ümit Özdağ.ın babası Muzaffer Özdağ paşa yaşasaydı, eminim tek kelime bu yapıyı bize anlatmazdı! İsmet İnönü, Muhsin Batur ve Tahsin 
Şahinkaya liderlik yaptı. Tamamen üst düzey paşalardan oluşan bu ekipden aşırı yaşlananlar bir alt komite olan Encümeni Danişte görevlendirilir. 40 
kişilik bu ekip, Ergenekon.un fikir ve proje teorisyenleri grubudur. İçlerinde sivil bürokratlar, akademisyen ve iş adamları da bulunur. Yaş ortalamaları 
75.in üstünde. Pek zararsız olduklarını ileri sürenler epey saf sanırım. Onlar, kimlerin kaleminin kırılacağına, kimlerin düşürüleceğine, kimlerin ise iktidar 
olacağına karar veren derin devletin büyük jurisi! Aşırı laik, despot bir tarikatta denebilir! Kararlarını üst kurula Milli Birlik Komitesine sunarlar. 
Onay alınan kararlar, Ergenekon.un operasyon birimine havale edilir. 

Encümeni Daniş.deki mevcut üyelerin ortak özelliği hepsinin Büyük Kulüb.e üye olarak aktif faaliyetlerde bulunması. Üst düzey askerler buna dahil. Hatta 
ordu komutanı olanlara üyelik altın bir tepside sunulur. Geri çevirene rastlanmamıştır. Fransız Büyük Mason locasına bağlı olanların çoğunlukta 
olduğu bu kulübte, Cenevre.deki İsviçre Mason locasına bağlı olanlar ayrı bir kliktir. İngiliz ekolünden gelenler ve Alman ekolüne bağlı olanlar bulunur. 
TÜSİAD.a üye olan büyük İstanbul baronu dediğimiz işadamlarından Büyük Kulübe üye olmayan yok gibidir. Koçlar, 1943.den beri koçun başıdır! 
Ülkemizde üçyüze yakın mason locası vardır ve bunlar iki ayrı mason teşkilatı ile yasal olarak örgütlenmiştir. Rotaryen veya Mavi Kulüb denilen localar, 
parlak, yetenekli, zeki gençleri avlamak için kurulmuş alt birimlerdir. Başarı, kariyer ve güç yollarını gençlere empoze ederler. 

Ergenekon.un operasyon birimi, Özel Harp elemanlarından oluşur. 25 ayrı birime bölünmüştür. Henüz askeri lisede ve Harp okulunda iken en yetenekli, 
zeki, atletik ve başarılı öğrenciler arasından seçilirler. Kadroları MİT e alınarak sivil yaşama gönderilenler olduğu gibi kadrosu TRT gibi ilgisiz başka 
bir kurumda olanlara da rastlanır. İş, medya ve yargı dünyasında yerleştirilenler kendilerini gizlemeyi ustalıkla başarırlar! Operasyonel birimin 
başında bulunan Albayın kod adı „ Ergenekon dur. 

İlk „ Albay Ergenekon. 1953 de rahmetli Alparslan Türkeş idi. Tamamen vatanperver düşüncelerle bu yola girmişti. Ancak 1960 darbesinden sonra 
safdışı bırakıldı, dışlandı. 
İkinci „ Albay Ergenekon. Turgut Sunalp ti. 1989 da öldüğünde resmi görevi Garanti Bankası başdanışmanıydı. 
Üçüncü „ Albay Ergenekon. Veli Küçük idi. JİTEM ve Hizbullah un kuruculuğundan, faili meçhul cinayetlere, derin siyasi suikastlara kadar karışmadığı pis iş kalmadı. Susurluk ta yakayı ele verdi, kurtuldu ama şimdi zor kurtulur. 

Veli Küçük ün görev süresi 2001 de sona erdi. Haziran 2009 da aslında Dördüncü „ Albay Ergenekon un kim olduğu ortaya çıktı: Dursun Çiçek. Aralık 
2010 da Gölcük Donanma'da ele geçirilen „ Proje adlı belge Çiçekin 2003den beri illegal işler içinde olduğunu ve „ millete komplo planı nı tek başına hazırlamadığını ispatladı. Erzincan davasında konuşan üst düzey bürokrat gizli tanık Efe de zaten Çiçekin ve zamanın 3. Ordu Komutanı Saldıray Berk.in suçunu netleştirdi. İddianamesi kabul edilen Gölcük belgeleri davasında emekli Koramiral Kadir Sağdıç „bir numara. gözüküyor! Balyoz davasında yargılanan emekli ve muvazzaf generallerden İbrahim Fırtına, Özden Örnek, Ergin Saygun, Çetin Doğan, Metin Yavuz Yalçın, Engin Alan, Ayhan Taş, Mustafa Çalış, Feyyaz Öğütçü, Lütfü Sancar ve Kadir Sağdıçın Milli Birlik Komitesinde olup olmadıkları araştırılmalıdır. 
Tabi lider Tahsin Şahinkaya.da yargı önüne çıkartılmalıdır... 

Operasyon birimi halen yönettiği ileri sürülen „ Paşa Ergenekon. kodlu Engin Alanın durumu en şaibeli olandır. Parlamentosunu ve hükümetini şiddet ve 
hile ile değiştirmek için terör örgütü kurmaktan yargılanan bir zanlı ve diğer Silivri zanlıları milleti temsil edemez. Alan, 12 Haziran seçiminde Silivri 
hapishanesinden milletvekili olarak çıkarsa, yeni MHPyi, „ Başdanışman. ve „Genel Başkan Yardımcısı. sıfatlarıyla kuracaktır. 

Ekibine Özel Harbin uyuyan „çakma ülkücü. hücrelerini alacağı öngörülebilir! 
Önümüzdeki dört yılda ülkemiz Türk milliyetçileri ile aşırı Kürt milliyetçilerinin meydan kavgalarına, savaşlarına sahne olacaktır. 

Türk ile Kürt kardeşliğini baltalamak isteyen ve araya yeni kan davaları sokmaya çalışan bu fitnenin asıl gayesi, hükümete ve halka yeni anayasayı yaptırmamak  tır. Askeri vesayetin son kalesi anayasa değiştiğinde, Ergenekon.un üst düzey yapısı sapır sapır dökülecektir. Üst düzey yapısı beş bin kişiyi bulan bu derin yapılanmadan toplam yüzbin kişi nemalanıyor. 

Nemalanan kısım, geçiş kendir. Nerede menfaati varsa oraya yaslanır ve taraf değiştirir! Bu nedenle ülke ekonomisinin yüzde 20.sine sahip İstanbul.un Koç baronu ve baronları telaşlanmakta dır. En büyük korkuları ise, 2001 ekonomik krizini nasıl çıkardıklarına ilişkin video veya ses kayıtlarının ortaya çıkmasıdır. Kayıtlar, birden fazla elde bulunuyor. Citibank, Deutchebank ve Bank of Amerika ile ortak yapılan devülasyon darbesinde „baş hırsız. konumundaki dönemin Merkez Bankası Başkanı Gazi Erçel başta olmak üzere, soyguna ortak olan 38 İstanbul baronu henüz hesap vermemiştir. Yeni dönem, ülkemizin yeni baştan kurulmasına gebedir, yaşanan sıkıntılar doğum öncesi ağrılar, sancılardır... 

Ejder ve Baronun Hakkari oyunu! 

Hakkari ve Diyarbakır.dan 12 Haziran 2011 seçimi öncesi ulaşan bilgiler hoş değildi. Global Ergenekon.un Suriye.de başlattığı Baas rejimini devirme 
hamlesine ve Hakkari.de oynanan eşgüdümlü büyük oyuna daha fazla sessiz kalamayız. Çünkü düğmeye aynı merkezden basıldı. Ergenekon.un baronu ve 
ejderi, global Ergenekon.dan aldıkları cesaretle „Kürt kozunu. sahneye koydular. Kandil ve İmralı.nın emirlerini CIA ve Mossad.dan aldığı talimatlarla yerine getiren Demokratik Toplum Kongresi (DTK) ve BDP, “sürgünde Kürdistan parlamentosu” kurmaya hazırlanıyor. Mesele Kürt sorununu çözmek değil çözdürmemek... 

Bu noktaya nasıl ve neden geldik? 10. Ergenekon dalgasında mason localarına ulaşılması, global Ergenekon.u rahatsız etti. İstanbul baronları ve medya 
ayaklarına dokunulmaması için hükümetle pazarlığa giriştiler. Başarılı oldular, Ergenekon soruşturması sadece ordudaki ayaklara yönelirken, işi 
maliyeleştirenleri bilerek ıskaladı. Medyanın propaganda ayağında tutuklananlar devede kulaktı. Seçimde zoraki seçtirilen Silivri ve PKK adaylarının oluşturacağı kaos, seçim sonuçlarına gölge düşürmek için “Baron” ve “Ejder” ikilisinin global Ergenekon.dan aldığı onayla tasarlandı. Aslında onları kendilerine dokunulmaması ve ihalelerden daha fazla pay kapmak amacıyla hükümete şantaj için kullanıyorlar. Servetlerine servet katmayı sürdürmelerinden rahatsız değilim ama Hakkari.de oynadıkları oyunu artık deşifre etmek zorundayım. Hakkari için 3 yıl önce alınan global Ergenekon kararı, 12 Eylül referandumu ve 12 Haziran seçiminde başarı ile uygulandı. Hakkari.de yaşayan her vatandaşımızın evinden baskıyla, zorbalıkla, şantajla dağa, PKK.ya en az bir adam kaçırma projesi, bölgedeki Ergenekoncu komutanların göz yumması ile gerçekleştirildi. 2008 yılına kadar PKK.ya 

Hakkari.den katılan insan sayısı yılda elli iken, son üç yılda bu rakam yılda beş yüze çıkartıldı. Kimse inkar etmesin, elimde sağlam bir istihbarat raporu var. Karakol baskınları ile hükümet küçük düşürüldü. Halk korkutuldu. Silah zoruyla yapılan seçimde BDP, Hakkari.de tamamı, 36 bağımsız adayını seçtirdi. Böylece planın ilk aşaması olan “kurtarılmış” Hakkari kotarıldı. Bundan sonra Şırnak ve Cizre başta olmak üzere başka iller Türkiye.den kopartılacak ve dört yıl içinde bölge halkının tüm oyu sadece PKK.nın gösterdiği aday veya partiye kaydırılacak. Bunun adı demokrasi değildir, diktatörlük, despotluktur. Hükümet acilen Yüksekova.ya il statüsü vererek emniyet güçleri kadrolarını burada artırmalıdır veya bölgeye özel eğitimli tim birimleri kaydırılmalıdır. 

Diyarbakır da seçim öncesi ele geçirilen ve ağzı çözülen Mossad ajanından elde edilen bilgiler ve belgeler kamuoyuna açıklanacak mı acaba? En kilit soruyu soralım: Hakkari.den ve diğer 

Doğu illerimizden zorla seçtirilen BDP.li milletvekillerinden kimler hangi yabancı istihbarata ve devlete çalışıyorlar? Neden mali destek alıyorlar? Bu durum, 
milletvekilliğinin düşmesine sebep değil midir? Ülkemizde bu işleri koordine eden yabancı diplomatlar kimlerdir? Neden sınırdışı edilmiyorlar? En önemlisi Kürt 
sorunu, bu karmakarışık, çapraz, ensest ilişkilerle nasıl çözümlenecek? Yeni anayasanın yapılmasına desteğe hiç niyeti olamayan CHP, MHP ve BDP.yi kimler 
yanlış yönlendiriyor? 
Mossad ajanından elde edilen istihbarat, bu sorulara ve fazlasına açıklama getiriyor. Irak, İran ve Suriye.de ki Kürtleri kapsayan plan çerçevesinde global Ergenekon, 

“Büyük Kürdistan” için devrede. Suriye.deki Baas rejimi iktidarı, bizdeki cuntacı Ergenekoncularla aynı meşrepten (Nusayri Alevileri dine oldukca uzak bir Şiilik 
koludur) olduğu halde neden tasfiye ediliyorlar? Çünkü İran.ın Suriye ve Lübnan.daki Şii bağlantılarını sağlayan Şam rejimi artık işlevini yitirdi, miadı doldu. Bizde de Baas benzeri cunta kurmaya çalışan Mason Bektaşi çetenin savunduğu azınlıkların çoğunluğu yönetme stratejisi çöktü. Global Ergenekon, oyun ve oyuncu değiştirdi. Yüzde 85.i Sünni Suriye halkı, AK Parti.ye ve liderine bayılıyor, er geç Türkiye.nin izinden gidecektir.

Kendilerine ulaşılamasın diye bu kadar fırıldak çevirmeye gerek var mı? Ergenekon.da kod adı “Ejder” olan şahıs, 9 Haziran günü AK Parti Genel Merkezi'ne giderek Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'la görüştü ve helalleşti. CHP.nin birinci parti olarak çıkacağı kehanetinde bulunan kodaman işadamımız, aslında baronun sağkoludur, özel ulakçısıdır. Rahmetli Vehbi Koç.un milyon dolarlarını Milliyet gazetesini satın alması için 1979.da Aydın Doğan.a getiren isimdir o. Ergenekon yapılanmasında ilk ona giremese bile fitne çıkarmada üstad sayılır. Kim olduğu zaten basına yansıdı. Gazeteci ve yazar Avni Özgürel, Radikal.daki köşe yazısında onu şöyle tanımladı: Yurtbank patronu Ali Balkaner.in mahkeme ifadesinde “Bizler 18 büyük aileyiz. Hepimizin bağlı olduğu bir başkanımız var. 18 büyük aile bir havuz oluşturduk. Tüm ekonomi bunların elinde toplanıyor. İstanbul Menkul Kıymetler Borsası.nı manipüle eden kişi, bizim bağlı olduğumuz başkanımızdır. Tokyo Borsasında 800 milyon dolar kaybetti, bana mısın demedi” diye tarif ettiği kişi. 
Çılgın fitne projeleri ile baronu etkileyen, AK Parti.den ilk yerli otomobil projesini Karsan adına kapacak kadar da uyanık bir iş adamıdır, Koçların damadı İnan KıraçAskerleri, siyaseti, medyayı, yargıyı, iş dünyasını hatta sendikaları yöneten, yönlendiren, dış bağlantıları güçlü ve oldukca masonik olan barondan bir kaç ricam var: 

Lütfen, kendi ülkenize Fransız kalmayı artık bırakın! “Bidon kafalı”, “göbeğini kaşıyan adam” dedirtiğiniz kitle ülkenin yarısı, yüzde 50.si olduğunu tescilledi. 
Nostaljik özlemle Jön Türkler.in ruhunu çağırmayı da bırakın! Ordumuza yazık oluyor. Genelkurmayın boynuna taktığınız süslü püslü kementi de çıkartın, 
sırıtıyor! 

Milletimiz uyandı, emanetini teslim aldı. Size bir daha pabuç bırakır mı sanıyorsunuz? Kürt kartınızda boğulmadan kördüğüm haline getirdiğiniz sorunda ve Hakkari.de ilmekleri açınız. Kürtlere ve Türklere, bu vatana yazık oluyor. Yamalı bohçaya dönmüş darbe anayasımızın değişmesi için sadece siz CHP.yi ikna edebilirsiniz... Bugüne kadar ülkemizde milyar dolarlar kazandınız. Faili meçhul cinayetlerin altını kazırsak, emri veren eli ve elleri görebiliyoruz. Global 

Ergenekon.da artık sizi kurtaramaz. Siz Hancısınız, toplum olarak barışalım, uzlaşalım, helalleşelim... 

Bandrol Uygulamasına İlişkin Usul Ve Esaslar Hakkında Yönetmeliğin 5.Maddesinin İkinci Fıkrası Çerçevesinde Bandrol Taşıması Zorunlu Değildir. 

…..Son……. 

Bu Kitap Bizzat Benim Tarafımdan [ [ By-Igleoo ]] Tarafından www.CepSitesi.Net - www.MobilMp3.Net - www.ChatCep.Com 
Siteleri İçin Hazırlanmıştır. E-Book Ta Kimseyi Kendime Rakip Olarak Görmem Bizzat Kendim Orjinalinden Tarayıp Ebook Haline Getirdim 
Lütfen Emeğe Saygı Gösterin. Gösterinki Ben Ve Benim Gibi İnsanlar Sizlerden Aldığı Enerji İle Daha İyi İşler Yapabilsin. 

Herkese Saygılarımı Sunarım . 
Sizlerde Çalışmalarımın Devamını İstiyorsanız Emeğe Saygı Duyunuz Ve Paylaşımı Gerçek Adreslerinden Takip Ediniz. 
Not Okurken Gözünüze Çarpan Yanlışlar Olursa Bize Öneriniz Varsa Yada Elinizdeki Kitapları Paylaşmak İçin Bizimle İletişime Geçin. 
Teşekkürler. 

Ne Mutlu Bilgi İçin Bilgece Yaşayanlara. 
By-Igleoo www.CepSitesi.Net 

***

ERGENEKON UN., KARANLIK İSMİ KARA KUTU TUNCAY GÜNEY., BÖLÜM 26

ERGENEKON UN., KARANLIK İSMİ KARA KUTU TUNCAY GÜNEY., BÖLÜM 26



1960'lı yılların başlarında Vehbi Koç, beyaz eşya sektöründeki talebi karşılamak amacı ile çelik dolap işine girmek istiyordu ama Burla Biraderler de aynı şekilde bu işi yapmaya soyunmuşlar ve bir fabrika arıyorlardı. Bu durum Vehbi Koç'un hiç hoşuna gitmiyordu. Piyasanın iki üreticiyi besleyecek kadar gelişmediğini düşünüyor ya da rakip istemiyordu. Zaten Burla ailesi ile bazı sektörlerde kıyasıya bir rekabet yaşıyorlardı. Bu sefer Koç, Burla Biraderler ile ortak olarak onların piyasa tecrübelerinden yararlanmak istiyordu. Ve Burla Biraderler'e ince ve kurnaz zekâsı ile reddedemeyeceği bir teklif götürüyordu. Vehbi Koç, Burla Biraderler ile görüşerek fabrikayı birlikte kurmayı teklif ediyordu. Bilgi ve sermaye gücü nedeni ile çoğunluk hisselerine Koç grubu sahip olacaktı. 
Burla ailesine ise %20 hisse verildi. Bugün Burla Biraderler'in Arçelik içindeki payları %2,98'e inmiş durumda. Ama Arçelik Türkiye'nin en büyük özel şirketi ve cirosu 1 milyar 200 milyon dolar seviyesinde. Dolayısı ile %2,8lik pay bile bir aileye en üst seviyede yaşam standardı sunacak kadar önemli bir rakama tekabül ediyordu. Bugünkü değerlerle yaklaşık 100–150 milyon dolarlık bir pay demekti bu. Bir dönem kâğıt işinde de Türkiye'de belirleyici bir rol oynamışlardı. Hürriyet gazetesi ile Burla ailesi arasında da, ispatı bir çırpıda mümkün olmayan, bir finans ilişkisi olduğu biliniyordu. 150 milyon doların üstünde ciro yapan ve bu açıdan Türkiye'nin en büyük gazetesi olarak bilinen Hürriyet gazetesini destekleyen kurucu kadrolar arasında Burla Ailesi başı çekiyordu. 
Cumhuriyet gazetesine gelince... Cumhuriyet'in de, kurucusu Yunus Nadi. Mason olan Yunus Nadi, Arnavut kökenli yazar Naci Pelister'in "Türk Matbuatı Yahudilerin Kontrolü Altında" başlıklı bir yazısında bildirdiğine göre, aynı zamanda da bir "Karaim Yahudisi". Karaimler, 8. yüzyılda kurulmuş bir Yahudi tarikatı. Bu durumda Cumhuriyet'i bir "tarikatçı gazetesi" olarak tanımlamak mümkün olabilir; tabii İslâm değil Yahudi tarikati elbette. Cumhuriyet'in Millî Şef dönemindeki yükselişi ise, iki Yahudi şirketinden aldığı destek sayesinde oldu. O 
dönemde Türkiye'deki gazetelerin ilan işleri, "Yahudi şirketi" olan Hoffer'in, kâğıt işleri de Burla Biraderler'in elindeydi. Onların tutmayacağı bir gazetenin yükselmesi ve hatta yaşaması zordu. Bu bilgiden hareketle insanın aklına Burla ailesi acaba Karaim tarikatına mı üye, diye bir soru gelebiliyor. 

Burla Biraderler'in nasıl büyüdüğüne bakıldığında, iki şey dikkati çekiyor: Dışarıdaki bağlantıları ve içerideki rakipsizlikleri. Cumhuriyet’in başlarında, bazı ithal malların satılmasında ve devlet ihalelerinde Yahudi ailelerin çok büyük avantajları olmuştu. 1954 yılında Galata'da Üzeyir Garih ile İshak Alaton'un beş bin lira sermaye ile kurdukları Alarko Holding'in bugünkü gücüne ulaşmasında, 1958'de dönemin başbakanı Adnan Menderes'in kendilerine Ankara'da kurulacak olan bir para matbaasının havalandırma tertibatının ihalesini vermesinin önemli rolü olduğunu kimse inkâr edemezdi. Elektrifikasyon ve elektrik malzemelerinin satışı ile piyasaya giren Burla Biraderler'in de, gerek devletten aldıkları ihalelerle, ve gerekse Türk işadamlarıyla yürüttükleri ortak çalışmalarla kısa zamanda büyük güce ulaştıkları ortadaydı. Devlete yaslanmadan zengin olan 
kimse yoktu bu ülkede. 

Burla Birderler'in şirketleri Türkiye'nin en eski ticaret ve sanayi şirketlerinin başında geliyordu. Burla Biraderler'in en eski şirketi 1928 yılında kurulan Ottaş Otomotiv ve Taşınmaz Mallar Sanayii. Ottaş, Türkiye'nin en eski 
otomotiv şirketiydi. Ottaş'ın yönetim kurulunda şu isimler bulunuyordu: Lori Burla, Leon Hahanel, Sara Bornsten, Emil Franko, Nadya Sonman, Robert Sonman ve İvet Burla. Yine Burla Biraderler'e ait Burla Makine Ticaret 
ve Sanayi şirketinin yönetiminde de aşağı yukarı aynı isimler vardı: Lori Burla, Monik Benardete, Terry Sonman, Toni Hananel, Nadya Sonman, Sara Bornsten, İvet Burla, Leon Hananel ve Robert Sonman. 1975 yılında kurulan şirket, tezgâh makineleri, yedek parçaları ithalat ve ihracatı alanlarında faaliyet gösteriyordu. 

Power dergisinde Burla Biraderler ile çıkan bir haberde şu bilgiler yer alıyordu: “Burla Ailesi Arçelik'in yanı sıra Koç Holding'in beyaz eşya pazarlama şirketi Atılım'da da hisseye sahip. Lori Burla şirket yönetim kurulunda ve başkan yardımcısı olarak görev yapıyor. Atılım'daki hisse payı ise bilgiye kapalı yapıdan dolayı bilinemiyor. File Tül Makine ve File Tekstil Sanayii, Burla ailesinin tekstil sektöründeki şirketleri arasında yer alıyor. File Tül'ün yönetim kurulunda Yusuf ve Reyna Burla ve Eddi Anter isimleri var. File Tül Makine her türlü tel örgü, makine ve ipliğiyle mensucat imalatı alanlarında faaliyet gösteriyor. File Tekstil genel bir ticaret şirketi hüviyetinde. Bir başka tekstil şirketi Şen Triko da Yusuf Burla yönetiminde. Burla ailesinin şirketi olan Birol File de Birol Burla tarafından kurulmuştu.” (Odabaşı, Dursun 2001, 2008) Monique Bourla (Monik Burla) Burla biraderlerden büyük ağabeyin kızıdır. Evlenip ayrılmıştır. Evlilik ismi Monik Benardete idi. Ayrıldıktan sonra tekrar Burla soyadına döndü. Burla Biraderler, Türkiye'nin gizli zenginlerindendir. Belki Koç kadar servetleri olmasa da, 
Sabancı Holding kadar paraları vardır. Ülkenin ilk ihracatçılarındandırlar. 1990'lı yıllarda Amerikan Timken marka rulmanları temsilcileriydi Burla Biraderler. Monik Hanımın, Burla biraderlerin kızı olduğunu yıllar önce Ayşe Arman'a verdiği hafta sonu röportajda söylemişti. 

Aile içi ilişkileri araştırınca sır perdesi çözülüyordü. 

Vehbi Koç’un eşi Sadberk Hanım, Vehbi Bey’in teyzesinin kızı. Sadberk Hanım’ın baba tarafindan kuzeni de Hürriyet’i kuran Sedat Simavi. Sedat Simavi, Hürriyet’i kurarken bütün sermayeyi Eli Burla sağlamış. Eli Burla ile Vehbi Koç’un ortaklıkları malûm. Sadberk Hanım, Sadullah-Nadire Aktar çiftinin ikinci çocuğu. 
Birinci çocukları Adile Hanım, İhsan Mermerci’yle evlenmiş. İhsan Mermerci, Akfil’in kurucusu. İhsan-Adile çiftinin çocuk-larından Mehmet Ata Mermerci, Ender Mermerci’yle evlenmiş. Üzeyir Garih’in öldürülmesinden sonra Vehbi Koç’un kızı Sevgi Gönül, Hürriyet’teki Divit isimli köşesinde, Garih’in ziyaretine 
gittiği söylenen Nakşibendi Şeyhi’nin müritleri arasında "teyzezademin eşi Ender Mermerci’nin de olduğunu öğrendim" diyordu. Ender Mermerci, 2000 yılında Ermeni Soykırım Tasarıları gündeme gelince, jet sosyetenin milliyetçi güzeli olarak da ortaya çıkmış ve "Benim gibi insanlar çoğalsa, yurt dışında lobi yaparız ve bu tasarıları önleriz" demişti. Bu çiftin çocuklarının isimleri Yosun, Tansa ve Derin. Bu üç kişi de anneleri gibi paparazzilerin gözdesi. İhsan-Dile çiftinin çocuklarından Suha Mermerci, Gudrun Hanım’la evlenmiş. Çocuklarının ismi Yavuz Mermerci. İhsan- Adile Mermerci çiftinin bir diğer çocuğu S. Nihal Hanım, 
Nihat Karaveli’yle evlenmiş. Nihat Karaveli, gazeteci ve Galatasaray Lisesi’nden Coskun Kırca, İlter Türkmen, Naim Tirali ile sınıf arkadaşı. Sadullah-Nadire Aktar çiftinin ikinci çocukları Sadberk Hanım’ı sona bırakıp üçüncü çocukları Melahat Hanım’a geçelim. Melahat Aktar, Prof. Dr. O. Cevdet Çubukçu’yla evlenmiş ve bu evlilikten doğan iki çocuktan Prof. Ender Berker, Mustafa Berker’le; Aydın I. Çubukçu da Nükhet Hanım’la evlenmiş. Bu soyadını unutmayınız, aşağıda bu soyadını inceleyeceğim. (Er, 2003) 

Sadullah-Nadire Aktar çiftinin dördüncü çocuğu Emin Aktar, Hüsniye Hanım’la evlenmiş ve bu evlilikten doğan Samih Aktar, Caroline Hanım’la evlenmiş. Diğer çocuğun ismi de Özmen Aktar. Gelelim ikinci çocuğun yani Sadberk Hanım’ın, Vehbi Koç’la olan evliliğine. En büyük çocuk Semahat Hanım, Nusret Arsel’le evlenmiş. Üçüncü çocuk Sevgi Hanım, Doğan Gönül’le evli. Sevgi Hanım, Hürriyet’te Divit isimli köşesinde, başörtüsü takan üniversiteli kızlara hakaretler yağdırıyor. Dördüncü çocuk Suna Hanım da İnan Kıraç’la evli. GS Yöneticisi 
Can Kıraç’ın kardeşi. Suna Kıraç, Bilderberg üyesi. İnan ve Can Kıraç’ın babaları, Mustafa Kemal’in ekibinden, Kıraç soyadı da Mustafa Kemal tarafindan verilmiş zaten. Kuru tarımla ilgili yaptığı çalışmalardan dolayı. Gelelim ikinci çocuğa yani Rahmi Koç’a Rahmi Bey, Çiğdem Meserretçioğlu’yla evleniyor. Bu evlilikten Mustafa, Ömer ve Ali Koç doğuyor. Mustafa Koç, İzmir’in ünlü zenginlerinden, İzmir Yün Mensucat’ın da sahibi olan Giraud’ların kızı Caroline ile evleniyor. Çiğdem Meseretçioğlu yine İzmir’in eski çok zengin ailelerinden sanayici ve armatör Avni Meserretçioğlu ile eşi Suat Hanım’ın kızı. Çiğdem Hanım, Rahmi Koç’tan sonra Erol Simavi’nin oğlu Günaydın’ın da sahibi Haldun Simavi’yle evlendi. Suat Hanım, ünlü armatör Kemal Sadıkoğlu’nun kızkardeşi. Armatör Sadıkoğulları’nın kızlarından Varlık Hanım, Alp Yalman’la, Berna Hanım 
bir diğer Bilderbergli Feyyaz Tokar’la, Rabia Hanım ise Boğaziçi Lisesi Yıllıkları’nın sponsoru (ve çocukları da oradan mezun zaten) Çapamarka’nın oğlu Vecdi Çapa’yla, Esin Hanım ise Milliyet gazetesi yazarlarından Yılmaz Çetiner’le evlenmiş. Meserretçioğlu çiftinin Çiğdem Hanım’ın dışındaki diğer iki çocuğundan biri olan Güldem Hanım da, İpragaz’ın sahibi Yücel Kurttepeli’yle evlenmiş. Şimdi dönelim, yukarıda döneceğimizi söylediğimiz Çubukçu soyadına. Şişli Terakki Lisesi, 1990-1991 mezunları listesine bakıyoruz. Merve Sadberk Çubukçu, İbrahim Aydın Çubukçu kızı. Kim bu İbrahim Aydın Çubukçu? Beko Genel Müdürü ve Sadberk Koç’un kızkardeşi Melâhat Aktar’ın Prof. Dr. O. Cevdet Çubukçu’yla evliliğinden doğan çocuğu. İ. A. Çubukçu’nun dedesi yani babası O. Cevdet Çubukçu’nun babası Tütüncü Mustafa Kâzım Efendi. Kâzım Efendi önemli birisi, önemi 1924 Mübadelesi’nden geliyor. O dönemde çok zengin olan bu zat, Sabetaycılar gemiyle gelirken parası olmayanların da tüm masraflarını karşılamış. Şimdi başa dönelim. Sadberk Hanım’ın annesi olan Nadire Hanım aynı zamanda Vehbi Koç’un da teyzesidir. Nadire Hanım’ın kızkardeşi Fatma Hanım, Vehbi Koç’un annesidir. Ancak akrabalık bununla sınırlı değil. Sadberk Hanım’ın erkek kardeşi Emin Aktar’ın evlendiği Hüsniye Hanım da, Vehbi 
Koç’un kızkardeşidir. Vehbi Koç’un diğer kızkardeşi Zehra Hanım, Halim Kütükçüoğlu’yla evlenmiş ve bu evlilikten doğan Gülgen Hanım, Kutlutaş’ın 
Yönetim Kurulu Başkanı Peyami Çağlar’la, diğer çocuk Nesteren Hanım ise Fuat Bayramoğlu’yla evlenmiş. En son 500. Yıl Vakfı kurucularından da 
olan meşhur Fuat Bayramoğlu, emekli büyükelçi, şair, araştırıcı, yazar; 1944 Başbakan Şükrü Saraçoğlu'nun Özel Kalem Müdürü olabilmiş bir entellektüel. 
(Er, 2003) 
Adı geçenlerin kim olduklarını tanıtmaya çalışalım. Vehbi Koç’un karısı Sadberk (Aktar) Hanım (Vehbi Koç ile Sadberk Hanim teyze çocuklarıdır) Simavi Ailesi’nin yakın akrabasıdır. Aydın Çubukçu'nun da dedesi olan Kâzım Bey'in oğlunu tüccar olmak için zorlamasının sebebi, ailenin baştan beri tüccar bir aile olagelmesidir. 
Babasının, tüccar olmasını istediği Osman Cevdet, doktor olduğu için, ailenin ticari işlerini yürütmek Osman Cevdet'in dört kardeşi içinde, tek erkek kardeşi 
(kız kardeşleri Zehra, Hatice, Hilmiye) olan Arif Çubukçu'ya kalır. 
Koç Topluluğu'nda Çubukçu'yu etkileyen bir kişi daha vardır: "Isak Eskenazi. Koç Holding'in ve Koç ailesinin mali işlerine bakardı. Bana örnek olacak o kadar çok şeyini benimsemişimdir ki. Dürüst, takipçi, tutumlu olmayı, yetki vermeyi ama o yetkiyi vereceğiniz kişiyi hiç olmazsa seçerken dikkatli olmayı." Zamanı geldiğinde ise, Melahat Hanım'la evlenerek yine Ankaralı bir aile olan Nadire-Sadullah Aktar çiftine damat olur: "Babam doktor olduktan sonra, Aktar ailesinden bir kızla evlendirilmek isteniyor. Teyzelerime de gösteriliyor veya ne şekilde gösteriyorlarsa... Fakat kısmet annemle evlenmesi imiş. Koçzade Hacı Mustafa Efendi ile evlenen Fatma Hanım Vehbi Koç, Hüsniye ve Zehra Hanım'ın annesidir. Nadire-Sadullah Aktar çiftinin de, Osman Cevdet Çubukçu ile evlenen Melahat Hanım dışında Adile, Emin ve Sadberk Hanım'lar, dünyaya gelen 
diğer çocuklarıdır. Koç Topluluğunun kurucusu Vehbi Koç, Nadire teyzesinin kızı Sadberk Hanım'la evlenir. 
Buna karşılık Aktar ailesi de oğulları Emin Aktar'ı, Vehbi Koç'un da kızkardeşi olan Hüsniye Hanım'la evlendirir. (Aktar ailesinin fertleri kamuoyunda, önde olmak istemediklerinden olsa gerek, isimleri hiç bir şekilde gündeme gelmez.) Böylece teyze çocukları 'dışarıya' gitmemiş olur. Bunun dışında Nadire-Sadullah çiftinin büyük kızları olan Adile Hanim, Akfil'in de kurucusu olan İhsan Mermerci ile evlenir (bu evlilikten dünyaya gelen Mehmet Ata, bugün sosyetede isminden söz ettiren Ender Mermerci ile evli idi. Magazin basınında adları sürekli gündemde olan Tansa, Derin ve Yosun Mermerci de, Ender-Mehmet Ata Mermerci çiftinin çocuklarıdır). Fatma- Koçzade Hacı Mustafa Efendi'nin diğer kızı Zehra Hanım ise Halim Kütükçüoğlu ile evlenmiştir. (Vehbi Koç'un da yeğeni olan çiftin çocuklarından Gülseren Kütükçüoğlu dışındaki Nesteren Hanım, emekli Büyükelçi, Cumhurbaşkanlığı eski Genel Sekreteri Fuat Bayramoğlu ile, 
Gülgen Hanım da Kutlutaş Temel İnşaat ve Sondajcılık Sanayi Yönetim Kurulu Başkanı Peyami Çağlar ile... (Er, 2003) 

Aydın Çubukçu, dedesi için Kâzım Efendi diyor. Sabetaycıların 1924’te Selanik’ten gelenlerinden maddi durumu iyi olmayanların gemi paralarını 
Kazım Efendi diye birisi ödemiş. Fuat Bayramoğlu da Bektaşi mason ve Sabetaycı. Şimdi bir başka Sabetaycı gazeteci Yılmaz Çetiner’in 
anlattıklarından, anlatılanlardan (Aksiyon’da) alıntı yapalım : "Trabzonlu Hocazade ailesinin bir ferdi olan Çetiner, eşi Esin Hanım vesilesi ile Koç, 
Tokar, Yalman ve Çapa aileleri ile de akrabadır. Bugünkü eşi olan Eser (Sadıkoğlu) ile evliliğini ise 8 ay süren uzun bir mücadeleden onra 1967'de 
yapan Çetiner'in bu evliliğinden Aslıhan (Tahsin Çifkur'la evlidir. Leyla çiftin tek çocuklarıdır) adını verdiği bir kızı gelir dünyaya. Eser (Evde diğer bir adı Esin olan Eser Hanım, armatör Kemal Sadıkoğlu'nun Vuslat Hanım'la evliliğinden doğan yedi çocuğundan biridir. Kemal- Vuslat Sadıkoğlu'nun çocukları Türkiye'nin tanınmış simaları ile evlenmiştir. En büyük kızları olan Berna Hanım, gazeteci, yazar ve işadamı Feyyaz Tokar'la evlenir. Rabia Hanım, Çapamarka'nın kurucusu Nuri Çapa'nın Nafia Çapa ile evliliğinden doğan Tam Gıda Yönetim Kurulu Başkanı ve Beşiktaş'ın ünlü sagaçığı Vecdi Çapa ile, oğullarından armatör Celal Sadıkoğlu Hilal Hanım'la, diğeri, yine armatör olan Kahraman Sadıkoğlu da Julide Hanım'la birleştirir hayatlarını. Çiftin bir diğer kızı ve şimdi hayatta olmayan Varlık Hanım ise Galatasaray Başkanlığı da yapan Alp Yalman'la evlenir. 

Yilmaz Çetiner, kayınpederi olan Kemal Sadıkoğlu'nun kız kardeşi Suat Meserretçioğlu vesilesi ile Simavi ve Koç aileleriyle de hısımlık kurar. 
Türkiye'nin ilk armatörlerinden İzmirli Avni Meserretçioğlu ile evlenen Suat Hanım, Çiğdem Simavi (Rahmi Koç'la evliliğinden Mustafa, Ömer ve Ali 
Koç adında üç çocuğu olur), Güldem (İpragaz'ın sahiplerinden Yücel Kurttepeli ile evlenir, Emre ve Merve adında iki çocuğu vardır) ve Aslan Nuri Meserretçioğlu'nun (Aygen Hanım'la evlenir ve Ömer Nuri adında bir çocuk sahibidir) annesidir. 
(Odabaşı, Er, 2001, 2003) 

Koçlar, yükselmişler ve akrabalık ilişkileri kurarak ülkenin ekonomik yönetimini perde arkasından yürütmüşlerdi. Sadece servetiyle, siyasetin, devletin ve ekonominin asıl patronu olma hususiyetleriyle değil, akraba silsilesininden de anlaşılacağı gibi; kesinlikle Türkiye'de en etkin isim Rahmi Koç’tur. 2002 martında kendi isteği veya dış bağlantıları CFR ve BB'nin isteği ile emekliye ayrıldı. 


27.Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***

ERGENEKON UN., KARANLIK İSMİ KARA KUTU TUNCAY GÜNEY., BÖLÜM 25

ERGENEKON UN., KARANLIK İSMİ KARA KUTU TUNCAY GÜNEY., BÖLÜM 25


Bu teşkilâtın bir diğer üyesi ise, Hazım Atıf Kuyucak; "Supreme Konsul”de Türkiye Masonlarını temsil eden iki kişiden biri; diğeri de "Ceza"cı meşhur dönme Sahir Erman’dı... Kuyucak, "Nur Locası"nın da Üstadı olan bir Mason; "Avrupa Birliği"nin "sevdalısı" biriydi.. Celâl Bayar, İ. Sabri Çağlayangil, bunun "altında" olan adamlardı.. 
Bu "Manevi Cihazlanma Teşkilâtı"nın bütün üyeleri aynı zamanda 'Büyük Klüp'ün de üyeleriydiler. 
Büyük Klüp’ün ismi, "Susurluk" meselesinde de geçmiş, hatta Başkanı Duran Kalkan gizlice giderek ifade bile vermişti. Derin devletin iki Yalçın’ını -Yalçın Küçük ve Soner Yalçın’ı- Sebataycılarla ilgili yazdıkları kitapları "maksatlı" bulmamın sebebi, "Geyik" muhabbeti ile kulaklarına üflenen malûmatları "deve" yapmaları ve bu sayede de Kemalist Oligarşi’nin hayatta kalması için "saf Müslüman avına" çıkmalarından kaynaklanıyor. Bu ülkenin sahibi Sebataycılar diyerek aba altından sopa gösteriyorlardı. Bu dizide onları ustaca pazarlayan, 
korkmamızı sağlayan psıkolojik bir savaş yapıtıydı. (Er, 2003) 

12 Eylül sonrası birçok örgüt yöneticileri yurt dışına kaçtı, ancak 29 polisin elinden kaçan ve Nihat Erim, Gün Sazak, Hiram Abbas, Hulusi Sayın, Kemal Kaycan, Özdemir Sabancı suikastlarını gerçekleştiren Dursun Karataş’ın durumu farklıydı. Bu eylemleri savunduğu devrim adına mı, yoksa derin devletimiz Ergenekon adına mı yaptı belli değildi. Dursun Karataş’ın yakalanması için 
polislerin harekete geçirilmesi ve polislerin elinden kaçması devlet içersindeki feodal güçlerin çatışmasındandı. 

Özdemir Sabancı suikastı da, bu tür işlerin, devlet içerisindeki tam olarak kontrol edilemeyen çekirdek kadro tarafından DHKP-C’ye havale edilmiş haliydi. Sabancı’nın Kürt sorunu hakkında barış düşündüğünü açıklaması, devlet tarafından sert bir şekilde uyarılmalarıyla sonuçlandı. Dursun Karataş İnterpol tarafından 174 ülkede 50 ayrı suçtan aranmasına rağmen, bir türlü yakalanmaması 29 polisin baskınından kurtulması belli güçlerin göz yumması ve yönlendirmesiyle olabilirdi. 

Bu çekirdek kadronun her kesim içerisinden, ideolojik fark gözetmeksizin, kullandığı insanlar vardı; kimi zaman devrim için yanıp tutuşan Dursun Karataş, Paşa Güven; kimi zaman da kalbi vatan sevgisiyle dolu Abdullah Çatlı kullanabiliyor du. İçlerinde asker, emniyetçi, profesör bulunan, bulunduğu ülkede kontrol edilemeyen ancak belli güçlerin kontrol 
edebildiği bir güçtür. Rivayetlere göre, Gladio Konseyi’dir Ergenekon. 

Kurtlar Vadisi Konseyi, bu konseyi işaret ediyordu. Baronun öldürüldüğü İstanbul Merkezli Mason Locası, esasen Büyük Klüp ise daha üst karar merciydi. (Er, 2003) Büyük kulübe kimler üye değildi ki... Gündüz Kılıç, Bülent Ulusu, Cevher Özden (Banker Kastelli) Ali Rıza Çarmıklı, Alp Emin Yalman, (Tek Dünya Fikrini Yayma Cemiyeti’ni dahi kurmuştur.), Ömer Çavuşoğlu, - kardeşi - Nazlı Ilıcak ve kocası Kemal Ilıcak, Nejat Eczacıbaşı, Sabri Ruso, Duran Kalkan, (99’a kadar 13 sene başkanlığını yapmıştı), Çetin Emeç, Ahmet Fevzi Ellialtıoğlu (devşirme, 
babalarından biri yeniçeri ocağının "56. ortası"na mensup), Sadettin Bilgiç, Gazanfer Bilge, Atalay Coşkunoğlu, Yuda Leon Çukran, Mehmet Emin Karamehmetler, Ümit Aslan Utku, Nejat Tümer (emekli oramiral), Enver Necdet Egeran (muhteşem Salamon’a "mason değildir" 
belgesi veren TPAO’nun yıllarca başında oturmuştu), Başaran Ulusoy, Selçuk Maruflu, Faruk Arslan (ANAP’lı, "Arı grubu", "Finans Klüp" ve "Mülkiyeliler 
Birliği" üyesi, DPT ve Eximbank’ta uzun süre çalıştı), Raif Dinçkök, Adem Ceylan (meşhur Ceylan Holdingin "para işlerine" bakan üyesi), Vehbi Koç, Sakıp Sabancı, Şerif Egeli vesaire... liste uzayıp gidiyor. 

“Büyük Klüp" idari heyeti Yönetim Kurulu, Başkan: Duran Akbulut sanayici, Gündüz Kaptanoğlu armatör, Türk armatörler birliği Koop.Bşk., Ercan Targay bankacı, Tevfik Altınok Hazine ve Dış Ticaret eski müsteşarı, M. Okan Oğuz sanayici, ihracatçı (TİM eski başkanı) Rıdvan Kartal avukat, ekonomist, armatör, Yağız Dağlı hukukçu, Uluslararası Avukatlar Birliği Yönetim Kurulu üyesi, Ergun Erez inşaat müteahhidi, Ferudun Pehlivan 19. ve 20. dönem Bursa milletvekili, Mehmet Özcan sanayici, Nuri Baylar işadamı. 

Yedek üyeler: Perviz Zekioğlu sanayici, O. Taylan Kendirli ekonomist, Çetin Yentur bankacı, İnan Şefkatlioğlu sigortacı, Hande Yılmaz ihracatçı, Murat Numan Erdem ekonomist, Nevhan Gündüz işletmeci. Balotaj Kurulu: Ali Rıza Özkan sanayici, Metin Selçuk bankacı, Halkbank Eski genel müdürü yardımcısı, Ahmet Malaz sanayici, Mehmet Seren Dinçler avukat, Ahmet Bedri İnce armatör, Koptagel İlgün Prof. Dr. eski başhekim, Selcuk Gökçe ihracatçı, Haşmet Olgaç kimya mühendisi, Melih Tavukcuoğlu müteahhit, Rıza Dedehayır işadamı, Ahmet Özbilge yönetici, Adem Ceylan sanayici, Misel Gülçicek sanayici, Burhan Sargın 
işadamı, Ugurman Yelkencioğlu yönetici, Tofaş eski genel. Müdürü. Yedek Üyeler: Serpil Bağrıaçık ekonomist, Coşkun Bekar gümrük müşaviri, Emir Berduk Marsan yönetici, Mehmet Güven endüstri ve kimya mühendisi, Atilla Tacir ekonomist. 

Disiplin Kurulu: Yekta Güngör Özden Anayasa Mahkemesi eski başkanı, Necip Kocayusufpaşa-oğlu Prof. Dr. (hukuk), Nezih İserı emekli amiral, yüksek mühendis, Nazmi Akıman emekli büyükelçi, Ahmet Serpil Prof. Dr. Yeditepe Üniversitesi rektörü, Erol Cihan Prof. Dr. , Sabi Ruso avukat, Sevgi Gümüştekin avukat, THY genel müdür eski muavini, Turgut İçten yeminli mali müşavir, Ersin Eti Dr. yüksek mühendis, Ertuna Yaşar avukat. Yedek Üyeler: Besalet Barım işadamı, Oktay Özcan ithalât-ihracat, İsmail Yıldız işadamı, Zeki Tanyeri sanayici, Tekin Akmansoy sanatçı. Denetleme Kurulu: Halil Gümüş yeminli mali müşavir, Alper Kuş İstanbul eski defterdarı, Engin Berker yeminli mali müşavir, Yedek üyeler: Sinan Kılıç doktor, Yiğit Tavukcu-oğlu ekonomist, Orhan Tuncer işadamı. (Er, 2003) Masonlar, Ergenekon'un her zaman tepesinde oldular. 
Mason localarının Türkiye'yi istikrarsız hale getirmek için devreye girdiği artık yazılıp çiziliyor. Hatta Fransız masonların Türklerden şiddet talep ettiği ortaya atıldı. Ergenekon Terör Örgütü'nün, operasyonda adı geçenlerle sınırlı olmadığını herkes biliyor. Dikkatden kaçan konu, dünyada masonluk çöküşte iken sadece Fransa ve Türkiye'de yükseliyor. 

İtalya’daki P2 mason locasının Gladio kontraterör örgütüyle bağlantıları vardı. NATO üyesi ülkelerde kurdurulan tüm derin devlet ve Gladio yapılanmalarında masonlar organizatördü. İtalya’da gerilim çıkararak, hükümetler değiştiren ve siyasi cinayetlerde parmağı olduğu ortaya çıkan P2 mason locasının üyeleri arasında devrin gizli servis sorumluları, polis müdürleri, hâkimler, savcılar, avukatlar, gazeteciler, iş adamları, adli tıp görevlileri gibi ülkenin önde gelen insanları vardı. O dönemde P2 locası üstadı Licio Gelli, emrinde 142 milletvekili ve senatörün olduğunu açıklamıştı. Ülkemizde durum bundan farklı değil, hatta daha da kötü... İtalya’yı yıllarca mafyavâri ve dış bağlantılı olarak yöneten P2 mason locasının ilişkiler ağı çözüldüğünde, gözler öteki ülkelerdeki mason localarına çevrildi. Türkiye’de çok fazla kamuoyunun önüne çıkmayan ve bu 
yüzden hep “esrarengiz örgüt” olarak kalan mason localarının, 28 Şubat’ta perde arkasında önemli rol oynadığı iddia edildi. 

Susurluk'un üstünün örtülmesi masonların becerisiydi. 

Şapkadan, ulusalcılık maskesiyle, Ergenekon adlı bir ucube çıkarmayı başardılar. Dünyada toplam 12 milyon mason bulunuyor. Son 15 yılda Anglosakson masonluğu İngiltere’den başlamak üzere 200 bine yakın üye kaybetti. Amerikan masonluğu ise, 11 Eylül'den sonra 1 milyon 150 bin üye kaybına uğradı. 
Peki Türkiye’deki durum nedir? 

Ülkemizde 198 locaya kayıtlı 14 bin mason var. Almanya Birleşik Büyük Locası’na bağlı 5 mahalli büyük locada gurbetçi Türkler mevcut, çoğunluk Türkay locasında yer alıyor. Dünya üzerinde buna benzer, yine TC uyrukluların 
çoğunluğu teşkil ettiği 6 adet loca bulunuyor. Biri Paris’te “Corn d’Or Locası”. İki tane Nur locasından birisi Tel- Aviv’de diğeri Washington’da, ayrıca New York’ta Anatolia locası var. Romanya Bükreş’te Işık locası tamamı yine Türklerden oluşan ve Türkçe ritüelle çalışan bir loca. İlginç olan husus, Kıta Avrupa’sı masonluğu başta Türkiye Büyük Locası olmak üzere, her yıl yüzde 6.5’luk artış kaydediyor. Bu artışın büyük kısmını gençler teşkil ediyor. 30 yaş altı gençler oluşturuyor. Gençlerde “bu çevreye gireyim, iş ve sosyal çevremde gelişme 
sağlayayım” düşüncesi hâkim. 

Masonluğun büyük bir değişim geçirdiğini belirten Büyük Doğu'nun Fransa Büyük Üstad'ı Jean-Michel Quillardet, masonluğun iki ana geleneğinden birini oluşturan İngiliz masonluğunun düşüşe geçtiğini ve yaşlandığını, buna karşın Büyük Doğu'nun tarihî bir atılım içerisinde olduğunu açıkladı. Ak Parti'ye kapatma davasının temel sebebi, hiyerarşik olarak Türk masonların bağlı olduğu Fransız mason locasının başörtüsü kırmızı çizgisinin çiğnenmesiydi. 

Başörtü karşıtlığı için masonlar sayfa sayfa gazetelere reklam bile verecekti. 
Yargı kurumu, yıllardır en güçlü oldukları yer. Başörtüsü yasağının kaldırılması girişimi, kıta Avrupasının en eski ve en büyük mason locası olan Büyük Doğu 'nun (Grand Orient) Paris'teki toplantısında gündeme gelmişti. Büyük Üstad Jean-Michel Quillardet, ilginç basın toplantısında, başörtüsünün serbest bırakılması için “geriye gidiş” ifadesini kullanmış, yasal düzenlemeyi “laikliğinin yeniden tanımlanması yolunda açılan tehlikeli bir gedik” olduğunu savunmuş, 
başörtüsünün "İslamî olmadığını, Kur’ân'da yer almadığını ve sonradan üretildiğini" ileri sürmüştü. 
Bir ülkenin iç işlerine nasıl karışıldığını ispatlayan, tarihî sözlerdi bunlar. 
Türkiye'deki masonlarla sağlam bir diyalog kurduklarını anlatan Büyük Üstad, halkın %80'inin başörtüsü yasağına karşı olmasını ise şöyle yorumluyordu: "Ben, kamuoyunun her zaman haklı olduğunu düşünmem. Halk yanılabilir, demokrasiye karşı olabilir." Büyük Üstad, hiçbir Avrupa ülkesinde üniversitede dînî sembol yasağının olmadığı hatırlatılınca, “Türkiye'deki yasak kalkamaz" diye kükremişti. 
Ak Parti'yı cezalandırma veya burnunu sürtme girişiminin kaynağı budur! 

Ergenekon soruşturmasında, örgütün dış istihbarat örgütleriyle ve masonlarla bağlantısı olduğuna polisin ulaştığını sanıyorum. Çarklar tersine dönüyor, masonların çöküşü, -Fransız mason locasının kapsama alanından kurtulabilirsek tabii- Ergenekon'u bitirebilir. 

EN GÜÇLÜ BARON ADAYI KOÇLAR 

Her ülkede derin devletin patronunun ülkenin en zengini olduğu yönünde, yerleşmiş bir görüş vardır. Bu nedenle alınmasın, gücenmesin, darılmasın; ülkemizin en zengini olan Rahmi Koç’un öncelikle özgeçmişine bir bakmak gerekir: Vehbi Koç, 1934 yılında İstanbul’da ilk teşebbüsüne başladı. Bu aynı zamanda onun ilk sanayi teşebbüsüydü. Haliç Sütlüce’de Hovagimyan Biraderler’in kurduğu boru fabrikasına ortak oldu. Ancak daha işin başında, hesaplar iyi yapılmadığı için, iş battı. Böyle bir iki tecrübe geçirdikten sonra, “Başkalarının kurduğu işe ortak olmam, kendi kurduğum işe ortak ararım” kararını verdi. 1937’de İstanbul’da ilk şubesini açtı. Fermenciler’de 100 
bin lira sermayeli Vehbi Koç ve Ortakları Kolektif Şirketi faaliyete geçti. 1938’de de Koç Ticaret Anonim Şirketi’ni kurdu. Artık, ülkenin sayılı ticaret adamlarından biri haline gelmişti. 1930 yılında oğlu Rahmi Koç, 1938’de kızı Sevgi Koç (Gönül) ve 1941’de de kızı Suna Koç (Kıraç) doğmuştu. Artık üç çocuk babası bir ticaret 
adamıydı. 1944 yılı, yıllar boyunca başarılı bir şekilde sürecek bir işbirliğinin başlangıcı oldu. Otomobil işinde daha da gelişmek için, iyi bir yönetici arıyordu. Sonunda Bernar Nahum’la tanıştı ve onu transfer etti. 1944 başlarında, Bernar Nahum, Koç Ticaret A.Ş. Otomobil Şubesi Müdürü oldu. Böylece uzun yıllar sürecek bir işbirliği ve dostluk başladı. Bu arada İkinci Dünya Savaşı devam ediyordu. 

1945’te savaş sonrası ticarette öncelik kazanmak için New York'ta Ram Commercial Corporation şirketini kurdu. Ama bu şirket istediği sonucu vermedi. Bu arada lastik firması U.S. Rubber (Uniroyal) firmasının temsilciliğini aldı. Savaş sonrası ilk Amerika seyahatine çıktı. 52 gün kaldığı bu ülkede, gördüğü herşey onu etkiledi. 102 katlı Empire State binası, yollar, binalar, fabrikalar, mağazalar, araçlar, herşey ama herşey bambaşka bir dünyanın görüntüsü gibiydi. 

Burada işadamlarının zamanı nasıl kullandıklarını, iş görüşmelerini nasıl yaptıklarını gördü. Amerika seyahati, bir anlamda “işadamlığı stajı” gibiydi. Bu seyahatte Ford’la ilişkilerini geliştirdi, ama Henry Ford’la görüşmeye muvaffak olamadı. General Electric’i Türkiye'de ampul fabrikası kurmaya ikna etti. 1947’de kendi sermayesiyle ilk sanayi teşebbüsüne girişti. Ankara Oksijen Sanayi Şirketi’ni kurdu. Ardından bir yıl sonra da General Electric Ampul Fabrikası’nı kurdu. Artık, ticaretten sanayiye kayıyordu. Bunda, çocukluk yıllarının etkisi büyüktü. O çok iyi bir gözlemciydi. Ticarete, ticareti çok iyi yapan gayrimüslimleri izleyerek girmiş, hep en kazançlı işleri seçmişti. Sanayiye girerken de, ülkenin, insanların ihtiyaçlarını gözledi. (Er, 2003) 

Türkiye’nin en büyük şirketler topluluğu Koç’un Yönetim Kurulu Başkanı Rahmi Koç, 2002 başı itibariyle, babası Vehbi Koç’tan 54 yaşında devraldığı koltuğunu, 18 yıl sonra 41 yaşındaki oğlu Mustafa Vehbi Koç’a devretti. Koç Topluluğu’nun bir numaralı profesyonellik kadrosu Chief Executive Officer (CEO) görevi de, Temel Atay’dan 52 yaşındaki Bülend Özaydınlı’ya geçti. Son CEO ise, Bülent Bulgurlu. Holdingin kurucusu olan babasının 83 yaşında emekliye ayrılmasıyla, 30 Mart 1984 tarihinde İdare Meclisi Başkanlığı’nı üstlenen Rahmi Koç, 2002 yılında girdiği 72 yaşında bu görevi büyük oğlu Mustafa Koç’a bıraktı. 
Mustafa Vehbi Koç, 1960 yılında doğdu. İsviçre’de Lyceum Alpinum Zuoz’daki öğreniminin ardından ABD’deki George Washington Üniversitesi’nde işletme okudu. 1984 yılında Tofaş Oto’da satış elemanı olarak toplulukta görev alan Koç, Kofisa Ceneve’de Satış Müdürlüğü, Ram Dış Ticaret’te genel müdür 
yardımcılığından sonra, Koç Holding’de sanayi-enerjiticaret şirketleri başkanına yardımcı pozisyonuna getirildi. Rahmi Koç, tartışmasız olarak iş dünyasının bir imparatoru haline gelmişti. Türkiye'nin en zengini Rahmi Koç, 4.9 milyar dolar servetin sahibi ve bu servetle dünyada 103. sırada. AK parti döneminde servetini üçe katlasada, 2006’dan beri parasını ABD’de batan Hedge fonları ve borsaya yatırdığı için milyar dolarlar kaybetti. 
Yabancı sermayeye entegre Koç Grubu’nda Rahmi Koç CFR’ye üye olana kadar yalnızca BB üyesiydi. CFR'nin Şubat 2001'deki toplantısı, Koç Holding binasında Rahmi Koç'un ev sahipliğinde gerçekleşti. Bu toplantı Türk ekonomisinin küresel güç baronları arasında paylaşıldığı toplantılardan sadece birisidir. Ekonomi bu toplantıdan sonra battı. (Er, 2003) 
İlginç konuşmalarıyla sık sık gündeme gelen Koç, AB ve ABD yanlısıydı ve Washington'u herzaman savundu. “En iyisi akıllı diktatörlük, o da bu devirde olmaz.”, “Müslümanların tek dini lideri olmalı” gibi lâfları unutulmaz. Özellikle, 2001 yılı Ağustos ayında Koç Holding İcra Kurulu Başkanı Rahmi Koç’un CNN Türk’e yaptığı açıklama ilginçtir. Rahmi Koç, Erdoğan’ın bir milyar dolarlık bir servete sahip olduğunu belirtmiş ve bu servetin kaynağını sormuştur. Aynı şekilde Hürriyet Ankara bürosu şefi Sedat Ergin de 2 Ocak 2004 yazdığı yazısında Erdoğan’ın ortak olduğu üç firmadan söz etmiştir, ki bu firmalar Ülker ürünlerinin dağıtımı ile iştigâl etmektedirler. 

Koç grubunun servetini yaparken, devletin ve yurtdışı merkezlerin icazetini aldığı muhakkak. Gitmesi gereken yerlere gittiği için, yükselmişti Koç imparatorluğu. Perde arkasında durmayı seven azınlıkların servetlerini, baba Koç gibi, oğul Koç’lar da çok iyi kullandılar. Türkiye'nin en büyük şirketlerinden olan Arçelik'te ve Arçelik'in dağıtım ağı Atılım Pazarlama'da önemli bir hisse payına sahip olan Burla Biraderler bundan 500 yıl önce İspanya'dan Osmanlı topraklarına göç eden bir İspanyol Yahudi ailesidir. Can Kıraç'ın “Anılarımla Patronum Vehbi Koç” kitabını okurken, kitabın satır aralarında geçen bir soyisim dikkatleri çekiyor; Burla Biraderler. (Kıraç, 2003) 

Türkiye'deki kökleşmiş isimlerin yer aldığı “Kim Kimdir?” kitabına bakıldığında, Burla ailesi ile ilgili hiçbir bilgi kırıntısına rastlanmıyor. 
Musevi cemaatine ait aile fertlerine ulaşmak kolay değil. Yine medyatik bir umut ışığı var: Monik Burla. Burla Biraderler'in torunu, Avni Benardete ile evlendikten sonra, kamuoyu daha doğrusu sosyete dünyası onu Benardete soyadı ile biliyor. 
Fakat Avni Benardete daha sonra, genç bir hanımla başlattığı ilişki sebebi ile Monik Benardete'den boşanıyor. 
Monik ise şu anda bilinmeyen bir sebeple, Avni Bey'in amcazadesi Ceri Benardete ile beraber. Ortada karışık bir ilişkiler ağı var. Monik Burla mübalâğasız Burla ailesinin piyasa tarafından bilinen tek ismi. Gece hayatında, 
partilerde ve magazin dergilerinde boy göstermeyi çok seviyor. Saklı yapılar artık illegaliteyi akla getirir oldu. 
Masonluk bile belli ölçüde şeffaflaşmaya gitmek zorunda kaldı. Birçok azınlık gibi, Burla Biraderler de Türk milletinin üstünden çok büyük paralar kazanmış, otomotivden tekstile pekçok sektörde faaliyette bulunmuş bir aile olarak Türkiye'de çok önemli ticari işlere imza atmış ama kendilerini hep perde arkasında tuttular. (Dursun, 2008) 

Burla Ailesi İspanya Yahudilerinden ve Osmanlı topraklarına 1492 yılında göç eden bir aile. Bu sebeble 500. Yıl Vakfı'nın aktif üyeleri arasında Lori Burla da var. Aile şirketleri tekstilden otomotive, büro, kırtasiye malzemelerinden elektrik malzemelerine, oradan rulman ve fotoğraf makinesi pazarlamasına kadar birçok alanda faaliyet gösteriyor. Ailenin önemli isimlerinden Monik Burla ile Rahmi Koç arasında çok sıkı bir dostluk ilişkisi var. Monik hanımın verdiği tüm davetlere Koç ailesi tam kadro katılıyor. Ayrıca küçük bir grup her ayın ilk perşembesi basından habersiz bir araya gelerek gurme toplantıları yapıyorlar. Aşağı yukarı 10 ailenin bulunduğu bu süzme toplantılara öğrenebildiğimiz kadarı ile, Rahmi Koç ve Monik Burla'nın dışında Nuri Çolakoğlu, Tezcan Yaramancı, Hakko ailesi, Nursen Gündüz ve ailesi ve Ceri Benardete katılıyor. 
Burla Biraderler ile Vehbi Koç arasındaki ilişki, sadece ticari alanda olmadı. Vehbi Koç'un arkasındaki “gizli kahraman” olarak bilinen Bernar Nahum'un da Koç Grubu'na Burla Biraderler'den 1944 yılında transfer edildilmesi çok stratejik bir konumlanma örneğiydi. Bernar Nahum biraz zor verdiği bu kararın arkasından 
hayatının sonuna kadar Vehbi Koç ile beraber oluyordu. Şimdi de Nahum'un oğlu Jan Nahum Koç Holding'e ait Tofaş Grubu'nda murahhhas aza olarak görev yapıyordu. Nahum, Koç'tan sonra Koç Grubu'ndaki en önemli soyadı. Koç'un özellikle yurtdışı ilişkilerinin arkasında, hep Bernar Nahum'un uluslararası seviyede güçlü bağlantıları yatıyordu. Elektrik ampulü, taşıt lastikleri, buzdolabı, çamaşır makinesi, Anadol otomobili üretimi gibi başlangıçta çok zor gibi görünen sektörlere girilmesinde Nahum'un hayâl gücünün ve uygulama üstünlüğünün payı büyüktü. Bernar Nahum eğer Burlalarda kalsa idi Koç bu kadar büyüyebilir miydi bilinmez, ama doku uyuşmazlığı olmaması halinde Burla ailesinin şimdikinden daha büyük bir noktada olacağı muhakkaktı. 

26. CI BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***

ERGENEKON UN., KARANLIK İSMİ KARA KUTU TUNCAY GÜNEY., BÖLÜM 24

ERGENEKON UN., KARANLIK İSMİ KARA KUTU TUNCAY GÜNEY., BÖLÜM 24


Herşey, 1990 Kasım ayında İtalya başbakanı Gullio Andreotti'nin 1958'den itibaren İtalya'da faaliyet gösteren bir teşkilât olduğunu itiraf etmesiyle başladı. Bu itirafla, başta İtalya olmak üzere, Avrupa'nın bir çok ülkesinde soruşturmalar açılınca da, pekçok ülkede bu tip faaliyetler gösteren ''sol karşıtı örgütler olduğu'' ortaya çıktı. Yunanistan'daki 1967 Albaylar Darbesi’nde özel eğitimli CIA ajanlarının etkin rol oynadığı ortaya çıktı İskandinavya'da, 1973'de, CIA başkanı olan William Colby tarafindan, bir örgüt kurulduğu öğrenildi. 1985 yılında İsviçre'de P26 isimli bir örgüt kuruldu. P26 bünyesinde 400 ajanın yanısıra çok gelişmiş silah sistemleri de bulunuyordu. Fransa'da, Gallio adlı örgüt, bu olayların açığa çıkmasından sonra feshedildi. Daha dünyanın bir çok ülkesinden örnekler verilebilirdi. 
Türkiye'de bu örgütün varlığı, Özel Harp Dairesi adıyla duyuldu. 1980 öncesi bu kurumun başı, Turgut Özal’a 1983 seçiminde rakip olan ve derin devletin seçtirmek istediği Turgut Sunalp paşamızdı. MHP kadrolarının bu örgütün içinde planlı, sistemli katliamlarda kullanıldığı ileri sürüldü. CHP Lideri Bülent Ecevit, bu yapılanmayı illegal olarak nitelendirdi. Devlet tarafından beslenen bu sağcı tetikçiler, giderek devlet içinde üst düzeyde kadrolaştılar. Sovyetler Birliği, KGB’nin Türkiye’de örgütlediği illegal sol örgütler vasıtasıyla sol terör estirirken, kendini savunma refleksini kullanan, devlet destekli sağ gerillalar 1970'li yıllarda 12 Eylül darbesi öncesi bugün kitle katliamları, bilim adamı, sanatçı ve yazar kıyımı olarak nitelenen sayısız eyleme, icazetli olarak karıştılar. Zira, devlet elden gidiyordu ve Sovyetler’in uydusu olmak üzereydi. 

1 Şubat 1979'da Abdi İpekçi öldürüldü ve failleri bulunamadı! Bulunanlar da, zaten çıkartılan aflarla, devlet eliyle cezaevinden ya resmen çıkarıldı veya kaçmalarına göz yumuldu. Prof. Dr. Ümit Doğanay, 20 Kasım 1979 
günü katledildi. Yakalanan katillerden biri itirafçı oldu. Bu kişi derin devlet örgütlenmesinin beyin kadrolarından olan Alaaddin Çakıcı'nın sağ kolu iken, çıkar çatışmaları nedeniyle, Çakıcı tarafından öldürülen, Nurullah Tevfik Ağansoy'du. Bu katil, devlet tarafından korunmuştu. Prof. Cavit Orhan Tütengil, 7 Aralık 1979'da otobüs durağında katledildi. Doç. Dr. Bedrettin Cömert, Prof. Dr. Bedri Karafakioğlu, Savcı Doğan Öz, Disk Genel Başkanı Kemal Türkler de bu terörden nasibini aldı. Sokak çatışmaları, binlerce can aldı. Gladio, sağ ve sol eliyle meydandaydı. 

PKK terörü 1990 sonrası, KGB’nin elinden Batılı güçlere geçince, derin devlet politikası tekrar sertleşti. Çünkü Batılı istihbaratlar, daha fazla lojistik destek sağlayarak, şiddetin dozunu artırmışlardı. Merhum cumhurbaşkanı Turgut Özal, ileriyi gören bir politikacıydı. Bir yandan Özel Tim kurulmasına öncülük ederken, bir yandan Kuzey Iraklı Kürt liderleri Ankara’da yüksek bir statüde ağırladı ve soruna siyaset çerçevesinde barışçı bir çözüm bulmak gerektiğine inandı. 
1992 yılının başlarında MGK, PKK’ya yardım ve yataklık yapanlara, aman vermeme yönünde gizli bir karar aldı. Bu değişkliğin ardından PKK terörüne son vermek için Kürt köy ve mezraları boşaltıldı. 1992'nin sonlarında, bu strateji değisikliği MGK'nın gündemine bir kez daha geldi. Konu, bu savaşta kullanılmak için özel örgüt kurulmasını içeriyordu. Kurulacak bu örgütün şeması ve bu organizasyonda görev alacak kişilerin isimleri belirlendi. Abdullah Çatlı ve arkadaşları, Özel Tim'den seçilmiş bazı polisler ve özel eğitimli askerleri 
yer alıyordu. Bu organizasyonda yer alan kişiler konusunda Özal ve Bitlis paşa, devletin resmî olmayan kişilerle işbirliğine giderek iş görmesine karşı çıkıyorlardı.. 

Barış yanlısı Özal ve Eşref Bitlis, Gladio ile sopa gösterirken, devletin merhametli elini de uzatmak istedi. 
Ancak, derin Ankara ve derin askerler, buna karşı çıktılar. Kürt isminin bile kullanılmasına karşıydılar. Bu olaydan sonra Özal da, Bitlis de suikastla öldürüldüler. Maalesef bu konuda açıklama yapmak Doğu Perinçek’e düştü: 

''Eşref Bitlis, Çekiç Güç'ün Türkiye alehindeki faaliyetlerini saptamış, gıda yardımı adı altında PKK'ya gönderilen silahları da yakalatmıştı. Çekiç güç hakkında iki kez rapor hazırlayıp Genel Kurmay’a gönderen Bitlis, özel harp uzmanı ABD'li subayları da Jandarma Genel Komutanlığı’ından attı. ABD'li casusların Kuzey Irak'a girişlerini de engelledi. Körfez Savaşı sırasında ABD'in Türkiye üzerinden ikinci cepheyi açma planını öğrenip Genel Kurmay ve Cumhurbaşkanına bildirdi. Özal da bu raporları ABD başkanı Bush'a iletti. Bu nedenle Bitlis'in ortadan kaldırılmasına 4 kişilik ABD komutan heyeti karar verdi. Genel Kurmay istihbaratınca saptanan bu 4 kişilik heyette, Çekiç Güç Kuzey Irak'taki komutanı Albay Naab ve Albay Wilson da bulunuyordu. ABD'li 
komutanların kararını da özel harpçi Türk subayları icraa etti.'' Perinçek'e göre JİTEM grup komutanı Binbaşı Cem Ersever liderliğindeki bir grup subay, Bitlis’in uçağının motoruna sabotoj düzenledi. Daha sonra, Ersever ve sabotoji gerçekleştiren ekibi, Abdullah Çatlı ekibi tarafından çok şey biliyorlar gerekçesiyle, atış alanında sorgulanıp öldürdüler. Özal'ın ölümüne gelince. Kanıtlanmış birşey yok ama diğer ülkelerdeki devlet başkanlarının 
Gladio tarafından öldürülmelerine ve emperyalizmin dünya genelindeki organizasyonuna baktığımız zaman bu olasılık çok güçlü duruyordu. 
(Yılmaz, 1992) 

1990’ların sonunda, 28 Şubat süreci en büyük darbeyi, derin devletteki değişimle, kendi içinde gerçekleştirmişti. Önce hükümeti infaz emrinin nereden geldiğini irdeleyelim. Orgeneral Çevik Bir, 27 Şubat 1997 günü İsrail'den döner, daha önce ise ABD’ye uğramıştır. 28 Şubat’ta REFAHYOL hükümetine bir kararname dikte edilir, hükümet kabul etmeyince asker, basın, Tüsiad, Türk-İş, Disk, Tisk, Tobb, aşırı sol kesim ittifakı ile hükümet yıkılır. Sonradan gelen hükümetler, İHL, Kur'ân kursları, İslâmi sermaye-cemaatlerin en sivrisinden 
(Aczimendiler) başlayarak, en sonunda da en çok kullandıkları ilim grubuna (basının vermiş olduğu adla Hizbullah) dek, tüm İslâmi cemaatler geriletilir... Başörtüsü irticanın sembolü kabul edilir, memur , öğrenciler, eşi örtülü asker, bürokratlar görevlerinden alınır... Yolsuzluk, rüşvet, suistimal, vurgun, yalantalan, cinayet, faili meçhul, işsizlik, ahlâksızlık, riyakârlık, enflasyon, trafik kazası, ırkçılık, hukuksuzluklar, yapay irtica, bölücülük çığlıkları arasında kaybolur ve ülke batmanın eşiğine getirilir, Batı’dan yeniden kredi dilenilir 
hale getirilir. Bir ülke böyle batırılır. 
28 Şubat, ABD ve İsrail’in Türkiye'deki taşeronları eliyle uygulanan bir kolaniyal operasyon, içteki derinlerin kullanılarak yapılan bir postmodern ihtilâldir. Derin devletin teşviyle meydana gelen 28 Şubat, Gladio’yu da dönüştürmüştür. Çünkü, 28 Şubat irtica safsatasıyla sadece dindar kesimlere karşı yürütülen bir psikolojik savaş değildi. Derin devlet, Susurluk’ta temizlenmesi gereken kirli bağırsaklarla birlikte Gladio’yu emekliye ayırmış, yeni bir oluşumun içine girmişti. Bu oluşumun adı yeni Ergenekon’du. 

LİDERİN ŞEMAİLİ VE BAĞLANTILARI 

Herkes ısrarla bir numaranın kim olduğunu soruyor. 
Herkesin bir tahmini var. Çoğu asker kökenli zannediyor. İddianamede sarı bıyıklı bir Rumeliliden bahsedildiğini görenler, Atatürk’ün portresini çizmiş diye savcıyı alaya aldılar. Hedef saptıracağım diye savcı fazla kendisini zorlamıştı. Biraz yardımcı olalım… 

Ne Ak Parti ne de başka bir iktidar, yakın tarihlerde “O” kişiyi karşısına alabilir. Bu nedenle epey kirlenen Ergenekon örgütünün tasfiyesine, zoraki de olsa, gerçek liderin izin verdiği görüşündeyim. Hatta ABD, Avrupa’dan konsensüs söz konusu. 2001’de “tükürdüğünü yalamak” zorunda kaldığı, hoşuna gitmeyen temizlik emrini daha büyük yerden aldığını bildiğim için “zoraki” diyorum. Ak Parti’yi ve liderini beğenmese de içeriye dört tane bakan seviyesinde “Truva Atı” sokacak kadar beceriklidir baronumuz. Burada Türkiye’yi hangi “derin ABD örgütleri” yönlendiriyor, sorusu ortaya çıkıyor. Bizim lider, neoconların en aşırı kanadına bağlı, Cumhuriyetçi, yani Bush taraftarı. Diğer derin Amerikan devletlerinin çatışması sırasında neoconlar, Irak savaşında yaşanan fiyasko sonrası etkinliğini göreceli yitirdi. Türk liderde geri adım atmak zorunda kaldı. Lider, ılımlı Washington’un uyarılarına rağmen, Ak Parti’yi devirmek 
için, söz konusu çeteyi ve generalleri 2001’de görevlendirdiğine pişman oldu. 
Gerçek liderin uluslararası bağlantıları ve güçlü ekonomik yapısı, isminin dile getirilmesini bile engelliyor. Görünürde hiç bir zaman illegal iş yapmayan, cep telefonu ve bilgisayar kullanmadığı için dinlenemeyen ve izlenemeyen lideri suçlamaları zor. Yaşı artık epey ilerledi. Asker olmadığını biliyorum. 
Dört kuşak öncesinden Rum dönmesi, cumalara gidiyor, ölümü hatırlattığı için cenaze namazlarını sevmiyor, gitmiyor. Dört defa hacca gitmiş biri. Berberi Atina’da ismi Alexo, her 15 günde bir tıraş olmak için Yunanistan’a gidiyor. Şık giyinmeyi sevdiği için sürekli Paris’te dolaşıyor. Netice itibariyle ailesinin kurduğu, geliştirdiği işini koruyor, siyasi iktidarını, gücünü kimseyle paylaş mıyor. Seçimle başa gelen iktidarların muktedir olamaması, söz konusu elit liderimizin karizmasından kaynaklanıyor. Koordinatlarını vereceğim liderin portresini anlamanız için mensup olduğu derin örgütleri ve etkisini kavramanız 
gerekiyor. 
Liderimiz sosyal demokrat gözüküyor ve asla bu özelliklere ulaşamayan CHP'ye, oy vermeye devam ediyor. 
Oysa bu doktrin, ilkelerini, sosyal adalet prensibinden alır. ABD ve Avrupa’da liberal geçinenler bu akımdandır. Liderimiz liberal, ama aslında Amerikalılardan beter bir “kapitalist.” Eski Türk sosyalist ve komünistler, liderimizin şirketlerinde üst düzey yönetici. 
Dünyadaki pek çok tüketim ve üretim malzemesini, medyayı, devletleri sistematik gizli örgüt ağına sahip bir elitler grubu kontrol ediyor. Dünyanın %40 servetine sahip 200 en zenginin yönlendirdiği grup, tüm dünyada 8 bin üst düzey elemanla koordineyi sağlıyor. Globalizasyon’un ve Yeni Dünya Düzeni'nin temel felsefesini ortaya koyan “Kaostan Düzen” mottosu ile ortaya çıkmış Illüminati, Skulls and Bones Society (SBS, Kuru Kafa ve Kemik Cemiyeti), Bohemian Grove (veya Bohemian Club) adlı gizli cemiyetleri var. Bu elitler grubun arkasında masonik gizli örgütlenmelerin olduğunu kimse yazamıyor. Bu uluslararası ağın, 20. yüzyılda bünyesine eklediği Council on Foreign Relations (Dış İlişkiler Konseyi), Trilateral Komisyon ve Bilderberg isimli örgütler bulunuyor. Bu örgütlere üye olan kişiler, istihbarat örgütlerinin, silahlı kuvvetlerin, NATO'nun veya Savunma Bakanlıkları’nın, bankaların, dev tröstlerin en tepesindeki insanlar. Bizim yerli liderimiz de CFR, Bilderberg ve Illüminati üyesi. Illuminati, üyelerini inanılmaz bir sır gibi saklıyor ve bugün hemen her ülkede mevcut. Özel eğitim, tören ve alt mason kültüründen gelmeyenler Illuminatiye kabul edilmiyor. Başında Henry Kissenger bulunuyor, 
Türkiye'den sorumlu adamı Richard Perle, bizim liderle içli dışlı. NATO bağlantılı Gladyolar kurmak onların kararıydı. Yeraltı örgütleri ile ilişkiyi Trilateral Komisyon sağlıyor. Trilateral Commission (TC), Yeni Dünya Düzenini tüm dünyaya daha iyi yayabilmek için oluşturuldu. 1973'te David Rockefeller, Henry Kissenger ve Zbigniew Brzezinski tarafından kurulan gizli örgüt, CFR'yi Atlantik 
ötesi ülkelerde CIA ile örgütlüyor; siyaset, darbe, mafya mühendisliği yapıyor. 
CFR'nin uluslararası düzeyine taşınmış bir şekli olan ve 1954'de kurulmuş Bilderberg, her yıl gizli toplantılar düzenliyor. Türkiye'de son 50 yıldır başa geçen ünlü politikacıların çoğunluğu Bilderberg üyesi, bizim lider de toplantılarına katılır veya temsilcilerini mutlaka gönderir. Tüm dünyada TC, Bilderberg ve CFR birbirinin içine girmiş durumda. Her üçünün de üyesi olan Bill Clinton, Brent Scowcroft, John Mark Deutsch, Robert Strange gibi 50 kişi var, bizim lider de bunlardan biri, hem de çok güçlü biri. 

Küresel sermayeyi yöneten elitler, amacına ulaşmak için savaşlar çıkartıyor, değişmez sanılan ülke sınırlarını değiştiriyor, kaostan düzen çıkartıyor, ulus devletleri tehdit ediyor. Ergenekon’un gerçek liderinin neden yakayı sıyıracağı, isminin dahi açıklanamayacağı sır olmasa gerek. Ergenekon örgütünün kara kutusu olarak adlandırılan Tuncay Güney, TVNET'e verdiği röportajda çarpıcı 
açıklamalarda bulunacaktı. Altı saat süren ve ilk bölümü yayınlanan röportajda, Ergenekon soruşturmasında gelinen noktayı değerlendiren Güney, bugün gelinen noktayı buzdağının üst kısmı olarak tanımladı. Kanada'da TVNET Haber editörü Bedir Acar'a konuşan Tuncay Güney, şifreli cümleler kurarak, Ergenkon örgütünün “Cesur Hırsızlar Partisi”nin himayesinde olduğunu söyledi. Türk televizyonlarında ilk kez, ayrıntılı şekilde Ergenekon'u anlatan Güney, 1950'li yıllardan itibaren devlet içinde örgütlenen bir yapı olduğunu anlattı. Ergenekon için “Susurluk'un babası” diyen Güney, ilk bölümü yayınlanan röportajında, Ergenekon örgütü ve soruşturma ile ilgili olarak, şu çarpıcı bilgileri verdi: "Ergenekon çözülürse sistem çöker. Cesur Hırsızlar Partisi, Ergenekon'u himaye ediyor. Ergenekon'un sermaye boyutuna ve sistem içindeki uzantılarına 
dokunulmamıştır. Küçük parmağı kesilse ne olur. Örgüt kendini yeniler. Sistem devam eder." 

Güney’in kast ettiği ya TÜSİAD veya İstanbul Merkezli Masonik Büyük Klüp. Bu baronlarının yönettiği, bu derin gizli örgütün adı Ergenekon’du. Diğer tanımıyla NATO üyesi ülkelerde CIA tarafından kurdurulmuş Gladio. Tüm NATO ülkelerinde gizli operasonlar için kurulan ve önceleri Komünistlere ve Kürt ayrılıkçılara göz 
açtırmayan Gladio, 28 Şubat ve 11 Eylül sürecinden sonra dindar Müslümanları, daha doğrusu İslâm'ı hedef alır. MOSSAD'ın katkılarıyla Türkiye örgütlenmesinde yönetim zaten 1960'lardan beri Sebataycı eksenli masonik bir yapının elindedir. Çıkarları için sağ el veya sol el farketmez. Logosunun yanında 50 yıldır takiyye yaparak “Türkiye Türklerindir” diyen gazete, medyadaki ana üsleridir; dolayısıyla Perde arkasındaki grubun çıkarları Türkiye'nin çıkarlarından önce gelir. Kemalizm ve laiklik oyuncaklarıyla Sebataycı örgütlenmeye karşı çıkanlar yok edilir veya sindirilir. 

Atatürk tarafından Selanik’ten mübadele ile getirilerek ayrıcalıklı konum verilen Sebataycıların yönetici, mafya konumundaki altdakilerin günah keçisi, sıradan işçi olduğunu, pek az insan farkedebiliyordu. Soner Yalçın, “Efendi” adlı kitabını boş yere yazmadı. Bu kitap; çifte dinle ve kimlikle yaşadıkları için su yüzüne bugüne kadar çıkamayan, hain, dönek damgası yemekten korkan ülkemizin gerçek yöneticileri Sebataycıların, Türkiye'nin AB'ne bağlanan umutlarıyla paralel su yüzüne çıkma girişimiydi. “Bu vitrini hazırlamak”, Yalçın'ın deyimiyle, 
“dincilere” bırakılamazdı. Artık herkes onlardan saygı ve korku ile bahsetmeliydi; şapka çıkarmalıydı. Sağcı Ergenekon’u gören, solcuları ıskalayan Yalçın'ın gayretkeşliği bu yüzdendi. “20. yüzyılda Yahudiler iki devlet kurdu biri Türkiye, diğeri İsrail'dir” diyen Sebataycıların ülkemizde kurduğu Ergenekon, bu ülkenin 
gerçek sahiplerine yeni tuzaklar kuracaktı. Sebataycıların “bizdendi” diye sahiplendiği Atatürk, mason localarını kapatmıştı ve komunist yapılanmalarına göz açtırmamıştı. Selanik'ten ülkemize getirdiği çoğunluğu yüksek eğitimli ve paralı 25 bin Sebataycının Türkiye Cumhuriyeti ve inkılâplarının çekirdek kadrosu olduğu doğru bile olsa, Atatürk'ün kökü dışarıda olan yapılanmalara soğuk yaklaştığı inkâr edilemez. Zaten Türkiye'nin gerçek Kurtlar Vadisi, Atatürk'ün ölümünden sonra TL'ye kendi resmini bastıracak kadar hoyratlaşan 
faşist ve manda taraftarı İsmet İnönü'nün hediyesiydi. Eşi Mevhibe Sebataycıydı, aynen Bülent Ecevit'in eşi Rahşan Ecevit gibi. Sebataycı Yakup Kadri, Halide Edip, Fatih Rıfkı Atay, Ahmet Emin Yalman, Abdi İpekçiler’den bugüne geldiğimizde bu entellektüel misyonu taşıyan Orhan Pamuk gibi kalemler, bizi hep bizden uzaklaştırdı. 
Bir yandan kültürel yozlaşma, bir yandan asıl güçlerini barındıran iş dünyasıyla ortaklaşa ülkemizi sömürdüler. 
Siyaseti onlar belirledi ve bunlara ek olarak, medyamafyaasker-bürokrat bağlantılarını kullanarak demokrasimizin acı tarihine düşen dört askeri darbeyi onlar gerçekleştirdi. 

Buzdağının üst yüzeyinde gözüken, yani Susurluk’ta belirginleşen mafya-siyasetçi-iş dünyası ve gizli örgütler şeytan üçgeninin fotoğrafı, değişik bir açıdan çekilmeliydi. Buzdağının görünmeyen dev kütlesinde yer alanların, deşifre edilmesi için masonların deşifresi elzemdi. Derin Devlet-Derin Mafya-Derin Sebataycılar üçgeni ilişkisi hiç yazılmadı bugüne kadar. Eski İçişleri Bakanı Saadettin Tantan, eğer zorla istifa ettirilmesiydi “Gümüşsuyu çetesi!” olarak nitelediği “Büyük Klüp”, yani “Manevi Cihazlanma Teşkilâtı”nı deşifre edecekti. 
Dünyanın her ülkesinde kendilerine özgü derin devletcikler bulunuyordu. İtalya, güya temiz eller operasyonu ile kendi derin devletinin derin mafya yapılanmasını temizledi. Türk derin devleti ve mafya yapılanmasının elbette dış bağlantıları çok güçlüydü ve süreklilik arz ediyordu. 

Bir ahtapot gibi kolları olan bu örgütün, ülkemizdeki yasal adı CIRCLE D’ORIENT: Büyük Klüp. İngilizce isminde geçen 'Circle' aynı zamanda Tapınakcıların yurtdışındaki yayın organının ismidir. 

Siyonizm, Sabataycılar ve Tapınak Şövelyeleri arasındaki gizli bağlantı Siyonist Tapınağı Tarikatı'na kadar uzanır. Üstad-ı âzamlarının unvanı “Denizci”dir. Güven Erkaya'nın bir dönem başkanlığını yürütmesi sadece eski Deniz Kuvvetleri Komutanı olmasından kaynaklanmamaktaydı. Emekli deniz oramirali ve 12 
Eylül sonrası başbakanlık yapan Bülent Ulusu, uzun süre Büyük Klüp'ün başkanlığını yürüttü, halen üyedir. Onun döneminde üye olan meşhurlar arasında babasından misyonu devralan Mehmet Ağar ve Beşiktaş'ın efsanevi 
başkanı Süleyman Seba sayılabilir. Seba, emekli olmadan önce MİT'in İstanbul Bölge Müdürüdür. Ünlü mafya babası Aladdin Çakıcı, Ulusu döneminde üye kabul edilir. Çakıcı, ülkenin en büyük uyuşturucu ve silah taciri Dündar Kılıç'ın damadıdır. Sebataycıların kullandığı mafya kolunu temsil etmektedir. Kara para onlardan sorulur. Hakkındaki onca delile rağmen, beraat ettirilir. Çakıcı, bu ülkede devletin adamı olarak derin devlete çalışan en derin adamdır. Konuşursa âlem karışır. Bu nedenle devlet eliyle kaçırılır. Beşiktaş Jimnastik kulübü 
eski genel sekreteri Sinan Engin sadece talimatı yerine getirmiştir. 

İngilizcesiyle "Moral Rearmament-Mr", Türkçesiyle "Manevi Cihazlanma Teşkilâtı"nın kökleri dışardadır. Tapınakcıların, zuhuruna vesile oldukları Protestan mezhebinin bağlısı (Lutheryan) Amerikan Pastor’u Frank Buchman tarafından, 1929’da "Oxford Group" olarak tesis edilir. Buchman daha sonra, İngiltere’de Evanjelik olur; yani Bush’un ve oğlunun, "Yeni Dünya Düzencileri"nin mezhebine duhûl eder!.. Bu derneğin Türkiye şubesi Beyoğlu’ndadır. Hatta oranın bir sokağında, "Asmalı Mescid” vardır; aynı sokakta, "B’nai B’rith-Ahdin Kardeşleri" teşkilâtı, "Fakirleri Koruma Derneği" adı altında faaliyet göstermektedirler. İşte bu sokakta, "Manevi Cihazlanma Teşkilâtı" da faaliyete başlar. "Toplum faydasına dernekler" listesinde olup, 
vergiden muaf ve üste "bütçe"den para da alan bu iki derneğin, kurucu başkanı, -mini mini vali- Prof. Dr. Fahrettin Kerim Gökay'dır... 33. dereceden mason olan Gökay’ın, Göztepe-İstasyon durağındaki köşkü teşkilatın toplantı yeri idi; bugünlerde kullanılan başka bir toplantı yeri ise İsmail Ağar’ın, Kadıköy’deki köşkü... Bu adam, 60 ihtilalinde idam edilen F. R. Zorlu’nun da akrabası ve Ayasofya'nın Ortodoks ibadetine açılmasını istiyordu. 

Heybeliada'daki Ruhbani okulunun açılmasıyla istekleri durulmayacaktı. 
(Er, 2003) 

25. Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***