Arslan BULUT etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Arslan BULUT etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

27 Mart 2020 Cuma

Mit’in Görevi….

Mit’in Görevi….

Arslan Bulut.,
21 OCAK 2014


Başbakan Yardımcısı Emrullah İşler, Adana’da savcının talimatı ile jandarma tarafından durdurulan TIR’larla ilgili olarak “Son zamanlarda hükümete karşı bir takım operasyonlar yapılmakta ve bu devlet içerisindeki ‘paralel yapı’ adı verilen yapıdan hareketle ve belli yerlerden talimat alarak zaman zaman ‘acaba bir kriz çıkarabilir miyiz, hükümeti zora sokabilir miyiz’ çabası ve gayretiyle yapılan bazı aramalar oluyor” diye  konuştu..  

Hükümete karşı paralel yapı tarafından operasyon yapıldığını kabul edelim! Peki ama işlenen suçlar ne olacak? Paralel yapı operasyon yapıyor diye iktidarı oluşturanlar her türlü suçu işlemeye hak mı kazanıyor? 

***
İşler, “Halbuki orada devletin görevlileri o TIR’ların başındadır. O bölgeye MİT eşlik etmeden gidemezsiniz ki. Orada bir savaş, çatışma bölgesi var. Dolayısıyla siz gerekli güvenlik tedbirini almak durumundasınız” diyor. 
İşte mesele de bu ya zaten! MİT’in bu işlerde kullanılması doğru mudur? TIR’larda silâh olduğunu bütün dünya biliyor. Aramaya engel olunmasının sebebi de budur. Fakat buna rağmen bazı televizyonlarda, utanmadan sıkılmadan, “Suriyeli kardeşlerimize el emeği göz nuru atkılar, battaniyeler gönderiliyor” diye propaganda yapılıyor. 

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, “Benim bildiğim kadarıyla Milli İstihbarat Teşkilatı’nın, silâh kaçakçılığı yapmak gibi bir görevi yok. MİT Yasası’na baktığımızda, örgütün operasyonel eylem yapma yetkisi de yok. Bir ülkenin 90 yıllık birikimini, siz uluslararası arenada tartışma konusu yaptıramazsınız, hakkınız yoktur buna. Ne zamandan beri Türkiye Cumhuriyeti hükümeti, Suriye’nin içişlerine doğrudan müdahale edip, silah desteği vermeye başladı?” diye soruyor. 

***
Gerçekten de MİT Yasası’nın dördüncü maddesinde MİT’in görevleri sayılırken son paragrafta, “Milli İstihbarat Teşkilatı’na bu görevler dışında görev verilemez ve bu teşkilat, devletin güvenliği ile ilgili istihbarat hizmetlerinden başka hizmet istikametlerine yöneltilemez” deniliyor. 

Sayılan görevler arasında, başka ülkelerdeki savaşan taraflardan birine silah yardımı yapmak gibi bir görev yok. Zaten istihbarat toplamak ve devletin ilgili birimlerinin çeşitli istihbarat ihtiyaçlarını karşılamak dışında MİT’in başka bir görevi yok. 

MİT yasasında görevler sayılırken özetle, “Devletin milli güvenlik politikası ile ilgili planların hazırlanmasında esas olacak askeri, siyasi, iktisadi, ticari, mali, sınai, teknik, psikolojik ve güvenlikle ilgili istihbaratı devlet çapında toplamak, yürütmek; elde edilen istihbaratı Başbakan’a, Milli Güvenlik Kurulu’na ve gerekli resmi makamlara ulaştırmak, yaymak; istihbaratla uğraşan bütün daire ve kurumlar arasında koordinasyon sağlamak; psikolojik savunma icaplarını yapmak ve istihbarata karşı koymak” deniliyor. 

***
AKP iktidarında ise MİT, Başbakan’ın yasadışı emirlerini yerine getirmek için olağanüstü çaba sarf ediyor. 

Adana Valisi bile, “Söz konusu TIR’larda MİT’in rutin görevleri ifa ediliyordu” diye açıklama yaptı. Neymiş MİT’in rutin görevleri? Suriye’de rejimle çatışan gruplara silah taşımak mı?

AKP iktidarı, paralel yapının üzerine yürümese, yolsuzluklar veya yasa dışı eylemlerin hiçbiri ortaya çıkarılmayacaktı ama durum böyledir diye AKP iktidarı her türlü suçu işlemeye devam mı etsin? 


***

4 Aralık 2019 Çarşamba

Gökçek'in Ajan konuğu David Kimche kimdir?

Gökçek'in ajan konuğu David Kimche kimdir? 

- Arslan BULUT

Kürt-İsrail temaslarının tarihi iyi belgelenmiştir. 1960'ların ortalarında direk Kürt liderlerle ilişkiler, İsrail'in Orta Doğu adamı, eski MOSSAD yetkilisi David Kimche  tarafından kurulmuştur. 1997 yılında Kimche ile yaptığım ve  Londra merkezli El Hayat gazetesi tarafından yayımlanan röportajda Kimche, temaslar kurulduğunda, İsrail Başbakanı  Levi Eşkol'un Arap dünyasındaki etnik azınlıklarla ilişkiler  kurma yönünde 'stratejik karar' aldığını açıkladı. Kimche  Kürt lider Mustafa Barzani ile görüştü ve bunun hemen  ardından İsrail Kürtlere yardım yollamaya başladı.
Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek'in ev sahipliğinde düzenlenen 5. Glokalizasyon Konferansı, tam bir skandala dönüştü.

Forumun Başkanı David Kimche'nin dünyaca ünlü bir MOSSAD yetkilisi olması bir tarafa, Türkiye ve İslam dünyası aleyhinde çok önemli eylemleri var Lübnan'da İngilizce olarak  yayımlanan The Daily Star gazetesinin 04 Ağustos 2004 tarihli  sayısında, Kamran Karadağ imzasıyla yayınlanan haberde aynen şöyle deniliyor:
"Kürt-İsrail temaslarının tarihi iyi belgelenmiştir. 1960'ların ortalarında direk Kürt liderlerle ilişkiler, İsrail'in Orta Doğu adamı, eski MOSSAD yetkilisi David Kimche  tarafından kurulmuştur. 1997 yılında Kimche ile yaptığım ve  Londra merkezli El Hayat gazetesi tarafından yayımlanan röportajda Kimche, temaslar kurulduğunda, İsrail Başbakanı  Levi Eşkol'un Arap dünyasındaki etnik azınlıklarla ilişkiler  kurma yönünde 'stratejik karar' aldığını açıkladı. Kimche  Kürt lider Mustafa Barzani ile görüştü ve bunun hemen  ardından İsrail Kürtlere yardım yollamaya başladı.

O zamanlar Barzani'nin güvenilir yurt dışı bağlantısı  olan deneyimli Kürt lider ve ünlü bağımsız politikacı Mahmut  Osman, Kimche'yi doğruladı. Fakat Osman, Barzani'nin  İsrail ile temaslarının kendisine ABD ile ilişkiler kurmaya  yardım edeceğine inandığına dikkat çekti. Barzani, kendi  ulusal haklarını elde etmelerine yardım edecek tek gücün  ABD olduğuna inanıyordu. Osman'a göre Barzani şahsen  Kimche'den Amerikalılarla ilişki kurmak için yardım  istedi.

Daha sonraki yıllarda Osman, Amerika ile temas kurmak  için tekrar yardım isteyen Barzani'nin, İsrail'e yaptığı  gizli gezilerde ona eşlik etti. İsrail'in Kürtlere yardımı, 1974'te Bağdat'la ortaya çıkan düşmanlıktan sonra yeniden  başladı. Barzani tekrar Amerikalarla temasa geçmeye çalıştı.  İran Şahı Muhammed Rıza Pehlevi ile Saddam Hüseyin arasında  1975'te imzalanan Cezayir antlaşmasıyla, her şey Kürtler  için bir felaketle sonuçlandı.

Kürdistan'da İsrailliler var mı? Cevap evet. Birçoğu  kendilerini Kürt Yahudisi olarak tanımlayan ziyaretçiler.  Kendileri veya daha çok aileleri 1950'de İsrail'e göç etmeden  önce Kuzey Irak'ta yaşayanlar. Bazılarının hala Irak'ta  akrabaları var, diğerleri de atalarının nerdeyse 2000  yıldır yaşadıkları yerleri görmeye gidiyorlar. Bazı Kürtler,  İsrailli ziyaretçilerle arkadaş oluyorlar; bunların içinde  İsrail'e gelen Kürtler de var. Arap dünyası ister beğensin  ister beğenmesin, gerçek olan Kürtler İsrail'i dost olarak  görüyor ve İsrail'e ziyaretleri normal bir şey. Kürtler  İsraillilere karşı 'alerjik' değil.

Osman, Kürdistan'da çalışan İsraillilerin Batılı, çoğunlukla da  Amerikan şirketleri ile beraber olduklarını söylüyor. Birçoğunun çifte vatandaşlığı var. Bazıları Amerikan  ordusunda bile asker olabiliyor. Aralarında İsrail istihbarat  ajanları var mı? Cevap yine evet. Bu İran, ABD, İngiltere ve  Suriye için de aynı."

***
Gazeteci Hasan Cemal, Kudüs'e giderek İzak Rabin ve Weizman ile görüştü. Görüşmede David Kimche'nin de bulunduğu İnternet sitelerinde yazıldı. Hasan Cemal, 9 Eylül 1993 tarihli yazısında "İsrailli bir üst düzey yetkili"ye atfen, " İsrail Kürt devletine karşıdır. Barış suyu projesini geliştirelim. Türk Cumhuriyetleri'nde ortak yatırım yapalım. Stratejik ortak olalım" gibi mesajlar verdi.

Bu yetkili 1960'lardan beri Barzani ve Talabani'ye silah ve para yardımı yapan, ayrıca Peşmergelere askeri eğitim veren David Kimche idi!

Kimche, İslami uyanışın önlenmesinde Türkiye ve İsrail'in ortak çıkarı bulunduğunu söylemeyi de ihmal etmedi!
Devam edeceğiz.  



5 Kasım 2019 Salı

GEÇMİŞİMİZLE BUGÜNÜ MUKAYESE YAZILARI., BÖLÜM 9

GEÇMİŞİMİZLE BUGÜNÜ MUKAYESE YAZILARI.,   BÖLÜM 9

Bütün Kürtler Erdoğan’ı Desteklemeli.,


Ahmet Dogan Simsek., 
ahmetdogan.simsek@gmail.com
Jun 05 12:59PM +0300



Terör örgütü PYD/PKK elebaşlarından Salih Müslim’in ağabeyi Prof. Dr. Mustafa Müslim’den, Kürtlere ‘Erdoğan’ı destekleyin’ çağrısı geldi. Zehra
Üniversitesi kurucularından Prof. Dr. Müslim, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın katılımıyla önceki akşam TÜYAP Diyarbakır Fuar Merkezi’nde
düzenlenen kanaat önderleriyle iftar programına katıldı, ardından gazetecilerin sorularını yanıtladı.

KAN DÖKMEK İSLAM’DA HARAM

Gaziantep Valisi Ali Yerlikaya aracılığıyla davet edildiğini anlatan Müslim, Müslümanları faziletli ramazan ayında bir araya getiren toplu iftar
organizasyonunun önemine değindi. Bu davete, bazı insanlarla bir arada olmak ve bazı konuları görüşmek için katıldığını anlatan Müslim, “Türkiyeli
ve Suriyeli bütün Kürt kardeşlerime sesleniyorum; bu akan kanın devam etmesi boşunadır, yeter artık. Kan dökmek, ne İslamiyet’e ne de insanlığa
sığar, caiz değildir. Başkalarının bizi koçbaşı olarak kullanmalarına fırsat vermemeli ve Müslüman kardeşlerimizi öldürmemeliyiz. Bu yanlışı
yapanları hiçbir zaman hoş karşılamadık ve karşılamayacağız” diye konuştu.

Müslümanlar arasında birliğin önemine dikkati çeken Prof. Dr. Mustafa

Müslim, şöyle devam etti:

MÜSLÜMANLA KIYASLANAMAZ 

“Müslümanların haricinde hakiki anlamda Kürtlerin haklarını verecek kimse yoktur. Bu yüzden de iktidarı elinde bulunduran Müslümanların arkasında
durmalıyız, onlara destek olmalıyız. Konuşma özgürlüğü, eğitim hakkı, üniversite kurma hakkı gibi kazanımlar inşallah Müslümanların sayesinde
gerçekleşecektir. Tekrar etmekte fayda görüyorum, silahla bir yere varılmaz ve Müslümanlarla bir olun. 20 yıl önce Kürt’üm demek yasaktı. 20 yıl önce
çarşıda pazarda Kürtçe konuşamazdınız. Fakat çok şükür Kürtlerin artık televizyonları, gazeteleri var. Eğer Müslümanlarla bir olurlarsa süreç
içerisinde diğer haklarını da elde edeceklerdir.” Afrin halkının bir uyanışa ihtiyacı olduğunu kaydeden Müslim, “Afrin halkı 50 yıldır aynı
yanlışı yapmaya devam ediyor. Kürt alimleri olarak, Afrin’e gidip halkı irşat için izin talep ediyoruz” ifadelerini kullandı.

PYD ÖLÜMLE TEHDiT EDiYORDU

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Kürtlere verdiği söz ve vaatleri yerine getireceğine olan inancını dile getiren Müslim, “Çünkü Erdoğan Müslüman ve
mümin bir insandır. Müslüman ve mümin bir insan da verdiği sözü yerine getirir. Bu yüzden şu aşamada bence bütün Kürtler Erdoğan’ı
desteklemelidir” dedi. Hafız Esad tarafından karşıt görüşleri nedeniyle Suriye’den sürgün edilen Mustafa Müslim, yıllar sonra döndüğü Suriye’de ise
kardeşi Salih Müslim’in yöneticileri arasında bulunduğu PYD terör örgütünün tehdidi nedeniyle Türkiye’ye yerleşmek zorunda kaldı. Türkiye’de Ez Zehra
Üniversitesini kuran ve rektörü olan Müslim, Türk Silahlı Kuvvetlerinin terörden temizlediği Cerablus, El Bab gibi şehirlerde eğitim programlarında
öğretim görevlisi olarak çalışıyor.


http://www.star.com.tr/politika/butun-kurtler-erdogani-desteklemeli-haber-1350436/





Salih Müslim 

    Bütün Kürtler Erdoğan’ı desteklemeli PYD terör örgütü elebaşı Salih Müslim’in ağabeyi Prof. Mustafa Müslim, “Kürtler, Erdoğan’ı desteklemeli” dedi.

Terör örgütü PYD/PKK elebaşlarından Salih Müslim’in ağabeyi Prof. Dr. Mustafa Müslim’den, Kürtlere ‘Erdoğan’ı destekleyin’ çağrısı geldi. Zehra Üniversitesi kurucularından Prof. Dr. Müslim, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın katılımıyla önceki akşam TÜYAP Diyarbakır Fuar Merkezi’nde düzenlenen kanaat önderleriyle iftar programına katıldı, ardından gazetecilerin sorularını yanıtladı. 

KAN DÖKMEK İSLAM’DA HARAM

Gaziantep Valisi Ali Yerlikaya aracılığıyla davet edildiğini anlatan Müslim, Müslümanları faziletli ramazan ayında bir araya getiren toplu iftar organizasyonunun önemine değindi.  Bu davete, bazı insanlarla bir arada olmak ve bazı konuları görüşmek için katıldığını anlatan Müslim, “Türkiyeli ve Suriyeli bütün Kürt kardeşlerime sesleniyorum; bu akan kanın devam etmesi boşunadır, yeter artık. Kan dökmek, ne İslamiyet’e ne de insanlığa sığar, caiz değildir. Başkalarının bizi koçbaşı olarak kullanmalarına fırsat vermemeli ve Müslüman kardeşlerimizi öldürmemeliyiz. Bu yanlışı yapanları hiçbir zaman hoş karşılamadık ve karşılamayacağız” diye konuştu. Müslümanlar arasında birliğin önemine dikkati çeken Prof. Dr. Mustafa Müslim, şöyle devam etti:    

MÜSLÜMANLA KIYASLANAMAZ 

“Müslümanların haricinde hakiki anlamda Kürtlerin haklarını verecek kimse yoktur. Bu yüzden de iktidarı elinde bulunduran Müslümanların arkasında durmalıyız, onlara destek olmalıyız. Konuşma özgürlüğü, eğitim hakkı, üniversite kurma hakkı gibi kazanımlar inşallah Müslümanların sayesinde gerçekleşecektir. Tekrar etmekte fayda görüyorum, silahla bir yere varılmaz ve Müslümanlarla bir olun. 20 yıl önce Kürt’üm demek yasaktı. 20 yıl önce çarşıda pazarda Kürtçe konuşamazdınız. Fakat çok şükür Kürtlerin artık televizyonları, gazeteleri var. Eğer Müslümanlarla bir olurlarsa süreç içerisinde diğer haklarını da elde edeceklerdir.”  Afrin halkının bir uyanışa ihtiyacı olduğunu kaydeden Müslim, “Afrin halkı 50 yıldır aynı yanlışı yapmaya devam ediyor. Kürt alimleri olarak, Afrin’e gidip halkı irşat için izin talep ediyoruz” ifadelerini kullandı.      

PYD ÖLÜMLE TEHDiT EDiYORDU

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Kürtlere verdiği söz ve vaatleri yerine getireceğine olan inancını dile getiren Müslim, “Çünkü Erdoğan Müslüman ve mümin bir insandır. Müslüman ve mümin bir insan da verdiği sözü yerine getirir. Bu yüzden şu aşamada bence bütün Kürtler Erdoğan’ı desteklemelidir” dedi. Hafız Esad tarafından karşıt görüşleri nedeniyle Suriye’den sürgün edilen Mustafa Müslim, yıllar sonra döndüğü Suriye’de ise kardeşi Salih Müslim’in yöneticileri arasında bulunduğu PYD terör örgütünün tehdidi nedeniyle Türkiye’ye yerleşmek zorunda kaldı. Türkiye’de Ez Zehra Üniversitesini kuran ve rektörü olan Müslim, Türk Silahlı Kuvvetlerinin terörden temizlediği Cerablus, El Bab gibi şehirlerde eğitim programlarında öğretim görevlisi olarak çalışıyor. 

http://www.star.com.tr/politika/butun-kurtler-erdogani-desteklemeli-haber-1350436/

***



Hâkime Saldıran Erdoğan'ı Ali Topuz ve Cindoruk kurtarmıştı!. 


Arslan BULUT
YENİÇAĞ

AKP Genel Başkanı sıfatıyla seçim sonuçları üzerindeki tartışmaları yorumlayan Tayyip Erdoğan, " Bu işler kitapta yazıldığı gibi değil. Önce öğrenin" dedi.

Kitaptan kasıt, seçim yasası olmalı. Yasada yazıldığı gibi yapılmazsa, seçimlere seçim denilebilir mi? Gerçi Erdoğan, bu sözlerden sonra seçim sonuçlarına
itiraz süreçlerini anlattı ve " Son kararı Yüksek Seçim Kurulu verir" dedi. Örnek olarak da kendisinin milletvekili seçildiği hatta mazbatasını aldığı halde,
bu sonucun iptal edilerek tercih oylarıyla öne geçen partisinin adayı Mustafa Baş'ın milletvekili olduğu 1991 genel seçimlerini hatırlattı.

Bu hatırlatma yerindedir ama eksiktir. Zira bundan önce de Erdoğan Beyoğlu belediye başkanlığına aday olmuş ve SHP'li rakibi karşısında seçimi kaybetmişti.

Ondan sonra ne olduğunu ise Beyoğlu İlçe Seçim Kurulu'nda görevli 2. Asliye Ceza Mahkemesi hâkimi Nazmi Özcan'ın avukatı Ali Rıza Dizdar, odatv'ye anlatmıştı.

Tutanakta imzası bulunan Soner Kalkan, ifadesinde şunları söylemişti: "Tayyip Erdoğan isimli şahıs yanında birkaç kişi olduğu halde içeriye girdi. Ve Seçim
Kurulu Başkanı'na 'Şu haline bak sarhoş adam. Şu adalete bak. Kimlere kalmış. Seni yakacağım. Hepinizi adlı tıbba göndereceğim, (hâkime hitaben) Seni süründüreceğim.

Yakacağım' şeklinde tehditte bulundu."

Beyoğlu İlçe Seçim Kurulu'nun şikâyeti üzerine Recep Tayyip Erdoğan hakkında 18 aydan iki yıla kadar hapis cezası istemiyle dava açıldı.

Erdoğan, 31 Mart 1989 tarihinde polisler nezaretinde Beyoğlu Adliyesi'ne getirildi. Erdoğan, tutuklanacağını anlayınca mahkemenin bekleme salonundan kaçtı.
Bunun üzerine Erdoğan hakkında gıyabi tutuklama kararı çıkarıldı.


***

Bundan sonrasını ise KKTC'de bulunduğu sırada beyin kanaması geçiren ve tedavisi İstanbul'da devam eden Ali Topuz, içinde benim de bulunduğum bir heyete
anlatmıştı:

" Oğuzhan Asiltürk telefonla aradı. Genel başkanları Necmettin Erbakan'ın selamlarını iletti ve bir ricası bulunduğunu söyledi. Erbakan'ın 'Bizim gençlerden
Tayyip Erdoğan bir hata işlemiş. Ali Bey'in dünürü de Ağır Ceza reisi. Acaba devreye girmesi mümkün mü?' dediğini belirtti. Dünürüm, bu tür müdahalelere
kapalı birisiydi. Tam bir kanun adamı idi. Epey düşündüm ve sonunda aradım. Bana yapılabilecek bir şey olmadığını, saldırıya uğrayan hâkimin şikâyetten
vazgeçmesi halinde bile kamu davasının devam edeceğini ancak sanığın cezasının hafifletilebileceğini söyledi. Sonunda Nazmi Bey'in şikâyetten vazgeçmesi sağlandı. Erdoğan'a da 'bir süre ortalıkta görünmesin' diye haber gönderildi. Böylece Erdoğan ağır bir ceza almaktan kurtuldu."

Bu arada, şimdi Erdoğan'ın " Bedel ödeyecek " dediği Hüsamettin Cindoruk da Erdoğan'ı kurtarmak için bizzat devreye girdi.

Erdoğan, 27 Nisan tarihindeki ilk celseye geldi. Beyoğlu Asliye Ceza Mahkemesi, yapılan duruşmanın ardından Erdoğan'ı tutuklayarak Bayrampaşa Cezaevi'ne
gönderdi.

4 Mayıs 1989 tarihine kadar cezaevinde kalan Erdoğan, tekrar hâkim karşısına çıktı. Mahkeme, Erdoğan'ı 500.000 TL kefaletle serbest bıraktı. Mahkeme, Erdoğan'ı yargılama sonunda hâkime hakaret suçundan 6 ay hapis ve 20 bin TL para cezasına çarptırdı. Hapis cezası TCK'nın 72. maddesi gereğince 920 bin TL para cezasına çevrilerek tecil edildi.

***

Şimdi Yüksek Seçim Kurulu, AKP'nin her itirazını kabul ediyor. Ankara AKP yetkilisi, "Yeni sayımlar beklentilerimizi karşılamıyor. Sonuna kadar itiraz
edeceğiz" diye açıklama yapabiliyor! Yani kazanana kadar mı?

İstanbul'da İl Seçim Kurulu Başkanı'nın eşi hakkında bir isim benzerliği kullanılarak " FETÖ'cü " diye yayın yapılıyor! Yani hâkim tehdit ediliyor! Yenilgiyi
hazmetmek neden bu kadar zor geliyor acaba?

https://www.yenicaggazetesi.com.tr/hakime-saldiran-erdogani-ali-topuz-ve-cindoruk-kurtarmisti-51437yy.htm


***


Seçim Bitti, Zam vakti!. 

Murat Muratoğlu. 
Sözcü Gazetesi

Tam 2 yıl önceydi… Saray'da muhtarları topladı; “Özgürlük Avrasya Tüneli'nden geçer, özgürlük Osmangazi Köprüsü'nden geçer” açıklamasını yaptı. Muhtarlar
alkışladı.

“Cebimizden de 5 kuruş para çıkmadı!” diyerek vurguladı. Yine alkışlar yankılandı. Cebimizden 5 kuruş çıkmadan yaptırdığımız Avrasya Tüneli'ne, 2018 için
halkın cebinden 155 milyon lira ödendi.???Hedefi kim hesaplamış sa “Yılda 25 milyon 125 bin birim araç geçer” denildi ancak 17 milyon geçti. Haliyle fatura
bu yıl da vatandaşa zimmetlendi. Nedense miting alanlarında bolca tünelin videosu gösterildi lakin ödenen paralardan hiç bahsedilmedi. Millet zaten atılacak
bedava kenevirden imal torbanın ve 200 gramlık çay paketlerinin derdindeydi.???Sahi nereye gidiyor onca vergi? İhaleyi alan şirket de kredi alıp yaptı tüneli…
Koca devlet daha ucuz kredi bulup yapamaz mıydı? Yap-işlet-devret sisteminde devlet borçlu görünmüyor, orası ayrı…
Borcumuz, borç! Hem de 24 yıl boyunca ödenecek. Vatandaşların dörtte biri bu borcun bittiğini göremeden ölecek! Yaklaşık 815 milyon dolar projenin maliyeti…
Suriyelilere 40 milyar dolar veren devlet bu kadar parayı kendi ödeyemedi mi????
Şimdi seçim bitti. Şu an çarşı karışık. İstanbul Belediye Başkanlığı'na İmamoğlu'nun seçilmesi her türlü işe yaradı… Vakit kazandırdı. Sis biraz dağılsın, tekrar yapacaklar zammı…

İstenirse indirim yapılsın, şirket için fark etmiyor! Neticede parasını dolar üzerinden alıyor. AKP'nin İstanbul mitinginde Avrasya Tüneli kapatıldı. Devlet
garanti vermiş, tüneli işleten şirketin umurunda mı? 
O gün tünelden geçmeyen 70 bin aracın 1.6 milyon liralık ücreti devletin kasasından çıktı.???
Şu 1 Şubat'ta yanlışlıkla yapılan zam işine gelelim. 
Yıllık enflasyon kaç açıklandı? Yaklaşık yüzde 20… 
Avrasya Tüneli'ne yanlışlıkla ne kadar yıllık zam yapıldı?
Yüzde 93… 
Neyse ki seçim vardı. Zam geri alındı.

Zam geçerli olsaydı arabayla İstanbul'da tünelle karşıya geçip dönsen 64 lira 20 kuruş tutardı. Oysa Ankara'dan Kars'a trenle gitsen 48 lira bilet parası…
Avrupa yakasına geçeceğine direkt Avrupa'ya gitsen Sofya'ya otobüs bileti 110 Türk Lirası…???Avrasya Tüneli II. Abdülhamid Han'ın hayaliydi… 1876 yılında
Tünel-i Bahri adıyla gündeme getirdi. Tüneli değil ama hiç değilse diğer hayallerini hayata geçirdi kendisi…
İlk rakı, ilk bira, ilk şampanya fabrikasını bu topraklarda o kurdu. Minnetle anıyoruz ve saygı duyuyoruz. Lakin ilk hayali bizi fena gerdi. Cebinden 5

kuruş çıkmadan yaptırmak neden payitahtın aklına gelmedi?


***

İstanbul, Erdoğan’a itaat etmedi. 

Andrey İsaev. 
DUVAR

Rus basınında geçen hafta (30 Mart-5 Nisan): İstanbul, Erdoğan’a itaat etmedi.,

Nezavisimaya Gazetesi yazarı İgor Subbotin de, ülkenin büyük şehirlerinin Erdoğan’ın kontrolünden çıktığını vurguladı. Subbotin'e göre nihai netice ne
olursa olsun İstanbul, Erdoğan’a itaat etmedi.

Kommersant gazetesine konuşan Ortadoğu uzmanları, “Erdoğan’ın büyükşehirleri kaybettiğinin” altını çizdi.

Gazetenin mikrofon uzattığı Çağdaş Türkiye Araştırma Merkezi Siyaset Bölümü Başkanı Yuriy Mavaşov, AK Parti’nin büyük şehirlerde mağlubiyetinin “ekonomik
problemlerde sorumluluğu paylaşmak için” planlanmış bir eylem olabildiğini tahmin etti. Kendisine göre Recep Tayyip Erdoğan mevcut durumu iyice kullanabilecekse elde ettikleri “galibiyetten daha faydalı” olabilir. Bunun yanı sıra Mavaşov İstanbul’daki kesinlikle planlanmış olmayan gelişmeleri “AK Parti’nin güneşinin batmasına” benzetti.

Öte yandan Rusya Uluslararası Konseyi uzmanlarından Timur Ahmetov’a göre AK Parti’nin “geri çekilişi” Erdoğan için pek etki yaratmayacak. Büyükşehirlerin
kaybedilişinin hesabı Cumhurbaşkanından sorulmaz, bunun faturası parti içindeki “köstebek”lere ve ekonomik krize kesilir.

Ahmetov, AK Parti, diğer muhalif güçlerle rekabete maruz kalırken “Kemalistler”, seçmenlere özen gösterirlerse ve onlara “alıştıkları dilde” hitap ederlerse
ileride konumlarını sağlamlaştırabilir, dedi.

Nezavisimaya gazetesi yazarı İgor Subbotin de, ülkenin büyük şehirlerinin Erdoğan’ın kontrolünden çıktığını vurguladı.

Nihai netice ne olursa olsun İstanbul, Erdoğan’a itaat etmedi. Ankara’da kazanan Mansur Yavaş bir suç bahanesiyle ortadan kaldırılmaya çalışılıyor. Subbotin’in
deyişiyle bu da Erdoğan’ı saran korkunun işareti. Yerel seçimi Erdoğan’a güven referandumu olarak değerlendirirsek, vatandaşların, Cumhurbaşkanının çizdiği
yoldan devam etmek istemediklerini göreceğiz ifadesini kullanan Subbotin, “Erdoğan’ın yapacak tek bir şey kaldı, o da dış düşmanların sinsi planlarından
milleti kurtarmaya devam etmek”, dedi.

Nezavisimaya’nın da röportaj yaptığı Timur Ahmetov AK Parti’nin idealist ve vatandaşlara hizmet eden bir parti olmaktan çıkıp bir Cumhurbaşkanlık Dairesi
haline geldiğini ifade etti.  Uzmana göre “hırs dolu aşırı milliyetçilerle birlik içinde yürümeye mahkum Erdoğan ciddi krizlerle karşı karşıya gelebilir”.
Ahmetov, Türkiye liderinin ana amacının toplumu kutuplaştırmak suretiyle siyasi hayatını sürdürmek olduğunu anlattı.

Aynı gazete yazarlarından Vladimir Muhin, 8 Nisan’da Erdoğan’ın Putin’e “Kürtlere karşı yeni bir operasyon hakkında bilgi vereceğini” öne sürdü.
Recep Tayyip Erdoğan ile Hulusi Akar’a atıfta bulunan Muhin, “Suriye’de Ankara’nın, terörist saydığı Kürt militanlarına karşı yeni operasyona başlayacağını” iddia etti. 

YPG’yi destekleyen ABD bu tür hamlelere sürekli karşı çıkarken Moskova’nın tutumu hâlâ meçhul. Yazara göre mart ayı boyunca Moskova ve Ankara bu konuyu tartıştı.

“Rusya’nın sessizliğinden faydalanan Türkiye’nin Afrin’i işgal ettiğini” hatırlatan “askeri uzman” Albay Şamil Gareyev, “işgal altındaki topraklarda Türkiye
yanlısı militanların zorbalık yaptığını” ve yerli halkın “Türkiye’nin tayin ettiği bürokratlar tarafından yönetildiğini” iddia etti. Kendisine göre “güvenli
bölge bahanesiyle” TSK Suriye’nin kuzey sınır topraklarını “işgal ettiği takdirde” orası da aynı duruma düşecek.

Gazeteye konuşan Rusya Harp Akademisi Üyesi Sergey Sudakov durumu değerlendirirken Şam ve onu destekleyen Moskova ile Tahran yeni operasyona karşı çıksa bile Ankara daima kendi çıkarları peşinde olur, gerisine bakmaz, diğerlerin çıkarlarını önemsemez, dedi.

Voyennoye obozreniye sitesi yazarlarından Gennadiy Granovskiy, makalesine “Türkiye ekonomisinin girdiği krizden sorumlu olan tek Erdoğan değil” başlığını
koydu.
Bundan kısa bir süre önce Türk Akımı’nın deniz ve kara kısımları birleştirildi. Çok mütevazi törene iki ülkeden ne siyasetçi ne bürokrat katıldı. 

Çünkü Granovskiy’nin deyişiyle “bugün Türkiye kutlama havasında değil”. Resesyona giren ekonominin enerjiye ihtiyacı azaldı. Rusya’nın ihracatının çok büyük kısmını teşkil eden doğal gaz, buğday ve demir sevkiyatı adeta dibe vurdu.

“Uzmanlara” atıfta bulunan yazar, sonu görünmeyen ekonomik krizi 2016 darbe girişimine bağladı. Darbe sonrası durumu “sakinleştirmeye” çalışan Recep Tayyip
Erdoğan millete ekonomik kalkınmayı “ibraz etmek” zorundaydı. Yatırım kaynağı, dış borçlar oldu. Neticede enflasyon yükseldi, Merkez Bankası’nın faiz arttırma girişimini frenleyen Erdoğan, Türk Lirasını düşürdü. Sermaye kaçışı başladı, sanayi daraldı, işsizlik arttı.

Krizin ikinci sebebi ise Türk-Amerikan ilişkilerinde yaşanan gerginlik. Türkiye’den ithal edilen alüminyum ve çeliğe vergi artıran ve Ankara’yı politik
açıdan tehdit eden Donald Trump yatırımcıları iyice “korkuttu”.

Yazıyı bitirirken Granovskiy, son yıllarda Rusya’nın en büyük ticari partnerleri arasına giren Türkiye’deki krizin Rusya ekonomisini de önümüzdeki süreçte
olumsuz etkileyeceğini savundu.

Vzglyad.ru sitesinde yayımlanan ve Aleksandr Kolpakov ile Aleksey Neçayev imzalı yazıda “Erdoğan’ın İmparatorvari planlarının” Rus Ortodoks Kilisesi’nin
işine geldiği öne sürüldü. Aya Sofya’nın camiye çevrilme ihtimalini değerlendiren uzmanlar, Fener’in Ortodokslara yaptığı etkinin azalacağını dile getirdi.

Gazeteye konuşan Ortodoks Uzmanlar Derneği Başkanı Kirill Frolov, Erdoğan’ın Patrik Bartholomeus’a Aya Sofya’nın kapısını kapattığını savundu. Frolov’a
göre patrik, Rusya ile stratejik ve ekonomik ilişkileri güçlendiren Türkiye devletinin düşman konumuna düştü.

Öte yandan “Ortadoğu-Kafkas” Araştırma Merkezi Başkanı Stanislav Tarasov, Erdoğan planını gerçekleştirirse Fener’in eski Sovyet topraklarına nüfuzu azalır,
dolayısıyla Rus Ortodoks Kilisesi’ninki artar, dedi.

Rossiya-Kultura TV kanalının yayımladığı röportajda Kırım’daki Bahçesaray Han Sarayı’nda yürütülen kazı ve restorasyon çalışmaları anlatıldı. Sarayın baş
mimarı Rustem Umerov’a göre yarımada Rusya’ya katılalı sitede çoğu sikke, pipo ve silah parçası olan 10 bin kadar obje bulundu.

Bugün çalışmalar, saray alanında bulunan güneş saati, abdest yeri ve “Rus edebiyatının kurucusu” gayri resmi unvanına sahip Aleksandr Puşkin’in “Bahçesarayı çeşmesi” şiirinde anlattığı çeşmelerde yoğunlaştı.


16’ncı yüzyılda inşa edilen sarayın daha eski bir bina temelinde kurulduğunu keşfeden arkeologlar şimdi o eski binanın ne olduğunu araştırmaya çalışıyor.

***

5 Temmuz 2019 Cuma

ERGENEKON UN., KARANLIK İSMİ KARA KUTU TUNCAY GÜNEY., BÖLÜM 26

ERGENEKON UN., KARANLIK İSMİ KARA KUTU TUNCAY GÜNEY., BÖLÜM 26



1960'lı yılların başlarında Vehbi Koç, beyaz eşya sektöründeki talebi karşılamak amacı ile çelik dolap işine girmek istiyordu ama Burla Biraderler de aynı şekilde bu işi yapmaya soyunmuşlar ve bir fabrika arıyorlardı. Bu durum Vehbi Koç'un hiç hoşuna gitmiyordu. Piyasanın iki üreticiyi besleyecek kadar gelişmediğini düşünüyor ya da rakip istemiyordu. Zaten Burla ailesi ile bazı sektörlerde kıyasıya bir rekabet yaşıyorlardı. Bu sefer Koç, Burla Biraderler ile ortak olarak onların piyasa tecrübelerinden yararlanmak istiyordu. Ve Burla Biraderler'e ince ve kurnaz zekâsı ile reddedemeyeceği bir teklif götürüyordu. Vehbi Koç, Burla Biraderler ile görüşerek fabrikayı birlikte kurmayı teklif ediyordu. Bilgi ve sermaye gücü nedeni ile çoğunluk hisselerine Koç grubu sahip olacaktı. 
Burla ailesine ise %20 hisse verildi. Bugün Burla Biraderler'in Arçelik içindeki payları %2,98'e inmiş durumda. Ama Arçelik Türkiye'nin en büyük özel şirketi ve cirosu 1 milyar 200 milyon dolar seviyesinde. Dolayısı ile %2,8lik pay bile bir aileye en üst seviyede yaşam standardı sunacak kadar önemli bir rakama tekabül ediyordu. Bugünkü değerlerle yaklaşık 100–150 milyon dolarlık bir pay demekti bu. Bir dönem kâğıt işinde de Türkiye'de belirleyici bir rol oynamışlardı. Hürriyet gazetesi ile Burla ailesi arasında da, ispatı bir çırpıda mümkün olmayan, bir finans ilişkisi olduğu biliniyordu. 150 milyon doların üstünde ciro yapan ve bu açıdan Türkiye'nin en büyük gazetesi olarak bilinen Hürriyet gazetesini destekleyen kurucu kadrolar arasında Burla Ailesi başı çekiyordu. 
Cumhuriyet gazetesine gelince... Cumhuriyet'in de, kurucusu Yunus Nadi. Mason olan Yunus Nadi, Arnavut kökenli yazar Naci Pelister'in "Türk Matbuatı Yahudilerin Kontrolü Altında" başlıklı bir yazısında bildirdiğine göre, aynı zamanda da bir "Karaim Yahudisi". Karaimler, 8. yüzyılda kurulmuş bir Yahudi tarikatı. Bu durumda Cumhuriyet'i bir "tarikatçı gazetesi" olarak tanımlamak mümkün olabilir; tabii İslâm değil Yahudi tarikati elbette. Cumhuriyet'in Millî Şef dönemindeki yükselişi ise, iki Yahudi şirketinden aldığı destek sayesinde oldu. O 
dönemde Türkiye'deki gazetelerin ilan işleri, "Yahudi şirketi" olan Hoffer'in, kâğıt işleri de Burla Biraderler'in elindeydi. Onların tutmayacağı bir gazetenin yükselmesi ve hatta yaşaması zordu. Bu bilgiden hareketle insanın aklına Burla ailesi acaba Karaim tarikatına mı üye, diye bir soru gelebiliyor. 

Burla Biraderler'in nasıl büyüdüğüne bakıldığında, iki şey dikkati çekiyor: Dışarıdaki bağlantıları ve içerideki rakipsizlikleri. Cumhuriyet’in başlarında, bazı ithal malların satılmasında ve devlet ihalelerinde Yahudi ailelerin çok büyük avantajları olmuştu. 1954 yılında Galata'da Üzeyir Garih ile İshak Alaton'un beş bin lira sermaye ile kurdukları Alarko Holding'in bugünkü gücüne ulaşmasında, 1958'de dönemin başbakanı Adnan Menderes'in kendilerine Ankara'da kurulacak olan bir para matbaasının havalandırma tertibatının ihalesini vermesinin önemli rolü olduğunu kimse inkâr edemezdi. Elektrifikasyon ve elektrik malzemelerinin satışı ile piyasaya giren Burla Biraderler'in de, gerek devletten aldıkları ihalelerle, ve gerekse Türk işadamlarıyla yürüttükleri ortak çalışmalarla kısa zamanda büyük güce ulaştıkları ortadaydı. Devlete yaslanmadan zengin olan 
kimse yoktu bu ülkede. 

Burla Birderler'in şirketleri Türkiye'nin en eski ticaret ve sanayi şirketlerinin başında geliyordu. Burla Biraderler'in en eski şirketi 1928 yılında kurulan Ottaş Otomotiv ve Taşınmaz Mallar Sanayii. Ottaş, Türkiye'nin en eski 
otomotiv şirketiydi. Ottaş'ın yönetim kurulunda şu isimler bulunuyordu: Lori Burla, Leon Hahanel, Sara Bornsten, Emil Franko, Nadya Sonman, Robert Sonman ve İvet Burla. Yine Burla Biraderler'e ait Burla Makine Ticaret 
ve Sanayi şirketinin yönetiminde de aşağı yukarı aynı isimler vardı: Lori Burla, Monik Benardete, Terry Sonman, Toni Hananel, Nadya Sonman, Sara Bornsten, İvet Burla, Leon Hananel ve Robert Sonman. 1975 yılında kurulan şirket, tezgâh makineleri, yedek parçaları ithalat ve ihracatı alanlarında faaliyet gösteriyordu. 

Power dergisinde Burla Biraderler ile çıkan bir haberde şu bilgiler yer alıyordu: “Burla Ailesi Arçelik'in yanı sıra Koç Holding'in beyaz eşya pazarlama şirketi Atılım'da da hisseye sahip. Lori Burla şirket yönetim kurulunda ve başkan yardımcısı olarak görev yapıyor. Atılım'daki hisse payı ise bilgiye kapalı yapıdan dolayı bilinemiyor. File Tül Makine ve File Tekstil Sanayii, Burla ailesinin tekstil sektöründeki şirketleri arasında yer alıyor. File Tül'ün yönetim kurulunda Yusuf ve Reyna Burla ve Eddi Anter isimleri var. File Tül Makine her türlü tel örgü, makine ve ipliğiyle mensucat imalatı alanlarında faaliyet gösteriyor. File Tekstil genel bir ticaret şirketi hüviyetinde. Bir başka tekstil şirketi Şen Triko da Yusuf Burla yönetiminde. Burla ailesinin şirketi olan Birol File de Birol Burla tarafından kurulmuştu.” (Odabaşı, Dursun 2001, 2008) Monique Bourla (Monik Burla) Burla biraderlerden büyük ağabeyin kızıdır. Evlenip ayrılmıştır. Evlilik ismi Monik Benardete idi. Ayrıldıktan sonra tekrar Burla soyadına döndü. Burla Biraderler, Türkiye'nin gizli zenginlerindendir. Belki Koç kadar servetleri olmasa da, 
Sabancı Holding kadar paraları vardır. Ülkenin ilk ihracatçılarındandırlar. 1990'lı yıllarda Amerikan Timken marka rulmanları temsilcileriydi Burla Biraderler. Monik Hanımın, Burla biraderlerin kızı olduğunu yıllar önce Ayşe Arman'a verdiği hafta sonu röportajda söylemişti. 

Aile içi ilişkileri araştırınca sır perdesi çözülüyordü. 

Vehbi Koç’un eşi Sadberk Hanım, Vehbi Bey’in teyzesinin kızı. Sadberk Hanım’ın baba tarafindan kuzeni de Hürriyet’i kuran Sedat Simavi. Sedat Simavi, Hürriyet’i kurarken bütün sermayeyi Eli Burla sağlamış. Eli Burla ile Vehbi Koç’un ortaklıkları malûm. Sadberk Hanım, Sadullah-Nadire Aktar çiftinin ikinci çocuğu. 
Birinci çocukları Adile Hanım, İhsan Mermerci’yle evlenmiş. İhsan Mermerci, Akfil’in kurucusu. İhsan-Adile çiftinin çocuk-larından Mehmet Ata Mermerci, Ender Mermerci’yle evlenmiş. Üzeyir Garih’in öldürülmesinden sonra Vehbi Koç’un kızı Sevgi Gönül, Hürriyet’teki Divit isimli köşesinde, Garih’in ziyaretine 
gittiği söylenen Nakşibendi Şeyhi’nin müritleri arasında "teyzezademin eşi Ender Mermerci’nin de olduğunu öğrendim" diyordu. Ender Mermerci, 2000 yılında Ermeni Soykırım Tasarıları gündeme gelince, jet sosyetenin milliyetçi güzeli olarak da ortaya çıkmış ve "Benim gibi insanlar çoğalsa, yurt dışında lobi yaparız ve bu tasarıları önleriz" demişti. Bu çiftin çocuklarının isimleri Yosun, Tansa ve Derin. Bu üç kişi de anneleri gibi paparazzilerin gözdesi. İhsan-Dile çiftinin çocuklarından Suha Mermerci, Gudrun Hanım’la evlenmiş. Çocuklarının ismi Yavuz Mermerci. İhsan- Adile Mermerci çiftinin bir diğer çocuğu S. Nihal Hanım, 
Nihat Karaveli’yle evlenmiş. Nihat Karaveli, gazeteci ve Galatasaray Lisesi’nden Coskun Kırca, İlter Türkmen, Naim Tirali ile sınıf arkadaşı. Sadullah-Nadire Aktar çiftinin ikinci çocukları Sadberk Hanım’ı sona bırakıp üçüncü çocukları Melahat Hanım’a geçelim. Melahat Aktar, Prof. Dr. O. Cevdet Çubukçu’yla evlenmiş ve bu evlilikten doğan iki çocuktan Prof. Ender Berker, Mustafa Berker’le; Aydın I. Çubukçu da Nükhet Hanım’la evlenmiş. Bu soyadını unutmayınız, aşağıda bu soyadını inceleyeceğim. (Er, 2003) 

Sadullah-Nadire Aktar çiftinin dördüncü çocuğu Emin Aktar, Hüsniye Hanım’la evlenmiş ve bu evlilikten doğan Samih Aktar, Caroline Hanım’la evlenmiş. Diğer çocuğun ismi de Özmen Aktar. Gelelim ikinci çocuğun yani Sadberk Hanım’ın, Vehbi Koç’la olan evliliğine. En büyük çocuk Semahat Hanım, Nusret Arsel’le evlenmiş. Üçüncü çocuk Sevgi Hanım, Doğan Gönül’le evli. Sevgi Hanım, Hürriyet’te Divit isimli köşesinde, başörtüsü takan üniversiteli kızlara hakaretler yağdırıyor. Dördüncü çocuk Suna Hanım da İnan Kıraç’la evli. GS Yöneticisi 
Can Kıraç’ın kardeşi. Suna Kıraç, Bilderberg üyesi. İnan ve Can Kıraç’ın babaları, Mustafa Kemal’in ekibinden, Kıraç soyadı da Mustafa Kemal tarafindan verilmiş zaten. Kuru tarımla ilgili yaptığı çalışmalardan dolayı. Gelelim ikinci çocuğa yani Rahmi Koç’a Rahmi Bey, Çiğdem Meserretçioğlu’yla evleniyor. Bu evlilikten Mustafa, Ömer ve Ali Koç doğuyor. Mustafa Koç, İzmir’in ünlü zenginlerinden, İzmir Yün Mensucat’ın da sahibi olan Giraud’ların kızı Caroline ile evleniyor. Çiğdem Meseretçioğlu yine İzmir’in eski çok zengin ailelerinden sanayici ve armatör Avni Meserretçioğlu ile eşi Suat Hanım’ın kızı. Çiğdem Hanım, Rahmi Koç’tan sonra Erol Simavi’nin oğlu Günaydın’ın da sahibi Haldun Simavi’yle evlendi. Suat Hanım, ünlü armatör Kemal Sadıkoğlu’nun kızkardeşi. Armatör Sadıkoğulları’nın kızlarından Varlık Hanım, Alp Yalman’la, Berna Hanım 
bir diğer Bilderbergli Feyyaz Tokar’la, Rabia Hanım ise Boğaziçi Lisesi Yıllıkları’nın sponsoru (ve çocukları da oradan mezun zaten) Çapamarka’nın oğlu Vecdi Çapa’yla, Esin Hanım ise Milliyet gazetesi yazarlarından Yılmaz Çetiner’le evlenmiş. Meserretçioğlu çiftinin Çiğdem Hanım’ın dışındaki diğer iki çocuğundan biri olan Güldem Hanım da, İpragaz’ın sahibi Yücel Kurttepeli’yle evlenmiş. Şimdi dönelim, yukarıda döneceğimizi söylediğimiz Çubukçu soyadına. Şişli Terakki Lisesi, 1990-1991 mezunları listesine bakıyoruz. Merve Sadberk Çubukçu, İbrahim Aydın Çubukçu kızı. Kim bu İbrahim Aydın Çubukçu? Beko Genel Müdürü ve Sadberk Koç’un kızkardeşi Melâhat Aktar’ın Prof. Dr. O. Cevdet Çubukçu’yla evliliğinden doğan çocuğu. İ. A. Çubukçu’nun dedesi yani babası O. Cevdet Çubukçu’nun babası Tütüncü Mustafa Kâzım Efendi. Kâzım Efendi önemli birisi, önemi 1924 Mübadelesi’nden geliyor. O dönemde çok zengin olan bu zat, Sabetaycılar gemiyle gelirken parası olmayanların da tüm masraflarını karşılamış. Şimdi başa dönelim. Sadberk Hanım’ın annesi olan Nadire Hanım aynı zamanda Vehbi Koç’un da teyzesidir. Nadire Hanım’ın kızkardeşi Fatma Hanım, Vehbi Koç’un annesidir. Ancak akrabalık bununla sınırlı değil. Sadberk Hanım’ın erkek kardeşi Emin Aktar’ın evlendiği Hüsniye Hanım da, Vehbi 
Koç’un kızkardeşidir. Vehbi Koç’un diğer kızkardeşi Zehra Hanım, Halim Kütükçüoğlu’yla evlenmiş ve bu evlilikten doğan Gülgen Hanım, Kutlutaş’ın 
Yönetim Kurulu Başkanı Peyami Çağlar’la, diğer çocuk Nesteren Hanım ise Fuat Bayramoğlu’yla evlenmiş. En son 500. Yıl Vakfı kurucularından da 
olan meşhur Fuat Bayramoğlu, emekli büyükelçi, şair, araştırıcı, yazar; 1944 Başbakan Şükrü Saraçoğlu'nun Özel Kalem Müdürü olabilmiş bir entellektüel. 
(Er, 2003) 
Adı geçenlerin kim olduklarını tanıtmaya çalışalım. Vehbi Koç’un karısı Sadberk (Aktar) Hanım (Vehbi Koç ile Sadberk Hanim teyze çocuklarıdır) Simavi Ailesi’nin yakın akrabasıdır. Aydın Çubukçu'nun da dedesi olan Kâzım Bey'in oğlunu tüccar olmak için zorlamasının sebebi, ailenin baştan beri tüccar bir aile olagelmesidir. 
Babasının, tüccar olmasını istediği Osman Cevdet, doktor olduğu için, ailenin ticari işlerini yürütmek Osman Cevdet'in dört kardeşi içinde, tek erkek kardeşi 
(kız kardeşleri Zehra, Hatice, Hilmiye) olan Arif Çubukçu'ya kalır. 
Koç Topluluğu'nda Çubukçu'yu etkileyen bir kişi daha vardır: "Isak Eskenazi. Koç Holding'in ve Koç ailesinin mali işlerine bakardı. Bana örnek olacak o kadar çok şeyini benimsemişimdir ki. Dürüst, takipçi, tutumlu olmayı, yetki vermeyi ama o yetkiyi vereceğiniz kişiyi hiç olmazsa seçerken dikkatli olmayı." Zamanı geldiğinde ise, Melahat Hanım'la evlenerek yine Ankaralı bir aile olan Nadire-Sadullah Aktar çiftine damat olur: "Babam doktor olduktan sonra, Aktar ailesinden bir kızla evlendirilmek isteniyor. Teyzelerime de gösteriliyor veya ne şekilde gösteriyorlarsa... Fakat kısmet annemle evlenmesi imiş. Koçzade Hacı Mustafa Efendi ile evlenen Fatma Hanım Vehbi Koç, Hüsniye ve Zehra Hanım'ın annesidir. Nadire-Sadullah Aktar çiftinin de, Osman Cevdet Çubukçu ile evlenen Melahat Hanım dışında Adile, Emin ve Sadberk Hanım'lar, dünyaya gelen 
diğer çocuklarıdır. Koç Topluluğunun kurucusu Vehbi Koç, Nadire teyzesinin kızı Sadberk Hanım'la evlenir. 
Buna karşılık Aktar ailesi de oğulları Emin Aktar'ı, Vehbi Koç'un da kızkardeşi olan Hüsniye Hanım'la evlendirir. (Aktar ailesinin fertleri kamuoyunda, önde olmak istemediklerinden olsa gerek, isimleri hiç bir şekilde gündeme gelmez.) Böylece teyze çocukları 'dışarıya' gitmemiş olur. Bunun dışında Nadire-Sadullah çiftinin büyük kızları olan Adile Hanim, Akfil'in de kurucusu olan İhsan Mermerci ile evlenir (bu evlilikten dünyaya gelen Mehmet Ata, bugün sosyetede isminden söz ettiren Ender Mermerci ile evli idi. Magazin basınında adları sürekli gündemde olan Tansa, Derin ve Yosun Mermerci de, Ender-Mehmet Ata Mermerci çiftinin çocuklarıdır). Fatma- Koçzade Hacı Mustafa Efendi'nin diğer kızı Zehra Hanım ise Halim Kütükçüoğlu ile evlenmiştir. (Vehbi Koç'un da yeğeni olan çiftin çocuklarından Gülseren Kütükçüoğlu dışındaki Nesteren Hanım, emekli Büyükelçi, Cumhurbaşkanlığı eski Genel Sekreteri Fuat Bayramoğlu ile, 
Gülgen Hanım da Kutlutaş Temel İnşaat ve Sondajcılık Sanayi Yönetim Kurulu Başkanı Peyami Çağlar ile... (Er, 2003) 

Aydın Çubukçu, dedesi için Kâzım Efendi diyor. Sabetaycıların 1924’te Selanik’ten gelenlerinden maddi durumu iyi olmayanların gemi paralarını 
Kazım Efendi diye birisi ödemiş. Fuat Bayramoğlu da Bektaşi mason ve Sabetaycı. Şimdi bir başka Sabetaycı gazeteci Yılmaz Çetiner’in 
anlattıklarından, anlatılanlardan (Aksiyon’da) alıntı yapalım : "Trabzonlu Hocazade ailesinin bir ferdi olan Çetiner, eşi Esin Hanım vesilesi ile Koç, 
Tokar, Yalman ve Çapa aileleri ile de akrabadır. Bugünkü eşi olan Eser (Sadıkoğlu) ile evliliğini ise 8 ay süren uzun bir mücadeleden onra 1967'de 
yapan Çetiner'in bu evliliğinden Aslıhan (Tahsin Çifkur'la evlidir. Leyla çiftin tek çocuklarıdır) adını verdiği bir kızı gelir dünyaya. Eser (Evde diğer bir adı Esin olan Eser Hanım, armatör Kemal Sadıkoğlu'nun Vuslat Hanım'la evliliğinden doğan yedi çocuğundan biridir. Kemal- Vuslat Sadıkoğlu'nun çocukları Türkiye'nin tanınmış simaları ile evlenmiştir. En büyük kızları olan Berna Hanım, gazeteci, yazar ve işadamı Feyyaz Tokar'la evlenir. Rabia Hanım, Çapamarka'nın kurucusu Nuri Çapa'nın Nafia Çapa ile evliliğinden doğan Tam Gıda Yönetim Kurulu Başkanı ve Beşiktaş'ın ünlü sagaçığı Vecdi Çapa ile, oğullarından armatör Celal Sadıkoğlu Hilal Hanım'la, diğeri, yine armatör olan Kahraman Sadıkoğlu da Julide Hanım'la birleştirir hayatlarını. Çiftin bir diğer kızı ve şimdi hayatta olmayan Varlık Hanım ise Galatasaray Başkanlığı da yapan Alp Yalman'la evlenir. 

Yilmaz Çetiner, kayınpederi olan Kemal Sadıkoğlu'nun kız kardeşi Suat Meserretçioğlu vesilesi ile Simavi ve Koç aileleriyle de hısımlık kurar. 
Türkiye'nin ilk armatörlerinden İzmirli Avni Meserretçioğlu ile evlenen Suat Hanım, Çiğdem Simavi (Rahmi Koç'la evliliğinden Mustafa, Ömer ve Ali 
Koç adında üç çocuğu olur), Güldem (İpragaz'ın sahiplerinden Yücel Kurttepeli ile evlenir, Emre ve Merve adında iki çocuğu vardır) ve Aslan Nuri Meserretçioğlu'nun (Aygen Hanım'la evlenir ve Ömer Nuri adında bir çocuk sahibidir) annesidir. 
(Odabaşı, Er, 2001, 2003) 

Koçlar, yükselmişler ve akrabalık ilişkileri kurarak ülkenin ekonomik yönetimini perde arkasından yürütmüşlerdi. Sadece servetiyle, siyasetin, devletin ve ekonominin asıl patronu olma hususiyetleriyle değil, akraba silsilesininden de anlaşılacağı gibi; kesinlikle Türkiye'de en etkin isim Rahmi Koç’tur. 2002 martında kendi isteği veya dış bağlantıları CFR ve BB'nin isteği ile emekliye ayrıldı. 


27.Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***

ERGENEKON UN., KARANLIK İSMİ KARA KUTU TUNCAY GÜNEY., BÖLÜM 25

ERGENEKON UN., KARANLIK İSMİ KARA KUTU TUNCAY GÜNEY., BÖLÜM 25


Bu teşkilâtın bir diğer üyesi ise, Hazım Atıf Kuyucak; "Supreme Konsul”de Türkiye Masonlarını temsil eden iki kişiden biri; diğeri de "Ceza"cı meşhur dönme Sahir Erman’dı... Kuyucak, "Nur Locası"nın da Üstadı olan bir Mason; "Avrupa Birliği"nin "sevdalısı" biriydi.. Celâl Bayar, İ. Sabri Çağlayangil, bunun "altında" olan adamlardı.. 
Bu "Manevi Cihazlanma Teşkilâtı"nın bütün üyeleri aynı zamanda 'Büyük Klüp'ün de üyeleriydiler. 
Büyük Klüp’ün ismi, "Susurluk" meselesinde de geçmiş, hatta Başkanı Duran Kalkan gizlice giderek ifade bile vermişti. Derin devletin iki Yalçın’ını -Yalçın Küçük ve Soner Yalçın’ı- Sebataycılarla ilgili yazdıkları kitapları "maksatlı" bulmamın sebebi, "Geyik" muhabbeti ile kulaklarına üflenen malûmatları "deve" yapmaları ve bu sayede de Kemalist Oligarşi’nin hayatta kalması için "saf Müslüman avına" çıkmalarından kaynaklanıyor. Bu ülkenin sahibi Sebataycılar diyerek aba altından sopa gösteriyorlardı. Bu dizide onları ustaca pazarlayan, 
korkmamızı sağlayan psıkolojik bir savaş yapıtıydı. (Er, 2003) 

12 Eylül sonrası birçok örgüt yöneticileri yurt dışına kaçtı, ancak 29 polisin elinden kaçan ve Nihat Erim, Gün Sazak, Hiram Abbas, Hulusi Sayın, Kemal Kaycan, Özdemir Sabancı suikastlarını gerçekleştiren Dursun Karataş’ın durumu farklıydı. Bu eylemleri savunduğu devrim adına mı, yoksa derin devletimiz Ergenekon adına mı yaptı belli değildi. Dursun Karataş’ın yakalanması için 
polislerin harekete geçirilmesi ve polislerin elinden kaçması devlet içersindeki feodal güçlerin çatışmasındandı. 

Özdemir Sabancı suikastı da, bu tür işlerin, devlet içerisindeki tam olarak kontrol edilemeyen çekirdek kadro tarafından DHKP-C’ye havale edilmiş haliydi. Sabancı’nın Kürt sorunu hakkında barış düşündüğünü açıklaması, devlet tarafından sert bir şekilde uyarılmalarıyla sonuçlandı. Dursun Karataş İnterpol tarafından 174 ülkede 50 ayrı suçtan aranmasına rağmen, bir türlü yakalanmaması 29 polisin baskınından kurtulması belli güçlerin göz yumması ve yönlendirmesiyle olabilirdi. 

Bu çekirdek kadronun her kesim içerisinden, ideolojik fark gözetmeksizin, kullandığı insanlar vardı; kimi zaman devrim için yanıp tutuşan Dursun Karataş, Paşa Güven; kimi zaman da kalbi vatan sevgisiyle dolu Abdullah Çatlı kullanabiliyor du. İçlerinde asker, emniyetçi, profesör bulunan, bulunduğu ülkede kontrol edilemeyen ancak belli güçlerin kontrol 
edebildiği bir güçtür. Rivayetlere göre, Gladio Konseyi’dir Ergenekon. 

Kurtlar Vadisi Konseyi, bu konseyi işaret ediyordu. Baronun öldürüldüğü İstanbul Merkezli Mason Locası, esasen Büyük Klüp ise daha üst karar merciydi. (Er, 2003) Büyük kulübe kimler üye değildi ki... Gündüz Kılıç, Bülent Ulusu, Cevher Özden (Banker Kastelli) Ali Rıza Çarmıklı, Alp Emin Yalman, (Tek Dünya Fikrini Yayma Cemiyeti’ni dahi kurmuştur.), Ömer Çavuşoğlu, - kardeşi - Nazlı Ilıcak ve kocası Kemal Ilıcak, Nejat Eczacıbaşı, Sabri Ruso, Duran Kalkan, (99’a kadar 13 sene başkanlığını yapmıştı), Çetin Emeç, Ahmet Fevzi Ellialtıoğlu (devşirme, 
babalarından biri yeniçeri ocağının "56. ortası"na mensup), Sadettin Bilgiç, Gazanfer Bilge, Atalay Coşkunoğlu, Yuda Leon Çukran, Mehmet Emin Karamehmetler, Ümit Aslan Utku, Nejat Tümer (emekli oramiral), Enver Necdet Egeran (muhteşem Salamon’a "mason değildir" 
belgesi veren TPAO’nun yıllarca başında oturmuştu), Başaran Ulusoy, Selçuk Maruflu, Faruk Arslan (ANAP’lı, "Arı grubu", "Finans Klüp" ve "Mülkiyeliler 
Birliği" üyesi, DPT ve Eximbank’ta uzun süre çalıştı), Raif Dinçkök, Adem Ceylan (meşhur Ceylan Holdingin "para işlerine" bakan üyesi), Vehbi Koç, Sakıp Sabancı, Şerif Egeli vesaire... liste uzayıp gidiyor. 

“Büyük Klüp" idari heyeti Yönetim Kurulu, Başkan: Duran Akbulut sanayici, Gündüz Kaptanoğlu armatör, Türk armatörler birliği Koop.Bşk., Ercan Targay bankacı, Tevfik Altınok Hazine ve Dış Ticaret eski müsteşarı, M. Okan Oğuz sanayici, ihracatçı (TİM eski başkanı) Rıdvan Kartal avukat, ekonomist, armatör, Yağız Dağlı hukukçu, Uluslararası Avukatlar Birliği Yönetim Kurulu üyesi, Ergun Erez inşaat müteahhidi, Ferudun Pehlivan 19. ve 20. dönem Bursa milletvekili, Mehmet Özcan sanayici, Nuri Baylar işadamı. 

Yedek üyeler: Perviz Zekioğlu sanayici, O. Taylan Kendirli ekonomist, Çetin Yentur bankacı, İnan Şefkatlioğlu sigortacı, Hande Yılmaz ihracatçı, Murat Numan Erdem ekonomist, Nevhan Gündüz işletmeci. Balotaj Kurulu: Ali Rıza Özkan sanayici, Metin Selçuk bankacı, Halkbank Eski genel müdürü yardımcısı, Ahmet Malaz sanayici, Mehmet Seren Dinçler avukat, Ahmet Bedri İnce armatör, Koptagel İlgün Prof. Dr. eski başhekim, Selcuk Gökçe ihracatçı, Haşmet Olgaç kimya mühendisi, Melih Tavukcuoğlu müteahhit, Rıza Dedehayır işadamı, Ahmet Özbilge yönetici, Adem Ceylan sanayici, Misel Gülçicek sanayici, Burhan Sargın 
işadamı, Ugurman Yelkencioğlu yönetici, Tofaş eski genel. Müdürü. Yedek Üyeler: Serpil Bağrıaçık ekonomist, Coşkun Bekar gümrük müşaviri, Emir Berduk Marsan yönetici, Mehmet Güven endüstri ve kimya mühendisi, Atilla Tacir ekonomist. 

Disiplin Kurulu: Yekta Güngör Özden Anayasa Mahkemesi eski başkanı, Necip Kocayusufpaşa-oğlu Prof. Dr. (hukuk), Nezih İserı emekli amiral, yüksek mühendis, Nazmi Akıman emekli büyükelçi, Ahmet Serpil Prof. Dr. Yeditepe Üniversitesi rektörü, Erol Cihan Prof. Dr. , Sabi Ruso avukat, Sevgi Gümüştekin avukat, THY genel müdür eski muavini, Turgut İçten yeminli mali müşavir, Ersin Eti Dr. yüksek mühendis, Ertuna Yaşar avukat. Yedek Üyeler: Besalet Barım işadamı, Oktay Özcan ithalât-ihracat, İsmail Yıldız işadamı, Zeki Tanyeri sanayici, Tekin Akmansoy sanatçı. Denetleme Kurulu: Halil Gümüş yeminli mali müşavir, Alper Kuş İstanbul eski defterdarı, Engin Berker yeminli mali müşavir, Yedek üyeler: Sinan Kılıç doktor, Yiğit Tavukcu-oğlu ekonomist, Orhan Tuncer işadamı. (Er, 2003) Masonlar, Ergenekon'un her zaman tepesinde oldular. 
Mason localarının Türkiye'yi istikrarsız hale getirmek için devreye girdiği artık yazılıp çiziliyor. Hatta Fransız masonların Türklerden şiddet talep ettiği ortaya atıldı. Ergenekon Terör Örgütü'nün, operasyonda adı geçenlerle sınırlı olmadığını herkes biliyor. Dikkatden kaçan konu, dünyada masonluk çöküşte iken sadece Fransa ve Türkiye'de yükseliyor. 

İtalya’daki P2 mason locasının Gladio kontraterör örgütüyle bağlantıları vardı. NATO üyesi ülkelerde kurdurulan tüm derin devlet ve Gladio yapılanmalarında masonlar organizatördü. İtalya’da gerilim çıkararak, hükümetler değiştiren ve siyasi cinayetlerde parmağı olduğu ortaya çıkan P2 mason locasının üyeleri arasında devrin gizli servis sorumluları, polis müdürleri, hâkimler, savcılar, avukatlar, gazeteciler, iş adamları, adli tıp görevlileri gibi ülkenin önde gelen insanları vardı. O dönemde P2 locası üstadı Licio Gelli, emrinde 142 milletvekili ve senatörün olduğunu açıklamıştı. Ülkemizde durum bundan farklı değil, hatta daha da kötü... İtalya’yı yıllarca mafyavâri ve dış bağlantılı olarak yöneten P2 mason locasının ilişkiler ağı çözüldüğünde, gözler öteki ülkelerdeki mason localarına çevrildi. Türkiye’de çok fazla kamuoyunun önüne çıkmayan ve bu 
yüzden hep “esrarengiz örgüt” olarak kalan mason localarının, 28 Şubat’ta perde arkasında önemli rol oynadığı iddia edildi. 

Susurluk'un üstünün örtülmesi masonların becerisiydi. 

Şapkadan, ulusalcılık maskesiyle, Ergenekon adlı bir ucube çıkarmayı başardılar. Dünyada toplam 12 milyon mason bulunuyor. Son 15 yılda Anglosakson masonluğu İngiltere’den başlamak üzere 200 bine yakın üye kaybetti. Amerikan masonluğu ise, 11 Eylül'den sonra 1 milyon 150 bin üye kaybına uğradı. 
Peki Türkiye’deki durum nedir? 

Ülkemizde 198 locaya kayıtlı 14 bin mason var. Almanya Birleşik Büyük Locası’na bağlı 5 mahalli büyük locada gurbetçi Türkler mevcut, çoğunluk Türkay locasında yer alıyor. Dünya üzerinde buna benzer, yine TC uyrukluların 
çoğunluğu teşkil ettiği 6 adet loca bulunuyor. Biri Paris’te “Corn d’Or Locası”. İki tane Nur locasından birisi Tel- Aviv’de diğeri Washington’da, ayrıca New York’ta Anatolia locası var. Romanya Bükreş’te Işık locası tamamı yine Türklerden oluşan ve Türkçe ritüelle çalışan bir loca. İlginç olan husus, Kıta Avrupa’sı masonluğu başta Türkiye Büyük Locası olmak üzere, her yıl yüzde 6.5’luk artış kaydediyor. Bu artışın büyük kısmını gençler teşkil ediyor. 30 yaş altı gençler oluşturuyor. Gençlerde “bu çevreye gireyim, iş ve sosyal çevremde gelişme 
sağlayayım” düşüncesi hâkim. 

Masonluğun büyük bir değişim geçirdiğini belirten Büyük Doğu'nun Fransa Büyük Üstad'ı Jean-Michel Quillardet, masonluğun iki ana geleneğinden birini oluşturan İngiliz masonluğunun düşüşe geçtiğini ve yaşlandığını, buna karşın Büyük Doğu'nun tarihî bir atılım içerisinde olduğunu açıkladı. Ak Parti'ye kapatma davasının temel sebebi, hiyerarşik olarak Türk masonların bağlı olduğu Fransız mason locasının başörtüsü kırmızı çizgisinin çiğnenmesiydi. 

Başörtü karşıtlığı için masonlar sayfa sayfa gazetelere reklam bile verecekti. 
Yargı kurumu, yıllardır en güçlü oldukları yer. Başörtüsü yasağının kaldırılması girişimi, kıta Avrupasının en eski ve en büyük mason locası olan Büyük Doğu 'nun (Grand Orient) Paris'teki toplantısında gündeme gelmişti. Büyük Üstad Jean-Michel Quillardet, ilginç basın toplantısında, başörtüsünün serbest bırakılması için “geriye gidiş” ifadesini kullanmış, yasal düzenlemeyi “laikliğinin yeniden tanımlanması yolunda açılan tehlikeli bir gedik” olduğunu savunmuş, 
başörtüsünün "İslamî olmadığını, Kur’ân'da yer almadığını ve sonradan üretildiğini" ileri sürmüştü. 
Bir ülkenin iç işlerine nasıl karışıldığını ispatlayan, tarihî sözlerdi bunlar. 
Türkiye'deki masonlarla sağlam bir diyalog kurduklarını anlatan Büyük Üstad, halkın %80'inin başörtüsü yasağına karşı olmasını ise şöyle yorumluyordu: "Ben, kamuoyunun her zaman haklı olduğunu düşünmem. Halk yanılabilir, demokrasiye karşı olabilir." Büyük Üstad, hiçbir Avrupa ülkesinde üniversitede dînî sembol yasağının olmadığı hatırlatılınca, “Türkiye'deki yasak kalkamaz" diye kükremişti. 
Ak Parti'yı cezalandırma veya burnunu sürtme girişiminin kaynağı budur! 

Ergenekon soruşturmasında, örgütün dış istihbarat örgütleriyle ve masonlarla bağlantısı olduğuna polisin ulaştığını sanıyorum. Çarklar tersine dönüyor, masonların çöküşü, -Fransız mason locasının kapsama alanından kurtulabilirsek tabii- Ergenekon'u bitirebilir. 

EN GÜÇLÜ BARON ADAYI KOÇLAR 

Her ülkede derin devletin patronunun ülkenin en zengini olduğu yönünde, yerleşmiş bir görüş vardır. Bu nedenle alınmasın, gücenmesin, darılmasın; ülkemizin en zengini olan Rahmi Koç’un öncelikle özgeçmişine bir bakmak gerekir: Vehbi Koç, 1934 yılında İstanbul’da ilk teşebbüsüne başladı. Bu aynı zamanda onun ilk sanayi teşebbüsüydü. Haliç Sütlüce’de Hovagimyan Biraderler’in kurduğu boru fabrikasına ortak oldu. Ancak daha işin başında, hesaplar iyi yapılmadığı için, iş battı. Böyle bir iki tecrübe geçirdikten sonra, “Başkalarının kurduğu işe ortak olmam, kendi kurduğum işe ortak ararım” kararını verdi. 1937’de İstanbul’da ilk şubesini açtı. Fermenciler’de 100 
bin lira sermayeli Vehbi Koç ve Ortakları Kolektif Şirketi faaliyete geçti. 1938’de de Koç Ticaret Anonim Şirketi’ni kurdu. Artık, ülkenin sayılı ticaret adamlarından biri haline gelmişti. 1930 yılında oğlu Rahmi Koç, 1938’de kızı Sevgi Koç (Gönül) ve 1941’de de kızı Suna Koç (Kıraç) doğmuştu. Artık üç çocuk babası bir ticaret 
adamıydı. 1944 yılı, yıllar boyunca başarılı bir şekilde sürecek bir işbirliğinin başlangıcı oldu. Otomobil işinde daha da gelişmek için, iyi bir yönetici arıyordu. Sonunda Bernar Nahum’la tanıştı ve onu transfer etti. 1944 başlarında, Bernar Nahum, Koç Ticaret A.Ş. Otomobil Şubesi Müdürü oldu. Böylece uzun yıllar sürecek bir işbirliği ve dostluk başladı. Bu arada İkinci Dünya Savaşı devam ediyordu. 

1945’te savaş sonrası ticarette öncelik kazanmak için New York'ta Ram Commercial Corporation şirketini kurdu. Ama bu şirket istediği sonucu vermedi. Bu arada lastik firması U.S. Rubber (Uniroyal) firmasının temsilciliğini aldı. Savaş sonrası ilk Amerika seyahatine çıktı. 52 gün kaldığı bu ülkede, gördüğü herşey onu etkiledi. 102 katlı Empire State binası, yollar, binalar, fabrikalar, mağazalar, araçlar, herşey ama herşey bambaşka bir dünyanın görüntüsü gibiydi. 

Burada işadamlarının zamanı nasıl kullandıklarını, iş görüşmelerini nasıl yaptıklarını gördü. Amerika seyahati, bir anlamda “işadamlığı stajı” gibiydi. Bu seyahatte Ford’la ilişkilerini geliştirdi, ama Henry Ford’la görüşmeye muvaffak olamadı. General Electric’i Türkiye'de ampul fabrikası kurmaya ikna etti. 1947’de kendi sermayesiyle ilk sanayi teşebbüsüne girişti. Ankara Oksijen Sanayi Şirketi’ni kurdu. Ardından bir yıl sonra da General Electric Ampul Fabrikası’nı kurdu. Artık, ticaretten sanayiye kayıyordu. Bunda, çocukluk yıllarının etkisi büyüktü. O çok iyi bir gözlemciydi. Ticarete, ticareti çok iyi yapan gayrimüslimleri izleyerek girmiş, hep en kazançlı işleri seçmişti. Sanayiye girerken de, ülkenin, insanların ihtiyaçlarını gözledi. (Er, 2003) 

Türkiye’nin en büyük şirketler topluluğu Koç’un Yönetim Kurulu Başkanı Rahmi Koç, 2002 başı itibariyle, babası Vehbi Koç’tan 54 yaşında devraldığı koltuğunu, 18 yıl sonra 41 yaşındaki oğlu Mustafa Vehbi Koç’a devretti. Koç Topluluğu’nun bir numaralı profesyonellik kadrosu Chief Executive Officer (CEO) görevi de, Temel Atay’dan 52 yaşındaki Bülend Özaydınlı’ya geçti. Son CEO ise, Bülent Bulgurlu. Holdingin kurucusu olan babasının 83 yaşında emekliye ayrılmasıyla, 30 Mart 1984 tarihinde İdare Meclisi Başkanlığı’nı üstlenen Rahmi Koç, 2002 yılında girdiği 72 yaşında bu görevi büyük oğlu Mustafa Koç’a bıraktı. 
Mustafa Vehbi Koç, 1960 yılında doğdu. İsviçre’de Lyceum Alpinum Zuoz’daki öğreniminin ardından ABD’deki George Washington Üniversitesi’nde işletme okudu. 1984 yılında Tofaş Oto’da satış elemanı olarak toplulukta görev alan Koç, Kofisa Ceneve’de Satış Müdürlüğü, Ram Dış Ticaret’te genel müdür 
yardımcılığından sonra, Koç Holding’de sanayi-enerjiticaret şirketleri başkanına yardımcı pozisyonuna getirildi. Rahmi Koç, tartışmasız olarak iş dünyasının bir imparatoru haline gelmişti. Türkiye'nin en zengini Rahmi Koç, 4.9 milyar dolar servetin sahibi ve bu servetle dünyada 103. sırada. AK parti döneminde servetini üçe katlasada, 2006’dan beri parasını ABD’de batan Hedge fonları ve borsaya yatırdığı için milyar dolarlar kaybetti. 
Yabancı sermayeye entegre Koç Grubu’nda Rahmi Koç CFR’ye üye olana kadar yalnızca BB üyesiydi. CFR'nin Şubat 2001'deki toplantısı, Koç Holding binasında Rahmi Koç'un ev sahipliğinde gerçekleşti. Bu toplantı Türk ekonomisinin küresel güç baronları arasında paylaşıldığı toplantılardan sadece birisidir. Ekonomi bu toplantıdan sonra battı. (Er, 2003) 
İlginç konuşmalarıyla sık sık gündeme gelen Koç, AB ve ABD yanlısıydı ve Washington'u herzaman savundu. “En iyisi akıllı diktatörlük, o da bu devirde olmaz.”, “Müslümanların tek dini lideri olmalı” gibi lâfları unutulmaz. Özellikle, 2001 yılı Ağustos ayında Koç Holding İcra Kurulu Başkanı Rahmi Koç’un CNN Türk’e yaptığı açıklama ilginçtir. Rahmi Koç, Erdoğan’ın bir milyar dolarlık bir servete sahip olduğunu belirtmiş ve bu servetin kaynağını sormuştur. Aynı şekilde Hürriyet Ankara bürosu şefi Sedat Ergin de 2 Ocak 2004 yazdığı yazısında Erdoğan’ın ortak olduğu üç firmadan söz etmiştir, ki bu firmalar Ülker ürünlerinin dağıtımı ile iştigâl etmektedirler. 

Koç grubunun servetini yaparken, devletin ve yurtdışı merkezlerin icazetini aldığı muhakkak. Gitmesi gereken yerlere gittiği için, yükselmişti Koç imparatorluğu. Perde arkasında durmayı seven azınlıkların servetlerini, baba Koç gibi, oğul Koç’lar da çok iyi kullandılar. Türkiye'nin en büyük şirketlerinden olan Arçelik'te ve Arçelik'in dağıtım ağı Atılım Pazarlama'da önemli bir hisse payına sahip olan Burla Biraderler bundan 500 yıl önce İspanya'dan Osmanlı topraklarına göç eden bir İspanyol Yahudi ailesidir. Can Kıraç'ın “Anılarımla Patronum Vehbi Koç” kitabını okurken, kitabın satır aralarında geçen bir soyisim dikkatleri çekiyor; Burla Biraderler. (Kıraç, 2003) 

Türkiye'deki kökleşmiş isimlerin yer aldığı “Kim Kimdir?” kitabına bakıldığında, Burla ailesi ile ilgili hiçbir bilgi kırıntısına rastlanmıyor. 
Musevi cemaatine ait aile fertlerine ulaşmak kolay değil. Yine medyatik bir umut ışığı var: Monik Burla. Burla Biraderler'in torunu, Avni Benardete ile evlendikten sonra, kamuoyu daha doğrusu sosyete dünyası onu Benardete soyadı ile biliyor. 
Fakat Avni Benardete daha sonra, genç bir hanımla başlattığı ilişki sebebi ile Monik Benardete'den boşanıyor. 
Monik ise şu anda bilinmeyen bir sebeple, Avni Bey'in amcazadesi Ceri Benardete ile beraber. Ortada karışık bir ilişkiler ağı var. Monik Burla mübalâğasız Burla ailesinin piyasa tarafından bilinen tek ismi. Gece hayatında, 
partilerde ve magazin dergilerinde boy göstermeyi çok seviyor. Saklı yapılar artık illegaliteyi akla getirir oldu. 
Masonluk bile belli ölçüde şeffaflaşmaya gitmek zorunda kaldı. Birçok azınlık gibi, Burla Biraderler de Türk milletinin üstünden çok büyük paralar kazanmış, otomotivden tekstile pekçok sektörde faaliyette bulunmuş bir aile olarak Türkiye'de çok önemli ticari işlere imza atmış ama kendilerini hep perde arkasında tuttular. (Dursun, 2008) 

Burla Ailesi İspanya Yahudilerinden ve Osmanlı topraklarına 1492 yılında göç eden bir aile. Bu sebeble 500. Yıl Vakfı'nın aktif üyeleri arasında Lori Burla da var. Aile şirketleri tekstilden otomotive, büro, kırtasiye malzemelerinden elektrik malzemelerine, oradan rulman ve fotoğraf makinesi pazarlamasına kadar birçok alanda faaliyet gösteriyor. Ailenin önemli isimlerinden Monik Burla ile Rahmi Koç arasında çok sıkı bir dostluk ilişkisi var. Monik hanımın verdiği tüm davetlere Koç ailesi tam kadro katılıyor. Ayrıca küçük bir grup her ayın ilk perşembesi basından habersiz bir araya gelerek gurme toplantıları yapıyorlar. Aşağı yukarı 10 ailenin bulunduğu bu süzme toplantılara öğrenebildiğimiz kadarı ile, Rahmi Koç ve Monik Burla'nın dışında Nuri Çolakoğlu, Tezcan Yaramancı, Hakko ailesi, Nursen Gündüz ve ailesi ve Ceri Benardete katılıyor. 
Burla Biraderler ile Vehbi Koç arasındaki ilişki, sadece ticari alanda olmadı. Vehbi Koç'un arkasındaki “gizli kahraman” olarak bilinen Bernar Nahum'un da Koç Grubu'na Burla Biraderler'den 1944 yılında transfer edildilmesi çok stratejik bir konumlanma örneğiydi. Bernar Nahum biraz zor verdiği bu kararın arkasından 
hayatının sonuna kadar Vehbi Koç ile beraber oluyordu. Şimdi de Nahum'un oğlu Jan Nahum Koç Holding'e ait Tofaş Grubu'nda murahhhas aza olarak görev yapıyordu. Nahum, Koç'tan sonra Koç Grubu'ndaki en önemli soyadı. Koç'un özellikle yurtdışı ilişkilerinin arkasında, hep Bernar Nahum'un uluslararası seviyede güçlü bağlantıları yatıyordu. Elektrik ampulü, taşıt lastikleri, buzdolabı, çamaşır makinesi, Anadol otomobili üretimi gibi başlangıçta çok zor gibi görünen sektörlere girilmesinde Nahum'un hayâl gücünün ve uygulama üstünlüğünün payı büyüktü. Bernar Nahum eğer Burlalarda kalsa idi Koç bu kadar büyüyebilir miydi bilinmez, ama doku uyuşmazlığı olmaması halinde Burla ailesinin şimdikinden daha büyük bir noktada olacağı muhakkaktı. 

26. CI BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***